MESOS
Disiplinlerarası Ortaçağ Çalışmaları Dergisi
The Journal of Interdisciplinary Medieval Studies
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi, 1102-1103: Kudüs Krallığı’nın İlk Yıllarına Dair Bir
Anlatı (Analiz, Çeviri ve Yeni Edisyon)
Yazar/Author: Abdurrahman Onur Çalışır
Kaynak/Source: Mesos: Disiplinlerarası Ortaçağ Çalışmaları Dergisi, III , 1-74.
Doi: 10.5281/zenodo.5775755
Geliş Tarihi: 8 Şubat 2021 ; Kabul Tarihi: 3 Mayıs 2021
MESOS Disiplinlerarası Ortaçağ Çalışmaları Dergisi içinde yayımlanan tüm yazılar kamunun
kullanımına açıktır; serbestçe, ücretsiz biçimde, yayıncıdan ve yazar(lar)dan izin alınmaksızın
okunabilir, kaynak gösterilmesi şartıyla indirilebilir, dağıtılabilir ve kullanılabilir.
SAEWULF’UN HAC SEYAHATNAMESİ, 1102-1103:
KUDÜS KRALLIĞI’NIN İLK YILLARINA DAİR BİR
ANLATI (ANALİZ, ÇEVİRİ VE YENİ EDİSYON)
THE ACCOUNT OF SAEWULF’S PILGRIMAGE, 11021103: A NARRATIVE ON THE EARLY YEARS OF THE
KINGDOM OF JERUSALEM (ANALYSIS,
TRANSLATION, AND NEW EDITION)
Abdurrahman Onur Çalışır *
*
Doktora Öğrencisi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, onrcalisir@gmail.com, ORCID iD: 0000-
0001-5255-2462.
Özet
Saewulf’un anlatısı, Haçlı seferleriyle birlikte
Abstract
The account of Saewulf is one of the early
Avrupa’da sayısında kayda değer bir artış
examples of works that were both travel accounts
gözlemlenen hem seyahatname hem de hac
and pilgrimage guides, a genre which gained a
rehberi
significant popularity in Europe with the Crusades.
hüviyetindeki
eserlerin
ilk
örneklerinden birisidir. Yazarın İtalya’dan
yola
çıkışıyla
başlayıp
geri
dönüş
yolundayken Türkiye’de sonlanan metin, üç
The text, which begins with the author's departure
from Italy and ends in Turkey during the return
bölüm
journey, consists of three main parts. The first part
Saewulf’un Monopoli’den Yafa’ya seyahatini;
includes Saewulf's journey from Monopoli to Jaffa.
ikinci
dinî
The second part includes his visits to religious sites
mekânlara gerçekleştirdiği ziyaretleri; üçüncü
in the Kingdom of Jerusalem. The third part
bölüm Yafa’dan Marmaraereğlisi’ne kadar
includes
olan dönüş yolculuğunu içermektedir. Bu
Marmaraereğlisi. In this article, the identity of
makalede
Saewulf, the routes he followed, the effects of the
ana
bölümden
bölüm
oluşmaktadır.
Kudüs
Saewulf’un
İlk
Krallığı’ndaki
kimliği,
izlediği
güzergâhlar, Akdeniz’deki coğrafî etmenlerin
deniz yolculuğuna etkileri, ‘öteki’lere bakış
açısı ve anlatısının yapısı analiz edilmiştir.
his
return
journey
from
Jaffa
to
geographical factors in the Mediterranean on his
voyage, the author’s view of the "others" and the
bir
structure of his account are analyzed. In addition,
kaynak olarak önemi üzerinde durulmuştur ve
the importance of his narrative as a historical
metin Türkçeye çevrilmiştir. Ayrıca metnin
source is emphasized, and the account is translated
yeni bir edisyonu yapılmıştır.
into Turkish. In addition, a new edition of the
Diğer
yandan
seyahatnamenin
tarihî
original Latin text is presented.
Anahtar
kelimeler:
Saewulf,
Hac
Seyahatnamesi, Haçlı Seferleri, Kudüs Krallığı.
Keywords: Saewulf, Pilgrimage Account, the
Crusades,
the
Kingdom
of
Jerusalem.
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
GİRİŞ
Birinci Haçlı Seferi’nin (1096-1099) sonrasında Haçlı devletlerinin kurulması,
Avrupa’nın çeşitli yerlerinden hac yapmak amacıyla Doğu’ya giden büyük bir
insan
trafiğini
de
beraberinde
getirmiştir.
Din
adamlarından
soylulara,
tüccarlardan paralı askerlere kadar Ortaçağ Avrupa toplumunun her kesiminden
insan, dinî veya dünyevî işler ile faydalar uğruna Haçlı devletlerine gidip gelmeye
başlamışlardır. Avrupalıların Hristiyanlığın doğduğu topraklara karşı ilgisinin
arttığı bu ortamda, Haçlı devletleri hakkında -özellikle de Kudüs Krallığı hakkında
kroniklerden şiirlere, hac rehberlerinden seyahatnamelere kadar kayda değer bir
yazın meydana getirilmiştir. Anglosakson Saewulf’un seyahatnamesi de bu yazın
grubunun
ilk
örneklerinden
birisidir.
Seyahatini
1102-1103
yıllarında
gerçekleştiren Saewulf’un metni hem seyahatname hem de Kudüs Krallığı’ndaki
önemli kutsal mekânların tasvir edildiği bir rehberdir1. Saewulf’un anlatısı, Kudüs
Krallığı’nın ilk yıllarına dair birinci elden şahitliğe dayanması açısından ve
krallığın o tarihlerdeki kimi sorunlarını yansıtması açısından son derece önemlidir.
Anlatının bir makalede incelenmesinin ve çevrilmesinin en başat nedenleri
bunlardır.
Makalenin birinci bölümünde, Saewulf’un gelişine kadar Kudüs Krallığı’nın
siyasi tarihi özetlenmiştir. Çünkü yazarın seyahatnamesine yansıyan kiliselerin
harap halde olması ve yolların tekinsizliği gibi bazı durumlar Kudüs Krallığı'nın
kuruluş yıllarında içerisinden geçtiği siyasi süreçle doğrudan bağlantılıdır. İkinci
bölümde, Saewulf’un hayatına dair bilinenler ve seyahatini hangi yıllarda
gerçekleştirdiği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde Saewulf’un gidiş ve dönüş
yolculuklarında Akdeniz’de takip ettiği güzergâhlar incelenmiştir. Bu bölümde
ayrıca seyahatnamede geçen ancak neresi olduklarına dair tarihçiler arasında
tartışma konusu olan yerler değerlendirilmiştir. Ayrıca yazarın Kudüs Krallığı’nda
uğradığı anlaşılan mekânlardan yola çıkılarak, tarihlendirmede bulunmadığı hac
seyahati tarihlendirilmeye çalışılmıştır. Sonraki bölümde Akdeniz’deki coğrafi
şartların, Saewulf’un deniz yolculuklarına etkileri belirtilmiş ve yazarın bahsettiği
gemiler üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde Kudüs Krallığı’nın o yıllardaki
problemlerinden
metne
yansıyanlar
ifade
edilmiştir.
Altıncı
bölümde
Bu tarz kutsal mekânları tanıtıcı pasajlar erken döneme ait Haçlı kroniklerinde de vardır. Mesela
Birinci Haçlı Seferi’ne katılmış Norman bir Haçlı tarafından yazıldığı düşünülen Gesta Francorum et
aliorum Hierosolimitanorum’un Vatikan Kütüphanesi’nde bulunan 12. yüzyıla ait iki el yazmasının
sonunda, Kudüs’teki kutsal mekânların anlatıldığı bir bölüm bulunmaktadır bk. MS Vat. Reg. lat. 572,
varaklar 64v-66v; MS Vat. Reg. lat. 641, varaklar 46v-48r. Birinci Haçlı Seferi’ne katılmış rahip
Fulcherius Carnotensis’in Gesta Francorum Iherusalem Peregrinantium adlı eserinde de Kudüs şehrinin bir
tasviri yer almaktadır bk. Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana (1095-1127), I:XXVI, yay. Heinrich
Hagenmeyer, (Heidelberg: Carl Winters Universitätsbuchhandlung 1913), 281-292; Fulcherius
Carnotensis, Kudüs Seferi (Kutsal Toprakları Kurtarmak), I:XXVI, çev. İlcan Bihter Barlas, (İstanbul: IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, Haziran 2009), 99-102.
1
3
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
seyahatnamenin yapısının yanı sıra yazarın mesafeleri belirtmek için kullandığı
ölçüler
ve
“öteki”lere
dair
bakış
açısı
incelenmiştir.
Yedinci
bölümde
seyahatnamenin bulunduğu el yazması hakkında bilgi verilirken, sonraki bölümde
metnin modern edisyonlarından ve çevirilerinden bahsedilmiştir. Dokuzuncu
bölümde Türkçe çeviride izlenen yönteme ve kullanılan terminolojiye dair
açıklama yapıldıktan sonra seyahatnamenin Türkçe çeviri metni verilmiştir. Son
bölümde ise seyahatname metninin yeni bir edisyonu yapılmıştır.
1.
SAEWULF’UN
SEYAHATİNİN
ÖNCESİNDE
KUDÜS
KRALLIĞI’NDA SİYASÎ DURUM
Saewulf’un gelişine kadar Kudüs Krallığı’nın tarihi incelendiğinde Fâtımî
Devleti ile yaşanan mücadeleler göze çarpmaktadır. Haçlılar 15 Temmuz 1099’da
Fâtımîlerden Kudüs’ü aldıktan hemen sonra Fâtımî veziri el-Efdal, kutsal kenti
geri almak için güçlü bir orduyla Askalân’a gelmişti. Fakat Haçlılar, Askalân
önlerine kamp kurmuş olan Fâtımî ordusunu 12 Ağustos 1099’da hazırlıksız bir
şekilde yakalayarak mağlup ettiler. Fâtımî tehlikesini şimdilik atlattıktan sonra
Haçlılar bir sene içerisinde hâkimiyetlerini genişletmeye çalıştılar. “Kutsal Kabrin
Koruyucusu” unvanıyla Kudüs’te hüküm süren ilk Haçlı hükümdarı olan Aşağı
Lorraine Dükü Godefroi de Bouillon 18 Temmuz 1100’de öldüğünde, Haçlı
toprakları kuzeyde Taberiye’den güneyde Hebron’a, doğuda Eriha’dan batıda
Yafa’ya uzanıyordu2. Ele geçirdikleri topraklarda azınlık olan Haçlıların
kazanımlarını yitirmemeleri için kayda değer bir insan gücüne ve sağlam bir
ekonomiye ihtiyaçları vardı. Bu ihtiyaç ise Fâtımîlere ait liman şehirlerinin ele
geçirilip Avrupa’yla lojistik ve ticarî bağlantının sağlanmasıyla giderilebilirdi.
Nitekim Dük Godefroi’in ölümünden sonra 25 Aralık 1100’de taç giyen kardeşi
Kudüs Kralı I. Baudouin de Boulogne'nin ilk eylemleri arasında liman kentlerinin
ele geçirilmesi vardı. Baudouin 1101 ilkbaharında gelen bir Ceneviz filosuyla
anlaşarak önce Arsuf’u (15 Nisan) ardından Kaysâriye’yi (17 Mayıs) ele geçirdi.
Fâtımîler bu kayıpları telafi etmek için 1101 sonbaharında Askalân’a bir ordu
gönderdiler. Kudüs Krallığı’na giren bu Fâtımî ordusunu Kral Baudouin Remle
yakınlarında karşıladı. 7 Eylül 1101’de gerçekleşen savaşı güçlükle de olsa Haçlılar
kazandılar. Ancak Fâtımîler yeni bir ordu kurmayı başardılar ve bu ordu 1102
ilkbaharında Mısır’dan Filistin’e geldi. 17 Mayıs 1102’de yine Remle yakınlarında
gerçekleşen savaşı bu sefer Fâtımîler kazandılar. Kral Baudouin yanındaki az
sayıdaki adamla birlikte güçlükle Remle’ye çekilebildi. Sonrasında orada güvende
olmadığı için kaçıp alelacele yeni bir ordu topladı ve 27 Mayıs 1102’de Fâtımîleri
mağlup etmeyi başardı. Fâtımîler tüm bu harekâtlarında filolarını da kullanarak
2 Simon John, Godfrey of Bouillon: Duke of Lower Lotharingia, Ruler of Latin Jerusalem, c. 1060-1100,
(Abingdon: Routledge, 2018), 195, 202.
4
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Haçlıları gerçekten zor durumda bırakmışlardı3. Saewulf tam da bu olaylardan altı
ay sonra Kudüs Krallığı’na geldi.
2.
SAEWULF’UN KİMLİĞİ VE SEYAHATİNİN TARİHLENDİRİLMESİ
Ne yazık ki Saewulf’un kim olduğuna, nerede yaşayıp nerede öldüğüne ya
da mesleğine dair ayrıntılı bilgilerden yoksunuz. Bu hususta kullanabileceğimiz
yegâne materyal ise seyahatnamesidir. Tarihçiler Saewulf’un adından hareketle
onun
muhtemelen
İngiltere’den
ve
Anglosakson
kökenli
olduğunu
düşünmektedirler . Ortaçağ İngilteresine ait kaynaklarda, 10. yüzyıldan 12. yüzyıla
4
kadar ‘Saewulf’ ismine ve bu ismin farklı yazılış şekillerine rastlanmaktadır5. Bu da
onun Anglosakson olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Yazarın İngiltere’den
olduğunu gösteren kanıtlardan birisi de seyahatnamesinde bulunmaktadır.
Saewulf kısım (§) 2’de, Azize Mildred Yortusu’nda Monopoli’de gemiye
bindiklerini söylemektedir ki Azize Mildred 700 yılı dolaylarında İngiltere'nin
güney doğusundaki Kent şehri civarında bulunan bir manastırda yaşadığı kabul
edilen Anglosakson başrahibedir6. Seyahatnamenin yer aldığı yegâne el
yazmasının İngiltere’de bulunması da Saewulf'un İngiltere'de yaşamış olma
ihtimalini güçlendirmektedir.
12. yüzyılın ilk yarısında yaşamış İngiliz keşiş Malmesburyli William 11181125 yılları arasında kaleme aldığı Gesta Pontificum Anglorum adlı eserinde,
günahlarından arınmak için Worcester Piskopsu Wulfstan’dan tavsiye isteyen ve
keşiş olması tavsiye edilen ‘Seuulfus’ adında hasta bir tüccardan bahsetmektedir7.
Malmesburyli William, Seuulfus’un keşiş olup olmadığına dair herhangi bir bilgi
vermemektedir. Bu kaydı esas alan kimi tarihçiler seyahatnameyi yazan
Saewulf'un, William'ın bahsettiği bu tüccar Seuulfus olduğunu kabul etmişlerdir.
Ancak öyle olsa dahi ileriki yaşlarında keşiş olmuş ana dili Latince olmayan
Susan B. Edgington, Baldwin I of Jerusalem, 1100-1118, (Abingdon: Routledge, 2019), 114-119, 129-132,
134-141; Steven Runciman, A History of the Crusades, II, (Cambridge: Cambridge University Press, 1995),
72-80; Malcolm Barber, The Crusader States, (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2012), 67;
Aydın Çelik, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2018), 395-397.
4 M. d’Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, Recueil de Voyages et de Mémoires, Cilt: 4, (Paris: La
Societe de Géographie, 1839), 818-819; R. B. C. Huygens, Peregrinationes Tres: Saewulf, Iohannes
Wirziburgensis, Theodericus, Corpus Christianorum Continuatio Mediaevalis CXXXIX, (Turnhout:
Brepols, 1994), 5,7 [Aktaran: Margaret Elizabeth Garnett, “The Longer-for Place”: Saewulf and TwelfthCentury Pilgrimage to the Holy Land, Lisans Tezi, (Virginia: College of William and Mary, Nisan 2000), 5
dn. 12.]; John Wilkinson vd., Jerusalem Pilgrimage 1099-1185, (Londra: the Hakluyt Society, 1988), 6;
Thomas Wright, Early Travels in Palestine, (Londra: Henry G. Bohn, 1848), XIX. M. d’Avezac, Saewulf’un
adının çok gezmesinden ötürü bir takma ad (deniz-kurdu) olabileceğini aynı yerde ifade etmektedir.
5 Saewulf, Seuulf, Saulf, Saolf, Saulfus gibi imlalarla yazılmaktadır; bk. William George Searle,
Onomasticon Anglo-Saxonicum: A List of Anglo-Saxon Proper Names from the Time of Beda to that of King
John, (Cambridge: Cambridge University Press, 1897), 408, 409, 574. Margaret Elizabeth Garnett da bu
duruma değinir; bk. Garnett, “The Longer-for Place”, 8.
6 David Hugh Farmer, The Oxford Dictionary of Saints, (Oxford: Oxford University Press 2003), 370.
7 William of Malmesbury (Willelmi Malmesbiriensis), Monachi de Gestis Pontificum Anglorum Libri
Quinque, IV:146, ed. N. E. S. A. Hamilton, (Cambridge: Cambridge University Press, 2012), 286-287.
3
5
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Anglosakson bir tüccarın, Kutsal Kitap’tan ve diğer dini eserlerden alıntıların yer
aldığı, kutsal mekânlar anlatılırken dinî referansların verildiği ve Latincesi düzgün
bir metni yazması son derece zor gözükmektedir8. Tam da bu nedenlerden ötürü o,
büyük ihtimalle bir din adamıydı. Geriye hakkında çok fazla bilgi kalmaması alt
düzeyden bir rahip ya da keşiş olabilme ihtimalini akla getirmektedir.
Saewulf, kendisi hakkında bilgi vermediği gibi, seyahatini tam olarak hangi
yıllarda gerçekleştirdiğini de açık bir şekilde belirtmemektedir. Ancak metin
içerisindeki çeşitli yerlerde dinî bayramlara atıfta bulunması, seyahatinin net bir
şekilde tarihlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle dönüş yolculuğunda
birbirinden bağımsız bir şekilde verdiği bilgilerden ve bahsettiği dinî günlerden,
yolculuğunu
hangi
yıllarda
ve
tarihler
arasında
gerçekleştirdiği
tespit
edilebilmektedir.
Yazar kısım 27’de Yafa, Arsuf, Kaysâriye ve Hayfa’nın Kudüs Kralı I.
Baudouin’e, Antartus’un ise Toulouse Kontu Raymond’a ait olduğunu ifade
etmektedir. Dolayısıyla diğer şehirler henüz Müslümanların ellerindeydi ve
Haçlılar tarafından ele geçirilmemişti. Antartus, Kont Raymond tarafından 1102
Şubat’ı
ortasında
alınmıştı9.
Saewulf’un
dönüş
yolunda
dolaylı
olarak
Müslümanların elinde olduğunu ifade ettiği şehirlerden, Haçlılar tarafından ilk
önce ele geçirilecek olan ise Akkâ’ydı; şehir 26 Mayıs 1104’te Kudüs Kralı I.
Baudouin tarafından ele geçirilecekti10. Dolayısıyla Saewulf’un Mart 1102-26 Mayıs
1104 arasındaki bir tarihte dönüş yolculuğuna başlamış olması gerekmektedir. Bu
sınırlar doğrultusunda yazarın bize verdiği bilgilerden işimize yarayacak olanı;
Hamsin Yortusu’nda Yafa’da gemiye bindiklerini belirtmesidir. Hamsin Yortusu
1102 yılında 25 Mayıs’a, 1103 yılında 17 Mayıs’a, 1104 yılında 5 Haziran’a denk
gelmekteydi. 1104 yılının Hamsin Yortusu, Akkâ’nın Haçlılar tarafından
alınışından sonraki bir tarih olduğu için bu noktada elenmektedir. Sonuç olarak
Saewulf, ya 1102 yılının ya da 1103 yılının Hamsin Yortusu’nda dönüş yoluna
koyulmuş olmalıdır. Bu iki tarihten hangisinin olduğunun cevabıysa yazarın
seyahatnamenin başında verdiği bir bilgide saklıdır. Saewulf, Kudüs Krallığı’na
gelmek üzere İtalya’dan gemiye 13 Temmuz Pazar günü bindiklerini söylüyor;
yani 1101 yılının ya da 1102 yılının 13 Temmuz’unda. İki tarih kontrol edildiğinde
13 Temmuz 1101’in cumartesi gününe, 13 Temmuz 1102’nin ise pazar gününe
denk geldiği görülmektedir. Böylece Saewulf’un seyahatinin hangi tarihler
arasında gerçekleştiği ortaya çıkmış bulunmaktadır; 13 Temmuz 1102 Pazar günü
Malmesbury’li William’ın kroniğinde yer alan tüccar Seuulfus’un, seyahatnamenin yazarı Saewulf
olamayacağına dair ayrıntılı bir değerlendirme için bk. Garnett, “The Longer-for Place”, 6-16.
9 Runciman, A History of the Crusades II, 58; Barber, The Crusader States, 86.
10 Barber, The Crusader States, 68. Steven Runciman Akkâ’nın ele geçirilişiyle ilgili herhangi bir tarih
vermez; bk. Runciman, A History of the Crusades II, 87-88.
8
6
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Kutsal Topraklara gitmek üzere Monopoli’de gemiye binmiş ve 17 Mayıs 1103’te
Yafa’dan deniz yoluyla memleketine geri dönmek üzere ayrılmıştır11.
3.
SAEWULF’UN İZLEDİĞİ GÜZERGÂHLAR
3.1. Saewulf’un Gidiş Güzergâhı
Saewulf, gidiş yolculuğunu İtalya’dan itibaren anlatmaya başlamaktadır.
Onun beyanına göre Doğu’ya gitmek üzere ilk olarak Monopoli’den denize
açıldılarsa da kaza geçirerek tekrar karaya dönmek zorunda kalmışlardır. Bunun
üzerine yeniden gemiye binmek üzere karadan Brindisi’ye ilerlemişler ve burada
tamir edilmiş olan aynı gemiye binmişlerdir. Brindisi’den ilk olarak Korfu’ya,
oradan da Kefalonya’ya gelmişlerdir. Saewulf, Kefalonya Adası’ndan sonra
Polipolis’e geldiklerini bildiriyor ki burasının neresi olabileceğine dair tartışma
bulunmaktadır. M. d’Avezac, Polipolis’in ya Palaepolis’in yanlış yazımı olduğunu
ya da Yunanca ‘antik şehir’ anlamına geldiğini belirtiyor12. Brownlow ise Patras
Körfezi’nde Palaio Achaia (Tr. Eski Ahaya) adında bir yerleşim yeri olduğunu ve
burasının Saewulf’un izlediği güzergâhın üzerinde yer aldığını söylüyor13. Ancak
günümüzde böyle bir yerleşim yeri bulunmamaktadır. Neyse ki Nathan Hale’den
Palaio Achaia’nın Patras’ın batısında, yaklaşık dört saatlik bir mesafedeki bir köy
olduğunu öğreniyoruz14. Burası günümüzdeki Kato Akhaia (Tr. Aşağı Ahaya)
olmalıdır. Saewulf’un Kato Akhaia’dan Rodos’a kadar izlediği güzergâh ise Ege
Adalarından geçmektedir.
Saewulf’un Rodos-Yafa arasındaki ilk durağı Patara’ydı. Yazar kısım 5'te
oradan, Azize Meryem’in Magronissi’si olarak kaydettiği ve Latincede karşılığının
'Uzun Ada' olarak verdiği bir yere geldiklerini söylemektedir. Rahip Brownlow bu
yerin Yunancadaki doğru şeklinin Makronisos (Tr. Büyükada) olabileceğini ve
Kekova Adası olmasının muhtemel olduğunu belirtiyor15. M. D’Avezac da
burasının Kekova Adası olabileceğini ve muhtemelen adada Meryem Ana’ya ithaf
edilmiş yıkık bir kilise olabileceğini ifade etmektedir16. Fakat ben burasının başka
bir ada olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Saewulf, Patara-Myra arasında buraya
uğradıklarını söylüyor. Ayrıca burada yaşamış ya da özellikle burayla özdeşleşmiş
herhangi bir dinî şahsiyete atıfta bulunmamasından; uğrayışlarının nedeninin,
herhangi bir kutsal yeri ziyaret amaçlı değil, bu adanın Patara-Myra deniz yolu
üzerindeki herhangi bir durak olmasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Dolayısıyla
11 M. d’Avezac ve Rahip (canon) William Brownlow’un tarihlendirmeleri de bu yöndedir; bk. Avezac,
“Relation des Voyages de Saewulf”, 820-823; Saewulf (1102, 1103 A.D.), çev. Rev. Canon Brownlow,
(Londra: Palestine Pilgrims’ Text Society, 1892), VI-VII.
12 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 825-826.
13 Saewulf, 2 d.n. 7.
14 Nathan Hale, The History of Modern Greece, With A View of the Geography, Antiquities, and Present
Condition of That Country, (Boston, 1827), 419.
15 Saewulf, 4 d.n. 3.
16 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 827-828.
7
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Saewulf’un uğradığı bu adanın Patara ile Myra’ya hemen hemen eşit mesafede
olması akla yatkındır. Hâlbuki Kekova Adası Myra’ya oldukça yakındır. Neden
Hristiyanlar için önemli bir merkez olan Myra’ya bu kadar yaklaşmışken hiçbir
neden olmaksızın duraksasınlar ki? Bence Saewulf’un Magronissi dediği ada
günümüzdeki Meis Adası’dır. Çünkü ilk olarak bu adanın Yunanca ismi “büyük,
uzun, geniş” anlamına gelen Megiste’dir (Μεγίστη). Nitekim Saewulf da adanın
isminin Latincede “Uzun Ada” olduğunu ifade etmektedir. Meis Adası’nın yukarı
kalesinde, M. D’Avezac’ın tahminine uygun bir şekilde Meryem Ana’ya ithaf
edilmiş
bir
kilise
olması
Saewulf’un
burayı
neden
“Azize
Meryem’in
Magronissi’si” olarak adlandırdığını açıklamaktadır. Üstelik Meis Adası, Patara ile
Myra arasındaki deniz yolunun neredeyse tam ortasında bulunmaktadır. Ek olarak
Saewulf bu adaya Türkler tarafından Alexandria’dan sürülmüş olan Hristiyanların
yerleşmiş olduğunu ifade etmektedir. Brownlow başka birisinin sözlü beyanına
dayanarak Saewulf’un atıfta bulunduğu Alexandria’nın günümüzdeki İskenderun
şehri olduğunu söylemekteyse17
de ben bu varsayım hakkında şüpheliyim.
Stephanus Byzantinus tarafından 6. yüzyılda hazırlanmış olan Ethnica adlı
coğrafya sözlüğünün Alexandreia maddesinde yazar, bu isimle anılan şehirleri
sıralıyor. Stephanus, Alexandreia isimindeki onuncu şehrin Karya bölgesindeki
Beşparmak
(Latmos)
Dağı’nda
bulunduğunu
ve
bu
şehirdeki
Adonis
Tapınağı’nda, meşhur heykeltraş Praxiteles tarafından yapılmış bir Afrodit
heykelinin yer aldığını ifade ediyor18. Stephanus Byzantinus’un işaret ettiği bu
yerleşim yerinin Alinda kenti olabileceği öne sürülmüştür19. Diğer yandan
mesafeler göz önüne alındığında Saewulf’un bahsettiği Alexandria’nın, Hatay’daki
İskenderun’a nazaran Karya bölgesindeki bu Alexandria adlı yerleşim yerinin
olması çok daha olasıdır.
Saewulf’un yazdıklarından Meis Adası’ndan sonra izlenilen güzergâh
tartışmaya yer vermeyecek derecede açıktır. Saewulf’un da içerisinde yer aldığı
geminin kaptanı Meis Adası’ndan doğuya doğru açılıp Anadolu’nun güney
sahillerini
izleyerek
Myra
ile
Beş
Adalar’a
uğradıktan
sonra
Kıbrıs’ın
güneybatısındaki Baf şehrine gelmiştir. Sonrasında buradan da zorlu bir deniz
Saewulf, 4 d.n. 3.
Stephani Byzantii Ethnica, Cilt: I, haz. ve çev. Margarethe Billerbeck, (Berlin: Walter de Gruyter, 2006),
145.
19 Kimi arkeologlar Stephanus Byzantinus’un işaret ettiği bu kentin Alinda antik kenti olduğunu
belirtmektedirler; bk. Mükerrem Anabolu, “Alinda (Karpuzlu)”, Türk Arkeoloji Dergisi XIV, Yıl: 1965,
1967:88; Vecihi Özkaya ve Oya San, “Alinda: An Ancient City with Its Remains and Monumental
Tombs in Caria”, Reveu des Études Anciennes 105/1, 2003:105. Diğer taraftan bazı arkeologlar ise daha
temkinli yaklaşarak henüz bu iddiayı destekleyecek tarihî ya da arkeolojik kesin bir delilin
bulunmadığını ifade etmektedirler; bk. Gabriele Bockisch, Peter Ruggendorfer ve Lilli Zabrana,
“Temple and Altars for Greek and Carian Gods: New Evidence for Religious Life in Alinda During the
Late Classical and Hellenistic Period”, Varia Anatolica XXVIII, ed. Olivier Henry, (İstanbul: Institut
Français d’Études Anatoliennes ve Georges Demézil, 2013), 129-134.
17
18
8
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
yolculuğuyla
hedefe,
yani
Yafa’ya
ulaşmayı
başarmışlardır.
Saewulf’un
Monopoli’de başlayıp Yafa’da biten bu yolculuğu toplamda 91 gün sürmüştür.
3.2. Saewulf’un Kudüs Krallığı’ndaki Seyahati
Saewulf’un Kutsal Topraklara dair anlatısı kısım 9’dan başlayıp kısım 26’ya
kadar gelmektedir ve bu hacmiyle seyahatnemenin büyük bir çoğunluğunu teşkil
etmektedir. Aslında bu bölümler bir seyahatnameden ziyade, yazarın hac yapacak
kişilere hangi yerde ne gibi kutsal mekânın olduğunu tanıtmak için hazırladığı bir
el kitapçığı gibidir. Saewulf bu kısımlarda ziyaret ettiği yerlerin tasvirlerinden ve
önemlerinden bahsetmekte yer yer de coğrafyaları hakkında bilgiler vermektedir20.
Saewulf, her ne kadar Kudüs Krallığı’na geliş ve ayrılış tarihini açık bir
şekilde belirtse de bu iki tarih arasında hangi şehre veya kutsal mekâna ne zaman
uğradığına dair hiçbir ipucu vermemektedir. Hatta bu durum, Doğu’ya geliş ve
evine dönüş yolculuğunu iyi bir şekilde tarihlendiren birine göre biraz garip
gözükmektedir. Doğrusu yazar bu kısımlarda kendi şahsını ve seyahatini
soyutlayarak tüm gücünü dinî mekânların önemine ve o anki durumuna
hasretmek istemiştir. Dolayısıyla Saewulf’un bu çabası, onun hac yolculuğunda
izlediği sırayı kesin olarak görmemizi engellemektedir. Lakin bu mekânların
bazılarında kutlanan önemli dinî yortular-bayramlar, hangi yeri ne zaman ziyaret
ettiğini tespit etmemize yardımcı olmaktadır.
Saewulf’un uğradığı yerlere baktığımızda Kudüs merkezli olarak kabaca üç
ana hac rotasını izlediği karşımıza çıkmaktadır; Kudüs-Hebron doğrultusundaki
güney rotası, Kudüs-Eriha arasındaki doğu rotası ve son olarak Kudüs-Nâsıra
istikametindeki kuzey rotası. Yazar üç yolculuğuna da Kudüs’ten başlayıp
Kudüs’e geri dönerek tamamlamıştır. Bu noktada sorulması gereken soru,
Saewulf’un 12 Ekim 1102’de Yafa’da karaya çıkıp Kudüs’e geldikten sonra ilk
olarak hangi rota üzerindeki yeri/yerleri ziyaret ettiğidir.
Yazarın gelişinden sonra Kudüs dışında kutlanan en yakın yortu, 25
Aralık’ta Beytülahm’daki Doğuş Kilisesi’nde kutlanan Hz. İsa’nın doğuş
bayramıydı. Dolayısıyla önce 25 Aralık 1102’de Beytülahm’a gelerek Doğuş
Bayramı’nı kutlamıştır. Bu tarihten sonraki en yakın önemli dinî gün ise 6 Ocak’ta
Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’nde vaftiz oluşunun kutlandığı Epifani Bayramı’ydı.
Dolayısıyla 25 Aralık’ta Beytülahm’da olan Saewulf buradan Kudüs’e geri dönerek
doğuya, Eriha’ya doğru gitmiş ve 6 Ocak 1103’te Ürdün Nehri’nde Epifani
Bayramı’nı kutlamış olmalıdır. Bu sıra onun anlatış sırasına da uygun
düşmektedir. Nitekim Saewulf’tan üç yıl önce Urfa Kontu I. Baudouin’le birlikte
Örneğin kısım 21’de Yahudiye ve Arabistan bölgelerinin neresi olduğunu açıklarken, kısım 26’da
Ürdün Nehri’nden bahsetmektedir. Yazar hac rehberinin kısım 18’e kadar olan kısmını Kudüs ve
çevresindeki dinî yapılara ayırmıştır. Kısım 19 Beytülahm (veya Beytlehem); kısım 20 Beytanya,
Beytfaci ve Eriha; kısım 22 Hebron hakkındadır. Saewulf kısım 23, kısım 24 ve kısım 25’i ise Kudüs’ün
kuzeyinde yer alan Nâsıra, Nablus, Tabor Dağı ve Taberiye Gölü çevresinde bulunan yerlere ayırmıştır.
20
9
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
hac için Urfa’dan Kudüs’e gelen rahip Fulcherius Carnotensis de diğer
Hristiyanlarla birlikte aynı sırayı izlemiştir; Fulcherius, Kudüs’ü ziyaret ettikten
sonra Hz. İsa’nın doğuşunu kutlamak üzere Beytülahm’a gittiklerini, oradan
Kudüs’e geri dönüp sonrasında Ürdün Nehri’ne ve Eriha’ya gittiklerini
belirtmektedir21. Epifani’yi kutladıktan sonra Kudüs’e dönen Saewulf böylece
doğu rotasını tamamlamıştı. Sonrasında Kudüs’ten Hebron’a gidip gelerek
Kudüs’ün güneyinde yer alan kutsal mekânları da ziyaret etmiş oluyordu22. Elbette
Hebron ile Ürdün Nehri’nin ötesinde hayli meşhur ziyaretgâhlar vardı lakin o
sıralarda Kudüs Krallığı’nın hâkimiyet sahası doğuda ve güneyde ancak buralara
kadar uzanmaktaydı.
Saewulf’un Kudüs’ün kuzeyine tam olarak ne zaman gittiğini kestirmek zor
fakat kesin olan 25 Mart 1103’te Nâsıra’da olduğudur; çünkü 25 Mart, Hz. İsa’nın
doğacağının Nâsıra’da bir melek tarafından Meryem Ana’ya bildirildiği günün
anısına Nâsıra’daki Müjde Kilisesi’nde kutlanan Müjde Yortusu’ydu. Saewulf,
Nablus, Tabor Dağı ve Taberiye Gölü çevresindeki yerleri yüksek ihtimalle Müjde
Yortusu’ndan önce ziyaret etmiş olmalıdır. Eğer buralara uğramadan 25 Mart'ta
Kudüs'ten Nâsıra'ya gelseydi tüm bu yerleri ziyaret etmek ve Kudüs'e Paskalya’yı
kutlamak üzere geri dönmek için sadece dört günü olacaktı. Bu nedenle Nablus,
Tabor Dağı ve Taberiye Gölü çevresindeki yerleri 25 Mart 1103’ten önce ziyaret
etmiş olmalıdır. Sonrasında Nâsıra’dan Kudüs’e dönen Saewulf, Kudüs’te 29 Mart
1103’te Paskalya’yı kutladıktan sonra geri dönüş yolculuğu için hazırlanmış ve
Kudüs’ten Yafa’ya gelerek 17 Mayıs 1103’te gemiye binmiştir23.
Saewulf’un kutsal mekânları anlatım sırası, yaptığı seyahat sırasıyla büyük
oranda örtüşmektedir. Fakat Kudüs'teki kutsal mekânları peyderpey mi yoksa tek
seferde mi gezdiği metinden anlaşılamamaktadır. Çünkü Saewulf bütünlüğü
bozmamak için düzenli bir sıra takip etmiştir24. Ancak Kudüs ve çevresindeki
yerleri farklı zamanlarda ayrı ayrı ziyaret etmiş olması daha olasıdır.
3.3. Saewulf’un Dönüş Güzergâhı
Saewulf, haccını tamamladıktan sonra geri dönüş yolculuğuna Yafa’dan
kuzeye doğru denize açılarak başladıklarını ifade ediyor. Her ne kadar o tarihlerde
Yafa’nın kuzey kıyısında yer alan üç önemli liman şehri Arsuf, Kaysâriye ve Hayfa
Haçlı hâkimiyetindeyse de Saewulf’un yazdıklarından bu şehirlere uğramadıkları
anlaşılmaktadır. Saewulf Yafa’dan denize açıldıktan sonra karaya çıktıkları Kıbrıs
Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, I:XXXIII:17-20, 332-335; Fulcherius Carnotensis, Kudüs
Seferi, I:XXXIII, 114-115.
22 Saewulf’un güney ve doğu hac rotalarındaki yolculuğu şu şekildedir: Kudüs→Beytülahm (Doğuş
Bayramı) →Kudüs→Eriha (Epifani Bayramı) →Kudüs→Hebron→Kudüs.
23 Saewulf’un kuzey hac rotasındaki yolculuğu şu şekildedir: Kudüs→Nablus→Tabor Dağı→Taberiye
Gölü çevresi→Nâsıra (Müjde Yortusu) →Kudüs (Paskalya).
24 Bir istisna teşkil eden kısım 17 için 6.2 numaralı bölüme bakınız.
21
10
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Adası’nın kuzeydoğu ucundaki Aziz Andreas limanına kadar Suriye sahilinde
yanından geçtiklerini ifade etmektedir.
Kısım 27’de belirttiğine göre Saewulf ve yanındakiler, Aziz Andreas
Limanı’ndan sonra Antakya’nın limanı olan Samandağ’ı ve Azize Meryem Limanı’nı
geçip Antiocheia ad Cragum kentine gelmişlerdir. Saewulf’un “Azize Meryem
Limanı” olarak ifade ettiği yerin neresi olabileceğine dair M. d’Avezac ve
Brownlow herhangi bir tahminde bulunmuyorlar. Saewulf’un bazı yerleşim
yerlerini, o yerdeki dinî yapının adandığı kişiyle özdeşleştirerek aktardığı örnekler
bulunmaktadır; “Azize Meryem’in Magronissi’si” ya da “Aziz Andreas Limanı”
örneklerinde olduğu gibi bu yapı bir kilise veya manastır olabilmektedir.
Dolayısıyla uğradıkları bu yerde, Meryem Ana’ya ithaf edilmiş bir yapı olmalıdır.
Saewulf’un beyanından anladığımıza göre yanından geçtikleri yer Samandağ’ın
batısında, Antiocheia ad Cragum kentinin doğusunda yer almalıdır. Bu aralık için
en olası ihtimaller iki büyük liman olan Silifke veya Korykos’tur (günümüzde Kız
Kalesi). Korykos’un kuş uçuşu dört kilometre batısında yer alan Cennet
Obruğu’nun dibinde, Meryem Ana’ya ithaf edilmiş bir kilise bulunmaktadır ve
kilisenin giriş kapısındaki dört satırlık kitabeden 5. yüzyılda Pavlus adlı bir kişi
tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir
25
. Kilise apsisinin kubbesi ve iç duvarları
12. yüzyılda fresklerle süslenmiştir26. Dolayısıyla kilisenin o yüzyıla kadar
kullanıldığını kabul edebiliriz. Dolayısıyla Saewulf’un yanından geçtiği ve yazarın
“Azize Meryem limanı” şeklinde kaydetmiş olduğu yerleşim yeri Korykos
olmalıdır.
Yazarın bildirdiğine göre Antiocheia ad Cragum’dan sonra Anadolu
kıyılarını takip ederek Rodos’a ulaşmışlardır. Sonrasında oradan İstanbulya
Adası’na ve Sisam Adası’na uğradıktan sonra Sakız Adası’na gelmişlerdir. Saewulf
burada bazı insanlarla birlikte Yafa’dan geri dönüş yolculuğuna çıktıkları
kişilerden ayrılarak ibadet etmek amacıyla İstanbul’a yöneldiklerini söylemektedir.
Saewulf ve beraberindekiler Sakız Adası’ndan demir alarak kuzeye doğru Batı
Anadolu kıyılarını takip etmişlerdir. İzmir’in yanından geçip Midilli Adası’na
uğrayarak Bozcaada’ya gelmişlerdir. Sonrasında Bozcaada’dan, Gelibolu’da
olduğunu anlaşılan Aziz Femius adını verdiği yerleşim yerine gelmişlerdir. Hem M.
D’Avezac hem de Brownlow, Saewulf’un ‘Aziz Femius’ olarak andığı bu yerin
adının Azize Euphemia ile ilişkili olduğunu düşünmekte fakat neresi olabileceğine
dair herhangi bir tahminde bulunmamaktadırlar27. Lakin metinde açıkca aziz
(sanctus) denmektedir azize (sancta) değil. Üstelik Saewulf bir sonraki cümlede de
Aziz Femius’tan piskopos olarak söz etmektedir. Ben burasının, Gelibolu’daki
https://yigm.ktb.gov.tr/TR-10354/cennet-ve-cehennem-obruklari--mersin.html (Erişim Tarihi: 9.6.2020)
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/mersin/TurizmAktiviteleri/cennet-cehennem (Erişim Tarihi:
9.6.2020)
27 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 831; Saewulf, 80 d.n. 1.
25
26
11
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Hisarlık Burnu’nun yaklaşık 30 metre yukarısında yer alan Elaius yerleşimi28
olduğunu ve Saewulf’un oldukça yabancı olduğu bu yerin adını kulaktan duyma
not aldığını düşünüyorum. Gerçekten burada M. D’Avezac'ın ve Rahip
Brownlow'un tahmin ettikleri gibi Azize Euphemia’ya adanmış bir manastır ya da
kilise bulunuyor olabilir ancak henüz böyle bir bilgi bulunmamaktadır. Diğer
yandan Saewulf, Çanakkale Boğazı’nın hemen girişinde, Aziz Femius olarak
andığı Gelibolu’daki yerleşim yerinin hemen karşısında, Anadolu yakasında
Samthae adında bir yerleşim yerinin bulunduğunu belirtmektedir. M. d’Avezac,
Saewulf’un Samthae olarak andığı bu yerleşim yerinin Aeantium şehri
olabileceğini ifade ediyor29. Bizans kaynaklarında Aianteion, Aiantios vs. gibi
çeşitli şekillerde anılan bu yerleşim yerinin, günümüzde Çanakkale’nin yaklaşık 20
kilometre güneyinde bulunan İntepe’deki (Erenköy) Karanlık Liman veya Karanlık
Koy denilen yerde olduğu tahmin edilmektedir30. Bu tahmini lokasyon, iki şehrin
Çanakkale Boğazı’nın girişinde ve iki yakada karşılıklı olarak konumlandıklarını
söyleyen Saewulf’un tarifine uymaktadır. Elaius şehrinden İstanbul’a doğru
ilerleyen Saewulf ve yanındakilerin sonraki durakları Tekirdağ ve Marmaraereğlisi
olmuştur. Yazar en son kaydettiği bilgi olan Marmaraereğlisi’ne ulaştığında,
Yafa’dan geri dönüş yolculuğuna başlayalı 130 günden fazla olmuştu.
4.
SAEWULF VE AKDENİZ
Saewulf’un Akdeniz’de yaptığı geliş ve dönüş seyahati arasında bazı farklar
bulunmaktadır. Kalkış ve varış durakları dâhil olmak üzere toplamda 32 duraktan
oluşan geliş yolculuğu 91 gün sürerken; sadece 12 duraktan oluşan dönüş
yolculuğu 130 günden fazla sürmüştür. Gerek Akdeniz’deki coğrafi etmenlerin
(hâkim rüzgârlar-akıntılar) ve gerekse dönemin gemi teknolojisinin fark üzerinde
büyük etkisi olmuştur. Saewulf’un çeşitli fırtınalara ve korsan saldırılarına maruz
kaldığı bu deniz yolculuklarını ayrıca incelemek gerekmektedir.
4.1. Saewulf’un Geliş Yolculuğu
Akdeniz’de
hâkim
rüzgârlar
kuzeybatı-kuzeydoğu
aralığında
değişmektedir. Bu durum kuzeyden güneye veya batıdan doğuya doğru yapılacak
yolculukların daha hızlı olmasına yol açarken, tam tersi istikametteki seyahatlerin
daha yavaş gerçekleşmesine neden oluyordu. Batı’dan Doğu’ya gidecek gemiler
rüzgârı daha elverişli kullanabilmek için Provance’dan ya da İtalya’dan denize
açılıyorlardı ki rüzgâr en çok ekim ortasından mayıs ortasına kadar esmekteydi.
Lakin kışın seyahat tehlikeli olduğu için Batı’dan Kutsal Topraklara giden
Elaius hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Andreas Külzer, Tabula Imperii Byzantini 12: Ostthrakien
(Europe), (Viyana: Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2008), 345-346.
29 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 831.
30 Klaus Belke, Tabula Imperii Byzantini 13/1: Bithynien und Hellespont, (Viyana: Österreichischen
Akademie der Wissenschaften, 2020), 380.
28
12
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
gemilerin büyük bir bölümü mart sonu-nisan başı gibi yola koyuluyorlardı31.
İtalyan limanlarının bu coğrafi avantajına Doğu ile yapılan deniz trafiğindeki
tecrübeleri de eklenince Saewulf’un Kutsal Topraklara gitmek üzere İtalya’ya
gelmesi
anlamlıdır.
Fakat
Saewulf
İngiltere’den
İtalya’ya
gelmek
üzere
muhtemelen 1102 ilkbaharı ortasında yola koyulduğu için İtalya’ya ancak yaz
ortasına doğru ulaşabilmiştir. O vakitlerde gemilerin büyük çoğunluğu çoktan
Haçlı devletlerine ulaşmak üzere İtalya’dan ayrılmış olduklarından, Saewulf
geldiğinde kısım 1’de ifade ettiği üzere gemi bulmakta zorlanmıştır. Yazar ve diğer
hacılar Monopoli’de bir gemi buldularsa da kaza yaptıkları için karaya yeniden
döndüler ve kara yoluyla Brindisi’ye gidip burada aynı gemiye tekrar bindiler.
Kefalonya’ya gelen geminin normalde Kefalonya’dan Mora Yarımadası’nın batı
sahilleri boyunca güney istikametini izlemesi gerekirdi. Fakat gemi doğuya, Patras
Körfezi’ne doğru yönelmiştir. Bu durum Saewulf ile diğerlerinin, bulabildikleri
doğuya giden ilk gemiye bindiklerini göstermektedir. Anlaşılan geminin varış
noktası Korint’ti ve onlar da sonrasında başka bir gemiye binmek üzere bu gemiye
binmişlerdir. Saewulf’un kısım 1’de Akdeniz’i doğrudan geçemediğini ifade
etmesi de bunun bir göstergesidir. Yazar İtalya’da nihai varış noktası Kutsal
Topraklar olan bir gemi bulamamıştır.
Yazar ve beraberindeki diğer hacılar Korint Körfezi’nde karaya çıkıp Tebai
üzerinden Eğriboz Adası’na gelmişlerdir. Eğriboz, Doğu’ya giden gemileri
bulabilecekleri bir adaydı32. Nitekim Saewulf’un kısım 3’te belirttiği üzere buldular
da. Saewulf ile yol arkadaşları burada bindikleri gemiyle Ege Adalarına uğrayarak
Rodos’a
geldiler
ve
oradan
da
Anadolu
kıyılarını
izleyerek
Kıbrıs’ın
güneybatısındaki Baf şehrine geldiler. Bu rota Saewulf ve arkadaşlarını memnun
etmiş olmalıdır zira Patmos, Patara ve Myra gibi Hristiyanlar için önemi yüksek
yerleşim yerlerine de uğrama imkânına sahip olmuşlardır. Ayrıca yazar
Akdeniz’in Rodos’un doğusunda kalan kısmını Adriyatik Denizi (Mare Adriaticus)
olarak adlandırmaktadır. M. D’Avezac bu durumu “Adriyatik Denizi” ifadesinin
tüm Doğu Akdeniz’i kapsayacak şekilde kullanıldığını belirterek açıklamaktadır33.
Saewulf kısım 6’da Baf-Yafa arasında seyrederken bir hafta süren bir
fırtınanın içerisinde kaldıklarını ve bir sabah Yafa limanını beklemedik şekilde
görünce hayli sevindiklerini ifade etmektedir. Yafa çevresinde denizden
31 John H. Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. Füsun Tayanç ve Tunç Tayanç, (İstanbul:
Kitap Yayınevi, Eylül 2004), 21, 98. Yine de bu durum kış aylarında hiç seyrüsefer yapılmadığı anlamına
gelmez. 7. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar ekim-mart ayları arasında Akdeniz’deki denizcilik faaliyetlerini
ele alan bir çalışma için bk. T. M. P. Duggan, “From Mid-October to the End of March – Voyaging in the
Medieval Mediterranean”, CEDRUS: Akdeniz Uygarlıkları Araştırmaları Dergisi III, 2015:277-310.
32 Ebü’l-Fidâ, 1321 yılında tamamladığı coğrafya eseri Takvîmü’l-Büldân’da Eğriboz adasında üretilen
gemilerin meşhur olduğunu ifade etmektedir; bk. Ebü’l-Fidâ Coğrafyası (Takvimü’l-Büldan), haz. ve çev.
Ramazan Şeşen, (İstanbul: Yeditepe Yayınevi, Eylül 2017), 176.
33 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 828.
13
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
görülebilecek bir yükselti bulunmadığı için Saewulf ile arkadaşları ve bindikleri
geminin kaptanı için şehrin limanını uzaktan tespit etmek son derece zordu.
Nitekim 1437 yılında onun gibi Baf’tan Yafa’ya gelen İspanyol seyyah Pero Tafur
“tüm ülke engebesiz olduğundan Yafa Limanı’nın girişi [denizden] görünmez.” diyerek
bu zorluğu net bir şekilde belirtmektedir34. Diğer taraftan Yafa limanı yolcu ve yük
taşıyan büyük gemilerin karaya yanaşması için yeterli genişlikte değildi. 1432
yılında Yafa’ya gelen Fransız seyyah Bertrandon de la Broquiére şehrin limanının
sığ olduğunu ifade etmektedir35. Ondan 62 yıl sonra deniz yoluyla Yafa’ya gelen
Pietro Casola ise karaya yanaşamadıkları için Yafa’da liman olmadığını
zannetmekte ve gemilerinin şehrin yakınlarına demirlediğini söylemektedir36. Yafa
limanının büyük gemiler için elverişsizliğinin yanı sıra limanın yakınlarında
büyük bir kayalık bulunmaktaydı. Denizcilerin karaya yanaşmaları için tehlike
teşkil eden bu kayalık, söylenceye göre, Andromeda’nın zincire vurulduğu yerdi37.
Bu şartlar altında Yafa’ya gelen büyük gemiler denizin açıklarında demirler ve
yolcular ile yükler karaya teknelerle taşınırdı. Nitekim Saewulf da Yafa önlerine
geldikleri gün vakit kaybetmeden bir tekne kiralayarak karaya çıkmıştır.
Saewulf Yafa’ya geldiği günün ertesinde büyük bir fırtınaya şahit olmuştur.
Hâkim
rüzgârlar
her
ne
kadar
batıdan
doğuya
yapılan
yolculukları
kolaylaştırıyorsa da rüzgâr altı limanlar için bu durum son derece tehlikeliydi.
Mesela 1102 Nisan sonu-Mayıs başı civarında Yafa’dan Avrupa’ya gitmek üzere
denize açılan Blois Kontu Etienne ve diğerleri, ters esen rüzgâr nedeniyle Yafa’ya
geri dönmek zorunda kalmışlardı38. Ters rüzgârların fırtınaya yol açtığı
durumlarda, geniş ve güvenli bir limanı olmayan Yafa gibi sahil şehirlerinin
açıklarında demirlemek son derece tehlikeliydi39. Saewulf’un Yafa’ya geldiği
günün ertesinde karşılaştığı fırtına da tam olarak buydu. Yazarın kısım 7’de
anlattığı olaydan, benzer fırtınaların dehşetinin ve zararlarının boyutları net bir
şekilde anlaşılmaktadır.
4.2. Saewulf’un Gemileri
Saewulf metin boyunca seyahat ettiği gemiler hakkında ayrıntılı bilgiler
vermemektedir. Sadece kısım 28’de dönüş yolculuğunda bindiği gemi türünün
dromon olduğunu söylemektedir. Buna karşın kısım 7’nin sonunda, Yafa
Pero Tafur Seyahatnamesi, çev. Hakan Kılıç, (İstanbul: Kitap Yayınevi, Kasım 2016), 88.
C. H. Schefer, Le Voyage d’Outremer de Bertrandon de la Broquiére, (Paris, 1892), 10.
36 M. Margaret Newett, Canon Pietro Casola’s Pilgrimage to Jerusalem in the Year 1494, (Manchester:
University of Manchester Press, 1907), 221.
37 Pliny: Natural History, V:XIV, Cilt: II, ed. H. Rackham, the Loeb Classical Library, (Londra: Harvard
University Press, 1961), 272. Filistin’e 1217 yılında gelen Katolik hacı Thietmarus bu efsaneye atıfta
bulunmaktadır; bk. Mag. Thietmari Peregrinatio, ed. J. C. M. Laurent, (Hamburg, 1857), 24.
38 Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, II:XVIII:3, 437.
39 Bertrandon de la Broquiére Yafa’daki bu tehlikeye değinmektedir; bk. Schefer, Le Voyage d’Outremer,
10.
34
35
14
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
açıklarına demirlemiş otuz büyük gemiden ve bunların türlerinden söz etmektedir;
dormundi, gulafri ve catti.
Saewulf’un dormundi olarak adlandırdığı gemiler dromondur. Kaynaklarda
ortaya çıkışı 6. yüzyıla kadar gitse de dromon, 10. yüzyılda savaş gemilerinin genel
bir adıydı. Her ne kadar en yaygını bireme denilen çift sıralı olanlarıysa da üç sıralı
kürekçiden oluşan ve bu nedenle trireme denilen dromonlar da mevcuttu40. Latin
kaynaklarında dromona zaman zaman cattus ve gulafrus denmekteydi41. Cattus
türü gemiler, ilk olarak Bizanslılar tarafından kullanılan ve sonrasında onlardan
Müslüman denizcilere geçen bir gemi çeşidiydi. Adı ise hafif ticaret kadırgası için
Yunancada
kullanılan
akatos/akationdan
(ἄκατος/ἀκάτιον)
gelmekteydi42.
Müslümanlar bu gemi çeşidine Arapçada qitʿa ( )ِﻗﻄَﻊdemişlerdi. Akdeniz’de 12.
yüzyıldan itibaren geniş bir savaş gemisini ya da bazen filodaki nakliye gemisini
tanımlamak için bu ifade kullanılmıştı. Latin kaynaklarında cattus veya gattus
olarak adlandırılan bu gemi türü, 11. yüzyıl sonunda ve 12. yüzyılda kasaraları
olan son derece güçlü bir triremeyi ifade ediyordu. Bu tür gemiler her iki yanında
sıralı 16-17 kürekçiden oluşmaktaydı ve 11. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar en geniş
kadırgalar bunlardı43. Cattus türü gemilerin dromondan daha büyük olduğu
anlaşılırken, dromon ile gulafrus arasındaki farklılıkların nasıl ve hangi boyutta
olduğu tam olarak bilinememektedir.
4.3. Saewulf’un Dönüş Yolculuğu
Saewulf’un dönüş yolunda kullandığı gemiye ait bilgiler kısım 28’de
bulunmaktadır. Yazar zaten bindiği geminin dromon olduğunu kendisi
söylemektedir. Ancak Saewulf’un bu paragrafta anlattığı olaylar bu dromonun
cattus/gattus olarak adlandırılan türden olduğunu göstermektedir. Bunun en iyi
göstergesi
yazarın
atlattıkları
tehlikeden
bahsederken
verdiği
bilgilerdir.
Saewulf’un belirttiğine göre dromonları Hayfa ile Akkâ arasında yirmi altı
gemiden oluşan bir Fâtımî filosu tarafından kuşatıldığı zaman hemen gemideki
200 kişi silahlanmıştır. Bu rakama şüphesiz geminin mürettebatı da dâhilken, silah
George Makris, “Ships”, The Economic History of Byzantium: From the Seventh to the Fifteenth Century,
Cilt:3, ed. Angeliki E. Laiou, (Washington: Dumbarton Oaks Research Library and Collection, 2002), 92.
41 John H. Pryor, “From Dromon to Galea: Mediterranean Bireme Galleys AD 500-1300”, The Age of the
Galley: Mediterranean Oared Vessels Since Pre-Classical Times, ed. Robert Gardiner, (New Jersey: Chartwell
Books Inc., 2000), 108.
42 John H. Pryor ve Elizabeth M. Jeffreys, The Age of the Δροµων: The Byzantine Navy ca. 500-1204,
(Leiden: Brill, 2006), 164.
43 Pryor, “From Dromon to Galea”, 107, 109; Dionisius A. Agius, Classic Ships of Islam: From Mesopotamia
to the Indian Ocean, (Leiden: Brill, 2008), 352. 11.yüzyılın kronik yazarlarından Geoffrey Malaterra,
Normanların 1061 yılında Messina Boğazı’ndan geçişini engellemek için Sicilya’nın Müslüman emirinin
Palermo’dan Faro’ya çeşitli gemiler gönderdiğini ifade ediyor. Sicilya emirinin gönderdiği gemi türleri
arasında Saewulf’un bahsettiği üç gemi çeşidi de bulunuyor. Bu kayıttan cattus, gulafrus ve dromon
tipi gemilerin Saewulf’un zamanında İtalya’da oldukça yaygın olduğu anlaşılmaktadır; bk. Geoffrey
Malaterra, The Deeds of Count Roger of Calabria and Sicily and of His Brother Duke Robert Guiscard, 2.8, çev.
Kenneth Baxter Wolf, (Ann Arbor: the University of Michigan Press, 2005), 89-90.
40
15
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
kullanamayacak daha az sayıdaki kadınlar ile yaşlılar hariçti. Bu da gemide
ortalama 300-400 kişinin bulunduğunu göstermektedir44. Ayrıca Saewulf’un aynı
kısımda bindikleri geminin, Yafa’dan beraber ayrıldıkları diğer iki gemiye nazaran
daha büyük olduğunu söylemektedir. Fâtımî filosunun Saewulf’un içerisinde
olduğu gemiye saldırmamasının nedeni de büyük bir gemiyi açık denizde ele
geçirmenin zorluklarından kaynaklanmaktadır45.
Saewulf’un dönüş yolculuğunda bindiği gemi Suriye ve Anadolu sahillerini
takip ederek Rodos’a kadar gelmiştir. Burada neden geliş yolculuğundaki gibi Baf
üzerinden Rodos’a gitmedikleri sorgulanabilir. Saewulf kısım 27’de Müslüman
denizcilerin saldırısından korktukları için Suriye sahilini izlediklerini ifade
etmektedir. Lakin dönemin gemi teknolojisi ve su ihtiyacı zaten Fâtımî
denizcilerinin kıyıdan uzakta uzun süre kalmalarına müsaade etmemekteydi.
Saewulf’un bindiği dromonun kaptanının dönüşte yolu uzatmak adına böyle bir
güzergâh izlenilmesinin temel nedeni, hâkim rüzgârların ve akıntıların bu rotayı
seyir için güvenli kılmasıdır46. Yazar Samandağ ile Antiocheia ad Cragum
arasında, yani Kilikya sahillerinde korsan saldırılarına uğradıklarını ifade etse de
bu hususta zarar görmediklerini belirtmekle yetinmektedir. Toroslar’dan gelen
güçlü rüzgârların fırtınaya dönüşme olasılığının son derece yüksek olduğu
Antalya Körfezi’nde ise Saewulf’un bindiği gemi de zor anlar yaşamıştır47.
Saewulf kısım 29’da Rodos’tan İstanbul’a daha hızlı ilerlemek adına daha
küçük bir gemi kiraladıklarını ifade etmektedir. Bu önleme rağmen yaklaşık 450
mil olan Rodos-Tekirdağ arasını 100 günde gidebilmişlerdir. İzledikleri güzergâha
göre yaklaşık 770 mil olan Yafa-Rodos yolculuğunu daha büyük ve yavaş bir
gemiyle 38 günde tamamladıkları göz önüne alınırsa aradaki farkın çarpıcılığı net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Rodos-Tekirdağ arasındaki yolun daha uzun
sürmesinin nedenleri coğrafi şartlardan kaynaklanmaktadır. Öncelikle Saewulf’un
bindiği geminin izlediği rota üzerinde irili ufaklı adalar ile adacıkların bulunması
düz bir rotada seyretmelerini zorlaştırmaktaydı. Ayrıca Ege Denizi’nde
kuzeydoğudan esen hâkim rüzgârlar, güneyden kuzeye yapılan seyahatler için
sıkıntı yaratmaktaydı. Marmara’dan gelip Ege’ye dökülen ters akıntıysa bu
seyahati zorlaştıran bir başka nedendi48. Denizdeki dezavantajlı durumlara bir de
Bu sayı dönemin büyük gemileri için geçerli olan ortalama yolcu sayısıyla uyuşmaktadır. Albertius
Aquensis, 21 Aralık 1102 civarında Yafa’dan Avrupa’ya gitmek üzere denize açılan filonun 300 gemi ve
140.000 hacıdan oluştuğunu söylemektedir; bk. Albert of Aachen, Historia Ierosolimitana, IX:18, ed. ve
çev. Susan B. Edgington, (Oxford: Clarendon Press, 2007), 658. Bu her gemide ortalama 466 kişi
olduğunu gösterir ki Saewulf’un bindiği dromondaki tahmini sayıya yakındır.
45 Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, 126-127.
46 Ayrıntılı bilgi için bk. Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, 103-104, 124-126.
47 Antalya Körfezi’ndeki bu tehlikeli duruma Fulcherius Carnotensis de değinmektedir; bk. Fulcheri
Carnotensis Historia Hierosolymitana, III:LIX:1, 811-812; Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi, III:LIX, 274.
48 Pryor, Akdeniz’de Coğrafya, 106.
44
16
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
daha küçük bir gemiyle seyahat etmeleri eklenince, Rodos-Tekirdağ yolculuğunun
neden bu kadar uzun sürdüğü açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
5.
SAEWULF
SEYAHATNAMESİ’NDE
KUDÜS
KRALLIĞI’NIN
SORUNLARI
Saewulf’un gelişine kadar Kudüs Haçlı Krallığı’nın siyasi tarihi birinci
bölümde
özetlenmişti.
Bu
bölümde
ise
kısaca
Haçlıların
o
yıllardaki
problemlerinin Saewulf’un seyahatnamesine yansımaları üzerine odaklanılacaktır.
Şüphesiz ilk bahsedilmesi gereken, yukarıda ayrıntılı bir şekilde ifade edilen
Yafa limanının fiziki yetersizliği ve barındırdığı güçlüklerdir. Kral I. Baudouin
Avrupa’yla deniz bağlantısını sağlamak istiyorsa daha iyi sahil şehirlerine sahip
olması gerektiğinin farkındaydı. Sahil şehirlerinin ele geçirilmesi, Fâtımîlerin
elindeki kentlerde üslenen Müslüman denizcilerin Batı’dan gelen gemilere
yaptıkları saldırıları önlemek için de önemliydi. Nitekim Saewulf’un gidişinden
sadece on beş yıl sonra 1118 yılında Kral I. Baudouin öldüğünde, Askalân ile Sûr
arasındaki tüm sahil kentleri Kudüs Krallığı tarafından ele geçirilmişti49. Ve artık
Yafa değil, 1104 yılında ele geçirilen ve daha elverişli limana sahip olan Akkâ
kayda değer bir gemi trafiğine sahne olmaya başlamıştı50.
Saewulf’un seyahatnamesinde, kısım 8’de yansımasını gördüğümüz bir
başka problem de Kudüs Krallığı’nın kuruluş devrinde kara yollarının güvensiz
olmasıdır. Saewulf sadece Yafa-Kudüs arasındaki yola değinir lakin bu yolda
zengin-fakir herkesin tehlike içerisinde olduğunu belirtmesi durumun vahametini
göstermesi açısından son derece önemlidir. Öte yandan diğer yollar da bu
tehlikeden uzak değildi; Fulcherius Carnotensis 1125 yılında dahi Fâtımî ve
Selçuklu güçlerinin kuzeydeki ve güneydeki yollarda tehlike oluşturduğunu
belirtmektedir51. Saewulf’un metninde görülen yolların güvenliği sorunun
çözümüyle alakalı Haçlıların attığı adımlardan birisi Tapınak Şövalyeleri
Tarikatı’nın kurulması oldu. Kuruluşunun ardından hayli ün ve servet kazanacak
olan tarikatın aslî amacı, yollardaki Hristiyan hacıların korunmasıydı52. Tapınak
Alan V. Murray ve Helen Nicholson, “(Latin) Kingdom of Jerusalem”, The Crusades: An Encyclopedia,
Cilt: II, ed. Alan V. Murray, (California: ABC-CLIO, 2006), 665.
50 David Jacoby, “Ports of Pilgrimage to the Holy Land, Eleventh-Fourteenth Century: Jaffa, Acre,
Alexandria”, The Holy Portolano: the Sacred Geography of Navigation in the Middle Ages, ed. Michele Bacci
ve Martin Rohde, (Berlin, Münih ve Boston: Walter de Gruyter, 2014), 54.
51 Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, III:XLII:4, 763; Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi,
III:XLII, 254.
52 Malcolm Barber, Yeni Şövalyelik: Tapınak Tarikatının Tarihi, çev. Berna Ülner, (İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, Şubat 2006), 19-21; Ebru Altan, “Templier ve Hospitalier Şövalye Tarikatlarının Kuruluşu”,
Belleten LXVI/245, 2002: 90. “Kudüs topraklarının savunması ve hacıların himayesi amacıyla” (ad
defensionem terra Ierusalem peregrinorumque custodiam) 1137’de Tapınak Tarikatı’na yapılan bir bağış
belgesi için bk. Marquis D’Albon, Cartulaire Général L’Ordre du Temple 1119?-1150, Belge No: CXLI,
(Paris: 1913), 99.
49
17
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Şövalyeleri Tarikatı özellikle Kudüs Krallığı’nın sınırlarında ve ana hac rotaları
üzerinde yer alan kaleleri kullanarak bu görevi yerine getirmeye çabaladılar53.
6.
SAEWULF’UN METNİ
6.1. Usûl ve Üslûp
Yazarın yolculuğu esnasında aldığı notlarla metni inşa ettiği neredeyse kesin
gibidir. Uğradığı yerlerin tek tek isimlerini vermesi, gidişte-dönüşte hangi tarihte
nereye uğradıklarını belirtmesi, Kudüs Krallığı’nda ziyaret ettiği yerleri birer birer
anlatması buna delildir. Zaten seyahatnamenin hemen başında da gidiş
yolculuğunda
uğradıkları
yerleri
not
etmeye
karar
verdiğini
kendisi
belirtmektedir. Açıkça anlaşılmaktadır ki yazar bu not alma işlemini yolculuğu
boyunca sürdürmüştür.
Saewulf metnini üç ana bölüm şeklinde tasarlamış gibi gözükmektedir;
kısım 1’den kısım 8’e kadar olan birinci bölüm, kısım 9’dan kısım 26’ya kadar
gelen ikinci bölüm ve kısım 26’dan kısım 30’a kadar gelen üçüncü bölüm. Birinci
bölüm Saewulf’un Kudüs’e kadar olan yolculuğunu kapsar ve yazar bu bölümdeki
cümlelerinde daha çok ‘biz’ öznesini kullanır. Buna karşın Kudüs ile çevre
yerleşim yerlerindeki kutsal yerlerin durumunu ve önemini anlattığı ikinci
bölümde öznel ifadeler kullanmaktan kaçınmıştır. Tamamlanmamış halde kalan
üçüncü bölümde ise birinci bölümdeki üslubuna geri dönmüştür. Bölümler
arasındaki bu üslup farklılığından ötürü, ikinci bölümü Saewulf’un kaleme
almadığı ya da başka bir eseri kopyaladığı iddia edilmiştir54. Ancak kısım 27’de
yazar Kudüs ve çevresindeki ziyaret yerlerine bizzat uğradığını ifade etmesinin
dışında bu yerlerin kendi zamanındaki hallerini de belirtmesi bu iddiayı
çürütmektedir.
Diğer
taraftan
(Kubbetü’s-sahre)
John
içerisine
Wilkinson,
konulan
Saewulf’un
eşyalardan
Tanrı’nın
Tapınağı’nın
bahsederken
Fulcherius
Carnotensis’in eserinden yararlandığını ve ayrıca kutsal mekânlara dair
anlatısında keşiş Beda’ya (ö. 735) atfedilen De Locis Sanctis adlı esere dayandığını
iddia etmektedir55. Wilkinson’un ilk iddiasına baktığımız zaman; iki metin
arasında aynı konudan bahsetmeleri gereği birkaç ortak ifade gözlense de büyük
oranda bir benzerlikten söz etmek mümkün değildir:
Fulcherius
Carnotensis
Saewulf (§13)
(I:XXVI:7)
Cum in templi medio, quando
In cuius templi medietatem rupes
prius intravimus et postea per XV fere
conspicitur alta et manga et subtus
annos,
concavata,
rupes
quaedam
ibi
nativa
in
qua
erant
Sancta
David Nicolle, Crusader Castles in the Holy Land 1097-1192, (Oxford: Osprey Publishing, 2004), 41.
J. G. Davies’in bu görüşünü aktaran: Garnett, “The Longer-for Place”, 22.
55 Wilkinson vd., Jerusalem Pilgrimage 1099-1185, 7.
53
54
18
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
habetur, in qua divinabant esse arcam
Sanctorum.
Ibi
imposuit
Salomon
foederis Domini cum urna et tabulis
Archam federis, habens manna et virgam
Moysi sigillatim conclusam, eo quod
Aaron quae ibidem floruit et fronduit et
Iosias, rex Iuda, poni eam iussit
amigdalum protulit, et duas tabulas
dicens.56
testamenti.57
İki metnin bu kısımlarından ne önceki ne de sonraki cümleleri
örtüşmektedir. Tabloda görülebileceği üzere iki anlatı arasında yalnızca kelime
benzerlikleri vardır. Bu durum ise aynı konudan bahsetmelerinden ve daha da
önemlisi
ikisinin
aynı
kaynağı,
Kutsal
Kitap’ı
referans
almasından
kaynaklanmaktadır . Wilkinson’ın ikinci iddiasını kontrol etmek için onun
58
İngilizce çeviri metin üzerinde Saewulf’un De Locis Sanctis’ten alıntı yaptığını işaret
ettiği yerleri kontrol ederek Latince metinleri karşılaştırdım59. Ne yazık ki
Wilkinson’un bu iddiasını kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Çünkü
cümleler arasında bir çakışma yoktur. Aynı konudan bahsedilmesi nedeniyle
kelime benzerlikleri bulunmaktadır. Üstelik Saewulf’un kutsal mekânları anlatım
sırası ile De Locis Sanctis’in anlatım sırası da birbirinden farklıdır.
Saewulf, ikinci bölümü yazmak için Kutsal Topraklardaki ziyaretgâhları
anlatan başka eserlerden yararlanmıştır. Nitekim kısım 10 ve kısım 11’de,
yararlandığı iki yazılı kaynağa atıfta bulunmaktadır. Ancak bu bölümü kaleme
alırken sadece De Locis Sanctis’e dayandığını söylemek gerçekten uzak bir
yorumdur. İkinci bölümün usûlünün ve üslûbunun diğer iki bölümden farklı
olmasının temel nedeni de Saewulf’un bu bölümü yazarken ayrı bir yöntem takip
etmesinden kaynaklanmaktadır. Yazar ziyaret ettiği kutsal mekânların önemi ve
hikâyeleri hakkında çeşitli yazılı kaynakları kullanarak anlatısını inşa etmiştir. Bu
mekânların önemini anlatmak için başka eserlerden yararlansa da o dönem için
ahlaken bir sorun olmamasına rağmen birebir alıntılar yapmamış ve bu
mekânların kendi zamanındaki durumlarını da belirterek orijinal bir anlatı ortaya
koymuştur. Son olarak Saewulf’un ikinci bölümü diğer bölümlerden daha önce ya
da daha sonra kaleme almış olma ihtimali, bölümler arası üslûp farkını etkilemiş
olabilir60.
Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, I:XXVI:7, 287-288. (Vurgular bana ait.)
Vurgular bana ait.
58 Bk. 1.Krallar 6: 16-28; 2.Tarihler 3:8-14; İbraniler 9:2-5.
59 Bu karşılaştırmada De Locis Sanctis’in şu neşri kullanılmıştır: J. Fraipont ed., “Beda Venerabilis De
Locis Sanctis”, Itineraria et Alia Geographica, Corpus Christianorum Series Latina CLXXV, (Turnhout:
Brepols, 1965), 251-280.
60 Margaret Elizabeth Garnett, Saewulf’un ikinci bölümü önce yazmış olabileceğini belirtiyor; bk.
Garnett, “The Longer-for Place”, 23. Ancak hem ikinci bölümün gayet düzenli olması hem de kimi
yazılı kaynakların incelemesinden sonra kaleme alınması gerektiği için, ikinci bölümün diğer
bölümlerden sonra yazılmış olması daha muhtemel gözükmektedir.
56
57
19
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
6.2. Şüpheli Bir Kısım: 17
Saewulf’un anlatısı bir bütün olarak ele alındığı zaman, kısım 17 ile kısım 23,
kısım 24 ve kısım 25’in bahsettiği yerler açısından örtüştüğü görülmektedir. Öte
yandan her ne kadar kısım 17 sonraki diğer üç kısmın bir özeti gibi dursa da içerik
ve üslûp bakımından farklıdır. Bu durum kısım 17’nin ayrıca analiz edilmesini
gerektirmektedir.
Kısım 17 ilginç bir şekilde çok basit yanlışları barındırıyor. Bu yanlışlardan
ilki, bir bölge olan Celîle’den şehir olarak bahsedilmesidir. Bunun hemen
ardındansa Nâsıra şehri Taberiye Gölü’nün kıyısında yer alıyormuş gibi
anlatılmaktadır. Yine bu kısmın hemen başında, ikinci cümle içerisinde, Nâsıra ile
Taberiye şehirleri Tabor Dağı’na göre aynı yönde kalıyormuş gibi verilmiştir.
Gerçekte ise Tabor Dağı Nâsıra ile Taberiye şehirlerinin arasında bulunmakta ve
Nâsıra Tabor’un batısında kalırken Taberiye kuzeydoğusunda kalmaktadır. Ayrıca
yine burada Celîle Gölü ile Taberiye Gölü iki farklı gölmüş gibi anlatılmaktadır.
Tüm bu coğrafi hatalar silsilesinden sonra bir de Hz. İsa’nın beş ekmekle ve iki
balıkla binlerce kişiyi doyurduğu Matta İncili’nde geçen mucizeyle alakalı bir
yanlış yapılmaktadır. İncil’de doyurulan kişi sayısı beş bin olarak verilirken, bu
kısımda sayı dört bin olarak verilmektedir.
İlk bakışta bu yanlışlara sıradan hatalar gözüyle bakılabilirdi. Lakin metnin
devamında yer alan kısım 23, kısım 24 ve kısım 25 okunduğu zaman kısım 17’de
yapılan tüm bu yanlışların orada tekrarlanmadığı, tam aksine tüm bu yanlışların
doğru bir şekilde verildiği görülüyor. İlk olarak kısım 23’te yazarın Celîle’nin
bölge olduğunu bildiğini anlıyoruz. Kısım 23, kısım 24 ve kısım 25
okunduğundaysa Nâsıra ile Taberiye şehirlerinin ve Tabor Dağı’nın konumunu
gayet doğru verildiği görülüyor. Yine Matta İncili’nde yer alan mucizede
doyurulan kişi sayısı kısım 25’te dört bin kişi olarak doğru bir şekilde veriliyor.
Aynı kısımda yazarın, Celîle Gölü’nün veya Taberiye Gölü’nün aynı göl
olduğunun farkında olduğunu anlıyoruz. Ayrıca Tabor Dağı ve Nâsıra şehri
Kudüs’e hemen hemen eşit uzaklıkta bulunmasına karşın, kısım 17’de Tabor
Dağı’nın Kudüs’e olan uzaklığı üç günlük yolculuk mesafesi olarak verilirken
kısım 23’te Nâsıra’nın Kudüs’e olan uzaklığı dört günlük yolculuk mesafesi olarak
verilmiştir.
Tüm bu çelişkiler kısım 17’yi kaleme alan kişi ile kısım 23, kısım 24 ve kısım
25’i yazan kişinin farklı kişiler olduğunu göstermektedir. Öncelikle kısım 17’yi
yazan kişi, bahsettiği yerlere çok kısa değinmektedir. Oysa kısım 23, kısım 24 ve
kısım 25’i kaleme alan kişinin bahsettiği yerleri ziyaret ettiği anlatısının ayrıntılı
olmasından açıkça anlaşılmaktadır. Diğer yandan kısım 17, metnin katı bir şekilde
ilerleyen düzeniyle ve üslûbuyla da çelişmektedir. Kısım 9’dan kısım 16’ya kadar
Kudüs ile çevresindeki yerler anlatılırken, kısım 17’de birdenbire Tabor Dağı ve
20
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
çevresinden bahsedilmeye başlanır. Kısım 18’de ise anlatının odak merkezi
yeniden Kudüs çevresine döner. Kutsal Topraklardaki dinî mekânların tasvir
edilmeye başlanıldığı kısım 9’dan kısım 27’ye kadar devam eden bölümde, birinci
tekil şahıslı cümlenin bulunduğu yegâne kısım da yine kısım 17’dir. Bu sapmalara
veya çelişkilere metnin başka bir yerinde/yerlerinde de rastlansaydı, kısım 17’deki
bu tuhaflığın Saewulf’un dikkatsizliğinin ya da bilgi eksikliğinin yansıması olduğu
kabul edilebilirdi. Fakat kısım 17’nin Saewulf tarafından yazılmadığını, daha sonra
Saewulf’un anlatısını kopyalayan müstensih61 tarafından metne eklendiğini
düşünüyorum. Nitekim kısım 17’nin sonundaki birinci tekil şahıslı “Ancak
başladığım [iş]e geri döneceğim”62 cümlesi de müstensihe ait olmalıdır. Çünkü
Saewulf bu ifadeden önce hiçbir yerde özellikle herhangi bir şeye başladığını
söylememektedir. Müstensih bu ifadeyle metni kopyalamaya devam etmeyi
kastetmiş olmalıdır.
6.3. Mesafeler
Saewulf metinde mekânlar ve yerleşim yerleri arasındaki uzaklıklarla alakalı
dört ölçü kullanmaktadır: Günlük yolculuk mesafesi, ok atımı, mil ve leuga.
Saewulf ok atımı için dört yerde arbalet okunu (arcubalista), iki yerde de klasik
yaylı okunu (sagitta) esas almaktadır.
Ortaçağ arbaletlerinin menzili yüzyıldan yüzyıla, kullanım amaçlarına ve
kullanan kişinin yeteneğine göre değişmekteydi. Lakin ortalama bir arbaletin
menzili 250 metreydi63. Bu mesafe Saewulf’un kullandığı örneklere de uymaktadır;
örneğin Saewulf, Kutsal Kabir Kilisesi ile Harem-i Şerif bölgesi arasında iki arbalet
oku atımı mesafe olduğunu söylemektedir ki bu uzaklık doğrudur. Diğer yandan
Saewulf’un işaret ettiği yaylı okunun ne kadar bir mesafeyi kapsadığı muğlâk
gözükmektedir. Lakin yazarın Anglosakson olmasından yola çıkarak İngiltere’de
kullanılan yayların menzilini işaret ettiğini varsayabiliriz. Her ne kadar uzun yay
(longbow) İngiltere’de Geç Ortaçağ’da yaygınlaşacak olsa da bize Saewulf’un
kullandığı ölçüye dair bir fikir vermesi açısından faydalı olabilir. Bu yayla oklar
ortalama 200 metre uzaklığa kadar etkili bir şekilde atılabiliyordu64. Saewulf,
Zeytindağı’nda olduğunu söylediği Kutsal Ruh Kilisesi’nin Kudüs surlarına olan
uzaklığını bir ok atımı olarak vermektedir. Lakin bu kilisenin yeri günümüzde
bilinmediği için Saewulf’un verdiği bu mesafeyi sınamak mümkün değildir.
Saewulf’un diğer kullandığı mesafe ölçülerinden 1 mil 1500 metre, 1 leuga 2250
61 Saewulf’un anlatısının metni, 12.yüzyılın sonunda el yazmasına kopyalanmıştır; bk. Huygens,
Peregrinationes tres, 7. (Aktaran: Garnett, “The Longer-for Place”, 3 d.n. 2.)
62 “Sed ad inceptum revertar.” bk. Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 846; Saewulf, 44.
63 Ralph Payne-Gallwey, The Book of the Crossbow, (New York: Dover Publications, 1995), 20, 22-23.
64 Mike Loades, The Longbow, (Oxford: Osprey Publishing, 2013), 65.
21
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
metredir65. Öte yandan insan adımını temel alan bu iki ölçü birimi için yazarın
yaklaşık rakamlar verdiğini unutmamak gerekir.
Saewulf’un yerleşim yerleri ve mekânlar arasındaki mesafelere dair mil ile
leuga cinsinden verdiği sayılar birkaç istisna dışında doğru gözükmektedir. Yazar
seyahati esnasında bunları not almış olmalıdır. Sadece Nâsıra ile Akkâ ve
Beytülahm ile Hebron arasındaki mesafeleri belirtirken hata yapmıştır. Kısım 23’te
Nâsıra ile Akkâ arasındaki mesafenin 8 mil olduğunu söyler lakin doğru mesafe bu
rakamın neredeyse üç katıdır. Yazarın bu hatası bizzat bu yolu gitmemiş
olmasından kaynaklanmaktadır. Kısım 22’de ise Beytülahm ile Hebron arasını 4
leuga olarak verir ki gerçekte iki yerleşim arasındaki mesafe bu rakamın iki
katından daha fazladır. Saewulf Beytülahm ile Hebron arasındaki mesafeyi yanlış
not almış olmalıdır.
6.4. Ötekiler
Saewulf’un ‘öteki’ olarak gördüğü gruplara karşı bakış açısına dair
metinden oldukça az bilgi edinilmektedir. Yine de bu sınırlı ifadeler Türklere,
Bizanslılara, Doğulu Hristiyanlara ve Müslümanlara dair tutumu ile bilgi düzeyi
hakkında ip uçları barındırmaktadır.
Saewulf iki yerde, satır arasında Türklerden (Turci) bahsetmektedir ki
ikisinde de kastettiği Anadolu’daki Türklerdir. Yazar ilk olarak kısım 5’te,
sonrasında kısım 29’da Türklerden bahseder. Kısım 5’te söylediğine göre Karia
bölgesindeki Alexandria şehrinde yaşayan Hristiyanlar, Türkler tarafından
yurtlarından edilmişlerdir ve bunun sonucunda bu insanlar Meis Adası’na
kaçmışlardır. Kısım 29’da ise İstanbulya Adası’ndaki aynı isimli şehrin Türkler
tarafından yıkılmış olduğunu ifade etmektedir. Saewulf’un verdiği bu bilgiler,
Malazgirt Savaşı sonrasında Türk akınlarının uzandığı sınırları ve bu akınların
meydana getirdiği sonuçların bir yüzünü göstermesi açısından kıymetlidir. Öte
yandan İstanbulya Adası’ndaki yıkımın Türk akınlarının bir neticesi olup olmadığı
ayrıca incelenmelidir.
Saewulf’un seyahatinden on yıllar önce Türk denizcisi Çaka Bey İzmir
civarında bir hâkimiyet tesis ettiği gibi 1090 yılı civarında hâkimiyetini Midilli,
Sakız, Sisam ve Rodos adaları ile diğer adalara kadar genişletmişti. Bölgede önemli
bir güç haline gelen ve Bizans başkentini tehdit eder hale gelen Çaka Bey, 1095
yılında Bizans İmparatoru I.Aleksios Komnenos’un teşvikiyle Türkiye Selçuklu
Sultanı I. Kılıçarslan tarafından öldürüldü66. Onun ölümünün ardından diğer Türk
beyleri İzmir çevresindeki ve adalardaki hâkimiyetlerini sürdürdüler. Bölgedeki
J. F. Niermeyer, Mediae Latinitatis Lexicon Minus, 1, (Leiden: Brill, 1976), 597.
Mücteba İlgürel, “Çaka Bey”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 8, (İstanbul: Diyanet Vakfı Yayınevi, 1993),
187-188.
65
66
22
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Bizans hâkimiyeti 1098’de yeniden sağlanabildi67. Her ne kadar Çaka Bey ve ona
bağlı diğer denizci Türklerin İstanbulya’ya kadar akın yaptıklarına dair
kaynaklarda bir bilgi bulunmasa da Saewulf’un söylediği gibi adadaki bu yıkım
Türk akınlarının bir neticesi olabilir. Lakin kısa süreli de olsa Türk hâkimiyetine
giren adalardan yalnızca İstanbulya’da böyle bir durumun olması tuhaftır. Bu
olaylardan kısa süre sonra, 1099 yılında Ege adalarına Pisalılar tarafından yağma
amaçlı bir saldırı düzenlenmesi ise bu hususta başka bir ihtimali gündeme
getirmektedir.
Papa II. Urbanus’un Birinci Haçlı Seferi ordusuna liderlik etmesi için Kilise
temsilcisi (legatus) olarak tayin ettiği Le Puy Piskoposu Adhemar, 1 Ağustos
1098’te Antakya’da ölmüştü. Bunun üzerine Papa Urbanus, Adhemar’ın yerine
aynı makama Pisa Başpiskoposu Daimbert’i getirmişti68. Başpiskopos Daimbert
1098 yılı sonunda yanında son derece geniş bir Pisa filosuyla birlikte Doğu’ya
doğru denize açıldı. Fakat filo Akdeniz’i geçerken Bizans İmparatorluğu’na ait
adaları da yağmalayarak yoluna devam ediyordu ki 1099 ilkbaharı sonunda,
Rodos
yakınlarında
kendilerine
karşı
İstanbul’dan
gönderilen
Bizans
donanmasıyla karşılaştı. İki taraf arasındaki çarpışma kesin olarak bir tarafın
üstünlüğüyle neticelenmemiş olsa da Pisalılar fırsatını buldukları anda Lazkiye’ye
doğru yollarına devam ettiler69. Bu olayı aktaran yegâne kaynağın yazarı Bizans
prensesi Anna Komnene, Pisalıların İstanköy’e de uğramış olduklarını -yani
yağmaladıklarını belirtmektedir70. Pisa filosu İstanköy’ün batısında yer alan
İstanbulya Adası’na da uğramış ve adanın aynı isimli şehrini yağmalamış
olmalıdır. Saewulf’un İstanbulya’da karşılaştığı bu yıkımın Pisa akınının bir
neticesi olması akla daha yatkındır.
Saewulf’un bahsettiği bir diğer halk Yunanlar (Greci) dediği Bizanslılardır71.
Yazar onlara gidiş yolculuğunu anlatırken kısım 6'da, Kudüs Krallığı’ndayken
kısım 18’de ve dönüş yolculuğundan bahsederken kısım 29 ile kısım 30’da
değinmektedir. Kısım 6'da belirttiğine göre Saewulf, Bizanslılar tarafından gidiş
yolculuğu esnasında kendilerine gösterilen misafirperverlikten ve kendilerine
konaklamaları için sunulan mekânlardan memnun kalmamıştır. Öte yandan 1099
Anna Komnena, Alexiad, 11:V:1-6, çev. Bilge Umar, (İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1996), 336-339.
Steven Runciman, A History of the Crusades, I, (Cambridge: Cambridge University Press, 1995), 252,
299.
69 Anna Komnena, Alexiad, 11:X:1-6, 350-352; Runciman, A History of the Crusades I, 299-301.
70 Anna Komnena, Alexiad, 11:X:3, 351.
71 Aslında modern literatürde Bizanslılar dediğimiz toplum her zaman kendisini “Romalı” olarak
tanımladı. Bu kullanım Erken Ortaçağ’da Batı dünyası tarafından da sürdürüldü. Ancak Avrupa’da
Roma mirası üzerine hak iddia etmeye başlayan siyasi güçlerin ortaya çıktığı 8. yüzyılın ortalarından
itibaren, Batı’da Romani (Romalılar) kelimesi yerine Latin yazınında ihanet, efeminelik, korkaklık vb.
olumsuzluklarla ilişkilerindirilen Greci (Grekler) kelimesi bilinçli bir şekilde tercih edilmeye başlandı;
bk. Anthony Kaldellis, Romanland: Ethnicity and Empire in Byzantium, (Cambridge: the Belknap Press of
Harvard University Press, 2019), 12.
67
68
23
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
yılındaki Pisa saldırısı göz önünde alındığında özellikle Ege adalarındaki
Bizanslıların Latinlere karşı mesafeli davranmış olmaları kuvvetle muhtemeldir.
Saewulf kısım 18’de Kudüs’te bulunan Aziz Sabas Manastırı’ndan bahsetmekte ve
bu manastırda Bizanslı keşişlerin bulunduğunu yazmaktadır. Söylediğine göre
manastır önceleri şehir surlarının dışındayken Müslümanların buraya saldırmaları
üzerine keşişler burayı terk ederek sur içindeki bir mevkiye taşınmışlardır. Yazar
kısım 29 ile kısım 30’da Truva efsanesiyle alakalı verdiği bilgilerin kaynağı olarak
Bizanslıları göstermektedir. Bu kayıtlar dönemin Bizans toplumunun kültürel
belleğinde Truva efsanesinin yaşadığını göstermesi bakımından önemlidir.
Yazarın sıkça bahsettiği grupsa Suriyeliler (Assirii veya Assyrii72) olarak
andığı Filistin’in yerli Hristiyanlarıdır. Saewulf, Kudüs’teki bazı kutsal mekânların
hikâyelerine değinirken sık sık bu Hristiyanların beyanlarını aktarmıştır. Anlaşılan
yazar bu yerleri ziyaret ederken bizzat onlardan bilgi alma çabasına girmiştir.
Metnine eklediği bu rivayetleri herhangi bir sınamaya tabi tutmadan ve üzerine
olumsuz bir yorum eklemeden vermektedir. Bu nedenle Saewulf topladığı bu
bilgilere inanmış gözükmektedir. Ayrıca metin boyunca yerli Hristiyanlara karşı
herhangi bir olumsuz tavır takınmamaktadır. Aslında Saewulf’un Kudüs
Krallığı’na gelişinin hemen öncesine kadar Kudüs’teki yerli Doğulu Hristiyanların
durumu iyi değildi. 1099’da Kudüs Patriği Arnulf, Katolik olmayan din adamlarını
Kutsal Kabir Kilisesi’nden kovduğu gibi mallarına da el koydurmuştu. Onun halefi
olan Patrik Daimbert ise daha da ileri giderek 1100’de onların Kudüs’teki tüm
kutsal mekânlara girişlerini yasaklamıştı. Yerli Hristiyanların rahatsızlığının
farkına varan Kudüs Kralı I. Baudouin, 1101’de araya girerek Kutsal Kabir
Kilisesi’nin anahtarlarını geri Bizanslı din adamlarına verdirdi ve burada Bizanslı
alt düzey din adamlarının da hizmet vermelerini sağladı73. Şüphesiz Saewulf’un
bilgi aldığı ve “Suriyeliler” olarak andığı yerli Hristiyanlar arasında bu alt
düzeyden din adamları da bulunmaktaydı.
Saewulf’un en sık ve en olumsuz andığı topluluksa Sarazenler (Sarraceni)
dediği Müslümanlardır. Yazar Kudüs ve çevresinde terk edilmiş veya yıkılmış
halde karşılaştığı her yapıdan ve yerleşim yerinden Müslümanları sorumlu
tutmaktadır. Oysa 11. yüzyılın sonlarında Kudüs Fâtımîler ile Selçuklular arasında
birkaç kez el değiştirmiş ve en nihayetinde 1099’da Haçlılar kenti Fâtımîlerden
almışlardı74. Bu çatışmalar yüzünden yapılar da zarar görmüştür. Anlaşılan kısa
süreli hâkimiyetler sırasında zarar gören yapıların onarılması için gereken imkân
3 yerde Assirii ve 2 yerde Assyrii olarak yazılmıştır.
Runciman, A History of the Crusades II, 86.
74 Kudüs, 1071 başlarında Selçuklu Emiri Atsız tarafından Büyük Selçuklu idaresine girmiştir. Ancak
Fâtımî Veziri el-Efdal, 1096 Ağustosu’nda kenti Selçuklulardan geri almıştır; bk. Ali Sevim, Suriye ve
Filistin Selçukluları Tarihi, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2000), 65-66, 169; Çelik, Fâtımîler
Devleti Tarihi, 326-327.
72
73
24
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
ve vakit olmamıştır. Örneğin ilk Kudüs Kralı I. Baudouin’in rahibi Fulcherius
Carnotensis, Haçlılar tarafından Süleyman Mabedi olduğu zannedilen ve kutsal
sayılan Mescid-i Aksâ’nın parasızlıklarından ötürü ilk zamanlar bakımsız kaldığını
ifade etmektedir75. Burası kraliyet sarayının bir parçası olarak kullanılmasına
rağmen bu durumdaydı ve 1120 civarında Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’na verilene
kadar durumunda kayda değer bir değişiklik olmadı76. Bu durumun müsebbibi
olarak Müslümanları suçlaması nedeniyle Saewulf’un bölgedeki gelişmelere
yabancı olduğu söylenebilir. Yazarın bu tavrı Müslümanların inançları hakkındaki
bilgisinde de görülür; çünkü Sarazenler olarak andığı Müslümanlardan dört yerde
“paganlar” (pagani) olarak bahsetmektedir.
7.
SAEWULF SEYAHATNAMESİNİN BULUNDUĞU EL YAZMASI
Seyahatnamenin mevcut tek kopyası Cambridge Üniversitesi bünyesinde
yer alan Corpus Christi College’de, temelini Canterbury Başpiskoposu Matthew
Parker’a ait (ö. 1575) el yazmalarının oluşturduğu Parker Kütüphanesi’ndeki bir el
yazmasındadır. Saewulf’un anlatısının yer aldığı yazma Corpus Christi College,
Cambridge, MS 111 tasnif numaralıdır. Yazmanın içerisinde farklı zamanlara ait
Latince ve Eski İngilizce pek çok döküman bulunmaktadır. Bu dökümanlar yedinci
yüzyıldan başlayıp on altıncı yüzyıla kadar uzanmaktadır. Çeşitli anlaşmalar,
mektuplar, fermanlar, Bath Manastırı'na ait kayıtlar ve bu manastırda bulunan
röliklerin listesi gibi resmî belgelerin yanı sıra, Eski İngilizceye çevrilmiş dört İncil
ve hatta Eski İngilizce-Latince on bir sayfalık mini bir sözlük yer almaktadır77.
Saewulf Seyahatnamesi’nin bulunduğu kısımdaki her sayfa, biri sağ (A) ve diğeri
sol (B) olmak üzere iki sütun halinde yazılmıştır. El yazmasının otuz yedinci
sayfasındaki B sütununun altıncı satırında başlayan ve kırk altıncı sayfasındaki B
sütununun on yedinci satırında biten seyahatnamenin metni, 12. yüzyılın sonunda
kopyalanmıştır78.
8.
SAEWULF SEYAHATNAMESİNİN EDİSYONLARI VE ÇEVİRİLERİ
Saewulf Seyahatnamesi’nin Latince orijinal metnini 1839 yılında ilk kez
yayımlayarak bilim dünyasına tanıtan kişi Marie-Armand Pascal d’Avezac’tır79.
Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, I:XXVI:10, 291; Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi,
I:XXVI, 101.
76 Ayrıntılı bilgi için bk. Adrian J. Boas, Jerusalem in the Time of the Crusades: Society, Landscape, and Art in
the Holy City under Frankish Rule, (Londra: Routledge, 2001), 91, 92; Barber, Yeni Şövalyelik, 148-149.
77 Bu el yazmasının içeriği hakkında ayrıca bk. Montague Rhodes James, A Descriptive Catalogue of the
Manuscripts in the Library of Corpus Christi College Cambridge, Cilt: I, (Cambridge: Cambridge University
Press, Cambridge, 1912), 236-247.
78 Huygens, Peregrinationes tres, 7. (Aktaran: Garnett, “The Longer-for Place”, 3 d.n. 2.)
79 Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 833-854. Aynı metin aynı sene M. d’Avezac tarafından
iki ayrı yerde tekrar yayımlanmıştır; bk. M. D’Avezac, Relation des Voyages de Saewulf, (Paris: 1839), 2142; M. d’Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, Relations des Voyages de Guillaume de Rubruk:
Bernard le Sage et Saewulf, yay. Francisque Michel ve Thomas Wright, (Paris: La Société de Géographie,
1839), 253-274.
75
25
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Bunun ardından 1892 yılında Palestine Pilgrims’ Text Society tarafından
seyahatnamenin Latince metninin yeni bir neşri gerçekleştirilmiştir80. Son edisyonu
ise R. B. C. Huygens tarafından 1994’te yapılmıştır81.
Seyahatname İngilizceye dört kez çevrilmiştir. İlki Thomas Wright
tarafından 1848’de yayımlanan çeviridir82. İkinci çeviri, daha sonra Clifton
Piskoposu olan William Brownlow tarafından 1892 yılında yapılmıştır ve Palestine
Pilgrims’ Text Society tarafından seyahatnamenin Latince metniyle birlikte
yayımlanmıştır83. John Wilkinson ise William Brownlow tarafından yapılan
çeviriyi temel alarak 1988 yılında seyahatnamenin yeni bir çevirisini yapmıştır84.
Son olarak Anthony Bale ile Sebastian Sobecki de Thomas Wright tarafından
yayımlanan
İngilizce
çeviriye
dayanarak
2019
yılında
yeni
bir
çeviri
yayımlamışlardır85. Saewulf’un metni 1977 yılında Arapçaya86, son olarak 2020’de
İtalyancaya çevrilmiştir87.
9.
TÜRKÇE ÇEVİRİ METİN
9.1. Çeviride Kullanılan Yöntem ve Terminoloji
Seyahatnamenin Türkçe çevirisinde Latince metin esas alınmıştır. Türkçe
çeviri metin, seyahatnamenin çeşitli tarihlerde yapılan ilk üç İngilizce çevirisiyle de
karşılaştırılmıştır. Öte yandan yazmadaki metin müstensih tarafından bölümlere
ve kısımlara ayrılmadan kopyalanmıştır. Fakat 1839’da ve 1892’de yayımlanan
Latince metinlerde yayımcılar metni akışına göre kısımlara ayırmışlardır. Ben de
Türkçe çeviride bu usulü takip ettim ve bu kısımları köşeli parantez içerisinde []
numaralandırdım. Metin böylece üzerinde çalışılması daha kolay bir hale gelirken
diğer yandan okuyucu için de karmaşadan uzak ve daha rahat okunabilir bir hâl
kazandı. Ayrıca kısımların konu bütünlüklerini gözeterek metni üç ana bölüme
ayırdım ve uygun başlıklar eklediğim bu bölümleri yine köşeli parantez içerisinde
belirttim.
Latince metindeki yer isimlerini çevirirken Türkçe literatürde yaygın olarak
kullanılan karşılıklarını tercih ettim. Ancak Saewulf, Kutsal Kitap’ta geçen bir yere
atıfta bulunduğu zaman buralar için Kitabı Mukaddes Şirketi tarafından yapılan
Kutsal Kitap’ın Türkçe çevirisindeki yazılışları tercih ettim. Aynı durum, birkaç
Saewulf, 31-52.
Huygens, Peregrinationes Tres, 59-77.
82 Wright, Early Travels, 31-50.
83 Saewulf, 1-30.
84 Wilkinson vd., Jerusalem Pilgrimage, 1099-1185, 94-116.
85 Anthony Bale ve Sebastian Sobecki, Medieval English Travel: A Critical Anthology, (Oxford: Oxford
University Press, 2019), 67-90.
86 Vasf Rıhletü’l-Hacc Seyvulf: Li-Beytü’l-Makdis ve’l-Erâzi’l-Makdise m. 1102-1103, terc. D. Said Abdullah elBişavi, (Amman: Darü’ş-Şuruk, 1977). (Bu eserin künyesini oluşturmamdaki yardımı için sayın Doğan
Mert Demir’e teşekkür ederim.)
87 Tre Pellegrinaggi in Terrasanta: Saewulf, Giovanni di Würzburg, Teodorico, çev. Silverio Franzoni ve Elisa
Lonati, (Turnhout: Brepols, 2020), 57-81.
80
81
26
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
istisna haricinde, dinî kişi isimleri için de geçerlidir. Tarihî kişileri Latince metinde
yazıldığı şekliyle verdim ve kim olduklarına dair dipnotlarda kısa açıklamalarda
bulundum.
Saewulf’un
Kutsal
Kitap’tan
alıntıladığı
ayetlerin
Türkçe
karşılıklarında, Latince metinle anlamca bir uyuşmazlık olmadığı takdirde, Kitabı
Mukaddes Şirketi’nin çevirisini alıntılamayı tercih ettim.
Buna karşılık bazı kelimelerin Türkçe karşılıklarında özel durumlar
bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yazarın Hz. İsa’nın adıyla birlikte sık sık kullandığı
dominicus kelimesidir. Kelime etimolojik olarak dominus (Tr. Tanrı, efendi)
kelimesine -icus aitlik takısı getirilerek oluşturulmuştur. Dilimize doğrudan
“Tanrı’ya ait”, “Tanrısal” olarak çevrilebilir. İnançları doğrultusunda Hristiyanlar
tarafından Hz. İsa’ya yakıştırılan kelimelerden birisidir. Çünkü Saewulf’un
mensup olduğu inanca göre Hz. İsa (Oğul) ile Tanrı (Baba) aynı özdendir.
Kelimenin bağlamını göz önünde bulundurarak, doğrudan Tanrı’yı niteleyen aynı
ifadelerle karışmaması amacıyla; bu kelime, Hz. İsa’yı nitelediği zaman ‘efendimiz’
şeklinde çevirmeyi uygun gördüm. Saewulf’un dinî şahsiyetlerin isimleriyle
birlikte andığı venerabilis sıfatını ‘muhterem’, beatus sıfatını ‘mübarek’, sanctus
sıfatını ‘aziz’ olarak çevirdim. Kutsaliyet mertebeleri diyebileceğimiz bu sıfatlar
Katolik Kilisesi tarafından her ne kadar 13. yüzyıldan sonra hiyerarşik bir düzene
(sanctus > beatus > venerabilis) oturtulmuş olsa da çeviride bu standardı takip ettim.
Nitekim Saewulf da herhangi bir hiyerarşi gözetmeden bu sıfatları kullanmıştır.
Ancak eğer sanctus sıfatı bir yeri, nesneyi veya Tanrı’yı niteliyorsa o zaman ‘kutsal’
olarak çevirdim. Açıklanması gereken bir diğer kelime de oraculum’dur. Kelimenin
kendisi küçük bir ibadethaneye işaret ettiği için bu kelimeyi ‘küçük bir mabet’
olarak çevirmeyi uygun gördüm. Diğer yandan yazar, Hristiyanlıktaki kimi dinî
şahsiyetleri propheta olarak adlandırmaktadır. Kutsal Kitap’ın Türkçe çevirilerinde
bu kelime ‘peygamber’ olarak karşılanmasına rağmen, İslâmiyetteki peygamber
kavramıyla karışmaması amacıyla çeviri metinde propheta için kelimenin anlamını
ve Hristiyanlıktaki içeriğini gözeterek ‘kâhin’ karşılığını tercih ettim. Ayrıca
okuyucu çeviri metin içerisinde, İslâmiyette ‘peygamber’ olarak bilinen İbrahim,
İshak ve Yakup’un ‘patrik’ olarak anıldığını görecektir. Bu durumsa yazarın inancı
doğrultusunda bu üç ismi patriarcha olarak kaydetmesinden kaynaklanmaktadır.
Metne sadık kalmak amacıyla patriarcha kelimesini ‘peygamber’ olarak değil
doğrudan ‘patrik’ olarak çevirmeyi uygun gördüm. Lakin bu terimin bugün
kullanılan patrik kavramıyla aynı olmadığı da akıldan çıkartılmamalıdır88. Yeni
Ahit’in ilk dört kitabını oluşturan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna kitaplarına
Latincede bir bütün olarak evangelium denilmektedir. Bu kitapları kaleme alan
kişiler de evangelista olarak anılmaktadır. Bu iki kavramdan ilkini ‘İncil’, ikincisini
88 ‘Kâhin’, ‘kehânet’ ve ‘patrik’ kavramlarının Hristiyanlıktaki yeri hakkında ayrıca bk. F. L. Cross, The
Oxford Dictionary of the Christian Church, (New York: Oxford University Press, 1997), 1231, 1336-1337.
27
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
‘İncil yazarı’ şeklinde Türkçe’ye çevirdim. Çeviri metindeki bazı cümlelerde
anlamı berraklaştırmak adına köşeli parantez içerisinde kelimeler ekledim.
Saewulf’un ifadelerine başka bilgiler ekleme, açıklama yapma ya da işaret edilen
kişiyi/yeri netleştirme ihtiyacı duyduğum kısımlarda dipnotlara başvurdum.
28
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
9.2. Çeviri Metin
KUDÜS’ÜN
KONUMU
HAKKINDA
GÜVENİLİR
BİR
ANLATI
BAŞLIYOR
[I. Bölüm: Monopoli’den Yafa’ya]
[§1] Ben Saew[u]lfus. Değersiz ve günahkâr olsam da efendimizin kabrinde89
dua etmek amacıyla Kudüs’e gidiyordum. Oraya giden başkalarıyla birlikte doğru
yoldan gitmeme rağmen ya günahlarımın yükünün zorlamasından ya da gemi
yetersizliğinden ötürü, açık denizi doğrudan geçemedim. [Bunun neticesinde]
yalnızca geçtiğim adaları ve isimlerini yazmaya karar verdim.
[§2] Kimisi Bari’den, kimisi Barletta’dan, kimisi Siponto’dan veya Trani’den
ve hatta kimisi Apulia’nın en ucundaki liman olan Otranto’dan denizi geçmek
üzere gemiye bindi. Fakat biz Bari’den bir günlük yolculuk mesafesinde olan
Monopoli’de, bir pazar günü Temmuz’un on üçünde90 Azize Bakire Mildred
Yortusu’nda gemiye bindik. Sonradan bize gösterildiği üzere uğursuz bir gündü91
ve eğer Tanrı’nın merhameti bizi korumamış olsaydı hepimiz boğulmuş olurduk.
Çünkü o gün, denizde, limandan uzak bir mesafedeyken dalgaların şiddeti
yüzünden savrulup kaza yaptık. Ancak Tanrı’nın lütfuyla sağ salim kıyıya geri
döndük.
[§3] Bunun üzerine Brindisi’ye gittik. Ve orada tekrar uğursuz bir günde92
aynı gemiye bindik lakin gemi bir şekilde onarılmıştı. Böylece Aziz Havari Yakup
[Yortusu’nun] arifesinde93 Yunanistan’ın bir adasında, ada ile birlikte Korfu
denilen şehirde karaya ayak bastık. Oradan, büyük bir fırtınayla sürüklenmiş
halde ağustosun ilk günü Kefalonya denilen adaya geldik. Rodbertus Gwiscard94
burada ölmüştü ve bizimkiler[den bazıları] da öldüler ki bu yüzden hayli
hüzünlendik. Sonrasında oradan yeniden hareket edip Polipolis’te karaya çıktık.
Akabinde güzel Patras Adası’na95 geldik ki orada eziyet edilen ve oraya gömülen
lakin sonradan [kemikleri] İstanbul’a taşınan mübarek Havari Andreas’a ibadet
etmek için şehrine girdik. Patras’tan, mübarek Havari Pavlus’un Tanrı’nın
kelamını vaaz ettiği ve [orada Hristiyan yaptığı] bazı kişilere mektup yazdığı
Korint’e, Aziz Laurentius [Yortusu’nun] arifesinde96 geldik. Orada bazı aksiliklere
Kutsal Kabir Kilisesi
13 Temmuz 1102
91 Metinde hora egyptiaca, yani “Mısırlı vakitte”. Bir işe başlamak için kötü bir zaman olduğuna inanılan
günler için söylenen bir ifadedir ki 13 Temmuz ve 22 Temmuz da bu günlerdendi. Ayrıntılı bilgi için bk.
Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 822-825; Saewulf, VII.
92 22 Temmuz 1102. Ancak bu sefer metinde die egyptiaca (Tr. Mısırlı günde) yazılmıştır.
93 24 Temmuz 1102
94 Norman lider Robert Guiscard.
95 Patras ada değildir. Brownlow, Ortaçağ seyyahları tarafından deniz yoluyla gelinen yerlerin sık sık
ada olarak adlandırıldıklarını belirtmektedir; bk. Saewulf, 2 d.n. 8.
96 9 Ağustos 1102
89
90
29
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
maruz kaldık. Oradan Hosta limanına97 denizden geçtik98 ve böylece kimisi yaya
kimisi de eşeklerle iki gün gidip, halk arasında Stivae denilen Tebai’ye geldik99.
Ertesi gün, Aziz Havari Bartholomaeus [Yortusu’nun] arifesinde100 Eğriboz’a
ulaştık. Burada başka bir gemi kiraladık. Doğrusu, Havari Pavlus’un vaaz verdiği
Atina, Korint’ten iki günlük yolculuk mesafesindedir. Mübarek Dionysius orada101
doğdu, eğitim gördü ve sonrasında mübarek Pavlus tarafından Tanrı’ya
döndürüldü102. Orada, bir kandilin içerisinde daima yanan ancak asla azalmayan
zeytinyağının bulunduğu mübarek Bakire Meryem Kilisesi vardır.
[§4] Sonrasında Petalion103 denilen adaya geldik. Oradan da kıymetli saten
ile ipeğin ve ipekli diğer kumaşların yapıldığı Andros’a geldik. Oradan Tinos’a,
sonrasında Siros’a, ardından Mikonos’a ve Naksos’a geldik ki [Naksos’un] yanında
harikulade Girit Adası vardır. Oradan Keros’a, Amorgos’a, Sisam’a, Sakız’a ve
Midilli’ye geldik. Akabinde havari ve İncil yazarı mübarek Yuhanna’nın Caesar
Domitianus104 tarafından sürgüne gönderildiği ve Apocalypsis’i105 yazdığı
Patmos’a ulaştık. [Yuhanna’nın] mezarında yaşamaya başladığı106, İzmir’in
yakınında bir günlük mesafede olan Efes [diğer] yandadır107. Ayrıca Havari Pavlus
da Efeslilere bir mektup yazdı. Sonrasında İleryoz ile Kelemez adalarına, akabinde
Yunanlar arasındaki en saygın hekim olan Galienus’un doğduğu İstanköy’e
geldik108. Oradan Aziz Havari Pavlus’un öğrencisi Titus’un vaaz verdiği yıkık
haldeki Lydo şehrinin109
limanının yanından geçtik. Buradan [ismi Latinceye]
Gümüş olarak çevrilen Asum’a110 geldik.
Korint Körfezi’nde, Plataea’nın 13 kilometre batısındadır. Kaynaklarda adı zaman zaman Rivedostre,
Rivadostria, Hostie riperia veya Ostrie riparia olarak da geçer. Ayrıntılı bilgi için bk. Johannes Koder ve
Friedrich Hild, Tabula Imperii Byzantini 1: Hellas und Thessalia, (Viyana: Österreichischen Akademie der
Wissenschaften, 1976), 252.
98 20 Ağustos 1102
99 22 Ağustos 1102
100 23 Ağustos 1102. Saewulf’un Tebai ile Hosta limanına geliş tarihi, Eğriboz Adası’na geliş
tarihlerinden geriye doğru gidilerek oluşturulmuştur.
101 Korint
102 Yani Hristiyan oldu.
103 Günümüzde Megalonisos Petalion.
104 81-96 yılları arasında Roma imparatoru. Tam adı: Caesar Domitianus Augustus Germanicus.
105 Yeni Ahit’in son bölümü olan Vahiy kitabı.
106 Ortaçağ Hristiyanları, havariler de dahil olmak üzere azizlerin Kutsal Ruh’un içerilerinde yaşadığı
kişiler olduklarına inandıkları için ölseler bile kalıntıları (rölikler) aracılığıyla canlı olmaya, yaşamaya
devam edeceğine inanmaktaydılar; bk. Alfred J. Andrea ve Paul I. Rachlin, “Holy War, Holy Relics,
Holy Theft: The Anonymous of Soissons’s De terra Iherosolimitana: An Analysis, Edition, and
Translation”, Historical Reflections / Réflexions Historiques 18/1, 1992:152.
107 Yani Anadolu’da
108 Galenus, İstanköy’de (Kos) değil Bergama’da (Pergamon) doğmuştur. Antikçağ’ın bir diğer meşhur
hekimi olan Hippokrates’in Kos’ta doğduğu düşünülüyordu. Saewulf, Galenus ile Hippokrates’in
doğum yerlerini karıştırmıştır.
109 Knidos; bk. Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 826-827.
110 Sömbeki Adası; bk. Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 827; Saewulf, 4 d.n. 1.
97
30
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
[§5] Sonrasında son derece meşhur olan Rodos’a geldik. Dünyanın yedi
harikasından birisinin, yüz yirmi beş ayak yüksekliğindeki heykelin, -yani
Colossus’un [eskiden] burada bulunduğu söylenir ki Persler İspanya’ya
giderlerken neredeyse Roma eyaletinin tamamıyla birlikte [o heykeli de]
mahvettiler. Bu Colossaelılara mübarek Havari Pavlus bir mektup yazdı111.
Buradan bir günlük yolculukla mübarek Başpiskopos Nicholaus’un doğduğu
Patara şehrine günün geç vaktinde büyük bir fırtına tarafından sürüklenmiş halde
geldik. Ertesi sabah demir alıp tamamen terkedilmiş Azize Meryem’in
Magronissi’si112 denilen şehre geldik ki [adı Latinceye] Uzun Ada olarak çevrilir.
Kiliselerinden ve diğer binalardan anlaşıldığı üzere burada, Türkler tarafından
Alexandria’dan113 sürülmüş olan Hristiyanlar yaşıyorlardı. Oradan Myralıların
şehrine
geldik
ki
burada
Aziz
Nicholaus
[zamanında
orasının]
başpiskoposluğunun en üst noktasını yönetiyordu114. İstanbul Ege Denizi’nin bir
limanı iken, orası115 Adriyatik Denizi’nin bir limanıdır. Azizin116 onuruna kutsal
kabrinde ibadet ettikten sonra elverişli bir rüzgârla Xindacopos117 denilen adaya
geldik ki [adanın isminin] Latince karşılığı, denizin zorlamasından ötürü Altmış
Kürek’tir. O bölgeyle birlikte Finike denilen liman [Xindacopos’un] yakınındadır.
Buradan üç gün sonra, Adriyatik Denizi’nin en geniş kısmından geçip, Kıbrıs
Adası’nın bir parçası olan Baf şehrine geldik. Efendimizin göğe yükselişinin
ardından tüm havariler [Kudüs’te] toplandılar ve orada halledilmesi gereken
meselelere dair bir konsil118 düzenlediler. Ve oradan Aziz Havari Barnaba’yı vaaz
vermesi için [Kıbrıs’a] yolladılar ki onun ölümünden sonra Aziz Petrus Yafa’dan
buraya119 geldi ve Antakya’nın başpiskoposluk makamına çıkmadan evvel burada
Tanrı kelamının tohumunu ekti.
[§6]
Kıbrıs
Adası’ndan
yolumuza
ilerlerken
[Yafa]
liman[ın]a
ulaşabilmemizden evvel denizde yedi gün boyunca fırtınalar yüzünden
sallanıyorduk. O kadar büyüktü ki geceleyin ters ve güçlü bir rüzgâr tarafından
zorla Kıbrıs’a geri götürülüyorduk. Acilen yaptığımız naçiz pişmanlığımız
sayesinde değil, ona hakiki bir şekilde seslenen herkesin yakınında olan Tanrı’nın
merhameti sayesinde arzuladığımız [rotay]a tekrar döndük. Ama neredeyse
hepimiz kurtuluş umudunu yitirdiğimizden yedi gece boyunca süren hayli fırtına
111 Saewulf, Yeni Ahit’te yer alan Pavlus’un Koloselilere gönderdiği mektuba atıfta bulunuyor. Fakat
Colossae şehri günümüzde Denizli sınırları içerisindedir. Saewulf, Colossus heykeli ile Colossae antik
kentinin arasında isim benzerliğinden kaynaklanan yanlış bir bağ kuruyor.
112 Meis Adası. Günümüzde adanın adı Kastellorizo’dur.
113 Muhtemelen Alinda kenti
114 Yani başpiskopostu.
115 Myra
116 Aziz Nicholaus
117 Günümüzde Beş Adalar; bk. Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 828; Saewulf, 5 d.n. 1.
118 Kudüs Konsili
119 Kıbrıs’a
31
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
ve tehlike yüzünden alt edilmiş haldeydik. Diğer yandan bir sabah güneş
doğarken, Yafa limanının sahili gözlerimizin önünde belirdi. Ve [atlattığımız]
tehlikenin büyük sıkıntısından dolayı perişan bir halde canımız sıkkın olduğu için
bu beklenmedik ve umulmayan şey sevincimizi ve neşemizi yüz kat arttırdı.
Böylece her daim ya deniz dalgalarının üzerinde ya da Yunanlar misafirperver
olmadıkları
için
adalarda
kulübelerde
ve
barakalarda
kaldıktan
sonra,
Monopoli’de bir pazar günü gemiye bindiğimiz gibi, on üç hafta sonra [yine] bir
pazar günü büyük bir sevinçle şükrederek Yafa limanına yanaştık120.
[§7] Şimdi size, hepinize yalvarıyorum çok sevgili arkadaşlarım, ellerinizi
yukarıya doğru açıp alkışlayın. Tüm zorlu yolculuğumda bana merhamet ettiği
için benimle birlikte aynı anda şükür çığlığı atarak tek Tanrı’ya haykırın. Onun adı
şu andan sonsuza kadar aziz olsun! Çok değerli arkadaşlarım, kulaklarınızı açın ve
kullarının en naçizi olmama rağmen bana ve bana ait olanlara ilahi şefkatiyle nasıl
bir merhamet verdiğini işitin. Karaya yanaştığımız o gün, Tanrı’nın harekete
geçirdiğine inandığım birisi bana “Efendim, şimdi karaya çıkın. Bu akşam ya da
seher vakti fırtına çıkabilir ve karaya çıkamayabilirsiniz” dedi. Bunu duyunca
derhal karaya çıkma isteğine kapıldım. Bir tekne kiraladım ve bana ait olan her
şeyle birlikte karaya çıktım. Diğer yandan ben karaya çıkarken deniz kabarıyordu.
Dalgalanma arttı ve şiddetli bir fırtına çıktı. Fakat Tanrı’nın destekleyici lütfuyla
zarar görmeden kıyıya ulaştım. Ayrıca neler mi oldu? Epeydir süren zahmeti
atlatmış ve ayrıca bitap düşmüş halde konaklama amacıyla şehre girdik ve
kendimize gelip dinlendik. Gel gör ki sabahleyin121 kiliseden gelirken denizin
gürültüsünü [ve] insanların çığlıklarını duyduk. [O esnada] herkes daha önce
işitmedikleri bu [sesler] yüzünden koşuşturuyordu ve hayrete düşüyordu. Öte
yandan bizler korkup koşarak diğerleriyle birlikte sahile geldik. Oraya
vardığımızda fırtınayı dağların tepesine doğru yükselirken gördük. Kadın-erkek
boğulmuş sayısız insanın son derece berbat bir şekilde sahilde yatan cesetlerine
baktık. Aynı zamanda devrilip küçük parçalara ayrılmış gemileri gördük. Fakat
kim denizin uğultusundan ve gemilerin parçalanışından başka bir şey işitebilirdi
ki? [Bunlar] insanların bağırışlarından ve tüm kargaşanın gürültüsünden bile daha
yüksekti. Diğer yandan son derece geniş ve sağlam olan ve ayrıca çok miktarda
tahılla, başkaca mallarla, gelen-giden hacılarla dolu olan bizim gemimiz, her ne
kadar çapaları ile halatları sayesinde açık denizin üstünde direniyor olsa da aynı
şekilde dalgalar tarafından savruluyordu. Böylece [insanlar] musibetin dehşetine
duçar oluyorlardı. Bu şekilde mallar [etrafa] saçılıyordu. Hangi göz [bunu] görüp
de gözyaşlarını tutabilecek kadar çok sert ve taşlaşmıştır ki? Uzun bir süre
geçmemişti ki dalgaların veya deniz sularının şiddetiyle [gemilerin] çapaların[ın]
120
121
12 Ekim 1102
13 Ekim 1102
32
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
kırıldığını gördük. Halatları koparılıyordu. Diğer yandan dalgaların şiddetiyle
mahvolan gemiler, tüm umudu yitirmiş halde, [dalgalar tarafından] kâh yukarı
doğru kaldırılıyor, kâh dibe çekiliyor [ve] peyderpey [denizin] derinliklerinden en
nihayetinde kumsala ya da kayalara doğru fırlatılıyorlardı. [Gemiler] orada çok
acınası bir şekilde bir taraftan diğer tarafa çarptırılıyorlardı [ve] fırtına tarafından
orada birer birer parçalanıyorlardı. Ne rüzgârların şiddeti yüzünden hasarsız bir
şekilde açık denize dönebilirlerdi ne de kumsalın yüksekliği onlara kıyıya zarar
görmeden ulaşmalarına izin verirdi. Lakin tüm umut yittiği halde hâlâ kimisi
gemilere, kimisi gemi direklerine, kimisi serenlere, kimisi çapraz gemi kirişlerine
tutunan denizcilerin ve hacıların acıklı hallerini anlatmanın ne yararı var? Daha ne
söyleyeyim ki? Sersemleyerek mahvolan bazıları hemen boğuldu; kendi gemisinin
[parçalarına] tutunan bazıları [tutundukları] keresteler yüzünden kesilerek öldüler
ki bu birçok kişiye inanılmaz görünebilir [ancak] ben gördüm. Diğer yandan
bazıları asılıp çektikleri gemi kalaslarından dolayı tekrar denizin dibine doğru
çekiliyorlardı. Nasıl yüzüleceğini bilen bazıları ise bilerek kendilerini dalgalara
bıraktılar ve çoğu bu şekilde can verdi. Doğrusu kendi gücüne güvenen pek az kişi
sağ salim sahile ulaştı. Bunun üzerine ben sahilden ayrılmadan önce, kimisine
Dormundi, kimisine Gulafri, kimisine genellikle Catti denilen [ve] hepsi hacı veya
mal yüklü otuz büyük gemiden sadece yedi tanesi hasar görmemiş halde
duruyordu. O gün kadın-erkek binden fazla insan öldü. Doğrusu hiçbir göz tek bir
gün içerisinde daha büyük bir ızdırabı izlemedi. Öte yandan ezelden ebediyete
şanın ve övgünün sahibi olan Tanrı tüm lütfuyla beni kurtardı. Amin.
[§8] Yafa’dan iki günlük yolculuk mesafesindeki Kudüs şehrine doğru, çok
çetin ve çok tehlikeli dağlık bir yol üzerinden tırmanışa geçtik122. Çünkü her zaman
Hristiyanlara tuzaklar kurup saklanan Sarazenler, dağların mağaralarında ve
kayalıkların oyuklarında saklanırlar. Gece gündüz teyakkuz hâlinde kalarak her
daim saldırabilecekleri kişileri yahut ya az sayıdaki bir kafileyi ya da yorgunluk
yüzünden kafilenin gerisinde ihmalkâr davrananları etraflıca incelerler. Bir anda
her yerde görülür ve birden yok olurlar. Bu yolculuğu yapan herkes bunu
görebilir. Vahşi hayvanlar tarafından tamamen lime lime edilmiş sayısız insan
cesedi yolda ve yolun yakınında nasıl da yatıyor! Hristiyanların cesetlerinin orada
gömülmemiş halde yatmasına birisinin şaşırması muhtemeldir. Ancak buna
şaşırılmasın. Çünkü orada toprak azdır ve kayalık kolayca kazma imkânı sunmaz.
Ayrıca orada toprak olsaydı da kim kafilesini terk edecek ve orada yalnız bir
Kudüs şehri denizden yaklaşık 800 metre yüksektedir. Kudüs’e batıdan, Yafa’dan başlayıp Remle
üzerinden gelen yol önce bir ovadan geçer. Fakat yolun Remle’den sonra Kudüs’e kadar olan kısmı
dağlardan geçmektedir. Aynı durum kuzeyden, güneyden ya da doğudan gelen yollar için de
geçerlidir. Nitekim 10. yüzyılın önemli coğrafya eseri yazarlarından olan İbn Havkal, kitabı Sûretü’lArz’da bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Kudüs Filistin’in en yüksek noktasındadır. Her taraftan buraya
tırmanılarak gelinir.” bk. İbn Havkal, 10. Asırda İslâm Coğrafyası, çev. Ramazan Şeşen, (İstanbul: Yeditepe
Yayınevi, Eylül 2017), 168.
122
33
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
şekilde yol arkadaşı için mezar kazacak kadar aptaldır ki? Eğer biri bunu yaparsa
yol arkadaşından ziyade kendisi için bir mezar hazırlar. O yolda şüphesiz sadece
fakirler ve güçsüzler değil aksine zenginler ve güçlüler [dâhi] tehlike içerisindedir.
Çoğu Sarazenler tarafından öldürülür123. Doğrusu daha fazlası sıcaklık ve
susuzluktan, pek çoğu içecek kıtlığı yüzünden, ancak daha da fazlası aşırı
derecede içmekten ölür. Öte yandan biz tüm kafilemizle birlikte hasreti çekilen
yere zarar görmeden ulaştık. Duamı geri çevirmeyen ve lütfunu benden
esirgemeyen Tanrı’ya övgüler olsun! Amin.
[II. Bölüm: Kutsal Mekânların Tasviri]
[§9] Kudüs şehrinin girişi batıda, Kral Davud hisarının124 bitişiğinde Davud
Kapısı125 denilen bir kapıdandır. İlk önce martyrium126 denilen Kutsal Kabir
Kilisesi’ne gidilmesi gerekir. Sadece caddelerin düzeninden dolayı127 değil aynı
zamanda diğer tüm kiliselerden daha meşhur olduğu için ve aziz kâhinlerin
dünyanın dört bir yanında kurtarıcımız İsa Mesih hakkında önceden söylemiş ve
yazmış oldukları her şey hakiki bir şekilde hepten orada tamamlandığı için uygun
olan ve doğru olan budur. Efendimizin haçı128 bulununca Başpiskopos Maximus
bu kiliseyi İmparator Constantinus ile annesi Helena’nın yardımıyla şahane ve
harika bir şekilde inşa etti. Diğer yandan bu kilisenin ortasında çok sağlam bir
duvarla çevrili olan efendimizin kabri vardır ve kilisenin üzeri açık olduğu için
yağmur kutsal kabrin üzerine yağmasın diye [kabrin] üstü örtülüdür. Bu kilise
tıpkı şehir gibi Siyon Dağı’nın yamacındadır. Lakin Roma hükümdarları Titus ve
Saewulf’un seyahati esnasında Kudüs’te olan rahip Fulcherius Carnotensis de sahil şehirlerinde
yaşayan Müslümanların, Remle-Kudüs yolu çevresindeki dağlarda mağaralarda gizlenerek yoldaki
hacılara saldırdıklarını ifade etmektedir bk. Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, II:IV:3, 373-374;
Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi, II:IV, 127. Yine aynı yazarın 1107 Kasımı’na tarihlediği bir olaya
göre; Askalân şehrinden gelen Fâtımî askerleri aynı yol üzerinden Kudüs’e gitmekte olan Haçlı
askerlerine saldırı düzenlemişlerdir bk. Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, II:XXXVII:2-5, 514518; Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi, II:XXXVII, 172-173. 12. yüzyılda Şeyzer’i yöneten Münkızîlere
mensup emir ve edip Üsâme ibn Münkız, hatıralarını anlattığı Kitâbü’l-İʿtibâr isimli eserinde bu tür
yağma akınlarına katılmış Bedi es-Süleyhi adlı bir emirden bahseder. Üsâme, Emir Bedi’ye yüzündeki
iki yara izini sorunca şu cevabı alır: “Gençken yağmalara piyade olarak Askalân’dan katılırdım. Bir gün, belki
bazı Frenk hacıları düşünerek Kudüs yoluna doğru gittim. Onlardan bir grupla karşılaştık. İçlerinden mızrak
taşıyan birisiyle çarpıştım. Karısı ahşaptan yapılmış içi su dolu küçük bir testiyle adamın arkasında duruyordu.
Bu ilk mızrak yarasını o adam yaptı ki tam o anda ona vurdum ve onu öldürdüm. Sonrasında karısına doğru
ilerledim. Kadın ahşap testiyle yüzüme vurdu ve diğer yarayı yaptı. Her iki yara da yüzümde iz bıraktı.” bk. An
Arab-Syrian Gentleman and Warrior in the Period of the Crusades: Memoirs of Usāmah Ibn-Munqidh (Kıtāb alIʿtıbār), çev. Philip K. Hitti, (New York: Columbia University Press, 1929), 158.
124 Kudüs şehrinin iç kalesi.
125 Diğer adlarıyla; Yafa Kapısı veya el-Halil Kapısı.
126 Hristiyanlıkta, inancı uğruna zorluklara katlanan ve bu uğurda hayatını kaybedenlere Latince martyr
denilmektedir. Bu kişilerin mezarlarını veya kalıntılarını barındıran kiliseler de martyrium olarak
adlandırılmaktadır. Diğer taraftan nadiren de olsa bir martyre adanan kiliselerin de bu şekilde
adlandırıldığı görülmüştür; bk. Cross, The Oxford Dictionary of the Christian Church, 1046.
127 Kutsal Kabir Kilisesi, Saewulf’un şehre giriş yaptığı Yafa Kapısı’na çok yakındır.
128 Hristiyanlar tarafından Hz.İsa’nın çarmıha gerildiğine inanılan haç.
123
34
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Vespasianus’dan129 sonra Tanrı’nın intikamıyla tüm Kudüs şehri temellerine kadar
yıkılmıştı ki böylece efendimizin Kudüs’e yaklaştığı sırada kente bakarken onun
için ağlayarak “Keşke bugün sen de bilseydin. Senin için öyle günler gelecek ki,
düşmanların seni setlerle çevirecek, kuşatıp her yandan sıkıştıracaklar. Seni de, bağrındaki
çocukları da yere çalacaklar. Sende taş üstünde taş bırakmayacaklar.”130 vs. deyip dile
getirdiği kehaneti gerçekleştirilmişti. Efendimizin şehir kapısının dışında acı
çektiğini biliyoruz131. Fakat Aelius denilen İmparator Hadrianus132, Kudüs şehrini
ve Tanrı’nın Tapınağı’nı yeniden inşa etti. Ve Zeytindağı’ndan bakan herhangi
birisinin şehir surlarının batıdaki önceki bitiş yerini ve sonradan ne kadar
genişletilmiş olduğunu görebileceği üzere, şehri eskiden kentten hayli uzakta olan
Davud Kulesi’ne kadar her yandan genişletti. İmparator [Hadrianus] kenti kendi
ismiyle, Tanrı’nın Evi [şeklinde] çevrilen Aelia133 olarak adlandırdı. Öte yandan
kimileri, tıpkı şimdiki haliyle Tanrı’nın Tapınağı’nın olduğu gibi, şehrin
Iustinianus imparatorken onarılmış olduğunu söylüyor. Fakat bunu ikincil bir
hakikat olarak değil, ikincil bir tahmin olarak söylüyorlar. Çünkü ilk zulümden134
beri ataları o memleketin sakini olan Suriyeliler, efendimizin çilesinden135 sonra
şehrin yedi kez ele geçirildiğini ve tamamen olmasa da tüm kiliseleriyle birlikte
yıkıldığını söylüyorlar.
[§10] Efendimizin Kabri’nin Kilisesi’nin ana salonunda bazı son derece
kutsal yerler ziyaret edilir. Şöyle ki; Suriyelilerin beyanına göre, efendimiz İsa
Mesih’in yakalanışından sonra hapsedildiği zindan [buradadır]. Sonraki, biraz
daha yukarıda, diğer haçlarla birlikte Kutsal Haç’ın bulunduğu, akabinde Kraliçe
Helena136 adına inşa edilen fakat sonrasında paganlar tarafından temellerine kadar
Vespasianus 69-79 yılları arasında, Titus ise ondan sonra 79-81 yılları arasında imparator olarak
hüküm sürmüştür.
130 Luka 19:41-44.
131 İbraniler 13:12.
132 117-138 yılları arasında hüküm süren Roma İmparatoru Hadrianus. Doğduğunda kendisine verilen
adıyla; Publius Aelius Hadrianus.
133 Tam olarak Aelia Capitolina. M.S. 1. yüzyılın ikinci yarısı ile 2. yüzyılın başları arasında Kudüs şehri
Yahudi ayaklanmaları nedeniyle birkaç defa Romalılar tarafından tahrip edildi ve en nihayetinde
Yahudiler kentten sürüldüler. İmparator Hadrianus zamanında şehir yeniden imar edildi ve şehre bu
yeni isim verildi. Aelia İmparator Hadrianus’un “nomen gentiliciumu” olan Aelius’tan gelmektedir.
Capitolina ise kent yeniden ayağa kaldırılırken Romalılar tarafından şu an Harem-i Şerif olarak anılan
yerde inşa edilen Iupiter Capitolinus Tapınağı’ndan adını almaktadır; bk. Shlomit Weksler-Bdolah,
Aelia Capitolina – Jerusalem in the Roman Period, (Leiden ve Boston: Brill, 2020), 1-5, 51. Erken dönem
Ortaçağ İslam coğrafyacıları da “Beytü’l-Mukaddes” olarak andıkları Kudüs’ü zaman zaman Aelia’nın
bozulmuş hali olan “İliya” şeklinde anmışlardır. İbn Hurdâzbih’in Kitâbü’l-Mesâlik ve’l-Memâlik adlı
eserinde ve Yaʿkūbî’nin Kitâbü’l-Büldân’ında bu durum görülebilir bk. İbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler
Kitabı, çev. Murat Ağarı, (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2008), 73; The Works of Ibn Wāḍiḥ al-Yaʿqūbī: An
English Translation, Cilt:1, ed. Matthew S. Gordon vd., (Leiden ve Boston: Brill, 2017), 165, 166.
134 M.S. 67 yılında Roma İmparatoru Nero’nun Hristiyanlara uyguladığı baskılar.
135 Hz.İsa’nın Son Akşam Yemeği ile çarmıhtaki ölümü arasında çektiğine inanılan acılar “çile” olarak
adlandırılır. Yeni Ahit’teki kitaplarda bu sürecin anlatıldığı kısımlar da aynı isimle anılmaktadır.
136 Roma İmparatoru I.Konstantinus’un annesi
129
35
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
yıkılan büyük bir kilisenin olduğu yer görülür. Daha aşağıda, zindandan çok uzak
olmayan [bir yerde], efendimiz İsa Mesih’in [Roma] vali[si]nin ikâmetgâhında
bağlanıp son derece sert kırbaçlarla dövüldüğü mermer sütun göze çarpar.
Efendimizin askerler tarafından elbiselerinin çıkarıldığı yer [bu sütunun]
yakınındadır. Sonraki yer, ona askerler tarafından mor bir elbisenin giydirildiği,
dikenli bir tacın takıldığı ve [askerlerin] kura çekip onun elbiselerini paylaştıkları
yerdir. Buradan hemen sonra Patrik İbrahim’in bir sunak inşa ettikten sonra
Tanrı’nın buyruğuyla büyük oğlunu kurban etmek istediği Calvarium Dağı’na
çıkarsın. Daha sonra aynı yerde, [geleceği] önceden haber verilen Tanrı’nın Oğlu,
dünyanın [günahlarının] kefareti için Tanrı Baba’ya bir adak olarak kurban edildi.
Diğer taraftan bu dağın kayası, efendimizin haçının koyulduğu büyük yarığa
yakın olduğu için efendimizin çilesinin şahididir; kendi yaratıcısının katline
yarılmadan katlanamadığı için çilede okunduğu üzere “kayalar yarıldı.”137 Golgotha
denilen yer altındadır. Efendimizin çilesinde okunduğu üzere, orada [gömülü
olan] Adem’in efendimizin kanının üzerine şiddetle akmasıyla dirildiği söylenir:
“Ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dirildi.”138 Ancak Mübarek Augustinus’un
Görüşleri’nde; onun139 Hebron’a gömüldüğü, hatta oraya daha sonra eşleriyle
birlikte üç patriğin -İbrahim ile Sare’nin, İshak ile Rebeka’nın, Yakup ile Lea’nınve
İsrailoğullarının
Mısır’dan
kendileriyle
birlikte
getirdikleri
Yusuf’un
kemiklerinin gömüldüğü okunur140. İçerisinde çarmıhtan alınan efendimizin
cesedinin gömülmeden önce baharatlandığı ve keten bir beze veya kefene sarıldığı
yerin bulunduğu Kutsal Meryem Kilisesi Calvarium’un hemen yakınında bulunur.
[§11] Öte yandan Calvarium’a uzak olmayan bir yerde, Kutsal Kabir
Kilisesi’nin sonuna doğru, duvarının dışarıya dönük tarafında Compas denilen bir
yer vardır. Mezmurların yazarının “Ama geçmişten beri kralımız olan ey Tanrı,
yeryüzünün ortasında kurtuluş için çalıştın”141 [şeklinde] beyan ettiği üzere,
Matta 27:51.
Matta 27:52.
139 Adem’in
140 Brownlow, Augustinus’un Görüşleri’nde böyle bir bilgi yer almadığını belirtir. Fakat Brownlow;
Urhoy’lu Yakup’un (ö. 708), peygamber Nuh’un oğullarından olan Sam’ın Tufan’dan sonra Adem’in
kafatasını Yahudiye’ye gömdüğünü belirttiğini ve 3. yüzyılda yaşamış olan kilise babalarından
Tertullianus’un da Marcion’a Karşı (Lat. Adversus Marcionem) isimli eserinin ikinci kitabında Hz. İsa’nın
kanının Adem’in üzerine aktığını söylediğini belirtir; bk. Saewulf, 11 d.n. 4. Diğer taraftan 1170’lerin
başında Filistin’i ziyaret eden Yahudi seyyah Tudelalı Benjamin, Yusuf peygamberin kemiklerinin
Nablus’a gömüldüğünü belirtiyor; bk. Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın (Tudela’lı Benjamin ve Ratisbon’lu
Petachia) İslâm Dünyası Gözlemleri, çev. Nuh Arslantaş, (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları, Ocak 2009), 47.
141 Burada alıntı yapılan ayet Mezmurlar 74:12’dir ve Kutsal Kitap’ın Türkçe çevirisindeki ayetle
arasında ufak bir fark bulunmaktadır. Katolik Kilisesi’nin kullandığı ve Saewulf’un burada alıntı
yaptığı Kutsal Kitap’ın Latince çevirisi olan Vulgata’daki ayetin metni şöyledir: “Deus autem, rex noster
ante saecula, operatus est salutem in medio terrae”. Diğer yandan Kutsal Kitap’ın Türkçe çevirisinde
Yunanca ve İbranice metinler kullanıldığı için bu ayet şöyle çevrilmiştir: “Ama geçmişten bu yana
kralım sensin, ey Tanrı, / Yeryüzünde kurtuluş sağladın.”
137
138
36
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
efendimiz İsa Mesih dünyanın merkezi olan burayı eliyle işaretledi ve hatta ölçtü.
Lakin bazıları efendimiz İsa Mesih’in, İncil yazarının naklettiği üzere142 ağlayarak
kendisini ararken [ilk gördüğünde] onu bahçıvan sanan Mecdelli Meryem’e ilk kez
burada göründüğünü söylerler. Bu çok kutsal ibadet yerleri efendimizin kabri[nin
bulunduğu kilise]nin ana salonunda, doğu kısmında bulunurlar. Öte yandan
bizzat efendimizin çilesine ortak olup [çarmıha gerilirken] yanlarda durdukları
için biri Azize Meryem’e ve diğeri Aziz Yuhanna’ya ithaf edilmiş çok seçkin iki
şapel burada, kilisenin kenarlarında ona143 yapışıklar. Diğer taraftan bu Azize
Meryem Şapeli’nin batı duvarında, efendimizin annesinin dışı tamamen boyanmış
tasviri göze çarpar ki Mısırlı Meryem144 bir zamanlar tüm kalbiyle tövbe edip
efendimizin annesinin yardımını diledi ve hatta Hayatı’nda145 okunduğu üzere,
Kutsal Ruh’un gücüyle olağanüstü bir şekilde konuşan bu tasvirdeki bir figür
tarafından teselli edildi. Aziz Yuhanna Kilisesi’nin146 diğer tarafı, içerisinde bir
vaftizhanenin bulunduğu son derece güzel olan Kutsal Teslis Manastırı’dır.
Kudüs’te piskoposluk koltuğunu ilk elde eden Aziz Havari Yakup’un [onuruna
inşa edilen] şapel bunun bitişiğindedir. [Bu yapıların] hepsi öylesine ayarlanmış ve
düzenlenmiştir ki bir kilisenin ucunda duran herhangi biri, diğer tüm beş kiliseyi
kapı kapı çok net bir şekilde görebilir.
[§12] Kutsal Kabir Kilisesi’nin kapısının güneye bakan dış tarafı, orada
keşişler tarafından [ayinler] Tanrı’ya daima Latince yapıldığı için Latin denilen
Azize Meryem Kilisesi’dir. Ve Suriyeliler efendimizin mübarek annesinin, oğlu
efendimiz çarmıhtayken [şu an] bu kilisenin sunağının bulunduğu yerde bizzat
durduğunu söylerler. Kilisenin147 diğer bitişiği, [Tanrı tarafından dinî bir yaşama]
tümüyle döndürülmüş olan rahibelerin ona148 ve oğluna son derece adanmış bir
şekilde ibadet ettiği Küçük denilen diğer bir Azize Meryem Kilisesi’dir. Bunun
yanında, Aziz Vaftizci Yahya’nın onuruna adanmış seçkin bir manastırı olan
Bakımevi149 vardır.
Yuhanna 20:11-16.
Kutsal kabre
144 5. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen tövbekâr bir azize. Ayrıntılı bilgi için bk. Farmer, The Oxford
Dictionary of Saints, 358-359.
145 Mısırlı Meryem’in Filistinli bir keşiş olan Zosimas’a anlattığı hayatı, Kudüs Patriği Sophronius (ö.
638) tarafından Yunanca kaleme alınan bir hagiography içerisinde kalmıştır. Bu anlatı Latincede Vita de
Santa Maria Aegyptiaca (Tr. Mısırlı Azize Meryem’in Hayatına Dair) başlığıyla bilinmektedir.
146 Birkaç cümle önce şapel olarak bahsedilen yer.
147 Kutsal Kabir Kilisesi
148 Meryem Ana
149 Hospitale. Bu bakımevi, Amalfililer tarafından 1070 civarında kurulmuştu; bk. Jonathan Riley-Smith,
The Knights Hospitaller in the Levant, c. 1070-1309, (Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2012), 17; Altan,
“Templier ve Hospitalier Şövalye Tarikatlarının Kuruluşu”, 87-88. Saewulf’un ziyaretinden kısa bir süre
sonra Hospitalier Şövalyeleri Tarikatı’nın kurulacağı ve tarikatın adını alacağı yer burasıdır.
142
143
37
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
[§13] Öte yandan Kutsal Kabir [Kilisesi]’nin doğu tarafındaki Tanrı’nın
Tapınağı’na150 [ulaşmak için] Efendimizin Kabri [Kilisesi]’nden iki arbalet oku
atımı kadar aşağıya doğru gidilir. Pek çok kapıya sahip olan avlusu çok uzun ve
geniştir. Ancak bununla birlikte zanaatının kalitesi ile renklerin çeşitliliğinden
ötürü Gösterişli olarak adlandırılan ana kapı, tapınağın karşısındadır. Elçilerin
İşleri’nde okunduğu üzere Petrus ve Yuhanna dokuzuncu dua saatinde Tapınak’a
çıkarlarken Petrus orada sakat bir adamı iyileştirdi151. Süleyman’ın Tanrı’nın
Tapınağı’nı inşa ettiği yere eskiden Beytel deniliyordu ki Yaratılış’ta152 okunduğu
üzere Tanrı’nın emriyle Yakup oraya geldi, orada kaldı ve aynı yerde ucu göklere
çıkan merdiveni ve meleklerin [üzerinden] inip çıktığını gördü ve “Hakikaten bu yer
kutsal.” dedi. Burada işaret olarak bir taş dikti ve üzerine zeytinyağı dökerek bir
sunak inşa etti. Krallar Kitabı’nda153 okunduğu üzere, ondan sonra aynı yerde
Süleyman, ilahi buyrukla, Tanrı için harikulade ve eşsiz ustalıkta tapınağı yaptı ve
onu mükemmel bir şekilde her çeşit süsle donattı. [Tapınağın] yüksekliği çevredeki
dağları bastırdı ve ün ile şan bakımından tüm müstahkem yerleri ve yapıları aştı.
Tapınağın ortasında yüksek, geniş ve altı oyuk bir kaya154 görülür ki Kutsalların
Kutsalları oradaydı. Süleyman oraya içerisinde man testisinin, Harun’un çiçek
açmış, filizlenmiş, badem vermiş değneğinin ve İki Ahit Levhası’nın bulunduğu
Ahit Sandığı’nı koydu155. Efendimiz İsa Mesih Yahudilerin alay edişinden
yorulunca burada dinlenmeyi adet edindi. Öğrencilerinin156 kendisine günah
çıkarttığı yer oradadır. Melek Cebrail “Al sana yaşlılığında bir oğlan!” diyerek
burada rahip Zekeriya’ya göründü. Berekya’nın oğlu olan bu Zekeriya, Tapınak ile
[Yakup’un yaptığı] sunak arasında öldürüldü. Çocuk İsa sekizinci gün burada
sünnet edildi ve kurtarıcı anlamına gelen İsa denildi. Efendimiz İsa, Bakire
Meryem Ana’yla birlikte ebeveynleri tarafından Arınma Günü’nde buraya takdim
edildi ve [İsa] yaşlı Şimon tarafından kabul edildi157. Ayrıca İncil’de okunduğu
üzere, İsa’ya on iki yaşındayken öğretmenlerin arasında oturup onları dinlerken ve
onlara soru sorarken burada rastlanıldı158. Daha sonra “Evime dua evi denilecek”
Kubbetü’s-sahre.
Elçilerin İşleri 3:1-8.
152 Yaratılış 28:10-19.
153 1.Krallar 6:1-15.
154 Müslümanlar tarafından da Hz. Muhammed’in Miraç’a yükseldiğine inanılan Muallak Kayası.
Fulcherius Carnotensis, Haçlı ruhbanları tarafından kayanın üzerine bir sunak ve koro yeri yapıldığını
belirtmektedir bk. Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, I:XXVI:9, 289-290; Fulcherius
Carnotensis, Kudüs Seferi, I:XXVI, 101.
155 Hz. Süleyman’ın yaptırdığı Kutsallar Kutsalı oda ve içerisindeki eşyalar hakkında bk. 1.Krallar 6: 1628; 2.Tarihler 3:8-14; İbraniler 9:2-5. Harun’un değneğinin yeşermesi hakkında bk. Çölde Sayım 17:1-11.
156 Havariler
157 Luka 2:21-35.
158 Luka 2:41-46.
150
151
38
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
diyerek159 öküzleri, koyunları ve güvercinleri oradan dışarı attı. Burada Yahudilere
“Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım.”
160
dedi. İncil’de okunduğu
üzere, efendimizin, Yahudiler taşıdıkları taşları ona fırlatmasınlar diye tapınaktan
çıkarken161 kendisinin yaptığı kayadaki ayak izi burada hâlâ görülür. Onu162
suçlayacak bir şey bulmak için Yahudiler tarafından zina yapan kadın burada
İsa’nın huzuruna getirildi163. Altın denilen şehir kapısı, Tapınak’ın doğu
kısmındadır. Mübarek Meryem’in babası Ioachim, Tanrı’nın meleğinin buyruğuyla
eşi Anna’yla burada karşılaştı164. Efendimiz İsa, Palmiye [pazarı] gününde
Beytfaci’den gelerek bu kapıdan, bir eşeğin üzerinde oturur halde çocuklar
“Davud’un oğluna hozana!” diye şarkı söylerken Kudüs şehrine girdi165. Muzaffer
İmparator Heraclius, Pers ülkesinden efendimizin haçıyla birlikte geri dönünce
aynı kapıdan [şehre] girdi166. Ancak daha öncesinde birbiri ardına düşen taşlar
kendisini167 kapattı öyle ki [İmparator Heraclius] meleğin ihtarıyla tevazu gösterip
atının üzerinden inene kadar sağlam bir duvar olarak kaldı. Ve nitekim giriş onun
için açıldı. Olağanüstü genişlikteki Süleyman Tapınağı168, Tanrı’nın Tapınağı’nın
avlusunda güney taraftadır. Suriyelilerin beyanına göre onun169 doğu kısmında, İsa
Kitab-ı Mukaddes’in Türkçe çevirisinde bu ayet “Evim dua evi olacak” şeklindedir; bk. Luka 19:4546.
160 Yuhanna 2:19.
161 Yuhanna 8:59.
162 Hz. İsa’yı
163 Yuhanna 8:3-11.
164 Hz. Meryem’in anne ve babasının adları, nasıl tanıştıkları vs. Yeni Ahit’te geçmez. Ancak Hz. İsa’nın
kardeşi Yakup’a atfedilen ve kiliseler tarafından dört İncil’e göre ikincil derecede görülen (apokrif)
İncil’in 4. ve 5. bölümlerinde, Anna ile Joachim’in tanışması ve Hz. Meryem’in doğuşu anlatılmıştır; bk.
J. K. Elliott, The Apocryphal New Testament, (Oxford: Clarendon Press, 2005), 58-59.
165 Matta 21:1-9.
166 614 yılında Sasaniler Kudüs’ü ele geçirip, Hristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inandıkları
Kutsal Haç’ı alarak Ktesiphon’a götürdüler. Bizans İmparatoru Heraclius uzun çabalardan sonra 630
yılında haçı tekrar Kudüs’e getirdi. Ayrıntılı bilgi için; bk. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev.
Fikret Işıltan, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011), 88, 93-97. İmparator Heraclius’un bu
çabaları daha sonra Haçlılar tarafından da ilgi görmüştür. Rahip Fulcherius Carnotensis kroniğinde bu
olaya kısa bir atıfta bulunur; bk. Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana, III:VI, 632-633; Fulcherius
Carnotensis, Kudüs Seferi, III:VI, 208. Hatta 12. yüzyılda yaşamış olan Sûr Başpiskoposu ve meşhur
Haçlı kronikçisi William da Haçlı seferlerinin öncüsü olarak gördüğü Heraclius’un bu “Haçlı Seferi”ne
eserinin başında değinmiştir; bk. Willelmi Tyrensis Chronicon, 1:1, ed. R. B. C. Huygens, Corpus
Christianorum Continuatio Mediaevalis LXIII, (Turnhout: Brepols, 1986), 105; William of Tyre, A History
of Deeds Done Beyond the Sea, Cilt: 1, 1:1, çev. Emily Atwater Babcock ve A. C. Krey, (New York:
Columbia University Press, 1943), 60; Ergin Ayan haz., Willermus Tyrensis’in Haçlı Kroniği: Başlangıçtan
Kudüs’ün Zaptına Kadar (I-VIII. Kitaplar), 1:1, (İstanbul: Ötüken Neşriyat, Nisan 2016), 27.
167 Kapıyı
168 Mescid-i Aksâ. Saewuf ile aynı sıralarda Kudüs’te bulunan rahip Fulcherius Carnotensis, Mescid-i
Aksâ’nın o sıralarda harabe bir halde olduğunu belirtmektedir; bk. Fulcheri Carnotensis Historia
Hierosolymitana, I:XXVI:10, 291; Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi, I:XXVI, 101.
169 Süleyman Tapınağı
159
39
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Mesih’in beşiği ile küçük banyosunun ve mübarek annesinin yatağının yer aldığı
küçük bir mabet bulunur170.
[§14] Tanrı’nın Tapınağı’ndan kuzeye doğru Mübarek Meryem’in annesi
Azize Anna’nın kilisesine gidilir ki o burada kocasıyla birlikte yaşadı. Ayrıca orada
kızını, tüm inananların kurtarıcısı çok sevgili Meryem’i doğurdu. İbranicede
Beytesta adı verilen beş eyvanlı Koyun Havuzu171 buranın yakınındadır. İncil’de
okunduğu üzere172 on iki yıldır kanaması olan ve hekimlerin iyileştiremediği
kadının, o173 sokakta kalabalık tarafından sıkıştırılırken efendimizin giysisinin
ucuna dokunmasıyla iyileştirildiği yer buranın174 biraz yukarısındadır.
[§15] Azize Anna [Kilisesi]’nden Yehoşafat Vadisi’ne açılan bir kapı
aracılığıyla o vadide yer alan, [Meryem Ana’nın] vefatının ardından havariler
tarafından gömülmek üzere hürmetle taşındığı Kutsal Meryem Kilisesi’ne gidilir.
Münasip ve doğru olduğu üzere kabrine inananlar tarafından son derece hürmetle
saygı gösterilir. Burada efendimiz İsa Mesih’e ve annesine gece gündüz ibadet
eden keşişler vardır. Kidron Deresi oradadır. Yakalanma vaktinden önce
efendimizin öğrencileriyle beraber Kidron Deresi’ni geçip Siyon Dağı’ndan geldiği
Getsemani [Bahçesi] buradadır. Kendisinin “Burada kalın ve benimle birlikte uyanık
durun.” 175 diyerek Petrus, Yakup ve Yuhanna’yı bıraktığı, ilerleyip yüzüstü [yere]
kapandığı, dua ettiği, [sonrasında] öğrencilerinin yanına geldiği ve onları uyurken
bulduğu buradaki yerde küçük bir mabet vardır. Öğrencilerin her birinin tek
başına uyuyakaldığı yerler burada hâlâ görülür. Getsemani, Zeytindağı’nın
eteğindedir ve Siyon Dağı ile Zeytindağı arasındaki, iki dağın sınırıymış gibi olan
Kidron Deresi daha aşağıdadır. Öte yandan iki dağ arasındaki düzlüğe Yehoşafat
Vadisi denilir. Zeytindağı’nın biraz yukarısında, efendimizin dua ettiği yerde
küçük bir mabet vardır ki çilede okunduğu üzere: “Onlardan bir taş atımı kadar
uzaklaştı ve derin bir acı içinde daha fazla isteyerek dua etti. Ve teri, toprağa düşen kan
damlalarını andırıyordu.”176 Sonrasında efendimizi [ispiyonlamanı]n bedeliyle
Bu mabet Haçlılardan önce Müslümanlar tarafından mescit olarak kullanılmaktaydı. 1047 yılında
Kudüs’ü ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev bizzat bulunduğu bu yeri ayrıntılı bir şekilde tarif etmektedir:
“[Mescid-i Aksâ’nın] doğu tarafındaki duvarın güneyine düşen köşesi kıbledir. Kuzey duvarının önünde
yeraltına yapılmış bir mescit var. Bu mescide pek çok basamaklı bir merdivenden imek gerekiyor. Boyutları 20x15
arşın. Mermer sütunlar üstüne yapılmış bir tavanı var. Hz. İsâ’nın beşiği oradadır. Taştan yapılmış o beşik,
insanların üstünde namaz kılabilecekleri kadar büyüklükte. Ben de orada namaz kıldım. Beşiği zemine, yerinden
oynamayacak şekilde sabitlemişler. Bu beşik Hz. İsâ’nın çocukluğunda içinde yattığı ve insanlarla konuştuğu
beşiktir. Beşiği mescidin mihrâbına yerleştirmişler. Meryem aleyhasselâm’ın mihrabı da bu mescidin doğu
tarafında.” bk. Nâsır-ı Hüsrev, Sefername, çev. A. Naci Tokmak, (İstanbul: Demavend Yayınları, Ocak
2020), 50-51. Burası günümüzde Mervan Cami’nin içerisindedir.
171 Yuhanna 5:24.
172 Luka 8:42-44.
173 Hz. İsa
174 Koyun Havuzu
175 Matta 26:37-40.
176 Luka 22:41/44.
170
40
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Akeldama Tarlası satın alındı177 ki bu [Akeldama Tarlası] da [Yehoşafat]
Vadi[si’]nin yakınında Zeytindağı’nın eteğinde, Getsemani’den üç-dört arbalet oku
atımı güney istikametinde, ziyaret edilen sayısız mezarın olduğu yerdedir. Bu tarla
aziz rahipler Adil Şimun ile efendimizi büyüten Yusuf’un kabirlerinin
yakınındadır. Bu iki kabir kule şeklinde eskiden yapıldı, dağın kendi temeline
oyuldular. Sonrasında Akeldama’nın yakınındaki Şiloah Havuzu denilen bir
çeşmeye inilir; burada efendimiz önce kendi tükürüğüyle çamur yapıp kör doğan
bir adamın gözlerini ovaladı, [sonra adam] efendimizin tembihiyle gözlerini
yıkadı178.
[§16] Diğer yandan yukarıda bahsedilen Kutsal Meryem Kilisesi’nden sarp
bir yol aracılığıyla doğuya doğru Zeytindağı’nın zirvesine, efendimizin
öğrencilerinin gözleri önünde [göğe] yükseldiği yere tırmanılır. [Cennete
yükseldiği] yerin üzerine, içeriye bir sunak yapıldıktan sonra aynı yer179 küçük bir
kulecikle çevrildi ve hürmetle hazırlandı. Ve ayrıca o [kulecik] de bir duvarla her
yandan çevrildi. Meryem ana ile birlikte öğrencilerin onın [göğe] yükselmesine
şaşırarak ayakta durdukları yer, Azize Meryem Kilisesi’nin sunağıdır. Burada
beyaz elbiseler içerisindeki iki adam “Ey Celîleli adamlar, neden göğe bakıp
duruyorsunuz?” vs. derken onların yakınında durdular180. Suriyelilerin beyanına
göre, buranın yakınında, yaklaşık bir taş atım mesafede efendimiz kendi
parmaklarıyla mermer üzerine İbranice olarak Tanrımız Duası’nı181 yazdı. Burada
güzel bir kilise182 inşa edildi lakin sonraları paganlar tarafından tamamen yok
edildi. Tüm bu kiliselerin surların dışında bulunması gibi Kutsal Ruh Kilisesi de
surların dışında Zeytindağı’nda, güney istikametinde bir ok atımı mesafededir.
Havariler orada Hamsin Yortusu’nda Baba’nın vaadini, yani [Kutsal] Ruh
Paraklit’in [geleceği haberini] aldılar. Orada [Hristiyanlığın] amentü[sün]ü
oluşturdular. Bu kilisenin içerisinde, mübarek Meryem’in öldüğü yerde bir tane
şapel vardır. Kilisenin öbür tarafında efendimiz İsa Mesih’in yeniden dirildikten
sonra havarilere ilk kez göründüğü yerin bulunduğu diğer bir şapel bulunur. Ve
havarilere “Dirildikten sonra sizden önce Celîle’ye gideceğim.” demesi uyarınca [bu
şapele] Celîle denilir. Celîleliler denilen havariler sık sık burada saklı kaldıkları için
bu yere Celîle deniliyordu.
Anlatıya göre Havari Yehuda, Hz. İsa’nın yerini Yahudi kâhinlere ispiyonlaması karşılığında
onlardan 30 gümüş almıştır. Matta İncili’ne göre Yahuda her ne kadar pişman olup parayı geri iade etse
de iş işten geçmiş ve Yahudi kâhinler bu parayla mezarlık olarak kullanılması için bir tarla satın
almışlardır. İşte bu tarlaya “Kan Tarlası” (Akeldama) denilmiştir; bk. Matta 27:3-8.
178 Yuhanna 9:1-7.
179 Göğe yükseldiği yer
180 Elçilerin İşleri 1:9-11.
181 Matta ve Luka İncillerinde Hz. İsa’nın havarilerine öğrettiği dua için; bk. Matta 6:9-13, Luka 11:2-4.
Pater noster (Tr. Babamız) duası olarak da bilinir.
182 Pater Noster Kilisesi
177
41
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
[§17] Büyük şehir Celîle Tabor Dağı’nın yakınlarında, Kudüs’ten üç günlük
yolculuk mesafesindedir. Tabor Dağı’nın diğer tarafı Taberiye denilen şehirdir;
sonrasında Celîle Denizi ve Taberiye Denizi yakınında olan Kefarnahum ve Nâsıra
gelir. [Taberiye Gölü] efendimizin dirilişinden sonra Petrus ve diğer havarilerin
balık tutmaya gittikleri, efendimizin bizzat orada denizde açıkça göründüğü183
yerdir. Taberiye şehrinin yakınlarındaki bir alanda, İncil’de okunduğu üzere,
efendimiz İsa beş ekmek ile iki balığı kutsadı ve sonrasında orada dört bin insanı
doyurdu184. Ancak başladığım [iş]e geri döneceğim185.
[§18] Havarilerin Yahudilerin korkusundan dolayı bir odanın içerisinde
kapılar kapalı halde saklandıkları Siyon Dağı’ndaki Celîle [şapelin]de186 İsa, “Size
esenlik olsun!” derken onların ortalarında durdu187. Ve Tomas parmaklarını onun
böğrünün içerisine ve çivi yerlerine soktuğunda orada kendisini tekrar [onlara]
gösterdi188. Çileden önce öğrencilerle birlikte orada yemek yedi ve onların
ayaklarını yıkadı189. Üzerinde yemek yediği mermer masa hâlâ oradadır. Aziz
Patrik Yuhanna190 tarafından bulunmalarının ardından hürmetle oraya yerleştirilen
Aziz Stephanus’un, Aziz Nichodemus’un, Aziz Gamaliel’in ve Aziz Abibo’nun
kalıntıları oradadır191. Aziz Stephanus’un taşlanması surların dışarısında, kuzey
tarafında yaklaşık iki yahut üç arbalet oku atımı mesafede gerçekleşti ki orada çok
güzel bir kilise inşa edildi. Bu kilise paganlar tarafından tamamen yıkıldı. Tıpkı
Kudüs’ten batı istikametinde, yaklaşık bir mil uzaklıktaki Kutsal Haç’ın yapıldığı
yerin bulunduğu Kutsal Haç Kilisesi gibi; çok asil ve güzeldi lakin paganların
yüzünden terk edildi. Ancak yine de çevresindeki binalar ve hücreler dışında çok
fazla yıkık bir halde değildi. Şehir surlarının dış tarafının bitişiğinde, Siyon
Dağı’nın yamacında Horozlar Öterken denilen Aziz Petrus Kilisesi vardır. [Petrus]
efendimizi reddettikten192 sonra orada hâlâ görülebilen oldukça derin bir
mahzende saklandı ve kabahati için acı acı ağladı. Efendimiz İsa Mesih’in yetmiş
iki öğrencisinden193 birisi olan Aziz Sabas’ın onuruna inşa edilmiş çok güzel ve çok
büyük olan manastır, Kutsal Haç Kilisesi’nin batısında yaklaşık üç mil
Yuhanna 21:1-2.
Matta 14:14-21.
185 Bu kısımdaki hatalar hakkında makalenin 6.2 numaralı bölümüne bakınız.
186 Kısım 16’nın sonunda, Zeytindağı’nda anlatılan aynı isimli yerden farklı bir mevkidir. Saewulf,
havarilerin burada da sıklıkla kalmalarına dayanarak Siyon Dağı’nda bulunan bu yere “Celîle” diyor.
187 Yuhanna 20:19.
188 Yuhanna 20:26-27.
189 Son Akşam Yemeği; bk. Yuhanna 13:1-5.
190 Kudüs Piskoposu II. Yuhanna (ö. 417)
191 Brownlow, azizlerin kalıntılarının 415’te rahip Lucianus tarafından Kudüs’ten yaklaşık 20 mil
uzaklıktaki Kefargamala’da (Ar. Beytü’l-Cemâl) bulunduğunu belirtmektedir; bk. Saewulf, 21 d.n. 1.
192 Yeni Ahit’e göre; Hz. İsa Son Akşam Yemeği’nde Petrus’a horoz ötmeden, yani sabah olmadan önce
kendisinin havarisi olduğunu üç defa reddedeceğini söylemiş ve Hz. İsa’nın o gece yakalanmasından
sonra bu durum gerçekleşmiştir.
193 Luka 10:1-24.
183
184
42
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
mesafededir. Önceden burada üç yüzden fazla Yunan keşiş, kenobit bir yaşam
sürüp194 Tanrı’ya ve azize ibadet ederdi. Biraderlerinin çok büyük bir kısmı
Sarazenler tarafından öldürüldü lakin [onlardan] bazıları şehir surlarının
içerisindeki, Davud Kulesi’nin yakınlarındaki aynı azize [adanmış] başka bir
manastırda sadakatle kulluk ederler. Öteki manastır tamamen terk edilmiş halde
boşaltılmıştı.
[§19] Yahudiye’deki Beytülahm şehri, Kudüs’ten güney istikametinde altı
mil uzaklıktadır. Orada, efendimizin annesi mübarek Bakire Meryem [adına inşa
edilmiş] çok büyük ve seçkin manastır195 hariç, Sarazenler tarafından yaşanılabilir
hiçbir şey bırakılmadı, tıpkı Kudüs şehrinin surlarının dışındaki diğer tüm kutsal
mekânlar gibi her şey mahvedildi. Bu kilisenin içerisinde, kilise korosunun şarkı
söylediği yerin altında, neredeyse [kilisenin] orta[sın]da bir mahzen vardır ki
[mahzenin] yaklaşık sol tarafında efendimizin doğduğu yer görülür. Daha aşağıda,
efendimizin doğduğu yerin yakınında, sağ tarafta, efendimiz bebekken önlerinde
yemliğe koyulduğunda196 öküz ile eşeğin ayakta durduğu yemlik yer alır. Diğer
taraftan presbiter197 Aziz Ieronimus tarafından buradan Kudüs’e götürülen,
kurtarıcımızın mezarında başının altına koyulan taş yemliğin içerisinde sıkça
görülebilir. Aziz Ieronimus bu kilisenin kuzeyinde bulunan sunağın altında
istirahat etmektedir198. Bebek Mesih’in yerine Hirodes tarafından bebekken
öldürülen masumlar, kilisenin güney kısmındaki bir sunağın altında istirahat
etmektedirler. Son derece mübarek iki kadın, Paula ve kızı bakire Eustochium da
aynı
şekilde
orada
istirahat
etmektedirler.
armağanlarını sunarlarken üç magus
199
Mübarek
Bakire
Meryem’in,
ile birlikte üzerinde yemek yediği mermer
masa buradadır. Yıldızın içerisine düştüğü söylenen mahzen, efendimizin
doğduğu mahzenin yakınında, kilisenin içerisindedir200. Buranın ayrıca mübarek
Bakire Meryem’in banyosu olduğu söylenir.
[§20] Lazarus’un efendimiz tarafından ölüyken diriltildiği Beytanya,
[Kudüs] şehrinden doğuya doğru yaklaşık iki mil uzaklıkta, Zeytindağı’nın öbür
194 Kenobit keşişler belirli bir cemaat içerisinde, bir tarikata mensup bir şekilde ve çeşitli kurallar
dahilinde yaşayan keşişlerdir. Buna karşın ankorit keşişler ise gezici bir yaşam sürerlerdi ve tamamen
tecrit içerisinde hayatlarına devam ederlerdi.
195 Doğuş Kilisesi
196 Luka 2:16.
197 Yunancadaki πρεσβύτερος (Tr. yaşlı, ihtiyar) kelimesinin Latincedeki karşılığıdır. Yeni Ahit’teki
kullanımlarından (Elçilerin İşleri 11:30/14:23/15:22, 20:17, 1. Timoteyus 1:5,7) Hristiyanlığın erken
dönemlerinde yerel bir cemaati idare eden kişilere verilen, rahiplik seviyesine denk gelen bir unvan
olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bk. Cross, The Oxford Dictionary of the Christian Church, 1322.
198 Yani gömülüdür.
199 Matta İncili’ne göre; Hz. İsa’nın doğduğu günlerde onun doğuşunun mucizevi alametlerini gören üç
müneccim (magus) ona tapınmak üzere Doğu’dan Filistin’e gelmişlerdir. Yahudiye Kralı Hirodes de bu
müneccimlerden “Yahudilerin kralının doğduğunu” öğrenenince, krallıkta iki ve iki yaşından küçük
tüm erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir; bk. Matta 2:1-17.
200 Üç magusun takip ettiği yıldız hakkında bk. Matta 2:9-10.
43
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
tarafındadır. Onun ve pek çok Kudüs piskoposunun kabirlerinin görüldüğü Aziz
Lazarus Kilisesi buradadır. Mecdelli Meryem’in gözyaşlarıyla efendimiz Mesih’in
ayaklarını yıkadığı, saçlarıyla kuruladığı, onun ayaklarını öptüğü ve merhemle
merhemlediği201
yer,
[Aziz
Lazarus
Kilisesi’nin]
sunağın[ın]
altındadır.
Efendimizin öğrencilerini önden şehre yolladığı202 Beytfaci, Zeytindağı’ndadır
fakat neredeyse görülecek hiçbir şey kalmamıştır. İbrahim’ın bahçesinin
bulunduğu Eriha, Kudüs’ten on fersah uzaklıktadır. Ağaçlarla, her çeşit hurma
ağaçlarıyla ve meyve ağaçlarıyla son derece bereketli bir diyardır. Kâhin Elişa’nın
su kuyusu203 buradadır. Suyu içmek için çok acıydı ve çocuk sahibi olmak için hiç
uygun değildi. [Elişa] onu kutsadı, içine tuz attı ve [suyu] tatlı oldu. Buranın
ovanın tüm kısımlarının en güzeli olduğu aşikârdır. Buradan efendimizin kırk gün
oruç tuttuğu ve sonrasında şeytan tarafından ayartılmaya çalışıldığı204 üç mil
uzaklıktaki yüksek bir dağa tırmanılır.
[§21] Ürdün Nehri, Eriha’dan dört fersah doğu yönündedir. Ürdün
Nehri’nin bu kısmından Adriyatik Denizi’ne, yani Yafa denilen limana kadar olan
kısım Yahudiye denilen bölgedir. Buna karşın Ürdün Nehri’nin öteki yakası,
Hristiyanlara son derece düşman olan ve Tanrı’ya ibadet eden herkes için son
derece tehlikeli olan Arabistan’dır. Elişa’nın yanan bir atlı arabada göğe alındığı205
dağ oradadır. Tanrı’nın Musa’ya yanan bir çalı içerisinde göründüğü206 ve
sonrasında [Musa’nın] Tanrı’nın buyruğuyla tırmandığı207 Sina Dağı’na Ürdün
Nehri’nden on sekiz günde gelinir. [Musa] orada kırk gün kırk gece oruç tuttu ve
böylece İsrailoğullarına tabletlerin içeriğindeki yasayı ve buyruğu öğretmek üzere
Tanrı’dan, Tanrı’nın parmağıyla yazılmış iki taş tablet aldı208.
[§22] Tıpkı yaratılmış ilk insan Adem’in istirahat ettiği gibi aziz patrikler
İbrahim, İshak ve Yakup’un eşleriyle birlikte ayrı ayrı istirahat ettikleri yer olan
Hebron209, Beytülahm’dan güneye doğru dört fersah uzaklıktadır. Kral Davud,
Kudüs şehrini Kral Saul’un ailesinden almadan önce burada yedi yıl hüküm
sürdü. Fakat oldukça büyük ve güzel olan Hebron kenti şu an Sarazenler
yüzünden harabe haldedir. Aziz patriklerin mezarları, [kentin] doğu kısmındadır.
Üç mezarın her biri tıpkı büyük bir kilise gibidir. Bir adam bir kadın olmak üzere
çiftler lahitlere hürmete yerleştirildi. [Mezarlar] eski zamanlarda yapıldıktan sonra
etrafları oldukça güçlü bir hisarla çevrildi. Diğer yandan günümüzde bile
Luka 7:37-38.
Matta 21:1; Markos 11:1-2; Luka 19:29-30.
203 2.Krallar 2:19-21.
204 Matta 4:1-3.
205 2.Krallar 2:11.
206 Mısır’dan Çıkış 3:1-4.
207 Mısır’dan Çıkış 24:12.
208 Mısır’dan Çıkış 31:18.
209 Diğer adıyla El-Halil
201
202
44
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
mezarların yakınında duranların burun delikleri, aziz cesetlere sürülmüş
pelesengin ve çok değerli baharatların hoş kokusuyla dolar. İsrailoğullarının ona210
yemin ettikleri üzere Mısır’dan yanlarında getirdikleri Yusuf’un kemikleri,
neredeyse hisarın en uç kısmına, diğerlerinden daha mütevazı bir şekilde
gömüldü. İbrahim’in gölgesinin altında dururken üç gencin kendisine doğru
yoldan geldiğini gördüğü211 meşe ağacı, orada yaşayan insanlara göre hâlâ
yeşillenir, filizlenir ve o hisardan çok uzakta değildir212.
[§23] Mübarek Bakire Meryem’in efendimizin doğuşunun selamını bir
melekten aldığı213 Celîle’nin Nâsıra şehri, Kudüs’ten yaklaşık dört günlük
mesafededir. [Nâsıra’nın] yolu, bir Samiriye şehri olan [ve] şu an Nablus denilen
Sihar’dan214 geçer. Aziz Vaftizci Yahya orada Hirodes tarafından [verilen]
kafasının kesilmesi hükmünün haberini aldı. Ayrıca İncil’de okunduğu üzere
İsa’nın yolculuktan ötürü bitap düştükten, susadıktan sonra yanında oturduğu ve
su çekmeye gelen Samiriyeli kadından su istemeyi uygun gördüğü Yakup
kuyusu215 da buradadır. Yol Sihar’dan Filistin Kaysâriyesi’ne216, Kaysâriye’den
Yusuf peygamber
Yaratılış 18:1-4.
212 Saewulf’un Hebron’da anlattığı bu yerler Müslümanlar için de önemli bir ziyaret yeriydi.
Saewulf’tan önce aynı yeri ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev’in tasviri daha ayrıntılıdır: “[Hz. İbrahim’in]
kabri köyün güneydoğu kıyısında. Kabrin etrafı yontma taştan yapılmış dört duvarla çevrilmiş. Bu duvarın
yüksekliği yirmi kulaç, boyu seksen kulaç, eni kırk kulaç ve kalınlığı iki kulaç boyutlarında. Bu yapının içine, bir
mihrap ve yapı genişliğinde güzel mihrapları olan bir türbe yapmışlar. Bu türbede, başları kıble tarafında,
yontulmuş taşlardan yapılmış bir adam boyu yüksekliğinde iki mezar var. Sağ taraftaki İbrâhim’in oğlu İshâk’ın
mezarı, öteki ise, onun karısının mezarı. İki mezar arasında on kulaç mesafe var. Türbenin duvarlarını ve zeminini
ipekten daha güzel halılar ve mağrip hasırlarıyla bezeyip, kaplamışlar. Orada hasır bir seccâde gördüm. Mısır
sultanının başkomutanı tarafından gönderildiğini, seccâde’nin Mısır’da otuz mağribî altın dinara alındığını
söylediler (…). Türbelerin bulunduğu binadan çıkıldığında, kabrin bulunduğu alanda ortasında, kıbleye bakan, iki
tane türbe var. Sağ tarafta olan türbede İbrâhîm Halîl salavâtu’llâh-ı aleyh’in kabri var. Bu türbe büyük bir türbe.
O türbenin içinde de etrafında dolaşmak mümkün olmayan küçük bir türbe var. Bu küçük türbenin dört penceresi
var. Ziyaretçiler kabrin etrafında dolaşamazlar, sadece bu pencerelerden bakarak kabri görürler. Türbenin
duvarları ve zeminine ipek halılar döşenmiş. Üç arşın boyunda taştan bir kabir yapmışlar, tavandan üstüne pek
hoş gümüş kandil ve avizeler asmışlar. Kıblenin sol tarafına yapılmış olan türbede de İbrânîm aleyhisselâm’ın
karısı Sâre’nin mezarı var. Bu iki türbenin arasına, her ikisinin de kapısının açıldığı, dehlize benzer bir yol
yapmışlar. Bu dehlize de pek çok kandil ve lamba asmışlar. Bu iki türbeyi de geçtikten sonra, birbirinin yanında iki
tane daha türbe var. Sağ taraftakinde Yakûb peygamber aleyhisselâm’ın kabri, sol taraftakinde ise Yakûb’un
karısının mezarı var. (…) Bu mezarlıkta altı kabir var. Bu dört duvarın dışında bir iniş var. Yakûb
aleyhisselâm’ın oğlu Yûsuf’un kabri de orada. Onun için taş bir mezar; üstüne güzel bir kubbe yapmışlar.”; bk.
Nâsır-ı Hüsrev, Sefername, 63-64. 14. yüzyıl seyyahlarından İbn Battûta da buraya uğramıştır ve
buradan hürmetle söz etmektedir; bk. Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta
Seyahatnâmesi, Cilt: I, çev. A. Sait Aykut, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, Nisan 2004), 80. Fakat her ikisi
de 1170’ten sonra 1187’den önce buraya uğramış olan Yahudi seyyahlar Tudelalı Benjamin ve
Ratisbonlu Petachia’nın anlattıklarından, bölgedeki Yahudilerin bu mezarların güvenirliliğinden şüphe
duydukları anlaşılmaktadır; bk. Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın (Tudela’lı Benjamin ve Ratisbon’lu Petachia)
İslâm Dünyası Gözlemleri, 54, 166-167.
213 Luka 1:26-28.
214 Eski Ahit’te Şekem olarak da geçer; bk. Yeşu 21:21.
215 Yuhanna 4:1-7.
210
211
45
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Hayfa’ya ve Hayfa’dan Akkâ’ya gider. Nâsıra, Akkâ’dan doğuya doğru yaklaşık
sekiz mil uzaklıktadır. Diğer yandan Nâsıra şehri Sarazenler tarafından tamamen
tahrip edildi ve hatta yıkıldı. Ancak yine de [buradaki] çok seçkin bir manastır217,
efendimizin [doğuşunun] müjdesinin [bildiriliş] yerini gösterir. Öte yandan şehrin
yakınlarından oldukça berrak bir su kaynağı fışkırır ve eskiden yapıldığı haliyle
hâlâ her yandan mermer sütunlarla ve panellerle sağlamlaştırılmış haldedir. Çocuk
İsa’nın diğer oğlanlarla birlikte annelerine yardım amacıyla sık sık buradan su
çekti.
[§24] Efendimizin tırmanıp Petrus, Yuhanna ve Yakup’un önünde dağda dış
görünüşünün değiştiği218 fazlasıyla çimenli ve çiçekli olan Tabor Dağı, Nâsıra’dan
doğu istikametinde yaklaşık dört mil uzaklıktadır. Hayli düz ve yeşil olan Celîle
ovasının ortasında öylesine yükselir ki her ne kadar çevresindeki tüm dağlar
uzakta olsalar da onları yükseklik bakımından aşar. Tepesinde eski zamanlarda
inşa edilmiş, hâlâ mevcut olan üç manastır bulunur. Petrus “Ya Rab, burada
bulunmamız ne iyi oldu! İstersen burada üç çardak kurayım: Biri sana, biri Musa’ya, biri
de İlyas’a.”219 dediği için birisi efendimiz İsa Mesih’e, diğeri Musa’ya ve üçüncüsü
biraz daha uzakta İlyas’a adanmıştır.
[§25] On mil uzunluğa beş mil genişliğe sahip olan Celîle yahut Taberiye
Denizi220, Tabor Dağı’ndan kuzeydoğu yönünde, yaklaşık altı mil uzaklıktadır.
Diğer taraftan Taberiye şehri denizin kıyısının bir kısmında, Andreas ile Petrus’un
şehri olan Beytsayda221 ve Horazin [sahilin] diğer kısmındadır. İncil’de beyan
edildiğine göre efendimizin balık tutarlarken havarilerine doğru geldiği222
Ginnesar kasabası, Taberiye şehrinden kuzeye doğru yaklaşık dört mildir.
Efendimiz İsa’nın beş bin kişiyi beş ekmek ve iki balıkla tıka basa doyurduğu223
dağ, Ginnesar’dan doğuya doğru yaklaşık iki mil uzaklıktadır. Bu dağa yerliler
tarafından Efendi’nin Masası denilir. Bu dağın eteğinde, terk edilmiş olmasına
rağmen çok hoş olan Aziz Petrus Kilisesi bulunur. Efendimizin düğünde suyu
şaraba dönüştürdüğü224 Celîle’deki Kana, Nâsıra’dan kuzeye doğru yaklaşık altı
mil uzaklıkta, bir dağın üzerindedir. Burada Yemek Masasının Başı denilen
Latince kaynaklarda Caesarea Palestinae şeklinde geçtiği gibi Caesarea Maritima (Tr. Sahil Kaysâriyesi)
şeklinde de geçer. Akdeniz’in kıyısında yer alan tarihî önemi büyük bir kenttir. Latince kaynaklarda
Caesarea Philippi (Tr. Philippus Kaysâriyesi) olarak geçen Banyas kentiyle karıştırılmamalıdır.
217 Müjde Kilisesi
218 Matta 17:1-2; Markos 9:2-3; Luka 9:28-29.
219 Matta 17:4.
220 Büyük ve geniş göllerin deniz olarak adlandırılmasına kaynaklarda sıklıkla rastlanır. Hatta “Hazar
Denizi” bu adlandırmanın izini hâlâ günümüzde taşımaktadır.
221 Yuhanna İncili’ne göre havariler Filipus, Andreas ve Petrus Beytsaydalıdır; bk. Yuhanna 1:44.
222 Yuhanna 21:1-2.
223 Matta 14:14-20.
224 Yuhanna 2:1-10.
216
46
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
manastır225 dışında geriye hiçbir şey kalmamıştır. Nâsıra ile Celîle [Gölü] arasında,
neredeyse tam ortada, sağında Nâsıra solunda Celîle [Gölü] bulunan Roma denilen
bir kasaba vardır. Burada Akkâ’dan Taberiye’ye giden herkes ağırlanır.
[§26] Lübnan Dağı226, Taberiye’den kuzeye doğru bir günlük mesafededir.
Ürdün Nehri onun eteğinden, birisine Ior diğerine Dan denilen iki pınar halinde
fışkırır. Bu küçük pınarlar birleştikten sonra çok hızlı bir şekilde akan Ürdün
denilen nehri oluşturur. [Nehir] Tetrark Filipus’un Kaysâriye’si227 kentinin
yakınlarında doğar ki İncil’de anlatıldığına göre İsa o [kent]in dolaylarına gelerek
öğrencilerine “İnsanlar insanoğlunun kim olduğunu söylüyor?” diyip228 soru sordu.
Ürdün Nehri kaynağından süratle akarak Celîle Denizi’nin bir ucuna dökülür.
[Gölün] diğer ucundan büyük bir hızla kendisine nehir yatağı açar ve böylelikle
sekiz gün[lük yol mesafesince] aktıktan sonra Ölüdeniz’e dökülür. Öte yandan
Ürdün Nehri’nin suyu diğer tüm sulardan daha beyazdır ve daha çok süte benzer
ve bu yüzden Ölüdeniz’deki uzun nehir yatağı ayırt edilir.
[III. Bölüm: Yafa’dan Marmaraereğlisi’ne]
[§27] Kudüs şehrinin ve onun sınırları [içerisindeki yerler]in kutsal
mekânlarını tek tek yapabildiğimiz kadar etraflıca inceledikten ve ayrıca ibadet
ettikten sonra, Hamsin Yortusu’nda229 memlekete dönmek amacıyla Yafa’da
gemiye bindik. Lakin Sarazenlerin korkusundan [ve] filolarının korkusundan
gelirken yaptığımız gibi Adriyatik Denizi’nin açıklarından geçmeye cüret etmedik.
Bu yüzden bazıları Frankların elinde olan, bazılarına hâlâ Sarazenlerin sahip
olduğu sahil şehirlerinin yanından geçtik. Adları şunlardır: Yafa’nın en yakınında
olan genellikle Arsuf ancak Latincede Azotus denilen [şehir]. Buradan sonra
Filistin Kaysâriyesi, onun sonrasında Hayfa gelir. Bu şehirlere kralların en seçkini
olan Baldwinus230 sahiptir. Hemen sonra Accaron denilen [ve] son derece güçlü bir
şehir olan Akkâ vardır231. Sonrasında Sûr ve Saegete gelir ki bunlar Tyrus ve
225 1047’de burayı ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev’in ifadelerinden, yapının o sıralarda Müslümanlar
tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca belirttiğine göre bu bina Kana’nın güneyinde yer
almaktadır. Yazar mabedin içerisinde Yunus peygamberin kabrinin bulunduğunu ve kapısında bir tatlı
su kuyusunun yer aldığını söylemektedir; bk. Nâsır-ı Hüsrev, Sefername, s. 41.
226 Diğer adıyla Hermon Dağı
227 Banyas. M.S. 1.yüzyılda Yahudiye bölgesi, Roma’ya tabi olarak hüküm süren çeşitli tetrarklar
tarafından yönetilmekteydi. Tetrark Filipus da Banyas merkezli topraklara hükmetmekteydi. Filipus’un
bu şehirde büyük bir imar uygulaması nedeniyle kent daha sonraki Latince eserlerde Caesarea Philippi
(Tr. Philippus Kaysâriyesi) adıyla anılmıştır; bk. John Francis Wilson, Caesarea Philippi: Banias, the Lost
City of Pan, (Londra ve New York: I.B. Tauris, 2004), 19-22.
228 Matta 16:13.
229 17 Mayıs 1103
230 Kudüs Kralı I. Baudouin
231 Saewulf Kutsal Kitap’ta geçen Ekron (bk. 1. Makabeler 10:89) kentini Akkâ zannetmektedir.
47
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Sayda’dır232. Daha sonra Cebele, akabinde Beyrut ve sonra Dük Remundus’un233
sahip olduğu Antartus234 gelir. Bunların ardından Gilboa Dağları’nda bulunan
Cübeyl, sonrasında Trablus ve Lazkiye gelir235. Yanlarından geçtiğimiz şehirler
bunlardı.
[§28] Ancak Hamsin Yortusu’ndan sonraki çarşamba günü236, biz Hayfa ile
Akkâ arasında denizde seyrederken, Chaldaealıların Kudüs Kralı’na karşı savaşına
yardım etmek için orduyla birlikte Babil’e giden, Sûr ile Sayda şehirlerinin
amiraline ait yirmi altı Sarazen gemisi gözlerimizin önünde belirdi237. Yafa’dan
bizimle birlikte gelen hacılarla dolu gemilerden ikisi, gemimizi terk edip yalnız
bıraktılar. Daha hafif oldukları için küreklerini kullanarak Kaysâriye’ye kaçtılar.
Öte yandan Sarazenler gemimizin her taraftan etrafını sardılar, yaklaşık bir ok
atımı mesafede uzunca bir süre pusuda beklediler ve böylesi bir ganimete
sevindiler. Diğer taraftan bizimkiler, Mesih uğruna ölmeye hazırlandıktan sonra
silahlarını aldılar ve zaman el verdiğince gemimizin kuleciğini silahlarla
donattıktan sonra sağlamlaştırdılar. Çünkü dromonumuzda [onu] savunabilecek
neredeyse iki yüz adam bulunuyordu. Lakin yaklaşık bir saatlik bir aranın
ardından [düşman] ordu[su]nun komutanı istişare ettikten sonra denizcilerinden
birisini, yaptığımız her şeyi tam olarak tespit edebilsin diye gemisinin direğinin en
ucuna tırmanmasını emretti. [Komutan] ondan savunmamızın metanetini
öğrenince yelkenleri açtıktan sonra açık denizin yolunu tuttu. Böylece Tanrı o gün
şefkatiyle bizi düşmanlardan kurtardı. Fakat daha sonra bizimkilerin Yafa’dan
yola çıkan gemilerinden üçünü ele geçirdiler ve onların ganimetleriyle zengin
oldular.
[§29] Bize gelince, doğrusu yapabildiğimiz kadar Filistin Suriyesi’nin238
yakınından yol alarak sekiz gün sonra239 Kıbrıs Adası’ndaki Aziz Andreas
232 Çeviri metinde yer isimlerinin Türkçe literatürdeki adlarının verileceğini ifade etmiştim. Burada bir
istisna olmasının nedeni Saewulf’un aynı cümle içerisinde zaten Sûr demiş olmasıdır. Yani
“…sonrasında Sur ve Saegete gelir ki bunlar Sûr ve Sayda’dır” şeklinde bir çeviri garip olacaktı.
233 Birinci Haçlı Seferi’nin liderlerinden Toulouse Kontu IV.Raymond
234 Kaynaklarda Tartus şeklinde de geçer.
235 Saewulf, Sayda ile Lazkiye arasında bulunan şehirlerin güneyden kuzeye doğru sıralanmasında hata
yapmıştır. Doğru sıra şu şekilde olmalıdır: Sayda → Beyrut → Cübeyl → Trablus → Antartus → Cebele
→ Lazkiye.
236 20 Mayıs 1103
237 Aslında bu cümle Saewulf’un bölgedeki siyasi olayların içeriği hakkında ne kadar az bilgi sahibi
olduğunu net bir şekilde göstermektedir. Zira Sûr ile Sayda’dan yola çıkan bu Fâtımî filosu, o sıralarda
Kudüs Kralı I. Baudouin’in kuşattığı Akkâ garnizonunun yardımına gidiyordu. Kral Baudouin’in
başarısızlıkla sonuçlanan bu kuşatması hakkında bk. Runciman, A History of the Crusades II, 87. Diğer
taraftan Saewulf’un Chaldaealılar olarak kastettiği Suriye’deki Müslümanlardır. Lakin yazarın
Babil’den kastının neresi olduğu kesin olarak anlaşılamamaktadır.
238 Roma İmparatoru Hadrianus, Bar Kokhba İsyanı’nının bastırılmasından dört yıl sonra Yahudiye
bölgesinin adını 139’da Filistin Suriyesi (Lat. Syria Palaestina) olarak değiştirmiştir. Bölgenin sınırları
zaman zaman değişse de en önemli şehri sahildeki Kaysâriye kentiydi ve kuzeyinde Finike Suriyesi
(Lat. Syria Phoenice) bölgesi bulunmaktaydı; bk. Kevin Butcher, Roman Syria and the Near East, (Londra:
48
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
limanında240 karaya çıktık. Ertesi gün241 Roma topraklarına242 doğru yelken açarak,
Samandağ limanını ve Azize Meryem limanını243 geçip, hayli gün sonra Küçük
Antakya’ya244 geldik. Diğer yandan bu yolculukta sık sık korsanların saldırısına
uğradık ama Tanrı’nın bizi esirgeyen lütfu sayesinde o ana kadar ne düşmanların
saldırısı ne de fırtınaların sarsıntısının gücü yüzünden herhangi bir kişiyi yitirdik.
Sonrasında yolculuğu Roma topraklarının geniş kıyısı üzerinden yaparak Myra ve
Mübarek Nicholaus’un [kenti] Patara şehirlerinin yanından geçip Aziz Vaftizci
Yahya [Yortusu’nun] arifesinden önce245 Rodos Adası’na güç bela ulaştık. Çünkü
Tanrı’nın merhameti bizi esirgemeseydi Antalya şehrinin hava akımı bizi
içerisinde yutuyordu. Daha hızlı ilerleyebilmek adına Rodos’ta daha küçük bir
gemi kiraladık ve Roma topraklarına doğru tekrar yola koyulduk. Sonrasında, son
derece güzel olan ancak Türkler tarafından tamamen yıkılmış olan İstanbulya
şehrine246 geldik. Burada bir hayli gün güçlü ve ayrıca ters esen rüzgâr yüzünden
alıkoyulduk. Sonrasında Sisam Adası’na geldik. Burada, tüm adalarda yaptığımız
gibi, gereken yiyecekleri tedarik ettikten sonra Sakız Adası’nda karaya çıktık.
Orada yol arkadaşlarımızla birlikte gemimizden ayrıldıktan sonra ibadet etmek
amacıyla İstanbul yoluna koyulduk. Sonrasında büyük bir şehir olan İzmir’in
yanından geçtik. Midilli Adası’na ve sonrasında Bozcaada’ya geldik. Roma
topraklarında yer alan burada bir zamanlar çok eski ve hayli meşhur olan Troia
kenti vardı. Yunanların beyanına göre inşa edilmiş binaları, millerce süren bir alan
boyunca hâlâ görülür.
[§30] Sonrasında yolculuğa devam edip Aziz Georgius Kolu247 denilen, iki
diyârı –yani Roma toprakları ile Makedonya’yı248 ayıran dar bir denize geldik.
Yunanistan’ı249 sağ tarafa Makedonya’yı sol tarafa alıp oradan250 geçerek Aziz
Femius’a251 ulaştık. Ancak Piskopos Aziz Femius’un şehri kolun Makedonya’daki
the British Museum Press, 2003), 84-86. Saewulf burada bölgenin adını Kaysâriye’nin kuzeyindeki
bölgeyi de içerisine alacak şekilde kullanıyor.
239 28 Mayıs 1103
240 Kıbrıs’ın kuzeydoğu ucunda, Karpaz Yarımadası’nda yer alan Havari Andreas Manastırı’nın olduğu
mevki.
241 29 Mayıs 1103
242 Yani Anadolu
243 Korykos
244 Antalya’nın Gazipaşa ilçesi yakınlarındaki Antiocheia ad Cragum antik kenti; bk Saewulf, 28 d.n. 1.
245 1103 yılının 23 Haziranı’ndan önce
246 Aynı isimli adanın baş şehri. Günümüzde Astipalaia Adası (Yunanistan); bk. Avezac, “Relation des
Voyages de Saewulf”, 830.
247 Çanakkale Boğazı. Diğer yandan Aziz Georius Kolu ile zaman zaman İstanbul Boğazı için de
kullanılmaktadır.
248 Yani Trakya
249 Yazar Bizanslıları Greci (Grekler) olarak adlandırdığı için onlara ait topraklara da Grecia diyor.
Saewulf’un burada kastettiği coğrafya ise Anadolu’dur.
250 Çanakkale Boğazı’ndan
251 Gelibolu’daki Elaius kenti
49
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
yakasındadır. Samthae denilen diğer şehir252 de Yunanistan’da, öteki yakadadır.
Öyle ki bir şehirden diğer şehre iki ya da üç arbalet oku atımı mesafe vardır.
Bunlara,
İstanbul’un
Georgios’un253,
anahtarları
denilir.
Sonrasında
Gelibolu’nun,
Agios
Barbaros’un ve Makedonya’daki diğer seçkin kasabaların
yanlarından gemiyle geçip Aziz Michael Yortusu’ndan sonra254 Tekirdağ’a ulaştık.
Daha sonra buradan devam edip mümtaz bir şehir olan Marmaraereğlisi’ne geldik.
Yunanların beyanına göre Helena, Paris Alexander tarafından buradan kaçırılıp
götürüldü.
Aentium kenti
Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı Kızılcaterzi Köyü’nden kuş uçuşu yaklaşık 4 kilometre güneyde,
Marmara Denizi kıyısında yer alan İnce Burun’dur. Bizans kaynaklarında zaman zaman Leuke Akte (Tr.
Ak Sahil) olarak da geçer. Ayrıntılı bilgi için bk. Külzer, Tabula Imperii Byzantini 12, 379, 492.
254 1103 senesinin 30 Eylülü’nden sonra
252
253
50
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
10. LATİNCE METİN
10.1. Latince Edisyonda İzlenilen Yöntem
Saewulf’un anlatısının daha önce M. d’Avezac tarafından Recueil de Voyages
et de Mémoires’in dördüncü cildi içerisinde 1839’da ve Palestine Pilgrims’ Text Society
tarafından 1892’de neşredilen metinleriyle el yazması metni karşılaştırdığımda her
iki edisyonda da kelime veya noktalama hataları yapıldığını fark ettim255. Bu
nedenle Saewulf’un anlatısının el yazmasındaki metne dayanarak yeni bir
edisyonunu yapmayı uygun gördüm. Bununla birlikte bahsi geçen bu iki eski
edisyonda izlenen kısımlara ayırma işlemini kendi edisyonumda da takip ettim.
Bu kısımlara köşeli parantez içerisinde [] numaralandırdım. Metni oluştururken iki
edisyondan da istifade ettim. Yazmadaki sayfa numaralarını köşeli parantez
içerisinde ve kalın puntolarla [] gösterdim. El yazmasında kullanılan kısaltmaların
yanı sıra yanlış ya da eksik kaleme alınan kelimeleri veya cümleleri düzelttim ve
bunların yazmada nasıl yer aldığını dipnotlarda belirttim.
10.2. Latince Metin
INCIPIT CERTA RELATIO DE SITU IERUSALEM
[§1] Ego Saewlfus, licet indignus et peccator, Ierosolimam pergens causa
orandi sepulchrum dominicum, dum recto tramite simul cum aliis illuc
pergentibus, vel pondere pressus peccaminum, vel penuria navis, per altum
pelagus transire nequivi, insulas tantum per quas perrexi vel nomina earum notare
decrevi.
[§2] Quidam vero Varo naves intrant; quidam vero Barlo, quidam etiam
Sipont vel Trano, quidam utique Otrente in ultimo portu Apuliae mare transeunt.
nos autem Monopolim, dieta distante Varo, navim ascendimus die dominico,
festivitate sanctae Mildridae virginis, tertio idus Iulii256; hora egyptiaca, sicut nobis
postmodum evenit, nisi divina nos defenderet clementia, omnes summersi
essemus: nam eadem die, dum a portu in pelagus longe remoti essemus, a
violentia undarum passi sumus naufragium: sed Deo favente ad litus
revertebamur illesi.
[§3] Postea vero ivimus Brandic; ibique iterum, die egyptiaca, eandem navim
sed utcunque refectam ascendimus, sicque in insula Greciae, ad urbem quae
Curphos simul cum insula vocatur, appulimus vigilia sancti Iacobi apostoli. Inde
etenim venimus ad insulam quae Caphalania vocatur, magna tempestate compulsi,
in kalendis Augusti: ibi Rodbertus Gwiscard obiit; ibique nostri obierunt, unde
multum contristabamur. Postea inde remoti appulimus Polipolis. Deinde vero
venimus ad egregiam insulam Patras, cuius civitatem intravimus causa orandi
Bu edisyonlar için bk. D’Avezac, “Relation des Voyages de Saewulf”, 833-854; Saewulf, 31-52.
El yazmasında tertio idus Iulii ifadesi ıııo.ıdus ıuꝉ şeklinde kısaltma olarak yazılmıştır. D’Avezac bu
kısaltmayı yanlış bir şekilde tertio vero milliari şeklinde okumaktadır; bk. D’Avezac, “Relation des
Voyages de Saewulf”, 833 d.n. 1.
255
256
51
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
beatum Andream apostolum qui ibi passus est et sepultus, sed postea
Constantinopolim est translatus. De Patras Corinthiam venimus vigilia sancti
Laurentii, ubi beatus Paulus apostolus verbum Dei predicavit, quibusque
epistolam scripsit: ibi multa passi sumus contraria. Inde vero transfretravimus ad
portum Hostae; sicque pede, quidam vero asinis, perreximus duas dietas ad
Thebas, quae civitas vul[38]gariter Stinas vocatur. Nam postera die venimus
Nigrepontum, vigilia sancti Bartholomei apostoli. Ibi autem aliam conduximus
navim. Athenae etenim, ubi apostolus Paulus predicavit, distat duas dietas a latere
Corinthiae257, unde beatus Dionisius ortus est, et doctus, et postmodum a beato
Paulo ad Dominum conversus: ibi est ecclesia beatae Virginis Mariae, in qua est
oleum in lampade semper ardens sed nunquam deficiens.
[§4] Postea venimus ad insulam quae dicitur Petalion. Deinde ad Andriam,
ubi fiunt preciosa scindalia et samitae, et alia pallia serico contexta. Inde venimus
Tino, postea Suram, deinde Miconyam258, sicque Naxiam, in cuius latere est Creta
memorabilis insula. Inde Caream, et Omargon, et Samo, et Scion, et Metelina.
Postea venimus Pathmos, ubi beatus Iohannes apostolus et evangelista a
Domitiano259 Cesare relegatus260 Apocalipsin scripsit; Ephesus vero est in latere261
iuxta Smirnam, dieta distante, ubi ipse postmodum vivens sepulchrum introiit:
apostolus Paulus etiam scripsit epistolam ad Ephesios. Deinde venimus ad insulas
Lero et Calimno; postea Ancho, ubi natus fuit Galienus medicus probatissimus
apud Grecos. Inde vero transivimus per portum Lido civitatis destructae, ubi
predicavit Titus discipulus262 sancti Pauli apostoli. Deinde Asum venimus, quod
Argentea interpretatur.
[§5] Postea vero ad Rodam famosissimam venimus, ubi fuisse dicitur unum
ex septem263 miraculis mundi, idolum264 scilicet colosen habens in longitudine
centum viginti quinque pedes265, quod destruxerunt Persi, fere cum tota provincia
Romaniae, quando Hispaniam perrexerunt266: quibus Colossensibus267 beatus
Paulus apostolus scripsit epistolam. Inde dieta distat ad Pateram civitatem ubi
beatus Nicholaus archiepiscopus natus est, quo nos maxima tempestate compulsi
sero venimus. Mane vero erectis velis venimus ad urbem omnino desolatam quae
Daha evvel corinthiam şeklinde yazılmasına rağmen burada chorinthie şeklinde yazılmıştır.
El yazmasında micomiam
259 El yazmasında Domiciano
260 El yazmasında religatus
261 El yazmasında latera
262 El yazmasında disciplus
263 El yazmasında vıı
264 El yazmasında ydolum
265 Habens in longitudine centum uiginti quinque pedes ifadesi el yazmasında yanlış bir şekilde provintia
Romaniae’den sonraya yazılmıştır.
266 El yazmasında perrexerant
267 El yazmasında coloscentibus
257
258
52
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
sanctae Mariae Mogronissi vocatur, quod Longa Insula interpretatur: quam
Christiani, iam Turcis Alexandria expulsi, sicut in ecclesiis et aliis paret edificiis,
inhabitabant. Deinde venimus ad urbem Myreorum268 ubi sanctus Nicholaus
archiepiscopatus
culmen
regebat;
ibi
est
portus
Adriatici
maris,
sicut
Constantinopoli est portus Egei maris. Adorato sancto sepulchre honore sancti,
plenis velis venimus ad insulam quae Xindacopo vocatur, quod latine interpretatur
Sexaginta Remulae, ob fortitudinem maris: iuxta quam est portus qui Finica simul
cum terra vocatur. Inde vero venimus post tres dies per latissimum pontus
Adriatici maris ad Paffum civitatem, quae pars est Cipros insulae; quo post
ascensionem Domini omnes apostoli convenerunt, ibique de ordinandis rebus
concilium tenuerunt, et sanctum Barnaban apostolum ad predicandum inde
miserunt269; quo mortuo venit sanctus Petrus illuc Ioppen, et divini verbi semina
ibi, antequam ascenderet cathedram episcopalem Antiochiae, erogavit.
[§6] De cipros insula iter nostrum movendo per septem dies, marinis
tempestatibus iactabamur antequam ad portum pervenire potuimus, et in tantum
ut una nocte vento contrario et valido coacti ad Cipros reverteremur; sed divina
clementia, dum prope est omnibus eam invocantibus in veritate, non parva
compunctione a nobis efflagitata, ad optata iterum reversi; sed septem noctes tanta
tempestate et periculo fuimus devicti, quod fere omnes spe evadendi privati
essemus: mane quoque, surgente sole, apparuit etiam litus de portu Ioppen coram
oculis nostris, et quia tanta turbatio periculi nos in desolatione contristavit,
gaudium improvisum et desperatum letitiam in nobis centuplicavit. Igitur post
circulum tredecim270 ebdomadarum sicut die dominico Monopolim navim
ascendimus, vel in marinis fluctibus, vel insulis in tuguriis et in mappaliis desertis,
quia greci non sunt hospitales, semper habitando, cum letitia magna et gratiarum
actione die dominico ad portum Ioppen appulimus.
[§7] Modo vos obsecro, omnes amici mei dilectissimi, expansis in altum
manibus plaudite; iubilate Deo una mecum in voce exultationis, quia fecit mecum
in omni itinere meo misericordiam qui potens est; sit nomen [39] eius benedictum
ex hoc nunc et usque in seculum! Arrigite aures, karissimi, et audite misericordiam
quam divina clementia mihi, licet ultimo servo suo, meisque exhibuit. Nam eadem
die qua appulimus, quidam dixit mihi, ut credo, deifice: “Domine, hodie litus
ascende, ne forte hac nocte vel diluculo tempestate superveniente cras ascendere
non possis.” Quod dum audivi, statim captus desiderio ascendendi, naviculam
conduxi, et cum omnibus meis ascendi. Me autem ascendente, mare turbabatur;
crevit commotio et facta est tempestas valida, sed ad litus divina gratia favente
El yazmasında micreorum
El yazmasında ibi demiserunt
270 El yazmasında xıııcim
268
269
53
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
perveni illesus. Quid plura? Civitatem hospitandi causa intravimus, et, longo
labore victi atque lassati, refecti pausavimus. Mane vero, dum ab ecclesia venimus,
sonitum maris audivimus, clamorem populi, omnesque concurrentes atque
mirantes de talibus prius inauditis; nos autem timentes currendo simul cum aliis
venimus ad litus: dum enim illuc pervenimus, vidimus tempestatem altitudinem
superexcellere montium; corpora quidem innumerabilia hominum utriusque sexus
summersorum in litore miserrime iacentia aspeximus; naves minutatim fractas
iuxta volutantes simul vidimus. Sed quis praeter rugitum maris et fragorem
navium quicquam audire potuit? Clamorem etenim populi, sonitumque omnium
turbarum271 excessit. Navis autem nostra maxima atque fortissima, aliaeque multae
frumento aliisque mercimoniis atque peregrinis venientibus atque redeuntibus
onerata, anchoris funibusque adhuc in profundo utcunque detentae, quomodo
fluctibus iactabantur! quomodo mali metu incidebantur! quomodo mercimonia
adiciebantur! qualis oculus intuentium tam durus atque lapideus a fletu se posset
retinere? Non diu illud aspeximus antequam violentia undarum vel fluctuum
anchorae lapserunt; funes vero rumpebantur; naves vero, severitate undarum
laxatae, omni spe evadendi erepta, nunc in altum elevatae, nunc in ima detrusae,
paulatim de profunditate tandem in arenam vel in scopulos proiiciebantur: ibi vero
de latere in latus miserrime collidebantur, ibi minutatim a tempestate
dilacerabantur; neque ferocitas ventorum in profundum reverti integras, neque
altitudo arenae sinebat eas ad litus pervenire illesas. Sed quid attinet dicere quam
flebiliter nautae et peregrini, quidam navibus, quidam vero malis, quidam
antennis, quidam autem transtris, omni spe evadendi privati, adheserunt? Quid
plura dicam? Quidam stupore consumpti ibidem dimersi sunt; quidam a lignis
propriae navis, quod incredibile multis videtur, adherentes, me vidente, ibidem
sunt obtruncati: quidam autem a tabulis navis evulsi iterum in profundum
deportabantur. Quidam autem natare scientes sponte se fluctibus commiserunt, et
ita quamplures perierunt. Perpauci quippe, propria virtute confidentes, ad litus
illesi pervenerunt. Igitur ex navibus triginta272 maximis, quarum quaedam
Dormundi, quaedam vero Gulafri, quaedam autem Catti vulgariter vocantur,
omnibus oneratis palmariis vel mercimoniis, antequam a litore discessissem vix
septem illesae permanserunt. Homines vero diversi sexus plusquam mille die ilia
perierunt. Maiorem etenim miseriam una die nullus vidit oculus; sed ab his
omnibus sui gratia eripuit me Dominus, cui honor et gloria per infinata secula:
amen.
271
272
El yazmasında turbarum yazılmıştır ancak ilk r sonrasında aşınmış ve izi kalmıştır.
El yazmasında xxxta
54
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
[§8] Ascendimus quidem de Ioppen in civitatem Ierosolimam273, iter duorum
dierum, per viam montuosam, asperrimam et periculosissimam; quia Sarraceni,
insidias Christianis semper tendentes, absconditi latent in cavernis montium et in
speluncis rupium, die noctuque pervigiles, semper perscrutantes si quos invadere
possint vel penuria comitatus vel lassitudine post comitatum remissos. Modo
ubique in circuitu videntur, statim nusquam apparent; quod quislibet illud iter
agens videre potest. Qualiter humana corpora et in via et iuxta viam innumerabilia
a feris iacent omnino dilacerata! Miratur fortasse aliquis Christianorum corpora ibi
iacere inhumata; sed non est mirandum: quia ibi minime est humus, et rupes non
leviter se prebet fodere; quod si ibi humus esset, quis adeo esset idiota ut
comitatum suum relinqueret et quasi solus socio sepulchrum foderet: si quis hoc
faceret, sibimet potius quam socio sepulchrum pareret. In ilia equidem via non
solum pauperes et debiles, immo divites periclitantur et [40] fortes. Multi a
Sarracenis perimuntur, plures vero calore et siti, multi penuria potus, plures vero
nimis potando pereunt. Nos autem cum omni comitatu ad desiderata peruenimus
illesi. Benedictus Dominus, qui non amovit deprecationem meam et misericordiam
suam a me: amen.
[§9] Introitus civitatis Ierosolimam est ad occidentem, sub arce David regis,
per portam quae vocatur porta David. Primum eundum est ad ecclesiam Sancti
Sepulchri quae Martyrium vocatur, non solum pro conditione platearum, sed quia
celebrior est omnibus aliis ecclesiis: et hoc digne et iuste, quia omnia quae a sanctis
prophetis in toto mundo de salvatore nostro Ihesu Christo erant predicta vel
prescripta, ibi sunt omnia veraciter274 consummata. Ipsam ecclesiam, inventa cruce
Dominica, construxit Maximus archiepiscopus, favente imperatore Constantino
matreque sua Helena, regie atque magnifice. In medio autem istius ecclesiae est
Dominicum sepulchrum muro fortissimo circumcinctum, et opertum ne dum pluit
pluvia cadere possit super sanctum sepulchrum, quia ecclesia desuper patet
discooperta. Ista ecclesia sita est in declivio montis Syon, sicut civitas. Sed
postquam romani principes Titus et Vespasianus in ultione Domini totam
civitatem Ierosolimam funditus destruxissent, ut prophetatio Dominica impleretur,
quam, dum appropinquaret Dominus Ierosolimam, videns civitatem, flens super
illam dixit: “Quia si cognovisses, et tu, quia venient dies in te, et circundabunt te
inimici tui vallo, et coangustabunt te undique, et ad terram prosternent te et filios
tuos qui in te sunt, et non relinquent in te lapidem super lapidem”, etc. Nos scimus
quod extra portam passus Dominus. Sed Adrianus imperator, qui Aelius275
El yazmasında Ierosolimam kelimesi ierꝉm şeklinde kısaltılarak yazılmıştır. Buradan sonra metinde yer
alan tüm Ierosolimam kelimeleri aynı şekilde kısaltılarak yazılmıştır. Bu nedenle tekrar tekrar dipnotlarla
bu durum belirtilmemiştir.
274 El yazmasında veracitur
275 El yazmasında helias
273
55
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
vocabatur, reedificavit civitatem Ierosolimam et templum Domini, et adauxit
civitatem usque ad turrem David, quae prius multum remota erat a civitate, sicut
quislibet a monte Oliveti videre potest ubi ultimi occidentales muri civitatis prius
fuerunt et quantum postea adaucta est. Imperator vero vocavit civitatem nomine
suo Aeliam276, quod Domus Dei interpretatur. Quidam autem dicunt civitatem
fuisse a Iustiniano imperatore restauratam277, et templum Domini similiter sicut est
adhuc; sed illud dicunt secundum opinionem et non secundum veritatem. Assirii
enim, quorum patres coloni erant illius patriae a prima persecutione, dicunt
civitatem septies esse captam et destructam post Domini passionem, simul cum
omnibus ecclesiis, sed non omnino precipitatam.
[§10] In atrio ecclesie Dominici sepulchri loca visuntur sanctissima, scilicet
carcer ubi Dominus noster Ihesus Christus post traditionem incarceratus fuit,
testantibus Assiriis. Deinde paulo superius locus apparet ubi sancta crux cum aliis
crucibus inventa est, ubi postea in honore reginae Helenae magna constructa fuit
ecclesia, sed postmodum a paganis funditus est detrusa; inferius vero non longe a
carcere columna278 marmorea conspicitur ad quam Ihesus Christus Dominus noster
in pretorio ligatus flagris affligebatur durissimis. Iuxta est locus ubi Dominus
noster a militibus exuebatur ab indumentis. Deinde est locus ubi induebatur veste
purpurea a militibus et coronabatur spinea corona, et diviserunt vestimenta sua
sortem mittentes. Postea ascenditur in montem Calvarium, ubi Abraham
patriarcha, facto altari, prius filium suum iubente Deo sibi immolare voluit; ibidem
postea filius Dei, quem ipse prefiguravit, pro redemptione mundi Deo patri
immolatus est hostia: scopulus autem eiusdem montis passionis Dominicae testis,
iuxta fossam in qua Dominica crux fuit affixa multum scissus, quia sine scissura
necem fabricatoris sufferre nequivit, sicut in passione legitur: “et petrae scissae
sunt.” Subtus est locus qui Golgotha vocatur, ubi Adam a torrente Dominici
cruoris super eum delapso dicitur esse a mortuis resuscitatus, sicut in Domini
passione legitur: “et multa corpora sanctorum qui dormierant surrexerunt”: sed in
sententiis beati Augustini legitur eum sepultum fuisse in Hebron, ubi etiam
postmodum tres patriarchae sepulti sunt cum uxoribus suis, Abraham cum Sara,
Isaac cum Rebecca, lacob cum Lia; et ossa Joseph quae filii Israel adportaverunt279
secum de Egypto. Iuxta locum Calvariae, ecclesia sanctae Mariae in loco ubi corpus
Dominicum, avulsum a cruce, antequam sepeliretur fuit aromatisatum, et linteo280
sive sudario involutum.
El yazmasında helyam
El yazmasında restaurata
278 El yazmasında columpna
279 El yazmasında asportaverunt
280 El yazmasında lintheo
276
277
56
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
[§11] Ad caput autem ecclesiae Sancti Sepul[41]chri, in muro forinsecus, non
longe a loco Calvariae, est locus qui Compas vocatur, ubi ipse Dominus noster
Ihesus Christus medium mundi propria manu esse signavit atque mensuravit,
Psalmista testante: “Deus autem rex noster ante secula operatus est salutem in
medio terrae”: sed quidam in illo loco dominum Ihesum Christum dicunt
apparuisse primo Mariae Magdalenae, dum ipsa flendo eum quesivit, et putavit
eum hortolanum fuisse, sicut Evangelista narrat. Ista oratoria sanctissima
continentur in atrio Dominici sepulchri ad orientalem plagam. In lateribus vero
ipsius ecclesiae suae capellae sibi adherent praeclarissimae hinc inde, sanctae
Mariae scilicet sanctique Iohannis in honore, sicut ipsi participes Dominicae
passionis sibi in lateribus constiterunt hinc inde. In muro autem occidentali ipsius
capellae sanctae Mariae conspicitur imago ipsius Dei genitricis perpicta exterius,
quae Mariam Aegyptiacam olim toto corde compunctam atque ipsius Dei genitricis
iuvamen efflagitantem in figura ipsius cuius pictura erat, per Spiritum Sanctum
loquendo mirifice consolabatur, sicut in vita ipsius legitur. Ex altera vero parte
Sancti Iohannis ecclesiae est monasterium Sanctae Trinitatis pulcherrimum, in quo
est locus baptisterii, cui adheret capella sancti Iacobi apostoli, qui primam
cathedram pontificalem Ierosolimis obtinuit: ita compositae et ordinatae omnes, ut
quilibet in ultima stans ecclesia omnes quinque ecclesias perspicere potest
clarissime, per ostium ad ostium.
[§12] Extra portam ecclesiae Sancti Sepulchri ad meridiem est ecclesia
Sanctae Mariae, quae Latina vocatur eo quod latine ibi Domino a monachis semper
ministrabatur; et Assirii dicunt ipsam beatam Dei genitricem in crucifixione filii sui
Domini nostri stare in eodem loco ubi altare est eiusdem ecclesiae. Cui ecclesiae
alia adheret ecclesia Sanctae Mariae quae vocatur Parva, ubi monachae
conversantur, sibi filioque suo servientes devotissime. Iuxta quam est hospitale ubi
monasterium habetur preclarum in honore sancti Iohannis Baptistae dedicatum.
[§13] Descenditur autem de sepulchro Domini quantum arcusbalista bis
iactare potest, ad templum Domini quod est ad orientalem plagam Sancti
Sepulchri; cuius atrium magnae longitudinis est et latitudinis, plurimas habens
portas; sed tamen principalis porta quae est ante faciem templi vocatur Speciosa
pro ingenio operis et varietate colorum; ubi Petrus curavit claudum dum ipse et
Iohannes ascenderunt in templum ad horam orationis nonam, sicut in Actibus
Apostolorum legitur. Locus ubi Salomon templum Domini edificavit, antiquitus
vocabatur Bethel; quo, precipiente Domino, Iacob perrexit, et ubi habitavit,
viditque ibidem scalam cuius summitas coelos tangebat, et vidit angelos
ascendentes et descendentes, et dixit: “Vere locus iste sanctus est”, sicut in Genesi
legitur. Ibidem erexit lapidem in titulum, et construxit altare, fundens oleum
desuper. Ibidem postmodo nutu divino fecit Salomon templum Domino magnifici
57
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
incomparabilisque operis, et illud omni ornamento mirabiliter decoravit, sicut in
libro Regum legitur. Omnes montes in circuitu eius altitudine detrusit omniaque
menia vel edificia excessit claritate et gloria. In cuius templi medietatem rupes
conspicitur alta et magna et subtus concavata, in qua erant Sancta Sanctorum. Ibi
imposuit Salomon Archam federis, habens manna et virgam Aaron quae ibidem
floruit et fronduit et amigdalum protulit, et duas tabulas testamenti. Ibi dominus
noster Ihesus Christus conviciis281 Iudeorum lassatus requiescere consuevit Ibi est
locus confessionis ubi discipuli sui sibi confessi sunt. Ibi angelus Gabriel apparuit
Zachariae sacerdoti dicens: “Accipe puerum in senectute tua.” Ibidem Zacharias,
filius Barachiae, occisus est inter templum et altare. Ibi circumcisus est puer Ihesus
die octavo, et vocabatur Ihesus quod salvator interpretatur. Illic oblatus est
dominus Ihesus a parentibus cum matre virgine Maria in die purificationis suae, et
a sene Symeone receptus. Ibi etiam, cum factus esset Ihesus annorum duodecim,
inventus est sedens in medio doctorum audientem illos et interrogantem, sicut in
Evangelio legitur. Inde postmodum eiecit boves et oves et columbas dicens:
“Domus mea domus orationis vocabitur.” Ibi dixit Iudeis: “Solvite templum hoc, et
in triduo illud excitabo.” Ibi adhuc apparent in rupe vestigia Domini, dum ipse
abscondidit282 se et exivit de templo, sicut in Evangelio legitur, ne Iudei in ilium
lapides iacerent quos tulerant283. Illuc fuit mulier in adulterio deprehensa coram
Ihesu adducta [42] a Iudeis ut invenirent unde accusarent illum. Ibi est porta
civitatis in orientali parte templi, quae vocatur Aurea, ubi Ioachim pater beatae
Mariae iubente angelo Domini occurrit uxori suae Annae. Per eandem portam
dominus Ihesus veniens a Bethania die Palmarum, sedens in asino284 intravit
civitatem Ierosolimam, cantantibus pueris “Osanna filio David”. Per ipsam portam
intravit Heraclius imperator victor rediens a Persia cum Dominica cruce; sed prius
lapides cadentes clauserunt se invicem, et facta est porta ut maceries integra, donec
angelico monitu humiliatus de equo descendit, et sic introitus sibi patefecit. In atrio
templi Domini ad meridiem est templum Salomonis mirae magnitudinis, ad cuius
orientalem plagam est oraculum quoddam habens cunabulum Christi Ihesu et
balneum ipsius et lectum beatae matris eius, testantibus Assyriis.
[§14] De templo Domini itur ad ecclesiam Sanctae Annae matris beatae
Mariae, ad partem aquilonis, ubi ipsa cum viro suo habitavit. Ibi etiam filiam suam
peperit dilectissimam Mariam, salvatricem omnium fidelium. Ibi est prope
Superprobatica Piscina quae cognominatur hebraice Bethsayda, quinque porticus
habens. Unde, in Evangelio legitur, paulo superius est locus ubi mulier sanata est a
Domino tangendo fimbriam vestimenti eius dum ipse a turbis in platea
El yazmasında conuitiis
El yazmasında abscondit
283 El yazmasında tulerunt
284 El yazmasında asyno
281
282
58
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
comprimeretur, quae patiebatur fluxum sanguinis per annos duodecim285 et a
medicis non potuit curari.
[§15] A Sancta Anna pergitur per portam quae ducit ad vallem Iosaphath, ad
ecclesiam Sanctae Mariae in ualle eadam, ubi ab apostolis ipsa post obitum
honorifice tradebatur sepulturae; cuius sepulchrum a fidelibus, sicut dignum et
iustum est, maximo veneratur honore. Ibi monachi Domino nostro Ihesu Christo
matrique suae serviunt die noctuque. Ibique est torrens Cedron. Ibi est et
Gethsemani quo Dominus venit cum discipulis ante horam traditionis a monte
Syon trans torrentem Cedron. Ibi est oraculum quoddam, ubi ipse dimisit Petrum
et Iacobum et Iohannem dicens: “Sustinete hic et vigilitate mecum”; et progressus
procidit in faciem suam et oravit, et venit ad discipulos suos, et invenit eos
dormientes. Ibi adhuc loca apparent, ubi discipuli obdormierunt unusquisque per
se. Gethsemani est in radice montis Oliveti, et torrens Cedron inferius inter
montem Syon et montem Oliveti, ac si sit divisio montium; planities autem inter
duos montes vocatur vallis Iosaphath. Paulo superius in monte Oliveti est
oraculum in loco ubi Dominus oravit, sicut legitur in passione: “et ipse avulsus est
ab eis quantum iactus est lapidis, et iactus in agonia prolixius orabat, et factus est
sudor eius sicut guttae sanguinis decurrentis in terram”. Deinde Acheldemach
ager pretio Domini emptus est, similiter in radice montis Oliveti iuxta vallem, a
Gethsemani quantum arcusbalista ter vel quater proicere potest, ad meridiem, ubi
innumerabilia visuntur monumenta. Ille ager est iuxta sepulchra sanctorum
patrum iusti Symeonis et Ioseph nutritoris Domini. Ista duo sepulchra in modum
turrium antiquitus facta, a radice ipsius montis sunt incisa. Postea descenditur
iuxta Acheldemach ad fontem qui Natatoria Syloe vocatur, ubi precipiente Domino
cecus natus oculos lavit, linitis prius oculis a Domino luto ex sputo ipsius facto.
[§16] Ascenditur autem de ecclesia Sanctae Mariae supramemorate per
arduam viam fere ad verticem summum montis Oliveti, versus orientem, ad locum
ubi Dominus noster videntibus discipulis in coelum ascendit. Idem locus est
turriculo circundatus et honorifice preparatus, altari deintus super locum facto, et
etiam muro undique circumcinctus. In loco quidem ubi apostoli steterunt cum
beata Maria matre ipsius, ascensionem ipsius admirantes, est altare ecclesiae
Sanctae Mariae. Ibidem duo viri astiterunt iuxta illos in vestibus albis, dicentes:
“Viri Galilei, quid statis aspicientes in coelum?” etc. Ibi prope quantum est iactus
lapidis, Dominus noster scripsit orationem dominicam propriis digitis in marmore
hebraice, Assyriis testantibus. Illic fuit etiam edificata perpulchra ecclesia, sed
postea a paganis omnino destructa. Sicut omnes ecclesiae sunt extra murum,
ecclesia Spiritus Sancti in monte Syon [43] extra murum est ad austrum, quantum
potest proiici sagitta. Ibidem apostoli receperunt promissum Patris, scilicet
285
El yazmasında xııcim
59
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Spiritum Paraclytum, in die Pentecostes. Ibidem fecerunt simbolum. In ecclesia ilia
est capella quaedam in loco ubi beata Maria obiit; ex altera parte ecclesiae est
capella in loco ubi Dominus noster Ihesus Christus post resurrectionem inprimis
apostolis apparuit, et vocatur Galilea, sicut ipse dixit ad apostolos: “Postquam
resurrexero, precedam vos in Galileam”. Ille locus vocabatur Galilea propter
apostolos illic sepius commorantes, qui Galilei vocabantur.
[§17] Magna civitas Galilea est iuxta montem Thabor a Ierosolimam iter
trium dierum. Ex altera parte montis Thabor est civitas quae dicitur Tyberiadis,
postea Capharnaum et Nazareth, iuxta mare Galileae et mare Tyberiadis, quo
Petrus et alii apostoli post resurrectionem Domini ad piscationem redierunt, ubi eis
Dominus in mari postea se manifestavit. Iuxta Tyberiadem civitatem est campus
ubi dominus Ihesus quinque panes et duos pisces benedixit, et postea quatuor286
milia hominum inde saturavit, sicut in Evangelio legitur. Sed ad inceptum revertar.
[§18] In Galilea montis Syon ubi apostoli erant absconsi in conclavi propter
metum Iudeorum, clausis ianuis, stetit Ihesus in medio eorum dicens: “Pax vobis”.
Et iterum ostendit se ibi dum Thomas misit digitum in latus suum et in locum
clavorum. Ibi cenavit cum discipulis ante passionem, et lavit pedes eorum. Illic est
adhuc tabula marmorea supra quam cenavit. Ibi reliquiae sancti Stephani,
Nichodemi, Gamaliel et Abibonis, a sancto Iohanne patriarcha honorifice post
inventionem reconditae sunt. Lapidatio sancti Stephani fuit extra murum,
quantum arcusbalista bis vel ter iactare potest, ubi ecclesia pulcherrima
construebatur a parte aquilonis; ilia ecclesia omnino est a paganis destructa.
Similiter ecclesia Sanctae Crucis distat quasi unum miliare a Ierosolimam in parte
occidentali, in loco ubi sancta crux excidebatur, honestissima et speciosissima, sed
a paganis in desolationem posita, tamen non multum destructa preter edificiis in
circuitu et cellulis. Sub muro civitatis forinsecus, in declivo montis Syon, est
ecclesia sancti Petri quae Gallicantus vocatur, ubi ipse in cripta profundissima,
sicut ibi videri potest, post negationem Domini se abscondit, ibique reatum suum
amarissime deflevit. In occidentali parte ecclesiae Sancte Crucis quasi trium
miliarium est monasterium pulcherrimum et maximum in honore sancti Sabae qui
fuit unus ex septuaginta duobus287 discipulis Domini nostri Ihesu Christi. Ibi iam
monachi Greci plusquam trecenti cenobialiter viventes deo sanctoque servierunt;
quorum fratrum maxima pars a Sarracenis perempta, quidam vero infra urbis
muros iuxta turrem David in alio monasterio eiusdem sancti devote famulantur.
Aliud vero monasterium omnino in desolationem est dimissum.
El yazmasında ıııor. Metindeki tüm quatuor kelimeleri aynı şekilde yazılmıştır. Bu nedenle tekrar
tekrar dipnotlarla bu durum belirtilmemiştir.
287 El yazmasında lxxta ııbus
286
60
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
[§19] Bethleem civitas in Iudea sex milibus distat a Ierosolimis in australem
plagam. Ibi nichil a Sarracenis est remissum habitabile, sed omnia devastata sicut
in aliis omnibus sanctis locis extra murum civitatis Ierosolimam, preter
monasterium beatae virginis Mariae matris Domini nostri, quod est magnum atque
preclarum. In eadem ecclesia est quedam cripta sub choro, quasi in medio, in qua
conspicitur ipse locus nativitatis Dominicae, quasi ad levam. Ad dexteram vero
paulo inferius, iuxta locum nativitatis Domini, est presepe ubi bos et asinus288
stabant, imposito Dominico infante coram eis in presepio. Lapis autem unde caput
salvatoris nostri in sepulchro supponebatur, a sancto Ieronimo presbitero illuc
Ierosolimis delatus, in presepio sepius videri potest. Ipse vero sanctus Ieronimus
sub altare aquilonis in eadem ecclesia requiescit. Innocentes quidem qui infantes
pro Christo infante ibidem ab Herode trucidati sunt, in australi parte ecclesiae sub
altare requiescunt. Duae etiam sacratissimae mulieres Paula et filia eius
Eustochium virgo similiter ibi requiescunt. Ibi est mensa marmorea supra quam
comedit beata virgo Maria cum tribus magis, muneribus suis oblatis. Ibi est
cisterna in ecclesia, iuxta criptam Dominice nativitatis, in quam stella dicitur esse
dilapsa. Ibi etiam dicitur [44] esse balneatorium beatae virginis Mariae.
[§20] Bethania vero, ubi Lazarus a Domino resuscitatus est a mortuis, distat
a civitate quasi per duo miliaria ad orientem in alio latere montis Oliveti. Ibi est
ecclesia Sancti Lazari in qua conspicitur sepulchrum ipsius et multorum
episcoporum Ierosolimitanorum. Sub altare est locus ubi Maria Magdelene lavit
pedes domini Ihesu lacrimis, et crinibus suis tersit, et osculabatur pedes eius et
unguento unguebat. Bethphage, ubi Dominus premisit discipulos ad civitatem, est
in monte Oliveti, sed fere nusquam apparet. Iericho, ubi est ortus Abrahae, distat
ab Ierosolimam decem leugas, terra arborum fertilissima et ad omnia genera
palmarum et ad omnes fruges. Ibi est fons Helysei prophetae, cuius aqua cum esset
amarissima ad potandum, sterilissima ad generandum, eo benedicente et salem in
eam mittente, in dulcedinem versa est. Ibi ex omnibus partibus planicies patet
pulcherrima. Inde vero ascenditur ad montem excelsum, ad locum ubi Dominus
ieiunavit quadraginta289 dies, et ubi postea temptabatur a Sathana, quasi trium
miliarium.
[§21] Iordanensis fluvius est ab Iericho quatuor leugas ad orientem. Ex ista
parte Iordanis est regio quae vocatur Iudea, usque ad mare Adriaticum, ad portum
scilicet qui Ioppen vocatur. Ex altera vero parte Iordanis est Arabia inimicissima
Christianis, et infestissima omnibus Deum colentibus; in qua est mons unde Helyas
in coelum igneo curru est raptus. Et a Iordane sunt decem et octo dietae ad
montem Synay, ubi Dominus Moysi in igne ardentis rubi apparuit, et ubi postea
288
289
El yazmasında asynus
El yazmasında xl
61
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Moyses iubente Domino ascendit, et fuit ibi ieiunans quadraginta290 diebus et
totidem noctibus, sicque accepit a Domino duas tabulas lapideas digito Dei scriptas
ad docendos filios Israel legem ac mandata quae in ipsis tabulis continebantur.
[§22] Hebron, ubi sancti patriarchae Abraham, Ysaac, et Iacob singuli cum
uxoribus requiescunt, et Adam protoplastus similiter sepultus requiescit, distat a
Bethleem quattuor leugae ad meridiem; ubi David rex septem291 annis regnavit,
antequam a familia regis Saul urbem Ierosolimam adeptus est. Civitas vero Hebron
a Sarracenis maxima et pulcherima iam est devastata: in cuius orientali parte
monumenta sanctorum patriarcharum antiquitus facta castello fortissimo
circumcinguntur, unumquodque ex tribus monumentis ad instar magnae ecclesiae,
sarcofagis binis deintus honorifice positis, scilicet viri et mulieris. Adhuc autem
usque in presens, odor balsami et aromatum preciosissimorum unde sancta
corpora erant peruncta suavissime de sepulchris fragrans292 nares implet
assistentium. Ossa vero Ioseph, quae filii Israel, sicut adiuravit eos, secum ex
Egypto detulerant, quasi in extremis partibus castelli humilius ceteris sunt
tumulata. Ilex vero, sub cuius tegmine Abraham stans tres pueros vidit per viam
descendentes, adhuc viret, testantibus loci incolis, et frondet, non longe remota a
castello prescripto.
[§23] Nazareth civitas Galileae, ubi salutationem nativitatis Dominicae beata
virgo Maria ab angelo suscepit, distat ab Ierosolimam quasi quatuor dietas; cuius
iter est per Sichem, civitatem Samariae, quae nunc Neapolis vocatur, ubi sanctus
Iohannes Baptista sententiam decollationis ab Herode accepit. Ibi est fons Iacob
etiam, unde Ihesus ex itinere fatigatus, sitiens293, et supra eundem fontem sedens,
dignatus est aquam petere a Samaritana muliere quae venit illuc haurire, sicut in
Evangelio legitur. De Sichem iter est ad Cesaream Palestinam, a Cesarea ad
Cayphas, a Caypha vero ad Accaron; de Acharonte distat Nazareth quasi octo
miliaria ad orientem. Civitas autem Nazareth omnino a Sarracenis devastata atque
precipitata; sed tamen locum Dominicae annuntiationis monasterium demonstrat
valde preclarum. Fons autem iuxta civitatem ebullit limpidissimus, marmoreis
columnis294 et tabulis adhuc ut erat circumquaque munitus, unde puer Ihesus
simul cum aliis pueris ad matris ministerium aquam sepius hausit.
[§24] A Nazareth distat mons Thabor, in quo monte dominus ascendens
coram Petro et Iohanne et Iacobo se transfiguravit, quasi quatuor miliaria ad
orientem, herbosus valde et floridus, qui in [45] medietate Galileae campi
planissimi et viridissimi ita se extollit, ut omnes montes, quamvis a longe in
El yazmasında xl
El yazmasında vııtem
292 El yazmasında fraglans
293 El yazmasında siciens
294 El yazmasında columpnis
290
291
62
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
circumitu eius, altitudine superemineat. Tria vero monasteria in cacumine eius
antiquitus constructa adhuc permanent; unum in honore Domini nostri Ihesus
Christi, aliud autem in honore Moysi, tertium autem Helyae paulo remotius,
secundum quod Petrus dixit: “Domine, bonum est nos hic esse; si vis, faciamus hic
tria tabernacula, tibi unum, Moysi unum, et Helyae unum.”
[§25] De monte Tabor mare Galileae vel Tyberiadis quasi sex miliariis distat
inter orientem et aquilonem, habens in longitudine decem miliaria, in latitudine
vero quinque. Civitas autem Tyberias sita est supra litus maris in una parte, in
altera vero parte Corozaim et Bethsaida civitas Andreae et Petri. A Tyberiade
civitate est Genesareth castrum, quasi quatuor miliariis ad aquilonem, ubi
Dominus piscantibus discipulis aderat, sicut Evangelium testatur. A Genesareth
distat mons, in quo dominus Ihesus saturavit quinque milia hominum ex quinque
panibus et duobus piscibus, quasi duobus miliariis ad orientem; qui mons ab
incolis Tabula Domini vocatur; ad cuius montis radicem est ecclesia Sancti Petri
perpulchra, quamvis deserta. A Nazareth distat Chana Galileae, ubi Dominus
aquam in vinum convertit in nuptiis, quasi sex miliariis ad aquilonem295, in monte
sita: ibi nichil est remissum preter monasterium quod dicitur Architriclini. Inter
Nazareth et Galileam, quasi in medio, est quoddam castrum quod Roma vocatur,
ubi omnes Tyberiadem ab Acharonte pergentes hospitantur, habentes Nazareth in
dextris, Galileam autem in sinistris.
[§26] De Tyberiade est mons Lybani, per dietam ad aquilonem296, ex cuius
radice fluvius Iordanis binis ebullit fontibus, quorum unus Ior, alter vero Dan
vocatur; quorum rivuli in unum congesti fluvius factus est rapidissimus, et
Iordanen vocatur, et oritur iuxta Cesaream civitatem Philippi tetrarchae, in cuius
partes veniens Ihesus interrogavit discipulos suos dicens: “Quem dicunt homines
esse filium hominis?” sicut Evangelium narrat. Iordanen flumen de ortu suo cursu
rapidissimo mare Galileae ex uno latere incidit. Ex altero vero latere alveum sibi
magno impetu patefacit, et sic post octo dietas decurrens mare Mortuum incidit.
Est autem aqua Iordanis omnibus aquis albior et lacte similior, et ideo in mari
Mortuo longo tramite prospicitur.
[§27] Perscrutatis etenim singulis Ierosolimitanae urbis finiumque suarum
sanctuariis pro posse nostro, atque adoratis, die Pentecostes repatriandi causa
Ioppen navim ascendimus; sed Sarracenorum metu per altum pelagus Adriatici
maris, ut uenimus, classem illorum metuentes, tendere ausi non sumus, et ideo
civitates maritimas pertranseuntes, quarum quasdam Franci optinent, quasdam
vero Sarraceni adhuc possident; nomina quarum haec sunt; proxima Ioppen
vocatur Atsuph vulgariter sed latine Azotum: deinde est Cesarea Palestina, postea
295
296
El yazmasında ad quilonem
El yazmasında ad quilonem
63
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Cayphas. Has civitates Baldwinus flos regum possidet. Postea vero est Acras
civitas fortissima, quae Accaron vocatur; deinde Sur et Saegete, quae sunt Tyrus et
Sydon; et postea Iubelet; deinde Baruth; et sic Tartusa, quam dux Remundus
possidet. Postea Gibel ubi sunt montes Gelboe; deinde Tripolis, et Lice297. Has
civitates pertransivimus.
[§28] Sed quarta feria Pentecostes, nobis inter Cayphas et Accaron
velificantibus, ecce viginti sex298 naves Sarracenorum coram oculis nostris, amiraldi
videlicet urbium Tyri et Sydonis, Babiloniam cum exercitu tendentes in adiutorium
Chaldeis ad debellandum regem Ierosolimorum. Naves vero duae, nobiscum
Ioppen venientes palmariis oneratae, nostram navim derelinquentes solam quia
leviores erant, Cesaream remis confugerunt. Sarraceni autem nostram navim
circumquaque girando, et quantum iactus est sagittae insidias a longe tendendo,
de tanta preda gavisi sunt. Nostri vero mori pro Christo parati arma arripuerunt, et
secundum tempus castellum navis nostrae armatis munierunt. Erant enim in
nostro dromundo defendentium fere ducenti virorum. Post spacium autem quasi
unius horae, inito consilio, princeps exercitus unum ex nautis malum navis suae
quia maxima erat [46] ascendere precepit, ut ab eo statum nostrae actionis omnino
edisceret. Dum vero constantiam nostrae defensionis ab illo intellexit, extensis in
altum velis alta petierunt maris; sic ilio die ab inimicis sui gratia eripuit nos
Dominus. Nostrates autem de Ioppen postea de eisdem navibus tres detinuerunt et
spoliis illorum divites facti sunt.
[§29] Nos etenim iuxta Syriam Palestinam prout potuimus velificantes, post
octo dies ad portum Sancti Andreae in insula Cipros appulimus. Inde vero
sequenti die velificando versus Romaniam, portum Sancti Simeonis et portum
Sanctae Mariae pertranseundo, post multos dies ad Parvam Antiochiam venimus.
In illo autem itinere a piratis seape299 sumus invasi, sed divina nos protegente
gratia, neque impetu hostium neque motu tempestatum aliquid vi adhuc
amisimus. Deinde per spaciosum litus300 Romaniae iter dirigendo, urbes Stamirram
et Patras beati Nicholai pertranseundo, ante vigiliam sancti Iohannis Baptistae ad
insulam Rodam vix venimus. Tractus enim civitatis Satali, nisi divina nos
defenderet clementia, nos penitus devoraret. Roda vero, ut citius pergeremus,
minorem conduximus navim, et iterum ad Romaniam sumus reversi. Postea
venimus ad Stromlo civitatem pulcherrimam, sed a Turcis omnino devastatam,
ibique per multos dies vento valido atque contrario sumus detenti. Deinde
venimus ad insulam Samo, ibique comparatis victuis necessariis, sicut et in
omnibus insulis, appulimus ad insulam Scion. Ibidem navi nostra cum sociis
El yazmasında Licc
El yazmasında xxvıti
299 El yazmasında sepe
300 El yazmasında per spatium litus
297
298
64
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
amissa, iter Constantinopolitanum orandi causa intravimus: postea transivimus
per urbem magnam Smirnam, et venimus ad insulam Metelinam, deinde Tenit.
Ibique in partibus Romaniae fuit antiquissima et famosissima civitas Troia, cuius
structurae edificia per multorum miliariorum spacia, testantibus Grecis, adhuc
apparent.
[§30] Inde vero iter movendo, venimus ad mare strictum quod Brachium
Sancti Georgii vocatur, quod discernit duas terras, Romaniam scilicet et
Macedoniam; per quod velificando venimus ad Sanctum Femium, habentes301
Greciam in dextera, Macedoniam vero in sinistra. Civitas autem sancti Femii
episcopi ex uno latere Brachii in Macedonia; alia vero civitas, quae Samthe vocatur,
ex altero latere sita est in Grecia, ita ut arcusbalista bis vel ter proicere potest de
civitate ad civitatem: quae claves Constantinopolitanae esse dicuntur. Deinde vero
velificando pertransivimus Callipolis, et Agios Georgios, et Paniados, aliaque
preclara Macedoniae castra, venimusque ad civitatem Rothostocam post festum
sancti Michaelis. Postea inde remoti venimus ad Racleam civitatem egregiam, unde
Helena rapta fuit a Paridi Alexandro, testantibus Grecis.
301
El yazmasında habens
65
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
KAYNAKÇA
El Yazmaları
Corpus Christi College, Cambridge, MS 111.
MS Vat. Reg. lat. 572.
MS Vat. Reg. lat. 641.
Birincil Kaynaklar
Albert of Aachen, Historia Ierosolimitana, ed. ve çev. Susan B. Edgington,
(Oxford: Clarendon Press, 2007).
An Arab-Syrian Gentleman and Warrior in the Period of the Crusades: Memoirs of
Usāmah Ibn-Munqidh (Kıtāb al-Iʿtıbār), çev. Philip K. Hitti, (New York: Columbia
University Press, 1929).
Anna Komnena, Alexiad, çev. Bilge Umar, (İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1996).
Ayan, Ergin haz., Willermus Tyrensis’in Haçlı Kroniği: Başlangıçtan Kudüs’ün
Zaptına Kadar (I-VIII. Kitaplar), (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2016).
Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tancî, İbn Battûta Seyahatnâmesi, Cilt:
I, çev. A. Sait Aykut, (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004).
Ebü’l-Fidâ Coğrafyası (Takvimü’l-Büldan), haz ve çev. Ramazan Şeşen,
(İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2017).
Fraipont, J. ed., “Beda Venerabilis De Locis Sanctis”, Itineraria et Alia
Geographica, Corpus Christianorum Series Latina CLXXV, (Turnhout: Brepols,
1965), 247-280.
Fulcheri Carnotensis Historia Hierosolymitana (1095-1127), yay. Heinrich
Hagenmeyer, (Heidelberg: Carl Winters Universitätsbuchhandlung 1913).
Fulcherius Carnotensis, Kudüs Seferi (Kutsal Toprakları Kurtarmak), çev. İlcan
Bihter Barlas, (İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2009).
Geoffrey Malaterra, The Deeds of Count Roger of Calabria and Sicily and of His
Brother Duke Robert Guiscard, çev. Kenneth Baxter Wolf, (Ann Arbor: the University
of Michigan Press, 2005).
İbn Havkal, 10. Asırda İslâm Coğrafyası, çev. Ramazan Şeşen, (İstanbul:
Yeditepe Yayınevi, 2017).
İbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, çev. Murat Ağarı, (İstanbul: Kitabevi
Yayınları, 2008).
Mag. Thietmari Peregrinatio, ed. J. C. M. Laurent, (Hamburg, 1857).
Nâsır-ı Hüsrev, Sefername, çev. A. Naci Tokmak, (İstanbul: Demavend
Yayınları, Ocak 2020).
Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın (Tudela’lı Benjamin ve Ratisbon’lu Petachia) İslâm
Dünyası Gözlemleri, çev. Nuh Arslantaş, (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Vakfı Yayınları, 2009).
Pero Tafur Seyahatnamesi, çev. Hakan Kılıç, (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2016).
66
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Pliny: Natural History, Cilt: II, ed. H. Rackham, the Loeb Classical Library,
(Londra: Harvard University Press, 1961).
Saewulf (1102, 1103 A.D.), çev. Brownlow, Rev. Canon, (Londra: Palestine
Pilgrims’ Text Society, 1892).
Stephani Byzantii Ethnica, Cilt: I, haz. ve çev. Margarethe Billerbeck, (Berlin:
Walter de Gruyter, 2006).
The Works of Ibn Wāḍiḥ al-Yaʿqūbī: An English Translation, Cilt:1, ed. Matthew
S. Gordon vd., (Leiden ve Boston: Brill, 2017).
Tre Pellegrinaggi in Terrasanta: Saewulf, Giovanni di Würzburg, Teodorico, çev.
Silverio Franzoni ve Elisa Lonati, (Turnhout: Brepols, 2020).
Vasf Rıhletü’l-Hacc Seyvulf: Li-Beytü’l-Makdis ve’l-Erâzi’l-Makdise m. 1102-1103,
çev. D. Said Abdullah el-Bişavi, (Amman: Darü’ş-Şuruk, 1977).
Willelmi Tyrensis Chronicon, ed. R. B. C. Huygens, Corpus Christianorum
Continuatio Mediaevalis LXIII, (Turnhout: Brepols, 1986).
William of Malmesbury (Willelmi Malmesbiriensis), Monachi de Gestis
Pontificum Anglorum Libri Quinque, ed. N. E. S. A. Hamilton, (Cambridge:
Cambridge University Press, 2012).
William of Tyre, A History of Deeds Done Beyond the Sea, Cilt: 1, çev. Emily
Atwater Babcock ve A. C. Krey, (New York: Columbia University Press, 1943).
İkincil Kaynaklar
Agius, Dionisius A., Classic Ships of Islam: From Mesopotamia to the Indian
Ocean, (Leiden: Brill, 2008).
Altan Ebru, “Templier ve Hospitalier Şövalye Tarikatlarının Kuruluşu”,
Belleten LXVI/245, 2002:87-94.
Anabolu, Mükerrem, “Alinda (Karpuzlu)”, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı: XIV,
Yıl: 1965, 1967:87-102.
Andrea, Alfred J. ve Paul I. Rachlin, “Holy War, Holy Relics, Holy Theft: The
Anonymous of Soissons’s De terra Iherosolimitana: An Analysis, Edition, and
Translation”, Historical Reflections / Réflexions Historiques 18/1, 1992:147-175.
Bale, Anthony ve Sebastian Sobecki, Medieval English Travel: A Critical
Anthology, (Oxford: Oxford University Press, 2019).
Barber, Malcolm, The Crusader States, (New Haven ve Londra: Yale
University Press, 2012).
Barber Malcolm, Yeni Şövalyelik: Tapınak Tarikatının Tarihi, çev. Berna Ülner,
(İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006).
Belke, Klaus, Tabula Imperii Byzantini 13/1: Bithynien und Hellespont, (Viyana:
Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2020).
Boas, Adrian J., Jerusalem in the Time of the Crusades: Society, Landscape, and
Art in the Holy City under Frankish Rule, (Londra: Routledge, 2001).
67
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Bockisch, Gabriele vd., “Temple and Altars for Greek and Carian Gods: New
Evidence for Religious Life in Alinda During the Late Classical and Hellenistic
Period”, Varia Anatolica XXVIII, ed. Olivier Henry, (İstanbul: Institut Français
d’Études Anatoliennes ve Georges Demézil, 2013), 129-162.
Butcher, Kevin, Roman Syria and the Near East, (Londra: the British Museum
Press, 2003).
Cross, F. L., The Oxford Dictionary of the Christian Church, (New York: Oxford
University Press, 1997).
Çelik, Aydın, Fâtımîler Devleti Tarihi (909-1171), (Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları, 2018).
D’Albon, Marquis, Cartulaire Général L’Ordre du Temple 1119?-1150, (Paris:
1913).
D’Avezac, M., Relation des Voyages de Saewulf, (Paris: 1839).
D’Avezac, M., “Relation des Voyages de Saewulf”, Recueil de Voyages et de
Mémoires, Cilt: 4, (Paris: La Societe de Géographie, 1839), 817-854.
D’Avezac, M., “Relation des Voyages de Saewulf”, Relations des Voyages de
Guillaume de Rubruk: Bernard le Sage et Saewulf, yay. Francisque Michel ve Thomas
Wright, (Paris: La Société de Géographie, 1839), 237-274.
Duggan, T. M. P., “From Mid-October to the End of March – Voyaging in the
Medieval Mediterranean”, CEDRUS: Akdeniz Uygarlıkları Araştırmaları Dergisi III,
2015:277-310.
Edgington, Susan B., Baudouin I of Jerusalem, 1100-1118, (Abingdon:
Routledge, 2019).
Elliott, J. K., The Apocryphal New Testament, (Oxford: Clarendon Press, 2005).
Farmer, David Hugh, The Oxford Dictionary of Saints, (Oxford: Oxford
University Press 2003).
Garnett, Margaret Elizabeth, “The Longer-for Place”: Saewulf and TwelfthCentury Pilgrimage to the Holy Land, Lisans Tezi, (Virginia: College of William and
Mary, 2000).
Hale, Nathan, The History of Modern Greece, With A View of the Geography,
Antiquities, and Present Condition of That Country, (Boston, 1827).
Huygens, R. B. C., Peregrinationes Tres: Saewulf, Iohannes Wirziburgensis,
Theodericus, Corpus Christianorum Continuatio Mediaevalis CXXXIX, (Turnhout:
Brepols, 1994).
İlgürel, Mücteba, “Çaka Bey”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt: 8, (İstanbul:
Diyanet Vakfı Yayınevi, 1993), 186-188.
Jacoby, David, “Ports of Pilgrimage to the Holy Land, Eleventh-Fourteenth
Century: Jaffa, Acre, Alexandria”, The Holy Portolano: The Sacred Geography of
68
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
Navigation in the Middle Ages, ed. Michele Bacci ve Martin Rohde, (Berlin, Münih ve
Boston: Walter de Gruyter, 2014), 51-71.
James, Montague Rhodes, A Descriptive Catalogue of the Manuscripts in the
Library of Corpus Christi College Cambridge, Cilt: I, (Cambridge: Cambridge
University Press, Cambridge, 1912).
John, Simon, Godfrey of Bouillon: Duke of Lower Lotharingia, Ruler of Latin
Jerusalem, c. 1060-1100, (Abingdon: Routledge, 2018).
Kaldellis, Anthony, Romanland: Ethnicity and Empire in Byzantium,
(Cambridge: the Belknap Press of Harvard University Press, 2019).
Koder, Johannes ve Friedrich Hild, Tabula Imperii Byzantini 1: Hellas und
Thessalia, (Viyana: Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 1976).
Külzer, Andreas, Tabula Imperii Byzantini 12: Ostthrakien (Europe), (Viyana:
Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2008).
Loades, Mike, The Longbow, (Oxford: Osprey Publishing, 2013).
Makris, George, “Ships”, The Economic History of Byzantium: From the Seventh
to the Fifteenth Century, Cilt:3, ed. Angeliki E. Laiou, (Washington: Dumbarton Oaks
Research Library and Collection, 2002), 91-100.
Murray, Alan V. ve Helen Nicholson, “(Latin) Kingdom of Jerusalem”, The
Crusades: An Encyclopedia, Cilt: II, ed. Alan V. Murray, (California: ABC-CLIO,
2006), 662-672.
Newett, M. Margaret, Canon Pietro Casola’s Pilgrimage to Jerusalem in the Year
1494, (Manchester: University of Manchester Press, 1907).
Nicolle, David, Crusader Castles in the Holy Land 1097-1192, (Oxford: Osprey
Publishing, 2004).
Niermeyer, J. F., Mediae Latinitatis Lexicon Minus, 1, (Leiden: Brill, 1976).
Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, çev. Fikret Işıltan, (Ankara: Türk
Tarih Kurumu Yayınları, 2011).
Özkaya, Vecihi ve Oya San, “Alinda: An Ancient City with Its Remains and
Monumental Tombs in Caria”, Reveu des Études Anciennes 105/1, 2003:103-125.
Payne-Gallwey, Ralph, The Book of the Crossbow, (New York: Dover
Publications, 1995).
Pryor, John H., Akdeniz’de Coğrafya, Teknoloji ve Savaş, çev. Füsun Tayanç ve
Tunç Tayanç, (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004).
Pryor, John H., “From Dromon to Galea: Mediterranean Bireme Galleys AD
500-1300”, The Age of the Galley: Mediterranean Oared Vessels Since Pre-Classical Times,
ed. Robert Gardiner, (New Jersey: Chartwell Books Inc., 2000), 101-116.
Pryor, John H. ve Elizabeth M. Jeffreys, The Age of the Δροµων: The Byzantine
Navy ca. 500-1204, (Leiden: Brill, 2006).
69
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
Riley-Smith, Jonathan, The Knights Hospitaller in the Levant, c. 1070-1309,
(Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2012).
Runciman, Steven, A History of the Crusades, I-II, (Cambridge: Cambridge
University Press, 1995).
Schefer, C. H., Le Voyage d’Outremer de Bertrandon de la Broquiére, (Paris,
1892).
Searle, William George, Onomasticon Anglo-Saxonicum: A List of Anglo-Saxon
Proper Names from the Time of Beda to that of King John, (Cambridge: Cambridge
University Press, 1897).
Sevim, Ali, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 2000).
Weksler-Bdolah, Shlomit, Aelia Capitolina – Jerusalem in the Roman Period,
(Leiden ve Boston: Brill, 2020).
Wilkinson, John vd., Jerusalem Pilgrimage 1099-1185, (Londra: the Hakluyt
Society, 1988).
Wilson, John Francis, Caesarea Philippi: Banias, the Lost City of Pan, (Londra ve
New York: I.B. Tauris, 2004).
Wright, Thomas, Early Travels in Palestine, (Londra: Henry G. Bohn, 1848).
Elektronik Kaynaklar
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/mersin/TurizmAktiviteleri/cennetcehennem (Erişim Tarihi: 9.6.2020)
https://yigm.ktb.gov.tr/TR-10354/cennet-ve-cehennem-obruklari-mersin.html (Erişim Tarihi: 9.6.2020)
70
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
EKLER
EK 1: Saewulf'un anlatısının başlangıcı. (Corpus Christi College, Cambridge, MS
111 sayfa 37)
71
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
EK 2: Saewulf'un Filistin’de bahsettiği yerleşim yerleri ve diğer önemli kentler.
(Haritayı hazırladığı için Bekir Yolaçan'a teşekkür ederim.)
72
Saewulf’un Hac Seyahatnamesi
EK 3: Saewulf'un Kudüs'te bahsettiği belli başlı yerler. (Wilkinson vd., Jerusalem
Pilgrimage, 1099-1185, 25’teki krokinin düzenlenmiş halidir.)
73
MESOS, III, 2021
10.5281/zenodo.5775755
1- Kutsal Mezar
2- İsa'nın hapsedildiği
zindan
3- Kutsal Haç'ın
bulunduğu Kraliçe
Helena Kilisesi
4- İsa'nın kırbaçlandığı,
dikenli bir taç takıldığı
vs. yer.
5- İbrahim'in sunağı
6- Calvarium
7- Golgotha
8- İsa'nın cesedinin baharatlandığı yer
9- Compas
10- Azize Meryem Şapeli
11- Azize Yuhanna Şapeli
12- Kutsal Teslis Manastırı
13- Aziz Yakup Şapeli
(Saewulf’un anlatımına göre numaralandırılmış ve isimlendirilmiştir.)
EK 4: Saewulf'un zamanında Kutsal Kabir Kilisesi'nin planı ve Saewulf'un
bahsettiği kısımlar. (Saewulf, fig. II’nin düzenlenmiş halidir.)
74