Dr. Mutlu Özgen
Özgen, lisans eğitimini 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı'nda “Halk Bilimi Açısından Tokat Latifoğlu Konağı” başlıklı teziyle, Yüksek lisans eğitimini de 2006 yılında aynı anabilim dalında “Tokat Kentinin Ticaret Mekanları: 19. ve 20. Yüzyılda Meydan Semti” konulu teziyle tamamlamıştır. 2016 yılında, Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde, “Tokat Zile’de Yaşayan Anşa Bacılı Beydili Sıraç Türkmenlerinin Halk Kültürü ve Halk Hayatı” üzerine yaptığı araştırmasıyla doktora derecesini almıştır. Doktora tezi, TRT İç Yapımlar tarafından Gülşan Saru'nun yönetmenliğinde hazırlanan “SIRAÇ” belgeseline senaryolaştırılmış ve bu yapım, 2017 Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nde Profesyonel Kategoride Üçüncülük Ödülü ve 2017 Motif Vakfı Medya Halk Bilim Ödülü'ne layık görülmüştür. Özgen, bu belgeselde danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, TRT’nin 2021 yılında çektiği, Çepni Türkmenlerinin inanç ve ritüellerini konu edinen “İKRAR” belgeselinin de metin danışmanlığını üstlenmiştir.
Halen Kültür Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde el yazması uzmanı olarak görev yapan Özgen, İstanbul Medipol Üniversitesi'nde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak da görev yapmaktadır. Burada, lisans düzeyinde; “Yemek Antropolojisi”, “Kent Folkloru”, “Kültürel Miras”, “Şehir Bellek ve Mekan”, “Mekan ve Anlatı” ve “Osmanlı Şehirciliğinde Vakıflar” derslerini vermektedir. Başta Tokat olmak üzere Anadolu'nun birçok kentinde halk kültürü üzerine kapsamlı alan araştırmaları gerçekleştirmiştir. Çalışmaları, Türkmen Aleviliği başta olmak üzere, Geleneksel Türk Mutfağı, Halk İnancı Uygulamaları, Konut Mimarisi, Halk Mimarisi, Sözlü Tarih, Kent Folkloru ve Kültür Tarihi gibi alanlarda yoğunlaşmıştır. Bu konularda ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi ve kitap bölümleri bulunmaktadır. Ayrıca, çeşitli akademik konferanslarda sunduğu bildirilerle alana önemli katkılar sağlayan Özgen, İngilizce ve Osmanlıca Bilmektedir.
Halen Kültür Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde el yazması uzmanı olarak görev yapan Özgen, İstanbul Medipol Üniversitesi'nde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak da görev yapmaktadır. Burada, lisans düzeyinde; “Yemek Antropolojisi”, “Kent Folkloru”, “Kültürel Miras”, “Şehir Bellek ve Mekan”, “Mekan ve Anlatı” ve “Osmanlı Şehirciliğinde Vakıflar” derslerini vermektedir. Başta Tokat olmak üzere Anadolu'nun birçok kentinde halk kültürü üzerine kapsamlı alan araştırmaları gerçekleştirmiştir. Çalışmaları, Türkmen Aleviliği başta olmak üzere, Geleneksel Türk Mutfağı, Halk İnancı Uygulamaları, Konut Mimarisi, Halk Mimarisi, Sözlü Tarih, Kent Folkloru ve Kültür Tarihi gibi alanlarda yoğunlaşmıştır. Bu konularda ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi ve kitap bölümleri bulunmaktadır. Ayrıca, çeşitli akademik konferanslarda sunduğu bildirilerle alana önemli katkılar sağlayan Özgen, İngilizce ve Osmanlıca Bilmektedir.
less
InterestsView All (11)
Uploads
Videos by Dr. Mutlu Özgen
Ritüelleri, İnançları, Gelenek Göreneklerinin anlatıldığı, 4 Bölümden oluşan İKRAR Belgeseli 26 Mayıs-16 Haziran 2021 tarihleri arasında TRT BELGESEL Kanalında seyirciyle buluştu. Antropolojik alan araştırması ve Görsel antropoloji kuram ve tekniklerinin uygulandığı belgesel, 2021 yılında 45 . Sedat Simavi "Belgesel Övgü" Ödülüne layık görülmüştür.
Book Chapters by Dr. Mutlu Özgen
DESSERT IN TURKISH FOLK CULTURE PRACTICES -
ÖZET
Halk kültürümüzde, hayat tatlı ile başlar, tatlı ile yaşanır, yine tatlı ile sona erer. Tatlı hem sevinci paylaşmanın hem de üzüntüyü azaltmanın "en ideal yolu" olarak kültürel yaşantımızdaki yerini almıştır. Tatlılara yüklenen bu anlam birlikteliği on- ların, taşıdıkları tatlar kadar insan hayatının geçiş dönemlerine kattıkları "durumu tamamlayıcı, toparlayıcı, pekiştirici ve onarıcı" işlevleri ile de ritüel sürecin önemli bir parçası olmuşlardır. Halk kültüründe doğumun ve düğünün hediyesi "baklava" iken, ölümün tesellisi "helva ya da lokma" olmuştur. Doğumla birlikte dünyaya gelen bebeğin gelişi tatlı ile kutlanırken, ölüp giden yakınlarımız da tatlı ile uğur- lanmıştır. Tatlı, yaşayanlara teselli, ölenlere de ruhları için bir dua kapısı olmuştur. "Canına değsin" sözü her iki tarafı da mutlu eden, teskin eden bir ifadedir. Ölünün ruhunu "şad etmek" yani mutlu etmek görevi de tatlıya (helva / lokma) verilmiştir. Yaşayanı mutlu etmeye çalışmak kadar, ölen bir kimsenin ruhunu da mutlu etme görevi tatlıya düşmüştür. Helva ölünün ruhunu memnun ederken, geride kalan yakınlarının da acı çeken ruhlarını ve vicdanlarını rahatlatma vazifesi üstlenmiştir. Tatlının Türk halk kültürü içinde (halk edebiyatı, geçiş dönemleri, halk inancı, halk hekimliği ve diğer geleneklerde) önemli fonksiyonları olduğu pek çok araştırma- cının tespitleri arasındadır. Özellikle Halk edebiyatımızda "Sımâtiye" adı verilen yemek destanları ile, dilimize yerleşen atasözleri, deyimler, alkışlar (dualar) tatlı- nın ve tatlı türlerinin en az kendileri kadar isimlerinin de kültürümüzde geniş bir kullanım alanına sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Paylaşımlarımızın en tatlı halini oluşturan, farklı duyguları bir araya getiren ve bunları güzel bir şekilde ifade etmemize olanak sağlayan önemli bir iletişim aracı olan tatlının halk kültürümüz- deki yeri ve işlevine yukarıda kısaca bahsi geçen başlıklar altında değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: İkram, Hediye, Tatlı, Dua, Doğum, Düğün, Ölüm, Halk Kültürü, Halk Edebiyatı.
ABSTRACT
In our popular culture, life begins with dessert, is experienced with dessert, ends with dessert again. Sweet has taken its place in our cultural life as the "ideal way" to both share the joy and reduce sadness. These conjoined meaning of sweetness has become an important part of the ritual process with their "complementary, restorative, restorative and restorative" functions, which they bring to the transition periods of human life as much as the flavors they carry. In the folk culture, while the birth and wedding gift is "baklava", "halva or yeast fritters" has become the solace of death. While the birth of the baby who came to the world is celebrated with dessert, our relatives who died were also bid farewell with dessert. Dessert has been a consolation to those who have been living and door of prayer for the souls of the dead. The word "worthy of life" is an expression that makes both sides happy and calm. The duty to "deatify" the soul of dead, so to make happy, is also appointed to the dessert (halva / yeast fritters). As well as trying to make the living happy, the task of making the soul of a dead person happy is also appointed to the dessert. While halva pleases the spirit of death, has also undertaken the duty of relieving the pain of souls and consciences of the relatives of those who are left behind. Among the determinations of many researchers that have important functions within the desert Turkish folk culture (folk literature, transitional periods, folk beliefs, folk medicine and other traditions). Especially in our folk literature, with the epics of food called "Simatiye" Proverbs, idioms, abbreviations and pragmatics that settled into our language, reveals that as much as the names of the desserts and dessert types themselves have a wide range of uses in our culture. It will be mentioned under the headings mentioned above briefly about the place and function of the dessert culture, which constitutes the sweetest state of our sharings, bringing together the different feelings and allowing us to express them beautifully.
Keywords: Treat, Gifts, Dessert, Prayer, Birth, Wedding, Death, Folk Culture, Folk Literature.
Books by Dr. Mutlu Özgen
Dört taraftan sözlerin, renklerin ve işaretlerin sizi çağırdığı yerdir Meydan. Hatuniye camisinden yükselen ezan sesi, çarşının sesine karışırken, satış için tezgahta yerini almış ürünler Meydan çarşısının doğal dekorunu oluşturur. Mevsimine göre, tezgâha düşen ürünün ismidir Meydan. Köylü pazarı, mezat yeri, buğday hapanı, mal pazarı, sebze-meyve pazarı, odun pazarı ismiyle ticaretin Tokattaki rengidir Meydan. Elinde bohçasıyla gezen Deli Nazmiye’si, Miskincüklü dilencileri, Karasu kenarında mahçup bir o kadar da sebat içinde müşterisini bekleyen hamalları, omuzunda beyaz peşkiri ile çay dağıtırken , “Sulu Sokak taşları oynar omuz başları” türküsüyle esnafa “teftiş olacak hazırlıklı olun” mesajı veren çaycısı, çarşının tebessüm ettirirken çoğu zaman da düşündüren yüzünü temsil eder. Sözlerin, seslerin, çemen ve baharat kokusuna karıştığı meydanda “Çengelde kokmuş etin mi kaldı sanki” diyerek siftah yapmadan günü kapayan dükkan komşusuna teselli de bulunan, Hacizli mala talip olmamak ilkesiyle ticaretin ahlaki yönünü ortaya koyan esnafı ile, Tokat’a yenilikleri taşıyan manifaturacılarıyla, merkep üzerinde et satan seyyar kasaplarıyla, elinde yoğurt bakraçlarıyla meydana ürününü satmaya gelen köylüsüyle, Bayram günlerinde kurulan “gacur gucur” sesiyle çocukları Meydan’a davet eden tahta dönme dolabıyla, ortak yaşama ait önemli dokunun adıdır ŞEHR-İ MEYDAN.
Ritüelleri, İnançları, Gelenek Göreneklerinin anlatıldığı, 4 Bölümden oluşan İKRAR Belgeseli 26 Mayıs-16 Haziran 2021 tarihleri arasında TRT BELGESEL Kanalında seyirciyle buluştu. Antropolojik alan araştırması ve Görsel antropoloji kuram ve tekniklerinin uygulandığı belgesel, 2021 yılında 45 . Sedat Simavi "Belgesel Övgü" Ödülüne layık görülmüştür.
DESSERT IN TURKISH FOLK CULTURE PRACTICES -
ÖZET
Halk kültürümüzde, hayat tatlı ile başlar, tatlı ile yaşanır, yine tatlı ile sona erer. Tatlı hem sevinci paylaşmanın hem de üzüntüyü azaltmanın "en ideal yolu" olarak kültürel yaşantımızdaki yerini almıştır. Tatlılara yüklenen bu anlam birlikteliği on- ların, taşıdıkları tatlar kadar insan hayatının geçiş dönemlerine kattıkları "durumu tamamlayıcı, toparlayıcı, pekiştirici ve onarıcı" işlevleri ile de ritüel sürecin önemli bir parçası olmuşlardır. Halk kültüründe doğumun ve düğünün hediyesi "baklava" iken, ölümün tesellisi "helva ya da lokma" olmuştur. Doğumla birlikte dünyaya gelen bebeğin gelişi tatlı ile kutlanırken, ölüp giden yakınlarımız da tatlı ile uğur- lanmıştır. Tatlı, yaşayanlara teselli, ölenlere de ruhları için bir dua kapısı olmuştur. "Canına değsin" sözü her iki tarafı da mutlu eden, teskin eden bir ifadedir. Ölünün ruhunu "şad etmek" yani mutlu etmek görevi de tatlıya (helva / lokma) verilmiştir. Yaşayanı mutlu etmeye çalışmak kadar, ölen bir kimsenin ruhunu da mutlu etme görevi tatlıya düşmüştür. Helva ölünün ruhunu memnun ederken, geride kalan yakınlarının da acı çeken ruhlarını ve vicdanlarını rahatlatma vazifesi üstlenmiştir. Tatlının Türk halk kültürü içinde (halk edebiyatı, geçiş dönemleri, halk inancı, halk hekimliği ve diğer geleneklerde) önemli fonksiyonları olduğu pek çok araştırma- cının tespitleri arasındadır. Özellikle Halk edebiyatımızda "Sımâtiye" adı verilen yemek destanları ile, dilimize yerleşen atasözleri, deyimler, alkışlar (dualar) tatlı- nın ve tatlı türlerinin en az kendileri kadar isimlerinin de kültürümüzde geniş bir kullanım alanına sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Paylaşımlarımızın en tatlı halini oluşturan, farklı duyguları bir araya getiren ve bunları güzel bir şekilde ifade etmemize olanak sağlayan önemli bir iletişim aracı olan tatlının halk kültürümüz- deki yeri ve işlevine yukarıda kısaca bahsi geçen başlıklar altında değinilecektir.
Anahtar Kelimeler: İkram, Hediye, Tatlı, Dua, Doğum, Düğün, Ölüm, Halk Kültürü, Halk Edebiyatı.
ABSTRACT
In our popular culture, life begins with dessert, is experienced with dessert, ends with dessert again. Sweet has taken its place in our cultural life as the "ideal way" to both share the joy and reduce sadness. These conjoined meaning of sweetness has become an important part of the ritual process with their "complementary, restorative, restorative and restorative" functions, which they bring to the transition periods of human life as much as the flavors they carry. In the folk culture, while the birth and wedding gift is "baklava", "halva or yeast fritters" has become the solace of death. While the birth of the baby who came to the world is celebrated with dessert, our relatives who died were also bid farewell with dessert. Dessert has been a consolation to those who have been living and door of prayer for the souls of the dead. The word "worthy of life" is an expression that makes both sides happy and calm. The duty to "deatify" the soul of dead, so to make happy, is also appointed to the dessert (halva / yeast fritters). As well as trying to make the living happy, the task of making the soul of a dead person happy is also appointed to the dessert. While halva pleases the spirit of death, has also undertaken the duty of relieving the pain of souls and consciences of the relatives of those who are left behind. Among the determinations of many researchers that have important functions within the desert Turkish folk culture (folk literature, transitional periods, folk beliefs, folk medicine and other traditions). Especially in our folk literature, with the epics of food called "Simatiye" Proverbs, idioms, abbreviations and pragmatics that settled into our language, reveals that as much as the names of the desserts and dessert types themselves have a wide range of uses in our culture. It will be mentioned under the headings mentioned above briefly about the place and function of the dessert culture, which constitutes the sweetest state of our sharings, bringing together the different feelings and allowing us to express them beautifully.
Keywords: Treat, Gifts, Dessert, Prayer, Birth, Wedding, Death, Folk Culture, Folk Literature.
Dört taraftan sözlerin, renklerin ve işaretlerin sizi çağırdığı yerdir Meydan. Hatuniye camisinden yükselen ezan sesi, çarşının sesine karışırken, satış için tezgahta yerini almış ürünler Meydan çarşısının doğal dekorunu oluşturur. Mevsimine göre, tezgâha düşen ürünün ismidir Meydan. Köylü pazarı, mezat yeri, buğday hapanı, mal pazarı, sebze-meyve pazarı, odun pazarı ismiyle ticaretin Tokattaki rengidir Meydan. Elinde bohçasıyla gezen Deli Nazmiye’si, Miskincüklü dilencileri, Karasu kenarında mahçup bir o kadar da sebat içinde müşterisini bekleyen hamalları, omuzunda beyaz peşkiri ile çay dağıtırken , “Sulu Sokak taşları oynar omuz başları” türküsüyle esnafa “teftiş olacak hazırlıklı olun” mesajı veren çaycısı, çarşının tebessüm ettirirken çoğu zaman da düşündüren yüzünü temsil eder. Sözlerin, seslerin, çemen ve baharat kokusuna karıştığı meydanda “Çengelde kokmuş etin mi kaldı sanki” diyerek siftah yapmadan günü kapayan dükkan komşusuna teselli de bulunan, Hacizli mala talip olmamak ilkesiyle ticaretin ahlaki yönünü ortaya koyan esnafı ile, Tokat’a yenilikleri taşıyan manifaturacılarıyla, merkep üzerinde et satan seyyar kasaplarıyla, elinde yoğurt bakraçlarıyla meydana ürününü satmaya gelen köylüsüyle, Bayram günlerinde kurulan “gacur gucur” sesiyle çocukları Meydan’a davet eden tahta dönme dolabıyla, ortak yaşama ait önemli dokunun adıdır ŞEHR-İ MEYDAN.
Anadolu halk hayatında, yaşanan coğrafyanın ısınma ihtiyacının belirlenmesi ve karşılanmasında etkin rol üstlenmesi, beraberinde ısınma araçları ve yakacak çeşitliliğini belirlemiştir. Bu bağlamda Anadolu’da elektriğin, mutfak tüpünün ve doğalgazın olmadığı dönemlerde, dumanı ve ateşi kontrol ederek mekanları duman ve kokudan kurtarıp sıcaklığı doğrudan ileten sobanın yanı sıra, her dönem ısınma ve beslenme ihtiyacını karşılamak amacıyla Anadolu insanı tarafından Kuzine, tercih edilmiştir. Geçen zaman içinde elektrik, fırın, mutfak tüpü ve doğal gaz hayatımıza girse de Kuzine, en çok tercih edilen ısınma ve yemek yapma aracı olma özelliğini korumuştur. Kuzinenin Anadolu coğrafyasında her dönem ısınma ve beslenme ihtiyacını karşılama konusundaki işlevselliği, ünlü Antropolog Malinowski’nin ihtiyaçlar kuramını akıllara getirmektedir.Kuzinenin coğrafya fark etmeksizin yemek pişirme yetisi, önemli bir halk mutfağı aracı olmasını sağlamıştır. Böylece yalnızca bir dönem değil her dönem Anadolu halk hayatının vazgeçilmezi kılmıştır. Yazları bahçeye kurulan kuzine fırın ve ocak görevini görerek beslenme ihtiyacını karşılamıştır. Tek başına bir mutfak olarak önemli bir halk mutfağı aracı olmuştur. Anadolu’da kuzinenin işlevini halk takvimi değil “ihtiyaçlar” belirlemiştir. Hayatın içinde ihtiyaçların çeşidi, kuzinenin kurulacağı yeri, kullanım amacı ve işlevini belirlemiştir. Bu durum Anadolu coğrafyasında Kuzine etrafında özel bir halk gastronomisinin oluşmasını da sağlamıştır. Böylece Kuzine, çok yönlü kullanılma amacıyla alışılmış olan sobadan farklı olarak, baharın gelişi ile kaldırılmayan, kışın gelişi ile kurulmayan yönüyle kullanım zamanı ve amacıyla son derece işlevsel bir yapıya sahip olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kuzine, Isınma, Beslenme, Coğrafya, İhtiyaçlar, Halk Takvimi
ABSTRACT
Taking an active role in determining and meeting the heating needs of the geography in Anatolian folk life has determined the variety of heating tools and fuel. In this context, in the periods when there was no electricity, kitchen cylinder and natural gas in Anatolia, the stove was preferred by the Anatolian people to meet the heating and nutrition needs in every period, as well as the stove, which controlled the smoke and fire, saved the spaces from smoke and odor and transmitted the heat directly. Even though electricity, oven, kitchen cylinder and natural gas have become part of our lives over time, the stove has remained the most preferred heating and cooking tool. The functionality of the stove in meeting the heating and nutrition needs of every period in the Anatolian geography brings to mind the famous Anthropologist Malinowski's theory of needs. The ability of the stove to cook meals, regardless of geography, has made it an important tool in public cuisine. Thus, it made it indispensable for Anatolian folk life not only in one period but in every period. The stove installed in the garden during the summers served as an oven and a stove to meet the nutritional needs. As a standalone cuisine, it has become an important folk cuisine tool. In Anatolia, "needs", not the folk calendar, determined the function of the cooker. The type of needs in life determines the place where the cooker will be installed, its purpose and function. This situation also enabled the formation of a special public gastronomy around Kuzine in the Anatolian geography. Thus, the Kuzine has a highly functional structure for its time and purpose of use, as it is not removed with the arrival of spring or installed with the arrival of winter, unlike the usual stove for versatile use.
Keywords: Cooker, Heating, Nutritiob, Geography, Needs, Folk Calendar.
İsmail Fazıl Ayanoğlu’nu vakıflar ve kültür tarihimiz açısından önemli kılan yönü; “Medeniyet okyanusunun bir nebzesine ait vesikalar” olarak tanımladığı, kendisi tarafından zamanında çekilmiş, konularına göre tasnif edilmiş zengin bir fotoğraf arşivine sahip olmasıdır. Bu yönüyle, İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğünde “fazıl-ı fena fil evkaf” olarak da bilinen Ayanoğlu, vefat ettiği güne kadar Vakıflar Genel Müdürlüğüne faydalı hizmetlerde bulunmuştur. Uzun yıllar İstanbul Vakıflar Baş Müdürlüğünde eski eser ve mezar taşı uzmanı görevinde vakıf mezarlıklarının tanziminde, taşınmasında (nakli kubur işlemlerinde), kitabelerinin okunması, onarılması ve tasnifi hususunda yürütülen çalışmalarda görev alan, mezar taşları başta olmak üzere çok sayıda eski eserin fotoğraflanarak kayıt altına alınması ve geleceğe aktarılmasında etkin rol üstlenmiş bir iyi bir evkafçı aynı zamanda da kültür adamıdır. Ölümünün ardından da Ayanoğlu, İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesine aktarılan şahsi kitapları ile, eski eserlerden oluşan son derece zengin fotoğraf arşivi ile araştırmacıların ilmi çalışmalarına katkıda bulunmaya, pek çok araştırmacının çalışmalarına görsel açıdan destek sağlamaya devam etmiştir. Bu çalışmada İsmail Fazıl Ayanoğlu Fotoğraf Arşivi’nin en önemli taş vesika örneklerinden biri olarak kabul edilen, İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesinin arşiv bölümünde 5403 numaralı dosyada yer alan ve daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan Hattatlara ait mezar taşı fotoğraflarının bir kısmına kronolojik bir sıra içinde, kitabelerin genel görünüm ve biyografik içeriklerine yer verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Evkaf, Hattatlar, İsmail Fazıl Ayanoğlu, Mezar Taşları, Karacaahmed
Summary
The way made İsmail Fazıl Ayanoğlu important in terms of Foundations and our cultural history is that he has a rich photograph archieve taken by him once upon a time and classified by their subjects and described by him as "Evidents of a small part of the civilization ocean". From this aspect, Ayanoğlu is known as also “fazıl-ı fena filevkaf” in the General Directorate of Foundations in Istanbul had served for General Directorate of Foundations until the date of his death is a founder and a man of culture, who participated in the operations for issuing, moving of the foundation cemeteries (in the grave transfer operations), reading epigraphs, renew and classification of them as a specialist of ancient artworks and sepulchral monuments in the General Directorate of Foundations in Istanbul for many years and undertaken an active role for taking photographs of many ancient artworks, particularly sepulchral monuments and recorded and brought to the future. After his death, Ayanoğlu has continued to contribute to scientific works of investigtors with his own books in the İbrahim Hakkı Konyalı Library and very rich photograph archive of ancient works and to provided visual support to the works of many investigators. In this study some sepulchral monument photographs of Calligraphists, considered as one of the the most important samples of photograph archive of İsmail Fazıl Ayanoğlu, are protcted in the file numbered 5403 in the archieve department of the İbrahim Hakkı Konyalı Library and previously never published anywhere, general view and biographic contents of epigraphs shall be included in chronological order.
Key Words: Foundations, Calligraphists, İsmail Fazıl Ayanoğlu, Sepulchral Monuments, Karacaahmed
Anadolu Selçuklu dönemine ait darüşşifalar, Tıp tarihimizin kadim kurumlarından biridir. Tıbbi uygulamaları ile bir dönem halkın yaşamında önemli bir yer teşkil eden darüşşifalar, özellikle tekkelerin ilgasına kadar mistik folklor uygulamalarının da merkezi olmuştur. Anadolu’daki pek çok darüşşifa, tekke olarak kullanıldıkları dönemde mistik folklor uygulamaları ile tıp kimliklerini devam ettirmiştir. Bu du- rum, aynı zamanda darüşşifalar etrafında zengin bir folklorun oluşmasına da öncü- lük etmiştir. Süheyl Ünver, Selçuk Tababeti adlı eserinde, tekkelerin ilgasına kadar Anadolu’da tıbbi-mistik folklor uygulamaları ile ön plana çıkan ve halk tarafından itikat beslenen darüşşifaların varlığından bahseder. Bu çalışmada, Ünver’in zengin folkloru ile ön plana çıkan darüşşifalar arasında gösterdiği Tokat’taki Pervane Bey Darüşşifası, nam-ı diğer ismi ile Gök Medrese, halk arasındaki itikadı ismiyle Kırk Kızlar Darüşşifası ile, Kastamonu’daki Ali Bin Pervane Hastanesi, halk ara- sındaki anılan itikadi ismi ile Yılanlı Darüşşifa, etrafında oluşan tıbbi ve mistik folklor uygulamalarına değinilecektir. Bu bağlamda, Tokat Pervane Bey darüşşifa- sında yer alan Kırk Kızlar türbesi ile ilgili olarak, yapı etrafında oluşan halk itikat- larına ait uygulamaların devam edip etmediğine yönelik 1998-2000 yılları arasında yürütülen etnografik alan araştırmaları sonucunda elde edilen verilerin bir kısmı, ilk olarak bu çalışmada paylaşılmıştır. Günümüze yalnızca giriş kapısı ulaşan, Kas- tamonu’daki Ali Bin Pervane Hastanesi etrafında oluşan ve halk tarafından kabul gören tıbbi mistik uygulamaları ise, Süheyl Ünver’in Selçuk Tababeti adlı eserin- deki tespitleri ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Tokat, Kastamonu, Selçuklu, Darüşşifa, Kırk Kızlar, Yılanlı Medrese, Tıbbi Mistik Folklor, Halk İnancı, Süheyl Ünver.
Abstract
Old Turkish hospitals belonging the Anatolian Seljuk period are among the archaic institutions of our medical history. Old Turkish hospitals which once had an im- portant place in the lives of the people with their medical applications were also at the center of the mystical folklore application till the abolition of Islamic monaster- ies. Many old Turkish hospitals in Anatolia, during the period that they were used as Islamic monasteries, continued their medical identity together with mystical folklore applications. In this situation, old Turkish hospitals also lead the formation of a rich folklore around them. Süheyl Ünver, in his Seljukian Art of Medicine named work, talks about the existence of old Turkish hospitals which stand out İn Anatolia with their medical-mystical folklore applications and are believed by the people until the abolition of Islamic monasteries. In this study, the medical and mystical folklore applications formed around Pervane Bey Old Turkish Hospital in Tokat, also known as Gök Madrassah, Kırk Kızlar Old Turkish Hospital as be- lieved by the people and Ali Bin Pervane Hospital in Kastamonu, Yılanlı Old Turk- ish Hospital as believed by the people which are pointed to be standing out among the old Turkish Hospitals with their rich folklore by Ünver. In this context, in rela- tion with Kırk Kızlar mausoleum in Tokat Pervane Bey Old Turkish Hospital, first- ly a part of the data obtained as the result of ethnographic area researches between the years of 1998-2000 about whether the superstitions of people formed around the structure continues is shared in this study. The medical mystical applications that are formed around the Ali Bin Pervane Hospital in Kastamonu only the en- trance gate of which reached the present day and accepted by the people are tried to be explained in the light of the determinations in Seljukian Art of Medicine work of Süheyl Ünver.
Keywords: Tokat, Kastamonu, Seljuk, Old Turkish Hospitals, Kırk Kızlar, Yılanlı Madrassah, Medical Mystical Folklore, Community Superstitions, Süheyl Ünver
Anahtar Kelimeler: Demirci Kültü, Şaman, Halk Hekimliği, Makas, İğne, İplik, Halk Kültürü, Halk İnancı,
&
Abstract
In this study, the usage fields and goals within the folk culture are tried to be explained with examples, of the tailoring materials like needles, thread, scissors, ribbon and beads of which the application fields and goals are known in Anatolia. Transition periods positioned at the top of the folk culture applications that are performed in reference of the tailoring tools, contain the applications like “folk doctor, folk belief” that are also used for the goals of curing and avoidance. An important part of the mentioned applications carry marks from old Turkish belief system like shamans, home-stove owner, Yalama (offerings), fire, water, iron- blacksmith cult. While the fundamental applications that are shaped within the frame of cultural codes and traditions of the folk culture are maintained and transferred trough transition periods within a totality, the tailoring materials are appearing with their complementary, function increasing and transferring aspect of the transition periods like birth, marriage (engagement, wows), death etc. In this study the examples considered that are realized around the tailoring materials are gathered from the studies of people like Pertev Naili Boratav, Sedat Veyis Örnek, Erman Artun, Özkul Çobanoğlu, Nilgün Çıtlak, Zeki Başar. Also some of the data gathered as the result of the ethnographical field researches I conducted regarding the determination of the folk culture elements in Tokat and its districts in between 1998-2016 are used in this study.
Key Words: Iron smith cult, Shaman, Folk Medicine, Scissors, Needle, Thread, Folk Culture, Folk Belief
Kültürümüzde bazı mimari alanların kimliği selamlaşma üzerine kurulmuştur. Alışılmışın aksine, bu alanlar selamlaşmanın sadece söz ile değil, ses, tını, yön, yazı ve kitabe ile gerçekleştiği çoğu zaman da ziyaret eşliğinde dua ile şekillenerek; iletişimden ritüele dönüştüğü alanlardır. Sivil ve dini mimariye ait mekânlar, kültürümüzdeki başlıca selamlaşma alanlarıdır. Ziyaretler etrafında şekillenen, mimari unsurlar ve mekânlar etrafında gerçekleşen Selam / selamlaşma biçimlerinin ele alındığı çalışmamızda, selamlaşmanın dini veya sekülerliğini mimari mekânların kimliği ve işlevi belirlemektedir. Kültürümüzde kapının üzerindeki tokmağın çalınırken çıkardığı ses ve tını selamlaşma olarak kabul edilmiştir. Selam aynı zamanda hatırlamaktır. Bektaşi tekkesinde kapı tokmağının ard arda üç kez çalınması Hak-Muhammed-Ali'nin sözle değil ses ile anılarak niyaz edilmesi anlamına gelmektedir. Dini mimaride, mihrap-ocak – apsis gibi ibadetin, duanın ve niyazın yönü aynı zamanda ilahi selamlaşmanın da adresi olmuştur. Selamın söz ve dua ile gerçekleştiği bir başka mimari alan mezarlıklar olurken, cami kapıları, mezar taşları da üzerindeki kitabeleri ile bir selamlaşma alanı sunmaktadır. Selamı kimin verdiğinden ziyade, selamın ve selamlaşmanın hangi mimari mekânda nasıl gerçekleştiği ve ne amaçla verildiğinin konu edildiği çalışmamızda, mimari mekânların kimliği üzerinden bir selamlaşma analizi yapılmıştır.
Abstract:
In our culture, the identity of some architectural areas is based on salutation. On the contrary, these areas are often shaped by prayer in the accompaniment of the visit, where the salutation does not only take place by means of speech, but also by sound, direction, writing and inscription; They are areas of transformation from communication to ritual. Areas of religious and civil architecture are the main salutation areas of our culture. In our study of the forms of salutations that take place around the architectural elements and spaces that are shaped around the visits, the identity and secularity of the salutation determines the identity and function of the architectural spaces. Besides of who is saluting, in our study where the greeting and salutation is realized in what architectural space and on what purpose it is given, a salutation analysis was done on the identity of the architectural spaces.
Kültürel ve Sanatsal Zenginlik: Tokat, sadece dokuma değil, aynı zamanda yazmacılık gibi diğer tekstil sanatlarında da zengin bir geçmişe sahiptir. Tokat yazmaları, Osmanlı döneminden günümüze kadar geleneksel motifler ve tekniklerle üretilmektedir. Bu sanat, Tokat’ın kültürel kimliğinin önemli bir parçasıdır ve bu kongre aracılığıyla daha geniş kitlelere tanıtılmayı hak etmektedir.
Akademik ve Araştırma Potansiyeli: Tokat, tarihi ve kültürel mirası ile birçok akademik araştırmaya konu olmuştur. Bölgede yapılan arkeolojik kazılar ve etnografik çalışmalar, Tokat’ın dokuma kültürüne dair zengin veriler sunmaktadır.Bu bağlamda 28-30 Ağustos 2024 tarihleri arasında Tokatta ilkini düzenlediğimiz Kumaş ve Tekstil Kongremiz, bu akademik bilgilerin paylaşılması ve yeni araştırmaların teşvik edilmesi açısından büyük bir fırsat oluşturmuştur.