Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sah... more Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride kitsch üretiminin önünü açmıştır. Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir. Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari, ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik, sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj kullanımı, Tüketim Kültürü
Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam ... more Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
Journal of Architecture, Arts and Heritage (JAH), 2023
Abstract
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Tur... more Abstract
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish Islamic art. There are examples of tile decoration in Islamic geography, beginning with Iran, from Anatolia to the Balkans. It is accepted that the most mature stage of tile decoration, which entered Anatolia with the Seljuks, was completed in the workshops of Anatolia. Several successful tile samples were used by the Anatolian Seljuks. In the classical age of the Ottoman, previous techniques were developed, new ones were added, and competent examples with a different appearance were given. Tracing this process through tile examples from the central Ottoman provinces is possible. The most beautiful examples of this period are seen in cities like Iznik, Bursa, Edirne, Istanbul, etc. In the early Republican period, the reflections of the efforts to create a national identity in architecture manifested themselves in the historicist-revivalist approach called National Architecture. In this approach, architectural elements-ornamentations taken from religious architecture belonging to earlier periods, such as Ottoman and Seljuk periods, were mostly used on the facades. Leading architects of that period such as Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, and Ali Talat Bey, used tile ornamentation extensively in the various public buildings they designed. The study aim is to make an architectural evaluation of the tile decoration used on the facades of buildings in Istanbul, which was shaped especially by the influence of National Architecture in the late Ottoman Early Republican periods. In this context, twenty examples selected from Istanbul were photographed, documenting their current condition, and the tile decorations on their facades were examined. As seen in the architectural examples in Istanbul, it can be said that in the early 20th century, the tile was considered an element that strengthened the national.,
Keywords: Istanbul, Late Ottoman-Early Republican Period, early 20th century, National Architectural, Tile
The 16th International Scientific Research Congress, 2023
Post modern dünyada teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte teknolojiye kolay erişim hareketliliğ... more Post modern dünyada teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte teknolojiye kolay erişim hareketliliğin kapasitesini genişletmekte, gerçek ve sanal dünyada yeni mekanlar üretmektedir. Güçlü teknolojik alt yapıya sahip ve birçok aktivite ve eylemin gerçekleştiği sanal mekanlar kullanıcıların mekana yaptıkları katılımlarla etkisini artırarak günlük hayatın belirleyici dinamiklerinden biri olmaktadır. Eğlenme, boş vakit geçirme, arkadaş edinme, çalışma ve karşılıklı bilgi paylaşımı gibi sanal sosyal aktivitelerle kullanılan sanal mekanların kullanım süresi giderek artmaktadır. Dolayısıyla çağın başlıca temsil mekanlarından biri olan sanal mekanlar günlük mekansal pratiklerin vazgeçilmez bir ortamı olmaya başlamıştır. Bu bağlamda sanal mekanların bileşenlerine ayrılarak çözümlenmesi beden ve yerle ilişkisinin ortaya konması açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada sanal mekanların toplum, mekan ve yer ilişkisi mekan tartışmaları ve literatürdeki farklı kaynakların yorumları üzerinden irdelenmiştir. Metaverse örneklemi üzerinden sanal mekanlar Henry Lefebvre’ ün mekânsal üçlüsü aracılığıyla çözümlenmiştir. Sanal ortamlar sosyal medya oyunlarında görüldüğü gibi sanal sosyal aktivitelerin dışında aynı zamanda önemli bir tüketim mekanıdır. Fiziksel temasın olmadığı sanal mekanlarda coğrafi mesafe kısalsa da bedensel mesafenin artması sosyal ilişkilerin daha yüzeysel yaşanma ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Yer hissinin bedenin mekanı deneyimi sonucu ortaya çıktığı düşünüldüğünde sanal mekanların birden fazla fiziksel algıyı harekete geçiren teknolojik donanımlarla desteklenmesi bedeni daha aktif hale getirecek ve sanal mekanda yer duygusunun oluşumunu olumlu etkileyecektir.
The 16th International Scientific Research Congress, 2023
Contests, which are one of the methods of obtaining projects for managers or investors, and which... more Contests, which are one of the methods of obtaining projects for managers or investors, and which are considered as a job opportunity for architects, continue to be up-to-date today. Although there is a lot of discussion about the categories, juries, results and periodic specification changes of architectural competitions, many buildings that have survived to the present day have been obtained as a result of competition projects. Many as a-person Laboratory of Laboratories and Medical Technicians, and the Faculty of Dentistry design competition was made. In this analysis, the first project of the competition was discussed in terms of architectural planning and spatial features, and the architectural features of today's faculty, structural interventions, and the transformations that took place within it were evaluated in comparison with the first construction project. In this way, the competitions that have an important place in the world of architecture and the changes that the productions produced as a result from the past to the present have been revealed. The positive and negative reflections of these changes are discussed in the context of society and architectural productions.
Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana
süs öğelerindendir. İslam ... more Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı
bir gerçeklikle kurduğu sah... more Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride kitsch üretiminin önünü açmıştır. Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir. Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari, ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik, sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj kullanımı, Tüketim Kültürü
In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different for... more In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different forms from the old periods and modern designs that change in terms of architecture come to the fore. Terzi Baba Mosque, which has become one of the symbols of Erzincan province in Eastern Anatolia, is a structure that can be considered in this sense. The project construction of Terzibaba Mosque, designed by the architect Danyal Tevfik Çiper (1932-2008), started in 1990. The building, whose foundation was laid in 1991 during the time of Prime Minister of the time, Yıldırım Akbulut, was opened to worship in 2002. Financial difficulties and the great Erzincan earthquake that occurred in 1992 during the construction process caused the mosque to be completed at the end of 12 years. The building, which has a congregation capacity of approximately 7000 people in terms of usage area, has taken its place in the literature as the largest mosque in Eastern Anatolia. Within the scope of this study, after mentioning the importance of Terzi Baba, who gave the mosque its name, for Erzincan, it has been revealed what kind of architectural changes the Terzi Baba Mosque has undergone from its design to the present day in the first construction and application stages. In which phases of the architectural project designed and expected to be implemented by the architect, the application differences were made and the reasons were emphasized. The aim of the study is to reveal the architectural features of the symbolic mosque of Erzincan, which was designed by Tevfik Çiper, who designed many different and modern building designs at the time it was made, and which was not adopted by the public at first, but which is appreciated by both the local people and those who visit from other cities. As a research method, data analysis obtained as a result of on-site observation, spatial analysis and periodic comparisons was used. Although it has been the subject of several studies and theses, these researches remained superficial, application details and spatial transformations were not discussed. In this sense, it is thought that the study will contribute to the literature on the architectural construction features of the mosque and the differences in practice.
Günümüzde şehirler artan nüfus, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, enerji, su ve besin sıkınt... more Günümüzde şehirler artan nüfus, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, enerji, su ve besin sıkıntısı, doğal ve insan kaynaklı afetlerle mücadele etmektedir. Şehirler ve yaşam alanları, bu sorunlarla mücadelede eskisinden çok daha dirençli ve hazırlıklı olmak zorundadır. Son yıllarda popülerlik kazanan ‘direnç (resilience)’ kavramının kentler ve yaşam alanları ölçeklerinde tartışılıyor olması, kavramın daha detaylı incelenmesine ve yaşadığımız alanların bu kavram üzerinden tartışılmasına olanak sağlamaktadır. İlk kez 1973 yılında Ekoloji alanında çalışmalarına devam eden Holling tarafından ortaya atılan direnç kavramı, beklenmedik durumlar karşısında var olduğu sistemi koruyabilme yeteneği ve bu durumlar sonucunda meydana gelecek değişim ve bozulmalara ayak uydurma kapasitesi olarak tanımlanabilmektedir. Kentlerin ve yaşam alanlarının dirençliliği, ekonomik, toplumsal, kurumsal ve çevresel olarak sıralanabilecek ve farklı araştırmalarla yeni eklemeler yapılabilecek göstergeleri bünyesinde barındırmaktadır. Ancak çalışma kapsamında yapısal göstergeler üzerinde durulacak olup, yapıların zorluklara ve ortam şartlarına adaptasyonu sürecinde iklim değişikliği, afet riskini azaltma ve önleme, sürdürülebilirlik gibi adaptasyonlarda göz önünde bulundurularak ‘dirençli kent yaklaşımları’ üzerinde durulacaktır. Kendi içinde akıllı kent, girişimci kent, sakin (yavaş) kent, kompakt kent şeklinde sınıflandırılmasının yanı sıra sürdürülebilirlik başlığı altında, kendi kendine yetebilen bahçe kentler, eko kentler, yeşil kentler, akıllı (smart) kentler ve sürdürülebilir kentler olarak da farklı planlama ve tasarım yaklaşımları bulunmaktadır. Bu planlama ve tasarım yaklaşımlarının kent ve yaşam alanları üzerinde meydana getirdiği değişimler ele alınarak bu değişimlerin yaşadığımız şehirlerin dirençliliği bağlamında nelere yol açtığı tartışılacaktır. Farklı ülkelerde yapılan projeler ele alınarak incelenecek ve bu yapıların yaklaşımları karşılaştırılmalı olarak ortaya konulacaktır. Bu sayede şehirlerin ve yaşam alanlarımızın bugün var olan yaklaşımlarla dirençlilikleri tartışılarak gelecekteki yaşam alanlarımızın ihtiyacı olan gereklilikler ve farklı yaklaşım fikirleri ve önerileri sunulacaktır.
Built between 1898 and 1899 by the French company Compagnie Internationale des Wagons-Lits et des... more Built between 1898 and 1899 by the French company Compagnie Internationale des Wagons-Lits et des Grand Express Européens (International Sleeping Wagons and the Great European Express Enterprise) as a hotel on Büyükada İsa (Hristo) Hill, the building was moved to the Balıklı Greek Orphanage in Yedikule in 1902 and started to serve as an orphanage building. The architect of the hotel, named 'Prinkipo Palas', inspired by the 'Prince Island', which is the first name of Büyükada, is Alexandre Vallaury of French origin. The building, which served as an orphanage from 1902 to 1960, has been standing empty (dysfunctional) for approximately 58 years. The building, which was used as a shelter for Greek orphans when the orphanage function was active, is also known as the "Red Palace" as well as being the largest wooden building in the Europe. It also served at Kuleli Military High School during the First World War. The building, which contains information about the cultural and architectural identity of the period in which it was built, still sees the quality of a resource today. For this reason, it is necessary to carry out all the necessary studies to document the material, construction techniques, historical construction processes of the building, especially the structural system, and to transfer it to future generations by preserving it. The transformation of the orphanage, which was a home for orphaned Greek children in Istanbul, from its first construction in 1898 (with hotel function) to the present day, in its function and architectural space, has been discussed with pre-restoration and post-restoration studies in different periods, and a critique of the present state of the building has been presented. The proposal to re-function as an effective way of keeping this building, which was left to disappear without a function, was put forward within the scope of the study. In the study, qualitative data analysis method was used, which includes analysis of the building as a result of on-site observation in addition to scanning the national and international literature, old and new news, interviews, travel writings and notes about the building. As a result of the data obtained, the refunctioning proposal of the region and the building was presented as a study output. This analysis process and the outcome will contribute to the historical classification of the orphanage's transformation process, reveal the criticism and function proposal brought to the current state of the building, and form a basis for further studies on the subject.
ESKİ CAMİ, ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ VE SELİMİYE CAMİİ MİMARİ ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMSEL KARŞILAŞTIRMASI, 2022
Edirne (Andrinople), Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Rumeli’nde İstanbul’dan sonra ikinci şehri ol... more Edirne (Andrinople), Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Rumeli’nde İstanbul’dan sonra ikinci şehri olmasının yanında aynı adlı olan vilayetin ve ikinci orduyu hümayunun da merkezi
olması bakımından oldukça eski ve önemli bir tarihe sahiptir. Şehrin adının ve tarihinin önemi şehrin imarına ve gelişimine de birçok alanda katkı sunmuştur. Bu çalışma kapsamında şehre yapılan önemli mimari çalışmalardan camiler ve külliyeler ele alınacaktır. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği ve 1568- 1574 yılları arasında inşa ettiği Edirne Selimiye Camii başta olmak üzere birçok cami ve külliye farklı dönemlerde inşa edilmiş ve çoğu günümüzde varlığını korumaktadır. Hepsinin birbirinden farklı değere sahip olduğu mimarisi zengin bu şehrin dillerde ün yapmış bir tekerlemesinde,
“Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere bu üç camiinin diğer camilerden farklı olan yanları ve eşsiz değerleri ortaya konulmuştur.
Ulu Cami tipinin önemli örneklerinden birisi olan Eski Cami’nin, 1403 -1414 yılları arasında Yıldırım Bayezid Han’ın oğlu Emir Süleyman tarafından inşasına başlanmış ve Çelebi Sultan Mehmed tarafından yapımı tamamlanmıştır. Erken Dönem yapılarından birisi olan cami, Edirne’nin tam merkezinde yer almakta ve Yıldırım Bayezid Camii’nden sonraki Edirne’nin en eski camisidir. Hacı Bayram Veli’nin ziyaret ettiği gün ve vaaz verdiği kürsü de Eski Cami tarihinde önemli bir yere sahiptir. Tekerlemede de var olduğu gibi, bu camiinin yazıları oldukça sanatlı ve kıymetlidir.
Erken Dönem yapısı olarak geçen diğer yapı Üç Şerefeli Cami olup, yapımı ile ilgili iki rivayet vardır. Birisi Yıldırım Bayezid oğlu Musa Çelebi iken, bazı kaynaklarda II. Murad
tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Klasik dönemi hazırlayan cami olarak bilinen yapı, adını üç şerefesine de ayrı olarak çıkılabilen minaresinden almıştır. Üç Şerefeli Cami’nin iki kemer içinde kavsaranın yer aldığı kapı, tekerlemede bahsedilen, en ilginç süslemeye sahip yapı kitabesidir.
Klasik Dönem yapısı olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye tanımladığı Selimiye Camii, tekerlemede bahsedilen üç camiden sonuncusudur. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Edirne Selimiye Camii ve külliyesinin fiziki ve işlevsel bütünlüğünü meydana getiren camii, iç (revaklı) avlu, dış avlu, medreseler, arasta, sıbyan mektebi, kütüphane ve Muvakkithane korunması gereken sit alanı içinde yer almaktadır. Mekânların tümünün neredeyse tek kubbe altında toplandığı
ve bu sebeple de merkezi mekânın en iyi örneği olarak dünya literatürüne girdiği bilinmektedir. Hiç birbirini görmeden üç şerefeye de çıkan üç ayrı merdiven de bu yapının önemli mimari başarılarından birisidir.
Edirne şehrinin adıyla birlikte anılan bu üç tarihi camii, tarihsel özelliklerine ek olarak mimari özellikleriyle beraber ele alınmıştır. Yapıyı öne çıkaran yapım teknikleri ve yapılarda meydana gelen dönemsel değişiklikler camii planları ana unsur olmak üzere cephe ve kesitlerle de desteklenerek irdelenmiştir. Her üç cami içinde çevresinde farklı dönemlerde eklenen ya da yıkılan, külliyeye dönüşmesinde etken olan mekânlar ele alınmış ve bunların benzer ve ortak yönleri üzerinde durulmuştur. Tüm bu çalışmalar sonucunda Edirne şehrine mal olmuş ve literatürde yazısı, kapısı ve yapısı şeklinde nitelendirmelerle yer etmiş bu üç caminin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Farklı dönemlere ev sahipliği yapan yapıların mimari yapımlarında dönemsel farklılıklar ortaya konulmuştur. Bu karşılaştırmalar sayesinde yapıların hem fiziksel hem de tarihsel değişimleri mimari planlar üzerinden değerlendirilmiştir. Tekerlemelere konu olan ve farklı özellikleri ile Edirne’nin önemli yapıları arasında yerini alan bu üç camii ve külliyesinin başta Edirne şehri olmak üzere Türkiye’nin kültürel mirası olarak
her daim korunmasının ve bu bilincin gelecek nesillere aktarılmasının bilincinde olunması gerektiği de ortaya konulan önemli çıkarımlar arasındadır.
Mardin Grand Mosque, which was built in the 12th century during the Artuqid period and known as o... more Mardin Grand Mosque, which was built in the 12th century during the Artuqid period and known as one of the oldest mosques in Anatolia, is located in the Ulu Cami Neighborhood, which is located in the borders of Artuqid, the central district of Mardin, in the urban protected area where the historical texture is dense. According to the inscription in the building, it was built between 1176-1186. Considering the mosques of the period, it has been determined that the second of three different plan schemes created in the classification that can be made was built with the features. In the second diagram, there is a Harim consisting of transverse naves and a mihrab unit (dome) in the middle of the Harim. There is also a courtyard to the north of the sanctuary. As it can be understood from its charter, the mosque, which has two minarets, one in the east and one in the west, is an important work in terms of being an example of the Selatin mosques with double minarets in the Ottoman period, since it is a Sultan's structure.
Mankind has been exposed to different natural disasters in different periods since the first time... more Mankind has been exposed to different natural disasters in different periods since the first times of its existence. While these disasters sometimes result in only material damages, sometimes they also cause loss of life in addition to property losses. In order to minimize these losses, different local and private organizations undertake different tasks before, during and after disasters. The subject that will be focused on within the scope of the research is the housing opportunities that were designed or produced at the idea stage after disasters and architectural approaches for urgent needs. Considering the data that can be listed as the regional conditions, climate, population, economic situation, and damage situation after the disaster occurs, it is important that the disciplines related to the subject produce in the shortest time possible, in cooperation with each other, about shelter, which is one of the most urgent needs. Within the scope of this study, temporary and permanent building designs built after disasters that occurred in different regions from the past to the present and can be evaluated in the middle-high category are discussed. These designs were examined in terms of their design approaches, original production ideas, installation time, moving and construction stages, and many other innovations and conveniences they brought. The categorization of the project proposals and applications was made under two headings as earthquake, tsunami, flood, migration and post-epidemic building designs. Projects belonging to the titles are grouped and classified within themselves. The sheltering problem caused by the damages after the disasters has been examined by revealing the studies on this subject, and to what extent which disasters affect the housing needs. As a result of the examinations, it has been determined that the changes in the housing needs after the earthquakes, the needed shelter after the war and migration, and the epidemics that continue to be effective today, are more prominent than the others. KEYWORDS: post-disaster architecture, new normal, shelter, temporary building and permanent building designs
İstanbul kıyılarının gelişimi ve değişimi geçmişten günümüze gerek uygulama alanında gerek akadem... more İstanbul kıyılarının gelişimi ve değişimi geçmişten günümüze gerek uygulama alanında gerek akademik anlamda sıklıkla tartışılmıştır. Çalışmada bu tartışmanın tarihsel süreç içerisindeki yerine değinilmiş ve kıyı mekanını ona etki eden pratiklerle beraber inceleyebilmek amaçlanmıştır. Bu inceleme yapılırken felsefe ve mimarlık tarihinde mekâna dair söz söylemiş farklı akımlar ve temsilcileri ele alınmış ve bu pratikler üzerinden İstanbul kıyılarının ve sahil şeridinin tarihsel süreci incelenmiştir. Özellikle 1950’lerden sonraki değişimlerin kentsel kıyı mekanına etkileri inceleme kapsamında ele alınmıştır. Geçmişten günümüze insan eliyle meydana gelen değişmeler sonucu kıyılar doğallıklarını kaybederek kentin sorunlu bölgeleri haline gelmişlerdir. Bu sorunlu bölgelere farklı mimar ve düşünürlerin fikirleri kapsamında yaklaşılmış, kavramsal okumalar ve pratikler üzerinden tartışılmıştır. Mimari okumalarda, G. Deleuze ve F. Guattari’nin yaratıcı bir çokluk felsefesi ele alındığında, iki farklı yakayı birbirine bağlayan ya da birbirinden koparan İstanbul kıyılarındaki çok anlamlılığı; Anthony Vidler’in sınıflandırmasıyla üç farklı tipolojisi üzerinden ele alınan kıyıdaki katmanlaşmayı; Derrida’nın yapı sökümcülük felsefesinin iki aşamalı radikal eleştirisini kıyı çizgisi üzerinden incelediğimizde bu eleştirinin sunduğu bozma ve yeniden inşa etme süreçlerini ve Bernard Tschumi’nin labirent ve piramit metaforunda mekanı algı ve gerçekliğin bir arada olduğu, deneyimsel pratiklerle ele almanın eleştirisini İstanbul kıyıları üzerinden yapabilmeyi sağlamıştır.
Sonuç olarak İstanbul kıyılarında biriken tüm bu olasılıklar farklı girdilerle farklı potansiyeller oluşturmaktadır. Bu potansiyeller kentin farklı katmanlarında farklı alternatifler oluşturmanın yanında KARA KENTİ- KIYI KENTİ- SU KENTİ aşamalarıyla değişen İstanbul’a bir KATMANLAŞMA sağlamaktadır. Katmanlaşmanın kakofonisi (uyumsuzluk) sonucu oluşan ve deneyimlenmeler ile çoğaltılabilecek bu potansiyeller kümesi, alternatif anlamları ifşa etme ya da tamamen anlamından bağımsızlaştırma/anlamsızlaştırma ve hatta anlamından koparma süreçlerinden geçerek, mekân- algı kavram ikilisini tarihsel süreç ışığında deneyimlerle beraber ele almayı sağlamıştır.
Anahtar Sözcükler: İstanbul kıyıları, mekânsal dönüşüm, mimari pratikler
Interactions between people and the technology which develops based on communication and informat... more Interactions between people and the technology which develops based on communication and information are progressing. Particularly, in the countries with multinational structures, it becomes significant for people with different ethnic, political and cultural identities to live by sharing the same space. In this respect, the principle of coexistence without destroying the differences depends on preserving the boundaries of the other existing in the common space. In Edward Said’s terms (tr. Ülner, 2006), the concept of the other is defined and examined as a discursive product. According to Derrida, the other expresses not only the differences in opposition to the object but to all differences in opposition to the sameness (Özkan, 2018). Levinas states that the same can exist with a transcendence approaching the other (Direk & Gökyaran, 2002).
In this study, the concept of the other will be examined through a spatial example, and the others in the space will be discussed. Jerusalem, which will be regarded as a place, is defined as "the city of all humanity" by S. Karakoç (1988). Jerusalem, which is called Yerushalim by the Jews, al-Kuds by the Arabs, Jerusalem by the Europeans, and which is exalted in the holy books of Judaism, Christianity and Islam is home to not only these three Abrahamic religions but also many other religions and cultures. The existence of the cultural others and their spatial reflections will be analysed by focusing on the Mount of Olives. The reflections on the space will be discussed by examining the dichotomy between the olive trees that symbolize life / hope in the Mount of Olives and the concepts of death / obstacles that can be regarded as the other of these trees.
Besides, Jerusalem is described as "Corpus separatum"1, a phrase which is translated as "separate body" in Latin. The depiction here can now be seen as reflected in the space with walls and limitations (separation of the body). This wall, which is called the separation wall and divides the city into two parts as east and west is the handling of the otherness between life and death with the existence of a physical wall. The existence of a physical wall here causes East Jerusalem to be separated from the West Bank. This distinction draws a boundary between the buildings that indicate the spatial existence of lives and the tombs that indicate the spatial existence of death in the city. In this study, it is aimed to discuss the otherness of these distinctions and borders in the city in relation to each other. Key Words: Jerusalem, Mount of Olives, the other, the other culture, spatial reflection
Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sah... more Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride kitsch üretiminin önünü açmıştır. Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir. Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari, ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik, sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj kullanımı, Tüketim Kültürü
Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam ... more Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
Journal of Architecture, Arts and Heritage (JAH), 2023
Abstract
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Tur... more Abstract
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish Islamic art. There are examples of tile decoration in Islamic geography, beginning with Iran, from Anatolia to the Balkans. It is accepted that the most mature stage of tile decoration, which entered Anatolia with the Seljuks, was completed in the workshops of Anatolia. Several successful tile samples were used by the Anatolian Seljuks. In the classical age of the Ottoman, previous techniques were developed, new ones were added, and competent examples with a different appearance were given. Tracing this process through tile examples from the central Ottoman provinces is possible. The most beautiful examples of this period are seen in cities like Iznik, Bursa, Edirne, Istanbul, etc. In the early Republican period, the reflections of the efforts to create a national identity in architecture manifested themselves in the historicist-revivalist approach called National Architecture. In this approach, architectural elements-ornamentations taken from religious architecture belonging to earlier periods, such as Ottoman and Seljuk periods, were mostly used on the facades. Leading architects of that period such as Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, and Ali Talat Bey, used tile ornamentation extensively in the various public buildings they designed. The study aim is to make an architectural evaluation of the tile decoration used on the facades of buildings in Istanbul, which was shaped especially by the influence of National Architecture in the late Ottoman Early Republican periods. In this context, twenty examples selected from Istanbul were photographed, documenting their current condition, and the tile decorations on their facades were examined. As seen in the architectural examples in Istanbul, it can be said that in the early 20th century, the tile was considered an element that strengthened the national.,
Keywords: Istanbul, Late Ottoman-Early Republican Period, early 20th century, National Architectural, Tile
The 16th International Scientific Research Congress, 2023
Post modern dünyada teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte teknolojiye kolay erişim hareketliliğ... more Post modern dünyada teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte teknolojiye kolay erişim hareketliliğin kapasitesini genişletmekte, gerçek ve sanal dünyada yeni mekanlar üretmektedir. Güçlü teknolojik alt yapıya sahip ve birçok aktivite ve eylemin gerçekleştiği sanal mekanlar kullanıcıların mekana yaptıkları katılımlarla etkisini artırarak günlük hayatın belirleyici dinamiklerinden biri olmaktadır. Eğlenme, boş vakit geçirme, arkadaş edinme, çalışma ve karşılıklı bilgi paylaşımı gibi sanal sosyal aktivitelerle kullanılan sanal mekanların kullanım süresi giderek artmaktadır. Dolayısıyla çağın başlıca temsil mekanlarından biri olan sanal mekanlar günlük mekansal pratiklerin vazgeçilmez bir ortamı olmaya başlamıştır. Bu bağlamda sanal mekanların bileşenlerine ayrılarak çözümlenmesi beden ve yerle ilişkisinin ortaya konması açısından önem arz etmektedir. Bu çalışmada sanal mekanların toplum, mekan ve yer ilişkisi mekan tartışmaları ve literatürdeki farklı kaynakların yorumları üzerinden irdelenmiştir. Metaverse örneklemi üzerinden sanal mekanlar Henry Lefebvre’ ün mekânsal üçlüsü aracılığıyla çözümlenmiştir. Sanal ortamlar sosyal medya oyunlarında görüldüğü gibi sanal sosyal aktivitelerin dışında aynı zamanda önemli bir tüketim mekanıdır. Fiziksel temasın olmadığı sanal mekanlarda coğrafi mesafe kısalsa da bedensel mesafenin artması sosyal ilişkilerin daha yüzeysel yaşanma ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Yer hissinin bedenin mekanı deneyimi sonucu ortaya çıktığı düşünüldüğünde sanal mekanların birden fazla fiziksel algıyı harekete geçiren teknolojik donanımlarla desteklenmesi bedeni daha aktif hale getirecek ve sanal mekanda yer duygusunun oluşumunu olumlu etkileyecektir.
The 16th International Scientific Research Congress, 2023
Contests, which are one of the methods of obtaining projects for managers or investors, and which... more Contests, which are one of the methods of obtaining projects for managers or investors, and which are considered as a job opportunity for architects, continue to be up-to-date today. Although there is a lot of discussion about the categories, juries, results and periodic specification changes of architectural competitions, many buildings that have survived to the present day have been obtained as a result of competition projects. Many as a-person Laboratory of Laboratories and Medical Technicians, and the Faculty of Dentistry design competition was made. In this analysis, the first project of the competition was discussed in terms of architectural planning and spatial features, and the architectural features of today's faculty, structural interventions, and the transformations that took place within it were evaluated in comparison with the first construction project. In this way, the competitions that have an important place in the world of architecture and the changes that the productions produced as a result from the past to the present have been revealed. The positive and negative reflections of these changes are discussed in the context of society and architectural productions.
Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana
süs öğelerindendir. İslam ... more Çini bezeme, Türk-İslam sanatında iç ve dış mekânlarda kullanılmış ana süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği söylenebilir. Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı
bir gerçeklikle kurduğu sah... more Kitsch; ait olduğu mekan, zaman ve bağlamdan koparılan imgenin farklı bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride kitsch üretiminin önünü açmıştır. Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir. Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari, ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik, sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj kullanımı, Tüketim Kültürü
In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different for... more In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different forms from the old periods and modern designs that change in terms of architecture come to the fore. Terzi Baba Mosque, which has become one of the symbols of Erzincan province in Eastern Anatolia, is a structure that can be considered in this sense. The project construction of Terzibaba Mosque, designed by the architect Danyal Tevfik Çiper (1932-2008), started in 1990. The building, whose foundation was laid in 1991 during the time of Prime Minister of the time, Yıldırım Akbulut, was opened to worship in 2002. Financial difficulties and the great Erzincan earthquake that occurred in 1992 during the construction process caused the mosque to be completed at the end of 12 years. The building, which has a congregation capacity of approximately 7000 people in terms of usage area, has taken its place in the literature as the largest mosque in Eastern Anatolia. Within the scope of this study, after mentioning the importance of Terzi Baba, who gave the mosque its name, for Erzincan, it has been revealed what kind of architectural changes the Terzi Baba Mosque has undergone from its design to the present day in the first construction and application stages. In which phases of the architectural project designed and expected to be implemented by the architect, the application differences were made and the reasons were emphasized. The aim of the study is to reveal the architectural features of the symbolic mosque of Erzincan, which was designed by Tevfik Çiper, who designed many different and modern building designs at the time it was made, and which was not adopted by the public at first, but which is appreciated by both the local people and those who visit from other cities. As a research method, data analysis obtained as a result of on-site observation, spatial analysis and periodic comparisons was used. Although it has been the subject of several studies and theses, these researches remained superficial, application details and spatial transformations were not discussed. In this sense, it is thought that the study will contribute to the literature on the architectural construction features of the mosque and the differences in practice.
Günümüzde şehirler artan nüfus, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, enerji, su ve besin sıkınt... more Günümüzde şehirler artan nüfus, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, enerji, su ve besin sıkıntısı, doğal ve insan kaynaklı afetlerle mücadele etmektedir. Şehirler ve yaşam alanları, bu sorunlarla mücadelede eskisinden çok daha dirençli ve hazırlıklı olmak zorundadır. Son yıllarda popülerlik kazanan ‘direnç (resilience)’ kavramının kentler ve yaşam alanları ölçeklerinde tartışılıyor olması, kavramın daha detaylı incelenmesine ve yaşadığımız alanların bu kavram üzerinden tartışılmasına olanak sağlamaktadır. İlk kez 1973 yılında Ekoloji alanında çalışmalarına devam eden Holling tarafından ortaya atılan direnç kavramı, beklenmedik durumlar karşısında var olduğu sistemi koruyabilme yeteneği ve bu durumlar sonucunda meydana gelecek değişim ve bozulmalara ayak uydurma kapasitesi olarak tanımlanabilmektedir. Kentlerin ve yaşam alanlarının dirençliliği, ekonomik, toplumsal, kurumsal ve çevresel olarak sıralanabilecek ve farklı araştırmalarla yeni eklemeler yapılabilecek göstergeleri bünyesinde barındırmaktadır. Ancak çalışma kapsamında yapısal göstergeler üzerinde durulacak olup, yapıların zorluklara ve ortam şartlarına adaptasyonu sürecinde iklim değişikliği, afet riskini azaltma ve önleme, sürdürülebilirlik gibi adaptasyonlarda göz önünde bulundurularak ‘dirençli kent yaklaşımları’ üzerinde durulacaktır. Kendi içinde akıllı kent, girişimci kent, sakin (yavaş) kent, kompakt kent şeklinde sınıflandırılmasının yanı sıra sürdürülebilirlik başlığı altında, kendi kendine yetebilen bahçe kentler, eko kentler, yeşil kentler, akıllı (smart) kentler ve sürdürülebilir kentler olarak da farklı planlama ve tasarım yaklaşımları bulunmaktadır. Bu planlama ve tasarım yaklaşımlarının kent ve yaşam alanları üzerinde meydana getirdiği değişimler ele alınarak bu değişimlerin yaşadığımız şehirlerin dirençliliği bağlamında nelere yol açtığı tartışılacaktır. Farklı ülkelerde yapılan projeler ele alınarak incelenecek ve bu yapıların yaklaşımları karşılaştırılmalı olarak ortaya konulacaktır. Bu sayede şehirlerin ve yaşam alanlarımızın bugün var olan yaklaşımlarla dirençlilikleri tartışılarak gelecekteki yaşam alanlarımızın ihtiyacı olan gereklilikler ve farklı yaklaşım fikirleri ve önerileri sunulacaktır.
Built between 1898 and 1899 by the French company Compagnie Internationale des Wagons-Lits et des... more Built between 1898 and 1899 by the French company Compagnie Internationale des Wagons-Lits et des Grand Express Européens (International Sleeping Wagons and the Great European Express Enterprise) as a hotel on Büyükada İsa (Hristo) Hill, the building was moved to the Balıklı Greek Orphanage in Yedikule in 1902 and started to serve as an orphanage building. The architect of the hotel, named 'Prinkipo Palas', inspired by the 'Prince Island', which is the first name of Büyükada, is Alexandre Vallaury of French origin. The building, which served as an orphanage from 1902 to 1960, has been standing empty (dysfunctional) for approximately 58 years. The building, which was used as a shelter for Greek orphans when the orphanage function was active, is also known as the "Red Palace" as well as being the largest wooden building in the Europe. It also served at Kuleli Military High School during the First World War. The building, which contains information about the cultural and architectural identity of the period in which it was built, still sees the quality of a resource today. For this reason, it is necessary to carry out all the necessary studies to document the material, construction techniques, historical construction processes of the building, especially the structural system, and to transfer it to future generations by preserving it. The transformation of the orphanage, which was a home for orphaned Greek children in Istanbul, from its first construction in 1898 (with hotel function) to the present day, in its function and architectural space, has been discussed with pre-restoration and post-restoration studies in different periods, and a critique of the present state of the building has been presented. The proposal to re-function as an effective way of keeping this building, which was left to disappear without a function, was put forward within the scope of the study. In the study, qualitative data analysis method was used, which includes analysis of the building as a result of on-site observation in addition to scanning the national and international literature, old and new news, interviews, travel writings and notes about the building. As a result of the data obtained, the refunctioning proposal of the region and the building was presented as a study output. This analysis process and the outcome will contribute to the historical classification of the orphanage's transformation process, reveal the criticism and function proposal brought to the current state of the building, and form a basis for further studies on the subject.
ESKİ CAMİ, ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ VE SELİMİYE CAMİİ MİMARİ ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMSEL KARŞILAŞTIRMASI, 2022
Edirne (Andrinople), Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Rumeli’nde İstanbul’dan sonra ikinci şehri ol... more Edirne (Andrinople), Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin Rumeli’nde İstanbul’dan sonra ikinci şehri olmasının yanında aynı adlı olan vilayetin ve ikinci orduyu hümayunun da merkezi
olması bakımından oldukça eski ve önemli bir tarihe sahiptir. Şehrin adının ve tarihinin önemi şehrin imarına ve gelişimine de birçok alanda katkı sunmuştur. Bu çalışma kapsamında şehre yapılan önemli mimari çalışmalardan camiler ve külliyeler ele alınacaktır. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği ve 1568- 1574 yılları arasında inşa ettiği Edirne Selimiye Camii başta olmak üzere birçok cami ve külliye farklı dönemlerde inşa edilmiş ve çoğu günümüzde varlığını korumaktadır. Hepsinin birbirinden farklı değere sahip olduğu mimarisi zengin bu şehrin dillerde ün yapmış bir tekerlemesinde,
“Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere bu üç camiinin diğer camilerden farklı olan yanları ve eşsiz değerleri ortaya konulmuştur.
Ulu Cami tipinin önemli örneklerinden birisi olan Eski Cami’nin, 1403 -1414 yılları arasında Yıldırım Bayezid Han’ın oğlu Emir Süleyman tarafından inşasına başlanmış ve Çelebi Sultan Mehmed tarafından yapımı tamamlanmıştır. Erken Dönem yapılarından birisi olan cami, Edirne’nin tam merkezinde yer almakta ve Yıldırım Bayezid Camii’nden sonraki Edirne’nin en eski camisidir. Hacı Bayram Veli’nin ziyaret ettiği gün ve vaaz verdiği kürsü de Eski Cami tarihinde önemli bir yere sahiptir. Tekerlemede de var olduğu gibi, bu camiinin yazıları oldukça sanatlı ve kıymetlidir.
Erken Dönem yapısı olarak geçen diğer yapı Üç Şerefeli Cami olup, yapımı ile ilgili iki rivayet vardır. Birisi Yıldırım Bayezid oğlu Musa Çelebi iken, bazı kaynaklarda II. Murad
tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Klasik dönemi hazırlayan cami olarak bilinen yapı, adını üç şerefesine de ayrı olarak çıkılabilen minaresinden almıştır. Üç Şerefeli Cami’nin iki kemer içinde kavsaranın yer aldığı kapı, tekerlemede bahsedilen, en ilginç süslemeye sahip yapı kitabesidir.
Klasik Dönem yapısı olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye tanımladığı Selimiye Camii, tekerlemede bahsedilen üç camiden sonuncusudur. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Edirne Selimiye Camii ve külliyesinin fiziki ve işlevsel bütünlüğünü meydana getiren camii, iç (revaklı) avlu, dış avlu, medreseler, arasta, sıbyan mektebi, kütüphane ve Muvakkithane korunması gereken sit alanı içinde yer almaktadır. Mekânların tümünün neredeyse tek kubbe altında toplandığı
ve bu sebeple de merkezi mekânın en iyi örneği olarak dünya literatürüne girdiği bilinmektedir. Hiç birbirini görmeden üç şerefeye de çıkan üç ayrı merdiven de bu yapının önemli mimari başarılarından birisidir.
Edirne şehrinin adıyla birlikte anılan bu üç tarihi camii, tarihsel özelliklerine ek olarak mimari özellikleriyle beraber ele alınmıştır. Yapıyı öne çıkaran yapım teknikleri ve yapılarda meydana gelen dönemsel değişiklikler camii planları ana unsur olmak üzere cephe ve kesitlerle de desteklenerek irdelenmiştir. Her üç cami içinde çevresinde farklı dönemlerde eklenen ya da yıkılan, külliyeye dönüşmesinde etken olan mekânlar ele alınmış ve bunların benzer ve ortak yönleri üzerinde durulmuştur. Tüm bu çalışmalar sonucunda Edirne şehrine mal olmuş ve literatürde yazısı, kapısı ve yapısı şeklinde nitelendirmelerle yer etmiş bu üç caminin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Farklı dönemlere ev sahipliği yapan yapıların mimari yapımlarında dönemsel farklılıklar ortaya konulmuştur. Bu karşılaştırmalar sayesinde yapıların hem fiziksel hem de tarihsel değişimleri mimari planlar üzerinden değerlendirilmiştir. Tekerlemelere konu olan ve farklı özellikleri ile Edirne’nin önemli yapıları arasında yerini alan bu üç camii ve külliyesinin başta Edirne şehri olmak üzere Türkiye’nin kültürel mirası olarak
her daim korunmasının ve bu bilincin gelecek nesillere aktarılmasının bilincinde olunması gerektiği de ortaya konulan önemli çıkarımlar arasındadır.
Mardin Grand Mosque, which was built in the 12th century during the Artuqid period and known as o... more Mardin Grand Mosque, which was built in the 12th century during the Artuqid period and known as one of the oldest mosques in Anatolia, is located in the Ulu Cami Neighborhood, which is located in the borders of Artuqid, the central district of Mardin, in the urban protected area where the historical texture is dense. According to the inscription in the building, it was built between 1176-1186. Considering the mosques of the period, it has been determined that the second of three different plan schemes created in the classification that can be made was built with the features. In the second diagram, there is a Harim consisting of transverse naves and a mihrab unit (dome) in the middle of the Harim. There is also a courtyard to the north of the sanctuary. As it can be understood from its charter, the mosque, which has two minarets, one in the east and one in the west, is an important work in terms of being an example of the Selatin mosques with double minarets in the Ottoman period, since it is a Sultan's structure.
Mankind has been exposed to different natural disasters in different periods since the first time... more Mankind has been exposed to different natural disasters in different periods since the first times of its existence. While these disasters sometimes result in only material damages, sometimes they also cause loss of life in addition to property losses. In order to minimize these losses, different local and private organizations undertake different tasks before, during and after disasters. The subject that will be focused on within the scope of the research is the housing opportunities that were designed or produced at the idea stage after disasters and architectural approaches for urgent needs. Considering the data that can be listed as the regional conditions, climate, population, economic situation, and damage situation after the disaster occurs, it is important that the disciplines related to the subject produce in the shortest time possible, in cooperation with each other, about shelter, which is one of the most urgent needs. Within the scope of this study, temporary and permanent building designs built after disasters that occurred in different regions from the past to the present and can be evaluated in the middle-high category are discussed. These designs were examined in terms of their design approaches, original production ideas, installation time, moving and construction stages, and many other innovations and conveniences they brought. The categorization of the project proposals and applications was made under two headings as earthquake, tsunami, flood, migration and post-epidemic building designs. Projects belonging to the titles are grouped and classified within themselves. The sheltering problem caused by the damages after the disasters has been examined by revealing the studies on this subject, and to what extent which disasters affect the housing needs. As a result of the examinations, it has been determined that the changes in the housing needs after the earthquakes, the needed shelter after the war and migration, and the epidemics that continue to be effective today, are more prominent than the others. KEYWORDS: post-disaster architecture, new normal, shelter, temporary building and permanent building designs
İstanbul kıyılarının gelişimi ve değişimi geçmişten günümüze gerek uygulama alanında gerek akadem... more İstanbul kıyılarının gelişimi ve değişimi geçmişten günümüze gerek uygulama alanında gerek akademik anlamda sıklıkla tartışılmıştır. Çalışmada bu tartışmanın tarihsel süreç içerisindeki yerine değinilmiş ve kıyı mekanını ona etki eden pratiklerle beraber inceleyebilmek amaçlanmıştır. Bu inceleme yapılırken felsefe ve mimarlık tarihinde mekâna dair söz söylemiş farklı akımlar ve temsilcileri ele alınmış ve bu pratikler üzerinden İstanbul kıyılarının ve sahil şeridinin tarihsel süreci incelenmiştir. Özellikle 1950’lerden sonraki değişimlerin kentsel kıyı mekanına etkileri inceleme kapsamında ele alınmıştır. Geçmişten günümüze insan eliyle meydana gelen değişmeler sonucu kıyılar doğallıklarını kaybederek kentin sorunlu bölgeleri haline gelmişlerdir. Bu sorunlu bölgelere farklı mimar ve düşünürlerin fikirleri kapsamında yaklaşılmış, kavramsal okumalar ve pratikler üzerinden tartışılmıştır. Mimari okumalarda, G. Deleuze ve F. Guattari’nin yaratıcı bir çokluk felsefesi ele alındığında, iki farklı yakayı birbirine bağlayan ya da birbirinden koparan İstanbul kıyılarındaki çok anlamlılığı; Anthony Vidler’in sınıflandırmasıyla üç farklı tipolojisi üzerinden ele alınan kıyıdaki katmanlaşmayı; Derrida’nın yapı sökümcülük felsefesinin iki aşamalı radikal eleştirisini kıyı çizgisi üzerinden incelediğimizde bu eleştirinin sunduğu bozma ve yeniden inşa etme süreçlerini ve Bernard Tschumi’nin labirent ve piramit metaforunda mekanı algı ve gerçekliğin bir arada olduğu, deneyimsel pratiklerle ele almanın eleştirisini İstanbul kıyıları üzerinden yapabilmeyi sağlamıştır.
Sonuç olarak İstanbul kıyılarında biriken tüm bu olasılıklar farklı girdilerle farklı potansiyeller oluşturmaktadır. Bu potansiyeller kentin farklı katmanlarında farklı alternatifler oluşturmanın yanında KARA KENTİ- KIYI KENTİ- SU KENTİ aşamalarıyla değişen İstanbul’a bir KATMANLAŞMA sağlamaktadır. Katmanlaşmanın kakofonisi (uyumsuzluk) sonucu oluşan ve deneyimlenmeler ile çoğaltılabilecek bu potansiyeller kümesi, alternatif anlamları ifşa etme ya da tamamen anlamından bağımsızlaştırma/anlamsızlaştırma ve hatta anlamından koparma süreçlerinden geçerek, mekân- algı kavram ikilisini tarihsel süreç ışığında deneyimlerle beraber ele almayı sağlamıştır.
Anahtar Sözcükler: İstanbul kıyıları, mekânsal dönüşüm, mimari pratikler
Interactions between people and the technology which develops based on communication and informat... more Interactions between people and the technology which develops based on communication and information are progressing. Particularly, in the countries with multinational structures, it becomes significant for people with different ethnic, political and cultural identities to live by sharing the same space. In this respect, the principle of coexistence without destroying the differences depends on preserving the boundaries of the other existing in the common space. In Edward Said’s terms (tr. Ülner, 2006), the concept of the other is defined and examined as a discursive product. According to Derrida, the other expresses not only the differences in opposition to the object but to all differences in opposition to the sameness (Özkan, 2018). Levinas states that the same can exist with a transcendence approaching the other (Direk & Gökyaran, 2002).
In this study, the concept of the other will be examined through a spatial example, and the others in the space will be discussed. Jerusalem, which will be regarded as a place, is defined as "the city of all humanity" by S. Karakoç (1988). Jerusalem, which is called Yerushalim by the Jews, al-Kuds by the Arabs, Jerusalem by the Europeans, and which is exalted in the holy books of Judaism, Christianity and Islam is home to not only these three Abrahamic religions but also many other religions and cultures. The existence of the cultural others and their spatial reflections will be analysed by focusing on the Mount of Olives. The reflections on the space will be discussed by examining the dichotomy between the olive trees that symbolize life / hope in the Mount of Olives and the concepts of death / obstacles that can be regarded as the other of these trees.
Besides, Jerusalem is described as "Corpus separatum"1, a phrase which is translated as "separate body" in Latin. The depiction here can now be seen as reflected in the space with walls and limitations (separation of the body). This wall, which is called the separation wall and divides the city into two parts as east and west is the handling of the otherness between life and death with the existence of a physical wall. The existence of a physical wall here causes East Jerusalem to be separated from the West Bank. This distinction draws a boundary between the buildings that indicate the spatial existence of lives and the tombs that indicate the spatial existence of death in the city. In this study, it is aimed to discuss the otherness of these distinctions and borders in the city in relation to each other. Key Words: Jerusalem, Mount of Olives, the other, the other culture, spatial reflection
In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different for... more In Anatolia, especially in the mosques built after the 20th century, the search for different forms from the old periods and modern designs that change in architecture comes to the fore. Terzi Baba Mosque, which has become one of the symbols of Erzincan province in Eastern Anatolia, is a structure that can be considered in this sense. The construction of Terzi Baba Mosque, designed by the architect Danyal Tevfik Çiper (1932-2008), started in 1990. It laid its foundation in 1991 and was open to worship in 2002. The building of approximately 7000 congregation capacities has taken its place in the literature as the largest mosque in Eastern Anatolia.
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish-Islam... more Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish-Islamic art. There are examples of tile decoration in Islamic geography, beginning with Iran, from Anatolia to the Balkans. It is accepted that the most mature stage of tile decoration, which entered Anatolia with the Seljuks, was completed in the workshops of Anatolia. Several successful tile samples were used by the Anatolian Seljuks. In the classical age of the Ottoman, previous techniques were developed, new ones were added, and competent examples with a different appearance were given. Tracing this process through tile examples from the central Ottoman provinces is possible. The most beautiful examples of this period are seen in cities like Iznik, Bursa, Edirne, Istanbul, etc. In the early Republican period, the reflections of the efforts to create a national identity in architecture manifested themselves in the historicist-revivalist approach called National Architecture. In this approach, architectural elements-ornamentations taken from religious architecture belonging to earlier periods, such as Ottoman and Seljuk periods, were mostly used on the facades. Leading architects of that period such as Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, and Ali Talat Bey, used tile ornamentation extensively in the various public buildings they designed. The study aim is to make an architectural evaluation of the tile decoration used on the facades of buildings in Istanbul, which was shaped especially by the influence of National Architecture in the late Ottoman-Early Republican periods. In this context, twenty examples selected from Istanbul were photographed, documenting their current condition, and the tile decorations on their facades were examined. As seen in the architectural examples in Istanbul, it can be said that in the early 20th century, the tile was considered an element that strengthened the national character. In this context, it continued the Turkish-Islamic architectural decoration traditions with its main lines.
Kitsch is the product of false relations established by the image, which is detached from the rea... more Kitsch is the product of false relations established by the image, which is detached from the reality it belongs to, with different contexts. As a selective image production, kitsch has become a part of mass culture by acting according to the changing dynamics of the consumer culture and the expectations and tastes of the consumer society. In this study, using the document analysis method, the aesthetic, socio-cultural, economic and political dimensions of the kitsch phenomenon in architecture; It is aimed to reveal the reasons for the widespread use of kitsch in the post-modern period and its possible usage areas in architecture. In the postmodern world, the use of ready-made images and simulacra, loaded with connotations that take the pulse of the consumer, has become widespread over time in art and architecture. The main reasons for this situation are; the use of architecture as a propaganda tool, the impact of global capital on art and architecture, and the change in the tastes, needs, and preferences of the consumer. While kitsch aesthetics previously appealed to the subculture and middle class, in today's age where the continuity of consumption is considered important, now it is also among the preferences of the capital class, increasing its sphere of influence.
Uploads
Papers by Sema Kızılelma
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish Islamic art. There are examples of tile decoration in Islamic geography, beginning with Iran, from Anatolia to the Balkans. It is accepted that the most mature stage of tile decoration, which entered Anatolia with the Seljuks, was completed in the workshops of Anatolia. Several successful tile samples were used by the Anatolian Seljuks. In the classical age of the Ottoman, previous techniques were developed, new ones were added, and competent examples with a different appearance were given. Tracing this process through tile examples from the central Ottoman provinces is possible. The most beautiful examples of this period are seen in cities like Iznik, Bursa, Edirne, Istanbul, etc. In the early Republican period, the reflections of the efforts to create a national identity in architecture manifested themselves in the historicist-revivalist approach called National Architecture. In this approach, architectural elements-ornamentations taken from religious architecture belonging to earlier periods, such as Ottoman and Seljuk periods, were mostly used on the facades. Leading architects of that period such as Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, and Ali Talat Bey, used tile ornamentation extensively in the various public buildings they designed. The study aim is to make an architectural evaluation of the tile decoration used on the facades of buildings in Istanbul, which was shaped especially by the influence of National Architecture in the late Ottoman Early Republican periods. In this context, twenty examples selected from Istanbul were photographed, documenting their current condition, and the tile decorations on their facades were examined. As seen in the architectural examples in Istanbul, it can be said that in the early 20th century, the tile was considered an element that strengthened the national.,
Keywords: Istanbul, Late Ottoman-Early Republican Period, early 20th century, National Architectural, Tile
süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan
Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya
Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı
yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam
mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği
söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak
tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında
tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda
insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır
ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin
değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride
kitsch üretiminin önünü açmıştır.
Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını
tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı
zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda
aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür
endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle
tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir.
Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler
günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden
alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği
günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari,
ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim
alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır.
Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya
koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama
açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik,
sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin
yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak
amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj
kullanımı, Tüketim Kültürü
Kentlerin ve yaşam alanlarının dirençliliği, ekonomik, toplumsal, kurumsal ve çevresel olarak sıralanabilecek ve farklı araştırmalarla yeni eklemeler yapılabilecek göstergeleri bünyesinde barındırmaktadır. Ancak çalışma kapsamında yapısal göstergeler üzerinde durulacak olup, yapıların zorluklara ve ortam şartlarına adaptasyonu sürecinde iklim değişikliği, afet riskini azaltma ve önleme, sürdürülebilirlik gibi adaptasyonlarda göz önünde bulundurularak ‘dirençli kent yaklaşımları’ üzerinde durulacaktır. Kendi içinde akıllı kent, girişimci kent, sakin (yavaş) kent, kompakt kent şeklinde sınıflandırılmasının yanı sıra sürdürülebilirlik başlığı altında, kendi kendine yetebilen bahçe kentler, eko kentler, yeşil kentler, akıllı (smart) kentler ve sürdürülebilir kentler olarak da farklı planlama ve tasarım yaklaşımları bulunmaktadır.
Bu planlama ve tasarım yaklaşımlarının kent ve yaşam alanları üzerinde meydana getirdiği değişimler ele alınarak bu değişimlerin yaşadığımız şehirlerin dirençliliği bağlamında nelere yol açtığı tartışılacaktır. Farklı ülkelerde yapılan projeler ele alınarak incelenecek ve bu yapıların yaklaşımları karşılaştırılmalı olarak ortaya konulacaktır. Bu sayede şehirlerin ve yaşam alanlarımızın bugün var olan yaklaşımlarla dirençlilikleri tartışılarak gelecekteki yaşam alanlarımızın ihtiyacı olan gereklilikler ve farklı yaklaşım fikirleri ve önerileri sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dirençli yaşam alanları, dayanıklı kentler, mekânların direnci, dirençli planlama yaklaşımları
olması bakımından oldukça eski ve önemli bir tarihe sahiptir. Şehrin adının ve tarihinin önemi şehrin imarına ve gelişimine de birçok alanda katkı sunmuştur. Bu çalışma kapsamında şehre yapılan önemli mimari çalışmalardan camiler ve külliyeler ele alınacaktır. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği ve 1568- 1574 yılları arasında inşa ettiği Edirne Selimiye Camii başta olmak üzere birçok cami ve külliye farklı dönemlerde inşa edilmiş ve çoğu günümüzde varlığını korumaktadır. Hepsinin birbirinden farklı değere sahip olduğu mimarisi zengin bu şehrin dillerde ün yapmış bir tekerlemesinde,
“Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere bu üç camiinin diğer camilerden farklı olan yanları ve eşsiz değerleri ortaya konulmuştur.
Ulu Cami tipinin önemli örneklerinden birisi olan Eski Cami’nin, 1403 -1414 yılları arasında Yıldırım Bayezid Han’ın oğlu Emir Süleyman tarafından inşasına başlanmış ve Çelebi Sultan Mehmed tarafından yapımı tamamlanmıştır. Erken Dönem yapılarından birisi olan cami, Edirne’nin tam merkezinde yer almakta ve Yıldırım Bayezid Camii’nden sonraki Edirne’nin en eski camisidir. Hacı Bayram Veli’nin ziyaret ettiği gün ve vaaz verdiği kürsü de Eski Cami tarihinde önemli bir yere sahiptir. Tekerlemede de var olduğu gibi, bu camiinin yazıları oldukça sanatlı ve kıymetlidir.
Erken Dönem yapısı olarak geçen diğer yapı Üç Şerefeli Cami olup, yapımı ile ilgili iki rivayet vardır. Birisi Yıldırım Bayezid oğlu Musa Çelebi iken, bazı kaynaklarda II. Murad
tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Klasik dönemi hazırlayan cami olarak bilinen yapı, adını üç şerefesine de ayrı olarak çıkılabilen minaresinden almıştır. Üç Şerefeli Cami’nin iki kemer içinde kavsaranın yer aldığı kapı, tekerlemede bahsedilen, en ilginç süslemeye sahip yapı kitabesidir.
Klasik Dönem yapısı olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye tanımladığı Selimiye Camii, tekerlemede bahsedilen üç camiden sonuncusudur. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Edirne Selimiye Camii ve külliyesinin fiziki ve işlevsel bütünlüğünü meydana getiren camii, iç (revaklı) avlu, dış avlu, medreseler, arasta, sıbyan mektebi, kütüphane ve Muvakkithane korunması gereken sit alanı içinde yer almaktadır. Mekânların tümünün neredeyse tek kubbe altında toplandığı
ve bu sebeple de merkezi mekânın en iyi örneği olarak dünya literatürüne girdiği bilinmektedir. Hiç birbirini görmeden üç şerefeye de çıkan üç ayrı merdiven de bu yapının önemli mimari başarılarından birisidir.
Edirne şehrinin adıyla birlikte anılan bu üç tarihi camii, tarihsel özelliklerine ek olarak mimari özellikleriyle beraber ele alınmıştır. Yapıyı öne çıkaran yapım teknikleri ve yapılarda meydana gelen dönemsel değişiklikler camii planları ana unsur olmak üzere cephe ve kesitlerle de desteklenerek irdelenmiştir. Her üç cami içinde çevresinde farklı dönemlerde eklenen ya da yıkılan, külliyeye dönüşmesinde etken olan mekânlar ele alınmış ve bunların benzer ve ortak yönleri üzerinde durulmuştur. Tüm bu çalışmalar sonucunda Edirne şehrine mal olmuş ve literatürde yazısı, kapısı ve yapısı şeklinde nitelendirmelerle yer etmiş bu üç caminin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Farklı dönemlere ev sahipliği yapan yapıların mimari yapımlarında dönemsel farklılıklar ortaya konulmuştur. Bu karşılaştırmalar sayesinde yapıların hem fiziksel hem de tarihsel değişimleri mimari planlar üzerinden değerlendirilmiştir. Tekerlemelere konu olan ve farklı özellikleri ile Edirne’nin önemli yapıları arasında yerini alan bu üç camii ve külliyesinin başta Edirne şehri olmak üzere Türkiye’nin kültürel mirası olarak
her daim korunmasının ve bu bilincin gelecek nesillere aktarılmasının bilincinde olunması gerektiği de ortaya konulan önemli çıkarımlar arasındadır.
these disasters sometimes result in only material damages, sometimes they also cause loss of life in addition to property
losses. In order to minimize these losses, different local and private organizations undertake different tasks before,
during and after disasters. The subject that will be focused on within the scope of the research is the housing
opportunities that were designed or produced at the idea stage after disasters and architectural approaches for urgent
needs. Considering the data that can be listed as the regional conditions, climate, population, economic situation, and
damage situation after the disaster occurs, it is important that the disciplines related to the subject produce in the shortest
time possible, in cooperation with each other, about shelter, which is one of the most urgent needs. Within the scope of
this study, temporary and permanent building designs built after disasters that occurred in different regions from the
past to the present and can be evaluated in the middle-high category are discussed. These designs were examined in
terms of their design approaches, original production ideas, installation time, moving and construction stages, and many
other innovations and conveniences they brought. The categorization of the project proposals and applications was made
under two headings as earthquake, tsunami, flood, migration and post-epidemic building designs. Projects belonging to
the titles are grouped and classified within themselves. The sheltering problem caused by the damages after the disasters
has been examined by revealing the studies on this subject, and to what extent which disasters affect the housing needs.
As a result of the examinations, it has been determined that the changes in the housing needs after the earthquakes, the
needed shelter after the war and migration, and the epidemics that continue to be effective today, are more prominent
than the others.
KEYWORDS: post-disaster architecture, new normal, shelter, temporary building and permanent building designs
Mimari okumalarda, G. Deleuze ve F. Guattari’nin yaratıcı bir çokluk felsefesi ele alındığında, iki farklı yakayı birbirine bağlayan ya da birbirinden koparan İstanbul kıyılarındaki çok anlamlılığı; Anthony Vidler’in sınıflandırmasıyla üç farklı tipolojisi üzerinden ele alınan kıyıdaki katmanlaşmayı; Derrida’nın yapı sökümcülük felsefesinin iki aşamalı radikal eleştirisini kıyı çizgisi üzerinden incelediğimizde bu eleştirinin sunduğu bozma ve yeniden inşa etme süreçlerini ve Bernard Tschumi’nin labirent ve piramit metaforunda mekanı algı ve gerçekliğin bir arada olduğu, deneyimsel pratiklerle ele almanın eleştirisini İstanbul kıyıları üzerinden yapabilmeyi sağlamıştır.
Sonuç olarak İstanbul kıyılarında biriken tüm bu olasılıklar farklı girdilerle farklı potansiyeller oluşturmaktadır. Bu potansiyeller kentin farklı katmanlarında farklı alternatifler oluşturmanın yanında KARA KENTİ- KIYI KENTİ- SU KENTİ aşamalarıyla değişen İstanbul’a bir KATMANLAŞMA sağlamaktadır. Katmanlaşmanın kakofonisi (uyumsuzluk) sonucu oluşan ve deneyimlenmeler ile çoğaltılabilecek bu potansiyeller kümesi, alternatif anlamları ifşa etme ya da tamamen anlamından bağımsızlaştırma/anlamsızlaştırma ve hatta anlamından koparma süreçlerinden geçerek, mekân- algı kavram ikilisini tarihsel süreç ışığında deneyimlerle beraber ele almayı sağlamıştır.
Anahtar Sözcükler: İstanbul kıyıları, mekânsal dönüşüm, mimari pratikler
In this study, the concept of the other will be examined through a spatial example, and the others in the space will be discussed. Jerusalem, which will be regarded as a place, is defined as "the city of all humanity" by S. Karakoç (1988). Jerusalem, which is called Yerushalim by the Jews, al-Kuds by the Arabs, Jerusalem by the Europeans, and which is exalted in the holy books of Judaism, Christianity and Islam is home to not only these three Abrahamic religions but also many other religions and cultures. The existence of the cultural others and their spatial reflections will be analysed by focusing on the Mount of Olives. The reflections on the space will be discussed by examining the dichotomy between the olive trees that symbolize life / hope in the Mount of Olives and the concepts of death / obstacles that can be regarded as the other of these trees.
Besides, Jerusalem is described as "Corpus separatum"1, a phrase which is translated as "separate body" in Latin. The depiction here can now be seen as reflected in the space with walls and limitations (separation of the body). This wall, which is called the separation wall and divides the city into two parts as east and west is the handling of the otherness between life and death with the existence of a physical wall. The existence of a physical wall here causes East Jerusalem to be separated from the West Bank. This distinction draws a boundary between the buildings that indicate the spatial existence of lives and the tombs that indicate the spatial existence of death in the city. In this study, it is aimed to discuss the otherness of these distinctions and borders in the city in relation to each other.
Key Words: Jerusalem, Mount of Olives, the other, the other culture, spatial reflection
Tile decoration is one of the main ornamental elements used indoors and outdoors in Turkish Islamic art. There are examples of tile decoration in Islamic geography, beginning with Iran, from Anatolia to the Balkans. It is accepted that the most mature stage of tile decoration, which entered Anatolia with the Seljuks, was completed in the workshops of Anatolia. Several successful tile samples were used by the Anatolian Seljuks. In the classical age of the Ottoman, previous techniques were developed, new ones were added, and competent examples with a different appearance were given. Tracing this process through tile examples from the central Ottoman provinces is possible. The most beautiful examples of this period are seen in cities like Iznik, Bursa, Edirne, Istanbul, etc. In the early Republican period, the reflections of the efforts to create a national identity in architecture manifested themselves in the historicist-revivalist approach called National Architecture. In this approach, architectural elements-ornamentations taken from religious architecture belonging to earlier periods, such as Ottoman and Seljuk periods, were mostly used on the facades. Leading architects of that period such as Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, and Ali Talat Bey, used tile ornamentation extensively in the various public buildings they designed. The study aim is to make an architectural evaluation of the tile decoration used on the facades of buildings in Istanbul, which was shaped especially by the influence of National Architecture in the late Ottoman Early Republican periods. In this context, twenty examples selected from Istanbul were photographed, documenting their current condition, and the tile decorations on their facades were examined. As seen in the architectural examples in Istanbul, it can be said that in the early 20th century, the tile was considered an element that strengthened the national.,
Keywords: Istanbul, Late Ottoman-Early Republican Period, early 20th century, National Architectural, Tile
süs öğelerindendir. İslam coğrafyasında, İran’dan başlayarak Anadolu’dan
Balkanlara kadar çini süslemenin örneklerine rastlanmaktadır. Anadolu’ya
Selçuklarla giren çininin gelişiminin en olgun evresini Anadolu’daki atölyelerde tamamladığı kabul edilmektedir. 12-13. yüzyıllarda Anadolu Selçuklu’da çok çeşitli ve başarılı çini denemeleri ortaya konmuştur. Klasik Osmanlı’da, önceki teknikler geliştirilerek bu tekniklere yenileri eklenmiş ve daha farklı görünüme kavuşan çini bezmede yetkin örnekler verilmiştir Osmanlı merkez illerindeki çini örnekleri üzerinden bu süreci izlemek mümkündür. Osmanlı dönemine ait en güzel çini örnekleri, İznik, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerde görülmektedir. Erken Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise milli kimliği oluşturma yolundaki çabaların mimarideki yansımaları, l. Milli Mimari olarak adlandırılan tarihselci - canlandırmacı
yaklaşımda kendini göstermiştir. Bu yaklaşımda daha çok Osmanlı ve Selçuklu gibi daha önceki devirlere ait özellikle dini mimariden alınan mimari elemanlar, bezemeler cephelerde kullanılmıştır. Vedat Tek, Mimar Kemaleddin, Mimar Ali Talat Bey, Mimar Muzaffer Bey, Mihran Azaryan, Levon Nafilyan gibi dönemin önde gelen mimarları tasarladıkları okul, iskele, han, mescit ve çeşitli kamu yapılarında çini bezemeyi yoğun olarak kullanmışlardır. Böylece eski mimari geleneklerin kısmi de olsa canlandırıldığı düşünülmüştür. Bu çalışmanın amacı; Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet döneminde özellikle l. Milli Mimari akımı etkisiyle şekillenmiş, İstanbul’daki bina cephelerinde kullanılan çini bezemenin mimari bir değerlendirmesini yapmaktır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet döneminde önemli mimari gelişmelerin merkezi olan İstanbul şehrinde, yapı üzerindeki çini örneklerini incelemek çini sanatının tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli görülmüştür. Bu kapsamda İstanbul’dan seçilen yirmi adet yapı örneklerinin güncel durumlarını da belgeleyen fotoğraflar çekilerek yapı cephelerindeki çini süslemenin bir değerlendirilmesi yapılmıştır. Ayrıca ilgili literatür taranarak bu konudaki görüşler üzerinden binaların cephelerinde kullanılan çini süslemenin mimarlık tarihindeki yeri ve önemi tartışılmıştır. İstanbul’daki mimari örneklerde görüldüğü gibi 20. yüzyıl başlarında canlandırmacı akımların etkisiyle çininin milli karakteri kuvvetlendiren bir öğe olarak ele alındığı ve bu bağlamda da Türk-İslam
mimari bezeme özelliklerini/geleneklerini ana hatlarıyla devam ettirdiği
söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: İstanbul, Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet, 20. yüzyıl başları, l. Milli Mimari, Çini.
bir gerçeklikle kurduğu sahte ilişkinin hayal gücünden yoksun ürünü olarak
tanımlanabilir. Postmodern çağın hipergerçek ve çok kimlikli kültürel ortamında
tüketim toplumunun ortak değer, beklenti ve zevklerini kullanarak çok sayıda
insanı etkilemeye çalışan kitschte, duygusal yoğunluğu yüksek ve kolay anlaşılır
ürün ve yapıtların hızlı tüketimi söz konusudur. Tüketim kültürünün dinamiklerinin
değişmesi ve seçmeci imge üretiminin toplum tarafından hızlı tüketimi mimaride
kitsch üretiminin önünü açmıştır.
Üslup çeşitliliğinin cenneti konumundaki postmodern dünyada tüketicinin nabzını
tutan çağrışımlarla yüklü hazır imaj ve simülakrların sanatta ve mimaride kullanımı
zamanla yaygınlaşmıştır. Bu durumun başlıca sebepleri; mimarinin propaganda
aracı olarak kullanılması, küresel sermayenin sanat ve mimariye etkisi, kültür
endüstrisi, teknoloji, kitle iletişim araçları ve değişen tüketim kültürünün etkisiyle
tüketici zevkleri, ihtiyaçları ve tercihlerinin değişmesi sayılabilir.
Seri üretim ve kamu tüketimine dayalı kapitalist ekonomik düzende kitsch ürünler
günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Kitsch estetiği önceden
alt kültüre ve orta sınıfa hitap ederken tüketimin sürekliliğinin önemsendiği
günümüz çağında artık sermaye sınıfının da tercihleri arasındadır. Mimari,
ideolojik imgelerin kullanılmasıyla siyasi kitsch üretiminin temel tüketim
alanlarından biri olmuş ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır.
Kitschin tercih edilme sebeplerini, kullanım alanlarını ve toplumla ilişkisini ortaya
koymak, kavramın önemini anlama ve gelecek mimarideki yerini saptama
açısından önemlidir. Bu kapsamda çalışmada mimaride kitsch olgusunun estetik,
sosyokültürel, ekonomik ve siyasi boyutları; modern sonrası dönemde kitschin
yaygın kullanımının sebepleri ve mimaride olası kullanım alanlarını ortaya koymak
amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Mimarlık, Kitsch, Postmodernizm, Hipergerçeklik, İmaj
kullanımı, Tüketim Kültürü
Kentlerin ve yaşam alanlarının dirençliliği, ekonomik, toplumsal, kurumsal ve çevresel olarak sıralanabilecek ve farklı araştırmalarla yeni eklemeler yapılabilecek göstergeleri bünyesinde barındırmaktadır. Ancak çalışma kapsamında yapısal göstergeler üzerinde durulacak olup, yapıların zorluklara ve ortam şartlarına adaptasyonu sürecinde iklim değişikliği, afet riskini azaltma ve önleme, sürdürülebilirlik gibi adaptasyonlarda göz önünde bulundurularak ‘dirençli kent yaklaşımları’ üzerinde durulacaktır. Kendi içinde akıllı kent, girişimci kent, sakin (yavaş) kent, kompakt kent şeklinde sınıflandırılmasının yanı sıra sürdürülebilirlik başlığı altında, kendi kendine yetebilen bahçe kentler, eko kentler, yeşil kentler, akıllı (smart) kentler ve sürdürülebilir kentler olarak da farklı planlama ve tasarım yaklaşımları bulunmaktadır.
Bu planlama ve tasarım yaklaşımlarının kent ve yaşam alanları üzerinde meydana getirdiği değişimler ele alınarak bu değişimlerin yaşadığımız şehirlerin dirençliliği bağlamında nelere yol açtığı tartışılacaktır. Farklı ülkelerde yapılan projeler ele alınarak incelenecek ve bu yapıların yaklaşımları karşılaştırılmalı olarak ortaya konulacaktır. Bu sayede şehirlerin ve yaşam alanlarımızın bugün var olan yaklaşımlarla dirençlilikleri tartışılarak gelecekteki yaşam alanlarımızın ihtiyacı olan gereklilikler ve farklı yaklaşım fikirleri ve önerileri sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Dirençli yaşam alanları, dayanıklı kentler, mekânların direnci, dirençli planlama yaklaşımları
olması bakımından oldukça eski ve önemli bir tarihe sahiptir. Şehrin adının ve tarihinin önemi şehrin imarına ve gelişimine de birçok alanda katkı sunmuştur. Bu çalışma kapsamında şehre yapılan önemli mimari çalışmalardan camiler ve külliyeler ele alınacaktır. Mimar Sinan’ın ustalık eserim dediği ve 1568- 1574 yılları arasında inşa ettiği Edirne Selimiye Camii başta olmak üzere birçok cami ve külliye farklı dönemlerde inşa edilmiş ve çoğu günümüzde varlığını korumaktadır. Hepsinin birbirinden farklı değere sahip olduğu mimarisi zengin bu şehrin dillerde ün yapmış bir tekerlemesinde,
“Eski Cami’nin yazısı, Üç Şerefeli’nin kapısı, Selimiye’nin yapısı” şeklinde bir ifade yer almaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere bu üç camiinin diğer camilerden farklı olan yanları ve eşsiz değerleri ortaya konulmuştur.
Ulu Cami tipinin önemli örneklerinden birisi olan Eski Cami’nin, 1403 -1414 yılları arasında Yıldırım Bayezid Han’ın oğlu Emir Süleyman tarafından inşasına başlanmış ve Çelebi Sultan Mehmed tarafından yapımı tamamlanmıştır. Erken Dönem yapılarından birisi olan cami, Edirne’nin tam merkezinde yer almakta ve Yıldırım Bayezid Camii’nden sonraki Edirne’nin en eski camisidir. Hacı Bayram Veli’nin ziyaret ettiği gün ve vaaz verdiği kürsü de Eski Cami tarihinde önemli bir yere sahiptir. Tekerlemede de var olduğu gibi, bu camiinin yazıları oldukça sanatlı ve kıymetlidir.
Erken Dönem yapısı olarak geçen diğer yapı Üç Şerefeli Cami olup, yapımı ile ilgili iki rivayet vardır. Birisi Yıldırım Bayezid oğlu Musa Çelebi iken, bazı kaynaklarda II. Murad
tarafından yapıldığı rivayet edilmektedir. Klasik dönemi hazırlayan cami olarak bilinen yapı, adını üç şerefesine de ayrı olarak çıkılabilen minaresinden almıştır. Üç Şerefeli Cami’nin iki kemer içinde kavsaranın yer aldığı kapı, tekerlemede bahsedilen, en ilginç süslemeye sahip yapı kitabesidir.
Klasik Dönem yapısı olan ve Mimar Sinan’ın ustalık eserim diye tanımladığı Selimiye Camii, tekerlemede bahsedilen üç camiden sonuncusudur. 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Edirne Selimiye Camii ve külliyesinin fiziki ve işlevsel bütünlüğünü meydana getiren camii, iç (revaklı) avlu, dış avlu, medreseler, arasta, sıbyan mektebi, kütüphane ve Muvakkithane korunması gereken sit alanı içinde yer almaktadır. Mekânların tümünün neredeyse tek kubbe altında toplandığı
ve bu sebeple de merkezi mekânın en iyi örneği olarak dünya literatürüne girdiği bilinmektedir. Hiç birbirini görmeden üç şerefeye de çıkan üç ayrı merdiven de bu yapının önemli mimari başarılarından birisidir.
Edirne şehrinin adıyla birlikte anılan bu üç tarihi camii, tarihsel özelliklerine ek olarak mimari özellikleriyle beraber ele alınmıştır. Yapıyı öne çıkaran yapım teknikleri ve yapılarda meydana gelen dönemsel değişiklikler camii planları ana unsur olmak üzere cephe ve kesitlerle de desteklenerek irdelenmiştir. Her üç cami içinde çevresinde farklı dönemlerde eklenen ya da yıkılan, külliyeye dönüşmesinde etken olan mekânlar ele alınmış ve bunların benzer ve ortak yönleri üzerinde durulmuştur. Tüm bu çalışmalar sonucunda Edirne şehrine mal olmuş ve literatürde yazısı, kapısı ve yapısı şeklinde nitelendirmelerle yer etmiş bu üç caminin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Farklı dönemlere ev sahipliği yapan yapıların mimari yapımlarında dönemsel farklılıklar ortaya konulmuştur. Bu karşılaştırmalar sayesinde yapıların hem fiziksel hem de tarihsel değişimleri mimari planlar üzerinden değerlendirilmiştir. Tekerlemelere konu olan ve farklı özellikleri ile Edirne’nin önemli yapıları arasında yerini alan bu üç camii ve külliyesinin başta Edirne şehri olmak üzere Türkiye’nin kültürel mirası olarak
her daim korunmasının ve bu bilincin gelecek nesillere aktarılmasının bilincinde olunması gerektiği de ortaya konulan önemli çıkarımlar arasındadır.
these disasters sometimes result in only material damages, sometimes they also cause loss of life in addition to property
losses. In order to minimize these losses, different local and private organizations undertake different tasks before,
during and after disasters. The subject that will be focused on within the scope of the research is the housing
opportunities that were designed or produced at the idea stage after disasters and architectural approaches for urgent
needs. Considering the data that can be listed as the regional conditions, climate, population, economic situation, and
damage situation after the disaster occurs, it is important that the disciplines related to the subject produce in the shortest
time possible, in cooperation with each other, about shelter, which is one of the most urgent needs. Within the scope of
this study, temporary and permanent building designs built after disasters that occurred in different regions from the
past to the present and can be evaluated in the middle-high category are discussed. These designs were examined in
terms of their design approaches, original production ideas, installation time, moving and construction stages, and many
other innovations and conveniences they brought. The categorization of the project proposals and applications was made
under two headings as earthquake, tsunami, flood, migration and post-epidemic building designs. Projects belonging to
the titles are grouped and classified within themselves. The sheltering problem caused by the damages after the disasters
has been examined by revealing the studies on this subject, and to what extent which disasters affect the housing needs.
As a result of the examinations, it has been determined that the changes in the housing needs after the earthquakes, the
needed shelter after the war and migration, and the epidemics that continue to be effective today, are more prominent
than the others.
KEYWORDS: post-disaster architecture, new normal, shelter, temporary building and permanent building designs
Mimari okumalarda, G. Deleuze ve F. Guattari’nin yaratıcı bir çokluk felsefesi ele alındığında, iki farklı yakayı birbirine bağlayan ya da birbirinden koparan İstanbul kıyılarındaki çok anlamlılığı; Anthony Vidler’in sınıflandırmasıyla üç farklı tipolojisi üzerinden ele alınan kıyıdaki katmanlaşmayı; Derrida’nın yapı sökümcülük felsefesinin iki aşamalı radikal eleştirisini kıyı çizgisi üzerinden incelediğimizde bu eleştirinin sunduğu bozma ve yeniden inşa etme süreçlerini ve Bernard Tschumi’nin labirent ve piramit metaforunda mekanı algı ve gerçekliğin bir arada olduğu, deneyimsel pratiklerle ele almanın eleştirisini İstanbul kıyıları üzerinden yapabilmeyi sağlamıştır.
Sonuç olarak İstanbul kıyılarında biriken tüm bu olasılıklar farklı girdilerle farklı potansiyeller oluşturmaktadır. Bu potansiyeller kentin farklı katmanlarında farklı alternatifler oluşturmanın yanında KARA KENTİ- KIYI KENTİ- SU KENTİ aşamalarıyla değişen İstanbul’a bir KATMANLAŞMA sağlamaktadır. Katmanlaşmanın kakofonisi (uyumsuzluk) sonucu oluşan ve deneyimlenmeler ile çoğaltılabilecek bu potansiyeller kümesi, alternatif anlamları ifşa etme ya da tamamen anlamından bağımsızlaştırma/anlamsızlaştırma ve hatta anlamından koparma süreçlerinden geçerek, mekân- algı kavram ikilisini tarihsel süreç ışığında deneyimlerle beraber ele almayı sağlamıştır.
Anahtar Sözcükler: İstanbul kıyıları, mekânsal dönüşüm, mimari pratikler
In this study, the concept of the other will be examined through a spatial example, and the others in the space will be discussed. Jerusalem, which will be regarded as a place, is defined as "the city of all humanity" by S. Karakoç (1988). Jerusalem, which is called Yerushalim by the Jews, al-Kuds by the Arabs, Jerusalem by the Europeans, and which is exalted in the holy books of Judaism, Christianity and Islam is home to not only these three Abrahamic religions but also many other religions and cultures. The existence of the cultural others and their spatial reflections will be analysed by focusing on the Mount of Olives. The reflections on the space will be discussed by examining the dichotomy between the olive trees that symbolize life / hope in the Mount of Olives and the concepts of death / obstacles that can be regarded as the other of these trees.
Besides, Jerusalem is described as "Corpus separatum"1, a phrase which is translated as "separate body" in Latin. The depiction here can now be seen as reflected in the space with walls and limitations (separation of the body). This wall, which is called the separation wall and divides the city into two parts as east and west is the handling of the otherness between life and death with the existence of a physical wall. The existence of a physical wall here causes East Jerusalem to be separated from the West Bank. This distinction draws a boundary between the buildings that indicate the spatial existence of lives and the tombs that indicate the spatial existence of death in the city. In this study, it is aimed to discuss the otherness of these distinctions and borders in the city in relation to each other.
Key Words: Jerusalem, Mount of Olives, the other, the other culture, spatial reflection