Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2019, LİBRA KİTAP
Kurt Hasan (Veli Babanın Babası) Hacı şeyhin tek talibidir. Bildiği her şeyi ondan öğrenmiştir. Bir gün, Hacı şeyhle birlikte Acısu köyünün bulunduğu alana gelirler. Hacı şeyh atından iner ve etrafa bakar. Kurt Hasan’ın yerleşeceği bu topraklar için dua eder. Duasının ardından Kurt Hasan’a dönerek; “Burası Gönül’e Hâkim, Göğe Hâkim, Devlete Hâkim Yerdir” der. Bu duadan sonra, Kurt Hasan’ın ailesi ve ona bağlı 12 hane köye gelip yerleşir. Köydeki hane sayısı 9’dan 21’e çıkar. Derler ki; köy bu 21 haneden çoğalıp Anşa Bacılı (Kurdoğlu) ocağının merkezi olarak bugüne gelmiştir. Acısu, Hacı Şeyhin duasıyla dualanan, Anşa Bacı / Veli Baba’nın nesnelleşen yaşam tecrübesiyle perçinleşerek; Anşa Bacılı Beydili Sıraç Türkmenlerinin karar, yaşam ve inanç merkezinin adı olmuştur.
Folklor Akademi Dergisi, 2021
Öz Kafkasya, küçük bir coğrafya olmasına rağmen çevresini büyük oranda etkilemiştir. Masalla gerçeğin iç içe geçtiği bir yer olan Kafkasya'nın; kendine has kültürel ve karakteristik özellikleri ile kadim vatanları Abhazya'nın otokton halkı olan Abazalar, kültürlerine bağlı bir şekilde geleneklerinden gurur duyarak yaşamlarını sürdürürler. Pagan, Hristiyan ve İslam dini Abazaların geleneklerini etkilemiş ve geleneklerinde izler bırakmıştır. Günümüzde dahi bu izler rahatça görülebilmektedir. Yüz elli yedi yıl önce Türkiye'ye gelen Abazaların özel zamanlarda icra ettikleri geleneksel dansı Apsua Koşara'nın tarihsel izleri takip edildiğinde tüm işaretler Anavatanları Abhazya'yı göstermektedir. Bu araştırma ile Türkiyeli Abazaların geleneksel dansı Apsua Koşara'nın Abhazya bağlantısının kurulması hedeflenerek Türkiye'deki Abaza kültürünün köklerinin Abaza ülkesi Abhazya'ya dayandığı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı Kafkasya'nın kadim halklarından olan Abazaların geleneksel halk dansı Apsua Koşara'nın her yönüyle araştırılması ve kayda geçirilmesidir. 19. yüzyılda Kafkas-Rus savaşı sonrasında Abazaların beş yüz binden fazla olduğu tahmin edilen nüfuslarının neredeyse %60'ı Rus orduları tarafından yok edilmiştir. Geriye kalan iki yüz bin kişinin ise neredeyse %85'inden fazlası Ruslar tarafından Osmanlı Devleti topraklarına sürülmüştür. Sürgünün neticesinde 19. yüzyılın sonlarında Abhazya'da sadece yirmi yedi bin Abaza kalmıştır. Abhazya'daki Abazalardan kat kat fazla Abaza; Osmanlı Devleti'nde iskân olmuştu. Abaza dilinin tüm lehçeleri, Abaza kültürünün en eski parçalarının birçoğu Türkiye'de bulunuyordu. Dolayısıyla Abaza kültürünün en canlı yaşandığı yer de Osmanlı toprakları ve sonraları Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Yeni vatanlarında kadim kültürlerini devam ettiren Abazalar, kimliklerinin bir parçası olan müzik ve danslarını da günümüze kadar taşıyabilmişlerdir. Geleneksel Abaza dansı Apsua Koşara da Türkiye'ye taşınmış ve küçük değişikliklerle varlığını koruyarak günümüze kadar ulaşmıştır. Daha önce hakkında çalışma yapılmamış bir alanda hazırlanan bu makalede, Kafkasya göçmeni Abazaların kültürlerinin bir parçası olan Apsua Koşara dansının tarihsel geçmişi ve pagan kültürlerle olan bağlantısı irdelenmeye çalışılmıştır. Apsua Koşara dansı ve bu dans çevresinde oluşmuş geleneksel davranış şekilleri tespit edilmiştir. Bu dansla içi içe geçmiş ritüel ve uygulamalar, ilgili kavramlar ve kavramların ayrıntılı açıklamaları makale içerisinde yer almaktadır. Apsua Koşara'nın diasporadaki Abazaların kimliklerini koruma çabalarına katkısı açıklanmaya çalışılmıştır. Makalede anlatılanları daha somut hale getirmek için örnek görüntüler QR kodları aracılığıyla makalenin sonuna eklenmiştir.
Özet: Ahıska Türkleri 1944 yılındaki sürgünden sonra bugün dünyanın çeşitli bölgeleri-ne dağılmış olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Kendi vatanlarından uzakta yaşa-yan Ahıska Türklerinin diğer Türk toplulukları gibi bir edebiyatı da bulunmamaktadır. Ancak, dünyanın farklı yerlerinde de yaşasalar bulundukları bölgelerde az da olsa edebî eserler veren Ahıska Türkleri de bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nde son derece önemli kademelerde görevde bulunmuş Ali Fuat Azgur da bunlardan biridir. Asıl mesleğinin yanında şiirler de kaleme alan Azgur hemen hemen her konuda şiir yazmış, yaşadıklarını, hissettiklerini şiire dökmüştür. Azgur'un bu anlamda en önemli özelliği de aruz vezniyle şiirler yazmasıdır. Biz bu çalışmamızda hem bir asker hem de bir bürokrat olarak görev yapmış Ali Fuat Azgur'un şairlik yönüne vurgu yaparak onun " Aruz'un Meltemiyle " adlı şiir kitabında yer alan şiirlerini inceleyeceğiz. Anahtar kelimeler: Ahıska Türkleri, Ali Fuat Azgur, şiir, aruz. A Meskhetian Turk Poet: Ali Fuat Azgur Abstract: Meskhetian Turks have been scattered on different parts of the world since the exile in 1944. Since they live far from their homeland, they do not have a literature of their own unlike other Turkic peoples. There are, however, a few Meskhetian Turks who have had literary works. Ali Fuat Azgur, who served at important positions in Turkey, is one of those people. In addition to being a soldier, a high judge, Azgur also
Arayışlar Dergisi, 2005
Puslu Kıtalar Atlası (1995)*, İhsan Oktay Anar’ın ilk romanıdır. Yazarın bu yapıt dışında Kitab-ül Hiyel (1996) ve Efrasiyab’ın Hikâyeleri (1998) adlı iki romanı daha vardır. İhsan Oktay Anar’ın bu kitabı, ilk bakışta tarihsel bir roman izlenimi verebilir. Oysa Puslu Kıtalar Atlası, her ne denli tarihsel bir zaman ve uzamda geçen maceraları, o dönemin diliyle anlatan bir roman olsa da, tarihte gerçekten yaşanmış bir sorunu ya da olayı ele almamaktadır. Bu bakımdan tarih Puslu Kıtalar Atlası’nda yalnızca bir atmosfer oluşturma ve dekor işlevi görür. Ancak Anar’ın romanında asıl dikkati çeken ve çözümlemede odağa alınması gereken özellik, olay örgüsünün düzenleniş biçimidir. İşte bu nedenle Puslu Kıtalar Atlası, öncelikle olay örgüsü bakımından incelenmelidir.
Dünyadaki en zor mesleklerden biri. Karanlık, yalnızlık, zamansız ve mekansız bir meslek. Ve bu insanların birbirleriyle dayanışarak oluşturdukları bir kültür. Anadolu madenci kültürü.
Ana tanrıça ve Kybele sözcüklerini duyduğumuzda aklımıza ilk olarak Anadolu gelmektedir. Anadolu, kadının ve anaerkil aile toplumunun kaynağıdır. Dünya üzerinde kadının üstünlüğünü ve önceliğini vurgulayan ilk Ana tanrıça kavramı Anadolu'da gelişmiştir. Dünya ölçeğinde ataerkilliğin yaşandığı çağlarda kadının pek etkisi görülmez Anadolu dışında. Anadolu tarihinde; Toprak ile özdeşleştirip Toprak-ana denilen bereketi, bolluğu ve doğurganlığı simgeleyen ilk Ana Tanrıçalar; Kybele, Artemis ve Meryem Ana gibi dinsel kişiliği olanlar; Amazonlar gibi savaşçılar, Artemizya, Aspasya, Zeo, Hürrem Sultan gibi politikaya bulaşanlar, Sappho, Mihri Hatun, Halide Edip gibi sanatçılar, Nene Hatun gibi kahramanlar bulunmaktadır1. Neden Ana Tanrıça yüceltilmiş hep, bir baba tanrıdan tüm yaratılanların babası olarak düşünülemez miydi? Bu sorunun karşılığını ilkel insanın gözlem gücünde ve bu gözlemin sonucunu da olağan üstü bir yorumla değerlendirerek bu kavramı bulmasında aramak gerek. İlk çağlarda çevresinde gördüğü her şeyi değerlendirme aşamasındaydı insan. Topraksa durmaksızın bir hareketlilik içerisinde sürekli bir şeyler getiriyordu dünyaya. Ağacı, otu, sebzesi, meyvesiyle insan ve hayvan yaşamının soyunu sürdürmesi için gerekli ne varsa onu bağrında yetiştiriyordu. Tüm bitkileri de o doğuruyordu. O da bir anaydı öyleyse. Toprak ana. On binlerce yıl süregelen mağara yaşamında Toprak Ananın bağrında barınmış ve onun güvencesini hissetmişti kendisini ilk insan ve bir beden tasarlamıştı onun için. Yer Toprak Ananın bedenidir, etidir. Yer toprağın ta kendisidir. Bu yüzden Türkçemizde yer, yeryüzü, toprak hep aynı anlamı taşımaktadır. Yerin bağrından çıkan taşlar kemikleri, bitkiler sağları, ırmak ve dereceler damarları, çocuğunu güvenle dünyaya getirip büyüttüğü mağaralar ve kovuklar rahmidir Toprak Ananın ilk insan için2. Kutsal kitaplarda hep topraktan yaratıldığı belirtilmiştir insanoğlunun. Eski çağların Anadolu'sunda kadının doğurganlık gücünü toprağın verim gücüyle özdeşleştirerek, onu bütün varlıkların yaratıcı gücü olarak görmüş, yani insanın topraktan yaratıldığı yargısını günümüzden on bin yıl önce katılmış Anadolu insan. Bu inanç doğrultusunda, doğal olarak toplum anaerkil bir yapıda oluşmuştur ilk çağlarda. Bir yandan yaşamın ölümle sona erdiğini, bir yandan da doğumla sürekli yenilendiğini gözlemliyordu. Dünya'ya çocuğu getiren dişi yaratık, yani kadındı. Doğumda erkeğin işlevi yeterince anlaşılamamış olmalı ki, insanı dünyaya getirebilecek yetenekteki kadının tanrı olabileceği inancı yerleşmişti. Bu yüzdendir ki; Kybele, motiflerinde kalın kalçalı, iri göğüslü şekilde tasvir edilmiştir. Karnının altında da üçgen biçiminde belirtilmesi onun kadınlığının ve doğurganlığının simgesi olarak kabul edilmektir
AN EXAMPLE OF COMMON GOD CULTURE IN ANATOLIAN AND CAUCASUS MYTHS: STORM GOD TEIfiEBA-TEfiUP AND NART SOSRIKO ABSTRACT Selçuk BAĞLAR * There are many Gods in Anatolian and Caucasus Mythologies whose names have reached until today and some aspects of these Gods are pretty much alike. These similarities have reached today thanks to themes obtained in written resources during archaeological digs. This study aims to highlight some thematic similarities between Storm God Teifleba-Teflup and Nart Sosr›ko character who is a dominant character of Caucasus Nart Mythology in terms of storms and meteorological events who are the well known in Huri-Urartu and Hatti-Hitit civilization basins Gods seen in Caucasus-Anatolian and Mesopotamia mythologies have similar characters. Although there are some local differences and context differences in mythology narration, these communities have generated similar mythological themes and God pantheons It is accepted by the science community that the roots of Huri-Urartu and Hatti communities date back to Caucasia. The common theme and characters of these communities’ mythological texts are subject to attention. One of these common characters is Teifleba-Teflup who is accepted as Storm or weather God. The most comprehensive texts regarding Storm God Teifleba-Teflup are Hitit texts. The general belief is that this God has been transferred to Hittites from Hurrie culture. Similarly, Hittites are strongly effected from the culture and religion of Hattie who are the owner of the lands they conquered. It has been illustrated that the myth called Illuyanka is transferred to Hittites from Hatties and the source of the text called Kumarbi is Hurries. It is possible to claim that religious pantheons and mythological narrations of Hittites which is an IndoEuropean community are nourished to a considerable extent by Caucasian communities such as Hattie and Hurrie. It has been proved that God names on bas reliefs found in Çorum Yaz›l›kaya are in Hurrie language. Taking this fact into consideration, it would be a rational attempt to compare themes of Storm God Teifleba-Teflup who is from Hurrie-Urartu and Hattie-Hittite culture basin with Nart Sosr›ko of Caucasus Mythology.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Academia Engineering, 2023
Шульга Д.П., Шульга П.И. Проникновение пазырыкской культуры в Синьцзян. Вест-ник Новосибирского государственного университета. Серия: История, филология. 2017. Т. 16. – №4. – С. 24–29.; , 2017
İzmir iktisat dergisi, 2020
EDUFBA eBooks, 2014
Analytical Biochemistry, 2011
American Journal of Clinical Pathology, 2015