DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
II. ULUSLARARASI
TARİH SEMPOZYUMU
100. YILINDA
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
16-18 Ekim 2014
İzmir
SEMPOZYUM BİLDİRİLER KİTABI
EDİTÖRLER
Prof.Dr. Mustafa DAŞ
Doç.Dr. Türkmen TÖRELİ
İlker SEVER
Bülent KUCAK
Mehmet Şerif ERKEK
Yakup ÖZTÜRK
İzmir 2015
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY
FACULTY OF LETTERS
II. INTERNATIONAL
HISTORY SYMPOSIUM
FIRST WORLD WAR
CENTENARY
October 16-18, 2014
İzmir
SYMPOSIUM PAPERS BOOK
EDITORS
Prof.Dr. Mustafa DAŞ
Assoc.Prof. Türkmen TÖRELİ
İlker SEVER
Bülent KUCAK
Mehmet Şerif ERKEK
Yakup ÖZTÜRK
İzmir 2015
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
II. ULUSLARARASI TARİH SEMPOZYUMU
100. YILINDA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY
FACULTY OF LETTERS
II. INTERNATIONAL HISTORY SYMPOSIUM
FIRST WORLD WAR CENTENARY
Yayın No: 09.0700.0000.000/DR.010.795
ISBN: 978-975-441-445-5
Bu kitap Dokuz Eylül Üniversitesi’nin katkılarıyla yayına hazırlanmıştır.
Kitap, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından 16-18
Ekim 2014 tarihlerinde düzenlenen “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı”
adlı uluslararası sempozyumda sunulan bildirilerin tam metinlerinden
oluşmaktadır. Sempozyuma sunulan bildiri önerileri uluslararası nitelikte
hakem kurulu tarafından seçilmiştir. Kitabın tüm yayın hakları Dokuz
Eylül Üniversitesi’ne aittir. Kitaptaki yazılardan kendi yazarları
sorumludur.
Kapak Resmi: 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı Sempozyumu Afişi
Basım Adedi: 750
Basım Tarihi: 17 Eylül 2015
Basım Yeri: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası
Adres:
Dokuz Eylül Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Tınaztepe Yerleşkesi 35160 Buca İZMİR
Yener BAYAR
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA DOĞU
AFRİKA CEPHESİ
Araş. Gör. Yener BAYAR
Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü; Marmara
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
yenerbayar@hotmail.com
Özet
Avrupalılar Doğu Afrika’yı sömürgeleştirmeye başladıklarında Doğu Afrika
sahilleri ile Güney Arabistan ve Basra Körfezi (dolayısıyla Osmanlı Devleti)
arasında asırlardır süren kültürel, toplumsal, iktisadî, dinî ve politik bağlar vardı.
Doğu Afrika’nın kaderinin belirlendiği uluslararası konferansların katılımcısı
olan Osmanlılar, Doğu Afrika’da hüküm sürmekte olan Ummanlı Busaidi
Hanedanı'nın hukukunu Avrupa devletlerine karşı savundular. Bu konferansların
en önemlisi olan 1884-1885 Berlin Kongo Konferansı'nın Umumî Senedi'nde,
Avrupa'da bir savaş çıkması durumunda Afrika’daki sömürgelerin savaşın
dışında tutulacaklarına ilişkin bir madde vardı. Buna rağmen Afrika'daki durumu
lehlerinde gören İngilizlerin saldırgan tutumları ve Almanya’nın savaşı mümkün
olduğunca Avrupa dışına yayma eğilimi yüzünden Birinci Dünya Savaşı Doğu
Afrika’ya da taşınmış oldu. Bu cephede düşmanlarını kesin bir mağlubiyete
uğratmalarını sağlayabilecek ordu, lojistik ve donanmaya sahip olmadıklarını
bilen Almanlar, karada ve denizde ellerinde bulunan sınırlı kuvvetlerle,
İngilizleri Doğu Afrika'ya azamî miktarda asker, gemi, mühimmat ve lojistik
malzeme sevk etmek zorunda bıraktılar. Bir yandan da Osmanlı Devleti ile
müttefik olmaktan ve cihat fetvasından maksimum düzeyde istifade edebilmek
için dindaşlarının ve yerlilerin memnuniyetsizliği pahasına Doğu Afrika'daki
Müslümanları gözettiler. Yaklaşık dört buçuk yıl süren muharebelerde otomobil,
traktör ve kamyonlardan, zırhlı tren, uçak ve zeplinlere kadar teknolojinin en
yeni ürünleri kullanıldı. Cihan Harbi ve ortaya çıkardığı salgın hastalıklar Doğu
Afrika için tam bir yıkım oldu. Bu süreçte yüz binlerce insan hayatını yitirirken,
sağ kalanlar savaşın travmaları ile boğuştular. Feci bir insan ve hayvan kaybı
yaşayan bu bölge savaştan önceki konum ve önemine elan erişemedi. Sadece
Doğu Afrika’da mütareke sonrasına kadar direnebilen Almanlar, savaşı
kaybettikleri için tüm sömürgelerini yitirdiler. Almanların zaten hukuksuz bir
şekilde ele geçirmiş oldukları bu topraklar savaş sonunda İngiltere, Fransa,
Belçika ve Portekiz arasında paylaşıldı. Ayrıca Almanya ile beraber Türkiye de
Doğu Afrika'dan tasfiye edilmiş oldu: Türkiye ile "Sevahil" arasında yüzlerce
yıldır cereyan eden toplumsal, kültürel, ticarî, siyasî ve diplomatik münasebetler
Birinci Dünya Savaşı ile beraber maziye karıştı.
Anahtar Kelimeler Doğu Afrika, Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti,
Almanya, İngiltere
171
Yener BAYAR
Abstract
There were centuries-long cultural, social, economic, religious and political ties
between East African coast and South Arabia and the Persian Gulf (hence the
Ottoman Empire) when Europeans began to colonize East Africa. Ottomans,
who participated in the international conferences in which the fate of East Africa
was determined, defended the Omani Busaidi Dynasty, that rules in East Africa,
against the European states. The Ottoman Empire, one of the largest state of the
era also participated in the international conferences, which determined the fate
of East Africa. In the General Act of the most important conference amongst
them, i.e. Berlin Congo Conference of 1884-1885, there was an article in which
it was specified that in the event of a European war, the African possessions of
the belligerents might remain neutral and out of war. Despite this, because of the
offensive attitude of the British, who thought that the situation in Africa is in
their favour and Germany’s efforts to extend the war outside Europe as much as
possible, The Great War was extended to East Africa. The Germans, knowing
that they do not have the necessary amount of men, provisions and naval power,
which may enable the total defeat of the British at this front, with their existing
warriors both in sea and land, forced the British to dispatch the maximum
amount of soldier, ship, ammunition and provisions here. Besides, in order to
benefit from the jihad fatwa and alliance with the Ottoman Empire as much as
possible, they favoured the Muslims in East Africa in the expense of their
coreligionists and the natives. In the wars that lasted approximately four and a
half years, the most recent technological inventions were used, i.e. automobile,
tractor, trucks, armoured trains, planes and zeppelins (airships). The Great War
and the epidemics caused by it were complete destructions for Africa. Hundreds
of thousands of humans lost their lives and the remaining ones buffeted the
traumas of the war. The region, which experienced a catastrophic human and
animal loss, could not reach its pre-war situation and significance still. The
Germans, who were able to resist only in East Africa until the aftermath of the
armistice, because they were beaten in the war, lost all of their colonies. Alreadyunwarrantedly seized African territory of Germany was shared between British,
French, Belgian and Portuguese mandates, after the war. Moreover, Turkey was
also expelled from East Africa with Germany: the centuries old social, cultural,
commercial, political and diplomatic relations between Turkey and “Swahili”
ended with the Great War.
Key Words East Africa, The Great War, Ottoman Empire, Germany, Britain
172
Yener BAYAR
Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephelerine nispetle, Doğu Afrika
Cephesi pek az incelenmiştir. Öyle ki 2000’li yıllarda kaleme alınmaya
başlanan bazı akademik kitapların isimleri dahi bu duruma işaret
etmektedir.1 Bu kitapların çoğunda, Afrikalıların Birinci Dünya Savaşı’nı
adeta bir doğal afet halinde deneyimledikleri hakikatine dikkat
çekiliyorsa da, bölgenin kendi tarihselliği ve savaşın uzun vadede
Afrikalılar üzerindeki (öz. ideolojik) tesirleri görmezden gelinmektedir.2
Ayrıca bölgede İslamın yayılması ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki
ilişki de pek irdelenmemektedir. Bu konudaki akademik ve popüler
metinlerin temel kaynaklarından biri olan Richard Meinertzhagen’in
hatırat ve günlüklerinde pek çok düzmece unsur olduğunun son yıllarda
ortaya çıkarılmış olması zaten literatürde bazı tashihler yapmayı da
gerektirmekteydi. Bu cepheyi konu alan bir Türkçe metnin bulunmaması
ve bu çalışmanın internet ortamında ücretsizce halkın istifadesine
sunulacak olması, Türk kamuoyunun Doğu Afrika tarihi hususundaki
bilgi eksikliğini bir nebze olsun gidermek bakımından iyi bir fırsat
sunmaktaydı. Biraz da bu hevesle metnin uzunluğu standardı aştı.
Şimdiye kadar bu konuda kalem oynatmış olan pek çok müellifin, Doğu
Afrika Cephesi'ni sömürgecilik tarihinden bağımsız bir şekilde ele
aldıkları için, tenkit edildikleri3 göz önünde tutulursa, bilhassa ilk
bölümün ayrıntılı bir surette ele alınmış olması anlayışla karşılanacaktır.
Elbette bu yazının sınırları Doğu Afrika Cephesinin sadece kara ve deniz
muharebelerini detaylıca anlatmaya bile yetmeyecekti.4 Bu sebeple
mühim noktaların vurgulanmasına itina gösterilerek metnin sonuna bir de
kronoloji eklendi. Yabancı dillerdeki akademik literatürün, bir özne
olarak Osmanlı Devleti’ni büyük olayların tarihinden dışlama eğilimi de
aşılmaya çalışıldı. Kendilerini “revizyonist” olarak niteleyen bazı
yazarlar, Avrupa merkezci tarih yazımında, Osmanlı Devleti’nin Avrupa
tarihindeki rolüne gereği gibi yer verilmediğini uzun bir süredir, haklı
olarak, dile getirmekteler. Hâlbuki Osmanlı Devleti esasen “Doğu”nun –
İran’ın, Hindistan’ın, Afrika’nın, Hint Okyanusu’nun, Afganistan’ın,
Türkistan’ın vb.- tarihinden dışlanmış bir vaziyettedir.
1
Ross Anderson, The Forgotten Front: The East African Campaign 1914-1918, Stroud,
Tempus, 2007; Edward Paice, Tip & Run: The Untold Tragedy Of The Great War In
Africa, Weidenfeld & Nicolson, 2007, gibi.
2
Ör. (T.Parsons, “The Forgotten Front: The East African Campaign 1914-1918 by Ross
Anderson”, African Studies Review, XLVIII/I, Nisan 2005, s.177-178).
3
Böyle bir eleştiri için bkz. (Michael Pesek, "The Force Publique 1914-1918",
https://www.academia.edu/9977628/The_Force_Publique_in_the_First_World_War_1914
-18; erişim tarihi: 16.02.2015, s. 1-2). Elbette Avrupa ile sömürgeler arasındaki ilişki tek
yönlü ve tek boyutlu değildi.
4
Yine de El-kelâmu yecurrü'l-kelâm vecizesi isabetliliğini gösterdi.
173
Yener BAYAR
Koleksiyonlarında bulunan nadir fotoğrafları kullanmamıza
müsaade eden Imperial War Museums ve Parveen Kaur Sodhi ile metnin
taslağını okuyup eleştiri ve katkılarını esirgemeyen Sabancı
Üniversitesinden Uygar Aydemir, Marmara Üniversitesinden Suat Tiktaş
ve Boğaziçi Üniversitesinden İsmail Keskin'e müteşekkirim. Okurlara
yeni ilhamlar getirmesi ümit edilen bu metin, Umman ve Hint denizleri
hakimiyeti ve Türkler5 kitabının yazarı Sait Talât (Halman)6 ile Hint
yolu ve Osmanlı İmparatorluğu kitabının yazarı Nejat Kosal'ın
hatıralarına ithaf edilmiştir.
ADA
İDA
DOA
PDA
BOA
DES
TTK
KISALTMALAR
Alman Doğu Afrikası
bkz./karş.
İngiliz Doğu Afrikası
s.
Deutsche Ost-Afrika
£
Portekiz Doğu Afrikası
$
Başbakanlık
Osmanlı BIF
Arşivi
dosya usulü envanter
ABD
Türk Tarih Kurumu
bakınız/karşılaştırınız
Sayfa
İngiliz Sterlini
Amerikan Doları
British Instructional Films
Amerika Birleşik Devletleri
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE DOĞU AFRİKA
1.1. Alman Ve İngiliz İşgalinden Önce
Arapların miladî altıncı asırdan itibaren Doğu Afrika liman
kentlerine yerleştikleri anlaşılmaktadır.7 Arabistan’ın güneydoğusunda
yaşayan denizci Arap topluluklarının Doğu Afrika ile siyasî, kültürel ve
ticarî alanlarda sıkı ilişkileri olması sebebiyle bu limanlarda sekizinci
yüzyıl gibi erken bir tarihte bile İslam’ın varlığına tesadüf edilmektedir.8
XV. asırda Ümit Burnu üzerinden Basra Körfezi ve Hint Okyanusu'na
gelerek, asırlardan beri süregelen güç dengelerini bozup durumu kendi
lehlerine çeviren Portekizliler, XVI. asrın başlarından itibaren Doğu
Afrika’daki liman kentleri üzerinde egemenlik sağladılar.
Portekizliler XVI. asırda, Maskat ve civarını da işgal etmişlerdi.
1546’da Maskat’ta Portekizlilere taarruz eden Osmanlı Devleti, iki defa
(1552, 1581-88) Portekizlileri şehirden çıkarmakta muvaffak olduysa da
1.
Büyük Erkânıharbiye Reisliği IX. Deniz şubesi, Deniz Matbaası, İstanbul 1934.
Kültür Bakanlarımızdan Talat Sait Halman'ın babası olan Tümamiral Sait Talât Bey'in
kısa bir biyografisi için yazarlarından biri olduğu Deniz Mecmuası'nin 01 Eylül 1946
tarihli ve 378 numaralı sayısına müracaat ediniz.
7
A.J.Hughes, East Africa: Kenya, Tanzania, Uganda, Baltimore, Penguin Books, 1969, s.
9-10. Afrika’nın doğu sahilinin, batı ve iç kısımlarının aksine, Akdeniz, Asya ve Avrupa
medeniyetleriyle 3.000 yıldır irtibatı vardır.
8
Norman R. Bennett, A History Of The Arab State Of Zanzibar, Londra, Methuen & Co.
Ltd., 1978, s. 4-5. İslam’dan önce de Doğu Afrika’da Araplar vardı.
5
6
174
Yener BAYAR
bu başarı kalıcı olmadı. Maskat'ta tekrar hâkimiyet kazanan Portekizlileri,
Yarubi İmamları9 etrafında birleşen Ummanlılar 1650 yılında geri
dönmemek üzere ülkelerinden kovdular. Bununla beraber Osmanlı
Devleti XVI. asrın başlarından itibaren tüm Arabistan yarımadasını kendi
toprağı saymış ve Umman yöneticilerini de kendine bağlı yerel reisler
olarak değerlendirmiştir.10 Hatta bu yöneticileri "Maskat İmamı" veya
"Maskat Hâkimi" şeklinde zikrederek Umman üzerindeki tasarruflarını
tanımamıştır.11 Umman tarafı da pek çok kez, siyaset icabı dahi olsa,
Osmanlı hâkimiyetini tanımıştır.
Osmanlılar sadece Basra Körfezi’nde değil Kızıldeniz ve Doğu
Afrika’da da Portekizlilere taarruz etmişlerdi. 1566 yılı için Doğu
Afrika’daki Portekizlilere karşı planlanan büyük bir harekât Sefer Reis’in
ani ölümüyle hayata geçirilememişse de hazırlanan donanmadan bazı
gemiler yine de Mozambik’e kadar gitmişlerdi. Yemen Valisi Hasan
Paşa Doğu Afrika limanlarını ele geçirmek istiyordu.12 Nitekim 1586’da
Moha’dan iki gemi ile yola çıkan Mir Ali Bey yolda bir gemisini
yitirmesine rağmen Mogadişu’ya ulaşmayı başardı. Burada büyük bir
Türk donanmasının gelmek üzere olduğunu söyleyen Ali Bey halkın
Osmanlı Devleti tabiiyetine geçtiklerini ikrar etmelerini sağladı.
“Başlangıçta sadece 24 adamı olan Ali Bey”, Pate, Faza, Lamu,
Mombasa, Kilifi ve Brava’yı Portekizlilerden kurtardı.13 Ancak, Mir Ali
Bey’in harekâtları Doğu Afrika’daki Portekiz varlığına son vermeye
yetmedi.
Çoğunluğu İslam’ın İbadilik mezhebine mensup olan Ummanlılar, yöneticilerini seçerek
belirliyorlardı. Mütevazı bir yaşam biçimini benimseyen bu yöneticiler hem dinî hem de
siyasî liderlerdi. Ancak 1778’den sonra dinî ve siyasî liderler ayrıldı. Dinî lidere imam,
siyasî lidere ise “seyyid” dendi. Buradaki seyyid tabiri peygamberin soyundan gelmeyi
ima etmez. Sık olmamakla beraber Umman'ın siyasî liderleri için sultan unvanı da
kullanılmıştır.
10
Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, haz. Ali Akyıldız ve Zekeriya
Kurşun, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015, s. 279-282.
11
Zaten Osmanlıların "Umman" dediği bölgenin bugünkü Umman devletinin sınırlarıyla
ilgisi olmadığını bilmek gerekir. Eski çağlardan beri kuzeyde Bahreyn'den başlayan ve
güneyde Okyanus'a kavuşan bölgeye "Umman" adı verilmiştir ki Osmanlıların da tarifi
aşağı yukarı bu yöndedir.
12
Giancarlo Casale, The Ottoman Age Of Exploration, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2010, s. 126-127, 163-164.
13
Sadece Melindi Portekiz’e sadık kalmıştı. Pek çok Portekizliyi esir alarak Arabistan’a
dönen Ali Bey’i takiben Goa’dan Doğu Afrika’ya gelen Portekiz donanması, Osmanlılarla
ittifak edenleri cezalandırdı ve Mombasa’yı da yaktı. Bunun üzerine 1589’da beş gemiyle
tekrar sefere çıkan Ali Bey Portekiz’e bağlı kalan Melindi’ye taarruz ettiyse de netice
alamadı. Portekiz’in Hindistan Valisi Coutinho, kardeşini 20 gemiyle beraber Ali Bey’i
etkisiz bir hale getirmek için Doğu Afrika’ya yollamıştı. Bu arada yamyam Zimba
kabilesinin kıyıya hücum etmesinin de etkisiyle Portekizliler Ali Bey’i Mombasa’da
tutsak ederek Lisbon’a götürüp hristiyan olmasını sağladılar. (C.H. Stigand, The Land Of
Zinj: Being an Account of British East Africa, its Ancient History and Present Inhabitants,
Londra, Frank Cass&Co. Ltd., 1966, s. 16-18). Daha ayrıntılı, akademik ve farklı bir
anlatım için bkz. (G.Casale, a.g.e., s. 165-177).
9
175
Yener BAYAR
Basra Körfezi ve Hint Okyanusunun mahir denizcileri olan
Ummanlı Araplar XVII. asırda Mozambik’in kuzeyindeki tüm Doğu
Afrika kıyılarında Portekiz hâkimiyetini sonlandırdılar. Ancak, Nadir
Şah’ın 1737’de Umman’ı fethetmesiyle beraber Doğu Afrika üzerindeki
Umman kontrolü sekteye uğradı. Bunun üzerine evvelden buralara
atanmış olan valiler otonomi kazandılar. Yarubi İmamları'nın Nadir Şah
önderliğindeki Türk-İran işgalini önleyememeleri, halk arasındaki
itibarlarını yitirmelerine ve dolayısıyla Umman içinde bir otorite
boşluğunun doğmasına sebep olmuştu. Umman’ın iç kesimindeki Rustak
şehrinin valisi olan İmam Ahmed, Nadir Şah’ın ölümünden sonra, 1747
yılında Maskat’ı geri alarak Umman’daki Türk-İran askerî varlığına son
vermeyi başardı ve 1749 yılında Al Busaidi Hanedanı’nı kurdu.14
*
Osmanlılarla Al Busaidi Hanedanı’nın ilişkileri hemen İmam
Ahmed döneminde başladı. XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren Umman,
Osmanlı Devleti’nin Suudlara ve İran’a karşı doğal bir müttefikiydi. İki
ülke arasındaki irtibat sadece siyasî zeminde değil kültürel, toplumsal ve
iktisadî alanlarda da etkili bir düzeydeydi. Bu bağ Ummanlılar eliyle
Doğu Afrika’ya da taşınmıştı. Örneğin Amal Ghazal, XIX. asırda bazıları
Zengibar-Bombay arasında işleyen gemilere sahip olan 100 civarında
Osmanlı tebaası varlıklı tüccarın Zengibar’da yaşadığını kaydediyor.15
Osmanlılar ile Busaidiler arasındaki ilişkiler şimdiye kadar detaylı ve
ciddi bir incelemeye konu olmamıştır.16
A. Ghazal’ın zikredilen sayfalardaki sınırlı anlatımı bazı somut
bilgi hataları içermekle beraber17 esasen Osmanlı tarihçiliğindeki
Abdülhamid Saplantısı18 ile maluldür. İslamî reform ve Arap
Yeni imamlar, Maskat’ın tekrar başkent olduğu 1783 yılına kadar Rustak’ta ikamet
etmeye devam ettiler.
15
Amal N. Ghazal, Islamic Reform And Arab Nationalism: Expanding The Crescent
From The Mediterranean To The Indian Ocean (1880’s-1930’s), Londra, Routledge,
2010, s. 50-56.
16
Bu konuda meşakkatli bir arşiv ve kütüphane taraması neticesinde elde edilen bulgu ve
belgelere dayanacak ayrıntılı bir kitap hazırlıyorum.
17
Örneğin Osmanlı Devleti'nin Umman’a yıllarca haraç ödediğini iddia etmesi gibi.
18
Abdülhamid Saplantısı terimini, Osmanlı tarihçiliğinde ciddi bir problem teşkil eden,
yer yer fetişizme varabilen ve XIX. yüzyılın son çeyreğinin layıkıyla incelenmesine
kesinlikle mahal bırakmayan vehimli ve primitif bir tarihçilik anlayışının gereksindiği
özneyi II. Abdülhamid’in şahsında keşfetmesinin neticesini tarif etmek için kullanıyorum.
Çok yaygın olan bu tutum temelde, Osmanlı ülkesinin İstanbul dışındaki kısımlarını,
tarihî sürekliliği, iç ve dış iktisadî ve toplumsal bağlamı, uluslararası gelişmeleri, hem
merkez hem taşra sivil ve askerî bürokrasisini, iç ve dış muhalefeti neredeyse tamamen
göz ardı ederek, II. Abdülhamid’in vehhâmlığının ve/veya dehasının devrine yön veren
esas amil olduğunun zan ve iddia edilmesi temayülüdür ve bu kuruntu II. Abdülhamid’e
olumlu, olumsuz veya tarafsız baktığını iddia edenlerce sıklıkla paylaşılır. II.
Abdülhamid’in sui generis olduğu düşünülen kişiliğinin onu tam bir muktedire
dönüştürdüğünün kabullenilmesi ve bu muhayyel omnipotent özneliğin (eyleyiciliğin)
14
176
Yener BAYAR
milliyetçiliğini incelediği eserinde19 Zengibar-Osmanlı ilişkilerinin
önemini kavrayarak, bu husus için ayrı bir başlık açan A.Ghazal gibi
kabiliyetli tarihçilerin de bu saplantılı tarihçilik tarafından yanıltılması bu
hususa değinmeyi gerektirdi.20 A.Ghazal, Osmanlı Devleti ile Zengibar
Sultanlığı arasındaki ilişkilerin II. Abdülhamid'in Panislamizm siyaseti
neticesinde, yoğunluk ve derinlik kazandığını ileri sürüyor. Elbette bu
devirde ilişkilerin nitelik ve niceliğinde bir artış gözlemleniyorsa bu II.
Abdülhamid’e atfedilen siyasi görüşten ziyade haberleşme ve ulaşım
teknolojisindeki gelişmeler ve değişen uluslararası konjonktürle
ilişkilendirilmelidir. Ayrıca böyle anlamlı bir artıştan söz etmek pek de
mümkün değildir.
Makalenin istikamet ve insicamının sekteye uğramaması için,
başka bir yerde daha etraflıca ele alınmak kaydıyla, bu önemli probleme
burada sadece dikkat çekmekle yetinildi. Bununla beraber, bu saplantının
sebeplerinin ideolojik olduğu kadar Osmanlı arşivlerinin tasnif ve
erişilebilirlik durumuyla da ilgili olduğu belirtilmelidir. Başbakanlık
Osmanlı Arşivi memurlarınca özetlenmiş olan sınırlı sayıdaki (analitik
tabir olunur) fona21 hapsolmuş bir tarihçiliğin22 belirgin bir siyasi tutumu
olmasaydı dahi varacağı durak buydu: II. Abdülhamid, saray evrakından
kurgulanan hikâyelerde başrol oyuncusu oldu. Kurumsal engeller
sebebiyle askerî arşivlerden23 layıkıyla faydalanılamadığı da hesaba
katıldığında pıtrak gibi çoğalan II. Abdülhamid saplantılı metinlerde nasıl
bir vahamet ve tarih yazımsal ilkellik sergilendiği kolaylıkla
öncesine ve sonrasına benzemeyen bir dönem yarattığının iddia edilmesi anlaşılabilir
olmadığı gibi gerçekten üzücüdür de.
19
Bu kitabın iyi bir eleştirisi için bkz. (Jonathon Glassman, "Islamic Reform…",
Canadian Journal of African Studies/La Revue canadienne des études africaines, XLVI/3,
Aralık 2012, s. 465-468).
20
Bir başka örnek de B.G. Martin’in, Slaves And Slavery In Muslim Africa Volume III:
The Servile Estate, ed. John Ralph Willis, Londra, Frank Cass, 1985, s. 50-82’de yer alan
“Ahmad Rasim Pasha and the Suppression of the Fazzan Slave Trade, 1881-1896” adlı
makalesidir. Tüm Türkçe kelimelerin imlalarının yanlış olması ve II. Abdülhamid’in
“şüphesiz” Topkapı Sarayında ikamet ettiğinin sanılması (s.75) dışında adeta kusursuz
olan bu güzel makalede hiç gereği yokken ve herhangi bir ilişki de kurulamamasına
rağmen “II. Abdülhamid’in panislamist politikalarını güttüğü” (s.75) zikrediliyor.
21
Ki bunlar da II. Abdülhamid devri için esasen üst-yazı mahiyeti taşıyan vesikalardan
oluşan Yıldız Tasnifi’dir.
22
Özetleri çıkarılmamış dosya usulü evraktan (DES) örneğin ve özellikle Dâhiliye,
Hariciye, Zaptiye, Maarif, Posta ve Telgraf, Evkaf, Sıhhiye, Ticaret ve Nafia Nezaretleri
ile Mabeyn-i Hümayun, Sadaret, Şura-i Devlet, Meclis-i Vükelâ ve Hazine-i Hassa
fonlarındaki bu döneme ait milyonlarca sayfa belgeden ve binlerce defterden istifade
edilmeksizin tarihler yazıldı ve yazılıyor. Abdülhamid Saplantısını paylaşmak saygıdeğer
araştırmacıları bunca külfetten kurtarmaktadır.
23
Seraskerlik ve Bahriye Nezareti’nin evrakları.
177
Yener BAYAR
anlaşılabilir. Literatürdeki bu niteliksizlik, Osmanlı Devleti’nin dünya
tarihindeki rol ve konumunu saptamakta ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Özetlemek gerekirse; Osmanlı Devleti ile Umman arasındaki
ilişkiler çok eski ve köklüdür.25 Osmanlı Devleti’nin gerek Umman
gerekse Libya ve Mısır üzerinden Doğu Afrika ile de kadim ilişkileri
vardı. Bu irtibatı II. Abdülhamid’in psikolojik veya kişisel özellikleri
üzerine bina edilen bir tarihsel dönemselleştirmeye veya farazi bir
panislamizme bağlamak büyük bir hatadır. Ayrıca bu ilişkiler II.
Abdülhamid tahtan indirildikten sonra da devam etmişti. Örneğin Balkan
Harpleri esnasında Zengibar ahalisi, aralarında topladıkları 300 “İngiliz
Lirası” (33.000 kuruş)26 yardım İstanbul’a ulaşana kadar 100 İngiliz
Lirası daha27 toplamış ve Osmanlı Devleti’ne göndermişlerdi. Bu para
Hilal-i Ahmer’e (Kızılay) devredilmişti.
Doğu Afrika’da sömürge edinen Almanya’nın Osmanlı
Devleti’ne de nüfuz etmesi bu ilişkilere başka bir boyut da kazandırdı.
Örneğin Doğu Afrika’daki İngiliz ve Alman sömürgeciler başlarda kolluk
gücü olarak neredeyse sadece Osmanlı tebaası olan Sudanlıları istihdam
ediyorlardı. Ayrıca, Almanya'nın Ortadoğu'da kurduğu "koloni"ler28 ile
Afrika'da tesis ettiği sömürgeler arasında yakın bir ilişki olduğu
anlaşılıyor. İlerleyen sayfalarda Alman Doğu Afrikası’nda çalışan sivil
Osmanlı vatandaşlarının Birinci Dünya Harbi'nde Belçikalılar tarafından
esir alındıkları görülecektir. Bilgilerine ulaşılabilen bu durumdaki altı kişi
Musul, Remle, Kudüs gibi yerlerde doğmuş olan Osmanlı tebaası
hristiyanlardı.
*
Bugünkü Umman Kralı da Busaidi Hanedanı’na mensuptur. İki
buçuk asırdan beri Umman’ı yöneten bu hanedan en parlak dönemini
Seyyid Said bin Sultan (d.1791-ö.1856) devrinde yaşadı. Said bin Sultan
24
24
Bu problemin sağlaması akademik metinlerin dipnotlarından yapılabilir. Büyük
muktedir bir zat etrafında tarihi anlamlandırmaya çalışan bir tarihçilikte Mabeyn (saray
sekretaryası), Sadaret ve Meclis-i Vükelâ (bakanlar kurulu) vesikalarının
değerlendirilmemesi nasıl izah edilebilir? II. Abdülhamid’in şiddetli bir istibdat
uyguladığı varsayımının bürokrasiyi tamamen göz ardı etmekte mazeret sayılması şaşırtıcı
bir husustur. Osmanlı tarihçiliği belgenin eleştirel bir tetkike tâbi tutulması şöyle dursun,
belgeye ulaşılıp okunmasına dahi tenezzül edilmediği (!) bir aşamadadır. Son yıllarda
büyük bir artış gösteren II. Abdülhamid devrine ilişkin “akademik” kitap ve toplantılar bu
niteliksel çürümüşlüğe büyük bir nicelik de kazandırdı. Maalesef bu çılgınlığın derecesi,
adı geçen padişaha bir devlet üniversitesi tarafından fahri doktora verilmesine kadar
ulaştı.
25
J.G. Lorimer, Gazetteer Of The Persian Gulf, Oman And Central Arabia,
Buckinghamshire, Archive Editions, 1986, s. I/166, II/413, özellikle Basra ve Maskat
arasındaki ticari ilişkiler vurgulanıyor.
26
BOA, BEO., 4224/316731; BOA, BEO., 4138/310324.
27
BOA, BEO., 4221/316529.
28
Osmanlı Devleti'ne Alman yerleşimcilerinin gelmesi nispeten erken tarihlerde başladı.
Osmanlı Devleti Alman basınında yerleşimcileri cezbetmek amaçlı haberler
yayımlatıyordu, (BOA, HR.SYS., 206/27, 26 Aralık 1857).
178
Yener BAYAR
otonomi kazanmış olan valilerle uzun bir mücadeleye girişerek,
İngiltere’nin de desteğiyle, Doğu Afrika kıyılarında yeniden hâkimiyet
sağlayıp ülkesinin başkentini 1832 yılında Maskat’tan Zengibar’a taşıdı.
Bu adımla beraber Doğu Afrika tarihinde yeni bir devri de başlatmış
oldu. Bu tarihten sonra Yemen ve Umman’dan buraya gelip yerleşen ve
büyük bir kısmı ticaretle iştigal eden pek çok Arap vasıtasıyla İslam
Doğu Afrika’nın iç bölgelerinde de yayılmaya başladı. Nitekim XIX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar müslümanlar, Doğu Afrika’nın sadece
liman kentlerinde mütemekkinlerdi ve iç bölgelerde yaşayan siyahî
kabileler İslam’ı benimsememişlerdi. Said bin Sultan’ın devrinde bu
durum değişmeye başladı. Öyle ki 1870’lere gelindiğinde Viktorya Gölü
kıyılarında ve Uganda’ya kadar olan bölgelerde müslüman yerleşimlerine
tesadüf edilebiliyordu.29
İslam’ın iç bölgelerde de varlık göstermeye başlaması siyahî
nüfus arasında rağbet görmesine yetmedi. İleride de görüleceği üzere
Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Alman Doğu Afrikası’nda30 –kabaca
bugünkü Burundi, Ruanda ve Tanzanya’da- müslümanların toplam nüfus
içindeki oranı azami %5 seviyesindeydi.31 İslam’ın bu coğrafyaya
yayılmasında en önemli dönüm noktası Birinci Dünya Savaşı oldu. Savaş
sürecinde ve akabinde ihtida muazzam bir ivme kazandı.
Said bin Sultan’ın devri (1807-1856) Doğu Afrika için siyasî bir
zirve teşkil eder. 1830’lardan itibaren Umman, bugünkü Birleşik Arap
Emirlikleri, Basra Körfezi’nde Umman'ın karşısında yer alan İran
kıyıları, Belucistan sahilleri32 ve Mozambik’ten Afrika Boynuzuna kadar
uzanan Doğu Afrika sahil33 ve limanları pek çok adayla beraber
Zengibar’dan idare olunuyordu. Kısa bir sürede büyük bir ticaret
merkezine dönüşen Zengibar bu yıllarda, köle, amber, fildişi, karanfil,
kereste ile tropikal tarım ve deniz ürünlerinin dünya üzerindeki en önemli
piyasasıydı. Şunu da belirtmek gerekir ki XX. asırda, özellikle 1964
Zengibar Devrimi'nde ve sonrasında, Doğu Afrikalılar burada anlatılan
29
Ibrahim El-Zein Soghayroun, The Omani & South Arabian Muslim Factor in East
Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in the Spread of Islam in Uganda,
Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad, 1984, s, 23-25.
30
Bu sömürgenin büyüklüğü o devirde Almanya'nın yüzölçümünün iki katı kadardı,
(H.C.O'Neill, The War In Africa 1914-1917 And In The Far East 1914, Londra,
Longmans Green And Co., 1918, s. 64).
31
Bazı araştırmacılara göre bu oran %3 idi, bkz. (Harvie M. Conn, "Islam in East Africa:
An Overview", Islamic Studies, 17/2, Yaz 1978, s. 77).
32
Buradaki Güvadar (Gwadar) liman kenti Pakistan’a devredildiği 1958 senesine kadar
Umman’a bağlı kalmıştır.
33
Bu sahillerde, çok önceleri İran’dan gelmiş olan Şirazîler, Arabistan’dan gelen Araplar
ve yerli halkın karışımıyla özgün bir dil ve kültür meydana geldi. Swahili, “sevâhilî”
(sevâhil: sahiller); Zinj, Arapça siyah anlamına gelen Zenc (Dilimizdeki “zenci” kelimesi
de aynı kökten türer.); Zanzibar ise (Almanca’da Sansibar) zenci kıyısı manasındaki
“Zencibar” -Farsça telaffuzuyla “Zengibar”- sözcüklerinden İngilizce’ye geçmiştir.
179
Yener BAYAR
Arap hâkimiyeti dönemini lanetlediler ve bu dönemi sömürgeciliğin bir
başka evresi olarak değerlendirdiler.
Harita 1. Seyyid Said bin Sultan devrinde Umman Devleti (kırmızı bölge)
180
Yener BAYAR
Bu büyük deniz imparatorluğunun hızlı çöküşünün sebepleri
olarak yelkenli gemilerin buharlı gemilerle rekabet edememesi, büyük bir
gelir kaynağı olan köle ticaretinin İngilizler ve sonra Almanlar tarafından
engellenmesi, Said bin Sultan’ın vârisleri arasındaki taht kavgası
gerekçesiyle ülkenin İngiltere tarafından 1861 yılında ikiye bölünerek
Maskat ve Zengibar’daki iki kardeş arasında pay edilmesi gösterilebilir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivinde mahfuz bazı belgeler Said bin Sultan’ın
bu durumu öngördüğünü gösteriyor:
…ahaliden birisi bir kabahat edip konsül [İngiliz Konsolosu] tarafına
iltica eylediği halde Said bir hüküm icra edemez ve ziyadece havfı
[korkusu] budur ki vadesi tamam olup vefat eylediğinde evlatları
sairleriyle adüvvâtları [düşmanlıkları] olduğuna mebnî Maskat elden
gider…34
Bu gelişmeler neticesinde Maskat elden gitmemekle beraber
nüfusu ve önemi hızla azaldı ve pek çok Ummanlı aile Zengibar’a göç
etti. Zengibar üzerindeyse İngiliz nüfuzu gün geçtikçe artmaktaydı.
Aslına bakılırsa Napolyon’un başarısız olan Mısır seferi ve Hindistan’ı
tehdit etme tasarılarından itibaren İngilizler Doğu Afrika ile yakından
ilgilenmişlerdi. XIX. asır boyunca İngiliz misyonerler bölgede faaliyet
yürütürken İngiliz seyyah ve “kâşif”ler iç kısımlara geziler düzenliyor;
İngiliz aristokratları safarilere katılarak aslan, leopar, fil avlayıp bu
maceraları abartarak anlatan kitaplar yazıyor; İngiliz-Hint tebaaları ise
uzun vadeli ticaretlerini konsolide ediyorlardı. Bazı yazarlara göre bu
yüzyılın beşte dördü müddetince Doğu Afrika pratikte bir İngiliz
toprağıydı, ancak resmi bir ilhakın ve işgalin getireceği masraflardan
sakınmak isteyen İngilizler belli başlı liman kentlerinde varlık
göstermekle yetiniyorlardı. Nitekim bölgenin kaynaklarını sömürmek için
alenen işgal etmek de şart değildi.35
XIX. asırda dünyanın hemen hemen her yeri gibi Afrika da büyük
ve hızlı değişmelere sahne oldu. Üretim ve ticaret açısından bakıldığında,
1819 yılından evvel Afrika'nın yaptığı toplam ihracat –Amerika, Osmanlı
Devleti, İran ve Hindistan'a satılan binlerce köle hâriç tutulursa- esasen
Gana ve Senegal'den küçük bir miktar altın tozu, Güney ve Batı
Afrika'dan fildişi, Senegal'den Arap zamkı, Batı Afrika'dan boyacılıkta
kullanılan bazı bitkiler, leopar derisi, devekuşu tüyleri ve diğer derilerden
oluşuyordu ve parasal karşılığı yıllık 1.500.000£ civarındaydı. Bu rakam
Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce yıllık 164.000.000£ seviyesine
yükselmişti ve başlıca şu ürünlerden müteşekkildi: Tahıllar, çeşitli
baharatlar, kahve, Hindistan cevizi, kakao, çok çeşitli meyveler, çivit,
BOA, İ.MVL., 222/7484, 10 Ağustos 1851.
Charles Miller, Battle For The Bundu The First World War In East Africa, Purnell
Book Services Limited, Londra 1974, s. 24-25; daha dengeli bir yaklaşım için bkz.
(Randall L. Pouwels, Horn And Crescent: Cultural Change And Traditional Islam On The
East African Coast, 800-1900, Londra, Cambridge University Press, 1987, s. 97-102).
34
35
181
Yener BAYAR
pamuk, altın, alüminyum, bakır, demir, kurşun, kömür, elmas, büyük ve
küçükbaş hayvan, tiftik, devekuşu tüyü, at, deve, fildişi, leopar ve
maymun derisi, balmumu, hayvanat bahçeleri için nadir bulunan
hayvanlar vs.36 Afrika kıtasının artan iktisadî önemi, özellikle XIX.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren onu dünya siyasî gündeminin ilk
sıralarına taşımıştı.37
1.2. Almanya’nın Doğu Afrika’yı Sömürgeleştirmesi
Kamerun'un meşhur Alman kâşifi Herr Zintgraff
bir keresinde muhteşem bir açık sözlülük
parıltısıyla şöyle dedi: "Afrika Afrikalılar içindir,
ancak Afrikalılar [da] bizim içindir!"38
1870-71 Prusya-Fransa savaşında Fransa’nın yenilmesi ve
savaşın akabinde Almanya’nın siyasal birliğini sağlaması, 1815’te tesis
edilmiş olan Avrupa Güç Dengesi’ni altüst etti.39 Otto von Bismark40, her
ne kadar Realpolitik ile özdeşleşmiş ve ulusal menfaat odaklı ihtiyatlı
politikalar gütmekle şöhret bulmuş ise de ülkesindeki bazı
maceraperestlerin Afrika üzerindeki hırslarına gereğince gem vuramamış
olmakla da tenkit edilmektedir. Şurası bir gerçek ki "kan ve demirle",
1864, 1866 ve 1870 savaşlarından zaferle çıkarak, kurulan Almanya'dan
önce hiçbir Alman devleti Avrupa dışında bir metrekare toprağa bile
sahip olmamıştı.41 Ancak Bismark döneminin bazı Alman fikir ve siyaset
36
H.H.Johnston, "The Development of Africa", ed. A.P.Newton, The Sea Commonwealth
and other Papers, Londra ve Toronto, J.M.Dent & Sons Ltd.; Paris, J.M.Dent & Fills,
1919, s. 90-91. Elbette özellikle 1819 yılı için verilen rakamın pek de güvenilir olmadığı
düşünülebilir. Ancak bu asırda Afrika kıtasının toplam ihracatının yaklaşık 100 kat arttığı
ve köle ticaretinin neredeyse tamamen sonlandırıldığı makul bir ifadedir. Bu dönemde
Osmanlı Devleti'nin toplam ihracatı yaklaşık 7 kat –toprak kaybetmemiş olsa bu oranın
daha yüksek olacağına dikkat edilsin-, Anadolu'nun toplam ihracatı ise yaklaşık 6 kat
artmıştı, (Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (1820-1913): Ticaret,
Sermaye ve Üretim İlişkileri, Ankara, Yurt Yayınevi, 1984, s. 30, 35). Afrika kıtası XIX.
yüzyılı hem olumlu hem de olumsuz yönleri açısından Anadolu'dan çok daha yoğun bir
biçimde yaşamıştı. İlerleyen sayfalarda bu hususun akılda tutulması yerinde olur.
37
100.000 yıl evvel tüm dünya nüfusunun 1.000.000 olduğu ve bunun 900.000'inin
Afrika'da yaşadığı tahmin ediliyor. Yani o devirde tüm insanların %90'ı Afrika'da
yaşıyordu. Bugün bu oran %13,6 seviyelerindedir, (Amadu Jacky Kaba, "Islam,
Christianity, and Africa's Indigenous Faiths: Demographic Introduction", ed. Ali A.
Mazrui vd., Africa's Islamic Experience: History, Culture, and Politics, Yeni Delhi,
Sterling Publishers Pvt. Ltd., 2009, s. 3-4).
38
"Africa for the Africans, but the Africans for us!" (J.A.Mackenzie, "The Colonial
Aspriations of Germany", ed. A.P.Newton, The Sea Commonwealth and other Papers,
Londra ve Toronto, J.M.Dent & Sons Ltd.; Paris, J.M.Dent & Fills, 1919, s. 40).
39
Sidney Bradshaw Fay, The Origins Of The World War: Before Sarajevo: Underlying
Causes Of The War, New York, The Macmillan Company, 1929, s. I/50-104.
40
Bu devlet adamının ismi dilimize "Bismark" imlasıyla yerleştiği için burada da
"Bismarck" şeklinde yazılmadı.
41
J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 30.
182
Yener BAYAR
adamları büyük devlet olabilmek için sömürgelere sahip olmanın zorunlu
olduğunu düşünüyorlardı. Büyük ölçekli haritalar üzerinden daha önce
hiç bulunmadıkları ve bilmedikleri topraklara göz dikiyor, bu devasa
ülkelerin geleceklerini planlıyorlardı. İngiltere’nin sömürgeleri olduğu
için büyük bir devlet olduğu görülüyor ancak bu sömürgeleri bir arada
tutan esas kuvvetin silah zorundan ziyade iktisadî ilişkiler olduğu
yeterince idrak edilemiyordu.
İngiltere’nin 1875’te Süveyş Kanalı’ndan hisse alması, 1882’de
Mısır’ı işgal etmesi, Fransa’nın 1881’de Tunus’u işgal etmesi ve
İtalyanların Kızıldeniz kıyısında sömürge arayışları Alman
kamuoyundaki sömürgecilik yanlılarının elini güçlendirmişti.42 Popüler
sömürgecilik dalgasının sebep olduğu kamuoyu baskısı ve Alman
Sömürge Birliği’nin43 diretmesi üzerine Bismark sömürgeciliği kabul
etmek durumunda kaldı.44 Şurayı da belirtmek gerekir ki sömürgeler
edinmenin Almanya’nın birliğini pekiştireceği de düşünülüyordu. Bu
sömürgeler tıpkı Alsace Lorraine gibi “ulusal” topraklardı; federe
devletlerin herhangi birine değil birleşik Almanya’ya aittiler.45
Sömürge sahibi olmayı pahalı bir lüks olarak değerlendiren
Bismark, İngiltere’yi karşısına almama düşüncesinin de etkisiyle, Afrika
Talanı’na46 katıldığı 1884 yılına kadar sömürgecilik aleyhinde bir tutum
takındı. Hatta Alman sömürgeciliğini savunan birine şöyle cevap
vermişti: “Rusya burada, Fransa burada ve biz de ortadayız. Benim
Afrika haritam budur.”47 Lakin 1883’te Alman Sömürge Cemiyetinin
(GfdK)48 başkanı olarak Doğu Afrika’da faaliyetlerine başlayan Dr. Carl
Peters böyle düşünmüyordu. Doğu Afrika’da daha büyük toprakları ve
42
W.O. Henderson, Studies In German Colonial History, New York, Frank Cass Co.,
1976, s. 1-6. Zaten eskiden beri hammaddeye ulaşım ve yeni pazarlar edinme
argümanlarını dile getirerek sömürgeciliği teşvik edenler vardı.
43
German Colonial Union.
44
Fransızların Tunus'u İngilizlerinse Mısır'ı işgal etmeleri Avrupa Devletleri arasındaki
sömürgecilik yarışını kızıştırmıştı. Bismark, müstakbel sömürgeler tükenmeden önce
Almanya'ya bir pay kapabilmek telaşındaydı, (Encyclopædia Britannica, Chicago,
Encyclopædia Britannica Inc., 1953, X/298).
45
W.O. Henderson, a.g.e., s. IX.
46
Scramble for Africa terimini karşılamak üzere türettik.
47
Henry Kissinger, Diplomasi, çev. İbrahim H. Kurt, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 1994, s. 139. H.Kissinger bu sözü makaslayarak aktarıyor. Bu söz Emin
Paşa’yı kurtarma operasyonu bağlamında şu şekilde şöylenmiştir: “Ihre Karte von Afrika
ist ja sehr schön, aber meine Karte von Afrika liegt in Europa. Hier liegt Rußland, und
hier" - nach links deutend - "liegt Frankreich, und wir sind in der Mitte; das ist meine
Karte von Afrika."; “Afrika haritanız gayet güzel, ama benim Afrika haritam Avrupa’da.
Bu Rusya ve burda” –sol tarafı işaret ederek- “Fransa var ve biz ortadayız; bu benim
Afrika haritamdır.” (Eugen Wolf, Vom Fürsten Bismarck und seinem Haus
Tagebuchblätter, Berlin, Egon Fleischel & Co., 1904, s. 16).
48
Society For German Colonization, Gesellschaft für deustche Kolonisation. Başlangıçta
Almanya bu cemiyeti resmen desteklemiyordu.
183
Yener BAYAR
daha kalabalık kabileleri hâkimiyeti altına almak için agresif yöntemler
kullanmakta tereddüt etmedi.49
Bismark 1884 yılında, büyük ihtimalle Heinrich von
Kusserow’un da telkinleriyle, sömürgecilik konusundaki fikrini
değiştirdi.50 İngilizlerin Togo ve Kamerun’da kurulması kararlaştırılan
Alman sömürgelerini iyi limanlardan ve ticaret yollarından mahrum
bırakarak coğrafî, siyasî, stratejik ve iktisadî açılardan kısıtlamaya
çalışması muhtemelen Bismark’ı hiç olmazsa Doğu Afrika’da büyük bir
bölgeyi ele geçirmek hususunda tahrik etmişti.
Son yıllarda yayımlanan bir araştırmada Bismark'ın sömürgeliği
üç sebebe bağlanıyor; 1) İçeride, sömürgecilik taraftarı olan yönetici
elitleri yatıştırmak ve dışarıda, Avrupalı devletlere Almanya'nın da bir
sömürgeci güç olduğunu ve ciddiye alınması gerektiğini göstermek, 2)
İktisadî refahı muhafaza etmek, 3) Emperyal siyaseti içeride adeta bir
toplumsal emzik gibi kullanmak. Bu sebeplerden üçüncüsü –ki buna
sosyal emperyalizm de deniyor- Bismark'tan sonra, özellikle 1890'lardan
itibaren, II.Wilhelm ve Caprivi tarafından daha sık ve daha bilinçli bir
şekilde kullanıldı. Gerçekten de Alman halkının biriken tepkisi
sömürgecilik üzerinden dışarıya kanalize ediliyordu.51
Bismark’ın Berlin’de düzenlediği 1884-1885 Berlin Kongo
Konferansı neticesinde Almanya ansızın Güney Batı Afrika, Kamerun,
Togo ve Alman Doğu Afrikası’nı ele geçirdi.52 Osmanlı Devleti'nin de
katıldığı bu konferansta bir temsilcisi bile bulunmayan Zengibar
Sultanlığı’nın toprakları paylaşıldı. Osmanlı heyetinin reisi Kürt Said
Paşa53 bu duruma, konferansın Batı Afrika için toplandığını ve Doğu
Michael Pesek, “Colonial Conquest and the Struggle for the Presence of the Colonial
State in German East Africa, 1885-1903”, Inventing Collateral Damage Civilian
Casualties, War, and Empire, ed. Stephen J. Rockel ve Rick Halpern, Toronto, Between
The Lines, 2009, s. 161-163. Bu süreci bir tanığın gözünden okumak için bkz. (Harry
Johnston, The Man Who Did The Right Thing: a Romance of East Africa, Londra, Chatto
& Windus, 1921).
50
Bu süreç için bkz. (H.P. Meritt, “Bismarck and the German Interest in East Africa,
1884-1885”, The Historical Journal, 21/1, Mart 1978, s. 97-116). Bir kaynakta da Herr
von Holstein'e işaret ediliyor, (J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 32).
51
Lynn Abrams, Bismarck and the German Empire 1871-1918, Abingdon, Routledge,
2006, s. 42-43.
52
Almanya daha sonra Pasifik Okyanusundaki bazı adalarla Kuzey-Batı Çin’deki Kiao
Chow’u (Kiautschou Bay) da sömürge edinmişti. Bismark sonrasında benimsenen
Weltpolitik siyaseti dünyanın muhtelif yerlerine gemi gönderebilmeyi mümkün kılacak
deniz üslerine sahip olmayı gerektiriyordu. Ancak, Alman sömürgelerinin bazı zaafları
vardı: Almanlar sömürgecilik yarışına geç katıldıkları için edindikleri sömürgeler zaten
sona kalmış ve kısmen İngiltere’nin işgal etmeye tenezzül etmediği topraklardı. Ayrıca
anavatandan ve birbirlerinden uzak olan bu ülkeler iyi limanlara sahip olmayan
savunulması da zor olan mevkilerdi.
53
Dönemin Berlin Sefiri olan Kürt Said Paşa (d.1834-ö.1907) Süleymaniyeli Handanzade
Hüseyin Paşa'nın oğludur, (Mehmet Zeki Pakalın, Sicill-i Osmanî Zeyli, haz. Serdar
Sakin, Ankara, TTK, 2008, XVI/55-58).
49
184
Yener BAYAR
Afrika’ya ilişkin karar alamayacağını belirterek direniyor ve
müzakerelere katılmayı reddediyordu. Ancak Babıali sonraki süreçte, tek
başına muhalefet edemeyeceği bu konferansın hükümlerini kabul etmek
durumunda kaldı.
Bismark’ın bu konferansta Afrika kartını, öncelikle İngilizlerle
oturduğu Avrupa masasında elini güçlendirmek için kullandığı da
düşünülüyor.54 İki yıl önce Mısır’ı işgal eden İngilizler, Bismark’ın
Fransa ile Mısır hususunda55 ittifak yapmasına meydan vermemek için
Almanların Afrika’daki emrivakisine göz yumdular.56 Lord Salisbury
ayrıca Afganistan ve Bulgaristan meselelerinde de Bismark’ın desteğini
sağlamayı umuyordu.57 Zaten Berlin Kongo Konferansı'nda Doğu
Afrika’nın yaklaşık 19 km genişliğinde ve 1.600 km uzunluğundaki sahil
şeridi Zengibar Sultanlığı’na bağlı kalmış, iç bölgelerde limanlara
doğrudan ulaşamayan bir Alman bölgesi oluşturulmuştu. Ancak Almanya
takip eden birkaç yıl içinde, Carl Peters’in58 doymak bilmeyen hırsının da
bir semeresi olarak, bu sahilleri de ele geçirmeyi başardı.
Osmanlı Devleti bu konferansın zabıtlarını derhal Türkçe'ye
çevirterek, Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın
Mazbatalarının Tercümesidir adıyla 208 sayfalık bir kitap halinde
yayımladı.59 Üzerinden 130 sene geçmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin
bu konferanstaki varlığı ve ileri sürdüğü tezler hâlâ literatüre
yansımamıştır.60 Bu konudaki tarih yazımı altı doldurulamamış büyük
54
C. Miller, a.g.e., s. 5-8.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde mahfuz bir belgeye göre Bismark, Almanya
sömürge politikasını kabul etmesi karşılığında İngiltere'ye, Mısır'ın İngiliz himayesine
geçmesini ve azledilmiş olan Hıdiv İsmail Paşa'yı tekrar Hıdivliğe atamasını tanımayı
önermişti, (BOA, HR.TO., 61/45, 22 Mayıs 1885).
56
Robert Nunez Lyne, Zanzibar In Contemporary Times: A Short History Of The
Southern East In The Nineteenth Century, Londra, Hurst And Blackett Ltd., 1905, s. 126134.
57
Herbert Paul Meritt, “Bismarck and the First Partition of East Africa”, The English
Historical Review, 91/360, Temmuz 1976, s. 586.
58
Osmanlı Devleti Carl Peters’e dördüncü derece Mecidî Nişanı vermişti (BOA, İ.TAL.,
436/55, 13 Şevval 1325). Bu tarihin Zengibar Sultanı’nın İstanbul ziyaretine denk gelmesi
tesadüf olmasa gerektir. (BOA, İ.HUS., 159/75, 158/132; BOA, Y.A.HUS., 515/139;
516/83 vd.) Zengibar Sultanı’na da Murassa Nişan-ı Osmanî ihsan buyurulmuştu (BOA,
BEO., 3194/239514; BOA, İ.TAL., 436/30).
59
Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın Mazbatalarının
Tercümesidir, Çemberlitaş Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1302.
60
Türkçe literatürdeki temel kaynaklar bu açıdan sorunludur. Fahir Armaoğlu, Berlin
Kongo Konferansından bahsettiği sayfalarda Osmanlı Devleti’ni hiç zikretmiyor, bkz.
(F.Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara, TTK, 1997, s. 419-421). Rifat
Uçarol “Bismarck’ın Sömürge Politikası” başlıklı bir paragraflık kısımda konferanstan
dahi söz etmiyor, bkz. (R.Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul, Harp Akademileri Basımevi,
1987, s. 255-256). Oral Sander Berlin Konferansına kısaca değiniyorsa da Osmanlı
Devleti’nin ismini anmıyor, bkz. (O.Sander, Siyasi Tarih: İlkçağlardan-1918’e, Ankara,
İmge Kitabevi Yayınları, Ekim 1989, s. 158). Aynı yazar Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü:
Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme adlı kitabında ne konferanstan ne de
55
185
Yener BAYAR
başlıklardan ve sadece Yıldız tasnifinden birkaç telgrafa istinat ettirilen
sığ metinlerden ibarettir.61
Harita 2. Berlin Konferansında Zengibar Sultanına bırakılan
sınırlar62
Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü diplomasiden bahsediyor, bkz. (O. Sander, a.g.e., Ankara,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1987). Reşat Sagay’ın mühim
çalışmasında da aynı noksan göze çarpıyor, bkz. (R.Sagay, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük
Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 1972, s. 48-49).
61
Ör. Selim Deringil, “Les Ottomans Et Le Partage De L’Afrique 1880-1900”, ed. Selim
Deringil ve Sinan Kuneralp, Studies On Ottoman Diplomatic History V, İstanbul, The Isis
Press, 1990, s. 121-133. Berlin Kongo Konferansından bahsettiği sayfalarda yazarın,
yukarıda adı geçen kitaptan haberdar olmadığı, konferansın Hariciye Nezareti fonlarında
bulunan binlerce sayfalık evrakını görmediği ve konu hakkındaki literatürden istifade
etme gereği de duymadığı anlaşılıyor, (a.g.m., s. 126-128). Bu konferans için bkz. (BOA,
HR.HMŞ.İŞO., 166/21, 168/28; BOA, HR.SYS., 58/21, 58/42, 59/2, 907/75, 908, 910,
910A (dosyaların içindeki tüm gömlekler), 909/1, 909/2, 909/3, ; BOA, MV., 1/13, 3/29).
62
Konferansın görüşüldüğü gün Meclis-i Vükelâ’ya (bakanlar kuruluna) sunulan
haritadan alındı. Oklar tarafımdan eklendi. Haritanın aslı konferansta belirlenen tüm
sınırları gösterir ve (BOA, A.AMD.MV., 43/40) gömleğindedir.
186
Yener BAYAR
Almanya ve İngiltere birkaç sene zarfında harita görülen sahil
şeridini de aralarında paylaşarak Zengibar Sultanlığı’nın mevcudiyetini
sadece birkaç adayla sınırladılar.
Doğu Afrika’da yayılmacı bir politika izleyen Carl Peters’in Arap
köle tüccarlarıyla giriştiği mücadele63 ve yerli halka sert davranması
neticesinde 1888-1889 yıllarında Ebuşiri bin Salim adlı bir Arap’ın
öncülüğünde büyük bir isyan başladı. Her ne kadar Avrupa basınında bu
kalkışmanın Osmanlı Devleti tarafından kışkırtıldığı ve Mekke’den
verilen mesajlarla tahrik edildiği yolunda bazı haberler çıksa da Babıali
bu haberleri tekzip etmişti.64 Almanya ile İngiltere ortak bir abluka
başlatarak65 ayaklanmayı çok kanlı bir biçimde bastırdılar. Bu süreçte
Rusya’nın atacağı adımları araştıran Osmanlı Devleti, buradan bir destek
bulamayınca en azından ablukanın sınırlandırılması için harekete geçti.
Dönemin Petersburg Sefiri Ahmed Şakir Paşa ise, şayet ablukacı
devletler tarafından Osmanlı Devleti’nin de bu ablukaya katılması
istenirse İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmeleri karşılığında bu teklifin kabul
edilmesini, öneriyordu.66
Bu abluka sürecinde Zengibar Sultanı Seyyid Bargaş’ın ölmesi
üzerine kardeşi Seyyid Halife tahta çıkmıştı. Taht değişikliğini vesile
eden Osmanlı Devleti yeni hükümdara bir name-i hümayun göndermek
bahanesiyle Hudeyde Tahrirat Müdürü olan Mehmed Rüşdi Efendi'yi elçi
olarak Zengibar’a gönderdi. Rüşdi Efendi abluka sebebiyle Bombay’dan
Zengibar’a gidemediği için ancak Hindistan’ı trenle boydan boya geçerek
Kalküta üzerinden buraya ulaşabildi. Bu hamleyle Zengibar’daki duruma
1890-1914 arasında Alman Doğu Afrikası’nda 60.000 civarında köleye ıtkname (azat
edilme belgesi, freibriefe) verilmiştir. Toplam köle nüfusunun yarım milyon civarında
olduğu tahmin ediliyor, buna göre kölelerin %10-15’inin azat ettirildiği anlaşılıyor. Ancak
toplam köle sayısındaki düşüş daha belirgindir. Resmî tahminlere göre 1890’da 500.000
civarında olan köle nüfusu 1914’te 160.000’den düşüktü. Bu da esasen yeni köle
devşirilmesinin engellendiğine bir delil sayılabilir. Verilen ıtkname sayısının Carl
Peters’in görevden alınmasından sonra arttığı da görülüyor (Jan-Georg Deutsch, “The
‘Freeing’ Of Slaves In German East Africa: The Statistical Record, 1890-1914”, ed.
Suzanne Miers ve Martin A. Klein, Slavery And Colonial Rule In Africa, Londra,
Routledge Yayınları, 2004, s. 109, 114, 128-129). Ancak Yazar Almanların ıtkname
dağıtma politikasını köleliğin yasaklanmasından kaçınmak için uyguladıkları
kanaatindedir.
64
BOA, HR.SFR.3., 401/10; BOA, HR.TO., 65/111.
65
Bismark bu noktada bir prestij kaybını göze alarak Alman şirketini desteklemeyebilirdi,
ancak O, bu mücadeleyi “köleci Arapların yenilmesi köle ticaretini de bitirir”
propagandasıyla meşrulaştırdı ve bunda da İngiltere’nin desteğini sağladı. Üç yıl süren
mücadele Alman tarafına minimum 10.000.000 marka patladı. Bu ablukaya daha sonra
İtalya da iştirak etmişti.
66
BOA, Y.PRK.EŞA., 8/59. Almanya Osmanlı Devletinden, Sudan’dan asker alma izni
de istemişti.
63
187
Yener BAYAR
vâkıf olunarak gereken diplomatik adımların atılması amaçlanıyordu.67
Osmanlı Devleti tarafından buraya elçi gönderilmesi Avrupa devletlerinin
ve kamuoyunun çeşitli spekülasyonlarına sebebiyet vermiş ve tepki
çekmişti. Hatta bu yüzden daha sonra Zengibar’a daimi sefir olarak
gönderilmesi kararlaştırılan Beyrut Ticaret Mahkemesi Reisi Abdülkadir
Efendi’nin68 görevlendirilmesinden vazgeçilmişti.
1885’ten sonraki süreçte Almanya ve İngiltere’yi birbirlerine
karşı kullanarak bir denge politikası gütmeyi uman Zengibar için bu süreç
hüsranla bitti. Nitekim Zengibar’ın Harita 2’de gösterilen sahil şeridinin
Alman Doğu Afrikası topraklarına katılması ve Kuzey Denizi’ndeki
Heligoland’ın Almanya’ya bırakılması69 karşılığında Almanya,
İngiltere’nin Witu, Uganda, Nyasaland ve Zengibar üzerindeki
hükümranlık hakkını tanıdı.70 Zengibar artık bir protektora olmuştu. Tıpkı
İngilizlerin 1857-58’de Hindistan’da yaptıkları gibi, Almanya da Doğu
Afrika’daki toprakların idaresini 1891 yılında resmen üzerine alarak
buraya bir vali (Bay Wissmann) atadı.
Aslında olayların böyle gelişmesi pek de şaşırtıcı değil. Daha 24
Nisan 1884'te Bismark'ın Cape Town'daki Alman konsolosuna çektiği,
Lüderitz imtiyazının Almanya'nın güvencesi altında olduğuna ilişkin,
meşhur telgraf üzerine Gladstone memnuniyetini ifade etmişti. O
günlerde Avam Kamarası'nda yaptığı bir konuşmada Gladstone, "Eğer
Almanya bir sömürge gücüne dönüşüyorsa, [bu konuda] tüm
söyleyeceğim, tanrı onu hızlandırsın. İnsanlığın istifadesi için takdir-i
ilahînin büyük amaçlarına [varmakta] bizim müttefiğimiz ve ortağımız
67
BOA, Y.A.HUS., 221/30. Mehmed Rüşdi Efendi’nin yazdığı sefaretname İstanbul
Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazmalar kısmında TY-5052 numarada
kayıtlı bulunmaktadır ve hazırlamakta olduğum kitapta yayımlanacaktır.
68
BOA, İ.DH., 1123/87811. Ayrıca bkz. (C.A.D.N. (Centre des Archives diplomatiques
de Nantes), Carton 89, Mission ottomane à Zanzibar, 1889).
69
Bu konuda bkz. (D.R.Gillard, “Salisbury’s African Policy and the Heligoland Offer of
1890”, The English Historical Review, LXXV/297, Ekim 1960, s. 631-653). Bu pazarlığın
yapıldığı dönemde herkes Almanya'nın Heligoland gibi işe yaramaz bir kaya parçasını
kabul ederek kazık yediğini düşünüyordu. Fakat Birinci Dünya Savaşı yıllarında
Heligoland'ın deniz muharebeleri açısından stratejik bir önem kazanması üzerine Kayser
birkaç defa, henüz tahta geçtiği yıllarda imza ettiği bu anlaşmanın kendisinin ne kadar
ileri görüşlü olduğunu gösterdiğini ilan etti. Yine savaş yıllarında İngilizler Heligoland'ı
Almanya'ya vermesini Salisbury'nin "uyuşukluğuna" bir delil saydılar, (J.A.Mackenzie,
a.g.m., s. 33-34).
70
BOA, HR.SYS., 18/22, 01 Temmuz 1890, Africa. No. 6 (1890) "Correspondence
Respecting The Anglo-German Agreement Relative to Africa and Heligoland".
188
Yener BAYAR
olur." demişti. Bismark'ın halefi olan Caprivi ise 1894'te, tüm Afrika'yı
Almanya'ya vermedikleri için şükretmek gerektiğini, belirtiyordu.72
Osmanlı Devleti Zengibar topraklarının paylaşıldığı bu süreci en
üst düzeyden73 takip ediyordu.74 II. Abdülhamid ile Sadrazam Kâmil Paşa
arasında geçen bir diyalog şu şekilde kaydedilmiştir:
Temmuz ayına kadar mesele-i Mısriye [Mısır’da süregiden
İngiliz işgali kastediliyor] hakkında bir şey yapılmaz ise pek tehlikeli
bir şey olacağı ve hatta Zengibar kıtasını bile İngiliz himayesi tahtına
aldığını İngiliz Sefiri’nin [büyükelçisinin] söylediğini ve hüdâ ne-kerde
[allah göstermesin] Mısır’a bir hal geldiği halde Yemen ve Hicaz
kıtalarının dahi bir tehlikeye uğrayacağını bi’l-beyan meseleyi iki
taksim tahliye maddesini âtîye ta’lîk [geleceğe bırakmak] ile meseleyi
bir şeye bağlamak hayırlı olacağını zat-ı Sadrazamî [Kâmil Paşa]
beyan eylemesi üzerine taraf-ı eşref-i hazret-i padişahîden [II.
Abdülhamid'den] İngiltere’nin niyeti bizi dahi Zengibar gibi bir
hale koymak olduğu beyan buyurulması üzerine İngilizlere kendisinin
[Kâmil Paşa’nın] dahi emniyeti olmadığından [belgede altı çizili]
meseleyi bir şeye bağlayıp bir kayıt altına alınmak hayırlı olacağını
Sadrazam [Kâmil Paşa] beyan eylemesi üzerine…75
II. Abdülhamid, Mısır’ı tahliye etmeleri için diplomatik yollarla
İngilizlere baskı yapılmasını tehlikeli görüyor ve İngilizlerin Osmanlı
Devleti’ni de Zengibar Sultanlığı gibi parçalayıp paylaşmak için bahane
aradıklarını düşünüyordu. Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’nin
Mısır üzerindeki hâkimiyetini tanıdıklarını vurgulayarak bu konuda
ayrıca diplomatik adımlar atılmasına çekinceyle bakıyordu.76 Sadrazam
Kâmil Paşa ise İngilizlerin, Tunus’u işgal etmiş olan Fransızlara başka bir
yeri daha işgal etme fırsatı sunarak bir ittifak oluşturup, Mısır’ı büsbütün
ele geçireceklerinden endişe ettiğini ve bu sebeple Mısır’ın İngilizlerce
tahliyesinin şimdiden bir takvime bağlanması gerektiğini belirtiyordu.
Tunus ve Musavva’nın işgal edilmesine karşı Osmanlı Devletinin
71
71
J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 31. "If Germany is to become a colonising Power, all I say is,
God speed her. She becomes our ally and partner in the great purposes of Providence for
the advantage of mankind."
72
J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 32. Savaşın hemen akabinde yayımlanan bu makalede Yazar,
dönemin İngiliz devlet adamlarının Almanya'yı bir sömürgeci güç haline getirmeye istekli
olmalarını tenkit ediyor.
73
Örneğin; "Zengibar aleyhine hareket olunması ihtimalâtına mebni Almanya hükümeti
sevk-i asker hakkında tedârikâtta bulunuyor.", (BOA, Y.EE.d., nr. 453, s. 51, 20 Temmuz
1885).
74
Osmanlı Devleti, bu sefer Zengibar Sultanlığı’nın da temsil edildiği, 1890 Brüksel
Konferansı’na da katılmış ve konferansın karar metnini imzalamıştı.
75
BOA, Y.EE., 127/17, 21 Mayıs 1891 “gece saat bir”de kaleme alınmış. Koyu harfler
bana ait.
76
Bu hususta ayrıntılı malumat için bkz. (Hilmi Kâmil Bayur, Sadrazam Kâmil Paşa –
Siyasî Hayatı-, Ankara, Sanat Basımevi, 1954, s. 102-105, 131-156.
189
Yener BAYAR
“protestodan başka bir şey yapamadığını” hatırlatarak77 –II.
Abdülhamid’in sonuç alınacak adımlar atılmasını engellediğini ima
ederek- Sultan’a adeta çıkışıyordu. İşte böyle bir uluslararası ortamda
Almanlar, İngilizlerin de rızasıyla Zengibar Sultanı’nı tehdit ederek Doğu
Afrika’yı önce işgal sonra da ilhak ettiler.
*
Birinci Dünya Savaşında Doğu Afrika’da savaşan tarafların
mahiyetini anlamak için yukarıda temel noktalarına işaret edilen süreci
akılda tutmak gerekiyor. 1890 yılına kadar bölgelerindeki asayişi paralı
askerlerle (öz. Sudanlılarla) sağlamaya çalışan Almanlar, yerlilerin
gitgide büyüyen direncini kırmak için coğrafyaya ve iklime aşina yerli
askerler devşirmeleri gerektiğini idrak etmişlerdi. 1880’lerden 1907’ye
kadar İngiliz ve Portekiz bölgelerindeki nispî sükûnetin aksine Almanlar
asayişi bir türlü sağlayamıyor, yerli kabilelerin mücadeleleri karşısında78
zorlukla tutunuyorlardı. Bu tarihte Schutztruppe’nin olgunlaşması79 ve
Alman sömürgecilik tutumunun değişmesiyle beraber bölgenin asayiş
durumunda belirgin bir iyileşme sağlandı.80
Reichstag’ın 22 Mart 1891 tarihli kararıyla kurulan schutztruppe,
devşirilen yerli askarilerin ciddi ve uzun bir eğitimden geçirilmeleri
neticesinde teşekkül etti. Bu askerler özellikle bataklıklarda ve çalılık
bölgelerde üstün savaş gücü sergileyen81, sıkı Prusya askerî disiplini
almış neferlerdi. Almanya onları önce memleketlilerine karşı sonra da
Birinci Dünya Savaşında İngiliz, Belçika ve Portekiz kuvvetlerine karşı
kullandı. Schutztruppe hakkında bilinmesi gereken bir husus da bu
Aynı belge.
Özellikle Maji Maji ve Wahehe kalkışmaları büyük güçlükle bastırılabilmişti. Alman
Güney Batı Afrikası’ndaki isyanlarınsa en önemlisi Herero ayaklanmasıdır.
79
1900 senesine gelindiğinde schutztruppe mevcudu 900'den 1.700'e yükselmişti ve 18891904 arasında schutztruppe kırsal bölgelerde 75 farklı operasyon icra etmişti, (Kenneth J.
Harvey, "The Battle of Tanga, German East Africa 1914", The Faculty of the U.S. Army
Command and General Staff College, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003, s. 2223). 1914 başlarında Alman Doğu Afrikası'na gelen von Lettow'a göre o günlerde
sömürgedeki askerlerin sayısı 2.000 civarındaydı ve bunlar da her mülkî bölgede 100'er
200'er kişi olacak şekilde dağılmış vergi toplama ve asayişi sağlama işlerinde müstahdem
mülkî amire bağlı birliklerdi. Lettow'a göre, bunların bir araya toparlanıp mevcutlarının
arttırılarak bir orduya dönüştürülmeleri gerekiyordu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 3, 67).
80
Şunu da vurgulamak gerekir ki bu askerlerin Cihan Harbi'ne kadar giriştikleri en ciddi
operasyonlar iç isyanları bastırmak üzere düzenlenenler olduğu için yüzlerce kilometrelik
sevkiyatları mümkün kılabilmenin ayrıca on binlerce taşıyıcı istihdam etmeye bağlı
olduğu yeterince öngörülememişti. Önceki sömürge içi harekâtlarda kullanılan teçhizat
hakkında fikir vermesi için bkz. (Paul Reichard, Vorschlage zu einer Praktischen
Reiseausrüstung für Ost und Centralafrika, Berlin, Verlag von Dietrich Reimer, 1889).
81
Cephenin Alman kuvvetleri komutanı von Lettow-Vorbeck, Schutztruppe’un bu
yeteneğini cihan harbinde sonuna kadar kullanacaktır. Schutztruppe (Schütztruppen)
“koruma kuvveti” demektir.
77
78
190
Yener BAYAR
askerlerin neredeyse tamamının müslüman olduğudur.82 Bu yalın ayak
gezen askerlerin ellerinde üzerinde ayetlerin yazılı olduğu yeşil
bayraklar83 ve dillerinde İslamî hücum marşları vardı. Ancak, Birinci
Dünya Savaşı yıllarında Alman Doğu Afrikası’nın nüfusunun sadece
yaklaşık %5’i müslümandı.84
Schutztruppe neferlerinin eşleri ve çocukları da orduyla beraber
hareket ediyordu.85 Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Portekiz
Doğu Afrikası’na giren Almanlar adeta bir göçebe aşiret görünümü arz
ediyorlardı. Bu askerlerin aile fertleri ve evleri ordu olmuştu ve ordu
dışında neredeyse hiç bir mensubiyetleri olmaması nedeniyle istisnai bir
sadakat gösteriyorlardı. Ancak Almanların, bu askerlerin Kayser’e
olağanüstü bir vefa besledikleri yolundaki iddialarına ihtiyatla yaklaşmak
gerektiğini belirten Hew Strachan, schutztruppenin Birinci Dünya
Savaşı’nda verdiği toplam 13.430 kaybın 4.510’unun ölü, 4.275’inin esir
ve 2.847’sinin de firarî olarak raporlandığını ifade ediyor. Savaştan kaçan
neferlerin oranının böyle yüksek olmasının schutztruppenin sadakati
hakkında şüphe doğurduğuna dikkat çekiyor.86 Bu rakamların ileride
anlatılacak olan olağanüstü koşullardaki savaşın dört yıllık bilançosu
olduğu göz ardı edilmemelidir.
Açıkça belirtmek gerekirse schutztruppe neferleri Almanya’ya
millî bir bağlılık hissetmekten ziyade toplumdaki ayrıcalıklı konumlarını
devam ettirmek için savaşıyorlardı. Profesyonel bir askari kendisini
herhangi bir Afrikalı gibi değil sömürgenin yönetici elit zümresinin bir
ferdi gibi görüyordu. Alman subaylar da neferlerinde böyle bir üstünlük
İngiliz ve Belçika askeri birliklerinde de yoğunlukla müslümanlar görev yapıyorlardı.
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
84
Michael Pesek, “Jihad Made in Germany. German Propaganda in East Africa During
the First World War, 1914-18”, s. 4-5, Yazara göre Alman Doğu Afrikasında 350.000
civarında müslüman nüfus yaşıyordu ve bunun toplam nüfusa oranı
%3,5
raddelerindeydi.
(www.academia.edu/3677712/Jihad_made_in_Germany._German_propaganda_in_East_
Africa_during_the_First_World_War_1914-18; erişim tarihi: 09/11/2014. Bu hususta
ayrıca bkz. (Joseph Schacht, “Notes on Islam in East Africa”, Studia Islamica, 1965,
XXIII/91-136). Fakat kanaatimizce bölgenin toplam nüfusu yedi ilâ sekiz milyon
civarında olmalıdır.
85
Von Lettow’un bu durumdan hoşnut olmadığı anlaşılıyor. Birinci Dünya Savaşı
süresince bu kadınlar üzerlerinde renkli kıyafetleri, sırtlarına bağladıkları çocukları,
başlarının üstünde taşıdıkları eşyaları ve yollarda doğurdukları bebekleriyle schutztruppe
neferi olan eşlerini takip ettiler. (Von Lettow-Vorbeck, My Reminiscences Of East Africa,
Londra, Hurst And Blackett Ltd., tarihsiz, s. 225, 234, 246).
86
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 597-598. Yazar schutztruppedeki sıkı Alman disiplinini cezalarla
örneklendiriyor. Buna göre emre itaatsizlik 15 kırbaç, yalan söylemek ise 25 kırbaçla
cezalandırılıyordu.
82
83
191
Yener BAYAR
algısı oluşturmayı önemsiyorlardı.87 Yukarıda gösterildiği gibi askariler,
toplumun küçük bir azınlığı olan müslümanlardan devşiriliyorlardı.88
Sömürgenin silahlı gücünü oluşturmak özellikle dinlerini yaymak isteyen
müslümanlar için büyük bir önem arz ediyordu.
İngilizlerse Schutztruppe’ye benzer şekilde KAR89 birliklerini
oluşturdular. KAR da schutztruppe gibi başlangıçta tamamen Sudanlı
askerlerden mürekkepti ve yavaş yavaş yerlileşti. KAR birlikleri
organizasyonları sebebiyle schutztruppe kadar mobilize değillerdi, birlik
başına makineli tüfek oranları schutztruppedekinden daha düşüktü ve en
önemlisi schutztruppe kadar çatışma tecrübeleri yoktu. Bu dezavantajlara
rağmen KAR kuvvetleri de küçümsenemeyecek kadar iyi yetişmişlerdi ve
rütbeli-nefer ilişkileri açısından schutztruppeden daha iyi bir
durumdaydılar. 1906’da Alman Doğu Afrikası’nı ziyaret ederek
schutztruppe askerlerini gören KAR komutanı Meinertzhagen90 bu
askerlerin kendi yerli askerleri kadar iyi olduğunu ancak İngilizlerin
komutan-asker arasındaki samimi arkadaşlık bağı yerine Almanlarda sert
bir disiplinin bulunduğunu belirterek “hangisinin en etkili olduğunu
sadece savaş gösterebilir” demişti.91
İngiliz Doğu Afrikası’nda epeyce Hindistanlı bulunuyordu.
Örneğin, Uganda Demiryolu inşaatında çalışan işçiler ve bu demiryolunu
işletenler Hindistanlıydı. Ayrıca, eskiden beri bölgede büyük küçük pek
çok esnaf ve zanaatkâr dükkânına sahip olan Hintliler ticarette de ciddi
bir ağırlığa sahipti.92 Bu dükkânlar yerlilerin ilgisini çeken boncuk vs.
malları sergileyerek kendi kendine yeten iktisada dayalı geleneksel hayat
tarzını yıpratmış, para kazanma gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. Süregelen
köy yaşam tarzı kısmen çözülmüş ve Afrika toplulukları ücretli emek
sistemiyle tanışmışlardı. Beyaz yerleşimcilerin ihtiyaç duyduğu iş gücü
F. Jon Nesselhuf, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa Campaign:
Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Mayıs 2012, s. 45-46.
88
Askariler Swahili konuşuyor ve Swahili kültürünü önemsiyorlardı. Elbette bu kültürün
aslî bir öğesi olan İslam ile kadınları savaş ganimeti olarak almak ve kişisel hizmetçilere
sahip olmak gibi geleneksel Swahili elitinin alamet-i farikası olan pratikler
schutztruppenin gündelik hayatında kendine yer buluyordu, (F.J.Nesselhuf, a.g.t., s. 4647).
89
King’s African Rifles, 1902 yılında teşkil edilmesinden İngiliz Doğu Afrikası’nın
bağımsızlık kazandığı 1960’lara kadar hizmet vermiştir.
90
Bu subayın Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika Cephesi tarih yazımındaki baskın ve
yanıltıcı rolüne ileride değinilecektir.
91
C. Miller, a.g.e., s. 28.
92
Charles P. Fendall, The East African Force 1915-1919: An Unofficial Record Of Its
Creation Abd Fighting Career; Together With Some Account Of The Civil And Military
Administrative Conditions In East Africa Before And During That Period, Londra, H.F. &
G. Witherby, 1921, s. 28-29. Bu Hindistanlılar arasındaki Sihler ve İsmaililer özellikle
önemlidir.
87
192
Yener BAYAR
potansiyeli böylece arttı. Tüm bu sebeplerden dolayı Afrikalılar
genellikle Hintlileri sevmiyor ve hatta hor görüyorlardı.
İngilizlerin Doğu Afrika’ya getirdikleri Güney Afrikalı askerler
arasında da Hintli askerlere karşı büyük bir antipati vardı. Güney
Afrikalılar Hintlileri 'esnaf takımı' gibi görürken Hintliler de Afrikalıları
düzensiz başıbozuk kuvvetler olarak görüyorlardı. İki grup da birbirlerini
askerî açıdan yetersiz olmakla itham ediyordu. Zaman zaman düşman
ateşi karşısında birbirlerinin canlarını kurtarmaları bile bu durumu
değiştirmeye yetmiyordu.93 İleride değinileceği üzere özellikle salgınlar
karşısında çok dayanıksız olan Hindistanlı askerler, İngiliz kuvvetleri
arasında zaafa sebep olan bir zayıf halka gibi algılanmış ve sıkça
eleştirilmiştir. Aynı orduda görev yapan askerlerin etnik sebeplerle
birbirlerine karşı olumsuz hisler taşımasının sakıncaları aşikârdır.
1.3. Alman Doğu Afrikası’nda İktisadî Büyüme
Alman sömürgeciliği esasen üç devre ayrılır:
1884’ten Bismark’ın 1890 yılında görevden çekilmesine kadar,
sömürge edinme ve bu sömürgeleri imtiyazlı şirketler vasıtasıyla
yönetme dönemi;
Bismark’ın düşüşünden 1906’ya kadar, sömürgeler üzerinde
emperyal kontrolü esas alan, şiddet ve hatalarla malul Weltpolitik
dönemi;
1906’dan 1914’e kadar, yeni kurulmuş Emperyal Sömürge
Nezareti’nin94 Reisi Dernburg’un95 başlattığı reform ve iktisadî
büyüme dönemi.96
Bu metnin konusu üçüncü süreçle doğrudan ilintili olduğu için bu
dönemde yaşanan bazı temel değişimlere burada değinmek gerekiyor.
XIX. asrın son yıllarında Carl Peters97 gibi aslında Alman
sömürgeciliğinin mimarı sayılabilecek isimler, tavizsiz yayılmacı
politikaları, yerlilere karşı yüksek dozajda şiddet uygulamaları,
masumiyet karinesini ihlal ederek yargısız infazlara tevessül etmeleri vs.
nedenlerle cezalandırıldı ve/veya görevden alındı. Sömürge idarecilerinin
93
C.P. Fendall, a.g.e., s. 62.
Colonial Office.
95
Bernhard Dernburg (1865-1937) önemli bir Yahudi aileden gelen politikacı ve yayımcı
bir babanın oğlu olmasına karşın din değiştirerek Lutherci oldu. Bernhard von Bülow
hükümeti 1910’da düşünce Sömürge Nazırlığından istifa etti. 1914-1915 yıllarında ABD’nin savaşa katılmasından önce- ABD’de Alman tarafının görüşlerini temsil ederek
İngiliz karşıtı propaganda yaptı. 1919’da Philipp Scheidemann’ın hükümetinde kısa bir
süre Finans Bakanlığı yaptıktan sonra 1920-1930 arasında Reichstag’da Alman Demokrat
Partisini temsil etti.
96
W.O. Henderson, a.g.e., s. 6-7; C. Miller, a.g.e., 5-28.
97
1895’te Almanya’ya çağırıldı, (Albert F. Calvert, German East Africa, Londra, T.
Werner Laurie Ltd., 1917, s. xvii-xviii).
94
193
Yener BAYAR
yerlilere gayri insani bir tarzda muamele etmeleri Alman kamuoyunda
infiale neden olarak98 sömürge reformuna zemin hazırladı.
Almanya’nın Doğu Afrika’da altyapı yatırımları yapmasının esas
sebebi değişen sömürgecilik anlayışı ve Emperyal Sömürge Nezareti’nin
kurulmasıyla başına Bernhard Dernburg’un getirilmesidir.99 Dr. Dernburg
İngiltere’nin kendi kolonilerini nasıl idare ettiğini görmek için Londra ve
Afrika’yı ziyaret etti. ABD’ye giderek modern pamuk ziraatı metotlarını
inceledi. Ayrıca kolonilerde görev yapacak memurların eğitimine de
büyük önem verilerek Hamburg’da bu iş için bir Koloni Enstitüsü tesis
edildi.100 İdarede etkinliği sağlamak için sömürgelerdeki personel sayıları
arttırıldı. Örneğin Alman Doğu Afrikası’nda XIX. asrın sonunda 515 olan
sivil ve askerî memur sayısı 1913’te 737’ye yükselmişti.101
Sömürgelerin yönetimine ise Albrecht von Rechenberg, Heinrich
Schnee, William Heinrich Solf gibi yetenekli ve enerjik mülkî idareciler
ve valiler getirildi. Siyahlara nispeten daha olumlu yaklaşan, liberal
iktisat yanlısı ve reformcu olan yeni yöneticiler elbette en büyük tepkiyi
kendi vatandaşlarından, Afrika’ya yerleşmiş olan Almanlardan,
gördüler.102 Büyük bir kısmı çiftlik sahibi olan bu nüfuzlu Almanlar,
Berlin’deki kuvvetli tanıdıkları vasıtasıyla siyahlara ve İslam
propagandacılarına sert davranmaları hususunda yöneticilere baskı
yaptırabiliyor hatta onları görevden aldırtabiliyorlardı.
Bu değişimin eseri olarak, 1891’de yapımına başlanmış ancak
sermaye yetersizliği sebebiyle inşasına ara verilmiş olan Tanga-Moshi
arasındaki Usambara Demiryolu tamamlanarak, 1911 Ekiminde hizmete
açıldı. Beyaz nüfus, Klimanjaro Dağı eteklerindeki yüksek rakımlı,
verimli ve sıhhatli arazide bulunan Moshi'de yoğunlaşmıştı. Bu nüfusun
işlettikleri çiftliklerin zirai ürünleri Usambara Demiryolu sayesinde
98
1900’lerin ilk yıllarında Alman Sosyalist ve Katoliklerinin de tartışmaya katılmasıyla
sömürge skandalı iyice alevlendi. Örneğin ileride Almanya’nın efsanevi maliye bakanı
olacak olan Matthias Erzberger bu yıllarda “memurlar ve kolonizatörler yerlilere feci
şekilde şiddet uygulamakla itham edilmektelerken denizaşırı topraklarda milyonlarca
markın israf edildiğini” iddia ediyordu, (W.O. Henderson, a.g.e., s. XI).
99
Dernburg göreve gelmeden evvel ADA azgelişmiş bir ülkeydi, (H.C.O'Neill, a.g.e., s.
65).
100
W.O. Henderson, a.g.e., s. 9.
101
M. Pesek, Colonial…, s. 163. Elbette bu rakamlar böyle büyük bir coğrafyada varlık
göstermeye yetecek düzeyde değildi. Bunun farkında olan sömürge idarecileri 1890’lı
yıllar boyunca ara ara ibret alınacak askeri operasyonlar ve katliamlar düzenleyerek
Afrikalıların kalplerine saldıkları korkuyu tazelemeyi bir yönetim politikası olarak
benimsemişlerdi.
102
Andrew Roberts, “The Imperial Mind”, The Cambridge History Of Africa Volume 7
From 1905 To 1940, ed. A.D. Roberts, Cambridge, Cambridge University Press, 1986, s.
31-32.
194
Yener BAYAR
dünya pazarlarına taşınmaya başladı. Bu âna dek bir balıkçı kasabası olan
Tanga, demiryolunun açılmasından sonra büyük bir limana dönüştü.103
Yine, Darüsselam ile Tanganyika Gölünün kıyısında bulunan bir
kent olan Kigoma arasındaki demiryolu, 1912’de Tabora ve 1914’de
Kigoma’ya ulaşarak tamamlandı.104
Merkez Demiryolu olarak
adlandırılan bu demiryolunun tamamlanması Almanları, iç bölge
ticaretini tekelleri altında bulunduran Kongo’daki Belçikalı tüccarların
rakibi yaptı.105 Artık iç bölgelerle demiryolu bağlantısı bulunan
Darüsselam, burada inşa edilen pek çok ambar ve konaklama tesisinin de
etkisiyle bölgenin ana limanı oldu. Benzer depolama tesisleri Tanga,
Bagamoyo, Kilwa ve Lindi limanlarında da inşa edilmişti.
Doğu Afrika’da at, eşek, deve, katır gibi yük hayvanları nadiren
bulunuyordu. Sığırlar ise kısmen binek hayvanı olarak kullanılmaktaydı.
Demiryollarından evvel nakliye, önceleri kölelere, sonraları ise hamallık
yapan kabilelere, yani insan gücüne, dayanıyordu. Nitekim 1885’te
2.000’den fazla taşıyıcısı olan kervanlara rastlanıyordu. Bu taşıyıcıların
kafalarının üzerinde taşıdıkları yaklaşık 25-30 kilogramlık yüklerini
kıyıya ulaştırmaları aylar sürüyordu. Örneğin kervanlar, Darüsselam’dan
çıkıp Tabora üzerinden Tanganyika Gölü kıyısındaki Ujiji’ye altı ilâ yedi
buçuk ay arasında varıyorlardı. Bir kaynağa göre yükleri hafif olan bazı
kervanlar aynı güzergâhı dört ayda tamamlayabiliyorlardı. Tabora’dan bu
şekilde yılda yarım milyon civarında taşıyıcı geçiyordu.106
Alman Doğu Afrikası sağanak yağmur, güneşin dayanılmaz
harareti, rutubet, gece-gündüz arasında oluşan yüksek ısı farkı, iç
bölgelerdeki dağlık arazilerden kıyıya doğru gidildikçe deniz seviyesine
kadar düşen rakım gibi etkenlerin tesirinin şiddetli olduğu tropikal bir
bölgedir. Salt insan gücüne dayanan böyle külfetli bir nakliye sistemi, bu
coğrafyada asırlardan beri sadece dayanıklı, yükte hafif ve pahada ağır
olan fildişi, değerli madenler ve ehlî olmayan kauçuk gibi ürünlerin
ticaretine imkân veriyordu. Almanlar demiryolu inşa ederek verimli olan
iç bölgelerde tahıl, kahve, kakao, çivit ve pamuk gibi ürünlerin ziraatini
anlamlı bir hale getirdiler. Böylelikle beyaz Alman yerleşimciler, salgın
Seyyid Saeed Akhtar Rizvi ve Noel Q. King, “Some East-African Ithna-Asheri
Jamaats (1840-1967)”, Journal of Religion in Africa, 1973, V/I, s. 17.
104
Bu iki demiryolunun uzunluğu 1.600 km civarındaydı (A.F. Calvert, The German
African Empire, s. 129).
105
Almanların bu demiryolu ile uzun vadeli siyasi amaçlar güttükleri de iddia
edilmektedir. Edwin A.Pratt, Merkez Demiryolu'nun Tabora’dan Tanganyika kıyısına
kadar uzatılmasını Almanların Belçika Kongosu'nu önce ticarî sonra da siyasî olarak ele
geçirme teşebbüsü olarak görmektedir, bkz. (E.A.Pratt, The Rise of Rail-Power: in War
and Conquest 1833-1914, Londra, P.S. King & Son Ltd., 1916, s. 315-318). Ancak
Birinci Dünya Savaşı yıllarında yayımlanan bu kitabın Alman karşıtı bir tutumu olduğuna
da dikkat edilmelidir.
106
R.W.Beachey, “The East African Ivory Trade in the Nineteenth Century”, The Journal
of African History, VIII/2, 1967, s. 272-273, 276.
103
195
Yener BAYAR
hastalıklardan korunaklı ve verimli olan yüksek arazilere yerleşip
çiftlikler tesis ederek, pek çok yerliyi adeta karın tokluğuna çalıştırıp,
düşük bir maliyetle ürettikleri mahsulleri dünya pazarlarına
satabileceklerdi.
Tablo 1. Alman Doğu Afrikası’nın Toplam Kahve İhracatı107
Sene
Birim: Alman tonu
Birim: £
1899
50
4.817
1905
641
23.204
1908
1.010
47.111
1911
1.176
63.300
1912
1.575
95.150
İngiliz Doğu Afrikası’nda ise, 1896-1903 yılları arasında
Mombasa’dan Nairobi üzerinden geçerek Viktorya Nyanza Gölü
kıyısındaki Kisumu’ya kadar yapılan demiryolu, Doğu Afrika’da
demiryolu inşasının isabetliliğini göstermişti. Bu demiryolundan sadece
İngiliz Doğu Afrikası108 -kabaca bugünkü Kenya ve Uganda- değil
Alman Doğu Afrikası’nın kuzey kısımları da istifade etti. Viktorya
Nyanza Gölü kıyısındaki Alman limanlarında, 1903 yılında 22.669£ olan
toplam ticaret hacmi 1910 senesine gelindiğinde 494.381£ olmuştu.109
Yaklaşık 1.000 km uzunluğunda olan bu demiryolu yapılmadan önce
Mombasa’dan Viktorya Nyanza Gölü'ne yaklaşık üç ayda gidiliyordu.
Demiryolu bu süreyi 48 saatin altına indirdi.110 Bununla beraber, Alman
iktisadında müteşebbis ve özel sermayenin İngilizlere nispetle sınırlılığı
ve Reichstag’ın sömürgelere büyük altyapı yatırımları yapmakta
isteksizlik göstermesi sebepleriyle Alman Doğu Afrikası’nda özellikle
demiryolları hususunda belirgin bir gecikme yaşanmıştı.
A.F. Calvert, a.g.e., s. 162. Dikilmiş olan pek çok kahve ağacı da henüz meyve
vermeye başlamamıştı. Örneğin 1910-1911 sezonunda sömürgede bulunan toplam
3.383.000 kahve ağacının 1.000.000’u henüz ürün vermiyordu.
108
İngiliz Doğu Afrikası’nın nüfusu 6.500.000 civarındaydı, (C.P. Fendall, a.g.e., s. 16).
109
W.O. Henderson, a.g.e., s. 36.
110
C.P. Fendall, a.g.e., s. 17.
107
196
Yener BAYAR
Harita 3. Doğu Afrika’daki demiryollarını gösteren harita111
Bu iktisadî reform döneminde ayrıca, Usambara Dağları
civarında bölgenin iklimi, toprağı, tarım teknikleri ve tohumlar üzerinde
araştırmalar yapacak olan Amani Biyoloji ve Ziraat Enstitüsü112 ile Kwai
111
Albert Frederick Pollard, A Short History Of The Great War, Londra, Methuen & Co.
Ltd., 1920, s, 248-249, 12 numaralı “The Conquest Of East Africa” adlı harita. Kırmızı
renkli kısımlar tarafımızca eklenmiştir.
112
Savaş açısından bu kurum özellikle kinin tabletleri üretmekte başarılı oldu, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 71).
197
Yener BAYAR
Çiftliği gibi kurumlar tesis edildi. Bu yatırımların neticesinde sömürgenin
son yıllarında ziraî bir atılım yaşandı. Örneğin 1912 yılında kauçuk
ziraatı yapılan alan 33.065 hektardan 45.429 hektara yükselirken kauçuk
ithalatı da 180.500£ (684 ton) seviyesinden 362.012£ (1.017 ton)
seviyesine yükselmişti.113
Bu araştırma merkezleri özellikle, Cihan Harbi sırasında
İngilizlerin uyguladığı abluka şartlarında önemli vazifeler üstlendiler.
Buralarda görev yapan bilim adamları pek çok ilaç (özellikle kinin) ve
kimyasal madde geliştirdiler.114 Birinci Dünya Savaşı yıllarında Doğu
Afrika’daki Almanlar ilaç, alkollü içecekler, çikolata, sabun, yağ, kandil,
diş temizleme tozu, şeker vs. gibi ihtiyaç maddelerini kendileri burada
üretiyorlardı. Ayrıca av hayvanlarının ve sığırların derileri ile
mangrovlardan (mangrove, sualtı ormanı) toplanan materyalden bot ve
ayakkabı da imal ediliyordu.115
1915 yılı sonlarına doğru Alman Doğu Afrikası'nda
Hindistanlıların işlettikleri dükkânlardaki pamuklu kumaş stokları
tükendi. Sömürgede kaydadeğer bir pamuk ziraati yapılıyordu, ancak
ucuz İngiliz pamukluları burada da el tezgâhlarında ip ve kumaş üretimini
çoktan bitirmiş ve unutturmuştu. İp eğirme ve dokuma zanaatleri
hakkında bilgi veren popüler kitaplar araştırıldı.116 Pek çok el tezgâhı
kurularak siyah ve beyaz kadınlar istihdam edildi. Kısa bir süre içinde iş
görecek kalitede pamuklu kumaşlar üretilmişti. Boya olarak ise birkaç
denemeden sonra Ndaa ağacının köklerinden istifade edilmesi
benimsendi. Kahverengimsi yeşil tonlarında boya veren bu kökler ordu
için, hem çıplak toprakta hem de ormanda kamufle olmaya çok elverişli
üniformalar üretilmesini sağladı.
Yine sömürgede üretilen kauçuk sülfürlenerek bisikletler ve
motorlu vasıtalar için lastikler imal edildi. Morogoro'daki bazı ziraatçiler
Hindistan cevizinden "trebol" olarak adlandırılan benzol (benzen) benzeri
bir tür motor yakıtı elde etmeyi başarmışlardı. Bu yakıt otomobillerde
kullanıldı. Ayrıca eski zamanlardaki gibi donyağı (hayvansal yağ, içyağı)
113
A.F. Calvert, a.g.e., s. 143-144.
Tropikal bölgedeki salgın hastalıklardan, özellikle sıtmadan korunmakta kinin çok
önemli bir maddeydi. Almanlar kendi sömürgelerini yitirdikten sonra kinin ihtiyaçlarını
ele geçirdikleri düşman depo, kışla ve hastanelerinden gideriyorlardı. Örneğin
Namacurra'da Portekizlilerden 3,75 kg kinin gaspetmişlerdi. Yine savaşın son günlerinde
(Kasım 1918'de) Mwenzo'daki düşman hastanesinden ele geçirdikleri kininle beraber
stokları 14 kilograma yükseldi. Bu kinin Alman ordusuna Haziran 1919'a kadar
yetebilecekti, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 311).
115
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 70. Savaşın ilerleyen aşamalarında Almanlar bu
atölyeleri kaybettiler. Bu dönemde İngilizlerden ele geçirdikleri eyer ve semerleri topuk
ve taban olarak kullanıp avladıkları antilopların derileriyle beraber bot üretebiliyorlardı,
(a.g.e., s. 194).
116
Savaştan önce de Almanlar sömürgelerindeki geleneksel üretime kayıtsız değilllerdi,
bkz. (Franz Stuhlmann, Handwerk und Industrie in Ostafrika: Kulturgeschichtliche
Betrachtungen, Hamburg, L. Friederichsen & Co., 1910).
114
198
Yener BAYAR
ve balmumu kullanılarak mum üretiliyordu.117 Tuz ise denizsuyundan
buharlaştırma yoluyla elde ediliyordu. Savaşın ilerleyen yıllarında sahil
bölgelerini yitiren Almanlar iç bölgelerdeki bazı tuzlu bitkileri yakarak
küllerini yıkayıp tuzlarını ayrıştırıyorlardı.118
7.000.000’luk okur-yazar olmayan bir toplum119 için yetersiz olsa
da, 60.000 öğrenciye hizmet veren 1.000 adet ilk, orta ve dönemlik devlet
okulu kuruldu. Pek çok hastane inşa edildi. Bu yıllarda Doğu Afrika’daki
Alman sömürgecilerinin eğitime, sağlığa ve bilimsel araştırmalara verdiği
önemi kuzey komşuları olan İngiliz sömürgeciler120 göstermediler.121
İngilizler, ancak Birinci Dünya Savaşıyla Almanları Afrika’dan tasfiye
ettikten sonra, bu alanlara eğilme gereği duydular. Örneğin 1915-1916
yıllarında Kenya’da toplam kamu eğitim harcaması sadece 6.916£ iken 122
1929’da kamu ve diğer kurumların toplam eğitim harcaması 179.121£’e
yükselmişti. Uganda’da ise kamunun eğitim harcaması 1919 yılında
2.395£ iken 1929 yılında 70.812£ olmuştu.123
Bu reformlar neticesine Almanya’nın Afrika’daki dört
kolonisinin 1901’de 15.820.000 mark olan toplam ihracatı ve 33.406.000
mark olan toplam ithalatı 1912’de sırasıyla 103.748.000 ve 128.478.000
mark seviyelerine yükseldi.124 Demek ki, bu 11 sene zarfında ihracat
tutarı 7 misline ithalat tutarıysa 4 misline çıkmıştı. Lakin bu ticaretin
içinde Almanya’nın payı düşüktü. Almanya açısından bakıldığında,
Almanya’nın 1913 yılında 3.750.000£ olan toplam sömürge ticareti,
Almanya’nın toplam dış ticaret hacminin ancak %0,5’ini
oluşturuyordu.125
Doğu Afrika'da uzun yıllar görev yapmış olan bir Alman uzman,
1909 yılında ADA'da 655.975£ ihracat ve 1.697.085£ ithalat olmak üzere
toplam 2.353.060£'lik bir dış ticaretin meydana geldiğini aynı yıl için
Uganda da dâhil olmak üzere İDA'da ise dış ticaretin 590.057£ ihracat ve
117
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 69-70.
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 194. Elbette ele geçirdikleri düşman depolarında da tuz
buldukları oluyordu. Örneğin, savaşın sonuna doğru Mbozi'deki büyük bir İngiliz
deposunu basan Almanlar burada 75 yük tuz ve 47 yük kahve buldular, (a.g.e., s. 307).
119
Henderson’a göre 1914’te Alman Doğu Afrikası’nın nüfusu 7.500.000 civarındaydı
(a.g.e., s. 87). A.F. Calvert ise nüfusun yedi ilâ sekiz milyon arasında olduğunu belirtiyor
(a.g.e., s. 13-14). Edmund Dane’ye göre ise Alman Doğu Afrikası'nın nüfusu sekiz
milyon civarındaydı (E. Dane, British Campaigns In Africa And The Pacific 1914-1918,
Londra, Hodder And Stoughton, 1919, s. 73).
120
Bu dönemde İngilizler eğitim alanını neredeyse tamamen misyonerlere bırakmışlardı.
Ann Beck, “Colonial Policy and Education in British East Africa, 1900-1950”, Journal of
British Studies, V/2, s. 115-121.
121
C. Miller, a.g.e., s. 20-21.
122
Bu yıl için misyonerlerin ve özel müteşebbislerin eğitim sektörüne ne kadar kaynak
ayırdıkları bilinmiyor.
123
Rennie Smith, “Education in British African Society”, Journal of the Royal African
Society, XXXI/122, s. 55.
124
W.O. Henderson, a.g.e., s. 133.
125
W.O. Henderson, a.g.e., s. 50.
118
199
Yener BAYAR
775.246£ ithalat olmak üzere toplam 1.365.303£ seviyesinde kaldığını
belirtiyor. Üstelik İDA'nın bu ihracat rakamına Kongo ve Alman Doğu
Afrikası'nın transit geçen ürünleri de dâhildir. Bu verilerden hareketle
kendi Doğu Afrikalarının İngiliz Doğu Afrikası'ndan çok daha gelişmiş
olduğunu ileri süren Alman uzman, bu durumun Almanların daha iyi
sömürgecilik yapmalarına atfedilemeyeceğini söyledikten sonra, Alman
sömürgesinin bazı verimli kısımlarının İngilizlerin yaptıkları
demiryolundan sonra işlev kazandığını da ekliyor. Yine bu uzmana göre
Afrika paylaşılırken Almanların İngilizlerinkinden çok daha iyi bir
bölgeyi kapattıkları aşikârdır.126 Savaş öncesinin (yayım tarihi: 1911)
atmosferini iyi yansıtan bu eser Alman ve İngiliz Doğu Afrikaları
arasındaki ticari ilişkilerin gittikçe artacağını belirttikten sonra "…Doğu
Afrika'da medeniyetin yayılması için Almanya ve İngiltere barışçıl bir
rekabet içinde beraberce çalışacaklar." cümlesi ile noktalanıyor.127
Hâlbuki Tablo 2'de görüleceği üzere rakamlar bu iyimserliğe pek de el
vermiyordu.
Tablo 2. Alman Doğu Afrikası İle İngiliz Doğu Afrikası Arasındaki
Doğrudan Ticaret (£)128
İDA'nın
toplam
ihracatı
İDA'nın
ADA'ya
ihraç
ettiği
Toplam
ihracatına
oranı (%)
-
159,815
1,065
0,6
İDA ve
ADA
Arasında
Vukubulan
toplam
dış ticaret
1,065
10,585
2,7
234,664
503
0,2
11,088
672,360
10,971
1,6
332,839
2,305
0,7
13,276
1906
753,647
10,824
1,4
440,705
2,981
0,6
13,805
1907
799,717
8,070
1,1
515,052
2,875
0,5
10,945
1908
797,158
10,488
1,3
436,313
2,982
0,7
13,470
1909
775,246
17,079
2,2
590,057
4,532
0,8
21,611
İDA'nın
toplam
ithalatı
İDA'nın
ADA'dan
ithal
ettiği
Toplam
ithalatına
oranı (%)
1903
436,947
-
1904
518,143
1905
Eskiden, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın edindiği
sömürgelerin, iktisadî açıdan pek değer taşımayan ve aksine elde
tutmanın ciddi bir malî yük oluşturduğu, fakat nispî stratejik önemi olan
topraklar oldukları düşünülüyordu.129 Argüman olarak 1906 yılında
Almanya’nın, sömürgelerinden topladığı gelirden 32.000.000£130
126
H.Brode, British and German East Africa: Their Economic and Commercial Relations,
Londra, Edward Arnold, 1911, s. 157-158.
127
H.Brode, a.g.e., s. 167. Vali Schnee de tam olarak böyle düşünüyordu.
128
H.Brode, a.g.e., s. 169.
129
Oscar Albert Marti, Anglo-German Rivalry As A Cause Of The Great War, Boston,
The Stratford Company, 1917, s. 32-34.
130
Literatürde sıkça tekrarlanan bu rakam tarafımızca mübalağalı görünmektedir.
200
Yener BAYAR
fazlasını buralarda harcadığı131 gibi veriler ileri sürülüyordu. Ancak,
Doğu Afrika açısından bu eski yaklaşıma eleştirel yaklaşılması gerektiği
anlaşılıyor. Nitekim savaşın hemen öncesinde Alman Doğu Afrikası hem
kendi bağlamında hem de Almanya ile olan ticareti bağlamında iyi bir
ekonomik performans sergiliyordu. Örneğin, ADA’nın 1895 senesi
toplam ithalatında Hindistan’ın payı %48 ve Almanya’nın payı %27,1
iken 1909 yılına gelindiğinde Hindistan’ın payı %18,5 ve Zengibar’ın
payı %13,5’a düşmüş Almanya’nın payı ise %46,5’a yükselmişti.132
Almanya ile Doğu Afrika sömürgesi arasındaki toplam ticaret 1911’de
1.870.000£ iken 1912’de 2.180.000£’e yükselmişti.133
Tablo 3. Alman Doğu Afrikası’nın toplam dış ticareti (£)134
Yıl
1900
1902
1904
1906
1910
1911
1912
1913
İthalat
601.527 (x)
442.923 (0,74x)
716.945 (1,19x)
1.257.642 (2,09x)
1.932.938 (3,21x)
2.294.582 (3,81x)
2.515.000 (4,18x)
2.667.925 (4,44x)
İhracat
214.682 (x)
264.165 (1,23x)
447.528 (2,08x)
549.736 (2,56x)
1.040.269 (4,85x)
1.121.888 (5,23x)
1.570.000 (7,31x)
1.777.552 (8,28x)
toplam
816.209 (x)
707.088 (0,87x)
1.164.473 (1,43x)
1.807.378 (2,21x)
2.973.207 (3,64x)
3.416.470 (4,19x)
4.085.000 (5x)
4.445.477 (5,45x)
Almanların yeni sömürgelerine çok fazla rağbet ettikleri
söylenemez. 31 Mart 1913 itibarıyla Alman Doğu Afrikası’nda
beyazların toplam nüfusu 5.336 idi. Bunların 4.107’si Alman, 90’ı ise
İngiliz vatandaşıydı. Darüsselam’da 703’ü erkek 967, Tanga’da ise 252’si
erkek 298 Avrupalı135 yaşıyordu. Bu birkaç yüz beyaz, milyonlarca
Afrikalıya hükmetmeyi yeni silahlara ve siyahların nezdinde
oluşturdukları yenilmezlik algısına borçluydular. Bu açıdan, sömürgelerin
Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olmaları sömürge idarecileri tarafından (ör.
ADA Valisi Schnee) çok tehlikeli görülmüştür.136 Nitekim Doğu Afrika
W.O. Henderson, a.g.e., s. 33. Ayrıca aynı yıl Pasifik Okyanusundaki Caroline, Pelew
ve Marianne Adaları için İspanya’ya da 1.000.000£ ödemişti. Başbakanlık Osmanlı
Arşivlerinde bulunan konu ile alakalı belgede Almanya'nın İspanya'ya bu adalar için
25.000.000 Peseta "Peçete" ödeyeceği belirtiliyor, (BOA, HR.SYS., 20/20, 22 Eylül
1899).
132
W.O. Henderson, a.g.e., s. 53.
133
A.F. Calvert, German East Africa, s. 19.
134
A.F. Calvert, a.g.e., s. 15-17. İthalattaki artışta özellikle demiryolları inşası ve diğer
altyapı yatırımları için gereken ağır sanayi mamulleri de etkili olmuştur. Buradaki
rakamların kaynağı İngiliz konsolos raporlarıdır. Oranlama ise tarafımıza aittir. Bu
tabloda, sömürgenin ihracatındaki artış oranının ithalatındaki artış oranından neredeyse iki
kat büyük olduğuna dikkat edilmelidir.
135
A.F. Calvert, a.g.e. s.127.
136
Hatta siyahların militarize edilmesi beyaz yerleşimcilerin güvenliği açısından da riskli
görülüyordu, (K.Forster, a.g.m., s. 75).
131
201
Yener BAYAR
sömürgecilik tarihinde ilk defa beyazların hastalıklara ve ölüme karşı
aslında dayanıksız oldukları yerlilerce müşahede edilecek ve düşman
orduların siyah neferleri kullandıkları makineli tüfek gibi modern
silahlarla beyaz düşman subaylarını öldürmek için teşvik edilecekti. Bu
da beyaz-siyah arasında kurulan ve kanıksanan hiyerarşik konumlanmayı
yıpratacak137 ve savaş sonrasında siyahların idaresini zorlaştıracaktı.
ADA İngiliz hâkimiyetine geçtikten sonra yapılan 1921
sayımından anlaşıldığına göre sömürgedeki beyazların sayısı iyice
azalmıştı. 1921'de burada bulunan toplam 2.447 beyazın 1.598'i İngiliz
diğerleri ise ağırlıkla Rum ve Felemenk'ti. Memurlar da dâhil olmak
üzere bu beyazların 555'i Darüsselam'da, 387'si Arusha'da, 224'ü
Tanga'da, 209'u Moshi'de, 145'i Morogoro'da ve 158'i Tabora'da
bulunuyordu.138
Tablo 4. Nüfus
Alman Doğu Afrikası’ndaki Belli Başlı
Kentlerin Nüfusu139
Tanga
Pangani
Bagamoyo
Darüsselam
Kilwa
Lindi
Tabora
Alman Doğu Afrikası’ndaki 3.536
Beyaz Erkeğin Mesleklere Göre
Dağılımı140
Memur
551 (%15,6)
Asker
186 (%5,3)
Papaz ve Misyoner
498 (%14,1)
Çiftlik Sahibi
882 (%24,9)
Mühendis vb.
352 (%9,9)
Teknik eleman
355 (%10)
Ticaret Erbabı
523 (%14,8)
6.000
3.500
5.000
24.000
5.000
4.000
37.000
Almanya sömürgeleriyle iletişiminde, İngiltere’nin deniz altından
döşediği kıtalar arası kablolu telgraf sistemine bağımlıydı. Ancak, Cihan
Harbinden hemen önce bu bağımlılığı azaltmak isteyen Almanlar, yeni
bir teknoloji olan kablosuz telgraf ağıyla sömürgelerini donattılar.141 Bu
sistem belli yerlere dikilen büyük kuleler aracılığıyla iletişimi sağlıyordu.
Almanların Afrika, Asya ve Pasifik Okyanusu’ndaki sömürgelerinde ve
Avrupa’nın muhtelif yerlerinde bu kulelerden inşa ettikleri görülüyor.
Alman kablosuz telgraf sisteminin merkezi ise Berlin yakınlarındaki
Nauen’deydi. Ayrıca harp gemilerinde kablosuz telgraf cihazları
bulunuyor, haberleşme ve askerî hedef-menzil belirleme bunlar
137
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
138
Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925,
s. 113.
139
A.F. Calvert, The German African Empire, Londra, T. Werner Laurie Ltd., 1916, s.
127.
140
A.F. Calvert, a.g.e. s.128.
141
Bu adımın isabetliliği savaş başlar başlamaz ortaya çıktı. İngilizler, Berlin ile Alman
Doğu Afrikası’nın kablolu telgraf hattından iletişim kurmasını engellemişlerdi. Ayrıca
parazit yaparak Almanların kablosuz telgrafla iletişim kurmasını da engelliyorlardı, (C.
Miller, a.g.e., s. 34).
202
Yener BAYAR
aracılığıyla gerçekleştiriliyordu. Telefunken, Braun, Lorenz gibi isimleri
tanıdık gelen firmalar bu süreçte neredeyse sadece seyyar telgraf
makineleri ve kablosuz telgraf cihazları üretiyorlardı.142
Alman Doğu Afrikası’nın 1914 bütçesinde, yeni demiryolları için
1.840.000£ ayrılmıştı. Tabora’dan Ruanda’ya 481 km. ve Moshi’den
Aruscha’ya 81 km. olmak üzere sömürgedeki iki demiryolunun
uzatılması ile yeni vagon ve lokomotiflerin alınması planlanmıştı.143 Hem
İngilizlerin hem de Almanların Doğu Afrika’da inşa ettikleri demiryolları
Cihan Harbi'nde asker, silah, mühimmat ve lojistik malzeme nakliyatını
epeyce kolaylaştıracaktır. Ancak demiryolları ve kablosuz telgraf kuleleri
aynı zamanda, ilerleyen sayfalarda da görüleceği üzere, düşmanın tahrip
etmek veya ele geçirmek istediği ilk hedefler oldu.
Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizler kendi Uganda
Demiryolları ile Almanların Usambara (Tanga-Moshi) Demiryolu’nu
askerî bir hatla birleştirdiler (bkz. Harita 3, okla işaretli kırmızı kısım).
Kasım 1914’te saha araştırması yapılan bu yolun inşasına Şubat 1915’te
başlandı. Yolun inşasında 300 Hindistanlı ve 1.500 Afrikalı işçi
çalışıyordu. Almanlar onlarca saldırı yaparak yolun tamamlanmasını
engellemeye çalıştılar.144 Bu Voi-Moshi bağlantı yolu145 için 1915-16
yıllarında sadece Taita bölgesinden 2.500 kişi çalıştırılmıştı. G.W.T.
Hodges, bu yolun, Alman Doğu Afrikası’nı işgal etmek için İngilizlerin
çok önceden yaptıkları planlarda tasarlandığını belirtiyor.146 Bununla
beraber İngilizlerin Alman Doğu Afrikası’nı işgallerinin tam olarak
“Kervan yolda düzülür.” şiarıyla gerçekleştirilmiş olduğunu da eklemek
gerekiyor.
Michael Friedewald, “The Beginnings Of Radio Communication In Germany, 18971918”, Journal Of Radio Studies, 2000, VII/2, s. 441-463.
143
A.F. Calvert, a.g.e., s. 129-130.
144
http://100.taitataveta.go.ke/the-voi-to-taveta-military-railway-line; erişim tarihi: 19
Aralık 2014.
145
Sonra Arusha’ya kadar uzatıldı.
146
G.W.T. Hodges, “African Manpower Statistics for the British Forces in East Africa,
1914-1918”, The Journal of African History, IXX/I: World War I and Africa, 1978, s.
102, 105; “Railways: East Africa Protectorate. Administration Report, 1915-16”, Journal
of the Royal African Society, XVI/63, Nisan 1917, s. 262-265.
142
203
Yener BAYAR
Tablo 5. İngiliz Doğu Afrikasının Nüfusu 147
Avrupalı
Yerli
Hindistanlı ve diğer
Kenya
3.800
2.640.000
10.000
Uganda
809
2.950.504
3.548
Yekün
4.609
5.590.504
13.548
*
Diğer sömürgeci Avrupa ulusları gibi Almanlar da Afrika’nın
sömürülmesini Hristiyanlığı da içerdiği düşünülen medeniyeti yaymak
propagandasıyla meşrulaştırıyorlardı. Fakat anavatanda yapılan bu
propaganda sömürge politikalarına pek yansımadı; Almanlar, Doğu
Afrika’da Hristiyanlığı yaymak gibi bir kaygı gütmediler. İslam’a
İngilizlerden daha müsamahakâr yaklaştılar. Askerlerini neredeyse
tamamen müslümanlardan devşirdiler; islamî bayramları resmi tatil ilan
ettiler148; nüfus çoğunluğunu müslümanların oluşturdukları bölgelerde
Hristiyan misyonerlerin okul açmasına izin vermediler ve pek çok
müslüman öğretmeni devlet okullarında istihdam ettiler. Bu politikalara
karşı büyük bir tepki duyan misyonerlerden birine göre İslam adeta
koloninin resmi dini mahiyetindeydi.149 Söz sahibi pek çok Almana göre
ise Berlin'in sömürgeci politikalarının doğal müttefikleri Hristiyan
misyonerler değil yerli Müslüman elitti.150 İngiliz Doğu Afrikası'nda da
benzer bir durum vardı. Örneğin, İngiliz sömürge idarecisi Frederick
Lugard, Uganda'daki Müslümanları, rakip olarak gördüğü Katolik ve
Protestan Hristiyanlara karşı "bir kırbaç gibi" kullanıyordu. Buradaki
Müslümanları muhafaza etmeye çalışıyor, ancak kontrolünden
çıkabilecek kadar büyümelerine de müsaade etmiyordu.151
Misyonerler, dinî tutumlarından ötürü memnun olmadıkları Doğu
Afrika’daki idarecilerin değiştirilmesi için Berlin’e baskı uyguluyorlardı.
147
T.Sleith, Report on Trade Conditions in British East Africa, Uganda and Zanzibar,
Cape Town, Union of South Africa Department of Mines and Industries, 1919, s. 3, 3132, 56. Savaş sebebiyle Avrupalı nüfusun artmış olduğu kaynakta zikrediliyor. Ayrıca bu
rakamların sadece Avrupalıların mevcudu hakkında güvenilir olduğu belirtilmelidir.
İngiltere'nin idaresinde olan Zengibar'daki toplam 114.969 nüfus ile Pemba'daki toplam
83.130 kişilik nufüs, buralar ayrı idarî bölgeler oldukları için, tablodaki rakamlara dâhil
değildir. Bu yıllarda Zengibar'dan senelik 500.000 sterlin tutarında karanfil ihraç
ediliyordu, (a.g.e., s. 59).
148
Ramazan Bayramı için bkz. (Michael Pesek, “Sulayman b. Nasr al-Lamki and German
colonial policies towards Muslim communities in German East Africa”, 2003, s. 7).
149
M. Pesek, Jihad..., s. 4-6.
150
Carl-Heinrich Becker ve Christiaan Snouck Hurgronje gibi, (Dietrich Jung, "The
'Ottoman-German Jihad': Lessons for the Contemporary 'Area Studies' Controversy",
British Journal of Middle Eastern Studies, XLI/3, s. 261).
151
(Arye Oded, Islam in Uganda; Islamization through a Centralized State in Precolonial Africa, New York, John Wiley & Sons, 1974, s.308-309).
204
Yener BAYAR
1910’da Alman Sömürge Birliği’nin düzenlediği Sömürge Konferansında
esas olarak bu konu konuşuldu. Misyonerler, gelecekte sömürge idaresini
tehdit edeceğini düşündükleri, İslam tehlikesine karşı uyarılar yaparak
politika değişimi talep ettiler. Vali Rechenberg ise ansızın İslam’a karşı
mesafeli bir politika uygulanmaya başlanırsa esas bunun Müslümanların
tepkisini çekerek problem çıkarabileceğini belirtti ve herhangi bir tutum
değişikliğini reddetti.152 Bu tartışmalar Cihan Harbi'nin çıkışına kadar
devam etti. Ancak 1913’ten sonra Mekke’den gönderilen bazı
mektupların camilerde okunarak Müslümanların Almanlara karşı
kışkırtıldıkları yolundaki kuvvetli şüpheler, Alman Doğu Afrikası
idarecilerinin153 Müslümanlara karşı artan bir güvensizlik hissetmelerine
neden oldu.154 Harbin çıkışıyla beraber bu tartışmalar rafa kaldırıldı ve
Mart 1915’te sömürge hükümeti İtilaf Devletleri’ne karşı cihat ilan etti.155
156
Osmanlı Sultanı Doğu Afrika Müslümanları nezdinde nispeten
nüfuzlu ve popülerdi. Almanlar kısa süre içinde cihat fetvasını Almanca,
Swahili ve Arapça’ya tercüme ettirip neşrederek hem kendi bölgelerinde
hem de kuzeydeki İngiliz Doğu Afrikası’nda dağıttılar. Ayrıca
İngilizlerin tüm camileri kapatacağı ve İslamı yasaklayacağı gibi asılsız
söylentiler de çıkarıyorlardı.157
Ayrıca Rechenberg’e göre bu misyonerler Prusya kırsalından gelen cahil köylü
çocuklarıydı ve siyasete karışmaları hoş değildi. Alman idarecilerinde o yıllarda böyle
aristokratik bir dünya görüşü hâkimdi.
153
Örneğin 1913'te Vali Schnee, bölge yöneticilerine İslam'ın tamamen yasaklanabilip
yasaklanamayacağını ve domuz yetiştiriciliğini yaymanın İslam'ı defedip edemeyeceğini
sormuştu, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 65). Yazar bu soruları, Almanların sömürgenin
yerlilerini iyi tanımamalarının bir delili olarak değerlendiriyor. Savaşın patlak vermesiyle
Almanların "ani bir ihtida" göstermelerini ise Müslümanları kandırmak istemelerine
yoruyor, (a.g.e., s. 65-66).
154
Örneğin savaş henüz başlarken, Temmuz-Ağustos 1914 sıralarında, Doğu Afrika'ya
gelen İsmailîlerin dinî lideri III. Ağa Han’ı Almanlar ülkeye almadılar, (III. Ağa Han
Sultan Muhammed Şah, Ekselansları Ağa Han: İmam, Politikacı, Filozof, Dost, çev.
Zeynep Özbek, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2005, s. 175-176). Ancak bu konuda
Almanların haklı olduğu anlaşılıyor, çünkü Ağa Han savaş sırasında koyu bir İngiliz
taraftarı olduğunu gösterdi. Özellikle ticaret erbabı arasında yaygın olan İsmailîlik bu
devirde sadece Doğu Afrika’da değil Umman’da da etkin bir konumdaydı. Ağa Han'ın
Doğu Afrika'daki faydalı çalışmaları için bkz. (Noel King, Abdu Kasozi ve Arye Oded,
Islam and the Confluence of Religions in Uganda 1840-1966, Florida, American
Academy of Religion, 1973, s. 25-26). Ayrıca bkz. (Hatim Amiji, "The Bohras of East
Africa", Journal of Religion in Africa, VII/1, 1975, s. 27-61).
155
M. Pesek, Jihad..., s. 6-7.
156
1914'ten sonra schutztruppedeki Müslüman askerler misyonerlere ve misyoner
okullarında görevli olan öğretmenlere adeta zulmetmeye başladılar. Alman idarecilerse bu
durumu –kimbilir belki de çaresizce- görmezden geliyorlardı, (Ernest F. Spanton, In
German Gaols A Narrative Of Two Years’ Captivity In German East Africa, Londra,
Society For Promoting Christian Knowledge, 1917, s. 9-10).
157
M. Pesek, Jihad..., s. 10-11.
152
205
Yener BAYAR
Cihat propagandası için Almanlar beş milyon marklık bir bütçe
ayıracaklardı. Ayrıca, Müslüman ayaklanmalarının tetiklenmesi için
Mısır Hıdivi ile Tunus ve Fas Sultanları'na suikastler düzenlenmesi
planlanmıştı. İsviçre’deki Osmanlı muhalifleri de suikastlerle
susturulacaklardı. Ancak Almanlar Avrupa dışında savaşı iyi
yönetemediler. İngiliz istihbaratının sıkı takibi altında olan Oppenheim,
Osmanlılara karşı ciddi bir güvensizlik besleyen Arap politikacılarından
ve Müslüman fikir adamlarından aradığı desteği bulamadı.158
Son olarak, savaştan önce Almanlarla İngilizler arasında
Afrika’daki sömürgeler üzerinde bir çıkar çatışmasının olmadığı da
vurgulanmalıdır. Hatta Churchill, İngilizlerin Alman sömürge
yayılmacılığına muhalif olmadığını bizzat dile getirmişti. Savaştan hemen
önce, İngiltere ile Almanya arasında, Güney Afrika’daki Portekiz
sömürge bölgelerinde Alman nüfuzunun artmasının önünü açacak olan
bir anlaşma imzalanmak üzereydi. Portekiz’in Afrika’dan Almanya
lehine tasfiye edilmesi planlanıyordu. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı
Sir Edwars Grey 1911’de, Afrika’da Fransa ile veya Almanya ile komşu
olmanın kendileri açısından pek de farkı olmadığını açıklamıştı.159 Bazı
güçlü iddialara bakılırsa Almanya ayrıca, sömürgelerin küçük bir devlet
olan Belçika'ya yük olduğunu ileri sürüyor, Kongo'yu da ele geçirmeyi
hesaplıyordu. Almanya Afrika'daki sömürgelerini diplomatik yollarla
birleştirmeye çabalıyor, bu da diğer devletlerce biliniyordu. Almanya
adım adım bir sömürge imparatorluğu olma yolunda ilerliyordu.160
158
M. Pesek, Jihad..., s. 8-9.
Niall Ferguson, The Pity Of War Explaining World War I, New York, Basic Books,
1999, s. 68-69.
160
J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 42-47. Bu planlarda Osmanlı Devleti'nin akıbeti özel bir
önem arzediyordu.
159
206
Yener BAYAR
Tablo 6. İDA Ve ADA İle Zengibar Arasındaki Dış Ticaretin Seyri161
1897
1898
1899
1900
1901
1902
1903
1904
1905
1906
1907
1908
1909
43.548
59.544
86.038
72.507
82.469
36.642
33.986
30.546
23.778
28.761
40.178
36.434
53.866
62
83
70
86
73
25
21
13
7
6
8
8
9
106.953
206.635
109.640
101.520
129.748
153.367
82.567
99.725
97.190
91.655
76.538
75.848
-
3.215.805
2.696.427
2.987.189
3.169.411
3.548.139
3.387.786
3.644.195
2.132.318
1.378.049
2.411.170
1.877.191
2.271.100
74
69
69
69
67
56
41
21
12
19
17
17
7.024.547
7.094.956
5.873.976
5.951.925
5.060.767
5.531.459
5.411.274
4.632.665
4.153.151
4.178.869
4.269.193
4.296.500
Birinci Bölümü özetlemek gerekirse; Hint Okyanusu dünyasının
önemli bir parçası olan Doğu Afrika, İslam'dan önceki asırlardan beri
Arabistan Yarımadasıyla yakın bir irtibat içerisindeydi. XIX. yüzyılın ilk
yarısında Umman Sultanı Seyyid Said bin Sultan, başkentini Zengibar'a
naklederek hem bu ilişkiyi kuvvetlendirmiş hem de Doğu Afrika'yı
Okyanus dünyasında merkezî bir konuma eriştirmişti. Yine bu yüzyılda
İngilizler Doğu Afrika kıyılarında nüfuzlarını gittikçe arttırmış ve
1880'lerden itibaren bölgeyi Almanya ile aralarında paylaşmışlardı.
Tablo 6.da açıkça görüleceği üzere sömürgeci devletler Zengibar'ın
hinterlandı denebilecek sömürgeleri ile Zengibar arasındaki kadim
ilişkiyi162 hızlıca yıkıma uğrattılar. 1900 yılında bile hem İngiliz hem de
Alman Doğu Afrikaları dış ticaretlerinin yarısından fazlasını Zengibar ile
yapmaktaydılar. Ancak bunu takip eden 10 yıl içinde bu oran %10
seviyelerine düştü. İngilizler ve Almanlar Cihan Harbi'nden önceki
yıllarda, söylemlerini her ne kadar Afrika'yı beraberce kalkındırmak
üzerine kurdularsa da bunu fiiliyata geçirmekten imtina ettiler. İki
sömürge arasındaki ticarî ilişkilerin düşük hacmi bu açıdan
kaydadeğerdir. İki sömürgeci devletin de kontrol ettikleri bölgelerdeki
161
H.Brode, a.g.e., s. 168.
Hatta bir Arap atasözü şöyledir: "" ا ا لعب أح على الم مار في نجبار رقص النا ط با ً في البحي ات
(Zengibar'da bir flüt çalındığı zaman göller bölgesindeki ahali dans eder.)
162
207
60
66
51
63
57
54
37
26
17
13
17
13
Oranı (%)
Toplam
İthalata
Zengibar'd
an
Yapılan
İthalat
Toplam
İhracata
Oranı (%)
Oranı (%)
23
43
24
23
30
34
19
19
14
12
9
9
-
Zengibar'a
Yapılan
İhracat
ADA İle Zengibar
Arasındaki Dış Ticaret (Mark)
Toplam
İthalata
Yapılan
İthalat
Zengibardan
Toplam
İhracata
Oranı (%)
Zengibar'a
Yapılan
İhracat
İDA İle Zengibar
Arasındaki Dış Ticaret (£)
Yener BAYAR
iktisadiyatı yalnızca ve bencilce kendilerine hasretmek amacını güttükleri
açıktır.
Harita 4. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Afrika163
DOĞU AFRİKA’DA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika Cephesi, savaşın en uzun
sürdüğü cephedir. Sömürgeciliğin ve geri kalmışlığın getirdiği zor şartlar
altında ve neredeyse balta girmemiş ormanlarda cereyan eden
muharebeler adeta eski zamanların kahramanlarını vazifeye çağırıyordu.
Açlık ve çeçe (tsetze, tse tse) sineği düşman ateşinden çok daha
ölümcüldü.164 Avrupa’da tedavisi çoktan bulunmuş olan kolera ve tifüs
2.
A.F. Calvert, Togoland, Londra, T. Werner Laurie Ltd., 1918, Plate 2. Siyah bölgeler
Almanya sömürgesidir.
164
W.Whithall, With Botha And Smuts In Africa, Londra, Cassell And Company Ltd.,
1917, s. 229-230.
163
208
Yener BAYAR
burada on binlerce insanın hayatını yitirmesine sebep oluyordu.165 Hele
İspanyol gribinin ortaya çıkmasıyla bölge tamamen harabeye döndü.
Yüz yıllık bir sessizlikten sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda
Afrika’da yaşananlara dikkat çekilmeye çalışılıyor. Bu hususta
“Afrika’da yaşananlar Afrika’da kalmamalı”166 temasıyla dünyanın pek
çok yerinde konferanslar ve akademik toplantılar düzenlendi.167 CNN’in
08 Ağustos 2014’te yayımladığı Afrika Cephesi ile ilgili bir yazının bu
motto ile bitmesi de önemliydi.168 Okumakta olduğunuz metin de
Türkiye’de benzer bir farkındalık oluşmasına ufak bir katkı
sağlayabilir.169
2.1. Birinci Dünya Savaşı’nda Afrika’daki Diğer Alman
Sömürgeleri
2.1.1.
Togoland
Almanya’nın 1884’te ele geçirdiği Batı Afrika sömürgelerinden
Togoland’da 1913 yılında kâtipler de dâhil olmak üzere sadece 26 adet
Alman memur bulunuyordu ve Togo’nun bütçesi Berlin Üniversitesi’nin
bütçesinden küçüktü.170 Togo’nun kıyıdan 100 km kadar içerde bulunan
kenti Kamina’da Almanların yeni inşa ettikleri kablosuz telgraf vericisi
bulunuyordu. Savaş başlar başlamaz İngilizler Togo üzerine yürüdüler.
09-26 Ağustos 1914 arasında cereyan eden muharebeler neticesinde
Almanlar kendi telgraf vericilerini tahrip ederek teslim olmak zorunda
165
H.Strachan, The First World War In Africa, s. 8.
“What happened in Africa should not stay in Africa.”
167
The Great War in Africa Association'ın internet sayfası için, bkz. (http://gweaa.com).
168
“WW1's
untold
story:
The
forgotten
African
battlefields”,
http://edition.cnn.com/2014/08/08/world/africa/world-war-in-africa/index.html;
erişim
tarihi: 21/12/2014.
169
Yine bugünlerde yayımlanan bir başka Türkçe makale de (Mehmet Seyfettin Erol ve
Oktay Bingöl, “Birinci Dünya Savaşı’nın Afrika’ya ve Sömürgeciliğe Etkileri”, Gazi
Akademik Bakış, VII/XIV, Yaz 2014, s. 177-197) bu bağlamda zikredilebilir. Ancak, pek
çok imla yanlışı ve düşük cümle içeren bu makalenin gayet özensizce, acemice ve
muhtemelen acele ile kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Metinde rastlanan hatalar
görmezden gelinemeyecek kadar vahim olduğu için burada değinmek gerekti. Wikipedia
adlı internet sitesinin konu ile ilgili İngilizce sayfalarından pek çok referans aşırdıkları
anlaşılan yazarlar, isimlerini gördükleri kitapları kontrol etmeye de lüzum görmemişler.
Ayrıca, Türkçe kaynakların kullanımında da büyük sorunlar göze çarpıyor. Örneğin Oral
Sander’in 1884-1885 Berlin Kongo Konferansı’nın Afrika’nın sömürgeleştirilmesini
hızlandırdığına ilişkin yorumunu aktaran yazarlar, bu konferansı 93 Harbinden sonra
toplanan 1877-1878 Berlin Kongresi ile karıştırdıklarından olsa gerek, Sander’in kitabının
158. sayfası yerine “Balkan Savaşları” başlıklı 228-229 numaralı sayfalarına referans
veriyorlar, (a.g.m., s. 186). Metinde buna benzer pek çok sorun bulunuyor. Akademik
yeterliliğin nicelikle ölçüldüğü Türkiye'de, hele çiçeği burnunda "akademik performans"
değerlendirme sisteminden sonra, böyle metinlerle çok sık karşılaşılacağını öngörmek
kehanet değildir.
170
A. Roberts, a.g.e., s. 416.
166
209
Yener BAYAR
kaldılar. Almanların Togo’daki toplam kuvveti 152 paramiliter polis, 416
yerel polis ve 125 sınır bekçisinden oluşuyordu. Dört makineli ve 14 adet
1898 yapımı tüfekleri vardı, esasen 1871 model mavzer tüfeği
kullanıyorlardı. Bu 1871 model tüfeklerin Birinci Dünya Savaşı
esnasında gerçekten miadı dolmuş bulunuyordu. Menzili ve tesiri düşük
olan bu tüfeklerin171 ateş açarken çıkardıkları siyah barut dumanı,
düşmana açık bir hedef sağlıyordu. Siyah askerler o devirlerde henüz
sadece asi kabilelerle çarpıştıkları için, bu eski tüfeklerin çıkardıkları
duman, hedef olmaları açısından, bir sorun teşkil etmiyordu. Üstelik de
1871 model tüfeğin kalibresinin büyük olması da bir avantaj olarak
değerlendiriliyordu.172
Savaşın başlamasından Kamina telgraf istasyonunun tahrip
edilmesine kadar geçen yaklaşık bir aylık süre içinde istasyon 229 adet
telgraf iletmişti. Bu rakam hem sömürgeler hem de harp gemileriyle
Berlin arasındaki iletişimi sağlama bakımından bu istasyonun önemini
göstermektedir.173 Denizlerdeki hâkimiyetlerine güvenen İngilizler,
abluka altına aldıkları Almanların birbirleriyle iletişimlerini de kısa bir
müddet zarfında sonlandırmayı amaçlıyorlardı.
2.1.2. Kamerun
Almanya’nın 1884’te ele geçirdiği diğer Batı Afrika toprağı olan
Kamerun’da ise 1913 yılında 47 Alman memur görev yapıyordu. 174
Almanya, 1911 yılında Fransa’nın Fas’ı himayesi altına almasını Fez
(Fas) Antlaşmasıyla tanıdı. Fransa da buna karşılık Yeni Kamerun’u
(Neukamerun) Almanya’ya bırakmıştı. Böylece Almanya’nın Kamerun
sömürgesi Fransa egemenliğindeki Orta Afrika Cumhuriyeti, İngiliz
egemenliğindeki Nijerya, İspanyol Ginesi ve Belçika Kongosuyla çevrili
büyük bir ülke halini aldı. Kamerun'un coğrafyasının bu yıllarda pek
bilinmiyor olması işgal edilmesini zorlaştırıyordu. Ancak İngilizler,
Atlantik Okyanusu'nda seyreden bir transatlantikte Kamerun’a ait pek
çok Alman haritasını ele geçirdiler175 ve 25 Ağustos 1914’te Nijerya
üzerinden üç kol halinde Kamerun’a saldırdılar.
171
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. Modern mavzerler 7.9 mm.lik mermi atarken
bu tüfekler 11 mm.lik mermi kullanıyordu.
172
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 8. Dolayısıyla sömürgelerde yerlilerden devşirilmiş ve
henüz modern silahlarla teçhiz edilmiş bir düşmanla karşılaşmamış olan birlikler için bu
silahların çok uygun olduğu düşüncesi çok yaygındı. Ancak Cihan Harbi'nin başlamasıyla
bu tutum değişmeye başladı. 1871 model tüfeğin çıkardığı duman askerlerin çalılıklar
arasında gizli kalmasına imkân vermiyordu. Lettow savaşın başlarında bir yerli askerin
kazanabileceği en büyük ödülün düşmandan ele geçirilmiş bir modern piyade tüfeği
olduğunu yazıyor.
173
Hew Strachan, The First World War In Africa, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2004, s. 13-19.
174
A. Roberts, a.g.e., s. 416.
175
H. Strachan, a.g.e., s. 29.
210
Yener BAYAR
Harita 5. Birinci Dünya Savaşına girerken Almanya’nın Afrika’da
sahip olduğu topraklar.176
Almanlar 1914 Eylülünde Kamerun'un en önemli yerleşim
merkezi olan liman kenti Duala’yı korumak için denize mayın
döşemişlerdi. Fransızlarla İngilizler bu mayınları temizleyerek harp
gemilerini de savaşa dâhil etmeyi başardılar. Ocak 1915’te bu cephedeki
Alman kuvvetlerinin sayısı 1.460 beyaz, 6.550 siyah asker olmak üzere
azamî seviyesine ulaşmıştı.177 Alman kuvvetlerinin kabiliyetli komutanı
Carl Zimmermann 1916 başlarına kadar İtilaf Devletleri'ne direnebildi.
Fakat bundan sonra karşısındaki büyük kuvvete karşı bir varlık
gösteremeyeceğini anlayarak Almanların savaşta tarafsız olan İspanyol
176
177
W.O. Henderson, a.g.e., s. 141.
H. Strachan, a.g.e., s. 22.
211
Yener BAYAR
Ginesi’ne (Muni’ye) çekilmelerini emretti.178 Şubat 1916’da Birinci
Dünya Savaşı’nın Kamerun Cephesi’nin de İtilaf Devletleri lehine son
bulmasının akabinde Fransa ve İngiltere Togo ve Kamerun’u aralarında
paylaştılar.179
2.1.3. Alman Güney Batı Afrikası
İngiltere, Güney Afrika Birliği’ne180 Alman Güney Batı
Afrikası’nı işgal etme vazifesi verdiğinde Güney Afrika Birliği'nde
karışıklar meydana geldi.181 Almanya, Boerlerin182 İngiltere’ye karşı
geçmişte verdikleri mücadelelere (öz. 1880-1881 Birinci Boer Savaşı ve
1899-1902 İkinci Boer Savaşı) destek olduğu için Boerler arasında
belirgin bir Alman taraftarlığı vardı. Daha sonra Alman Doğu
Afrikası’nda İngiliz kuvvetlerine komuta edecek olan Jan Smuts ile
meşhur General Louis Botha, ikisi de Boer olmalarına rağmen İngiltere'yi
destekleyerek, ayaklanan Boerleri183 bastırıp Alman Güney Batı
Afrikası’nı işgale başladılar. Almanlar, Eylül 1914’te Güney Afrika
askerlerini yenmişlerse de kendilerinden yaklaşık on kat daha kalabalık
bir orduya karşı fazla direnemediler. Nitekim bu cephede Almanların
gücü sadece 5.000 civarında askerden oluşuyorken, Güney Afrika'nın
1915 başlarında silahaltındaki 70.000 askerinin 43.000'i Alman Güney
Batı Afrikası'nda görev alıyorlardı. Ayrıca Portekiz'in de Angola’da
6.000 ilâ 7.000 civarında askeri bulunuyordu.184 Almanlar Temmuz
1915’te kesin bir mağlubiyet yaşayarak aynı ayın dokuzunda Güney
Afrikalılara teslim oldular.
Botha'nın ordusunun bu nispeten hızlı galibiyeti Alman Güney
Batı Afrikası'nın coğrafyasıyla da ilgiliydi. Doğu Afrika'nın sulak olduğu
için çeçe sineği barındıran vadiler ile dağlık ve çalılık alanlardan oluşan
178
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 538-539. Muni’ye geçenler 1.000 Alman, 6.000 askari ve 7.000
sivilden ibaretti.
179
Almanlar, Togo ve Kamerun'da Fransızların yaptıkları hukuksuz eylemleri bir
"muhtıra kitabı" ile dünyaya duyurdular, (BOA, HR.SYS., 2435/65, 31 Mayıs 1917). Bu
husustaki diğer yazışmalar için bkz. (BOA, HR.SYS., 2435/25, 16 Mayıs 1917).
180
Union of South Africa. Bu devlet, dört İngiliz sömürgesinin 1910 senesinde
birleşmesiyle meydana gelen ve Büyük Britanya’nın dominyon statüsü verdiği bir meşrutî
monarşiydi. Ancak, Kanada ve Avusturalya gibi federe değil üniter bir devletti.
181
Güney Afrikalılardan 07 Ağustos 1914’te, Alman Güney Batı Afrikası’ndaki limanları
ve kablosuz telgraf istasyonlarını ele geçirmeleri istendi, (H. Strachan, The First World
War In Africa, s. 63).
182
Boerler, Hollanda kökenli Güney Afrikalılardır.
183
Bu ayaklanma Maritz Ayaklanması veya Beş Şiling Ayaklanması olarak da bilinir.
İsyancılar Güney Afrika’nın İngiltere’den ayrılarak bağımsız olmasını istiyorlar,
Almanlardan da lojistik destek görüyorlardı. İsyancıların başı Manie Maritz (Daha sonra
Adolf Hitler tarafından Güney Afrika’ya gönderilecektir.) Almanya ile Almanya’nın
Güney Afrika’nın bağımsızlığını tanıdığı bir antlaşma da yapmıştı. Jan Smuts isyanı
bastırmağa muvaffak olduysa da isyancılar Alman Güney Batı Afrikası’na sığınarak
mücadelelerini sürdürdüler. Buranın işgali tamamlanınca isyan da sonlanmış oldu.
184
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, s. 555, 558, 560.
212
Yener BAYAR
arazisi yerine burada kumlu ve kurak düzlükler yoğunluktaydı. Bu da
elbette işgalci orduların işini oldukça kolaylaştıran bir faktördü.185 İleride
görüleceği üzere Boerlerin Doğu Afrika Cephesi'nde de Almanlara karşı
savaşmaları Almanları sukut-ı hayale uğratmıştı. Von Lettow hatıratında
şöyle diyor:
"Güney Batı Afrika'daki Herero ve Hottentot İsyanı (1904-1906)
beni çalılık harbinin özellikleriyle tanıştırdı. Bu dönemde Botha'nın
komutasındaki… Boerlerle pek çok kişisel deneyimim oldu. Nesillerdir
Afrika bozkırını mesken edinen bu Kuzey-Batı Alman ırkının186
mükemmel nitelikleri saygımı celbetmişti. Boerlerin daha sonra
Afrika'nın Alman kısmının İngilizleşmesinde belirleyici –ve bir bakıma
trajik- bir rol oynayacaklarını hayal bile edemezdim."187
Böylelikle İtilaf Devletleri savaşın hemen başında Alman
donanmasının Afrika’daki limanları kullanmasını engellediler. Togo’daki
Lomé, Kamerun’daki Duala, Alman Güney Batı Afrikası’ndaki
Swakopmund ve Lüderitz limanları savaş başlar başlamaz işgal edildi.
İleride görüleceği üzere Alman Doğu Afrikası’ndaki Darüsselam ve
Tanga limanları da saldırıya uğramış ve abluka altına alınmıştı. Almanlar
Birinci Dünya Savaşı’nın daha ilk senesinde Doğu Afrika dışındaki tüm
sömürgelerinde İtilaf Devletleri tarafından mağlup edilmişlerdi. Afrika’da
Birinci Dünya Savaşı, sadece Alman Doğu Afrikası’nda uzun müddetli
ve şiddetli bir surette cereyan etti.
Pasifik Okyanusu'nda yayılmalarının Avustralya ve dolayısıyla
İngiltere tarafından önlendiğini düşünen Almanlar içinse Doğu Afrika
ayrıca stratejik bir önem kazanmıştı. Emil Zimmermann, Almanya'nın
güney denizlerinde Avustralya'ya baskı yapamayacağını belirtip artık bu
baskının kolaylıkla Doğu Afrika üzerinden yapılabileceğini ifade
ediyordu. Avustralya'nın İngiltere ile Hint Okyanusu üzerinde cereyan
eden ticareti Doğu Afrika'dan tehdit edilmeliydi. Bu ticaret yolunun ciddi
bir surette tehdit edilmesi hem Avustralya'nın hem de Hindistan'ın
185
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
186
"Low German race". Bilindiği üzere Low German denen dil Ingvaeonic yani Kuzey
Denizi Almancasından gelmektedir. High German ise Irminonic yani Elbe Almancasından
gelir. Buna göre "Low German" tabiri Türkçe'de Kuzey, Batı yahut da Kuzey-Batı Alman
terimleriyle karşılanabilir. Weser-Rhine yani Istvaeonic (Low Franconian diller -ki bunlar
birbirlerine çok uzak da değildir-) de tarihî Elbe bölgesinin batısında bulunduğundan
bununla karışmaması için "Low German" tamlaması burada "Kuzey-Batı Alman" söz
öbeğiyle karşılandı. Ayrıca zaten Low German ile High German West German (Batı
Alman) başlığı altında tasnif edilirler. Bu seviyede East German yani Doğu Alman halklar
Gotlar, Vandallar ve Burgundililerdir. North German yani Kuzey Alman dilleri ise
Norveçce, İsveçce ve Danimarka dilini kapsar (yani bir nevi İskandinav da denebilir).
Kısacası Batı Alman dil ailesinin iki kolu olan High ve Low German dil ailelerinden Low
German'a Kuzey-Batı Alman demek pek de yanlış olmaz. Esas vurgulanması gereken von
Lettow'un kullandığı bu ifadenin herhangi bir küçümseme veya aşağılama içermediğidir.
187
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 16.
213
Yener BAYAR
politikalarını şiddetle etkileyecekti. Bu noktadan sonra Almanya,
Hindistan ve Avustralya'yı, Uzak Doğu ve güney denizlerindeki
çıkarlarına saygı duymaya zorlayacaktı.188
2.2. Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Afrika Cephesi
Savaşın Başlangıcından 1916 Başlarına Kadar:
Almanlar Karada Üstünlük Sağlıyor
Yukarıda da değinildiği üzere Doğu Afrika’daki Alman sömürge
valisi Schnee, sömürgesini savaşın dışında tutmak istiyordu.189 Bu amaçla
Darüsselam’ı tarafsız liman ilan etti ve von Lettow’un190 savaş yanlısı
telkinlerine direndi.191 Ancak bir zaman sonra sömürgenin savaşın
dışında tutulmasının İngilizlerin işine gelmediği ve dolayısıyla savaşın
Doğu Afrika’ya sıçramasının önlenemeyeceği anlaşıldı.192 Nitekim
İngilizler savaş başlar başlamaz Afrika'daki tüm Alman sömürgelerine ve
özellikle de Alman harp gemilerinin kullanmasına fırsat vermemek
gerekçesiyle buralardaki liman ve telgraf vericilerine taarruz ettiler.
Bunun üzerine von Lettow, adeta darbe mahiyetinde bir adım atarak, Vali
Schnee’yi ikinci plana itti ve sömürgeyi savunma sorumluluğunu
üstlendi.193
05 Ağustos 1914'te İngilizlerin Uganda birlikleri Viktorya Gölü
civarındaki Almanlara saldırdılar. 08 Ağustos 1914'te ise Astraea ve
Pegasus harp gemileri Darüsselam'a gelerek, kenti bombardıman etmeye
başladılar. Limandaki birkaç ticaret gemisini de tahrip ettiler. Von Lettow
İngiliz gemilerine top atışıyla karşılık vermek istediyse de Vali buna
engel oldu. Vali Schnee İngilizlerin amacının kentteki telgraf vericisini
2.2.1.
188
J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 47-48.
Schnee hukuk eğitimi almış, birkaç kitap yazmıştı. Libarelliğe meyilliydi ve eşi de
İngilizdi. Daha sonra Hitler'in gözde adamlarından biri olacaktır.
190
Pomeranyalı subay bir babanın oğlu olan Von Lettow-Vorbeck (d.1870-ö.1964) sıkı
bir Prusya tarzı askerî eğitim görmüştü. İngiliz basınında ismi bazen hata ile "von LettowForbach" olarak da yazılmıştır, bkz. (The Times, 15 Mayıs 1916, s. 8). Alman Doğu
Afrikası'ndaki kuvvetlerin başına getirilen Albay Lettow-Vorbeck Ocak 1914'te
Darüsselam'a gelmişti, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 3).
191
Hâlbuki İngilizler Almanya'ya savaş ilan ettiklerinin ertesi günü savaşı Afrika'ya
taşımaya da karar vermişler ve hatta Belçika'ya da bu yönde baskı yapmışlardı. İlk başta
bile amaçları Almanların tüm sömürgelerini almaktı, (Kent Forster, "The Quest for East
African Neutrality in 1915", African Studies Review, XXII/1, 1979, s. 73-74, 78; Michael
Pesek,
"The
Force
Publique
1914-1918",
https://www.academia.edu/9977628/The_Force_Publique_in_the_First_World_War_1914
-18; erişim tarihi: 16.02.2015, s. 1-2).
192
Almanya bu süreçte 1885 Berlin Kongo Umumi Senedi'nin 11. Maddesi uyarınca
Afrika'daki sömürgelerin tarafsız bölge ilan edilmesi ve savaşın dışında tutulması için
ABD aracılığıyla diğer devletler nezdinde bir diplomasi yürüttü. Ancak ABD'nin imzacı
bir devlet olmaması bir yana Fransa ve İngiltere bu teklifi reddettiler, (K.Forster, a.g.m., s.
79).
193
H.Strachan, a.g.e., s. 575-580.
189
214
Yener BAYAR
tahrip etmek olduğunu anlayarak, kendi askerlerine vericiyi tahrip ettirdi.
Hükümet konağına bir beyaz bayrak çektirip bombardımanın durmasını
sağladı. İngiliz gemilerinin atışları o kadar isabetsizdi ki194 Almanlar
kendi vericilerini imha etmeseydiler gemiler telgraf vericisini vurana
kadar şehrin yarısını yıkacaklardı.195 Schnee ayrıca Astraea'nın kaptanıyla
Darüsselam'ın tarafsız liman olarak kabulüne ilişkin bir sözleşme de
imzaladı. Benzer bir sözleşme de Tanga limanı için imza edildi. Ancak
von Lettow Vali'nin bu adımlarını tasvip etmedi.196 Bir cihan harbine
girildiğini kestiremeyen Vali Schnee'nin önceliği, iktisadî olarak
kalkındırmaya uğraştığı sömürgesinin savaştan asgarî zararla çıkmasını
sağlamaktı.
Von Lettow Doğu Afrika'da İngilizleri kesin bir mağlubiyete
uğratacak kaynaklardan yoksundu. Ordusu birkaç bini geçmeyen
schutztruppe ve yerli polis kuvvetinden oluşuyordu. Silahları eski,
cephanesi sınırlı idi. İngilizlerin denizlerdeki sıkı kontrolünü aşarak
Almanya'dan takviye lojistik malzemesi getirmek de pek kolay değildi.
Zaten Lettow'dan önce, 1912 yılında, hazırlanan savunma planları da bu
hakikate göre şekillendirilmişti.197 Buna göre İngiltere ile bir savaşa
girildiğinde sömürgedeki Alman kuvvetleri liman kentlerini savunmak
için çaba harcamayarak iç bölgelere çekilecek ve burada bir savunma
hattı oluşturacaklardı. Von Lettow bu planda bazı değişiklikler yaptı. 198
Lettow, İngilizlerin saldırmasını beklemeden İngiliz Doğu Afrikası'na
girerek, inisiyatifi üstün konumda bulunan İngilizlerin elinden almayı ve
muharebelerin de İngiliz Doğu Afrikası'nda cereyan etmesini sağlamayı
amaçlıyordu.
Bu stratejiye uygun olarak von Lettow, Klimanjaro Dağı
civarındaki yüksek arazide bulunan Moshi'yi askeri bir merkez haline
Benzer bir durum Bagamoyo'da da yaşandı. 23 Ağustos 1914'te Bagamoyo'ya gelen bir
İngiliz hafif kruvazörü Almanlardan telgaf vericisinin kaldırılmasını talep etti. Almanlar
buna direnince de bombardımana başladı. Von Lettow atışlarının tamamının isabetsiz
olması sebebiyle İngilizlerin komik duruma düştüklerini yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck,
a.g.e., s. 31).
195
Kasıtlı olarak böyle yapmadıklarına kim inanır? Ancak von Lettow Darüsselam'daki
denizaşırı telgraf kulesini Almanların kendilerinin yıkmasını düşman eline geçmemesini
sağlamakla açıklıyor. O günlerde henüz Tabora'daki büyük verici tamamlanmadığı için
Darüsselam vericisi stratejik bir önemdeydi. Alman Doğu Afrikası'nda Bukoba ve
Muansa'da bulunan diğer iki kablosuz telgraf tesisi ise ancak ülke içerisinde haberleşmeyi
sağlayabiliyor, çok uzak mesafelere ileti gönderemiyordu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e.,
s. 27).
196
K.J. Harvey, a.g.t., s. 15; C.Miller, a.g.e., s. 42; Anne Samson, "When Two Bulls
Clash,
The
Grass
Suffers:
World
War
1
in
East
Africa",
https://www.gov.uk/government/world-location-news/when-two-bulls-clash-the-grasssuffers-world-war-1-in-east-africa, erişim tarihi; 12/01/2015.
197
K.J. Harvey, a.g.t., s. 25-26. Schnee bu planlar hazırlanırken de 1885 Kongo
konferansının tarafsızlık maddelerini göz önünde bulundurmuştu. Ancak bu maddeler
(özellikle 11. Madde) savaşan taraflar hemfikir olduklarında cari olacaktı.
198
H.Strachan, a.g.e., s. 576.
194
215
Yener BAYAR
getirdi. Burası sömürgedeki Alman yerleşimcilerin yoğunlaştığı, büyük
ziraî çiftliklerle sarılı ve sıhhatli bir bölgeydi. İngiliz Doğu Afrikası
sınırında bulunan Moshi, yukarıda gösterildiği üzere, bir demiryolu ile
Tanga'ya da bağlanıyordu. Askerlerin burada ikamet etmeleri stratejik,
lojistik ve tıbbi açılardan pek çok yarar ve kolaylık sağlıyordu. Von
Lettow Ağustos ortalarında Moshi'den İngiliz Doğu Afrikası'na saldırarak
stratejik Taveta kentini ele geçirdi. Taveta, İngilizlerin karadan Alman
Doğu Afrikası'na saldırmak için geçmeleri gereken bir kapı gibiydi. 199
Mart 1916'ya kadar Almanlar, bu bölgeyi ellerinde tutmayı ve dolayısıyla
da sömürgelerini karadan gelecek bir İngiliz işgalinden korumayı
başardılar.200
İngilizler 01 Kasım 1914'te Hindistan'dan gönderilen askerlerle,
Alman Doğu Afrikası’nın kuzey doğusundaki liman kenti Tanga’ya
çıkarma yaptılar.201 Bunun üzerine savaşı bizzat yöneten von Lettow,
Moshi’den Tanga’ya demiryoluyla takviye birlikler sevk etti. İngilizler
hem asker sayılarının fazlalığı (Mevcutları Almanların sekiz katından
fazlaydı.), hem silahlarının gelişmişliği hem de deniz desteği202 sebebiyle
Almanlardan daha üstün bir konumda olmalarına rağmen kesin bir
mağlubiyete uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldılar.203 Bu başarı von
Lettow’un prestijiyle beraber askerlerinin motivasyonunu da arttırdı.
İngilizler ise Doğu Afrika Cephesi'nde savaşa ara vermek zorunda
kaldılar.204 Almanlar Tanga’da İngilizlerden 8 makineli tüfek, 455 piyade
tüfeği ve yarım milyon mermi ele geçirmişlerdi.205 Anavatanlarıyla
199
H.C.O'Neill, a.g.e., s. 67.
Taveta için bkz. (Frederick D. Lugard, The Rise of Our East African Empire: Early
Efforts in Nyasaland and Uganda, Londra, Routledge, 2006, s. 391, 423, 456-457, 464;
ilk basımı 1893).
201
K.J. Harvey, a.g.t., s. 35-54.
202
İngiliz harp gemileri kıyıya çok yakın oldukları için yaptıkları bombardıman sınırlı bir
etki yaptı. Almanların topu olsaydı muhtemelen bu gemileri bu kısa mesafeden vurup
batırabileceklerdi. Ancak Moshi'den sevkettikleri iki top Tanga'ya zamanında ulaşamadı,
(Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 38, 40, 45, 47).
203
Eğer Tanga kaybedilseydi Almanlar Klimanjaro civarındaki akınlarını sonlandırmak
ve güneye çekilmek zorunda kalacaklardı. Von Lettow kendisinden kat be kat üstün
düşman kuvvetine taarruz etme emrini bu ihtimalin ürpertici etkisiyle verebilmişti, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 40-41). İngilizlerin bu savaşta 141'i İngiliz subay ve asker
olmak üzere toplam 795 kayıp verdiklerini bir İngiliz kaynağı belirtiyor, (H.C.O'Neill,
a.g.e., s. 70). Bir diğer İngiliz kaynağına göre ise İngilizler 800 kayıp vermişlerdi,
(Conrad Cato, The Navy Everywhere, New York, E.P.Duppon & Company, 1919, s. 6).
204
F. Jon Nesselhuf, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa Campaign:
Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Mayıs 2012, s. 3-4. İngilizler bu mağlubiyetten o kadar etkilenmişlerdi ki
von Lettow'un eğitimli arıları kendilerine saldırttığını düşünüyorlardı. Ancak bu arıların
Almanlara da saldırdıklarını yıllar sonra von Lettow ifade edecektir. Daha sonra bu
arıların yaptığı balın şeker yokluğunu kapatmakta çok iş gördüğünü de bir başka yazar
kaydediyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 70).
205
H.Strachan, a.g.e., s. 591. Von Lettow'a göre ele geçirilen ganimet 16 makineli tüfek,
600.000 mermi, üç bölükten fazla askeri donatacak kadar tüfek, telefon teçhizatı,
200
216
Yener BAYAR
irtibatları İngiliz donanması tarafından kesilen Doğu Afrika’daki
Almanlar için ganimet olarak aldıkları silah ve cephaneler hayati bir
önemdeydi.
Almanlar
Tanga’da
İngilizleri
püskürttükten
sonra206
sömürgelerinin kuzey sınırından taarruza geçeçerek, stratejik bir yer olan
Salaita Tepesi'ni ele geçirdiler. Böylelikle İngilizlerin kendilerine karşı
karadan yapacakları askerî harekâtları da zorlaştırmış oluyorlardı. Ayrıca
İngiliz Doğu Afrikası’na yağma seferleri de yapabiliyorlardı. Özellikle
Uganda Demiryolu’na mayın döşeyerek trenleri yağmalıyorlardı. Bu tür
operasyonlar İngilizlere ciddi zararlar verebiliyordu. Örneğin, Tsavo
Köprüsü'nün havaya uçurulması hem tamiri için ciddi bir bütçe ve emek
harcanmasını gerektirdi, hem de demiryolu trafiğini sekteye uğrattı.207
Elbette bu akınlar pek de kolay yapılmıyordu.208 Demiryolunun etrafında
su olmadığı için schutztruppe timlerinin gidiş ve dönüş yolu boyunca
ihtiyaç duyacakları suyu yanlarında taşımaları gerekiyordu.209 Küçük
gruplar olarak demiryolu civarına sızdıkları için, iz bırakmamaları ve
kendilerini fark ettirmemeleri şarttı.210 Von Lettow'un bu demiryolu
yağmalarını yaptırmaktaki esas amacı İngilizleri 700 kilometrelik bir
bölgede asker konuşlandırmaya zorlamak ve Alman Doğu Afrikası'na
taarruz etmelerine fırsat vermemekti. Nitekim von Lettow'a göre birkaç
bin mevcutlu bir askeri kuvvetle bu Alman Doğu Afrikası'nı doğrudan
savunmak kabil değildi.211 Dolayısıyla von Lettow, düşmana onun
toprağında saldırmak ve onu orada oyalamak taktiğini benimsemişti.212
Almanlara bir yıl yetecek miktarda kaban ve battaniye idi. Almanlar ele geçirdikleri
telefon ekipmanlarını daha sonra Uganda Demiryolu civarında yağma yaparken İngiliz
telefon hatlarını dinlemekte kullanıyorlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 45, 64).
206
İngilizler yaşadıkları bu hezimeti uzun bir müddet boyunca kamuoyundan gizlediler.
Hatta subayların kendi aralarındaki yazışmalarda dahi Tanga yenilgisinden bahsedilmesi
yasaklanmıştı. Bir yazar, İngilizlerin Tanga çıkarmasında yaşadıkları hezimetten
gereğince ders almadıkları için bir yıl sonra Çanakkale'de benzer bir mağlubiyete
uğradıklarını belirtiyor (Brian Garfield, The Meinertzhagen Mystery: The Life and Legend
of a Colossal Fraud, Vaşington, Potomac Books, 2007, s. 100). Benzer bir yorum için
bkz. (K.J. Harvey, a.g.t., s. 94).
207
Bu köprü 1896-97 yıllarında inşa edilirken onlarca İngiliz ve Hintli ile yüzden fazla
yerli aslan ve kaplanlara yem olmuştu (B.Garfield, a.g.e., s. 104). Bu hususta ayrıntılı
bilgi için bkz. (J.H.Patterson, The Men-Eaters of Tsavo and Other East African
Adventures, Londra, Macmillan and Co. Ltd., 1907).
208
Savaşın bu döneminde İngiliz sömürgesinde meskûn Müslümanlar Almanlara yardım
etmekten çekinmiyorlardı. Zengibar Sultanı Mombasa'daki memuruna bir mektup yazarak
Müslümanları İngiltere'ye sadakat göstermeye çağırmıştı, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 67).
209
Bu akınlarda susuzluktan ölen bile olmuştu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 66).
210
Böyle bir harekâtı yapan ilk schutztruppe birliği Uganda Demiryolu civarına
geldiğinde neredeyse açlıktan ölecek bir haldeydi ve İngilizler tarafından yakalandı, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 32).
211
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 4.
212
Ayrıca bu akınlarda kaydadeğer miktarlarda at, mühimmat ve silah gasp ediliyordu.
Almanlar ele geçirdikleri atlar sayesinde ikinci bir süvari birliği oluşturabildiler. Artık
217
Yener BAYAR
İngilizler bu saldırılar karşısında bir tedbir olarak lokomotiflerin
önüne boş vagonlar yerleştirdiler. Böylece mayın patlaması halinde
lokomotiflerde masraflı ve telafisi zor hasarlar meydana gelmiyor sadece
öndeki boş vagon zarar görüyordu. Ayrıca yolcu ve demiryolu
personelini Alman mermilerinden korumak için zırhlı trenler de
kullandılar. Saldırıları düzenleyen Schutztruppe askerlerini takip ederek
çatışmak hem çalılık olan bölgede iz sürmenin zorluğu hem de su
yokluğu sebepleriyle hiç kolay olmuyordu.
Zırhlı tren, Alman saldırılarına karşı İngilizlerin aldığı
tedbirlerden biriydi.213
Trenlerin yakıt olarak kullandığı odunu, yerlileri istihdam eden
ve demiryolu civarında kulübeleri bulunan Hintli müteahhitler
sağlıyorlardı.
Almanların
demiryolu
civarında
yardım
alıp
barınabilecekleri yegâne yerler bu kulübelerdi. İngilizler bu
yüklenicilerin Almanlara yardım ve yataklık ettiklerinden şüphelenerek
bazılarını sorgulayıp sert bir şekilde cezalandırdılar.214 1914 sonlarından
itibaren neredeyse bir yıl bu şekilde mücadelelerle geçti.
akınlarını çok daha uzak bölgelere ve çok daha süratli bir şekilde yapabiliyorlardı, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 64-65).
213
http://wwiafrica.ghost.io/wwi-uganda-railway/; erişim tarihi: 13/01/2015.
214
C.P. Fendall, a.g.e., s. 30-33. Halbuki bu saldırılarda Almanlar esasen içme suyu
bulunan Kasiago Dağı'nı kullanıyorlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 75).
218
Yener BAYAR
Zırhlı İngiliz treni Almanların mayın döşediği Uganda Demiryolunda tahrip
olmuş bir haldeyken.215
Bu kısmı özetlemek gerekirse, 1914 Ağustosunda savaşın ilanıyla
beraber Doğu Afrika'da başlayan muharebelerde Almanlar İngilizleri,
Belçikalıları ve Portekizlileri defalarca mağlup ettiler. Almanlar karadaki
bu üstün konumlarını 1916 başlarına kadar muhafaza etmeyi de bildiler.
Bu zaman diliminde Almanlar Afrika, Çin ve Pasifik'teki diğer
sömürgelerinde benzer bir başarı gösteremediler. 1916 yılına gelindiğinde
Almanların Doğu Afrika haricindeki tüm sömürgeleri işgal edilmişti.
Yine bu tarihe kadar, aşağıda da görüleceği üzere, Hint ve Pasifik
Okyanuslarında bulunan Alman harp gemileri İngiliz ve Avustralya
donanmaları tarafından ya tahrip edilmiş yahut da batırılmıştı.
2.2.2.
1914-1915: İngilizler Okyanuslarda Tam Hâkimiyet
Sağlıyor
2.2.2.1. Almanlar 01 Kasım 1914'te Vuku Bulan Coronel
Deniz Savaşı'nda İngilizleri Kesin Bir Mağlubiyete
Uğratıyor
Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz İngilizler, Alman harp
gemilerinin kullanmasına imkân vermemek gerekçesiyle, Almanların
deniz-aşırı limanlarını ve telgraf santrallerini tahrip etmişlerdi. Bir
yandan da Alman sömürgelerini denizden abluka altına almışlar ve işgale
girişmişlerdi.216 Japonya'nın da İngiltere'nin yanında savaşa katılmasıyla
beraber Çin'deki Tsingtao üssünü217 terk etmek durumunda kalan Alman
http://www.kaiserscross.com/188001/293122.html; erişim tarihi: 12/01/2015.
İngiltere savaşın başlarında Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleriyle, Almanya'nın
Güney Pasifik Okyanusunda ve Avusturalya ile Yeni Zelanda'ya yakın bir konumda
bulunan Alman Yeni Ginesi (Yeni Pomeranya, Bismark Takım Adası, KaiserWilhelmsland), Nauru ve Samoa kolonilerini ele geçirdi. Yap Adaları ise Japonya
tarafından işgal edildi.
217
Japon donanması 27 Ağustos'ta Tsingtao Kuşatması'nı ilan etti. 02 Eylül 1914'te subay
ve piyade toplam 22.980 askerden müteşekkil olan Japon kuvvetleri ele geçirilmesi zor bir
215
216
219
Yener BAYAR
Doğu Asya Filosu ise ticaret ve nakliye gemilerini vuracaktı. Binlerce ton
ağırlığındaki buharlı harp gemilerinin iş görmesi düzenli ve büyük
miktarlarda kömür tedariğine bağlıydı. Kömür depolarını yitiren Alman
filosunun yüzebilmek için karşılaştığı gemilerdeki kömürü gasp etmekten
başka bir seçeneği de yoktu.218 İngilizler Alman Doğu Asya Filosu'nu
engelleme vazifesini Güney Atlantik Filolarının komutanı Amiral
Christopher Cradock'a vermişlerdi. Ancak, İngiltere'nin bölgedeki
gemileri nispeten eski, yavaş ve güçsüzdü. Cradock ısrarla gemi takviyesi
istediyse de olumlu yanıt alamadı.
İki filo 01 Kasım 1914'te Şili'de Coronel önlerinde karşı karşıya
geldiler. Maximilian von Spee komutasındaki Alman Doğu Asya Filosu,
zırhlı kruvazörler Gneisenau ve Scharnhorst ile hafif kruvazörler
Nürnberg, Dresden ve Leipzig'den oluşuyordu. Yeni, hızlı, atış menzili
yüksek ve atışları isabetli olan bu gemiler İngiliz filosunu kesin bir
mağlubiyete uğrattılar. Batırılan Good Hope ve Monmouth gemilerinin
tayfalarından hiç biri ölmekten kurtulamadı. Glasgow ve Otranto ise
kaçtılar.219
Tayfalarıyla beraber ölen Amiral Cradock, filosuna eski savaş
gemisi Canopus'u dâhil etmediği için zaman zaman kusurlu görülmüştür.
Nitekim Coronel Savaşı'nın yaşandığı tarihlerde bu sularda bulunan
İngiliz gemileri arasında Alman kruvazörlerinin zırhını sadece, daha
sonra Çanakkale'de ve İzmir ablukasında da görev yapan, ön dretnot
Canopus'un220 12 inçlik topları delebilirdi. Cradock aslında Canopus'a
mevki olan Tsingtao'ya çıkarma yaptılar. Onları İngiliz kuvveti (subay ve piyade olmak
üzere toplam 910 İngiliz ve 450 Sih) izledi. Almanların mevcudu ise 13.000 civarındaydı.
Uzun bir müddet direnecekleri düşünülen Almanlar iki ay sonra, 07 Kasım'da, teslim
olmak için başvurdular. 16 Kasım 1914'te Tsingtao'nun idaresi resmen İtilaf Devletleri'ne
geçti. Bu kuşatma esnasında Japonlar, 1905'te şilepken Ruslardan aldıkları ve sonra uçak
gemisine dönüştürdükleri Wakamiya gemisini kullandılar. Gemiden kalkan uçaklar
istihbarat sağlamakta oldukça faydalıydılar. Böylece dünyada ilk kez burada, bir gemiden
kalkan uçaklarla operasyon yapılmış oldu, (Encyclopædia Britannica, Chicago,
Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/528).
218
Peter Overlack, "The Force of Circumstance: Graf Spee's Options for the East Asian
Cruiser Squadron in 1914", The Journal of Military History, LX/IV, Ekim 1996, s. 667674, 678-682. Alman diplomasisinin Japonya'yı yeterince önemsememesi Almanya'ya
pahalıya patladı.
219
Otranto zaten silah eklenmiş bir yolcu gemisiydi; zırhı olmayan bu gemiye geri
durması emredilmişti. Daha sonra Falkland Savaşına katılacak olan Glasgow ise çok
süratli olduğu için kurtulmayı başardı. Bu iki savaş için bkz. (W.L.Wyllie ve M.F.Wren,
Sea Fights of the Great War: Naval Incidents during the First Nine Months, Londra,
Cassell and Company Ltd., 1918, s. 83-97; Gordon S. Maxwell, The Naval Front, Londra,
A&C Black Ltd., 1920, s. 36-47; Douglas Brownrigg, Indiscretions of The Naval Sensor,
New York, George H. Doran Company, 1920, s. 33-45).
220
Canopus da Königsberg gibi bir gemi sınıfının ismidir. Burada bahsedilen Canopus,
Çanakkale'de karakol vazifesi görüyordu. Yine Canopus sınıfından olan Albion adlı savaş
gemisi (Bu gemi Alman Güney Batı Afrikası'na karşı yapılan taarruzda da kullanılmıştı.)
Kabatepe önlerinde kuma oturup Osmanlı ateşi altında mahsur kalınca Canopus onu
çekerek kurtarmıştı: "…saat 04:30'da Canopus Zırhlısı bu harb-i hâzır tarihinin fihrist-i
220
Yener BAYAR
kendisine katılma emri vermişti ancak iki filo karşı karşıya gediklerinde
Canopus yavaşlığı sebebiyle 200 mil kadar geride kalmıştı. Canopus,
burada adı geçen gemilerin yaptıkları süratin ancak yarısını yapabiliyordu
ve büyük eski silahlarının atış menzili de Alman gemilerinde
bulunanlardan çok daha düşüktü. Yani eğer Canopus Coronel Savaşı'nda
bulunsaydı, Almanlar Canopus'un atış menzili dışında kalarak onu da
kolayca batırabileceklerdi. Dolayısıyla Coronel yenilgisinde İngiliz
amirali Christopher Cradock'tan kaynaklanan bir kusur rol oynamadı.
Esas kabahati, İngiliz donanmasının komuta makamlarında bulunan
amiraller, Cradock'u eski ve güçsüz gemilerle modern Alman filosu
karşısına çıkararak işlemişlerdi.221
Canopus Çanakkale Boğazında:
Mayıs
g“n“ Canopus Kabatepe önlerinde
kıyıya oturan Albion harp gemisini tel halatla çekerek kurtarıyor.222
vekâyiinde nâ-mesbûk bir hatıra-i şecaat [yiğitlik] bırakacak bir tarzda hareket etti. Bu
zırhlı Albion Zırhlısına takarrüp ederek [yaklaşarak] ondan bir tel halat aldı ve bu müthiş
düşman ateşi altında onu çekmeye teşebbüs etti. Lakin halat pek çabuk kesildi. Mamafih
daha kuvvetli iki halat daha aldı ve Albion mürettebatının kıç tarafa toplanması emredildi.
Bu suretle geminin baş tarafının kalkması temin edildi…" Daha sonra Türk mevzilerine
ateş açan Albion topların etkisi ve Canopus'un çekmesi ile saplandığı kumlardan
kurtarıldı, (BOA, HR.MA., 1150/35, 17 Kasım 1915). Bu olay 23 Mayıs 1915'te yaşandı.
Kurtarılan Albion ise tamir edilmesi için Malta'ya götürüldü.
221
Archibald Hurd ve H.H.Bashford, Sons of Admiralty: A Short History of the Naval
War 1914-1918, Londra, Constable & Company Ltd., 1918, s. 42-55; Encyclopædia
Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, VI/459-461.
222
© Imperial War Museum (Q 13806), bu fotoğraf Ernest Brooks tarafından 23 Mayıs
1915'te çekilmiştir.
221
Yener BAYAR
26 Kasım 1914 tarihli The Times'ta belirtildiğine göre Good
Hope'ta 52 subay 867 nefer ve Monmouth'ta 42 subay 623 nefer olmak
üzere toplam 1.584 bahriyeli hayatını kaybetmişti.223 Tahmin edileceği
üzere bu haberin İngiltere'de duyulması, kamuoyunda büyük bir infialin
ve intikam beklentisinin oluşmasına sebep olmuştu. İngiliz donanması,
kayıplarının intikamını almak için muharebe kruvazörleri Invincible224 ile
daha sonra Çanakkale'ye taarruz eden ve orada tahrip edilen Inflexible'ı225
gizlice Güney Atlantik'e gönderdi. Bölgede bulunan diğer gemileri de bu
iki büyük gemiyle beraber Spee'yi imha etmekle vazifelendirdi.
2.2.2.2. Falkland Savaşı ve Alman Doğu Asya Filosu'nun
İmha Edilmesi
Coronel Savaşı'na katılan, yukarıda isimleri zikredilen, beş
Alman gemisi Emden ile beraber Alman Doğu Asya Filosu'nu
oluşturuyorlardı. Hint Okyanusu'nun doğu kısmında faaliyet gösteren
hafif kruvazör Emden Rusya, Fransa ve İngiltere'ye ait pek çok ticaret ve
savaş gemisini batırdıktan sonra, 09 Kasım 1914'te Cocos Adaları'ndaki
İngiliz kablosuz telgraf kulesine saldırı yaptığı sırada, Avustralya'nın
Sydney adlı harp gemisi tarafından mağlup edildi ve karaya oturtuldu.226
227
Bu gelişmeler üzerine okyanuslardaki Alman harp gemilerinin
muhafazası ve yüzdürülmesi çok güçleşti.228 Coronel'de kesin bir
galibiyet yaşayan Alman Doğu Asya Filosu'nun Komutanı Amiral Spee,
bunun bir rövanşı olacağını çok iyi biliyordu. Coronel savaşında mağlup
olacağı zaten aşikâr olan Cradock, en azından Spee'ye çok fazla
mühimmat harcatmayı başarmıştı.229 Kömür ve mühimmat tedarikinde,
konaklama ve tamir ihtiyaçlarını karşılamakta büyük zorluklar yaşayan
The Times, 26 Kasım 1914, s. 10.
Invincible, Savaş başlamadan hemen önce İstanbul'u ziyaret etmişti, (Klaus Wolf,
Gelibolu 1915: Birinci Dünya Harbi'nde Alman-Türk Askeri İttifakı, çev. Eşref Bengi
Özbilen, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s. 63). Daha sonra Jutland
Savaşında Alman donanması tarafından batırıldı. Buhar kazanlarında kömürle beraber
petrol de yakabiliyordu.
225
BOA, DH.EUM.VRK., 14/85, 04 Nisan 1915. Inflexible ve Invincible Minatour
sınıfından gemilerdi. Invincible gibi Inflexible da kömürle beraber petrol yakıyordu.
226
W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 71-83; G.S. Maxwell, a.g.e., s. 10-16.
227
Emden'in tayfasından telgraf kulesine taarruz etmek için karaya çıkmış olanlarsa
Sydney gemisini atlatmayı başardılar. İşte bu Alman denizciler Cocos'tan kaçarak
Yemen'e ulaşıp oradan da karayoluyla İstanbul'a gelmişlerdi.
228
W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 35-67.
229
Ve bu mühimmat sadece Almanya'dan tedarik edilebilirdi, (Patrick Beesly, Room 40
British Naval Intelligence 1914-1918, San Diego, Harcourt Brace Jovanovich, 1982, s.
77).
223
224
222
Yener BAYAR
Filo, kalan beş adet harp gemisiyle Almanya'ya geri dönmeye
mecburdu.230 Bu geri dönüş bile başlı başına tehlikeli ve riskli bir adımdı.
Amiral Spee, 08 Aralık 1914 günü telgraf kulesine saldırmak
için yaklaştığı Falkland Adaları'nda231 kendisini bekleyen çok daha üstün
durumdaki bir İngiliz donanmasının tuzağına düştü. Almanlar Invincible
ve Inflexible savaş gemilerinin bu denizlere geldiğinden habersizdi.
İngilizler de onları gafil avlamak için iki büyük gemiyi saklıyor ve
haberleşme sistemlerini çalıştırmıyorlardı. İngilizlerin bu iki gemisi hem
hızları hem silahlarının büyüklüğü ve isabetliliği hem de menzillerinin
uzunluğu bakımından yukarıda adı geçen Alman gemilerinden çok
üstündü.
Durumdan habersiz olarak Falkland Adaları'na yaklaşan Amiral
Spee, orada sadece Canopus ve Glasgow'un olabileceğini hesap ediyordu.
İngilizler ise yukarıda zikredilen iki büyük savaş gemisinin haricinde
Carnarvon, Cornwall ve Kent zırhlı kruvazörlerini ve Glasgow ile Bristol
hafif kruvazörlerini Amiral Doveton Sturdee komutasına vermişlerdi. Bu
suretle Canopus'la beraber toplam 8 parçalık çok kuvvetli bir filo
teşekkül ettirilmişti. Sturdee Falkland limanında gemilerini son sürat
yapabilecek şekilde bulundurarak Almanların iyice yaklaşmasını
bekliyordu. Henüz sabahtı ve havanın kararmasına çok vakit vardı.
Sturdee, gemilerinin hızı da düşmanınkilerden yüksek olduğu için rahat
davranıyordu. Tüm stratejisini en az zayiat vererek düşmanını tamamen
imha etmek üzerine kurmuştu.
Canopus'un attığı bir topla başlayıp birkaç saat devam eden
muharebede Alman Doğu Asya Filosu'nun zırhlı kruvazörleri Gneisenau
ile Scharnhorst ve hafif kruvazörleri Nürnberg ile Leipzig İngilizlerce
batırıldı. Bu gemilerin mürettebatlarından çok azı denizden sağ olarak
kurtarılabildi.232 Amiral Maximilian von Spee ve iki oğlu ile beraber iki
bine yakın Alman denizcisi bu savaşta öldü. Buna karşılık İngilizler çok
az kayıp verdiler.233 Almanların hafif kruvazörü Dresden ise kaçmayı
başardı. Falkland Savaşı, Jutland Savaşı'nın234 aksine, Almanlar için
Alman Donanma Komutanı Alfred von Tirpitz de bu kanaatteydi, (Sait Talât, a.g.e., s.
260-261).
231
P. Beesly, Spee'nin Falkland'a oradaki kömür istasyonunu yıkmak ve Vali'yi
yakalamak için geldiğini belirtiyor, (P.Beesly, a.g.e., s. 76.)
232
Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, IX/53-55.
Almanların batırılan dört gemisinden sadece 212 kişi kurtarılmıştı. Gemileri ağır hasar
almayan İngilizlerin ise toplam 6 ölü ve 19 yaralıları vardı.
233
İngilizlerin toplam kaybı 30'un altındaydı, bu savaş için bkz. (A.Hurd ve
H.H.Bashford, a.g.e., s. 56-80).
234
Almanların "Skagerrak Savaşı" dedikleri Jutland Savaşı, 31 Mayıs 1916'da Kuzey
Denizi'nin Danimarka kıyısına yakın bir mevkiinde meydana geldi. Alman donanması
kendisinden çok daha güçlü olan İngiliz donanmasıyla çarpıştı. Savaş neticesinde
İngilizlerin 14 parça gemisi battı, 328 subay ve 5.769 neferleri öldü, 10 subay ve 167
neferleri ise esir düştü. Almanların ise 11 parça gemileri battı, 160 subay ve 2.385
neferleri öldü, ancak hiç esir vermediler. Savaşın sonunda İngilizlerin kaybı Almanlardan
230
223
Yener BAYAR
büyük bir mağlubiyet ve telafi imkânı olmayan bir hezimet oldu.235 Her
biri birer Möwe236 veya Seeadler olabilecek olan bu gemiler bir günde
yitirilmişti.237
Coronel ve Falkland Savaşları birbirinin devamı niteliğindedir.238
Bu muharebeler Alman donanmasının uzak denizlerde İngilizlerle boy
ölçüşemeyeceğini gösterdi. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların
İngilizlere karşı büyük teknolojik üstünlükleri vardı. Bu üstünlükler
evvela büyük ve uzun menzilli olan hava vasıtaları, "airship" (hava
gemisi) de denen, zeplinler ve denizaltılardı. Falkland Savaşı'nda Amiral
von Spee bu iki vasıtanın desteğinden239 mahrum olduğu için mağlup
edilmesi zor olmadı. Almanların bir diğer üstünlüğü ise ürettikleri
topların kalitesiydi. Alman topları, İngiliz toplarına nispetle peş peşe daha
fazla ve daha hızlı atış yapabiliyordu. Dolayısıyla aynı çapta toplara sahip
olan bir Alman gemisiyle bir İngiliz gemisi karşı karşıya geldiğinde
Alman gemisi daha fazla atış yapabildiği için galibiyet onun oluyordu. Bu
üstünlükler Almanya'nın kolay bir yem olmamasında önemli roller
oynadılar. Falkland Savaşı'nın aksine, Alman donanmasının yine
kendisinden çok daha üstün durumdaki İngiliz donanmasıyla karşılaştığı
Jutland Savaşı'nda imha edilmekten kurtulmasında bu üç üstünlük ciddi
bir rol oynamıştı.
daha fazlaydı, ancak buna rağmen Almanların çekilmek zorunda kalmaları İngilizlerin
denizlere hâkimiyetini bir kez daha göstermiş oldu, (Encyclopædia Britannica, Chicago,
Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XIII/218-228). Bu savaşta Almanların zeplinlerden
istihbarat desteği almaları başarılarında etkili oldu. Ancak Sait Talât, zeplinleri Jutland
Savaşı'nda yeterince başarılı bulmuyor, (S.Talât, a.g.e., s. 223). Ayrıca bkz. (Bnb.Lütfi,
"İskajerak Muharebesi" ve Kur.Yzb.Fahri Korutürk, "Skagerrak Deniz Muharebesi
Hakkında Bir Konferans", Deniz Mecmuası, Sayı 319 ve 338, Kanun-ı Sani 1931 ve 01
Birinci Teşrin 1935).
235
W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 97-113.
236
Birinci Dünya Savaşı’nda mayın döşeyerek ve fiilen saldırarak onlarca nakliye
gemisini batıran, bazılarını ele geçiren ve yüklerini yağmalayan efsanevi Alman gemisi.
Möwe kendisi de bir nakliye gemisi gibi kamufle oluyordu. Almanların 1917’de çektikleri
Graf Dohna und seine Möwe propaganda filmi bu geminin serencamı üzerinedir.
237
Böyle bir başka Alman gemisi de Königsberg sınıfından Karlsruhe idi. Çok süratli
olan bu gemi peşine takılan İngiliz gemilerini kolayca atlatabiliyordu. Ancak 04 Kasım
1914'te, içerisinde meydana gelen bir patlama üzerine battı. Savaşın başlamasından battığı
tarihe kadar geçen kısa zaman içinde Karlsruhe en az 16 tüccar gemisini ele geçirmiş
veya batırmıştı.
238
Literatürde bu duruma sıklıkla işaret edildi. Örneğin BIF, 1927 yılında bu savaşları
konu alan The Battles of Coronel and Falkland Islands belgeselini çekmiştir. Ayrıca bkz.
(Kur.Yzb.Ruhi Develilioğlu, "Büyük Harbde Kruvazör Savaşı Koronel ve Falkland
Müsademeleri"; Bnb.A.R.Tozduman, "Genel Savaşta Falkland Deniz Savaşı" ve "Umumi
Muharebede Coronel Deniz Savaşı", Deniz Mecmuası, Sayı 341, 338 ve 337, 01 Temmuz
1936 , 01 Birinci Teşrin 1935 ve 01 Temmuz 1935).
239
Sait Talât, Almanların savaşı ve özellikle de donanmayı iyi idare edemediklerini izah
ederek (Bundan da Kayser'i sorumlu tutuyor.) Spee'nin pusuya düşmesini "muayyen bir
planı" olmamasına bağlıyor, (S.Talât, a.g.e., s. 221-222).
224
Yener BAYAR
1914 sonlarında vukubulan Coronel ve Falkland Deniz Savaşları,
Alman ve İngiliz subay ve askerlerinin irade ve asabiyelerinin yüksek bir
mertebede olduğunu da göstermektedir. Öyle ki Coronel Savaşı'nda
İngiliz gemileri Spee'nin filosundan çok daha güçsüz olmasına rağmen
Cradock savaşmayı göze almış ve gemisi batana kadar da gönderinde
muharebe bayrağını dalgalandırmıştı. Falkland'da benzer bir duruma
düşen Amiral Spee de muharebe bayrağını indirmeden gemisiyle beraber
battı. Ezici üstünlüğe sahip düşmanla çarpışmaktan çekinmeyen bu
subaylar, ağır hasar alan gemileri sulara gömülürken bile, teslim olmayı
gururlarına yediremediler. Bu irade neticesinde, mevsim ve konum icabı
çok soğuk olan, sulara batan gemilerin tayfasından pek azı sağ
kurtarılabildi.
Yukarıda Falkland'dan kurtulmayı başardığı belirtilen hafif
kruvazör Dresden ise Atlantik Okyanusu'nda Güney Amerika kıtasının
güney kıyılarında ticaret gemilerine saldırmaktaydı. İngiltere'nin
Glasgow ve Kent kruvazörleri büyük bir kömür sıkıntısı çeken Dresden'in
peşindeydi. Dresden'den çekilen bir telgrafın şifresini çözen İngilizler
onu 14 Mart 1915'te Juan Fernandez Adası'ndaki (Robinson Crusoe'un
adası) Cumberland Körfezi'nde sıkıştırdılar.240 İngilizler Şili'nin
tarafsızlığını ihlal ederek Dresden'e ateş açtılar. Kömürü kalmadığı için
manevra yapamayan Dresden'in kaptanı, önce gemisinin savaşma
kapasitesini yitirdiğini bildirdi. Ancak, İngilizler ikna olmayarak ateşe
devam edince, gemisini enterne ettiğini beyan etti. İngilizlerin bu beyanı
da dikkate almamaları üzerine Dreden beyaz bayrak çekmeye mecbur
oldu. Dresden'den Wilhelm Canaris241 zaman kazanmak için, teslim olma
koşullarını konuşmak bahanesiyle, İngilizlerin gemilerine gitti. Bu arada
Dresden'in tayfası deniz musluğunu açarak Dresden'i batırdı ve karaya
çıktı. İngilizlerin saldırgan tutumuna rağmen, tarafsız Şili devleti
Dresden'in mürettebatını savaşın sonuna kadar enterne etmiştir.
1915 yılına gelindiğinde Almanya'nın Doğu Asya filosu İngilizler
tarafından neredeyse tamamen imha edilmişti.242 Hint Okyanusu'nda
sadece bir adet kaydadeğer Alman harp gemisi kalmıştı: hafif kruvazör
Königsberg.
2.2.2.3. Uzun Bir Müddet Abluka Altında Kalan Königsberg
11 Temmuz 1915'te İngiliz Donanması Tarafından
Tahrip Ediliyor
Doğu Afrika'da Almanlar, Königsberg243 hafif kruvazörü ile
kendi kuvvetlerinden kat be kat üstün bir İngiliz donanmasını uzun bir
240
P.Beesly, a.g.e., s. 77-78.
Daha sonra Nazi Almanyası'nın askerî istihbarat teşkilatının (Abwehr) başkanı
olacaktır.
242
P.Beesly, a.g.e., s. 78-79.
243
Adını Doğu Prusya kentinden alan Königsberg, aynı zamanda bir gemi tasnifinin
ismidir. Aynı silahlara ve dizayna sahip olan bu gemilerden Birinci Dünya Savaşı’nda
241
225
Yener BAYAR
müddet oyalamayı başardılar. Almanların Doğu Afrika sularındaki diğer
bir gemisi savaş başladığı sırada Zengibar’da tamir edilmeyi beklerken
İngilizler tarafından gasp edilen ve silah eklenerek bir gözcü gemisine
dönüştürülen Helmuth idi.244 Ayrıca Almanların göllerde kullandıkları
bazı gemileri de vardı. Savaş başladığında Almanlar Tanganyika ve
Viktorya Göllerinde hâkim konumdaydılar. İç bölgelerle irtibatı sağlayan
bu göllere hâkim olmak, lojistik ve nakliye kolaylığı açısından Almanlara
büyük bir avantaj sağlıyordu.245 Ancak 1916’da İngilizler, göllerdeki
Alman kontrolünü sonlandırmayı başardı. Bunun için İngiltere'den bot
getirmek de dâhil pek çok çaba sarf ettiler.246
Königsberg hafif kruvazörü 6 Haziran 1914'te Darüsselam'a
gelmişti. Bu sırada Kigoma-Darüsselam Demiryolu'nun (Merkez
Demiryolu) açılışı münasebetiyle şenlikler düzenleniyordu. Königsberg
daha sonra Alman Doğu Afrikası'nın diğer limanlarını da ziyaret etti.
İngiliz donanması, yerli nüfus arasında oldukça ilgi çeken Königsberg'i,
henüz savaş ilan edilmemesine rağmen, yakın takibe almıştı. Ancak
İngiliz gemilerinden hızlı olan Königsberg 31 Temmuzda İngilizlerin
markajından kurtularak Okyanus'a açılmayı başardı ve kuzeye doğru
ilerleyerek izini kaybettirdi. Königsberg'in kaptanı Amiral Loof,
İngilizlerin Almanya'dan Alman Doğu Afrikası'na çekilen telgrafları
iletmemesi sebebiyle, Almanya'nın savaşa girdiğini ancak 05 Ağustos
akşamı Afrika Boynuzu önlerindeyken öğrenebildi.247
Königsberg savaş ilanını derhal etraftaki Alman ticaret
gemilerine iletti ve, Darüsselam'a veya tarafsız başka bir limana
Alman donanmasında 4 adet vardı. Bunlardan Nürnberg 01 Kasım 1914 Coronel
Savaşı'nda İngiliz kruvazörü Monmouth'u batırdıktan sonra Falkland Adalarında İngilizler
tarafından batırılmıştı. Alman donanmasının bu sınıftan diğer iki kruvazörü (Stuttgart ve
Stettin) ise Avrupa'da kaldılar ve Jutland Savaşı'na katıldılar. Bu iki gemi, Cihan
Harbi'nden sonra savaş tazminatı olarak İngiltere'ye verildi. Burada bahsi geçen gemi ise
SMS Königsberg’dir.
244
Aşağıda göreceğimiz Zengibar deniz muharebesinde Königsberg, Pegasus’u
batırdıktan sonra limandan çıkarken Helmuth’a da ateş etmiş ve vurmuştu. Ancak
Helmuth batmadı ve İngilizlerce tamir edilerek kullanılmaya devam etti. (Tanga
çıkarmasında, Königsberg’e uygulanan Rufiji ablukasında, Darüsselam baskınında vs.)
Bazı kaynaklarda verilen, Zengibar deniz muharebesinde Helmuth’un battığı yönündeki
bilgi yanlıştır.
245
Almanlar Hedwig von Wissmann gemisini silahlandırıp Belçikalıların Delcommune
adlı gemisini batırarak Tanganyika Gölü'ndeki hâkimiyetlerini pekiştirmişlerdi. Von
Lettow Merkez Demiryolu aracılığıyla Bismarckburg ve Usambara'ya hızlıca asker
sevketmenin ancak bu gölü kontrol altına aldıktan sonra mümkün olduğunu belirtiyor,
(Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 29).
246
Bu göllerdeki mücadeleler ilginçtir. İngilizler Tanganyika Gölü’ndeki Alman
gemileriyle harp etmek için İngiltere'den Afrika'ya getirdikleri ve Toutou ve Mimi adlarını
verdikleri botlarını karadan 4.800 km boyunca gizlice taşıyarak göle ulaştırdılar ve
Almanları hazırlıksız yakaladılar, bkz. (Giles Foden, Mimi And Toutou Go Forth The
Bizarre Battle Of Lake Tanganyika, Londra, Michael Joseph: Penguin Books Ltd., 2004).
247
C.Miller, a.g.e., s. 31-35.
226
Yener BAYAR
sığınmaları gerektiğini bildirdi. Birkaç saat sonra Königsberg, Sokotra
Adası önlerinde, Hindistan'dan Londra'ya giden, Ellerman Lines
firmasına ait ve 2.000.000$ değerinde çay yüklü olan City of Winchester
gemisine tesadüf etti. Kömür stoku azaldığı için bu gemideki kalitesiz
Bombay kömürünü almak zorunda kalan Loof, mürettebatını Zieten ile
Darüsselam'a gönderdiği City of Winchester'ı Halâniye (Al-Hallaniyah)
Adası civarında batırdı.248 Elbette burada esas zararı veren gemideki
çayın ziyanından ziyade bunun Londra'da yaptığı etki idi. Hint
Okyanusu'ndan geçen ticaret yolunun güvenliği için duyulan endişe,
Almanların sebebiyet verdiği fiilî zarardan daha tahripkârdı.
City of Winchester'ı batırdıktan sonra Alman Somali gemisinden
gıda ve kaliteli kömür alan Königsberg tekrar güneye yönelerek
Madagaskar önlerinde Fransız gemilerine hücum etmeyi denedi. Bu
sırada İngilizler, yukarıda izah edildiği üzere, Darüsselam'a taarruz edip
telgraf vericisinin imha edilmesini sağlamışlardı. City of Winchester'dan
aldığı kalitesiz Bombay kömürü nedeniyle Königsberg'in buhar
kazanlarının bozulması üzerine Darüsselam'a dönmeyi riskli gören Loof,
güneydeki Rufiji Deltası'na sığınmak durumunda kaldı.249
Savaşın başlamasından itibaren geçen bu kadar kısa süre içinde
Königsberg hem Aden önlerinde hem de Madagaskar civarında
görülmüştü. Bir türlü yerini tespit edemeyen İngilizler açısından
Königsberg adeta bir hayalet gemi mahiyetindeydi. Rufiji'de bulunan
Königsberg'e Somali de katılmıştı. 19 Eylül 1914 gününün öğlen
saatlerinde, Zengibar limanında bir İngiliz harp gemisinin bulunduğunu
bildiren bir rapor Königsberg'in kablosuz telgraf alıcıları tarafından ele
geçirildi.250 Bu arada kısmen tamir edilmiş olan Königsberg belki tekrar
Hint Okyanusu'na açılamazdı ama 150 mil kuzeydeki Zengibar'a
rahatlıkla gidebilirdi.
Kaptan Loof bu fırsatı kaçırmayarak gemisine taarruz emri verdi.
Rufiji'den çıkıp kuzeye ilerledikten sonra hızlıca Zengibar limanına giren
Königsberg, bir arızadan dolayı limanda demirlemiş bir halde bulduğu
Pegasus gemisine ateş açtı. Daha küçük toplarıyla da Helmuth'u epeyce
tahrip etti. Tüm muharebe yaklaşık yarım saat sürmüştü. Kaptan Loof,
Pegasus'un bir daha yüzemeyeceğinden emin olduktan sonra Rufiji'ye
C.Miller, a.g.e., s. 45-46. Bu gemide 1.250 ton civarında çay (The Times, 11 Kasım
1914, s. 9; 22 Ocak 1915, s. 16) ve 25 balya kendir bezi de (The Times, 19 Kasım 1914,
s. 3) bulunuyordu. Singlo, Dooars ve Empire of India and Ceylon çay firmaları ciddi bir
zararla karşılaşmışlardı, (The Times, 16 Haziran 1915, s. 14; 23 Haziran 1915, s. 13; 30
Haziran 1915, s. 16).
249
C.Miller, a.g.e., s. 46-49. Königsberg bozulmasaydı, Madagaskar civarında ve
Mozambik Kanalında Fransız Messageries Maritimes firmasının gemilerine saldıracaktı.
250
Bir İngiliz yazara göre bu telgrafı Zengibar'da bulunan Alman ajanları çekmişlerdi,
(C.Cato, a.g.e., s. 18).
248
227
Yener BAYAR
döndü. Pegasus ise birkaç saat içinde battı.251 Pegasus'ta 2'si subay 34
asker ölmüş, 5'i subay 61 askerse yaralanmıştı.252
Doğu Afrika Limanlarında gör“len harp gemileri genellikle iki bacalıydı.
Königsberg ise “ç bacaya sahipti. Yerliler bu sebeple Königsberg’in diğer
gemilerden daha g“çl“ olduğunu d“ş“n“yorlardı. Ona “ç bacalı harp gemisi
anlamına gelen Manowari na bomba tatu ismini vermişlerdi. 253
Pegasus’u batıran Königsberg’i devre dışı bırakmak için
Kızıldeniz’de bir ticaret konvoyuna korumalık yapan hafif kruvazör
Chatham’ın254 kaptanı Drury-Lowe görevlendirildi.255 Ayrıca Hint
Okyanusu’ndaki Dartmouth256 ve Akdeniz’deki Weymouth hafif
kruvazörleri de bu işe koşulmuştu. Bu gemilerin üçü de Königsberg'ten
daha yeni ve daha güçlüydü. Drury-Lowe 2.000 millik Doğu Afrika
kıyılarını tarama görevini üç gemi arasında bölüştürdü. Bu arada
Almanlar da İngilizleri şaşırtmak için Königsberg'in konumuyla ilgili
C.Miller, a.g.e., s. 49-50. O'Neill, Königsberg'in burada Cupid ve Khalifa adlı koruma
gemilerini de batırdığını ifade ediyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 68).
252
The Times, 26 Kasım 1914, s. 10.
253
C.Miller, a.g.e., s. 32; fotoğraf: s. 212-213, (Bundesarchiv, Bild 105-D0A3002'den
alındığı anlaşılan fotoğraf Walther Dobbertin tarafından 1914-1915 yıllarında çekilmiş).
254
Bu gemi daha sonra Çanakkale Muharebeleri'nde de görev aldı.
255
The Times'ın konu ile ilgili 22 Eylül 1914 tarihli haberinde Königsberg'in cezasını
çekeceği bildiriliyor, (s. 5).
256
Bu gemi daha sonra Çanakkale muharebelerinde de görev aldı.
251
228
Yener BAYAR
sahte telgraflar çekiyorlardı.257 Dartmouth Madagaskar önlerinde Lindi'ye
giden Alman römorkörü Adjutant’ı ele geçirince bir Alman tedarik gemisi
olan Prӓsident’in Lindi limanında olabileceği anlaşıldı. Prӓsident tam da
Königsberg'e ana gemilik yapmaya uygun olduğu için Drury-Lowe,
Chatham ile doğruca Lindi'ye gitti.258
Almanlar Lindi limanının iyice içerisinde demirlemiş olan
Prӓsident’e beyaz bir haç takarak güya onu bir hastane gemi şekline
sokmuşlardı. Protesto eden Alman yetkilileri umursamayarak gemiye
çıkıp arama yapan İngilizler ne tıbbî malzemelere, ne bir doktora ne de
bir hastaya rastlamışlardı.259 Ancak gemide Königsberg’in Rufiji’de
olduğuna ve Prӓsident’in ona kömür taşıdığına ilişkin dokümanlarla bazı
haritalar buldular.260 Bunun üzerine Drury-Lowe bir ekip göndererek
Prӓsident’in yürüyen aksamını tahrip ettirdi.261
İngilizler daha önce Rufiji önlerini taramışlardı, fakat nehir sığ
olduğu için Königsberg'in içeride olacağına ihtimal vermemişlerdi.
Prӓsident baskınından sonra, 30 Ekim 1914'te, buraya tekrar
geldiklerinde kıyıya çıkıp, karşılaştıkları yerlilerden soruşturarak,
Königsberg’in Rufiji’de bulunduğunu teyit ettiler. Ancak Kaptan Loof,
Königsberg’i ağaç yapraklarıyla kamufle ettiği ve nehirde daha ilerilere
doğru hareket ettirdiği için İngilizler Königsberg’in konumunu tam
olarak saptayamadılar. Ayrıca Königsberg’in ne durumda olduğu
hakkında da bir fikirleri yoktu. Öyle ki Königsberg'in kaçış yolunu
kapatmak için nehrin çıkışında bir kömür gemisi batırdıktan sonra nehrin
başka çıkışları olduğunu fark etmişlerdi.262
Nehirdeki suyun yüksekliği yeterli olmadığı için İngiliz harp
gemileri Königsberg’in yakınına gidemiyorlardı. Üstelik Loof,
Königsberg’in bazı silahlarını sökerek nehrin girişlerine konuşlandırdığı
adamlarına vermişti. Ayrıca birkaç makineli tüfeği de gizli noktalara
yerleştirmişti.263 İngilizler birkaç kez karaya asker çıkardılarsa da
Königsberg’in tayfası tarafından püskürtüldüler. Bunun üzerine İngilizler
257
Komor Adaları'ndan Mombasa'ya, Cidde'den Mozambik'e kadar farklı konumlar
bildiriyorlardı.
258
C.Miller, a.g.e., s. 75-77. Miller, Prӓsident'in bir DOA (Deutsche Ost-Afrika) yolcu
gemisi olduğunu belirtiyor. Deutsche Ost-Afrika vapur şirketi Woermann Grup
kontrolündeydi ve ciddi devlet sübvansiyonu alıyordu. Yıllar içinde Doğu Afrika
kıyılarında özellikle buradaki limanlar arası nakliye sektöründe adeta tekelleşti. Ayrıca
Okyanus üzerinde de faaliyet gösteriyordu, (Alfred Sharpe, The Backbone Of Africa A
Record Of Travel During The Great War, With Some Suggestions For Administrative
Reform, Londra, H.F. & G. Witherby, 1921, s. 217).
259
C. Cato, a.g.e., s. 7. Bu arada Almanların gerçekten hastane gemi olarak kullandıkları
Tabora adlı bir gemileri de vardı, (a.g.e., s. 11).
260
Paul G. Halpern, A Naval History of World War I, Annapolis, Naval Institue Press,
2012, s.78.
261
C.Miller, a.g.e., s. 77.
262
P.G.Halpern, a.g.e., s. 78.
263
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 82-83.
229
Yener BAYAR
nehrin ağzını ablukaya alıp beklemeye başladılar.264 Bir yandan da
uçaklarla Königsberg’in bulunduğu yeri tespit etmeye ve hatta uçaklardan
bomba atarak onu tahrip etmeye çalışıyorlardı.265 Tüm bu çabalarında
başarısız oldular. Bu arada bozulan aksamı sökülerek tamir edilmesi için
Darüsselam'a gönderilmiş olan Königsberg’in mürettebatı ise Spee'nin
kendilerini kurtarmaya geleceğini umuyorlardı. Ancak çok geçmeden
Falkland Savaşı'nın neticesi öğrenildi ve bu ümitleri suya düştü.266 Artık
Königsberg’in tayfası için tek başlarına olacakları bir ölüm-kalım savaşı
başlamıştı.
Bir İngiliz donanma tarihçisi
Königsberg'i batırma
operasyonlarını anlatırken "Batırılması için bir kanalın abluka altına
alınmasını gerektirecek şekilde konumlanmış bir gemiyi [batırmak]
zannedildiği kadar kolay değildir. Türkler Dicle ve Fırat'ta bunu defalarca
denedilerse de her seferinde başarısız oldular…" diyor.267
1915 senesinin Mart ayı başlarında Amiral King-Hall’ın
kumandasındaki devasa ama yaşlı harp gemisi Goliath da dört aydır süren
ablukaya katıldı.268 Operasyonu üstlenen King-Hall, ormanda yatıp
kalkan Pretorius adlı bir avcıyla anlaşıp araştırmalar yaptırarak
Königsberg hakkında çok önemli bilgiler sağladı. İngilizlerin sabrı
tükenmişti. Nitekim Königsberg’in meşgul ettiği yaklaşık iki düzine harp
The Times'ın 11 Kasım 1914 tarihli sayısında Emden'in karaya oturtulduğu,
Königsberg'in "Rufigi"de bulunduğunun tespit edildiği ve Chatham gemisinin
Königsberg'i bombaladığı ancak su seviyesinin yetersizliğinden dolayı yanına gidemediği
bildiriliyor, (s. 9).
265
Ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'nde cereyan eden hava
taarruz ve keşif operasyonları layık olduğu akademik ilgiyi görememiş hatta çoğunlukla
ihmal edilmiştir. Ör. (John F. Kreis, Air Warfare and Air Base Air Defence 1914-1973,
Vaşington, Office of Air Force History United States Air Force, 1988) eserinde bu
muharebelerin hiç bahsi geçmiyor. Bu uçaklar Manica ve Himalaya adlı gemiler
tarafından Doğu Afrika'ya getirilmişti, (C.Cato, a.g.e., s. 42).
266
C.Miller, a.g.e., s. 87.
267
C.Cato, a.g.e., s. 27. İngilizler Birinci Dünya Savaşı'nda etkin olarak kullandıkları bu
nehirlere Firefly, Butterfly Comet, Shaitan, Shushan ve Sumana gibi gemileri
sokmuşlardı. 1915 Kasımında bu gemilerden Butterfly, Comet ve Shaitan karaya oturmuş,
Butterfly ve Comet sonra kurtulmuşsa da uzun uğraşlara rağmen yüzdürülemeyen Shaitan
İngilizlerce terk edilmişti, (A.J.Barker, The First Iraq War 1914-1918: Britain's
Mesopotamian Campaign, New York, Enigma Books, 2009, s. 105-106, 109-110; karş.
Paul Knight, The British Army in Mesopotamia, 1914-1918, North Carolina, McFarland &
Company Inc. Publishers, 2013, s. 57-58).
268
Daha sonra Çanakkale'de görevlendirilen Goliath, Osmanlı Devleti'nin Muavenet-i
Milliye adlı torpido gemisi tarafından 12-13 Mayıs gecesinde Morto Limanı'nda batırıldı
ve mürettebatının çoğu boğularak öldü, (BOA, HR.MA., 1127/19, 14 Mayıs 1915). İngiliz
Bahriye Nazırı Avam Kamarasında, Goliath'da 500 neferin boğulduğunu belirtmişti,
(BOA, DH.EUM.VRK., 14/100, 14 Mayıs 1915). "Fransız ordusunun sağ cenahını
muhafaza eyleyecek bir sefine-i harbiyyeye ihtiyaç vardı… Goliath Zırhlısı bu muhataralı
vazifeyi ifa ederken Mayısın 13. Günü sabahleyin zifirî karanlıkta üç kere torpidolandı ve
üç dakikada gark ve nâ-büd olup gitti", (BOA, HR.MA., 1152/62, 14 Aralık 1915).
264
230
Yener BAYAR
gemisine başka görevler için şiddetle ihtiyaç vardı.269 Yer yetersizliği
sebebiyle burada anlatılamayan pek çok başarısız denemeden sonra
İngilizler “monitör” denen gemilerden iki adedini Rufiji'ye getirmeye
mecbur oldular.
Bu monitör gemileri artık çoktan demode olmuş, sadece kıyılarda
savunma amaçlı kullanılan ve gayet yavaş yol alan deniz vasıtalarıydı. 270
Öyle ki Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiliz donanmasında
bunlardan bir tane bile yoktu. Ancak İngiltere, savaşta asker naklederken
iş görebileceği düşüncesiyle, Brezilya hükümeti için İngiliz
tersanelerinde üretilen 3 adet monitöre el koymuştu. İşte bunlardan ikisi
(Severn ve Mersey) Kızıldeniz üzerinden Doğu Afrika’ya gönderildi.271
Büyük bir zorlukla buraya ulaşabilen monitörler yolda o kadar
hırpalanmışlardı ki göreve başlamak için 5 haftalık bir tadilattan
geçirilmeleri gerekmişti.272
Monitörler 06 Temmuz 1915 gününün sabahında Königsberg’i
batırmak için harekete geçirildi. Königsberg’in yürüyen aksamı bozuktu
ancak mükemmel derecede isabetli olan silahları çalışıyordu. Akşama
kadar hararetli bir muharebe cereyan etti. Monitörlerin perişan bir hale
gelmesine rağmen, ertesi gün havadan yapılan keşifler sonucunda
Königsberg’in ciddi bir hasar almadığı anlaşılmıştı. Tekrar tamir edilen
monitörler 11 Temmuz’da hava desteğiyle bir taarruz daha yaptılar.
Günün sonunda Königsberg yüzemeyecek kadar tahrip edilmişti. Buna
karşılık iki monitör de yara almış ve İngilizlerin bir uçağı Königsberg
tarafından vurularak düşürülmüştü.273
269
C.Miller, a.g.e., s. 103-115.
İngilizler Çanakkale'de de monitörleri kullanmayı denediler. 23 Temmuz 1915 günü
öğleden sonra iki monitör gemisi Osmanlı kuvvetlerinin sol tarafını "bilâ-netice
bombardıman ederken" Osmanlı topçularının karşılık vermesi üzerine "monitörün birisine
tam bir isabet vaki olmuş, bu tesir ile her iki monitör uzaklara açılmıştır", (BOA, HR.
MA., 1136/50, 24 Temmuz 1915).
271
Humber adlı diğer monitör ancak Malta'ya kadar gelebilmişti, (W.L.Wyllie ve
M.F.Wren, a.g.e., s. 119).
272
C.Miller, a.g.e., s. 108, 115.
273
W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 114-124; C.Miller, a.g.e., s. 118-123; G.S.
Maxwell, a.g.e., s. 16-19. Königsberg'in batırılması ile ilgili daha geniş malumat için
ayrıca bkz. (C.Cato, a.g.e., s. 18-41).
270
231
Yener BAYAR
İngiliz Donanması uzun uğraşlardan sonra
Temmuz
Königsberg’i tahrip etmeyi başardı.274
g“n“
Tıpkı karada von Lettow-Vorbeck'in on küsür bin askeriyle üç
yüz bin civarındaki İngiliz, Belçikalı ve Portekiz kuvvetlerini alıkoyması
gibi Königsberg de, 11 Temmuz 1915’te tahrip edilene kadar, İngiliz
donanmasından 25 gemiyi alıkoymuştu.275 Çanakkale deniz
muharebelerine denk gelen bu dönemde bu kadar İngiliz gemisini diğer
cephelerden uzak tutabilmesi önemli bir başarı olarak düşünülebilir.
Königsberg’in mürettebatından sağ kalan subay ve asker toplam 148 kişi
geminin güçlü silahlarıyla beraber zorlu bir yolculuğa çıkarak von
Lettow'un kuvvetlerine katılmayı başardılar.276
Fotoğraf: C.Miller, a.g.e., s. 212-213 (Bundesarchiv, Bild 105-DOA3018'den alındığı
anlaşılan fotoğraf Walther Dobbertin tarafından Temmuz-Ağustos 1915'de çekilmiştir).
275
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 589.
276
C.Miller, a.g.e., s. 124-126.
274
232
Yener BAYAR
Almanlar batırılan Königsberg'in uzun menzilli silahlarını karada
kullanıyorlardı.277
1916-1917: İngilizler ve Belçikalılar Alman Doğu
Afrikası'nı İşgal Ediyor
Yukarıda gösterildiği üzere, 1915 ortalarında Almanya, Doğu
Afrika dışındaki Afrika sömürgelerini yitirmişti. Doğu Afrika’da ise
taraflar henüz yenişemiyorlardı. Doğu Afrika, Fransa, Çanakkale, Mısır
ve Mezopotamya Cephelerine asker yollamış olan Hindistan, İngiliz
Doğu Afrikası’na daha fazla asker yollayabilecek bir durumda değildi.
İngilizler asker ihtiyaçlarını özellikle Almanlardan yeni aldıkları
sömürgelerdeki mevcutlarından gidermek zorunda kaldılar.278 Kasım
1915’e gelindiğinde Hindistan ve Güney Afrika’dan gönderilenler ile
Doğu ve Orta Afrika’dan devşirilen askerlerden mürekkep büyük bir
İngiliz kuvveti teşekkül etmişti. Bu kuvvetin komutanlarından biri de
Çanakkale Cephesinden yeni dönmüş olan Simpson Baikie idi.279
Eğer İngilizler çeşitli sömürgelerinden topladıkları ordularla 1916
başlarından itibaren Taveta üzerine taarruz etmemiş olsalardı, von Lettow
daha da kuzeye ilerleyecekti. Çanakkale’de İtilaf Devletlerinin düştükleri
zor durum, Sudan’da vukubulan ihtilal ve İngilizlerin savunma hatlarını
2.2.3.
277
http://controversialdocumentaries.blogspot.fr/2014/06/world-war-i-in-global-conflictwar-at.html; erişim tarihi: 01 Şubat 2015. Bu toplardan bazıları hâlâ dünyanın çeşitli kent
merkezlerinde ve müzelerinde sergilenmektedir. Ör. Uganda Jinja'da, Kenya Mombasa
Fort Jesus'ta, Güney Afrika Pretoria'da ve Johannesburg'ta vs.
278
C.P. Fendall, a.g.e., s. 36-37. Ancak Alman Güney Batı Afrikası'nın muzaffer
komutanları Botha ve Smuts ilk başlarda siyasi sebeplerden ötürü Doğu Afrika
kuvvetlerinin komutasını üstlenerek risk almaya yanaşmıyorlardı.
279
C.P. Fendall, a.g.e., s. 40.
233
Yener BAYAR
Süveyş Kanalı civarına kurdukları bilgisi von Lettow’a iletildiğinde
Lettow; İngilizlerin Güney Afrika’dan devşirdikleri askerleri muhtemelen
Batı Cephesi’ne veya Çanakkale’ye sevk edeceklerini280 (dolayısıyla
Alman Doğu Afrikası’na sevk etmeyeceklerini) düşünerek bir ordu ile
kuzeye ilerleyip Mazeras üzerinden Uganda Demiryolu’nu da ele
geçirerek Mombasa’ya yürümeyi planlamıştı.281 Aklında Mısır’daki
İngilizleri arkadan kuşatabileceği bir harekâta başlamak vardı. Ancak
alınan bazı istihbaratlar neticesinde İngilizlerin Doğu Afrika’da taarruza
geçecekleri netleşince bu iddialı stratejiden vazgeçildi.282
Savaşın bu aşamasında İngilizler, Doğu Afrika’da uğradıkları
itibar kaybının özellikle gelecekte sömürge yönetimi açısından ciddi
mahzurlar doğuracağını hesap ederek, prestijlerini geri kazanmak için
Alman Doğu Afrikası’nı tamamen işgal etmeleri gerektiğine kani oldular
ve bunun için gereken büyük miktarda asker, silah ve cephaneyi tedarik
ettiler. Ayrıca Kongo’daki Belçikalılarla müttefikan taarruz etmeleri
halinde dahi yine kendi eğittikleri ve komuta ettikleri neferlere
dayanmaları gerektiğini anlamışlardı. Nitekim Kongo’nun Force Publique
kuvvetlerinin aşırı derecede acımasız ve vahşi olması283 yerli halkı
müzmin bir İngiltere karşıtlığına sürüklemek riski taşıyordu.
İngiliz kuvvetlerinin 1914 ve 1915 yıllarında Doğu Afrika
Cephesi’nde Almanlar karşısında uğradıkları hezimetler Alman
kuvvetlerini gözlerinde büyütmelerine sebep olmuştu. Örneğin General
Smith-Dorien hatıratında Alman gücünün 2.200 beyaz ve 25.000
Afrikalıdan oluştuğunu belirtmektedir. Hâlbuki tüm savaş boyunca
Alman saflarında toplam 3.600 Avrupalı ve 14.600 askari savaşmıştı.284
Alman ordusu en kalabalık olduğu sırada ise 3.007 Avrupalı ve 12.000
askariden müteşekkildi.285 Buna karşın İngiliz kuvvetlerinin sayısı
Ağustos 1916’da 58.000 idi. İngiliz saflarında savaşanların toplamı ise
çok daha yüksek rakamlara ulaşıyor. Sadece savaş ve hastalık sebebiyle
Esasen Kitchener de böyle düşünüyordu.
Mombasa'ya yapılacak taarruza Königsberg'in de denizden destek vermesi
düşünülmüştü, (The Times, 13 Temmuz 1915, s. 6). Hatta O'Neill bu saldırının yapıldığını
ve Königsberg'in de katıldığını ancak Almanların püskürtüldüklerini kaydediyor,
(H.C.O'Neill, a.g.e., s. 68-69). Elbette bu doğru değildir.
282
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 598-599. Ayrıca von Lettow'un Nairobi üzerine yürümesini sağlayacak
asker, nakliye ve lojistik kaynağından mahrum olduğu da belirtiliyor, (F.J. Nesselhuf,
a.g.t., s. 67).
283
Hatta pek çok kişi bu Belçikalıların yamyam olduğuna inanıyordu, (E.F.Spanton,
a.g.e., s. 100). Elbette bu korkulu imajın Belçikalıların zaferine çok katkısı olmuştu.
284
Ross Anderson, "World War I in East Africa 1916-1918", Glasgow Üniversitesi
Modern Tarih Bölümü, Doktora Tezi, Ekim 2001, s. 213.
285
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 69. Dönemsel kuvvetlerle beraber düşünüldüğünde bu rakamın
biraz daha fazla olması gerekiyor.
280
281
234
Yener BAYAR
ölen, yaralanan ve hastaneye yatırılan İngiliz askerlerinin toplam sayısı
349.311 idi.286 Bu rakama taşıyıcılar dâhil değildir.
İngilizlerin Alman Doğu Afrikası hakkında detaylı bilgilerinin
olmaması yaşadıkları hezimetlerin önemli bir sebebiydi. Ele geçirdikleri
bazı haritalar 1914’ten sonra yapılmış olan yolları göstermedikleri gibi
ülke hakkında yeterli malumat da vermiyordu.287 Dolayısıyla yaptıkları
manevralarla Almanları sıkıştırdıklarını düşündükleri anlarda, Almanlar
İngilizlerin önceden fark etmedikleri ve tedbir almadıkları bir yoldan geri
çekiliyor; geri çekilirken de İngilizlere ağır zayiat verdiriyorlardı.
İngilizler, Almanların konumlarını ve güçlerini görmek için uçakları 288
kullanıyorlardı. Ancak bu keşif uçuşlarının her zaman başarılı olduğunu
söylemek zor.289 Çalılıkların arasındaki Alman askerleri muhtemelen
düşman gözlerinden kendilerini rahatlıkla sakınabiliyorlardı.
İngilizler Doğu Afrika Cephesi’nde von Lettow’un önceliklerini
bir türlü kavrayamamışlardı.290 Lettow, Almanya’nın sömürgelerini
muhafaza edebilmek için Afrika’da değil Avrupa Cephesi’nde galibiyet
sağlaması gerektiğini iyi biliyordu. Afrika’da ne kadar başarılı olursa
olsun, Avrupa’da yenilen bir Almanya’nın Afrika’daki mevcudiyetini
koruyamayacağı açıktı. Kaldı ki denizden kuşatılmış olan Alman Doğu
Afrikası’nın, elindeki kısıtlı kaynaklarla İngilizler üzerinde kesin bir zafer
sağlayamayacağı da en baştan belliydi. Dolayısıyla Lettow’un stratejisi
Alman Doğu Afrikası’nın sınırlarını muhafaza etmek üzerine değil,
İngilizleri Doğu Afrika’ya azamî miktarlarda asker, mühimmat, tıbbî ve
lojistik malzeme sevk etmeye zorlayarak diğer cephelerdeki baskıyı
mümkün olduğunca azaltmak üzerine kuruluydu.291 Şimdi İngilizler dört
bir yandan topladıkları askerlerle Lettow’a taarruz ederek tam da onun
amacına muvafık bir şekilde davranıyorlardı.
Doğu Afrika’daki İngiliz kuvvetlerinin başına getirilen General
Smuts, Alman Doğu Afrikası’nı tamamen işgal ederek kuzeyini İngiliz
hâkimiyetine ve güneyini de Portekiz Doğu Afrikası’na bırakmayı
planlıyordu. Portekizliler de aldıkları toprağa karşılık sömürgelerinin
R. Anderson, a.g.t., s. 1. Yazar 58.000 rakamını İngiliz ordusunun mevcudunun
zirveye ulaştığı rakam olarak veriyor. Buna ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
287
H.Strachan, a.g.e., s. 604.
288
Avrupalı olmayan toplumların çoğunda olduğu gibi Afrikalılar üzerinde de uçakların
güçlü bir etkisi olmuştu. İngilizler, yerlilere uçağın yeni bir munga (tanrı) olduğunu
söylemişlerdi. Ancak Almanlar, 27 Ocak 1916'da bu uçaklardan birini düşürmeyi
başardılar. Von Lettow, yeni tanrıyı ele geçirmenin Almanlara muazzam bir prestij
sağladığını yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 81).
289
B.Garfield, a.g.e., s. 115.
290
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. Von Lettow'un Kayser'in emri gereğince
savaşı mümkün mertebe uzatmaya çabaladığı belirtiliyor.
291
Lettow bunu 1953 yılında yazdığı bir mektupta da tekrarlamıştır, bkz. (Duane Koenig,
"A Note on World War I: General Paul von Lettow-Vorbeck in German East Africa",
Military Affairs, XXXIV/1, Şubat 1970, s. 14).
286
235
Yener BAYAR
güney kısmını Güney Afrika’ya terk edeceklerdi. Böylelikle Smuts,
Güney Afrika askerlerinin Doğu Afrika Cephesi'ne gönderilmesine makul
bir gerekçe bulmuş oluyordu: Güney Afrika askerleri İngiltere’nin
emperyal amaçları uğruna değil kendi ülkelerine toprak kazandırmak için
savaşmış olacaklardı. Buna “sub-imperialism” deniyor.292 Neticede Jan
Smuts 73.300 kişilik bir orduyla Alman Doğu Afrikası’nı karadan işgale
girişti.293 Aslında İngilizlerin liman kentlerine çıkarma yaparak
ilerlemeleri bekleniyordu. Ancak Smuts sıhhatsiz olan bu alçak arazilerde
askerlerini kaybetmek yerine yüksek rakımlı Moshi üzerine yürümeyi
tercih etti. Bu tercih, Almanların Okyanusla bağlantılarını muhafaza
etmelerine ve anavatanlarından, sınırlı da olsa, lojistik ve mühimmat
takviyesi alabilmelerine imkân verdi.294 Bu kararda muhtemelen önceki
sene vukubulan Tanga çıkarmasının başarısız olması da etkili olmuştur.
Ağustos 1915'te Almanların mevcudu 2.217 Avrupalı, 10.035 askari ve
1.586 ruga-ruga295 idi.296
Almanlar, Ağustos 1914’ten Mart 1916’ya kadar, kuzeyde işgal
ettikleri İngiliz mevkilerini ellerinde tutabildiler. Bu tarihten sonra
İngilizler topladıkları büyük ordularla hücuma geçtiler. Ayrıca
Belçikalılarla anlaşarak onların da bir cephe açmasını sağlamışlardı.
Alman savunmasını geçmek her ne kadar kolay olmadıysa da İngiliz
ordusunun ezici üstünlüğü Almanları geri çekilmek zorunda bıraktı.297
1916 yılı boyunca Almanlar hızlıca güneye çekildiler. Merkez Demiryolu
İngilizlerin eline geçerken Tabora298 Belçikalılarca işgal edildi. Ancak
Alman ordusu bu savaşlarda hiç bozulmadı, hatta genellikle galip oldu.
Sene sonuna gelindiğinde Alman Doğu Afrikası’nın büyük bir kısmı,
muzaffer Alman ordusuna rağmen, İngiliz ve Belçikalı komşularının
R. Anderson, a.g.t., s. 7, 17-20. Sub-imperyalizm terimiyle, aslında kendileri de
sömürge olan ülkelerin etraflarındaki diğer sömürgelere karşı emperyalist politikalar
gütmeleri niteleniyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Güney Afrika’nın izlediği siyaset tam da
bu çerçeveye oturmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Güney Afrika savaş sırasında
işgal ettiği Alman Güney Batı Afrikası’nı ilhak etmişti.
293
H.Strachan, a.g.e., s. 600-602.
294
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
295
Bu dönemde ruga-rugalar düzensiz, maaşlı, geçici askerler olarak düşünülebilir.
Aslında bunlar yağma yapmak için savaş boyunca Alman ordusuna eşlik etmişlerdi.
Önceki tarihlerde ise ruga-rugalar büyük kervanları koruyan ve asırlık Doğu Afrika
krallıklarına hizmet eden askerlerdi.
296
J.H.V.Crowe, General Smuts’ Campaign in East Africa, Londra, John Murray, 1918, s.
278-280.
297
Portekiz'in Mart 1916'da İtilaf Devletleri'ne katılması da durumun değişmesinde etkili
oldu, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 66).
298
Bu çekilme günlerinde Almanlar arasında büyük bir telaş ve heyecan baş göstermişti.
Almanlar tarafından esir edilip Tabora'da hapsedilen bir misyoner şöyle diyor: "Bir gün
söylediklerine inandığı kesinlikle belli olan bir gardiyan bize [tutsaklara] büyük bir TürkAlman ordusunun Alman Doğu Afrikası'nın yardımına gelmek üzere Nil boyunca
ilerlediğini söyledi…", (E.F.Spanton, a.g.e., s. 82).
292
236
Yener BAYAR
egemenliği altına girmişti.299 Bu durum yine von Lettow’un İngilizlerin
büyük bir ordusunu Doğu Afrika’da bağlamak stratejisine uygundu. 1916
sonlarında von Lettow'un ordusunun mevcudu hâlâ 8.000'in
üzerindeydi.300
Almanlar güneye topyekûn çekilmemişlerdi. Tabora'nın
Belçikalıların eline geçmesiyle oradan ayrılan General Wahle'nin
komutasındaki bir kol kuzeye ilerledi. Belçikalılar bu orduyu takip
edebilecek bir durumda değillerdi. Mevcudu 1.500 ilâ 2.500 arasında olan
ve kuzeye ilerleyen bu askerler İngilizleri aylarca uğraştırmayı başardılar.
26 Kasım'da küçük bir kısmı esir alınan bu kuvvet daha sonra güneye
inerek von Lettow'un ordusuna katılmayı başardı.301
Belçika sömürgesi olan Kongo 1915’te doğu sınırına 10.000 ilâ
12.000 nefer yığmıştı. Şubat 1916’ya gelindiğinde Kongo, Alman Doğu
Afrikası’nı işgal etmek için, 5.000 neferi daha silahaltına aldı ve Nisan
1916’da işgal harekâtına başladı. Bu kuvvetlerin de İngilizler gibi en
büyük zaafı gıda ve lojistik sağladıkları kendi topraklarından uzaklaştıkça
daha fazla taşıyıcıya ihtiyaç duymalarıydı. Temmuz 1916’da KatangaDarüsselam demiryolunu ele geçirmeleri taşıyıcı gereksinimindeki artışa
engel olamadı. Sadece Lowa halkı, 83.518 yetişkin erkek, yıl boyunca üç
milyon günden fazla taşıyıcılık yapmak zorunda kalmışlardı. Ailelerde
babalar cepheye götürülürken, anneler un öğütüyor, çocuklar ise yiyecek
taşıyorlardı.302
İngilizler von Lettow'un Merkez Demiryolu'nu bırakmayacağını
ve tüm kuvvetleriyle bir savunma savaşı vereceğini düşünüyorlardı.
Hâlbuki von Lettow ordusunun ciddi bir kayıp yaşamamasına özen
göstererek güneydeki sıhhatsiz araziye çekildi.303 Almanlar geri
çekilirken Darüsselam’dan Ujiji’ye uzanan Merkez Demiryolu'nu kısmen
tahrip etmişler, köprüleri yıkmışlardı. Ancak raylar büyük oranda sağlam
olduğu için İngilizler yolu onarmayı başardılar.304
Tabora Eylül 1916'da ele geçirilince Almanların esir aldığı
siviller de kurtarılmıştı. Çoğunlukla misyonerler, tüccarlar ve bunların
eşlerinden oluşan bu esirlere, onları halkın gözünde küçük düşürmek için,
299
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
300
R. Anderson, a.g.t., s. 28, 109.
301
R. Anderson, a.g.t., s. 39-40, 49, 57-70, 126. Bu kola Westtruppen adı veriliyor.
302
David Northrup, Beyond The Bend In The River: African Labor In Eastern Zaire,
1865-1940, Ohio, Ohio University Center for International Studies, 1988, s. 106-112.
303
"East African Campaign", The Times, 27 Aralık 1916, s. 11. "Almanlar usanmak üzere.
Hafifletici sebep buldukları anda beyazlarının epeycesi teslim oluyorlar ve askarileri
[onları terk edip] kaçıyorlar, fakat başkomutanları von Lettow harikulade karakterli bir
adam olmalı ki hâlâ büyük bir [orduyu] bir arada tutmayı başarıyor."
304
Elbette bu geçici bir onarımdı. Esasen 1919-1924 arasında İngilizler ADA'ndaki
demiryollarına 489.000£ harcamışlardı ve daha da harcamaları gerekiyordu, (Report of
East Africa…, s. 119-123).
237
Yener BAYAR
çöpçülük gibi aşağılayıcı işler yaptırılmıştı.305 Tabora, nüfusunu
çoğunlukla müslümanların oluşturduğu büyük bir kentti. Yine aynı
tarihlerde, aşağıda da görüleceği üzere, bu kentte çalışan altı Osmanlı
uyruklu işçi de Belçikalılarca esir alınmıştı.
İngilizler 1916 sonuna kadar Almanların Merkez Demiryolu'nun
güneyine çekilmesini sağladılar. Ele geçirdikleri bu bölgeyi de ilhak
ettiler. Ancak bu işgal İngilizlere çok pahalıya patlamıştı. Evvela Doğu
Afrika çeçe sineği306 sebebiyle süvari kuvvetlerine uygun bir yer değildi.
Çeçe, pek çok askerin ve binek hayvanının ölmesine sebep oluyordu.
Nitekim Kandoa İrangi üzerinden Alman Doğu Afrikası’nı işgal etmesi
planlanan İngiliz süvarilerine verilen 3.894 adet atın, Mart'tan 23 Mayıs
1916’ya kadar geçen yaklaşık iki aylık bir süre içinde, 1.639'u ölmüş ve
718'i iş görmez bir hale gelmişti. Bu sineğin gücünü kendi gücüyle
birleştiren von Lettow, piyade olan ve kollarıyla bacaklarını örtecek
şekilde giyinen schutztruppe askerlerini bu sineklerin yoğun olarak
bulundukları yerlerden geçirerek takip eden İngiliz süvarilerine ayrıca
darbe indiriyordu.307
305
C.P. Fendall, a.g.e., s. 78-80.
Çeçe sineğine ilerleyen sayfalarda değinilecektir.
307
H.Strachan, a.g.e., s. 609, 612.
306
238
Yener BAYAR
Bu iki kare, geri çekilen Almanların tahrip ettiği Merkez Demiryolu'nu
gösteriyor. Tabora-Morogoro arasında bulunan köpr“ler yıkılmış.308
Yine Haziran-Eylül 1916 arasında Uluguru Dağlarına yerleşen
Almanları takip eden İngiliz ordularına lojistik sağlamakta kullanılan
toplam 54.000 adet katır, eşek, at ve öküzün sadece 600’ü çeçe sineğine
av olmaktan kurtulabilmişti.309 Üniformaları, uzun bir şort şeklinde,
sadece dizlerine kadar inen İngiliz askerleri çeçe sineğine açık hedef
oluyorlardı.
J. Smuts, 21 Mart 1916'da Klimanjaro-Arusha bölgesini ele
geçirdikten 27 Ekim 1916'da Almanları Merkez Demiryolu'nun güneyine
atana kadar yaklaşık yedi aylık sürede Doğu Afrika'da gerçekleştirdiği
askerî operasyonları anlatan bir raporu Ocak 1917'de London Gazette'de
yayımlamıştı. Bu rapora göre, Klimanjaro operasyonlarından sonra Smuts
ordusunu üç kısma ayırmıştı: 1) Tümgeneral Hoskins komutasında
Hintliler ve Doğu Afrika'daki diğer İngiliz askerleri, 2) Smuts gibi bir
Boer olan Tümgeneral Van Deventer komutasında Güney Afrika
askerleri, 3) Tümgeneral Coen Brits komutasında yine Güney Afrika
askerleri. Güney Afrika askerlerinin bir kısmı ancak Mayıs ayında Doğu
Afrika'ya ulaşabilmişler ve cepheye Haziranın ikinci yarısında
yollanmışlardı. Klimanjaro'daki Alman savunmasını geçtikten sonra
308
309
© Imperial War Museum (Q 15434); © Imperial War Museum (Q 15466).
H.Strachan, a.g.e., s. 614.
239
Yener BAYAR
ilerlemek için dört alternatif vardı: 1) Sahile çıkarma yaparak var olan
demiryollarıyla iç bölgeye ilerlemek, 2) Viktorya Nyanza Gölü üzerinden
Tabora'ya ilerlemek, 3) Pare ve Usambara Dağlarında bulunan
Almanların esas kuvvetine saldırmak, 4) Arusha'dan güneye Merkez
Demiryoluna doğru ilerlemek. Dördüncü yolu seçen Smuts, kendisi
Tanga ve Pangani civarında Almanlarla çarpışırken Van Deventer'i
güneye yöneltmişti.310
03 Nisan 1916'da üç Güney Afrika süvari alayının Masai
steplerine yürümesiyle Van Deventer'in harekâtı başladı. 06 Nisan'da
bölgedeki tek su kaynağına sahip olan tepe ele geçirildi; atlara üç gündür
su verilememişti. 19 Nisan'da Kondoa İrangi işgal edildi. Ancak
Deventer'in ordusu oldukça yıpranmış, pek çok at da çeçe nedeniyle
ölmüştü. Bu harekât Moshi ile Merkez Demiryolu arasındaki rakımı
yüksek stratejik mevkilerin İngilizlere geçmesi bakımından Almanlara
ciddi bir darbe mahiyetindeydi. Bu arada yağmur mevsimine girilince
Van Deventer'e düzenli gıda ulaştırılamadı ve askerleri perişan oldular.
Bunu fark eden von Lettow 09 Mayıs sabahı 4.000 kişilik bir kuvvetle
Deventer'e hücum etti. Yoğun muharebelerden sonra Almanlar Deventer'i
yerinden sökemeyerek 10 Mayıs'ta geri çekilmek zorunda kaldılar.311
Smuts ise yağmurların Mayısın ikinci haftasının sonunda
hafiflemesiyle birlikte diğer iki orduyla Pare ve Usambara Dağlarındaki
Almanların üzerine yürüdü. Eteklerinden Tanga-Moshi Demiryolu'nun
geçtiği bu dağlardan Pangani'ye kadar olan arazide 15-20 mil boyunca sık
çalılıklar bulunuyordu. Çalılıktan istifade eden Almanlar iyi bir direnç
gösterdilerse de Smuts'un askerleri 22 Mayıs-24 Haziran 1916 arasında
200 mil ilerlemeyi başardılar. Susuzluk ile lojistik ve nakliyedeki ciddi
zorluklar bu askerleri de perişan etmişti. Sıtma sebebiyle bazı taburların
gücü ilk hallerinin %30'una gerilemişti. Bu sebeple Smuts, askerlerini
dinlendirmek zorunda kaldı. Bu süre içinde donanmadan da destek alarak
Tanga, Bagamoyo gibi kıyı kentleri ve Usambara Dağlarının doğusunda
kalan bölgeler tamamen ele geçirildi.312
310
"Six Months' Work in East Africa, Dispatch from Gen. Smuts.", The Times, 18 Ocak
1917, s. 7.
311
A.g.m., s. 7.
312
A.g.m., s. 7.
240
Yener BAYAR
Alman Doğu Afrikasında zırhlı bir İngiliz vasıtası313
Bir yandan da General Tombeur komutasındaki Belçikalılarla
beraber Viktorya Nyanza Gölü civarında harekâtlar başlamıştı. İngilizler
burada Belçikalıların işini kolaylaştırmaya çalışıyorlardı. 09 Haziran'da
göldeki en büyük ada olan Ukerewe Adası alındı. 14 Temmuz'da gölün
kıyısındaki önemli Alman kenti Mwanza ele geçirildi. Artık Tabora yolu
açılmış oluyordu.314
24 Haziran'da harekâtına kaldığı yerden devam eden Van
Deventer ise Temmuz sonu itibariyle Merkez Demiryolu'nun
Kilimatinde-Dodoma arasındaki 100 millik kısmını ele geçirdi. Smuts da
güneye ilerliyordu. İngilizler ile Almanlar arasındaki muharebeler
Ağustos ve Eylül aylarında Uluguru Dağları'nda, Mgeta Nehri'nde ve
Kissaki'de devam etti.315 29 Ağustos'ta İringa, 04 Eylül'de Darüsselam ve
07 Eylül'de de Kilwa İngilizler tarafından ele geçirildi. Almanlar daha
güneye, Kissaki-Rufiji yoluna, çekildiler. Hastalık ve yorgunluktan bitap
düşen İngilizler ise muharebeye ara vermek zorunda kaldılar. Smuts,
1916'da cereyan eden savaşların neticesinde Almanların Mahenge Platosu
haricindeki tüm sıhhatli ve değerli topraklarını yitirdiklerini de raporunda
vurguluyor.316
Alman Doğu Afrikası'nın üçte ikisini ele geçiren Smuts
İngilizlerin gözünde adeta bir kahraman hüviyeti kazanmıştı. Doğu
© Imperial War Museum (Q 57995).
A.g.m., s. 7.
315
The Times, 05 Ocak 1917, s. 8.
316
The Times, 18 Ocak 1917, s. 7.
313
314
241
Yener BAYAR
Afrika'ya geleli bir sene olmamasına rağmen savaşın gidişatını
değiştirmiş, Almanları sıhhatsiz güney bölgesinde sıkıştırmıştı. Bu
günlerde pek çok kişi Smuts'un iyi bir terfii hak ettiğini düşünüyordu. 317
Gerçekten de Jan Smuts, 20 Ocak 1917'de Emperyal Savaş Hükümeti'nde
Güney Afrika'yı temsil etmesi için Londra'ya çağırıldı.318 Londra'ya
geldikten sonra da Doğu Afrika cephesinin bitmek üzere olduğunu, bu
cephede Almanların artık zorlu bir düşman olmaktan çıktıklarını
bildirmişti. Hatta Smuts'a göre savaşın uzaması Mart ve Nisan aylarının
şiddetli yağmurların yağdığı aylar olmasının319 bir neticesiydi.320
Ancak yukarıda da değinildiği gibi Alman ordusu yenilmiş veya
dağıtılmış değildi. Dolayısıyla Jan Smuts'un yukarıda gösterilen raporu
ve beyanatları, halefi Hoskins'i zor bir durumda bırakmıştı. Epeydir
günlük gıda istihkakları azaltmış olan İngiliz ordusu salgınların da
etkisiyle gücünü yitirmişti. Güney Afrikalı ve Hindistanlı askerlerin çoğu
salgın hastalık, yaralanma ve sakatlanmalar sebebiyle artık işe
yaramadıkları için terhis edilmişlerdi.321 Bu âna kadar İngilizlerin
ordusunun üçte ikisi başka ülkelerden getirilmiş beyazlardan oluşuyordu.
Almanlarda ise bu oran sekizde birdi.322 Beyaz neferlerin yerini alan
Nijeryalı ve Gold Coastlu (Ganalı) neferlerse tecrübesizdiler. Ayrıca
sahra hastaneleri de diğer askerlerle doluydu. Askerlere verilen gıdanın
azaltılması, KAR askarilerinin bile bağışıklıklarını zayıflatmıştı.
Smuts'un açıklamalarının aksine, Hoskins'in Londra'dan yeni askerler,
tıbbî ve askeri malzemeler, mühimmat, lojistik, motorlu taşıtlar vs. talep
etmesi şaşkınlık yaratmıştı.323 Örneğin, bir kamyonun 30 taşıyıcılık iş
yaptığını hesaplayan Hoskins 400 adet yeni kamyon istemişti.324 Hoskins
Lloyd George, Smuts’u Filistin Cephesi’nin komutanı yapmak istiyordu. Doğruluğu
şüpheli olan bir rivayete göre Botha, Smuts’u bu görevi üzerine almaktan şu sözlerle
vazgeçirdi: “Don’t do it, Jannie. You and I know you are no general.” “Bunu yapma
Jannie. İkimiz de senin bir general olmadığını biliyoruz.”, (C.Miller, a.g.e., s. 256).
318
Martin Gilbert, Winston S. Churchill Volume III. 1914-1916: The Challenge of War,
Boston, Houghton Mifflin Company, 1917, s. 565; C.Miller, a.g.e., s. 249. Miller
Smuts'un konferansa çağırıldığını sonradan kabineye alındığını belirtiyor.
319
Hoskins bir yıl sonra yayımlanan bir yazısında yağmur mevsiminin zorluklarını
anlatıyor. Salgın hastalıkların yayılması, hayvanların ölmesi, motorlu taşıtların çamur
yüzünden işleyememesi gibi noktaları vurguluyor, ("Hazards of E. Africa Campaign", The
Times, 28 Aralık 1917, s. 5).
320
C.Miller, a.g.e., s. 255.
321
1917 başlarında İngiliz Doğu Afrika ordusundan 12.000'in üzerinde beyaz asker geri
yollanmış yerlerine Nijeryalı neferler ve yeni devşirilen KAR birlikleri ikame edilmişti,
("East African Campaign", The Times, 18 Kasım 1918, s. 6).
322
H.C.O'Neill, a.g.e., s. 102. Yazara göre, beyaz askerlerin geri gönderilmeleri kararını,
bölgeye alışık olmadıkları ve buradaki salgın hastalıklara karşı bağışıksız oldukları için
Smuts almıştı.
323
Kayser ise Ağustos 1917'de savaşın yeni bir yıla daha girmesi münasebetiyle
yayımladığı motive edici mesajında von Lettow'u takdir ediyor, ona ve askerlerine
teşekkür ediyordu, ("Through German Eyes", The Times, 07 Ağustos 1917, s. 5).
324
H.Strachan, a.g.e., s. 631.
317
242
Yener BAYAR
bir yandan da Doğu Afrika'dan asker ve taşıyıcı devşirmeyi
hızlandırmıştı.325 C.Miller, Hoskins'ten önce İngilizler'in pratik ve
insancıl nedenlerle siyah insanı asla bir nakliye vasıtası olarak
görmediklerini, ancak Hoskins ile beraber bu tutumun değiştiğini
vurguluyor. Buna göre, 1917'den önce İngiliz Doğu Afrika ordusunda
7.500 taşıyıcı istihdam edilmişken 1917 başlarında bu rakam, asker
mevcudunun dört katından fazla bir düzeye, 175.000'e fırlamıştı.326
Eyl“l
'de çekilen fotoğrafta Lindi civarındaki Mongoyo'da İngiliz
ordusunun motorlu vasıtaları gör“l“yor.327
325
C.Miller, a.g.e., s. 254-261.
C.Miller, a.g.e., s. 256.
327
© Imperial War Museum (Q 49509).
326
243
Yener BAYAR
Harita 6. 20 Ocak 1917'deki Durum: Güneydeki Küçük Bir Arazi Dışında ADA
İşgal Edilmiş328
2.2.4.
Almanya'nın Abluka Altındaki Doğu Afrika'ya
Yardım Gönderme Çabaları
Yukarıda da belirtildiği üzere Almanlar Doğu Afrika'da silah ve
mühimmat dışındaki pek çok ihtiyaç maddesini üretebiliyorlardı. Savaş
başladığı zaman schutztruppenin tüfekleri çoktandır miadı dolmuş olan
1871 yapımı mavzerlerdi. Mağlup ettikleri düşmanlardan ele geçirdikleri
modern silah ve cephanelerle direnen Almanlar Königsberg'in uzun
menzilli silahlarını da karada kullanıyorlardı.329 Okyanuslarda
kontrollerini tamamen yitiren Almanlar açısından gemi ile Almanya'dan
Afrika'ya takviye silah ve mühimmat nakletmek çok riskliydi.
J.H.V.Crowe, a.g.e., s. 269-271. 20 Ocak 1917 Smuts'un Londra'ya çağırıldığı tarihtir.
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 205. The Times'ın 20 Kasım 1915 tarihli sayısında
tahrip edilen Königsberg'in mürettebat ve silahlarının Doğu Afrika Cephesindeki
Almanları güçlendirdiği belirtiliyor, (s. 8).
328
329
244
Yener BAYAR
Mecburiyet Almanlara bu riski birkaç kez aldırdı. Winston Churchill'in
de dediği gibi uçurtmalar rüzgâra dayanarak değil rüzgâra karşı
yükselirler.330
Ablukayı aşarak von Lettow'a destek gönderme girişimlerinin ilki
Almanların Kronborg adını vererek bir Danimarka ticaret gemisi şeklinde
kamufle ettikleri Rubens şilebi idi. Tüm tayfası ve evrakları mükemmel
bir Danimarka gemisi görünümü arz etmek üzere hazırlanmıştı.
Rubens’in kargosu 4 makineli tüfek, 2 adet 6 cm’lik gemi silahı, 1.800
adet 1898 model tüfek, Königsberg için 1.600 ton kaliteli Westphalia
kömürü ile lojistik (telefon cihazları, çadırlar, üniformalar vs.) ve tıbbi
malzemelerden oluşuyordu. 08 Şubat 1915'te Rubens büyük bir gizlilik
içinde Mozambik kanalına kadar gelmeyi başardı. Rubens'in kaptanı Carl
Christiansen Königsberg'in kaptanı Loof'a kargosunu nereye götürmesi
gerektiğini telgrafla sordu. Bu şifreli telgrafı alan düşman gemileri her ne
kadar şifreyi çözemedilerse de Königsberg'e yardım getiren bir Alman
gemisinin varlığını keşfettiler. Hemen Rubens'in peşine düşen King-Hall
onu 14 Nisan'da Tanga önlerinde yakaladı. Binlerce kilometrelik
mesafeyi aşan Rubens başarısız olmak üzereydi. King-Hall'un gemisi
Hyacinth ateşe başlayınca Rubens Manza Körfezi'ne sığındı.331
Bu körfezde kaçabileceği bir yer olmayan Rubens kapana
kısılmıştı. Uyanık davranarak deniz musluğunu açan Almanlar, gemi su
alırken kıç tarafındaki kargoyu da ateşe verip gemiyi tahliye ettiler. KingHall ise bu sırada gemisinden dürbünle Rubens'i izliyordu. Rubens'deki
yangın şiddetlenip birkaç kez de patlama meydana gelince King-Hall
artık geminin taşıdığı kargonun kurtarılamayacağına hükmetti. Kaçan
tayfaları yakalamak için bir grup asker gönderdiyse de kıyıdaki
schutztruppenin makineli tüfeklerle ateş açması üzerine İngilizler geri
çekilmek zorunda kaldılar. Ancak, daha sonra Rubens'e gelen Almanlar
kargonun mühim bir kısmını kurtarmayı başardılar. 1.000 adedi
Königsberg’in 10,5 cm’lik silahları için olmak üzere toplam 7.500
kovanın 5.500’ü ve 4,5 milyon merminin 2 milyonu, tüfekler, çadırlar,
üniformalar, tıbbî malzemeler, likör ve telefon ekipmanları kurtarılmıştı.
Kurtarılan malzeme, taşıyıcılara yüklenerek önce Tanga'ya buradan da
trenle Moshi'ye getirildi. Ancak bu mühimmatı kullanılabilir bir hale
getirmek pek de kolay olmadı. Su almış olan mermilerin elle tek tek
boşaltılarak, içeriğinin güneşte kurutulup tekrar doldurulması aylar
sürdü.332 Rubens'in kargosu özellikle makineli tüfeklerin kullanabileceği
bir surette yeniden üretilmişti.333
İngiliz ambargosunu kıran bir diğer yardım gemisi de Marie idi.
Ocak 1916'da yola çıkan Marie Mart ortalarında Lindi'nin biraz
“Kites rise highest against the wind, not with it.”
H.Strachan, a.g.e., s. 589-591; C.Miller, a.g.e., s. 110-111.
332
H.Strachan, a.g.e., s. 589-591; C.Miller, a.g.e., s. 110-113.
333
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 67.
330
331
245
Yener BAYAR
güneyindeki Sudi Körfezi'ne (Burası, Alman Doğu Afrikası'nın en
güneyinde bulunuyor.) ulaştı. Marie’nin hamulesi 50.000 taşıyıcıya
yüklenerek boşaltıldı. Marie 1898 model tüfekler için 4 milyon, 1871
modeller içinse 1 milyon mermi getirmişti. Ayrıca 4 adet 10,5 cm’lik
havan topu, 2 adet 7,5 cm’lik dağ topu, 4 makineli tüfek, 2.000 tüfek,
3.500 el bombası, 12.000 neferlik üniforma ve teçhizat ile nefer ve
subaylar için bir miktar madalyayı da nakletmişti. İngilizler bu sefer iyice
geç kalarak, Marie'yi ancak yükünü boşaltıldıktan sonra buldular ve
taarruzları da bir işe yaramadı.334 Bu geminin taşıdığı kargoyu Mart
1916'da Doğu Afrika'ya ulaştırmayı başarması savaşın seyri açısından
önemli bir dönüm noktası oldu. Marie'nin getirdiği mühimmat olmasaydı
Almanların direnci muhtemelen daha erken kırılabilecekti.335 Almanlar
bu şekilde iki gemi daha göndermeyi planlamışlardı, ancak İngiliz
ordularının güneye doğru ilerlemeleri sebebiyle bu gemileri ertelemek
zorunda kaldılar.336
Yukarıda izah edildiği gibi, İngilizler 1916 yılında Alman Doğu
Afrikası'nın büyük bir kısmını hızlıca işgal etmişlerdi. Özellikle kıyı
kentlerini ele geçirmeleri yeni bir geminin yola çıkarılmasına mahal
bırakmadı. Marie'den yaklaşık bir buçuk yıl sonra Almanlar, bugün
Bulgaristan sınırları içinde bulunan Yanbolu’dan, bir yardım zeplini
göndererek Doğu Afrika'daki İngiliz ablukasını delmeyi denediler.
Aşağıda da görüleceği üzere bu zeplin seferi hususunda literatürde pek
çok bilgi kirliliği bulunmaktadır.337
Von Lettow'a bir zeplinle yardım göndermek fikri ilk olarak
Mayıs 1917'de gündeme gelmişti. Devasa Zeplin L59’u (LZ 104)
Mahenge'ye ulaştıracak olan subay Ludwig Bockholt Staaken’den
kaldırdığı zeplini, 28 saat süren bir yolculuğun sonunda, 04 Kasım 1917
günü Yanbolu’ya getirdi. Zeplin saatte azamî 50 mil yol alabiliyordu.
Elbette bu hız onu bekleyen İngiliz hava kuvvetlerinin uçaklarından
kaçması için yeterli değildi. Ancak bu yıllarda uçaklar ne zeplinin ulaştığı
irtifaya ulaşabiliyorlardı ne de onu imha edecek kadar güçlü silahları
vardı. Doğu Afrika’da zeplin yakıtı, hidrojen gazı, olmadığı için zeplin
geri dönemeyecek ve von Lettow’a ulaştıktan sonra sökülüp parçalara
ayrılacaktı. Muslin astarları sargı bezi olarak, dış kaplaması çadırlarda,
334
H.Strachan, a.g.e., s. 591; C.Miller, a.g.e., s. 165-166.
"German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval
Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7.
336
H.Strachan, a.g.e., s. 591.
337
Von Lettow-Vorbeck hatıratında zeplinden bahsetmiş olsaydı muhtemelen bu
husustaki karmaşanın önünü almış olurdu. İngiliz komutanların da hatıratlarında
zeplinden bahsetmemelerine hayıflanmak gerekir. Bunun tek istisnası Fendall'dır. Ancak
Fendall'da zeplin hakkında sonradan uydurulan İngiliz mitlerine tesadüf edilmiyor. Bu
hususta tek söylediği Alman zepleninin gizemli bir meraka sebep olduğudur,
(C.P.Fendall, a.g.e., s. 111). Yeri gelmişken Tuğgeneral Charles Fendall'ın bu eseri
şaşırtıcı bir titizlikle hazırlamış olduğuna dikkat çekelim.
335
246
Yener BAYAR
duralumin iskeleti kablosuz telgraf direklerinde vs. kullanılacaktı. Zeplin
kendisi dışında, makineli tüfek, cephane, gıda, 3 tonluk tıbbî malzeme,
hekimler ve demir haç madalyalarından oluşan 16 tonluk bir kargo
getiriyordu.338
Yanbolu'dan Doğu Afrika'ya gönderilen Zeplin L
339
Alman Sömürge Nezareti barış konferansından önce en azından
bir Alman sömürgesinin Almanya egemenliğinde kalmasını önemsiyordu.
226,5 metre uzunluğunda ve yaklaşık 28 metre yüksekliğinde olan bu
zeplinin Doğu Afrika'ya ulaşması sadece burada savaşan askerleri
desteklemekle kalmayacak, Alman halkını da gayrete getirecek ve
dünyada bir hayranlık uyandıracaktı.340
338
Douglas H. Robinson, The Zeppelin In Combat: A History Of The German Naval
Airship Division- 1912-1918, Schiffer Publishing, Ltd., 1994, s. 305. D. Robinson birkaç
sayfa sonra zeplinin 15 ton kargo ile yüklendiğini belirtiyor (a.g.e., s. 307). C. Miller ise
zeplinin kargosunun 50 ton olduğunu belirtmektedir (a.g.e., s. 289). Fakat bu rakam
mübalağalıdır. Zeplindeki kargonun muhteviyatı için bkz. (D.Robinson, a.g.e., s. 307).
339
D. Robinson, a.g.e., s. 308. Zeplin bu operasyon için özel üretilmişti. Afrika'dan geri
dönemeyeceği için tecrübesi en az olan subaylardan birinin Ludwig Bockholt'un emrine
verilmişti. Aslında bu göreve L 57 model bir zeplin verilmişti, ancak Bockholt bu zeplini
deneme uçuşunda düşürmüştü. Eğer L 57 düşmeseydi bir ay evvel gerçekleşecek olan
zeplin operasyonu muhtemelen başarılı olacaktı.
340
D. Robinson, a.g.e., s. 305.
247
Yener BAYAR
Harita 7. Doğu Afrika'ya Yardım Götüren Zeplin L59'un
Güzergâhı341
341
http://fly.historicwings.com/2012/11/das-afrika-schiff/, erişim tarihi: 07/12/2014.
248
Yener BAYAR
İki başarısız denemeden sonra Bockholt, 21 Kasım 1917’de,
Doğu Afrika’daki Alman kuvvetlerine lojistik destek sağlamak üzere
havalandı. Sabah saat 09:45 sularında Edirne semalarından süzülüp tüm
Batı Anadolu’yu kuzeyden güneye geçtikten sonra Girit üzerinden
Mısır’a geçti.342 Bu esnada fırtınalara yakalandı, neredeyse bir dağın
zirvesine çarpacaktı ve çok süratli gittiği için bir motorunu da yitirdi.
Ayrıca kablosuz telgraf anteni de hasar görmüştü. Tayfalarsa çöldeki
gece-gündüz sıcaklık farkından ve çalkantıdan mustariptiler. Bu sıcaklık
farkı zeplinin muharrik bir kuvveti olan gaz üzerinde şiddetli tesirler
yapıyor ve uçuş yüksekliğini ayarlamayı zorlaştırıyordu. Bu arada
Almanlar arasındaki iletişimi takip eden ve şifrelerini kıran İngilizler
operasyonu öğrendikleri için Afrika’daki hava ve kara kuvvetlerini
alarma geçirmişlerdi. Zeplin görünür görünmez İngiliz uçakları kalkacak
ve onu düşüreceklerdi.
19 Kasım'da İngilizlerin Makonde arazisini ele geçirdikleri
yönünde bazı raporlar Alman askerî makamlarına ulaşmıştı. Sonraki
günlerde bu hususta başka bilgilere de ulaşıldı. Zeplinin inebileceği tek
yer Makonde idi. Almanlar tereddüde düşerek Kayser'e operasyonun iptal
edildiğini söylediler.343 Bir yandan da Yanbolu’dan zeplini geri çağırmak
için bir mesaj göndermek istedilerse de, mesafe sebebiyle zepline artık
Yanbolu’dan ulaşılamadığı, mesajın Nauen’den gönderilmesi gerektiği
anlaşıldı. Berlin yakınlarındaki Nauen, 21 Kasım gecesi zepline ulaşmaya
çalıştı, ancak Girit’in güneyinde yakalandığı fırtına sebebiyle mesajı
zepline iletmek mümkün olmadı. Bu sırada Bockholt, olan bitenden
habersiz, hızlıca hedefine doğru ilerliyordu.344 Nauen’den gönderilen geri
dönüş emri ancak 23 Kasım saat 12:45’te zepline ulaştı.345 Hartum
semalarında bulunan zeplin geri dönerek yine Anadolu üzerinden geçip
25 Kasım'da Yanbolu'ya indi.
D. Robinson, a.g.e., s. 306-310. İkinci başarısız denemesinde İzmir'e kadar gelen
Zeplin, burada bir fırtınaya yakalanınca geri dönmek zorunda kalmıştı.
343
Gerçekten de İngilizler bölgeyi büyük oranda ele geçirmişlerdi. Hatta 21 Kasım'da
Nevala'ya girmişlerdi, ("The Round-Up in East Africa", The Times, 03 Aralık 1917, s. 7).
344
C.Miller, a.g.e., s. 288-289.
345
D. Robinson, a.g.e., s. 311-312.
342
249
Yener BAYAR
Zeplin L
uçarken346
L59’un, 96 saat süren bu uçuşunda motorlarından birini
kaybetmesine rağmen saatte ortalama 44 mil sürat yaparak toplam 4.199
mil yol alması kırılması güç bir rekor oldu. Üstelik kendisini arayan
İngiliz hava kuvvetlerine fark edilmemeyi de başarmıştı. Bu seyahatten
mülhem iki roman yazılmıştır.347 Yukarıda zikredildiği gibi başarılı da
olsa başarısız da olsa zeplinin Yanbolu’ya dönmesi beklenmiyordu.
Ancak olaylar bu yönde gelişince geri dönen zepline ne olacağı
tartışılmaya başladı. Zeplinle Yemen’deki Türk ordusuna yardım
ulaştırmak veya zepline İstanbul’da mayın taraması yaptırmak başlıca iki
öneriyse de bu öneriler çeşitli sebeplerle hayata geçirilemedi.348
Daha sonra bir bombacı zepline dönüştürülen L59, 08 Nisan
1918’de Malta’daki İngiliz kuvvetlerine taarruz etmeye giderken infilak
etmiştir. Bilindiği üzere tarihin ilk stratejik bombalama operasyonları
Alman zeplin filosu tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda icra edilmiştir.
Bu zeplinler bulutların üstünde düşman hava kuvvetlerinden gizlenip bir
düzenek vasıtasıyla mürettebatlarından iki kişiyi aşağıya uzatarak
hedefleri tespit ettiriyor ve bombalarını bırakıyorlardı.349 Özellikle
Londra’ya yapılan saldırılarda İngiliz halkının motivasyonunun
bozulması amaçlanıyordu.350
http://fly.historicwings.com/2012/11/das-afrika-schiff/, erişim tarihi: 07/12/2014.
Bunlar William Stevenson’un The Ghosts of Africa (1980) ve Paulo Borges
Coelho’nun
O
Olho
de
Hertzog
(2010)
adlı
romanlarıdır
(http://en.wikipedia.org/wiki/LZ_104_(L_59), erişim tarihi: 07/12/2014). Peter W. Brooks
ise Zeppelin: Rigid Airships 1893-1940 adlı kitabında L59’a hiç değinmemiştir
(Vaşington, Smithsonian Institution Press, 1992).
348
D. Robinson, a.g.e., s. 314.
349
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde (BOA, Y.PRK.MYD., 26/112; BOA, HR.SYS.,
2435/42) kodlu gömleklerde zeplinlerle ilgili malumat bulunmaktadır.
350
İngiltere’ye yapılan zeplin taarruzlarında toplam 557 kişi ölmüş, 1.358 kişi yaralanmış
ve o günkü rakamlarla 1,5 milyon sterlin maddi hasar meydana gelmiştir (Ian Castle,
London 1914-17: The Zeppelin Menace, Oxford, Osprey Publishing Ltd., 2008, s. 91).
346
347
250
Yener BAYAR
Zeplin L59'un Doğu Afrika operasyonunun yukarıda özetlenen
ayrıntıları uzun zamandır bilinmesine rağmen, pek çok tarihçi zeplinin
geri dönüşünü, İngilizlerin Alman şifresiyle zepline gönderdiklerini iddia
ettikleri sahte bir iletiye bağlamaktadır.351 Bu tahrifatın büyük oranda
Richard
Meinertzhagen'in
(d.1878-ö.1967)
yayımlanmamış
352
günlüklerinden kaynaklandığı anlaşılıyor. R.Meinertzhagen'in ortaya
attığı pek çok asılsız iddia Doğu Afrika Cephesi'nden bahseden tarih
metinlerinde yinelene yinelene maalesef artık sorgulanmayan sahih bilgi
mahiyeti kazanmıştır. Bu sebeple burada ayrı bir bölüm açarak
Meinertzhagen
günlüklerine
eleştirel
yaklaşamayan
özellikle
Anglosakson tarihçilerin ürettikleri mitlere dikkat çekilmesi gerekli
görüldü.
2.2.5. Richard Meinertzhagen
Güya, Almanların Doğu Afrika'ya bir zeplinle yardım
göndereceğini öğrenen R.Meinertzhagen, Almanların kullandıkları güncel
şifreyle zepline von Lettow'un teslim olduğunu dolayısıyla da görevin
iptal olduğunu bildiren bir telgraf çekerek zeplinin geri dönmesini
sağlamıştı. Hatta zeplini hem giderken hem de dönerken Sollum
semalarında görmüştü.353
Önemli bir bankacı aileye mensup olan Meinertzhagen yakın
zamanlara kadar tarih, ornitoloji (kuşbilim) ve istihbaratçılık alanlarında
büyük itibar gören bir figürdü. Müstakil birkaç biyografisi yazıldı.354
Yayımladığı günlük, makale ve kitapları ile yayımlayamadığı onlarca
ciltlik günlükleri ve notları pek çok akademik esere kaynaklık yaptı.
Derken tüm bu külliyatın, zeplin L59 bahsinde de olduğu gibi, asılsız ve
mesnetsiz satırlarla dolu olduğu ortaya çıktı.355 Ancak, Meinertzhagen'in
kafasında kurduğu ve başrolünü hep kendisine biçtiği sahneler sinema
filmlerinden romanlara, akademik metinlerden popüler kitaplara kadar
binlerce esere sirayet etti ve hâlâ da ediyor.356
İngiliz ordusuna girdikten sonra bir müddet Hindistan'da bulunan
R.Meinertzhagen, 1902 yılında Doğu Afrika'da KAR birliklerinde subay
351
Örneğin: C.Miller, a.g.e., s. 289; H.Strachan, a.g.e., s. 590; H.Strachan, The First
World War in Africa, s. 119.
352
Brian Garfield, a.g.e., s. 125-127, 281-282.
353
B.Garfield, a.g.e., s. 125-127.
354
Mark Cocker, Richard Meinertzhagen: Soldier, Scientist and Spy, Londra, Secker &
Warburg, I989; John Lord, Duty, Honor, Empire: The Life And Times Of Colonel Richard
Meinertzhagen, New York, Random House, 1970; B.Garfield, a.g.e.
355
Bugünden bakıldığında "ipe sapa gelmez" denebilecek bu iddiaların böyle yaygınca
benimsenebilmesi manidardır. Örneğin, Meinertzhagen Hitler ile 1934, 1935 ve 1939
yıllarında üç sefer görüştüğünü ve bir seferinde onu neredeyse vurcağını yazıyor, (Colonel
R. Meinertzhagen, Middle East Diary 1917-1956, Londra, The Cresset Press, 1959, s.
149-154; 154-156; 159-160). Zannederiz ki insanlar bunlara inanmak istediler.
356
Burada ne Zeyd'i tahkir ve ne Amr'i yüceltme gibi bir fikir takip edilmedi. Zaten her
kişinin işi, güzel ve çirkinin ölçüsüdür.
251
Yener BAYAR
olarak görevlendirildi. Bu yıllarda meydana gelen kalkışmaların
bastırılmasında görev aldı. 1906 Mayısında İngiltere'ye geri çağırıldı.
1908-1909'da Güney Afrika'da sonra Moritus'ta357 görev yaptı. 1913'te
tekrar Hindistan'a atanan Meinertzhagen, Cihan Harbi'nin başlamasıyla
buradan İngiliz Doğu Afrikası'na gönderilen orduyla beraber tekrar Doğu
Afrika'ya geldi. İngiltere'ye gönderildiği Kasım 1916'ya kadar bu cephede
askeri istihbaratçı olarak görev yaptı. 1917'de ise Filistin Cephesi'nde
görev aldı.
Meinertzhagen günlüklerinde, Doğu Afrika Cephesi'nde pek çok
başarılı operasyona imza attığını belirtiyor. Bunların başında sahte Alman
paraları basarak Alman Doğu Afrikası'na göndermesi, 100'den fazla ajan
devşirmesi, su kaynaklarının etrafına hayvan leşleri koydurarak suların
zehirli olduğu izlenimini uyandırması ve DPM uygulaması sayılabilir.358
Ancak, Meinertzhagen'in o günlerde yazdığı, bugün İngiltere arşivlerinde
bulunan, raporlar da cephedeki arkadaşlarının hatıratları da bu
operasyonları doğrulamıyor. Üstelik bunların sonradan kurgulanmış
hikâyeler olduğunu gösteren pek çok veri de var.359
Deutsch-Ostafrikanische Bank tarafından
kâğıt paralar360 361
'de piyasaya s“r“len geçici
Meinertzhagen günlüklerinde DPM olarak geçen yöntemin "dirty
paper method" (kirli kâğıt yöntemi) olduğu düşünülüyor. Savaş yıllarında
Alman Doğu Afrikası'nda kâğıt darlığı vardı. Alman subaylar kendilerine
verilen emirleri ihtiva eden kâğıtları işleri bittikten sonra tuvalet kâğıdı
Bu adanın 1860'lardaki vaziyetini bir Osmanlı'nın gözünden görmek için bkz.
(Mühendis Faik, Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi (Seyahatnâme-i Bahr-i Muhit), haz.
N.Ahmet Özalp, Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 60-67).
358
B.Garfield, a.g.e., s. 103; C.Miller, a.g.e., 98-99.
359
B.Garfield, a.g.e., s. 102-119.
360
© Imperial War Museum (CUR 1750).
361
Gazete matbaasında basılan bu paralara, değersiz oldukları için, halk arasında
"maymun para[sı]" ("monkey money") deniyordu. Hükümet güvencesi altında olan bu
paraların işgale başlayan İngilizler ve Belçikalılar tarafından tedavülden kaldırılacağı
düşünülüyor ve bu sebeble de bu paralara ADA içinde bile itibar edilmiyordu,
(E.F.Spanton, a.g.e., s. 90-91).
357
252
Yener BAYAR
olarak kullanıyorlardı. Bunu öğrenen Meinertzhagen, bazı adamlarını bu
kullanılmış kâğıtları toplayıp kendisine ulaştırmakla görevlendirmişti.
Böylelikle sadece Alman subaylar arasındaki iletişime vâkıf olup
kullanılan şifreleri çözmekle kalmadı, subayların imzalarını tanıdığı için
sahte evraklar da düzenlemeye başladı. Kendi deyişiyle DPM "pis
olmasına rağmen doğru [ve] sürekli bir bilgi kaynağı" idi.362 Y. Sheffy ise
DPM’nin tuvalet kâğıdı toplama yöntemi olmadığını düşünmektedir.
Nitekim Meinerthagen günlüklerinde tuvalet kâğıdıyla ilgili yöntemini
açık açık anlatıyor, ancak DPM’nin gizli kalması gerektiğini belirtiyor.
Yazara göre bu yöntem muhtemelen kimyasal bazı maddelerin
yardımıyla bir tür belge kopyalama yöntemi olmalıdır.363
Meinertzhagen'in güvenilirliği hakkında ciddi şüpheler bulunan
iddiaları bir yana, İngilizler savaş boyunca Doğu Afrika Cephesi'nde
Almanlara karşı çeşitli istihbarat yöntemleri kullanmışlardı.364 Uçakları
sadece Alman mevzilerini bombalamak için değil, havadan fotoğraf
çekmek için de kullanmışlardı.365 Yerlilerden devşirdikleri binin üzerinde
silahlı istihbarat elemanı kullanmış, eski Alman askarilerinden birkaç
tabur oluşturmuş, Makonde örneğinde olduğu gibi Alman idaresine karşı
halk arasında isyanlar çıkmasını366 tertiplemiş, Alman ordusundaki
neferlerin firar etmelerini özendirmek amacıyla broşürler dağıtmış ve
kısacası Almanlara verilen desteği azaltmak için ellerinden geleni
yapmışlardı.367 Doğu Afrika Cephesi'ne ilişkin tarih kitaplarında
Meinertzhagen'in kurguları kadar ilgi çekici olmayan bu tür
konvansiyonel yöntemlere pek değinilmese de bu harekâtların Almanları
cidden yıprattığı bilinmelidir.
Meinertzhagen günlüklerinin bu kadar tahrifata mesnet
olabilmelerinin başlıca iki sebebi vardır: 1) İngiliz (ve Anglosakson)
milliyetçiliğini okşamaları, 2) İşledikleri konuların diğer taraflarının
görüşlerinin de farkında olarak yazılmış ve defalarca değiştirilmiş
362
"a constant source of filthy though accurate information", (C.Miller, a.g.e., 98-99).
Yigal Sheffy, British Military Intelligence In The Palestine Campaign 1914-1918,
New York, Routledge, 2013, s. 269-273. Sheffy de Meinertzhagen'in anlattıklarına
eleştirel yaklaşmayan yazarlardan biridir. Adı geçen kitabı da görüldüğü üzere
Meinertzhagen mitlerinin hâlâ ne kadar etkili olduğunun iyi bir delilidir.
364
Von Lettow bazen "vali"ye (mülkî âmir) bağlı olan İngiliz ajanlarının "çok aktif"
olduklarını yazmaktadır, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 99, 108, 304). Bir aşamadan
sonra Alman askarileri ancak kendilerini İngiliz ordusuna mensup gibi göstererek
İngilizlerin kontrolü altındaki bölgelere girebiliyorlardı, (a.g.e., s. 137). İngiliz istihbarat
faaliyetleri, Portekiz Doğu Afrikası'nda Alman ordusundan pek çok askari ve taşıyıcının
firar etmesini sağladı, (a.g.e., 244).
365
Francis Brett Young, Marching On Tanga With General Smuts In East Africa, Londra,
William Collins Sons & Co. Ltd., 1919, s. 21.
366
Örneğin Almanlar Kisija'da, 29-30 Temmuz 1915 gecesi, yerlileri Almanlara karşı
başkaldırmaya çağıran bir sandal dolusu propaganda broşürü yakalamışlardı, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 86).
367
R.Anderson, a.g.t., 345.
363
253
Yener BAYAR
olmaları. İlk sebebi açmak gerekirse, bugün hâlâ Birinci Dünya Savaşı'nı
konu alan tarih metinlerinin çoğunun İngiliz yanlısı ve Almanya'yı
olumsuzlayan bir dil kullandıkları açıktır. Savaşı Almanlar kazansalardı,
muhtemelen tarihçilikteki bu eğilim de tam tersi yönde gelişecekti. Ancak
Doğu Afrika Cephesi mevzubahis olduğunda hem Alman hem de İngiliz
tarafı yoğun bir milliyetçi söyleme ve adeta bir tür sömürgeci gururuna
kapılıyorlar. Bu en net bir biçimde 1951 yılında çekilen meşhur The
African Queen filminde görülebilir. Bu filmde kötü olan hemen her şeyle
özdeşleştirilen Almanlar zorba, dine hürmet etmeyen, saldırgan, gaspçı,
katil ve ahmak kimseler olarak yer bulurken, İngilizler fedakâr, cefakeş,
dindar, kıt kaynaklarla büyük başarılara ulaşabilecek kadar zeki ve
imkânsızı başaracak kadar iradeli, iyi kişiler olarak temsil edilmişlerdir.
Afrikalılar ise, Afrika'da adeta "dış kapının mandalı"dır; etraflarında ne
olup bittiğini anlayacak bir seviyede değildirler ve süregiden savaşta
Almanlara hizmet etmekten veya Almanların kurbanı olmaktan başka bir
rolleri yoktur. Bir özne değildirler.
İkinci sebebe gelince, Meinertzhagen harpten sonra, von Lettow
gibi önemli kişilerle arkadaşlık kurmuş, anlattıklarını dinlemiş ve
eserlerini okumuştu.368 Süreli yayınları, hatıratları ve akademik eserleri
de takip ediyordu. Kendi günlüklerini bu diğer kaynakları gördükten
sonra revize ediyor ve kısmen yeniden yazıyordu. Dolayısıyla
Meinertzhagen'in seksen ciltlik yayımlanmamış ve dört ciltlik
yayımlanmış günlükleri sıcağı sıcağına yazılmış öznel notlar değil aradan
uzun bir zaman geçtikten sonra defalarca yazılmış ve değiştirilmiş
metinlerdir.369 Bu nedenle Meinertzhagen günlükleri bizzat karşı tarafın
ürettiği metinlerce de desteklenirler.
Von Lettow'un hatıratı ve Meinertzhagen'in günlükleri Doğu
Afrika Cephesi'ne ilişkin metinlere temel oluşturmuştur. Bu konuyu
işleyen akademik ve popüler tarih metinlerine bu açıdan ihtiyatla
yaklaşmak gerekir.370 Örneğin Jan Smuts'un aslında Güney Afrika'daki
muhtemel siyasi kariyerini riske atmamak için büyük bir savaştan
Meinertzhagen güya Hitler'e von Lettow'u Almanya'nın İngiltere Büyükelçisi
yapmasını önermiş, Hitler de bu öneriyi benimseyerek von Lettow'a teklif etmişti. Ancak
Lettow bunu reddetmişti. Hâlbuki von Lettow 1930'lu yılların başlarında Nazilerin
yükselmesiyle beraber Reichtag üyeliğinden istifa etmişti ve anlaşıldığı kadarıyla
Nazilerden uzak durmayı yeğlemişti. Meinertzhagen'in bu palavrası da bazı iyi
tarihçilerce gerçek kabul etmiştir, ör. (C.Miller, a.g.e., s. 331).
369
B.Garfield, a.g.e., s. 227-233; Storrs L. Olson, "The Meinertzhagen…" (book review),
The Wilson Journal of Ornithology, CXX/4, Aralık 2008, s. 917: Bu günlüklerin arasında
kendi gününde yazılmış bir tane bile orijinal metin yok.
370
Doğu Afrika Cephesinde bulunmuş gerek Alman gerekse İtilaf Kuvvetleri subaylarının
yazdıkları hatıratlarda Meinertzhagen'e ya hiç değinilmiyor ya da ismi önem atfedilmeden
zikrediliyor. Buna rağmen tarihçiler Meinertzhagen'e tereddütsüzce itibar ettiler. Örneğin
(J.G. Millais,, Life Of Frederick Courtenay Selous, D.S.O. Capt. 25th Royal Fusiliers,
Longmans, Green And Co., Londra 1919) kitabı Meinertzhagen'in adını zikreden
hatıratlardan biridir.
368
254
Yener BAYAR
kaçındığı ve sürekli manevralar yaparak Almanların mağlubiyetini
geciktirdiği iddiası bu iki kaynağa gereğinden fazla itibar
gösterilmesinden kaynaklanmıştır. Hâlbuki yukarıda da gösterildiği üzere
Smuts'un Doğu Afrika'da komuta ettiği ordunun başarılarını
küçümseyebilmek pek de kolay değildir.
Brian Garfield 2007 yılında The Meinertzhagen Mystery: The
Life and Legend of A Colossal Fraud (Meinertzhagen Muamması: Büyük
Bir Sahtekârın Efsanesi ve Hayatı) adlı bir kitap yayımladı. Bu kitap
yeterince
titizlikle
hazırlanmamasına
rağmen371
merkezinde
Meinertzhagen'in bulunduğu efsaneleri ikna edici bir yetkinlikle
çürütüyor. B.Garfield'ın eserinde özellikle Türkçe kaynaklar pek çok hata
ile kullanılmıştır.372 Burada, Doğu Afrika cephesiyle ilgili tahrifata dikkat
çektikten sonra konunun ehemmiyetine binaen Filistin Cephesi'ne ilişkin
bir meseleye de kısaca değinmek gerekiyor.
Hastalık sebebiyle Doğu Afrika’dan İngiltere'ye döndükten sonra
Filistin Cephesi’ne tayin edilen Richard Meinertzhagen, General
Allenby’nin İngiltere'nin Filistin Cephesi kuvvetlerinin komutanı olarak
atanmasından iki gün önce, 26 Temmuz 1917'de, görev yerine vardı.
Mart ve Nisan 1917'de Gazze üzerine taarruz eden İngilizler büyük
zayiata uğrayarak püskürtülmüştü.373 Bu sırada 39 yaşında olan
Meinerthagen günlüklerinde, bu cephede hem DPM hem de başka
yollarla topladığı istihbaratlar ve düzenlediği operasyonlarla savaşın
seyrini değiştirdiğini ve İngiliz galibiyetinde büyük katkısı olduğunu
iddia ediyor.
371
S.L. Olson, a.g.m., s. 917-920.
Örneğin, Hüseyin Hüsnü Paşa'nın Yıldırım adlı kitabının 1920'de Remzi Kitabevi
tarafından yayımlandığını belirtiyor ki (B. Garfield, a.g.e., s. 255) bu yanlıştır; kitap,
Genelkurmay tarafından 1921'de Askeri Matbaa'da basılarak yayımlanmıştır. Türk takvim
sisteminin değiştirildiğini belirten Garfield, 10 Ekim 1917'nin miladî 12 Eylül 1917'ye
karşılık geldiğini iddia ederek bu tarihe kayıp torba hilesi hususunda mühim bir rol
atfediyor, (a.g.e., s. 36). Takvim hakkındaki bu iddia ve devam eden sayfadaki çıkarımlar
da doğru değildir. Zaten Hüseyin Hüsnü adı geçen eserinde olayın tarihini "teşrin-i
evvelin evâsıtında" şeklinde veriyor. Kayıp torba meselesine ilişkin Türk kaynaklarından
bahsederken Yusuf Hikmet Bayur'un diğerlerinden farklı olarak torbanın bir otomobil
tarafından bırakıldığını yazdığını belirtiyor (a.g.e., s. 256). Hâlbuki bizzat Hüseyin
Hüsnü'de de torbanın "çarçabuk kaçan bir düşmanın binek otomobilinin hareket yerinde"
bulunduğu bildirilmektedir. (Hüseyin Hüsnü, a.g.e. 2002, s.102; 1921, s. 112).
Dolayısıyla Y.H.Bayur bu mesele hakkında ortaya istisnaî bir iddia atmıyor. B. Garfield
bir başka yerde ise Filistin'i Ankara'ya tâbi etmiştir: "As a vassal of Ankara, Palestine was
not looked upon by most European Jews as a friendly sort of place to move to."
(B.Garfield, a.g.e., s. 123). Bu kitapta, yazarın özensizliğine delâlet eden daha pek çok
hata vardır.
373
Mirliva Sedat, Yıldırım Ordularının Bozgunu Filistin'e Veda, uyarlayan Kemal
Gurulkan, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2009, s. 101. Bu kitapta herhangi bir torbadan
bahsedilmiyor.
372
255
Yener BAYAR
Meinerthagen’in Filistin Cephesi’nde icra ettiği düşünülen en
meşhur faaliyeti kayıp torba hilesidir.374 İngilizler Gazze önlerinde
sürekli yenildikleri için Ekim 1917’de Birüssebi’ye (Beersheba)
saldırmayı planladılar. Fakat Osmanlıların burada da kendilerini
püskürtmelerinden çekindikleri için bir savaş hilesine başvurdular. Buna
göre bir atlı Osmanlı askerlerine yakın bir yerde torbasını düşürecek,
Osmanlılar torbayı açtıklarında içinde İngilizlerin tekrar Gazze’ye
saldıracaklarını gösteren belgeleri bulacaklardı. Böylece Gazze’yi
savunmaya odaklanacaklar ve İngilizler de Birüssebi’yi ele geçirecekti.
Torbayı inandırıcı kılmak için içine bazı özel mektuplar, bir miktar para,
şifre miftahı vs. de konulmuştu. Güya daha sonra bu şifre ile Türkleri
aldatmak için bazı telgraflar da çekildi. 1987 yapımı The Lighthorsemen
filminde de bu sahneler canlandırılıyor.
Ayrıca Meinertzhagen yakalanacaklarından emin olduğu bazı
"beceriksiz bedevileri" ajan olarak tutarak, yakalandıklarında üzerlerinde
Gazze saldırısı hakkında vesikalar bulunmasını da sağlamıştı. Bununla
beraber İngilizlerin kabullendikleri bazı başarısızlıkları da vardı. Örneğin
1917 yazı boyunca uğraşmalarına rağmen Kudüs ile devamlı bir irtibat
kuramamışlardı.
Birüssebi bazı kadim su kuyularına sahip olduğu için Filistin
Cephesi açısından hayati önemdeydi. Türklerin burayı yitirmeleri savaşın
seyrinde bir dönüm noktası teşkil eder. Yukarıda özetlendiği üzere
İngilizler bu başarılarını kendi zekâ ve kurnazlıkları ile Türklerin ve
Almanların bönlüğüne atfediyorlar. Bu mitleri çökertmeye çalışan
B.Garfield ise kitabında kayıp torba hilesinin gerçekten uygulandığı
ancak savaşın gidişatı üzerinde zannedilen seviyede etki yapmadığını
savunuyor. Bunu yaparken Türkçe kaynaklardan esasen Hüseyin Hüsnü
Emîr (Erkilet)'in Yıldırım375 adlı kitabını isabetsizce ve saptırarak
“lost haversack ruse”. Kabul gören anlatım şöyledir: Eylül 1917'de Meinertzhagen ata
binmiş olduğu halde Türk süvarilerinin yakınına giderek kendisini takip etmelerini sağlar.
Bir müddet çatıştıktan sonra yaralanmış numarası yapar ve atını hafifçe keserek akan kanı
güya kendi kanıymış gibi evraklara sürer. Daha sonra çantasını düşürerek olay yerinden
uzaklaşır. (Cyril Falls, Armageddon, 1918: The Final Palestinian Campaign of World
War I, Philadelphia, Pennsylvania Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 40) Türk tarafının
kaynaklarında bu olay böyle anlatılmamaktadır. Türklere göre Ekim ortalarında Türk
süvarilerince bir düşman binek otomobili fark edilir. Otomobildekiler de süvarileri
gördükleri için hızlıca oradan kaçarlar. Türk süvarileri otomobilin hareket ettiği yere
geldiklerinde çantayı bulurlar.
375
Hüseyin Hüsnü Emîr, Yıldırım: 1333/34 Irak ve Filistin Maceraları – Birü's-seb' –
Gazze Meydan Muharebesi – Kudüs Muharebâtı – Kudüs'ün Ziya'ı – Yıldırım'ın İlk
Akıbeti, Dersaadet, Erkân-ı Harbiye-i Umumiyye Tarih-i Harb Neşriyat-ı Hususiyye
Külliyatı – numara: 1, Matbaa-i Askeriyye, 1337 (1921). Yıldırım Yeni Türk alfabesine de
çevrildi, bkz. (Hüseyin Hüsnü Emir (Erkilet), Yıldırım, Ankara, Genelkurmay Askerî
Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2002). Ancak bu çeviride bazı sorunlar göze
çarpıyor. Örneğin kitabın daha önce 1922'de yayımlandığı belirtiliyor (a.g.e., Sunuş).
Elbette doğrusu 1921 olacaktı.
374
256
Yener BAYAR
kullanıyor. Ayrıca bu operasyonu gerçekleştirenin James Dacres
Belgrave olduğunu ve bu subay 13 Haziran 1918 günü savaşta öldüğü
için Meinertzhagen'in işi kolaylıkla üstlendiğini de ekliyor.376 Dolayısıyla
torba hilesinin B.Garfield versiyonunda Meinertzhagen'in bir sahtekâr
olması Anglosaksonların kendilerine atfettikleri yüksek zekâdan feragat
etmelerini gerektirmiyor. Hâlbuki bu meselenin B.Garfield versiyonu da
bazı önemli noktaları görmezden geldiği için Meinertzhagen'in kurmacası
kadar taraflıdır ve ikna edici de değildir.
Evvela, Türk tarafı istihbarattan mahrum değildi. İkinci Gazze
Savaşı'ndan sonra uçaklarla yapılan keşiflerde İngilizlerin yapmakta
oldukları demiryolunun Birüssebi istikametine doğru ilerlediği ve Port
Said ile Süveyş Kanalı'nda yoğun bir nakliyat yapılmakta olduğu tespit
edilmişti. Bir yandan da Akdeniz'den bir çıkarma yapılması ihtimaline
karşı Kıbrıs'a kadar keşif uçuşu yaptırılıyordu. Esasen bu kıyılarda
bulunan Alman denizaltıları ve Çanakkale çıkarmasının mağlubiyetle
neticelenmiş olması İngilizler açısından bir çıkarma yapmaya
yeltenmemek hususunda yeterince caydırıcıydı.377 Bununla beraber
İngiliz savaş gemilerinin uzaktan yaptıkları bombardımanların çok tesirli
olduğu da hatırlanmalıdır. İkinci olarak, Birüssebi'nin İngilizlerin eline
geçmesinin esas sebebi Arap neferlerinden oluşan 67. Alay'ın mukavemet
etmeden teslim olması378 ve böylece güneydeki stratejik önemi olan
sırtların İngilizlerin eline geçmesiydi. Ancak İngilizlerin daha fazla
ilerlemesine engel olunabilmişti.379 Türkler, Birüssebi'nin geri alınmasını
planlanlamışlarsa da yapılan uçak keşiflerinde burada bulunan Türk
askerlerinin karşısında beş misli büyüklüğünde bir İngiliz ordusu
bulunduğunun anlaşılması üzerine vazgeçmek zorunda kalmışlardı.380
Açıkçası Birüssebi'nin elden çıktıktan sonra İngilizlerden geri
alınamamasının esas sebebi cephane ve kuvvet yetersizliği idi.381 Üçüncü
olarak, torbadan çıkan planlarla İngilizlerin gerçekleştirdikleri harekât
arasında çok ciddi farklar yoktur.382 Dördüncü olarak, savaşın
bitmesinden hemen sonra kaleme alınan kitaplarda bu torba meselesine
değinilmemesi, değinen çok az kaynakta ise önem verilmeden
geçiştirilmesi görmezden gelinmemelidir. Beşinci nokta ise Türk
376
B.Garfield, a.g.e., s. 37.
Resmî Alman Neşriyatından: Yıldırım, top. Stoyber, çev. Kay. Nihat, İstanbul Askeri
Matbaa, 1932, s. 67-69. Bu kaynakta bir torba bulunduğundan hiç bahsedilmiyor.
378
Bu durum sadece askerlerin etnik kökenleriyle açıklanamaz. Nitekim aynı günlerde
yine Araplardan oluşan El Mine'deki 29. Piyade Alayı düşmana "cesurca karşı koyduktan
sonra neredeyse tamamen mahvoldu." (Mirliva Sedat, a.g.e., s. 468). Ancak özellikle
Alman subayların Arap neferlere karşı büyük bir güvensizlik hissettikleri de açıktır.
379
Resmî Alman…, s. 72; Mirliva Sedat, a.g.e., s. 159, 467.
380
Resmî Alman…, s. 74.
381
Mirliva Sedat, a.g.e., s. 103.
382
Hüseyin Hüsnü, a.g.e. 2002, s. 413. Bu sayfada karşılaştırmalı bir harita
bulunmaktadır.
377
257
Yener BAYAR
kaynaklarında bu torbanın düşmanın bir binek otomobili tarafından
unutulduğunun açıkça belirtilmesidir. İngilizlerin sinematografik vuruşan
süvariler hikâyesi karşı tarafın bulgularıyla desteklenmiyor.
17 Kasım 1917'de 3. Gazze Savaşı'nın mağlubiyetle
sonuçlanmasından sorumlu tutulan von Kress Paşa adeta savunma
mahiyetinde bir rapor yazmıştı.383 B.Garfield'in tetkik etmediği bu rapora
göre "Her şeyden önce bu sırada düşmanın esas hücumunu Gazze'ye
yönelteceğine ve Birüssebi'de yalnız gösteriş icra edeceğine dair esaslı
işaretler vardı". (Elbette bu esaslı işaretlerden biri Meinertzhagen'in
kendine mâl ettiği hileli torba değildi.) Ancak buna rağmen Birüssebi'de
yedisi Arap olmak üzere 13 tabur, altı sahra bataryası ve bir süvari tümeni
bulundurulmuştu. Buraya taarruz eden İngiliz kuvveti ise bir piyade ve iki
süvari tümeninden oluşuyordu. Kress Paşa bu raporda, Birüssebi'nin
böyle çabucak düşeceğini –haklı olarak- beklemediğini vurguluyor.384
Dolayısıyla taarruz eden İngiliz kuvvetini rahatlıkla püskürtebilecek
seviyede bir Osmanlı kuvveti Birüssebi'de hazır bulunuyordu. Torba
hilesinin -eğer yapıldıysa- bir tesiri olmamıştı. Kayıp torba hilesi bahsini
burada kaparken Türk askeri arşivlerinde yapılacak bir çalışmayla
muhtemelen torbanın içinde bulunan evraklara ulaşılarak konuya daha da
netlik kazandırılabileceğini hatırlatalım. Kanaatimizce bu torba hilesi
meselesi Garfield'in eseriyle açıklığa kavuşturulmuş değildir. Bilakis
daha da karıştırılmıştır.
Meinertzhagen günlüklerinin kurgu oldukları son yıllara kadar
bilinmiyordu.385 Bu günlükler pek çok kurmacaya ilham olmakla
kalmadılar386, onlarca asker, istihbaratçı ve politikacıya da kaynaklık
ettiler. Örneğin İkinci Dünya Savaşı'nda taraflarca kayıp torba hilesine
benzer pek çok şaşırtmaca icra edildi.387 Kısacası Meinertzhagen usta bir
sahtekâr olmaktan ziyade toplumsal bir ihtiyaca cevap verebildiği için,
zaten inanmak amacıyla böyle şeyler arayan insanlar sayesinde, böyle bir
tahrifat yapabildi. Bu külliyat doğru olmasa bile bu açıdan iyi tasarlanmış
olarak değerlendirilebilir: se non è vero, è ben trovato.
2.2.6.
1917-1918: Almanlar Pes Etmiyor
Şubat
'de Union Castle'ın Briton adlı vapurunun güvertesinden Doğu
Afrika'nın aşağı kıyılarının ufuğun altına batışını seyrederken von Lettow'un
sayılı günleri kaldığına ve bir cesur liderin mağlubiyeti trajedisinin
tamamlanmak üzere olduğuna inanma eğilimindeydik. Bizim ve tüm dünyanın
Raporun tam metni için bkz. (Mirliva Sedat, a.g.e., s. 465-473).
Mirliva Sedat, a.g.e., s. 466-467.
385
Hâlâ bunları diğer kaynaklarla karşılaştırmadan ve eleştirellikten uzak bir biçimde
kullanan pek çok akademisyen var.
386
Sayılan filmlerden başka Ian Flemming'in Meinertzhagen'in yakını ve büyük bir
hayranı olduğunu belirtmek burada yeterli olacaktır.
387
Operation Mincemeat gibi.
383
384
258
Yener BAYAR
şaşkınlığı pahasına, birkaç ay sonra von Lettow bir avuç adamıyla Rovuma'yı
geçti ve tekrar bir zamanların Alman kolonisi üzerinde kuzeye yürüdü. En son
Tabora'ya doğru ilerlediği duyuldu, ancak
Kasım
'de kendisini teslim
ettiğinde Kuzey Rodezya'daki Kasama'daydı. O'nun sonu ancak Alman
İmparatorluğu'nun hitamıyla geldi. İtilaf [Devletleri'nin] Almanya ile ateşkes
hükümlerinde von Lettow sadece kendisine ait, teslim olması için bir ay süre
tanıyan, bir madde ile onurlandırılmıştı. Tüm savaş tarihinde General von
Lettow Vorbeck'ten daha çarpıcı bir karakter olduğunu düşünmüyorum.
Çalılık muharebesi sanatında bir dâhiydi, boyun eğmez ruha sahip bir adam insanların yenilmenin ne demek olduğunu bilmeyen en fevkalade lideri.
Rahatsızlık, açlık, sıcaklık, cephanesizlik ve kaynaksızlık tümü onun için hiçti.
Hayatta sadece bir tek amacı vardı ve o [da] asla İngilizler tarafından ele
geçirilmemekti. En azından kendisi için, yiğit bir adam ve saygıdeğer bir
düşman olarak ölümsüz bir şöhret kazandı.
İngiliz subaylarından Y“zbaşı W.D.Downes388
Afrika'daki diğer cephelerde Almanları mağlup eden İngilizler
Doğu Afrika'ya büyük ordular sevk ederek Mart 1916'da taarruza
geçmişlerdi. Almanlar her ne kadar iyi savunma yapıp İngilizlere büyük
zayiat verdirdilerse de kendilerinden kat be kat üstün düşmanları
karşısında tutunamayarak 1916 Martından itibaren güneye doğru hızla
çekildiler. Asker ve mühimmat kaybetmemeye özen gösteren von Lettow,
güneye çektiği İngilizleri, bildikleri arazilerden, hükmettikleri lojistik
kaynaklardan ve yüksek rakımlı sıhhatli bölgelerden uzaklaştırmış
oluyordu. Artık İngilizler sadece çalılık bölgelerin usta askerleri olan
schutztruppeye karşı değil araziye, çeçe sineğine, timsahlara, vahşi
kedilere389, salgın hastalıklara, yer yer açlığa ve susuzluğa karşı da
savaşıyorlardı. Bu zor koşullar İngilizlerin büyük kayıplar vermelerine
sebep olmuştu.390
388
W.D.Downes, With The Nigerians In German East Africa, Londra, Methuen & Co.
Ltd., 1919, s. 297-298. Lettow'un liderliği için bkz. (John C. Stratis, "A Case Study in
Leadership-Colonel Paul Emil von Lettow-Vorbeck", Carlisle Kışlası Pennsylvania, U.S.
Army War College, 2002). Şimdiye kadar kullandığımız kaynaklardan da anlaşılacağı
üzere Doğu Afrika Cephesi ABD ordusunun dikkatini celpetmiş ve bu ordudaki
subayların çalışmalarına konu olmuştur. Diğer devletlerin silahlı kuvvetlerinin bu
husustaki durumları malum değildir.
389
Elbette aynı tehditler Almanlar için de câriydi. Bir leopar saldırısı için bkz. (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 143), aslanların saldırıları için bkz. (a.g.e., s. 165; Arnold
Wienholt, The Story Of A Lion Hunt With Some Of The Hunter’s Military Adventures
During The War, Londra, Andrew Melrose Ltd., 1922, s. 120-121).
390
"Ekim ve Aralık [1916] arasında çoğu sıtma vakası olmak üzere, Merkez Demiryolu
üzerindeki hastanelerimizden ve seyyar hastanelerimizden 12.000 ilâ 15.000 hastayı
tahliye ettiğimizi sanıyorum. Şu anda içinde ilerlediğimiz bölgenin ölümcül doğasını
hiçbir şey bundan daha güzel gösteremez ve tek tesellimiz düşmanımızı attığımız Rufiji
Vadisi'nin daha da ölümcül olmasıydı." (J.H.V.Crowe, a.g.e., s. XIV, Smuts'un Şubat
1918'de kitaba yazdığı Önsöz'den).
259
Yener BAYAR
Doğu Afrika'da savaşmış bir Avustralyalı askerin kitabından yırtıcı kedilerin orduya
saldırılarıyla ilgili iki görsel. Solda "[aslan] b“y“k bir gölge gibi sessizce yaklaştı ve
onu arkasından kaptı"; Sağda "leopar sezdirmeden kurbanlarına yaklaşıyor"391
Bu arada Doğu Afrika'daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olan
Güney Afrikalı Jan Smuts Londra'ya çağrılmış ve terfi ettirilmişti. Burada
basına ve askerî makamlara yaptığı açıklamalarda Doğu Afrika
Cephesi'nin galibiyetle sonuçlanmak üzere olduğunu belirtiyordu.
Hâlbuki Alman Doğu Afrikası'nın en değerli kısımları işgal edilmiş
391
A.Wienholt, a.g.e., s. 1-3, 120-121. Çizimlerin Walter Seed'e ait olduğu belirtiliyor.
260
Yener BAYAR
olmasına rağmen von Lettow'un ordusu mağlup edilememişti ve bilakis
Almanların motivasyonları da yüksek bir düzeydeydi.
Smuts cephedeyken de operasyon odaklı düşünüyor, lojistik ve
nakliye hususlarına yeterince önem atfetmiyordu. Yerine getirilen
Hoskins ise Almanların üzerine yürümeden önce lojistik ve nakliye
eksikliklerinin giderilmesini ısrarla talep etti. Özellikle ele geçirilen
demiryolunda işletmek üzere önce traktör benzeri vasıtalar ve sonra
lokomotifler, karada kullanmak üzere Ford otomobiller ve kamyonlar392,
bunları kullanabilecek ve tamirini yapabilecek eğitimli personel vs.
Hoskins'in başlıca taleplerini oluşturuyordu. Londra açısından çok da
stratejik olmayan Doğu Afrika Cephesi'ne bunca kaynak sevketmek tam
da Smuts'un beyanatları nedeniyle Almanların kesin bir yenilgiye
uğramak üzere oldukları düşünülüyorken pek makul değildi. Buna
rağmen Hoskins sonunda istediklerini almayı başardı.393
senesinde çekilen bu fotoğrafta Merkez Demiryolu'nun Mikesse-Tabora
arasındaki bir mevkiinde bir traktör römorklarıyla beraber gör“l“yor. 394
Bu süreçte İngilizler sahip oldukları tüm teknolojik üstünlükleri
kullanıyorlardı. Nakliyeyi kolaylaştırmak için dekovil hatları inşa ediyor,
buraya getirdikleri motorlu vasıtaları için yerlilere yol yaptırıyorlardı. Bir
yandan denizden çıkarma harekâtları yaparken diğer yandan da uçaklarla
istihbarat topluyorlar ve havadan Alman birliklerini bombalıyorlardı.395
1915'te geliştirilen "Stokes mortar" adlı atış açısı büyük bir tür roket
1912'de İngiliz Doğu Afrikası'nda ancak bir düzine otomobil ve 250 adet motosiklet
vardı. Savaş yıllarında motorlu vasıta mevcudu tırmandı, (A.Sharpe, a.g.e., s. 49).
393
R.Anderson, a.g.t., 110-114.
394
© Imperial War Museum (Q 15445).
395
R.Anderson, a.g.t., s. 86, 89, 130 238, 244; Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 143.
392
261
Yener BAYAR
bombası, ağaçlıkların ve küçük tepelerin ardını vurabildiği için,
İngilizlere bu cephede epeyce faydalı oldu.396 Yine İngiliz ordusu için
1915'te üretilmeye başlanan ve yakın mesafe saldırılarında çok etkili olan
"Mills bomb" adlı el bombaları hem taarruz hem de savunma
muharebelerinde İngiliz ordusunun etkinliğini arttırmıştı.397 Doğu
Afrika'da izole edilmiş olan Almanlar, tüm bu yeni teknolojili silahlardan
mahrumdu.
Bu tabloda Doğu Afrika Cephesinde bir grup İngiliz askeri bir İngiliz uçağını
seyrederken resmedilmiş.398
Ocak 1917'de İngiliz Doğu Afrika Ordusu'nun komutasını
devralan Hoskins görevde kaldığı yaklaşık üç ay boyunca, zaten yağmur
396
W.D.Downes, a.g.e., s. 203-204.
W.D.Downes, a.g.e., s. 285; R.Anderson, a.g.t., 280.
398
F.B.Young, a.g.e., s. 254-255.
397
262
Yener BAYAR
mevsimi olduğu için muharebelere girişemeyeceğinden, esasen ordusunu
yeniden düzenledi ve yeni teknolojilere adapte etti. Özellikle nakliye
meselesine bir çözüm bulmaya çabaladı. 399
1917 başlarında kurmaylarının ısrarla gerilla savaşı yapmayı
önermelerine rağmen von Lettow konvansiyonel savaş tarzından
vazgeçmiyordu. Von Lettow gerilla savaşını yeterince etkili bir yöntem
olarak görmüyor, İngilizlere karşı büyük bir meydan savaşı kazanarak
işgali geciktirebileceğini düşünüyordu. Araştırmacılar bu durumun
Lettow'un Prusya askerî doktrinlerine olan bağlılığını gösterdiğini
düşünüyorlar. Lettow ancak 1918 başlarında, schutztruppe artık meydan
savaşına giremeyecek bir hale geldiğinde, bir tür gerilla muharebesi
yapmayı benimsedi.400
2.2.6.1. Almanlar Alman Doğu Afrikası'nı Terk
Etmek Zorunda Kalıyor
01 Nisan 1917 itibariyle Alman kuvvetlerinin mevcudu şöyleydi:
4.419'u savaşa hazır olan, 1.423 Alman ve 5.111 askari olmak üzere
toplam 6.534 kişilik Osttruppen; 535 Alman 2.319 askariden müteşekkil
2.854 kişilik Westtruppen ve 554 kişilik Abt Wintgens.401 Yani hemen
hemen 10.000 kişilik kısmen dağınık bir kuvvet.
Van Deventer'in 21 Ocak 1918 tarihinde Darüsselam'da yazdığı
ve 30 Mayıs-01 Aralık 1917 tarihleri arasında meydana gelen savaşları
anlattığı bir raporu 05 Nisan 1918'de London Gazzette'de yayımlandı. Bu
rapor cephenin 1917 yılını, İngiliz komutanın gözünden ve İngiliz
kamuoyuna aktarılan şekliyle görmemizi sağlıyor. Deventer Mayıs 1917
sonunda komutayı Hoskins'ten almıştı.402 O günlerde Almanların kuvveti
Tafel komutasında Batı kolu olarak bilinen ve Mahenge'de bulunan
2.000-3.000 asker ile von Lettow komutasında Kilwa ve Lindi'den
çıkarma yapan İngilizlerle çarpışan 4.000 ilâ 5.000 mevcutlu ana
kuvvetten oluşuyordu. Ayrıca 4 veya 5 bölükten oluşan bir Alman
kuvveti Portekiz Doğu Afrikası'ndaki Mwembe'yi, 600 askerlik Naumann
komutasındaki bir diğer Alman ordusu da Merkez Demiryolu'nun kuzey
bölgelerini403 yağmalıyordu. Uzun yıllardır Doğu Afrika'da görülen en
399
C.P.Fendall, a.g.e., s. 87-102.
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 76, 82, 85. Lettow gerilla tarzı muharebeyi kirli ve aşağılık bir
yöntem olarak değerlendiriyordu.
401
R.Anderson, a.g.t., 126.
402
Bu görev değişikliği Hoskins'e yapılan bir haksızlık olarak görülmüştür. Van
Deventer'in atanmasında Smuts'un etkili olduğu ve başarılı bir komutan olarak kabul
edilen Hoskins'in siyasetçilerin gadrine uğradığı düşünülüyor. Ancak iyi bir subay olan
Deventer'ın bu ayak oyunlarında etkisi olmadığı da belirtiliyor.
403
Bu kol Şubat başlarında Wintgens komutasında Songea civarında harekâtına
başlamıştı. New Langenburg ve Bismarckburg'u tehdit ettikten sonra kuzeye yönelerek
Itunda'ya girdi. Bu arada hastalanan (Tifüse yakalanmıştı.) Wintgens İngiliz ellerine
bırakılmıştı. (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 189). Yeni komutan Naumann 27 Mayıs'ta
Tabora'nın doğusundan Merkez Demiryolu'nu geçerek kuzeye doğru ilerlemeye devam
etti. Mkalama'dan püskürtülen ve batıya ilerlemesi engellenen Naumann kuzey
400
263
Yener BAYAR
sıcak mevsim henüz bitmişti. Bu yüksek sıcaklık, salgınları
şiddetlendirerek İngiliz askerlerinin sıhhatini bozmuştu: bir tugay
cepheye 1.400 asker çıkarabilirse kendisini şanslı sayıyordu. Almanlar ise
iç bölgelerden gelen yollara hâkim olmanın, savunması nispeten kolay bir
bölgede bulunmanın ve artık neredeyse tamamı muazzam bir savaş
tecrübesine sahip olan schutztruppenin avantajlarına sahiplerdi. Ancak
kendilerinden çok daha güçlü olan İngiliz ve Belçika kuvvetleri
karşısında güneye çekilmek zorunda kaldılar. Von Lettow Portekiz Doğu
Afrikası'na geçmeyi başarmıştı, fakat Tafel'in etrafı sarıldı ve teslim
olmak zorunda bırakıldı. Van Deventer bu raporunda ancak Alman
ordusunun mevcudunun onda dokuzu esir alındıktan yahut öldürüldükten
sonra Alman Doğu Afrikası'nın istilasının tamamlanabildiğini belirtiyor.
Bu altı ayda İngilizlerin sadece muharebelerdeki kaybı 6.000
civarındaydı. 1.618 beyaz ve 5.482 siyah Alman ya esir alınmış ya da
öldürülmüştü.404
Aslına bakılırsa, 1917'nin ortalarına gelindiğinde İngiltere
savaşın finansmanında zorluklar yaşamaya başladı. Bir yandan da
Almanların gittikçe daha başarılı olan kayıtsız ve şartsız denizaltı
muharebesi İngiltere'yi bunaltmıştı. Ocak 1917'de 109.954 tonluk 35
gemi batıran Alman denizaltıları, Nisan 1917'de 516.394 tonluk 155 gemi
batırmışlardı.405 Durumun ciddiyetinin farkında olan İngiliz Savaş
Bakanlığı'nın yaptığı incelemeye göre Temmuz 1917'de uzak denizlerde
görev yapan tüm İngiliz gemilerini (328 adet) batırmak Alman
denizaltılarının sadece iki ayını alacaktı ve İngiliz gemi inşa kapasitesi bu
kayıpları telafi etmeye yetmiyordu. Doğu Afrika bu gemi trafiğinin
%10,7'sini teşkil etmesine rağmen asker ve at nakliye gemilerinin
%34,3'ü ve hastane gemilerin %21,9'u bu cephede kullanılıyordu.406
Dolayısıyla Doğu Afrika Cephesi'nin bir an evvel sonuçlandırılması bu
atmosferde ayrıca önem kazanmıştı.
Van Deventer hastalandığı için Smuts ile aynı günlerde Doğu
Afrika'dan ayrılmış, Güney Afrika'ya gitmişti. Hoskins'in yerine
atandıktan sonra, Mayıs 1917 sonlarında Doğu Afrika'ya döndü. Yaptığı
ilk işlerden biri Kilwa ve Lindi'ye giderek buraya çıkarılmış olan İngiliz
kuvvetlerini denetlemek oldu. Bu iki kente çıkarılan askerler von
Lettow'un mukavemeti sebebiyle iç bölgelere ilerleyemiyorlardı ve
istikametinde ilerledi. Viktorya Nyanza'nın doğusunda Ikoma'da Belçikalılarla sert
muharebelere girişen Naumann önce batıya Magadi Gölü'ne doğru, oradan da güneye
Kondoa Irangi'ye yürüdü. Burada mağlubiyetten kıl payı kurtularak Handeni'yi tehdit etti
ve Moshi civarına ulaştı. Ancak 02 Ekim'de durdurulabildi. Bu muazzam harekâtta
Almanlar 3.500 km. civarında mesafe katetmişlerdi.
404
"Conquest of German East Africa", The Times, 06 Nisan 1918, s. 4. Bu süre zarfında
Almanlardan 14 top, 77 makineli tüfek ve binlerce piyade tüfeği ele geçirilmişti.
405
Savaş boyunca toplam 18.717.000 tonluk gemi batıran Alman denizaltılarının yaklaşık
yarısı (184 adet) imha edilmişti, (Sait Talât, a.g.e., s. 222).
406
R.Anderson, a.g.t., 219-220.
264
Yener BAYAR
Ağustos ortalarına kadar da bunu başaramadılar. İngilizler von Lettow'un
ADA'nı sonuna kadar savaşmadan terketmeyeceğini anlamışlardı.407
Ekim 1917 ortalarına doğru İngiliz ve Belçika kuvvetleri Almanlarla
çarpışa çarpışa Mahenge istikametinde ilerliyorlardı.408 İşte burada 1917
yılının en mühim muharebeleri meydana geldi. Mahiwa Savaşı'nı
Almanlar büyük bir bedel ödeyerek kazandılar.
Von Lettow'un son büyük savaşı olan Mahiwa'da, savaşa katılan
İngiliz ordusu mevcudunun %40'ını kaybetmişti. Ancak, von Lettow
kendisi de telafi edemeyeceği kayıplar verdi.409 Almanların kaybı %25'e
varıyordu.410 Böylece schutztruppe mevcudu 3.000'in altına düştü ve
Almanlar bir daha bu çapta bir muharebe yapamayacak bir konuma
gerilediler. Ayrıca kolayca telafi edilemeyecek kıymetli mühimmatları da
epeyce tükenmişti. Neticede geri çekilen İngilizleri takip edemedikleri
gibi bulundukları mevkii de tutamayarak güneye çekilmek zorunda
kaldılar. Von Lettow, en azından hasat mevsimine kadar elinde tutarak
gıda stoklarını doldurmak istediği, verimli Lukuledi Vadisi'ni
düşmanlarına bırakmak zorunda kaldı.411
Von Lettow'a göre Mahiwa Savaşı Tanga Çıkarması'ndan sonra
düşmanın uğradığı en ağır yenilgiydi. Lettow, 4.000 ilâ 6.000 arasında
mevcudu olan İngiliz ordusunun Almanların 1.500 kişilik kuvveti
tarafından tamamen bozguna uğratıldığını belirtmektedir. Bir İngiliz
yüksek subayına göre İngilizlerin kaybı 1.500 ölü idi. Bu rakamın düşük
olduğunu vurgulayan von Lettow, Alman tarafındaki kaybı ise 14
Avrupalı ile 81 askari ölü, 55 Avrupalı ile 367 askari yaralı ve bir
Avrupalı ile bir askari de kayıp olarak zikretmektedir. Ayrıca Almanların
bir top, altı ağır üç hafif makineli tüfek ve 200.000 mermiyi ele
geçirdiğini de ekliyor. Bununla beraber Almanlar açısından yukarıda
zikredilen olumsuz neticeleri doğruluyor.412
01 Kasım-19 Kasım arasında İngilizler, 33 makineli tüfekle
beraber Almanlardan 473 Avrupalı ve 1.072 Afrikalı askeri sağ veya ölü
ele geçirmişlerdi. Bu arada tüm Mahenge bölgesinde hiç Alman
kalmamıştı. Von Lettow komutasındaki Almanlar Chiwata'nın kuzeydoğu ve batısındaki yüksek araziye yerleşmeye çabalıyorlardı.413
407
C.P.Fendall, a.g.e., s. 102-110
"Still Advancing in East Africa", The Times, 22 Ekim 1917, s. 8.
409
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 77, 90. Bir kaynağa göre katılan 5.500 kişilik İngiliz kuvveti
2.700'e düşmüştü, başka bir deyişle %55 oranında kayıp vermişti.
410
C. Miller, a.g.e., s. 282-287. Miller'e göre İngilizler'in Nyangao ve Mahiwa
muharebelerine katılan Afrikalı, Hint, İngiliz ve Güney Afrikalı toplam 4.900 askerinin
2.700'ü ölmüş veya yaralanmıştı.
411
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 86-91.
412
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 212-214.
413
"Sharp Fight in Africa", The Times, 19 Kasım 1917, s. 7. Almanların Mahenge
kuvvetlerinin Ekim'den beri mevcutlarının yarısını yitirdikleri de belirtiliyor. Bu arada
Almanlar Chiwata'yı idarî merkezleri yapmışlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 216).
408
265
Yener BAYAR
Denizden çıkarılan ve Kilwa ile Lindi414 üzerinden iç bölgeye gelen
İngiliz kuvvetleri, batıdan gelen Belçika kuvvetleri ve kuzeyden gelen
İngiliz kuvvetleri Almanları Portekiz Doğu Afrikası'nın yaklaşık 50 km
kuzeyine atmışlardı.415
Bu arada Almanlar ellerinde bulunan ve orduya altı hafta yeteceği
hesaplanan 500 tonluk stoku nakletmekte yaşayacakları güçlüklere bir
çözüm aramaktaydılar. Ancak biraz sonra stokların bu seviyenin epeyce
altında olduğu meydana çıktı. Çuvallar kilo kaybetmiş ve zahirenin bir
kısmı haşerat tarafından yenmişti. Yeni hasat en erken Mart ayında
toplanabilecekti. Bu sebebe mühimmat yetersizliği ve düşmanın artan
baskısı da eklenince von Lettow Ekim sonlarında, Mahiwa Savaşı'ndan
sonra, verimli Lukuledi Vadisi'nden çekilmek zorunda kalmıştı.416 Elde
kalan kısıtlı cephanelerini idareli kullanmaya çalışan Almanlar en
sonunda Chiwata'yı buradaki esirler417 ve yaralılarla beraber terk ederek
15-17 Kasım 1917'de çatışa çatışa Nambindinga'ya çekildiler.
Cephanesi gittiçe azalan von Lettow asker mevcudunu da
azaltmak mecburiyetinde kaldı. Mermisi olmayan çok sayıdaki
askerdense mühimmatı olan seçme bir kuvvet daha tesirli bir savaş
gücüydü. Ayrıca bırakılan bu askerlerin beslenme ve tıbbî (Özellikle
kininin tükenmesi sıtmaya davetiye çıkarıyordu.) ihtiyaçlarından da
kurtulmuş olacaktı. Böylece çoğu savaşabilir durumdaki birkaç yüz
Avrupalı ve 600 askari Nambindinga'daki hastanede düşmana terk
edildi.418 Nambindinga'da Almanların tutunamamasının sebeplerinden
başlıcaları burada yeterli su kaynağının olmaması ve buranın İngiliz
ordusunun top ve makineli tüfek menzili içerisinde bulunmasıydı. 18
Kasım'da Kitangari'ye çekilen Almanlar burada da hesap ettikleri
Gemiler kıyıya kadar yanaşamadıkları için Kilwa limanı çıkarma yapmaya pek uygun
değildi. Lindi ise pek çok açıdan daha elverişliydi. Dolayısıyla Hoskins Lindi'yi askerî bir
merkez olarak kullanmaya karar verdi, (R. Anderson, a.g.t., s. 111-112, 118). Hâlbuki
Fendall'a göre, Lindi gemilerin yanaşmasına elverişli olmadığı gibi dekovil hattı için de
iyi bir başlangıç noktası değildi, (a.g.e., s. 103). Kanaatimizce haklı olan Fendall'dır.
415
"Enemy Breaking Up in East Africa", The Times, 15 Kasım 1917, s. 8.
416
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 216-218.
417
Von Lettow aldıkları esirlere elden geldiğince iyi muamele edildiğini ve yiyecek
verildiğini belirtiyor. İngilizlerin de aldıkları esirlere genellikle iyi davrandıklarını
söylüyor. Ancak zikrettiği iki vakadan İngilizlerin özellikle esir düşen yüksek rütbeli
Alman subaylara zulmettikleri de anlaşılıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 221).
İngilizler de bu cephede Almanları bazen esirlere kötü muamele etmekle itham
etmişlerdir. Böyle bir yayın için bkz. (British Civilian Prisoners in German East Africa, a
report by the government committee on the treatment by the enemy of British prisoners of
war, Londra, 1918). Almanların bu cephede içinde bulundukları durum göz önüne
alındığında Almanlara esir düşenlerin çektikleri zorluklar daha iyi anlaşılabilir. Şu da bir
gerçek ki von Lettow savaş hukukuna kesinlikle riayet ediyordu ve esirlere kötü muamele
eden askerlerini de cezalandırmayı ihmal etmiyordu, (C.P.Fendall, a.g.e., s. 79, 128).
418
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 219-220. Zeplin L59'un seferinin tam da bugünlere
denk geldiği dikkatlerden kaçmasın.
414
266
Yener BAYAR
miktarda bir gıda stoku bulamadılar.419 Temmuz 1917’de Lettow’un tüfek
gücü 800 Avrupalı ile 5.500 askariden müteşekkildi. 25 Kasım’da
Portekiz Doğu Afrikası’na geçerken bu kuvvetten sadece 300 Avrupalı ile
1.700 askariye komuta ediyordu. Cephane, ilaç ve gıda stokları yetersiz
olduğu için diğerlerini geride bırakmıştı. En azından 3.000 Afrikalı da
(kadınlar, taşıyıcılar ve çocuklar) bu orduya eşlik ediyordu.420
21 Kasım'da İngilizlerin Nevala'ya girmesinden sonra daha da
güneye çekilen von Lettow'a katılmaya çalışan Albay Tafel
komutasındaki 12 Alman subay, altı tıbbî personel, 92 diğer rütbelerden
Alman, 1.212 askari ve çoğu taşıyıcı olan 2.200 sivil yerliden oluşan
Alman birliği teslim olmak zorunda kaldı.421 Ross Anderson'a göre ise
etrafı sarılan Tafel'in ordusundan 27 Kasım'da 27 Alman, 178 askari ve
1.112 taşıyıcı teslim olmuş ve aynı günün akşamı Tafel şartlı teslim
olmak için müracaat etmişti. 28 Kasım'da ise 1.115 Avrupalı ve 3.382
askari 43 makineli tüfek ve dört topla beraber teslim olmuşlardı. Ayrıca
Tafel 1.200 ilâ 1.400 piyade tüfeği, 25 ilâ 30 makineli tüfek ve iki topu da
teslim olmadan evvel tahrip ettirmişti. Böylelikle schutztruppenin gücü
yarıya düşmüştü.422 Ancak muhtemelen mübalağalı olan bu rakamlara
ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Etrafı sarıldığında Tafel, von Lettow'dan
sadece bir günlük mesafe uzaklığındaydı ancak bunun farkında değildi.423
Böylelikle The Times'a göre Kasım ayı boyunca Almanlardan
1.094 Avrupalı ve 3.176 Afrikalı asker ya öldürülmüş ya da esir alınmıştı.
Geride bırakılan yaralılarla beraber Almanların Kasım 1917'deki toplam
kayıpları 6.800 kişi civarındaydı.424 İngiliz Savaş Bakanlığı'nın
yayımladığı bildiriye göre 01 Ağustos-30 Kasım 1917 tarihleri arasında
Almanlardan 1.410 Avrupalı ve 4.149 Afrikalı asker ile 11 top ve 56
makineli tüfek ele geçirilmişti.425
419
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 223. Ellerindeki tüm stok sadece 10 gün yetecek
düzeydeydi. Lettow, buna sebep olarak, İngilizlerle Portekizlilerin Alman depolarını
mütemadiyen tahrip etmelerini gösteriyor.
420
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 635.
421
"East African Success", The Times, 29 Kasım 1917, s. 6.
422
R.Anderson, a.g.t., 277. Bu rakamlar biraz yüksek görünüyor. Olayı İngiliz gözüyle
anlatan O'Neill bile Tafel'in teslim olan kuvvetini 100 Alman, 1.212 askari ve 2.200 diğer
yerliler olarak gösteriyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 111). C.P.Fendall ise isim vermeden
Tafel'in kuvvetini 300 Avrupalı, 1.500 askari ve askarilerin eşlerini de içeren takipçiler
olarak zikrediyor, (C.P.Fendall, a.g.e., 110).
423
C. Miller, a.g.e., s. 297.
424
"Mahenge Force Surrenders", The Times, 29 Kasım 1917, s. 6. İngiltere Savaş
Bakanlığı'nın (War Office) 21 Kasım tarihli bildirisine dayanan 24 Kasım tarihli haberde
ise Kasım ayında Almanların kaybının 3.000'in üzerinde olduğu belirtiliyor, ("More
Captures in East Africa", The Times, 24 Kasım 1917, s. 6).
425
"The Round-Up in East Africa", The Times, 03 Aralık 1917, s. 7. Düşman
kuvvetlerinin neredeyse yarısının imha edildiği belirtilen bu operasyonlarda Belçikalıların
önemli katkısının olduğu da ekleniyor.
267
Yener BAYAR
Almanların bu geri çekilişi İngiliz basınına bu şekilde yansırken
Alman basını Doğu Afrika'da Almanya'yı mağlup saymıyor ve İtilaf
Devletleri'nin tutumunu dereyi görmeden paçayı sıvamak olarak
niteliyordu. O günlerde Cologne Gazette'de çıkan bir makalede von
Lettow-Vorbeck'in hâlâ teslim olmadığı hatırlatıldıktan sonra, daha uzun
bir süre direneceğinin umulduğu belirtiliyordu. Aynı makalede eğer von
Lettow teslim olmak zorunda kalırsa ve Almanlar son sömürgelerini de
yitirirlerse o zaman "düşmanlarımız şunu iyi bilsinler ki gelecek iktisadî
yaşamımız için gereksindiğimiz ve sahip olmayı amaçladığımız tropikal
toprağı geri alacağız" sözleriyle Almanların kararlılığı vurgulanıyordu.426
1917 sonlarında başta Lloyd George olmak üzere İngiltere'nin
önde gelen politikacıları savaş kayıplarının yüksekliği ve İrlanda meselesi
üzerine yoğunlaşmışlardı. Flandre cephesindeki kesif savaş İtilaf
ordularını zayıflatmış; İngiltere, halkın motivasyonunu yükseltmek için
Filistin Cephesi'ndeki başarılara bel bağlamıştı. Amerikan kuvvetlerinin
tertip edilmesindeki yavaşlık ve Rus Devrimi savaşın en iyi ihtimalle
1919'a kadar uzayacağı beklentisini doğurmuştu. Alman denizaltıları
İngilizleri Doğu Afrika'ya takviye göndermekten caydırmasalardı bile bu
şartlar altında İngiliz hükümeti Doğu Afrika Cephesi'ne daha fazla
kaynak ayıramayacaktı.427
2.2.6.2. Almanlar Portekiz Doğu Afrikası'na Giriyorlar
Kasım 1917'nin son haftasında von Lettow, 268 Avrupalı, 1.700
askari, 3.900 taşıyıcı ve 370 erkek çocuktan oluşan ordusuyla Rovuma
Nehri'ni geçerek Portekiz Doğu Afrikası'na girdi. Bunların haricinde
kendi yiyeceklerini bulmak zorunda olan (ordudan istihkak verilmeyen)
600'den fazla kadın ve çocuk ve 700 askari çocuk da mevcuttu.428 Alman
Doğu Afrikası'nı terk eden bu ordunun en ciddi sıkıntısı gıda yokluğuydu.
Henüz Tafel'in teslim olduğundan habersiz olan von Lettow'un
mühimmatı da gayet azalmıştı.429 Ancak geçmiş tecrübelerin de tesiriyle
Portekiz kışlaları ve birlikleri kolay hedef olarak görülüyordu. Böyle
olduklarını da olayların seyri gösterecektir. Beş asrı aşkın bir müddettir
"Through German Eyes", The Times, 21 Aralık 1917, s. 5.
R.Anderson, a.g.t., 285.
428
R.Anderson, a.g.t., 282-283. Askari "boys" tabirini "askari çocuk" tamlamasıyla
karşıladık. Von Lettow ise Portekiz Doğu Afirkası'na geçen Alman ordusunun 300
Avrupalı, 1.700 askari ve 3.000 taşıyıcı ve diğer Afrikalılardan müteşekkil olduğunu
belirtiyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 224). Dolayısıyla Anderson Lettow'un verdiği
rakamlara yaklaşık 2.500 savaşçı-olmayan yerliyi eklemiş oluyor. C.P.Fendall ise PDA'na
geçen Alman kuvvetini 200 Avrupalı ve 1.500 askari olarak gösteriyor, (C.P.Fendall,
a.g.e., s. 110).
429
Tafel'in birliğinden ayrılan Yüzbaşı Otto Ocak ayı ortalarında Portekiz Doğu
Afrikası'nda von Lettow'a katıldığı zaman Lettow Tafel'in teslim olduğunu öğrendi, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 245).
426
427
268
Yener BAYAR
Mozambik'te bulunan Portekizlilere karşı halk arasında ciddi bir
memnuniyetsizlik ve yer yer çok ciddi isyanlar vardı. Halk arasındaki
Portekiz karşıtlığından kendine siyasi yarar devşirebilecek olan von
Lettow, Mozambik siyasetine ve içişlerine karışmadı. Ancak yine de
Portekizlilerin düşmanı olduğu için halktan istihbarat ve lojistik
bakımından destek bulmakta da zorlanmadı. Portekiz Doğu Afrika halkı
İngilizlere ise destek değil köstek oluyordu.430
Schutztruppe'nin "Haya Safari" adlı marşı431
Tunakwenda, tunashinda,
Tunafuata Bwana Obersti.
Askari wanaendesha,
Askari wanaendesha,
Tunakwenda, tunashinda
Haya. Haya Safari.
Gidiyoruz, zafer kazanıyoruz,
Komutanımızı takip ediyoruz.
Askerler yürüyor,
Askerler yürüyor.
Gidiyoruz, zafer kazanıyoruz.
Hep birlikte. Hep birlikte
[ediyoruz].432
yolculuk
KAR'ın "The Big Bwanas" adlı marşı433
The big Bwanas434
Stop away behind
We others have fighting and hunger
What kind of business is this?
Büyük komutanlar [siz ancak]
Arkada uzakta durun
Biz savaşıyoruz ve açız
Bu nasıl iştir?
The Portuguese are no good
When they hear a shot they run
Nor will they stop
Till they reach the sea
Portekizliler iyi değil
Bir top sesi duyduklarında kaçarlar
Durmazlar da
Denize ulaşana kadar
The KAR askaris
Are fierce in fight
But go carefully
There are lions in the bush.435
KAR askarileri
Muharebede gözünü budaktan sakınmaz
Ama dikkatli gidin
Çalılıkta aslanlar var.
Fendall'a göre PDA'ndaki yerliler İngilizlerin Portekizlilerin yerine geçeceğini
düşünüyorlardı. Bunun için İngilizlere de sempatiyle yaklaşıyor, yardım ediyorlardı,
(C.P.Fendall, a.g.e., s. 120).
431
C.Miller, a.g.e., s. 302; H.J.Popowski, Haya Safari, Bloomington-Indiana,
AuthorHouse Yayınları, 2008, s. 211. Popowski'ye göre "Haya. Haya Safari" dizesine
orduda bulunan subaylar da eşlik etmekteydi. Çeviride (D.V.Perrot, Concise Swahili and
English Dictionary, Illinois, NTC Yayımcılık Grup, 1992 ile F.Burt, Swahili Grammar
and Vocabulary, Londra, Society for Promoting Christian Knowledge, 1910) eserlerinden
istifade edildi.
432
Bu dize "[sen de] gel. [sen de] gel [katıl] seyahat[e]" şeklinde de tercüme edilebiliyor.
433
C.Miller, a.g.e., 317; Daniel Gorman, “The war on the periphery: The experience of
soldiers fighting in European colonies”, ed. Timothy Dowling, Personal Perspectives:
World War I, Santa Barbara-California, ABC-Clio, 2005, s.56-57. Aslında bu dörtlükler
ilk geçtikleri kaynakta üç farklı şarkı olarak kaydedilmiştir, (A.Wienholt, a.g.e., s. 249)
434
"bwana" sözcüğüyle üslerde bekleyen yüksek rütbeli komutanlar kastediliyor,
(A.Wienholt, a.g.e., s. 249). Muharebe saflarına katılmayan rütbesizlere ise base wallah
veya base rat (üs faresi veya sıçanı) deniyordu.
430
269
Yener BAYAR
25 Kasım 1917'de Ngomano'daki Portekiz kışlasına ani ve
şiddetli bir saldırı yapan Almanlar çok az kayıp vererek 187 Portekizliyi
öldürüp 500'ünü de esir aldılar. Ayrıca altı ağır makineli tüfek, 600
piyade tüfeği ve 250.000 de mermiyi ele geçirdiler. Mühimmat
eksiklerini böylece nispeten gideren Almanlar, hâlâ gıda sorununa bir
çözüm bulamamışlardı. 02 Aralık'ta küçük bir Portekiz birliği tarafından
korunan bir depoya saldırarak burada 70 tüfek, 300.000 mermi ve 858
çuval tahıl436 buldular. Bu gıda sekiz günlük ihtiyacı karşılayarak
Almanların çorak bölgeyi aşıp güneye doğru ilerlemelerini sağladı.437
Almanlar birkaç kola ayrılarak yağmaya devam ettiler.438 Nampakesho
cephaneliğini yakıp Aralık ayı başlarında (03 Aralık, 06-08 Aralık) Serra
Mecula Dağında (İsmi Mkula Tepeleri olarak da geçer.) Yüzbaşı
Curado'nun komuta ettiği Ndimbo Portekiz birliğine saldırarak galip
oldular. Curado'dan başka sekiz subay ve 17 askeri esir edip, top,
makineli tüfek ve mühimmatlarını aldılar. Portekizlilerin toplam kaybı 40
civarındaydı.439 Ayrıca, Almanlar burada 18 günlük gıda ve ciddi
miktarda kinin ele geçirdiler. 11 Aralık'ta Chirumba'yı aniden basarak
buradaki 800 çuval tahıl ve 80 çuval unu aldılar daha sonra bir Alman
devriyesi 15.000 mermi ve 300 top güllesini gasp etti. Bu şekilde hızlıca
Mwembe, Chirumba, Lusinje ve Medo civarındaki verimli bölgeye
C.Miller "aslanlar" sözcüğüyle "Almanlar"ın kastedildiğini belirtiyor, (C.Miller, a.g.e.,
317). Kaynak belirtmiyorsa da bu bilgiyi (A.Wienholt, a.g.e., s. 249)'dan aldığını
düşünüyoruz. Ancak kanaatimizce burada gerçek aslanlardan da bahsediliyor olabilir.
436
"African food". Bu muhtemelen bir tür darı olan mtema (mtana) idi. Ayrıca diğer
tahıllar, şeker kamışı, yer elması, mbinji meyvesi, pirinç, patates ve muhogo adlı tatlı
kökleri yenen bir tür manyok da askerler tarafından tüketiliyordu, (Von Lettow-Vorbeck,
a.g.e., s. 139, 173, 192, 194, 288). Yüksek oranda nişasta içeren manyoğun hazmı da
kolaydır. Daha sonra Almanlar buğday unu katmadan sadece patatesten, mısırdan,
mtemadan veya muhogodan ekmek yapmayı da öğrenmişlerdi.
437
R.Anderson, a.g.t., 283. Miller Almanların Ngomano'da altı at, bir 40 mm.lik sahra
topu ve büyük miktarda ilaç ele geçirdiklerini belirtiyor, (C. Miller, a.g.e., s. 296). Von
Lettow ise 30 civarında at gaspettiklerini belirtmektedir, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s.
232).
438
Portekiz Doğu Afrikası'nda Almanların askeri organizasyonu şöyleydi: LikopolweMwembe'de Abt Wahle kolunda üç bölük, Muabala civarında Abt Göring kolunda üç
bölük, Chirumba-Luambala arasında Abt Otto kolunda iki bölük, Chirumba'da Kommando
kolunda tek bölük ve Muo'dan Namunyo'ya kadar Port Amelia karşısında Abt Köhl
kolunda beş bölük, (R.Anderson, a.g.t., 292).
439
"Van Deventer's Pursuit", The Times, 28 Aralık 1917, s. 6. Almanlar ertesi gün esirleri
bıraktılar. Habere göre von Lettow'un gücü 2.000 asker civarındaydı. Bir başka haberde
ise Portekizlilerden toplam 50 esir alındığı Almanlardan ise 11 Avrupalı ve 100 Afrikalı
askerin öldüğü veya yaralandığı belirtiliyor, ("The Odyssey of von Lettow", The Times,
03 Ocak 1918, s. 5).
435
270
Yener BAYAR
ulaştılar.
Böylelikle von Lettow İngilizlerin kendisine karşı
gönderdikleri birliklerden441 de epeyce uzaklaşmış oldu.
Portekiz Doğu Afrikası'na girdiği daha ilk haftalarda belli başlı
eksiklerini gideren von Lettow güneye ilerlemeye devam etti. Van
Deventer'in Port Amelia üzerinden naklettiği ordularla taarruza geçmesi
ise Nisan 1918'i buldu.442 Nisan başlarında Almanları Chirumba
Tepesi'nde kuşatıp teslime zorlamak amacıyla başlayan operasyonlar
İngilizler açısından başarısızlıkla sonuçlandı. Bu tuzağa düşmeyen
Almanlarla yapılan muharebeler Namunyo, Mdalamia, Koronje, Mahua
ve Nanungu'da devam etti. İki taraf da büyük kayıplar vermesine rağmen
Almanlar bozguna uğramamayı başardılar ve güney istikametinde
ilerlediler.443
Van Deventer, Hoskins'in yerine getirildiğinde ordusunu yeniden
organize etmek zorunda kaldı. İngilizlerin diğer ülkelerden sevk ettikleri
askerler memleketlerine dönmüşlerdi. Bu savaş artık 1918 başlarında
mevcudu 30.000'e ulaşmış olan KAR ile schutztruppe arasında
gerçekleşecekti. Sadece KAR birlikleri bile Portekiz Doğu Afrikası'na
çekilmiş olan Almanların kuvvetinin on misli büyüklüğündeydi. Ancak
uygulamada asker sayısının büyüklüğü İngilizler için aynı zamanda bir
handikap teşkil ediyordu. Büyük orduları beslemek için daha çok taşıyıcı
istihdam edilmesi444, nakliyeyi kolaylaştırmak için daha fazla vasıta ve
hayvan kullanılması ve yol inşa edilmesi, lojistik yollarının güvenliği için
de daha çok asker görevlendirilmesi gerekiyordu.
Von Lettow güneye ilerledikçe Portekizlilere duydukları nefret
sebebiyle kendisine dostane bir surette davranan yerliler buldu. Takip
eden İngilizler ise lojistik kaynaklarından gittikçe uzaklaşıyor iki yıl önce
Alman Doğu Afrikası'nda olduğu gibi nakliye sıkıntısı çekiyorlardı.
Temmuz 1918'de von Lettow Alman Doğu Afrikası sınırının yaklaşık
600 km güneyinde Ligonya Nehri civarındaydı. Peşindeki İngiliz
kuvvetleri ise Portekiz Doğu Afrikası'nda genişliği 500 kilometrenin
üzerindeki bir bölgeye yayılmışlardı.445
Bu arada Portekizlilerle eşgüdüm sağlamaya çalışarak savaşı
Darüsselam'dan idare eden van Deventer Almanları Quelimane'ye
ulaşmadan Malema bölgesinde kıstırmak çarelerini arıyordu.446 Harita
440
440
R.Anderson, a.g.t., 284.
"E. African Fighting, New Campaign in Mozambique", The Times, 12 Ocak 1918, s. 6.
İngilizler bu askerleri Port Amelia'dan karaya çıkarmışlardı.
442
Halbuki Porto Amelia'ya asker ve malzeme sevkiyatı Aralık 1917'de başlamıştı, (C.
Miller, a.g.e., s. 299).
443
R.Anderson, a.g.t., 296-301.
444
C. Miller, a.g.e., s. 298-299.
445
"Von Lettow's Long Trail", The Times, 17 Temmuz 1918, s. 7.
446
Almanlar Malema bölgesine ulaştıklarında mtema olgunlaşmış bir haldeydi. Ayrıca
bolca patates, domates, muz ve diğer meyvelerden buldular. Av hayvanları ve balık da
441
271
Yener BAYAR
8'de de görüleceği üzere küçük bir demiryoluyla Quelimane'ye bağlanan
Namacurra (Nhamacurra)'da Portekizlilerin bir birlikleri ve depoları
bulunuyordu. Van Deventer buranın güçlendirilmesi gerektiğinin farkında
olduğu için Portekiz subaylarını ihtar ettiği gibi bazı KAR askerlerini de
burada görevlendirmişti.447 Ayrıca Portekizlilerin savunmasına
güvenmediği için güneyden de asker çıkararak Almanların ilerlemesini
durdurmak istiyordu. Bu arada Malema'da kapana kısılmaktan kurtulan
Almanlar bir yandan güneye doğru ilerlerken bir yandan da saldırılarına
devam ediyorlardı. Örneğin Alto Molokwe'ye yürüdüklerini işitince
müdafaaya girişmeden kaçan Portekiz birlikleri sayesinde pek çok önemli
belge ile büyük gıda stoklarını ele geçirmişlerdi.448
Von Lettow'un öncü kolu olan Abt Müller, 27 Haziran'da
Namacurra üzerine yürüdü. Müller yerlilerin verdikleri istihbarat449
sayesinde kışlayı dışarıdan koruyan Portekiz ve İngiliz askerlerini telaşa
düşürerek kolayca galebe çaldı. Esas saldırıyı yapmak içinse ordunun
ulaşmasını bekledi. 02 Temmuz'da birleşen Alman kuvvetleri harekâta
başladılar. İki gün süren yoğun makineli tüfek ateşi ve taarruzlar, tren
istasyonu civarında siper almış olan KAR birliklerini yerlerinden
sökmeye yetmedi. Bu sırada Almanlar Portekizlilerden ele geçirdikleri
bozuk bir topu tamir etmeyi başardılar. Bu topla yaptıkları ilk atış
Portekizli birlikleri büyük bir heyecan ve korkuya düşürerek
kaçışmalarına ve bir kaos ortamının doğmasına sebep oldu. Bunu iyi
değerlendiren Almanlar düşmanlarının üzerine yürüyerek onları derin ve
timsahlı olan Namacurra Nehri'ne döktüler. İngiliz ve Portekiz birlikleri
tamamen bozulmuş ve büyük kayıplar vermişlerdi. Almanlar burada beş
ağır üç hafif makineli tüfek, 484 piyade tüfeği, 327.000 mermi, 300 ton
gıda ve 3,75 kg kinin buldular.450
Namacurra'nın Almanların eline geçmesi Portekizli idarecileri
teyakkuza geçirdi. Bu günlerde Quelimane'yi boşaltmak bile masadaydı.
Ancak von Lettow Zambezi'yi geçmenin zor olacağını ve denize
yaklaştıkça İngilizlerin işini kolaylaştıracağını bildiği için 05
Temmuz'dan itibaren tam ters yöne, kuzeye doğru ilerlemeye başladı.
Ancak yerli halkın saklaması sebebiyle İngiliz ve Portekizliler bu harekâtı
ancak Almanları 11 Temmuz'da Ociva civarında gördüklerinde
ziyadesiyle mevcuttu. Yerli halk burada da Almanlara çok muhabbetle yaklaştı, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 261).
447
R.Anderson, a.g.t., 304.
448
Ayrıca Portekiz Doğu Afrikası'nda hasat Alman Doğu Afrikası'ndan daha erken
alınıyordu. Bunun Almanlara çok faydası oldu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 247).
449
Yerlilerin verdikleri istihbaratı değerlendirmek de pek kolay bir iş değildi. Örneğin
düşman kuvvetinin sayısını belirtirken mingi (çok) veya kama majani (çayır kadar sık)
diyorlardı. Bu bilgi 50 askere de 5.000 askere de tekabül edebiliyordu, (Von LettowVorbeck, a.g.e., s. 269).
450
R.Anderson, a.g.t., 304-305. Aşağıda Kronoloji bölümündeki verilerle mukayese
ediniz.
272
Yener BAYAR
öğrendiler. Kuzeye ilerleyen Almanlar Mtiba'daki Portekiz birliğini ele
geçirip 20 Temmuz'da Namirrue kışlasına hücum ettiler. Bu arada bir
İngiliz kolu da bölgeye gelmişti. Lettow İngilizlere bir gece baskını
yaparak büyük bir zayiata uğrattı. Üç gün süren muharebeler sonunda
İngilizler teslim olmak zorunda kaldılar.451
Von Lettow Namirrue'de bulduğu belgeler üzerine rotasını
Ligonye'nin doğusuna Chalaua'ya çevirdi. Burada ele geçirdiği terk
edilmiş Portekiz kışlalarında pek çok gıda bulmasına rağmen yeterli
taşıyıcısı olmadığı için bunları imha etmek zorunda kaldı. Temmuz
sonlarında Chalaua'ya ulaşan Almanlar burada bir hafta kadar kalarak bir
durum değerlendirmesi ve düzenlemeler yaptılar. Portekiz Doğu
Afrikası'na girdiklerinde 1.790 olan askari mevcudu 1.190'a düşmüştü.
Bu açığı taşıyıcılardan seçtikleri 310 kişiyi hızlı bir eğitime alarak
tamamlamaya çalıştılar. Ancak mevcutları 281'den 197'ye düşen
subayların boşluğunu tamamlama imkânı yoktu. Meydan savaşları
Almanları eritiyor ve mağlup olmalarına rağmen yine de İngilizlere
yarıyordu. Öte yandan İngilizler işleri kolaylaştırmak için Portekiz Doğu
Afrikası'na da haberleşme ve ulaşım teknolojileri taşımaya
başlamışlardı.452
1916 sonlarında, savaş Portekiz Doğu Afrikası'na sıçramadan
evvel, ülkenin kuzey kısmı, neredeyse tamamen, muntazam yollardan
mahrumdu. Ancak savaş sona erdiğinde Lindi'den Quelimane
(Mozambik'in güneyinde) ve Zomba'ya (bugün Malavi'de) otomobille
gitmek mümkündü.453 454
451
R.Anderson, a.g.t., 306-307.
R.Anderson, a.g.t., 308-309.
453
R.Anderson, a.g.t., 344.
454
Almanların da savaş sebebiyle pek çok bayındırlık ve haberleşme yatırımı yaptıkları
biliniyor. Bunun için standartlar da gözetilememişti. Örneğin tropikal bir ülke olan
ADA'da pek çok beyaz karınca (termit) kolonisi olduğu için (Bu böceklerin on binlercesi
beraber yürür ve önlerine çıkan canlı veya cansız hemen hemen her şeyi yiyip mahveder.
Biyolojik olarak karıncalara pek de yakın bir tür olmayan termitlere “beyaz karınca” ismi
verilmesi sadece insanların yakıştırmasından kaynaklanmış olsa gerekir.) telgraf
direklerinin demirden yapılması savaştan önce bir normdu. Merkez Demiryolu ile kuzey
bölgeleri arasındaki tek hat sahil boyunca uzanıyordu. Dolayısıyla düşmanın saldırılarına
ve dinlemelerine çok müsaitti. Almanların savaşın ilk yıllarında tutunduları MorogoroHandeni-Korogwe hattında telgraf iletişimini sağlamak için, özellikle burada yoğunlukla
bulunan zürafalar sebebiyle, ağır kondüktörleri taşıyabilecek uzun demir direklere
ihtiyaçları vardı. Ancak bunları temin edemedikleri için ahşap direkler kullandılar ve daha
sonra bu hattın sık sık tamir edilmesi zarureti doğdu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 30,
70-72).
452
273
Yener BAYAR
Yerli kadınlar yol inşa ediyor.455
Van Deventer 09 Temmuz'da Chalaua'ya yürüyerek von Lettow'u
sıkıştırmak istedi. Ancak Lettow zaten birkaç gün önce bölgeden çıkmaya
başlamıştı. Bu andan itibaren Eylül başlarına kadar, o günlerde İngiliz sömürgesi
olan Nyasaland (bugünkü Malavi) civarındaki Numarroe, Regone, Lioma
bölgelerinde ve Lurio Nehri civarında iki tarafın da büyük kayıplar vermesiyle
neticelenen yakın takip ve kovalamacalar yaşandı. Almanlar istikametleri
hususunda İngilizleri şaşırtmayı denedilerse de muvaffak olamadılar. Yoğun bir
İngiliz takibi altında kuzeye ilerlemeye mecbur kaldılar. Bu iki aylık sürede
askerlerinin 39'u öldürülen, 133'ü yaralanan, 51'i esir alınan Almanlar, 437
taşıyıcılarını da yitirmişlerdi. 5'i yüksek rütbede olmak üzere pek çok subayları
öldürülmüş ya da ağır yaralanmıştı.456 İngilizlerin kaybı da daha az olmasa
gerek.
İngilizler kullanmadıkları pek çok kışla, cephane ve ambarı Almanların
eline geçmesin diye yakmışlardı. 17 Eylül'de Mwembe'ye ulaşan von Lettow
ganimet bulamadı. schutztruppeyi avcuna alan zatürre ve grip gibi ağır akciğer
hastalıkları457, gıda yetersizliği, Avrupa'dan alınan kötü haberler, taşıyıcıların ve
© Imperial War Museum (Q 34466).
R.Anderson, a.g.t., 309-313.
457
Lettow bu akciğer hastalığının Ağustos ortalarından beri ordusundaki 7 Avrupalı ile
200 yerliye sirayet ettiğini ve 2 Avrupalı ile 17 yerlinin bu sebeple hayatını yitirdiğini
yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 304).
455
456
274
Yener BAYAR
subayların yarısının yitirilmesi gibi bir dizi sebep von Lettow'un
ordusunun motivasyonunu bozmaya başlamıştı.458 10 aylık bir aradan
sonra Almanlar, 29 Eylül'de, Mitomani'nin 30 km kadar doğusundan
Rovuma Nehri'ni geçerek Alman Doğu Afrikası'na girdiler.
2.2.6.3. Doğu Afrika'daki Almanlar Ateşkesten Sonra Teslim
Oluyor
Ağustostan beri kuzeye ilerleyen von Lettow'un Portekiz Doğu
Afrikası'ndan çıkarak tekrar Alman Doğu Afrikası'na girdiğini Ekim
1918'de İngiliz basınına da yansımıştı. Buna göre, Songea'ya doğru
ilerleyen von Lettow burada Kuzey Rodezya polisinin mukavemetiyle
karşılaşınca geniş bir manevra yapmıştı. İngilizler von Lettow'un Tabora
bölgesine gideceğini tahmin ediyorlardı. Von Lettow'un çoğu Taboralı
olan taşıyıcılarının, eğer memleketlerine dönmezse Alman ordusunu terk
edeceklerini söyledikleri belirtiliyordu. Ayrıca von Lettow'un Tabora'da
yeni taşıyıcılar devşirmeyi umduğu da bu haberlere eklenmişti.459
C.Miller savaşın bu günlerinde Alman ordusunun durumunu daha iyimser bir gözle
anlatıyor, (C.Miller, a.g.e., 321).
459
"Von Lettow Turns North", The Times, 11 Ekim 1918, s. 7. Tabora Eylül 1916'dan beri
Belçikalıların elinde bulunuyordu. Mwembe'ye geldikleri sırada von Lettow da,
anayurtları Rovuma'nın kuzeyi olan Wangoni (Ngoni) kabilesine mensup taşıyıcıların
kaçmasından endişe etmişti. Çünkü bu noktada Almanlar bu taşıyıcıların memleketlerine
epeyce yaklaşmış bulunuyorlardı ve İngiliz istihbarat birimleri iş başındaydılar. Wangoni
bölgesinden geçtikleri sırada Lettow'un korktuğu başına geldi ve bu kabileye mensup olan
taşıyıcılar firar ettiler. Lettow siyahların topraklarına büyük bir bağlılık duyduklarını
vurguluyor. Elbette senelerdir memleketlerinden binlerce kilometre uzaklarda ve ağır
koşullar altında ordunun peşinden sürüklenen bu insanların kaçışlarını anlayışla karşılıyor,
(Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 304-305). Bu kaçışlar sonraki günlerde de devam etmişti,
(a.g.e., s. 312)
458
275
Yener BAYAR
Harita 8. Von Lettow'un hatıratına göre Almanların Portekiz Doğu
460
Afrikası'nda takip ettikleri güzergâh
Van Deventer'in, Kasım 1917 sonlarından 31 Ağustos 1918'e
kadar geçen süre içinde Cephe'de yaşanan gelişmeleri anlattığı 30 Eylül
1918 tarihli bir raporu 16 Aralık 1918 günü London Gazette'de
yayımlandı. Bu raporunda Almanların Portekiz Doğu Afrikası'nda
460
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 297.
276
Yener BAYAR
Zambezi Nehri'ne kadar güneye indiklerini hatırlatan Van Deventer, aşağı
yukarı "Fransa büyüklüğünde" olan bu bölgenin Avrupalılar tarafından
neredeyse hiç bilinmediğini, ulaşım ve haberleşme olanaklarının çok
kısıtlı olduğunu, yerli halkın ise Portekizlilerden nefret ettiği için
Almanlara yardım ve destek sağlarken İngilizlere büyük güçlükler
çıkardığını anlatıyordu.461
Alman Doğu Afrikası'na girdikten sonra özellikle Ubena ve
Gambawano'da meydana gelen çatışmalarda Almanlar kan kaybettiler.
Çoğu hastalığa yakalanmış olan schutztruppe askerleri günlerdir istirahat
etmeden yürüyorlardı. Bir yandan da taşıyıcılardan ve askarilerden firar
edenlerin sayısı artmıştı. Aralık ayında, yağmurlar başlamadan önce, gıda
sağlayabileceği bir yere yerleşmesi gereken Lettow-Vorbeck, Angola'ya
girmeyi düşündü. Ancak savaşın Avrupa'daki seyrinin ve taşıyıcıların
hızlıca eksilmesinin farkında olan Lettow, muhtemelen savaşın bir yıl
daha uzamayacağını kestirmişti. İngilizleri şaşırtarak gıda yönünden
nispeten fakir olan Kuzey Rodezya'ya yöneldi. Almanlar Fife'ye
gelinceye kadar gıda stoklarını tamamlamışlardı. Fife'deki mühimmatı da
ele geçirmeyi hedefliyorlardı. Ancak 01-02 Kasım 1918'deki tüm
uğraşlarına rağmen, top ve roketleri olmadığı için, Fife'yi savunan
İngilizleri buradan sökemeyerek Kasama'ya yöneldiler.462 12 Kasım'da
girdikleri Kasama, savaşın uzaması halinde gerekecek kaynakları
sağlamaya elverişliydi.463 Kasama'da bulunan von Lettow şimdi de
Chambezi'ye taarruz etmeyi planlıyordu.464 Burada peşlerinden yetişen
Hawkins komutasındaki 750 kişilik KAR birliğiyle muharebe başladı.
Ertesi gün (13 Kasım 1918) van Deventer Avrupa'da ateşkesin
imzalandığını von Lettow'a resmen iletti. Almanya'nın silah bırakmayı
kabul ettiğini belirten Deventer, von Lettow'dan; teslim olan Alman
ordusuna gıda sağlayabileceği en yakın yer olduğu için Aberncorn'a
yürümesini, orada silahlarını teslim etmesini ("cesur savaşınızdan dolayı
bir jest olarak" Avrupalıların şahsi silahları alınmayacak), İtilaf
Devletleri'ne mensup esirlerinse karşılaşılacak ilk İngiliz birliğine teslim
edilerek serbest bırakılmasını talep ediyordu.465
Uzun zamandır Almanya'nın durumundan haberdar olmayan von
Lettow, ateşkes şartlarının Almanya'nın lehine olmasa bile en azından
aleyhine olmayacağını düşünüyordu. 14 Kasım 1918 günü sabah sekizde
Chambezi'deki kauçuk fabrikasında Kasama'dan gelen bir İngiliz
temsilcisiyle görüştü. Burada, muharebelerin gidişatını, ateşkes haberini
"In Unknown East Africa", The Times, 17 Aralık 1918, s. 6.
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 308-310.
463
C.Miller, a.g.e., s. 320-321; R.Anderson, a.g.t., 318. Almanların ana ordusu 12
Kasım'da Kasama'ya gelmişti fakat kent 08 Kasım'dan beri Alman öncü kuvvetlerinin
kontrolündeydi, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 313-314).
464
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 314.
465
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 315-317.
461
462
277
Yener BAYAR
aldığını ve ateşkes koşullarına uyacağını bildiren bir telgraf metnini
Alman İmparatoru'na iletilmek üzere İngiliz temsilcisine verdi. Bunun
üzerine, İngiliz delegesi von Lettow'a, Alman donanmasının
başkaldırdığını, Almanya'da bir ihtilalin vukubulduğunu ve henüz tasdik
edemediği resmi bir belgeden öğrendiğine göre Alman İmparatorunun 10
Kasım'da tahttan indirilmiş olduğunu söyledi. Von Lettow Almanya'ya
dönüp gözüyle görene kadar bu haberlere inanamadığını belirtiyor.466
Teslim olan Almanların askarilere ve taşıyıcılara toplam
1.500.000 rupi civarında birikmiş maaş borçları vardı. Lettow bu parayı
ödemeleri için İngilizlere başvurduysa da bunun değerlendirildiği dışında
bir yanıt alamadı. Berlin'den ise hiçbir cevap gelmedi. Bunun üzerine
alacaklıların bir listesini yapmaktan başka bir şey yapamadı. 467
Aberncorn'a gelen von Lettow mevzubahis olanın bir "kayıtsız şartsız
teslim olma" değil "kayıtsız şartsız tahliye" olduğunu idrak etti. Yani
Almanların sömürgelerini tamamen terk etmeleri gerekiyordu. Buna karşı
teslim olmaktan vazgeçerek Belçikalılara katılmayı aklından geçirdiyse
de makul olmayan bu yolla bir şey elde edilemeyeceği açık olduğu için
teslim oldu ve Deventer'in isteği üzerine Darüsselam'a getirildi. Ateşkes
şartlarına göre Almanların en kısa zamanda İngilizler tarafından
Almanya'ya gönderilmeleri gerekiyorsa da İngilizler bu işi ağırdan
aldıkları için468 Almanlar yeni yıla Doğu Afrika'da girdiler.
Teslim olan Alman kuvveti Lettow ve Vali Schnee de dâhil
olmak üzere 155 Alman ve 4.416 Afrikalıdan oluşuyordu.469 Teslim
ettikleri silahlar ise bir Portekiz topu; yedisi Alman mamulü, 16'sı ağır
14'ü ise hafif İngiliz mamulü olmak üzere toplam 37 makineli tüfek,
1.071 İngiliz ve Portekiz piyade tüfeği, 208.000 mermi, 40 top mermisi
idi.470 Bu arada von Lettow ısrarla kendilerinin savaş tutsağı, alelade esir,
olmadıklarını ateşkes uyarınca silahlarını kendi iradeleriyle bıraktıklarını
bildirerek İngilizlerin kendilerine esir muamelesi yapmalarını protesto
etti. Buna yanıt veren van Deventer protestonun İngiliz Savaş
Bakanlığı'na iletildiğini ancak bakanlığın Almanları esir saydığını
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 317-318. Almanya'nın savaş serüveni ve Kayser'in
akıbeti için bkz. (Miles Bouton, And the Kayser Abdicates; The German Revolution
November 1918-August 1919, New Haven, Yale Üniversitesi Yayınları, 1921).
467
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 319. İngilizler Alman askarileri ve taşıyıcıları ücretleri
ödenene kadar Tabora'da enterne edeceklerini de bildirmişlerdi, (a.g.e., s. 320).
Afrikalıların bu alacakları ancak 1964 senesinde Almanya tarafından ödenebildi. Elbette
hak sahiplerinin pek çoğu aradan geçen yaklaşık yarım asırda hayatlarını yitirmişlerdi.
Almanya'nın ödediği toplam tutarın o günkü rakamlarla 64.000$ olduğu anlaşılıyor,
(Duane Koenig, a.g.m., s. 14).
468
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 319.
469
R.Anderson, a.g.t., 319.
470
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 321. Von Lettow'a göre teslim olan ordu Vali Schnee,
20 subay, beş askerî hekim, bir gönüllü hekim, bir kıdemli veteriner, bir kıdemli kimyacı,
bir sahra telgrafçısı subay, 125 diğer rütbelerden Avrupalı, 1.156 askari ve 1.598
taşıyıcıdan müteşekkildi.
466
278
Yener BAYAR
belirtti. Von Lettow-Vorbeck’in teslim olan askerlerinin ciddi bir kısmı
İspanyol Gribi salgını nedeniyle öldü.472 Lettow, kamptaki bütün
Avrupalıların bu salgına yakalandığını ve Yüzbaşı Spangenberg'den
başka dokuz Avrupalının daha hayatını yitirdiğini, bunun da mevcudun
%10'a tekabül ettiğini ve Tabora'daki askarilerden de bu salgın sebebiyle
ölenler olduğunu belirtiyor.473
Von Lettow'un verdiği rakamlara göre savaşın başlangıcında
Alman askerî mevcudu savunma kuvveti olan 216 Avrupalı ve 2.540
askari ile kolluk kuvveti (polis) olan 45 Avrupalı ve 2.154 askariden
oluşuyordu. Bunlara daha sonra batırılan Königsberg'in 322 ve
Möve'nin474 102 kişilik mürettebatı da eklendi. Savaş boyunca Alman
saflarında çarpışanların toplamı 3.000 Avrupalı ve 11.000 askari
düzeyindeydi.475 İngiliz kuvveti içinse von Lettow İngiliz kaynaklarından
aldığını belirttiği rakamları paylaşıyor. Buna göre Doğu Afrika'da
Almanlara karşı 130'un üzerinde general ve 300.000 civarında asker
savaşmıştı. Avrupalı ve Hindistanlı askerlerden 20.000 kadarı ile 140.000
at476 ve katır ölmüştü. Von Lettow bu rakamları, özellikle general
sayısını, mübalağalı bulmaktadır. Ancak ölen siyah askerler de dâhil
edilirse İngiliz ordusunun verdiği toplam ölü sayısının 60.000'den az
olamayacağını da eklemektedir.477 Bugünkü Kenya, Uganda, Kongo,
Ruanda, Burundi, Tanzanya, Zambia, Malavi ve Mozambik sınırları
içinde cereyan eden savaşlarda, İngiliz tarafının kaybı 330.000’e yakını
hastalıktan olmak üzere 349.311 oldu.478
471
471
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 321-322.
C.P. Fendall, a.g.e., s. 127-128. Portekiz Doğu Afrikası'ndaki son günlerinde
hastalıkların pençesindeydiler, (R.Anderson, a.g.t., 314-315).
473
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 324.
474
Almanlar kendi gemileri olan Möve'yi 09 Ağustos 1914'te Darüsselam limanında
batırmışlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 28).
475
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 19. Lettow bu rakamların savaşçı olmayan tıbbî
personel vesaireyi de kapsadığını belirtiyor. Ancak schutztruppenin mevcudu hakkındaki
bu rakamlar gerçekte olandan düşüktür. Von Lettow başka bir yerde ise Alman kuvvetinin
azamî düzeye ulaştığı 1915 sonlarında mevcudunun gemilerden gelen personel, tıbbî
personel, mülkî personel, posta teşkilatı üyeleri vs. dâhil olmak üzere 2.998 Avrupalı ve
11.300 askari olduğunu belirtiyor, (a.g.e., s. 72).
476
Öldüğü bildirilen at sayısı abartılı değildir. Örneğin 1899-1902 Boer Savaşında, pek
çok olanağa rağmen, İngiliz ordusu 518.000 atın 347.000’ini yitirmişti, (John Keegan,
Savaş Sanatı Tarihi, çev. Füsun Doruker, İstanbul, Sabah Kitapları Gençlik Yayınları
A.Ş., 1995, s. 287-288).
477
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 20, 325. 60.000 tahmini taşıyıcıları kapsamamaktadır.
478
R.Anderson, a.g.t., s. 1. "Kayıp" sadece ölü demek değildir. Savaşa devam
edemeyecek kadar hastalanan veya yaralanan askerler de kayıp olarak sayılır.
472
279
Yener BAYAR
Rufiji bölgesinde (indistanlı istihkâm askerlerini taşıyan bir kamyon
konvoyu479
Yağışsız mevsimde yolları bir toz yığınına çeviren bir buçuk
tonluk kamyonlar bu toz yürüyen aksamlarını kapladığı için iş
görmüyorlardı. Yağmur mevsiminde ise çamura saplanarak ordu için tam
bir yüke dönüşüyorlardı. Böyle durumlarda kamyonları kaldıkları yerde
bırakmaktan başka bir çare bulunamıyordu. Bunun için kamyonların
taşıdığı yükün beşte biri kadarını taşıyabilen hafif vasıtalar getirildi.
Elbette bu da beş kat fazla sayıda şoför gerektirmişti. Fakat şoförlerin
yüzlercesi de humma yüzünden öldü. Yük hayvanları bu açığı
kapatmaktan çok uzaktı. Bu dönemde 28.000 öküz çeçe sineği tarafından
öldürüldü. Atlar daha da dayanıksızdı. Reitz, "Bu dilsiz, nazik
hayvanların 30.000'den fazlası burada öldü." diye yazıyordu "ve benim
atları anlayan ve seven parçam da kısmen öldü".480
479
480
© Imperial War Museum (Q 15609).
C.Miller, a.g.e., s. 232'den kısaltılarak aktarıldı.
280
Yener BAYAR
Lindi yakınlarında tamirhane481
Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ndeki Alman
kayıpları iki eserde zikrediliyor. Deppe eserinde sadece Avrupalı
Almanlara ilişkin istatistikleri zikrederken Boell Afrikalılar hakkında da
(tahmin edileceği gibi pek de güvenilir olmayan) rakamlar veriyor.
Tablo 7. Deppe'ye göre Doğu Afrika Cephesinde 1914-1918 arasında
meydana gelen Almanların Avrupalı kayıpları 482
Çatışmalarda ölen
Çatışmalarda yaralanan
Hastalıktan ölen
Esir düşen
Muharebelerde kaybolan
Toplam
285
875 (Bunların 51'i kurtarılamayarak öldü.)
190
1.742
486
3.629
Tablo 8. Boell'e göre Doğu Afrika Cephesindeki Alman Kayıpları 483
Çatışmalarda ölen
Çatışmalarda
yaralanan
Kazara ölen
Hastalıktan ölen
Esir düşen
Muharebelerde
kaybolan
Firari484
Toplam
Avrupalı
354
874 (Bunların 80'i
kurtarılamayarak öldü.)
23
277
2.718
?
Askari
1.200
3.669
Taşıyıcı
1.000
?
?
508
4.275
4.510
?
5.000-6.000
?
?
2
4.762
2.847
17.009
?
6.000-7.000
© Imperial War Museum (Q 15477).
R.Anderson, a.g.t., 212.
483
R.Anderson, a.g.t., 213.
484
Kanaatimizce "deserter" yerine kaynakta sehven "deserted" yazılmış.
481
482
281
Yener BAYAR
Daha savaş bitmeden Alman basını von Lettow'u büyük Prusyalı
subaylar arasında zikretmeye başlamıştı.485 İngiliz basınında ise 15
Kasım'da çıkan haberlerde van Deventer'in von Lettow'a ateşkesin
şartlarını bildirdiği ancak von Lettow'un imzalanan ateşkesi tanımayarak
ve "asla teslim olmayarak" savaşmaya devam etmesinin muhtemel
olduğu belirtiliyordu. Lettow-Vorbeck'in iradesi ve kararlılığı gerçekten
de düşmanlarını etkilemişti. Dört yıldan uzun bir süredir dünyadan izole
bir şekilde ve çok zorlu bir coğrafyada savaşmaktan yılmayan bu
komutan şimdi bir İngiliz sömürgesi olan Kuzey Rodezya'da
bulunuyordu. Ancak İngilizler hâlâ onun Tabora'ya doğru ilerleyerek yeni
kuvvetler devşireceğinden endişe ediyorlardı.486
Von Lettow'un İngilizler arasındaki saygınlığı teslim olduktan
sonra da sürdü. 18 Kasım 1918 tarihli The Times'ta Doğu Afrika
Cephesi'ni özetleyen uzunca bir haber şu cümle ile bitiyor: "Von
Lettow'un, Almanya ile mütareke imzalanmasından sonraya değin
savaşmasını sağlayan ana faktör askerî maharetinden ziyade yerli
askerlerinin ona olan kişisel sadakatleriydi."487 Almanlar teslim
olduklarında siyah askerlerini silah bırakmaya zorlukla ikna
edebildiler.488
Bu bahsi kaparken Doğu Afrika'ya getirilen Hindistan
birliklerinden bir subaya kulak verelim. Yukarıda da belirtildiği üzere
Hindistan birlikleri ve subayları İngiliz ordusundaki en yetersiz grup
olarak niteleniyorlardı. Doğu Afrikalı askerler Hintlileri esnaf ve
zanaatkârlar olarak değerlendirirken Hintli askerler de onları düzensiz
birlikler olarak görme eğilimindeydiler. Özellikle Tanga saldırısında
Hindistan’dan getirilen askerlerin başarısızlıkları İngiliz kaynaklarında
çok vurgulanmıştı. Sıtmaya karşı dayanıksızlıkları da diğer bir zaafları
olarak kaydediliyor.489 Sheppard 1919 yılında yayımladığı bir makale ile
adeta bu iddialara yanıt veriyor. Buna göre, Ekvator civarındaki böyle
büyük bir alanda modern silahlarla ilk defa savaş yaşanıyordu. Sağlık
koşulları sadece Hindistanlılar için değil herkes için o kadar fenaydı ki
rütbeli beyazların sadece çok azı cephede bir sene geçirebilmişti. Bu bir
senede de birkaç kez hastaneye yatmaları gerekmişti. Bir neferin burada
cereyan eden çalılık savaşlarına alışması birkaç aylık deneyim
gerektiriyordu. Ancak bu süre sonunda neferimiz gerçekten verimli
olmaya başlayınca da hastalıklar yüzünden hastanelik oluyordu. Bir
Hindistan taburunun neferlerinin ancak %30'u ile düşman karşısına
485
"Through German Eyes", The Times, 02 Kasım 1918, s. 5. Cologne Gazette'den
aktarılıyor.
486
"Von Lettow Attacks A Rhodesian Fort. Attitude to Armistice Uncertain", The Times,
15 Kasım 1918, s. 5.
487
"East African Campaign", The Times, 18 Kasım 1918, s. 6.
488
C.P.Fendall, a.g.e., s. 127.
489
H.Strachan, a.g.e., s. 586-587.
282
Yener BAYAR
çıkması istisnaî değildi. Ülke ve bitki örtüsü öyle farklıydı ki işgalci
kuvvetler sürekli sis içinde savaşır gibiydiler. Ayrıca çalılık, askerlerin
psikolojilerine kuvvetle tesir ediyordu. “Birbirlerinden on mil uzakta
bulunan iki askeri kuvvet birbirlerini iki farklı kutuptalarmış gibi uzakta
hissediyorlardı. Taburundan 18 metre uzakta olan bir nefer kendisini
Afrika’da yalnız kalmış gibi hissediyordu.” Almanların orduları homojen
bir görünüm arz ederken İngiliz tarafında -bazıları eğitim de almamış
olan- İngiliz askerler, Güney Afrika askerleri (piyade ve süvari), Nijerya
askerleri, İngiliz Doğu Afrikası’ndan devşirilen birlikler, KAR
kuvvetleri, Ümit Burnu Birlikleri, Rodezya askerleri, Gold Coast
(bugünkü Gana) birlikleri, Hindistan düzenli askerleri, Hindistan
Emparyal kuvvetleri vd. bulunuyordu. Almanların en etkili silahı
Königsberg’den sökülmüş olan uzun menzilli toplardı ve bunlar özellikle
kampları hedef aldıklarında İngilizleri zor durumda bırakıyorlardı.
Sheppard bu şartlardaki bir savaşta bile disiplinin önemini vurgulayarak
bitiriyor.490 Abartılı olmayan böyle bir tasvirle başarısızlığa gerçekten de
ikna edici bir mazeret sunmuş oluyor.
Teslim olan von Lettow İngilizlerden tam bir kahraman
muamelesi görmüştü. Ancak Darüsselam'a geldiğinde eski düşmanlarının
tüm sıcak ve saygılı tutumlarına rağmen artık Alman imparatorluğunun
son bulduğunu idrak etmişti. Birkaç yıl önce kendi ulusunun hâkimiyeti
altında bulunan bu kentte şimdi ister istemez bir yabancıydı. Bazı "akıllı
İngilizler"den Almanya'nın hem iktisadî bakımdan hem de nüfus
fazlalılığı bakımından sömürgelere sahip olması gerektiğini işitmekte de
aradığı teselliyi bulamadı.491 492 Ancak İngilizlerin Almanları hemen
yollamaya niyetleri yoktu. Nihayet 17 Ocak 1919'da 114 Alman subay
107 kadın ve çocukla beraber kendilerini Almanya'ya götürecek gemiye
bindiklerinde iki ay önce Kasama'da teslim olmuş olan Alman subayların
%10'u Doğu Afrika'ya da sıçrayan İspanyol gribi sebebiyle hayatlarını
yitirmiş bulunuyordu. Von Lettow Darüsselam'a ilk kez bu tarihten tam
490
S.H. Sheppard, “Some Notes On Tactics In The East African Campaign”, The Journal
Of The United Service Institution Of India, sayı 215, Nisan 1919, s.138-157.
491
Hâlbuki İngilizler daha 1917'de, Giriş bölümü "Alman Doğu Afrikası'nı fethimizin
koloninin değerini ikiye katladığı tam da şu günlerde İngiliz Doğu Afrikası'nın neredeyse
tamamından bahseden bu kitap ender bir ilgiyle okunacaktır…" cümlesiyle başlayan
kitaplar neşretmişlerdi, bkz. (Norma Lorimer, By The Waters of Africa British East Africa,
Uganda and the Great Lakes, Londra, Robert Scott Roxburghe House, 1917). Von Lettow
savaştan yaklaşık kırk yıl sonra yazdığı bir mektupta nüfus fazlası olan Almanya'dan
sömürgelerini almanın bir saçmalık olduğunu belirtmişti, (Duane Koenig, a.g.m., s. 14).
492
Bununla beraber Almanya'nın sömürge edinme davranışı nüfus fazlalığı ve iktisadî
gereklerden ziyade "prestij [kazanma arzusu] ve duygusallık" ile izah edilmektedir;
"…Almanya'nın sömürgelerinin tümündeki beyazların nüfusu 20.000'i asla aşmadı.";
"Almanya'nın 1913'te kolonileriyle yaptığı toplam ticaret ne kadardı biliyor musunuz?
Tüm dış ticaretinin sadece %0,5'i.", (J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 34-35, 36, 41).
283
Yener BAYAR
beş yıl önce ayak basmıştı. Yaklaşık kırk yıl sonra, 1953'te, 83 yaşındaki
von Lettow ziyaret için Darüsselam'a bir daha gelecekti.493
Schutztruppe'nin Alman üyelerinin tamamını Mart ayı başlarında
önlerinde von Lettow ve üstlerinde Afrika'daki üniformaları olmak üzere
Berlin'de bir zafer yürüyüşü yaparak Brandenburg Kapısı'ndan geçtiler ve
Berlin Valisi tarafından karşılandılar. Resmigeçit yaptıkları yolun iki yanı
coşkulu Alman kalabalıklarıyla doluydu. Almanya'nın yenilmemiş tek
ordusu çiğnenmiş ulusuna tek zafer geçitini arz ediyordu.494
2.3. Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika'ya Getirdiği
Felâketler
[…Fransızların aşağı ırk olan Afrikalılarla karışıp piçleşmeleri Fransız
sömürge siyasetini eski Alman sömürge siyasetinden ayırır.] Eski Alman
sömürge politikası, yaptığımız her şey gibi yarımdı. Ne Alman ırkının iskân
toprakları genişletildi, ne de -canice olurdu ama- siyah kanıyla devleti
kuvvetlendirmeye teşebbüs edildi. Alman Doğu Afrikası'nın askarileri bu yolda
bir küçük, mütereddit adımdı. Aslında onlar sadece kendi sömürgelerini
savunmaya çalıştılar. Avrupa savaş alanına siyah asker sevketmek fikri, Cihan
Harbi'nde hayata geçirilemez idiyse de, daha elverişli şartlar altında
gerçekleştirilecek bir tasarı olarak bile asla var olmadı. Fakat bu, [Avrupa'ya
siyah asker getirmek] öteden beri Fransızlarca bilakis sömürge faaliyetlerinin
temel gerekçesi olarak değerlendirilmiş ve düşünülmüştür.
Adolf Hitler495
C.Miller, a.g.e., s. 329, 330. Burada birkaç eski askeriyle de görüştü. Schutztruppe
askerlerinin nihayet Almanya'dan maaşlarını alabildikleri 1964 yılında von Lettow öldü.
Elbette aradan geçen 50 yıl içinde Alman Doğu Afrikası ordusunda görev yapmış olan
Afrikalıların çoğu da ölmüştü. Viktorya Gölü kıyısındaki Mwanza'da açılan bir vezneye
maaş alacaklarını almak için 300 kadar eski asker başvurmuştu. Fakat bunların gerçekten
schutztruppe neferleri olduğunu anlamak kolay olmadı. Ellerinde kanıt olarak sundukları
bir üniforma parçası, kep, gömlek vs. vardı. Sonunda parayı getiren Alman bankacı şöyle
bir formül buldu: gelen adamlara Almanca askeri komutlar verdi ("dikkat", "sağa, sola
dön", "uygun adım marş", "tüfek omza" gibi). Yaşlı adamların hiçbiri bu testten kalmadı.
Elli yıl sonra bile bu Almanca sözler akıllarındaydı. C.Miller hâlâ (1974) Tanzanya'da bir
köye giden bir ziyaretçinin yaşlı biriyle tanıştığında muhatabından "Mimi ni askari
Mdaichi", "Ben bir Alman askeriyim." cümlesini duyabileceğini belirtmektedir, (a.g.e., s.
333). 1925 yılında da askarilerin birikmiş maaşlarını ödemek için bir Alman heyeti
Tanganyika'ya gitmişti. Ancak savaşta el konan mülk sorunları sebebiyle bu ziyaretten bir
semere hâsıl olmadığı anlaşılıyor, (W.O.Henderson, "The War Economy of German East
Africa, 1914-1917", The Economic History Review, XIII/1;2, 1943, s. 109).
494
C.Miller, a.g.e., s. 329.
495
Adolf Hitler, Mein Kampf, çev. Ralph Manheim, Londra, Hutchinson & Co. Ltd.,
1969, s. 589. "Die einstige deutsche Kolonialpolitik war halb, wie alles, was wir taten. Sie
hat weder das Siedlungsgebiet der deutschen Rasse vergroßert, noch hat sie den - wenn
auch verbrecherischen - Versuch unternommen, durch den Einsatz von schwarzem Blut
eine Machtstarkung des Reiches herbeizufuhren. Die Askari in Deutsch-Ostafrika waren
ein kleiner, zogernder Schritt auf diesem Wege. Tatsachlich dienten sie nur zur
Verteidigung der Kolonie selbst. Der Gedanke, schwarze Truppen auf einen europaischen
Kriegsschauplatz zu bringen, war, ganz abgesehen von der tatsachlichen Unmoglichkeit
im Weltkrieg, auch als eine unter gunstigeren Umstanden zu verwirklichende Absicht nie
vorhanden gewesen, wahrend er, umgekehrt, bei den Franzosen von jeher als innere
493
284
Yener BAYAR
Hitler'in Doğu Afrika Cephesi'ni pek anlamadığını gösteren bu
paragrafı, aynı zamanda bu cephenin Alman kamuoyuna nasıl
aksettirildiği hakkında da ipuçları sunuyor. Ancak Hitler'in kesinlikle
haklı olduğu nokta Belçikalıların, Portekizlilerin, Fransızların ve
İngilizlerin, Birinci Dünya Savaşı'nda, sömürgelerindeki Afrikalı halktan
devşirdikleri askerleri, uzak ülkelere savaşmaya götürmüş olduklarıdır.
Bu konuda Fransa gerçekten de başı çekiyordu. Fransız Kuzey ve Batı
Afrikası'ndan devşirilen 65.000 asker Birinci Dünya Savaşı'nın Avrupa
cephesinde hayatını yitirdi. Toplamda Fransa'nın "siyah" Afrika
kolonileri 167.000 asker çıkarmış ve bunun 140.000'i Avrupa'ya
götürülmüştü. Ayrıca Fransa hâkimiyetindeki Mağrip'ten 236.000 asker
devşirilmişti.496 Savaş boyunca 483.000’den fazla Afrikalı Fransız
Ordusu'nda hizmet etmişti. Fransızlar 1918’de 63.378 Afrikalıyı daha
cepheye götürmek üzereydiler, ancak savaş bitince buna gerek
kalmadı.497 Belçika Force Publique haricinde ise 260.000 Kongoluyu
taşıyıcı olarak kullanmıştı.498
İngilizlerin de Nijerya'dan, Güney Afrika'dan, Gana'dan temin
ettikleri askerleri Doğu Afrika Cephesi'ne naklettikleri yukarıda
zikredilmişti. Eğer von Lettow'un ısrarlı savaşları olmasaydı, hem bu
askerler hem de Doğu Afrika'da silahaltına alınmış olan neferler diğer
cephelere götürülebileceklerdi. Dolayısıyla Doğu Afrikalılar savaş
boyunca tam anlamıyla bir savaş alanına dönen kendi topraklarında
kaldılar.
XIX. asrın son yirmi yılı Doğu Afrika'da geleneksel düzen ve
otoritenin yıkılması, isyanlar, katliamlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklarla
geçti. Cihan Harbi’ni önceleyen on yıl ise, yukarıda izah edildiği gibi,
nispî bir istikrar ve iktisadî büyüme dönemi olmuştu. Hatta sömürge
yöneticileri bu sürece sekte vurmamak için sömürgelerini savaşın dışında
tutmayı dahi değerlendirmişlerdi. Belçika, Fransa ve İngiltere Afrika’daki
sömürgelerini asker, lojistik ve gıda kaynağı olarak kullandılar.
Begrundung ihrer kolonialen Betatigung angesehen und empfunden wurde." (A.Hitler,
Mein Kampf, Münih, Franz Eher nachf., g.m.b.h., 1933, s. 730).
496
A.Roberts, a.g.e., s. 16, 352-353
497
Mehmed Âkif’in şu dizeleri burada hatırlanmaya değer: “Hesaba katmıyorum şimdilik
bizim yakada/ Sönen ocakları; lakin zavallı Afrika’da,/ Yüz elli bin kadının tütmüyor
bugün bacası./ Ne körpe oğlu denilmiş, ne ihtiyar kocası,/ Tutup tutup getirilmiş Fransız
askerine/ Siperlik etmek için saff-ı harbin önlerine./ O ümmehatı [anaları], o zevcehatı
[karıları] bir düşünmelisin:/ Kimin hesabına ölmüş, desin de inlesin, / Anarken oğlunu,
biçare, yahut erkeğini?/ “Kimin hesabına?..“ Bir söz ki: Parçalar beyni!/ Bakınca
kasdolunan gayenin şenaatine [iğrençliğine],/ Ne olsa çıldırır insan işin fecaatine
[yürekler acısı haline].”
498
General History Of Africa VII Afrika Under Colonial Domination 1880-1935, ed. A.
Adu Boahen, Paris, UNESCO, 1990, s. 135; R.Anderson, a.g.t., 156.
285
Yener BAYAR
Almanya’nın sömürgeleri ise işgale uğrayarak birer savaş meydanı halini
aldı.
İngiliz egemenliğindeki Kenya’nın 1913’te 5,8 milyon rupi olan
toplam ihracatı 1914’te 3,35 milyon rupiye düştü ve 1915’te 4,24 milyon,
1916’da ise 5,9 milyon rupi oldu. Bu rakamlar kahve ihracatındaki
patlama ve sisal fiyatlarındaki tırmanışla beraber okunmalıdır. Sisal
fiyatları, kısmen askerî talep nedeniyle, 1912-1916 yılları arasında
%2.400 oranında artmıştı. Ancak kahve ve sisal Afrikalıların değil beyaz
yerleşimcilerin plantasyonlarında ürettiği mahsullerdi. Afrikalıların
ürettiği pamuğun fiyatı ise 1915 başlarında %25 oranında düştü ve 19151916 yıllarında ayrıca %56 daha azaldı. 1913’te beyaz yerleşimciler
Kenya’nın toplam ihracatının %14’ünü sağlıyorlardı. Bu oran 1915’te
%42 ve 1919’da %70 oldu.499 Böylece on yıllardır devam eden sömürge
idaresinin yapamadığı şeyi dört yıllık savaş yapmış oldu; koloninin dış
pazarlara yönelik üretimi beyaz yerleşimcilerin doğrudan kontrolü altına
girdi.
Tarih boyunca Doğu Afrika’da at ve deve gibi binek hayvanları
nadiren kullanılmıştır. Bazı yerli kabileler binek ve taşıma hayvanı olarak
sınırlı bir düzeyde sığırları kullansalar da esas organik enerji kaynağı
insandı. İç bölgelerden sahile uzanan yüzlerce kilometrelik ticaret
yollarında malları insanlar taşıyordu: Fildişi ticaretiyle köle ticaretinin iç
içe geçmesinin esas sebebi de budur. Dolayısıyla bölgede askerî
harekâtlar yapan Avrupalıların ordularına cephane, silah, gıda ve diğer
lojistik malzemeleri taşıyan çok daha kalabalık taşıyıcı taburları eşlik
ediyordu. Birinci Dünya Savaşı'nda orduların büyümesi ve çatışmaların
yoğunlaşmasıyla beraber taşıyıcıların sayısı inanılmaz bir artış gösterdi.
İlk başlarda demiryollarının yakınında cereyan eden muharebelerde
taşıyıcı gereksinimi de sınırlıydı. Fakat gerek Almanların gittikçe güneye
çekilmeleri, gerekse onları takip eden İngilizlerin Alman bölgesini işgal
ederek kendi sömürgelerindeki lojistik merkezlerinden uzaklaşmaları,
yerli halktan on binlerce kişiyi taşıyıcı olarak istihdam etmelerine sebep
oldu. Elbette nefer sayılarındaki bu yükselişle halktan talep edilen gıda
miktarındaki artış arasında doğru orantı bulunuyordu.
499
H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi
Yayınları, 2003, s. 587-588.
286
Yener BAYAR
Alman Doğu Afrikası’nda Schutztruppe’nin taşıyıcıları 500
Portekiz Doğu Afrikası'nda, İngiliz KAR . Taburu'nun taşıyıcıları
500
501
http://wwiafrica.ghost.io/a-visual-history-of-askaris-in-the-east-africa-campaign/;
erişim tarihi: 21/12/2014.
501
© Imperial War Museum (Q 67822A).
287
Yener BAYAR
Doğu Afrika'da, özellikle savaşın ikinci yılından itibaren taşıyıcı
sayılarının büyük bir tırmanış sergilediği yukarıda belirtilmişti. Yüzlerce
kilometre yürüyen bu taşıyıcılar502 salgın hastalıkların yayılmasında
önemli bir etken oldular. İngilizler, başlarının üzerindeki 30 kilogramlık
yükle günde ortalama 24 km yürüyen taşıyıcılarını günlük 1.000
kaloriden az bir diyete tabi tutuyorlardı. Yeterince kalori alamayan bu
taşıyıcılar aynı zamanda alışkın olmadıkları bir menüye de mecbur
tutuldular. Normalde ve çoğunlukla muz, bezelye, tatlı patates vs. ile
beslenen Afrikalı taşıyıcılar şimdi sadece tahılla (bazı çekirdekler, mısır
ve koçanları ile) besleniyorlardı. Hâlbuki mısır, Doğu Afrika'nın iç
bölgelerinde henüz tanınmaya başlamıştı. Bunca yükle bu kadar yol
yürüyen taşıyıcılar, kamp kurduklarında, yorgun ve aç oldukları için,
kendilerine verilen tahılı iyice pişirmeden lapa yaparak, yiyorlardı. Zaten
tropikal iklim hususiyetleri nedeniyle odunlar ekseriyetle ıslak veya
nemli idi. Neticede dizanteri ve beriberi hastalığı (B1 vitamini –tiyamineksikliğine bağlı bir sinir sistemi hastalığı) hızla yayıldı.503 Batı
Afrika'dan, Nijerya ve Kamerun'dan, Doğu Afrika'ya getirilen taşıyıcılar
daha da perişan oldular.
Orduya gıda sağlaması gereken taşıyıcıların kendileri de yemek
yemek zorundaydı. Bir taşıyıcı, 27,5 kg civarındaki (60 pound) yükünü
20 günde tüketiyordu. Ancak depolardan cepheye gıda götürmek bazen
20 gün hatta daha fazla sürebiliyordu. Dolayısıyla taşıyıcının taşıdığı yük
cepheye varana kadar ancak kendisini doyurabiliyordu. Bu sorunu
çözmek isteyen İngilizler, kestirme yollar açmayı ve yol üzerlerine
ambarlar yapmayı denedilerse de pek başarılı olamadılar ve savaş
Portekiz Doğu Afrikası'na sıçradığında taşıyıcılara dayanan nakliye
sistemi tamamen çöktü. Ayrıca Avrupalılar, diğer Afrikalılar gibi
taşıyıcıların da tropikal bölge hastalıklarına karşı doğal bir bağışıklıkları
olduğuna inanmak istiyorlardı. Bu sebeple Afrikalılar için hastalıklarla
mücadele etmeye yeterince özen göstermediler. Kısa bir zaman sonra
kitlesel ölümler başladı. Kendi ağırlığının üçte biri kadar bir yük altında
günde 15-25 km arası yol yürüdükten sonra yarı-pişmiş mısır lapası yiyen
taşıyıcılar dizanteri basiline davetiye çıkarmışlardı. Özellikle Portekiz
Doğu Afrikası'nda dizanteri sebebiyle çok fazla sayıda taşıyıcı hayatını
yitirdi. İngilizler bu problemi aşmak için Güney Afrika'dan daha az
pişirme gerektiren ince öğütülmüş mısır getirdiler ve öğünlere et
eklemeye çalıştılar. İngiltere'den doktorlar getirip taşıyıcılar için
hastaneler kurdular. Öyle ki bu hastanelerin kapasiteleri 15.000 yatağa
Avrupalı subaylar çok sayıda taşıyıcı kullanıyorlardı. Doğu Afrika'daki İngiliz
subayları kişi başına yedi ilâ dokuz taşıyıcıya sahiptiler. Belçikalı subaylar ise sekiz
taşıyıcıya sahiptiler. Alman ordusu Portekiz Doğu Afrikası'ndayken bile –o zor şartlara
rağmen- von Lettow her Alman subayın üç taşıyıcı kullanmasına müsaade etmişti,
(H.Strachan, The First World War In Africa, s. 8).
503
H.Strachan, a.g.e., s. 6-8.
502
288
Yener BAYAR
ulaştı. Ancak taşıyıcıların yatması için ayrıca 26.000 kadar da mezar
kazılması gerekmişti. İngilizlerin KAR birlikleri taşıyıcılar olmadan bir
mil bile ilerleyemiyordu. Bu sebeple ölen veya hastalanan her taşıyıcının
yerine bir yenisi istihdam ediliyor ve istihkaklar azaltılarak tasarruf
edilmesi amaçlanıyordu. C.Miller'ın belirttiği gibi İngiliz ordusunda
kimse açlıktan ölmedi ama herkes aç gezdi.504 1916-1918 yıllarında
İngiliz tarafında müstahdem taşıyıcılar arasında görülen 68.914 sıtma
vakasının 2.839'u, 34.142 dizanteri vakasının 8.966'sı, 91 tifo
(karahumma) vakasının 13'ü ve 15.082 zatürre vakasının 4.258'i ölümle
sonuçlandı.505
Verilen günlük gıda miktarının azaltılması salgınlara davetiye
çıkarıyordu.506 Askerler et ve yağ temin edebilmek için karşılaştıkları av
hayvanlarını vuruyorlardı. Bazen manyok, dut veya böğürtlen gibi kökler
ve meyveler de topluyorlardı. Ancak genellikle yetersiz besleniyorlardı.
Sıtma, sıcak çarpması, titreme nöbeti, epileptik nöbet, deliryum, kalp
yetmezliği ve delilik sıklıkla görülen hastalıklardandı.507 Birinci Dünya
Savaşı yıllarında, tifüs ve kolera artık tedavi edilebildiği için, Avrupa'da
savaşan ordularda çarpışma sebebiyle ölenler hastalıktan ölenlerden fazla
idi. Ancak diğer cephelerde durum tam tersi yöndeydi. Doğu Afrika'da
ölen 3.156 İngiliz ordusuna mensup beyazın 2.225'i hastalık sebebiyle
ölmüştü.508 Hastalanıp da hastaneye kaldırılanlar ve neticede hayatı
kurtarılanlar 300.000 civarındaydı. Ordu açısından bir askerin cephede
ölmesi ile savaşa devam edemeyecek surette yaralanması veya
hastalanması arasında ilk tahlilde pek de fark yoktu. Bunun için her üç
durum da "kayıp" olarak adlandırılıyordu.
1916'dan itibaren güneye çekilen Almanların asker sayılarında
hemen kaydadeğer bir azalma olmamıştı. Ancak Almanlar
sömürgelerinin şimdi ancak üçte biri kadar bir kısmında hüküm
sürebiliyorlardı. Dolayısıyla burada bulunan halktan talep ettikleri gıda
miktarı ciddi bir artış göstermişti. Halk dayanılmaz bir hal alan bu baskı
ve talepler karşısında çareyi, genellikle hayvanlarını da yanına alarak,
çalılıklarla örtülü dağlara ve mağaralara kaçıp saklanmakta buldu.
Almanlar bazen bu mağaraları bulup hayvan ve gıdalara el koyuyorlar
veya mağarada saklananları kendileri için savaşmaya zorluyorlardı. Bölge
504
C.Miller, a.g.e., s. 309-310.
R.Anderson, a.g.t., 201, 204-205. Doğu Afrika'da tifonun eskiden olduğu kadar
ölümcül olmadığı görülüyor.
506
R.Anderson, a.g.t., 163-164. Örneğin von Lettow 26 Ocak'ta [1917?] kişi başına
günlük istihkakı [mısır için] 750 gramdan 600 grama (pirinç için 500 gramdan 400 grama)
düşürmüştü. Bu ağır şartlarda bu miktarın ne kadar yetersiz olacağı aşikârdır. Bir
noktadan sonra von Lettow, orduyla beraber hareket eden kadın ve çocuklara artık gıda
verilmemesini emretmişti. 1917 hasatından sonra (Mart ayı gibi) istihkak düzeyi kaba un
için 700 gram ve pirinç için 500 grama yükseltildi.
507
C.Miller, a.g.e., s. 173; H.C.O'Neill, a.g.e., s. 112.
508
H.Strachan, a.g.e., s. 8.
505
289
Yener BAYAR
İngilizlerin eline geçince, Almanların yerini İngilizler aldı ve halkın
durumunda müsbet bir değişiklik meydana gelmedi.509
Yukarıda birkaç kez zikredilen çeçe sineği de dönemin belli başlı
felâketleri arasındadır. Çeçe sineği karasinekten biraz daha büyükçe,
kahverengi renkte, kan emici bir böcektir. Dişileri nehir, ada ve göl
kenarlarında sinek kuşağı denen bölgelerdeki çalılık ve ormanlara yumurta değil- büyümüş bir tek larva bırakırlar. Hem erkeği hem de dişisi
kan emici olan çeçe sineği özellikle günün sıcak saatlerinde insan ve evcil
hayvanlara saldırır. Isırıkları, taşıdığı ölümcül organizmaların,
kurbanlarının kanlarına geçmesine neden olur. Özellikle uyku hastalığı510
olarak bilinen ölümcül hastalığın insandan insana bulaşmasına aracılık
eden çeçe sineği, hayvanlara da nagana hastalığını bulaştırır. Seyahat ve
iletişim alanındaki teknolojik ilerlemeler bu sineklerin Batı Afrika'dan
Doğu ve Orta Afrika'ya taşınmasını kolaylaştırmıştı. Doğu Afrika'nın iç
kısımlarında yaşayan halkın bu sineğin taşıdığı hastalıklara karşı
bağışıklığının olmaması yüzbinlerce insanın ölümüne sebebiyet vermiştir.
Örneğin 1901-1906 yıllarında sadece Uganda'da 200.000'in üzerinde
insan bu yüzden hayatını yitirdi. 'Bu tarihlerden önce çeçe sineği
buralarda hiç bilinmiyordu.'511 Çeçe sineği en çok Viktorya Nyanza
Gölündeki adalarda etkili oldu. Evcil olmayan hayvanlardan olan
maymunların da uyku hastalığına yakalandığı vâkidir. Yine bu gruptan
olan antiloplar ise uyku hastalığına yakalanmamalarına rağmen hastalığa
sebep olan trypanosomeların taşıyıcılarıydılar.512 Büyük av hayvanlarının
özellikle antilop ve bufaloların çeçe sineğinin yayılmasına sebep
oldukları da iddia edilmişti.513 Bu uyku hastalığı sebebiyle (human
509
Gregory Maddox, “Mtunya: Famine in Central Tanzania, 1917-20”, The Journal of
African History, 31/2, 1990, s. 183-184. 1917-1920 arasındaki kıtlığa yerliler arasında
Mtunya ismi verilmiştir. O günlerde satılan bir ineğin parası ile ancak 5-10 kg darı
alınabiliyordu, (a.g.m., s. 187)
510
"Bu hastalık Batı kıyısında uzun zamandır biliniyordu ancak adalarda ve Büyük Gölü
[Great Lake] çevreleyen arazide yakın zamanlarda ortaya çıktı." J.Cathcart Wason, East
Africa and Uganda or Our Last Land, Londra, Francis Griffiths, 1905, s. 50.
511
Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/527528. Encyclopædia Britannica'nın bu maddesine ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Nitekim
Frederick D. Lugard'ın Nyasaland ve Uganda üzerine 1893 yılında yayımladığı kitabında
çeçe sineğinden sıklıkla bahsediliyor. Hatta bir yerde "meşhur tsetse" olarak geçiyor,
(F.D.Lugard, a.g.e., s. 295, 423, 457, 464, 466, 513, 529). Muhtemelen maddeyi
yazan(lar) 1901'den önce çeçe sineğinin kitlesel ölümlere sebebiyet vermediğini
vurgulamak istemiş(ler).
512
Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/527528.
513
A.Sharpe, a.g.e., s. 52-60. Çeçe sineği üzerine detaylı malumat bulunan bu sayfalarda
özellikle rakımı yüksek topraklarda bu sineğinin bulunmadığı ve aslında çeçe denen iki
farklı sinek türü olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca bkz. (C.P.Fendall, a.g.e., s. 179-182, 186189 ve öz. Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary
Office, 1925, s. 70-80).
290
Yener BAYAR
African trypanosomiasis) günümüzde de pek çok insan hayatını
yitirmektedir.514
Birinci Dünya Savaşı'nda at, katır ve sığır gibi yük ve binek
hayvanlarını çeçe sineğinden korumak için belirli merkezlerde kapı ve
camları sineklikle kaplanmış ahırlar yapılmıştı.515 Darüsselam'da bu tür
ahırların bulunduğunu bildiren von Lettow, Darüsselam'ın 20 km
içerisinde bulunan ve bir dönem Almanların askerî merkezi olan Pugu
kampında böyle ahırlar olmadığını ve bunun için bütün hayvanların
öldüğünü kaydediyor.516
Von Lettow sinek tülü (bir tür cibinlik) kullanarak yerde
yatmasına rağmen savaş boyunca on kez sıtma geçirmişti.517 1916-1918
tarihleri arasında Fransa ve Flandre Cephesinde sıtmadan sadece altı
İngiliz askeri (asker sayısına oranla %0,0) ölmüşken Doğu Afrika
Cephesinde 831 İngiliz askeri (asker sayısına oranla yaklaşık % 6) sıtma
nedeniyle hayatını yitirmişti.518 1916-1918 döneminde dizanteri
yüzünden ölen İngiliz askerlerinin sayısı Fransa ve Flandre Cephesinde
132 (asker sayısına oranla yaklaşık % 0.03) iken Doğu Afrika Cephesinde
821 (asker sayısına oranla yaklaşık % 6) idi. Bu noktada askerlerin
sıhhatine nispeten önem atfedildiğini de hesaba katmak gerekir. Nitekim
taşıyıcılar bağlamında bu rakamların daha da çarpıcı olduğu yukarıda
Bir tıp makalesinde bu hastalığa XIV. asırda dahi tesadüf edildiği belirtiliyor. Yine bu
makalede zikredilen görüşe göre, yüzyıllardır deneyimlerini kuşaktan kuşağa aktaran
Afrikalılar insan ve evcil hayvanlar ile vahşi hayata ait iki ayrı ekolojiyi –habitatımuhafaza ediyorlar ve çeçe sineğinin bulunduğu bölgelere gitmekten imtina ediyorlardı.
(Muhtemelen bu sakınmalar metafizik bir söylemle rasyonalize ediliyordu.) Fakat bu
hususları bilmeyen işgalci Avrupalılar pek çok ekolojik krize –kıtlıklar, sığır vebası, uyku
hastalığı, jiggers (chigoe flea, insanın bedenine gömülen pireler) ve diğer salgınlarasebebiyet verdiler. 1900-1904 arasında Uganda'da uyku hastalığı olan bölgede yaşayan
300.000 kişinin 200.000'i bu hastalık nedeniyle ölmüştü. Dönemin İngiliz Valisi tüm bu
bölgeyi boşaltıp, balık avlamayı ve satmayı yasakladı. Bu sert tedbirler, her ne kadar
yerlileri çok zorlasa da, etkisini gösterdi. Bu hastalık sebebiyle ölen sayısı 1905-1909
arasında 25.000'in altında kaldı. 1910 itibariyle hastalık azalınca Afrikalılar yavaş yavaş
memleketlerine döndüler, bkz. (Daniel R. Headrick, "Sleeping Sickness Epidemics and
Colonial Responses in East and Central Africa, 1900–1940", Plos Neglected Tropical
Diseases, 2014 Nisan, VIII/4, dijital yayın, e2772, doi:10.1371/journal.pntd.0002772;
http://journals.plos.org/plosntds/article?id=10.1371/journal.pntd.0002772, erişim tarihi:
14.02.2015).
515
Elbette takipteki İngilizler böyle muhkem ahırlara da sahip değillerdi. Bazı İngiliz
birliklerinde günde ortalama 50 at çeçe nedeniyle ölüyordu, (F.B.Young, a.g.e., s. 235).
516
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 25-26.
517
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 25; F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 72. Von Lettow'un başka
sağlık sorunları da vardı. Alman Güney Batı Afrikası'ndaki Hottentot İsyanı'nda sol
gözünden ciddi şekilde yaralanmış olan von Lettow'un sağ gözüne de Portekiz Doğu
Afrikası'ndaki uzun çayırlar batmıştı. Bunun neticesinde von Lettow el yazısını ve
haritaları okuyamaz oldu. Ayakları ise tatarcık (sand-fly) nedeniyle yürümesine engel
teşkil etmeye başlamıştı. Neyse ki bir ordu doktoru tırnağını çekerek durumu biraz
hafifletmeyi başarmıştı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 249).
518
R.Anderson, a.g.t., 189.
514
291
Yener BAYAR
gösterilmişti. Artık ordu ile doğrudan bağlantısı olmayan sıradan
yerlilerin Birinci Dünya Savaşı'ndaki sıhhat durumunu tahmin etmek hiç
de zor değildir.
Kuraklık, kıtlık ve salgın hastalıklar Doğu Afrika'da Birinci
Dünya Savaşı'na eşlik etmişlerdi. Kıtlıkların önemli bir sebebi verimli
erkek nüfusun ordu hizmetine alınmasıydı. Erkeklerin asker veya taşıyıcı
olarak istihdam edilmeleri ziraati sürdürme vazifesini kadınların üzerine
yıkmıştı. Kadınlar ekme ve biçme işlerini bir şekilde yapabilseler de bakir
tarlalar açamadılar. Dolayısıyla peş peşe ekilen arazilerin verimi git gide
azaldı. 1917 sonunda Doğu Afrika az yağış aldı. Kuraklık 1918'de
Uganda'da devam etti. Bu faktörlerin neticesinde yaygın bir kıtlık bölgeyi
sardı. İDA –kabaca bugünkü Kenya-, Hindistan ve Güney Afrika'dan
getirilen gıda ile kısmen rahatlatılsa da Doğu Afrika'nın kalanı büyük bir
felaket yaşadı. 1918-1919'da Uganda'nın doğu kısımlarında açlıktan
ölenlerin oranı toplam nüfusun %25'ini buldu. 1917-1920 arasında,
Alman Doğu Afrikası'nda bulunan Dodoma bölgesinde bu oran %20
civarındaydı.519
Elbette yetersiz beslenme halkın bağışıklığını zayıflatmıştı.
Bölgede dolaşan taşıyıcılar salgınları dört bir yana bulaştırdılar. 1917'de
Uganda'da menenjit (cerebro-spinal meningitis) yüzünden en az 10.000
kişi hayatını yitirirdi. Burada veba ve çiçek de ölümcüldü. 1918
sonlarında yayılan grip salgını ADA'nda 80.000, Uganda'da 25.000 ve
İDA'nda 50.000 kişinin ölümüne sebebiyet verdi. 1911'de Kuzey
Uganda'da görülen sığır vebası (rinderpest) 1918'de bu sefer Batı
Uganda'da ortaya çıkarak iki sene içinde 200.000'den fazla sığırın telef
olmasına neden oldu. Bu kadar insan ve hayvan cenazesinin
kaldırılamayışı ayrıca hastalıklara ve çeçe sineğine davetiye çıkardı.
1913'te çeçe sineği Alman Doğu Afrikası'nın üçte birinde görülürken bu
oran 1924'te üçte ikiye yükselmişti.520
Bir yandan da savaşan sömürge idareleri halktan gittikçe daha
fazla insan, gıda, vergi ve itaat talep ediyorlardı. 1915'te İDA'nda kurulan
savaş konseyi taşıyıcılara ödenen ücreti düşürdü. Sığır yetiştiricisi olan
Turkana kabilesine baskı yapan İngilizler, 1915-1918 arasında 800 kadar
Turkana'yı öldürdüler ve daha fazlasının da açlıkla terbiye edilirken
hayatını yitirmesine sebep oldular. İngilizler Turkana'ların 400.000 kadar
sığırına da el koymuşlardı.521
*
Bu zor zamanlarda Hristiyanlık ve İslam'ın yaygınlaşmasının da
Doğu Afrika için olumsuz tesirleri oldu. Nitekim bu iki din, yerli Afrika
inançları ile beraber yerli aidiyetleri ve kabile bağlarını da zayıflatmıştı.
Üstelik sadece iki din arasında asırlardır süren çatışma değil, bu dinlerin
519
A.Roberts, "East Africa", ed. A.Roberts, a.g.e., s. 668.
A.Roberts, a.g.m., s.668.
521
A.Roberts, a.g.m., s.669.
520
292
Yener BAYAR
kendi içlerindeki onlarca mezhepler-arası karşıtlık da Afrika'ya taşınmış
oluyordu. Kabile şefleri ve yerel ileri gelenler bu hengâmede
meşruiyetlerini yitirmeye başladılar. Buradaki sömürge devletleri ise bu
durumu başarılı bir uluslaşmaya tahvil edemediler-muhtemelen böyle bir
amaçları da yoktu.
Elbette eski inançlara nispetle İslam ve Hristiyanlığın bazı
avantajları ve dezavantajları vardır. Ancak burada tüm bu dinlerin
mukayeseli bir tahliline girişecek değiliz. Konumuz açısından altı
çizilmesi gereken iki nokta, İslamın ve Hristiyanlığın yaygınlaşmasının
sömürge idarelerinin işine geldiği ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde
özellikle Osmanlı ile ittifaklarından, en azından söylem boyutunda,
yararlanmak isteyen Almanların Doğu Afrika'da İslamcı politikalar
güttüğüdür.
Uzun vadede İslam'ın Doğu Afrika'da yayılması toprak mülkiyeti
ve toprağın işletilmesi mefhumlarını değiştirerek bir tür feodalizmin
doğmasına neden oldu. Bu gelişme özellikle kadınlar açısından olumsuz
sonuçlar vermiştir.522 Kısa vadede ise Afrika'daki geleneksel inançlara
saygı duymayan Almanların bir de Cihan Harbi boyunca kendilerini
İslam'ın savunucusu olarak lanse etmeleri yerlileri İngiltere'ye
meylettirmişti.523 Hristiyan misyonerler ise savaşa katıldıkları veya esir
alındıkları için savaş sürecinde Alman Doğu Afrikası'nda misyonerlik
sekteye uğradı. Hristiyanlık Avrupa karşıtı bir noktaya evrildi. Elbette
Almanların tasfiye edilmesiyle beraber ortaya çıkan kadro kaybı
misyonerler ve özellikle misyoner okulları açısından büyük bir darbe
olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı'nda semitik dinlerin Doğu Afrika'daki
ahvali literatürde adeta bir mayınlı bölge durumundadır. İslam'ın Doğu
Afrika'daki genel serüveni ise, ya buralı Müslümanlar tarafından kaleme
alınmış olan akademik görünümlü duygusal metinlerde ya da buradaki
İslamın "radikal değil ılımlı" olduğunu ispat etmeyi kendilerine misyon
edinmiş olan batılıların yazılarında işlenmiştir. Elbette bu iki tür metinde
de Birinci Dünya Savaşı dönemi hiç değerlendirilmez. Burada bu iki tür
yazından birer örnek verelim.
Ugandalı bir Müslüman olan Profesör Noel King, Sevahil ve
Zengibar Araplarının İslam’ı Doğu Afrika’da yaymaktaki başarılarını
Sevahilîlerin aslen balıkçı oldukları için sabır ve işbirliğini öğrenmiş
olmalarına bağlıyor. Bu açıklamaya göre Sevahilîler Hint Okyanusu'ndan
gelen yağmur gibi hafifçe ama ısrarlı olduklarından son kertede daha
derine işleyebildiler. Buna karşın yine King’e göre Nubiler (Nubiyalılar)
ateş metaforuyla anlatılabilir ki, bunlar askerdi. Temsil ettikleri İslam ise
522
Albulaziz Y. Lodhi, "Muslims in Eastern Africa-Their Past and Present", Nordic
Journal of African Studies, III/1, 1994, s.96. Ancak İslam'ın kadınlara da mirastan pay
alma hakkı tanıması kadınlar için bir kazanımdı.
523
E.F.Spanton, a.g.e., s. 110.
293
Yener BAYAR
ılımlı değildi. Gayet güzel edebiyat yapan Profesör King'e sorulması
gereken soru Sevahilîlerin neden bu kadar bekledikleridir. Nitekim
yaklaşık bin iki yüz yıldır Doğu Afrika kentlerinde Müslümanların
bulunduğuna yukarıda dikkat çekilmişti. Bin yıl yağmayan "okyanus
yağmurunun" XIX. asrın sonundan itibaren durmaması nedendir?
İkinci türden metinlere bir örnek olarak Randall L. Pouwels'a
bakalım. Pouwels, 1902'de Maji Maji ayaklanmasının bastırılmasından
sonra İslamın, işgalci Avrupalılara karşı muhalif/aleyhtar bir içerik
kazandığı için yerlilere cazip gelmeye başladığını söylüyor.525 Yazar
burada aslında literatürde çok sık tekrarlanan bir sloganı yinelemektedir.
Pouwels, Avrupalıların Doğu Afrika'da kurdukları orduların en baştan
beri esasen Müslümanlardan oluştuğunu görmezden geliyor.526 İki
yaklaşım da, Avrupalı güçlerle İslamı aynı önerme içerisinde ancak
birbirlerine karşıtlık üzerinden zikredebiliyorlar. "Medeniyetler
Çatışması" tezine koro halinde karşı çıkan insanların, tarihi tam olarak
böyle algılıyor olmaları şaşılacak bir şeydir!
Görüldüğü üzere, İslamı kesinlikle Avrupa karşıtı olarak
düşünmek –veya Avrupa'yı kesinlikle İslam karşıtı olarak kabul etmeksadece Türk akademisyenlerde görülen bir tutum değil. Pek çok Avrupalı
yazar da, maalesef, Doğu Afrika'da İslamın yayılmasını Avrupalı
sömürgeci devletlere rağmen olan bir şeymiş gibi yansıtmaktadır.527 Oysa
hakikat bundan çok daha karmaşıktır.
Bir İngiliz subayı ve sömürge idarecisi olan Chauncey Hugh
Stigand (1877-1919)528 bir eserinde Doğu Afrika'nın kültür ve
medeniyetinin ve özellikle iç bölgelerin dünyaya açılmasının İslam
524
524
Ibrahim El-Zein Soghayroun, The Omani & South Arabian Muslim Factor in East
Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in the Spread of Islam in Uganda,
Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad, 1984, s, 68. Benzer bir açıklama için bkz. (A.Oded, a.g.e.,
s. 306).
525
Randall L. Pouwels, Horn and Crescent: Cultural Change and Traditional Islam on
the East African Coast, 800-1900, Londra, Cambridge Üniversitesi Yayınları, 2002, s.
197.
526
Bu noktaya ilk bölümde dikkat çekilmişti. Emin Paşa (Eduard Schnitzer) komutasında
Doğu Afrika'yı işgal eden, Sudanlılardan (Nubiya'dan) devşirilmiş Türk-Mısır ordusu
Mehdi İsyanı nedeniyle başarısız olduktan sonra Emin Paşa da görevini bırakıp gidince
başsız kalan Nubiyalı askerler de İngilizlerin hizmetine girmişlerdi, (N.King vd., a.g.e., s.
26-27). Ayrıca, uyku hastalığının Kongo'dan Uganda'ya Emin Paşa'nın ordusu aracılığıyla
bulaştığı düşünülmektedir.
527
Ör. (C.C.Steward, "Islam", ed. A.Roberts, a.g.e., s. 191-222).
528
Doğu Afrika'nın tarihine ve kültürüne ilişkin çok önemli kitaplar telif etmiştir.
Bunlardan başlıcaları; Scouting and Reconnaissance in Savage Countries, To Abyssinia
through an Unknown Land: an Account of a Journey through Unexplored Regions of
British East Africa by Lake Rudolf to the Kingdom of Menelek, Administration in Tropical
Africa, The Land of Zinj: Being an Account of British East Africa, its Ancient History and
Present Inhabitants, Black Tales for White Children: Being a Collection of Swahili
Stories, A grammar of Dialectic Changes in the Kiswahili Language, Observations on
Northern Section of the Tanganyika-Nile Rift Valley'dir.
294
Yener BAYAR
sayesinde olduğunu belirttikten sonra "[Bir yerliye İncil öğretilebilir
ancak onu almaya henüz hazır değildir.] Ortalama bir yerli İslamı almaya
Hristiyanlığı almaktan daha müsaittir. O orta kararda iyi bir Muhammetçi
olabilirken ancak kötü bir Hristiyan olabilir. Bunun sebebi Hristiyanlığın
ona anlamayacağı kadar uzakta olmasıdır. Realiteyle yüzleşmeye alışkın
olan bazı dürüst misyonerler bu hakikati farkederek bir yerli ne kadar
aşikâr bir ilerleme gösterirse gösterirsin onu Hristiyanlığa davet etmezler.
Bu yerlinin, dürüstlükle bir Hristiyan olarak değerlendirilebileceği bir
aşamaya gerçekte erişmediğini bilirler." diyor.529 Stigand'ın, Afrikalıların
Hristiyan olmalarındansa Müslüman olmalarını yeğlediği, tercih ve
tavsiye ettiği çok açıktır.
Doğu Afrika'da üç yıl bulunan Royal Geographical Society üyesi
bir İngiliz araştırmacı daha 1891'de; her ne kadar kendi aralarından
Hristiyanlığa geçenlere kızsalar da Doğu Afrika'daki Arapların
Hristiyanlara karşı düşmanlık beslemediklerini ve gayrımüslimlerin
İslam'a geçmesini de önemsemediklerini, bu sayede Sevahil bölgesinde
çok çeşitli inanç gruplarının barış içerisinde yaşadığını, çok toleranslı
olan bu Arapların dinlerinin gerilediğini de sakince ifade ettiklerini, hatta
bazılarının Türk İmparatorluğu [Osmanlı Devleti] yıkıldığı anda İslam'ın
maziye karışacağını tam bir umursamazlıkla söylediğini, ancak Vehhabi
mezhebine bağlı olanların iktidara geldiklerinde Hristiyanlara karşı
toleranssız davranacaklarını, ama onların zaten kendileri gibi olmayan
Müslümanlara da böyle davrandıklarını- kaydediyor.530
Toplum mühendisliğine girişen sömürgeciler İslama karşı olmak
yerine kendi İslamlarını yaymakla ilgileniyorlardı. Almanların İslam
politikasına yukarıda ilk bölümde zaten değinilmişti. Almanların Doğu
Afrika'daki cihat politikaları arzuladıkları sonucu vermese bile tamamen
etkisiz de olmamıştır. Almanya'nın Osmanlı Devleti ile kurduğu ittifak
tüm Doğu Afrika Müslümanlarını ayaklandırmaya yetmediyse de en
azından ADA'ndaki Müslümanların Almanlara sadık kalmalarını
sağlamak açısından başarılı olmuştu. Nitekim 1910 gibi geç bir tarihte
bile Darüsselam'da hutbelerde Osmanlı Sultanının adı okunuyordu.
İngilizler 1915'te, Swahili diline çevrilmiş olan cihat fetvasının yazılı
olduğu broşürleri dağıtan Mozambikli bir Müslümanı Nyasaland'da
yakalamışlardı.531 PDA'ndan birinin İDA'nda cihat propagandası yapması
bir vaka olarak ele alınırsa, Doğu Afrika Cephesi'nde muharebelerin
C.H.Stigand, The Land of Zinj…, s. 107, 323. Bilindiği üzere İngilizce'de "moslem,
muslim ve mussulman" kelimeleri Türkçe "müslüman" sözcüğünün karşılığıdır. Ancak
"mohammedan/mohammedanism" kelimelerini Türkçe'ye "müslüman/müslümanlık"
şeklinde tercüme etmemek gerekir.
530
S.Tristram Pruen, The Arab and the African: Experiences in Eastern Equatorial Africa
During a Residence of Three Years, Londra, Seeley and Co. Ltd., 1891, 257-259.
531
C.C.Steward, a.g.m., s. 200.
529
295
Yener BAYAR
meydana geldiği hemen her yerdeki Müslümanlara cihat çağrısının
ulaştırılmış olduğu ortaya çıkar.
Doğu Afrika yerlilerinin asırlardır İslama direnmelerinin önemli
bir nedeni İslamın bu coğrafyadaki gündelik hayatla bağdaşmamasıdır.
Örneğin, İslam sadece bir Müslüman tarafından usulüne riayet edilerek
kesilmiş belli hayvanların etinin yenmesine müsaade ederken yerliler her
türlü etle hatta leşlerle dahi besleniyorlardı. Bir yerlinin İslama geçmesi
artık domuz, suaygırı, fil ve diğer hayvanları yiyemeyeceği anlamına
gelir. İslamın bir diğer gereği olan erkeklerin sünnet edilmesi, yerliler
arasında bir surette zaten uygulandığı için büyük bir sorun teşkil
etmiyordu. Ancak Hristiyanlık bazı açılardan yerlilere İslamdan daha da
uzaktı. Örneğin İslamın kurumsallaştırdığı çok kadınla evlenmeye ve
köleliğe Hristiyanlık izin vermiyordu. Ayrıca Hristiyanlık yerli dansların
icra edilmesine (şehvet içerdiği düşünüldüğü için) ve fazla alkol
tüketilmesine de karşıydı.532
Bilindiği üzere Afrika'da İslam yerli kültürlerle bir senteze
girmişti ve deyim yerindeyse bazı yasaklar yumuşamıştı. Bunlardan biri
de alkol hususudur. Bazı Afrikalı Müslümanlar, Kuran'ın alkolü değil
sarhoşluğu kınadığını düşünüyorlardı.533 Bu sentez itikadî bağlamda
tebellür etmiştir. "Allah" Bantuların yaratıcı-tanrısıyla özdeşleşti ve
Afrikalı müslümanlar "Allah" ismini genellikle dualarda zikrederken
gündelik hayatta tanrılarına "Mungu" veya "Katonda" isimleriyle hitap
ettiler. Doğaüstü ruh kültleri melek ve cinlerle özdeşleşirken atalar kültü
"sadaka" ismiyle yeni üretilen bir ritüel olarak yaşamına devam etti.
Peygamber ve Ali yüceltildi. Özellikle Peygamber tanrı ile insanlar
arasında, sihirli güçleri olan ve estetik olarak güzel bir aracı olarak
tahayyül edildi. Kadınlar şaşırma ifadesi olarak –"Hay Allah!" der gibi"mtume" ("gönderilmiş kişi" –Peygamberi kastederek-) ifadesini kullanır
oldular. Kıyamet ve ahiret kavramları büyük oranda yeniden tasarlandı
veya yerlileşti. Kadınların da cemaatle namaz kılmaları teşvik edildi.
"Zekât" kelimesi hiç zikredilmedi ve sadaka vermek gönüllülük esasına
bağlandı. Hacca gitmenin günahları tamamen sileceği düşünülüyordu
ama buna rağmen yerlilerden hacca giden hemen hemen hiç olmadı.
Kadınlar, bekâr erkekler ve çocuklardan ziyade hane reislerinin oruç
tutması bekleniyordu. Daha önceleri yasak olan amca çocuklarıyla
evlenmek İslamdan sonra serbest oldu, boşanma olgusu da İslamla
beraber geldiyse de hoş karşılanmamaya devam etti. Doğum, evlenme,
sünnet, cenaze vs. alanlarda da pek çok uyarlamalar yapıldı.534 Tabi bu
532
Ferdinand Stephen Joelson, The Tanganyika Territory, Formerly German East Africa:
Characteristics And Potentialities, New York, D.Appleton & Company, 1921, s. 104-105,
111-112.
533
H.M.Conn, a.g.m., s. 79.
534
H.M.Conn, a.g.m., s. 81-88. Bu konuda (J.Spencer Trimingham, Islam in East Africa,
Oxford, Oxford Üniversitesi Yayınları, 1964, s. 31-75; Martin Lowenkopf, "Uganda" ve
296
Yener BAYAR
gibi uyarlamalara XIX. asırda Hristiyan bir misyonerin kendi dini için
rıza göstermesini beklememek gerekse de zamanla bazı maddelerde onlar
da esneklik göstermeye başladılar.
Bu bahsi 1915'de Cambridge Maitland ödülünü alan bir yazarın
görüşüyle sonlandırmak isabetli olacaktır. J.Macdonald, İslam'ın
Afrika'da nispeten kolay yayılmasını eski Afrika inançlarının metafizik
yönden zayıflığına bağlıyor. Yazarın tezine göre tarihsel süreçte kendi
metafizik bağlamını oluşturamayan ve bu sebeple de modern ihtiyaçlara
yanıt veremeyen İslamın535 yayılma safhasında diğer dinlere karşı
üstünlük sergilediği tek husus tanrı tarifindeki sadeliğidir. İslam'ın, kendi
metafizik değerler manzumesini geliştirmiş olan Hinduizm, Brahmanizm,
Hristiyanlık gibi dinlerin yaygın olduğu toplumlarda yayılma şansı çok
azdır. Ancak Afrikalılar kendilerine ait bir metafizik geliştirmemiş
oldukları için, İslamın net ve tek tanrı anlayışını kabullenmeleri nispeten
kolay olmuştu. "Günümüz Batı Medeniyeti, politika ve sosyoloji
akımının İslam'a sessiz bir etki uygulayacağına güvenmelidir. Bu
etmenler zaten farklılaş[tırıcı etkilerini gösteriyorlar]. Türkiye ve
İran'daki anayasal hareket Muhammetçiliği eski yatağından kopardı.
Hristiyanlığın toplumsal yasalar yoluyla işleyen dolaylı etkisinin,
Muhammetçilerin sosyal kafa yapısını derinden modifiye ettiği Kuzey
Hindistan'da [Pakistan civarı kastediliyor.] da benzer bir sonuç
görünmektedir."536
2.4. Doğu Afrika Cephesi'nde Osmanlı Esirler
Yukarıda arz edildiği üzere XIX. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren Alman yerleşimcilerin Osmanlı Devleti dâhilinde koloniler
kurması, Almanya ve sömürgeleri ile Osmanlı toplumu arasındaki
ilişkilere yeni bir boyut katmıştı. Osmanlı tebası işçiler, muhtemelen
Ortadoğu'daki Alman yerleşimciler aracılığıyla, Doğu Afrika'da istihdam
edilmişlerdi. Bu hususta ayrıca araştırmalar yapılmadığı için –yahut da
biz böyle metinlere tesadüf edemediğimiz için- Alman Doğu Afrikası'nda
bulunan Osmanlı tebalarının sayı ve önemini kestirebilmemiz zor. Ancak
şöyle bir spekülasyon büsbütün temelsiz değildir: Eğer Birinci Dünya
Frank Schildknecht, "Tanzania", Islam in Africa, ed. James Kritzeck ve William H.
Lewis, New York, Van Nostrand-Reinhold Company, s. 214-243; David C. Sperling "The
Coastal Hinterland and Interior of East Africa" ve Edward A. Alpers, "East Central
Africa", The History of Islam in Africa, ed. Nehemia Levtzion ve Randall L. Pouwels,
Ohio, Ohio Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 251-302) kaynaklarına müracaat ediniz.
535
Burada metafizik kelimesiyle metafizik unsurlar değil, sistemli bir felsefe olarak
metafizik kastedilmektedir. Yazar bu açıdan, Museviliği de İslamla benzer görmektedir,
(A.J.Macdonald, Trade Politics and Christianity ın Africa and the East, Londra,
Longmans, Green and Co., 1916, s. 257). Endülüslü Arap âlimlerin metafizik için
Aristoteles'e müracaat ettiklerini, İslamın kendi içinde bir metafizik üretemediklerini de
belirtmektedir, (a.g.e., s. 265).
536
A.J.Macdonald, a.g.e., s. 266-268.
297
Yener BAYAR
Savaşı'nın neticesi farklı olsaydı, Ortadoğulular muhtemelen Alman
Doğu Afrikası'ndaki Hindistanlıların yerini alacaklardı.
"Tabora Kalesini ele geçirmiş olan Belçikalılar"537
XIX. yüzyılda Arap köle tacirleri tarafından kurulmuş olan
Tabora, ancak 1890'lardan itibaren Almanların kontrolüne girmişti.
Özellikle Merkez Demiryolu'nun Tabora'yı Dodoma üzerinden
Darüsselam'a, yani Hint Okyanusu'na, ve Tanganyika Gölü'ne bağlaması
kentin önemini arttırmıştı.538 Uzun yıllar iç bölgelerden gelen kervanların
uğrak noktası olan Tabora Almanlar tarafından idarî bir merkeze
dönüştürülmüştü. Şehir halkının ekseriyeti Müslümandı.
Birinci Dünya Savaşı başladığında Merkez Demiryolu henüz
hizmete açılmıştı. Orduya gereken gıdanın özellikle bu demiryolu
havzasından alınması ve kıyıda bulunan Darüsselam'ın İngiliz
saldırılarına açık bir halde bulunması Tabora'nın elden çıkana değin
mülkî ve askerî merkez olarak kullanılmasına sebebiyet verdi. Mart
1916'dan itibaren İngilizler karşısında güneye çekilen Almanlar batıdan
da Belçikalıların saldırısına ve işgaline maruz kalmışlardı. 18-19 Eylül
1916'da Belçikalılar Tabora'yı ele geçirdi. Bu sırada Tabora'da bulunan
altı sivil Osmanlı demiryolu işçisi de Belçikalılara esir düştü. Bu tarihte
bu işçilerin niye burada bulundukları belgelerde belirtilmiyor. Bunlar ya
Merkez Demiryolu açıldıktan kısa bir süre sonra savaş patladığı için
537
E.F.Spanton, a.g.e., s. 104-105.
Bugün Tabora 250.000, Tanzanya'nın başkenti olan Dodoma 500.000 ve Darüsselam
5.000.000 civarında nüfusa sahiptir, bkz. (2012 Population and Housing Census:
Population Distribution of Administrative Areas, National Bureau of Statistics Ministry of
Finance Dar es Salaam ve Office of Chief Government Statistician President’s Office,
Finance, Economy and Development Planning Zanzibar, Mart 2013).
538
298
Yener BAYAR
evlerine dönememişlerdi (ki bu zayıf bir ihtimal gibi görünmektedir.),
yahut da Tabora'dan Ruanda'ya uzatılması düşünülen hattın veya askeri
amaçlarla yapılan dekovil hattının inşasında çalışıyorlardı.
Esir alınan sivil Osmanlılar; 14 Aralık 1886 Remle doğumlu
Bulus Nagub, 24 Aralık 1888 Kudüs doğumlu Ode Giries, 16 Mayıs 1888
Musul doğumlu Ajub Schamum, 27 Mart 1890 Akka doğumlu Gabriel
Assadi, 20 Ağustos 1870 Kifraya doğumlu Dahud Hanna ve Garife
doğumlu Almedi Kamel (doğum tarihi bilinmiyor) idi.539
Kasım 1917 tarihli yazışmalardan anlaşıldığına göre Belçika bu
altı kişiyi Fransızlara teslim etmişti. Bu arada geçen bir yılda esirlere ne
olduğu ve Afrika'dan Avrupa'ya nasıl nakledildikleri malum değildir.
Ancak Osmanlı Devleti'nin Cenevre Şehbenderi Kâmil Bey'in 15 Mayıs
1918 tarihli yazısından anlaşıldığına göre, Fransalılar nezdinde tutulan
esirler, 02 Mayıs 1918 günü Fransa’dan Cenevre’ye getirilmiş ve
buradaki "Merkez Komutanlığı" tarafından trenle Bern’de bulunan
"Direction Gènèrale du service territorial"e gönderilmişlerdi. Bu altı
esirin Cenevre’deki bir günlük yemek masrafları ve Cenevre’den Bern’e
gelirken kullandıkları tren biletleri için Merkez Kumandanlığı tarafından
istenen 69,30 Frank ise Osmanlı Devleti Cenevre Şehbenderliği'nin
hasılatından ödenmişti.540
BOA, HR.SYS., 2249/27. Başka bir belgede isimler şöyle belirtilmiştir: “Assadé,
Hanna, Giries, Schamun, Hamel ve Nagib” (BOA, HR.SYS., 2249/49).
540
BOA, HR.SYS., 2248/72; 2248/77; 2249/49; 2205/76. Belgelerin metinleri için Ekler
kısmına müracaat ediniz.
539
299
Yener BAYAR
541
dolaylarında Tabora541
A.F. Calvert, German East Africa, Plate 145-146.
300
Yener BAYAR
Bu altı esirin iki yıllık esaretten sonra sağ salim memleketlerine
dönebildiklerini düşünebiliriz. Ancak bunların dışında da İngilizlere ve
Portekizlilere esir düşmüş veya kaçmış veyahut da bu cephede hayatını
yitirmiş Osmanlı tebalarının olabileceği ihtimali gözlerden ırak
tutulmamalıdır.
2.5. Alman Doğu Afrikası'nda Savaş Ekonomisi 1914-1917
Yukarıdaki sayfalarda savaş iktisadiyatıyla ilgili bazı hususlara
dikkat çekilmişti. Burada bu önemli konuya topluca ve kısaca dönmek
faydalı olacaktır. Malum olduğu üzere sömürgeleştirildikten sonra Doğu
Afrika, Avrupa ve Amerika sermayesinin uygulama alanına dönüşmüştü.
Buradaki sömürgeler mamul mal ithal ederken tropikal bölgelere mahsus
olan hammaddeleri de ihraç ediyorlardı. Sömürge idarecileri, yerli
sanayiyi geliştirmek veya sömürgelerini kendi kendine yeterli
(bağımsız?) bir iktisadî duruma eriştirmek şöyle dursun bilakis sadece
sömürgeci devlete iyice muhtaç bir hale koymak için çalışıyorlardı.
İktisadî Liberalizmin dogmalarıyla meşrulaştırılan bu sürecin gelişimini
birinci bölümde, makroekonomik rakamlar üzerinden görmüştük. Öyle ki
bu yıllarda bir Afrika toprağı dışdünya ile bağlarını yitirse uzun süre
mevcudiyetini koruyamayacağı muhtemeldi. Ve Alman Doğu Afrikası da
Birinci Dünya Savaşı'nda tam olarak bunu yaşamıştı.542 Son Alman
kuvvetinin 1917 sonlarında sömürgeyi terketmesine kadar geçen üç yıl
müddetinde bir milyon kilometrekare büyüklüğündeki ADA dışdünyadan
kopmuş bir vaziyetteydi.
Tanganyika da denen bu ülkenin, kıyı kesimindeki düşük rakımlı
toprakları ve Hint Okyanusu'na dökülen akarsularının vadileri sıcak,
nemli ve sıhhatsiz bölgelerdi. İç bölgelere doğru rakım arttıkça sineklerin
habitatı son buluyor ve insanların yerleşimine ve ziraatine uygun
arazilerle karşılaşılıyordu. Beyaz yerleşimcilerin büyük çiftliklerinde
ihraç edilmek üzere endüstriyel tarım ürünleri (kahve543, kauçuk, kakao,
sisal ve pamuk gibi yenmeyen ürünler) yetiştiriliyordu. Sömürgede
7.500.000 civarında bir nüfus yaşıyordu. Sömürgenin güneyinde ziraate
yatkın olan Bantu kabileleri, kuzeyinde sığır yetiştiriciliğiyle geçinen
Hamitik (veya Hamito-Semitik) –Masailer gibi- kabileler ve kıyı
kesimlerinde de Sevahililer (Swahili) bulunuyordu. Bu nüfusun sadece
170.000'i Avrupalılar ve Hindistanlılar tarafından istihdam ediliyordu:
13.000 ilâ 16.000'i demiryolu inşasında; 3.000'i madencilikte, 5.000'i
542
W.O.Henderson, "The War Economy of German East Africa, 1914-1917", The
Economic History Review, XIII/1;2, 1943, s. 104.
543
Klimanjaro ve Arusha civarında arabica türü Bukoba bölgesinde ise robusta türü kahve
yetiştiriliyordu. 1923'te buradan 4.047 ton kahve ihraç edilmiştir ki bunun 2.562 tonu
robusta kahvesidir, (Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's
Stationary Office, 1925, s. 118).
301
Yener BAYAR
hükümetin emrinde; 10.000 civarı Avrupalı tüccar ve misyonerlerin
emrinde; 15.000 civarı yerli tüccarların taşıyıcısı olarak; 9.000'i ev
işlerinde; ayrıca 10.000 kadarı yerli, Arap ve Hindistanlı tüccarın emrinde
çalışıyordu.544
Alman Doğu Afrikası 1913 yılında dış ticaret açığı vermişti.
İthalat (2.667.950£) ihracattan (1.777.500£) yüksekti. İhracat kalemler
üzerinden; 535.600£'lik bir büyüklükle sisal keneviri, 328.400£'lik
kauçuk, 247.500£'lik çeşitli hayvan derisi ve pamuk, kahve,
hindistancevizi ve buraya mahsus bir tür yerfıstığından müteşekkildi.545
Yani tüm ihracatın üçte ikisi böyle gıda vasfı taşımayan bitkilerden
oluşuyordu. Bu ihracatın yarıdan fazlası (1.046.050£) Almanya'ya
yapılmıştı. İthalat açısından bakıldığında; yerlilerin ihtiyacı için
759.400£'lik pamuklu kumaş ve elbiseler ile 285.750£'lik pirinç, altyapı
yatırımları için 394.700£'lik ray ve demir malzeme ile 54.000£'lik
çimento, fabrikalar, çiftlikler ve demiryolları için 492.400£'lik çeşitli
makineler, 43.850£'lik tütün mamulleri ve ilaç, konserve yiyecekler vs.
gibi bir istatistikle karşılaşılıyor.546 Demek ki büyük altyapı yatırımları
bittikten sonra Alman Doğu Afrikası'nın ihracatı ithalatını geçebilecek,
en azından dış ticaret açığı oluşmayacak bir seviyeye ulaşacaktı.547
Yukarıda izah edildiği üzere Almanlar Cihan Harbi sırasında
İngiliz ablukasını sadece iki gemiyle kırabilmişlerdi. Ayrıca, Mart
1916'ya kadar Portekiz tarafsız kaldığı için, Almanlar Portekiz Doğu
Afrikası üzerinden bazı ihtiyaç maddelerini tedarik edebileceklerini
düşünmüşlerdi. Ancak burada nüfuzu çok güçlü olan İngiliz Konsolosu
bu çabaları büyük oranda engellemeyi başardı. PDA'ndan ADA'na sadece
bir parti ilaç sevkiyatı yapılabildi.548
Savaş başlayınca Vali Schnee eyaletlere gıda durumunu
sormuştu. Sadece Lindi bölgesi 1913-1914 senesinde yaşanan kuraklık
W.O.Henderson, a.g.m., s. 104. 1913'te Alman Doğu Afrikası'nda 8.784'ü Hindistanlı
olmak üzere toplam 14.898 Avrupalı olmayan yabancı bulunuyordu.
545
1923 yılı ihracatı: sisal 367.000£, yerfıstığı (groundnut) 264.000£, kahve 204.000£
(4.047 ton), pamuk 177.000£, hindistancevizi 131.000£ (6.669 ton. Hindistancevizinin
kurutulmuş içi. İngilizce'de "copra" kelimesiyle ifade edilmektedir. Sahil bölgelerindeki
hindistancevizi çiftliklerinin büyük bir kısmının mülkiyeti Araplara aitti.), deri 117.000£,
fildişi 51.000£ olmuştur. Yine bu yıl için Tanganyika'da 4.000.000 büyükbaş ve
4.000.000 da küçükbaş hayvan bulunduğu tahmin edilmiştir, (Report of the East Africa
Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 116). Sisal üretimi için
bkz. (Hanan Sabea, "Mastering the Landscape? Sisal Plantations, Land, and Labor in
Tanga Region, 1893–1980s", International Journal of African Historical Studies, XLI/3,
2008, s. 411-432).
546
W.O.Henderson, a.g.m., s. 105.
547
İngiliz idaresine geçtikten sonra İngilizlerin altyapı yatırımlarını azaltarak böyle bir
tabloyu yakaladıkları anlaşılıyor. 1923 yılında Tanganyika'nın ihracatı 1.651.664£ iken
ithalatı 1.475.096£ olmuştur, (Report of the East Africa Commission, Londra, His
Majesty's Stationary Office, 1925, s. 62).
548
W.O.Henderson, a.g.m., s. 105.
544
302
Yener BAYAR
sebebiyle gıda fazlasına sahip değildi. Bunun dışındaki tüm bölgeler fazla
gıdalarını orduya satabileceklerdi. Bu arada buradaki savaşın
finansmanının sömürge bütçesine değil Almanya'ya ait olduğunu da
belirtmeliyim. Bu tahıllar özellikle Merkez Demiryolu üzerindeki
bölgelerden tedarik edilecekti. Ancak bu hat üzerinde tahılları öğütmeye
yetecek kadar değirmen bulunmadığı için yerli kadınlar el
değirmenleriyle un imalinde çalıştırıldılar.549 Böylelikle savaşın ilk 16 ayı
Almanlar için lojistik açısından pek de zorlu geçmedi. Fakat 1915 hasatı
düşük olunca, 1916 Şubatında Klimanjaro civarındaki askerlere gıda
yetiştirmek güç oldu. Malum olduğu üzere ADA'ndaki iki demiryolu hattı
arasında o yıllarda bir bağlantı yoktu (1960'larda inşa edilen bir hatla bu
iki yol birleştirilmiştir). Dolayısıyla bu en kuzeydeki askerlere gıda
götürmek için organik enerjiden faydalanılıyordu. Bu arada ordu emrinde
çalıştırılan 8.000 taşıyıcıya 1916 başlarında 20.000 kişi daha ilave edildi.
Askerler fil, su aygırı, gergedan, antilop, bufalo gibi hayvanlarını
avlıyorlar hatta düşmandan ele geçirdikleri atları da yiyorlardı.550
Özellikle yağ sağlamak açısından fil ve su aygırı çok verimli idi.
Bu abluka süreci sömürgedeki beyaz yerleşimciler açısından
gerçekten de zor oldu. Daha evvelden Avrupa'dan veya Hindistan'dan
getirilen (dış ticaret istatistiklerinde zikredilecek kadar önemli olmayan
miktarlarda) buğday, çavdar, pirinç ile konserve süt ve süt ürünleri,
konserve meyve ve sebzeler tüketen bu beyazlar için şimdi sömürge
içinde özel üretimler gerçekleştirilmeye başladı. Merkez Demiryolu'nun
açılışı münasebetiyle yapılacak şenlikler için bu tür ürünlerle dolu iki
gemi harpten hemen önce Darüsselam'a gelmişti. Bu stoklar tükenince süt
ürünleri için çiftlikler tesis edildi. Sosis ve pişmiş et ürünleri
Wilhelmstal'daki fabrikalardan tedarik ediliyordu. Muansa ve
Mahenge'de pirinç, Tanganyika Gölü civarındaki yüksek arazilerde
buğday ve çavdar üretiliyordu. Pangani, Lukuledi, Rufiji ve Muansa
bölgelerinde kahverengi şeker üretiliyordu. Bu amaçla Rufiji'de ve
Amani Enstitüsü'nün gözetiminde olmak üzere Pangani'de şeker
rafinerileri tesis edildi. Ormanlardan bal toplamak için de yerliler
istihdam edildi. Yine çeçe sineğinin olmadığı bölgelerde yerlilere süt ve
tereyağı imal ettiriliyordu. Tabi her şeyin böyle kolayca halledildiği
anlaşılmasın; örneğin süt temin edilemediği için beyaz kadınlar ve
çocuklar Morogoro'dan ayrılmak zorunda kalmışlardı. Tohum yokluğu
sebebiyle sebzeler de üretilemedi.551
Sıtmanın yaygın olduğu bu bölgeye sürekli kinin gerekiyordu.
Normal şartlar altında kinin Cava'dan ithal ediliyordu. Savaş yıllarında
sömürge içinde kinin üretilmeye çalışıldı. Zaten önceki yıllarda deneysel
amaçlarla Amani Enstitüsü'nün arazisine kınakına (cinchona) ağaçları
549
W.O.Henderson, a.g.m., 106, 109.
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 177-178, 225.
551
W.O.Henderson, a.g.m., s. 107.
550
303
Yener BAYAR
dikilmişti. 1915 yılında Mpapua'da Dr. Schulze ve Amani Enstitüsü'nde
Dr. Marx kinin üretmeyi başardılar. Savaş boyunca ADA'nda 1.000 kg.
kinin kullanıldı. Bunun yarısını elde olan stoklar, Marie gemisinin
kargosu ve Mozambik'ten satın alınan ilaçlar sağlamış, diğer yarısı ise
sömürgede üretilmişti. Darüsselam'daki Schultz birahanesinin mamulleri
dışında tüm alkollü içkiler savaştan önce ithal ediliyordu. Ancak savaş
yıllarında pek çok damıtım evi açılarak yerli tahıllardan içkiler ve hurma
şarabı vs. üretilmeye başladı.552
Kumaş üretimine yukarıda zaten değinilmişti. 1916 ortalarında
İngiliz işgaline uğrayan Kilossa yakınlarındaki Miombo Pamuk Ensitüsü
ayda 2.000 metre pamuklu kumaş üretiyordu. Mahiwa Pamuk
Enstitüsü'nde ise sargıbezi üretiliyordu. Ot ve ağaç kabuklarından çuval
ve sepetler imal ediliyordu. Ancak sömürge içerisinde battaniye üretmek
mümkün olmadı. Yağmur mevsimindeki soğuk gecelerde pek çok taşıyıcı
bu sebeple hastalanmış ve hayatını yitirmiştir.553
Amani Tarım Araştırma Enstitüsü554 16 çeşit gıda ve likör, 11
çeşit baharat, 12 çeşit tıbbî ürün ilaç vs., beş çeşit kauçuk ürünü, iki çeşit
sabun, yağ, mum, üç çeşit bot (ayakkabı) üretiminde kullanılan materyal
ve 10 çeşit müteferrik madde üretiyordu. Savaşın ilk 18 ayında Alman
ordusu için 15.200 şişe viski, beş ton civarında çikolata ve kakao, 2.652
koli diş temizleme tozu, 10.000 kalıp sabun, 300 şişe hintyağı (Saç,
kirpik, bıyık bakımından başka müshil ve motoryağı olarak da kullanılır.)
vs. de üretmişti.555
Savaş başlayınca pek çok Alman yerleşimcinin orduya
çağırılması çiftliklerdeki üretimin aksamasına hatta bazı çiftliklerin
büsbütün kapanmasına sebebiyet vermişti. İhracat odaklı üretim yapan
ziraatçiler dış ticaret durduğu için ciddi bir kriz yaşadılar. Karaborsa
yaygınlaştı. Para meselesine yukarıda değinilmişti. Kâğıt paranın
haricinde, büyük çabalar sonucunda, pirinç ve altın paralar da darp
ettirildi. Velhasıl Almanlar abluka altında olmalarına rağmen sömürgenin
tümünü 18 ay boyunca ellerinde tutabildiler. Ülkenin daha küçük bir
kısmı ise daha uzun bir müddet boyunca Alman ordusunu besleyebildi.
Böylesine olumsuz şartlar altında bile sömürgenin iktisadı savaş
koşullarına adapte edilebilmişti. Henderson'a göre, bu sonuca mülkî
idarecilerin etkinliği, bilimadamlarının, tekniker ve subayların hüneri ve
yerlilerin sadakati ile erişilmişti.556
552
W.O.Henderson, a.g.m., s. 107-108.
W.O.Henderson, a.g.m., s. 108, 110.
554
Bu enstitü 1916'dan itibaren İngilizler tarafından işletilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz.
(Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s.
80-94).
555
Report of the East Africa Commission…, s. 86.
556
W.O.Henderson, a.g.m., s. 109-110
553
304
Yener BAYAR
İngiliz işgali ADA'nı eğitim ve teknoloji açısından geriye
götürmüştü. 1925 yılına gelindiğinde, gitmiş olan Alman öğretmenlerin
yerlerini alacak kadrolar henüz oluşturulmamıştı. Ayrıca ülkede hâlâ bir
telgraf ağı bulunmuyordu. Sadece Almanların tahrip edilen telgraf
kulelerinden ikisinin temelleri duruyordu.557 Özetle, yukarıda da
gösterildiği üzere İngilizler altyapı, sağlık ve eğitim harcamalarını kısarak
bütçeyi denk tutmaya ve ithalatın ihracattan düşük olmasına dikkat
ediyorlardı.
3. Bazı Mülahazalar
Edward Paice'in Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesini
incelediği kitabını558 tanıtmak amacıyla 17 Şubat 2007 tarihli The
Economist dergisinde yayımlanan "Almanya'nın Afrika Destanı" başlıklı
bir yazıda, kitap hakkında birkaç önemli ve isabetli tenkit yapıldıktan
sonra, yukarıda çürütülen bazı mitler de –İngilizlerin bir ileti göndererek
Alman zeplinini geri döndürdükleri gibi- tekrarlanıyor.559 Yazar iki
tarafın da Afrikalılara çok berbat bir şekilde muamele ettiğini
söylemesine rağmen yine de Almanların ve İngilizlerin 'başarılarını'
vurgulamaktan kendini alamıyor. Okumakta olduğunuz da dâhil olmak
üzere, konu hakkındaki neredeyse tüm metinlerde bu ikircikli tona
rastlanmaktadır. Bir yandan yüz binlerce kurbanın hayaleti diğer
yandansa literatürün ve teamülün ağırlığı konu hakkında kalem oynatan
tarihçilerin kantarın topuzunu ayarlamalarını güçleştirmektedir. Bu
konudaki eserlere müracaat eden okurların bu durumun farkında olmaları
zarurîdir.
Liddell Hart'a göre von Lettow %5'i Avrupalı olan ordusuyla
ateşkes imzalanana kadar direnerek düşmanlarının 130.000 asker
istihdam etmelerini ve 72.000.000£ harcamalarını sağlamıştı.560
Böylelikle von Lettow, yukarıda da değinildiği üzere, daha savaş
bitmeden muazzam bir üne ve saygınlığa ulaşmıştı. Bu sebeple Lettow'un
hatıratı561 ve günlüklerinin ilgili kısımlarını Lettow'a göre şekillendiren
Report of the East Africa Commission…, s. 126.
Tip & Run: The Untold Tragedy of the Great War in Africa, Weindenfeld & Nicolson,
2007. Esasen askerî operasyonlara odaklanan kitabın ismi nispeten aldatıcı bir
mahiyettedir.
559
"Germany's African Epic", The Economist, 17 Şubat 2007, s. 91. İngilizlerin
devşirdikleri 1.000.000 taşıyıcıdan 95.000'inin öldüğü ve Almanların yağma ve akınları
sebebiyle en az 300.000 bin sivilin hayatını yitirdiği belirtiliyor.
560
B.H.L.Hart, History of The First World War, Bungay (Suffolk), Richard Clay (The
Chaucer Press) Ltd., 1982, s. 308; Z.A.Marsh ve G.W.Kingsnorth, a.g.e., s. 225.
561
Lettow'un Walter von Ruckteschell ile beraber 1920 yılında yayımladığı Heia Safari
adlı kitabı "Alman Gençliğine" ithaf edilmiş ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar
300.000'den fazla satmıştı. Harlem Rönesansı çerçevesinde bir değerlendirme için bkz.
(Peter Schneck, "The New Negro from Germany", American Art, XXII/3, Sonbahar 2008,
s. 102-111).
557
558
305
Yener BAYAR
R.Meinertzhagen'in eseri akademik mecrada büyük bir karşılık bularak
Doğu Afrika Cephesi tarihçiliğini etkiledi. Ne mutlu ki, son yıllarda bu
durumla yüzleşen eserler de yazılmaya başladı.562 Ben de The Times'ın
savaş yıllarında yayımladığı haberleri, literatürdeki bazen yanlı ve bazen
yersiz olan tutumları dengelenmekte işe koştum. Bilindiği gibi bu
haberlerin kaynağı ya İngiliz Savaş Bakanlığı'nın tebliğleri ve İngiliz
komutanların raporları ya da Alman basınında çıkan haberlerin
akisleridir. Bu haberler belli bir düzeyde propaganda yapma veya
kamuoyu oluşturma amacı güden metinlerdi. Buna rağmen bu haberler
bazen akademik metinlerden daha makul olabiliyorlar.
Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ni, sömürgecilik
tarihinden ve bağlamından bağımsız bir surette ele almak problemli bir
tutumdur. Cephe hakkında yayımlanmış olan pek çok metin, konuya salt
savaş tarihi veya askerî tarih açısından yaklaştıkları için yanıltıcı ve
sığdır. Bununla beraber sömürgeci devletlerle sömürgeleri arasındaki
ilişki tek taraflı bir emir-komuta ilişkisi de değildi. Sömürge valilerinin
alınan kararlarda ve atılan adımlarda etkili oldukları bir gerçektir. Hatta
yukarıda gösterildiği üzere Güney Afrika örneği, bir sömürgenin kendi
emperyalist gündeminin bile olabileceğine dikkat çekmektedir.
Afrika'nın yerli halkını sadece nesne konumunda (mağdur olan ve
maruz kalan bir konumda) düşünmek de aldatıcıdır. Böyle yaptığımızda
hem bu insanlara öznelik atfetmeyerek onları küçümsemiş oluyoruz hem
de hakikati gözden kaçırıyoruz. Lakin Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu
Afrikalıların da kendi gündemleri vardı. Küçük bir azınlık olan
Müslümanlar Avrupalılar için savaşarak toplumdaki seçkin konumlarını
pekiştirmek istiyorlardı. Yukarıda, Alman ordusunun ateşkesten sonra
silahlarını teslim etmesine Afrikalı neferlerin karşı çıktıkları gösterilmişti.
Bu tutum, bazı tarihçilerin yaptığı gibi, schutztruppenin Almanya'ya karşı
beslediği düşünülen büyük sadakatle açıklanamaz. Açıktır ki bu siyah ve
Müslüman neferler Birinci Dünya Savaşı'nı sadece uzaktaki Almanya'nın
savaşı olarak değil kendi güç mücadeleleri olarak da görüyorlardı. Yerli
kabileler ise yaşadıkları bölgelerde hangi ordu güçlenirse onunla ittifak
kurarak savaşı mümkün olan en az zararla atlatmak istiyorlardı.
Sevahilîlerin tarihî müttefikleri olan ve iç bölgelerde yaşayan
kabileler; Nyamwezi,563 Sukkuma ve Kimbu kabileleri Birinci Dünya
Örneğin yukarıda künyesi zikredilen F.J.Nesselhuf'un yüksek lisans tezi von Lettow'un
hakikaten ne kadar başarılı addedilebileceğini eleştirel bir tutumla irdelemektedir. Yine
B.Garfield'in adı geçen eseri Doğu Afrika Cephesine ilişkin pek çok düzeltme
içermektedir.
563
Wanyamwezi de denir. Zengibar ve Sevahil halkı, yüzlerce kilometrelik ticaret
kervanlarının aslî unsurları olan kabilelere "batının halkı" anlamına gelen bu ismi
vermiştir. Wanyamwezi ismini benimseyen ve yaşam tarzları birbirlerine nispeten
benzeyen Kimbu, Konongo, Nyamwezi, Sukuma ve Sumbwa kabileleri, XIX. asırda Arap
tüccarlarla ve 1890'larda Alman işgalcilerle muharebe etmişlerdi. Almanlara karşı direnen
liderleri İsike meşhur ve önemli bir kraldı. Asırlardan beri kendi idarelerini tesis eden bu
562
306
Yener BAYAR
Savaşı'nda Almanları desteklediler.564 Klimanjaro ve Meru bölgelerindeki
Masailer de Almanlara sığır sağlıyorlardı.565 İngilizler kendi
sömürgelerindeki büyük kabilelerin dillerini resmi dairelerde tanıyorlardı.
Dolayısıyla İngiliz Doğu Afrikası'nda her bölgede farklı diller resmî dil
mahiyetindeydi. Almanlar ise sömürgenin tamamında sadece
Sevahilî(Swahili)'yi resmî dil olarak değerlendiriyorlardı. Bu adım uzun
vadede kabileler arasında daha sağlıklı bir iletişimin ve karşılıklı güvenin
oluşmasını temin ederek İslamın yayılmasını kolaylaştıracaktır.566
Nitekim Sevahilî dili özellikle İslamın ortaya çıkışından sonra Doğu
Afrika liman kentlerine yerleşmiş olan Arap ve Fars unsurlarla karışan
yerlilerin yani esasen müslümanların diliydi.
Yine Wabena (Bena) halkı Almanlara zora düştükleri bir anda
büyük bir muhabbet gösterdi ve lojistik destek sağladı.567 Almanlar,
Merkez Demiryolu boyunca uzanan bölgede meskûn olan Wahehe ve
Klimanjaro Dağı civarında yaşayan Wajagga kabilelerinin isyan
edeceklerini düşünmüşlerdi. Çünkü daha birkaç yıl önce büyük bir şiddet
uygulanarak bastırılmış olan bu kabileler hâlâ Alman aleyhtarı idi. Ancak
beklenenin aksine bu iki kabile isyan etmedi.568 İngiliz Doğu
Afrikası'ndaki bazı kabileler de mutatis mutandis İngiltere'yi
desteklediler. Örneğin başarısız olan Tanga çıkarması esnasında kalabalık
bir grup Waganda (Ganda)569 savaşçısı Alman Doğu Afrikası'nın Bukoba
bölgesine kuzeyden hücum etmişti.570
kabilelerin en bilinen krallıkları Unyanyembe, Ulyankhulu ve Urambo'dur. Taşıyıcılıkla
ün yapan bu halk Birinci Dünya Savaşı'nda bu maharetleri bakımından önem kazanmıştı.
Sukuma veya Wassukuma halkı da Almanlar için önemli bir asker kaynağıydı. Sözgelimi,
von Lettow bir yerde Wassukumalardan beş bölük yeni asker devşirdiğini belirtiyor, (Von
Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 91).
564
F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 78. Bununla beraber İngilizler ve Belçikalılar Merkez
Demiryolu civarını ve Tabora'yı işgal edince Hehe ve Makonde gibi büyük kabileler
desteklerini İtilaf Devletlerine sundular.
565
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 55, 65. Masailer sadece Almanlara sığır sağlamakla
kalmıyor İngilizlerin sığırlarını da çalıyorlardı, (F.B.Young, a.g.e., s. 237, 251).
İngilizlerin Masailerden istihbarat elemanı devşirmeleri konusunda bkz. (Z.A.Marsh ve
G.W.Kingsnorth, An Introduction to the History of East Africa, Londra, Cambridge
Üniversitesi Yayınları, 1966, s. 171).
566
F.S.Joelson, a.g.e., s. 108-109. Yazar savaştan hemen önce Alman Doğu Afrikası'nın
on milyonluk nüfusunun sadece %3'ünün Müslüman olduğunu da ekliyor.
567
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 305-306.
568
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 32. Ancak savaşın ilerleyen yıllarında özellikle 1917 ve
sonrasında Wahehelerin sadakati İngilizlere kaydı. Örneğin Mahenge muharebeleri
sırasında önemli bir Wahehe şefi halkı ve sığırları ile birlikte İngilizlere kaçarak
Almanları zor bir duruma düşürmüştü, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 182).
569
Waganda halkı Uganda'da yaşayan en etkili ve güçlü topluluktu. Liderleri kabaka hem
dinî hem siyasî meselelerde hüküm sahibiydi. XIV. asırda kurulduğu düşünülen Buganda
Devleti XX. yüzyıla kadar yaşamayı başardı. İngiliz emperyalizminin bölgedeki en büyük
destekçilerinden olan bu halk, İngilizlerle olan iyi ilişkileri sayesinde Uganda bir
protektora olduktan sonra dahi, nüfuzunu iyice hissettirdi. Ancak bağımsızlıktan sonra,
1966'da, Uganda merkezî hükümeti ülke içerisindeki böyle geleneksel üç siyasî yapıyı
307
Yener BAYAR
Afrikalı bir yazar olan Kathleen Bomani, İngilizlerin 08 Ağustos
1914'te Darüsselam'ı bombalamalarının yüzüncü yıldönümünde
yayımladığı yazısında, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz saflarında ölen
toplam 105.000 kişinin %90'ının taşıyıcı olduğunu belirttikten sonra
şöyle devam ediyor:
İngilizleri, onların ancak beşte biri kadar olan kuvvetiyle, dört sene
boyunca zekâsıyla alteden Alman komutan General von Lettow-Vorbeck
genellikle askerî dehası nedeniyle methedilir. Yazılan bazı hikâyeler
Davud ile Câlût (Golyat, Goliath) olayını aratmaz. Hâlbuki von LettowVorbeck, Berlin'den, çarpışmaya girmeme emri almıştı. Benim açımdan
von Lettow'un faaliyetleri daha isabetlice, yıllarca ekinlerin
mahvolmasından, yüzlerce köyün yağmalanmasından ve 300.000
taşıyıcının şefkatsiz ölümünden sorumlu bir askeri kumandanın savaş
taciri megalomanyak çabası olarak tanımlanabilir. Eğer ölüm çanı Alman
hayatlar için [çalmış] olsaydı, von Lettow tarihin parşömenlerinde yine
böyle göklere çıkarılacak mıydı?571
Bomani'nin bu tutumu, bazı açılardan haklı olmakla beraber, ikna
edici değildir. Aynı eleştiriyi herhangi bir yazar herhangi bir komutan
için yapabilir. Sözgelimi Londralı bir yazar General Allenby için,
Ankaralı bir yazar Enver Paşa için vs. bu şekilde düşünebilir. (Hatta von
Lettow, savaş kurallarına riayet etmeyi muhtemelen bu iki komutandan
daha fazla önemsiyordu.) Ancak bu yazıyı hem yazarının hem de biz
okurların gözünde daha anlamlı kılan şey hepimizde biraz bulunan Afrika
romantizmidir. Burada anti-militarist bir söylemin Afrika romantizmi
bağlamında işe koşulduğu müşahede ediliyor. Bu duygusal temel, Afrika
tarihini soğukkanlılıkla ele almayı ve tahlil etmeyi çoğu kez manipüle
ederek karar alma süreçlerinde ve hadiselerin cereyanında Afrikalıları
önemli saymamaya sebep olur. Böyle bir tutumda Afrikalı, bir zavallı,
iradesiz, idrâksiz, ilkel ve çağdışı insan muamelesi görür. Böylelikle
tenkit edilmek istenen hataya bizzat düşülmüş olur. Cehenneme giden yol
iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
*
Ağustos 2015'te BBC muhabiri Emmanuel Igunza, Taveta'ya
gidip bölgedeki yaşlılarla röportajlar yaptı. Taveta ve Salaita
Tepelerindeki muharebelere yukarıda değinilmişti. 1947'den beri
Kenya'da yaşayan ve Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ni
araştıran James Wilson röportajda bu bölgeyi şarap şişesindeki mantara
feshetti. Kabaka makamı 1993'te tekrar tesis edilmişse de sembolik bir mahiyette
kalmıştır. Ayrıca bkz. (BOA, Y.PRK.TKM., 14/32, 16 Cemaziyelevvel 1306/18 Ocak
1889).
570
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 47.
571
Kathleen Bomani, "WW1's Untold Story: The Forgotten African Battlefields", 08
Ağustos
2014,
http://edition.cnn.com/2014/08/08/world/africa/world-war-inafrica/index.html; erişim tarihi: 03 Mart 2015. 105.000 ölenin 45.000'i Kenyalıydı.
308
Yener BAYAR
benzetiyor. Alman Doğu Afrikası şarabının tadına bakmak isteyen
İngilizlerin bu mantarı halletmeleri gerekiyordu. Bölgede kazılar
yapıldığını ve bulunan materyallerin sergilendiğini de bu haber
vasıtasıyla öğreniyoruz. Bir videonun da ekli olduğu haberin en vurucu
noktası ise şehitliklerle ilgilidir. Dedesi savaşa katılmış olan yaşlı
Othiniel Mnene şöyle söylüyor: "Burada Taveta'da Almanların,
İngilizlerin hatta Hindistanlı askerlerin bile mezarları var. Afrikalıların
mezarları nerede? Neden onların anısına böyle bir yerde bir anıt yok?"572
Gerçekten de hatıratlarda çatışmaların sonuçları verilirken Avrupalıların
gömüldükleri ve mezarlarının üstüne levhalar konduğu belirtilirken
Afrikalıların sadece öldükleri zikredilmektedir.573 Muhtemelen Afrikalılar
toplu mezarlara gömülüyorlardı. Neyse ki James Wilson nihayet böyle bir
anıtın Taveta'ya dikileceğini de ifade ediyor.574
*
Henüz savaş devam ederken bile Curzon, Milner ve Amery gibi
emperyalistler ile Botha ve Smuts gibi sub-emperyalistler Almanya'nın
işgal edilen sömürgelerinin iade edilmemesi gerektiğini dile
getiriyorlardı.575 Bir misyoner 1917'de yayımladığı kitabında o "melun
bayrak"ın Almanların kaybettiği topraklarda bir daha asla
dalgalanmaması hususunda herkesin hemfikir olduğunu belirtir.576
Nijerya kuvvetleriyle beraber Doğu Afrika'da savaşan Downes, savaşın
başlangıcında İngiltere ve Fransa'nın ardından dünyanın en büyük üçüncü
sömürge gücü olan Almanya'nın, 1917 sonlarında Lettow'un Portekiz
Doğu Afrikası'na geçişiyle beraber, son sömürgesini de yitirdiğini
belirterek Almanya'nın Afrika'da bir yarda [0,91 metre] büyüklüğünde
bile toprak almasına her ne pahasına olursa olsun müsaade edilmemesi
gerektiğini ekliyordu.577 Edward Northey de aynı kanaatteydi.578
Jan Smuts ise Şubat 1918'de General Crowe'nin Doğu Afrika
Cephesi'ne ilişkin kitabına yazdığı önsözde, eğer Alman Doğu Afrikası
savaşın sonunda Kayser'e iade edilecek olursa Almanların burada
"World War One: Kenya's Forgotten Heroes", 19 Ağustos 2014,
http://www.bbc.com/news/world-africa-28836752; erişim tarihi: 03 Mart 2015.
573
Ör. (Von,Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 45).
574
"World War One: Kenya's Forgotten Heroes".
575
R.Anderson, a.g.t., s. 286.
576
E.F.Spanton, a.g.e., s. 101-102. ADA'nın Almanya'ya iadesi İngiltere'nin prestijine
zarar vereceği için, Hristiyan misyonların davası için ve Yerli nüfusun iyiliği için
sakıncalı görülüyordu.
577
W.D.Downes, a.g.e., s. 287. Downes'e göre bütün zorluklara rağmen askarilerin von
Lettow'a büyük bir sadakatle itaat etmesi Afrikalıların çok iyi askerler olduklarını
Almanlara gösterdi. Eğer Almanya kaybettiği kolonilerini bir gün geri alırsa ilk fırsatta
yerlilerden muazzam bir ordu oluşturup tüm dünyayı tehdit edecek ve bu tam bir felaket
olacaktı, (a.g.e., s. 288). 1919'da yayımlanan bu kitap 1918 baharında yazılmıştır, (a.g.e.,
s. 293).
578
E.Northey, "The East African Campaign", Journal of the Royal African Society,
XVIII/70, Ocak 1919, s. 86-87.
572
309
Yener BAYAR
yaşayan 8.000.000 yerliden büyük bir ordu devşirip eğiteceklerini,
böylece Kongo, Portekiz Doğu Afrikası, Batı Afrika hatta Kamerun'u ele
geçirmelerinin an meselesi olacağını ve tüm bunların dünya
imparatorluğu yolunda bir köşe taşı teşkil edeceğini belirtiyordu. Hayatını
ve sıhhatini bu cephede yitiren pek çok kahramana verilecek en büyük
ödülün Doğu Afrika'nın asla Almanlara iade edilmeyerek, Almanların
dünyanın gelecekteki barışçıl gelişmesini tehdit etmelerine fırsat
verilmemesi olduğunu vurgulayan Smuts, savaş sonunda barış
görüşmelerine katılacak delegeleri daha o günden ihtar ediyordu. 579
"Doğu Afrika'da da Töton'un acımasız idaresinin geri dönmesinden yerli
nüfusu korumalıyız."580 Von Lettow ve askarilerinin mücadelesi
İngilizleri gerçekten ürkütmüştü.
1919 Paris Barış Konferansı'nda Afrika gündemdeki ilk maddeler
arasında değildi. Başkan Wilson Alman sömürgelerinin tahsisi
meselesinin dünya barışı açısından pek de mühim olmadığını esas önemli
olanın Avrupa'daki problemler olduğunu bildiriyordu. Bununla beraber
Birinci Dünya Savaşı pek çok Avrupalının kafasında emperyalist dönemi
bitirmemiş bilakis canlandırmıştı.581 Nitekim Niall Ferguson’a göre Cihan
Harbi sonunda Kamerun ve Togoland'ın İngiltere ve Fransa arasında
paylaşılması, Alman Güney-Batı Afrikası'nın Güney Afrika’ya verilmesi
ve İngiltere’nin Doğu Afrika’yı da ele geçirmesi daha değersiz Afrika
topraklarını almakla yetinmek durumunda kalan Belçika ve Portekiz’i
kederlendirmişti.582 Hâlbuki Belçika'nın ele geçirdiği kalabalık Ruanda ve
Burundi bölgeleri Fransa'nın ele geçirdiği yerlerden daha az değerli
değildi. Buna rağmen Belçika'nın "kederlenmesi" de bize, Cihan Harbi
sonunda bile Avrupalıların fiziki harita seviyesinde düşündüklerini;
hâkimiyetleri altına aldıkları ülkelerin esasen yüzölçümleri, coğrafi
konumları ve yeraltı kaynaklarıyla ilgilenip buralarda yaşayan insan ve
hayvan popülasyonlarını önemsemediklerini gösteren bir ayrıntıdır.
Şubat 1937 tarihli The Banker, Alman sömürgelerinin 1913'e
kadarki toplam bütçe açıklarının Almanya'ya bir trilyon marktan
(50.000.000£) daha fazla bir kayba mâlolduğunu hesaplamıştı.583 İlk
J.H.V.Crowe, General Smuts’ Campaign in East Africa, Londra, John Murray, 1918, s.
XVI-XVII.
580
A.Sharpe, a.g.e., s. 200.
581
Wm. Roger Louis, "The United States and the African Peace Settlement of 1919: The
Pilgrimage of George Louis Beer", The Journal of African History, IV/3, 1963, s. 413.
Dağlık ve kalabalık bir bölge olan Ruanda ve Urundi 31 Mayıs I919'da Milner-Orts
Anlaşmasıyla Belçika'ya devredilmişti. ABD temsilcisi George Louis Beer bu anlaşmayı
protesto etmişti. Alman Doğu Afrikası'nın paylaşılması, manda tartışmaları ve ABD'nin
tutumu için bu makale ile beraber (W.R.Louis, "Great Britain and the African Peace
Settlement of 1919", The American Historical Review, LXXI/3, Nisan 1966, s. 875-892;
Quincy Wright, "The United States and the Mandates", Michigan Law Review, XXIII/7,
Mayıs 1925, s. 717-747) makalelerine de müracaat ediniz.
582
N. Ferguson, a.g.e., s. 434.
583
W.O.Henderson, a.g.e., s. 117-118.
579
310
Yener BAYAR
bölümde izah edildiği üzere Almanya sömürgeciliğinin ilk 20 senesinde
çok yanlış bir sömürge politikası izlemiş ve pek çok katliama imza
atmıştı. 1900'lerin başlarında Alman kamuoyunda patlak veren sömürge
skandalı üzerine muhalefetin baskısını arttırması Almanya'nın daha insanî
ve iktisat odaklı bir sömürge siyaseti tesis etmesine sebebiyet vermişti.
Ancak bu yeni ve nispeten olumlu politikanın semeresi tam anlamıyla
hâsıl olmadan Cihan Harbi meydana gelmiş ve Almanya ansızın
sömürgelerini yitirmişti. Almanya'nın bir dünya imparatorluğuna
dönüşüp bu konumunu yitirmesi sadece bir jenerasyon sürdü.
Alman kamuoyu Versailles'da Alman sömürgelerine el konmasını
hazmedememişti. İttifak Kuvvetlerinden koparılan topraklar uluslararası
gözetime tâbi olarak kendi ulus devletlerini idare edebilecekleri bir
aşamaya kadar manda (İng. mandate) sistemi ile yönetileceklerdi. Ancak
manda sistemi amacından sapıp manda ilan edilen yerler eski sömürgeler
gibi idare edilmeye başlayınca Alman kamuoyunda el konan sömürgeleri
tekrar ele geçirmek siyasetini güdenlerin nüfuzu arttı. 1930'lar boyunca
sömürgeleri geri almak fikri Almanya'da sık sık gündeme gelen bir husus
oldu. Ancak iş işten geçmiş, aradan geçen yirmi yılda kaybedilen
toprakların yeni hâkimleri pek çok yatırımlar yapmış ve kendi idarelerini
kurmuşlardı.584 İkinci Dünya Savaşı'nın neticesi farklı olsaydı, Almanya
muhtemelen eski sömürgelerini tekrar ele almak isteyecekti.
*
Birinci Dünya Savaşı'nın akabinde Almanya Afrika'dan tasfiye
edildi. Alman Doğu Afrikası arazisinin %90'ı İngiltere hâkimiyetine terk
edildi ve Tanganyika adıyla anılır oldu. Eski Alman sömürgesinin kuzey
batısındaki küçük ama yoğun nüfuslu olan Ruanda ve Urundi (Burundi)
ise Belçika'ya verilmişti. Talepkâr Portekizlilere ise çok küçük bir bölge
olan Kionga Üçgeni verildi. Böylece Rovuma Nehri Mozambik ile
Tangayika arasındaki sınırı teşkil etti.
584
W.O.Henderson, a.g.e., s. 112-122.
311
Yener BAYAR
Harita 9. Ruanda ve Urundi Bölgeleri
Belçika'ya verilen Ruanda ile Urundi belki de tüm Alman sömürgelerindeki en
kıymetli arazi idi. Yüzölçümü küçük olmasına rağmen dağlık ve sıhhatli olan
bu bölgenin halkı aslında Ugandalılarla akrabaydı. Ancak İngilizler "açgözlü
görünmemek için" bu bölgeyi Belçikalılara vermişlerdi. ABD temsilcisi ise bu
durumu protesto etmiştir. Dört milyon civarındaki nüfusuyla Ruanda ve
Urundi tüm Alman Doğu Afrikası halkının % 'ına ev sahipliği yapıyordu. Bu
nüfus burada milyonlarca sığır yetiştiriyordu. Böyle büyük bir nüfusun ilkel bir
anlayışla sömürgecilik yapan Belçikalılara teslim edilmesi tereddütlere neden
olmuştu.
312
Yener BAYAR
İngilizlerin yaptırdığı 1921 sayımına göre Tanganyika'da
4.107.000 yerli yaşıyordu. Aynı bölge için 1913 Alman sayımına göre bu
rakam 4.135.000 idi. Bu azalma kısmen sayım yönteminden (Almanlar
Ujiji bölgesinin nüfusunu hesaplarken bir erkeğe beş kadın ve çocuk
düştüğünü kabul etmişlerdi, hâlbuki bir erkeğe ortalama üç kadın ve
çocuk düşüyordu.) ama esasen Dodoma ve Kondoa Irangi'de 1919
kıtlığında
yaşanan
ölümlerle
savaşta
yaşanan
ölümlerden
kaynaklanıyordu. 1913 ve 1921 sayımları karşılaştırıldığında Dodoma,
Ujiji, Kondoa Irangi ve Mahenge dışındaki tüm iç bölgelerde nüfusun
arttığı, sahil kesimlerinde ise düştüğü görülüyor. Sahil bölgelerinde
nüfusun azalmasının savaş yıllarında yayılan zührevî hastalıktan
kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim bu hastalık hem doğum oranını
azaltmış hem de çocuk ölüm oranını arttırmıştı.585 Sömürgenin güney
doğusundaki Lindi bölgesinin özellikle 1917 yılındaki şiddetli
muharebelerden dolayı ciddi nüfus kaybı yaşadığı da bilinmektedir.586
Tanganyika'daki esas nüfus kaybını görebilmek için 1931
sayımına göre toplam nüfusun 5.022.700 olduğunu587 hatırlatmalıyım.
(1913: 4.135.000; 1921: 4.107.000; 1931: 5.022.700) Yani, 1913 ile 1921
sayım sonuçlarını değerlendirirken yüksek nüfus artış hızını da hesaba
katmak gerekir. Eğer Birinci Dünya Savaşı yaşanmamış olsaydı belki de
Tanganyika'nın nüfusu beş milyon seviyesine daha 1921'de ulaşmış
olacaktı.
Ruanda ve Urundi'nin nüfusu ise 1906-1907 yılında 4.000.000 ve
1913-1914 yılında 5.000.000 olarak tahmin edilmiştir. Almanların bazı
resmi rakamları da dikkate alındığında 1910 civarında Ruanda ile
Urundi'nin toplam nüfusunun üç ilâ üç buçuk milyon arasında olduğu
düşünülmektedir. 1947 senesinde Belçikalıların belirlemelerine göre aynı
rakam sadece 3.700.000 idi. Bu iki ülkenin nüfus grafiğinde dramatik
dalgalanmalar dikkat çekmektedir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında bu
bölgenin kelimenin tam anlamıyla mahvolduğu ifade edilebilir. Örneğin
savaştan önce 120.000 olarak hesaplanan buradaki bir yerin nüfusu
savaştan sonra 65.000'e düşmüştü.588 Portekiz Doğu Afrikası'na verilen
Kionga Üçgeni'nin nüfusu ise 4.000 civarındaydı.589
585
Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, s. 113,
184-185.
586
S. J. K. Baker, "The Distribution of Native Population over East Africa", Africa:
Journal of the International African Institute, X/1, Ocak 1937, s. 49.
587
Clement Gillman, "A Population Map of Tanganyika Territory", Geographical
Review, XXVI/3, Temmuz 1936, s. 371.
588
The Population of Ruanda-Urundi, New York, United Nations Department of Social
Affairs Population Division, 1953, s. 11-12.
589
W.R.Louis, "The United States…", s. 428. Almanlar bu bölgeyi 1894'te Portekiz Doğu
Afrikası'ndan zorla ele geçirmişlerdi.
313
Yener BAYAR
ADA polis Polizeitruppe askarileri başlarında kırmızı fesleri olduğu halde
model t“fekleriyle590
Yukarıda, İslamın Doğu Afrika'daki tarihî seyri hakkında birkaç
noktaya değinilmişti. Birinci Dünya Savaşı başladığı sıralarda Alman
Doğu Afrikası'nda toplam 280.000 civarında müslüman yaşadığı
belirtiliyor.591 İngiltere'nin hâkimiyetindeki Zengibar ve Pemba Adaları
halkınınsa ekseriyeti müslümandı. Zengibar Sultanı'nın akrabası Seyyid
Halid Almanlarla bir olup Müslümanları Osmanlı Sultanı'nın yayımladığı
cihat fetvasına uymaya davet ederken, Zengibar Sultanı Müslümanları
İngiltere'ye itaat etmeye çağırıyordu. Bugün, yaklaşık olarak, Uganda
nüfusunun %15'i, Kenya nüfusunun %25'i ve Tanzanya nüfusunun %40'ı
müslümandır. Bu oranlar tesadüfî olmadıkları gibi sömürgecilik
tarihinden bağımsız oluşmuş da değildir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde
Uganda ve Kenya'nın İngiltere, Tanzanya'nın ise Almanya hâkimiyetinde
bulunması bu oranlar açısından anlamlıdır. Yukarıda görüldüğü üzere
İslam, Alman Doğu Afrikası'nda gündemi sürekli işgal eden bir problem
olmuş hatta 1914'ten hemen önce büsbütün yasaklanması bile
590
http://s400910952.websitehome.co.uk/germancolonialuniforms/doa%20polizeitruppe.htm
; erişim tarihi: 04 Mart 2015. Yukarıda değinildiği üzere von Lettow, bu polis kuvvetini
de 1914'te schutztruppeye dâhil etmişti. Askarilerinin rütbeli olanlarına Efendi "Effendi"
denirdi.
591
Edward Humphrey Manisty Leggett, The Tanganyika Territory", Journal of the Royal
Society of Arts, LXX/3643, 15 Eylül 1922, s. 752.
314
Yener BAYAR
düşünülmüştü. Fakat Cihan Harbi'nin ilanı ve Almanya'nın güttüğü cihat
politikası Alman Doğu Afrikası'nda İslamcı bir siyaset izlenmesine
sebebiyet vermişti. Dolayısıyla Almanlar müslümanlara karşı ya baskıcı
ya da kayırıcı bir surette davranmışlar, müslümanları bir yandan
güçlendirirken bir yandan da onlara kendilerini mağdur hissetme
zeminini vermişlerdi. İngilizlerse kendi idarelerine karşı başlıca tehdit
olarak siyahların geleneksel kurumlarını görüyorlardı. İslamın yayılması
bu kurumları zayıflatacağı için İngilizlerin işine geliyordu. Dolayısıyla
İngilizler İslama karşı ya kayıtsız ya da olumlayıcı politikalar
güdüyorlardı. İngiliz Doğu Afrikası'ndaki müslümanlar kendilerini
mağdur olarak görüp-gösteremedikleri gibi İngilizleri karşılarına almayı
da makul bulmuyorlardı. Her iki sömürgeci devlet de müslümanların halk
içinde küçük bir azınlık konumunda olmalarından azamî derecede istifade
ediyor, ordularını müslüman neferlerle dolduruyorlardı. Cihan Harbi'nden
sonra Alman Doğu Afrikası'nı ele geçiren İngilizler burada, Almanların
aslında İslam karşıtı olduğu ve sadece dönemsel siyaset icabı olarak
müslümanları destekledikleri yolunda bir söylem geliştirdiler.
Birinci Dünya Savaşı Afrika'da milliyetçiliğe özellikle PanAfrikanizme ivme kazandırdı. 19 Şubat 1919'da 57 delegenin katılımıyla
ilk Pan-Afrikanist Kongre Paris'te toplandı. Bunu 1921 yılında Brüksel,
Londra ve Paris'te toplanan ikinci bir kongre izledi. Bu kongre ile ikinci
Pan-Afrikanist Derneği592 de kuruluyordu. 1923'te Londra ve Lisbon'da
üçüncü bir Pan-Afrikanist Kongre toplandı ve bu kongrelerin dördüncüsü
ve sonuncusu 1927'de New York'ta gerçekleşti.593
*
Sömürgecilerin birbirlerine karşı olan tutumları ikircikliydi.
İngilizler Almanları hor görüyorlardı. Örneğin mütekebbir bir İngiliz
doktoru olan Yüzbaşı Robert V. Dolbey Sketches of the East Africa
Campaign adlı eserinde, "sürekli büyük miktarlarda bira tüketen, hiç
egzersiz yapmayan ve ülke genelinde siyah kadınlarla metres hayatı
yaşayan Almanların" savaş boyunca sergiledikleri dayanıklılığa
şaşırıyordu. Dolbey'e göre, vücudunu fit tutan, karaciğer sağlığı için
biradan kaçınan ve yerli halkla cinsî münasebet yaşamayı itibarsızlık
addeden İngilizlerin daha iyi bir performans göstermesi beklenirdi.594 İşin
ilginç yanı von Lettow da Portekizliler için benzer yargılara sahipti.
Lettow'a göre çoğu frengi hastası olan Portekizliler bir asker gibi
davranamıyorlardı. İstihkaklarını tutumlu kullanamıyor, yürüyemiyor,
orduya ayak uyduramıyor, dileniyor ve sürekli mızmızlanıyorlardı.
592
Pan-African Association.
Ayrıntılar için bkz. (Imanuel Geiss, The Pan-African Movement: a History of PanAfricanism in America, Europe and Africa, New York, Methuen & Co., 1974, s. 229282).
594
Robert Valentine Dolbey, Sketches of the East Africa Campaign, Londra, John Murray,
1918, s.100-101; C.Miller, a.g.e., s. 217.
593
315
Yener BAYAR
Lettow hemen aynı paragrafta İngiliz tutsaklarındansa belirgin bir saygı
ve takdirle bahsediyor.595 Portekizlileri küçümsemek İngilizlerce de
paylaşılan bir tutumdu.
*
Almanların Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ndeki
amaçları, İngilizlerin buradan asker devşirerek diğer cephelere (özellikle
Avrupa cephesine) sevketmelerini önlemek; diğer cephelere
nakledecekleri asker, silah ve cephanenin bir kısmını buraya getirmelerini
sağlamak ve onları burada oyalamaktı. Yıllarca süren muharebeler
neticesinde bu amaca ulaşıldığını da gördük. Savaşı mümkün
olabildiğince Avrupa'nın dışına taşımak stratejisinin en mahir ustası von
Lettow'du. Öyleyse, Doğu Afrika Cephesi'nde müşahede ettiğimiz bu
tutum Osmanlı Devleti'nin savaştığı cepheler açısından ne kadar
böyleydi? Bu hususta bazı problemli yaklaşımlar sergilendiği malumdur.
Bilindiği üzere Türk tarihçiliğinde Sarıkamış Taarruzu ve Kanal
Harekâtı "Almanya'nın stratejik hedefleri doğrultusunda" düzenlendikleri
için "eleştirilmektedir". Hâlbuki bunun zaten böyle olması gerekirdi.
Avrupa'da Almanya'nın savaşı kaybetmesi halinde Osmanlı Devleti'nin
kendi başına böyle bir savaşı sürdürebilmesine imkân yoktu. Açıkçası
ittifak mefhumu da zaten böyle bir şeydir. Bu tür lâfügüzaflar, Almanya
ile kurulan ittifakı bir türlü anlayamamış, hazmedememiş ve tarihle
barışamamış
olan
yurdumuz
münevverlerinin incilerindendir.
Dolayısıyla, Osmanlı Devleti'nin açtığı bir cephenin Almanya'ya faydalı
olduğunu belirtmek -ki bu bir tür totolojidir- tek başına hiçbir şeyi izah ve
ispat etmez. Ancak burada esas vurgulamak istediğimiz hakikat Osmanlı
Devleti'nin açtığı cephelerin salt bu gözlükle anlaşılamayacağıdır.
Yukarıda görüldüğü üzere Almanya'nın açtığı Doğu Afrika Cephesinin,
Filistin ve Çanakkale Cepheleri üzerinde Osmanlılar açısından müspet
tesirleri olmuştu. Ancak şurası da vurgulanmalıdır ki Osmanlı Devleti'nin
açtığı cepheler Doğu Afrika gibi savaşın kenarında kıyısında kalmış
bölgelerde değildi. Hem Sarıkamış hem de Kanal Harekâtı, sonuçları
belirleyici olacak, düşmanı doğrudan hedef alan hamlelerdi. Doğu
Afrika'daysa Almanların İngilizleri veya İngilizlerin Almanları mağlup
etmeleri mevzi bir başarı olarak kalacak ve savaşın genel seyri açısından
etkisi sınırlı olacaktı.
Bu bağlamda bazı kaynaklara ihtiyatla yaklaşmak gerektiğinin
de altını çizelim. Özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde yayımlanan
telif veya tercüme eserlerde (özellikle tercümeleri yayıma hazırlayanların
koydukları dipnotlarda) ve hatıratlarda Alman subaylara karşı aşırı
şüpheci ve güvensiz bir yaklaşım vardır. Avrupa cephesinde Almanya'nın
üzerindeki baskıyı hafifletmek için Osmanlı ordusunda görevli Alman
komutanların bazı muharebelerde bilerek mağlup oldukları hatta bu
595
Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 281-282.
316
Yener BAYAR
uğurda bazı Türk subaylarını da rüşvetle satın aldıkları iddia ve ima
edilir. Anlaşılan o ki Birinci Dünya Savaşı'nda pek çok kez mağlup olan
Osmanlı subayları Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken ve kurduktan sonra
bu yenilgileri mümkünse büsbütün unutturmak mümkün olmazsa da
sorumluluğu başkalarına yüklemek istediler. Bunun için bazı Türk
subaylarını Alman hayranlığı, rüşvet yemek, işbirlikçiliği yapmak vs. ile
itibarsızlaştırırken mağlubiyetin sorumluluğunu da onlara yıkmış
oluyorlardı. Osmanlı ordusundaki Alman generallerin itham edilmesi de
bu çerçevede düşünülmelidir. Cumhuriyetin kurucu subayları,
bekleneceği ve tabii olduğu üzere, askerî dehalar ve muzaffer komutanlar
olarak bilinmek ve hatırlanmak istiyorlardı. Yukarıda gördüğümüz Doğu
Afrika cephesi ise Alman subayların da Türk subaylar kadar azimli,
fedakâr ve kararlı olduklarını göstermektedir. Yüz binlerce masum
insanın vefatına tanık olmaları bile Almanya'nın zaferine olan inançlarını
zayıflatmamıştı. Cihan Harbinde Osmanlı saflarında savaşmış olan
Alman subayları değerlendirirken cumhuriyetin kuruluş devrinde zaruri
görülen söylemleri yinelemekten vazgeçerek konunun tarihin alanı
içerisine girdiğini kabullenmemiz ve bu konuyu artık bu hakikate göre ele
almamız gerekmiyor mu?
Königsberg'in
, mm.lik silahlarından biri Ağustos
'da Almanlar
tarafından karada kullanılıyorken Bagamoyo'da İngilizlerce ele geçirilmişti.
'de sergilenmek üzere İngiltere'ye getirilen bu top, Imperial War
Museum, koleksiyonunu Kristal Saray'dan Güney Kensington'a taşırken
görülüyor. Doğu Afrika'da bu silahın ne zorluklarla hareket ettirildiğini
317
Yener BAYAR
tahmin etmek hiç de zor değil. Bu topun akıbeti tam olarak belli değilse de
İkinci Dünya Savaşı'nda eritildiği düşünülüyor. 596
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DOĞU AFRİKA CEPHESİ
KRONOLOJİSİ
1891
1894
Ocak 1914
Temmuz 1914
6 Temmuz
1914
05 Ağustos
1914
06 Ağustos
1914
08 Ağustos
1914
09 Ağustos
1914
Almanya Doğu Afrika’ya doğrudan vali atayarak Doğu Afrika Alman
Şirketi’nin mülkî ve idarî rolüne son verdi.
Britanya, İngiliz Doğu Afrikası’nı resmen ilhak etti. İdari olarak bölge,
Britanya Doğu Afrikası (Zengibar’ı da kapsar.) ve Uganda olmak
üzere iki kısma ayrıldı.
Lettow-Vorbeck Darüsselam’a geldi.
Darüsselam ile Kigoma arasındaki demiryolu tamamlandı.
Königsberg Darüsselam limanına ulaştı.
İngiliz Uganda birlikleri Viktorya gölü civarında Almanlara saldırdı.
Königsberg Aden açıklarında Sokotra civarında Ellerman Lines
firmasına ait City of Winchester adlı yük gemisini ele geçirdi ve Dofar
önlerindeki Hallaniye Adası'nda karaya oturttu.
İngiliz harp gemileri Astraea ve Pegasus Darüsselam’ı bombaladı.
Almanlar kendi gemileri Möve'yi Darüsselam limanında batırarak
Kaptan Zimmer'in de dâhil olduğu 102 kişilik mürettebatını kara
596
http://s400910952.websitehome.co.uk/germancolonialuniforms/militaria/koenigsberggun.
htm; erişim tarihi: 04 Mart 2015. Alttaki resim: Koloniales Bildarchiv Nr. 026-0800-14F.
318
Yener BAYAR
05-15 Ağustos
1914
15 Ağustos
1914
17 Ağustos
1914
22 Ağutos 1914
23 Ağustos
1914
24 Ağustos
1914
26 Ağustos
1914
19 Eylül 1914
20 Eylül 1914
24 Eylül 1914
07-08 Ekim
1914
13 Ekim 1914
10, 13, 21-22,
24 Ekim 1914
30 Ekim 1914
01 Kasım 1914
01-05 Kasım
1914
Kasım 1914
09 Kasım 1914
08 Aralık 1914
10 Ocak 1915
18-19 Ocak
1915
26 Şubat 1915
29 Mart 1915
14 Nisan 1915
14 Mayıs 1915
kuvvetlerine kattılar.
Von Lettow-Vorbeck, İngilizlere karşılık vermeyerek sömürgesini
savaşın dışında tutabileceğini düşünen Vali Schnee’yi dinlemeyerek
devre dışı bıraktı.
Almanlar fazla tahkim edilmemiş olan Taveta kentini işgal etti.
İngilizlere ait olan bu kent kuzeydeki Alman yerleşimcilerine çok
yakın olduğu için savaşın ilk günlerinde önemli bir stratejik bölge
olarak addedilmişti.
Pegasus Tanga'ya saldırdı. Neticede Tanga'nın da tarafsızlık
sözleşmesi imza edildi.
Almanlar Tanganyika Gölünde Belçikalıların Alexandre del Commune
adlı gemisine saldırdılar.
İngilizler Bagamoyo'ya çıkarma girişiminde bulundular. SmithDorrien komutayı devralana kadar İngiliz kuvvetlerinin komutanı
tecrübeli General Michael Tighe idi.
Almanlar Abercorn'a saldırdı.
İngilizler Alman kolonisi olan Togo'yu ele geçirdiler.
İtilaf Devletleri Alman Güney Batı Afrikası'na taarruz ettiler.
Königsberg Zengibar’da demirlemiş olan İngiliz harp gemisi
Pegasus’u batırdı.
Kwijwi’yi ele geçiren Almanlar Kivu gölünde hâkimiyet sağladılar.
25 Eylül'de Majoreni'ye saldıran ve püskürtülen Almanlar Gazi'ye
hücum ettiler.
Belçika Almanya'ya savaş ilan etti.
Russissi bölgesinde sırasıyla Changugu, Chiwitoke ve Kajagga'da
Almanlar ile Kongo birlikleri arasında Almanların galip geldiği küçük
muharebeler cereyan etti.
Königsberg’in Rufiji’de saklandığı İngilizler tarafından tespit edildi.
Alman Doğu Asya Filosu Coronel Savaşı'nda İngiliz Güney Atlantik
Filosu'nu kesin bir mağlubiyete uğrattı. İngilizlerin Good Hope ve
Monmouth adlı zırhlı kruvazörleri mürettebatlarıyla beraber batırıldı.
Tanga’ya çıkarma yapan İngilizler Almanlar tarafından püskürtüldü.
Bu Alman galibiyeti Doğu Afrika Cephesi'nin önemli bir dönüm
noktasıdır.
Alman kolonisi Kamerun'un en önemli kenti olan Duala İtilaf
Devletlerinin eline geçti.
Emden hafif kruvazörü Avustralya'nın Sydney adlı gemisi tarafından
Cocos Adaları'nda karaya oturtuldu.
İngilizler Falkland Savaşı'nda Alman Doğu Asya Filosu'nun dört harp
gemisini mürettebatıyla beraber batırdılar. Dresden hafif kruvazörü ise
kaçmayı başardı.
İngilizler Mafia Adası'nı işgal etti.
İngilizler 25 Aralık'ta Jassin (Jasin, Yasin)’i almıştı. Ancak Almanlar
üzerlerine tekrar taarruz ederek Jassin’i geri almayı başardılar.
İngilizler Doğu Afrika kıyılarını abluka altına aldıklarını ilan ettiler.
İngilizler Salaita Tepesi'nde mağlup edildi.
Almanların Doğu Afrika'ya ulaşmayı başaran Rubens (Kronberg)
nakliye gemisi Hyacinth tarafından takip edilerek vuruldu.
Şili'de İngilizler tarafından sıkıştırılan Almanya'nın Dresden hafif
kruvazörü kendi mürettebatı tarafından batırılarak terk edildi. Böylece
bu denizlerde, birkaç korsan gemisi hariç, aktif Alman harp gemisi
319
Yener BAYAR
20 Mart 1915
11 Temmuz
1915
21-23 Temmuz
1915
Ağustos 1915
19 Ağustos
1915
05 Aralık 1915
21-22, 26 Ocak
1916
03-12 Şubat
1916
23 Şubat 1916
26 Aralık 1915,
09 Şubat 1916
Mart 1916
04, 07, 09 Mart
1916
16 Mart 1916
30 Mart 1916
01 Nisan 1916
12 Nisan 1916
18 Nisan 1916
19 Nisan 1916
23-24 Nisan
1916
04, 12, 20
Mayıs 1916
06 Mayıs 1916
31 Mayıs 1916
13 Haziran
kalmadı.
İngiliz harp gemisi Goliath Lindi’yi bombaladı. Daha sonra Çanakkale
Cephesine gitme emri aldı. 01 Nisan’da yola çıkan Goliath,
Çanakkale’de muharebelere katıldı. Goliath, Muavenet-i Milliye
gemisi tarafından 12-13 Mayıs gecesinde batırılmıştır. Goliath’ın
batırılması Cihan Harbi’nin en önemli anlarından biridir.
Königsberg İngiliz Donanması tarafından etkisiz hale getirildi.
İngilizler 800 Avrupalı, 400 askari, 300 Hindistanlı, üç top ve sekiz
makineli tüfek ile Viktorya Gölü kıyısında bulunan Bukoba’daki
Alman kablosuz telgraf kulesine saldırdılar. Alman savunma gücü ise
200'ün biraz üzerindeydi, (von Lettow'un rakamları). Operasyon
başarılı oldu ancak zararı kısmen İngilizlere de dokundu. Bu tarihten
sonra İngilizlerin Almanlar arasındaki haberleşmeleri sızdırma şansları
azalmıştı.
Almanlar Voi’nin güneyindeki Kasigau’yu ele geçirerek Uganda
Demiryolu üzerindeki tehditlerini arttırdılar.
İngilizler Hyacinth harp gemisiyle Tanga’yı bombaladı.
Almanlar Salaita Tepesindeki İngiliz birliğini püskürterek tepeye
yerleştiler.
İngilizler Longido, Mbuyuni ve Serengeti'yi ele geçirdiler.
Salaita Tepesindeki Alman mevzilerine saldıran İngilizler püskürtüldü.
19 Şubat'ta Mombasa'ya gelen Jan Christiaan Smuts İngiliz
kuvvetlerine komuta etmek üzere Nairobi’ye ulaştı.
İngilizler, karadan 4.800 km taşıyarak gizlice Tanganyika Gölü’ne
getirdikleri Toutou ve Mimi botlarıyla (komutanları Spicer-Simson)
önce Almanların Kingani gemisini ele geçirdiler sonra da Hedwig von
Wissmann gemisini batırdılar. Böylece, göldeki Alman kontrolünü
sona erdi. Almanlar birkaç ay sonra buradaki esas büyük gemileri olan
Graf von Götzen’i tahrip ederek gölü terk ettiler.
Güney Afrika’dan gelen bir ordu, İngiliz kuvvetlerine katıldı. Daha
sonra İngilizler Taveta’yı ve Salaita Tepesini geri alarak Alman Doğu
Afrikası’na girdiler.
İngilizler sırasıyla Mori Körfezi, Ukerewe ve Musomo'ya çıkarma
yaptılarsa da Almanlarca püskürtüldüler.
Almanların Marie gemisi taşıdığı kargoyu Sudi Körfezine getirdi.
İngilizler Lindi'yi bombaladı.
Pangani'nin güney kısımları İngiliz donanması tarafından bombalandı.
Kwale Adası İngilizlerce bombalandı.
Belçika Kongosu askerleri (Force Publique) General Charles Tombeur
komutasında harekâta başladı.
Belçikalılar Ruanda'yı ele geçirdi.
Rufiji deltası geceleyin İngiliz gemilerince bombalandı.
İngilizler sırasıyla Mara Körfezi, Mayita ve Mara Üçgeni'ne taarruz
ettilerse de pek başarılı olamadılar.
Belçikalılar Kigali’yi ele geçirdi.
Alman Doğu Afrikası’nda güneye doğru ilerleyen İngiliz birlikleri 10
günde 208 km katederek Bwiko’ya girdi.
İngilizler Usambara bölgesinin merkezi olan Wilhelmsthal'ı işgal
320
Yener BAYAR
1916
20 Haziran
1916
06 Temmuz
1916
07 Temmuz
1916
14 Temmuz
1916
31 Temmuz
1916
15 Ağustos
1916
22 Ağustos
1916
26 Ağustos
1916
Ağustos-Eylül
1916
04 Eylül 1916
07 Eylül 1916
18-19 Eylül
1916
Eylül 1916
Eylül 1916
23 Ocak 1917
23 Nisan 1917
09 Mayıs 1917
29 Haziran
1917
Ağustos 1917
09 Ekim 1917
15-18 Ekim
1917
24 Ekim 1917
ettiler.
İngilizler Handeni'yi ele geçirdi.
Belçikalılar Burundi’yi (Urundi) ele geçirdi. Burundi ve Rwanda
(Ruanda) işgal edildi.
İngilizler Tanga’yı işgal ettiler. Almanlar savaşmaksızın geri
çekilmişlerdi.
İngilizler Mwanza’yı aldı.
İngilizler Dodoma’da Merkez Demiryolu’na ulaştı.
İngilizler Bagamoyo'yu işgal etti.
Deventer komutasındaki İngiliz kuvvetleri Kilosa’ya ulaştı.
İngilizler Almanları çekilmeye zorlayarak, Morogoro’yu işgal ettiler.
Belçikalılar Biharamulo, Mwanza, Karema, Kigoma ve Ujiji’yi işgal
ettiler. Ancak İngiliz kuvvetleri komutanı General Smuts, Belçikalıları
Rwanda ve Burundi haricinde işgal ettikleri yerlerden çıkardı.
İngilizler Darüsselam’a girdi. Almanlar buradan çekilmiş oldukları için
muharebe yaşanmadı. İngilizlerin bu limanı ele geçirmesi nakliye
açısından büyük kolaylık sağladı.
Kilwa İngilizlerin eline geçti.
Belçikalılar Tabora’yı işgal etti.
Merkez Demiryolu İngiliz kontrolüne girdi. Ancak Almanlar
çekilmeden önce köprüleri uçurarak, trenleri uçurdukları köprülerden
aşağı atarak, vagon ve lokomotifleri batıya getirerek, lokomotiflerin
bazı önemli parçalarını sökerek vs. yöntemlerle demiryolunu
kullanılamayacak derecede tahrip etmişlerdi. Lokomotif ve vagonların
bir kısmı da Belçikalıların eline geçmişti.
Uluguru Dağlarında savunma konumundaki Almanlar, saldıran
İngilizlere büyük kayıp verdirerek Mgeta Nehri'ni geçip güneye Rufiji
Nehri'ne doğru çekildiler.
Smuts, İngiltere’de Emperyal Savaş Konseyi’nde Güney Afrika’yı
temsil etmek üzere cepheden ayrıldı. İngiliz kuvvetlerinin komutasını
Hoskins devraldı.
Hoskins görevden alındı. Yerine Mayıs ayında Güney Afrikalı Van
Deventer getirildi.
Lettow-Vorbeck Nyasaland'a (bugün Malawi) girdi.
Naumann, Ikoma'da Belçikalıları mağlup etti.
Lindi ve Kilwa'ya çıkarma yapan İngilizler Alman direnişi sebebiyle iç
bölgelere doğru ilerleyemediler.
Belçikalılar Mahenge’yi ele geçirdi.
Lindi civarındaki Mahiwa savaşını Almanlar kazandı. Bu galibiyeti
üzerine von Lettow-Vorbeck Generalmajorlüğe yükseltildi. Ancak
Almanlar stratejik hedeflerine ulaşamamışlardı. Her ne kadar
İngilizlerden çok daha az kayıp vermiş iseler de telafi imkânları
olmadığı için ciddi bir yara almışlardı.
Lukuledi’de toplanan Alman idareciler ilerleyen günlerde nasıl bir yol
izleyeceklerini tartıştılar. Schnee teslim olmayı teklif etti. Ancak von
321
Yener BAYAR
29 Ekim 1917
21 Kasım 1917
21 Kasım 1917
25 Kasım 1917
28 Kasım 1917
Kasım-Aralık
1917
11 Aralık 1917
Ocak 1918
12 Nisan 1918
01-03 Temmuz
1918
22-23 Temmuz
1918 gecesi
Ağustos 1918
29-31 Ağustos
1918
28 Eylül 1918
09 Kasım 1918
12 Kasım 1918
13 Kasım 1918
14 Kasım 1918
25 Kasım 1918
08 Aralık 1918
17 Ocak 1919
Şubat-Mart
1919
Lettow hem Alman sömürgeciliği hem de Birinci Dünya Savaşı’nın
Avrupa Cephesi’ni gözeten bir başka yol önerdi: Portekiz Doğu
Afrikası’na girerek savaşmayı sürdürmek. Lettow, Almanya’nın bir
Afrika gücü olarak kalabilmesinin Avrupa’da barış imzalanana kadar
Afrika’da savaşan bir orduya sahip olmasına bağlı olduğunu da ekledi.
Ona göre bu yüksek Alman çıkarlarını ancak schutztruppe
gerçekleştirebilirdi. Bunun üzerine Schnee de bu fikre katıldı.
Northey komutasındaki İngiliz ordusu Liwale’yi işgal etti.
Zeplin L59 Yanbolu'dan havalandı.
İngilizler Nevala'ya girdi.
Ruvuma’yı geçen Schutztruppe Portekiz Doğu Afrikası’na girdi ve
Ngamano'daki bir Portekiz askeri birliğini mağlup ederek pek çok silah
ve mühimmata el koydu.
Tafel birliğiyle beraber İngilizlere teslim oldu.
Portekiz sınır karakollarını ve kışlalarını ele geçiren von Lettow silah,
cephane ve lojistik ihtiyacını tamamladı. Askerlerini Portekiz
tüfekleriyle donatmış ve bir milyon mermi ele geçirmişti.
İngilizler İngiliz Doğu Afrikası Valisi Horace Byatt'ı Alman Doğu
Afrikası'na (Tanganyika) mülkî amir olarak atadılar.
Fort Johnston’a çıkarılan iki İngiliz taburu schutztruppe üzerine
yürüdü.
Port Amelia'nın 200 km kadar batısında bulunan Medo İngilizlerin
eline geçti.
Von Lettow Namakura’da (Nhamacurra, Quelimane civarında) İngilizPortekiz kuvvetlerini mağlup etti. Yenilen askerlerin bir kısmı
kaçarken Namakura Nehri'ndeki timsahlara av oldular. Bu savaşta
Almanların 9 askeri ölmüşken İngiliz-Portekiz kuvvetlerinin 200 askeri
ölmüş 543 askeri ise esir edilmişti. Almanlar 10 makineli tüfek, 350
normal tüfek, 350 ton gıda maddesi ve büyük miktarda mühimmat ele
geçirmişlerdi.
Lettow Namirrue’deki İngiliz birliğine saldırdı ve Namirrue’yi ele
geçirdi.
Almanlar Portekiz Doğu Afrikası’ndan kuzeye doğru ilerledi.
Lioma Savaşı: von Lettow her ne kadar kayıp verse de üstün
konumdaki İngilizlerden kurtulmayı başardı.
Almanlar Rovuma Nehri'ni geçerek Alman Doğu Afrikası’na döndüler.
Kuzey Rodezya’ya girerek iki haftada 160 km ilerleyen von Lettow’un
birlikleri Kasama’ya saldırdı.
Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesi Kasama’da cereyan
ediyordu.
Almanlar Kasama’yı ele geçirdi.
Lettow-Vorbeck Chambezi Nehri civarındayken aldığı bir telgrafla
Avrupa’da mütareke imzalandığını öğrendi ve ateşkes yapıldı.
Von Lettow, Kuzey Rodezya’da Abercorn’da İngilizlere teslim oldu.
Teslim olduğunda kuvveti 37 makineli tüfek, 1.071 İngiliz ve Portekiz
tüfeği ile teçhiz edilmiş 155 Avrupalı 1.156 Afrikalı askerden
oluşuyordu. 208.000 mermileri ve Hazirana değin yetecek kadar kinin
stokları bulunuyordu. (Lettow teslim olmayı 16 Kasım 1918'de kabul
etmişti.)
Teslim olmuş olan Almanlar Darüsselam'a getirildi.
Lettow ve diğer Almanlar Almanya’ya doğru çıktı.
Şubat ayında Almanya'ya gelen von Lettow, birkaç hafta içinde savaş
başlamadan önce nişanlanmış olduğu Frau Martha Wallrath ile evlendi.
322
Yener BAYAR
02 Mart 1919
Bir popüler kahramana dönüşen Lettow, yine bugünlerde hükümeti
desteklediğini bildirmişti.
Doğu Afrika'dan Almanya'ya dönen Almanlar başlarında von LettowVorbeck olduğu halde adeta bir zafer yürüyüşü ile resmigeçit yaptıkları
Brandenburg Kapısı'nda Weimar Hükümeti tarafından törenle
karşılandılar.
EKLER
BOA, HR.SYS., 2248/72:
[Antet:] Babıali Hariciye Nezareti Umur-ı Siyasiye Müdüriyet-i
Umumiyesi
08 Teşrinisani 333
Dâhiliye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlîsi’ne, Başkumandanlık Vekâleti’ne
Belçika hükümeti Paris İspanya Sefaretinin teşebbüsâtı üzerine Afrika-i
Şarkî’deki tebaa-i Osmaniyenin serbest bırakılarak Fransa’ya nakilleri
için icap edenlere talimat i’tâ eylediği İspanya Sefaretinden izbâr edilmiş
olmağla nezd-i sâmî-i fehîmânelerince Dâhiliye Nezareti’ne ıtlâ’ ve
Başkumandanlık (malumat-ı aliyyeleri) hâsıl olmak üzere arz-ı iş’âr-ı
keyfiyete ibtidâr kılındı. Dâhiliye Nezaret-i Celilesi’ne de
Başkumandanlık Vekâleti’ne de yazıldı
BOA, HR.SYS., 2248/77:
[Antet:] Legacion De Espana En Turquia
No. 444 Note Verbale.
Le 10 Novembre 1917
La légation Royale d’Espagne a l’honneur d’informer le Ministère
İmpérial Ottoman des Affaires Etrangères que le Ministère Royal d’Etat à
Madrid, en date du 17 Octobre dernier, lui communique ce qui suit de la
part du Chargé d’Affaires d’Espagne près du Gouvernement belge:
“J’ai l’honneur de porter à la connaissance de Votre Excellence qu’en
date du 4 courant Monsieur le Ministre des Affaires Etrangères m’a fait
savoir, que le Gouvernement belge a donné les ordres nécessaires pour
que tous les sujets turcs civils, évacués de l’est africain allemand et
transférés en France, soient mis en liberté. Dans le nombre se trouve le
prisonnier Nagil Bulus, à qui les autorités militaires de l’Afrique, ont
retiré une certaine somme, en monnaies d’or, qu’il possédait et pour
lequel s’est vivement interessé Son Excellence Monsieur l’Ambassadeur
d’Espagne à Paris.”
Ce que cette Légation Royale a l’honneur de communiquer au Ministère
Impérial Ottoman des Affaires Etrangères comme complèment à sa Note
Verbale No. 433, du 2 courant.
Au Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères SUBLIMEPORTE
*
323
Yener BAYAR
[Antet:] Babıali Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti
Hususî 983
Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne
Devletli efendim hazretleri
Umur-ı Siyasiye Müdüriyeti ifadesiyle mevrûd 13 Teşrinisani sene 333
ve 104153-1404 numaralı tezkere-i aliyyeleri cevabıdır Fransa’ya
nakilleri için serbest bırakılan Afrika-i Şarkîdeki tebaa-i Osmaniyenin
miktarıyla kimlerden ibaret olduğunun tahkik ettirilerek inbâsı siyakında
tezkere-i senaverî terkim kılındı efendim fî Safer sene 1336 ve fî 21
Teşrinisani sene 1333
Dâhiliye Nazırı [imza:] Mehmed Talat
BOA, HR.SYS., 2249/49:
[Antet:] Legacion De Espana En Turquia
No. 281 Note Verbale.
Le 26 Juin 1918
Faisant suite à sa Note Verbale N° 144 du 29 Mars dernier la Légation de
Sa Majesté le Roi d’Espagne qui n’avait pas manqué de transmettre dès
réception au Ministère d’Etat à Madrid le contenu de la Note Verbale N°
105032/295, que le Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères a
bien voulu lui adresser le 3 Décembre 1917, concernant les sujets
ottomans de l’Est Africain Allemand, vient d’en recevoir en réponse la
dépêche N° 80 du 5 courant qui est ainsi conçue:
“Excellence, -Monsieur le Chargé d’Affaires d’Espagne près le
Gouvernement Belge au Havre par sa dépêche N° 44 du 24 de l’écoulé,
m’informe de ce qui suit:
Me référant à Votre dépêche N° 9 du 29 Janvier dernier j’ai l’honneur de
porter à la connaissanee de Votre Excellence que le 22 courant le
Ministère des Affaires Etrangères m’informe que les sujets turcs Assadé,
Hanna, Giries, Schamun, Hamel ve Nagib, provenant de l’Est Africain et
internés en France, sont partis pour la Suisse le I° courant.”
Au Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères SUBLIMEPORTE
BOA, HR.SYS., 2205/76:
[Antet:] Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Cenevre Başşehbenderliği
Numara: 178-3893
Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlîsi’ne
Devletli efendim hazretleri
Şarkî Afrika’da Tabora mevkiinde Hosman ve kumpanyası namındaki
şimendüfer inşaat idaresinde istihdam edilmekte iken 1916 senesinde
Belçikalılar tarafından esir edilerek Fransa’ya i’zâm edilmiş olan isimleri
melfûf cetvelde muharrer altı nefer sivil esirimiz 2 Mayıs sene 918
tarihinde Fransa’dan Cenevre’ye getirilmiş ve Cenevre Merkez
324
Yener BAYAR
Kumandanlığı tarafından Bern’de Direction Gènèrale du service
territorial’e sevk olunmuştur. Zikrolunan altı nefer esirimizin bir günlük
Cenevre’de ta’âmiye masrafı ile Cenevre’den Bern’e kadar şimendüfer
biletlerinin esmânı olarak Merkez Kumandanlığı tarafından talep olunan
altmış dokuz frank otuz santim hasılat-ı şehbenderîden tesviye kılınarak
makbuzu şuhûr-ı selâse olarak hesabiyesiyle birlikte takdim kılınmak
üzere hıfzedilmiştir. Ol bapta emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir.
Fî 3 Şaban sene 336 ve fî 15 Mayıs sene 918
Cenevre Başşehbenderliğine Memur Başşehbender [imza:] Kâmil
Bir Türk Deniz Subayının Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika
Cephesi’ne İlişkin Değerlendirmeleri:
“1914 te Almanların şarki Afrika müstemlekesine kumandan
tayin olunan Von Lettow Vorbeck müstemlekeyi bütün harp müddetince
İngilizlerin hücumlarına karşı müdafaa etmiştir. İslâm olan ehaliden
(askeri) adile bir kuvvei askeriye vücude getirilmişti. Bunların mevcudu
5000 neferden ibaret olup içlerinde kumandan olarak yalnız 260 Alman
bulunuyordu. Zengibar sultanının akrabasından Seyyit Halit Almanlarla
beraber olup islâmları İngilizler aleyhine tahrik ediyordu. İngilizler, bu
kuvvete karşı cenubi Afrikadan 40.000 beyaz askerle beraber
Hindistandan ve Belçika Kongosundan olmak üzere cem’an 126.000
kişilik muazzam bir ordu sevk ettiler. İngilizler 1916 da Darüsselâmı
aldılar. Almanların Königsberg hafif kruvazörü İngilizlerin Pegasus
kruvazörünü Zengibar önünde batırdı. İngilizler bu müstemlekelerdeki
muharebelerde 30.000 zayiat verdiler ve 72.000.000 İngiliz lirası
sarfettiler [1]. Fakat Almanları bir türlü imhaya muvaffak olamadılar.
Lettow Vorbeck 1917 de Portekiz arazisine geçerek elindeki kuvvetlerle
orasını zaptetmiş ve 1919 a kadar burada mukavemete devam etmiştir.
Nihayet umumi mütareke haberi vâsıl olmuş, Almanlar da muzafferen
memleketlerine dönmüşlerdir.
[1] Encyclopaedia
597
Britannica: East Afrika operation bahsi.”
“Hint şark sularında Emden ve Afrika şark sularında Königsberg,
Atlas Okyanusunda Karlsrube kruvazörleri korsan (ticaret harbi)
yapıyorlardı. Von Spee Kronelde bir İngiliz filosunu batırdı ise de
Falkland da İngilizlerin pususuna düşürüldü ve imha edildi; Emden de bir
hayli muvaffakıyetten sonra batırıldı; Königsberg de Zengibarda Pegasus
adında bir İngiliz kruvazörünü tahrip ettise de nihayet kendisi de tahrip
olundu. Hulâsa, Almanların şarki Asya filolarına mensup kruvazörleri
esaslı bir iş göremediler.”598
597
598
Sait Talât, a.g.e., s. 248.
S.Talât, a.g.e., s. 259.
325
Yener BAYAR
KAYNAKÇA
A) BELGELER
Sadaret Amedi Kalemi Meclis-i Vükela Evrakı: BOA, A.AMD.MV.,
43/40.
Babıali Evrak Odası: BOA, BEO., 3194/239514; 4138/310324;
4221/316529; 4224/316731.
Dahiliye Emniyet-i Umumiye Evrak Odası Kalemi Evrakı: BOA,
DH.EUM.VRK., 14/85; 14/100.
Hariciye Nezareti Matbuat: BOA, HR.MA., 1127/19; 1136/50; 1150/35.
Hariciye Nezareti Belgrat Sefareti: BOA, HR.SFR.3., 401/10.
Hariciye Nezareti Siyasi: BOA, HR.SYS., 18/22; 20/20; 206/27; 2205/76;
2248/72; 2248/77; 2249/27; 2249/47; 2435/25; 2435/42; 2435/65.
Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı: BOA, HR.TO., 61/45; 65/111.
İrade Dahiliye: BOA, İ.DH., 1123/87811.
İrade Hususi: BOA, İ.HUS., 159/75, 158/132.
İrade Meclis-i Vâlâ: BOA, İ.MVL., 222/7484.
İrade Taltifat: BOA, İ.TAL., 436/30; 436/55.
Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı: BOA, Y.A.HUS., 221/30;
515/139; 516/83.
Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik: BOA,
Y.PRK.EŞA., 8/59.
Yıldız Esas Evrakı: BOA, Y.EE., 127/17.
Yıldız Esas Defterler: BOA, Y.EE.d., nr. 453.
Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı
Harbiye Dairesi: BOA, Y.PRK.MYD., 26/112.
B) MAKALE VE TEZLER
AHMED, Chanfi, "The "Wahubiri wa Kislamu" (Preachers of Islam) in
East Africa", Africa Today, 54/4, Performing Islamic Revival in Africa,
Yaz 2008, s. 3-18.
AMIJI, Hatim, "The Bohras of East Africa", Journal of Religion in
Africa, VII/1, 1975, s. 27-61.
ANDERSON, Ross, "World War I in East Africa 1916-1918", Glasgow
Üniversitesi Modern Tarih Bölümü, Doktora Tezi, Ekim 2001.
CONN, Harvie M., "Islam in East Africa: An Overview", Islamic Studies,
17/2, Yaz 1978, s. 75-91.
ECKART, Wolfgang U., "The Colony as Laboratory: German Sleeping
Sickness Campaigns in German East Africa and in Togo, 1900-1914",
History and Philosophy of the Life Sciences, 24/1, Selected Papers from a
conference held at the Dibner Institute for the History of Science and
Technology, MIT, on 'Pasteur, Germs and the Bacteriological
Laboratory', 22-23 Kasım 1996, Cilt II, 2002, s. 69-89.
ENDFIELD, Georgina H.; Ryves, David B.; Mills; Keely ve BerrangFord, Lea, "'The Gloomy Forebodings of This Dread Disease', Climate,
326
Yener BAYAR
Famine and Sleeping Sickness in East Africa", The Geographical
Journal, 175/3, Eylül 2009, s. 181-195.
FRIEDEWALD, Michael, “The Beginnings Of Radio Communication In
Germany, 1897-1918”, Journal Of Radio Studies, 2000, VII/2, s. 441463.
GILLARD, D.R., “Salisbury’s African Policy and the Heligoland Offer
of 1890”, The English Historical Review, LXXV/297, Ekim 1960, s. 631653.
HARVEY, Kenneth J., "The Battle of Tanga, German East Africa 1914",
The Faculty of the U.S. Army Command and General Staff College,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003.
HEADRICK, Daniel R., "Sleeping Sickness Epidemics and Colonial
Responses in East and Central Africa, 1900–1940", Plos Neglected
Tropical Diseases, 2014 Nisan, VIII/4, dijital yayın, e2772,
doi:10.1371/journal.pntd.0002772.
LOUIS, William Roger, "Australia and the German Colonies in the
Pacific, 1914-1919", The Journal of Modern History, XXXVIII/4, Aralık
1966, s. 407-421.
MACENCZAK, Ansley, "German Enemy Aliens and the Decline of
British Liberalism in World War I", Louisiana State University and
Agricultural and Mechanical College Tarih Bölümü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2010.
MARTIN, C. J., "Some Estimates of the General Age Distribution,
Fertility and Rate of Natural Increase of the African Population of British
East Africa", Population Studies, 7/2, Kasım 1953, s. 181-199.
MARTIN, C. J., "A Demographic Study of an Immigrant Community:
The Indian Population of British East Africa", Population Studies, 6/3,
Mart 1953, s. 233-247.
MERITT, H.P., “Bismarck and the German Interest in East Africa, 18841885”, The Historical Journal, 21/1, Mart 1978, s. 97-116.
NESSELHUF, F. Jon, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa
Campaign: Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas
Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2012.
SABEA, Hanan, "Mastering the Landscape? Sisal Plantations, Land, and
Labor in Tanga Region, 1893–1980s", International Journal of African
Historical Studies, XLI/3, 2008, s. 411-432.
STRATIS, John C., "A Case Study in Leadership-Colonel Paul Emil von
Lettow-Vorbeck", Carlisle Kışlası Pennsylvania, U.S. Army War
College, 2002.
THURNWALD, Richard, "Social Transformations in East Africa",
American Journal of Sociology, 38/2, Eylül 1932, s. 175-184.
327
Yener BAYAR
C) KİTAPLAR
III. Ağa Han Sultan Muhammed Şah, Ekselansları Ağa Han: İmam,
Politikacı, Filozof, Dost, çev. Zeynep Özbek, Kaknüs Yayınları, İstanbul
2005.
ABRAMS, Lynn, Bismarck and the German Empire 1871-1918,
Routledge, Abingdon 2006.
Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın
Mazbatalarının Tercümesidir, Matbaa-i Osmaniye, Çemberlitaş
Dersaadet 1302.
Africa's Islamic Experience: History, Culture, and Politics, ed. Ali A.
Mazrui vd., Sterling Publishers Pvt. Ltd., Yeni Delhi 2009.
ANDERSON, Ross, The Forgotten Front: The East African Campaign
1914-1918, Tempus, Stroud 2007.
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), TTK, Ankara
1997.
BARKER, A.J., The First Iraq War 1914-1918: Britain's Mesopotamian
Campaign, Enigma Books, New York 2009.
BAYUR, Hilmi Kâmil, Sadrazam Kâmil Paşa –Siyasî Hayatı-, Sanat
Basımevi, Ankara 1954.
BEESLY, Patrick, Room 40 British Naval Intelligence 1914-1918,
Harcourt Brace Jovanovich, San Diego 1982.
BENNETT, Norman R., A History Of The Arab State Of Zanzibar,
Methuen & Co. Ltd., Londra 1978.
British Civilian Prisoners in German East Africa, a report by the
government committee on the treatment by the enemy of British prisoners
of war, Londra 1918.
BOUTON, Miles, And the Kayser Abdicates; The German Revolution
November 1918-August 1919, Yale Üniversitesi Yayınları, New Haven
1921.
BOYD, William, An Ice-Cream War, Penguin Books, New York 1983.
British Civilian Prisoners In German East Africa A Report By The
Government Committee On The Treatment By The Enemy Of British
Prisoners Of War, Londra 1918.
BRODE, H., British and German East Africa: Their Economic and
Commercial Relations, Edward Arnold, Londra 1911.
BROWNRIGG, Douglas, Indiscretions of The Naval Sensor, George H.
Doran Company, New York 1920.
CALVERT, Albert F., German East Africa, T. Werner Laurie Ltd.,
Londra 1917.
CASALE, Giancarlo, The Ottoman Age Of Exploration, Oxford
Üniversitesi Yayınları, New York 2010.
328
Yener BAYAR
CASTLE, Ian, London 1914-17: The Zeppelin Menace, Osprey
Publishing Ltd., Oxford 2008.
CATO, Conrad, The Navy Everywhere, E.P.Duppon & Company, New
York 1919.
CROWE, J.H.V., General Smuts’ Campaign In East Africa, John Murray,
Londra 1918.
DANE, Edmund, British Campaigns In Africa And The Pacific 19141918, Hodder And Stoughton, Londra 1919.
DOLBEY, Robert Valentine, Sketches of the East Africa Campaign, John
Murray, Londra 1918.
DOWNES, W.D., With The Nigerians In German East Africa, Methuen
& Co. Ltd., Londra 1919.
FALLS, Cyril, Armageddon, 1918: The Final Palestinian Campaign of
World War I, Pennsylvania Üniversitesi Yayınları, Philadelphia 2003.
FAY, Sidney Bradshaw, The Origins Of The World War: Before
Sarajevo: Underlying Causes Of The War, The Macmillan Company,
New York 1929.
FENDALL, C.P., The East African Force 1915-1919 An Unofficial
Record Of Its Creation And Fighting Career; Together With Some
Account Of The Civil And Military Administrative Conditions In East
Africa Before And During That Period, H.F. & G. Witherby, Londra
1921.
FERGUSON, Niall, The Pity Of War Explaining World War I, Basic
Books, New York 1999.
FODEN, Giles, Mimi And Toutou Go Forth The Bizarre Battle Of Lake
Tanganyika, Michael Joseph (Penguin Books Ltd.), Londra 2004.
GARFIELD, Brian, The Meinertzhagen Mystery: The Life and Legend of
a Colossal Fraud, Potomac Books, Vaşington 2007.
GEISS, Imanuel, The Pan-African Movement: a History of PanAfricanism in America, Europe and Africa, Methuen & Co., New York
1974.
General History Of Africa VII Afrika Under Colonial Domination 18801935, ed. A. Adu Boahen, UNESCO, Paris 1990.
GHAZAL, Amal N., Islamic Reform And Arab Nationalism: Expanding
The Crescent From The Mediterranean To The Indian Ocean (1880’s1930’s), Routledge, Londra 2010.
HALPERN, Paul G., A Naval History of World War I, Naval Institue
Press, Annapolis 2012.
HENDERSON, W.O., Studies In German Colonial History, Frank Cass
Co., New York 1976.
HOYT, Edwin P., Guerilla: Colonel von Lettow-Vorbeck and Germany's
East African Empire, Macmillan Publishing Co., Inc., New York 1981.
HUGHES, A.J., East Africa: Kenya, Tanzania, Uganda, Penguin Books,
Baltimore 1969.
329
Yener BAYAR
HURD, Archibald ve Bashford, H.H., Sons of Admiralty: A Short History
of the Naval War 1914-1918, Constable & Company Ltd., Londra 1918.
Hüseyin Hüsnü Emîr, Yıldırım: 1333/34 Irak ve Filistin Maceraları –
Birü's-seb' – Gazze Meydan Muharebesi – Kudüs Muharebâtı – Kudüs'ün
Ziya'ı – Yıldırım'ın İlk Akıbeti, Erkân-ı Harbiye-i Umumiyye Tarih-i Harb
Neşriyat-ı Hususiyye Külliyatı – numara: 1, Matbaa-i Askeriyye,
Dersaadet 1337 (1921).
ILIFFE, John, Tanganyika Under German Rule 1905-1912, Cambridge
Üniversitesi Yayınları, New York 1969.
KING, Noel; Kasozi, Abdu ve Oded, Arye, Islam and the Confluence of
Religions in Uganda 1840-1966, American Academy of Religion, Florida
1973.
KISSINGER, Henry, Diplomasi, çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1994.
KNIGHT, Paul, The British Army in Mesopotamia, 1914-1918,
McFarland & Company Inc. Publishers, North Carolina 2013.
LORIMER, J.G., Gazetteer Of The Persian Gulf, Oman And Central
Arabia, Cilt I, II, Archive Editions, Buckinghamshire 1986.
LUGARD, Frederick D., The Rise of Our East African Empire: Early
Efforts in Nyasaland and Uganda, Routledge, Londra 2006. (ilk basımı
1893)
LYNE, Robert Nunez, Zanzibar In Contemporary Times: A Short History
Of The Southern East In The Nineteenth Century, Hurst And Blackett
Ltd., Londra 1905.
MACDONALD, A.J., Trade Politics and Christianity ın Africa and the
East, Longmans, Green and Co., Londra 1916.
MARTI, Oscar Albert, Anglo-German Rivalry As A Cause Of The Great
War, The Stratford Company, Boston 1917.
MAXWELL, Gordon S., The Naval Front, A&C Black Ltd., Londra
1920.
MILLAIS, J.G., Life Of Frederick Courtenay Selous, D.S.O. Capt. 25th
Royal Fusiliers, Longmans, Green And Co., Londra 1919.
MILLER, Charles, Battle For The Bundu The First World War In East
Africa, Purnell Book Services Limited, Londra 1974.
NORTHRUP, David, Beyond The Bend In The River: African Labor In
Eastern Zaire, 1865-1940, Ohio University Center for International
Studies, Ohio 1988.
ODED, Arye, Islam in Uganda; Islamization through a Centralized State
in Pre-colonial Africa, John Wiley & Sons, New York 1974.
O’NEILL, H.C., The War In Africa 1914-1917 And In The Far East
1914, Longmans, Green And Co., Londra 1918.
Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, haz. Ali Akyıldız ve
Zekeriya Kurşun, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015.
330
Yener BAYAR
PAGE, Malcolm, King’s African Rifles: A History, Pen & Sword Books
Ltd., South Yorkshire, 2011.
PAICE, Edward, Tip & Run: The Untold Tragedy Of The Great War In
Africa, Weidenfeld & Nicolson, 2007.
PAMUK, Şevket, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (18201913): Ticaret, Sermaye ve Üretim İlişkileri, Yurt Yayınevi, Ankara
1984.
PATTERSON, J.H., The Men-Eaters of Tsavo and Other East African
Adventures, Macmillan and Co. Ltd., Londra 1907.
Pollard, Albert Frederick, A Short History Of The Great War, Methuen &
Co. Ltd., Londra 1920.
POPOWSKI, H.J., Haya Safari, Author House Yayınları, BloomingtonIndiana 2008.
POUWELS, Randall L., Horn And Crescent: Cultural Change And
Traditional Islam On The East African Coast, 800-1900, Cambridge
University Press, Londra 1987.
PRATT, E.A., The Rise of Rail-Power: in War and Conquest 1833-1914,
P.S. King & Son Ltd., Londra 1916.
Report of the East Africa Commission, His Majesty's Stationary Office,
Londra 1925.
Reports On The Treatment By The Germans Of British Prisoners And
Natives In German East Africa, H.M. Stationary Office, Londra 1917.
ROBINSON, Douglas H., The Zeppelin In Combat: A History Of The
German Naval Airship Division- 1912-1918, Schiffer Publishing, Ltd.,
1994.
SAGAY, Reşat, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma
Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 1972.
SHARPE, Alfred, The Backbone Of Africa A Record Of Travel During
The Great War, With Some Suggestions For Administrative Reform, H.F.
& G. Witherby, Londra 1921.
SHEFFY, Yigal, British Military Intelligence In The Palestine Campaign
1914-1918, Routledge, New York 2013.
SHEPPARD, S.H., “Some Notes On Tactics In The East African
Campaign”, The Journal Of The United Service Institution Of India, sayı
215, Nisan 1919, s.138-157.
Slavery And Colonial Rule In Africa, ed. Suzanne Miers ve Martin A.
Klein, Routledge Yayınları, Londra 2004.
Slaves And Slavery In Muslim Africa Volume III: The Servile Estate, ed.
John Ralph Willis, Frank Cass, Londra 1985.
SLEITH, T., Report on Trade Conditions in British East Africa, Uganda
and Zanzibar, Union of South Africa Department of Mines and
Industries, Cape Town 1919.
331
Yener BAYAR
SOGHAYROUN, Ibrahim El-Zein, The Omani & South Arabian Muslim
Factor in East Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in
the Spread of Islam in Uganda, Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad 1984.
SPANTON, Ernest F., In German Gaols A Narrative Of Two Years’
Captivity In German East Africa, Society For Promoting Christian
Knowledge, Londra 1917.
STAPLETON, Timothy J., No Insignificant Part: The Rhodesia Native
Regiment And The East Africa Campaign Of The First World War,
Wilfrid Laurier Üniversitesi Yayınları, Waterloo-Ontario/Kanada 2006.
STIGAND, C.H., The Land Of Zinj: Being an Account of British East
Africa, its Ancient History and Present Inhabitants, Frank Cass&Co.
Ltd., Londra 1966.
STRACHAN, Hew, The First World War In Africa, Oxford Üniversitesi
Yayınları, New York 2004.
STRACHAN, Hew, The First World War Volume I: To Arms, Oxford
Üniversitesi Yayınları, New York 2003.
STUHLMANN, Franz, Handwerk und Industrie in Ostafrika:
Kulturgeschichtliche Betrachtungen, L. Friederichsen & Co., Hamburg
1910.
The Cambridge History Of Africa Volume 7 From 1905 To 1940, ed.
A.D. Roberts, Cambridge University Press, Cambridge, 1986.
The Population of Ruanda-Urundi, United Nations Department of Social
Affairs Population Division, New York 1953.
The Sea Commonwealth and other Papers, ed. A.P.Newton, J.M.Dent &
Fills, Paris 1919.
TRIMINGHAM, J.Spencer, Islam in East Africa, Oxford Üniversitesi
Yayınları, Oxford 1964.
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul
1987.
VON LETTOW-VORBECK, Paul, My Reminiscences Of East Africa,
Hurst And Blackett Ltd., Londra tarihsiz.
WASON, J.Cathcart, East Africa and Uganda or Our Last Land, Francis
Griffiths, Londra 1905.
WHITALL, W., With Botha And Smuts In Africa, Cassell And Company
Ltd., Londra 1917.
WIENHOLT, Arnold, The Story Of A Lion Hunt With Some Of The
Hunter’s Military Adventures During The War, Andrew Melrose Ltd.,
Londra 1922.
WOLF, Eugen, Vom Fürsten Bismarck und seinem Haus
Tagebuchblätter, Egon Fleischel & Co., Berlin 1904.
WOLF, Klaus, Gelibolu 1915: Birinci Dünya Harbi'nde Alman-Türk
Askeri İttifakı, çev. Eşref Bengi Özbilen, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2014.
332
Yener BAYAR
WYLLIE, W.L. ve WREN, M.F., Sea Fights of the Great War: Naval
Incidents during the First Nine Months, Cassell and Company Ltd.,
Londra 1918.
YOUNG, Francis Brett, Marching On Tanga With General Smuts In East
Africa, William Collins Sons & Co. Ltd., Londra 1919.
Bitti
333