Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ II. ULUSLARARASI TARİH SEMPOZYUMU 100. YILINDA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI 16-18 Ekim 2014 İzmir SEMPOZYUM BİLDİRİLER KİTABI EDİTÖRLER Prof.Dr. Mustafa DAŞ Doç.Dr. Türkmen TÖRELİ İlker SEVER Bülent KUCAK Mehmet Şerif ERKEK Yakup ÖZTÜRK İzmir 2015 DOKUZ EYLUL UNIVERSITY FACULTY OF LETTERS II. INTERNATIONAL HISTORY SYMPOSIUM FIRST WORLD WAR CENTENARY October 16-18, 2014 İzmir SYMPOSIUM PAPERS BOOK EDITORS Prof.Dr. Mustafa DAŞ Assoc.Prof. Türkmen TÖRELİ İlker SEVER Bülent KUCAK Mehmet Şerif ERKEK Yakup ÖZTÜRK İzmir 2015 DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ II. ULUSLARARASI TARİH SEMPOZYUMU 100. YILINDA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DOKUZ EYLUL UNIVERSITY FACULTY OF LETTERS II. INTERNATIONAL HISTORY SYMPOSIUM FIRST WORLD WAR CENTENARY Yayın No: 09.0700.0000.000/DR.010.795 ISBN: 978-975-441-445-5 Bu kitap Dokuz Eylül Üniversitesi’nin katkılarıyla yayına hazırlanmıştır. Kitap, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından 16-18 Ekim 2014 tarihlerinde düzenlenen “100. Yılında Birinci Dünya Savaşı” adlı uluslararası sempozyumda sunulan bildirilerin tam metinlerinden oluşmaktadır. Sempozyuma sunulan bildiri önerileri uluslararası nitelikte hakem kurulu tarafından seçilmiştir. Kitabın tüm yayın hakları Dokuz Eylül Üniversitesi’ne aittir. Kitaptaki yazılardan kendi yazarları sorumludur. Kapak Resmi: 100. Yılında Birinci Dünya Savaşı Sempozyumu Afişi Basım Adedi: 750 Basım Tarihi: 17 Eylül 2015 Basım Yeri: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası Adres: Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tınaztepe Yerleşkesi 35160 Buca İZMİR Yener BAYAR BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA DOĞU AFRİKA CEPHESİ Araş. Gör. Yener BAYAR Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü; Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü yenerbayar@hotmail.com Özet Avrupalılar Doğu Afrika’yı sömürgeleştirmeye başladıklarında Doğu Afrika sahilleri ile Güney Arabistan ve Basra Körfezi (dolayısıyla Osmanlı Devleti) arasında asırlardır süren kültürel, toplumsal, iktisadî, dinî ve politik bağlar vardı. Doğu Afrika’nın kaderinin belirlendiği uluslararası konferansların katılımcısı olan Osmanlılar, Doğu Afrika’da hüküm sürmekte olan Ummanlı Busaidi Hanedanı'nın hukukunu Avrupa devletlerine karşı savundular. Bu konferansların en önemlisi olan 1884-1885 Berlin Kongo Konferansı'nın Umumî Senedi'nde, Avrupa'da bir savaş çıkması durumunda Afrika’daki sömürgelerin savaşın dışında tutulacaklarına ilişkin bir madde vardı. Buna rağmen Afrika'daki durumu lehlerinde gören İngilizlerin saldırgan tutumları ve Almanya’nın savaşı mümkün olduğunca Avrupa dışına yayma eğilimi yüzünden Birinci Dünya Savaşı Doğu Afrika’ya da taşınmış oldu. Bu cephede düşmanlarını kesin bir mağlubiyete uğratmalarını sağlayabilecek ordu, lojistik ve donanmaya sahip olmadıklarını bilen Almanlar, karada ve denizde ellerinde bulunan sınırlı kuvvetlerle, İngilizleri Doğu Afrika'ya azamî miktarda asker, gemi, mühimmat ve lojistik malzeme sevk etmek zorunda bıraktılar. Bir yandan da Osmanlı Devleti ile müttefik olmaktan ve cihat fetvasından maksimum düzeyde istifade edebilmek için dindaşlarının ve yerlilerin memnuniyetsizliği pahasına Doğu Afrika'daki Müslümanları gözettiler. Yaklaşık dört buçuk yıl süren muharebelerde otomobil, traktör ve kamyonlardan, zırhlı tren, uçak ve zeplinlere kadar teknolojinin en yeni ürünleri kullanıldı. Cihan Harbi ve ortaya çıkardığı salgın hastalıklar Doğu Afrika için tam bir yıkım oldu. Bu süreçte yüz binlerce insan hayatını yitirirken, sağ kalanlar savaşın travmaları ile boğuştular. Feci bir insan ve hayvan kaybı yaşayan bu bölge savaştan önceki konum ve önemine elan erişemedi. Sadece Doğu Afrika’da mütareke sonrasına kadar direnebilen Almanlar, savaşı kaybettikleri için tüm sömürgelerini yitirdiler. Almanların zaten hukuksuz bir şekilde ele geçirmiş oldukları bu topraklar savaş sonunda İngiltere, Fransa, Belçika ve Portekiz arasında paylaşıldı. Ayrıca Almanya ile beraber Türkiye de Doğu Afrika'dan tasfiye edilmiş oldu: Türkiye ile "Sevahil" arasında yüzlerce yıldır cereyan eden toplumsal, kültürel, ticarî, siyasî ve diplomatik münasebetler Birinci Dünya Savaşı ile beraber maziye karıştı. Anahtar Kelimeler Doğu Afrika, Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti, Almanya, İngiltere 171 Yener BAYAR Abstract There were centuries-long cultural, social, economic, religious and political ties between East African coast and South Arabia and the Persian Gulf (hence the Ottoman Empire) when Europeans began to colonize East Africa. Ottomans, who participated in the international conferences in which the fate of East Africa was determined, defended the Omani Busaidi Dynasty, that rules in East Africa, against the European states. The Ottoman Empire, one of the largest state of the era also participated in the international conferences, which determined the fate of East Africa. In the General Act of the most important conference amongst them, i.e. Berlin Congo Conference of 1884-1885, there was an article in which it was specified that in the event of a European war, the African possessions of the belligerents might remain neutral and out of war. Despite this, because of the offensive attitude of the British, who thought that the situation in Africa is in their favour and Germany’s efforts to extend the war outside Europe as much as possible, The Great War was extended to East Africa. The Germans, knowing that they do not have the necessary amount of men, provisions and naval power, which may enable the total defeat of the British at this front, with their existing warriors both in sea and land, forced the British to dispatch the maximum amount of soldier, ship, ammunition and provisions here. Besides, in order to benefit from the jihad fatwa and alliance with the Ottoman Empire as much as possible, they favoured the Muslims in East Africa in the expense of their coreligionists and the natives. In the wars that lasted approximately four and a half years, the most recent technological inventions were used, i.e. automobile, tractor, trucks, armoured trains, planes and zeppelins (airships). The Great War and the epidemics caused by it were complete destructions for Africa. Hundreds of thousands of humans lost their lives and the remaining ones buffeted the traumas of the war. The region, which experienced a catastrophic human and animal loss, could not reach its pre-war situation and significance still. The Germans, who were able to resist only in East Africa until the aftermath of the armistice, because they were beaten in the war, lost all of their colonies. Alreadyunwarrantedly seized African territory of Germany was shared between British, French, Belgian and Portuguese mandates, after the war. Moreover, Turkey was also expelled from East Africa with Germany: the centuries old social, cultural, commercial, political and diplomatic relations between Turkey and “Swahili” ended with the Great War. Key Words East Africa, The Great War, Ottoman Empire, Germany, Britain 172 Yener BAYAR Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephelerine nispetle, Doğu Afrika Cephesi pek az incelenmiştir. Öyle ki 2000’li yıllarda kaleme alınmaya başlanan bazı akademik kitapların isimleri dahi bu duruma işaret etmektedir.1 Bu kitapların çoğunda, Afrikalıların Birinci Dünya Savaşı’nı adeta bir doğal afet halinde deneyimledikleri hakikatine dikkat çekiliyorsa da, bölgenin kendi tarihselliği ve savaşın uzun vadede Afrikalılar üzerindeki (öz. ideolojik) tesirleri görmezden gelinmektedir.2 Ayrıca bölgede İslamın yayılması ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki ilişki de pek irdelenmemektedir. Bu konudaki akademik ve popüler metinlerin temel kaynaklarından biri olan Richard Meinertzhagen’in hatırat ve günlüklerinde pek çok düzmece unsur olduğunun son yıllarda ortaya çıkarılmış olması zaten literatürde bazı tashihler yapmayı da gerektirmekteydi. Bu cepheyi konu alan bir Türkçe metnin bulunmaması ve bu çalışmanın internet ortamında ücretsizce halkın istifadesine sunulacak olması, Türk kamuoyunun Doğu Afrika tarihi hususundaki bilgi eksikliğini bir nebze olsun gidermek bakımından iyi bir fırsat sunmaktaydı. Biraz da bu hevesle metnin uzunluğu standardı aştı. Şimdiye kadar bu konuda kalem oynatmış olan pek çok müellifin, Doğu Afrika Cephesi'ni sömürgecilik tarihinden bağımsız bir şekilde ele aldıkları için, tenkit edildikleri3 göz önünde tutulursa, bilhassa ilk bölümün ayrıntılı bir surette ele alınmış olması anlayışla karşılanacaktır. Elbette bu yazının sınırları Doğu Afrika Cephesinin sadece kara ve deniz muharebelerini detaylıca anlatmaya bile yetmeyecekti.4 Bu sebeple mühim noktaların vurgulanmasına itina gösterilerek metnin sonuna bir de kronoloji eklendi. Yabancı dillerdeki akademik literatürün, bir özne olarak Osmanlı Devleti’ni büyük olayların tarihinden dışlama eğilimi de aşılmaya çalışıldı. Kendilerini “revizyonist” olarak niteleyen bazı yazarlar, Avrupa merkezci tarih yazımında, Osmanlı Devleti’nin Avrupa tarihindeki rolüne gereği gibi yer verilmediğini uzun bir süredir, haklı olarak, dile getirmekteler. Hâlbuki Osmanlı Devleti esasen “Doğu”nun – İran’ın, Hindistan’ın, Afrika’nın, Hint Okyanusu’nun, Afganistan’ın, Türkistan’ın vb.- tarihinden dışlanmış bir vaziyettedir. 1 Ross Anderson, The Forgotten Front: The East African Campaign 1914-1918, Stroud, Tempus, 2007; Edward Paice, Tip & Run: The Untold Tragedy Of The Great War In Africa, Weidenfeld & Nicolson, 2007, gibi. 2 Ör. (T.Parsons, “The Forgotten Front: The East African Campaign 1914-1918 by Ross Anderson”, African Studies Review, XLVIII/I, Nisan 2005, s.177-178). 3 Böyle bir eleştiri için bkz. (Michael Pesek, "The Force Publique 1914-1918", https://www.academia.edu/9977628/The_Force_Publique_in_the_First_World_War_1914 -18; erişim tarihi: 16.02.2015, s. 1-2). Elbette Avrupa ile sömürgeler arasındaki ilişki tek yönlü ve tek boyutlu değildi. 4 Yine de El-kelâmu yecurrü'l-kelâm vecizesi isabetliliğini gösterdi. 173 Yener BAYAR Koleksiyonlarında bulunan nadir fotoğrafları kullanmamıza müsaade eden Imperial War Museums ve Parveen Kaur Sodhi ile metnin taslağını okuyup eleştiri ve katkılarını esirgemeyen Sabancı Üniversitesinden Uygar Aydemir, Marmara Üniversitesinden Suat Tiktaş ve Boğaziçi Üniversitesinden İsmail Keskin'e müteşekkirim. Okurlara yeni ilhamlar getirmesi ümit edilen bu metin, Umman ve Hint denizleri hakimiyeti ve Türkler5 kitabının yazarı Sait Talât (Halman)6 ile Hint yolu ve Osmanlı İmparatorluğu kitabının yazarı Nejat Kosal'ın hatıralarına ithaf edilmiştir. ADA İDA DOA PDA BOA DES TTK KISALTMALAR Alman Doğu Afrikası bkz./karş. İngiliz Doğu Afrikası s. Deutsche Ost-Afrika £ Portekiz Doğu Afrikası $ Başbakanlık Osmanlı BIF Arşivi dosya usulü envanter ABD Türk Tarih Kurumu bakınız/karşılaştırınız Sayfa İngiliz Sterlini Amerikan Doları British Instructional Films Amerika Birleşik Devletleri BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE DOĞU AFRİKA 1.1. Alman Ve İngiliz İşgalinden Önce Arapların miladî altıncı asırdan itibaren Doğu Afrika liman kentlerine yerleştikleri anlaşılmaktadır.7 Arabistan’ın güneydoğusunda yaşayan denizci Arap topluluklarının Doğu Afrika ile siyasî, kültürel ve ticarî alanlarda sıkı ilişkileri olması sebebiyle bu limanlarda sekizinci yüzyıl gibi erken bir tarihte bile İslam’ın varlığına tesadüf edilmektedir.8 XV. asırda Ümit Burnu üzerinden Basra Körfezi ve Hint Okyanusu'na gelerek, asırlardan beri süregelen güç dengelerini bozup durumu kendi lehlerine çeviren Portekizliler, XVI. asrın başlarından itibaren Doğu Afrika’daki liman kentleri üzerinde egemenlik sağladılar. Portekizliler XVI. asırda, Maskat ve civarını da işgal etmişlerdi. 1546’da Maskat’ta Portekizlilere taarruz eden Osmanlı Devleti, iki defa (1552, 1581-88) Portekizlileri şehirden çıkarmakta muvaffak olduysa da 1. Büyük Erkânıharbiye Reisliği IX. Deniz şubesi, Deniz Matbaası, İstanbul 1934. Kültür Bakanlarımızdan Talat Sait Halman'ın babası olan Tümamiral Sait Talât Bey'in kısa bir biyografisi için yazarlarından biri olduğu Deniz Mecmuası'nin 01 Eylül 1946 tarihli ve 378 numaralı sayısına müracaat ediniz. 7 A.J.Hughes, East Africa: Kenya, Tanzania, Uganda, Baltimore, Penguin Books, 1969, s. 9-10. Afrika’nın doğu sahilinin, batı ve iç kısımlarının aksine, Akdeniz, Asya ve Avrupa medeniyetleriyle 3.000 yıldır irtibatı vardır. 8 Norman R. Bennett, A History Of The Arab State Of Zanzibar, Londra, Methuen & Co. Ltd., 1978, s. 4-5. İslam’dan önce de Doğu Afrika’da Araplar vardı. 5 6 174 Yener BAYAR bu başarı kalıcı olmadı. Maskat'ta tekrar hâkimiyet kazanan Portekizlileri, Yarubi İmamları9 etrafında birleşen Ummanlılar 1650 yılında geri dönmemek üzere ülkelerinden kovdular. Bununla beraber Osmanlı Devleti XVI. asrın başlarından itibaren tüm Arabistan yarımadasını kendi toprağı saymış ve Umman yöneticilerini de kendine bağlı yerel reisler olarak değerlendirmiştir.10 Hatta bu yöneticileri "Maskat İmamı" veya "Maskat Hâkimi" şeklinde zikrederek Umman üzerindeki tasarruflarını tanımamıştır.11 Umman tarafı da pek çok kez, siyaset icabı dahi olsa, Osmanlı hâkimiyetini tanımıştır. Osmanlılar sadece Basra Körfezi’nde değil Kızıldeniz ve Doğu Afrika’da da Portekizlilere taarruz etmişlerdi. 1566 yılı için Doğu Afrika’daki Portekizlilere karşı planlanan büyük bir harekât Sefer Reis’in ani ölümüyle hayata geçirilememişse de hazırlanan donanmadan bazı gemiler yine de Mozambik’e kadar gitmişlerdi. Yemen Valisi Hasan Paşa Doğu Afrika limanlarını ele geçirmek istiyordu.12 Nitekim 1586’da Moha’dan iki gemi ile yola çıkan Mir Ali Bey yolda bir gemisini yitirmesine rağmen Mogadişu’ya ulaşmayı başardı. Burada büyük bir Türk donanmasının gelmek üzere olduğunu söyleyen Ali Bey halkın Osmanlı Devleti tabiiyetine geçtiklerini ikrar etmelerini sağladı. “Başlangıçta sadece 24 adamı olan Ali Bey”, Pate, Faza, Lamu, Mombasa, Kilifi ve Brava’yı Portekizlilerden kurtardı.13 Ancak, Mir Ali Bey’in harekâtları Doğu Afrika’daki Portekiz varlığına son vermeye yetmedi. Çoğunluğu İslam’ın İbadilik mezhebine mensup olan Ummanlılar, yöneticilerini seçerek belirliyorlardı. Mütevazı bir yaşam biçimini benimseyen bu yöneticiler hem dinî hem de siyasî liderlerdi. Ancak 1778’den sonra dinî ve siyasî liderler ayrıldı. Dinî lidere imam, siyasî lidere ise “seyyid” dendi. Buradaki seyyid tabiri peygamberin soyundan gelmeyi ima etmez. Sık olmamakla beraber Umman'ın siyasî liderleri için sultan unvanı da kullanılmıştır. 10 Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, haz. Ali Akyıldız ve Zekeriya Kurşun, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015, s. 279-282. 11 Zaten Osmanlıların "Umman" dediği bölgenin bugünkü Umman devletinin sınırlarıyla ilgisi olmadığını bilmek gerekir. Eski çağlardan beri kuzeyde Bahreyn'den başlayan ve güneyde Okyanus'a kavuşan bölgeye "Umman" adı verilmiştir ki Osmanlıların da tarifi aşağı yukarı bu yöndedir. 12 Giancarlo Casale, The Ottoman Age Of Exploration, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 126-127, 163-164. 13 Sadece Melindi Portekiz’e sadık kalmıştı. Pek çok Portekizliyi esir alarak Arabistan’a dönen Ali Bey’i takiben Goa’dan Doğu Afrika’ya gelen Portekiz donanması, Osmanlılarla ittifak edenleri cezalandırdı ve Mombasa’yı da yaktı. Bunun üzerine 1589’da beş gemiyle tekrar sefere çıkan Ali Bey Portekiz’e bağlı kalan Melindi’ye taarruz ettiyse de netice alamadı. Portekiz’in Hindistan Valisi Coutinho, kardeşini 20 gemiyle beraber Ali Bey’i etkisiz bir hale getirmek için Doğu Afrika’ya yollamıştı. Bu arada yamyam Zimba kabilesinin kıyıya hücum etmesinin de etkisiyle Portekizliler Ali Bey’i Mombasa’da tutsak ederek Lisbon’a götürüp hristiyan olmasını sağladılar. (C.H. Stigand, The Land Of Zinj: Being an Account of British East Africa, its Ancient History and Present Inhabitants, Londra, Frank Cass&Co. Ltd., 1966, s. 16-18). Daha ayrıntılı, akademik ve farklı bir anlatım için bkz. (G.Casale, a.g.e., s. 165-177). 9 175 Yener BAYAR Basra Körfezi ve Hint Okyanusunun mahir denizcileri olan Ummanlı Araplar XVII. asırda Mozambik’in kuzeyindeki tüm Doğu Afrika kıyılarında Portekiz hâkimiyetini sonlandırdılar. Ancak, Nadir Şah’ın 1737’de Umman’ı fethetmesiyle beraber Doğu Afrika üzerindeki Umman kontrolü sekteye uğradı. Bunun üzerine evvelden buralara atanmış olan valiler otonomi kazandılar. Yarubi İmamları'nın Nadir Şah önderliğindeki Türk-İran işgalini önleyememeleri, halk arasındaki itibarlarını yitirmelerine ve dolayısıyla Umman içinde bir otorite boşluğunun doğmasına sebep olmuştu. Umman’ın iç kesimindeki Rustak şehrinin valisi olan İmam Ahmed, Nadir Şah’ın ölümünden sonra, 1747 yılında Maskat’ı geri alarak Umman’daki Türk-İran askerî varlığına son vermeyi başardı ve 1749 yılında Al Busaidi Hanedanı’nı kurdu.14 * Osmanlılarla Al Busaidi Hanedanı’nın ilişkileri hemen İmam Ahmed döneminde başladı. XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren Umman, Osmanlı Devleti’nin Suudlara ve İran’a karşı doğal bir müttefikiydi. İki ülke arasındaki irtibat sadece siyasî zeminde değil kültürel, toplumsal ve iktisadî alanlarda da etkili bir düzeydeydi. Bu bağ Ummanlılar eliyle Doğu Afrika’ya da taşınmıştı. Örneğin Amal Ghazal, XIX. asırda bazıları Zengibar-Bombay arasında işleyen gemilere sahip olan 100 civarında Osmanlı tebaası varlıklı tüccarın Zengibar’da yaşadığını kaydediyor.15 Osmanlılar ile Busaidiler arasındaki ilişkiler şimdiye kadar detaylı ve ciddi bir incelemeye konu olmamıştır.16 A. Ghazal’ın zikredilen sayfalardaki sınırlı anlatımı bazı somut bilgi hataları içermekle beraber17 esasen Osmanlı tarihçiliğindeki Abdülhamid Saplantısı18 ile maluldür. İslamî reform ve Arap Yeni imamlar, Maskat’ın tekrar başkent olduğu 1783 yılına kadar Rustak’ta ikamet etmeye devam ettiler. 15 Amal N. Ghazal, Islamic Reform And Arab Nationalism: Expanding The Crescent From The Mediterranean To The Indian Ocean (1880’s-1930’s), Londra, Routledge, 2010, s. 50-56. 16 Bu konuda meşakkatli bir arşiv ve kütüphane taraması neticesinde elde edilen bulgu ve belgelere dayanacak ayrıntılı bir kitap hazırlıyorum. 17 Örneğin Osmanlı Devleti'nin Umman’a yıllarca haraç ödediğini iddia etmesi gibi. 18 Abdülhamid Saplantısı terimini, Osmanlı tarihçiliğinde ciddi bir problem teşkil eden, yer yer fetişizme varabilen ve XIX. yüzyılın son çeyreğinin layıkıyla incelenmesine kesinlikle mahal bırakmayan vehimli ve primitif bir tarihçilik anlayışının gereksindiği özneyi II. Abdülhamid’in şahsında keşfetmesinin neticesini tarif etmek için kullanıyorum. Çok yaygın olan bu tutum temelde, Osmanlı ülkesinin İstanbul dışındaki kısımlarını, tarihî sürekliliği, iç ve dış iktisadî ve toplumsal bağlamı, uluslararası gelişmeleri, hem merkez hem taşra sivil ve askerî bürokrasisini, iç ve dış muhalefeti neredeyse tamamen göz ardı ederek, II. Abdülhamid’in vehhâmlığının ve/veya dehasının devrine yön veren esas amil olduğunun zan ve iddia edilmesi temayülüdür ve bu kuruntu II. Abdülhamid’e olumlu, olumsuz veya tarafsız baktığını iddia edenlerce sıklıkla paylaşılır. II. Abdülhamid’in sui generis olduğu düşünülen kişiliğinin onu tam bir muktedire dönüştürdüğünün kabullenilmesi ve bu muhayyel omnipotent özneliğin (eyleyiciliğin) 14 176 Yener BAYAR milliyetçiliğini incelediği eserinde19 Zengibar-Osmanlı ilişkilerinin önemini kavrayarak, bu husus için ayrı bir başlık açan A.Ghazal gibi kabiliyetli tarihçilerin de bu saplantılı tarihçilik tarafından yanıltılması bu hususa değinmeyi gerektirdi.20 A.Ghazal, Osmanlı Devleti ile Zengibar Sultanlığı arasındaki ilişkilerin II. Abdülhamid'in Panislamizm siyaseti neticesinde, yoğunluk ve derinlik kazandığını ileri sürüyor. Elbette bu devirde ilişkilerin nitelik ve niceliğinde bir artış gözlemleniyorsa bu II. Abdülhamid’e atfedilen siyasi görüşten ziyade haberleşme ve ulaşım teknolojisindeki gelişmeler ve değişen uluslararası konjonktürle ilişkilendirilmelidir. Ayrıca böyle anlamlı bir artıştan söz etmek pek de mümkün değildir. Makalenin istikamet ve insicamının sekteye uğramaması için, başka bir yerde daha etraflıca ele alınmak kaydıyla, bu önemli probleme burada sadece dikkat çekmekle yetinildi. Bununla beraber, bu saplantının sebeplerinin ideolojik olduğu kadar Osmanlı arşivlerinin tasnif ve erişilebilirlik durumuyla da ilgili olduğu belirtilmelidir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi memurlarınca özetlenmiş olan sınırlı sayıdaki (analitik tabir olunur) fona21 hapsolmuş bir tarihçiliğin22 belirgin bir siyasi tutumu olmasaydı dahi varacağı durak buydu: II. Abdülhamid, saray evrakından kurgulanan hikâyelerde başrol oyuncusu oldu. Kurumsal engeller sebebiyle askerî arşivlerden23 layıkıyla faydalanılamadığı da hesaba katıldığında pıtrak gibi çoğalan II. Abdülhamid saplantılı metinlerde nasıl bir vahamet ve tarih yazımsal ilkellik sergilendiği kolaylıkla öncesine ve sonrasına benzemeyen bir dönem yarattığının iddia edilmesi anlaşılabilir olmadığı gibi gerçekten üzücüdür de. 19 Bu kitabın iyi bir eleştirisi için bkz. (Jonathon Glassman, "Islamic Reform…", Canadian Journal of African Studies/La Revue canadienne des études africaines, XLVI/3, Aralık 2012, s. 465-468). 20 Bir başka örnek de B.G. Martin’in, Slaves And Slavery In Muslim Africa Volume III: The Servile Estate, ed. John Ralph Willis, Londra, Frank Cass, 1985, s. 50-82’de yer alan “Ahmad Rasim Pasha and the Suppression of the Fazzan Slave Trade, 1881-1896” adlı makalesidir. Tüm Türkçe kelimelerin imlalarının yanlış olması ve II. Abdülhamid’in “şüphesiz” Topkapı Sarayında ikamet ettiğinin sanılması (s.75) dışında adeta kusursuz olan bu güzel makalede hiç gereği yokken ve herhangi bir ilişki de kurulamamasına rağmen “II. Abdülhamid’in panislamist politikalarını güttüğü” (s.75) zikrediliyor. 21 Ki bunlar da II. Abdülhamid devri için esasen üst-yazı mahiyeti taşıyan vesikalardan oluşan Yıldız Tasnifi’dir. 22 Özetleri çıkarılmamış dosya usulü evraktan (DES) örneğin ve özellikle Dâhiliye, Hariciye, Zaptiye, Maarif, Posta ve Telgraf, Evkaf, Sıhhiye, Ticaret ve Nafia Nezaretleri ile Mabeyn-i Hümayun, Sadaret, Şura-i Devlet, Meclis-i Vükelâ ve Hazine-i Hassa fonlarındaki bu döneme ait milyonlarca sayfa belgeden ve binlerce defterden istifade edilmeksizin tarihler yazıldı ve yazılıyor. Abdülhamid Saplantısını paylaşmak saygıdeğer araştırmacıları bunca külfetten kurtarmaktadır. 23 Seraskerlik ve Bahriye Nezareti’nin evrakları. 177 Yener BAYAR anlaşılabilir. Literatürdeki bu niteliksizlik, Osmanlı Devleti’nin dünya tarihindeki rol ve konumunu saptamakta ciddi bir engel teşkil etmektedir. Özetlemek gerekirse; Osmanlı Devleti ile Umman arasındaki ilişkiler çok eski ve köklüdür.25 Osmanlı Devleti’nin gerek Umman gerekse Libya ve Mısır üzerinden Doğu Afrika ile de kadim ilişkileri vardı. Bu irtibatı II. Abdülhamid’in psikolojik veya kişisel özellikleri üzerine bina edilen bir tarihsel dönemselleştirmeye veya farazi bir panislamizme bağlamak büyük bir hatadır. Ayrıca bu ilişkiler II. Abdülhamid tahtan indirildikten sonra da devam etmişti. Örneğin Balkan Harpleri esnasında Zengibar ahalisi, aralarında topladıkları 300 “İngiliz Lirası” (33.000 kuruş)26 yardım İstanbul’a ulaşana kadar 100 İngiliz Lirası daha27 toplamış ve Osmanlı Devleti’ne göndermişlerdi. Bu para Hilal-i Ahmer’e (Kızılay) devredilmişti. Doğu Afrika’da sömürge edinen Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne de nüfuz etmesi bu ilişkilere başka bir boyut da kazandırdı. Örneğin Doğu Afrika’daki İngiliz ve Alman sömürgeciler başlarda kolluk gücü olarak neredeyse sadece Osmanlı tebaası olan Sudanlıları istihdam ediyorlardı. Ayrıca, Almanya'nın Ortadoğu'da kurduğu "koloni"ler28 ile Afrika'da tesis ettiği sömürgeler arasında yakın bir ilişki olduğu anlaşılıyor. İlerleyen sayfalarda Alman Doğu Afrikası’nda çalışan sivil Osmanlı vatandaşlarının Birinci Dünya Harbi'nde Belçikalılar tarafından esir alındıkları görülecektir. Bilgilerine ulaşılabilen bu durumdaki altı kişi Musul, Remle, Kudüs gibi yerlerde doğmuş olan Osmanlı tebaası hristiyanlardı. * Bugünkü Umman Kralı da Busaidi Hanedanı’na mensuptur. İki buçuk asırdan beri Umman’ı yöneten bu hanedan en parlak dönemini Seyyid Said bin Sultan (d.1791-ö.1856) devrinde yaşadı. Said bin Sultan 24 24 Bu problemin sağlaması akademik metinlerin dipnotlarından yapılabilir. Büyük muktedir bir zat etrafında tarihi anlamlandırmaya çalışan bir tarihçilikte Mabeyn (saray sekretaryası), Sadaret ve Meclis-i Vükelâ (bakanlar kurulu) vesikalarının değerlendirilmemesi nasıl izah edilebilir? II. Abdülhamid’in şiddetli bir istibdat uyguladığı varsayımının bürokrasiyi tamamen göz ardı etmekte mazeret sayılması şaşırtıcı bir husustur. Osmanlı tarihçiliği belgenin eleştirel bir tetkike tâbi tutulması şöyle dursun, belgeye ulaşılıp okunmasına dahi tenezzül edilmediği (!) bir aşamadadır. Son yıllarda büyük bir artış gösteren II. Abdülhamid devrine ilişkin “akademik” kitap ve toplantılar bu niteliksel çürümüşlüğe büyük bir nicelik de kazandırdı. Maalesef bu çılgınlığın derecesi, adı geçen padişaha bir devlet üniversitesi tarafından fahri doktora verilmesine kadar ulaştı. 25 J.G. Lorimer, Gazetteer Of The Persian Gulf, Oman And Central Arabia, Buckinghamshire, Archive Editions, 1986, s. I/166, II/413, özellikle Basra ve Maskat arasındaki ticari ilişkiler vurgulanıyor. 26 BOA, BEO., 4224/316731; BOA, BEO., 4138/310324. 27 BOA, BEO., 4221/316529. 28 Osmanlı Devleti'ne Alman yerleşimcilerinin gelmesi nispeten erken tarihlerde başladı. Osmanlı Devleti Alman basınında yerleşimcileri cezbetmek amaçlı haberler yayımlatıyordu, (BOA, HR.SYS., 206/27, 26 Aralık 1857). 178 Yener BAYAR otonomi kazanmış olan valilerle uzun bir mücadeleye girişerek, İngiltere’nin de desteğiyle, Doğu Afrika kıyılarında yeniden hâkimiyet sağlayıp ülkesinin başkentini 1832 yılında Maskat’tan Zengibar’a taşıdı. Bu adımla beraber Doğu Afrika tarihinde yeni bir devri de başlatmış oldu. Bu tarihten sonra Yemen ve Umman’dan buraya gelip yerleşen ve büyük bir kısmı ticaretle iştigal eden pek çok Arap vasıtasıyla İslam Doğu Afrika’nın iç bölgelerinde de yayılmaya başladı. Nitekim XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar müslümanlar, Doğu Afrika’nın sadece liman kentlerinde mütemekkinlerdi ve iç bölgelerde yaşayan siyahî kabileler İslam’ı benimsememişlerdi. Said bin Sultan’ın devrinde bu durum değişmeye başladı. Öyle ki 1870’lere gelindiğinde Viktorya Gölü kıyılarında ve Uganda’ya kadar olan bölgelerde müslüman yerleşimlerine tesadüf edilebiliyordu.29 İslam’ın iç bölgelerde de varlık göstermeye başlaması siyahî nüfus arasında rağbet görmesine yetmedi. İleride de görüleceği üzere Birinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Alman Doğu Afrikası’nda30 –kabaca bugünkü Burundi, Ruanda ve Tanzanya’da- müslümanların toplam nüfus içindeki oranı azami %5 seviyesindeydi.31 İslam’ın bu coğrafyaya yayılmasında en önemli dönüm noktası Birinci Dünya Savaşı oldu. Savaş sürecinde ve akabinde ihtida muazzam bir ivme kazandı. Said bin Sultan’ın devri (1807-1856) Doğu Afrika için siyasî bir zirve teşkil eder. 1830’lardan itibaren Umman, bugünkü Birleşik Arap Emirlikleri, Basra Körfezi’nde Umman'ın karşısında yer alan İran kıyıları, Belucistan sahilleri32 ve Mozambik’ten Afrika Boynuzuna kadar uzanan Doğu Afrika sahil33 ve limanları pek çok adayla beraber Zengibar’dan idare olunuyordu. Kısa bir sürede büyük bir ticaret merkezine dönüşen Zengibar bu yıllarda, köle, amber, fildişi, karanfil, kereste ile tropikal tarım ve deniz ürünlerinin dünya üzerindeki en önemli piyasasıydı. Şunu da belirtmek gerekir ki XX. asırda, özellikle 1964 Zengibar Devrimi'nde ve sonrasında, Doğu Afrikalılar burada anlatılan 29 Ibrahim El-Zein Soghayroun, The Omani & South Arabian Muslim Factor in East Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in the Spread of Islam in Uganda, Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad, 1984, s, 23-25. 30 Bu sömürgenin büyüklüğü o devirde Almanya'nın yüzölçümünün iki katı kadardı, (H.C.O'Neill, The War In Africa 1914-1917 And In The Far East 1914, Londra, Longmans Green And Co., 1918, s. 64). 31 Bazı araştırmacılara göre bu oran %3 idi, bkz. (Harvie M. Conn, "Islam in East Africa: An Overview", Islamic Studies, 17/2, Yaz 1978, s. 77). 32 Buradaki Güvadar (Gwadar) liman kenti Pakistan’a devredildiği 1958 senesine kadar Umman’a bağlı kalmıştır. 33 Bu sahillerde, çok önceleri İran’dan gelmiş olan Şirazîler, Arabistan’dan gelen Araplar ve yerli halkın karışımıyla özgün bir dil ve kültür meydana geldi. Swahili, “sevâhilî” (sevâhil: sahiller); Zinj, Arapça siyah anlamına gelen Zenc (Dilimizdeki “zenci” kelimesi de aynı kökten türer.); Zanzibar ise (Almanca’da Sansibar) zenci kıyısı manasındaki “Zencibar” -Farsça telaffuzuyla “Zengibar”- sözcüklerinden İngilizce’ye geçmiştir. 179 Yener BAYAR Arap hâkimiyeti dönemini lanetlediler ve bu dönemi sömürgeciliğin bir başka evresi olarak değerlendirdiler. Harita 1. Seyyid Said bin Sultan devrinde Umman Devleti (kırmızı bölge) 180 Yener BAYAR Bu büyük deniz imparatorluğunun hızlı çöküşünün sebepleri olarak yelkenli gemilerin buharlı gemilerle rekabet edememesi, büyük bir gelir kaynağı olan köle ticaretinin İngilizler ve sonra Almanlar tarafından engellenmesi, Said bin Sultan’ın vârisleri arasındaki taht kavgası gerekçesiyle ülkenin İngiltere tarafından 1861 yılında ikiye bölünerek Maskat ve Zengibar’daki iki kardeş arasında pay edilmesi gösterilebilir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde mahfuz bazı belgeler Said bin Sultan’ın bu durumu öngördüğünü gösteriyor: …ahaliden birisi bir kabahat edip konsül [İngiliz Konsolosu] tarafına iltica eylediği halde Said bir hüküm icra edemez ve ziyadece havfı [korkusu] budur ki vadesi tamam olup vefat eylediğinde evlatları sairleriyle adüvvâtları [düşmanlıkları] olduğuna mebnî Maskat elden gider…34 Bu gelişmeler neticesinde Maskat elden gitmemekle beraber nüfusu ve önemi hızla azaldı ve pek çok Ummanlı aile Zengibar’a göç etti. Zengibar üzerindeyse İngiliz nüfuzu gün geçtikçe artmaktaydı. Aslına bakılırsa Napolyon’un başarısız olan Mısır seferi ve Hindistan’ı tehdit etme tasarılarından itibaren İngilizler Doğu Afrika ile yakından ilgilenmişlerdi. XIX. asır boyunca İngiliz misyonerler bölgede faaliyet yürütürken İngiliz seyyah ve “kâşif”ler iç kısımlara geziler düzenliyor; İngiliz aristokratları safarilere katılarak aslan, leopar, fil avlayıp bu maceraları abartarak anlatan kitaplar yazıyor; İngiliz-Hint tebaaları ise uzun vadeli ticaretlerini konsolide ediyorlardı. Bazı yazarlara göre bu yüzyılın beşte dördü müddetince Doğu Afrika pratikte bir İngiliz toprağıydı, ancak resmi bir ilhakın ve işgalin getireceği masraflardan sakınmak isteyen İngilizler belli başlı liman kentlerinde varlık göstermekle yetiniyorlardı. Nitekim bölgenin kaynaklarını sömürmek için alenen işgal etmek de şart değildi.35 XIX. asırda dünyanın hemen hemen her yeri gibi Afrika da büyük ve hızlı değişmelere sahne oldu. Üretim ve ticaret açısından bakıldığında, 1819 yılından evvel Afrika'nın yaptığı toplam ihracat –Amerika, Osmanlı Devleti, İran ve Hindistan'a satılan binlerce köle hâriç tutulursa- esasen Gana ve Senegal'den küçük bir miktar altın tozu, Güney ve Batı Afrika'dan fildişi, Senegal'den Arap zamkı, Batı Afrika'dan boyacılıkta kullanılan bazı bitkiler, leopar derisi, devekuşu tüyleri ve diğer derilerden oluşuyordu ve parasal karşılığı yıllık 1.500.000£ civarındaydı. Bu rakam Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce yıllık 164.000.000£ seviyesine yükselmişti ve başlıca şu ürünlerden müteşekkildi: Tahıllar, çeşitli baharatlar, kahve, Hindistan cevizi, kakao, çok çeşitli meyveler, çivit, BOA, İ.MVL., 222/7484, 10 Ağustos 1851. Charles Miller, Battle For The Bundu The First World War In East Africa, Purnell Book Services Limited, Londra 1974, s. 24-25; daha dengeli bir yaklaşım için bkz. (Randall L. Pouwels, Horn And Crescent: Cultural Change And Traditional Islam On The East African Coast, 800-1900, Londra, Cambridge University Press, 1987, s. 97-102). 34 35 181 Yener BAYAR pamuk, altın, alüminyum, bakır, demir, kurşun, kömür, elmas, büyük ve küçükbaş hayvan, tiftik, devekuşu tüyü, at, deve, fildişi, leopar ve maymun derisi, balmumu, hayvanat bahçeleri için nadir bulunan hayvanlar vs.36 Afrika kıtasının artan iktisadî önemi, özellikle XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren onu dünya siyasî gündeminin ilk sıralarına taşımıştı.37 1.2. Almanya’nın Doğu Afrika’yı Sömürgeleştirmesi Kamerun'un meşhur Alman kâşifi Herr Zintgraff bir keresinde muhteşem bir açık sözlülük parıltısıyla şöyle dedi: "Afrika Afrikalılar içindir, ancak Afrikalılar [da] bizim içindir!"38 1870-71 Prusya-Fransa savaşında Fransa’nın yenilmesi ve savaşın akabinde Almanya’nın siyasal birliğini sağlaması, 1815’te tesis edilmiş olan Avrupa Güç Dengesi’ni altüst etti.39 Otto von Bismark40, her ne kadar Realpolitik ile özdeşleşmiş ve ulusal menfaat odaklı ihtiyatlı politikalar gütmekle şöhret bulmuş ise de ülkesindeki bazı maceraperestlerin Afrika üzerindeki hırslarına gereğince gem vuramamış olmakla da tenkit edilmektedir. Şurası bir gerçek ki "kan ve demirle", 1864, 1866 ve 1870 savaşlarından zaferle çıkarak, kurulan Almanya'dan önce hiçbir Alman devleti Avrupa dışında bir metrekare toprağa bile sahip olmamıştı.41 Ancak Bismark döneminin bazı Alman fikir ve siyaset 36 H.H.Johnston, "The Development of Africa", ed. A.P.Newton, The Sea Commonwealth and other Papers, Londra ve Toronto, J.M.Dent & Sons Ltd.; Paris, J.M.Dent & Fills, 1919, s. 90-91. Elbette özellikle 1819 yılı için verilen rakamın pek de güvenilir olmadığı düşünülebilir. Ancak bu asırda Afrika kıtasının toplam ihracatının yaklaşık 100 kat arttığı ve köle ticaretinin neredeyse tamamen sonlandırıldığı makul bir ifadedir. Bu dönemde Osmanlı Devleti'nin toplam ihracatı yaklaşık 7 kat –toprak kaybetmemiş olsa bu oranın daha yüksek olacağına dikkat edilsin-, Anadolu'nun toplam ihracatı ise yaklaşık 6 kat artmıştı, (Şevket Pamuk, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (1820-1913): Ticaret, Sermaye ve Üretim İlişkileri, Ankara, Yurt Yayınevi, 1984, s. 30, 35). Afrika kıtası XIX. yüzyılı hem olumlu hem de olumsuz yönleri açısından Anadolu'dan çok daha yoğun bir biçimde yaşamıştı. İlerleyen sayfalarda bu hususun akılda tutulması yerinde olur. 37 100.000 yıl evvel tüm dünya nüfusunun 1.000.000 olduğu ve bunun 900.000'inin Afrika'da yaşadığı tahmin ediliyor. Yani o devirde tüm insanların %90'ı Afrika'da yaşıyordu. Bugün bu oran %13,6 seviyelerindedir, (Amadu Jacky Kaba, "Islam, Christianity, and Africa's Indigenous Faiths: Demographic Introduction", ed. Ali A. Mazrui vd., Africa's Islamic Experience: History, Culture, and Politics, Yeni Delhi, Sterling Publishers Pvt. Ltd., 2009, s. 3-4). 38 "Africa for the Africans, but the Africans for us!" (J.A.Mackenzie, "The Colonial Aspriations of Germany", ed. A.P.Newton, The Sea Commonwealth and other Papers, Londra ve Toronto, J.M.Dent & Sons Ltd.; Paris, J.M.Dent & Fills, 1919, s. 40). 39 Sidney Bradshaw Fay, The Origins Of The World War: Before Sarajevo: Underlying Causes Of The War, New York, The Macmillan Company, 1929, s. I/50-104. 40 Bu devlet adamının ismi dilimize "Bismark" imlasıyla yerleştiği için burada da "Bismarck" şeklinde yazılmadı. 41 J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 30. 182 Yener BAYAR adamları büyük devlet olabilmek için sömürgelere sahip olmanın zorunlu olduğunu düşünüyorlardı. Büyük ölçekli haritalar üzerinden daha önce hiç bulunmadıkları ve bilmedikleri topraklara göz dikiyor, bu devasa ülkelerin geleceklerini planlıyorlardı. İngiltere’nin sömürgeleri olduğu için büyük bir devlet olduğu görülüyor ancak bu sömürgeleri bir arada tutan esas kuvvetin silah zorundan ziyade iktisadî ilişkiler olduğu yeterince idrak edilemiyordu. İngiltere’nin 1875’te Süveyş Kanalı’ndan hisse alması, 1882’de Mısır’ı işgal etmesi, Fransa’nın 1881’de Tunus’u işgal etmesi ve İtalyanların Kızıldeniz kıyısında sömürge arayışları Alman kamuoyundaki sömürgecilik yanlılarının elini güçlendirmişti.42 Popüler sömürgecilik dalgasının sebep olduğu kamuoyu baskısı ve Alman Sömürge Birliği’nin43 diretmesi üzerine Bismark sömürgeciliği kabul etmek durumunda kaldı.44 Şurayı da belirtmek gerekir ki sömürgeler edinmenin Almanya’nın birliğini pekiştireceği de düşünülüyordu. Bu sömürgeler tıpkı Alsace Lorraine gibi “ulusal” topraklardı; federe devletlerin herhangi birine değil birleşik Almanya’ya aittiler.45 Sömürge sahibi olmayı pahalı bir lüks olarak değerlendiren Bismark, İngiltere’yi karşısına almama düşüncesinin de etkisiyle, Afrika Talanı’na46 katıldığı 1884 yılına kadar sömürgecilik aleyhinde bir tutum takındı. Hatta Alman sömürgeciliğini savunan birine şöyle cevap vermişti: “Rusya burada, Fransa burada ve biz de ortadayız. Benim Afrika haritam budur.”47 Lakin 1883’te Alman Sömürge Cemiyetinin (GfdK)48 başkanı olarak Doğu Afrika’da faaliyetlerine başlayan Dr. Carl Peters böyle düşünmüyordu. Doğu Afrika’da daha büyük toprakları ve 42 W.O. Henderson, Studies In German Colonial History, New York, Frank Cass Co., 1976, s. 1-6. Zaten eskiden beri hammaddeye ulaşım ve yeni pazarlar edinme argümanlarını dile getirerek sömürgeciliği teşvik edenler vardı. 43 German Colonial Union. 44 Fransızların Tunus'u İngilizlerinse Mısır'ı işgal etmeleri Avrupa Devletleri arasındaki sömürgecilik yarışını kızıştırmıştı. Bismark, müstakbel sömürgeler tükenmeden önce Almanya'ya bir pay kapabilmek telaşındaydı, (Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, X/298). 45 W.O. Henderson, a.g.e., s. IX. 46 Scramble for Africa terimini karşılamak üzere türettik. 47 Henry Kissinger, Diplomasi, çev. İbrahim H. Kurt, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1994, s. 139. H.Kissinger bu sözü makaslayarak aktarıyor. Bu söz Emin Paşa’yı kurtarma operasyonu bağlamında şu şekilde şöylenmiştir: “Ihre Karte von Afrika ist ja sehr schön, aber meine Karte von Afrika liegt in Europa. Hier liegt Rußland, und hier" - nach links deutend - "liegt Frankreich, und wir sind in der Mitte; das ist meine Karte von Afrika."; “Afrika haritanız gayet güzel, ama benim Afrika haritam Avrupa’da. Bu Rusya ve burda” –sol tarafı işaret ederek- “Fransa var ve biz ortadayız; bu benim Afrika haritamdır.” (Eugen Wolf, Vom Fürsten Bismarck und seinem Haus Tagebuchblätter, Berlin, Egon Fleischel & Co., 1904, s. 16). 48 Society For German Colonization, Gesellschaft für deustche Kolonisation. Başlangıçta Almanya bu cemiyeti resmen desteklemiyordu. 183 Yener BAYAR daha kalabalık kabileleri hâkimiyeti altına almak için agresif yöntemler kullanmakta tereddüt etmedi.49 Bismark 1884 yılında, büyük ihtimalle Heinrich von Kusserow’un da telkinleriyle, sömürgecilik konusundaki fikrini değiştirdi.50 İngilizlerin Togo ve Kamerun’da kurulması kararlaştırılan Alman sömürgelerini iyi limanlardan ve ticaret yollarından mahrum bırakarak coğrafî, siyasî, stratejik ve iktisadî açılardan kısıtlamaya çalışması muhtemelen Bismark’ı hiç olmazsa Doğu Afrika’da büyük bir bölgeyi ele geçirmek hususunda tahrik etmişti. Son yıllarda yayımlanan bir araştırmada Bismark'ın sömürgeliği üç sebebe bağlanıyor; 1) İçeride, sömürgecilik taraftarı olan yönetici elitleri yatıştırmak ve dışarıda, Avrupalı devletlere Almanya'nın da bir sömürgeci güç olduğunu ve ciddiye alınması gerektiğini göstermek, 2) İktisadî refahı muhafaza etmek, 3) Emperyal siyaseti içeride adeta bir toplumsal emzik gibi kullanmak. Bu sebeplerden üçüncüsü –ki buna sosyal emperyalizm de deniyor- Bismark'tan sonra, özellikle 1890'lardan itibaren, II.Wilhelm ve Caprivi tarafından daha sık ve daha bilinçli bir şekilde kullanıldı. Gerçekten de Alman halkının biriken tepkisi sömürgecilik üzerinden dışarıya kanalize ediliyordu.51 Bismark’ın Berlin’de düzenlediği 1884-1885 Berlin Kongo Konferansı neticesinde Almanya ansızın Güney Batı Afrika, Kamerun, Togo ve Alman Doğu Afrikası’nı ele geçirdi.52 Osmanlı Devleti'nin de katıldığı bu konferansta bir temsilcisi bile bulunmayan Zengibar Sultanlığı’nın toprakları paylaşıldı. Osmanlı heyetinin reisi Kürt Said Paşa53 bu duruma, konferansın Batı Afrika için toplandığını ve Doğu Michael Pesek, “Colonial Conquest and the Struggle for the Presence of the Colonial State in German East Africa, 1885-1903”, Inventing Collateral Damage Civilian Casualties, War, and Empire, ed. Stephen J. Rockel ve Rick Halpern, Toronto, Between The Lines, 2009, s. 161-163. Bu süreci bir tanığın gözünden okumak için bkz. (Harry Johnston, The Man Who Did The Right Thing: a Romance of East Africa, Londra, Chatto & Windus, 1921). 50 Bu süreç için bkz. (H.P. Meritt, “Bismarck and the German Interest in East Africa, 1884-1885”, The Historical Journal, 21/1, Mart 1978, s. 97-116). Bir kaynakta da Herr von Holstein'e işaret ediliyor, (J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 32). 51 Lynn Abrams, Bismarck and the German Empire 1871-1918, Abingdon, Routledge, 2006, s. 42-43. 52 Almanya daha sonra Pasifik Okyanusundaki bazı adalarla Kuzey-Batı Çin’deki Kiao Chow’u (Kiautschou Bay) da sömürge edinmişti. Bismark sonrasında benimsenen Weltpolitik siyaseti dünyanın muhtelif yerlerine gemi gönderebilmeyi mümkün kılacak deniz üslerine sahip olmayı gerektiriyordu. Ancak, Alman sömürgelerinin bazı zaafları vardı: Almanlar sömürgecilik yarışına geç katıldıkları için edindikleri sömürgeler zaten sona kalmış ve kısmen İngiltere’nin işgal etmeye tenezzül etmediği topraklardı. Ayrıca anavatandan ve birbirlerinden uzak olan bu ülkeler iyi limanlara sahip olmayan savunulması da zor olan mevkilerdi. 53 Dönemin Berlin Sefiri olan Kürt Said Paşa (d.1834-ö.1907) Süleymaniyeli Handanzade Hüseyin Paşa'nın oğludur, (Mehmet Zeki Pakalın, Sicill-i Osmanî Zeyli, haz. Serdar Sakin, Ankara, TTK, 2008, XVI/55-58). 49 184 Yener BAYAR Afrika’ya ilişkin karar alamayacağını belirterek direniyor ve müzakerelere katılmayı reddediyordu. Ancak Babıali sonraki süreçte, tek başına muhalefet edemeyeceği bu konferansın hükümlerini kabul etmek durumunda kaldı. Bismark’ın bu konferansta Afrika kartını, öncelikle İngilizlerle oturduğu Avrupa masasında elini güçlendirmek için kullandığı da düşünülüyor.54 İki yıl önce Mısır’ı işgal eden İngilizler, Bismark’ın Fransa ile Mısır hususunda55 ittifak yapmasına meydan vermemek için Almanların Afrika’daki emrivakisine göz yumdular.56 Lord Salisbury ayrıca Afganistan ve Bulgaristan meselelerinde de Bismark’ın desteğini sağlamayı umuyordu.57 Zaten Berlin Kongo Konferansı'nda Doğu Afrika’nın yaklaşık 19 km genişliğinde ve 1.600 km uzunluğundaki sahil şeridi Zengibar Sultanlığı’na bağlı kalmış, iç bölgelerde limanlara doğrudan ulaşamayan bir Alman bölgesi oluşturulmuştu. Ancak Almanya takip eden birkaç yıl içinde, Carl Peters’in58 doymak bilmeyen hırsının da bir semeresi olarak, bu sahilleri de ele geçirmeyi başardı. Osmanlı Devleti bu konferansın zabıtlarını derhal Türkçe'ye çevirterek, Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın Mazbatalarının Tercümesidir adıyla 208 sayfalık bir kitap halinde yayımladı.59 Üzerinden 130 sene geçmesine rağmen Osmanlı Devleti’nin bu konferanstaki varlığı ve ileri sürdüğü tezler hâlâ literatüre yansımamıştır.60 Bu konudaki tarih yazımı altı doldurulamamış büyük 54 C. Miller, a.g.e., s. 5-8. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde mahfuz bir belgeye göre Bismark, Almanya sömürge politikasını kabul etmesi karşılığında İngiltere'ye, Mısır'ın İngiliz himayesine geçmesini ve azledilmiş olan Hıdiv İsmail Paşa'yı tekrar Hıdivliğe atamasını tanımayı önermişti, (BOA, HR.TO., 61/45, 22 Mayıs 1885). 56 Robert Nunez Lyne, Zanzibar In Contemporary Times: A Short History Of The Southern East In The Nineteenth Century, Londra, Hurst And Blackett Ltd., 1905, s. 126134. 57 Herbert Paul Meritt, “Bismarck and the First Partition of East Africa”, The English Historical Review, 91/360, Temmuz 1976, s. 586. 58 Osmanlı Devleti Carl Peters’e dördüncü derece Mecidî Nişanı vermişti (BOA, İ.TAL., 436/55, 13 Şevval 1325). Bu tarihin Zengibar Sultanı’nın İstanbul ziyaretine denk gelmesi tesadüf olmasa gerektir. (BOA, İ.HUS., 159/75, 158/132; BOA, Y.A.HUS., 515/139; 516/83 vd.) Zengibar Sultanı’na da Murassa Nişan-ı Osmanî ihsan buyurulmuştu (BOA, BEO., 3194/239514; BOA, İ.TAL., 436/30). 59 Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın Mazbatalarının Tercümesidir, Çemberlitaş Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1302. 60 Türkçe literatürdeki temel kaynaklar bu açıdan sorunludur. Fahir Armaoğlu, Berlin Kongo Konferansından bahsettiği sayfalarda Osmanlı Devleti’ni hiç zikretmiyor, bkz. (F.Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara, TTK, 1997, s. 419-421). Rifat Uçarol “Bismarck’ın Sömürge Politikası” başlıklı bir paragraflık kısımda konferanstan dahi söz etmiyor, bkz. (R.Uçarol, Siyasi Tarih, İstanbul, Harp Akademileri Basımevi, 1987, s. 255-256). Oral Sander Berlin Konferansına kısaca değiniyorsa da Osmanlı Devleti’nin ismini anmıyor, bkz. (O.Sander, Siyasi Tarih: İlkçağlardan-1918’e, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, Ekim 1989, s. 158). Aynı yazar Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü: Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme adlı kitabında ne konferanstan ne de 55 185 Yener BAYAR başlıklardan ve sadece Yıldız tasnifinden birkaç telgrafa istinat ettirilen sığ metinlerden ibarettir.61 Harita 2. Berlin Konferansında Zengibar Sultanına bırakılan sınırlar62 Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü diplomasiden bahsediyor, bkz. (O. Sander, a.g.e., Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1987). Reşat Sagay’ın mühim çalışmasında da aynı noksan göze çarpıyor, bkz. (R.Sagay, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1972, s. 48-49). 61 Ör. Selim Deringil, “Les Ottomans Et Le Partage De L’Afrique 1880-1900”, ed. Selim Deringil ve Sinan Kuneralp, Studies On Ottoman Diplomatic History V, İstanbul, The Isis Press, 1990, s. 121-133. Berlin Kongo Konferansından bahsettiği sayfalarda yazarın, yukarıda adı geçen kitaptan haberdar olmadığı, konferansın Hariciye Nezareti fonlarında bulunan binlerce sayfalık evrakını görmediği ve konu hakkındaki literatürden istifade etme gereği de duymadığı anlaşılıyor, (a.g.m., s. 126-128). Bu konferans için bkz. (BOA, HR.HMŞ.İŞO., 166/21, 168/28; BOA, HR.SYS., 58/21, 58/42, 59/2, 907/75, 908, 910, 910A (dosyaların içindeki tüm gömlekler), 909/1, 909/2, 909/3, ; BOA, MV., 1/13, 3/29). 62 Konferansın görüşüldüğü gün Meclis-i Vükelâ’ya (bakanlar kuruluna) sunulan haritadan alındı. Oklar tarafımdan eklendi. Haritanın aslı konferansta belirlenen tüm sınırları gösterir ve (BOA, A.AMD.MV., 43/40) gömleğindedir. 186 Yener BAYAR Almanya ve İngiltere birkaç sene zarfında harita görülen sahil şeridini de aralarında paylaşarak Zengibar Sultanlığı’nın mevcudiyetini sadece birkaç adayla sınırladılar. Doğu Afrika’da yayılmacı bir politika izleyen Carl Peters’in Arap köle tüccarlarıyla giriştiği mücadele63 ve yerli halka sert davranması neticesinde 1888-1889 yıllarında Ebuşiri bin Salim adlı bir Arap’ın öncülüğünde büyük bir isyan başladı. Her ne kadar Avrupa basınında bu kalkışmanın Osmanlı Devleti tarafından kışkırtıldığı ve Mekke’den verilen mesajlarla tahrik edildiği yolunda bazı haberler çıksa da Babıali bu haberleri tekzip etmişti.64 Almanya ile İngiltere ortak bir abluka başlatarak65 ayaklanmayı çok kanlı bir biçimde bastırdılar. Bu süreçte Rusya’nın atacağı adımları araştıran Osmanlı Devleti, buradan bir destek bulamayınca en azından ablukanın sınırlandırılması için harekete geçti. Dönemin Petersburg Sefiri Ahmed Şakir Paşa ise, şayet ablukacı devletler tarafından Osmanlı Devleti’nin de bu ablukaya katılması istenirse İngilizlerin Mısır’ı tahliye etmeleri karşılığında bu teklifin kabul edilmesini, öneriyordu.66 Bu abluka sürecinde Zengibar Sultanı Seyyid Bargaş’ın ölmesi üzerine kardeşi Seyyid Halife tahta çıkmıştı. Taht değişikliğini vesile eden Osmanlı Devleti yeni hükümdara bir name-i hümayun göndermek bahanesiyle Hudeyde Tahrirat Müdürü olan Mehmed Rüşdi Efendi'yi elçi olarak Zengibar’a gönderdi. Rüşdi Efendi abluka sebebiyle Bombay’dan Zengibar’a gidemediği için ancak Hindistan’ı trenle boydan boya geçerek Kalküta üzerinden buraya ulaşabildi. Bu hamleyle Zengibar’daki duruma 1890-1914 arasında Alman Doğu Afrikası’nda 60.000 civarında köleye ıtkname (azat edilme belgesi, freibriefe) verilmiştir. Toplam köle nüfusunun yarım milyon civarında olduğu tahmin ediliyor, buna göre kölelerin %10-15’inin azat ettirildiği anlaşılıyor. Ancak toplam köle sayısındaki düşüş daha belirgindir. Resmî tahminlere göre 1890’da 500.000 civarında olan köle nüfusu 1914’te 160.000’den düşüktü. Bu da esasen yeni köle devşirilmesinin engellendiğine bir delil sayılabilir. Verilen ıtkname sayısının Carl Peters’in görevden alınmasından sonra arttığı da görülüyor (Jan-Georg Deutsch, “The ‘Freeing’ Of Slaves In German East Africa: The Statistical Record, 1890-1914”, ed. Suzanne Miers ve Martin A. Klein, Slavery And Colonial Rule In Africa, Londra, Routledge Yayınları, 2004, s. 109, 114, 128-129). Ancak Yazar Almanların ıtkname dağıtma politikasını köleliğin yasaklanmasından kaçınmak için uyguladıkları kanaatindedir. 64 BOA, HR.SFR.3., 401/10; BOA, HR.TO., 65/111. 65 Bismark bu noktada bir prestij kaybını göze alarak Alman şirketini desteklemeyebilirdi, ancak O, bu mücadeleyi “köleci Arapların yenilmesi köle ticaretini de bitirir” propagandasıyla meşrulaştırdı ve bunda da İngiltere’nin desteğini sağladı. Üç yıl süren mücadele Alman tarafına minimum 10.000.000 marka patladı. Bu ablukaya daha sonra İtalya da iştirak etmişti. 66 BOA, Y.PRK.EŞA., 8/59. Almanya Osmanlı Devletinden, Sudan’dan asker alma izni de istemişti. 63 187 Yener BAYAR vâkıf olunarak gereken diplomatik adımların atılması amaçlanıyordu.67 Osmanlı Devleti tarafından buraya elçi gönderilmesi Avrupa devletlerinin ve kamuoyunun çeşitli spekülasyonlarına sebebiyet vermiş ve tepki çekmişti. Hatta bu yüzden daha sonra Zengibar’a daimi sefir olarak gönderilmesi kararlaştırılan Beyrut Ticaret Mahkemesi Reisi Abdülkadir Efendi’nin68 görevlendirilmesinden vazgeçilmişti. 1885’ten sonraki süreçte Almanya ve İngiltere’yi birbirlerine karşı kullanarak bir denge politikası gütmeyi uman Zengibar için bu süreç hüsranla bitti. Nitekim Zengibar’ın Harita 2’de gösterilen sahil şeridinin Alman Doğu Afrikası topraklarına katılması ve Kuzey Denizi’ndeki Heligoland’ın Almanya’ya bırakılması69 karşılığında Almanya, İngiltere’nin Witu, Uganda, Nyasaland ve Zengibar üzerindeki hükümranlık hakkını tanıdı.70 Zengibar artık bir protektora olmuştu. Tıpkı İngilizlerin 1857-58’de Hindistan’da yaptıkları gibi, Almanya da Doğu Afrika’daki toprakların idaresini 1891 yılında resmen üzerine alarak buraya bir vali (Bay Wissmann) atadı. Aslında olayların böyle gelişmesi pek de şaşırtıcı değil. Daha 24 Nisan 1884'te Bismark'ın Cape Town'daki Alman konsolosuna çektiği, Lüderitz imtiyazının Almanya'nın güvencesi altında olduğuna ilişkin, meşhur telgraf üzerine Gladstone memnuniyetini ifade etmişti. O günlerde Avam Kamarası'nda yaptığı bir konuşmada Gladstone, "Eğer Almanya bir sömürge gücüne dönüşüyorsa, [bu konuda] tüm söyleyeceğim, tanrı onu hızlandırsın. İnsanlığın istifadesi için takdir-i ilahînin büyük amaçlarına [varmakta] bizim müttefiğimiz ve ortağımız 67 BOA, Y.A.HUS., 221/30. Mehmed Rüşdi Efendi’nin yazdığı sefaretname İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Türkçe Yazmalar kısmında TY-5052 numarada kayıtlı bulunmaktadır ve hazırlamakta olduğum kitapta yayımlanacaktır. 68 BOA, İ.DH., 1123/87811. Ayrıca bkz. (C.A.D.N. (Centre des Archives diplomatiques de Nantes), Carton 89, Mission ottomane à Zanzibar, 1889). 69 Bu konuda bkz. (D.R.Gillard, “Salisbury’s African Policy and the Heligoland Offer of 1890”, The English Historical Review, LXXV/297, Ekim 1960, s. 631-653). Bu pazarlığın yapıldığı dönemde herkes Almanya'nın Heligoland gibi işe yaramaz bir kaya parçasını kabul ederek kazık yediğini düşünüyordu. Fakat Birinci Dünya Savaşı yıllarında Heligoland'ın deniz muharebeleri açısından stratejik bir önem kazanması üzerine Kayser birkaç defa, henüz tahta geçtiği yıllarda imza ettiği bu anlaşmanın kendisinin ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösterdiğini ilan etti. Yine savaş yıllarında İngilizler Heligoland'ı Almanya'ya vermesini Salisbury'nin "uyuşukluğuna" bir delil saydılar, (J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 33-34). 70 BOA, HR.SYS., 18/22, 01 Temmuz 1890, Africa. No. 6 (1890) "Correspondence Respecting The Anglo-German Agreement Relative to Africa and Heligoland". 188 Yener BAYAR olur." demişti. Bismark'ın halefi olan Caprivi ise 1894'te, tüm Afrika'yı Almanya'ya vermedikleri için şükretmek gerektiğini, belirtiyordu.72 Osmanlı Devleti Zengibar topraklarının paylaşıldığı bu süreci en üst düzeyden73 takip ediyordu.74 II. Abdülhamid ile Sadrazam Kâmil Paşa arasında geçen bir diyalog şu şekilde kaydedilmiştir: Temmuz ayına kadar mesele-i Mısriye [Mısır’da süregiden İngiliz işgali kastediliyor] hakkında bir şey yapılmaz ise pek tehlikeli bir şey olacağı ve hatta Zengibar kıtasını bile İngiliz himayesi tahtına aldığını İngiliz Sefiri’nin [büyükelçisinin] söylediğini ve hüdâ ne-kerde [allah göstermesin] Mısır’a bir hal geldiği halde Yemen ve Hicaz kıtalarının dahi bir tehlikeye uğrayacağını bi’l-beyan meseleyi iki taksim tahliye maddesini âtîye ta’lîk [geleceğe bırakmak] ile meseleyi bir şeye bağlamak hayırlı olacağını zat-ı Sadrazamî [Kâmil Paşa] beyan eylemesi üzerine taraf-ı eşref-i hazret-i padişahîden [II. Abdülhamid'den] İngiltere’nin niyeti bizi dahi Zengibar gibi bir hale koymak olduğu beyan buyurulması üzerine İngilizlere kendisinin [Kâmil Paşa’nın] dahi emniyeti olmadığından [belgede altı çizili] meseleyi bir şeye bağlayıp bir kayıt altına alınmak hayırlı olacağını Sadrazam [Kâmil Paşa] beyan eylemesi üzerine…75 II. Abdülhamid, Mısır’ı tahliye etmeleri için diplomatik yollarla İngilizlere baskı yapılmasını tehlikeli görüyor ve İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni de Zengibar Sultanlığı gibi parçalayıp paylaşmak için bahane aradıklarını düşünüyordu. Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerindeki hâkimiyetini tanıdıklarını vurgulayarak bu konuda ayrıca diplomatik adımlar atılmasına çekinceyle bakıyordu.76 Sadrazam Kâmil Paşa ise İngilizlerin, Tunus’u işgal etmiş olan Fransızlara başka bir yeri daha işgal etme fırsatı sunarak bir ittifak oluşturup, Mısır’ı büsbütün ele geçireceklerinden endişe ettiğini ve bu sebeple Mısır’ın İngilizlerce tahliyesinin şimdiden bir takvime bağlanması gerektiğini belirtiyordu. Tunus ve Musavva’nın işgal edilmesine karşı Osmanlı Devletinin 71 71 J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 31. "If Germany is to become a colonising Power, all I say is, God speed her. She becomes our ally and partner in the great purposes of Providence for the advantage of mankind." 72 J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 32. Savaşın hemen akabinde yayımlanan bu makalede Yazar, dönemin İngiliz devlet adamlarının Almanya'yı bir sömürgeci güç haline getirmeye istekli olmalarını tenkit ediyor. 73 Örneğin; "Zengibar aleyhine hareket olunması ihtimalâtına mebni Almanya hükümeti sevk-i asker hakkında tedârikâtta bulunuyor.", (BOA, Y.EE.d., nr. 453, s. 51, 20 Temmuz 1885). 74 Osmanlı Devleti, bu sefer Zengibar Sultanlığı’nın da temsil edildiği, 1890 Brüksel Konferansı’na da katılmış ve konferansın karar metnini imzalamıştı. 75 BOA, Y.EE., 127/17, 21 Mayıs 1891 “gece saat bir”de kaleme alınmış. Koyu harfler bana ait. 76 Bu hususta ayrıntılı malumat için bkz. (Hilmi Kâmil Bayur, Sadrazam Kâmil Paşa – Siyasî Hayatı-, Ankara, Sanat Basımevi, 1954, s. 102-105, 131-156. 189 Yener BAYAR “protestodan başka bir şey yapamadığını” hatırlatarak77 –II. Abdülhamid’in sonuç alınacak adımlar atılmasını engellediğini ima ederek- Sultan’a adeta çıkışıyordu. İşte böyle bir uluslararası ortamda Almanlar, İngilizlerin de rızasıyla Zengibar Sultanı’nı tehdit ederek Doğu Afrika’yı önce işgal sonra da ilhak ettiler. * Birinci Dünya Savaşında Doğu Afrika’da savaşan tarafların mahiyetini anlamak için yukarıda temel noktalarına işaret edilen süreci akılda tutmak gerekiyor. 1890 yılına kadar bölgelerindeki asayişi paralı askerlerle (öz. Sudanlılarla) sağlamaya çalışan Almanlar, yerlilerin gitgide büyüyen direncini kırmak için coğrafyaya ve iklime aşina yerli askerler devşirmeleri gerektiğini idrak etmişlerdi. 1880’lerden 1907’ye kadar İngiliz ve Portekiz bölgelerindeki nispî sükûnetin aksine Almanlar asayişi bir türlü sağlayamıyor, yerli kabilelerin mücadeleleri karşısında78 zorlukla tutunuyorlardı. Bu tarihte Schutztruppe’nin olgunlaşması79 ve Alman sömürgecilik tutumunun değişmesiyle beraber bölgenin asayiş durumunda belirgin bir iyileşme sağlandı.80 Reichstag’ın 22 Mart 1891 tarihli kararıyla kurulan schutztruppe, devşirilen yerli askarilerin ciddi ve uzun bir eğitimden geçirilmeleri neticesinde teşekkül etti. Bu askerler özellikle bataklıklarda ve çalılık bölgelerde üstün savaş gücü sergileyen81, sıkı Prusya askerî disiplini almış neferlerdi. Almanya onları önce memleketlilerine karşı sonra da Birinci Dünya Savaşında İngiliz, Belçika ve Portekiz kuvvetlerine karşı kullandı. Schutztruppe hakkında bilinmesi gereken bir husus da bu Aynı belge. Özellikle Maji Maji ve Wahehe kalkışmaları büyük güçlükle bastırılabilmişti. Alman Güney Batı Afrikası’ndaki isyanlarınsa en önemlisi Herero ayaklanmasıdır. 79 1900 senesine gelindiğinde schutztruppe mevcudu 900'den 1.700'e yükselmişti ve 18891904 arasında schutztruppe kırsal bölgelerde 75 farklı operasyon icra etmişti, (Kenneth J. Harvey, "The Battle of Tanga, German East Africa 1914", The Faculty of the U.S. Army Command and General Staff College, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003, s. 2223). 1914 başlarında Alman Doğu Afrikası'na gelen von Lettow'a göre o günlerde sömürgedeki askerlerin sayısı 2.000 civarındaydı ve bunlar da her mülkî bölgede 100'er 200'er kişi olacak şekilde dağılmış vergi toplama ve asayişi sağlama işlerinde müstahdem mülkî amire bağlı birliklerdi. Lettow'a göre, bunların bir araya toparlanıp mevcutlarının arttırılarak bir orduya dönüştürülmeleri gerekiyordu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 3, 67). 80 Şunu da vurgulamak gerekir ki bu askerlerin Cihan Harbi'ne kadar giriştikleri en ciddi operasyonlar iç isyanları bastırmak üzere düzenlenenler olduğu için yüzlerce kilometrelik sevkiyatları mümkün kılabilmenin ayrıca on binlerce taşıyıcı istihdam etmeye bağlı olduğu yeterince öngörülememişti. Önceki sömürge içi harekâtlarda kullanılan teçhizat hakkında fikir vermesi için bkz. (Paul Reichard, Vorschlage zu einer Praktischen Reiseausrüstung für Ost und Centralafrika, Berlin, Verlag von Dietrich Reimer, 1889). 81 Cephenin Alman kuvvetleri komutanı von Lettow-Vorbeck, Schutztruppe’un bu yeteneğini cihan harbinde sonuna kadar kullanacaktır. Schutztruppe (Schütztruppen) “koruma kuvveti” demektir. 77 78 190 Yener BAYAR askerlerin neredeyse tamamının müslüman olduğudur.82 Bu yalın ayak gezen askerlerin ellerinde üzerinde ayetlerin yazılı olduğu yeşil bayraklar83 ve dillerinde İslamî hücum marşları vardı. Ancak, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Alman Doğu Afrikası’nın nüfusunun sadece yaklaşık %5’i müslümandı.84 Schutztruppe neferlerinin eşleri ve çocukları da orduyla beraber hareket ediyordu.85 Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Portekiz Doğu Afrikası’na giren Almanlar adeta bir göçebe aşiret görünümü arz ediyorlardı. Bu askerlerin aile fertleri ve evleri ordu olmuştu ve ordu dışında neredeyse hiç bir mensubiyetleri olmaması nedeniyle istisnai bir sadakat gösteriyorlardı. Ancak Almanların, bu askerlerin Kayser’e olağanüstü bir vefa besledikleri yolundaki iddialarına ihtiyatla yaklaşmak gerektiğini belirten Hew Strachan, schutztruppenin Birinci Dünya Savaşı’nda verdiği toplam 13.430 kaybın 4.510’unun ölü, 4.275’inin esir ve 2.847’sinin de firarî olarak raporlandığını ifade ediyor. Savaştan kaçan neferlerin oranının böyle yüksek olmasının schutztruppenin sadakati hakkında şüphe doğurduğuna dikkat çekiyor.86 Bu rakamların ileride anlatılacak olan olağanüstü koşullardaki savaşın dört yıllık bilançosu olduğu göz ardı edilmemelidir. Açıkça belirtmek gerekirse schutztruppe neferleri Almanya’ya millî bir bağlılık hissetmekten ziyade toplumdaki ayrıcalıklı konumlarını devam ettirmek için savaşıyorlardı. Profesyonel bir askari kendisini herhangi bir Afrikalı gibi değil sömürgenin yönetici elit zümresinin bir ferdi gibi görüyordu. Alman subaylar da neferlerinde böyle bir üstünlük İngiliz ve Belçika askeri birliklerinde de yoğunlukla müslümanlar görev yapıyorlardı. "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 84 Michael Pesek, “Jihad Made in Germany. German Propaganda in East Africa During the First World War, 1914-18”, s. 4-5, Yazara göre Alman Doğu Afrikasında 350.000 civarında müslüman nüfus yaşıyordu ve bunun toplam nüfusa oranı %3,5 raddelerindeydi. (www.academia.edu/3677712/Jihad_made_in_Germany._German_propaganda_in_East_ Africa_during_the_First_World_War_1914-18; erişim tarihi: 09/11/2014. Bu hususta ayrıca bkz. (Joseph Schacht, “Notes on Islam in East Africa”, Studia Islamica, 1965, XXIII/91-136). Fakat kanaatimizce bölgenin toplam nüfusu yedi ilâ sekiz milyon civarında olmalıdır. 85 Von Lettow’un bu durumdan hoşnut olmadığı anlaşılıyor. Birinci Dünya Savaşı süresince bu kadınlar üzerlerinde renkli kıyafetleri, sırtlarına bağladıkları çocukları, başlarının üstünde taşıdıkları eşyaları ve yollarda doğurdukları bebekleriyle schutztruppe neferi olan eşlerini takip ettiler. (Von Lettow-Vorbeck, My Reminiscences Of East Africa, Londra, Hurst And Blackett Ltd., tarihsiz, s. 225, 234, 246). 86 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 597-598. Yazar schutztruppedeki sıkı Alman disiplinini cezalarla örneklendiriyor. Buna göre emre itaatsizlik 15 kırbaç, yalan söylemek ise 25 kırbaçla cezalandırılıyordu. 82 83 191 Yener BAYAR algısı oluşturmayı önemsiyorlardı.87 Yukarıda gösterildiği gibi askariler, toplumun küçük bir azınlığı olan müslümanlardan devşiriliyorlardı.88 Sömürgenin silahlı gücünü oluşturmak özellikle dinlerini yaymak isteyen müslümanlar için büyük bir önem arz ediyordu. İngilizlerse Schutztruppe’ye benzer şekilde KAR89 birliklerini oluşturdular. KAR da schutztruppe gibi başlangıçta tamamen Sudanlı askerlerden mürekkepti ve yavaş yavaş yerlileşti. KAR birlikleri organizasyonları sebebiyle schutztruppe kadar mobilize değillerdi, birlik başına makineli tüfek oranları schutztruppedekinden daha düşüktü ve en önemlisi schutztruppe kadar çatışma tecrübeleri yoktu. Bu dezavantajlara rağmen KAR kuvvetleri de küçümsenemeyecek kadar iyi yetişmişlerdi ve rütbeli-nefer ilişkileri açısından schutztruppeden daha iyi bir durumdaydılar. 1906’da Alman Doğu Afrikası’nı ziyaret ederek schutztruppe askerlerini gören KAR komutanı Meinertzhagen90 bu askerlerin kendi yerli askerleri kadar iyi olduğunu ancak İngilizlerin komutan-asker arasındaki samimi arkadaşlık bağı yerine Almanlarda sert bir disiplinin bulunduğunu belirterek “hangisinin en etkili olduğunu sadece savaş gösterebilir” demişti.91 İngiliz Doğu Afrikası’nda epeyce Hindistanlı bulunuyordu. Örneğin, Uganda Demiryolu inşaatında çalışan işçiler ve bu demiryolunu işletenler Hindistanlıydı. Ayrıca, eskiden beri bölgede büyük küçük pek çok esnaf ve zanaatkâr dükkânına sahip olan Hintliler ticarette de ciddi bir ağırlığa sahipti.92 Bu dükkânlar yerlilerin ilgisini çeken boncuk vs. malları sergileyerek kendi kendine yeten iktisada dayalı geleneksel hayat tarzını yıpratmış, para kazanma gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. Süregelen köy yaşam tarzı kısmen çözülmüş ve Afrika toplulukları ücretli emek sistemiyle tanışmışlardı. Beyaz yerleşimcilerin ihtiyaç duyduğu iş gücü F. Jon Nesselhuf, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa Campaign: Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2012, s. 45-46. 88 Askariler Swahili konuşuyor ve Swahili kültürünü önemsiyorlardı. Elbette bu kültürün aslî bir öğesi olan İslam ile kadınları savaş ganimeti olarak almak ve kişisel hizmetçilere sahip olmak gibi geleneksel Swahili elitinin alamet-i farikası olan pratikler schutztruppenin gündelik hayatında kendine yer buluyordu, (F.J.Nesselhuf, a.g.t., s. 4647). 89 King’s African Rifles, 1902 yılında teşkil edilmesinden İngiliz Doğu Afrikası’nın bağımsızlık kazandığı 1960’lara kadar hizmet vermiştir. 90 Bu subayın Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika Cephesi tarih yazımındaki baskın ve yanıltıcı rolüne ileride değinilecektir. 91 C. Miller, a.g.e., s. 28. 92 Charles P. Fendall, The East African Force 1915-1919: An Unofficial Record Of Its Creation Abd Fighting Career; Together With Some Account Of The Civil And Military Administrative Conditions In East Africa Before And During That Period, Londra, H.F. & G. Witherby, 1921, s. 28-29. Bu Hindistanlılar arasındaki Sihler ve İsmaililer özellikle önemlidir. 87 192 Yener BAYAR potansiyeli böylece arttı. Tüm bu sebeplerden dolayı Afrikalılar genellikle Hintlileri sevmiyor ve hatta hor görüyorlardı. İngilizlerin Doğu Afrika’ya getirdikleri Güney Afrikalı askerler arasında da Hintli askerlere karşı büyük bir antipati vardı. Güney Afrikalılar Hintlileri 'esnaf takımı' gibi görürken Hintliler de Afrikalıları düzensiz başıbozuk kuvvetler olarak görüyorlardı. İki grup da birbirlerini askerî açıdan yetersiz olmakla itham ediyordu. Zaman zaman düşman ateşi karşısında birbirlerinin canlarını kurtarmaları bile bu durumu değiştirmeye yetmiyordu.93 İleride değinileceği üzere özellikle salgınlar karşısında çok dayanıksız olan Hindistanlı askerler, İngiliz kuvvetleri arasında zaafa sebep olan bir zayıf halka gibi algılanmış ve sıkça eleştirilmiştir. Aynı orduda görev yapan askerlerin etnik sebeplerle birbirlerine karşı olumsuz hisler taşımasının sakıncaları aşikârdır. 1.3. Alman Doğu Afrikası’nda İktisadî Büyüme Alman sömürgeciliği esasen üç devre ayrılır:  1884’ten Bismark’ın 1890 yılında görevden çekilmesine kadar, sömürge edinme ve bu sömürgeleri imtiyazlı şirketler vasıtasıyla yönetme dönemi;  Bismark’ın düşüşünden 1906’ya kadar, sömürgeler üzerinde emperyal kontrolü esas alan, şiddet ve hatalarla malul Weltpolitik dönemi;  1906’dan 1914’e kadar, yeni kurulmuş Emperyal Sömürge Nezareti’nin94 Reisi Dernburg’un95 başlattığı reform ve iktisadî büyüme dönemi.96 Bu metnin konusu üçüncü süreçle doğrudan ilintili olduğu için bu dönemde yaşanan bazı temel değişimlere burada değinmek gerekiyor. XIX. asrın son yıllarında Carl Peters97 gibi aslında Alman sömürgeciliğinin mimarı sayılabilecek isimler, tavizsiz yayılmacı politikaları, yerlilere karşı yüksek dozajda şiddet uygulamaları, masumiyet karinesini ihlal ederek yargısız infazlara tevessül etmeleri vs. nedenlerle cezalandırıldı ve/veya görevden alındı. Sömürge idarecilerinin 93 C.P. Fendall, a.g.e., s. 62. Colonial Office. 95 Bernhard Dernburg (1865-1937) önemli bir Yahudi aileden gelen politikacı ve yayımcı bir babanın oğlu olmasına karşın din değiştirerek Lutherci oldu. Bernhard von Bülow hükümeti 1910’da düşünce Sömürge Nazırlığından istifa etti. 1914-1915 yıllarında ABD’nin savaşa katılmasından önce- ABD’de Alman tarafının görüşlerini temsil ederek İngiliz karşıtı propaganda yaptı. 1919’da Philipp Scheidemann’ın hükümetinde kısa bir süre Finans Bakanlığı yaptıktan sonra 1920-1930 arasında Reichstag’da Alman Demokrat Partisini temsil etti. 96 W.O. Henderson, a.g.e., s. 6-7; C. Miller, a.g.e., 5-28. 97 1895’te Almanya’ya çağırıldı, (Albert F. Calvert, German East Africa, Londra, T. Werner Laurie Ltd., 1917, s. xvii-xviii). 94 193 Yener BAYAR yerlilere gayri insani bir tarzda muamele etmeleri Alman kamuoyunda infiale neden olarak98 sömürge reformuna zemin hazırladı. Almanya’nın Doğu Afrika’da altyapı yatırımları yapmasının esas sebebi değişen sömürgecilik anlayışı ve Emperyal Sömürge Nezareti’nin kurulmasıyla başına Bernhard Dernburg’un getirilmesidir.99 Dr. Dernburg İngiltere’nin kendi kolonilerini nasıl idare ettiğini görmek için Londra ve Afrika’yı ziyaret etti. ABD’ye giderek modern pamuk ziraatı metotlarını inceledi. Ayrıca kolonilerde görev yapacak memurların eğitimine de büyük önem verilerek Hamburg’da bu iş için bir Koloni Enstitüsü tesis edildi.100 İdarede etkinliği sağlamak için sömürgelerdeki personel sayıları arttırıldı. Örneğin Alman Doğu Afrikası’nda XIX. asrın sonunda 515 olan sivil ve askerî memur sayısı 1913’te 737’ye yükselmişti.101 Sömürgelerin yönetimine ise Albrecht von Rechenberg, Heinrich Schnee, William Heinrich Solf gibi yetenekli ve enerjik mülkî idareciler ve valiler getirildi. Siyahlara nispeten daha olumlu yaklaşan, liberal iktisat yanlısı ve reformcu olan yeni yöneticiler elbette en büyük tepkiyi kendi vatandaşlarından, Afrika’ya yerleşmiş olan Almanlardan, gördüler.102 Büyük bir kısmı çiftlik sahibi olan bu nüfuzlu Almanlar, Berlin’deki kuvvetli tanıdıkları vasıtasıyla siyahlara ve İslam propagandacılarına sert davranmaları hususunda yöneticilere baskı yaptırabiliyor hatta onları görevden aldırtabiliyorlardı. Bu değişimin eseri olarak, 1891’de yapımına başlanmış ancak sermaye yetersizliği sebebiyle inşasına ara verilmiş olan Tanga-Moshi arasındaki Usambara Demiryolu tamamlanarak, 1911 Ekiminde hizmete açıldı. Beyaz nüfus, Klimanjaro Dağı eteklerindeki yüksek rakımlı, verimli ve sıhhatli arazide bulunan Moshi'de yoğunlaşmıştı. Bu nüfusun işlettikleri çiftliklerin zirai ürünleri Usambara Demiryolu sayesinde 98 1900’lerin ilk yıllarında Alman Sosyalist ve Katoliklerinin de tartışmaya katılmasıyla sömürge skandalı iyice alevlendi. Örneğin ileride Almanya’nın efsanevi maliye bakanı olacak olan Matthias Erzberger bu yıllarda “memurlar ve kolonizatörler yerlilere feci şekilde şiddet uygulamakla itham edilmektelerken denizaşırı topraklarda milyonlarca markın israf edildiğini” iddia ediyordu, (W.O. Henderson, a.g.e., s. XI). 99 Dernburg göreve gelmeden evvel ADA azgelişmiş bir ülkeydi, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 65). 100 W.O. Henderson, a.g.e., s. 9. 101 M. Pesek, Colonial…, s. 163. Elbette bu rakamlar böyle büyük bir coğrafyada varlık göstermeye yetecek düzeyde değildi. Bunun farkında olan sömürge idarecileri 1890’lı yıllar boyunca ara ara ibret alınacak askeri operasyonlar ve katliamlar düzenleyerek Afrikalıların kalplerine saldıkları korkuyu tazelemeyi bir yönetim politikası olarak benimsemişlerdi. 102 Andrew Roberts, “The Imperial Mind”, The Cambridge History Of Africa Volume 7 From 1905 To 1940, ed. A.D. Roberts, Cambridge, Cambridge University Press, 1986, s. 31-32. 194 Yener BAYAR dünya pazarlarına taşınmaya başladı. Bu âna dek bir balıkçı kasabası olan Tanga, demiryolunun açılmasından sonra büyük bir limana dönüştü.103 Yine, Darüsselam ile Tanganyika Gölünün kıyısında bulunan bir kent olan Kigoma arasındaki demiryolu, 1912’de Tabora ve 1914’de Kigoma’ya ulaşarak tamamlandı.104 Merkez Demiryolu olarak adlandırılan bu demiryolunun tamamlanması Almanları, iç bölge ticaretini tekelleri altında bulunduran Kongo’daki Belçikalı tüccarların rakibi yaptı.105 Artık iç bölgelerle demiryolu bağlantısı bulunan Darüsselam, burada inşa edilen pek çok ambar ve konaklama tesisinin de etkisiyle bölgenin ana limanı oldu. Benzer depolama tesisleri Tanga, Bagamoyo, Kilwa ve Lindi limanlarında da inşa edilmişti. Doğu Afrika’da at, eşek, deve, katır gibi yük hayvanları nadiren bulunuyordu. Sığırlar ise kısmen binek hayvanı olarak kullanılmaktaydı. Demiryollarından evvel nakliye, önceleri kölelere, sonraları ise hamallık yapan kabilelere, yani insan gücüne, dayanıyordu. Nitekim 1885’te 2.000’den fazla taşıyıcısı olan kervanlara rastlanıyordu. Bu taşıyıcıların kafalarının üzerinde taşıdıkları yaklaşık 25-30 kilogramlık yüklerini kıyıya ulaştırmaları aylar sürüyordu. Örneğin kervanlar, Darüsselam’dan çıkıp Tabora üzerinden Tanganyika Gölü kıyısındaki Ujiji’ye altı ilâ yedi buçuk ay arasında varıyorlardı. Bir kaynağa göre yükleri hafif olan bazı kervanlar aynı güzergâhı dört ayda tamamlayabiliyorlardı. Tabora’dan bu şekilde yılda yarım milyon civarında taşıyıcı geçiyordu.106 Alman Doğu Afrikası sağanak yağmur, güneşin dayanılmaz harareti, rutubet, gece-gündüz arasında oluşan yüksek ısı farkı, iç bölgelerdeki dağlık arazilerden kıyıya doğru gidildikçe deniz seviyesine kadar düşen rakım gibi etkenlerin tesirinin şiddetli olduğu tropikal bir bölgedir. Salt insan gücüne dayanan böyle külfetli bir nakliye sistemi, bu coğrafyada asırlardan beri sadece dayanıklı, yükte hafif ve pahada ağır olan fildişi, değerli madenler ve ehlî olmayan kauçuk gibi ürünlerin ticaretine imkân veriyordu. Almanlar demiryolu inşa ederek verimli olan iç bölgelerde tahıl, kahve, kakao, çivit ve pamuk gibi ürünlerin ziraatini anlamlı bir hale getirdiler. Böylelikle beyaz Alman yerleşimciler, salgın Seyyid Saeed Akhtar Rizvi ve Noel Q. King, “Some East-African Ithna-Asheri Jamaats (1840-1967)”, Journal of Religion in Africa, 1973, V/I, s. 17. 104 Bu iki demiryolunun uzunluğu 1.600 km civarındaydı (A.F. Calvert, The German African Empire, s. 129). 105 Almanların bu demiryolu ile uzun vadeli siyasi amaçlar güttükleri de iddia edilmektedir. Edwin A.Pratt, Merkez Demiryolu'nun Tabora’dan Tanganyika kıyısına kadar uzatılmasını Almanların Belçika Kongosu'nu önce ticarî sonra da siyasî olarak ele geçirme teşebbüsü olarak görmektedir, bkz. (E.A.Pratt, The Rise of Rail-Power: in War and Conquest 1833-1914, Londra, P.S. King & Son Ltd., 1916, s. 315-318). Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarında yayımlanan bu kitabın Alman karşıtı bir tutumu olduğuna da dikkat edilmelidir. 106 R.W.Beachey, “The East African Ivory Trade in the Nineteenth Century”, The Journal of African History, VIII/2, 1967, s. 272-273, 276. 103 195 Yener BAYAR hastalıklardan korunaklı ve verimli olan yüksek arazilere yerleşip çiftlikler tesis ederek, pek çok yerliyi adeta karın tokluğuna çalıştırıp, düşük bir maliyetle ürettikleri mahsulleri dünya pazarlarına satabileceklerdi. Tablo 1. Alman Doğu Afrikası’nın Toplam Kahve İhracatı107 Sene Birim: Alman tonu Birim: £ 1899 50 4.817 1905 641 23.204 1908 1.010 47.111 1911 1.176 63.300 1912 1.575 95.150 İngiliz Doğu Afrikası’nda ise, 1896-1903 yılları arasında Mombasa’dan Nairobi üzerinden geçerek Viktorya Nyanza Gölü kıyısındaki Kisumu’ya kadar yapılan demiryolu, Doğu Afrika’da demiryolu inşasının isabetliliğini göstermişti. Bu demiryolundan sadece İngiliz Doğu Afrikası108 -kabaca bugünkü Kenya ve Uganda- değil Alman Doğu Afrikası’nın kuzey kısımları da istifade etti. Viktorya Nyanza Gölü kıyısındaki Alman limanlarında, 1903 yılında 22.669£ olan toplam ticaret hacmi 1910 senesine gelindiğinde 494.381£ olmuştu.109 Yaklaşık 1.000 km uzunluğunda olan bu demiryolu yapılmadan önce Mombasa’dan Viktorya Nyanza Gölü'ne yaklaşık üç ayda gidiliyordu. Demiryolu bu süreyi 48 saatin altına indirdi.110 Bununla beraber, Alman iktisadında müteşebbis ve özel sermayenin İngilizlere nispetle sınırlılığı ve Reichstag’ın sömürgelere büyük altyapı yatırımları yapmakta isteksizlik göstermesi sebepleriyle Alman Doğu Afrikası’nda özellikle demiryolları hususunda belirgin bir gecikme yaşanmıştı. A.F. Calvert, a.g.e., s. 162. Dikilmiş olan pek çok kahve ağacı da henüz meyve vermeye başlamamıştı. Örneğin 1910-1911 sezonunda sömürgede bulunan toplam 3.383.000 kahve ağacının 1.000.000’u henüz ürün vermiyordu. 108 İngiliz Doğu Afrikası’nın nüfusu 6.500.000 civarındaydı, (C.P. Fendall, a.g.e., s. 16). 109 W.O. Henderson, a.g.e., s. 36. 110 C.P. Fendall, a.g.e., s. 17. 107 196 Yener BAYAR Harita 3. Doğu Afrika’daki demiryollarını gösteren harita111 Bu iktisadî reform döneminde ayrıca, Usambara Dağları civarında bölgenin iklimi, toprağı, tarım teknikleri ve tohumlar üzerinde araştırmalar yapacak olan Amani Biyoloji ve Ziraat Enstitüsü112 ile Kwai 111 Albert Frederick Pollard, A Short History Of The Great War, Londra, Methuen & Co. Ltd., 1920, s, 248-249, 12 numaralı “The Conquest Of East Africa” adlı harita. Kırmızı renkli kısımlar tarafımızca eklenmiştir. 112 Savaş açısından bu kurum özellikle kinin tabletleri üretmekte başarılı oldu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 71). 197 Yener BAYAR Çiftliği gibi kurumlar tesis edildi. Bu yatırımların neticesinde sömürgenin son yıllarında ziraî bir atılım yaşandı. Örneğin 1912 yılında kauçuk ziraatı yapılan alan 33.065 hektardan 45.429 hektara yükselirken kauçuk ithalatı da 180.500£ (684 ton) seviyesinden 362.012£ (1.017 ton) seviyesine yükselmişti.113 Bu araştırma merkezleri özellikle, Cihan Harbi sırasında İngilizlerin uyguladığı abluka şartlarında önemli vazifeler üstlendiler. Buralarda görev yapan bilim adamları pek çok ilaç (özellikle kinin) ve kimyasal madde geliştirdiler.114 Birinci Dünya Savaşı yıllarında Doğu Afrika’daki Almanlar ilaç, alkollü içecekler, çikolata, sabun, yağ, kandil, diş temizleme tozu, şeker vs. gibi ihtiyaç maddelerini kendileri burada üretiyorlardı. Ayrıca av hayvanlarının ve sığırların derileri ile mangrovlardan (mangrove, sualtı ormanı) toplanan materyalden bot ve ayakkabı da imal ediliyordu.115 1915 yılı sonlarına doğru Alman Doğu Afrikası'nda Hindistanlıların işlettikleri dükkânlardaki pamuklu kumaş stokları tükendi. Sömürgede kaydadeğer bir pamuk ziraati yapılıyordu, ancak ucuz İngiliz pamukluları burada da el tezgâhlarında ip ve kumaş üretimini çoktan bitirmiş ve unutturmuştu. İp eğirme ve dokuma zanaatleri hakkında bilgi veren popüler kitaplar araştırıldı.116 Pek çok el tezgâhı kurularak siyah ve beyaz kadınlar istihdam edildi. Kısa bir süre içinde iş görecek kalitede pamuklu kumaşlar üretilmişti. Boya olarak ise birkaç denemeden sonra Ndaa ağacının köklerinden istifade edilmesi benimsendi. Kahverengimsi yeşil tonlarında boya veren bu kökler ordu için, hem çıplak toprakta hem de ormanda kamufle olmaya çok elverişli üniformalar üretilmesini sağladı. Yine sömürgede üretilen kauçuk sülfürlenerek bisikletler ve motorlu vasıtalar için lastikler imal edildi. Morogoro'daki bazı ziraatçiler Hindistan cevizinden "trebol" olarak adlandırılan benzol (benzen) benzeri bir tür motor yakıtı elde etmeyi başarmışlardı. Bu yakıt otomobillerde kullanıldı. Ayrıca eski zamanlardaki gibi donyağı (hayvansal yağ, içyağı) 113 A.F. Calvert, a.g.e., s. 143-144. Tropikal bölgedeki salgın hastalıklardan, özellikle sıtmadan korunmakta kinin çok önemli bir maddeydi. Almanlar kendi sömürgelerini yitirdikten sonra kinin ihtiyaçlarını ele geçirdikleri düşman depo, kışla ve hastanelerinden gideriyorlardı. Örneğin Namacurra'da Portekizlilerden 3,75 kg kinin gaspetmişlerdi. Yine savaşın son günlerinde (Kasım 1918'de) Mwenzo'daki düşman hastanesinden ele geçirdikleri kininle beraber stokları 14 kilograma yükseldi. Bu kinin Alman ordusuna Haziran 1919'a kadar yetebilecekti, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 311). 115 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 70. Savaşın ilerleyen aşamalarında Almanlar bu atölyeleri kaybettiler. Bu dönemde İngilizlerden ele geçirdikleri eyer ve semerleri topuk ve taban olarak kullanıp avladıkları antilopların derileriyle beraber bot üretebiliyorlardı, (a.g.e., s. 194). 116 Savaştan önce de Almanlar sömürgelerindeki geleneksel üretime kayıtsız değilllerdi, bkz. (Franz Stuhlmann, Handwerk und Industrie in Ostafrika: Kulturgeschichtliche Betrachtungen, Hamburg, L. Friederichsen & Co., 1910). 114 198 Yener BAYAR ve balmumu kullanılarak mum üretiliyordu.117 Tuz ise denizsuyundan buharlaştırma yoluyla elde ediliyordu. Savaşın ilerleyen yıllarında sahil bölgelerini yitiren Almanlar iç bölgelerdeki bazı tuzlu bitkileri yakarak küllerini yıkayıp tuzlarını ayrıştırıyorlardı.118 7.000.000’luk okur-yazar olmayan bir toplum119 için yetersiz olsa da, 60.000 öğrenciye hizmet veren 1.000 adet ilk, orta ve dönemlik devlet okulu kuruldu. Pek çok hastane inşa edildi. Bu yıllarda Doğu Afrika’daki Alman sömürgecilerinin eğitime, sağlığa ve bilimsel araştırmalara verdiği önemi kuzey komşuları olan İngiliz sömürgeciler120 göstermediler.121 İngilizler, ancak Birinci Dünya Savaşıyla Almanları Afrika’dan tasfiye ettikten sonra, bu alanlara eğilme gereği duydular. Örneğin 1915-1916 yıllarında Kenya’da toplam kamu eğitim harcaması sadece 6.916£ iken 122 1929’da kamu ve diğer kurumların toplam eğitim harcaması 179.121£’e yükselmişti. Uganda’da ise kamunun eğitim harcaması 1919 yılında 2.395£ iken 1929 yılında 70.812£ olmuştu.123 Bu reformlar neticesine Almanya’nın Afrika’daki dört kolonisinin 1901’de 15.820.000 mark olan toplam ihracatı ve 33.406.000 mark olan toplam ithalatı 1912’de sırasıyla 103.748.000 ve 128.478.000 mark seviyelerine yükseldi.124 Demek ki, bu 11 sene zarfında ihracat tutarı 7 misline ithalat tutarıysa 4 misline çıkmıştı. Lakin bu ticaretin içinde Almanya’nın payı düşüktü. Almanya açısından bakıldığında, Almanya’nın 1913 yılında 3.750.000£ olan toplam sömürge ticareti, Almanya’nın toplam dış ticaret hacminin ancak %0,5’ini oluşturuyordu.125 Doğu Afrika'da uzun yıllar görev yapmış olan bir Alman uzman, 1909 yılında ADA'da 655.975£ ihracat ve 1.697.085£ ithalat olmak üzere toplam 2.353.060£'lik bir dış ticaretin meydana geldiğini aynı yıl için Uganda da dâhil olmak üzere İDA'da ise dış ticaretin 590.057£ ihracat ve 117 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 69-70. Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 194. Elbette ele geçirdikleri düşman depolarında da tuz buldukları oluyordu. Örneğin, savaşın sonuna doğru Mbozi'deki büyük bir İngiliz deposunu basan Almanlar burada 75 yük tuz ve 47 yük kahve buldular, (a.g.e., s. 307). 119 Henderson’a göre 1914’te Alman Doğu Afrikası’nın nüfusu 7.500.000 civarındaydı (a.g.e., s. 87). A.F. Calvert ise nüfusun yedi ilâ sekiz milyon arasında olduğunu belirtiyor (a.g.e., s. 13-14). Edmund Dane’ye göre ise Alman Doğu Afrikası'nın nüfusu sekiz milyon civarındaydı (E. Dane, British Campaigns In Africa And The Pacific 1914-1918, Londra, Hodder And Stoughton, 1919, s. 73). 120 Bu dönemde İngilizler eğitim alanını neredeyse tamamen misyonerlere bırakmışlardı. Ann Beck, “Colonial Policy and Education in British East Africa, 1900-1950”, Journal of British Studies, V/2, s. 115-121. 121 C. Miller, a.g.e., s. 20-21. 122 Bu yıl için misyonerlerin ve özel müteşebbislerin eğitim sektörüne ne kadar kaynak ayırdıkları bilinmiyor. 123 Rennie Smith, “Education in British African Society”, Journal of the Royal African Society, XXXI/122, s. 55. 124 W.O. Henderson, a.g.e., s. 133. 125 W.O. Henderson, a.g.e., s. 50. 118 199 Yener BAYAR 775.246£ ithalat olmak üzere toplam 1.365.303£ seviyesinde kaldığını belirtiyor. Üstelik İDA'nın bu ihracat rakamına Kongo ve Alman Doğu Afrikası'nın transit geçen ürünleri de dâhildir. Bu verilerden hareketle kendi Doğu Afrikalarının İngiliz Doğu Afrikası'ndan çok daha gelişmiş olduğunu ileri süren Alman uzman, bu durumun Almanların daha iyi sömürgecilik yapmalarına atfedilemeyeceğini söyledikten sonra, Alman sömürgesinin bazı verimli kısımlarının İngilizlerin yaptıkları demiryolundan sonra işlev kazandığını da ekliyor. Yine bu uzmana göre Afrika paylaşılırken Almanların İngilizlerinkinden çok daha iyi bir bölgeyi kapattıkları aşikârdır.126 Savaş öncesinin (yayım tarihi: 1911) atmosferini iyi yansıtan bu eser Alman ve İngiliz Doğu Afrikaları arasındaki ticari ilişkilerin gittikçe artacağını belirttikten sonra "…Doğu Afrika'da medeniyetin yayılması için Almanya ve İngiltere barışçıl bir rekabet içinde beraberce çalışacaklar." cümlesi ile noktalanıyor.127 Hâlbuki Tablo 2'de görüleceği üzere rakamlar bu iyimserliğe pek de el vermiyordu. Tablo 2. Alman Doğu Afrikası İle İngiliz Doğu Afrikası Arasındaki Doğrudan Ticaret (£)128 İDA'nın toplam ihracatı İDA'nın ADA'ya ihraç ettiği Toplam ihracatına oranı (%) - 159,815 1,065 0,6 İDA ve ADA Arasında Vukubulan toplam dış ticaret 1,065 10,585 2,7 234,664 503 0,2 11,088 672,360 10,971 1,6 332,839 2,305 0,7 13,276 1906 753,647 10,824 1,4 440,705 2,981 0,6 13,805 1907 799,717 8,070 1,1 515,052 2,875 0,5 10,945 1908 797,158 10,488 1,3 436,313 2,982 0,7 13,470 1909 775,246 17,079 2,2 590,057 4,532 0,8 21,611 İDA'nın toplam ithalatı İDA'nın ADA'dan ithal ettiği Toplam ithalatına oranı (%) 1903 436,947 - 1904 518,143 1905 Eskiden, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın edindiği sömürgelerin, iktisadî açıdan pek değer taşımayan ve aksine elde tutmanın ciddi bir malî yük oluşturduğu, fakat nispî stratejik önemi olan topraklar oldukları düşünülüyordu.129 Argüman olarak 1906 yılında Almanya’nın, sömürgelerinden topladığı gelirden 32.000.000£130 126 H.Brode, British and German East Africa: Their Economic and Commercial Relations, Londra, Edward Arnold, 1911, s. 157-158. 127 H.Brode, a.g.e., s. 167. Vali Schnee de tam olarak böyle düşünüyordu. 128 H.Brode, a.g.e., s. 169. 129 Oscar Albert Marti, Anglo-German Rivalry As A Cause Of The Great War, Boston, The Stratford Company, 1917, s. 32-34. 130 Literatürde sıkça tekrarlanan bu rakam tarafımızca mübalağalı görünmektedir. 200 Yener BAYAR fazlasını buralarda harcadığı131 gibi veriler ileri sürülüyordu. Ancak, Doğu Afrika açısından bu eski yaklaşıma eleştirel yaklaşılması gerektiği anlaşılıyor. Nitekim savaşın hemen öncesinde Alman Doğu Afrikası hem kendi bağlamında hem de Almanya ile olan ticareti bağlamında iyi bir ekonomik performans sergiliyordu. Örneğin, ADA’nın 1895 senesi toplam ithalatında Hindistan’ın payı %48 ve Almanya’nın payı %27,1 iken 1909 yılına gelindiğinde Hindistan’ın payı %18,5 ve Zengibar’ın payı %13,5’a düşmüş Almanya’nın payı ise %46,5’a yükselmişti.132 Almanya ile Doğu Afrika sömürgesi arasındaki toplam ticaret 1911’de 1.870.000£ iken 1912’de 2.180.000£’e yükselmişti.133 Tablo 3. Alman Doğu Afrikası’nın toplam dış ticareti (£)134 Yıl 1900 1902 1904 1906 1910 1911 1912 1913 İthalat 601.527 (x) 442.923 (0,74x) 716.945 (1,19x) 1.257.642 (2,09x) 1.932.938 (3,21x) 2.294.582 (3,81x) 2.515.000 (4,18x) 2.667.925 (4,44x) İhracat 214.682 (x) 264.165 (1,23x) 447.528 (2,08x) 549.736 (2,56x) 1.040.269 (4,85x) 1.121.888 (5,23x) 1.570.000 (7,31x) 1.777.552 (8,28x) toplam 816.209 (x) 707.088 (0,87x) 1.164.473 (1,43x) 1.807.378 (2,21x) 2.973.207 (3,64x) 3.416.470 (4,19x) 4.085.000 (5x) 4.445.477 (5,45x) Almanların yeni sömürgelerine çok fazla rağbet ettikleri söylenemez. 31 Mart 1913 itibarıyla Alman Doğu Afrikası’nda beyazların toplam nüfusu 5.336 idi. Bunların 4.107’si Alman, 90’ı ise İngiliz vatandaşıydı. Darüsselam’da 703’ü erkek 967, Tanga’da ise 252’si erkek 298 Avrupalı135 yaşıyordu. Bu birkaç yüz beyaz, milyonlarca Afrikalıya hükmetmeyi yeni silahlara ve siyahların nezdinde oluşturdukları yenilmezlik algısına borçluydular. Bu açıdan, sömürgelerin Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olmaları sömürge idarecileri tarafından (ör. ADA Valisi Schnee) çok tehlikeli görülmüştür.136 Nitekim Doğu Afrika W.O. Henderson, a.g.e., s. 33. Ayrıca aynı yıl Pasifik Okyanusundaki Caroline, Pelew ve Marianne Adaları için İspanya’ya da 1.000.000£ ödemişti. Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde bulunan konu ile alakalı belgede Almanya'nın İspanya'ya bu adalar için 25.000.000 Peseta "Peçete" ödeyeceği belirtiliyor, (BOA, HR.SYS., 20/20, 22 Eylül 1899). 132 W.O. Henderson, a.g.e., s. 53. 133 A.F. Calvert, German East Africa, s. 19. 134 A.F. Calvert, a.g.e., s. 15-17. İthalattaki artışta özellikle demiryolları inşası ve diğer altyapı yatırımları için gereken ağır sanayi mamulleri de etkili olmuştur. Buradaki rakamların kaynağı İngiliz konsolos raporlarıdır. Oranlama ise tarafımıza aittir. Bu tabloda, sömürgenin ihracatındaki artış oranının ithalatındaki artış oranından neredeyse iki kat büyük olduğuna dikkat edilmelidir. 135 A.F. Calvert, a.g.e. s.127. 136 Hatta siyahların militarize edilmesi beyaz yerleşimcilerin güvenliği açısından da riskli görülüyordu, (K.Forster, a.g.m., s. 75). 131 201 Yener BAYAR sömürgecilik tarihinde ilk defa beyazların hastalıklara ve ölüme karşı aslında dayanıksız oldukları yerlilerce müşahede edilecek ve düşman orduların siyah neferleri kullandıkları makineli tüfek gibi modern silahlarla beyaz düşman subaylarını öldürmek için teşvik edilecekti. Bu da beyaz-siyah arasında kurulan ve kanıksanan hiyerarşik konumlanmayı yıpratacak137 ve savaş sonrasında siyahların idaresini zorlaştıracaktı. ADA İngiliz hâkimiyetine geçtikten sonra yapılan 1921 sayımından anlaşıldığına göre sömürgedeki beyazların sayısı iyice azalmıştı. 1921'de burada bulunan toplam 2.447 beyazın 1.598'i İngiliz diğerleri ise ağırlıkla Rum ve Felemenk'ti. Memurlar da dâhil olmak üzere bu beyazların 555'i Darüsselam'da, 387'si Arusha'da, 224'ü Tanga'da, 209'u Moshi'de, 145'i Morogoro'da ve 158'i Tabora'da bulunuyordu.138 Tablo 4. Nüfus Alman Doğu Afrikası’ndaki Belli Başlı Kentlerin Nüfusu139 Tanga Pangani Bagamoyo Darüsselam Kilwa Lindi Tabora Alman Doğu Afrikası’ndaki 3.536 Beyaz Erkeğin Mesleklere Göre Dağılımı140 Memur 551 (%15,6) Asker 186 (%5,3) Papaz ve Misyoner 498 (%14,1) Çiftlik Sahibi 882 (%24,9) Mühendis vb. 352 (%9,9) Teknik eleman 355 (%10) Ticaret Erbabı 523 (%14,8) 6.000 3.500 5.000 24.000 5.000 4.000 37.000 Almanya sömürgeleriyle iletişiminde, İngiltere’nin deniz altından döşediği kıtalar arası kablolu telgraf sistemine bağımlıydı. Ancak, Cihan Harbinden hemen önce bu bağımlılığı azaltmak isteyen Almanlar, yeni bir teknoloji olan kablosuz telgraf ağıyla sömürgelerini donattılar.141 Bu sistem belli yerlere dikilen büyük kuleler aracılığıyla iletişimi sağlıyordu. Almanların Afrika, Asya ve Pasifik Okyanusu’ndaki sömürgelerinde ve Avrupa’nın muhtelif yerlerinde bu kulelerden inşa ettikleri görülüyor. Alman kablosuz telgraf sisteminin merkezi ise Berlin yakınlarındaki Nauen’deydi. Ayrıca harp gemilerinde kablosuz telgraf cihazları bulunuyor, haberleşme ve askerî hedef-menzil belirleme bunlar 137 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 138 Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 113. 139 A.F. Calvert, The German African Empire, Londra, T. Werner Laurie Ltd., 1916, s. 127. 140 A.F. Calvert, a.g.e. s.128. 141 Bu adımın isabetliliği savaş başlar başlamaz ortaya çıktı. İngilizler, Berlin ile Alman Doğu Afrikası’nın kablolu telgraf hattından iletişim kurmasını engellemişlerdi. Ayrıca parazit yaparak Almanların kablosuz telgrafla iletişim kurmasını da engelliyorlardı, (C. Miller, a.g.e., s. 34). 202 Yener BAYAR aracılığıyla gerçekleştiriliyordu. Telefunken, Braun, Lorenz gibi isimleri tanıdık gelen firmalar bu süreçte neredeyse sadece seyyar telgraf makineleri ve kablosuz telgraf cihazları üretiyorlardı.142 Alman Doğu Afrikası’nın 1914 bütçesinde, yeni demiryolları için 1.840.000£ ayrılmıştı. Tabora’dan Ruanda’ya 481 km. ve Moshi’den Aruscha’ya 81 km. olmak üzere sömürgedeki iki demiryolunun uzatılması ile yeni vagon ve lokomotiflerin alınması planlanmıştı.143 Hem İngilizlerin hem de Almanların Doğu Afrika’da inşa ettikleri demiryolları Cihan Harbi'nde asker, silah, mühimmat ve lojistik malzeme nakliyatını epeyce kolaylaştıracaktır. Ancak demiryolları ve kablosuz telgraf kuleleri aynı zamanda, ilerleyen sayfalarda da görüleceği üzere, düşmanın tahrip etmek veya ele geçirmek istediği ilk hedefler oldu. Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizler kendi Uganda Demiryolları ile Almanların Usambara (Tanga-Moshi) Demiryolu’nu askerî bir hatla birleştirdiler (bkz. Harita 3, okla işaretli kırmızı kısım). Kasım 1914’te saha araştırması yapılan bu yolun inşasına Şubat 1915’te başlandı. Yolun inşasında 300 Hindistanlı ve 1.500 Afrikalı işçi çalışıyordu. Almanlar onlarca saldırı yaparak yolun tamamlanmasını engellemeye çalıştılar.144 Bu Voi-Moshi bağlantı yolu145 için 1915-16 yıllarında sadece Taita bölgesinden 2.500 kişi çalıştırılmıştı. G.W.T. Hodges, bu yolun, Alman Doğu Afrikası’nı işgal etmek için İngilizlerin çok önceden yaptıkları planlarda tasarlandığını belirtiyor.146 Bununla beraber İngilizlerin Alman Doğu Afrikası’nı işgallerinin tam olarak “Kervan yolda düzülür.” şiarıyla gerçekleştirilmiş olduğunu da eklemek gerekiyor. Michael Friedewald, “The Beginnings Of Radio Communication In Germany, 18971918”, Journal Of Radio Studies, 2000, VII/2, s. 441-463. 143 A.F. Calvert, a.g.e., s. 129-130. 144 http://100.taitataveta.go.ke/the-voi-to-taveta-military-railway-line; erişim tarihi: 19 Aralık 2014. 145 Sonra Arusha’ya kadar uzatıldı. 146 G.W.T. Hodges, “African Manpower Statistics for the British Forces in East Africa, 1914-1918”, The Journal of African History, IXX/I: World War I and Africa, 1978, s. 102, 105; “Railways: East Africa Protectorate. Administration Report, 1915-16”, Journal of the Royal African Society, XVI/63, Nisan 1917, s. 262-265. 142 203 Yener BAYAR Tablo 5. İngiliz Doğu Afrikasının Nüfusu 147 Avrupalı Yerli Hindistanlı ve diğer Kenya 3.800 2.640.000 10.000 Uganda 809 2.950.504 3.548 Yekün 4.609 5.590.504 13.548 * Diğer sömürgeci Avrupa ulusları gibi Almanlar da Afrika’nın sömürülmesini Hristiyanlığı da içerdiği düşünülen medeniyeti yaymak propagandasıyla meşrulaştırıyorlardı. Fakat anavatanda yapılan bu propaganda sömürge politikalarına pek yansımadı; Almanlar, Doğu Afrika’da Hristiyanlığı yaymak gibi bir kaygı gütmediler. İslam’a İngilizlerden daha müsamahakâr yaklaştılar. Askerlerini neredeyse tamamen müslümanlardan devşirdiler; islamî bayramları resmi tatil ilan ettiler148; nüfus çoğunluğunu müslümanların oluşturdukları bölgelerde Hristiyan misyonerlerin okul açmasına izin vermediler ve pek çok müslüman öğretmeni devlet okullarında istihdam ettiler. Bu politikalara karşı büyük bir tepki duyan misyonerlerden birine göre İslam adeta koloninin resmi dini mahiyetindeydi.149 Söz sahibi pek çok Almana göre ise Berlin'in sömürgeci politikalarının doğal müttefikleri Hristiyan misyonerler değil yerli Müslüman elitti.150 İngiliz Doğu Afrikası'nda da benzer bir durum vardı. Örneğin, İngiliz sömürge idarecisi Frederick Lugard, Uganda'daki Müslümanları, rakip olarak gördüğü Katolik ve Protestan Hristiyanlara karşı "bir kırbaç gibi" kullanıyordu. Buradaki Müslümanları muhafaza etmeye çalışıyor, ancak kontrolünden çıkabilecek kadar büyümelerine de müsaade etmiyordu.151 Misyonerler, dinî tutumlarından ötürü memnun olmadıkları Doğu Afrika’daki idarecilerin değiştirilmesi için Berlin’e baskı uyguluyorlardı. 147 T.Sleith, Report on Trade Conditions in British East Africa, Uganda and Zanzibar, Cape Town, Union of South Africa Department of Mines and Industries, 1919, s. 3, 3132, 56. Savaş sebebiyle Avrupalı nüfusun artmış olduğu kaynakta zikrediliyor. Ayrıca bu rakamların sadece Avrupalıların mevcudu hakkında güvenilir olduğu belirtilmelidir. İngiltere'nin idaresinde olan Zengibar'daki toplam 114.969 nüfus ile Pemba'daki toplam 83.130 kişilik nufüs, buralar ayrı idarî bölgeler oldukları için, tablodaki rakamlara dâhil değildir. Bu yıllarda Zengibar'dan senelik 500.000 sterlin tutarında karanfil ihraç ediliyordu, (a.g.e., s. 59). 148 Ramazan Bayramı için bkz. (Michael Pesek, “Sulayman b. Nasr al-Lamki and German colonial policies towards Muslim communities in German East Africa”, 2003, s. 7). 149 M. Pesek, Jihad..., s. 4-6. 150 Carl-Heinrich Becker ve Christiaan Snouck Hurgronje gibi, (Dietrich Jung, "The 'Ottoman-German Jihad': Lessons for the Contemporary 'Area Studies' Controversy", British Journal of Middle Eastern Studies, XLI/3, s. 261). 151 (Arye Oded, Islam in Uganda; Islamization through a Centralized State in Precolonial Africa, New York, John Wiley & Sons, 1974, s.308-309). 204 Yener BAYAR 1910’da Alman Sömürge Birliği’nin düzenlediği Sömürge Konferansında esas olarak bu konu konuşuldu. Misyonerler, gelecekte sömürge idaresini tehdit edeceğini düşündükleri, İslam tehlikesine karşı uyarılar yaparak politika değişimi talep ettiler. Vali Rechenberg ise ansızın İslam’a karşı mesafeli bir politika uygulanmaya başlanırsa esas bunun Müslümanların tepkisini çekerek problem çıkarabileceğini belirtti ve herhangi bir tutum değişikliğini reddetti.152 Bu tartışmalar Cihan Harbi'nin çıkışına kadar devam etti. Ancak 1913’ten sonra Mekke’den gönderilen bazı mektupların camilerde okunarak Müslümanların Almanlara karşı kışkırtıldıkları yolundaki kuvvetli şüpheler, Alman Doğu Afrikası idarecilerinin153 Müslümanlara karşı artan bir güvensizlik hissetmelerine neden oldu.154 Harbin çıkışıyla beraber bu tartışmalar rafa kaldırıldı ve Mart 1915’te sömürge hükümeti İtilaf Devletleri’ne karşı cihat ilan etti.155 156 Osmanlı Sultanı Doğu Afrika Müslümanları nezdinde nispeten nüfuzlu ve popülerdi. Almanlar kısa süre içinde cihat fetvasını Almanca, Swahili ve Arapça’ya tercüme ettirip neşrederek hem kendi bölgelerinde hem de kuzeydeki İngiliz Doğu Afrikası’nda dağıttılar. Ayrıca İngilizlerin tüm camileri kapatacağı ve İslamı yasaklayacağı gibi asılsız söylentiler de çıkarıyorlardı.157 Ayrıca Rechenberg’e göre bu misyonerler Prusya kırsalından gelen cahil köylü çocuklarıydı ve siyasete karışmaları hoş değildi. Alman idarecilerinde o yıllarda böyle aristokratik bir dünya görüşü hâkimdi. 153 Örneğin 1913'te Vali Schnee, bölge yöneticilerine İslam'ın tamamen yasaklanabilip yasaklanamayacağını ve domuz yetiştiriciliğini yaymanın İslam'ı defedip edemeyeceğini sormuştu, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 65). Yazar bu soruları, Almanların sömürgenin yerlilerini iyi tanımamalarının bir delili olarak değerlendiriyor. Savaşın patlak vermesiyle Almanların "ani bir ihtida" göstermelerini ise Müslümanları kandırmak istemelerine yoruyor, (a.g.e., s. 65-66). 154 Örneğin savaş henüz başlarken, Temmuz-Ağustos 1914 sıralarında, Doğu Afrika'ya gelen İsmailîlerin dinî lideri III. Ağa Han’ı Almanlar ülkeye almadılar, (III. Ağa Han Sultan Muhammed Şah, Ekselansları Ağa Han: İmam, Politikacı, Filozof, Dost, çev. Zeynep Özbek, İstanbul, Kaknüs Yayınları, 2005, s. 175-176). Ancak bu konuda Almanların haklı olduğu anlaşılıyor, çünkü Ağa Han savaş sırasında koyu bir İngiliz taraftarı olduğunu gösterdi. Özellikle ticaret erbabı arasında yaygın olan İsmailîlik bu devirde sadece Doğu Afrika’da değil Umman’da da etkin bir konumdaydı. Ağa Han'ın Doğu Afrika'daki faydalı çalışmaları için bkz. (Noel King, Abdu Kasozi ve Arye Oded, Islam and the Confluence of Religions in Uganda 1840-1966, Florida, American Academy of Religion, 1973, s. 25-26). Ayrıca bkz. (Hatim Amiji, "The Bohras of East Africa", Journal of Religion in Africa, VII/1, 1975, s. 27-61). 155 M. Pesek, Jihad..., s. 6-7. 156 1914'ten sonra schutztruppedeki Müslüman askerler misyonerlere ve misyoner okullarında görevli olan öğretmenlere adeta zulmetmeye başladılar. Alman idarecilerse bu durumu –kimbilir belki de çaresizce- görmezden geliyorlardı, (Ernest F. Spanton, In German Gaols A Narrative Of Two Years’ Captivity In German East Africa, Londra, Society For Promoting Christian Knowledge, 1917, s. 9-10). 157 M. Pesek, Jihad..., s. 10-11. 152 205 Yener BAYAR Cihat propagandası için Almanlar beş milyon marklık bir bütçe ayıracaklardı. Ayrıca, Müslüman ayaklanmalarının tetiklenmesi için Mısır Hıdivi ile Tunus ve Fas Sultanları'na suikastler düzenlenmesi planlanmıştı. İsviçre’deki Osmanlı muhalifleri de suikastlerle susturulacaklardı. Ancak Almanlar Avrupa dışında savaşı iyi yönetemediler. İngiliz istihbaratının sıkı takibi altında olan Oppenheim, Osmanlılara karşı ciddi bir güvensizlik besleyen Arap politikacılarından ve Müslüman fikir adamlarından aradığı desteği bulamadı.158 Son olarak, savaştan önce Almanlarla İngilizler arasında Afrika’daki sömürgeler üzerinde bir çıkar çatışmasının olmadığı da vurgulanmalıdır. Hatta Churchill, İngilizlerin Alman sömürge yayılmacılığına muhalif olmadığını bizzat dile getirmişti. Savaştan hemen önce, İngiltere ile Almanya arasında, Güney Afrika’daki Portekiz sömürge bölgelerinde Alman nüfuzunun artmasının önünü açacak olan bir anlaşma imzalanmak üzereydi. Portekiz’in Afrika’dan Almanya lehine tasfiye edilmesi planlanıyordu. Dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edwars Grey 1911’de, Afrika’da Fransa ile veya Almanya ile komşu olmanın kendileri açısından pek de farkı olmadığını açıklamıştı.159 Bazı güçlü iddialara bakılırsa Almanya ayrıca, sömürgelerin küçük bir devlet olan Belçika'ya yük olduğunu ileri sürüyor, Kongo'yu da ele geçirmeyi hesaplıyordu. Almanya Afrika'daki sömürgelerini diplomatik yollarla birleştirmeye çabalıyor, bu da diğer devletlerce biliniyordu. Almanya adım adım bir sömürge imparatorluğu olma yolunda ilerliyordu.160 158 M. Pesek, Jihad..., s. 8-9. Niall Ferguson, The Pity Of War Explaining World War I, New York, Basic Books, 1999, s. 68-69. 160 J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 42-47. Bu planlarda Osmanlı Devleti'nin akıbeti özel bir önem arzediyordu. 159 206 Yener BAYAR Tablo 6. İDA Ve ADA İle Zengibar Arasındaki Dış Ticaretin Seyri161 1897 1898 1899 1900 1901 1902 1903 1904 1905 1906 1907 1908 1909 43.548 59.544 86.038 72.507 82.469 36.642 33.986 30.546 23.778 28.761 40.178 36.434 53.866 62 83 70 86 73 25 21 13 7 6 8 8 9 106.953 206.635 109.640 101.520 129.748 153.367 82.567 99.725 97.190 91.655 76.538 75.848 - 3.215.805 2.696.427 2.987.189 3.169.411 3.548.139 3.387.786 3.644.195 2.132.318 1.378.049 2.411.170 1.877.191 2.271.100 74 69 69 69 67 56 41 21 12 19 17 17 7.024.547 7.094.956 5.873.976 5.951.925 5.060.767 5.531.459 5.411.274 4.632.665 4.153.151 4.178.869 4.269.193 4.296.500 Birinci Bölümü özetlemek gerekirse; Hint Okyanusu dünyasının önemli bir parçası olan Doğu Afrika, İslam'dan önceki asırlardan beri Arabistan Yarımadasıyla yakın bir irtibat içerisindeydi. XIX. yüzyılın ilk yarısında Umman Sultanı Seyyid Said bin Sultan, başkentini Zengibar'a naklederek hem bu ilişkiyi kuvvetlendirmiş hem de Doğu Afrika'yı Okyanus dünyasında merkezî bir konuma eriştirmişti. Yine bu yüzyılda İngilizler Doğu Afrika kıyılarında nüfuzlarını gittikçe arttırmış ve 1880'lerden itibaren bölgeyi Almanya ile aralarında paylaşmışlardı. Tablo 6.da açıkça görüleceği üzere sömürgeci devletler Zengibar'ın hinterlandı denebilecek sömürgeleri ile Zengibar arasındaki kadim ilişkiyi162 hızlıca yıkıma uğrattılar. 1900 yılında bile hem İngiliz hem de Alman Doğu Afrikaları dış ticaretlerinin yarısından fazlasını Zengibar ile yapmaktaydılar. Ancak bunu takip eden 10 yıl içinde bu oran %10 seviyelerine düştü. İngilizler ve Almanlar Cihan Harbi'nden önceki yıllarda, söylemlerini her ne kadar Afrika'yı beraberce kalkındırmak üzerine kurdularsa da bunu fiiliyata geçirmekten imtina ettiler. İki sömürge arasındaki ticarî ilişkilerin düşük hacmi bu açıdan kaydadeğerdir. İki sömürgeci devletin de kontrol ettikleri bölgelerdeki 161 H.Brode, a.g.e., s. 168. Hatta bir Arap atasözü şöyledir: "‫" ا ا لعب أح على الم مار في نجبار رقص النا ط با ً في البحي ات‬ (Zengibar'da bir flüt çalındığı zaman göller bölgesindeki ahali dans eder.) 162 207 60 66 51 63 57 54 37 26 17 13 17 13 Oranı (%) Toplam İthalata Zengibar'd an Yapılan İthalat Toplam İhracata Oranı (%) Oranı (%) 23 43 24 23 30 34 19 19 14 12 9 9 - Zengibar'a Yapılan İhracat ADA İle Zengibar Arasındaki Dış Ticaret (Mark) Toplam İthalata Yapılan İthalat Zengibardan Toplam İhracata Oranı (%) Zengibar'a Yapılan İhracat İDA İle Zengibar Arasındaki Dış Ticaret (£) Yener BAYAR iktisadiyatı yalnızca ve bencilce kendilerine hasretmek amacını güttükleri açıktır. Harita 4. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Afrika163 DOĞU AFRİKA’DA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika Cephesi, savaşın en uzun sürdüğü cephedir. Sömürgeciliğin ve geri kalmışlığın getirdiği zor şartlar altında ve neredeyse balta girmemiş ormanlarda cereyan eden muharebeler adeta eski zamanların kahramanlarını vazifeye çağırıyordu. Açlık ve çeçe (tsetze, tse tse) sineği düşman ateşinden çok daha ölümcüldü.164 Avrupa’da tedavisi çoktan bulunmuş olan kolera ve tifüs 2. A.F. Calvert, Togoland, Londra, T. Werner Laurie Ltd., 1918, Plate 2. Siyah bölgeler Almanya sömürgesidir. 164 W.Whithall, With Botha And Smuts In Africa, Londra, Cassell And Company Ltd., 1917, s. 229-230. 163 208 Yener BAYAR burada on binlerce insanın hayatını yitirmesine sebep oluyordu.165 Hele İspanyol gribinin ortaya çıkmasıyla bölge tamamen harabeye döndü. Yüz yıllık bir sessizlikten sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda Afrika’da yaşananlara dikkat çekilmeye çalışılıyor. Bu hususta “Afrika’da yaşananlar Afrika’da kalmamalı”166 temasıyla dünyanın pek çok yerinde konferanslar ve akademik toplantılar düzenlendi.167 CNN’in 08 Ağustos 2014’te yayımladığı Afrika Cephesi ile ilgili bir yazının bu motto ile bitmesi de önemliydi.168 Okumakta olduğunuz metin de Türkiye’de benzer bir farkındalık oluşmasına ufak bir katkı sağlayabilir.169 2.1. Birinci Dünya Savaşı’nda Afrika’daki Diğer Alman Sömürgeleri 2.1.1. Togoland Almanya’nın 1884’te ele geçirdiği Batı Afrika sömürgelerinden Togoland’da 1913 yılında kâtipler de dâhil olmak üzere sadece 26 adet Alman memur bulunuyordu ve Togo’nun bütçesi Berlin Üniversitesi’nin bütçesinden küçüktü.170 Togo’nun kıyıdan 100 km kadar içerde bulunan kenti Kamina’da Almanların yeni inşa ettikleri kablosuz telgraf vericisi bulunuyordu. Savaş başlar başlamaz İngilizler Togo üzerine yürüdüler. 09-26 Ağustos 1914 arasında cereyan eden muharebeler neticesinde Almanlar kendi telgraf vericilerini tahrip ederek teslim olmak zorunda 165 H.Strachan, The First World War In Africa, s. 8. “What happened in Africa should not stay in Africa.” 167 The Great War in Africa Association'ın internet sayfası için, bkz. (http://gweaa.com). 168 “WW1's untold story: The forgotten African battlefields”, http://edition.cnn.com/2014/08/08/world/africa/world-war-in-africa/index.html; erişim tarihi: 21/12/2014. 169 Yine bugünlerde yayımlanan bir başka Türkçe makale de (Mehmet Seyfettin Erol ve Oktay Bingöl, “Birinci Dünya Savaşı’nın Afrika’ya ve Sömürgeciliğe Etkileri”, Gazi Akademik Bakış, VII/XIV, Yaz 2014, s. 177-197) bu bağlamda zikredilebilir. Ancak, pek çok imla yanlışı ve düşük cümle içeren bu makalenin gayet özensizce, acemice ve muhtemelen acele ile kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Metinde rastlanan hatalar görmezden gelinemeyecek kadar vahim olduğu için burada değinmek gerekti. Wikipedia adlı internet sitesinin konu ile ilgili İngilizce sayfalarından pek çok referans aşırdıkları anlaşılan yazarlar, isimlerini gördükleri kitapları kontrol etmeye de lüzum görmemişler. Ayrıca, Türkçe kaynakların kullanımında da büyük sorunlar göze çarpıyor. Örneğin Oral Sander’in 1884-1885 Berlin Kongo Konferansı’nın Afrika’nın sömürgeleştirilmesini hızlandırdığına ilişkin yorumunu aktaran yazarlar, bu konferansı 93 Harbinden sonra toplanan 1877-1878 Berlin Kongresi ile karıştırdıklarından olsa gerek, Sander’in kitabının 158. sayfası yerine “Balkan Savaşları” başlıklı 228-229 numaralı sayfalarına referans veriyorlar, (a.g.m., s. 186). Metinde buna benzer pek çok sorun bulunuyor. Akademik yeterliliğin nicelikle ölçüldüğü Türkiye'de, hele çiçeği burnunda "akademik performans" değerlendirme sisteminden sonra, böyle metinlerle çok sık karşılaşılacağını öngörmek kehanet değildir. 170 A. Roberts, a.g.e., s. 416. 166 209 Yener BAYAR kaldılar. Almanların Togo’daki toplam kuvveti 152 paramiliter polis, 416 yerel polis ve 125 sınır bekçisinden oluşuyordu. Dört makineli ve 14 adet 1898 yapımı tüfekleri vardı, esasen 1871 model mavzer tüfeği kullanıyorlardı. Bu 1871 model tüfeklerin Birinci Dünya Savaşı esnasında gerçekten miadı dolmuş bulunuyordu. Menzili ve tesiri düşük olan bu tüfeklerin171 ateş açarken çıkardıkları siyah barut dumanı, düşmana açık bir hedef sağlıyordu. Siyah askerler o devirlerde henüz sadece asi kabilelerle çarpıştıkları için, bu eski tüfeklerin çıkardıkları duman, hedef olmaları açısından, bir sorun teşkil etmiyordu. Üstelik de 1871 model tüfeğin kalibresinin büyük olması da bir avantaj olarak değerlendiriliyordu.172 Savaşın başlamasından Kamina telgraf istasyonunun tahrip edilmesine kadar geçen yaklaşık bir aylık süre içinde istasyon 229 adet telgraf iletmişti. Bu rakam hem sömürgeler hem de harp gemileriyle Berlin arasındaki iletişimi sağlama bakımından bu istasyonun önemini göstermektedir.173 Denizlerdeki hâkimiyetlerine güvenen İngilizler, abluka altına aldıkları Almanların birbirleriyle iletişimlerini de kısa bir müddet zarfında sonlandırmayı amaçlıyorlardı. 2.1.2. Kamerun Almanya’nın 1884’te ele geçirdiği diğer Batı Afrika toprağı olan Kamerun’da ise 1913 yılında 47 Alman memur görev yapıyordu. 174 Almanya, 1911 yılında Fransa’nın Fas’ı himayesi altına almasını Fez (Fas) Antlaşmasıyla tanıdı. Fransa da buna karşılık Yeni Kamerun’u (Neukamerun) Almanya’ya bırakmıştı. Böylece Almanya’nın Kamerun sömürgesi Fransa egemenliğindeki Orta Afrika Cumhuriyeti, İngiliz egemenliğindeki Nijerya, İspanyol Ginesi ve Belçika Kongosuyla çevrili büyük bir ülke halini aldı. Kamerun'un coğrafyasının bu yıllarda pek bilinmiyor olması işgal edilmesini zorlaştırıyordu. Ancak İngilizler, Atlantik Okyanusu'nda seyreden bir transatlantikte Kamerun’a ait pek çok Alman haritasını ele geçirdiler175 ve 25 Ağustos 1914’te Nijerya üzerinden üç kol halinde Kamerun’a saldırdılar. 171 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. Modern mavzerler 7.9 mm.lik mermi atarken bu tüfekler 11 mm.lik mermi kullanıyordu. 172 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 8. Dolayısıyla sömürgelerde yerlilerden devşirilmiş ve henüz modern silahlarla teçhiz edilmiş bir düşmanla karşılaşmamış olan birlikler için bu silahların çok uygun olduğu düşüncesi çok yaygındı. Ancak Cihan Harbi'nin başlamasıyla bu tutum değişmeye başladı. 1871 model tüfeğin çıkardığı duman askerlerin çalılıklar arasında gizli kalmasına imkân vermiyordu. Lettow savaşın başlarında bir yerli askerin kazanabileceği en büyük ödülün düşmandan ele geçirilmiş bir modern piyade tüfeği olduğunu yazıyor. 173 Hew Strachan, The First World War In Africa, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2004, s. 13-19. 174 A. Roberts, a.g.e., s. 416. 175 H. Strachan, a.g.e., s. 29. 210 Yener BAYAR Harita 5. Birinci Dünya Savaşına girerken Almanya’nın Afrika’da sahip olduğu topraklar.176 Almanlar 1914 Eylülünde Kamerun'un en önemli yerleşim merkezi olan liman kenti Duala’yı korumak için denize mayın döşemişlerdi. Fransızlarla İngilizler bu mayınları temizleyerek harp gemilerini de savaşa dâhil etmeyi başardılar. Ocak 1915’te bu cephedeki Alman kuvvetlerinin sayısı 1.460 beyaz, 6.550 siyah asker olmak üzere azamî seviyesine ulaşmıştı.177 Alman kuvvetlerinin kabiliyetli komutanı Carl Zimmermann 1916 başlarına kadar İtilaf Devletleri'ne direnebildi. Fakat bundan sonra karşısındaki büyük kuvvete karşı bir varlık gösteremeyeceğini anlayarak Almanların savaşta tarafsız olan İspanyol 176 177 W.O. Henderson, a.g.e., s. 141. H. Strachan, a.g.e., s. 22. 211 Yener BAYAR Ginesi’ne (Muni’ye) çekilmelerini emretti.178 Şubat 1916’da Birinci Dünya Savaşı’nın Kamerun Cephesi’nin de İtilaf Devletleri lehine son bulmasının akabinde Fransa ve İngiltere Togo ve Kamerun’u aralarında paylaştılar.179 2.1.3. Alman Güney Batı Afrikası İngiltere, Güney Afrika Birliği’ne180 Alman Güney Batı Afrikası’nı işgal etme vazifesi verdiğinde Güney Afrika Birliği'nde karışıklar meydana geldi.181 Almanya, Boerlerin182 İngiltere’ye karşı geçmişte verdikleri mücadelelere (öz. 1880-1881 Birinci Boer Savaşı ve 1899-1902 İkinci Boer Savaşı) destek olduğu için Boerler arasında belirgin bir Alman taraftarlığı vardı. Daha sonra Alman Doğu Afrikası’nda İngiliz kuvvetlerine komuta edecek olan Jan Smuts ile meşhur General Louis Botha, ikisi de Boer olmalarına rağmen İngiltere'yi destekleyerek, ayaklanan Boerleri183 bastırıp Alman Güney Batı Afrikası’nı işgale başladılar. Almanlar, Eylül 1914’te Güney Afrika askerlerini yenmişlerse de kendilerinden yaklaşık on kat daha kalabalık bir orduya karşı fazla direnemediler. Nitekim bu cephede Almanların gücü sadece 5.000 civarında askerden oluşuyorken, Güney Afrika'nın 1915 başlarında silahaltındaki 70.000 askerinin 43.000'i Alman Güney Batı Afrikası'nda görev alıyorlardı. Ayrıca Portekiz'in de Angola’da 6.000 ilâ 7.000 civarında askeri bulunuyordu.184 Almanlar Temmuz 1915’te kesin bir mağlubiyet yaşayarak aynı ayın dokuzunda Güney Afrikalılara teslim oldular. Botha'nın ordusunun bu nispeten hızlı galibiyeti Alman Güney Batı Afrikası'nın coğrafyasıyla da ilgiliydi. Doğu Afrika'nın sulak olduğu için çeçe sineği barındıran vadiler ile dağlık ve çalılık alanlardan oluşan 178 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 538-539. Muni’ye geçenler 1.000 Alman, 6.000 askari ve 7.000 sivilden ibaretti. 179 Almanlar, Togo ve Kamerun'da Fransızların yaptıkları hukuksuz eylemleri bir "muhtıra kitabı" ile dünyaya duyurdular, (BOA, HR.SYS., 2435/65, 31 Mayıs 1917). Bu husustaki diğer yazışmalar için bkz. (BOA, HR.SYS., 2435/25, 16 Mayıs 1917). 180 Union of South Africa. Bu devlet, dört İngiliz sömürgesinin 1910 senesinde birleşmesiyle meydana gelen ve Büyük Britanya’nın dominyon statüsü verdiği bir meşrutî monarşiydi. Ancak, Kanada ve Avusturalya gibi federe değil üniter bir devletti. 181 Güney Afrikalılardan 07 Ağustos 1914’te, Alman Güney Batı Afrikası’ndaki limanları ve kablosuz telgraf istasyonlarını ele geçirmeleri istendi, (H. Strachan, The First World War In Africa, s. 63). 182 Boerler, Hollanda kökenli Güney Afrikalılardır. 183 Bu ayaklanma Maritz Ayaklanması veya Beş Şiling Ayaklanması olarak da bilinir. İsyancılar Güney Afrika’nın İngiltere’den ayrılarak bağımsız olmasını istiyorlar, Almanlardan da lojistik destek görüyorlardı. İsyancıların başı Manie Maritz (Daha sonra Adolf Hitler tarafından Güney Afrika’ya gönderilecektir.) Almanya ile Almanya’nın Güney Afrika’nın bağımsızlığını tanıdığı bir antlaşma da yapmıştı. Jan Smuts isyanı bastırmağa muvaffak olduysa da isyancılar Alman Güney Batı Afrikası’na sığınarak mücadelelerini sürdürdüler. Buranın işgali tamamlanınca isyan da sonlanmış oldu. 184 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, s. 555, 558, 560. 212 Yener BAYAR arazisi yerine burada kumlu ve kurak düzlükler yoğunluktaydı. Bu da elbette işgalci orduların işini oldukça kolaylaştıran bir faktördü.185 İleride görüleceği üzere Boerlerin Doğu Afrika Cephesi'nde de Almanlara karşı savaşmaları Almanları sukut-ı hayale uğratmıştı. Von Lettow hatıratında şöyle diyor: "Güney Batı Afrika'daki Herero ve Hottentot İsyanı (1904-1906) beni çalılık harbinin özellikleriyle tanıştırdı. Bu dönemde Botha'nın komutasındaki… Boerlerle pek çok kişisel deneyimim oldu. Nesillerdir Afrika bozkırını mesken edinen bu Kuzey-Batı Alman ırkının186 mükemmel nitelikleri saygımı celbetmişti. Boerlerin daha sonra Afrika'nın Alman kısmının İngilizleşmesinde belirleyici –ve bir bakıma trajik- bir rol oynayacaklarını hayal bile edemezdim."187 Böylelikle İtilaf Devletleri savaşın hemen başında Alman donanmasının Afrika’daki limanları kullanmasını engellediler. Togo’daki Lomé, Kamerun’daki Duala, Alman Güney Batı Afrikası’ndaki Swakopmund ve Lüderitz limanları savaş başlar başlamaz işgal edildi. İleride görüleceği üzere Alman Doğu Afrikası’ndaki Darüsselam ve Tanga limanları da saldırıya uğramış ve abluka altına alınmıştı. Almanlar Birinci Dünya Savaşı’nın daha ilk senesinde Doğu Afrika dışındaki tüm sömürgelerinde İtilaf Devletleri tarafından mağlup edilmişlerdi. Afrika’da Birinci Dünya Savaşı, sadece Alman Doğu Afrikası’nda uzun müddetli ve şiddetli bir surette cereyan etti. Pasifik Okyanusu'nda yayılmalarının Avustralya ve dolayısıyla İngiltere tarafından önlendiğini düşünen Almanlar içinse Doğu Afrika ayrıca stratejik bir önem kazanmıştı. Emil Zimmermann, Almanya'nın güney denizlerinde Avustralya'ya baskı yapamayacağını belirtip artık bu baskının kolaylıkla Doğu Afrika üzerinden yapılabileceğini ifade ediyordu. Avustralya'nın İngiltere ile Hint Okyanusu üzerinde cereyan eden ticareti Doğu Afrika'dan tehdit edilmeliydi. Bu ticaret yolunun ciddi bir surette tehdit edilmesi hem Avustralya'nın hem de Hindistan'ın 185 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 186 "Low German race". Bilindiği üzere Low German denen dil Ingvaeonic yani Kuzey Denizi Almancasından gelmektedir. High German ise Irminonic yani Elbe Almancasından gelir. Buna göre "Low German" tabiri Türkçe'de Kuzey, Batı yahut da Kuzey-Batı Alman terimleriyle karşılanabilir. Weser-Rhine yani Istvaeonic (Low Franconian diller -ki bunlar birbirlerine çok uzak da değildir-) de tarihî Elbe bölgesinin batısında bulunduğundan bununla karışmaması için "Low German" tamlaması burada "Kuzey-Batı Alman" söz öbeğiyle karşılandı. Ayrıca zaten Low German ile High German West German (Batı Alman) başlığı altında tasnif edilirler. Bu seviyede East German yani Doğu Alman halklar Gotlar, Vandallar ve Burgundililerdir. North German yani Kuzey Alman dilleri ise Norveçce, İsveçce ve Danimarka dilini kapsar (yani bir nevi İskandinav da denebilir). Kısacası Batı Alman dil ailesinin iki kolu olan High ve Low German dil ailelerinden Low German'a Kuzey-Batı Alman demek pek de yanlış olmaz. Esas vurgulanması gereken von Lettow'un kullandığı bu ifadenin herhangi bir küçümseme veya aşağılama içermediğidir. 187 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 16. 213 Yener BAYAR politikalarını şiddetle etkileyecekti. Bu noktadan sonra Almanya, Hindistan ve Avustralya'yı, Uzak Doğu ve güney denizlerindeki çıkarlarına saygı duymaya zorlayacaktı.188 2.2. Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Afrika Cephesi Savaşın Başlangıcından 1916 Başlarına Kadar: Almanlar Karada Üstünlük Sağlıyor Yukarıda da değinildiği üzere Doğu Afrika’daki Alman sömürge valisi Schnee, sömürgesini savaşın dışında tutmak istiyordu.189 Bu amaçla Darüsselam’ı tarafsız liman ilan etti ve von Lettow’un190 savaş yanlısı telkinlerine direndi.191 Ancak bir zaman sonra sömürgenin savaşın dışında tutulmasının İngilizlerin işine gelmediği ve dolayısıyla savaşın Doğu Afrika’ya sıçramasının önlenemeyeceği anlaşıldı.192 Nitekim İngilizler savaş başlar başlamaz Afrika'daki tüm Alman sömürgelerine ve özellikle de Alman harp gemilerinin kullanmasına fırsat vermemek gerekçesiyle buralardaki liman ve telgraf vericilerine taarruz ettiler. Bunun üzerine von Lettow, adeta darbe mahiyetinde bir adım atarak, Vali Schnee’yi ikinci plana itti ve sömürgeyi savunma sorumluluğunu üstlendi.193 05 Ağustos 1914'te İngilizlerin Uganda birlikleri Viktorya Gölü civarındaki Almanlara saldırdılar. 08 Ağustos 1914'te ise Astraea ve Pegasus harp gemileri Darüsselam'a gelerek, kenti bombardıman etmeye başladılar. Limandaki birkaç ticaret gemisini de tahrip ettiler. Von Lettow İngiliz gemilerine top atışıyla karşılık vermek istediyse de Vali buna engel oldu. Vali Schnee İngilizlerin amacının kentteki telgraf vericisini 2.2.1. 188 J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 47-48. Schnee hukuk eğitimi almış, birkaç kitap yazmıştı. Libarelliğe meyilliydi ve eşi de İngilizdi. Daha sonra Hitler'in gözde adamlarından biri olacaktır. 190 Pomeranyalı subay bir babanın oğlu olan Von Lettow-Vorbeck (d.1870-ö.1964) sıkı bir Prusya tarzı askerî eğitim görmüştü. İngiliz basınında ismi bazen hata ile "von LettowForbach" olarak da yazılmıştır, bkz. (The Times, 15 Mayıs 1916, s. 8). Alman Doğu Afrikası'ndaki kuvvetlerin başına getirilen Albay Lettow-Vorbeck Ocak 1914'te Darüsselam'a gelmişti, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 3). 191 Hâlbuki İngilizler Almanya'ya savaş ilan ettiklerinin ertesi günü savaşı Afrika'ya taşımaya da karar vermişler ve hatta Belçika'ya da bu yönde baskı yapmışlardı. İlk başta bile amaçları Almanların tüm sömürgelerini almaktı, (Kent Forster, "The Quest for East African Neutrality in 1915", African Studies Review, XXII/1, 1979, s. 73-74, 78; Michael Pesek, "The Force Publique 1914-1918", https://www.academia.edu/9977628/The_Force_Publique_in_the_First_World_War_1914 -18; erişim tarihi: 16.02.2015, s. 1-2). 192 Almanya bu süreçte 1885 Berlin Kongo Umumi Senedi'nin 11. Maddesi uyarınca Afrika'daki sömürgelerin tarafsız bölge ilan edilmesi ve savaşın dışında tutulması için ABD aracılığıyla diğer devletler nezdinde bir diplomasi yürüttü. Ancak ABD'nin imzacı bir devlet olmaması bir yana Fransa ve İngiltere bu teklifi reddettiler, (K.Forster, a.g.m., s. 79). 193 H.Strachan, a.g.e., s. 575-580. 189 214 Yener BAYAR tahrip etmek olduğunu anlayarak, kendi askerlerine vericiyi tahrip ettirdi. Hükümet konağına bir beyaz bayrak çektirip bombardımanın durmasını sağladı. İngiliz gemilerinin atışları o kadar isabetsizdi ki194 Almanlar kendi vericilerini imha etmeseydiler gemiler telgraf vericisini vurana kadar şehrin yarısını yıkacaklardı.195 Schnee ayrıca Astraea'nın kaptanıyla Darüsselam'ın tarafsız liman olarak kabulüne ilişkin bir sözleşme de imzaladı. Benzer bir sözleşme de Tanga limanı için imza edildi. Ancak von Lettow Vali'nin bu adımlarını tasvip etmedi.196 Bir cihan harbine girildiğini kestiremeyen Vali Schnee'nin önceliği, iktisadî olarak kalkındırmaya uğraştığı sömürgesinin savaştan asgarî zararla çıkmasını sağlamaktı. Von Lettow Doğu Afrika'da İngilizleri kesin bir mağlubiyete uğratacak kaynaklardan yoksundu. Ordusu birkaç bini geçmeyen schutztruppe ve yerli polis kuvvetinden oluşuyordu. Silahları eski, cephanesi sınırlı idi. İngilizlerin denizlerdeki sıkı kontrolünü aşarak Almanya'dan takviye lojistik malzemesi getirmek de pek kolay değildi. Zaten Lettow'dan önce, 1912 yılında, hazırlanan savunma planları da bu hakikate göre şekillendirilmişti.197 Buna göre İngiltere ile bir savaşa girildiğinde sömürgedeki Alman kuvvetleri liman kentlerini savunmak için çaba harcamayarak iç bölgelere çekilecek ve burada bir savunma hattı oluşturacaklardı. Von Lettow bu planda bazı değişiklikler yaptı. 198 Lettow, İngilizlerin saldırmasını beklemeden İngiliz Doğu Afrikası'na girerek, inisiyatifi üstün konumda bulunan İngilizlerin elinden almayı ve muharebelerin de İngiliz Doğu Afrikası'nda cereyan etmesini sağlamayı amaçlıyordu. Bu stratejiye uygun olarak von Lettow, Klimanjaro Dağı civarındaki yüksek arazide bulunan Moshi'yi askeri bir merkez haline Benzer bir durum Bagamoyo'da da yaşandı. 23 Ağustos 1914'te Bagamoyo'ya gelen bir İngiliz hafif kruvazörü Almanlardan telgaf vericisinin kaldırılmasını talep etti. Almanlar buna direnince de bombardımana başladı. Von Lettow atışlarının tamamının isabetsiz olması sebebiyle İngilizlerin komik duruma düştüklerini yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 31). 195 Kasıtlı olarak böyle yapmadıklarına kim inanır? Ancak von Lettow Darüsselam'daki denizaşırı telgraf kulesini Almanların kendilerinin yıkmasını düşman eline geçmemesini sağlamakla açıklıyor. O günlerde henüz Tabora'daki büyük verici tamamlanmadığı için Darüsselam vericisi stratejik bir önemdeydi. Alman Doğu Afrikası'nda Bukoba ve Muansa'da bulunan diğer iki kablosuz telgraf tesisi ise ancak ülke içerisinde haberleşmeyi sağlayabiliyor, çok uzak mesafelere ileti gönderemiyordu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 27). 196 K.J. Harvey, a.g.t., s. 15; C.Miller, a.g.e., s. 42; Anne Samson, "When Two Bulls Clash, The Grass Suffers: World War 1 in East Africa", https://www.gov.uk/government/world-location-news/when-two-bulls-clash-the-grasssuffers-world-war-1-in-east-africa, erişim tarihi; 12/01/2015. 197 K.J. Harvey, a.g.t., s. 25-26. Schnee bu planlar hazırlanırken de 1885 Kongo konferansının tarafsızlık maddelerini göz önünde bulundurmuştu. Ancak bu maddeler (özellikle 11. Madde) savaşan taraflar hemfikir olduklarında cari olacaktı. 198 H.Strachan, a.g.e., s. 576. 194 215 Yener BAYAR getirdi. Burası sömürgedeki Alman yerleşimcilerin yoğunlaştığı, büyük ziraî çiftliklerle sarılı ve sıhhatli bir bölgeydi. İngiliz Doğu Afrikası sınırında bulunan Moshi, yukarıda gösterildiği üzere, bir demiryolu ile Tanga'ya da bağlanıyordu. Askerlerin burada ikamet etmeleri stratejik, lojistik ve tıbbi açılardan pek çok yarar ve kolaylık sağlıyordu. Von Lettow Ağustos ortalarında Moshi'den İngiliz Doğu Afrikası'na saldırarak stratejik Taveta kentini ele geçirdi. Taveta, İngilizlerin karadan Alman Doğu Afrikası'na saldırmak için geçmeleri gereken bir kapı gibiydi. 199 Mart 1916'ya kadar Almanlar, bu bölgeyi ellerinde tutmayı ve dolayısıyla da sömürgelerini karadan gelecek bir İngiliz işgalinden korumayı başardılar.200 İngilizler 01 Kasım 1914'te Hindistan'dan gönderilen askerlerle, Alman Doğu Afrikası’nın kuzey doğusundaki liman kenti Tanga’ya çıkarma yaptılar.201 Bunun üzerine savaşı bizzat yöneten von Lettow, Moshi’den Tanga’ya demiryoluyla takviye birlikler sevk etti. İngilizler hem asker sayılarının fazlalığı (Mevcutları Almanların sekiz katından fazlaydı.), hem silahlarının gelişmişliği hem de deniz desteği202 sebebiyle Almanlardan daha üstün bir konumda olmalarına rağmen kesin bir mağlubiyete uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldılar.203 Bu başarı von Lettow’un prestijiyle beraber askerlerinin motivasyonunu da arttırdı. İngilizler ise Doğu Afrika Cephesi'nde savaşa ara vermek zorunda kaldılar.204 Almanlar Tanga’da İngilizlerden 8 makineli tüfek, 455 piyade tüfeği ve yarım milyon mermi ele geçirmişlerdi.205 Anavatanlarıyla 199 H.C.O'Neill, a.g.e., s. 67. Taveta için bkz. (Frederick D. Lugard, The Rise of Our East African Empire: Early Efforts in Nyasaland and Uganda, Londra, Routledge, 2006, s. 391, 423, 456-457, 464; ilk basımı 1893). 201 K.J. Harvey, a.g.t., s. 35-54. 202 İngiliz harp gemileri kıyıya çok yakın oldukları için yaptıkları bombardıman sınırlı bir etki yaptı. Almanların topu olsaydı muhtemelen bu gemileri bu kısa mesafeden vurup batırabileceklerdi. Ancak Moshi'den sevkettikleri iki top Tanga'ya zamanında ulaşamadı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 38, 40, 45, 47). 203 Eğer Tanga kaybedilseydi Almanlar Klimanjaro civarındaki akınlarını sonlandırmak ve güneye çekilmek zorunda kalacaklardı. Von Lettow kendisinden kat be kat üstün düşman kuvvetine taarruz etme emrini bu ihtimalin ürpertici etkisiyle verebilmişti, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 40-41). İngilizlerin bu savaşta 141'i İngiliz subay ve asker olmak üzere toplam 795 kayıp verdiklerini bir İngiliz kaynağı belirtiyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 70). Bir diğer İngiliz kaynağına göre ise İngilizler 800 kayıp vermişlerdi, (Conrad Cato, The Navy Everywhere, New York, E.P.Duppon & Company, 1919, s. 6). 204 F. Jon Nesselhuf, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa Campaign: Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2012, s. 3-4. İngilizler bu mağlubiyetten o kadar etkilenmişlerdi ki von Lettow'un eğitimli arıları kendilerine saldırttığını düşünüyorlardı. Ancak bu arıların Almanlara da saldırdıklarını yıllar sonra von Lettow ifade edecektir. Daha sonra bu arıların yaptığı balın şeker yokluğunu kapatmakta çok iş gördüğünü de bir başka yazar kaydediyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 70). 205 H.Strachan, a.g.e., s. 591. Von Lettow'a göre ele geçirilen ganimet 16 makineli tüfek, 600.000 mermi, üç bölükten fazla askeri donatacak kadar tüfek, telefon teçhizatı, 200 216 Yener BAYAR irtibatları İngiliz donanması tarafından kesilen Doğu Afrika’daki Almanlar için ganimet olarak aldıkları silah ve cephaneler hayati bir önemdeydi. Almanlar Tanga’da İngilizleri püskürttükten sonra206 sömürgelerinin kuzey sınırından taarruza geçeçerek, stratejik bir yer olan Salaita Tepesi'ni ele geçirdiler. Böylelikle İngilizlerin kendilerine karşı karadan yapacakları askerî harekâtları da zorlaştırmış oluyorlardı. Ayrıca İngiliz Doğu Afrikası’na yağma seferleri de yapabiliyorlardı. Özellikle Uganda Demiryolu’na mayın döşeyerek trenleri yağmalıyorlardı. Bu tür operasyonlar İngilizlere ciddi zararlar verebiliyordu. Örneğin, Tsavo Köprüsü'nün havaya uçurulması hem tamiri için ciddi bir bütçe ve emek harcanmasını gerektirdi, hem de demiryolu trafiğini sekteye uğrattı.207 Elbette bu akınlar pek de kolay yapılmıyordu.208 Demiryolunun etrafında su olmadığı için schutztruppe timlerinin gidiş ve dönüş yolu boyunca ihtiyaç duyacakları suyu yanlarında taşımaları gerekiyordu.209 Küçük gruplar olarak demiryolu civarına sızdıkları için, iz bırakmamaları ve kendilerini fark ettirmemeleri şarttı.210 Von Lettow'un bu demiryolu yağmalarını yaptırmaktaki esas amacı İngilizleri 700 kilometrelik bir bölgede asker konuşlandırmaya zorlamak ve Alman Doğu Afrikası'na taarruz etmelerine fırsat vermemekti. Nitekim von Lettow'a göre birkaç bin mevcutlu bir askeri kuvvetle bu Alman Doğu Afrikası'nı doğrudan savunmak kabil değildi.211 Dolayısıyla von Lettow, düşmana onun toprağında saldırmak ve onu orada oyalamak taktiğini benimsemişti.212 Almanlara bir yıl yetecek miktarda kaban ve battaniye idi. Almanlar ele geçirdikleri telefon ekipmanlarını daha sonra Uganda Demiryolu civarında yağma yaparken İngiliz telefon hatlarını dinlemekte kullanıyorlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 45, 64). 206 İngilizler yaşadıkları bu hezimeti uzun bir müddet boyunca kamuoyundan gizlediler. Hatta subayların kendi aralarındaki yazışmalarda dahi Tanga yenilgisinden bahsedilmesi yasaklanmıştı. Bir yazar, İngilizlerin Tanga çıkarmasında yaşadıkları hezimetten gereğince ders almadıkları için bir yıl sonra Çanakkale'de benzer bir mağlubiyete uğradıklarını belirtiyor (Brian Garfield, The Meinertzhagen Mystery: The Life and Legend of a Colossal Fraud, Vaşington, Potomac Books, 2007, s. 100). Benzer bir yorum için bkz. (K.J. Harvey, a.g.t., s. 94). 207 Bu köprü 1896-97 yıllarında inşa edilirken onlarca İngiliz ve Hintli ile yüzden fazla yerli aslan ve kaplanlara yem olmuştu (B.Garfield, a.g.e., s. 104). Bu hususta ayrıntılı bilgi için bkz. (J.H.Patterson, The Men-Eaters of Tsavo and Other East African Adventures, Londra, Macmillan and Co. Ltd., 1907). 208 Savaşın bu döneminde İngiliz sömürgesinde meskûn Müslümanlar Almanlara yardım etmekten çekinmiyorlardı. Zengibar Sultanı Mombasa'daki memuruna bir mektup yazarak Müslümanları İngiltere'ye sadakat göstermeye çağırmıştı, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 67). 209 Bu akınlarda susuzluktan ölen bile olmuştu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 66). 210 Böyle bir harekâtı yapan ilk schutztruppe birliği Uganda Demiryolu civarına geldiğinde neredeyse açlıktan ölecek bir haldeydi ve İngilizler tarafından yakalandı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 32). 211 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 4. 212 Ayrıca bu akınlarda kaydadeğer miktarlarda at, mühimmat ve silah gasp ediliyordu. Almanlar ele geçirdikleri atlar sayesinde ikinci bir süvari birliği oluşturabildiler. Artık 217 Yener BAYAR İngilizler bu saldırılar karşısında bir tedbir olarak lokomotiflerin önüne boş vagonlar yerleştirdiler. Böylece mayın patlaması halinde lokomotiflerde masraflı ve telafisi zor hasarlar meydana gelmiyor sadece öndeki boş vagon zarar görüyordu. Ayrıca yolcu ve demiryolu personelini Alman mermilerinden korumak için zırhlı trenler de kullandılar. Saldırıları düzenleyen Schutztruppe askerlerini takip ederek çatışmak hem çalılık olan bölgede iz sürmenin zorluğu hem de su yokluğu sebepleriyle hiç kolay olmuyordu. Zırhlı tren, Alman saldırılarına karşı İngilizlerin aldığı tedbirlerden biriydi.213 Trenlerin yakıt olarak kullandığı odunu, yerlileri istihdam eden ve demiryolu civarında kulübeleri bulunan Hintli müteahhitler sağlıyorlardı. Almanların demiryolu civarında yardım alıp barınabilecekleri yegâne yerler bu kulübelerdi. İngilizler bu yüklenicilerin Almanlara yardım ve yataklık ettiklerinden şüphelenerek bazılarını sorgulayıp sert bir şekilde cezalandırdılar.214 1914 sonlarından itibaren neredeyse bir yıl bu şekilde mücadelelerle geçti. akınlarını çok daha uzak bölgelere ve çok daha süratli bir şekilde yapabiliyorlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 64-65). 213 http://wwiafrica.ghost.io/wwi-uganda-railway/; erişim tarihi: 13/01/2015. 214 C.P. Fendall, a.g.e., s. 30-33. Halbuki bu saldırılarda Almanlar esasen içme suyu bulunan Kasiago Dağı'nı kullanıyorlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 75). 218 Yener BAYAR Zırhlı İngiliz treni Almanların mayın döşediği Uganda Demiryolunda tahrip olmuş bir haldeyken.215 Bu kısmı özetlemek gerekirse, 1914 Ağustosunda savaşın ilanıyla beraber Doğu Afrika'da başlayan muharebelerde Almanlar İngilizleri, Belçikalıları ve Portekizlileri defalarca mağlup ettiler. Almanlar karadaki bu üstün konumlarını 1916 başlarına kadar muhafaza etmeyi de bildiler. Bu zaman diliminde Almanlar Afrika, Çin ve Pasifik'teki diğer sömürgelerinde benzer bir başarı gösteremediler. 1916 yılına gelindiğinde Almanların Doğu Afrika haricindeki tüm sömürgeleri işgal edilmişti. Yine bu tarihe kadar, aşağıda da görüleceği üzere, Hint ve Pasifik Okyanuslarında bulunan Alman harp gemileri İngiliz ve Avustralya donanmaları tarafından ya tahrip edilmiş yahut da batırılmıştı. 2.2.2. 1914-1915: İngilizler Okyanuslarda Tam Hâkimiyet Sağlıyor 2.2.2.1. Almanlar 01 Kasım 1914'te Vuku Bulan Coronel Deniz Savaşı'nda İngilizleri Kesin Bir Mağlubiyete Uğratıyor Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz İngilizler, Alman harp gemilerinin kullanmasına imkân vermemek gerekçesiyle, Almanların deniz-aşırı limanlarını ve telgraf santrallerini tahrip etmişlerdi. Bir yandan da Alman sömürgelerini denizden abluka altına almışlar ve işgale girişmişlerdi.216 Japonya'nın da İngiltere'nin yanında savaşa katılmasıyla beraber Çin'deki Tsingtao üssünü217 terk etmek durumunda kalan Alman http://www.kaiserscross.com/188001/293122.html; erişim tarihi: 12/01/2015. İngiltere savaşın başlarında Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleriyle, Almanya'nın Güney Pasifik Okyanusunda ve Avusturalya ile Yeni Zelanda'ya yakın bir konumda bulunan Alman Yeni Ginesi (Yeni Pomeranya, Bismark Takım Adası, KaiserWilhelmsland), Nauru ve Samoa kolonilerini ele geçirdi. Yap Adaları ise Japonya tarafından işgal edildi. 217 Japon donanması 27 Ağustos'ta Tsingtao Kuşatması'nı ilan etti. 02 Eylül 1914'te subay ve piyade toplam 22.980 askerden müteşekkil olan Japon kuvvetleri ele geçirilmesi zor bir 215 216 219 Yener BAYAR Doğu Asya Filosu ise ticaret ve nakliye gemilerini vuracaktı. Binlerce ton ağırlığındaki buharlı harp gemilerinin iş görmesi düzenli ve büyük miktarlarda kömür tedariğine bağlıydı. Kömür depolarını yitiren Alman filosunun yüzebilmek için karşılaştığı gemilerdeki kömürü gasp etmekten başka bir seçeneği de yoktu.218 İngilizler Alman Doğu Asya Filosu'nu engelleme vazifesini Güney Atlantik Filolarının komutanı Amiral Christopher Cradock'a vermişlerdi. Ancak, İngiltere'nin bölgedeki gemileri nispeten eski, yavaş ve güçsüzdü. Cradock ısrarla gemi takviyesi istediyse de olumlu yanıt alamadı. İki filo 01 Kasım 1914'te Şili'de Coronel önlerinde karşı karşıya geldiler. Maximilian von Spee komutasındaki Alman Doğu Asya Filosu, zırhlı kruvazörler Gneisenau ve Scharnhorst ile hafif kruvazörler Nürnberg, Dresden ve Leipzig'den oluşuyordu. Yeni, hızlı, atış menzili yüksek ve atışları isabetli olan bu gemiler İngiliz filosunu kesin bir mağlubiyete uğrattılar. Batırılan Good Hope ve Monmouth gemilerinin tayfalarından hiç biri ölmekten kurtulamadı. Glasgow ve Otranto ise kaçtılar.219 Tayfalarıyla beraber ölen Amiral Cradock, filosuna eski savaş gemisi Canopus'u dâhil etmediği için zaman zaman kusurlu görülmüştür. Nitekim Coronel Savaşı'nın yaşandığı tarihlerde bu sularda bulunan İngiliz gemileri arasında Alman kruvazörlerinin zırhını sadece, daha sonra Çanakkale'de ve İzmir ablukasında da görev yapan, ön dretnot Canopus'un220 12 inçlik topları delebilirdi. Cradock aslında Canopus'a mevki olan Tsingtao'ya çıkarma yaptılar. Onları İngiliz kuvveti (subay ve piyade olmak üzere toplam 910 İngiliz ve 450 Sih) izledi. Almanların mevcudu ise 13.000 civarındaydı. Uzun bir müddet direnecekleri düşünülen Almanlar iki ay sonra, 07 Kasım'da, teslim olmak için başvurdular. 16 Kasım 1914'te Tsingtao'nun idaresi resmen İtilaf Devletleri'ne geçti. Bu kuşatma esnasında Japonlar, 1905'te şilepken Ruslardan aldıkları ve sonra uçak gemisine dönüştürdükleri Wakamiya gemisini kullandılar. Gemiden kalkan uçaklar istihbarat sağlamakta oldukça faydalıydılar. Böylece dünyada ilk kez burada, bir gemiden kalkan uçaklarla operasyon yapılmış oldu, (Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/528). 218 Peter Overlack, "The Force of Circumstance: Graf Spee's Options for the East Asian Cruiser Squadron in 1914", The Journal of Military History, LX/IV, Ekim 1996, s. 667674, 678-682. Alman diplomasisinin Japonya'yı yeterince önemsememesi Almanya'ya pahalıya patladı. 219 Otranto zaten silah eklenmiş bir yolcu gemisiydi; zırhı olmayan bu gemiye geri durması emredilmişti. Daha sonra Falkland Savaşına katılacak olan Glasgow ise çok süratli olduğu için kurtulmayı başardı. Bu iki savaş için bkz. (W.L.Wyllie ve M.F.Wren, Sea Fights of the Great War: Naval Incidents during the First Nine Months, Londra, Cassell and Company Ltd., 1918, s. 83-97; Gordon S. Maxwell, The Naval Front, Londra, A&C Black Ltd., 1920, s. 36-47; Douglas Brownrigg, Indiscretions of The Naval Sensor, New York, George H. Doran Company, 1920, s. 33-45). 220 Canopus da Königsberg gibi bir gemi sınıfının ismidir. Burada bahsedilen Canopus, Çanakkale'de karakol vazifesi görüyordu. Yine Canopus sınıfından olan Albion adlı savaş gemisi (Bu gemi Alman Güney Batı Afrikası'na karşı yapılan taarruzda da kullanılmıştı.) Kabatepe önlerinde kuma oturup Osmanlı ateşi altında mahsur kalınca Canopus onu çekerek kurtarmıştı: "…saat 04:30'da Canopus Zırhlısı bu harb-i hâzır tarihinin fihrist-i 220 Yener BAYAR kendisine katılma emri vermişti ancak iki filo karşı karşıya gediklerinde Canopus yavaşlığı sebebiyle 200 mil kadar geride kalmıştı. Canopus, burada adı geçen gemilerin yaptıkları süratin ancak yarısını yapabiliyordu ve büyük eski silahlarının atış menzili de Alman gemilerinde bulunanlardan çok daha düşüktü. Yani eğer Canopus Coronel Savaşı'nda bulunsaydı, Almanlar Canopus'un atış menzili dışında kalarak onu da kolayca batırabileceklerdi. Dolayısıyla Coronel yenilgisinde İngiliz amirali Christopher Cradock'tan kaynaklanan bir kusur rol oynamadı. Esas kabahati, İngiliz donanmasının komuta makamlarında bulunan amiraller, Cradock'u eski ve güçsüz gemilerle modern Alman filosu karşısına çıkararak işlemişlerdi.221 Canopus Çanakkale Boğazında: Mayıs g“n“ Canopus Kabatepe önlerinde kıyıya oturan Albion harp gemisini tel halatla çekerek kurtarıyor.222 vekâyiinde nâ-mesbûk bir hatıra-i şecaat [yiğitlik] bırakacak bir tarzda hareket etti. Bu zırhlı Albion Zırhlısına takarrüp ederek [yaklaşarak] ondan bir tel halat aldı ve bu müthiş düşman ateşi altında onu çekmeye teşebbüs etti. Lakin halat pek çabuk kesildi. Mamafih daha kuvvetli iki halat daha aldı ve Albion mürettebatının kıç tarafa toplanması emredildi. Bu suretle geminin baş tarafının kalkması temin edildi…" Daha sonra Türk mevzilerine ateş açan Albion topların etkisi ve Canopus'un çekmesi ile saplandığı kumlardan kurtarıldı, (BOA, HR.MA., 1150/35, 17 Kasım 1915). Bu olay 23 Mayıs 1915'te yaşandı. Kurtarılan Albion ise tamir edilmesi için Malta'ya götürüldü. 221 Archibald Hurd ve H.H.Bashford, Sons of Admiralty: A Short History of the Naval War 1914-1918, Londra, Constable & Company Ltd., 1918, s. 42-55; Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, VI/459-461. 222 © Imperial War Museum (Q 13806), bu fotoğraf Ernest Brooks tarafından 23 Mayıs 1915'te çekilmiştir. 221 Yener BAYAR 26 Kasım 1914 tarihli The Times'ta belirtildiğine göre Good Hope'ta 52 subay 867 nefer ve Monmouth'ta 42 subay 623 nefer olmak üzere toplam 1.584 bahriyeli hayatını kaybetmişti.223 Tahmin edileceği üzere bu haberin İngiltere'de duyulması, kamuoyunda büyük bir infialin ve intikam beklentisinin oluşmasına sebep olmuştu. İngiliz donanması, kayıplarının intikamını almak için muharebe kruvazörleri Invincible224 ile daha sonra Çanakkale'ye taarruz eden ve orada tahrip edilen Inflexible'ı225 gizlice Güney Atlantik'e gönderdi. Bölgede bulunan diğer gemileri de bu iki büyük gemiyle beraber Spee'yi imha etmekle vazifelendirdi. 2.2.2.2. Falkland Savaşı ve Alman Doğu Asya Filosu'nun İmha Edilmesi Coronel Savaşı'na katılan, yukarıda isimleri zikredilen, beş Alman gemisi Emden ile beraber Alman Doğu Asya Filosu'nu oluşturuyorlardı. Hint Okyanusu'nun doğu kısmında faaliyet gösteren hafif kruvazör Emden Rusya, Fransa ve İngiltere'ye ait pek çok ticaret ve savaş gemisini batırdıktan sonra, 09 Kasım 1914'te Cocos Adaları'ndaki İngiliz kablosuz telgraf kulesine saldırı yaptığı sırada, Avustralya'nın Sydney adlı harp gemisi tarafından mağlup edildi ve karaya oturtuldu.226 227 Bu gelişmeler üzerine okyanuslardaki Alman harp gemilerinin muhafazası ve yüzdürülmesi çok güçleşti.228 Coronel'de kesin bir galibiyet yaşayan Alman Doğu Asya Filosu'nun Komutanı Amiral Spee, bunun bir rövanşı olacağını çok iyi biliyordu. Coronel savaşında mağlup olacağı zaten aşikâr olan Cradock, en azından Spee'ye çok fazla mühimmat harcatmayı başarmıştı.229 Kömür ve mühimmat tedarikinde, konaklama ve tamir ihtiyaçlarını karşılamakta büyük zorluklar yaşayan The Times, 26 Kasım 1914, s. 10. Invincible, Savaş başlamadan hemen önce İstanbul'u ziyaret etmişti, (Klaus Wolf, Gelibolu 1915: Birinci Dünya Harbi'nde Alman-Türk Askeri İttifakı, çev. Eşref Bengi Özbilen, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s. 63). Daha sonra Jutland Savaşında Alman donanması tarafından batırıldı. Buhar kazanlarında kömürle beraber petrol de yakabiliyordu. 225 BOA, DH.EUM.VRK., 14/85, 04 Nisan 1915. Inflexible ve Invincible Minatour sınıfından gemilerdi. Invincible gibi Inflexible da kömürle beraber petrol yakıyordu. 226 W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 71-83; G.S. Maxwell, a.g.e., s. 10-16. 227 Emden'in tayfasından telgraf kulesine taarruz etmek için karaya çıkmış olanlarsa Sydney gemisini atlatmayı başardılar. İşte bu Alman denizciler Cocos'tan kaçarak Yemen'e ulaşıp oradan da karayoluyla İstanbul'a gelmişlerdi. 228 W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 35-67. 229 Ve bu mühimmat sadece Almanya'dan tedarik edilebilirdi, (Patrick Beesly, Room 40 British Naval Intelligence 1914-1918, San Diego, Harcourt Brace Jovanovich, 1982, s. 77). 223 224 222 Yener BAYAR Filo, kalan beş adet harp gemisiyle Almanya'ya geri dönmeye mecburdu.230 Bu geri dönüş bile başlı başına tehlikeli ve riskli bir adımdı. Amiral Spee, 08 Aralık 1914 günü telgraf kulesine saldırmak için yaklaştığı Falkland Adaları'nda231 kendisini bekleyen çok daha üstün durumdaki bir İngiliz donanmasının tuzağına düştü. Almanlar Invincible ve Inflexible savaş gemilerinin bu denizlere geldiğinden habersizdi. İngilizler de onları gafil avlamak için iki büyük gemiyi saklıyor ve haberleşme sistemlerini çalıştırmıyorlardı. İngilizlerin bu iki gemisi hem hızları hem silahlarının büyüklüğü ve isabetliliği hem de menzillerinin uzunluğu bakımından yukarıda adı geçen Alman gemilerinden çok üstündü. Durumdan habersiz olarak Falkland Adaları'na yaklaşan Amiral Spee, orada sadece Canopus ve Glasgow'un olabileceğini hesap ediyordu. İngilizler ise yukarıda zikredilen iki büyük savaş gemisinin haricinde Carnarvon, Cornwall ve Kent zırhlı kruvazörlerini ve Glasgow ile Bristol hafif kruvazörlerini Amiral Doveton Sturdee komutasına vermişlerdi. Bu suretle Canopus'la beraber toplam 8 parçalık çok kuvvetli bir filo teşekkül ettirilmişti. Sturdee Falkland limanında gemilerini son sürat yapabilecek şekilde bulundurarak Almanların iyice yaklaşmasını bekliyordu. Henüz sabahtı ve havanın kararmasına çok vakit vardı. Sturdee, gemilerinin hızı da düşmanınkilerden yüksek olduğu için rahat davranıyordu. Tüm stratejisini en az zayiat vererek düşmanını tamamen imha etmek üzerine kurmuştu. Canopus'un attığı bir topla başlayıp birkaç saat devam eden muharebede Alman Doğu Asya Filosu'nun zırhlı kruvazörleri Gneisenau ile Scharnhorst ve hafif kruvazörleri Nürnberg ile Leipzig İngilizlerce batırıldı. Bu gemilerin mürettebatlarından çok azı denizden sağ olarak kurtarılabildi.232 Amiral Maximilian von Spee ve iki oğlu ile beraber iki bine yakın Alman denizcisi bu savaşta öldü. Buna karşılık İngilizler çok az kayıp verdiler.233 Almanların hafif kruvazörü Dresden ise kaçmayı başardı. Falkland Savaşı, Jutland Savaşı'nın234 aksine, Almanlar için Alman Donanma Komutanı Alfred von Tirpitz de bu kanaatteydi, (Sait Talât, a.g.e., s. 260-261). 231 P. Beesly, Spee'nin Falkland'a oradaki kömür istasyonunu yıkmak ve Vali'yi yakalamak için geldiğini belirtiyor, (P.Beesly, a.g.e., s. 76.) 232 Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, IX/53-55. Almanların batırılan dört gemisinden sadece 212 kişi kurtarılmıştı. Gemileri ağır hasar almayan İngilizlerin ise toplam 6 ölü ve 19 yaralıları vardı. 233 İngilizlerin toplam kaybı 30'un altındaydı, bu savaş için bkz. (A.Hurd ve H.H.Bashford, a.g.e., s. 56-80). 234 Almanların "Skagerrak Savaşı" dedikleri Jutland Savaşı, 31 Mayıs 1916'da Kuzey Denizi'nin Danimarka kıyısına yakın bir mevkiinde meydana geldi. Alman donanması kendisinden çok daha güçlü olan İngiliz donanmasıyla çarpıştı. Savaş neticesinde İngilizlerin 14 parça gemisi battı, 328 subay ve 5.769 neferleri öldü, 10 subay ve 167 neferleri ise esir düştü. Almanların ise 11 parça gemileri battı, 160 subay ve 2.385 neferleri öldü, ancak hiç esir vermediler. Savaşın sonunda İngilizlerin kaybı Almanlardan 230 223 Yener BAYAR büyük bir mağlubiyet ve telafi imkânı olmayan bir hezimet oldu.235 Her biri birer Möwe236 veya Seeadler olabilecek olan bu gemiler bir günde yitirilmişti.237 Coronel ve Falkland Savaşları birbirinin devamı niteliğindedir.238 Bu muharebeler Alman donanmasının uzak denizlerde İngilizlerle boy ölçüşemeyeceğini gösterdi. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların İngilizlere karşı büyük teknolojik üstünlükleri vardı. Bu üstünlükler evvela büyük ve uzun menzilli olan hava vasıtaları, "airship" (hava gemisi) de denen, zeplinler ve denizaltılardı. Falkland Savaşı'nda Amiral von Spee bu iki vasıtanın desteğinden239 mahrum olduğu için mağlup edilmesi zor olmadı. Almanların bir diğer üstünlüğü ise ürettikleri topların kalitesiydi. Alman topları, İngiliz toplarına nispetle peş peşe daha fazla ve daha hızlı atış yapabiliyordu. Dolayısıyla aynı çapta toplara sahip olan bir Alman gemisiyle bir İngiliz gemisi karşı karşıya geldiğinde Alman gemisi daha fazla atış yapabildiği için galibiyet onun oluyordu. Bu üstünlükler Almanya'nın kolay bir yem olmamasında önemli roller oynadılar. Falkland Savaşı'nın aksine, Alman donanmasının yine kendisinden çok daha üstün durumdaki İngiliz donanmasıyla karşılaştığı Jutland Savaşı'nda imha edilmekten kurtulmasında bu üç üstünlük ciddi bir rol oynamıştı. daha fazlaydı, ancak buna rağmen Almanların çekilmek zorunda kalmaları İngilizlerin denizlere hâkimiyetini bir kez daha göstermiş oldu, (Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XIII/218-228). Bu savaşta Almanların zeplinlerden istihbarat desteği almaları başarılarında etkili oldu. Ancak Sait Talât, zeplinleri Jutland Savaşı'nda yeterince başarılı bulmuyor, (S.Talât, a.g.e., s. 223). Ayrıca bkz. (Bnb.Lütfi, "İskajerak Muharebesi" ve Kur.Yzb.Fahri Korutürk, "Skagerrak Deniz Muharebesi Hakkında Bir Konferans", Deniz Mecmuası, Sayı 319 ve 338, Kanun-ı Sani 1931 ve 01 Birinci Teşrin 1935). 235 W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 97-113. 236 Birinci Dünya Savaşı’nda mayın döşeyerek ve fiilen saldırarak onlarca nakliye gemisini batıran, bazılarını ele geçiren ve yüklerini yağmalayan efsanevi Alman gemisi. Möwe kendisi de bir nakliye gemisi gibi kamufle oluyordu. Almanların 1917’de çektikleri Graf Dohna und seine Möwe propaganda filmi bu geminin serencamı üzerinedir. 237 Böyle bir başka Alman gemisi de Königsberg sınıfından Karlsruhe idi. Çok süratli olan bu gemi peşine takılan İngiliz gemilerini kolayca atlatabiliyordu. Ancak 04 Kasım 1914'te, içerisinde meydana gelen bir patlama üzerine battı. Savaşın başlamasından battığı tarihe kadar geçen kısa zaman içinde Karlsruhe en az 16 tüccar gemisini ele geçirmiş veya batırmıştı. 238 Literatürde bu duruma sıklıkla işaret edildi. Örneğin BIF, 1927 yılında bu savaşları konu alan The Battles of Coronel and Falkland Islands belgeselini çekmiştir. Ayrıca bkz. (Kur.Yzb.Ruhi Develilioğlu, "Büyük Harbde Kruvazör Savaşı Koronel ve Falkland Müsademeleri"; Bnb.A.R.Tozduman, "Genel Savaşta Falkland Deniz Savaşı" ve "Umumi Muharebede Coronel Deniz Savaşı", Deniz Mecmuası, Sayı 341, 338 ve 337, 01 Temmuz 1936 , 01 Birinci Teşrin 1935 ve 01 Temmuz 1935). 239 Sait Talât, Almanların savaşı ve özellikle de donanmayı iyi idare edemediklerini izah ederek (Bundan da Kayser'i sorumlu tutuyor.) Spee'nin pusuya düşmesini "muayyen bir planı" olmamasına bağlıyor, (S.Talât, a.g.e., s. 221-222). 224 Yener BAYAR 1914 sonlarında vukubulan Coronel ve Falkland Deniz Savaşları, Alman ve İngiliz subay ve askerlerinin irade ve asabiyelerinin yüksek bir mertebede olduğunu da göstermektedir. Öyle ki Coronel Savaşı'nda İngiliz gemileri Spee'nin filosundan çok daha güçsüz olmasına rağmen Cradock savaşmayı göze almış ve gemisi batana kadar da gönderinde muharebe bayrağını dalgalandırmıştı. Falkland'da benzer bir duruma düşen Amiral Spee de muharebe bayrağını indirmeden gemisiyle beraber battı. Ezici üstünlüğe sahip düşmanla çarpışmaktan çekinmeyen bu subaylar, ağır hasar alan gemileri sulara gömülürken bile, teslim olmayı gururlarına yediremediler. Bu irade neticesinde, mevsim ve konum icabı çok soğuk olan, sulara batan gemilerin tayfasından pek azı sağ kurtarılabildi. Yukarıda Falkland'dan kurtulmayı başardığı belirtilen hafif kruvazör Dresden ise Atlantik Okyanusu'nda Güney Amerika kıtasının güney kıyılarında ticaret gemilerine saldırmaktaydı. İngiltere'nin Glasgow ve Kent kruvazörleri büyük bir kömür sıkıntısı çeken Dresden'in peşindeydi. Dresden'den çekilen bir telgrafın şifresini çözen İngilizler onu 14 Mart 1915'te Juan Fernandez Adası'ndaki (Robinson Crusoe'un adası) Cumberland Körfezi'nde sıkıştırdılar.240 İngilizler Şili'nin tarafsızlığını ihlal ederek Dresden'e ateş açtılar. Kömürü kalmadığı için manevra yapamayan Dresden'in kaptanı, önce gemisinin savaşma kapasitesini yitirdiğini bildirdi. Ancak, İngilizler ikna olmayarak ateşe devam edince, gemisini enterne ettiğini beyan etti. İngilizlerin bu beyanı da dikkate almamaları üzerine Dreden beyaz bayrak çekmeye mecbur oldu. Dresden'den Wilhelm Canaris241 zaman kazanmak için, teslim olma koşullarını konuşmak bahanesiyle, İngilizlerin gemilerine gitti. Bu arada Dresden'in tayfası deniz musluğunu açarak Dresden'i batırdı ve karaya çıktı. İngilizlerin saldırgan tutumuna rağmen, tarafsız Şili devleti Dresden'in mürettebatını savaşın sonuna kadar enterne etmiştir. 1915 yılına gelindiğinde Almanya'nın Doğu Asya filosu İngilizler tarafından neredeyse tamamen imha edilmişti.242 Hint Okyanusu'nda sadece bir adet kaydadeğer Alman harp gemisi kalmıştı: hafif kruvazör Königsberg. 2.2.2.3. Uzun Bir Müddet Abluka Altında Kalan Königsberg 11 Temmuz 1915'te İngiliz Donanması Tarafından Tahrip Ediliyor Doğu Afrika'da Almanlar, Königsberg243 hafif kruvazörü ile kendi kuvvetlerinden kat be kat üstün bir İngiliz donanmasını uzun bir 240 P.Beesly, a.g.e., s. 77-78. Daha sonra Nazi Almanyası'nın askerî istihbarat teşkilatının (Abwehr) başkanı olacaktır. 242 P.Beesly, a.g.e., s. 78-79. 243 Adını Doğu Prusya kentinden alan Königsberg, aynı zamanda bir gemi tasnifinin ismidir. Aynı silahlara ve dizayna sahip olan bu gemilerden Birinci Dünya Savaşı’nda 241 225 Yener BAYAR müddet oyalamayı başardılar. Almanların Doğu Afrika sularındaki diğer bir gemisi savaş başladığı sırada Zengibar’da tamir edilmeyi beklerken İngilizler tarafından gasp edilen ve silah eklenerek bir gözcü gemisine dönüştürülen Helmuth idi.244 Ayrıca Almanların göllerde kullandıkları bazı gemileri de vardı. Savaş başladığında Almanlar Tanganyika ve Viktorya Göllerinde hâkim konumdaydılar. İç bölgelerle irtibatı sağlayan bu göllere hâkim olmak, lojistik ve nakliye kolaylığı açısından Almanlara büyük bir avantaj sağlıyordu.245 Ancak 1916’da İngilizler, göllerdeki Alman kontrolünü sonlandırmayı başardı. Bunun için İngiltere'den bot getirmek de dâhil pek çok çaba sarf ettiler.246 Königsberg hafif kruvazörü 6 Haziran 1914'te Darüsselam'a gelmişti. Bu sırada Kigoma-Darüsselam Demiryolu'nun (Merkez Demiryolu) açılışı münasebetiyle şenlikler düzenleniyordu. Königsberg daha sonra Alman Doğu Afrikası'nın diğer limanlarını da ziyaret etti. İngiliz donanması, yerli nüfus arasında oldukça ilgi çeken Königsberg'i, henüz savaş ilan edilmemesine rağmen, yakın takibe almıştı. Ancak İngiliz gemilerinden hızlı olan Königsberg 31 Temmuzda İngilizlerin markajından kurtularak Okyanus'a açılmayı başardı ve kuzeye doğru ilerleyerek izini kaybettirdi. Königsberg'in kaptanı Amiral Loof, İngilizlerin Almanya'dan Alman Doğu Afrikası'na çekilen telgrafları iletmemesi sebebiyle, Almanya'nın savaşa girdiğini ancak 05 Ağustos akşamı Afrika Boynuzu önlerindeyken öğrenebildi.247 Königsberg savaş ilanını derhal etraftaki Alman ticaret gemilerine iletti ve, Darüsselam'a veya tarafsız başka bir limana Alman donanmasında 4 adet vardı. Bunlardan Nürnberg 01 Kasım 1914 Coronel Savaşı'nda İngiliz kruvazörü Monmouth'u batırdıktan sonra Falkland Adalarında İngilizler tarafından batırılmıştı. Alman donanmasının bu sınıftan diğer iki kruvazörü (Stuttgart ve Stettin) ise Avrupa'da kaldılar ve Jutland Savaşı'na katıldılar. Bu iki gemi, Cihan Harbi'nden sonra savaş tazminatı olarak İngiltere'ye verildi. Burada bahsi geçen gemi ise SMS Königsberg’dir. 244 Aşağıda göreceğimiz Zengibar deniz muharebesinde Königsberg, Pegasus’u batırdıktan sonra limandan çıkarken Helmuth’a da ateş etmiş ve vurmuştu. Ancak Helmuth batmadı ve İngilizlerce tamir edilerek kullanılmaya devam etti. (Tanga çıkarmasında, Königsberg’e uygulanan Rufiji ablukasında, Darüsselam baskınında vs.) Bazı kaynaklarda verilen, Zengibar deniz muharebesinde Helmuth’un battığı yönündeki bilgi yanlıştır. 245 Almanlar Hedwig von Wissmann gemisini silahlandırıp Belçikalıların Delcommune adlı gemisini batırarak Tanganyika Gölü'ndeki hâkimiyetlerini pekiştirmişlerdi. Von Lettow Merkez Demiryolu aracılığıyla Bismarckburg ve Usambara'ya hızlıca asker sevketmenin ancak bu gölü kontrol altına aldıktan sonra mümkün olduğunu belirtiyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 29). 246 Bu göllerdeki mücadeleler ilginçtir. İngilizler Tanganyika Gölü’ndeki Alman gemileriyle harp etmek için İngiltere'den Afrika'ya getirdikleri ve Toutou ve Mimi adlarını verdikleri botlarını karadan 4.800 km boyunca gizlice taşıyarak göle ulaştırdılar ve Almanları hazırlıksız yakaladılar, bkz. (Giles Foden, Mimi And Toutou Go Forth The Bizarre Battle Of Lake Tanganyika, Londra, Michael Joseph: Penguin Books Ltd., 2004). 247 C.Miller, a.g.e., s. 31-35. 226 Yener BAYAR sığınmaları gerektiğini bildirdi. Birkaç saat sonra Königsberg, Sokotra Adası önlerinde, Hindistan'dan Londra'ya giden, Ellerman Lines firmasına ait ve 2.000.000$ değerinde çay yüklü olan City of Winchester gemisine tesadüf etti. Kömür stoku azaldığı için bu gemideki kalitesiz Bombay kömürünü almak zorunda kalan Loof, mürettebatını Zieten ile Darüsselam'a gönderdiği City of Winchester'ı Halâniye (Al-Hallaniyah) Adası civarında batırdı.248 Elbette burada esas zararı veren gemideki çayın ziyanından ziyade bunun Londra'da yaptığı etki idi. Hint Okyanusu'ndan geçen ticaret yolunun güvenliği için duyulan endişe, Almanların sebebiyet verdiği fiilî zarardan daha tahripkârdı. City of Winchester'ı batırdıktan sonra Alman Somali gemisinden gıda ve kaliteli kömür alan Königsberg tekrar güneye yönelerek Madagaskar önlerinde Fransız gemilerine hücum etmeyi denedi. Bu sırada İngilizler, yukarıda izah edildiği üzere, Darüsselam'a taarruz edip telgraf vericisinin imha edilmesini sağlamışlardı. City of Winchester'dan aldığı kalitesiz Bombay kömürü nedeniyle Königsberg'in buhar kazanlarının bozulması üzerine Darüsselam'a dönmeyi riskli gören Loof, güneydeki Rufiji Deltası'na sığınmak durumunda kaldı.249 Savaşın başlamasından itibaren geçen bu kadar kısa süre içinde Königsberg hem Aden önlerinde hem de Madagaskar civarında görülmüştü. Bir türlü yerini tespit edemeyen İngilizler açısından Königsberg adeta bir hayalet gemi mahiyetindeydi. Rufiji'de bulunan Königsberg'e Somali de katılmıştı. 19 Eylül 1914 gününün öğlen saatlerinde, Zengibar limanında bir İngiliz harp gemisinin bulunduğunu bildiren bir rapor Königsberg'in kablosuz telgraf alıcıları tarafından ele geçirildi.250 Bu arada kısmen tamir edilmiş olan Königsberg belki tekrar Hint Okyanusu'na açılamazdı ama 150 mil kuzeydeki Zengibar'a rahatlıkla gidebilirdi. Kaptan Loof bu fırsatı kaçırmayarak gemisine taarruz emri verdi. Rufiji'den çıkıp kuzeye ilerledikten sonra hızlıca Zengibar limanına giren Königsberg, bir arızadan dolayı limanda demirlemiş bir halde bulduğu Pegasus gemisine ateş açtı. Daha küçük toplarıyla da Helmuth'u epeyce tahrip etti. Tüm muharebe yaklaşık yarım saat sürmüştü. Kaptan Loof, Pegasus'un bir daha yüzemeyeceğinden emin olduktan sonra Rufiji'ye C.Miller, a.g.e., s. 45-46. Bu gemide 1.250 ton civarında çay (The Times, 11 Kasım 1914, s. 9; 22 Ocak 1915, s. 16) ve 25 balya kendir bezi de (The Times, 19 Kasım 1914, s. 3) bulunuyordu. Singlo, Dooars ve Empire of India and Ceylon çay firmaları ciddi bir zararla karşılaşmışlardı, (The Times, 16 Haziran 1915, s. 14; 23 Haziran 1915, s. 13; 30 Haziran 1915, s. 16). 249 C.Miller, a.g.e., s. 46-49. Königsberg bozulmasaydı, Madagaskar civarında ve Mozambik Kanalında Fransız Messageries Maritimes firmasının gemilerine saldıracaktı. 250 Bir İngiliz yazara göre bu telgrafı Zengibar'da bulunan Alman ajanları çekmişlerdi, (C.Cato, a.g.e., s. 18). 248 227 Yener BAYAR döndü. Pegasus ise birkaç saat içinde battı.251 Pegasus'ta 2'si subay 34 asker ölmüş, 5'i subay 61 askerse yaralanmıştı.252 Doğu Afrika Limanlarında gör“len harp gemileri genellikle iki bacalıydı. Königsberg ise “ç bacaya sahipti. Yerliler bu sebeple Königsberg’in diğer gemilerden daha g“çl“ olduğunu d“ş“n“yorlardı. Ona “ç bacalı harp gemisi anlamına gelen Manowari na bomba tatu ismini vermişlerdi. 253 Pegasus’u batıran Königsberg’i devre dışı bırakmak için Kızıldeniz’de bir ticaret konvoyuna korumalık yapan hafif kruvazör Chatham’ın254 kaptanı Drury-Lowe görevlendirildi.255 Ayrıca Hint Okyanusu’ndaki Dartmouth256 ve Akdeniz’deki Weymouth hafif kruvazörleri de bu işe koşulmuştu. Bu gemilerin üçü de Königsberg'ten daha yeni ve daha güçlüydü. Drury-Lowe 2.000 millik Doğu Afrika kıyılarını tarama görevini üç gemi arasında bölüştürdü. Bu arada Almanlar da İngilizleri şaşırtmak için Königsberg'in konumuyla ilgili C.Miller, a.g.e., s. 49-50. O'Neill, Königsberg'in burada Cupid ve Khalifa adlı koruma gemilerini de batırdığını ifade ediyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 68). 252 The Times, 26 Kasım 1914, s. 10. 253 C.Miller, a.g.e., s. 32; fotoğraf: s. 212-213, (Bundesarchiv, Bild 105-D0A3002'den alındığı anlaşılan fotoğraf Walther Dobbertin tarafından 1914-1915 yıllarında çekilmiş). 254 Bu gemi daha sonra Çanakkale Muharebeleri'nde de görev aldı. 255 The Times'ın konu ile ilgili 22 Eylül 1914 tarihli haberinde Königsberg'in cezasını çekeceği bildiriliyor, (s. 5). 256 Bu gemi daha sonra Çanakkale muharebelerinde de görev aldı. 251 228 Yener BAYAR sahte telgraflar çekiyorlardı.257 Dartmouth Madagaskar önlerinde Lindi'ye giden Alman römorkörü Adjutant’ı ele geçirince bir Alman tedarik gemisi olan Prӓsident’in Lindi limanında olabileceği anlaşıldı. Prӓsident tam da Königsberg'e ana gemilik yapmaya uygun olduğu için Drury-Lowe, Chatham ile doğruca Lindi'ye gitti.258 Almanlar Lindi limanının iyice içerisinde demirlemiş olan Prӓsident’e beyaz bir haç takarak güya onu bir hastane gemi şekline sokmuşlardı. Protesto eden Alman yetkilileri umursamayarak gemiye çıkıp arama yapan İngilizler ne tıbbî malzemelere, ne bir doktora ne de bir hastaya rastlamışlardı.259 Ancak gemide Königsberg’in Rufiji’de olduğuna ve Prӓsident’in ona kömür taşıdığına ilişkin dokümanlarla bazı haritalar buldular.260 Bunun üzerine Drury-Lowe bir ekip göndererek Prӓsident’in yürüyen aksamını tahrip ettirdi.261 İngilizler daha önce Rufiji önlerini taramışlardı, fakat nehir sığ olduğu için Königsberg'in içeride olacağına ihtimal vermemişlerdi. Prӓsident baskınından sonra, 30 Ekim 1914'te, buraya tekrar geldiklerinde kıyıya çıkıp, karşılaştıkları yerlilerden soruşturarak, Königsberg’in Rufiji’de bulunduğunu teyit ettiler. Ancak Kaptan Loof, Königsberg’i ağaç yapraklarıyla kamufle ettiği ve nehirde daha ilerilere doğru hareket ettirdiği için İngilizler Königsberg’in konumunu tam olarak saptayamadılar. Ayrıca Königsberg’in ne durumda olduğu hakkında da bir fikirleri yoktu. Öyle ki Königsberg'in kaçış yolunu kapatmak için nehrin çıkışında bir kömür gemisi batırdıktan sonra nehrin başka çıkışları olduğunu fark etmişlerdi.262 Nehirdeki suyun yüksekliği yeterli olmadığı için İngiliz harp gemileri Königsberg’in yakınına gidemiyorlardı. Üstelik Loof, Königsberg’in bazı silahlarını sökerek nehrin girişlerine konuşlandırdığı adamlarına vermişti. Ayrıca birkaç makineli tüfeği de gizli noktalara yerleştirmişti.263 İngilizler birkaç kez karaya asker çıkardılarsa da Königsberg’in tayfası tarafından püskürtüldüler. Bunun üzerine İngilizler 257 Komor Adaları'ndan Mombasa'ya, Cidde'den Mozambik'e kadar farklı konumlar bildiriyorlardı. 258 C.Miller, a.g.e., s. 75-77. Miller, Prӓsident'in bir DOA (Deutsche Ost-Afrika) yolcu gemisi olduğunu belirtiyor. Deutsche Ost-Afrika vapur şirketi Woermann Grup kontrolündeydi ve ciddi devlet sübvansiyonu alıyordu. Yıllar içinde Doğu Afrika kıyılarında özellikle buradaki limanlar arası nakliye sektöründe adeta tekelleşti. Ayrıca Okyanus üzerinde de faaliyet gösteriyordu, (Alfred Sharpe, The Backbone Of Africa A Record Of Travel During The Great War, With Some Suggestions For Administrative Reform, Londra, H.F. & G. Witherby, 1921, s. 217). 259 C. Cato, a.g.e., s. 7. Bu arada Almanların gerçekten hastane gemi olarak kullandıkları Tabora adlı bir gemileri de vardı, (a.g.e., s. 11). 260 Paul G. Halpern, A Naval History of World War I, Annapolis, Naval Institue Press, 2012, s.78. 261 C.Miller, a.g.e., s. 77. 262 P.G.Halpern, a.g.e., s. 78. 263 F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 82-83. 229 Yener BAYAR nehrin ağzını ablukaya alıp beklemeye başladılar.264 Bir yandan da uçaklarla Königsberg’in bulunduğu yeri tespit etmeye ve hatta uçaklardan bomba atarak onu tahrip etmeye çalışıyorlardı.265 Tüm bu çabalarında başarısız oldular. Bu arada bozulan aksamı sökülerek tamir edilmesi için Darüsselam'a gönderilmiş olan Königsberg’in mürettebatı ise Spee'nin kendilerini kurtarmaya geleceğini umuyorlardı. Ancak çok geçmeden Falkland Savaşı'nın neticesi öğrenildi ve bu ümitleri suya düştü.266 Artık Königsberg’in tayfası için tek başlarına olacakları bir ölüm-kalım savaşı başlamıştı. Bir İngiliz donanma tarihçisi Königsberg'i batırma operasyonlarını anlatırken "Batırılması için bir kanalın abluka altına alınmasını gerektirecek şekilde konumlanmış bir gemiyi [batırmak] zannedildiği kadar kolay değildir. Türkler Dicle ve Fırat'ta bunu defalarca denedilerse de her seferinde başarısız oldular…" diyor.267 1915 senesinin Mart ayı başlarında Amiral King-Hall’ın kumandasındaki devasa ama yaşlı harp gemisi Goliath da dört aydır süren ablukaya katıldı.268 Operasyonu üstlenen King-Hall, ormanda yatıp kalkan Pretorius adlı bir avcıyla anlaşıp araştırmalar yaptırarak Königsberg hakkında çok önemli bilgiler sağladı. İngilizlerin sabrı tükenmişti. Nitekim Königsberg’in meşgul ettiği yaklaşık iki düzine harp The Times'ın 11 Kasım 1914 tarihli sayısında Emden'in karaya oturtulduğu, Königsberg'in "Rufigi"de bulunduğunun tespit edildiği ve Chatham gemisinin Königsberg'i bombaladığı ancak su seviyesinin yetersizliğinden dolayı yanına gidemediği bildiriliyor, (s. 9). 265 Ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'nde cereyan eden hava taarruz ve keşif operasyonları layık olduğu akademik ilgiyi görememiş hatta çoğunlukla ihmal edilmiştir. Ör. (John F. Kreis, Air Warfare and Air Base Air Defence 1914-1973, Vaşington, Office of Air Force History United States Air Force, 1988) eserinde bu muharebelerin hiç bahsi geçmiyor. Bu uçaklar Manica ve Himalaya adlı gemiler tarafından Doğu Afrika'ya getirilmişti, (C.Cato, a.g.e., s. 42). 266 C.Miller, a.g.e., s. 87. 267 C.Cato, a.g.e., s. 27. İngilizler Birinci Dünya Savaşı'nda etkin olarak kullandıkları bu nehirlere Firefly, Butterfly Comet, Shaitan, Shushan ve Sumana gibi gemileri sokmuşlardı. 1915 Kasımında bu gemilerden Butterfly, Comet ve Shaitan karaya oturmuş, Butterfly ve Comet sonra kurtulmuşsa da uzun uğraşlara rağmen yüzdürülemeyen Shaitan İngilizlerce terk edilmişti, (A.J.Barker, The First Iraq War 1914-1918: Britain's Mesopotamian Campaign, New York, Enigma Books, 2009, s. 105-106, 109-110; karş. Paul Knight, The British Army in Mesopotamia, 1914-1918, North Carolina, McFarland & Company Inc. Publishers, 2013, s. 57-58). 268 Daha sonra Çanakkale'de görevlendirilen Goliath, Osmanlı Devleti'nin Muavenet-i Milliye adlı torpido gemisi tarafından 12-13 Mayıs gecesinde Morto Limanı'nda batırıldı ve mürettebatının çoğu boğularak öldü, (BOA, HR.MA., 1127/19, 14 Mayıs 1915). İngiliz Bahriye Nazırı Avam Kamarasında, Goliath'da 500 neferin boğulduğunu belirtmişti, (BOA, DH.EUM.VRK., 14/100, 14 Mayıs 1915). "Fransız ordusunun sağ cenahını muhafaza eyleyecek bir sefine-i harbiyyeye ihtiyaç vardı… Goliath Zırhlısı bu muhataralı vazifeyi ifa ederken Mayısın 13. Günü sabahleyin zifirî karanlıkta üç kere torpidolandı ve üç dakikada gark ve nâ-büd olup gitti", (BOA, HR.MA., 1152/62, 14 Aralık 1915). 264 230 Yener BAYAR gemisine başka görevler için şiddetle ihtiyaç vardı.269 Yer yetersizliği sebebiyle burada anlatılamayan pek çok başarısız denemeden sonra İngilizler “monitör” denen gemilerden iki adedini Rufiji'ye getirmeye mecbur oldular. Bu monitör gemileri artık çoktan demode olmuş, sadece kıyılarda savunma amaçlı kullanılan ve gayet yavaş yol alan deniz vasıtalarıydı. 270 Öyle ki Birinci Dünya Savaşı başladığında İngiliz donanmasında bunlardan bir tane bile yoktu. Ancak İngiltere, savaşta asker naklederken iş görebileceği düşüncesiyle, Brezilya hükümeti için İngiliz tersanelerinde üretilen 3 adet monitöre el koymuştu. İşte bunlardan ikisi (Severn ve Mersey) Kızıldeniz üzerinden Doğu Afrika’ya gönderildi.271 Büyük bir zorlukla buraya ulaşabilen monitörler yolda o kadar hırpalanmışlardı ki göreve başlamak için 5 haftalık bir tadilattan geçirilmeleri gerekmişti.272 Monitörler 06 Temmuz 1915 gününün sabahında Königsberg’i batırmak için harekete geçirildi. Königsberg’in yürüyen aksamı bozuktu ancak mükemmel derecede isabetli olan silahları çalışıyordu. Akşama kadar hararetli bir muharebe cereyan etti. Monitörlerin perişan bir hale gelmesine rağmen, ertesi gün havadan yapılan keşifler sonucunda Königsberg’in ciddi bir hasar almadığı anlaşılmıştı. Tekrar tamir edilen monitörler 11 Temmuz’da hava desteğiyle bir taarruz daha yaptılar. Günün sonunda Königsberg yüzemeyecek kadar tahrip edilmişti. Buna karşılık iki monitör de yara almış ve İngilizlerin bir uçağı Königsberg tarafından vurularak düşürülmüştü.273 269 C.Miller, a.g.e., s. 103-115. İngilizler Çanakkale'de de monitörleri kullanmayı denediler. 23 Temmuz 1915 günü öğleden sonra iki monitör gemisi Osmanlı kuvvetlerinin sol tarafını "bilâ-netice bombardıman ederken" Osmanlı topçularının karşılık vermesi üzerine "monitörün birisine tam bir isabet vaki olmuş, bu tesir ile her iki monitör uzaklara açılmıştır", (BOA, HR. MA., 1136/50, 24 Temmuz 1915). 271 Humber adlı diğer monitör ancak Malta'ya kadar gelebilmişti, (W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 119). 272 C.Miller, a.g.e., s. 108, 115. 273 W.L.Wyllie ve M.F.Wren, a.g.e., s. 114-124; C.Miller, a.g.e., s. 118-123; G.S. Maxwell, a.g.e., s. 16-19. Königsberg'in batırılması ile ilgili daha geniş malumat için ayrıca bkz. (C.Cato, a.g.e., s. 18-41). 270 231 Yener BAYAR İngiliz Donanması uzun uğraşlardan sonra Temmuz Königsberg’i tahrip etmeyi başardı.274 g“n“ Tıpkı karada von Lettow-Vorbeck'in on küsür bin askeriyle üç yüz bin civarındaki İngiliz, Belçikalı ve Portekiz kuvvetlerini alıkoyması gibi Königsberg de, 11 Temmuz 1915’te tahrip edilene kadar, İngiliz donanmasından 25 gemiyi alıkoymuştu.275 Çanakkale deniz muharebelerine denk gelen bu dönemde bu kadar İngiliz gemisini diğer cephelerden uzak tutabilmesi önemli bir başarı olarak düşünülebilir. Königsberg’in mürettebatından sağ kalan subay ve asker toplam 148 kişi geminin güçlü silahlarıyla beraber zorlu bir yolculuğa çıkarak von Lettow'un kuvvetlerine katılmayı başardılar.276 Fotoğraf: C.Miller, a.g.e., s. 212-213 (Bundesarchiv, Bild 105-DOA3018'den alındığı anlaşılan fotoğraf Walther Dobbertin tarafından Temmuz-Ağustos 1915'de çekilmiştir). 275 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 589. 276 C.Miller, a.g.e., s. 124-126. 274 232 Yener BAYAR Almanlar batırılan Königsberg'in uzun menzilli silahlarını karada kullanıyorlardı.277 1916-1917: İngilizler ve Belçikalılar Alman Doğu Afrikası'nı İşgal Ediyor Yukarıda gösterildiği üzere, 1915 ortalarında Almanya, Doğu Afrika dışındaki Afrika sömürgelerini yitirmişti. Doğu Afrika’da ise taraflar henüz yenişemiyorlardı. Doğu Afrika, Fransa, Çanakkale, Mısır ve Mezopotamya Cephelerine asker yollamış olan Hindistan, İngiliz Doğu Afrikası’na daha fazla asker yollayabilecek bir durumda değildi. İngilizler asker ihtiyaçlarını özellikle Almanlardan yeni aldıkları sömürgelerdeki mevcutlarından gidermek zorunda kaldılar.278 Kasım 1915’e gelindiğinde Hindistan ve Güney Afrika’dan gönderilenler ile Doğu ve Orta Afrika’dan devşirilen askerlerden mürekkep büyük bir İngiliz kuvveti teşekkül etmişti. Bu kuvvetin komutanlarından biri de Çanakkale Cephesinden yeni dönmüş olan Simpson Baikie idi.279 Eğer İngilizler çeşitli sömürgelerinden topladıkları ordularla 1916 başlarından itibaren Taveta üzerine taarruz etmemiş olsalardı, von Lettow daha da kuzeye ilerleyecekti. Çanakkale’de İtilaf Devletlerinin düştükleri zor durum, Sudan’da vukubulan ihtilal ve İngilizlerin savunma hatlarını 2.2.3. 277 http://controversialdocumentaries.blogspot.fr/2014/06/world-war-i-in-global-conflictwar-at.html; erişim tarihi: 01 Şubat 2015. Bu toplardan bazıları hâlâ dünyanın çeşitli kent merkezlerinde ve müzelerinde sergilenmektedir. Ör. Uganda Jinja'da, Kenya Mombasa Fort Jesus'ta, Güney Afrika Pretoria'da ve Johannesburg'ta vs. 278 C.P. Fendall, a.g.e., s. 36-37. Ancak Alman Güney Batı Afrikası'nın muzaffer komutanları Botha ve Smuts ilk başlarda siyasi sebeplerden ötürü Doğu Afrika kuvvetlerinin komutasını üstlenerek risk almaya yanaşmıyorlardı. 279 C.P. Fendall, a.g.e., s. 40. 233 Yener BAYAR Süveyş Kanalı civarına kurdukları bilgisi von Lettow’a iletildiğinde Lettow; İngilizlerin Güney Afrika’dan devşirdikleri askerleri muhtemelen Batı Cephesi’ne veya Çanakkale’ye sevk edeceklerini280 (dolayısıyla Alman Doğu Afrikası’na sevk etmeyeceklerini) düşünerek bir ordu ile kuzeye ilerleyip Mazeras üzerinden Uganda Demiryolu’nu da ele geçirerek Mombasa’ya yürümeyi planlamıştı.281 Aklında Mısır’daki İngilizleri arkadan kuşatabileceği bir harekâta başlamak vardı. Ancak alınan bazı istihbaratlar neticesinde İngilizlerin Doğu Afrika’da taarruza geçecekleri netleşince bu iddialı stratejiden vazgeçildi.282 Savaşın bu aşamasında İngilizler, Doğu Afrika’da uğradıkları itibar kaybının özellikle gelecekte sömürge yönetimi açısından ciddi mahzurlar doğuracağını hesap ederek, prestijlerini geri kazanmak için Alman Doğu Afrikası’nı tamamen işgal etmeleri gerektiğine kani oldular ve bunun için gereken büyük miktarda asker, silah ve cephaneyi tedarik ettiler. Ayrıca Kongo’daki Belçikalılarla müttefikan taarruz etmeleri halinde dahi yine kendi eğittikleri ve komuta ettikleri neferlere dayanmaları gerektiğini anlamışlardı. Nitekim Kongo’nun Force Publique kuvvetlerinin aşırı derecede acımasız ve vahşi olması283 yerli halkı müzmin bir İngiltere karşıtlığına sürüklemek riski taşıyordu. İngiliz kuvvetlerinin 1914 ve 1915 yıllarında Doğu Afrika Cephesi’nde Almanlar karşısında uğradıkları hezimetler Alman kuvvetlerini gözlerinde büyütmelerine sebep olmuştu. Örneğin General Smith-Dorien hatıratında Alman gücünün 2.200 beyaz ve 25.000 Afrikalıdan oluştuğunu belirtmektedir. Hâlbuki tüm savaş boyunca Alman saflarında toplam 3.600 Avrupalı ve 14.600 askari savaşmıştı.284 Alman ordusu en kalabalık olduğu sırada ise 3.007 Avrupalı ve 12.000 askariden müteşekkildi.285 Buna karşın İngiliz kuvvetlerinin sayısı Ağustos 1916’da 58.000 idi. İngiliz saflarında savaşanların toplamı ise çok daha yüksek rakamlara ulaşıyor. Sadece savaş ve hastalık sebebiyle Esasen Kitchener de böyle düşünüyordu. Mombasa'ya yapılacak taarruza Königsberg'in de denizden destek vermesi düşünülmüştü, (The Times, 13 Temmuz 1915, s. 6). Hatta O'Neill bu saldırının yapıldığını ve Königsberg'in de katıldığını ancak Almanların püskürtüldüklerini kaydediyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 68-69). Elbette bu doğru değildir. 282 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 598-599. Ayrıca von Lettow'un Nairobi üzerine yürümesini sağlayacak asker, nakliye ve lojistik kaynağından mahrum olduğu da belirtiliyor, (F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 67). 283 Hatta pek çok kişi bu Belçikalıların yamyam olduğuna inanıyordu, (E.F.Spanton, a.g.e., s. 100). Elbette bu korkulu imajın Belçikalıların zaferine çok katkısı olmuştu. 284 Ross Anderson, "World War I in East Africa 1916-1918", Glasgow Üniversitesi Modern Tarih Bölümü, Doktora Tezi, Ekim 2001, s. 213. 285 F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 69. Dönemsel kuvvetlerle beraber düşünüldüğünde bu rakamın biraz daha fazla olması gerekiyor. 280 281 234 Yener BAYAR ölen, yaralanan ve hastaneye yatırılan İngiliz askerlerinin toplam sayısı 349.311 idi.286 Bu rakama taşıyıcılar dâhil değildir. İngilizlerin Alman Doğu Afrikası hakkında detaylı bilgilerinin olmaması yaşadıkları hezimetlerin önemli bir sebebiydi. Ele geçirdikleri bazı haritalar 1914’ten sonra yapılmış olan yolları göstermedikleri gibi ülke hakkında yeterli malumat da vermiyordu.287 Dolayısıyla yaptıkları manevralarla Almanları sıkıştırdıklarını düşündükleri anlarda, Almanlar İngilizlerin önceden fark etmedikleri ve tedbir almadıkları bir yoldan geri çekiliyor; geri çekilirken de İngilizlere ağır zayiat verdiriyorlardı. İngilizler, Almanların konumlarını ve güçlerini görmek için uçakları 288 kullanıyorlardı. Ancak bu keşif uçuşlarının her zaman başarılı olduğunu söylemek zor.289 Çalılıkların arasındaki Alman askerleri muhtemelen düşman gözlerinden kendilerini rahatlıkla sakınabiliyorlardı. İngilizler Doğu Afrika Cephesi’nde von Lettow’un önceliklerini bir türlü kavrayamamışlardı.290 Lettow, Almanya’nın sömürgelerini muhafaza edebilmek için Afrika’da değil Avrupa Cephesi’nde galibiyet sağlaması gerektiğini iyi biliyordu. Afrika’da ne kadar başarılı olursa olsun, Avrupa’da yenilen bir Almanya’nın Afrika’daki mevcudiyetini koruyamayacağı açıktı. Kaldı ki denizden kuşatılmış olan Alman Doğu Afrikası’nın, elindeki kısıtlı kaynaklarla İngilizler üzerinde kesin bir zafer sağlayamayacağı da en baştan belliydi. Dolayısıyla Lettow’un stratejisi Alman Doğu Afrikası’nın sınırlarını muhafaza etmek üzerine değil, İngilizleri Doğu Afrika’ya azamî miktarlarda asker, mühimmat, tıbbî ve lojistik malzeme sevk etmeye zorlayarak diğer cephelerdeki baskıyı mümkün olduğunca azaltmak üzerine kuruluydu.291 Şimdi İngilizler dört bir yandan topladıkları askerlerle Lettow’a taarruz ederek tam da onun amacına muvafık bir şekilde davranıyorlardı. Doğu Afrika’daki İngiliz kuvvetlerinin başına getirilen General Smuts, Alman Doğu Afrikası’nı tamamen işgal ederek kuzeyini İngiliz hâkimiyetine ve güneyini de Portekiz Doğu Afrikası’na bırakmayı planlıyordu. Portekizliler de aldıkları toprağa karşılık sömürgelerinin R. Anderson, a.g.t., s. 1. Yazar 58.000 rakamını İngiliz ordusunun mevcudunun zirveye ulaştığı rakam olarak veriyor. Buna ihtiyatla yaklaşmak gerekir. 287 H.Strachan, a.g.e., s. 604. 288 Avrupalı olmayan toplumların çoğunda olduğu gibi Afrikalılar üzerinde de uçakların güçlü bir etkisi olmuştu. İngilizler, yerlilere uçağın yeni bir munga (tanrı) olduğunu söylemişlerdi. Ancak Almanlar, 27 Ocak 1916'da bu uçaklardan birini düşürmeyi başardılar. Von Lettow, yeni tanrıyı ele geçirmenin Almanlara muazzam bir prestij sağladığını yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 81). 289 B.Garfield, a.g.e., s. 115. 290 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. Von Lettow'un Kayser'in emri gereğince savaşı mümkün mertebe uzatmaya çabaladığı belirtiliyor. 291 Lettow bunu 1953 yılında yazdığı bir mektupta da tekrarlamıştır, bkz. (Duane Koenig, "A Note on World War I: General Paul von Lettow-Vorbeck in German East Africa", Military Affairs, XXXIV/1, Şubat 1970, s. 14). 286 235 Yener BAYAR güney kısmını Güney Afrika’ya terk edeceklerdi. Böylelikle Smuts, Güney Afrika askerlerinin Doğu Afrika Cephesi'ne gönderilmesine makul bir gerekçe bulmuş oluyordu: Güney Afrika askerleri İngiltere’nin emperyal amaçları uğruna değil kendi ülkelerine toprak kazandırmak için savaşmış olacaklardı. Buna “sub-imperialism” deniyor.292 Neticede Jan Smuts 73.300 kişilik bir orduyla Alman Doğu Afrikası’nı karadan işgale girişti.293 Aslında İngilizlerin liman kentlerine çıkarma yaparak ilerlemeleri bekleniyordu. Ancak Smuts sıhhatsiz olan bu alçak arazilerde askerlerini kaybetmek yerine yüksek rakımlı Moshi üzerine yürümeyi tercih etti. Bu tercih, Almanların Okyanusla bağlantılarını muhafaza etmelerine ve anavatanlarından, sınırlı da olsa, lojistik ve mühimmat takviyesi alabilmelerine imkân verdi.294 Bu kararda muhtemelen önceki sene vukubulan Tanga çıkarmasının başarısız olması da etkili olmuştur. Ağustos 1915'te Almanların mevcudu 2.217 Avrupalı, 10.035 askari ve 1.586 ruga-ruga295 idi.296 Almanlar, Ağustos 1914’ten Mart 1916’ya kadar, kuzeyde işgal ettikleri İngiliz mevkilerini ellerinde tutabildiler. Bu tarihten sonra İngilizler topladıkları büyük ordularla hücuma geçtiler. Ayrıca Belçikalılarla anlaşarak onların da bir cephe açmasını sağlamışlardı. Alman savunmasını geçmek her ne kadar kolay olmadıysa da İngiliz ordusunun ezici üstünlüğü Almanları geri çekilmek zorunda bıraktı.297 1916 yılı boyunca Almanlar hızlıca güneye çekildiler. Merkez Demiryolu İngilizlerin eline geçerken Tabora298 Belçikalılarca işgal edildi. Ancak Alman ordusu bu savaşlarda hiç bozulmadı, hatta genellikle galip oldu. Sene sonuna gelindiğinde Alman Doğu Afrikası’nın büyük bir kısmı, muzaffer Alman ordusuna rağmen, İngiliz ve Belçikalı komşularının R. Anderson, a.g.t., s. 7, 17-20. Sub-imperyalizm terimiyle, aslında kendileri de sömürge olan ülkelerin etraflarındaki diğer sömürgelere karşı emperyalist politikalar gütmeleri niteleniyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Güney Afrika’nın izlediği siyaset tam da bu çerçeveye oturmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Güney Afrika savaş sırasında işgal ettiği Alman Güney Batı Afrikası’nı ilhak etmişti. 293 H.Strachan, a.g.e., s. 600-602. 294 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 295 Bu dönemde ruga-rugalar düzensiz, maaşlı, geçici askerler olarak düşünülebilir. Aslında bunlar yağma yapmak için savaş boyunca Alman ordusuna eşlik etmişlerdi. Önceki tarihlerde ise ruga-rugalar büyük kervanları koruyan ve asırlık Doğu Afrika krallıklarına hizmet eden askerlerdi. 296 J.H.V.Crowe, General Smuts’ Campaign in East Africa, Londra, John Murray, 1918, s. 278-280. 297 Portekiz'in Mart 1916'da İtilaf Devletleri'ne katılması da durumun değişmesinde etkili oldu, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 66). 298 Bu çekilme günlerinde Almanlar arasında büyük bir telaş ve heyecan baş göstermişti. Almanlar tarafından esir edilip Tabora'da hapsedilen bir misyoner şöyle diyor: "Bir gün söylediklerine inandığı kesinlikle belli olan bir gardiyan bize [tutsaklara] büyük bir TürkAlman ordusunun Alman Doğu Afrikası'nın yardımına gelmek üzere Nil boyunca ilerlediğini söyledi…", (E.F.Spanton, a.g.e., s. 82). 292 236 Yener BAYAR egemenliği altına girmişti.299 Bu durum yine von Lettow’un İngilizlerin büyük bir ordusunu Doğu Afrika’da bağlamak stratejisine uygundu. 1916 sonlarında von Lettow'un ordusunun mevcudu hâlâ 8.000'in üzerindeydi.300 Almanlar güneye topyekûn çekilmemişlerdi. Tabora'nın Belçikalıların eline geçmesiyle oradan ayrılan General Wahle'nin komutasındaki bir kol kuzeye ilerledi. Belçikalılar bu orduyu takip edebilecek bir durumda değillerdi. Mevcudu 1.500 ilâ 2.500 arasında olan ve kuzeye ilerleyen bu askerler İngilizleri aylarca uğraştırmayı başardılar. 26 Kasım'da küçük bir kısmı esir alınan bu kuvvet daha sonra güneye inerek von Lettow'un ordusuna katılmayı başardı.301 Belçika sömürgesi olan Kongo 1915’te doğu sınırına 10.000 ilâ 12.000 nefer yığmıştı. Şubat 1916’ya gelindiğinde Kongo, Alman Doğu Afrikası’nı işgal etmek için, 5.000 neferi daha silahaltına aldı ve Nisan 1916’da işgal harekâtına başladı. Bu kuvvetlerin de İngilizler gibi en büyük zaafı gıda ve lojistik sağladıkları kendi topraklarından uzaklaştıkça daha fazla taşıyıcıya ihtiyaç duymalarıydı. Temmuz 1916’da KatangaDarüsselam demiryolunu ele geçirmeleri taşıyıcı gereksinimindeki artışa engel olamadı. Sadece Lowa halkı, 83.518 yetişkin erkek, yıl boyunca üç milyon günden fazla taşıyıcılık yapmak zorunda kalmışlardı. Ailelerde babalar cepheye götürülürken, anneler un öğütüyor, çocuklar ise yiyecek taşıyorlardı.302 İngilizler von Lettow'un Merkez Demiryolu'nu bırakmayacağını ve tüm kuvvetleriyle bir savunma savaşı vereceğini düşünüyorlardı. Hâlbuki von Lettow ordusunun ciddi bir kayıp yaşamamasına özen göstererek güneydeki sıhhatsiz araziye çekildi.303 Almanlar geri çekilirken Darüsselam’dan Ujiji’ye uzanan Merkez Demiryolu'nu kısmen tahrip etmişler, köprüleri yıkmışlardı. Ancak raylar büyük oranda sağlam olduğu için İngilizler yolu onarmayı başardılar.304 Tabora Eylül 1916'da ele geçirilince Almanların esir aldığı siviller de kurtarılmıştı. Çoğunlukla misyonerler, tüccarlar ve bunların eşlerinden oluşan bu esirlere, onları halkın gözünde küçük düşürmek için, 299 "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 300 R. Anderson, a.g.t., s. 28, 109. 301 R. Anderson, a.g.t., s. 39-40, 49, 57-70, 126. Bu kola Westtruppen adı veriliyor. 302 David Northrup, Beyond The Bend In The River: African Labor In Eastern Zaire, 1865-1940, Ohio, Ohio University Center for International Studies, 1988, s. 106-112. 303 "East African Campaign", The Times, 27 Aralık 1916, s. 11. "Almanlar usanmak üzere. Hafifletici sebep buldukları anda beyazlarının epeycesi teslim oluyorlar ve askarileri [onları terk edip] kaçıyorlar, fakat başkomutanları von Lettow harikulade karakterli bir adam olmalı ki hâlâ büyük bir [orduyu] bir arada tutmayı başarıyor." 304 Elbette bu geçici bir onarımdı. Esasen 1919-1924 arasında İngilizler ADA'ndaki demiryollarına 489.000£ harcamışlardı ve daha da harcamaları gerekiyordu, (Report of East Africa…, s. 119-123). 237 Yener BAYAR çöpçülük gibi aşağılayıcı işler yaptırılmıştı.305 Tabora, nüfusunu çoğunlukla müslümanların oluşturduğu büyük bir kentti. Yine aynı tarihlerde, aşağıda da görüleceği üzere, bu kentte çalışan altı Osmanlı uyruklu işçi de Belçikalılarca esir alınmıştı. İngilizler 1916 sonuna kadar Almanların Merkez Demiryolu'nun güneyine çekilmesini sağladılar. Ele geçirdikleri bu bölgeyi de ilhak ettiler. Ancak bu işgal İngilizlere çok pahalıya patlamıştı. Evvela Doğu Afrika çeçe sineği306 sebebiyle süvari kuvvetlerine uygun bir yer değildi. Çeçe, pek çok askerin ve binek hayvanının ölmesine sebep oluyordu. Nitekim Kandoa İrangi üzerinden Alman Doğu Afrikası’nı işgal etmesi planlanan İngiliz süvarilerine verilen 3.894 adet atın, Mart'tan 23 Mayıs 1916’ya kadar geçen yaklaşık iki aylık bir süre içinde, 1.639'u ölmüş ve 718'i iş görmez bir hale gelmişti. Bu sineğin gücünü kendi gücüyle birleştiren von Lettow, piyade olan ve kollarıyla bacaklarını örtecek şekilde giyinen schutztruppe askerlerini bu sineklerin yoğun olarak bulundukları yerlerden geçirerek takip eden İngiliz süvarilerine ayrıca darbe indiriyordu.307 305 C.P. Fendall, a.g.e., s. 78-80. Çeçe sineğine ilerleyen sayfalarda değinilecektir. 307 H.Strachan, a.g.e., s. 609, 612. 306 238 Yener BAYAR Bu iki kare, geri çekilen Almanların tahrip ettiği Merkez Demiryolu'nu gösteriyor. Tabora-Morogoro arasında bulunan köpr“ler yıkılmış.308 Yine Haziran-Eylül 1916 arasında Uluguru Dağlarına yerleşen Almanları takip eden İngiliz ordularına lojistik sağlamakta kullanılan toplam 54.000 adet katır, eşek, at ve öküzün sadece 600’ü çeçe sineğine av olmaktan kurtulabilmişti.309 Üniformaları, uzun bir şort şeklinde, sadece dizlerine kadar inen İngiliz askerleri çeçe sineğine açık hedef oluyorlardı. J. Smuts, 21 Mart 1916'da Klimanjaro-Arusha bölgesini ele geçirdikten 27 Ekim 1916'da Almanları Merkez Demiryolu'nun güneyine atana kadar yaklaşık yedi aylık sürede Doğu Afrika'da gerçekleştirdiği askerî operasyonları anlatan bir raporu Ocak 1917'de London Gazette'de yayımlamıştı. Bu rapora göre, Klimanjaro operasyonlarından sonra Smuts ordusunu üç kısma ayırmıştı: 1) Tümgeneral Hoskins komutasında Hintliler ve Doğu Afrika'daki diğer İngiliz askerleri, 2) Smuts gibi bir Boer olan Tümgeneral Van Deventer komutasında Güney Afrika askerleri, 3) Tümgeneral Coen Brits komutasında yine Güney Afrika askerleri. Güney Afrika askerlerinin bir kısmı ancak Mayıs ayında Doğu Afrika'ya ulaşabilmişler ve cepheye Haziranın ikinci yarısında yollanmışlardı. Klimanjaro'daki Alman savunmasını geçtikten sonra 308 309 © Imperial War Museum (Q 15434); © Imperial War Museum (Q 15466). H.Strachan, a.g.e., s. 614. 239 Yener BAYAR ilerlemek için dört alternatif vardı: 1) Sahile çıkarma yaparak var olan demiryollarıyla iç bölgeye ilerlemek, 2) Viktorya Nyanza Gölü üzerinden Tabora'ya ilerlemek, 3) Pare ve Usambara Dağlarında bulunan Almanların esas kuvvetine saldırmak, 4) Arusha'dan güneye Merkez Demiryoluna doğru ilerlemek. Dördüncü yolu seçen Smuts, kendisi Tanga ve Pangani civarında Almanlarla çarpışırken Van Deventer'i güneye yöneltmişti.310 03 Nisan 1916'da üç Güney Afrika süvari alayının Masai steplerine yürümesiyle Van Deventer'in harekâtı başladı. 06 Nisan'da bölgedeki tek su kaynağına sahip olan tepe ele geçirildi; atlara üç gündür su verilememişti. 19 Nisan'da Kondoa İrangi işgal edildi. Ancak Deventer'in ordusu oldukça yıpranmış, pek çok at da çeçe nedeniyle ölmüştü. Bu harekât Moshi ile Merkez Demiryolu arasındaki rakımı yüksek stratejik mevkilerin İngilizlere geçmesi bakımından Almanlara ciddi bir darbe mahiyetindeydi. Bu arada yağmur mevsimine girilince Van Deventer'e düzenli gıda ulaştırılamadı ve askerleri perişan oldular. Bunu fark eden von Lettow 09 Mayıs sabahı 4.000 kişilik bir kuvvetle Deventer'e hücum etti. Yoğun muharebelerden sonra Almanlar Deventer'i yerinden sökemeyerek 10 Mayıs'ta geri çekilmek zorunda kaldılar.311 Smuts ise yağmurların Mayısın ikinci haftasının sonunda hafiflemesiyle birlikte diğer iki orduyla Pare ve Usambara Dağlarındaki Almanların üzerine yürüdü. Eteklerinden Tanga-Moshi Demiryolu'nun geçtiği bu dağlardan Pangani'ye kadar olan arazide 15-20 mil boyunca sık çalılıklar bulunuyordu. Çalılıktan istifade eden Almanlar iyi bir direnç gösterdilerse de Smuts'un askerleri 22 Mayıs-24 Haziran 1916 arasında 200 mil ilerlemeyi başardılar. Susuzluk ile lojistik ve nakliyedeki ciddi zorluklar bu askerleri de perişan etmişti. Sıtma sebebiyle bazı taburların gücü ilk hallerinin %30'una gerilemişti. Bu sebeple Smuts, askerlerini dinlendirmek zorunda kaldı. Bu süre içinde donanmadan da destek alarak Tanga, Bagamoyo gibi kıyı kentleri ve Usambara Dağlarının doğusunda kalan bölgeler tamamen ele geçirildi.312 310 "Six Months' Work in East Africa, Dispatch from Gen. Smuts.", The Times, 18 Ocak 1917, s. 7. 311 A.g.m., s. 7. 312 A.g.m., s. 7. 240 Yener BAYAR Alman Doğu Afrikasında zırhlı bir İngiliz vasıtası313 Bir yandan da General Tombeur komutasındaki Belçikalılarla beraber Viktorya Nyanza Gölü civarında harekâtlar başlamıştı. İngilizler burada Belçikalıların işini kolaylaştırmaya çalışıyorlardı. 09 Haziran'da göldeki en büyük ada olan Ukerewe Adası alındı. 14 Temmuz'da gölün kıyısındaki önemli Alman kenti Mwanza ele geçirildi. Artık Tabora yolu açılmış oluyordu.314 24 Haziran'da harekâtına kaldığı yerden devam eden Van Deventer ise Temmuz sonu itibariyle Merkez Demiryolu'nun Kilimatinde-Dodoma arasındaki 100 millik kısmını ele geçirdi. Smuts da güneye ilerliyordu. İngilizler ile Almanlar arasındaki muharebeler Ağustos ve Eylül aylarında Uluguru Dağları'nda, Mgeta Nehri'nde ve Kissaki'de devam etti.315 29 Ağustos'ta İringa, 04 Eylül'de Darüsselam ve 07 Eylül'de de Kilwa İngilizler tarafından ele geçirildi. Almanlar daha güneye, Kissaki-Rufiji yoluna, çekildiler. Hastalık ve yorgunluktan bitap düşen İngilizler ise muharebeye ara vermek zorunda kaldılar. Smuts, 1916'da cereyan eden savaşların neticesinde Almanların Mahenge Platosu haricindeki tüm sıhhatli ve değerli topraklarını yitirdiklerini de raporunda vurguluyor.316 Alman Doğu Afrikası'nın üçte ikisini ele geçiren Smuts İngilizlerin gözünde adeta bir kahraman hüviyeti kazanmıştı. Doğu © Imperial War Museum (Q 57995). A.g.m., s. 7. 315 The Times, 05 Ocak 1917, s. 8. 316 The Times, 18 Ocak 1917, s. 7. 313 314 241 Yener BAYAR Afrika'ya geleli bir sene olmamasına rağmen savaşın gidişatını değiştirmiş, Almanları sıhhatsiz güney bölgesinde sıkıştırmıştı. Bu günlerde pek çok kişi Smuts'un iyi bir terfii hak ettiğini düşünüyordu. 317 Gerçekten de Jan Smuts, 20 Ocak 1917'de Emperyal Savaş Hükümeti'nde Güney Afrika'yı temsil etmesi için Londra'ya çağırıldı.318 Londra'ya geldikten sonra da Doğu Afrika cephesinin bitmek üzere olduğunu, bu cephede Almanların artık zorlu bir düşman olmaktan çıktıklarını bildirmişti. Hatta Smuts'a göre savaşın uzaması Mart ve Nisan aylarının şiddetli yağmurların yağdığı aylar olmasının319 bir neticesiydi.320 Ancak yukarıda da değinildiği gibi Alman ordusu yenilmiş veya dağıtılmış değildi. Dolayısıyla Jan Smuts'un yukarıda gösterilen raporu ve beyanatları, halefi Hoskins'i zor bir durumda bırakmıştı. Epeydir günlük gıda istihkakları azaltmış olan İngiliz ordusu salgınların da etkisiyle gücünü yitirmişti. Güney Afrikalı ve Hindistanlı askerlerin çoğu salgın hastalık, yaralanma ve sakatlanmalar sebebiyle artık işe yaramadıkları için terhis edilmişlerdi.321 Bu âna kadar İngilizlerin ordusunun üçte ikisi başka ülkelerden getirilmiş beyazlardan oluşuyordu. Almanlarda ise bu oran sekizde birdi.322 Beyaz neferlerin yerini alan Nijeryalı ve Gold Coastlu (Ganalı) neferlerse tecrübesizdiler. Ayrıca sahra hastaneleri de diğer askerlerle doluydu. Askerlere verilen gıdanın azaltılması, KAR askarilerinin bile bağışıklıklarını zayıflatmıştı. Smuts'un açıklamalarının aksine, Hoskins'in Londra'dan yeni askerler, tıbbî ve askeri malzemeler, mühimmat, lojistik, motorlu taşıtlar vs. talep etmesi şaşkınlık yaratmıştı.323 Örneğin, bir kamyonun 30 taşıyıcılık iş yaptığını hesaplayan Hoskins 400 adet yeni kamyon istemişti.324 Hoskins Lloyd George, Smuts’u Filistin Cephesi’nin komutanı yapmak istiyordu. Doğruluğu şüpheli olan bir rivayete göre Botha, Smuts’u bu görevi üzerine almaktan şu sözlerle vazgeçirdi: “Don’t do it, Jannie. You and I know you are no general.” “Bunu yapma Jannie. İkimiz de senin bir general olmadığını biliyoruz.”, (C.Miller, a.g.e., s. 256). 318 Martin Gilbert, Winston S. Churchill Volume III. 1914-1916: The Challenge of War, Boston, Houghton Mifflin Company, 1917, s. 565; C.Miller, a.g.e., s. 249. Miller Smuts'un konferansa çağırıldığını sonradan kabineye alındığını belirtiyor. 319 Hoskins bir yıl sonra yayımlanan bir yazısında yağmur mevsiminin zorluklarını anlatıyor. Salgın hastalıkların yayılması, hayvanların ölmesi, motorlu taşıtların çamur yüzünden işleyememesi gibi noktaları vurguluyor, ("Hazards of E. Africa Campaign", The Times, 28 Aralık 1917, s. 5). 320 C.Miller, a.g.e., s. 255. 321 1917 başlarında İngiliz Doğu Afrika ordusundan 12.000'in üzerinde beyaz asker geri yollanmış yerlerine Nijeryalı neferler ve yeni devşirilen KAR birlikleri ikame edilmişti, ("East African Campaign", The Times, 18 Kasım 1918, s. 6). 322 H.C.O'Neill, a.g.e., s. 102. Yazara göre, beyaz askerlerin geri gönderilmeleri kararını, bölgeye alışık olmadıkları ve buradaki salgın hastalıklara karşı bağışıksız oldukları için Smuts almıştı. 323 Kayser ise Ağustos 1917'de savaşın yeni bir yıla daha girmesi münasebetiyle yayımladığı motive edici mesajında von Lettow'u takdir ediyor, ona ve askerlerine teşekkür ediyordu, ("Through German Eyes", The Times, 07 Ağustos 1917, s. 5). 324 H.Strachan, a.g.e., s. 631. 317 242 Yener BAYAR bir yandan da Doğu Afrika'dan asker ve taşıyıcı devşirmeyi hızlandırmıştı.325 C.Miller, Hoskins'ten önce İngilizler'in pratik ve insancıl nedenlerle siyah insanı asla bir nakliye vasıtası olarak görmediklerini, ancak Hoskins ile beraber bu tutumun değiştiğini vurguluyor. Buna göre, 1917'den önce İngiliz Doğu Afrika ordusunda 7.500 taşıyıcı istihdam edilmişken 1917 başlarında bu rakam, asker mevcudunun dört katından fazla bir düzeye, 175.000'e fırlamıştı.326 Eyl“l 'de çekilen fotoğrafta Lindi civarındaki Mongoyo'da İngiliz ordusunun motorlu vasıtaları gör“l“yor.327 325 C.Miller, a.g.e., s. 254-261. C.Miller, a.g.e., s. 256. 327 © Imperial War Museum (Q 49509). 326 243 Yener BAYAR Harita 6. 20 Ocak 1917'deki Durum: Güneydeki Küçük Bir Arazi Dışında ADA İşgal Edilmiş328 2.2.4. Almanya'nın Abluka Altındaki Doğu Afrika'ya Yardım Gönderme Çabaları Yukarıda da belirtildiği üzere Almanlar Doğu Afrika'da silah ve mühimmat dışındaki pek çok ihtiyaç maddesini üretebiliyorlardı. Savaş başladığı zaman schutztruppenin tüfekleri çoktandır miadı dolmuş olan 1871 yapımı mavzerlerdi. Mağlup ettikleri düşmanlardan ele geçirdikleri modern silah ve cephanelerle direnen Almanlar Königsberg'in uzun menzilli silahlarını da karada kullanıyorlardı.329 Okyanuslarda kontrollerini tamamen yitiren Almanlar açısından gemi ile Almanya'dan Afrika'ya takviye silah ve mühimmat nakletmek çok riskliydi. J.H.V.Crowe, a.g.e., s. 269-271. 20 Ocak 1917 Smuts'un Londra'ya çağırıldığı tarihtir. Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 205. The Times'ın 20 Kasım 1915 tarihli sayısında tahrip edilen Königsberg'in mürettebat ve silahlarının Doğu Afrika Cephesindeki Almanları güçlendirdiği belirtiliyor, (s. 8). 328 329 244 Yener BAYAR Mecburiyet Almanlara bu riski birkaç kez aldırdı. Winston Churchill'in de dediği gibi uçurtmalar rüzgâra dayanarak değil rüzgâra karşı yükselirler.330 Ablukayı aşarak von Lettow'a destek gönderme girişimlerinin ilki Almanların Kronborg adını vererek bir Danimarka ticaret gemisi şeklinde kamufle ettikleri Rubens şilebi idi. Tüm tayfası ve evrakları mükemmel bir Danimarka gemisi görünümü arz etmek üzere hazırlanmıştı. Rubens’in kargosu 4 makineli tüfek, 2 adet 6 cm’lik gemi silahı, 1.800 adet 1898 model tüfek, Königsberg için 1.600 ton kaliteli Westphalia kömürü ile lojistik (telefon cihazları, çadırlar, üniformalar vs.) ve tıbbi malzemelerden oluşuyordu. 08 Şubat 1915'te Rubens büyük bir gizlilik içinde Mozambik kanalına kadar gelmeyi başardı. Rubens'in kaptanı Carl Christiansen Königsberg'in kaptanı Loof'a kargosunu nereye götürmesi gerektiğini telgrafla sordu. Bu şifreli telgrafı alan düşman gemileri her ne kadar şifreyi çözemedilerse de Königsberg'e yardım getiren bir Alman gemisinin varlığını keşfettiler. Hemen Rubens'in peşine düşen King-Hall onu 14 Nisan'da Tanga önlerinde yakaladı. Binlerce kilometrelik mesafeyi aşan Rubens başarısız olmak üzereydi. King-Hall'un gemisi Hyacinth ateşe başlayınca Rubens Manza Körfezi'ne sığındı.331 Bu körfezde kaçabileceği bir yer olmayan Rubens kapana kısılmıştı. Uyanık davranarak deniz musluğunu açan Almanlar, gemi su alırken kıç tarafındaki kargoyu da ateşe verip gemiyi tahliye ettiler. KingHall ise bu sırada gemisinden dürbünle Rubens'i izliyordu. Rubens'deki yangın şiddetlenip birkaç kez de patlama meydana gelince King-Hall artık geminin taşıdığı kargonun kurtarılamayacağına hükmetti. Kaçan tayfaları yakalamak için bir grup asker gönderdiyse de kıyıdaki schutztruppenin makineli tüfeklerle ateş açması üzerine İngilizler geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak, daha sonra Rubens'e gelen Almanlar kargonun mühim bir kısmını kurtarmayı başardılar. 1.000 adedi Königsberg’in 10,5 cm’lik silahları için olmak üzere toplam 7.500 kovanın 5.500’ü ve 4,5 milyon merminin 2 milyonu, tüfekler, çadırlar, üniformalar, tıbbî malzemeler, likör ve telefon ekipmanları kurtarılmıştı. Kurtarılan malzeme, taşıyıcılara yüklenerek önce Tanga'ya buradan da trenle Moshi'ye getirildi. Ancak bu mühimmatı kullanılabilir bir hale getirmek pek de kolay olmadı. Su almış olan mermilerin elle tek tek boşaltılarak, içeriğinin güneşte kurutulup tekrar doldurulması aylar sürdü.332 Rubens'in kargosu özellikle makineli tüfeklerin kullanabileceği bir surette yeniden üretilmişti.333 İngiliz ambargosunu kıran bir diğer yardım gemisi de Marie idi. Ocak 1916'da yola çıkan Marie Mart ortalarında Lindi'nin biraz “Kites rise highest against the wind, not with it.” H.Strachan, a.g.e., s. 589-591; C.Miller, a.g.e., s. 110-111. 332 H.Strachan, a.g.e., s. 589-591; C.Miller, a.g.e., s. 110-113. 333 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 67. 330 331 245 Yener BAYAR güneyindeki Sudi Körfezi'ne (Burası, Alman Doğu Afrikası'nın en güneyinde bulunuyor.) ulaştı. Marie’nin hamulesi 50.000 taşıyıcıya yüklenerek boşaltıldı. Marie 1898 model tüfekler için 4 milyon, 1871 modeller içinse 1 milyon mermi getirmişti. Ayrıca 4 adet 10,5 cm’lik havan topu, 2 adet 7,5 cm’lik dağ topu, 4 makineli tüfek, 2.000 tüfek, 3.500 el bombası, 12.000 neferlik üniforma ve teçhizat ile nefer ve subaylar için bir miktar madalyayı da nakletmişti. İngilizler bu sefer iyice geç kalarak, Marie'yi ancak yükünü boşaltıldıktan sonra buldular ve taarruzları da bir işe yaramadı.334 Bu geminin taşıdığı kargoyu Mart 1916'da Doğu Afrika'ya ulaştırmayı başarması savaşın seyri açısından önemli bir dönüm noktası oldu. Marie'nin getirdiği mühimmat olmasaydı Almanların direnci muhtemelen daha erken kırılabilecekti.335 Almanlar bu şekilde iki gemi daha göndermeyi planlamışlardı, ancak İngiliz ordularının güneye doğru ilerlemeleri sebebiyle bu gemileri ertelemek zorunda kaldılar.336 Yukarıda izah edildiği gibi, İngilizler 1916 yılında Alman Doğu Afrikası'nın büyük bir kısmını hızlıca işgal etmişlerdi. Özellikle kıyı kentlerini ele geçirmeleri yeni bir geminin yola çıkarılmasına mahal bırakmadı. Marie'den yaklaşık bir buçuk yıl sonra Almanlar, bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Yanbolu’dan, bir yardım zeplini göndererek Doğu Afrika'daki İngiliz ablukasını delmeyi denediler. Aşağıda da görüleceği üzere bu zeplin seferi hususunda literatürde pek çok bilgi kirliliği bulunmaktadır.337 Von Lettow'a bir zeplinle yardım göndermek fikri ilk olarak Mayıs 1917'de gündeme gelmişti. Devasa Zeplin L59’u (LZ 104) Mahenge'ye ulaştıracak olan subay Ludwig Bockholt Staaken’den kaldırdığı zeplini, 28 saat süren bir yolculuğun sonunda, 04 Kasım 1917 günü Yanbolu’ya getirdi. Zeplin saatte azamî 50 mil yol alabiliyordu. Elbette bu hız onu bekleyen İngiliz hava kuvvetlerinin uçaklarından kaçması için yeterli değildi. Ancak bu yıllarda uçaklar ne zeplinin ulaştığı irtifaya ulaşabiliyorlardı ne de onu imha edecek kadar güçlü silahları vardı. Doğu Afrika’da zeplin yakıtı, hidrojen gazı, olmadığı için zeplin geri dönemeyecek ve von Lettow’a ulaştıktan sonra sökülüp parçalara ayrılacaktı. Muslin astarları sargı bezi olarak, dış kaplaması çadırlarda, 334 H.Strachan, a.g.e., s. 591; C.Miller, a.g.e., s. 165-166. "German Tactics in E. Afrika: Native as Fighting Man, Modern and Medieval Methods", The Times, 20 Aralık 1916, s. 7. 336 H.Strachan, a.g.e., s. 591. 337 Von Lettow-Vorbeck hatıratında zeplinden bahsetmiş olsaydı muhtemelen bu husustaki karmaşanın önünü almış olurdu. İngiliz komutanların da hatıratlarında zeplinden bahsetmemelerine hayıflanmak gerekir. Bunun tek istisnası Fendall'dır. Ancak Fendall'da zeplin hakkında sonradan uydurulan İngiliz mitlerine tesadüf edilmiyor. Bu hususta tek söylediği Alman zepleninin gizemli bir meraka sebep olduğudur, (C.P.Fendall, a.g.e., s. 111). Yeri gelmişken Tuğgeneral Charles Fendall'ın bu eseri şaşırtıcı bir titizlikle hazırlamış olduğuna dikkat çekelim. 335 246 Yener BAYAR duralumin iskeleti kablosuz telgraf direklerinde vs. kullanılacaktı. Zeplin kendisi dışında, makineli tüfek, cephane, gıda, 3 tonluk tıbbî malzeme, hekimler ve demir haç madalyalarından oluşan 16 tonluk bir kargo getiriyordu.338 Yanbolu'dan Doğu Afrika'ya gönderilen Zeplin L 339 Alman Sömürge Nezareti barış konferansından önce en azından bir Alman sömürgesinin Almanya egemenliğinde kalmasını önemsiyordu. 226,5 metre uzunluğunda ve yaklaşık 28 metre yüksekliğinde olan bu zeplinin Doğu Afrika'ya ulaşması sadece burada savaşan askerleri desteklemekle kalmayacak, Alman halkını da gayrete getirecek ve dünyada bir hayranlık uyandıracaktı.340 338 Douglas H. Robinson, The Zeppelin In Combat: A History Of The German Naval Airship Division- 1912-1918, Schiffer Publishing, Ltd., 1994, s. 305. D. Robinson birkaç sayfa sonra zeplinin 15 ton kargo ile yüklendiğini belirtiyor (a.g.e., s. 307). C. Miller ise zeplinin kargosunun 50 ton olduğunu belirtmektedir (a.g.e., s. 289). Fakat bu rakam mübalağalıdır. Zeplindeki kargonun muhteviyatı için bkz. (D.Robinson, a.g.e., s. 307). 339 D. Robinson, a.g.e., s. 308. Zeplin bu operasyon için özel üretilmişti. Afrika'dan geri dönemeyeceği için tecrübesi en az olan subaylardan birinin Ludwig Bockholt'un emrine verilmişti. Aslında bu göreve L 57 model bir zeplin verilmişti, ancak Bockholt bu zeplini deneme uçuşunda düşürmüştü. Eğer L 57 düşmeseydi bir ay evvel gerçekleşecek olan zeplin operasyonu muhtemelen başarılı olacaktı. 340 D. Robinson, a.g.e., s. 305. 247 Yener BAYAR Harita 7. Doğu Afrika'ya Yardım Götüren Zeplin L59'un Güzergâhı341 341 http://fly.historicwings.com/2012/11/das-afrika-schiff/, erişim tarihi: 07/12/2014. 248 Yener BAYAR İki başarısız denemeden sonra Bockholt, 21 Kasım 1917’de, Doğu Afrika’daki Alman kuvvetlerine lojistik destek sağlamak üzere havalandı. Sabah saat 09:45 sularında Edirne semalarından süzülüp tüm Batı Anadolu’yu kuzeyden güneye geçtikten sonra Girit üzerinden Mısır’a geçti.342 Bu esnada fırtınalara yakalandı, neredeyse bir dağın zirvesine çarpacaktı ve çok süratli gittiği için bir motorunu da yitirdi. Ayrıca kablosuz telgraf anteni de hasar görmüştü. Tayfalarsa çöldeki gece-gündüz sıcaklık farkından ve çalkantıdan mustariptiler. Bu sıcaklık farkı zeplinin muharrik bir kuvveti olan gaz üzerinde şiddetli tesirler yapıyor ve uçuş yüksekliğini ayarlamayı zorlaştırıyordu. Bu arada Almanlar arasındaki iletişimi takip eden ve şifrelerini kıran İngilizler operasyonu öğrendikleri için Afrika’daki hava ve kara kuvvetlerini alarma geçirmişlerdi. Zeplin görünür görünmez İngiliz uçakları kalkacak ve onu düşüreceklerdi. 19 Kasım'da İngilizlerin Makonde arazisini ele geçirdikleri yönünde bazı raporlar Alman askerî makamlarına ulaşmıştı. Sonraki günlerde bu hususta başka bilgilere de ulaşıldı. Zeplinin inebileceği tek yer Makonde idi. Almanlar tereddüde düşerek Kayser'e operasyonun iptal edildiğini söylediler.343 Bir yandan da Yanbolu’dan zeplini geri çağırmak için bir mesaj göndermek istedilerse de, mesafe sebebiyle zepline artık Yanbolu’dan ulaşılamadığı, mesajın Nauen’den gönderilmesi gerektiği anlaşıldı. Berlin yakınlarındaki Nauen, 21 Kasım gecesi zepline ulaşmaya çalıştı, ancak Girit’in güneyinde yakalandığı fırtına sebebiyle mesajı zepline iletmek mümkün olmadı. Bu sırada Bockholt, olan bitenden habersiz, hızlıca hedefine doğru ilerliyordu.344 Nauen’den gönderilen geri dönüş emri ancak 23 Kasım saat 12:45’te zepline ulaştı.345 Hartum semalarında bulunan zeplin geri dönerek yine Anadolu üzerinden geçip 25 Kasım'da Yanbolu'ya indi. D. Robinson, a.g.e., s. 306-310. İkinci başarısız denemesinde İzmir'e kadar gelen Zeplin, burada bir fırtınaya yakalanınca geri dönmek zorunda kalmıştı. 343 Gerçekten de İngilizler bölgeyi büyük oranda ele geçirmişlerdi. Hatta 21 Kasım'da Nevala'ya girmişlerdi, ("The Round-Up in East Africa", The Times, 03 Aralık 1917, s. 7). 344 C.Miller, a.g.e., s. 288-289. 345 D. Robinson, a.g.e., s. 311-312. 342 249 Yener BAYAR Zeplin L uçarken346 L59’un, 96 saat süren bu uçuşunda motorlarından birini kaybetmesine rağmen saatte ortalama 44 mil sürat yaparak toplam 4.199 mil yol alması kırılması güç bir rekor oldu. Üstelik kendisini arayan İngiliz hava kuvvetlerine fark edilmemeyi de başarmıştı. Bu seyahatten mülhem iki roman yazılmıştır.347 Yukarıda zikredildiği gibi başarılı da olsa başarısız da olsa zeplinin Yanbolu’ya dönmesi beklenmiyordu. Ancak olaylar bu yönde gelişince geri dönen zepline ne olacağı tartışılmaya başladı. Zeplinle Yemen’deki Türk ordusuna yardım ulaştırmak veya zepline İstanbul’da mayın taraması yaptırmak başlıca iki öneriyse de bu öneriler çeşitli sebeplerle hayata geçirilemedi.348 Daha sonra bir bombacı zepline dönüştürülen L59, 08 Nisan 1918’de Malta’daki İngiliz kuvvetlerine taarruz etmeye giderken infilak etmiştir. Bilindiği üzere tarihin ilk stratejik bombalama operasyonları Alman zeplin filosu tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda icra edilmiştir. Bu zeplinler bulutların üstünde düşman hava kuvvetlerinden gizlenip bir düzenek vasıtasıyla mürettebatlarından iki kişiyi aşağıya uzatarak hedefleri tespit ettiriyor ve bombalarını bırakıyorlardı.349 Özellikle Londra’ya yapılan saldırılarda İngiliz halkının motivasyonunun bozulması amaçlanıyordu.350 http://fly.historicwings.com/2012/11/das-afrika-schiff/, erişim tarihi: 07/12/2014. Bunlar William Stevenson’un The Ghosts of Africa (1980) ve Paulo Borges Coelho’nun O Olho de Hertzog (2010) adlı romanlarıdır (http://en.wikipedia.org/wiki/LZ_104_(L_59), erişim tarihi: 07/12/2014). Peter W. Brooks ise Zeppelin: Rigid Airships 1893-1940 adlı kitabında L59’a hiç değinmemiştir (Vaşington, Smithsonian Institution Press, 1992). 348 D. Robinson, a.g.e., s. 314. 349 Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde (BOA, Y.PRK.MYD., 26/112; BOA, HR.SYS., 2435/42) kodlu gömleklerde zeplinlerle ilgili malumat bulunmaktadır. 350 İngiltere’ye yapılan zeplin taarruzlarında toplam 557 kişi ölmüş, 1.358 kişi yaralanmış ve o günkü rakamlarla 1,5 milyon sterlin maddi hasar meydana gelmiştir (Ian Castle, London 1914-17: The Zeppelin Menace, Oxford, Osprey Publishing Ltd., 2008, s. 91). 346 347 250 Yener BAYAR Zeplin L59'un Doğu Afrika operasyonunun yukarıda özetlenen ayrıntıları uzun zamandır bilinmesine rağmen, pek çok tarihçi zeplinin geri dönüşünü, İngilizlerin Alman şifresiyle zepline gönderdiklerini iddia ettikleri sahte bir iletiye bağlamaktadır.351 Bu tahrifatın büyük oranda Richard Meinertzhagen'in (d.1878-ö.1967) yayımlanmamış 352 günlüklerinden kaynaklandığı anlaşılıyor. R.Meinertzhagen'in ortaya attığı pek çok asılsız iddia Doğu Afrika Cephesi'nden bahseden tarih metinlerinde yinelene yinelene maalesef artık sorgulanmayan sahih bilgi mahiyeti kazanmıştır. Bu sebeple burada ayrı bir bölüm açarak Meinertzhagen günlüklerine eleştirel yaklaşamayan özellikle Anglosakson tarihçilerin ürettikleri mitlere dikkat çekilmesi gerekli görüldü. 2.2.5. Richard Meinertzhagen Güya, Almanların Doğu Afrika'ya bir zeplinle yardım göndereceğini öğrenen R.Meinertzhagen, Almanların kullandıkları güncel şifreyle zepline von Lettow'un teslim olduğunu dolayısıyla da görevin iptal olduğunu bildiren bir telgraf çekerek zeplinin geri dönmesini sağlamıştı. Hatta zeplini hem giderken hem de dönerken Sollum semalarında görmüştü.353 Önemli bir bankacı aileye mensup olan Meinertzhagen yakın zamanlara kadar tarih, ornitoloji (kuşbilim) ve istihbaratçılık alanlarında büyük itibar gören bir figürdü. Müstakil birkaç biyografisi yazıldı.354 Yayımladığı günlük, makale ve kitapları ile yayımlayamadığı onlarca ciltlik günlükleri ve notları pek çok akademik esere kaynaklık yaptı. Derken tüm bu külliyatın, zeplin L59 bahsinde de olduğu gibi, asılsız ve mesnetsiz satırlarla dolu olduğu ortaya çıktı.355 Ancak, Meinertzhagen'in kafasında kurduğu ve başrolünü hep kendisine biçtiği sahneler sinema filmlerinden romanlara, akademik metinlerden popüler kitaplara kadar binlerce esere sirayet etti ve hâlâ da ediyor.356 İngiliz ordusuna girdikten sonra bir müddet Hindistan'da bulunan R.Meinertzhagen, 1902 yılında Doğu Afrika'da KAR birliklerinde subay 351 Örneğin: C.Miller, a.g.e., s. 289; H.Strachan, a.g.e., s. 590; H.Strachan, The First World War in Africa, s. 119. 352 Brian Garfield, a.g.e., s. 125-127, 281-282. 353 B.Garfield, a.g.e., s. 125-127. 354 Mark Cocker, Richard Meinertzhagen: Soldier, Scientist and Spy, Londra, Secker & Warburg, I989; John Lord, Duty, Honor, Empire: The Life And Times Of Colonel Richard Meinertzhagen, New York, Random House, 1970; B.Garfield, a.g.e. 355 Bugünden bakıldığında "ipe sapa gelmez" denebilecek bu iddiaların böyle yaygınca benimsenebilmesi manidardır. Örneğin, Meinertzhagen Hitler ile 1934, 1935 ve 1939 yıllarında üç sefer görüştüğünü ve bir seferinde onu neredeyse vurcağını yazıyor, (Colonel R. Meinertzhagen, Middle East Diary 1917-1956, Londra, The Cresset Press, 1959, s. 149-154; 154-156; 159-160). Zannederiz ki insanlar bunlara inanmak istediler. 356 Burada ne Zeyd'i tahkir ve ne Amr'i yüceltme gibi bir fikir takip edilmedi. Zaten her kişinin işi, güzel ve çirkinin ölçüsüdür. 251 Yener BAYAR olarak görevlendirildi. Bu yıllarda meydana gelen kalkışmaların bastırılmasında görev aldı. 1906 Mayısında İngiltere'ye geri çağırıldı. 1908-1909'da Güney Afrika'da sonra Moritus'ta357 görev yaptı. 1913'te tekrar Hindistan'a atanan Meinertzhagen, Cihan Harbi'nin başlamasıyla buradan İngiliz Doğu Afrikası'na gönderilen orduyla beraber tekrar Doğu Afrika'ya geldi. İngiltere'ye gönderildiği Kasım 1916'ya kadar bu cephede askeri istihbaratçı olarak görev yaptı. 1917'de ise Filistin Cephesi'nde görev aldı. Meinertzhagen günlüklerinde, Doğu Afrika Cephesi'nde pek çok başarılı operasyona imza attığını belirtiyor. Bunların başında sahte Alman paraları basarak Alman Doğu Afrikası'na göndermesi, 100'den fazla ajan devşirmesi, su kaynaklarının etrafına hayvan leşleri koydurarak suların zehirli olduğu izlenimini uyandırması ve DPM uygulaması sayılabilir.358 Ancak, Meinertzhagen'in o günlerde yazdığı, bugün İngiltere arşivlerinde bulunan, raporlar da cephedeki arkadaşlarının hatıratları da bu operasyonları doğrulamıyor. Üstelik bunların sonradan kurgulanmış hikâyeler olduğunu gösteren pek çok veri de var.359 Deutsch-Ostafrikanische Bank tarafından kâğıt paralar360 361 'de piyasaya s“r“len geçici Meinertzhagen günlüklerinde DPM olarak geçen yöntemin "dirty paper method" (kirli kâğıt yöntemi) olduğu düşünülüyor. Savaş yıllarında Alman Doğu Afrikası'nda kâğıt darlığı vardı. Alman subaylar kendilerine verilen emirleri ihtiva eden kâğıtları işleri bittikten sonra tuvalet kâğıdı Bu adanın 1860'lardaki vaziyetini bir Osmanlı'nın gözünden görmek için bkz. (Mühendis Faik, Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi (Seyahatnâme-i Bahr-i Muhit), haz. N.Ahmet Özalp, Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 60-67). 358 B.Garfield, a.g.e., s. 103; C.Miller, a.g.e., 98-99. 359 B.Garfield, a.g.e., s. 102-119. 360 © Imperial War Museum (CUR 1750). 361 Gazete matbaasında basılan bu paralara, değersiz oldukları için, halk arasında "maymun para[sı]" ("monkey money") deniyordu. Hükümet güvencesi altında olan bu paraların işgale başlayan İngilizler ve Belçikalılar tarafından tedavülden kaldırılacağı düşünülüyor ve bu sebeble de bu paralara ADA içinde bile itibar edilmiyordu, (E.F.Spanton, a.g.e., s. 90-91). 357 252 Yener BAYAR olarak kullanıyorlardı. Bunu öğrenen Meinertzhagen, bazı adamlarını bu kullanılmış kâğıtları toplayıp kendisine ulaştırmakla görevlendirmişti. Böylelikle sadece Alman subaylar arasındaki iletişime vâkıf olup kullanılan şifreleri çözmekle kalmadı, subayların imzalarını tanıdığı için sahte evraklar da düzenlemeye başladı. Kendi deyişiyle DPM "pis olmasına rağmen doğru [ve] sürekli bir bilgi kaynağı" idi.362 Y. Sheffy ise DPM’nin tuvalet kâğıdı toplama yöntemi olmadığını düşünmektedir. Nitekim Meinerthagen günlüklerinde tuvalet kâğıdıyla ilgili yöntemini açık açık anlatıyor, ancak DPM’nin gizli kalması gerektiğini belirtiyor. Yazara göre bu yöntem muhtemelen kimyasal bazı maddelerin yardımıyla bir tür belge kopyalama yöntemi olmalıdır.363 Meinertzhagen'in güvenilirliği hakkında ciddi şüpheler bulunan iddiaları bir yana, İngilizler savaş boyunca Doğu Afrika Cephesi'nde Almanlara karşı çeşitli istihbarat yöntemleri kullanmışlardı.364 Uçakları sadece Alman mevzilerini bombalamak için değil, havadan fotoğraf çekmek için de kullanmışlardı.365 Yerlilerden devşirdikleri binin üzerinde silahlı istihbarat elemanı kullanmış, eski Alman askarilerinden birkaç tabur oluşturmuş, Makonde örneğinde olduğu gibi Alman idaresine karşı halk arasında isyanlar çıkmasını366 tertiplemiş, Alman ordusundaki neferlerin firar etmelerini özendirmek amacıyla broşürler dağıtmış ve kısacası Almanlara verilen desteği azaltmak için ellerinden geleni yapmışlardı.367 Doğu Afrika Cephesi'ne ilişkin tarih kitaplarında Meinertzhagen'in kurguları kadar ilgi çekici olmayan bu tür konvansiyonel yöntemlere pek değinilmese de bu harekâtların Almanları cidden yıprattığı bilinmelidir. Meinertzhagen günlüklerinin bu kadar tahrifata mesnet olabilmelerinin başlıca iki sebebi vardır: 1) İngiliz (ve Anglosakson) milliyetçiliğini okşamaları, 2) İşledikleri konuların diğer taraflarının görüşlerinin de farkında olarak yazılmış ve defalarca değiştirilmiş 362 "a constant source of filthy though accurate information", (C.Miller, a.g.e., 98-99). Yigal Sheffy, British Military Intelligence In The Palestine Campaign 1914-1918, New York, Routledge, 2013, s. 269-273. Sheffy de Meinertzhagen'in anlattıklarına eleştirel yaklaşmayan yazarlardan biridir. Adı geçen kitabı da görüldüğü üzere Meinertzhagen mitlerinin hâlâ ne kadar etkili olduğunun iyi bir delilidir. 364 Von Lettow bazen "vali"ye (mülkî âmir) bağlı olan İngiliz ajanlarının "çok aktif" olduklarını yazmaktadır, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 99, 108, 304). Bir aşamadan sonra Alman askarileri ancak kendilerini İngiliz ordusuna mensup gibi göstererek İngilizlerin kontrolü altındaki bölgelere girebiliyorlardı, (a.g.e., s. 137). İngiliz istihbarat faaliyetleri, Portekiz Doğu Afrikası'nda Alman ordusundan pek çok askari ve taşıyıcının firar etmesini sağladı, (a.g.e., 244). 365 Francis Brett Young, Marching On Tanga With General Smuts In East Africa, Londra, William Collins Sons & Co. Ltd., 1919, s. 21. 366 Örneğin Almanlar Kisija'da, 29-30 Temmuz 1915 gecesi, yerlileri Almanlara karşı başkaldırmaya çağıran bir sandal dolusu propaganda broşürü yakalamışlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 86). 367 R.Anderson, a.g.t., 345. 363 253 Yener BAYAR olmaları. İlk sebebi açmak gerekirse, bugün hâlâ Birinci Dünya Savaşı'nı konu alan tarih metinlerinin çoğunun İngiliz yanlısı ve Almanya'yı olumsuzlayan bir dil kullandıkları açıktır. Savaşı Almanlar kazansalardı, muhtemelen tarihçilikteki bu eğilim de tam tersi yönde gelişecekti. Ancak Doğu Afrika Cephesi mevzubahis olduğunda hem Alman hem de İngiliz tarafı yoğun bir milliyetçi söyleme ve adeta bir tür sömürgeci gururuna kapılıyorlar. Bu en net bir biçimde 1951 yılında çekilen meşhur The African Queen filminde görülebilir. Bu filmde kötü olan hemen her şeyle özdeşleştirilen Almanlar zorba, dine hürmet etmeyen, saldırgan, gaspçı, katil ve ahmak kimseler olarak yer bulurken, İngilizler fedakâr, cefakeş, dindar, kıt kaynaklarla büyük başarılara ulaşabilecek kadar zeki ve imkânsızı başaracak kadar iradeli, iyi kişiler olarak temsil edilmişlerdir. Afrikalılar ise, Afrika'da adeta "dış kapının mandalı"dır; etraflarında ne olup bittiğini anlayacak bir seviyede değildirler ve süregiden savaşta Almanlara hizmet etmekten veya Almanların kurbanı olmaktan başka bir rolleri yoktur. Bir özne değildirler. İkinci sebebe gelince, Meinertzhagen harpten sonra, von Lettow gibi önemli kişilerle arkadaşlık kurmuş, anlattıklarını dinlemiş ve eserlerini okumuştu.368 Süreli yayınları, hatıratları ve akademik eserleri de takip ediyordu. Kendi günlüklerini bu diğer kaynakları gördükten sonra revize ediyor ve kısmen yeniden yazıyordu. Dolayısıyla Meinertzhagen'in seksen ciltlik yayımlanmamış ve dört ciltlik yayımlanmış günlükleri sıcağı sıcağına yazılmış öznel notlar değil aradan uzun bir zaman geçtikten sonra defalarca yazılmış ve değiştirilmiş metinlerdir.369 Bu nedenle Meinertzhagen günlükleri bizzat karşı tarafın ürettiği metinlerce de desteklenirler. Von Lettow'un hatıratı ve Meinertzhagen'in günlükleri Doğu Afrika Cephesi'ne ilişkin metinlere temel oluşturmuştur. Bu konuyu işleyen akademik ve popüler tarih metinlerine bu açıdan ihtiyatla yaklaşmak gerekir.370 Örneğin Jan Smuts'un aslında Güney Afrika'daki muhtemel siyasi kariyerini riske atmamak için büyük bir savaştan Meinertzhagen güya Hitler'e von Lettow'u Almanya'nın İngiltere Büyükelçisi yapmasını önermiş, Hitler de bu öneriyi benimseyerek von Lettow'a teklif etmişti. Ancak Lettow bunu reddetmişti. Hâlbuki von Lettow 1930'lu yılların başlarında Nazilerin yükselmesiyle beraber Reichtag üyeliğinden istifa etmişti ve anlaşıldığı kadarıyla Nazilerden uzak durmayı yeğlemişti. Meinertzhagen'in bu palavrası da bazı iyi tarihçilerce gerçek kabul etmiştir, ör. (C.Miller, a.g.e., s. 331). 369 B.Garfield, a.g.e., s. 227-233; Storrs L. Olson, "The Meinertzhagen…" (book review), The Wilson Journal of Ornithology, CXX/4, Aralık 2008, s. 917: Bu günlüklerin arasında kendi gününde yazılmış bir tane bile orijinal metin yok. 370 Doğu Afrika Cephesinde bulunmuş gerek Alman gerekse İtilaf Kuvvetleri subaylarının yazdıkları hatıratlarda Meinertzhagen'e ya hiç değinilmiyor ya da ismi önem atfedilmeden zikrediliyor. Buna rağmen tarihçiler Meinertzhagen'e tereddütsüzce itibar ettiler. Örneğin (J.G. Millais,, Life Of Frederick Courtenay Selous, D.S.O. Capt. 25th Royal Fusiliers, Longmans, Green And Co., Londra 1919) kitabı Meinertzhagen'in adını zikreden hatıratlardan biridir. 368 254 Yener BAYAR kaçındığı ve sürekli manevralar yaparak Almanların mağlubiyetini geciktirdiği iddiası bu iki kaynağa gereğinden fazla itibar gösterilmesinden kaynaklanmıştır. Hâlbuki yukarıda da gösterildiği üzere Smuts'un Doğu Afrika'da komuta ettiği ordunun başarılarını küçümseyebilmek pek de kolay değildir. Brian Garfield 2007 yılında The Meinertzhagen Mystery: The Life and Legend of A Colossal Fraud (Meinertzhagen Muamması: Büyük Bir Sahtekârın Efsanesi ve Hayatı) adlı bir kitap yayımladı. Bu kitap yeterince titizlikle hazırlanmamasına rağmen371 merkezinde Meinertzhagen'in bulunduğu efsaneleri ikna edici bir yetkinlikle çürütüyor. B.Garfield'ın eserinde özellikle Türkçe kaynaklar pek çok hata ile kullanılmıştır.372 Burada, Doğu Afrika cephesiyle ilgili tahrifata dikkat çektikten sonra konunun ehemmiyetine binaen Filistin Cephesi'ne ilişkin bir meseleye de kısaca değinmek gerekiyor. Hastalık sebebiyle Doğu Afrika’dan İngiltere'ye döndükten sonra Filistin Cephesi’ne tayin edilen Richard Meinertzhagen, General Allenby’nin İngiltere'nin Filistin Cephesi kuvvetlerinin komutanı olarak atanmasından iki gün önce, 26 Temmuz 1917'de, görev yerine vardı. Mart ve Nisan 1917'de Gazze üzerine taarruz eden İngilizler büyük zayiata uğrayarak püskürtülmüştü.373 Bu sırada 39 yaşında olan Meinerthagen günlüklerinde, bu cephede hem DPM hem de başka yollarla topladığı istihbaratlar ve düzenlediği operasyonlarla savaşın seyrini değiştirdiğini ve İngiliz galibiyetinde büyük katkısı olduğunu iddia ediyor. 371 S.L. Olson, a.g.m., s. 917-920. Örneğin, Hüseyin Hüsnü Paşa'nın Yıldırım adlı kitabının 1920'de Remzi Kitabevi tarafından yayımlandığını belirtiyor ki (B. Garfield, a.g.e., s. 255) bu yanlıştır; kitap, Genelkurmay tarafından 1921'de Askeri Matbaa'da basılarak yayımlanmıştır. Türk takvim sisteminin değiştirildiğini belirten Garfield, 10 Ekim 1917'nin miladî 12 Eylül 1917'ye karşılık geldiğini iddia ederek bu tarihe kayıp torba hilesi hususunda mühim bir rol atfediyor, (a.g.e., s. 36). Takvim hakkındaki bu iddia ve devam eden sayfadaki çıkarımlar da doğru değildir. Zaten Hüseyin Hüsnü adı geçen eserinde olayın tarihini "teşrin-i evvelin evâsıtında" şeklinde veriyor. Kayıp torba meselesine ilişkin Türk kaynaklarından bahsederken Yusuf Hikmet Bayur'un diğerlerinden farklı olarak torbanın bir otomobil tarafından bırakıldığını yazdığını belirtiyor (a.g.e., s. 256). Hâlbuki bizzat Hüseyin Hüsnü'de de torbanın "çarçabuk kaçan bir düşmanın binek otomobilinin hareket yerinde" bulunduğu bildirilmektedir. (Hüseyin Hüsnü, a.g.e. 2002, s.102; 1921, s. 112). Dolayısıyla Y.H.Bayur bu mesele hakkında ortaya istisnaî bir iddia atmıyor. B. Garfield bir başka yerde ise Filistin'i Ankara'ya tâbi etmiştir: "As a vassal of Ankara, Palestine was not looked upon by most European Jews as a friendly sort of place to move to." (B.Garfield, a.g.e., s. 123). Bu kitapta, yazarın özensizliğine delâlet eden daha pek çok hata vardır. 373 Mirliva Sedat, Yıldırım Ordularının Bozgunu Filistin'e Veda, uyarlayan Kemal Gurulkan, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2009, s. 101. Bu kitapta herhangi bir torbadan bahsedilmiyor. 372 255 Yener BAYAR Meinerthagen’in Filistin Cephesi’nde icra ettiği düşünülen en meşhur faaliyeti kayıp torba hilesidir.374 İngilizler Gazze önlerinde sürekli yenildikleri için Ekim 1917’de Birüssebi’ye (Beersheba) saldırmayı planladılar. Fakat Osmanlıların burada da kendilerini püskürtmelerinden çekindikleri için bir savaş hilesine başvurdular. Buna göre bir atlı Osmanlı askerlerine yakın bir yerde torbasını düşürecek, Osmanlılar torbayı açtıklarında içinde İngilizlerin tekrar Gazze’ye saldıracaklarını gösteren belgeleri bulacaklardı. Böylece Gazze’yi savunmaya odaklanacaklar ve İngilizler de Birüssebi’yi ele geçirecekti. Torbayı inandırıcı kılmak için içine bazı özel mektuplar, bir miktar para, şifre miftahı vs. de konulmuştu. Güya daha sonra bu şifre ile Türkleri aldatmak için bazı telgraflar da çekildi. 1987 yapımı The Lighthorsemen filminde de bu sahneler canlandırılıyor. Ayrıca Meinertzhagen yakalanacaklarından emin olduğu bazı "beceriksiz bedevileri" ajan olarak tutarak, yakalandıklarında üzerlerinde Gazze saldırısı hakkında vesikalar bulunmasını da sağlamıştı. Bununla beraber İngilizlerin kabullendikleri bazı başarısızlıkları da vardı. Örneğin 1917 yazı boyunca uğraşmalarına rağmen Kudüs ile devamlı bir irtibat kuramamışlardı. Birüssebi bazı kadim su kuyularına sahip olduğu için Filistin Cephesi açısından hayati önemdeydi. Türklerin burayı yitirmeleri savaşın seyrinde bir dönüm noktası teşkil eder. Yukarıda özetlendiği üzere İngilizler bu başarılarını kendi zekâ ve kurnazlıkları ile Türklerin ve Almanların bönlüğüne atfediyorlar. Bu mitleri çökertmeye çalışan B.Garfield ise kitabında kayıp torba hilesinin gerçekten uygulandığı ancak savaşın gidişatı üzerinde zannedilen seviyede etki yapmadığını savunuyor. Bunu yaparken Türkçe kaynaklardan esasen Hüseyin Hüsnü Emîr (Erkilet)'in Yıldırım375 adlı kitabını isabetsizce ve saptırarak “lost haversack ruse”. Kabul gören anlatım şöyledir: Eylül 1917'de Meinertzhagen ata binmiş olduğu halde Türk süvarilerinin yakınına giderek kendisini takip etmelerini sağlar. Bir müddet çatıştıktan sonra yaralanmış numarası yapar ve atını hafifçe keserek akan kanı güya kendi kanıymış gibi evraklara sürer. Daha sonra çantasını düşürerek olay yerinden uzaklaşır. (Cyril Falls, Armageddon, 1918: The Final Palestinian Campaign of World War I, Philadelphia, Pennsylvania Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 40) Türk tarafının kaynaklarında bu olay böyle anlatılmamaktadır. Türklere göre Ekim ortalarında Türk süvarilerince bir düşman binek otomobili fark edilir. Otomobildekiler de süvarileri gördükleri için hızlıca oradan kaçarlar. Türk süvarileri otomobilin hareket ettiği yere geldiklerinde çantayı bulurlar. 375 Hüseyin Hüsnü Emîr, Yıldırım: 1333/34 Irak ve Filistin Maceraları – Birü's-seb' – Gazze Meydan Muharebesi – Kudüs Muharebâtı – Kudüs'ün Ziya'ı – Yıldırım'ın İlk Akıbeti, Dersaadet, Erkân-ı Harbiye-i Umumiyye Tarih-i Harb Neşriyat-ı Hususiyye Külliyatı – numara: 1, Matbaa-i Askeriyye, 1337 (1921). Yıldırım Yeni Türk alfabesine de çevrildi, bkz. (Hüseyin Hüsnü Emir (Erkilet), Yıldırım, Ankara, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2002). Ancak bu çeviride bazı sorunlar göze çarpıyor. Örneğin kitabın daha önce 1922'de yayımlandığı belirtiliyor (a.g.e., Sunuş). Elbette doğrusu 1921 olacaktı. 374 256 Yener BAYAR kullanıyor. Ayrıca bu operasyonu gerçekleştirenin James Dacres Belgrave olduğunu ve bu subay 13 Haziran 1918 günü savaşta öldüğü için Meinertzhagen'in işi kolaylıkla üstlendiğini de ekliyor.376 Dolayısıyla torba hilesinin B.Garfield versiyonunda Meinertzhagen'in bir sahtekâr olması Anglosaksonların kendilerine atfettikleri yüksek zekâdan feragat etmelerini gerektirmiyor. Hâlbuki bu meselenin B.Garfield versiyonu da bazı önemli noktaları görmezden geldiği için Meinertzhagen'in kurmacası kadar taraflıdır ve ikna edici de değildir. Evvela, Türk tarafı istihbarattan mahrum değildi. İkinci Gazze Savaşı'ndan sonra uçaklarla yapılan keşiflerde İngilizlerin yapmakta oldukları demiryolunun Birüssebi istikametine doğru ilerlediği ve Port Said ile Süveyş Kanalı'nda yoğun bir nakliyat yapılmakta olduğu tespit edilmişti. Bir yandan da Akdeniz'den bir çıkarma yapılması ihtimaline karşı Kıbrıs'a kadar keşif uçuşu yaptırılıyordu. Esasen bu kıyılarda bulunan Alman denizaltıları ve Çanakkale çıkarmasının mağlubiyetle neticelenmiş olması İngilizler açısından bir çıkarma yapmaya yeltenmemek hususunda yeterince caydırıcıydı.377 Bununla beraber İngiliz savaş gemilerinin uzaktan yaptıkları bombardımanların çok tesirli olduğu da hatırlanmalıdır. İkinci olarak, Birüssebi'nin İngilizlerin eline geçmesinin esas sebebi Arap neferlerinden oluşan 67. Alay'ın mukavemet etmeden teslim olması378 ve böylece güneydeki stratejik önemi olan sırtların İngilizlerin eline geçmesiydi. Ancak İngilizlerin daha fazla ilerlemesine engel olunabilmişti.379 Türkler, Birüssebi'nin geri alınmasını planlanlamışlarsa da yapılan uçak keşiflerinde burada bulunan Türk askerlerinin karşısında beş misli büyüklüğünde bir İngiliz ordusu bulunduğunun anlaşılması üzerine vazgeçmek zorunda kalmışlardı.380 Açıkçası Birüssebi'nin elden çıktıktan sonra İngilizlerden geri alınamamasının esas sebebi cephane ve kuvvet yetersizliği idi.381 Üçüncü olarak, torbadan çıkan planlarla İngilizlerin gerçekleştirdikleri harekât arasında çok ciddi farklar yoktur.382 Dördüncü olarak, savaşın bitmesinden hemen sonra kaleme alınan kitaplarda bu torba meselesine değinilmemesi, değinen çok az kaynakta ise önem verilmeden geçiştirilmesi görmezden gelinmemelidir. Beşinci nokta ise Türk 376 B.Garfield, a.g.e., s. 37. Resmî Alman Neşriyatından: Yıldırım, top. Stoyber, çev. Kay. Nihat, İstanbul Askeri Matbaa, 1932, s. 67-69. Bu kaynakta bir torba bulunduğundan hiç bahsedilmiyor. 378 Bu durum sadece askerlerin etnik kökenleriyle açıklanamaz. Nitekim aynı günlerde yine Araplardan oluşan El Mine'deki 29. Piyade Alayı düşmana "cesurca karşı koyduktan sonra neredeyse tamamen mahvoldu." (Mirliva Sedat, a.g.e., s. 468). Ancak özellikle Alman subayların Arap neferlere karşı büyük bir güvensizlik hissettikleri de açıktır. 379 Resmî Alman…, s. 72; Mirliva Sedat, a.g.e., s. 159, 467. 380 Resmî Alman…, s. 74. 381 Mirliva Sedat, a.g.e., s. 103. 382 Hüseyin Hüsnü, a.g.e. 2002, s. 413. Bu sayfada karşılaştırmalı bir harita bulunmaktadır. 377 257 Yener BAYAR kaynaklarında bu torbanın düşmanın bir binek otomobili tarafından unutulduğunun açıkça belirtilmesidir. İngilizlerin sinematografik vuruşan süvariler hikâyesi karşı tarafın bulgularıyla desteklenmiyor. 17 Kasım 1917'de 3. Gazze Savaşı'nın mağlubiyetle sonuçlanmasından sorumlu tutulan von Kress Paşa adeta savunma mahiyetinde bir rapor yazmıştı.383 B.Garfield'in tetkik etmediği bu rapora göre "Her şeyden önce bu sırada düşmanın esas hücumunu Gazze'ye yönelteceğine ve Birüssebi'de yalnız gösteriş icra edeceğine dair esaslı işaretler vardı". (Elbette bu esaslı işaretlerden biri Meinertzhagen'in kendine mâl ettiği hileli torba değildi.) Ancak buna rağmen Birüssebi'de yedisi Arap olmak üzere 13 tabur, altı sahra bataryası ve bir süvari tümeni bulundurulmuştu. Buraya taarruz eden İngiliz kuvveti ise bir piyade ve iki süvari tümeninden oluşuyordu. Kress Paşa bu raporda, Birüssebi'nin böyle çabucak düşeceğini –haklı olarak- beklemediğini vurguluyor.384 Dolayısıyla taarruz eden İngiliz kuvvetini rahatlıkla püskürtebilecek seviyede bir Osmanlı kuvveti Birüssebi'de hazır bulunuyordu. Torba hilesinin -eğer yapıldıysa- bir tesiri olmamıştı. Kayıp torba hilesi bahsini burada kaparken Türk askeri arşivlerinde yapılacak bir çalışmayla muhtemelen torbanın içinde bulunan evraklara ulaşılarak konuya daha da netlik kazandırılabileceğini hatırlatalım. Kanaatimizce bu torba hilesi meselesi Garfield'in eseriyle açıklığa kavuşturulmuş değildir. Bilakis daha da karıştırılmıştır. Meinertzhagen günlüklerinin kurgu oldukları son yıllara kadar bilinmiyordu.385 Bu günlükler pek çok kurmacaya ilham olmakla kalmadılar386, onlarca asker, istihbaratçı ve politikacıya da kaynaklık ettiler. Örneğin İkinci Dünya Savaşı'nda taraflarca kayıp torba hilesine benzer pek çok şaşırtmaca icra edildi.387 Kısacası Meinertzhagen usta bir sahtekâr olmaktan ziyade toplumsal bir ihtiyaca cevap verebildiği için, zaten inanmak amacıyla böyle şeyler arayan insanlar sayesinde, böyle bir tahrifat yapabildi. Bu külliyat doğru olmasa bile bu açıdan iyi tasarlanmış olarak değerlendirilebilir: se non è vero, è ben trovato. 2.2.6. 1917-1918: Almanlar Pes Etmiyor Şubat 'de Union Castle'ın Briton adlı vapurunun güvertesinden Doğu Afrika'nın aşağı kıyılarının ufuğun altına batışını seyrederken von Lettow'un sayılı günleri kaldığına ve bir cesur liderin mağlubiyeti trajedisinin tamamlanmak üzere olduğuna inanma eğilimindeydik. Bizim ve tüm dünyanın Raporun tam metni için bkz. (Mirliva Sedat, a.g.e., s. 465-473). Mirliva Sedat, a.g.e., s. 466-467. 385 Hâlâ bunları diğer kaynaklarla karşılaştırmadan ve eleştirellikten uzak bir biçimde kullanan pek çok akademisyen var. 386 Sayılan filmlerden başka Ian Flemming'in Meinertzhagen'in yakını ve büyük bir hayranı olduğunu belirtmek burada yeterli olacaktır. 387 Operation Mincemeat gibi. 383 384 258 Yener BAYAR şaşkınlığı pahasına, birkaç ay sonra von Lettow bir avuç adamıyla Rovuma'yı geçti ve tekrar bir zamanların Alman kolonisi üzerinde kuzeye yürüdü. En son Tabora'ya doğru ilerlediği duyuldu, ancak Kasım 'de kendisini teslim ettiğinde Kuzey Rodezya'daki Kasama'daydı. O'nun sonu ancak Alman İmparatorluğu'nun hitamıyla geldi. İtilaf [Devletleri'nin] Almanya ile ateşkes hükümlerinde von Lettow sadece kendisine ait, teslim olması için bir ay süre tanıyan, bir madde ile onurlandırılmıştı. Tüm savaş tarihinde General von Lettow Vorbeck'ten daha çarpıcı bir karakter olduğunu düşünmüyorum. Çalılık muharebesi sanatında bir dâhiydi, boyun eğmez ruha sahip bir adam insanların yenilmenin ne demek olduğunu bilmeyen en fevkalade lideri. Rahatsızlık, açlık, sıcaklık, cephanesizlik ve kaynaksızlık tümü onun için hiçti. Hayatta sadece bir tek amacı vardı ve o [da] asla İngilizler tarafından ele geçirilmemekti. En azından kendisi için, yiğit bir adam ve saygıdeğer bir düşman olarak ölümsüz bir şöhret kazandı. İngiliz subaylarından Y“zbaşı W.D.Downes388 Afrika'daki diğer cephelerde Almanları mağlup eden İngilizler Doğu Afrika'ya büyük ordular sevk ederek Mart 1916'da taarruza geçmişlerdi. Almanlar her ne kadar iyi savunma yapıp İngilizlere büyük zayiat verdirdilerse de kendilerinden kat be kat üstün düşmanları karşısında tutunamayarak 1916 Martından itibaren güneye doğru hızla çekildiler. Asker ve mühimmat kaybetmemeye özen gösteren von Lettow, güneye çektiği İngilizleri, bildikleri arazilerden, hükmettikleri lojistik kaynaklardan ve yüksek rakımlı sıhhatli bölgelerden uzaklaştırmış oluyordu. Artık İngilizler sadece çalılık bölgelerin usta askerleri olan schutztruppeye karşı değil araziye, çeçe sineğine, timsahlara, vahşi kedilere389, salgın hastalıklara, yer yer açlığa ve susuzluğa karşı da savaşıyorlardı. Bu zor koşullar İngilizlerin büyük kayıplar vermelerine sebep olmuştu.390 388 W.D.Downes, With The Nigerians In German East Africa, Londra, Methuen & Co. Ltd., 1919, s. 297-298. Lettow'un liderliği için bkz. (John C. Stratis, "A Case Study in Leadership-Colonel Paul Emil von Lettow-Vorbeck", Carlisle Kışlası Pennsylvania, U.S. Army War College, 2002). Şimdiye kadar kullandığımız kaynaklardan da anlaşılacağı üzere Doğu Afrika Cephesi ABD ordusunun dikkatini celpetmiş ve bu ordudaki subayların çalışmalarına konu olmuştur. Diğer devletlerin silahlı kuvvetlerinin bu husustaki durumları malum değildir. 389 Elbette aynı tehditler Almanlar için de câriydi. Bir leopar saldırısı için bkz. (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 143), aslanların saldırıları için bkz. (a.g.e., s. 165; Arnold Wienholt, The Story Of A Lion Hunt With Some Of The Hunter’s Military Adventures During The War, Londra, Andrew Melrose Ltd., 1922, s. 120-121). 390 "Ekim ve Aralık [1916] arasında çoğu sıtma vakası olmak üzere, Merkez Demiryolu üzerindeki hastanelerimizden ve seyyar hastanelerimizden 12.000 ilâ 15.000 hastayı tahliye ettiğimizi sanıyorum. Şu anda içinde ilerlediğimiz bölgenin ölümcül doğasını hiçbir şey bundan daha güzel gösteremez ve tek tesellimiz düşmanımızı attığımız Rufiji Vadisi'nin daha da ölümcül olmasıydı." (J.H.V.Crowe, a.g.e., s. XIV, Smuts'un Şubat 1918'de kitaba yazdığı Önsöz'den). 259 Yener BAYAR Doğu Afrika'da savaşmış bir Avustralyalı askerin kitabından yırtıcı kedilerin orduya saldırılarıyla ilgili iki görsel. Solda "[aslan] b“y“k bir gölge gibi sessizce yaklaştı ve onu arkasından kaptı"; Sağda "leopar sezdirmeden kurbanlarına yaklaşıyor"391 Bu arada Doğu Afrika'daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olan Güney Afrikalı Jan Smuts Londra'ya çağrılmış ve terfi ettirilmişti. Burada basına ve askerî makamlara yaptığı açıklamalarda Doğu Afrika Cephesi'nin galibiyetle sonuçlanmak üzere olduğunu belirtiyordu. Hâlbuki Alman Doğu Afrikası'nın en değerli kısımları işgal edilmiş 391 A.Wienholt, a.g.e., s. 1-3, 120-121. Çizimlerin Walter Seed'e ait olduğu belirtiliyor. 260 Yener BAYAR olmasına rağmen von Lettow'un ordusu mağlup edilememişti ve bilakis Almanların motivasyonları da yüksek bir düzeydeydi. Smuts cephedeyken de operasyon odaklı düşünüyor, lojistik ve nakliye hususlarına yeterince önem atfetmiyordu. Yerine getirilen Hoskins ise Almanların üzerine yürümeden önce lojistik ve nakliye eksikliklerinin giderilmesini ısrarla talep etti. Özellikle ele geçirilen demiryolunda işletmek üzere önce traktör benzeri vasıtalar ve sonra lokomotifler, karada kullanmak üzere Ford otomobiller ve kamyonlar392, bunları kullanabilecek ve tamirini yapabilecek eğitimli personel vs. Hoskins'in başlıca taleplerini oluşturuyordu. Londra açısından çok da stratejik olmayan Doğu Afrika Cephesi'ne bunca kaynak sevketmek tam da Smuts'un beyanatları nedeniyle Almanların kesin bir yenilgiye uğramak üzere oldukları düşünülüyorken pek makul değildi. Buna rağmen Hoskins sonunda istediklerini almayı başardı.393 senesinde çekilen bu fotoğrafta Merkez Demiryolu'nun Mikesse-Tabora arasındaki bir mevkiinde bir traktör römorklarıyla beraber gör“l“yor. 394 Bu süreçte İngilizler sahip oldukları tüm teknolojik üstünlükleri kullanıyorlardı. Nakliyeyi kolaylaştırmak için dekovil hatları inşa ediyor, buraya getirdikleri motorlu vasıtaları için yerlilere yol yaptırıyorlardı. Bir yandan denizden çıkarma harekâtları yaparken diğer yandan da uçaklarla istihbarat topluyorlar ve havadan Alman birliklerini bombalıyorlardı.395 1915'te geliştirilen "Stokes mortar" adlı atış açısı büyük bir tür roket 1912'de İngiliz Doğu Afrikası'nda ancak bir düzine otomobil ve 250 adet motosiklet vardı. Savaş yıllarında motorlu vasıta mevcudu tırmandı, (A.Sharpe, a.g.e., s. 49). 393 R.Anderson, a.g.t., 110-114. 394 © Imperial War Museum (Q 15445). 395 R.Anderson, a.g.t., s. 86, 89, 130 238, 244; Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 143. 392 261 Yener BAYAR bombası, ağaçlıkların ve küçük tepelerin ardını vurabildiği için, İngilizlere bu cephede epeyce faydalı oldu.396 Yine İngiliz ordusu için 1915'te üretilmeye başlanan ve yakın mesafe saldırılarında çok etkili olan "Mills bomb" adlı el bombaları hem taarruz hem de savunma muharebelerinde İngiliz ordusunun etkinliğini arttırmıştı.397 Doğu Afrika'da izole edilmiş olan Almanlar, tüm bu yeni teknolojili silahlardan mahrumdu. Bu tabloda Doğu Afrika Cephesinde bir grup İngiliz askeri bir İngiliz uçağını seyrederken resmedilmiş.398 Ocak 1917'de İngiliz Doğu Afrika Ordusu'nun komutasını devralan Hoskins görevde kaldığı yaklaşık üç ay boyunca, zaten yağmur 396 W.D.Downes, a.g.e., s. 203-204. W.D.Downes, a.g.e., s. 285; R.Anderson, a.g.t., 280. 398 F.B.Young, a.g.e., s. 254-255. 397 262 Yener BAYAR mevsimi olduğu için muharebelere girişemeyeceğinden, esasen ordusunu yeniden düzenledi ve yeni teknolojilere adapte etti. Özellikle nakliye meselesine bir çözüm bulmaya çabaladı. 399 1917 başlarında kurmaylarının ısrarla gerilla savaşı yapmayı önermelerine rağmen von Lettow konvansiyonel savaş tarzından vazgeçmiyordu. Von Lettow gerilla savaşını yeterince etkili bir yöntem olarak görmüyor, İngilizlere karşı büyük bir meydan savaşı kazanarak işgali geciktirebileceğini düşünüyordu. Araştırmacılar bu durumun Lettow'un Prusya askerî doktrinlerine olan bağlılığını gösterdiğini düşünüyorlar. Lettow ancak 1918 başlarında, schutztruppe artık meydan savaşına giremeyecek bir hale geldiğinde, bir tür gerilla muharebesi yapmayı benimsedi.400 2.2.6.1. Almanlar Alman Doğu Afrikası'nı Terk Etmek Zorunda Kalıyor 01 Nisan 1917 itibariyle Alman kuvvetlerinin mevcudu şöyleydi: 4.419'u savaşa hazır olan, 1.423 Alman ve 5.111 askari olmak üzere toplam 6.534 kişilik Osttruppen; 535 Alman 2.319 askariden müteşekkil 2.854 kişilik Westtruppen ve 554 kişilik Abt Wintgens.401 Yani hemen hemen 10.000 kişilik kısmen dağınık bir kuvvet. Van Deventer'in 21 Ocak 1918 tarihinde Darüsselam'da yazdığı ve 30 Mayıs-01 Aralık 1917 tarihleri arasında meydana gelen savaşları anlattığı bir raporu 05 Nisan 1918'de London Gazzette'de yayımlandı. Bu rapor cephenin 1917 yılını, İngiliz komutanın gözünden ve İngiliz kamuoyuna aktarılan şekliyle görmemizi sağlıyor. Deventer Mayıs 1917 sonunda komutayı Hoskins'ten almıştı.402 O günlerde Almanların kuvveti Tafel komutasında Batı kolu olarak bilinen ve Mahenge'de bulunan 2.000-3.000 asker ile von Lettow komutasında Kilwa ve Lindi'den çıkarma yapan İngilizlerle çarpışan 4.000 ilâ 5.000 mevcutlu ana kuvvetten oluşuyordu. Ayrıca 4 veya 5 bölükten oluşan bir Alman kuvveti Portekiz Doğu Afrikası'ndaki Mwembe'yi, 600 askerlik Naumann komutasındaki bir diğer Alman ordusu da Merkez Demiryolu'nun kuzey bölgelerini403 yağmalıyordu. Uzun yıllardır Doğu Afrika'da görülen en 399 C.P.Fendall, a.g.e., s. 87-102. F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 76, 82, 85. Lettow gerilla tarzı muharebeyi kirli ve aşağılık bir yöntem olarak değerlendiriyordu. 401 R.Anderson, a.g.t., 126. 402 Bu görev değişikliği Hoskins'e yapılan bir haksızlık olarak görülmüştür. Van Deventer'in atanmasında Smuts'un etkili olduğu ve başarılı bir komutan olarak kabul edilen Hoskins'in siyasetçilerin gadrine uğradığı düşünülüyor. Ancak iyi bir subay olan Deventer'ın bu ayak oyunlarında etkisi olmadığı da belirtiliyor. 403 Bu kol Şubat başlarında Wintgens komutasında Songea civarında harekâtına başlamıştı. New Langenburg ve Bismarckburg'u tehdit ettikten sonra kuzeye yönelerek Itunda'ya girdi. Bu arada hastalanan (Tifüse yakalanmıştı.) Wintgens İngiliz ellerine bırakılmıştı. (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 189). Yeni komutan Naumann 27 Mayıs'ta Tabora'nın doğusundan Merkez Demiryolu'nu geçerek kuzeye doğru ilerlemeye devam etti. Mkalama'dan püskürtülen ve batıya ilerlemesi engellenen Naumann kuzey 400 263 Yener BAYAR sıcak mevsim henüz bitmişti. Bu yüksek sıcaklık, salgınları şiddetlendirerek İngiliz askerlerinin sıhhatini bozmuştu: bir tugay cepheye 1.400 asker çıkarabilirse kendisini şanslı sayıyordu. Almanlar ise iç bölgelerden gelen yollara hâkim olmanın, savunması nispeten kolay bir bölgede bulunmanın ve artık neredeyse tamamı muazzam bir savaş tecrübesine sahip olan schutztruppenin avantajlarına sahiplerdi. Ancak kendilerinden çok daha güçlü olan İngiliz ve Belçika kuvvetleri karşısında güneye çekilmek zorunda kaldılar. Von Lettow Portekiz Doğu Afrikası'na geçmeyi başarmıştı, fakat Tafel'in etrafı sarıldı ve teslim olmak zorunda bırakıldı. Van Deventer bu raporunda ancak Alman ordusunun mevcudunun onda dokuzu esir alındıktan yahut öldürüldükten sonra Alman Doğu Afrikası'nın istilasının tamamlanabildiğini belirtiyor. Bu altı ayda İngilizlerin sadece muharebelerdeki kaybı 6.000 civarındaydı. 1.618 beyaz ve 5.482 siyah Alman ya esir alınmış ya da öldürülmüştü.404 Aslına bakılırsa, 1917'nin ortalarına gelindiğinde İngiltere savaşın finansmanında zorluklar yaşamaya başladı. Bir yandan da Almanların gittikçe daha başarılı olan kayıtsız ve şartsız denizaltı muharebesi İngiltere'yi bunaltmıştı. Ocak 1917'de 109.954 tonluk 35 gemi batıran Alman denizaltıları, Nisan 1917'de 516.394 tonluk 155 gemi batırmışlardı.405 Durumun ciddiyetinin farkında olan İngiliz Savaş Bakanlığı'nın yaptığı incelemeye göre Temmuz 1917'de uzak denizlerde görev yapan tüm İngiliz gemilerini (328 adet) batırmak Alman denizaltılarının sadece iki ayını alacaktı ve İngiliz gemi inşa kapasitesi bu kayıpları telafi etmeye yetmiyordu. Doğu Afrika bu gemi trafiğinin %10,7'sini teşkil etmesine rağmen asker ve at nakliye gemilerinin %34,3'ü ve hastane gemilerin %21,9'u bu cephede kullanılıyordu.406 Dolayısıyla Doğu Afrika Cephesi'nin bir an evvel sonuçlandırılması bu atmosferde ayrıca önem kazanmıştı. Van Deventer hastalandığı için Smuts ile aynı günlerde Doğu Afrika'dan ayrılmış, Güney Afrika'ya gitmişti. Hoskins'in yerine atandıktan sonra, Mayıs 1917 sonlarında Doğu Afrika'ya döndü. Yaptığı ilk işlerden biri Kilwa ve Lindi'ye giderek buraya çıkarılmış olan İngiliz kuvvetlerini denetlemek oldu. Bu iki kente çıkarılan askerler von Lettow'un mukavemeti sebebiyle iç bölgelere ilerleyemiyorlardı ve istikametinde ilerledi. Viktorya Nyanza'nın doğusunda Ikoma'da Belçikalılarla sert muharebelere girişen Naumann önce batıya Magadi Gölü'ne doğru, oradan da güneye Kondoa Irangi'ye yürüdü. Burada mağlubiyetten kıl payı kurtularak Handeni'yi tehdit etti ve Moshi civarına ulaştı. Ancak 02 Ekim'de durdurulabildi. Bu muazzam harekâtta Almanlar 3.500 km. civarında mesafe katetmişlerdi. 404 "Conquest of German East Africa", The Times, 06 Nisan 1918, s. 4. Bu süre zarfında Almanlardan 14 top, 77 makineli tüfek ve binlerce piyade tüfeği ele geçirilmişti. 405 Savaş boyunca toplam 18.717.000 tonluk gemi batıran Alman denizaltılarının yaklaşık yarısı (184 adet) imha edilmişti, (Sait Talât, a.g.e., s. 222). 406 R.Anderson, a.g.t., 219-220. 264 Yener BAYAR Ağustos ortalarına kadar da bunu başaramadılar. İngilizler von Lettow'un ADA'nı sonuna kadar savaşmadan terketmeyeceğini anlamışlardı.407 Ekim 1917 ortalarına doğru İngiliz ve Belçika kuvvetleri Almanlarla çarpışa çarpışa Mahenge istikametinde ilerliyorlardı.408 İşte burada 1917 yılının en mühim muharebeleri meydana geldi. Mahiwa Savaşı'nı Almanlar büyük bir bedel ödeyerek kazandılar. Von Lettow'un son büyük savaşı olan Mahiwa'da, savaşa katılan İngiliz ordusu mevcudunun %40'ını kaybetmişti. Ancak, von Lettow kendisi de telafi edemeyeceği kayıplar verdi.409 Almanların kaybı %25'e varıyordu.410 Böylece schutztruppe mevcudu 3.000'in altına düştü ve Almanlar bir daha bu çapta bir muharebe yapamayacak bir konuma gerilediler. Ayrıca kolayca telafi edilemeyecek kıymetli mühimmatları da epeyce tükenmişti. Neticede geri çekilen İngilizleri takip edemedikleri gibi bulundukları mevkii de tutamayarak güneye çekilmek zorunda kaldılar. Von Lettow, en azından hasat mevsimine kadar elinde tutarak gıda stoklarını doldurmak istediği, verimli Lukuledi Vadisi'ni düşmanlarına bırakmak zorunda kaldı.411 Von Lettow'a göre Mahiwa Savaşı Tanga Çıkarması'ndan sonra düşmanın uğradığı en ağır yenilgiydi. Lettow, 4.000 ilâ 6.000 arasında mevcudu olan İngiliz ordusunun Almanların 1.500 kişilik kuvveti tarafından tamamen bozguna uğratıldığını belirtmektedir. Bir İngiliz yüksek subayına göre İngilizlerin kaybı 1.500 ölü idi. Bu rakamın düşük olduğunu vurgulayan von Lettow, Alman tarafındaki kaybı ise 14 Avrupalı ile 81 askari ölü, 55 Avrupalı ile 367 askari yaralı ve bir Avrupalı ile bir askari de kayıp olarak zikretmektedir. Ayrıca Almanların bir top, altı ağır üç hafif makineli tüfek ve 200.000 mermiyi ele geçirdiğini de ekliyor. Bununla beraber Almanlar açısından yukarıda zikredilen olumsuz neticeleri doğruluyor.412 01 Kasım-19 Kasım arasında İngilizler, 33 makineli tüfekle beraber Almanlardan 473 Avrupalı ve 1.072 Afrikalı askeri sağ veya ölü ele geçirmişlerdi. Bu arada tüm Mahenge bölgesinde hiç Alman kalmamıştı. Von Lettow komutasındaki Almanlar Chiwata'nın kuzeydoğu ve batısındaki yüksek araziye yerleşmeye çabalıyorlardı.413 407 C.P.Fendall, a.g.e., s. 102-110 "Still Advancing in East Africa", The Times, 22 Ekim 1917, s. 8. 409 F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 77, 90. Bir kaynağa göre katılan 5.500 kişilik İngiliz kuvveti 2.700'e düşmüştü, başka bir deyişle %55 oranında kayıp vermişti. 410 C. Miller, a.g.e., s. 282-287. Miller'e göre İngilizler'in Nyangao ve Mahiwa muharebelerine katılan Afrikalı, Hint, İngiliz ve Güney Afrikalı toplam 4.900 askerinin 2.700'ü ölmüş veya yaralanmıştı. 411 F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 86-91. 412 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 212-214. 413 "Sharp Fight in Africa", The Times, 19 Kasım 1917, s. 7. Almanların Mahenge kuvvetlerinin Ekim'den beri mevcutlarının yarısını yitirdikleri de belirtiliyor. Bu arada Almanlar Chiwata'yı idarî merkezleri yapmışlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 216). 408 265 Yener BAYAR Denizden çıkarılan ve Kilwa ile Lindi414 üzerinden iç bölgeye gelen İngiliz kuvvetleri, batıdan gelen Belçika kuvvetleri ve kuzeyden gelen İngiliz kuvvetleri Almanları Portekiz Doğu Afrikası'nın yaklaşık 50 km kuzeyine atmışlardı.415 Bu arada Almanlar ellerinde bulunan ve orduya altı hafta yeteceği hesaplanan 500 tonluk stoku nakletmekte yaşayacakları güçlüklere bir çözüm aramaktaydılar. Ancak biraz sonra stokların bu seviyenin epeyce altında olduğu meydana çıktı. Çuvallar kilo kaybetmiş ve zahirenin bir kısmı haşerat tarafından yenmişti. Yeni hasat en erken Mart ayında toplanabilecekti. Bu sebebe mühimmat yetersizliği ve düşmanın artan baskısı da eklenince von Lettow Ekim sonlarında, Mahiwa Savaşı'ndan sonra, verimli Lukuledi Vadisi'nden çekilmek zorunda kalmıştı.416 Elde kalan kısıtlı cephanelerini idareli kullanmaya çalışan Almanlar en sonunda Chiwata'yı buradaki esirler417 ve yaralılarla beraber terk ederek 15-17 Kasım 1917'de çatışa çatışa Nambindinga'ya çekildiler. Cephanesi gittiçe azalan von Lettow asker mevcudunu da azaltmak mecburiyetinde kaldı. Mermisi olmayan çok sayıdaki askerdense mühimmatı olan seçme bir kuvvet daha tesirli bir savaş gücüydü. Ayrıca bırakılan bu askerlerin beslenme ve tıbbî (Özellikle kininin tükenmesi sıtmaya davetiye çıkarıyordu.) ihtiyaçlarından da kurtulmuş olacaktı. Böylece çoğu savaşabilir durumdaki birkaç yüz Avrupalı ve 600 askari Nambindinga'daki hastanede düşmana terk edildi.418 Nambindinga'da Almanların tutunamamasının sebeplerinden başlıcaları burada yeterli su kaynağının olmaması ve buranın İngiliz ordusunun top ve makineli tüfek menzili içerisinde bulunmasıydı. 18 Kasım'da Kitangari'ye çekilen Almanlar burada da hesap ettikleri Gemiler kıyıya kadar yanaşamadıkları için Kilwa limanı çıkarma yapmaya pek uygun değildi. Lindi ise pek çok açıdan daha elverişliydi. Dolayısıyla Hoskins Lindi'yi askerî bir merkez olarak kullanmaya karar verdi, (R. Anderson, a.g.t., s. 111-112, 118). Hâlbuki Fendall'a göre, Lindi gemilerin yanaşmasına elverişli olmadığı gibi dekovil hattı için de iyi bir başlangıç noktası değildi, (a.g.e., s. 103). Kanaatimizce haklı olan Fendall'dır. 415 "Enemy Breaking Up in East Africa", The Times, 15 Kasım 1917, s. 8. 416 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 216-218. 417 Von Lettow aldıkları esirlere elden geldiğince iyi muamele edildiğini ve yiyecek verildiğini belirtiyor. İngilizlerin de aldıkları esirlere genellikle iyi davrandıklarını söylüyor. Ancak zikrettiği iki vakadan İngilizlerin özellikle esir düşen yüksek rütbeli Alman subaylara zulmettikleri de anlaşılıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 221). İngilizler de bu cephede Almanları bazen esirlere kötü muamele etmekle itham etmişlerdir. Böyle bir yayın için bkz. (British Civilian Prisoners in German East Africa, a report by the government committee on the treatment by the enemy of British prisoners of war, Londra, 1918). Almanların bu cephede içinde bulundukları durum göz önüne alındığında Almanlara esir düşenlerin çektikleri zorluklar daha iyi anlaşılabilir. Şu da bir gerçek ki von Lettow savaş hukukuna kesinlikle riayet ediyordu ve esirlere kötü muamele eden askerlerini de cezalandırmayı ihmal etmiyordu, (C.P.Fendall, a.g.e., s. 79, 128). 418 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 219-220. Zeplin L59'un seferinin tam da bugünlere denk geldiği dikkatlerden kaçmasın. 414 266 Yener BAYAR miktarda bir gıda stoku bulamadılar.419 Temmuz 1917’de Lettow’un tüfek gücü 800 Avrupalı ile 5.500 askariden müteşekkildi. 25 Kasım’da Portekiz Doğu Afrikası’na geçerken bu kuvvetten sadece 300 Avrupalı ile 1.700 askariye komuta ediyordu. Cephane, ilaç ve gıda stokları yetersiz olduğu için diğerlerini geride bırakmıştı. En azından 3.000 Afrikalı da (kadınlar, taşıyıcılar ve çocuklar) bu orduya eşlik ediyordu.420 21 Kasım'da İngilizlerin Nevala'ya girmesinden sonra daha da güneye çekilen von Lettow'a katılmaya çalışan Albay Tafel komutasındaki 12 Alman subay, altı tıbbî personel, 92 diğer rütbelerden Alman, 1.212 askari ve çoğu taşıyıcı olan 2.200 sivil yerliden oluşan Alman birliği teslim olmak zorunda kaldı.421 Ross Anderson'a göre ise etrafı sarılan Tafel'in ordusundan 27 Kasım'da 27 Alman, 178 askari ve 1.112 taşıyıcı teslim olmuş ve aynı günün akşamı Tafel şartlı teslim olmak için müracaat etmişti. 28 Kasım'da ise 1.115 Avrupalı ve 3.382 askari 43 makineli tüfek ve dört topla beraber teslim olmuşlardı. Ayrıca Tafel 1.200 ilâ 1.400 piyade tüfeği, 25 ilâ 30 makineli tüfek ve iki topu da teslim olmadan evvel tahrip ettirmişti. Böylelikle schutztruppenin gücü yarıya düşmüştü.422 Ancak muhtemelen mübalağalı olan bu rakamlara ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Etrafı sarıldığında Tafel, von Lettow'dan sadece bir günlük mesafe uzaklığındaydı ancak bunun farkında değildi.423 Böylelikle The Times'a göre Kasım ayı boyunca Almanlardan 1.094 Avrupalı ve 3.176 Afrikalı asker ya öldürülmüş ya da esir alınmıştı. Geride bırakılan yaralılarla beraber Almanların Kasım 1917'deki toplam kayıpları 6.800 kişi civarındaydı.424 İngiliz Savaş Bakanlığı'nın yayımladığı bildiriye göre 01 Ağustos-30 Kasım 1917 tarihleri arasında Almanlardan 1.410 Avrupalı ve 4.149 Afrikalı asker ile 11 top ve 56 makineli tüfek ele geçirilmişti.425 419 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 223. Ellerindeki tüm stok sadece 10 gün yetecek düzeydeydi. Lettow, buna sebep olarak, İngilizlerle Portekizlilerin Alman depolarını mütemadiyen tahrip etmelerini gösteriyor. 420 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 635. 421 "East African Success", The Times, 29 Kasım 1917, s. 6. 422 R.Anderson, a.g.t., 277. Bu rakamlar biraz yüksek görünüyor. Olayı İngiliz gözüyle anlatan O'Neill bile Tafel'in teslim olan kuvvetini 100 Alman, 1.212 askari ve 2.200 diğer yerliler olarak gösteriyor, (H.C.O'Neill, a.g.e., s. 111). C.P.Fendall ise isim vermeden Tafel'in kuvvetini 300 Avrupalı, 1.500 askari ve askarilerin eşlerini de içeren takipçiler olarak zikrediyor, (C.P.Fendall, a.g.e., 110). 423 C. Miller, a.g.e., s. 297. 424 "Mahenge Force Surrenders", The Times, 29 Kasım 1917, s. 6. İngiltere Savaş Bakanlığı'nın (War Office) 21 Kasım tarihli bildirisine dayanan 24 Kasım tarihli haberde ise Kasım ayında Almanların kaybının 3.000'in üzerinde olduğu belirtiliyor, ("More Captures in East Africa", The Times, 24 Kasım 1917, s. 6). 425 "The Round-Up in East Africa", The Times, 03 Aralık 1917, s. 7. Düşman kuvvetlerinin neredeyse yarısının imha edildiği belirtilen bu operasyonlarda Belçikalıların önemli katkısının olduğu da ekleniyor. 267 Yener BAYAR Almanların bu geri çekilişi İngiliz basınına bu şekilde yansırken Alman basını Doğu Afrika'da Almanya'yı mağlup saymıyor ve İtilaf Devletleri'nin tutumunu dereyi görmeden paçayı sıvamak olarak niteliyordu. O günlerde Cologne Gazette'de çıkan bir makalede von Lettow-Vorbeck'in hâlâ teslim olmadığı hatırlatıldıktan sonra, daha uzun bir süre direneceğinin umulduğu belirtiliyordu. Aynı makalede eğer von Lettow teslim olmak zorunda kalırsa ve Almanlar son sömürgelerini de yitirirlerse o zaman "düşmanlarımız şunu iyi bilsinler ki gelecek iktisadî yaşamımız için gereksindiğimiz ve sahip olmayı amaçladığımız tropikal toprağı geri alacağız" sözleriyle Almanların kararlılığı vurgulanıyordu.426 1917 sonlarında başta Lloyd George olmak üzere İngiltere'nin önde gelen politikacıları savaş kayıplarının yüksekliği ve İrlanda meselesi üzerine yoğunlaşmışlardı. Flandre cephesindeki kesif savaş İtilaf ordularını zayıflatmış; İngiltere, halkın motivasyonunu yükseltmek için Filistin Cephesi'ndeki başarılara bel bağlamıştı. Amerikan kuvvetlerinin tertip edilmesindeki yavaşlık ve Rus Devrimi savaşın en iyi ihtimalle 1919'a kadar uzayacağı beklentisini doğurmuştu. Alman denizaltıları İngilizleri Doğu Afrika'ya takviye göndermekten caydırmasalardı bile bu şartlar altında İngiliz hükümeti Doğu Afrika Cephesi'ne daha fazla kaynak ayıramayacaktı.427 2.2.6.2. Almanlar Portekiz Doğu Afrikası'na Giriyorlar Kasım 1917'nin son haftasında von Lettow, 268 Avrupalı, 1.700 askari, 3.900 taşıyıcı ve 370 erkek çocuktan oluşan ordusuyla Rovuma Nehri'ni geçerek Portekiz Doğu Afrikası'na girdi. Bunların haricinde kendi yiyeceklerini bulmak zorunda olan (ordudan istihkak verilmeyen) 600'den fazla kadın ve çocuk ve 700 askari çocuk da mevcuttu.428 Alman Doğu Afrikası'nı terk eden bu ordunun en ciddi sıkıntısı gıda yokluğuydu. Henüz Tafel'in teslim olduğundan habersiz olan von Lettow'un mühimmatı da gayet azalmıştı.429 Ancak geçmiş tecrübelerin de tesiriyle Portekiz kışlaları ve birlikleri kolay hedef olarak görülüyordu. Böyle olduklarını da olayların seyri gösterecektir. Beş asrı aşkın bir müddettir "Through German Eyes", The Times, 21 Aralık 1917, s. 5. R.Anderson, a.g.t., 285. 428 R.Anderson, a.g.t., 282-283. Askari "boys" tabirini "askari çocuk" tamlamasıyla karşıladık. Von Lettow ise Portekiz Doğu Afirkası'na geçen Alman ordusunun 300 Avrupalı, 1.700 askari ve 3.000 taşıyıcı ve diğer Afrikalılardan müteşekkil olduğunu belirtiyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 224). Dolayısıyla Anderson Lettow'un verdiği rakamlara yaklaşık 2.500 savaşçı-olmayan yerliyi eklemiş oluyor. C.P.Fendall ise PDA'na geçen Alman kuvvetini 200 Avrupalı ve 1.500 askari olarak gösteriyor, (C.P.Fendall, a.g.e., s. 110). 429 Tafel'in birliğinden ayrılan Yüzbaşı Otto Ocak ayı ortalarında Portekiz Doğu Afrikası'nda von Lettow'a katıldığı zaman Lettow Tafel'in teslim olduğunu öğrendi, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 245). 426 427 268 Yener BAYAR Mozambik'te bulunan Portekizlilere karşı halk arasında ciddi bir memnuniyetsizlik ve yer yer çok ciddi isyanlar vardı. Halk arasındaki Portekiz karşıtlığından kendine siyasi yarar devşirebilecek olan von Lettow, Mozambik siyasetine ve içişlerine karışmadı. Ancak yine de Portekizlilerin düşmanı olduğu için halktan istihbarat ve lojistik bakımından destek bulmakta da zorlanmadı. Portekiz Doğu Afrika halkı İngilizlere ise destek değil köstek oluyordu.430 Schutztruppe'nin "Haya Safari" adlı marşı431 Tunakwenda, tunashinda, Tunafuata Bwana Obersti. Askari wanaendesha, Askari wanaendesha, Tunakwenda, tunashinda Haya. Haya Safari. Gidiyoruz, zafer kazanıyoruz, Komutanımızı takip ediyoruz. Askerler yürüyor, Askerler yürüyor. Gidiyoruz, zafer kazanıyoruz. Hep birlikte. Hep birlikte [ediyoruz].432 yolculuk KAR'ın "The Big Bwanas" adlı marşı433 The big Bwanas434 Stop away behind We others have fighting and hunger What kind of business is this? Büyük komutanlar [siz ancak] Arkada uzakta durun Biz savaşıyoruz ve açız Bu nasıl iştir? The Portuguese are no good When they hear a shot they run Nor will they stop Till they reach the sea Portekizliler iyi değil Bir top sesi duyduklarında kaçarlar Durmazlar da Denize ulaşana kadar The KAR askaris Are fierce in fight But go carefully There are lions in the bush.435 KAR askarileri Muharebede gözünü budaktan sakınmaz Ama dikkatli gidin Çalılıkta aslanlar var. Fendall'a göre PDA'ndaki yerliler İngilizlerin Portekizlilerin yerine geçeceğini düşünüyorlardı. Bunun için İngilizlere de sempatiyle yaklaşıyor, yardım ediyorlardı, (C.P.Fendall, a.g.e., s. 120). 431 C.Miller, a.g.e., s. 302; H.J.Popowski, Haya Safari, Bloomington-Indiana, AuthorHouse Yayınları, 2008, s. 211. Popowski'ye göre "Haya. Haya Safari" dizesine orduda bulunan subaylar da eşlik etmekteydi. Çeviride (D.V.Perrot, Concise Swahili and English Dictionary, Illinois, NTC Yayımcılık Grup, 1992 ile F.Burt, Swahili Grammar and Vocabulary, Londra, Society for Promoting Christian Knowledge, 1910) eserlerinden istifade edildi. 432 Bu dize "[sen de] gel. [sen de] gel [katıl] seyahat[e]" şeklinde de tercüme edilebiliyor. 433 C.Miller, a.g.e., 317; Daniel Gorman, “The war on the periphery: The experience of soldiers fighting in European colonies”, ed. Timothy Dowling, Personal Perspectives: World War I, Santa Barbara-California, ABC-Clio, 2005, s.56-57. Aslında bu dörtlükler ilk geçtikleri kaynakta üç farklı şarkı olarak kaydedilmiştir, (A.Wienholt, a.g.e., s. 249) 434 "bwana" sözcüğüyle üslerde bekleyen yüksek rütbeli komutanlar kastediliyor, (A.Wienholt, a.g.e., s. 249). Muharebe saflarına katılmayan rütbesizlere ise base wallah veya base rat (üs faresi veya sıçanı) deniyordu. 430 269 Yener BAYAR 25 Kasım 1917'de Ngomano'daki Portekiz kışlasına ani ve şiddetli bir saldırı yapan Almanlar çok az kayıp vererek 187 Portekizliyi öldürüp 500'ünü de esir aldılar. Ayrıca altı ağır makineli tüfek, 600 piyade tüfeği ve 250.000 de mermiyi ele geçirdiler. Mühimmat eksiklerini böylece nispeten gideren Almanlar, hâlâ gıda sorununa bir çözüm bulamamışlardı. 02 Aralık'ta küçük bir Portekiz birliği tarafından korunan bir depoya saldırarak burada 70 tüfek, 300.000 mermi ve 858 çuval tahıl436 buldular. Bu gıda sekiz günlük ihtiyacı karşılayarak Almanların çorak bölgeyi aşıp güneye doğru ilerlemelerini sağladı.437 Almanlar birkaç kola ayrılarak yağmaya devam ettiler.438 Nampakesho cephaneliğini yakıp Aralık ayı başlarında (03 Aralık, 06-08 Aralık) Serra Mecula Dağında (İsmi Mkula Tepeleri olarak da geçer.) Yüzbaşı Curado'nun komuta ettiği Ndimbo Portekiz birliğine saldırarak galip oldular. Curado'dan başka sekiz subay ve 17 askeri esir edip, top, makineli tüfek ve mühimmatlarını aldılar. Portekizlilerin toplam kaybı 40 civarındaydı.439 Ayrıca, Almanlar burada 18 günlük gıda ve ciddi miktarda kinin ele geçirdiler. 11 Aralık'ta Chirumba'yı aniden basarak buradaki 800 çuval tahıl ve 80 çuval unu aldılar daha sonra bir Alman devriyesi 15.000 mermi ve 300 top güllesini gasp etti. Bu şekilde hızlıca Mwembe, Chirumba, Lusinje ve Medo civarındaki verimli bölgeye C.Miller "aslanlar" sözcüğüyle "Almanlar"ın kastedildiğini belirtiyor, (C.Miller, a.g.e., 317). Kaynak belirtmiyorsa da bu bilgiyi (A.Wienholt, a.g.e., s. 249)'dan aldığını düşünüyoruz. Ancak kanaatimizce burada gerçek aslanlardan da bahsediliyor olabilir. 436 "African food". Bu muhtemelen bir tür darı olan mtema (mtana) idi. Ayrıca diğer tahıllar, şeker kamışı, yer elması, mbinji meyvesi, pirinç, patates ve muhogo adlı tatlı kökleri yenen bir tür manyok da askerler tarafından tüketiliyordu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 139, 173, 192, 194, 288). Yüksek oranda nişasta içeren manyoğun hazmı da kolaydır. Daha sonra Almanlar buğday unu katmadan sadece patatesten, mısırdan, mtemadan veya muhogodan ekmek yapmayı da öğrenmişlerdi. 437 R.Anderson, a.g.t., 283. Miller Almanların Ngomano'da altı at, bir 40 mm.lik sahra topu ve büyük miktarda ilaç ele geçirdiklerini belirtiyor, (C. Miller, a.g.e., s. 296). Von Lettow ise 30 civarında at gaspettiklerini belirtmektedir, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 232). 438 Portekiz Doğu Afrikası'nda Almanların askeri organizasyonu şöyleydi: LikopolweMwembe'de Abt Wahle kolunda üç bölük, Muabala civarında Abt Göring kolunda üç bölük, Chirumba-Luambala arasında Abt Otto kolunda iki bölük, Chirumba'da Kommando kolunda tek bölük ve Muo'dan Namunyo'ya kadar Port Amelia karşısında Abt Köhl kolunda beş bölük, (R.Anderson, a.g.t., 292). 439 "Van Deventer's Pursuit", The Times, 28 Aralık 1917, s. 6. Almanlar ertesi gün esirleri bıraktılar. Habere göre von Lettow'un gücü 2.000 asker civarındaydı. Bir başka haberde ise Portekizlilerden toplam 50 esir alındığı Almanlardan ise 11 Avrupalı ve 100 Afrikalı askerin öldüğü veya yaralandığı belirtiliyor, ("The Odyssey of von Lettow", The Times, 03 Ocak 1918, s. 5). 435 270 Yener BAYAR ulaştılar. Böylelikle von Lettow İngilizlerin kendisine karşı gönderdikleri birliklerden441 de epeyce uzaklaşmış oldu. Portekiz Doğu Afrikası'na girdiği daha ilk haftalarda belli başlı eksiklerini gideren von Lettow güneye ilerlemeye devam etti. Van Deventer'in Port Amelia üzerinden naklettiği ordularla taarruza geçmesi ise Nisan 1918'i buldu.442 Nisan başlarında Almanları Chirumba Tepesi'nde kuşatıp teslime zorlamak amacıyla başlayan operasyonlar İngilizler açısından başarısızlıkla sonuçlandı. Bu tuzağa düşmeyen Almanlarla yapılan muharebeler Namunyo, Mdalamia, Koronje, Mahua ve Nanungu'da devam etti. İki taraf da büyük kayıplar vermesine rağmen Almanlar bozguna uğramamayı başardılar ve güney istikametinde ilerlediler.443 Van Deventer, Hoskins'in yerine getirildiğinde ordusunu yeniden organize etmek zorunda kaldı. İngilizlerin diğer ülkelerden sevk ettikleri askerler memleketlerine dönmüşlerdi. Bu savaş artık 1918 başlarında mevcudu 30.000'e ulaşmış olan KAR ile schutztruppe arasında gerçekleşecekti. Sadece KAR birlikleri bile Portekiz Doğu Afrikası'na çekilmiş olan Almanların kuvvetinin on misli büyüklüğündeydi. Ancak uygulamada asker sayısının büyüklüğü İngilizler için aynı zamanda bir handikap teşkil ediyordu. Büyük orduları beslemek için daha çok taşıyıcı istihdam edilmesi444, nakliyeyi kolaylaştırmak için daha fazla vasıta ve hayvan kullanılması ve yol inşa edilmesi, lojistik yollarının güvenliği için de daha çok asker görevlendirilmesi gerekiyordu. Von Lettow güneye ilerledikçe Portekizlilere duydukları nefret sebebiyle kendisine dostane bir surette davranan yerliler buldu. Takip eden İngilizler ise lojistik kaynaklarından gittikçe uzaklaşıyor iki yıl önce Alman Doğu Afrikası'nda olduğu gibi nakliye sıkıntısı çekiyorlardı. Temmuz 1918'de von Lettow Alman Doğu Afrikası sınırının yaklaşık 600 km güneyinde Ligonya Nehri civarındaydı. Peşindeki İngiliz kuvvetleri ise Portekiz Doğu Afrikası'nda genişliği 500 kilometrenin üzerindeki bir bölgeye yayılmışlardı.445 Bu arada Portekizlilerle eşgüdüm sağlamaya çalışarak savaşı Darüsselam'dan idare eden van Deventer Almanları Quelimane'ye ulaşmadan Malema bölgesinde kıstırmak çarelerini arıyordu.446 Harita 440 440 R.Anderson, a.g.t., 284. "E. African Fighting, New Campaign in Mozambique", The Times, 12 Ocak 1918, s. 6. İngilizler bu askerleri Port Amelia'dan karaya çıkarmışlardı. 442 Halbuki Porto Amelia'ya asker ve malzeme sevkiyatı Aralık 1917'de başlamıştı, (C. Miller, a.g.e., s. 299). 443 R.Anderson, a.g.t., 296-301. 444 C. Miller, a.g.e., s. 298-299. 445 "Von Lettow's Long Trail", The Times, 17 Temmuz 1918, s. 7. 446 Almanlar Malema bölgesine ulaştıklarında mtema olgunlaşmış bir haldeydi. Ayrıca bolca patates, domates, muz ve diğer meyvelerden buldular. Av hayvanları ve balık da 441 271 Yener BAYAR 8'de de görüleceği üzere küçük bir demiryoluyla Quelimane'ye bağlanan Namacurra (Nhamacurra)'da Portekizlilerin bir birlikleri ve depoları bulunuyordu. Van Deventer buranın güçlendirilmesi gerektiğinin farkında olduğu için Portekiz subaylarını ihtar ettiği gibi bazı KAR askerlerini de burada görevlendirmişti.447 Ayrıca Portekizlilerin savunmasına güvenmediği için güneyden de asker çıkararak Almanların ilerlemesini durdurmak istiyordu. Bu arada Malema'da kapana kısılmaktan kurtulan Almanlar bir yandan güneye doğru ilerlerken bir yandan da saldırılarına devam ediyorlardı. Örneğin Alto Molokwe'ye yürüdüklerini işitince müdafaaya girişmeden kaçan Portekiz birlikleri sayesinde pek çok önemli belge ile büyük gıda stoklarını ele geçirmişlerdi.448 Von Lettow'un öncü kolu olan Abt Müller, 27 Haziran'da Namacurra üzerine yürüdü. Müller yerlilerin verdikleri istihbarat449 sayesinde kışlayı dışarıdan koruyan Portekiz ve İngiliz askerlerini telaşa düşürerek kolayca galebe çaldı. Esas saldırıyı yapmak içinse ordunun ulaşmasını bekledi. 02 Temmuz'da birleşen Alman kuvvetleri harekâta başladılar. İki gün süren yoğun makineli tüfek ateşi ve taarruzlar, tren istasyonu civarında siper almış olan KAR birliklerini yerlerinden sökmeye yetmedi. Bu sırada Almanlar Portekizlilerden ele geçirdikleri bozuk bir topu tamir etmeyi başardılar. Bu topla yaptıkları ilk atış Portekizli birlikleri büyük bir heyecan ve korkuya düşürerek kaçışmalarına ve bir kaos ortamının doğmasına sebep oldu. Bunu iyi değerlendiren Almanlar düşmanlarının üzerine yürüyerek onları derin ve timsahlı olan Namacurra Nehri'ne döktüler. İngiliz ve Portekiz birlikleri tamamen bozulmuş ve büyük kayıplar vermişlerdi. Almanlar burada beş ağır üç hafif makineli tüfek, 484 piyade tüfeği, 327.000 mermi, 300 ton gıda ve 3,75 kg kinin buldular.450 Namacurra'nın Almanların eline geçmesi Portekizli idarecileri teyakkuza geçirdi. Bu günlerde Quelimane'yi boşaltmak bile masadaydı. Ancak von Lettow Zambezi'yi geçmenin zor olacağını ve denize yaklaştıkça İngilizlerin işini kolaylaştıracağını bildiği için 05 Temmuz'dan itibaren tam ters yöne, kuzeye doğru ilerlemeye başladı. Ancak yerli halkın saklaması sebebiyle İngiliz ve Portekizliler bu harekâtı ancak Almanları 11 Temmuz'da Ociva civarında gördüklerinde ziyadesiyle mevcuttu. Yerli halk burada da Almanlara çok muhabbetle yaklaştı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 261). 447 R.Anderson, a.g.t., 304. 448 Ayrıca Portekiz Doğu Afrikası'nda hasat Alman Doğu Afrikası'ndan daha erken alınıyordu. Bunun Almanlara çok faydası oldu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 247). 449 Yerlilerin verdikleri istihbaratı değerlendirmek de pek kolay bir iş değildi. Örneğin düşman kuvvetinin sayısını belirtirken mingi (çok) veya kama majani (çayır kadar sık) diyorlardı. Bu bilgi 50 askere de 5.000 askere de tekabül edebiliyordu, (Von LettowVorbeck, a.g.e., s. 269). 450 R.Anderson, a.g.t., 304-305. Aşağıda Kronoloji bölümündeki verilerle mukayese ediniz. 272 Yener BAYAR öğrendiler. Kuzeye ilerleyen Almanlar Mtiba'daki Portekiz birliğini ele geçirip 20 Temmuz'da Namirrue kışlasına hücum ettiler. Bu arada bir İngiliz kolu da bölgeye gelmişti. Lettow İngilizlere bir gece baskını yaparak büyük bir zayiata uğrattı. Üç gün süren muharebeler sonunda İngilizler teslim olmak zorunda kaldılar.451 Von Lettow Namirrue'de bulduğu belgeler üzerine rotasını Ligonye'nin doğusuna Chalaua'ya çevirdi. Burada ele geçirdiği terk edilmiş Portekiz kışlalarında pek çok gıda bulmasına rağmen yeterli taşıyıcısı olmadığı için bunları imha etmek zorunda kaldı. Temmuz sonlarında Chalaua'ya ulaşan Almanlar burada bir hafta kadar kalarak bir durum değerlendirmesi ve düzenlemeler yaptılar. Portekiz Doğu Afrikası'na girdiklerinde 1.790 olan askari mevcudu 1.190'a düşmüştü. Bu açığı taşıyıcılardan seçtikleri 310 kişiyi hızlı bir eğitime alarak tamamlamaya çalıştılar. Ancak mevcutları 281'den 197'ye düşen subayların boşluğunu tamamlama imkânı yoktu. Meydan savaşları Almanları eritiyor ve mağlup olmalarına rağmen yine de İngilizlere yarıyordu. Öte yandan İngilizler işleri kolaylaştırmak için Portekiz Doğu Afrikası'na da haberleşme ve ulaşım teknolojileri taşımaya başlamışlardı.452 1916 sonlarında, savaş Portekiz Doğu Afrikası'na sıçramadan evvel, ülkenin kuzey kısmı, neredeyse tamamen, muntazam yollardan mahrumdu. Ancak savaş sona erdiğinde Lindi'den Quelimane (Mozambik'in güneyinde) ve Zomba'ya (bugün Malavi'de) otomobille gitmek mümkündü.453 454 451 R.Anderson, a.g.t., 306-307. R.Anderson, a.g.t., 308-309. 453 R.Anderson, a.g.t., 344. 454 Almanların da savaş sebebiyle pek çok bayındırlık ve haberleşme yatırımı yaptıkları biliniyor. Bunun için standartlar da gözetilememişti. Örneğin tropikal bir ülke olan ADA'da pek çok beyaz karınca (termit) kolonisi olduğu için (Bu böceklerin on binlercesi beraber yürür ve önlerine çıkan canlı veya cansız hemen hemen her şeyi yiyip mahveder. Biyolojik olarak karıncalara pek de yakın bir tür olmayan termitlere “beyaz karınca” ismi verilmesi sadece insanların yakıştırmasından kaynaklanmış olsa gerekir.) telgraf direklerinin demirden yapılması savaştan önce bir normdu. Merkez Demiryolu ile kuzey bölgeleri arasındaki tek hat sahil boyunca uzanıyordu. Dolayısıyla düşmanın saldırılarına ve dinlemelerine çok müsaitti. Almanların savaşın ilk yıllarında tutunduları MorogoroHandeni-Korogwe hattında telgraf iletişimini sağlamak için, özellikle burada yoğunlukla bulunan zürafalar sebebiyle, ağır kondüktörleri taşıyabilecek uzun demir direklere ihtiyaçları vardı. Ancak bunları temin edemedikleri için ahşap direkler kullandılar ve daha sonra bu hattın sık sık tamir edilmesi zarureti doğdu, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 30, 70-72). 452 273 Yener BAYAR Yerli kadınlar yol inşa ediyor.455 Van Deventer 09 Temmuz'da Chalaua'ya yürüyerek von Lettow'u sıkıştırmak istedi. Ancak Lettow zaten birkaç gün önce bölgeden çıkmaya başlamıştı. Bu andan itibaren Eylül başlarına kadar, o günlerde İngiliz sömürgesi olan Nyasaland (bugünkü Malavi) civarındaki Numarroe, Regone, Lioma bölgelerinde ve Lurio Nehri civarında iki tarafın da büyük kayıplar vermesiyle neticelenen yakın takip ve kovalamacalar yaşandı. Almanlar istikametleri hususunda İngilizleri şaşırtmayı denedilerse de muvaffak olamadılar. Yoğun bir İngiliz takibi altında kuzeye ilerlemeye mecbur kaldılar. Bu iki aylık sürede askerlerinin 39'u öldürülen, 133'ü yaralanan, 51'i esir alınan Almanlar, 437 taşıyıcılarını da yitirmişlerdi. 5'i yüksek rütbede olmak üzere pek çok subayları öldürülmüş ya da ağır yaralanmıştı.456 İngilizlerin kaybı da daha az olmasa gerek. İngilizler kullanmadıkları pek çok kışla, cephane ve ambarı Almanların eline geçmesin diye yakmışlardı. 17 Eylül'de Mwembe'ye ulaşan von Lettow ganimet bulamadı. schutztruppeyi avcuna alan zatürre ve grip gibi ağır akciğer hastalıkları457, gıda yetersizliği, Avrupa'dan alınan kötü haberler, taşıyıcıların ve © Imperial War Museum (Q 34466). R.Anderson, a.g.t., 309-313. 457 Lettow bu akciğer hastalığının Ağustos ortalarından beri ordusundaki 7 Avrupalı ile 200 yerliye sirayet ettiğini ve 2 Avrupalı ile 17 yerlinin bu sebeple hayatını yitirdiğini yazıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 304). 455 456 274 Yener BAYAR subayların yarısının yitirilmesi gibi bir dizi sebep von Lettow'un ordusunun motivasyonunu bozmaya başlamıştı.458 10 aylık bir aradan sonra Almanlar, 29 Eylül'de, Mitomani'nin 30 km kadar doğusundan Rovuma Nehri'ni geçerek Alman Doğu Afrikası'na girdiler. 2.2.6.3. Doğu Afrika'daki Almanlar Ateşkesten Sonra Teslim Oluyor Ağustostan beri kuzeye ilerleyen von Lettow'un Portekiz Doğu Afrikası'ndan çıkarak tekrar Alman Doğu Afrikası'na girdiğini Ekim 1918'de İngiliz basınına da yansımıştı. Buna göre, Songea'ya doğru ilerleyen von Lettow burada Kuzey Rodezya polisinin mukavemetiyle karşılaşınca geniş bir manevra yapmıştı. İngilizler von Lettow'un Tabora bölgesine gideceğini tahmin ediyorlardı. Von Lettow'un çoğu Taboralı olan taşıyıcılarının, eğer memleketlerine dönmezse Alman ordusunu terk edeceklerini söyledikleri belirtiliyordu. Ayrıca von Lettow'un Tabora'da yeni taşıyıcılar devşirmeyi umduğu da bu haberlere eklenmişti.459 C.Miller savaşın bu günlerinde Alman ordusunun durumunu daha iyimser bir gözle anlatıyor, (C.Miller, a.g.e., 321). 459 "Von Lettow Turns North", The Times, 11 Ekim 1918, s. 7. Tabora Eylül 1916'dan beri Belçikalıların elinde bulunuyordu. Mwembe'ye geldikleri sırada von Lettow da, anayurtları Rovuma'nın kuzeyi olan Wangoni (Ngoni) kabilesine mensup taşıyıcıların kaçmasından endişe etmişti. Çünkü bu noktada Almanlar bu taşıyıcıların memleketlerine epeyce yaklaşmış bulunuyorlardı ve İngiliz istihbarat birimleri iş başındaydılar. Wangoni bölgesinden geçtikleri sırada Lettow'un korktuğu başına geldi ve bu kabileye mensup olan taşıyıcılar firar ettiler. Lettow siyahların topraklarına büyük bir bağlılık duyduklarını vurguluyor. Elbette senelerdir memleketlerinden binlerce kilometre uzaklarda ve ağır koşullar altında ordunun peşinden sürüklenen bu insanların kaçışlarını anlayışla karşılıyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 304-305). Bu kaçışlar sonraki günlerde de devam etmişti, (a.g.e., s. 312) 458 275 Yener BAYAR Harita 8. Von Lettow'un hatıratına göre Almanların Portekiz Doğu 460 Afrikası'nda takip ettikleri güzergâh Van Deventer'in, Kasım 1917 sonlarından 31 Ağustos 1918'e kadar geçen süre içinde Cephe'de yaşanan gelişmeleri anlattığı 30 Eylül 1918 tarihli bir raporu 16 Aralık 1918 günü London Gazette'de yayımlandı. Bu raporunda Almanların Portekiz Doğu Afrikası'nda 460 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 297. 276 Yener BAYAR Zambezi Nehri'ne kadar güneye indiklerini hatırlatan Van Deventer, aşağı yukarı "Fransa büyüklüğünde" olan bu bölgenin Avrupalılar tarafından neredeyse hiç bilinmediğini, ulaşım ve haberleşme olanaklarının çok kısıtlı olduğunu, yerli halkın ise Portekizlilerden nefret ettiği için Almanlara yardım ve destek sağlarken İngilizlere büyük güçlükler çıkardığını anlatıyordu.461 Alman Doğu Afrikası'na girdikten sonra özellikle Ubena ve Gambawano'da meydana gelen çatışmalarda Almanlar kan kaybettiler. Çoğu hastalığa yakalanmış olan schutztruppe askerleri günlerdir istirahat etmeden yürüyorlardı. Bir yandan da taşıyıcılardan ve askarilerden firar edenlerin sayısı artmıştı. Aralık ayında, yağmurlar başlamadan önce, gıda sağlayabileceği bir yere yerleşmesi gereken Lettow-Vorbeck, Angola'ya girmeyi düşündü. Ancak savaşın Avrupa'daki seyrinin ve taşıyıcıların hızlıca eksilmesinin farkında olan Lettow, muhtemelen savaşın bir yıl daha uzamayacağını kestirmişti. İngilizleri şaşırtarak gıda yönünden nispeten fakir olan Kuzey Rodezya'ya yöneldi. Almanlar Fife'ye gelinceye kadar gıda stoklarını tamamlamışlardı. Fife'deki mühimmatı da ele geçirmeyi hedefliyorlardı. Ancak 01-02 Kasım 1918'deki tüm uğraşlarına rağmen, top ve roketleri olmadığı için, Fife'yi savunan İngilizleri buradan sökemeyerek Kasama'ya yöneldiler.462 12 Kasım'da girdikleri Kasama, savaşın uzaması halinde gerekecek kaynakları sağlamaya elverişliydi.463 Kasama'da bulunan von Lettow şimdi de Chambezi'ye taarruz etmeyi planlıyordu.464 Burada peşlerinden yetişen Hawkins komutasındaki 750 kişilik KAR birliğiyle muharebe başladı. Ertesi gün (13 Kasım 1918) van Deventer Avrupa'da ateşkesin imzalandığını von Lettow'a resmen iletti. Almanya'nın silah bırakmayı kabul ettiğini belirten Deventer, von Lettow'dan; teslim olan Alman ordusuna gıda sağlayabileceği en yakın yer olduğu için Aberncorn'a yürümesini, orada silahlarını teslim etmesini ("cesur savaşınızdan dolayı bir jest olarak" Avrupalıların şahsi silahları alınmayacak), İtilaf Devletleri'ne mensup esirlerinse karşılaşılacak ilk İngiliz birliğine teslim edilerek serbest bırakılmasını talep ediyordu.465 Uzun zamandır Almanya'nın durumundan haberdar olmayan von Lettow, ateşkes şartlarının Almanya'nın lehine olmasa bile en azından aleyhine olmayacağını düşünüyordu. 14 Kasım 1918 günü sabah sekizde Chambezi'deki kauçuk fabrikasında Kasama'dan gelen bir İngiliz temsilcisiyle görüştü. Burada, muharebelerin gidişatını, ateşkes haberini "In Unknown East Africa", The Times, 17 Aralık 1918, s. 6. Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 308-310. 463 C.Miller, a.g.e., s. 320-321; R.Anderson, a.g.t., 318. Almanların ana ordusu 12 Kasım'da Kasama'ya gelmişti fakat kent 08 Kasım'dan beri Alman öncü kuvvetlerinin kontrolündeydi, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 313-314). 464 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 314. 465 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 315-317. 461 462 277 Yener BAYAR aldığını ve ateşkes koşullarına uyacağını bildiren bir telgraf metnini Alman İmparatoru'na iletilmek üzere İngiliz temsilcisine verdi. Bunun üzerine, İngiliz delegesi von Lettow'a, Alman donanmasının başkaldırdığını, Almanya'da bir ihtilalin vukubulduğunu ve henüz tasdik edemediği resmi bir belgeden öğrendiğine göre Alman İmparatorunun 10 Kasım'da tahttan indirilmiş olduğunu söyledi. Von Lettow Almanya'ya dönüp gözüyle görene kadar bu haberlere inanamadığını belirtiyor.466 Teslim olan Almanların askarilere ve taşıyıcılara toplam 1.500.000 rupi civarında birikmiş maaş borçları vardı. Lettow bu parayı ödemeleri için İngilizlere başvurduysa da bunun değerlendirildiği dışında bir yanıt alamadı. Berlin'den ise hiçbir cevap gelmedi. Bunun üzerine alacaklıların bir listesini yapmaktan başka bir şey yapamadı. 467 Aberncorn'a gelen von Lettow mevzubahis olanın bir "kayıtsız şartsız teslim olma" değil "kayıtsız şartsız tahliye" olduğunu idrak etti. Yani Almanların sömürgelerini tamamen terk etmeleri gerekiyordu. Buna karşı teslim olmaktan vazgeçerek Belçikalılara katılmayı aklından geçirdiyse de makul olmayan bu yolla bir şey elde edilemeyeceği açık olduğu için teslim oldu ve Deventer'in isteği üzerine Darüsselam'a getirildi. Ateşkes şartlarına göre Almanların en kısa zamanda İngilizler tarafından Almanya'ya gönderilmeleri gerekiyorsa da İngilizler bu işi ağırdan aldıkları için468 Almanlar yeni yıla Doğu Afrika'da girdiler. Teslim olan Alman kuvveti Lettow ve Vali Schnee de dâhil olmak üzere 155 Alman ve 4.416 Afrikalıdan oluşuyordu.469 Teslim ettikleri silahlar ise bir Portekiz topu; yedisi Alman mamulü, 16'sı ağır 14'ü ise hafif İngiliz mamulü olmak üzere toplam 37 makineli tüfek, 1.071 İngiliz ve Portekiz piyade tüfeği, 208.000 mermi, 40 top mermisi idi.470 Bu arada von Lettow ısrarla kendilerinin savaş tutsağı, alelade esir, olmadıklarını ateşkes uyarınca silahlarını kendi iradeleriyle bıraktıklarını bildirerek İngilizlerin kendilerine esir muamelesi yapmalarını protesto etti. Buna yanıt veren van Deventer protestonun İngiliz Savaş Bakanlığı'na iletildiğini ancak bakanlığın Almanları esir saydığını Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 317-318. Almanya'nın savaş serüveni ve Kayser'in akıbeti için bkz. (Miles Bouton, And the Kayser Abdicates; The German Revolution November 1918-August 1919, New Haven, Yale Üniversitesi Yayınları, 1921). 467 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 319. İngilizler Alman askarileri ve taşıyıcıları ücretleri ödenene kadar Tabora'da enterne edeceklerini de bildirmişlerdi, (a.g.e., s. 320). Afrikalıların bu alacakları ancak 1964 senesinde Almanya tarafından ödenebildi. Elbette hak sahiplerinin pek çoğu aradan geçen yaklaşık yarım asırda hayatlarını yitirmişlerdi. Almanya'nın ödediği toplam tutarın o günkü rakamlarla 64.000$ olduğu anlaşılıyor, (Duane Koenig, a.g.m., s. 14). 468 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 319. 469 R.Anderson, a.g.t., 319. 470 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 321. Von Lettow'a göre teslim olan ordu Vali Schnee, 20 subay, beş askerî hekim, bir gönüllü hekim, bir kıdemli veteriner, bir kıdemli kimyacı, bir sahra telgrafçısı subay, 125 diğer rütbelerden Avrupalı, 1.156 askari ve 1.598 taşıyıcıdan müteşekkildi. 466 278 Yener BAYAR belirtti. Von Lettow-Vorbeck’in teslim olan askerlerinin ciddi bir kısmı İspanyol Gribi salgını nedeniyle öldü.472 Lettow, kamptaki bütün Avrupalıların bu salgına yakalandığını ve Yüzbaşı Spangenberg'den başka dokuz Avrupalının daha hayatını yitirdiğini, bunun da mevcudun %10'a tekabül ettiğini ve Tabora'daki askarilerden de bu salgın sebebiyle ölenler olduğunu belirtiyor.473 Von Lettow'un verdiği rakamlara göre savaşın başlangıcında Alman askerî mevcudu savunma kuvveti olan 216 Avrupalı ve 2.540 askari ile kolluk kuvveti (polis) olan 45 Avrupalı ve 2.154 askariden oluşuyordu. Bunlara daha sonra batırılan Königsberg'in 322 ve Möve'nin474 102 kişilik mürettebatı da eklendi. Savaş boyunca Alman saflarında çarpışanların toplamı 3.000 Avrupalı ve 11.000 askari düzeyindeydi.475 İngiliz kuvveti içinse von Lettow İngiliz kaynaklarından aldığını belirttiği rakamları paylaşıyor. Buna göre Doğu Afrika'da Almanlara karşı 130'un üzerinde general ve 300.000 civarında asker savaşmıştı. Avrupalı ve Hindistanlı askerlerden 20.000 kadarı ile 140.000 at476 ve katır ölmüştü. Von Lettow bu rakamları, özellikle general sayısını, mübalağalı bulmaktadır. Ancak ölen siyah askerler de dâhil edilirse İngiliz ordusunun verdiği toplam ölü sayısının 60.000'den az olamayacağını da eklemektedir.477 Bugünkü Kenya, Uganda, Kongo, Ruanda, Burundi, Tanzanya, Zambia, Malavi ve Mozambik sınırları içinde cereyan eden savaşlarda, İngiliz tarafının kaybı 330.000’e yakını hastalıktan olmak üzere 349.311 oldu.478 471 471 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 321-322. C.P. Fendall, a.g.e., s. 127-128. Portekiz Doğu Afrikası'ndaki son günlerinde hastalıkların pençesindeydiler, (R.Anderson, a.g.t., 314-315). 473 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 324. 474 Almanlar kendi gemileri olan Möve'yi 09 Ağustos 1914'te Darüsselam limanında batırmışlardı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 28). 475 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 19. Lettow bu rakamların savaşçı olmayan tıbbî personel vesaireyi de kapsadığını belirtiyor. Ancak schutztruppenin mevcudu hakkındaki bu rakamlar gerçekte olandan düşüktür. Von Lettow başka bir yerde ise Alman kuvvetinin azamî düzeye ulaştığı 1915 sonlarında mevcudunun gemilerden gelen personel, tıbbî personel, mülkî personel, posta teşkilatı üyeleri vs. dâhil olmak üzere 2.998 Avrupalı ve 11.300 askari olduğunu belirtiyor, (a.g.e., s. 72). 476 Öldüğü bildirilen at sayısı abartılı değildir. Örneğin 1899-1902 Boer Savaşında, pek çok olanağa rağmen, İngiliz ordusu 518.000 atın 347.000’ini yitirmişti, (John Keegan, Savaş Sanatı Tarihi, çev. Füsun Doruker, İstanbul, Sabah Kitapları Gençlik Yayınları A.Ş., 1995, s. 287-288). 477 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 20, 325. 60.000 tahmini taşıyıcıları kapsamamaktadır. 478 R.Anderson, a.g.t., s. 1. "Kayıp" sadece ölü demek değildir. Savaşa devam edemeyecek kadar hastalanan veya yaralanan askerler de kayıp olarak sayılır. 472 279 Yener BAYAR Rufiji bölgesinde (indistanlı istihkâm askerlerini taşıyan bir kamyon konvoyu479 Yağışsız mevsimde yolları bir toz yığınına çeviren bir buçuk tonluk kamyonlar bu toz yürüyen aksamlarını kapladığı için iş görmüyorlardı. Yağmur mevsiminde ise çamura saplanarak ordu için tam bir yüke dönüşüyorlardı. Böyle durumlarda kamyonları kaldıkları yerde bırakmaktan başka bir çare bulunamıyordu. Bunun için kamyonların taşıdığı yükün beşte biri kadarını taşıyabilen hafif vasıtalar getirildi. Elbette bu da beş kat fazla sayıda şoför gerektirmişti. Fakat şoförlerin yüzlercesi de humma yüzünden öldü. Yük hayvanları bu açığı kapatmaktan çok uzaktı. Bu dönemde 28.000 öküz çeçe sineği tarafından öldürüldü. Atlar daha da dayanıksızdı. Reitz, "Bu dilsiz, nazik hayvanların 30.000'den fazlası burada öldü." diye yazıyordu "ve benim atları anlayan ve seven parçam da kısmen öldü".480 479 480 © Imperial War Museum (Q 15609). C.Miller, a.g.e., s. 232'den kısaltılarak aktarıldı. 280 Yener BAYAR Lindi yakınlarında tamirhane481 Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ndeki Alman kayıpları iki eserde zikrediliyor. Deppe eserinde sadece Avrupalı Almanlara ilişkin istatistikleri zikrederken Boell Afrikalılar hakkında da (tahmin edileceği gibi pek de güvenilir olmayan) rakamlar veriyor. Tablo 7. Deppe'ye göre Doğu Afrika Cephesinde 1914-1918 arasında meydana gelen Almanların Avrupalı kayıpları 482 Çatışmalarda ölen Çatışmalarda yaralanan Hastalıktan ölen Esir düşen Muharebelerde kaybolan Toplam 285 875 (Bunların 51'i kurtarılamayarak öldü.) 190 1.742 486 3.629 Tablo 8. Boell'e göre Doğu Afrika Cephesindeki Alman Kayıpları 483 Çatışmalarda ölen Çatışmalarda yaralanan Kazara ölen Hastalıktan ölen Esir düşen Muharebelerde kaybolan Firari484 Toplam Avrupalı 354 874 (Bunların 80'i kurtarılamayarak öldü.) 23 277 2.718 ? Askari 1.200 3.669 Taşıyıcı 1.000 ? ? 508 4.275 4.510 ? 5.000-6.000 ? ? 2 4.762 2.847 17.009 ? 6.000-7.000 © Imperial War Museum (Q 15477). R.Anderson, a.g.t., 212. 483 R.Anderson, a.g.t., 213. 484 Kanaatimizce "deserter" yerine kaynakta sehven "deserted" yazılmış. 481 482 281 Yener BAYAR Daha savaş bitmeden Alman basını von Lettow'u büyük Prusyalı subaylar arasında zikretmeye başlamıştı.485 İngiliz basınında ise 15 Kasım'da çıkan haberlerde van Deventer'in von Lettow'a ateşkesin şartlarını bildirdiği ancak von Lettow'un imzalanan ateşkesi tanımayarak ve "asla teslim olmayarak" savaşmaya devam etmesinin muhtemel olduğu belirtiliyordu. Lettow-Vorbeck'in iradesi ve kararlılığı gerçekten de düşmanlarını etkilemişti. Dört yıldan uzun bir süredir dünyadan izole bir şekilde ve çok zorlu bir coğrafyada savaşmaktan yılmayan bu komutan şimdi bir İngiliz sömürgesi olan Kuzey Rodezya'da bulunuyordu. Ancak İngilizler hâlâ onun Tabora'ya doğru ilerleyerek yeni kuvvetler devşireceğinden endişe ediyorlardı.486 Von Lettow'un İngilizler arasındaki saygınlığı teslim olduktan sonra da sürdü. 18 Kasım 1918 tarihli The Times'ta Doğu Afrika Cephesi'ni özetleyen uzunca bir haber şu cümle ile bitiyor: "Von Lettow'un, Almanya ile mütareke imzalanmasından sonraya değin savaşmasını sağlayan ana faktör askerî maharetinden ziyade yerli askerlerinin ona olan kişisel sadakatleriydi."487 Almanlar teslim olduklarında siyah askerlerini silah bırakmaya zorlukla ikna edebildiler.488 Bu bahsi kaparken Doğu Afrika'ya getirilen Hindistan birliklerinden bir subaya kulak verelim. Yukarıda da belirtildiği üzere Hindistan birlikleri ve subayları İngiliz ordusundaki en yetersiz grup olarak niteleniyorlardı. Doğu Afrikalı askerler Hintlileri esnaf ve zanaatkârlar olarak değerlendirirken Hintli askerler de onları düzensiz birlikler olarak görme eğilimindeydiler. Özellikle Tanga saldırısında Hindistan’dan getirilen askerlerin başarısızlıkları İngiliz kaynaklarında çok vurgulanmıştı. Sıtmaya karşı dayanıksızlıkları da diğer bir zaafları olarak kaydediliyor.489 Sheppard 1919 yılında yayımladığı bir makale ile adeta bu iddialara yanıt veriyor. Buna göre, Ekvator civarındaki böyle büyük bir alanda modern silahlarla ilk defa savaş yaşanıyordu. Sağlık koşulları sadece Hindistanlılar için değil herkes için o kadar fenaydı ki rütbeli beyazların sadece çok azı cephede bir sene geçirebilmişti. Bu bir senede de birkaç kez hastaneye yatmaları gerekmişti. Bir neferin burada cereyan eden çalılık savaşlarına alışması birkaç aylık deneyim gerektiriyordu. Ancak bu süre sonunda neferimiz gerçekten verimli olmaya başlayınca da hastalıklar yüzünden hastanelik oluyordu. Bir Hindistan taburunun neferlerinin ancak %30'u ile düşman karşısına 485 "Through German Eyes", The Times, 02 Kasım 1918, s. 5. Cologne Gazette'den aktarılıyor. 486 "Von Lettow Attacks A Rhodesian Fort. Attitude to Armistice Uncertain", The Times, 15 Kasım 1918, s. 5. 487 "East African Campaign", The Times, 18 Kasım 1918, s. 6. 488 C.P.Fendall, a.g.e., s. 127. 489 H.Strachan, a.g.e., s. 586-587. 282 Yener BAYAR çıkması istisnaî değildi. Ülke ve bitki örtüsü öyle farklıydı ki işgalci kuvvetler sürekli sis içinde savaşır gibiydiler. Ayrıca çalılık, askerlerin psikolojilerine kuvvetle tesir ediyordu. “Birbirlerinden on mil uzakta bulunan iki askeri kuvvet birbirlerini iki farklı kutuptalarmış gibi uzakta hissediyorlardı. Taburundan 18 metre uzakta olan bir nefer kendisini Afrika’da yalnız kalmış gibi hissediyordu.” Almanların orduları homojen bir görünüm arz ederken İngiliz tarafında -bazıları eğitim de almamış olan- İngiliz askerler, Güney Afrika askerleri (piyade ve süvari), Nijerya askerleri, İngiliz Doğu Afrikası’ndan devşirilen birlikler, KAR kuvvetleri, Ümit Burnu Birlikleri, Rodezya askerleri, Gold Coast (bugünkü Gana) birlikleri, Hindistan düzenli askerleri, Hindistan Emparyal kuvvetleri vd. bulunuyordu. Almanların en etkili silahı Königsberg’den sökülmüş olan uzun menzilli toplardı ve bunlar özellikle kampları hedef aldıklarında İngilizleri zor durumda bırakıyorlardı. Sheppard bu şartlardaki bir savaşta bile disiplinin önemini vurgulayarak bitiriyor.490 Abartılı olmayan böyle bir tasvirle başarısızlığa gerçekten de ikna edici bir mazeret sunmuş oluyor. Teslim olan von Lettow İngilizlerden tam bir kahraman muamelesi görmüştü. Ancak Darüsselam'a geldiğinde eski düşmanlarının tüm sıcak ve saygılı tutumlarına rağmen artık Alman imparatorluğunun son bulduğunu idrak etmişti. Birkaç yıl önce kendi ulusunun hâkimiyeti altında bulunan bu kentte şimdi ister istemez bir yabancıydı. Bazı "akıllı İngilizler"den Almanya'nın hem iktisadî bakımdan hem de nüfus fazlalılığı bakımından sömürgelere sahip olması gerektiğini işitmekte de aradığı teselliyi bulamadı.491 492 Ancak İngilizlerin Almanları hemen yollamaya niyetleri yoktu. Nihayet 17 Ocak 1919'da 114 Alman subay 107 kadın ve çocukla beraber kendilerini Almanya'ya götürecek gemiye bindiklerinde iki ay önce Kasama'da teslim olmuş olan Alman subayların %10'u Doğu Afrika'ya da sıçrayan İspanyol gribi sebebiyle hayatlarını yitirmiş bulunuyordu. Von Lettow Darüsselam'a ilk kez bu tarihten tam 490 S.H. Sheppard, “Some Notes On Tactics In The East African Campaign”, The Journal Of The United Service Institution Of India, sayı 215, Nisan 1919, s.138-157. 491 Hâlbuki İngilizler daha 1917'de, Giriş bölümü "Alman Doğu Afrikası'nı fethimizin koloninin değerini ikiye katladığı tam da şu günlerde İngiliz Doğu Afrikası'nın neredeyse tamamından bahseden bu kitap ender bir ilgiyle okunacaktır…" cümlesiyle başlayan kitaplar neşretmişlerdi, bkz. (Norma Lorimer, By The Waters of Africa British East Africa, Uganda and the Great Lakes, Londra, Robert Scott Roxburghe House, 1917). Von Lettow savaştan yaklaşık kırk yıl sonra yazdığı bir mektupta nüfus fazlası olan Almanya'dan sömürgelerini almanın bir saçmalık olduğunu belirtmişti, (Duane Koenig, a.g.m., s. 14). 492 Bununla beraber Almanya'nın sömürge edinme davranışı nüfus fazlalığı ve iktisadî gereklerden ziyade "prestij [kazanma arzusu] ve duygusallık" ile izah edilmektedir; "…Almanya'nın sömürgelerinin tümündeki beyazların nüfusu 20.000'i asla aşmadı."; "Almanya'nın 1913'te kolonileriyle yaptığı toplam ticaret ne kadardı biliyor musunuz? Tüm dış ticaretinin sadece %0,5'i.", (J.A.Mackenzie, a.g.m., s. 34-35, 36, 41). 283 Yener BAYAR beş yıl önce ayak basmıştı. Yaklaşık kırk yıl sonra, 1953'te, 83 yaşındaki von Lettow ziyaret için Darüsselam'a bir daha gelecekti.493 Schutztruppe'nin Alman üyelerinin tamamını Mart ayı başlarında önlerinde von Lettow ve üstlerinde Afrika'daki üniformaları olmak üzere Berlin'de bir zafer yürüyüşü yaparak Brandenburg Kapısı'ndan geçtiler ve Berlin Valisi tarafından karşılandılar. Resmigeçit yaptıkları yolun iki yanı coşkulu Alman kalabalıklarıyla doluydu. Almanya'nın yenilmemiş tek ordusu çiğnenmiş ulusuna tek zafer geçitini arz ediyordu.494 2.3. Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika'ya Getirdiği Felâketler […Fransızların aşağı ırk olan Afrikalılarla karışıp piçleşmeleri Fransız sömürge siyasetini eski Alman sömürge siyasetinden ayırır.] Eski Alman sömürge politikası, yaptığımız her şey gibi yarımdı. Ne Alman ırkının iskân toprakları genişletildi, ne de -canice olurdu ama- siyah kanıyla devleti kuvvetlendirmeye teşebbüs edildi. Alman Doğu Afrikası'nın askarileri bu yolda bir küçük, mütereddit adımdı. Aslında onlar sadece kendi sömürgelerini savunmaya çalıştılar. Avrupa savaş alanına siyah asker sevketmek fikri, Cihan Harbi'nde hayata geçirilemez idiyse de, daha elverişli şartlar altında gerçekleştirilecek bir tasarı olarak bile asla var olmadı. Fakat bu, [Avrupa'ya siyah asker getirmek] öteden beri Fransızlarca bilakis sömürge faaliyetlerinin temel gerekçesi olarak değerlendirilmiş ve düşünülmüştür. Adolf Hitler495 C.Miller, a.g.e., s. 329, 330. Burada birkaç eski askeriyle de görüştü. Schutztruppe askerlerinin nihayet Almanya'dan maaşlarını alabildikleri 1964 yılında von Lettow öldü. Elbette aradan geçen 50 yıl içinde Alman Doğu Afrikası ordusunda görev yapmış olan Afrikalıların çoğu da ölmüştü. Viktorya Gölü kıyısındaki Mwanza'da açılan bir vezneye maaş alacaklarını almak için 300 kadar eski asker başvurmuştu. Fakat bunların gerçekten schutztruppe neferleri olduğunu anlamak kolay olmadı. Ellerinde kanıt olarak sundukları bir üniforma parçası, kep, gömlek vs. vardı. Sonunda parayı getiren Alman bankacı şöyle bir formül buldu: gelen adamlara Almanca askeri komutlar verdi ("dikkat", "sağa, sola dön", "uygun adım marş", "tüfek omza" gibi). Yaşlı adamların hiçbiri bu testten kalmadı. Elli yıl sonra bile bu Almanca sözler akıllarındaydı. C.Miller hâlâ (1974) Tanzanya'da bir köye giden bir ziyaretçinin yaşlı biriyle tanıştığında muhatabından "Mimi ni askari Mdaichi", "Ben bir Alman askeriyim." cümlesini duyabileceğini belirtmektedir, (a.g.e., s. 333). 1925 yılında da askarilerin birikmiş maaşlarını ödemek için bir Alman heyeti Tanganyika'ya gitmişti. Ancak savaşta el konan mülk sorunları sebebiyle bu ziyaretten bir semere hâsıl olmadığı anlaşılıyor, (W.O.Henderson, "The War Economy of German East Africa, 1914-1917", The Economic History Review, XIII/1;2, 1943, s. 109). 494 C.Miller, a.g.e., s. 329. 495 Adolf Hitler, Mein Kampf, çev. Ralph Manheim, Londra, Hutchinson & Co. Ltd., 1969, s. 589. "Die einstige deutsche Kolonialpolitik war halb, wie alles, was wir taten. Sie hat weder das Siedlungsgebiet der deutschen Rasse vergroßert, noch hat sie den - wenn auch verbrecherischen - Versuch unternommen, durch den Einsatz von schwarzem Blut eine Machtstarkung des Reiches herbeizufuhren. Die Askari in Deutsch-Ostafrika waren ein kleiner, zogernder Schritt auf diesem Wege. Tatsachlich dienten sie nur zur Verteidigung der Kolonie selbst. Der Gedanke, schwarze Truppen auf einen europaischen Kriegsschauplatz zu bringen, war, ganz abgesehen von der tatsachlichen Unmoglichkeit im Weltkrieg, auch als eine unter gunstigeren Umstanden zu verwirklichende Absicht nie vorhanden gewesen, wahrend er, umgekehrt, bei den Franzosen von jeher als innere 493 284 Yener BAYAR Hitler'in Doğu Afrika Cephesi'ni pek anlamadığını gösteren bu paragrafı, aynı zamanda bu cephenin Alman kamuoyuna nasıl aksettirildiği hakkında da ipuçları sunuyor. Ancak Hitler'in kesinlikle haklı olduğu nokta Belçikalıların, Portekizlilerin, Fransızların ve İngilizlerin, Birinci Dünya Savaşı'nda, sömürgelerindeki Afrikalı halktan devşirdikleri askerleri, uzak ülkelere savaşmaya götürmüş olduklarıdır. Bu konuda Fransa gerçekten de başı çekiyordu. Fransız Kuzey ve Batı Afrikası'ndan devşirilen 65.000 asker Birinci Dünya Savaşı'nın Avrupa cephesinde hayatını yitirdi. Toplamda Fransa'nın "siyah" Afrika kolonileri 167.000 asker çıkarmış ve bunun 140.000'i Avrupa'ya götürülmüştü. Ayrıca Fransa hâkimiyetindeki Mağrip'ten 236.000 asker devşirilmişti.496 Savaş boyunca 483.000’den fazla Afrikalı Fransız Ordusu'nda hizmet etmişti. Fransızlar 1918’de 63.378 Afrikalıyı daha cepheye götürmek üzereydiler, ancak savaş bitince buna gerek kalmadı.497 Belçika Force Publique haricinde ise 260.000 Kongoluyu taşıyıcı olarak kullanmıştı.498 İngilizlerin de Nijerya'dan, Güney Afrika'dan, Gana'dan temin ettikleri askerleri Doğu Afrika Cephesi'ne naklettikleri yukarıda zikredilmişti. Eğer von Lettow'un ısrarlı savaşları olmasaydı, hem bu askerler hem de Doğu Afrika'da silahaltına alınmış olan neferler diğer cephelere götürülebileceklerdi. Dolayısıyla Doğu Afrikalılar savaş boyunca tam anlamıyla bir savaş alanına dönen kendi topraklarında kaldılar. XIX. asrın son yirmi yılı Doğu Afrika'da geleneksel düzen ve otoritenin yıkılması, isyanlar, katliamlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklarla geçti. Cihan Harbi’ni önceleyen on yıl ise, yukarıda izah edildiği gibi, nispî bir istikrar ve iktisadî büyüme dönemi olmuştu. Hatta sömürge yöneticileri bu sürece sekte vurmamak için sömürgelerini savaşın dışında tutmayı dahi değerlendirmişlerdi. Belçika, Fransa ve İngiltere Afrika’daki sömürgelerini asker, lojistik ve gıda kaynağı olarak kullandılar. Begrundung ihrer kolonialen Betatigung angesehen und empfunden wurde." (A.Hitler, Mein Kampf, Münih, Franz Eher nachf., g.m.b.h., 1933, s. 730). 496 A.Roberts, a.g.e., s. 16, 352-353 497 Mehmed Âkif’in şu dizeleri burada hatırlanmaya değer: “Hesaba katmıyorum şimdilik bizim yakada/ Sönen ocakları; lakin zavallı Afrika’da,/ Yüz elli bin kadının tütmüyor bugün bacası./ Ne körpe oğlu denilmiş, ne ihtiyar kocası,/ Tutup tutup getirilmiş Fransız askerine/ Siperlik etmek için saff-ı harbin önlerine./ O ümmehatı [anaları], o zevcehatı [karıları] bir düşünmelisin:/ Kimin hesabına ölmüş, desin de inlesin, / Anarken oğlunu, biçare, yahut erkeğini?/ “Kimin hesabına?..“ Bir söz ki: Parçalar beyni!/ Bakınca kasdolunan gayenin şenaatine [iğrençliğine],/ Ne olsa çıldırır insan işin fecaatine [yürekler acısı haline].” 498 General History Of Africa VII Afrika Under Colonial Domination 1880-1935, ed. A. Adu Boahen, Paris, UNESCO, 1990, s. 135; R.Anderson, a.g.t., 156. 285 Yener BAYAR Almanya’nın sömürgeleri ise işgale uğrayarak birer savaş meydanı halini aldı. İngiliz egemenliğindeki Kenya’nın 1913’te 5,8 milyon rupi olan toplam ihracatı 1914’te 3,35 milyon rupiye düştü ve 1915’te 4,24 milyon, 1916’da ise 5,9 milyon rupi oldu. Bu rakamlar kahve ihracatındaki patlama ve sisal fiyatlarındaki tırmanışla beraber okunmalıdır. Sisal fiyatları, kısmen askerî talep nedeniyle, 1912-1916 yılları arasında %2.400 oranında artmıştı. Ancak kahve ve sisal Afrikalıların değil beyaz yerleşimcilerin plantasyonlarında ürettiği mahsullerdi. Afrikalıların ürettiği pamuğun fiyatı ise 1915 başlarında %25 oranında düştü ve 19151916 yıllarında ayrıca %56 daha azaldı. 1913’te beyaz yerleşimciler Kenya’nın toplam ihracatının %14’ünü sağlıyorlardı. Bu oran 1915’te %42 ve 1919’da %70 oldu.499 Böylece on yıllardır devam eden sömürge idaresinin yapamadığı şeyi dört yıllık savaş yapmış oldu; koloninin dış pazarlara yönelik üretimi beyaz yerleşimcilerin doğrudan kontrolü altına girdi. Tarih boyunca Doğu Afrika’da at ve deve gibi binek hayvanları nadiren kullanılmıştır. Bazı yerli kabileler binek ve taşıma hayvanı olarak sınırlı bir düzeyde sığırları kullansalar da esas organik enerji kaynağı insandı. İç bölgelerden sahile uzanan yüzlerce kilometrelik ticaret yollarında malları insanlar taşıyordu: Fildişi ticaretiyle köle ticaretinin iç içe geçmesinin esas sebebi de budur. Dolayısıyla bölgede askerî harekâtlar yapan Avrupalıların ordularına cephane, silah, gıda ve diğer lojistik malzemeleri taşıyan çok daha kalabalık taşıyıcı taburları eşlik ediyordu. Birinci Dünya Savaşı'nda orduların büyümesi ve çatışmaların yoğunlaşmasıyla beraber taşıyıcıların sayısı inanılmaz bir artış gösterdi. İlk başlarda demiryollarının yakınında cereyan eden muharebelerde taşıyıcı gereksinimi de sınırlıydı. Fakat gerek Almanların gittikçe güneye çekilmeleri, gerekse onları takip eden İngilizlerin Alman bölgesini işgal ederek kendi sömürgelerindeki lojistik merkezlerinden uzaklaşmaları, yerli halktan on binlerce kişiyi taşıyıcı olarak istihdam etmelerine sebep oldu. Elbette nefer sayılarındaki bu yükselişle halktan talep edilen gıda miktarındaki artış arasında doğru orantı bulunuyordu. 499 H.Strachan, The First World War Volume I: To Arms, New York, Oxford Üniversitesi Yayınları, 2003, s. 587-588. 286 Yener BAYAR Alman Doğu Afrikası’nda Schutztruppe’nin taşıyıcıları 500 Portekiz Doğu Afrikası'nda, İngiliz KAR . Taburu'nun taşıyıcıları 500 501 http://wwiafrica.ghost.io/a-visual-history-of-askaris-in-the-east-africa-campaign/; erişim tarihi: 21/12/2014. 501 © Imperial War Museum (Q 67822A). 287 Yener BAYAR Doğu Afrika'da, özellikle savaşın ikinci yılından itibaren taşıyıcı sayılarının büyük bir tırmanış sergilediği yukarıda belirtilmişti. Yüzlerce kilometre yürüyen bu taşıyıcılar502 salgın hastalıkların yayılmasında önemli bir etken oldular. İngilizler, başlarının üzerindeki 30 kilogramlık yükle günde ortalama 24 km yürüyen taşıyıcılarını günlük 1.000 kaloriden az bir diyete tabi tutuyorlardı. Yeterince kalori alamayan bu taşıyıcılar aynı zamanda alışkın olmadıkları bir menüye de mecbur tutuldular. Normalde ve çoğunlukla muz, bezelye, tatlı patates vs. ile beslenen Afrikalı taşıyıcılar şimdi sadece tahılla (bazı çekirdekler, mısır ve koçanları ile) besleniyorlardı. Hâlbuki mısır, Doğu Afrika'nın iç bölgelerinde henüz tanınmaya başlamıştı. Bunca yükle bu kadar yol yürüyen taşıyıcılar, kamp kurduklarında, yorgun ve aç oldukları için, kendilerine verilen tahılı iyice pişirmeden lapa yaparak, yiyorlardı. Zaten tropikal iklim hususiyetleri nedeniyle odunlar ekseriyetle ıslak veya nemli idi. Neticede dizanteri ve beriberi hastalığı (B1 vitamini –tiyamineksikliğine bağlı bir sinir sistemi hastalığı) hızla yayıldı.503 Batı Afrika'dan, Nijerya ve Kamerun'dan, Doğu Afrika'ya getirilen taşıyıcılar daha da perişan oldular. Orduya gıda sağlaması gereken taşıyıcıların kendileri de yemek yemek zorundaydı. Bir taşıyıcı, 27,5 kg civarındaki (60 pound) yükünü 20 günde tüketiyordu. Ancak depolardan cepheye gıda götürmek bazen 20 gün hatta daha fazla sürebiliyordu. Dolayısıyla taşıyıcının taşıdığı yük cepheye varana kadar ancak kendisini doyurabiliyordu. Bu sorunu çözmek isteyen İngilizler, kestirme yollar açmayı ve yol üzerlerine ambarlar yapmayı denedilerse de pek başarılı olamadılar ve savaş Portekiz Doğu Afrikası'na sıçradığında taşıyıcılara dayanan nakliye sistemi tamamen çöktü. Ayrıca Avrupalılar, diğer Afrikalılar gibi taşıyıcıların da tropikal bölge hastalıklarına karşı doğal bir bağışıklıkları olduğuna inanmak istiyorlardı. Bu sebeple Afrikalılar için hastalıklarla mücadele etmeye yeterince özen göstermediler. Kısa bir zaman sonra kitlesel ölümler başladı. Kendi ağırlığının üçte biri kadar bir yük altında günde 15-25 km arası yol yürüdükten sonra yarı-pişmiş mısır lapası yiyen taşıyıcılar dizanteri basiline davetiye çıkarmışlardı. Özellikle Portekiz Doğu Afrikası'nda dizanteri sebebiyle çok fazla sayıda taşıyıcı hayatını yitirdi. İngilizler bu problemi aşmak için Güney Afrika'dan daha az pişirme gerektiren ince öğütülmüş mısır getirdiler ve öğünlere et eklemeye çalıştılar. İngiltere'den doktorlar getirip taşıyıcılar için hastaneler kurdular. Öyle ki bu hastanelerin kapasiteleri 15.000 yatağa Avrupalı subaylar çok sayıda taşıyıcı kullanıyorlardı. Doğu Afrika'daki İngiliz subayları kişi başına yedi ilâ dokuz taşıyıcıya sahiptiler. Belçikalı subaylar ise sekiz taşıyıcıya sahiptiler. Alman ordusu Portekiz Doğu Afrikası'ndayken bile –o zor şartlara rağmen- von Lettow her Alman subayın üç taşıyıcı kullanmasına müsaade etmişti, (H.Strachan, The First World War In Africa, s. 8). 503 H.Strachan, a.g.e., s. 6-8. 502 288 Yener BAYAR ulaştı. Ancak taşıyıcıların yatması için ayrıca 26.000 kadar da mezar kazılması gerekmişti. İngilizlerin KAR birlikleri taşıyıcılar olmadan bir mil bile ilerleyemiyordu. Bu sebeple ölen veya hastalanan her taşıyıcının yerine bir yenisi istihdam ediliyor ve istihkaklar azaltılarak tasarruf edilmesi amaçlanıyordu. C.Miller'ın belirttiği gibi İngiliz ordusunda kimse açlıktan ölmedi ama herkes aç gezdi.504 1916-1918 yıllarında İngiliz tarafında müstahdem taşıyıcılar arasında görülen 68.914 sıtma vakasının 2.839'u, 34.142 dizanteri vakasının 8.966'sı, 91 tifo (karahumma) vakasının 13'ü ve 15.082 zatürre vakasının 4.258'i ölümle sonuçlandı.505 Verilen günlük gıda miktarının azaltılması salgınlara davetiye çıkarıyordu.506 Askerler et ve yağ temin edebilmek için karşılaştıkları av hayvanlarını vuruyorlardı. Bazen manyok, dut veya böğürtlen gibi kökler ve meyveler de topluyorlardı. Ancak genellikle yetersiz besleniyorlardı. Sıtma, sıcak çarpması, titreme nöbeti, epileptik nöbet, deliryum, kalp yetmezliği ve delilik sıklıkla görülen hastalıklardandı.507 Birinci Dünya Savaşı yıllarında, tifüs ve kolera artık tedavi edilebildiği için, Avrupa'da savaşan ordularda çarpışma sebebiyle ölenler hastalıktan ölenlerden fazla idi. Ancak diğer cephelerde durum tam tersi yöndeydi. Doğu Afrika'da ölen 3.156 İngiliz ordusuna mensup beyazın 2.225'i hastalık sebebiyle ölmüştü.508 Hastalanıp da hastaneye kaldırılanlar ve neticede hayatı kurtarılanlar 300.000 civarındaydı. Ordu açısından bir askerin cephede ölmesi ile savaşa devam edemeyecek surette yaralanması veya hastalanması arasında ilk tahlilde pek de fark yoktu. Bunun için her üç durum da "kayıp" olarak adlandırılıyordu. 1916'dan itibaren güneye çekilen Almanların asker sayılarında hemen kaydadeğer bir azalma olmamıştı. Ancak Almanlar sömürgelerinin şimdi ancak üçte biri kadar bir kısmında hüküm sürebiliyorlardı. Dolayısıyla burada bulunan halktan talep ettikleri gıda miktarı ciddi bir artış göstermişti. Halk dayanılmaz bir hal alan bu baskı ve talepler karşısında çareyi, genellikle hayvanlarını da yanına alarak, çalılıklarla örtülü dağlara ve mağaralara kaçıp saklanmakta buldu. Almanlar bazen bu mağaraları bulup hayvan ve gıdalara el koyuyorlar veya mağarada saklananları kendileri için savaşmaya zorluyorlardı. Bölge 504 C.Miller, a.g.e., s. 309-310. R.Anderson, a.g.t., 201, 204-205. Doğu Afrika'da tifonun eskiden olduğu kadar ölümcül olmadığı görülüyor. 506 R.Anderson, a.g.t., 163-164. Örneğin von Lettow 26 Ocak'ta [1917?] kişi başına günlük istihkakı [mısır için] 750 gramdan 600 grama (pirinç için 500 gramdan 400 grama) düşürmüştü. Bu ağır şartlarda bu miktarın ne kadar yetersiz olacağı aşikârdır. Bir noktadan sonra von Lettow, orduyla beraber hareket eden kadın ve çocuklara artık gıda verilmemesini emretmişti. 1917 hasatından sonra (Mart ayı gibi) istihkak düzeyi kaba un için 700 gram ve pirinç için 500 grama yükseltildi. 507 C.Miller, a.g.e., s. 173; H.C.O'Neill, a.g.e., s. 112. 508 H.Strachan, a.g.e., s. 8. 505 289 Yener BAYAR İngilizlerin eline geçince, Almanların yerini İngilizler aldı ve halkın durumunda müsbet bir değişiklik meydana gelmedi.509 Yukarıda birkaç kez zikredilen çeçe sineği de dönemin belli başlı felâketleri arasındadır. Çeçe sineği karasinekten biraz daha büyükçe, kahverengi renkte, kan emici bir böcektir. Dişileri nehir, ada ve göl kenarlarında sinek kuşağı denen bölgelerdeki çalılık ve ormanlara yumurta değil- büyümüş bir tek larva bırakırlar. Hem erkeği hem de dişisi kan emici olan çeçe sineği özellikle günün sıcak saatlerinde insan ve evcil hayvanlara saldırır. Isırıkları, taşıdığı ölümcül organizmaların, kurbanlarının kanlarına geçmesine neden olur. Özellikle uyku hastalığı510 olarak bilinen ölümcül hastalığın insandan insana bulaşmasına aracılık eden çeçe sineği, hayvanlara da nagana hastalığını bulaştırır. Seyahat ve iletişim alanındaki teknolojik ilerlemeler bu sineklerin Batı Afrika'dan Doğu ve Orta Afrika'ya taşınmasını kolaylaştırmıştı. Doğu Afrika'nın iç kısımlarında yaşayan halkın bu sineğin taşıdığı hastalıklara karşı bağışıklığının olmaması yüzbinlerce insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. Örneğin 1901-1906 yıllarında sadece Uganda'da 200.000'in üzerinde insan bu yüzden hayatını yitirdi. 'Bu tarihlerden önce çeçe sineği buralarda hiç bilinmiyordu.'511 Çeçe sineği en çok Viktorya Nyanza Gölündeki adalarda etkili oldu. Evcil olmayan hayvanlardan olan maymunların da uyku hastalığına yakalandığı vâkidir. Yine bu gruptan olan antiloplar ise uyku hastalığına yakalanmamalarına rağmen hastalığa sebep olan trypanosomeların taşıyıcılarıydılar.512 Büyük av hayvanlarının özellikle antilop ve bufaloların çeçe sineğinin yayılmasına sebep oldukları da iddia edilmişti.513 Bu uyku hastalığı sebebiyle (human 509 Gregory Maddox, “Mtunya: Famine in Central Tanzania, 1917-20”, The Journal of African History, 31/2, 1990, s. 183-184. 1917-1920 arasındaki kıtlığa yerliler arasında Mtunya ismi verilmiştir. O günlerde satılan bir ineğin parası ile ancak 5-10 kg darı alınabiliyordu, (a.g.m., s. 187) 510 "Bu hastalık Batı kıyısında uzun zamandır biliniyordu ancak adalarda ve Büyük Gölü [Great Lake] çevreleyen arazide yakın zamanlarda ortaya çıktı." J.Cathcart Wason, East Africa and Uganda or Our Last Land, Londra, Francis Griffiths, 1905, s. 50. 511 Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/527528. Encyclopædia Britannica'nın bu maddesine ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor. Nitekim Frederick D. Lugard'ın Nyasaland ve Uganda üzerine 1893 yılında yayımladığı kitabında çeçe sineğinden sıklıkla bahsediliyor. Hatta bir yerde "meşhur tsetse" olarak geçiyor, (F.D.Lugard, a.g.e., s. 295, 423, 457, 464, 466, 513, 529). Muhtemelen maddeyi yazan(lar) 1901'den önce çeçe sineğinin kitlesel ölümlere sebebiyet vermediğini vurgulamak istemiş(ler). 512 Encyclopædia Britannica, Chicago, Encyclopædia Britannica Inc., 1953, XXII/527528. 513 A.Sharpe, a.g.e., s. 52-60. Çeçe sineği üzerine detaylı malumat bulunan bu sayfalarda özellikle rakımı yüksek topraklarda bu sineğinin bulunmadığı ve aslında çeçe denen iki farklı sinek türü olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca bkz. (C.P.Fendall, a.g.e., s. 179-182, 186189 ve öz. Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 70-80). 290 Yener BAYAR African trypanosomiasis) günümüzde de pek çok insan hayatını yitirmektedir.514 Birinci Dünya Savaşı'nda at, katır ve sığır gibi yük ve binek hayvanlarını çeçe sineğinden korumak için belirli merkezlerde kapı ve camları sineklikle kaplanmış ahırlar yapılmıştı.515 Darüsselam'da bu tür ahırların bulunduğunu bildiren von Lettow, Darüsselam'ın 20 km içerisinde bulunan ve bir dönem Almanların askerî merkezi olan Pugu kampında böyle ahırlar olmadığını ve bunun için bütün hayvanların öldüğünü kaydediyor.516 Von Lettow sinek tülü (bir tür cibinlik) kullanarak yerde yatmasına rağmen savaş boyunca on kez sıtma geçirmişti.517 1916-1918 tarihleri arasında Fransa ve Flandre Cephesinde sıtmadan sadece altı İngiliz askeri (asker sayısına oranla %0,0) ölmüşken Doğu Afrika Cephesinde 831 İngiliz askeri (asker sayısına oranla yaklaşık % 6) sıtma nedeniyle hayatını yitirmişti.518 1916-1918 döneminde dizanteri yüzünden ölen İngiliz askerlerinin sayısı Fransa ve Flandre Cephesinde 132 (asker sayısına oranla yaklaşık % 0.03) iken Doğu Afrika Cephesinde 821 (asker sayısına oranla yaklaşık % 6) idi. Bu noktada askerlerin sıhhatine nispeten önem atfedildiğini de hesaba katmak gerekir. Nitekim taşıyıcılar bağlamında bu rakamların daha da çarpıcı olduğu yukarıda Bir tıp makalesinde bu hastalığa XIV. asırda dahi tesadüf edildiği belirtiliyor. Yine bu makalede zikredilen görüşe göre, yüzyıllardır deneyimlerini kuşaktan kuşağa aktaran Afrikalılar insan ve evcil hayvanlar ile vahşi hayata ait iki ayrı ekolojiyi –habitatımuhafaza ediyorlar ve çeçe sineğinin bulunduğu bölgelere gitmekten imtina ediyorlardı. (Muhtemelen bu sakınmalar metafizik bir söylemle rasyonalize ediliyordu.) Fakat bu hususları bilmeyen işgalci Avrupalılar pek çok ekolojik krize –kıtlıklar, sığır vebası, uyku hastalığı, jiggers (chigoe flea, insanın bedenine gömülen pireler) ve diğer salgınlarasebebiyet verdiler. 1900-1904 arasında Uganda'da uyku hastalığı olan bölgede yaşayan 300.000 kişinin 200.000'i bu hastalık nedeniyle ölmüştü. Dönemin İngiliz Valisi tüm bu bölgeyi boşaltıp, balık avlamayı ve satmayı yasakladı. Bu sert tedbirler, her ne kadar yerlileri çok zorlasa da, etkisini gösterdi. Bu hastalık sebebiyle ölen sayısı 1905-1909 arasında 25.000'in altında kaldı. 1910 itibariyle hastalık azalınca Afrikalılar yavaş yavaş memleketlerine döndüler, bkz. (Daniel R. Headrick, "Sleeping Sickness Epidemics and Colonial Responses in East and Central Africa, 1900–1940", Plos Neglected Tropical Diseases, 2014 Nisan, VIII/4, dijital yayın, e2772, doi:10.1371/journal.pntd.0002772; http://journals.plos.org/plosntds/article?id=10.1371/journal.pntd.0002772, erişim tarihi: 14.02.2015). 515 Elbette takipteki İngilizler böyle muhkem ahırlara da sahip değillerdi. Bazı İngiliz birliklerinde günde ortalama 50 at çeçe nedeniyle ölüyordu, (F.B.Young, a.g.e., s. 235). 516 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 25-26. 517 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 25; F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 72. Von Lettow'un başka sağlık sorunları da vardı. Alman Güney Batı Afrikası'ndaki Hottentot İsyanı'nda sol gözünden ciddi şekilde yaralanmış olan von Lettow'un sağ gözüne de Portekiz Doğu Afrikası'ndaki uzun çayırlar batmıştı. Bunun neticesinde von Lettow el yazısını ve haritaları okuyamaz oldu. Ayakları ise tatarcık (sand-fly) nedeniyle yürümesine engel teşkil etmeye başlamıştı. Neyse ki bir ordu doktoru tırnağını çekerek durumu biraz hafifletmeyi başarmıştı, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 249). 518 R.Anderson, a.g.t., 189. 514 291 Yener BAYAR gösterilmişti. Artık ordu ile doğrudan bağlantısı olmayan sıradan yerlilerin Birinci Dünya Savaşı'ndaki sıhhat durumunu tahmin etmek hiç de zor değildir. Kuraklık, kıtlık ve salgın hastalıklar Doğu Afrika'da Birinci Dünya Savaşı'na eşlik etmişlerdi. Kıtlıkların önemli bir sebebi verimli erkek nüfusun ordu hizmetine alınmasıydı. Erkeklerin asker veya taşıyıcı olarak istihdam edilmeleri ziraati sürdürme vazifesini kadınların üzerine yıkmıştı. Kadınlar ekme ve biçme işlerini bir şekilde yapabilseler de bakir tarlalar açamadılar. Dolayısıyla peş peşe ekilen arazilerin verimi git gide azaldı. 1917 sonunda Doğu Afrika az yağış aldı. Kuraklık 1918'de Uganda'da devam etti. Bu faktörlerin neticesinde yaygın bir kıtlık bölgeyi sardı. İDA –kabaca bugünkü Kenya-, Hindistan ve Güney Afrika'dan getirilen gıda ile kısmen rahatlatılsa da Doğu Afrika'nın kalanı büyük bir felaket yaşadı. 1918-1919'da Uganda'nın doğu kısımlarında açlıktan ölenlerin oranı toplam nüfusun %25'ini buldu. 1917-1920 arasında, Alman Doğu Afrikası'nda bulunan Dodoma bölgesinde bu oran %20 civarındaydı.519 Elbette yetersiz beslenme halkın bağışıklığını zayıflatmıştı. Bölgede dolaşan taşıyıcılar salgınları dört bir yana bulaştırdılar. 1917'de Uganda'da menenjit (cerebro-spinal meningitis) yüzünden en az 10.000 kişi hayatını yitirirdi. Burada veba ve çiçek de ölümcüldü. 1918 sonlarında yayılan grip salgını ADA'nda 80.000, Uganda'da 25.000 ve İDA'nda 50.000 kişinin ölümüne sebebiyet verdi. 1911'de Kuzey Uganda'da görülen sığır vebası (rinderpest) 1918'de bu sefer Batı Uganda'da ortaya çıkarak iki sene içinde 200.000'den fazla sığırın telef olmasına neden oldu. Bu kadar insan ve hayvan cenazesinin kaldırılamayışı ayrıca hastalıklara ve çeçe sineğine davetiye çıkardı. 1913'te çeçe sineği Alman Doğu Afrikası'nın üçte birinde görülürken bu oran 1924'te üçte ikiye yükselmişti.520 Bir yandan da savaşan sömürge idareleri halktan gittikçe daha fazla insan, gıda, vergi ve itaat talep ediyorlardı. 1915'te İDA'nda kurulan savaş konseyi taşıyıcılara ödenen ücreti düşürdü. Sığır yetiştiricisi olan Turkana kabilesine baskı yapan İngilizler, 1915-1918 arasında 800 kadar Turkana'yı öldürdüler ve daha fazlasının da açlıkla terbiye edilirken hayatını yitirmesine sebep oldular. İngilizler Turkana'ların 400.000 kadar sığırına da el koymuşlardı.521 * Bu zor zamanlarda Hristiyanlık ve İslam'ın yaygınlaşmasının da Doğu Afrika için olumsuz tesirleri oldu. Nitekim bu iki din, yerli Afrika inançları ile beraber yerli aidiyetleri ve kabile bağlarını da zayıflatmıştı. Üstelik sadece iki din arasında asırlardır süren çatışma değil, bu dinlerin 519 A.Roberts, "East Africa", ed. A.Roberts, a.g.e., s. 668. A.Roberts, a.g.m., s.668. 521 A.Roberts, a.g.m., s.669. 520 292 Yener BAYAR kendi içlerindeki onlarca mezhepler-arası karşıtlık da Afrika'ya taşınmış oluyordu. Kabile şefleri ve yerel ileri gelenler bu hengâmede meşruiyetlerini yitirmeye başladılar. Buradaki sömürge devletleri ise bu durumu başarılı bir uluslaşmaya tahvil edemediler-muhtemelen böyle bir amaçları da yoktu. Elbette eski inançlara nispetle İslam ve Hristiyanlığın bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Ancak burada tüm bu dinlerin mukayeseli bir tahliline girişecek değiliz. Konumuz açısından altı çizilmesi gereken iki nokta, İslamın ve Hristiyanlığın yaygınlaşmasının sömürge idarelerinin işine geldiği ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde özellikle Osmanlı ile ittifaklarından, en azından söylem boyutunda, yararlanmak isteyen Almanların Doğu Afrika'da İslamcı politikalar güttüğüdür. Uzun vadede İslam'ın Doğu Afrika'da yayılması toprak mülkiyeti ve toprağın işletilmesi mefhumlarını değiştirerek bir tür feodalizmin doğmasına neden oldu. Bu gelişme özellikle kadınlar açısından olumsuz sonuçlar vermiştir.522 Kısa vadede ise Afrika'daki geleneksel inançlara saygı duymayan Almanların bir de Cihan Harbi boyunca kendilerini İslam'ın savunucusu olarak lanse etmeleri yerlileri İngiltere'ye meylettirmişti.523 Hristiyan misyonerler ise savaşa katıldıkları veya esir alındıkları için savaş sürecinde Alman Doğu Afrikası'nda misyonerlik sekteye uğradı. Hristiyanlık Avrupa karşıtı bir noktaya evrildi. Elbette Almanların tasfiye edilmesiyle beraber ortaya çıkan kadro kaybı misyonerler ve özellikle misyoner okulları açısından büyük bir darbe olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'nda semitik dinlerin Doğu Afrika'daki ahvali literatürde adeta bir mayınlı bölge durumundadır. İslam'ın Doğu Afrika'daki genel serüveni ise, ya buralı Müslümanlar tarafından kaleme alınmış olan akademik görünümlü duygusal metinlerde ya da buradaki İslamın "radikal değil ılımlı" olduğunu ispat etmeyi kendilerine misyon edinmiş olan batılıların yazılarında işlenmiştir. Elbette bu iki tür metinde de Birinci Dünya Savaşı dönemi hiç değerlendirilmez. Burada bu iki tür yazından birer örnek verelim. Ugandalı bir Müslüman olan Profesör Noel King, Sevahil ve Zengibar Araplarının İslam’ı Doğu Afrika’da yaymaktaki başarılarını Sevahilîlerin aslen balıkçı oldukları için sabır ve işbirliğini öğrenmiş olmalarına bağlıyor. Bu açıklamaya göre Sevahilîler Hint Okyanusu'ndan gelen yağmur gibi hafifçe ama ısrarlı olduklarından son kertede daha derine işleyebildiler. Buna karşın yine King’e göre Nubiler (Nubiyalılar) ateş metaforuyla anlatılabilir ki, bunlar askerdi. Temsil ettikleri İslam ise 522 Albulaziz Y. Lodhi, "Muslims in Eastern Africa-Their Past and Present", Nordic Journal of African Studies, III/1, 1994, s.96. Ancak İslam'ın kadınlara da mirastan pay alma hakkı tanıması kadınlar için bir kazanımdı. 523 E.F.Spanton, a.g.e., s. 110. 293 Yener BAYAR ılımlı değildi. Gayet güzel edebiyat yapan Profesör King'e sorulması gereken soru Sevahilîlerin neden bu kadar bekledikleridir. Nitekim yaklaşık bin iki yüz yıldır Doğu Afrika kentlerinde Müslümanların bulunduğuna yukarıda dikkat çekilmişti. Bin yıl yağmayan "okyanus yağmurunun" XIX. asrın sonundan itibaren durmaması nedendir? İkinci türden metinlere bir örnek olarak Randall L. Pouwels'a bakalım. Pouwels, 1902'de Maji Maji ayaklanmasının bastırılmasından sonra İslamın, işgalci Avrupalılara karşı muhalif/aleyhtar bir içerik kazandığı için yerlilere cazip gelmeye başladığını söylüyor.525 Yazar burada aslında literatürde çok sık tekrarlanan bir sloganı yinelemektedir. Pouwels, Avrupalıların Doğu Afrika'da kurdukları orduların en baştan beri esasen Müslümanlardan oluştuğunu görmezden geliyor.526 İki yaklaşım da, Avrupalı güçlerle İslamı aynı önerme içerisinde ancak birbirlerine karşıtlık üzerinden zikredebiliyorlar. "Medeniyetler Çatışması" tezine koro halinde karşı çıkan insanların, tarihi tam olarak böyle algılıyor olmaları şaşılacak bir şeydir! Görüldüğü üzere, İslamı kesinlikle Avrupa karşıtı olarak düşünmek –veya Avrupa'yı kesinlikle İslam karşıtı olarak kabul etmeksadece Türk akademisyenlerde görülen bir tutum değil. Pek çok Avrupalı yazar da, maalesef, Doğu Afrika'da İslamın yayılmasını Avrupalı sömürgeci devletlere rağmen olan bir şeymiş gibi yansıtmaktadır.527 Oysa hakikat bundan çok daha karmaşıktır. Bir İngiliz subayı ve sömürge idarecisi olan Chauncey Hugh Stigand (1877-1919)528 bir eserinde Doğu Afrika'nın kültür ve medeniyetinin ve özellikle iç bölgelerin dünyaya açılmasının İslam 524 524 Ibrahim El-Zein Soghayroun, The Omani & South Arabian Muslim Factor in East Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in the Spread of Islam in Uganda, Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad, 1984, s, 68. Benzer bir açıklama için bkz. (A.Oded, a.g.e., s. 306). 525 Randall L. Pouwels, Horn and Crescent: Cultural Change and Traditional Islam on the East African Coast, 800-1900, Londra, Cambridge Üniversitesi Yayınları, 2002, s. 197. 526 Bu noktaya ilk bölümde dikkat çekilmişti. Emin Paşa (Eduard Schnitzer) komutasında Doğu Afrika'yı işgal eden, Sudanlılardan (Nubiya'dan) devşirilmiş Türk-Mısır ordusu Mehdi İsyanı nedeniyle başarısız olduktan sonra Emin Paşa da görevini bırakıp gidince başsız kalan Nubiyalı askerler de İngilizlerin hizmetine girmişlerdi, (N.King vd., a.g.e., s. 26-27). Ayrıca, uyku hastalığının Kongo'dan Uganda'ya Emin Paşa'nın ordusu aracılığıyla bulaştığı düşünülmektedir. 527 Ör. (C.C.Steward, "Islam", ed. A.Roberts, a.g.e., s. 191-222). 528 Doğu Afrika'nın tarihine ve kültürüne ilişkin çok önemli kitaplar telif etmiştir. Bunlardan başlıcaları; Scouting and Reconnaissance in Savage Countries, To Abyssinia through an Unknown Land: an Account of a Journey through Unexplored Regions of British East Africa by Lake Rudolf to the Kingdom of Menelek, Administration in Tropical Africa, The Land of Zinj: Being an Account of British East Africa, its Ancient History and Present Inhabitants, Black Tales for White Children: Being a Collection of Swahili Stories, A grammar of Dialectic Changes in the Kiswahili Language, Observations on Northern Section of the Tanganyika-Nile Rift Valley'dir. 294 Yener BAYAR sayesinde olduğunu belirttikten sonra "[Bir yerliye İncil öğretilebilir ancak onu almaya henüz hazır değildir.] Ortalama bir yerli İslamı almaya Hristiyanlığı almaktan daha müsaittir. O orta kararda iyi bir Muhammetçi olabilirken ancak kötü bir Hristiyan olabilir. Bunun sebebi Hristiyanlığın ona anlamayacağı kadar uzakta olmasıdır. Realiteyle yüzleşmeye alışkın olan bazı dürüst misyonerler bu hakikati farkederek bir yerli ne kadar aşikâr bir ilerleme gösterirse gösterirsin onu Hristiyanlığa davet etmezler. Bu yerlinin, dürüstlükle bir Hristiyan olarak değerlendirilebileceği bir aşamaya gerçekte erişmediğini bilirler." diyor.529 Stigand'ın, Afrikalıların Hristiyan olmalarındansa Müslüman olmalarını yeğlediği, tercih ve tavsiye ettiği çok açıktır. Doğu Afrika'da üç yıl bulunan Royal Geographical Society üyesi bir İngiliz araştırmacı daha 1891'de; her ne kadar kendi aralarından Hristiyanlığa geçenlere kızsalar da Doğu Afrika'daki Arapların Hristiyanlara karşı düşmanlık beslemediklerini ve gayrımüslimlerin İslam'a geçmesini de önemsemediklerini, bu sayede Sevahil bölgesinde çok çeşitli inanç gruplarının barış içerisinde yaşadığını, çok toleranslı olan bu Arapların dinlerinin gerilediğini de sakince ifade ettiklerini, hatta bazılarının Türk İmparatorluğu [Osmanlı Devleti] yıkıldığı anda İslam'ın maziye karışacağını tam bir umursamazlıkla söylediğini, ancak Vehhabi mezhebine bağlı olanların iktidara geldiklerinde Hristiyanlara karşı toleranssız davranacaklarını, ama onların zaten kendileri gibi olmayan Müslümanlara da böyle davrandıklarını- kaydediyor.530 Toplum mühendisliğine girişen sömürgeciler İslama karşı olmak yerine kendi İslamlarını yaymakla ilgileniyorlardı. Almanların İslam politikasına yukarıda ilk bölümde zaten değinilmişti. Almanların Doğu Afrika'daki cihat politikaları arzuladıkları sonucu vermese bile tamamen etkisiz de olmamıştır. Almanya'nın Osmanlı Devleti ile kurduğu ittifak tüm Doğu Afrika Müslümanlarını ayaklandırmaya yetmediyse de en azından ADA'ndaki Müslümanların Almanlara sadık kalmalarını sağlamak açısından başarılı olmuştu. Nitekim 1910 gibi geç bir tarihte bile Darüsselam'da hutbelerde Osmanlı Sultanının adı okunuyordu. İngilizler 1915'te, Swahili diline çevrilmiş olan cihat fetvasının yazılı olduğu broşürleri dağıtan Mozambikli bir Müslümanı Nyasaland'da yakalamışlardı.531 PDA'ndan birinin İDA'nda cihat propagandası yapması bir vaka olarak ele alınırsa, Doğu Afrika Cephesi'nde muharebelerin C.H.Stigand, The Land of Zinj…, s. 107, 323. Bilindiği üzere İngilizce'de "moslem, muslim ve mussulman" kelimeleri Türkçe "müslüman" sözcüğünün karşılığıdır. Ancak "mohammedan/mohammedanism" kelimelerini Türkçe'ye "müslüman/müslümanlık" şeklinde tercüme etmemek gerekir. 530 S.Tristram Pruen, The Arab and the African: Experiences in Eastern Equatorial Africa During a Residence of Three Years, Londra, Seeley and Co. Ltd., 1891, 257-259. 531 C.C.Steward, a.g.m., s. 200. 529 295 Yener BAYAR meydana geldiği hemen her yerdeki Müslümanlara cihat çağrısının ulaştırılmış olduğu ortaya çıkar. Doğu Afrika yerlilerinin asırlardır İslama direnmelerinin önemli bir nedeni İslamın bu coğrafyadaki gündelik hayatla bağdaşmamasıdır. Örneğin, İslam sadece bir Müslüman tarafından usulüne riayet edilerek kesilmiş belli hayvanların etinin yenmesine müsaade ederken yerliler her türlü etle hatta leşlerle dahi besleniyorlardı. Bir yerlinin İslama geçmesi artık domuz, suaygırı, fil ve diğer hayvanları yiyemeyeceği anlamına gelir. İslamın bir diğer gereği olan erkeklerin sünnet edilmesi, yerliler arasında bir surette zaten uygulandığı için büyük bir sorun teşkil etmiyordu. Ancak Hristiyanlık bazı açılardan yerlilere İslamdan daha da uzaktı. Örneğin İslamın kurumsallaştırdığı çok kadınla evlenmeye ve köleliğe Hristiyanlık izin vermiyordu. Ayrıca Hristiyanlık yerli dansların icra edilmesine (şehvet içerdiği düşünüldüğü için) ve fazla alkol tüketilmesine de karşıydı.532 Bilindiği üzere Afrika'da İslam yerli kültürlerle bir senteze girmişti ve deyim yerindeyse bazı yasaklar yumuşamıştı. Bunlardan biri de alkol hususudur. Bazı Afrikalı Müslümanlar, Kuran'ın alkolü değil sarhoşluğu kınadığını düşünüyorlardı.533 Bu sentez itikadî bağlamda tebellür etmiştir. "Allah" Bantuların yaratıcı-tanrısıyla özdeşleşti ve Afrikalı müslümanlar "Allah" ismini genellikle dualarda zikrederken gündelik hayatta tanrılarına "Mungu" veya "Katonda" isimleriyle hitap ettiler. Doğaüstü ruh kültleri melek ve cinlerle özdeşleşirken atalar kültü "sadaka" ismiyle yeni üretilen bir ritüel olarak yaşamına devam etti. Peygamber ve Ali yüceltildi. Özellikle Peygamber tanrı ile insanlar arasında, sihirli güçleri olan ve estetik olarak güzel bir aracı olarak tahayyül edildi. Kadınlar şaşırma ifadesi olarak –"Hay Allah!" der gibi"mtume" ("gönderilmiş kişi" –Peygamberi kastederek-) ifadesini kullanır oldular. Kıyamet ve ahiret kavramları büyük oranda yeniden tasarlandı veya yerlileşti. Kadınların da cemaatle namaz kılmaları teşvik edildi. "Zekât" kelimesi hiç zikredilmedi ve sadaka vermek gönüllülük esasına bağlandı. Hacca gitmenin günahları tamamen sileceği düşünülüyordu ama buna rağmen yerlilerden hacca giden hemen hemen hiç olmadı. Kadınlar, bekâr erkekler ve çocuklardan ziyade hane reislerinin oruç tutması bekleniyordu. Daha önceleri yasak olan amca çocuklarıyla evlenmek İslamdan sonra serbest oldu, boşanma olgusu da İslamla beraber geldiyse de hoş karşılanmamaya devam etti. Doğum, evlenme, sünnet, cenaze vs. alanlarda da pek çok uyarlamalar yapıldı.534 Tabi bu 532 Ferdinand Stephen Joelson, The Tanganyika Territory, Formerly German East Africa: Characteristics And Potentialities, New York, D.Appleton & Company, 1921, s. 104-105, 111-112. 533 H.M.Conn, a.g.m., s. 79. 534 H.M.Conn, a.g.m., s. 81-88. Bu konuda (J.Spencer Trimingham, Islam in East Africa, Oxford, Oxford Üniversitesi Yayınları, 1964, s. 31-75; Martin Lowenkopf, "Uganda" ve 296 Yener BAYAR gibi uyarlamalara XIX. asırda Hristiyan bir misyonerin kendi dini için rıza göstermesini beklememek gerekse de zamanla bazı maddelerde onlar da esneklik göstermeye başladılar. Bu bahsi 1915'de Cambridge Maitland ödülünü alan bir yazarın görüşüyle sonlandırmak isabetli olacaktır. J.Macdonald, İslam'ın Afrika'da nispeten kolay yayılmasını eski Afrika inançlarının metafizik yönden zayıflığına bağlıyor. Yazarın tezine göre tarihsel süreçte kendi metafizik bağlamını oluşturamayan ve bu sebeple de modern ihtiyaçlara yanıt veremeyen İslamın535 yayılma safhasında diğer dinlere karşı üstünlük sergilediği tek husus tanrı tarifindeki sadeliğidir. İslam'ın, kendi metafizik değerler manzumesini geliştirmiş olan Hinduizm, Brahmanizm, Hristiyanlık gibi dinlerin yaygın olduğu toplumlarda yayılma şansı çok azdır. Ancak Afrikalılar kendilerine ait bir metafizik geliştirmemiş oldukları için, İslamın net ve tek tanrı anlayışını kabullenmeleri nispeten kolay olmuştu. "Günümüz Batı Medeniyeti, politika ve sosyoloji akımının İslam'a sessiz bir etki uygulayacağına güvenmelidir. Bu etmenler zaten farklılaş[tırıcı etkilerini gösteriyorlar]. Türkiye ve İran'daki anayasal hareket Muhammetçiliği eski yatağından kopardı. Hristiyanlığın toplumsal yasalar yoluyla işleyen dolaylı etkisinin, Muhammetçilerin sosyal kafa yapısını derinden modifiye ettiği Kuzey Hindistan'da [Pakistan civarı kastediliyor.] da benzer bir sonuç görünmektedir."536 2.4. Doğu Afrika Cephesi'nde Osmanlı Esirler Yukarıda arz edildiği üzere XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Alman yerleşimcilerin Osmanlı Devleti dâhilinde koloniler kurması, Almanya ve sömürgeleri ile Osmanlı toplumu arasındaki ilişkilere yeni bir boyut katmıştı. Osmanlı tebası işçiler, muhtemelen Ortadoğu'daki Alman yerleşimciler aracılığıyla, Doğu Afrika'da istihdam edilmişlerdi. Bu hususta ayrıca araştırmalar yapılmadığı için –yahut da biz böyle metinlere tesadüf edemediğimiz için- Alman Doğu Afrikası'nda bulunan Osmanlı tebalarının sayı ve önemini kestirebilmemiz zor. Ancak şöyle bir spekülasyon büsbütün temelsiz değildir: Eğer Birinci Dünya Frank Schildknecht, "Tanzania", Islam in Africa, ed. James Kritzeck ve William H. Lewis, New York, Van Nostrand-Reinhold Company, s. 214-243; David C. Sperling "The Coastal Hinterland and Interior of East Africa" ve Edward A. Alpers, "East Central Africa", The History of Islam in Africa, ed. Nehemia Levtzion ve Randall L. Pouwels, Ohio, Ohio Üniversitesi Yayınları, 2010, s. 251-302) kaynaklarına müracaat ediniz. 535 Burada metafizik kelimesiyle metafizik unsurlar değil, sistemli bir felsefe olarak metafizik kastedilmektedir. Yazar bu açıdan, Museviliği de İslamla benzer görmektedir, (A.J.Macdonald, Trade Politics and Christianity ın Africa and the East, Londra, Longmans, Green and Co., 1916, s. 257). Endülüslü Arap âlimlerin metafizik için Aristoteles'e müracaat ettiklerini, İslamın kendi içinde bir metafizik üretemediklerini de belirtmektedir, (a.g.e., s. 265). 536 A.J.Macdonald, a.g.e., s. 266-268. 297 Yener BAYAR Savaşı'nın neticesi farklı olsaydı, Ortadoğulular muhtemelen Alman Doğu Afrikası'ndaki Hindistanlıların yerini alacaklardı. "Tabora Kalesini ele geçirmiş olan Belçikalılar"537 XIX. yüzyılda Arap köle tacirleri tarafından kurulmuş olan Tabora, ancak 1890'lardan itibaren Almanların kontrolüne girmişti. Özellikle Merkez Demiryolu'nun Tabora'yı Dodoma üzerinden Darüsselam'a, yani Hint Okyanusu'na, ve Tanganyika Gölü'ne bağlaması kentin önemini arttırmıştı.538 Uzun yıllar iç bölgelerden gelen kervanların uğrak noktası olan Tabora Almanlar tarafından idarî bir merkeze dönüştürülmüştü. Şehir halkının ekseriyeti Müslümandı. Birinci Dünya Savaşı başladığında Merkez Demiryolu henüz hizmete açılmıştı. Orduya gereken gıdanın özellikle bu demiryolu havzasından alınması ve kıyıda bulunan Darüsselam'ın İngiliz saldırılarına açık bir halde bulunması Tabora'nın elden çıkana değin mülkî ve askerî merkez olarak kullanılmasına sebebiyet verdi. Mart 1916'dan itibaren İngilizler karşısında güneye çekilen Almanlar batıdan da Belçikalıların saldırısına ve işgaline maruz kalmışlardı. 18-19 Eylül 1916'da Belçikalılar Tabora'yı ele geçirdi. Bu sırada Tabora'da bulunan altı sivil Osmanlı demiryolu işçisi de Belçikalılara esir düştü. Bu tarihte bu işçilerin niye burada bulundukları belgelerde belirtilmiyor. Bunlar ya Merkez Demiryolu açıldıktan kısa bir süre sonra savaş patladığı için 537 E.F.Spanton, a.g.e., s. 104-105. Bugün Tabora 250.000, Tanzanya'nın başkenti olan Dodoma 500.000 ve Darüsselam 5.000.000 civarında nüfusa sahiptir, bkz. (2012 Population and Housing Census: Population Distribution of Administrative Areas, National Bureau of Statistics Ministry of Finance Dar es Salaam ve Office of Chief Government Statistician President’s Office, Finance, Economy and Development Planning Zanzibar, Mart 2013). 538 298 Yener BAYAR evlerine dönememişlerdi (ki bu zayıf bir ihtimal gibi görünmektedir.), yahut da Tabora'dan Ruanda'ya uzatılması düşünülen hattın veya askeri amaçlarla yapılan dekovil hattının inşasında çalışıyorlardı. Esir alınan sivil Osmanlılar; 14 Aralık 1886 Remle doğumlu Bulus Nagub, 24 Aralık 1888 Kudüs doğumlu Ode Giries, 16 Mayıs 1888 Musul doğumlu Ajub Schamum, 27 Mart 1890 Akka doğumlu Gabriel Assadi, 20 Ağustos 1870 Kifraya doğumlu Dahud Hanna ve Garife doğumlu Almedi Kamel (doğum tarihi bilinmiyor) idi.539 Kasım 1917 tarihli yazışmalardan anlaşıldığına göre Belçika bu altı kişiyi Fransızlara teslim etmişti. Bu arada geçen bir yılda esirlere ne olduğu ve Afrika'dan Avrupa'ya nasıl nakledildikleri malum değildir. Ancak Osmanlı Devleti'nin Cenevre Şehbenderi Kâmil Bey'in 15 Mayıs 1918 tarihli yazısından anlaşıldığına göre, Fransalılar nezdinde tutulan esirler, 02 Mayıs 1918 günü Fransa’dan Cenevre’ye getirilmiş ve buradaki "Merkez Komutanlığı" tarafından trenle Bern’de bulunan "Direction Gènèrale du service territorial"e gönderilmişlerdi. Bu altı esirin Cenevre’deki bir günlük yemek masrafları ve Cenevre’den Bern’e gelirken kullandıkları tren biletleri için Merkez Kumandanlığı tarafından istenen 69,30 Frank ise Osmanlı Devleti Cenevre Şehbenderliği'nin hasılatından ödenmişti.540 BOA, HR.SYS., 2249/27. Başka bir belgede isimler şöyle belirtilmiştir: “Assadé, Hanna, Giries, Schamun, Hamel ve Nagib” (BOA, HR.SYS., 2249/49). 540 BOA, HR.SYS., 2248/72; 2248/77; 2249/49; 2205/76. Belgelerin metinleri için Ekler kısmına müracaat ediniz. 539 299 Yener BAYAR 541 dolaylarında Tabora541 A.F. Calvert, German East Africa, Plate 145-146. 300 Yener BAYAR Bu altı esirin iki yıllık esaretten sonra sağ salim memleketlerine dönebildiklerini düşünebiliriz. Ancak bunların dışında da İngilizlere ve Portekizlilere esir düşmüş veya kaçmış veyahut da bu cephede hayatını yitirmiş Osmanlı tebalarının olabileceği ihtimali gözlerden ırak tutulmamalıdır. 2.5. Alman Doğu Afrikası'nda Savaş Ekonomisi 1914-1917 Yukarıdaki sayfalarda savaş iktisadiyatıyla ilgili bazı hususlara dikkat çekilmişti. Burada bu önemli konuya topluca ve kısaca dönmek faydalı olacaktır. Malum olduğu üzere sömürgeleştirildikten sonra Doğu Afrika, Avrupa ve Amerika sermayesinin uygulama alanına dönüşmüştü. Buradaki sömürgeler mamul mal ithal ederken tropikal bölgelere mahsus olan hammaddeleri de ihraç ediyorlardı. Sömürge idarecileri, yerli sanayiyi geliştirmek veya sömürgelerini kendi kendine yeterli (bağımsız?) bir iktisadî duruma eriştirmek şöyle dursun bilakis sadece sömürgeci devlete iyice muhtaç bir hale koymak için çalışıyorlardı. İktisadî Liberalizmin dogmalarıyla meşrulaştırılan bu sürecin gelişimini birinci bölümde, makroekonomik rakamlar üzerinden görmüştük. Öyle ki bu yıllarda bir Afrika toprağı dışdünya ile bağlarını yitirse uzun süre mevcudiyetini koruyamayacağı muhtemeldi. Ve Alman Doğu Afrikası da Birinci Dünya Savaşı'nda tam olarak bunu yaşamıştı.542 Son Alman kuvvetinin 1917 sonlarında sömürgeyi terketmesine kadar geçen üç yıl müddetinde bir milyon kilometrekare büyüklüğündeki ADA dışdünyadan kopmuş bir vaziyetteydi. Tanganyika da denen bu ülkenin, kıyı kesimindeki düşük rakımlı toprakları ve Hint Okyanusu'na dökülen akarsularının vadileri sıcak, nemli ve sıhhatsiz bölgelerdi. İç bölgelere doğru rakım arttıkça sineklerin habitatı son buluyor ve insanların yerleşimine ve ziraatine uygun arazilerle karşılaşılıyordu. Beyaz yerleşimcilerin büyük çiftliklerinde ihraç edilmek üzere endüstriyel tarım ürünleri (kahve543, kauçuk, kakao, sisal ve pamuk gibi yenmeyen ürünler) yetiştiriliyordu. Sömürgede 7.500.000 civarında bir nüfus yaşıyordu. Sömürgenin güneyinde ziraate yatkın olan Bantu kabileleri, kuzeyinde sığır yetiştiriciliğiyle geçinen Hamitik (veya Hamito-Semitik) –Masailer gibi- kabileler ve kıyı kesimlerinde de Sevahililer (Swahili) bulunuyordu. Bu nüfusun sadece 170.000'i Avrupalılar ve Hindistanlılar tarafından istihdam ediliyordu: 13.000 ilâ 16.000'i demiryolu inşasında; 3.000'i madencilikte, 5.000'i 542 W.O.Henderson, "The War Economy of German East Africa, 1914-1917", The Economic History Review, XIII/1;2, 1943, s. 104. 543 Klimanjaro ve Arusha civarında arabica türü Bukoba bölgesinde ise robusta türü kahve yetiştiriliyordu. 1923'te buradan 4.047 ton kahve ihraç edilmiştir ki bunun 2.562 tonu robusta kahvesidir, (Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 118). 301 Yener BAYAR hükümetin emrinde; 10.000 civarı Avrupalı tüccar ve misyonerlerin emrinde; 15.000 civarı yerli tüccarların taşıyıcısı olarak; 9.000'i ev işlerinde; ayrıca 10.000 kadarı yerli, Arap ve Hindistanlı tüccarın emrinde çalışıyordu.544 Alman Doğu Afrikası 1913 yılında dış ticaret açığı vermişti. İthalat (2.667.950£) ihracattan (1.777.500£) yüksekti. İhracat kalemler üzerinden; 535.600£'lik bir büyüklükle sisal keneviri, 328.400£'lik kauçuk, 247.500£'lik çeşitli hayvan derisi ve pamuk, kahve, hindistancevizi ve buraya mahsus bir tür yerfıstığından müteşekkildi.545 Yani tüm ihracatın üçte ikisi böyle gıda vasfı taşımayan bitkilerden oluşuyordu. Bu ihracatın yarıdan fazlası (1.046.050£) Almanya'ya yapılmıştı. İthalat açısından bakıldığında; yerlilerin ihtiyacı için 759.400£'lik pamuklu kumaş ve elbiseler ile 285.750£'lik pirinç, altyapı yatırımları için 394.700£'lik ray ve demir malzeme ile 54.000£'lik çimento, fabrikalar, çiftlikler ve demiryolları için 492.400£'lik çeşitli makineler, 43.850£'lik tütün mamulleri ve ilaç, konserve yiyecekler vs. gibi bir istatistikle karşılaşılıyor.546 Demek ki büyük altyapı yatırımları bittikten sonra Alman Doğu Afrikası'nın ihracatı ithalatını geçebilecek, en azından dış ticaret açığı oluşmayacak bir seviyeye ulaşacaktı.547 Yukarıda izah edildiği üzere Almanlar Cihan Harbi sırasında İngiliz ablukasını sadece iki gemiyle kırabilmişlerdi. Ayrıca, Mart 1916'ya kadar Portekiz tarafsız kaldığı için, Almanlar Portekiz Doğu Afrikası üzerinden bazı ihtiyaç maddelerini tedarik edebileceklerini düşünmüşlerdi. Ancak burada nüfuzu çok güçlü olan İngiliz Konsolosu bu çabaları büyük oranda engellemeyi başardı. PDA'ndan ADA'na sadece bir parti ilaç sevkiyatı yapılabildi.548 Savaş başlayınca Vali Schnee eyaletlere gıda durumunu sormuştu. Sadece Lindi bölgesi 1913-1914 senesinde yaşanan kuraklık W.O.Henderson, a.g.m., s. 104. 1913'te Alman Doğu Afrikası'nda 8.784'ü Hindistanlı olmak üzere toplam 14.898 Avrupalı olmayan yabancı bulunuyordu. 545 1923 yılı ihracatı: sisal 367.000£, yerfıstığı (groundnut) 264.000£, kahve 204.000£ (4.047 ton), pamuk 177.000£, hindistancevizi 131.000£ (6.669 ton. Hindistancevizinin kurutulmuş içi. İngilizce'de "copra" kelimesiyle ifade edilmektedir. Sahil bölgelerindeki hindistancevizi çiftliklerinin büyük bir kısmının mülkiyeti Araplara aitti.), deri 117.000£, fildişi 51.000£ olmuştur. Yine bu yıl için Tanganyika'da 4.000.000 büyükbaş ve 4.000.000 da küçükbaş hayvan bulunduğu tahmin edilmiştir, (Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 116). Sisal üretimi için bkz. (Hanan Sabea, "Mastering the Landscape? Sisal Plantations, Land, and Labor in Tanga Region, 1893–1980s", International Journal of African Historical Studies, XLI/3, 2008, s. 411-432). 546 W.O.Henderson, a.g.m., s. 105. 547 İngiliz idaresine geçtikten sonra İngilizlerin altyapı yatırımlarını azaltarak böyle bir tabloyu yakaladıkları anlaşılıyor. 1923 yılında Tanganyika'nın ihracatı 1.651.664£ iken ithalatı 1.475.096£ olmuştur, (Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 62). 548 W.O.Henderson, a.g.m., s. 105. 544 302 Yener BAYAR sebebiyle gıda fazlasına sahip değildi. Bunun dışındaki tüm bölgeler fazla gıdalarını orduya satabileceklerdi. Bu arada buradaki savaşın finansmanının sömürge bütçesine değil Almanya'ya ait olduğunu da belirtmeliyim. Bu tahıllar özellikle Merkez Demiryolu üzerindeki bölgelerden tedarik edilecekti. Ancak bu hat üzerinde tahılları öğütmeye yetecek kadar değirmen bulunmadığı için yerli kadınlar el değirmenleriyle un imalinde çalıştırıldılar.549 Böylelikle savaşın ilk 16 ayı Almanlar için lojistik açısından pek de zorlu geçmedi. Fakat 1915 hasatı düşük olunca, 1916 Şubatında Klimanjaro civarındaki askerlere gıda yetiştirmek güç oldu. Malum olduğu üzere ADA'ndaki iki demiryolu hattı arasında o yıllarda bir bağlantı yoktu (1960'larda inşa edilen bir hatla bu iki yol birleştirilmiştir). Dolayısıyla bu en kuzeydeki askerlere gıda götürmek için organik enerjiden faydalanılıyordu. Bu arada ordu emrinde çalıştırılan 8.000 taşıyıcıya 1916 başlarında 20.000 kişi daha ilave edildi. Askerler fil, su aygırı, gergedan, antilop, bufalo gibi hayvanlarını avlıyorlar hatta düşmandan ele geçirdikleri atları da yiyorlardı.550 Özellikle yağ sağlamak açısından fil ve su aygırı çok verimli idi. Bu abluka süreci sömürgedeki beyaz yerleşimciler açısından gerçekten de zor oldu. Daha evvelden Avrupa'dan veya Hindistan'dan getirilen (dış ticaret istatistiklerinde zikredilecek kadar önemli olmayan miktarlarda) buğday, çavdar, pirinç ile konserve süt ve süt ürünleri, konserve meyve ve sebzeler tüketen bu beyazlar için şimdi sömürge içinde özel üretimler gerçekleştirilmeye başladı. Merkez Demiryolu'nun açılışı münasebetiyle yapılacak şenlikler için bu tür ürünlerle dolu iki gemi harpten hemen önce Darüsselam'a gelmişti. Bu stoklar tükenince süt ürünleri için çiftlikler tesis edildi. Sosis ve pişmiş et ürünleri Wilhelmstal'daki fabrikalardan tedarik ediliyordu. Muansa ve Mahenge'de pirinç, Tanganyika Gölü civarındaki yüksek arazilerde buğday ve çavdar üretiliyordu. Pangani, Lukuledi, Rufiji ve Muansa bölgelerinde kahverengi şeker üretiliyordu. Bu amaçla Rufiji'de ve Amani Enstitüsü'nün gözetiminde olmak üzere Pangani'de şeker rafinerileri tesis edildi. Ormanlardan bal toplamak için de yerliler istihdam edildi. Yine çeçe sineğinin olmadığı bölgelerde yerlilere süt ve tereyağı imal ettiriliyordu. Tabi her şeyin böyle kolayca halledildiği anlaşılmasın; örneğin süt temin edilemediği için beyaz kadınlar ve çocuklar Morogoro'dan ayrılmak zorunda kalmışlardı. Tohum yokluğu sebebiyle sebzeler de üretilemedi.551 Sıtmanın yaygın olduğu bu bölgeye sürekli kinin gerekiyordu. Normal şartlar altında kinin Cava'dan ithal ediliyordu. Savaş yıllarında sömürge içinde kinin üretilmeye çalışıldı. Zaten önceki yıllarda deneysel amaçlarla Amani Enstitüsü'nün arazisine kınakına (cinchona) ağaçları 549 W.O.Henderson, a.g.m., 106, 109. Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 177-178, 225. 551 W.O.Henderson, a.g.m., s. 107. 550 303 Yener BAYAR dikilmişti. 1915 yılında Mpapua'da Dr. Schulze ve Amani Enstitüsü'nde Dr. Marx kinin üretmeyi başardılar. Savaş boyunca ADA'nda 1.000 kg. kinin kullanıldı. Bunun yarısını elde olan stoklar, Marie gemisinin kargosu ve Mozambik'ten satın alınan ilaçlar sağlamış, diğer yarısı ise sömürgede üretilmişti. Darüsselam'daki Schultz birahanesinin mamulleri dışında tüm alkollü içkiler savaştan önce ithal ediliyordu. Ancak savaş yıllarında pek çok damıtım evi açılarak yerli tahıllardan içkiler ve hurma şarabı vs. üretilmeye başladı.552 Kumaş üretimine yukarıda zaten değinilmişti. 1916 ortalarında İngiliz işgaline uğrayan Kilossa yakınlarındaki Miombo Pamuk Ensitüsü ayda 2.000 metre pamuklu kumaş üretiyordu. Mahiwa Pamuk Enstitüsü'nde ise sargıbezi üretiliyordu. Ot ve ağaç kabuklarından çuval ve sepetler imal ediliyordu. Ancak sömürge içerisinde battaniye üretmek mümkün olmadı. Yağmur mevsimindeki soğuk gecelerde pek çok taşıyıcı bu sebeple hastalanmış ve hayatını yitirmiştir.553 Amani Tarım Araştırma Enstitüsü554 16 çeşit gıda ve likör, 11 çeşit baharat, 12 çeşit tıbbî ürün ilaç vs., beş çeşit kauçuk ürünü, iki çeşit sabun, yağ, mum, üç çeşit bot (ayakkabı) üretiminde kullanılan materyal ve 10 çeşit müteferrik madde üretiyordu. Savaşın ilk 18 ayında Alman ordusu için 15.200 şişe viski, beş ton civarında çikolata ve kakao, 2.652 koli diş temizleme tozu, 10.000 kalıp sabun, 300 şişe hintyağı (Saç, kirpik, bıyık bakımından başka müshil ve motoryağı olarak da kullanılır.) vs. de üretmişti.555 Savaş başlayınca pek çok Alman yerleşimcinin orduya çağırılması çiftliklerdeki üretimin aksamasına hatta bazı çiftliklerin büsbütün kapanmasına sebebiyet vermişti. İhracat odaklı üretim yapan ziraatçiler dış ticaret durduğu için ciddi bir kriz yaşadılar. Karaborsa yaygınlaştı. Para meselesine yukarıda değinilmişti. Kâğıt paranın haricinde, büyük çabalar sonucunda, pirinç ve altın paralar da darp ettirildi. Velhasıl Almanlar abluka altında olmalarına rağmen sömürgenin tümünü 18 ay boyunca ellerinde tutabildiler. Ülkenin daha küçük bir kısmı ise daha uzun bir müddet boyunca Alman ordusunu besleyebildi. Böylesine olumsuz şartlar altında bile sömürgenin iktisadı savaş koşullarına adapte edilebilmişti. Henderson'a göre, bu sonuca mülkî idarecilerin etkinliği, bilimadamlarının, tekniker ve subayların hüneri ve yerlilerin sadakati ile erişilmişti.556 552 W.O.Henderson, a.g.m., s. 107-108. W.O.Henderson, a.g.m., s. 108, 110. 554 Bu enstitü 1916'dan itibaren İngilizler tarafından işletilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, 1925, s. 80-94). 555 Report of the East Africa Commission…, s. 86. 556 W.O.Henderson, a.g.m., s. 109-110 553 304 Yener BAYAR İngiliz işgali ADA'nı eğitim ve teknoloji açısından geriye götürmüştü. 1925 yılına gelindiğinde, gitmiş olan Alman öğretmenlerin yerlerini alacak kadrolar henüz oluşturulmamıştı. Ayrıca ülkede hâlâ bir telgraf ağı bulunmuyordu. Sadece Almanların tahrip edilen telgraf kulelerinden ikisinin temelleri duruyordu.557 Özetle, yukarıda da gösterildiği üzere İngilizler altyapı, sağlık ve eğitim harcamalarını kısarak bütçeyi denk tutmaya ve ithalatın ihracattan düşük olmasına dikkat ediyorlardı. 3. Bazı Mülahazalar Edward Paice'in Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesini incelediği kitabını558 tanıtmak amacıyla 17 Şubat 2007 tarihli The Economist dergisinde yayımlanan "Almanya'nın Afrika Destanı" başlıklı bir yazıda, kitap hakkında birkaç önemli ve isabetli tenkit yapıldıktan sonra, yukarıda çürütülen bazı mitler de –İngilizlerin bir ileti göndererek Alman zeplinini geri döndürdükleri gibi- tekrarlanıyor.559 Yazar iki tarafın da Afrikalılara çok berbat bir şekilde muamele ettiğini söylemesine rağmen yine de Almanların ve İngilizlerin 'başarılarını' vurgulamaktan kendini alamıyor. Okumakta olduğunuz da dâhil olmak üzere, konu hakkındaki neredeyse tüm metinlerde bu ikircikli tona rastlanmaktadır. Bir yandan yüz binlerce kurbanın hayaleti diğer yandansa literatürün ve teamülün ağırlığı konu hakkında kalem oynatan tarihçilerin kantarın topuzunu ayarlamalarını güçleştirmektedir. Bu konudaki eserlere müracaat eden okurların bu durumun farkında olmaları zarurîdir. Liddell Hart'a göre von Lettow %5'i Avrupalı olan ordusuyla ateşkes imzalanana kadar direnerek düşmanlarının 130.000 asker istihdam etmelerini ve 72.000.000£ harcamalarını sağlamıştı.560 Böylelikle von Lettow, yukarıda da değinildiği üzere, daha savaş bitmeden muazzam bir üne ve saygınlığa ulaşmıştı. Bu sebeple Lettow'un hatıratı561 ve günlüklerinin ilgili kısımlarını Lettow'a göre şekillendiren Report of the East Africa Commission…, s. 126. Tip & Run: The Untold Tragedy of the Great War in Africa, Weindenfeld & Nicolson, 2007. Esasen askerî operasyonlara odaklanan kitabın ismi nispeten aldatıcı bir mahiyettedir. 559 "Germany's African Epic", The Economist, 17 Şubat 2007, s. 91. İngilizlerin devşirdikleri 1.000.000 taşıyıcıdan 95.000'inin öldüğü ve Almanların yağma ve akınları sebebiyle en az 300.000 bin sivilin hayatını yitirdiği belirtiliyor. 560 B.H.L.Hart, History of The First World War, Bungay (Suffolk), Richard Clay (The Chaucer Press) Ltd., 1982, s. 308; Z.A.Marsh ve G.W.Kingsnorth, a.g.e., s. 225. 561 Lettow'un Walter von Ruckteschell ile beraber 1920 yılında yayımladığı Heia Safari adlı kitabı "Alman Gençliğine" ithaf edilmiş ve İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar 300.000'den fazla satmıştı. Harlem Rönesansı çerçevesinde bir değerlendirme için bkz. (Peter Schneck, "The New Negro from Germany", American Art, XXII/3, Sonbahar 2008, s. 102-111). 557 558 305 Yener BAYAR R.Meinertzhagen'in eseri akademik mecrada büyük bir karşılık bularak Doğu Afrika Cephesi tarihçiliğini etkiledi. Ne mutlu ki, son yıllarda bu durumla yüzleşen eserler de yazılmaya başladı.562 Ben de The Times'ın savaş yıllarında yayımladığı haberleri, literatürdeki bazen yanlı ve bazen yersiz olan tutumları dengelenmekte işe koştum. Bilindiği gibi bu haberlerin kaynağı ya İngiliz Savaş Bakanlığı'nın tebliğleri ve İngiliz komutanların raporları ya da Alman basınında çıkan haberlerin akisleridir. Bu haberler belli bir düzeyde propaganda yapma veya kamuoyu oluşturma amacı güden metinlerdi. Buna rağmen bu haberler bazen akademik metinlerden daha makul olabiliyorlar. Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ni, sömürgecilik tarihinden ve bağlamından bağımsız bir surette ele almak problemli bir tutumdur. Cephe hakkında yayımlanmış olan pek çok metin, konuya salt savaş tarihi veya askerî tarih açısından yaklaştıkları için yanıltıcı ve sığdır. Bununla beraber sömürgeci devletlerle sömürgeleri arasındaki ilişki tek taraflı bir emir-komuta ilişkisi de değildi. Sömürge valilerinin alınan kararlarda ve atılan adımlarda etkili oldukları bir gerçektir. Hatta yukarıda gösterildiği üzere Güney Afrika örneği, bir sömürgenin kendi emperyalist gündeminin bile olabileceğine dikkat çekmektedir. Afrika'nın yerli halkını sadece nesne konumunda (mağdur olan ve maruz kalan bir konumda) düşünmek de aldatıcıdır. Böyle yaptığımızda hem bu insanlara öznelik atfetmeyerek onları küçümsemiş oluyoruz hem de hakikati gözden kaçırıyoruz. Lakin Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Afrikalıların da kendi gündemleri vardı. Küçük bir azınlık olan Müslümanlar Avrupalılar için savaşarak toplumdaki seçkin konumlarını pekiştirmek istiyorlardı. Yukarıda, Alman ordusunun ateşkesten sonra silahlarını teslim etmesine Afrikalı neferlerin karşı çıktıkları gösterilmişti. Bu tutum, bazı tarihçilerin yaptığı gibi, schutztruppenin Almanya'ya karşı beslediği düşünülen büyük sadakatle açıklanamaz. Açıktır ki bu siyah ve Müslüman neferler Birinci Dünya Savaşı'nı sadece uzaktaki Almanya'nın savaşı olarak değil kendi güç mücadeleleri olarak da görüyorlardı. Yerli kabileler ise yaşadıkları bölgelerde hangi ordu güçlenirse onunla ittifak kurarak savaşı mümkün olan en az zararla atlatmak istiyorlardı. Sevahilîlerin tarihî müttefikleri olan ve iç bölgelerde yaşayan kabileler; Nyamwezi,563 Sukkuma ve Kimbu kabileleri Birinci Dünya Örneğin yukarıda künyesi zikredilen F.J.Nesselhuf'un yüksek lisans tezi von Lettow'un hakikaten ne kadar başarılı addedilebileceğini eleştirel bir tutumla irdelemektedir. Yine B.Garfield'in adı geçen eseri Doğu Afrika Cephesine ilişkin pek çok düzeltme içermektedir. 563 Wanyamwezi de denir. Zengibar ve Sevahil halkı, yüzlerce kilometrelik ticaret kervanlarının aslî unsurları olan kabilelere "batının halkı" anlamına gelen bu ismi vermiştir. Wanyamwezi ismini benimseyen ve yaşam tarzları birbirlerine nispeten benzeyen Kimbu, Konongo, Nyamwezi, Sukuma ve Sumbwa kabileleri, XIX. asırda Arap tüccarlarla ve 1890'larda Alman işgalcilerle muharebe etmişlerdi. Almanlara karşı direnen liderleri İsike meşhur ve önemli bir kraldı. Asırlardan beri kendi idarelerini tesis eden bu 562 306 Yener BAYAR Savaşı'nda Almanları desteklediler.564 Klimanjaro ve Meru bölgelerindeki Masailer de Almanlara sığır sağlıyorlardı.565 İngilizler kendi sömürgelerindeki büyük kabilelerin dillerini resmi dairelerde tanıyorlardı. Dolayısıyla İngiliz Doğu Afrikası'nda her bölgede farklı diller resmî dil mahiyetindeydi. Almanlar ise sömürgenin tamamında sadece Sevahilî(Swahili)'yi resmî dil olarak değerlendiriyorlardı. Bu adım uzun vadede kabileler arasında daha sağlıklı bir iletişimin ve karşılıklı güvenin oluşmasını temin ederek İslamın yayılmasını kolaylaştıracaktır.566 Nitekim Sevahilî dili özellikle İslamın ortaya çıkışından sonra Doğu Afrika liman kentlerine yerleşmiş olan Arap ve Fars unsurlarla karışan yerlilerin yani esasen müslümanların diliydi. Yine Wabena (Bena) halkı Almanlara zora düştükleri bir anda büyük bir muhabbet gösterdi ve lojistik destek sağladı.567 Almanlar, Merkez Demiryolu boyunca uzanan bölgede meskûn olan Wahehe ve Klimanjaro Dağı civarında yaşayan Wajagga kabilelerinin isyan edeceklerini düşünmüşlerdi. Çünkü daha birkaç yıl önce büyük bir şiddet uygulanarak bastırılmış olan bu kabileler hâlâ Alman aleyhtarı idi. Ancak beklenenin aksine bu iki kabile isyan etmedi.568 İngiliz Doğu Afrikası'ndaki bazı kabileler de mutatis mutandis İngiltere'yi desteklediler. Örneğin başarısız olan Tanga çıkarması esnasında kalabalık bir grup Waganda (Ganda)569 savaşçısı Alman Doğu Afrikası'nın Bukoba bölgesine kuzeyden hücum etmişti.570 kabilelerin en bilinen krallıkları Unyanyembe, Ulyankhulu ve Urambo'dur. Taşıyıcılıkla ün yapan bu halk Birinci Dünya Savaşı'nda bu maharetleri bakımından önem kazanmıştı. Sukuma veya Wassukuma halkı da Almanlar için önemli bir asker kaynağıydı. Sözgelimi, von Lettow bir yerde Wassukumalardan beş bölük yeni asker devşirdiğini belirtiyor, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 91). 564 F.J. Nesselhuf, a.g.t., s. 78. Bununla beraber İngilizler ve Belçikalılar Merkez Demiryolu civarını ve Tabora'yı işgal edince Hehe ve Makonde gibi büyük kabileler desteklerini İtilaf Devletlerine sundular. 565 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 55, 65. Masailer sadece Almanlara sığır sağlamakla kalmıyor İngilizlerin sığırlarını da çalıyorlardı, (F.B.Young, a.g.e., s. 237, 251). İngilizlerin Masailerden istihbarat elemanı devşirmeleri konusunda bkz. (Z.A.Marsh ve G.W.Kingsnorth, An Introduction to the History of East Africa, Londra, Cambridge Üniversitesi Yayınları, 1966, s. 171). 566 F.S.Joelson, a.g.e., s. 108-109. Yazar savaştan hemen önce Alman Doğu Afrikası'nın on milyonluk nüfusunun sadece %3'ünün Müslüman olduğunu da ekliyor. 567 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 305-306. 568 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 32. Ancak savaşın ilerleyen yıllarında özellikle 1917 ve sonrasında Wahehelerin sadakati İngilizlere kaydı. Örneğin Mahenge muharebeleri sırasında önemli bir Wahehe şefi halkı ve sığırları ile birlikte İngilizlere kaçarak Almanları zor bir duruma düşürmüştü, (Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 182). 569 Waganda halkı Uganda'da yaşayan en etkili ve güçlü topluluktu. Liderleri kabaka hem dinî hem siyasî meselelerde hüküm sahibiydi. XIV. asırda kurulduğu düşünülen Buganda Devleti XX. yüzyıla kadar yaşamayı başardı. İngiliz emperyalizminin bölgedeki en büyük destekçilerinden olan bu halk, İngilizlerle olan iyi ilişkileri sayesinde Uganda bir protektora olduktan sonra dahi, nüfuzunu iyice hissettirdi. Ancak bağımsızlıktan sonra, 1966'da, Uganda merkezî hükümeti ülke içerisindeki böyle geleneksel üç siyasî yapıyı 307 Yener BAYAR Afrikalı bir yazar olan Kathleen Bomani, İngilizlerin 08 Ağustos 1914'te Darüsselam'ı bombalamalarının yüzüncü yıldönümünde yayımladığı yazısında, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz saflarında ölen toplam 105.000 kişinin %90'ının taşıyıcı olduğunu belirttikten sonra şöyle devam ediyor: İngilizleri, onların ancak beşte biri kadar olan kuvvetiyle, dört sene boyunca zekâsıyla alteden Alman komutan General von Lettow-Vorbeck genellikle askerî dehası nedeniyle methedilir. Yazılan bazı hikâyeler Davud ile Câlût (Golyat, Goliath) olayını aratmaz. Hâlbuki von LettowVorbeck, Berlin'den, çarpışmaya girmeme emri almıştı. Benim açımdan von Lettow'un faaliyetleri daha isabetlice, yıllarca ekinlerin mahvolmasından, yüzlerce köyün yağmalanmasından ve 300.000 taşıyıcının şefkatsiz ölümünden sorumlu bir askeri kumandanın savaş taciri megalomanyak çabası olarak tanımlanabilir. Eğer ölüm çanı Alman hayatlar için [çalmış] olsaydı, von Lettow tarihin parşömenlerinde yine böyle göklere çıkarılacak mıydı?571 Bomani'nin bu tutumu, bazı açılardan haklı olmakla beraber, ikna edici değildir. Aynı eleştiriyi herhangi bir yazar herhangi bir komutan için yapabilir. Sözgelimi Londralı bir yazar General Allenby için, Ankaralı bir yazar Enver Paşa için vs. bu şekilde düşünebilir. (Hatta von Lettow, savaş kurallarına riayet etmeyi muhtemelen bu iki komutandan daha fazla önemsiyordu.) Ancak bu yazıyı hem yazarının hem de biz okurların gözünde daha anlamlı kılan şey hepimizde biraz bulunan Afrika romantizmidir. Burada anti-militarist bir söylemin Afrika romantizmi bağlamında işe koşulduğu müşahede ediliyor. Bu duygusal temel, Afrika tarihini soğukkanlılıkla ele almayı ve tahlil etmeyi çoğu kez manipüle ederek karar alma süreçlerinde ve hadiselerin cereyanında Afrikalıları önemli saymamaya sebep olur. Böyle bir tutumda Afrikalı, bir zavallı, iradesiz, idrâksiz, ilkel ve çağdışı insan muamelesi görür. Böylelikle tenkit edilmek istenen hataya bizzat düşülmüş olur. Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. * Ağustos 2015'te BBC muhabiri Emmanuel Igunza, Taveta'ya gidip bölgedeki yaşlılarla röportajlar yaptı. Taveta ve Salaita Tepelerindeki muharebelere yukarıda değinilmişti. 1947'den beri Kenya'da yaşayan ve Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ni araştıran James Wilson röportajda bu bölgeyi şarap şişesindeki mantara feshetti. Kabaka makamı 1993'te tekrar tesis edilmişse de sembolik bir mahiyette kalmıştır. Ayrıca bkz. (BOA, Y.PRK.TKM., 14/32, 16 Cemaziyelevvel 1306/18 Ocak 1889). 570 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 47. 571 Kathleen Bomani, "WW1's Untold Story: The Forgotten African Battlefields", 08 Ağustos 2014, http://edition.cnn.com/2014/08/08/world/africa/world-war-inafrica/index.html; erişim tarihi: 03 Mart 2015. 105.000 ölenin 45.000'i Kenyalıydı. 308 Yener BAYAR benzetiyor. Alman Doğu Afrikası şarabının tadına bakmak isteyen İngilizlerin bu mantarı halletmeleri gerekiyordu. Bölgede kazılar yapıldığını ve bulunan materyallerin sergilendiğini de bu haber vasıtasıyla öğreniyoruz. Bir videonun da ekli olduğu haberin en vurucu noktası ise şehitliklerle ilgilidir. Dedesi savaşa katılmış olan yaşlı Othiniel Mnene şöyle söylüyor: "Burada Taveta'da Almanların, İngilizlerin hatta Hindistanlı askerlerin bile mezarları var. Afrikalıların mezarları nerede? Neden onların anısına böyle bir yerde bir anıt yok?"572 Gerçekten de hatıratlarda çatışmaların sonuçları verilirken Avrupalıların gömüldükleri ve mezarlarının üstüne levhalar konduğu belirtilirken Afrikalıların sadece öldükleri zikredilmektedir.573 Muhtemelen Afrikalılar toplu mezarlara gömülüyorlardı. Neyse ki James Wilson nihayet böyle bir anıtın Taveta'ya dikileceğini de ifade ediyor.574 * Henüz savaş devam ederken bile Curzon, Milner ve Amery gibi emperyalistler ile Botha ve Smuts gibi sub-emperyalistler Almanya'nın işgal edilen sömürgelerinin iade edilmemesi gerektiğini dile getiriyorlardı.575 Bir misyoner 1917'de yayımladığı kitabında o "melun bayrak"ın Almanların kaybettiği topraklarda bir daha asla dalgalanmaması hususunda herkesin hemfikir olduğunu belirtir.576 Nijerya kuvvetleriyle beraber Doğu Afrika'da savaşan Downes, savaşın başlangıcında İngiltere ve Fransa'nın ardından dünyanın en büyük üçüncü sömürge gücü olan Almanya'nın, 1917 sonlarında Lettow'un Portekiz Doğu Afrikası'na geçişiyle beraber, son sömürgesini de yitirdiğini belirterek Almanya'nın Afrika'da bir yarda [0,91 metre] büyüklüğünde bile toprak almasına her ne pahasına olursa olsun müsaade edilmemesi gerektiğini ekliyordu.577 Edward Northey de aynı kanaatteydi.578 Jan Smuts ise Şubat 1918'de General Crowe'nin Doğu Afrika Cephesi'ne ilişkin kitabına yazdığı önsözde, eğer Alman Doğu Afrikası savaşın sonunda Kayser'e iade edilecek olursa Almanların burada "World War One: Kenya's Forgotten Heroes", 19 Ağustos 2014, http://www.bbc.com/news/world-africa-28836752; erişim tarihi: 03 Mart 2015. 573 Ör. (Von,Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 45). 574 "World War One: Kenya's Forgotten Heroes". 575 R.Anderson, a.g.t., s. 286. 576 E.F.Spanton, a.g.e., s. 101-102. ADA'nın Almanya'ya iadesi İngiltere'nin prestijine zarar vereceği için, Hristiyan misyonların davası için ve Yerli nüfusun iyiliği için sakıncalı görülüyordu. 577 W.D.Downes, a.g.e., s. 287. Downes'e göre bütün zorluklara rağmen askarilerin von Lettow'a büyük bir sadakatle itaat etmesi Afrikalıların çok iyi askerler olduklarını Almanlara gösterdi. Eğer Almanya kaybettiği kolonilerini bir gün geri alırsa ilk fırsatta yerlilerden muazzam bir ordu oluşturup tüm dünyayı tehdit edecek ve bu tam bir felaket olacaktı, (a.g.e., s. 288). 1919'da yayımlanan bu kitap 1918 baharında yazılmıştır, (a.g.e., s. 293). 578 E.Northey, "The East African Campaign", Journal of the Royal African Society, XVIII/70, Ocak 1919, s. 86-87. 572 309 Yener BAYAR yaşayan 8.000.000 yerliden büyük bir ordu devşirip eğiteceklerini, böylece Kongo, Portekiz Doğu Afrikası, Batı Afrika hatta Kamerun'u ele geçirmelerinin an meselesi olacağını ve tüm bunların dünya imparatorluğu yolunda bir köşe taşı teşkil edeceğini belirtiyordu. Hayatını ve sıhhatini bu cephede yitiren pek çok kahramana verilecek en büyük ödülün Doğu Afrika'nın asla Almanlara iade edilmeyerek, Almanların dünyanın gelecekteki barışçıl gelişmesini tehdit etmelerine fırsat verilmemesi olduğunu vurgulayan Smuts, savaş sonunda barış görüşmelerine katılacak delegeleri daha o günden ihtar ediyordu. 579 "Doğu Afrika'da da Töton'un acımasız idaresinin geri dönmesinden yerli nüfusu korumalıyız."580 Von Lettow ve askarilerinin mücadelesi İngilizleri gerçekten ürkütmüştü. 1919 Paris Barış Konferansı'nda Afrika gündemdeki ilk maddeler arasında değildi. Başkan Wilson Alman sömürgelerinin tahsisi meselesinin dünya barışı açısından pek de mühim olmadığını esas önemli olanın Avrupa'daki problemler olduğunu bildiriyordu. Bununla beraber Birinci Dünya Savaşı pek çok Avrupalının kafasında emperyalist dönemi bitirmemiş bilakis canlandırmıştı.581 Nitekim Niall Ferguson’a göre Cihan Harbi sonunda Kamerun ve Togoland'ın İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması, Alman Güney-Batı Afrikası'nın Güney Afrika’ya verilmesi ve İngiltere’nin Doğu Afrika’yı da ele geçirmesi daha değersiz Afrika topraklarını almakla yetinmek durumunda kalan Belçika ve Portekiz’i kederlendirmişti.582 Hâlbuki Belçika'nın ele geçirdiği kalabalık Ruanda ve Burundi bölgeleri Fransa'nın ele geçirdiği yerlerden daha az değerli değildi. Buna rağmen Belçika'nın "kederlenmesi" de bize, Cihan Harbi sonunda bile Avrupalıların fiziki harita seviyesinde düşündüklerini; hâkimiyetleri altına aldıkları ülkelerin esasen yüzölçümleri, coğrafi konumları ve yeraltı kaynaklarıyla ilgilenip buralarda yaşayan insan ve hayvan popülasyonlarını önemsemediklerini gösteren bir ayrıntıdır. Şubat 1937 tarihli The Banker, Alman sömürgelerinin 1913'e kadarki toplam bütçe açıklarının Almanya'ya bir trilyon marktan (50.000.000£) daha fazla bir kayba mâlolduğunu hesaplamıştı.583 İlk J.H.V.Crowe, General Smuts’ Campaign in East Africa, Londra, John Murray, 1918, s. XVI-XVII. 580 A.Sharpe, a.g.e., s. 200. 581 Wm. Roger Louis, "The United States and the African Peace Settlement of 1919: The Pilgrimage of George Louis Beer", The Journal of African History, IV/3, 1963, s. 413. Dağlık ve kalabalık bir bölge olan Ruanda ve Urundi 31 Mayıs I919'da Milner-Orts Anlaşmasıyla Belçika'ya devredilmişti. ABD temsilcisi George Louis Beer bu anlaşmayı protesto etmişti. Alman Doğu Afrikası'nın paylaşılması, manda tartışmaları ve ABD'nin tutumu için bu makale ile beraber (W.R.Louis, "Great Britain and the African Peace Settlement of 1919", The American Historical Review, LXXI/3, Nisan 1966, s. 875-892; Quincy Wright, "The United States and the Mandates", Michigan Law Review, XXIII/7, Mayıs 1925, s. 717-747) makalelerine de müracaat ediniz. 582 N. Ferguson, a.g.e., s. 434. 583 W.O.Henderson, a.g.e., s. 117-118. 579 310 Yener BAYAR bölümde izah edildiği üzere Almanya sömürgeciliğinin ilk 20 senesinde çok yanlış bir sömürge politikası izlemiş ve pek çok katliama imza atmıştı. 1900'lerin başlarında Alman kamuoyunda patlak veren sömürge skandalı üzerine muhalefetin baskısını arttırması Almanya'nın daha insanî ve iktisat odaklı bir sömürge siyaseti tesis etmesine sebebiyet vermişti. Ancak bu yeni ve nispeten olumlu politikanın semeresi tam anlamıyla hâsıl olmadan Cihan Harbi meydana gelmiş ve Almanya ansızın sömürgelerini yitirmişti. Almanya'nın bir dünya imparatorluğuna dönüşüp bu konumunu yitirmesi sadece bir jenerasyon sürdü. Alman kamuoyu Versailles'da Alman sömürgelerine el konmasını hazmedememişti. İttifak Kuvvetlerinden koparılan topraklar uluslararası gözetime tâbi olarak kendi ulus devletlerini idare edebilecekleri bir aşamaya kadar manda (İng. mandate) sistemi ile yönetileceklerdi. Ancak manda sistemi amacından sapıp manda ilan edilen yerler eski sömürgeler gibi idare edilmeye başlayınca Alman kamuoyunda el konan sömürgeleri tekrar ele geçirmek siyasetini güdenlerin nüfuzu arttı. 1930'lar boyunca sömürgeleri geri almak fikri Almanya'da sık sık gündeme gelen bir husus oldu. Ancak iş işten geçmiş, aradan geçen yirmi yılda kaybedilen toprakların yeni hâkimleri pek çok yatırımlar yapmış ve kendi idarelerini kurmuşlardı.584 İkinci Dünya Savaşı'nın neticesi farklı olsaydı, Almanya muhtemelen eski sömürgelerini tekrar ele almak isteyecekti. * Birinci Dünya Savaşı'nın akabinde Almanya Afrika'dan tasfiye edildi. Alman Doğu Afrikası arazisinin %90'ı İngiltere hâkimiyetine terk edildi ve Tanganyika adıyla anılır oldu. Eski Alman sömürgesinin kuzey batısındaki küçük ama yoğun nüfuslu olan Ruanda ve Urundi (Burundi) ise Belçika'ya verilmişti. Talepkâr Portekizlilere ise çok küçük bir bölge olan Kionga Üçgeni verildi. Böylece Rovuma Nehri Mozambik ile Tangayika arasındaki sınırı teşkil etti. 584 W.O.Henderson, a.g.e., s. 112-122. 311 Yener BAYAR Harita 9. Ruanda ve Urundi Bölgeleri Belçika'ya verilen Ruanda ile Urundi belki de tüm Alman sömürgelerindeki en kıymetli arazi idi. Yüzölçümü küçük olmasına rağmen dağlık ve sıhhatli olan bu bölgenin halkı aslında Ugandalılarla akrabaydı. Ancak İngilizler "açgözlü görünmemek için" bu bölgeyi Belçikalılara vermişlerdi. ABD temsilcisi ise bu durumu protesto etmiştir. Dört milyon civarındaki nüfusuyla Ruanda ve Urundi tüm Alman Doğu Afrikası halkının % 'ına ev sahipliği yapıyordu. Bu nüfus burada milyonlarca sığır yetiştiriyordu. Böyle büyük bir nüfusun ilkel bir anlayışla sömürgecilik yapan Belçikalılara teslim edilmesi tereddütlere neden olmuştu. 312 Yener BAYAR İngilizlerin yaptırdığı 1921 sayımına göre Tanganyika'da 4.107.000 yerli yaşıyordu. Aynı bölge için 1913 Alman sayımına göre bu rakam 4.135.000 idi. Bu azalma kısmen sayım yönteminden (Almanlar Ujiji bölgesinin nüfusunu hesaplarken bir erkeğe beş kadın ve çocuk düştüğünü kabul etmişlerdi, hâlbuki bir erkeğe ortalama üç kadın ve çocuk düşüyordu.) ama esasen Dodoma ve Kondoa Irangi'de 1919 kıtlığında yaşanan ölümlerle savaşta yaşanan ölümlerden kaynaklanıyordu. 1913 ve 1921 sayımları karşılaştırıldığında Dodoma, Ujiji, Kondoa Irangi ve Mahenge dışındaki tüm iç bölgelerde nüfusun arttığı, sahil kesimlerinde ise düştüğü görülüyor. Sahil bölgelerinde nüfusun azalmasının savaş yıllarında yayılan zührevî hastalıktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim bu hastalık hem doğum oranını azaltmış hem de çocuk ölüm oranını arttırmıştı.585 Sömürgenin güney doğusundaki Lindi bölgesinin özellikle 1917 yılındaki şiddetli muharebelerden dolayı ciddi nüfus kaybı yaşadığı da bilinmektedir.586 Tanganyika'daki esas nüfus kaybını görebilmek için 1931 sayımına göre toplam nüfusun 5.022.700 olduğunu587 hatırlatmalıyım. (1913: 4.135.000; 1921: 4.107.000; 1931: 5.022.700) Yani, 1913 ile 1921 sayım sonuçlarını değerlendirirken yüksek nüfus artış hızını da hesaba katmak gerekir. Eğer Birinci Dünya Savaşı yaşanmamış olsaydı belki de Tanganyika'nın nüfusu beş milyon seviyesine daha 1921'de ulaşmış olacaktı. Ruanda ve Urundi'nin nüfusu ise 1906-1907 yılında 4.000.000 ve 1913-1914 yılında 5.000.000 olarak tahmin edilmiştir. Almanların bazı resmi rakamları da dikkate alındığında 1910 civarında Ruanda ile Urundi'nin toplam nüfusunun üç ilâ üç buçuk milyon arasında olduğu düşünülmektedir. 1947 senesinde Belçikalıların belirlemelerine göre aynı rakam sadece 3.700.000 idi. Bu iki ülkenin nüfus grafiğinde dramatik dalgalanmalar dikkat çekmektedir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında bu bölgenin kelimenin tam anlamıyla mahvolduğu ifade edilebilir. Örneğin savaştan önce 120.000 olarak hesaplanan buradaki bir yerin nüfusu savaştan sonra 65.000'e düşmüştü.588 Portekiz Doğu Afrikası'na verilen Kionga Üçgeni'nin nüfusu ise 4.000 civarındaydı.589 585 Report of the East Africa Commission, Londra, His Majesty's Stationary Office, s. 113, 184-185. 586 S. J. K. Baker, "The Distribution of Native Population over East Africa", Africa: Journal of the International African Institute, X/1, Ocak 1937, s. 49. 587 Clement Gillman, "A Population Map of Tanganyika Territory", Geographical Review, XXVI/3, Temmuz 1936, s. 371. 588 The Population of Ruanda-Urundi, New York, United Nations Department of Social Affairs Population Division, 1953, s. 11-12. 589 W.R.Louis, "The United States…", s. 428. Almanlar bu bölgeyi 1894'te Portekiz Doğu Afrikası'ndan zorla ele geçirmişlerdi. 313 Yener BAYAR ADA polis Polizeitruppe askarileri başlarında kırmızı fesleri olduğu halde model t“fekleriyle590 Yukarıda, İslamın Doğu Afrika'daki tarihî seyri hakkında birkaç noktaya değinilmişti. Birinci Dünya Savaşı başladığı sıralarda Alman Doğu Afrikası'nda toplam 280.000 civarında müslüman yaşadığı belirtiliyor.591 İngiltere'nin hâkimiyetindeki Zengibar ve Pemba Adaları halkınınsa ekseriyeti müslümandı. Zengibar Sultanı'nın akrabası Seyyid Halid Almanlarla bir olup Müslümanları Osmanlı Sultanı'nın yayımladığı cihat fetvasına uymaya davet ederken, Zengibar Sultanı Müslümanları İngiltere'ye itaat etmeye çağırıyordu. Bugün, yaklaşık olarak, Uganda nüfusunun %15'i, Kenya nüfusunun %25'i ve Tanzanya nüfusunun %40'ı müslümandır. Bu oranlar tesadüfî olmadıkları gibi sömürgecilik tarihinden bağımsız oluşmuş da değildir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Uganda ve Kenya'nın İngiltere, Tanzanya'nın ise Almanya hâkimiyetinde bulunması bu oranlar açısından anlamlıdır. Yukarıda görüldüğü üzere İslam, Alman Doğu Afrikası'nda gündemi sürekli işgal eden bir problem olmuş hatta 1914'ten hemen önce büsbütün yasaklanması bile 590 http://s400910952.websitehome.co.uk/germancolonialuniforms/doa%20polizeitruppe.htm ; erişim tarihi: 04 Mart 2015. Yukarıda değinildiği üzere von Lettow, bu polis kuvvetini de 1914'te schutztruppeye dâhil etmişti. Askarilerinin rütbeli olanlarına Efendi "Effendi" denirdi. 591 Edward Humphrey Manisty Leggett, The Tanganyika Territory", Journal of the Royal Society of Arts, LXX/3643, 15 Eylül 1922, s. 752. 314 Yener BAYAR düşünülmüştü. Fakat Cihan Harbi'nin ilanı ve Almanya'nın güttüğü cihat politikası Alman Doğu Afrikası'nda İslamcı bir siyaset izlenmesine sebebiyet vermişti. Dolayısıyla Almanlar müslümanlara karşı ya baskıcı ya da kayırıcı bir surette davranmışlar, müslümanları bir yandan güçlendirirken bir yandan da onlara kendilerini mağdur hissetme zeminini vermişlerdi. İngilizlerse kendi idarelerine karşı başlıca tehdit olarak siyahların geleneksel kurumlarını görüyorlardı. İslamın yayılması bu kurumları zayıflatacağı için İngilizlerin işine geliyordu. Dolayısıyla İngilizler İslama karşı ya kayıtsız ya da olumlayıcı politikalar güdüyorlardı. İngiliz Doğu Afrikası'ndaki müslümanlar kendilerini mağdur olarak görüp-gösteremedikleri gibi İngilizleri karşılarına almayı da makul bulmuyorlardı. Her iki sömürgeci devlet de müslümanların halk içinde küçük bir azınlık konumunda olmalarından azamî derecede istifade ediyor, ordularını müslüman neferlerle dolduruyorlardı. Cihan Harbi'nden sonra Alman Doğu Afrikası'nı ele geçiren İngilizler burada, Almanların aslında İslam karşıtı olduğu ve sadece dönemsel siyaset icabı olarak müslümanları destekledikleri yolunda bir söylem geliştirdiler. Birinci Dünya Savaşı Afrika'da milliyetçiliğe özellikle PanAfrikanizme ivme kazandırdı. 19 Şubat 1919'da 57 delegenin katılımıyla ilk Pan-Afrikanist Kongre Paris'te toplandı. Bunu 1921 yılında Brüksel, Londra ve Paris'te toplanan ikinci bir kongre izledi. Bu kongre ile ikinci Pan-Afrikanist Derneği592 de kuruluyordu. 1923'te Londra ve Lisbon'da üçüncü bir Pan-Afrikanist Kongre toplandı ve bu kongrelerin dördüncüsü ve sonuncusu 1927'de New York'ta gerçekleşti.593 * Sömürgecilerin birbirlerine karşı olan tutumları ikircikliydi. İngilizler Almanları hor görüyorlardı. Örneğin mütekebbir bir İngiliz doktoru olan Yüzbaşı Robert V. Dolbey Sketches of the East Africa Campaign adlı eserinde, "sürekli büyük miktarlarda bira tüketen, hiç egzersiz yapmayan ve ülke genelinde siyah kadınlarla metres hayatı yaşayan Almanların" savaş boyunca sergiledikleri dayanıklılığa şaşırıyordu. Dolbey'e göre, vücudunu fit tutan, karaciğer sağlığı için biradan kaçınan ve yerli halkla cinsî münasebet yaşamayı itibarsızlık addeden İngilizlerin daha iyi bir performans göstermesi beklenirdi.594 İşin ilginç yanı von Lettow da Portekizliler için benzer yargılara sahipti. Lettow'a göre çoğu frengi hastası olan Portekizliler bir asker gibi davranamıyorlardı. İstihkaklarını tutumlu kullanamıyor, yürüyemiyor, orduya ayak uyduramıyor, dileniyor ve sürekli mızmızlanıyorlardı. 592 Pan-African Association. Ayrıntılar için bkz. (Imanuel Geiss, The Pan-African Movement: a History of PanAfricanism in America, Europe and Africa, New York, Methuen & Co., 1974, s. 229282). 594 Robert Valentine Dolbey, Sketches of the East Africa Campaign, Londra, John Murray, 1918, s.100-101; C.Miller, a.g.e., s. 217. 593 315 Yener BAYAR Lettow hemen aynı paragrafta İngiliz tutsaklarındansa belirgin bir saygı ve takdirle bahsediyor.595 Portekizlileri küçümsemek İngilizlerce de paylaşılan bir tutumdu. * Almanların Birinci Dünya Savaşı'nın Doğu Afrika Cephesi'ndeki amaçları, İngilizlerin buradan asker devşirerek diğer cephelere (özellikle Avrupa cephesine) sevketmelerini önlemek; diğer cephelere nakledecekleri asker, silah ve cephanenin bir kısmını buraya getirmelerini sağlamak ve onları burada oyalamaktı. Yıllarca süren muharebeler neticesinde bu amaca ulaşıldığını da gördük. Savaşı mümkün olabildiğince Avrupa'nın dışına taşımak stratejisinin en mahir ustası von Lettow'du. Öyleyse, Doğu Afrika Cephesi'nde müşahede ettiğimiz bu tutum Osmanlı Devleti'nin savaştığı cepheler açısından ne kadar böyleydi? Bu hususta bazı problemli yaklaşımlar sergilendiği malumdur. Bilindiği üzere Türk tarihçiliğinde Sarıkamış Taarruzu ve Kanal Harekâtı "Almanya'nın stratejik hedefleri doğrultusunda" düzenlendikleri için "eleştirilmektedir". Hâlbuki bunun zaten böyle olması gerekirdi. Avrupa'da Almanya'nın savaşı kaybetmesi halinde Osmanlı Devleti'nin kendi başına böyle bir savaşı sürdürebilmesine imkân yoktu. Açıkçası ittifak mefhumu da zaten böyle bir şeydir. Bu tür lâfügüzaflar, Almanya ile kurulan ittifakı bir türlü anlayamamış, hazmedememiş ve tarihle barışamamış olan yurdumuz münevverlerinin incilerindendir. Dolayısıyla, Osmanlı Devleti'nin açtığı bir cephenin Almanya'ya faydalı olduğunu belirtmek -ki bu bir tür totolojidir- tek başına hiçbir şeyi izah ve ispat etmez. Ancak burada esas vurgulamak istediğimiz hakikat Osmanlı Devleti'nin açtığı cephelerin salt bu gözlükle anlaşılamayacağıdır. Yukarıda görüldüğü üzere Almanya'nın açtığı Doğu Afrika Cephesinin, Filistin ve Çanakkale Cepheleri üzerinde Osmanlılar açısından müspet tesirleri olmuştu. Ancak şurası da vurgulanmalıdır ki Osmanlı Devleti'nin açtığı cepheler Doğu Afrika gibi savaşın kenarında kıyısında kalmış bölgelerde değildi. Hem Sarıkamış hem de Kanal Harekâtı, sonuçları belirleyici olacak, düşmanı doğrudan hedef alan hamlelerdi. Doğu Afrika'daysa Almanların İngilizleri veya İngilizlerin Almanları mağlup etmeleri mevzi bir başarı olarak kalacak ve savaşın genel seyri açısından etkisi sınırlı olacaktı. Bu bağlamda bazı kaynaklara ihtiyatla yaklaşmak gerektiğinin de altını çizelim. Özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde yayımlanan telif veya tercüme eserlerde (özellikle tercümeleri yayıma hazırlayanların koydukları dipnotlarda) ve hatıratlarda Alman subaylara karşı aşırı şüpheci ve güvensiz bir yaklaşım vardır. Avrupa cephesinde Almanya'nın üzerindeki baskıyı hafifletmek için Osmanlı ordusunda görevli Alman komutanların bazı muharebelerde bilerek mağlup oldukları hatta bu 595 Von Lettow-Vorbeck, a.g.e., s. 281-282. 316 Yener BAYAR uğurda bazı Türk subaylarını da rüşvetle satın aldıkları iddia ve ima edilir. Anlaşılan o ki Birinci Dünya Savaşı'nda pek çok kez mağlup olan Osmanlı subayları Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken ve kurduktan sonra bu yenilgileri mümkünse büsbütün unutturmak mümkün olmazsa da sorumluluğu başkalarına yüklemek istediler. Bunun için bazı Türk subaylarını Alman hayranlığı, rüşvet yemek, işbirlikçiliği yapmak vs. ile itibarsızlaştırırken mağlubiyetin sorumluluğunu da onlara yıkmış oluyorlardı. Osmanlı ordusundaki Alman generallerin itham edilmesi de bu çerçevede düşünülmelidir. Cumhuriyetin kurucu subayları, bekleneceği ve tabii olduğu üzere, askerî dehalar ve muzaffer komutanlar olarak bilinmek ve hatırlanmak istiyorlardı. Yukarıda gördüğümüz Doğu Afrika cephesi ise Alman subayların da Türk subaylar kadar azimli, fedakâr ve kararlı olduklarını göstermektedir. Yüz binlerce masum insanın vefatına tanık olmaları bile Almanya'nın zaferine olan inançlarını zayıflatmamıştı. Cihan Harbinde Osmanlı saflarında savaşmış olan Alman subayları değerlendirirken cumhuriyetin kuruluş devrinde zaruri görülen söylemleri yinelemekten vazgeçerek konunun tarihin alanı içerisine girdiğini kabullenmemiz ve bu konuyu artık bu hakikate göre ele almamız gerekmiyor mu? Königsberg'in , mm.lik silahlarından biri Ağustos 'da Almanlar tarafından karada kullanılıyorken Bagamoyo'da İngilizlerce ele geçirilmişti. 'de sergilenmek üzere İngiltere'ye getirilen bu top, Imperial War Museum, koleksiyonunu Kristal Saray'dan Güney Kensington'a taşırken görülüyor. Doğu Afrika'da bu silahın ne zorluklarla hareket ettirildiğini 317 Yener BAYAR tahmin etmek hiç de zor değil. Bu topun akıbeti tam olarak belli değilse de İkinci Dünya Savaşı'nda eritildiği düşünülüyor. 596 BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DOĞU AFRİKA CEPHESİ KRONOLOJİSİ 1891 1894 Ocak 1914 Temmuz 1914 6 Temmuz 1914 05 Ağustos 1914 06 Ağustos 1914 08 Ağustos 1914 09 Ağustos 1914 Almanya Doğu Afrika’ya doğrudan vali atayarak Doğu Afrika Alman Şirketi’nin mülkî ve idarî rolüne son verdi. Britanya, İngiliz Doğu Afrikası’nı resmen ilhak etti. İdari olarak bölge, Britanya Doğu Afrikası (Zengibar’ı da kapsar.) ve Uganda olmak üzere iki kısma ayrıldı. Lettow-Vorbeck Darüsselam’a geldi. Darüsselam ile Kigoma arasındaki demiryolu tamamlandı. Königsberg Darüsselam limanına ulaştı. İngiliz Uganda birlikleri Viktorya gölü civarında Almanlara saldırdı. Königsberg Aden açıklarında Sokotra civarında Ellerman Lines firmasına ait City of Winchester adlı yük gemisini ele geçirdi ve Dofar önlerindeki Hallaniye Adası'nda karaya oturttu. İngiliz harp gemileri Astraea ve Pegasus Darüsselam’ı bombaladı. Almanlar kendi gemileri Möve'yi Darüsselam limanında batırarak Kaptan Zimmer'in de dâhil olduğu 102 kişilik mürettebatını kara 596 http://s400910952.websitehome.co.uk/germancolonialuniforms/militaria/koenigsberggun. htm; erişim tarihi: 04 Mart 2015. Alttaki resim: Koloniales Bildarchiv Nr. 026-0800-14F. 318 Yener BAYAR 05-15 Ağustos 1914 15 Ağustos 1914 17 Ağustos 1914 22 Ağutos 1914 23 Ağustos 1914 24 Ağustos 1914 26 Ağustos 1914 19 Eylül 1914 20 Eylül 1914 24 Eylül 1914 07-08 Ekim 1914 13 Ekim 1914 10, 13, 21-22, 24 Ekim 1914 30 Ekim 1914 01 Kasım 1914 01-05 Kasım 1914 Kasım 1914 09 Kasım 1914 08 Aralık 1914 10 Ocak 1915 18-19 Ocak 1915 26 Şubat 1915 29 Mart 1915 14 Nisan 1915 14 Mayıs 1915 kuvvetlerine kattılar. Von Lettow-Vorbeck, İngilizlere karşılık vermeyerek sömürgesini savaşın dışında tutabileceğini düşünen Vali Schnee’yi dinlemeyerek devre dışı bıraktı. Almanlar fazla tahkim edilmemiş olan Taveta kentini işgal etti. İngilizlere ait olan bu kent kuzeydeki Alman yerleşimcilerine çok yakın olduğu için savaşın ilk günlerinde önemli bir stratejik bölge olarak addedilmişti. Pegasus Tanga'ya saldırdı. Neticede Tanga'nın da tarafsızlık sözleşmesi imza edildi. Almanlar Tanganyika Gölünde Belçikalıların Alexandre del Commune adlı gemisine saldırdılar. İngilizler Bagamoyo'ya çıkarma girişiminde bulundular. SmithDorrien komutayı devralana kadar İngiliz kuvvetlerinin komutanı tecrübeli General Michael Tighe idi. Almanlar Abercorn'a saldırdı. İngilizler Alman kolonisi olan Togo'yu ele geçirdiler. İtilaf Devletleri Alman Güney Batı Afrikası'na taarruz ettiler. Königsberg Zengibar’da demirlemiş olan İngiliz harp gemisi Pegasus’u batırdı. Kwijwi’yi ele geçiren Almanlar Kivu gölünde hâkimiyet sağladılar. 25 Eylül'de Majoreni'ye saldıran ve püskürtülen Almanlar Gazi'ye hücum ettiler. Belçika Almanya'ya savaş ilan etti. Russissi bölgesinde sırasıyla Changugu, Chiwitoke ve Kajagga'da Almanlar ile Kongo birlikleri arasında Almanların galip geldiği küçük muharebeler cereyan etti. Königsberg’in Rufiji’de saklandığı İngilizler tarafından tespit edildi. Alman Doğu Asya Filosu Coronel Savaşı'nda İngiliz Güney Atlantik Filosu'nu kesin bir mağlubiyete uğrattı. İngilizlerin Good Hope ve Monmouth adlı zırhlı kruvazörleri mürettebatlarıyla beraber batırıldı. Tanga’ya çıkarma yapan İngilizler Almanlar tarafından püskürtüldü. Bu Alman galibiyeti Doğu Afrika Cephesi'nin önemli bir dönüm noktasıdır. Alman kolonisi Kamerun'un en önemli kenti olan Duala İtilaf Devletlerinin eline geçti. Emden hafif kruvazörü Avustralya'nın Sydney adlı gemisi tarafından Cocos Adaları'nda karaya oturtuldu. İngilizler Falkland Savaşı'nda Alman Doğu Asya Filosu'nun dört harp gemisini mürettebatıyla beraber batırdılar. Dresden hafif kruvazörü ise kaçmayı başardı. İngilizler Mafia Adası'nı işgal etti. İngilizler 25 Aralık'ta Jassin (Jasin, Yasin)’i almıştı. Ancak Almanlar üzerlerine tekrar taarruz ederek Jassin’i geri almayı başardılar. İngilizler Doğu Afrika kıyılarını abluka altına aldıklarını ilan ettiler. İngilizler Salaita Tepesi'nde mağlup edildi. Almanların Doğu Afrika'ya ulaşmayı başaran Rubens (Kronberg) nakliye gemisi Hyacinth tarafından takip edilerek vuruldu. Şili'de İngilizler tarafından sıkıştırılan Almanya'nın Dresden hafif kruvazörü kendi mürettebatı tarafından batırılarak terk edildi. Böylece bu denizlerde, birkaç korsan gemisi hariç, aktif Alman harp gemisi 319 Yener BAYAR 20 Mart 1915 11 Temmuz 1915 21-23 Temmuz 1915 Ağustos 1915 19 Ağustos 1915 05 Aralık 1915 21-22, 26 Ocak 1916 03-12 Şubat 1916 23 Şubat 1916 26 Aralık 1915, 09 Şubat 1916 Mart 1916 04, 07, 09 Mart 1916 16 Mart 1916 30 Mart 1916 01 Nisan 1916 12 Nisan 1916 18 Nisan 1916 19 Nisan 1916 23-24 Nisan 1916 04, 12, 20 Mayıs 1916 06 Mayıs 1916 31 Mayıs 1916 13 Haziran kalmadı. İngiliz harp gemisi Goliath Lindi’yi bombaladı. Daha sonra Çanakkale Cephesine gitme emri aldı. 01 Nisan’da yola çıkan Goliath, Çanakkale’de muharebelere katıldı. Goliath, Muavenet-i Milliye gemisi tarafından 12-13 Mayıs gecesinde batırılmıştır. Goliath’ın batırılması Cihan Harbi’nin en önemli anlarından biridir. Königsberg İngiliz Donanması tarafından etkisiz hale getirildi. İngilizler 800 Avrupalı, 400 askari, 300 Hindistanlı, üç top ve sekiz makineli tüfek ile Viktorya Gölü kıyısında bulunan Bukoba’daki Alman kablosuz telgraf kulesine saldırdılar. Alman savunma gücü ise 200'ün biraz üzerindeydi, (von Lettow'un rakamları). Operasyon başarılı oldu ancak zararı kısmen İngilizlere de dokundu. Bu tarihten sonra İngilizlerin Almanlar arasındaki haberleşmeleri sızdırma şansları azalmıştı. Almanlar Voi’nin güneyindeki Kasigau’yu ele geçirerek Uganda Demiryolu üzerindeki tehditlerini arttırdılar. İngilizler Hyacinth harp gemisiyle Tanga’yı bombaladı. Almanlar Salaita Tepesindeki İngiliz birliğini püskürterek tepeye yerleştiler. İngilizler Longido, Mbuyuni ve Serengeti'yi ele geçirdiler. Salaita Tepesindeki Alman mevzilerine saldıran İngilizler püskürtüldü. 19 Şubat'ta Mombasa'ya gelen Jan Christiaan Smuts İngiliz kuvvetlerine komuta etmek üzere Nairobi’ye ulaştı. İngilizler, karadan 4.800 km taşıyarak gizlice Tanganyika Gölü’ne getirdikleri Toutou ve Mimi botlarıyla (komutanları Spicer-Simson) önce Almanların Kingani gemisini ele geçirdiler sonra da Hedwig von Wissmann gemisini batırdılar. Böylece, göldeki Alman kontrolünü sona erdi. Almanlar birkaç ay sonra buradaki esas büyük gemileri olan Graf von Götzen’i tahrip ederek gölü terk ettiler. Güney Afrika’dan gelen bir ordu, İngiliz kuvvetlerine katıldı. Daha sonra İngilizler Taveta’yı ve Salaita Tepesini geri alarak Alman Doğu Afrikası’na girdiler. İngilizler sırasıyla Mori Körfezi, Ukerewe ve Musomo'ya çıkarma yaptılarsa da Almanlarca püskürtüldüler. Almanların Marie gemisi taşıdığı kargoyu Sudi Körfezine getirdi. İngilizler Lindi'yi bombaladı. Pangani'nin güney kısımları İngiliz donanması tarafından bombalandı. Kwale Adası İngilizlerce bombalandı. Belçika Kongosu askerleri (Force Publique) General Charles Tombeur komutasında harekâta başladı. Belçikalılar Ruanda'yı ele geçirdi. Rufiji deltası geceleyin İngiliz gemilerince bombalandı. İngilizler sırasıyla Mara Körfezi, Mayita ve Mara Üçgeni'ne taarruz ettilerse de pek başarılı olamadılar. Belçikalılar Kigali’yi ele geçirdi. Alman Doğu Afrikası’nda güneye doğru ilerleyen İngiliz birlikleri 10 günde 208 km katederek Bwiko’ya girdi. İngilizler Usambara bölgesinin merkezi olan Wilhelmsthal'ı işgal 320 Yener BAYAR 1916 20 Haziran 1916 06 Temmuz 1916 07 Temmuz 1916 14 Temmuz 1916 31 Temmuz 1916 15 Ağustos 1916 22 Ağustos 1916 26 Ağustos 1916 Ağustos-Eylül 1916 04 Eylül 1916 07 Eylül 1916 18-19 Eylül 1916 Eylül 1916 Eylül 1916 23 Ocak 1917 23 Nisan 1917 09 Mayıs 1917 29 Haziran 1917 Ağustos 1917 09 Ekim 1917 15-18 Ekim 1917 24 Ekim 1917 ettiler. İngilizler Handeni'yi ele geçirdi. Belçikalılar Burundi’yi (Urundi) ele geçirdi. Burundi ve Rwanda (Ruanda) işgal edildi. İngilizler Tanga’yı işgal ettiler. Almanlar savaşmaksızın geri çekilmişlerdi. İngilizler Mwanza’yı aldı. İngilizler Dodoma’da Merkez Demiryolu’na ulaştı. İngilizler Bagamoyo'yu işgal etti. Deventer komutasındaki İngiliz kuvvetleri Kilosa’ya ulaştı. İngilizler Almanları çekilmeye zorlayarak, Morogoro’yu işgal ettiler. Belçikalılar Biharamulo, Mwanza, Karema, Kigoma ve Ujiji’yi işgal ettiler. Ancak İngiliz kuvvetleri komutanı General Smuts, Belçikalıları Rwanda ve Burundi haricinde işgal ettikleri yerlerden çıkardı. İngilizler Darüsselam’a girdi. Almanlar buradan çekilmiş oldukları için muharebe yaşanmadı. İngilizlerin bu limanı ele geçirmesi nakliye açısından büyük kolaylık sağladı. Kilwa İngilizlerin eline geçti. Belçikalılar Tabora’yı işgal etti. Merkez Demiryolu İngiliz kontrolüne girdi. Ancak Almanlar çekilmeden önce köprüleri uçurarak, trenleri uçurdukları köprülerden aşağı atarak, vagon ve lokomotifleri batıya getirerek, lokomotiflerin bazı önemli parçalarını sökerek vs. yöntemlerle demiryolunu kullanılamayacak derecede tahrip etmişlerdi. Lokomotif ve vagonların bir kısmı da Belçikalıların eline geçmişti. Uluguru Dağlarında savunma konumundaki Almanlar, saldıran İngilizlere büyük kayıp verdirerek Mgeta Nehri'ni geçip güneye Rufiji Nehri'ne doğru çekildiler. Smuts, İngiltere’de Emperyal Savaş Konseyi’nde Güney Afrika’yı temsil etmek üzere cepheden ayrıldı. İngiliz kuvvetlerinin komutasını Hoskins devraldı. Hoskins görevden alındı. Yerine Mayıs ayında Güney Afrikalı Van Deventer getirildi. Lettow-Vorbeck Nyasaland'a (bugün Malawi) girdi. Naumann, Ikoma'da Belçikalıları mağlup etti. Lindi ve Kilwa'ya çıkarma yapan İngilizler Alman direnişi sebebiyle iç bölgelere doğru ilerleyemediler. Belçikalılar Mahenge’yi ele geçirdi. Lindi civarındaki Mahiwa savaşını Almanlar kazandı. Bu galibiyeti üzerine von Lettow-Vorbeck Generalmajorlüğe yükseltildi. Ancak Almanlar stratejik hedeflerine ulaşamamışlardı. Her ne kadar İngilizlerden çok daha az kayıp vermiş iseler de telafi imkânları olmadığı için ciddi bir yara almışlardı. Lukuledi’de toplanan Alman idareciler ilerleyen günlerde nasıl bir yol izleyeceklerini tartıştılar. Schnee teslim olmayı teklif etti. Ancak von 321 Yener BAYAR 29 Ekim 1917 21 Kasım 1917 21 Kasım 1917 25 Kasım 1917 28 Kasım 1917 Kasım-Aralık 1917 11 Aralık 1917 Ocak 1918 12 Nisan 1918 01-03 Temmuz 1918 22-23 Temmuz 1918 gecesi Ağustos 1918 29-31 Ağustos 1918 28 Eylül 1918 09 Kasım 1918 12 Kasım 1918 13 Kasım 1918 14 Kasım 1918 25 Kasım 1918 08 Aralık 1918 17 Ocak 1919 Şubat-Mart 1919 Lettow hem Alman sömürgeciliği hem de Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa Cephesi’ni gözeten bir başka yol önerdi: Portekiz Doğu Afrikası’na girerek savaşmayı sürdürmek. Lettow, Almanya’nın bir Afrika gücü olarak kalabilmesinin Avrupa’da barış imzalanana kadar Afrika’da savaşan bir orduya sahip olmasına bağlı olduğunu da ekledi. Ona göre bu yüksek Alman çıkarlarını ancak schutztruppe gerçekleştirebilirdi. Bunun üzerine Schnee de bu fikre katıldı. Northey komutasındaki İngiliz ordusu Liwale’yi işgal etti. Zeplin L59 Yanbolu'dan havalandı. İngilizler Nevala'ya girdi. Ruvuma’yı geçen Schutztruppe Portekiz Doğu Afrikası’na girdi ve Ngamano'daki bir Portekiz askeri birliğini mağlup ederek pek çok silah ve mühimmata el koydu. Tafel birliğiyle beraber İngilizlere teslim oldu. Portekiz sınır karakollarını ve kışlalarını ele geçiren von Lettow silah, cephane ve lojistik ihtiyacını tamamladı. Askerlerini Portekiz tüfekleriyle donatmış ve bir milyon mermi ele geçirmişti. İngilizler İngiliz Doğu Afrikası Valisi Horace Byatt'ı Alman Doğu Afrikası'na (Tanganyika) mülkî amir olarak atadılar. Fort Johnston’a çıkarılan iki İngiliz taburu schutztruppe üzerine yürüdü. Port Amelia'nın 200 km kadar batısında bulunan Medo İngilizlerin eline geçti. Von Lettow Namakura’da (Nhamacurra, Quelimane civarında) İngilizPortekiz kuvvetlerini mağlup etti. Yenilen askerlerin bir kısmı kaçarken Namakura Nehri'ndeki timsahlara av oldular. Bu savaşta Almanların 9 askeri ölmüşken İngiliz-Portekiz kuvvetlerinin 200 askeri ölmüş 543 askeri ise esir edilmişti. Almanlar 10 makineli tüfek, 350 normal tüfek, 350 ton gıda maddesi ve büyük miktarda mühimmat ele geçirmişlerdi. Lettow Namirrue’deki İngiliz birliğine saldırdı ve Namirrue’yi ele geçirdi. Almanlar Portekiz Doğu Afrikası’ndan kuzeye doğru ilerledi. Lioma Savaşı: von Lettow her ne kadar kayıp verse de üstün konumdaki İngilizlerden kurtulmayı başardı. Almanlar Rovuma Nehri'ni geçerek Alman Doğu Afrikası’na döndüler. Kuzey Rodezya’ya girerek iki haftada 160 km ilerleyen von Lettow’un birlikleri Kasama’ya saldırdı. Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesi Kasama’da cereyan ediyordu. Almanlar Kasama’yı ele geçirdi. Lettow-Vorbeck Chambezi Nehri civarındayken aldığı bir telgrafla Avrupa’da mütareke imzalandığını öğrendi ve ateşkes yapıldı. Von Lettow, Kuzey Rodezya’da Abercorn’da İngilizlere teslim oldu. Teslim olduğunda kuvveti 37 makineli tüfek, 1.071 İngiliz ve Portekiz tüfeği ile teçhiz edilmiş 155 Avrupalı 1.156 Afrikalı askerden oluşuyordu. 208.000 mermileri ve Hazirana değin yetecek kadar kinin stokları bulunuyordu. (Lettow teslim olmayı 16 Kasım 1918'de kabul etmişti.) Teslim olmuş olan Almanlar Darüsselam'a getirildi. Lettow ve diğer Almanlar Almanya’ya doğru çıktı. Şubat ayında Almanya'ya gelen von Lettow, birkaç hafta içinde savaş başlamadan önce nişanlanmış olduğu Frau Martha Wallrath ile evlendi. 322 Yener BAYAR 02 Mart 1919 Bir popüler kahramana dönüşen Lettow, yine bugünlerde hükümeti desteklediğini bildirmişti. Doğu Afrika'dan Almanya'ya dönen Almanlar başlarında von LettowVorbeck olduğu halde adeta bir zafer yürüyüşü ile resmigeçit yaptıkları Brandenburg Kapısı'nda Weimar Hükümeti tarafından törenle karşılandılar. EKLER BOA, HR.SYS., 2248/72: [Antet:] Babıali Hariciye Nezareti Umur-ı Siyasiye Müdüriyet-i Umumiyesi 08 Teşrinisani 333 Dâhiliye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlîsi’ne, Başkumandanlık Vekâleti’ne Belçika hükümeti Paris İspanya Sefaretinin teşebbüsâtı üzerine Afrika-i Şarkî’deki tebaa-i Osmaniyenin serbest bırakılarak Fransa’ya nakilleri için icap edenlere talimat i’tâ eylediği İspanya Sefaretinden izbâr edilmiş olmağla nezd-i sâmî-i fehîmânelerince Dâhiliye Nezareti’ne ıtlâ’ ve Başkumandanlık (malumat-ı aliyyeleri) hâsıl olmak üzere arz-ı iş’âr-ı keyfiyete ibtidâr kılındı. Dâhiliye Nezaret-i Celilesi’ne de Başkumandanlık Vekâleti’ne de yazıldı BOA, HR.SYS., 2248/77: [Antet:] Legacion De Espana En Turquia No. 444 Note Verbale. Le 10 Novembre 1917 La légation Royale d’Espagne a l’honneur d’informer le Ministère İmpérial Ottoman des Affaires Etrangères que le Ministère Royal d’Etat à Madrid, en date du 17 Octobre dernier, lui communique ce qui suit de la part du Chargé d’Affaires d’Espagne près du Gouvernement belge: “J’ai l’honneur de porter à la connaissance de Votre Excellence qu’en date du 4 courant Monsieur le Ministre des Affaires Etrangères m’a fait savoir, que le Gouvernement belge a donné les ordres nécessaires pour que tous les sujets turcs civils, évacués de l’est africain allemand et transférés en France, soient mis en liberté. Dans le nombre se trouve le prisonnier Nagil Bulus, à qui les autorités militaires de l’Afrique, ont retiré une certaine somme, en monnaies d’or, qu’il possédait et pour lequel s’est vivement interessé Son Excellence Monsieur l’Ambassadeur d’Espagne à Paris.” Ce que cette Légation Royale a l’honneur de communiquer au Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères comme complèment à sa Note Verbale No. 433, du 2 courant. Au Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères SUBLIMEPORTE * 323 Yener BAYAR [Antet:] Babıali Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Hususî 983 Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne Devletli efendim hazretleri Umur-ı Siyasiye Müdüriyeti ifadesiyle mevrûd 13 Teşrinisani sene 333 ve 104153-1404 numaralı tezkere-i aliyyeleri cevabıdır Fransa’ya nakilleri için serbest bırakılan Afrika-i Şarkîdeki tebaa-i Osmaniyenin miktarıyla kimlerden ibaret olduğunun tahkik ettirilerek inbâsı siyakında tezkere-i senaverî terkim kılındı efendim fî Safer sene 1336 ve fî 21 Teşrinisani sene 1333 Dâhiliye Nazırı [imza:] Mehmed Talat BOA, HR.SYS., 2249/49: [Antet:] Legacion De Espana En Turquia No. 281 Note Verbale. Le 26 Juin 1918 Faisant suite à sa Note Verbale N° 144 du 29 Mars dernier la Légation de Sa Majesté le Roi d’Espagne qui n’avait pas manqué de transmettre dès réception au Ministère d’Etat à Madrid le contenu de la Note Verbale N° 105032/295, que le Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères a bien voulu lui adresser le 3 Décembre 1917, concernant les sujets ottomans de l’Est Africain Allemand, vient d’en recevoir en réponse la dépêche N° 80 du 5 courant qui est ainsi conçue: “Excellence, -Monsieur le Chargé d’Affaires d’Espagne près le Gouvernement Belge au Havre par sa dépêche N° 44 du 24 de l’écoulé, m’informe de ce qui suit: Me référant à Votre dépêche N° 9 du 29 Janvier dernier j’ai l’honneur de porter à la connaissanee de Votre Excellence que le 22 courant le Ministère des Affaires Etrangères m’informe que les sujets turcs Assadé, Hanna, Giries, Schamun, Hamel ve Nagib, provenant de l’Est Africain et internés en France, sont partis pour la Suisse le I° courant.” Au Ministère Impérial Ottoman des Affaires Etrangères SUBLIMEPORTE BOA, HR.SYS., 2205/76: [Antet:] Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Cenevre Başşehbenderliği Numara: 178-3893 Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Âlîsi’ne Devletli efendim hazretleri Şarkî Afrika’da Tabora mevkiinde Hosman ve kumpanyası namındaki şimendüfer inşaat idaresinde istihdam edilmekte iken 1916 senesinde Belçikalılar tarafından esir edilerek Fransa’ya i’zâm edilmiş olan isimleri melfûf cetvelde muharrer altı nefer sivil esirimiz 2 Mayıs sene 918 tarihinde Fransa’dan Cenevre’ye getirilmiş ve Cenevre Merkez 324 Yener BAYAR Kumandanlığı tarafından Bern’de Direction Gènèrale du service territorial’e sevk olunmuştur. Zikrolunan altı nefer esirimizin bir günlük Cenevre’de ta’âmiye masrafı ile Cenevre’den Bern’e kadar şimendüfer biletlerinin esmânı olarak Merkez Kumandanlığı tarafından talep olunan altmış dokuz frank otuz santim hasılat-ı şehbenderîden tesviye kılınarak makbuzu şuhûr-ı selâse olarak hesabiyesiyle birlikte takdim kılınmak üzere hıfzedilmiştir. Ol bapta emr ü ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir. Fî 3 Şaban sene 336 ve fî 15 Mayıs sene 918 Cenevre Başşehbenderliğine Memur Başşehbender [imza:] Kâmil Bir Türk Deniz Subayının Birinci Dünya Savaşı’nın Doğu Afrika Cephesi’ne İlişkin Değerlendirmeleri: “1914 te Almanların şarki Afrika müstemlekesine kumandan tayin olunan Von Lettow Vorbeck müstemlekeyi bütün harp müddetince İngilizlerin hücumlarına karşı müdafaa etmiştir. İslâm olan ehaliden (askeri) adile bir kuvvei askeriye vücude getirilmişti. Bunların mevcudu 5000 neferden ibaret olup içlerinde kumandan olarak yalnız 260 Alman bulunuyordu. Zengibar sultanının akrabasından Seyyit Halit Almanlarla beraber olup islâmları İngilizler aleyhine tahrik ediyordu. İngilizler, bu kuvvete karşı cenubi Afrikadan 40.000 beyaz askerle beraber Hindistandan ve Belçika Kongosundan olmak üzere cem’an 126.000 kişilik muazzam bir ordu sevk ettiler. İngilizler 1916 da Darüsselâmı aldılar. Almanların Königsberg hafif kruvazörü İngilizlerin Pegasus kruvazörünü Zengibar önünde batırdı. İngilizler bu müstemlekelerdeki muharebelerde 30.000 zayiat verdiler ve 72.000.000 İngiliz lirası sarfettiler [1]. Fakat Almanları bir türlü imhaya muvaffak olamadılar. Lettow Vorbeck 1917 de Portekiz arazisine geçerek elindeki kuvvetlerle orasını zaptetmiş ve 1919 a kadar burada mukavemete devam etmiştir. Nihayet umumi mütareke haberi vâsıl olmuş, Almanlar da muzafferen memleketlerine dönmüşlerdir. [1] Encyclopaedia 597 Britannica: East Afrika operation bahsi.” “Hint şark sularında Emden ve Afrika şark sularında Königsberg, Atlas Okyanusunda Karlsrube kruvazörleri korsan (ticaret harbi) yapıyorlardı. Von Spee Kronelde bir İngiliz filosunu batırdı ise de Falkland da İngilizlerin pususuna düşürüldü ve imha edildi; Emden de bir hayli muvaffakıyetten sonra batırıldı; Königsberg de Zengibarda Pegasus adında bir İngiliz kruvazörünü tahrip ettise de nihayet kendisi de tahrip olundu. Hulâsa, Almanların şarki Asya filolarına mensup kruvazörleri esaslı bir iş göremediler.”598 597 598 Sait Talât, a.g.e., s. 248. S.Talât, a.g.e., s. 259. 325 Yener BAYAR KAYNAKÇA A) BELGELER Sadaret Amedi Kalemi Meclis-i Vükela Evrakı: BOA, A.AMD.MV., 43/40. Babıali Evrak Odası: BOA, BEO., 3194/239514; 4138/310324; 4221/316529; 4224/316731. Dahiliye Emniyet-i Umumiye Evrak Odası Kalemi Evrakı: BOA, DH.EUM.VRK., 14/85; 14/100. Hariciye Nezareti Matbuat: BOA, HR.MA., 1127/19; 1136/50; 1150/35. Hariciye Nezareti Belgrat Sefareti: BOA, HR.SFR.3., 401/10. Hariciye Nezareti Siyasi: BOA, HR.SYS., 18/22; 20/20; 206/27; 2205/76; 2248/72; 2248/77; 2249/27; 2249/47; 2435/25; 2435/42; 2435/65. Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı: BOA, HR.TO., 61/45; 65/111. İrade Dahiliye: BOA, İ.DH., 1123/87811. İrade Hususi: BOA, İ.HUS., 159/75, 158/132. İrade Meclis-i Vâlâ: BOA, İ.MVL., 222/7484. İrade Taltifat: BOA, İ.TAL., 436/30; 436/55. Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı: BOA, Y.A.HUS., 221/30; 515/139; 516/83. Yıldız Perakende Evrakı Elçilik Şehbenderlik ve Ateşemiliterlik: BOA, Y.PRK.EŞA., 8/59. Yıldız Esas Evrakı: BOA, Y.EE., 127/17. Yıldız Esas Defterler: BOA, Y.EE.d., nr. 453. Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Dairesi: BOA, Y.PRK.MYD., 26/112. B) MAKALE VE TEZLER AHMED, Chanfi, "The "Wahubiri wa Kislamu" (Preachers of Islam) in East Africa", Africa Today, 54/4, Performing Islamic Revival in Africa, Yaz 2008, s. 3-18. AMIJI, Hatim, "The Bohras of East Africa", Journal of Religion in Africa, VII/1, 1975, s. 27-61. ANDERSON, Ross, "World War I in East Africa 1916-1918", Glasgow Üniversitesi Modern Tarih Bölümü, Doktora Tezi, Ekim 2001. CONN, Harvie M., "Islam in East Africa: An Overview", Islamic Studies, 17/2, Yaz 1978, s. 75-91. ECKART, Wolfgang U., "The Colony as Laboratory: German Sleeping Sickness Campaigns in German East Africa and in Togo, 1900-1914", History and Philosophy of the Life Sciences, 24/1, Selected Papers from a conference held at the Dibner Institute for the History of Science and Technology, MIT, on 'Pasteur, Germs and the Bacteriological Laboratory', 22-23 Kasım 1996, Cilt II, 2002, s. 69-89. ENDFIELD, Georgina H.; Ryves, David B.; Mills; Keely ve BerrangFord, Lea, "'The Gloomy Forebodings of This Dread Disease', Climate, 326 Yener BAYAR Famine and Sleeping Sickness in East Africa", The Geographical Journal, 175/3, Eylül 2009, s. 181-195. FRIEDEWALD, Michael, “The Beginnings Of Radio Communication In Germany, 1897-1918”, Journal Of Radio Studies, 2000, VII/2, s. 441463. GILLARD, D.R., “Salisbury’s African Policy and the Heligoland Offer of 1890”, The English Historical Review, LXXV/297, Ekim 1960, s. 631653. HARVEY, Kenneth J., "The Battle of Tanga, German East Africa 1914", The Faculty of the U.S. Army Command and General Staff College, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003. HEADRICK, Daniel R., "Sleeping Sickness Epidemics and Colonial Responses in East and Central Africa, 1900–1940", Plos Neglected Tropical Diseases, 2014 Nisan, VIII/4, dijital yayın, e2772, doi:10.1371/journal.pntd.0002772. LOUIS, William Roger, "Australia and the German Colonies in the Pacific, 1914-1919", The Journal of Modern History, XXXVIII/4, Aralık 1966, s. 407-421. MACENCZAK, Ansley, "German Enemy Aliens and the Decline of British Liberalism in World War I", Louisiana State University and Agricultural and Mechanical College Tarih Bölümü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010. MARTIN, C. J., "Some Estimates of the General Age Distribution, Fertility and Rate of Natural Increase of the African Population of British East Africa", Population Studies, 7/2, Kasım 1953, s. 181-199. MARTIN, C. J., "A Demographic Study of an Immigrant Community: The Indian Population of British East Africa", Population Studies, 6/3, Mart 1953, s. 233-247. MERITT, H.P., “Bismarck and the German Interest in East Africa, 18841885”, The Historical Journal, 21/1, Mart 1978, s. 97-116. NESSELHUF, F. Jon, "General Paul Von Lettow-Vorbeck’s East Africa Campaign: Maneuver Warfare on the Serengeti", North Texas Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2012. SABEA, Hanan, "Mastering the Landscape? Sisal Plantations, Land, and Labor in Tanga Region, 1893–1980s", International Journal of African Historical Studies, XLI/3, 2008, s. 411-432. STRATIS, John C., "A Case Study in Leadership-Colonel Paul Emil von Lettow-Vorbeck", Carlisle Kışlası Pennsylvania, U.S. Army War College, 2002. THURNWALD, Richard, "Social Transformations in East Africa", American Journal of Sociology, 38/2, Eylül 1932, s. 175-184. 327 Yener BAYAR C) KİTAPLAR III. Ağa Han Sultan Muhammed Şah, Ekselansları Ağa Han: İmam, Politikacı, Filozof, Dost, çev. Zeynep Özbek, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2005. ABRAMS, Lynn, Bismarck and the German Empire 1871-1918, Routledge, Abingdon 2006. Afrika-i Garbî İşlerine Dair Berlin’de Münakid Konferansın Mazbatalarının Tercümesidir, Matbaa-i Osmaniye, Çemberlitaş Dersaadet 1302. Africa's Islamic Experience: History, Culture, and Politics, ed. Ali A. Mazrui vd., Sterling Publishers Pvt. Ltd., Yeni Delhi 2009. ANDERSON, Ross, The Forgotten Front: The East African Campaign 1914-1918, Tempus, Stroud 2007. ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), TTK, Ankara 1997. BARKER, A.J., The First Iraq War 1914-1918: Britain's Mesopotamian Campaign, Enigma Books, New York 2009. BAYUR, Hilmi Kâmil, Sadrazam Kâmil Paşa –Siyasî Hayatı-, Sanat Basımevi, Ankara 1954. BEESLY, Patrick, Room 40 British Naval Intelligence 1914-1918, Harcourt Brace Jovanovich, San Diego 1982. BENNETT, Norman R., A History Of The Arab State Of Zanzibar, Methuen & Co. Ltd., Londra 1978. British Civilian Prisoners in German East Africa, a report by the government committee on the treatment by the enemy of British prisoners of war, Londra 1918. BOUTON, Miles, And the Kayser Abdicates; The German Revolution November 1918-August 1919, Yale Üniversitesi Yayınları, New Haven 1921. BOYD, William, An Ice-Cream War, Penguin Books, New York 1983. British Civilian Prisoners In German East Africa A Report By The Government Committee On The Treatment By The Enemy Of British Prisoners Of War, Londra 1918. BRODE, H., British and German East Africa: Their Economic and Commercial Relations, Edward Arnold, Londra 1911. BROWNRIGG, Douglas, Indiscretions of The Naval Sensor, George H. Doran Company, New York 1920. CALVERT, Albert F., German East Africa, T. Werner Laurie Ltd., Londra 1917. CASALE, Giancarlo, The Ottoman Age Of Exploration, Oxford Üniversitesi Yayınları, New York 2010. 328 Yener BAYAR CASTLE, Ian, London 1914-17: The Zeppelin Menace, Osprey Publishing Ltd., Oxford 2008. CATO, Conrad, The Navy Everywhere, E.P.Duppon & Company, New York 1919. CROWE, J.H.V., General Smuts’ Campaign In East Africa, John Murray, Londra 1918. DANE, Edmund, British Campaigns In Africa And The Pacific 19141918, Hodder And Stoughton, Londra 1919. DOLBEY, Robert Valentine, Sketches of the East Africa Campaign, John Murray, Londra 1918. DOWNES, W.D., With The Nigerians In German East Africa, Methuen & Co. Ltd., Londra 1919. FALLS, Cyril, Armageddon, 1918: The Final Palestinian Campaign of World War I, Pennsylvania Üniversitesi Yayınları, Philadelphia 2003. FAY, Sidney Bradshaw, The Origins Of The World War: Before Sarajevo: Underlying Causes Of The War, The Macmillan Company, New York 1929. FENDALL, C.P., The East African Force 1915-1919 An Unofficial Record Of Its Creation And Fighting Career; Together With Some Account Of The Civil And Military Administrative Conditions In East Africa Before And During That Period, H.F. & G. Witherby, Londra 1921. FERGUSON, Niall, The Pity Of War Explaining World War I, Basic Books, New York 1999. FODEN, Giles, Mimi And Toutou Go Forth The Bizarre Battle Of Lake Tanganyika, Michael Joseph (Penguin Books Ltd.), Londra 2004. GARFIELD, Brian, The Meinertzhagen Mystery: The Life and Legend of a Colossal Fraud, Potomac Books, Vaşington 2007. GEISS, Imanuel, The Pan-African Movement: a History of PanAfricanism in America, Europe and Africa, Methuen & Co., New York 1974. General History Of Africa VII Afrika Under Colonial Domination 18801935, ed. A. Adu Boahen, UNESCO, Paris 1990. GHAZAL, Amal N., Islamic Reform And Arab Nationalism: Expanding The Crescent From The Mediterranean To The Indian Ocean (1880’s1930’s), Routledge, Londra 2010. HALPERN, Paul G., A Naval History of World War I, Naval Institue Press, Annapolis 2012. HENDERSON, W.O., Studies In German Colonial History, Frank Cass Co., New York 1976. HOYT, Edwin P., Guerilla: Colonel von Lettow-Vorbeck and Germany's East African Empire, Macmillan Publishing Co., Inc., New York 1981. HUGHES, A.J., East Africa: Kenya, Tanzania, Uganda, Penguin Books, Baltimore 1969. 329 Yener BAYAR HURD, Archibald ve Bashford, H.H., Sons of Admiralty: A Short History of the Naval War 1914-1918, Constable & Company Ltd., Londra 1918. Hüseyin Hüsnü Emîr, Yıldırım: 1333/34 Irak ve Filistin Maceraları – Birü's-seb' – Gazze Meydan Muharebesi – Kudüs Muharebâtı – Kudüs'ün Ziya'ı – Yıldırım'ın İlk Akıbeti, Erkân-ı Harbiye-i Umumiyye Tarih-i Harb Neşriyat-ı Hususiyye Külliyatı – numara: 1, Matbaa-i Askeriyye, Dersaadet 1337 (1921). ILIFFE, John, Tanganyika Under German Rule 1905-1912, Cambridge Üniversitesi Yayınları, New York 1969. KING, Noel; Kasozi, Abdu ve Oded, Arye, Islam and the Confluence of Religions in Uganda 1840-1966, American Academy of Religion, Florida 1973. KISSINGER, Henry, Diplomasi, çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1994. KNIGHT, Paul, The British Army in Mesopotamia, 1914-1918, McFarland & Company Inc. Publishers, North Carolina 2013. LORIMER, J.G., Gazetteer Of The Persian Gulf, Oman And Central Arabia, Cilt I, II, Archive Editions, Buckinghamshire 1986. LUGARD, Frederick D., The Rise of Our East African Empire: Early Efforts in Nyasaland and Uganda, Routledge, Londra 2006. (ilk basımı 1893) LYNE, Robert Nunez, Zanzibar In Contemporary Times: A Short History Of The Southern East In The Nineteenth Century, Hurst And Blackett Ltd., Londra 1905. MACDONALD, A.J., Trade Politics and Christianity ın Africa and the East, Longmans, Green and Co., Londra 1916. MARTI, Oscar Albert, Anglo-German Rivalry As A Cause Of The Great War, The Stratford Company, Boston 1917. MAXWELL, Gordon S., The Naval Front, A&C Black Ltd., Londra 1920. MILLAIS, J.G., Life Of Frederick Courtenay Selous, D.S.O. Capt. 25th Royal Fusiliers, Longmans, Green And Co., Londra 1919. MILLER, Charles, Battle For The Bundu The First World War In East Africa, Purnell Book Services Limited, Londra 1974. NORTHRUP, David, Beyond The Bend In The River: African Labor In Eastern Zaire, 1865-1940, Ohio University Center for International Studies, Ohio 1988. ODED, Arye, Islam in Uganda; Islamization through a Centralized State in Pre-colonial Africa, John Wiley & Sons, New York 1974. O’NEILL, H.C., The War In Africa 1914-1917 And In The Far East 1914, Longmans, Green And Co., Londra 1918. Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi, haz. Ali Akyıldız ve Zekeriya Kurşun, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015. 330 Yener BAYAR PAGE, Malcolm, King’s African Rifles: A History, Pen & Sword Books Ltd., South Yorkshire, 2011. PAICE, Edward, Tip & Run: The Untold Tragedy Of The Great War In Africa, Weidenfeld & Nicolson, 2007. PAMUK, Şevket, Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitalizmi (18201913): Ticaret, Sermaye ve Üretim İlişkileri, Yurt Yayınevi, Ankara 1984. PATTERSON, J.H., The Men-Eaters of Tsavo and Other East African Adventures, Macmillan and Co. Ltd., Londra 1907. Pollard, Albert Frederick, A Short History Of The Great War, Methuen & Co. Ltd., Londra 1920. POPOWSKI, H.J., Haya Safari, Author House Yayınları, BloomingtonIndiana 2008. POUWELS, Randall L., Horn And Crescent: Cultural Change And Traditional Islam On The East African Coast, 800-1900, Cambridge University Press, Londra 1987. PRATT, E.A., The Rise of Rail-Power: in War and Conquest 1833-1914, P.S. King & Son Ltd., Londra 1916. Report of the East Africa Commission, His Majesty's Stationary Office, Londra 1925. Reports On The Treatment By The Germans Of British Prisoners And Natives In German East Africa, H.M. Stationary Office, Londra 1917. ROBINSON, Douglas H., The Zeppelin In Combat: A History Of The German Naval Airship Division- 1912-1918, Schiffer Publishing, Ltd., 1994. SAGAY, Reşat, XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1972. SHARPE, Alfred, The Backbone Of Africa A Record Of Travel During The Great War, With Some Suggestions For Administrative Reform, H.F. & G. Witherby, Londra 1921. SHEFFY, Yigal, British Military Intelligence In The Palestine Campaign 1914-1918, Routledge, New York 2013. SHEPPARD, S.H., “Some Notes On Tactics In The East African Campaign”, The Journal Of The United Service Institution Of India, sayı 215, Nisan 1919, s.138-157. Slavery And Colonial Rule In Africa, ed. Suzanne Miers ve Martin A. Klein, Routledge Yayınları, Londra 2004. Slaves And Slavery In Muslim Africa Volume III: The Servile Estate, ed. John Ralph Willis, Frank Cass, Londra 1985. SLEITH, T., Report on Trade Conditions in British East Africa, Uganda and Zanzibar, Union of South Africa Department of Mines and Industries, Cape Town 1919. 331 Yener BAYAR SOGHAYROUN, Ibrahim El-Zein, The Omani & South Arabian Muslim Factor in East Africa: The Role of the Zanzibari and Swahili Traders in the Spread of Islam in Uganda, Dâr al-ulûm Yayınları, Riyad 1984. SPANTON, Ernest F., In German Gaols A Narrative Of Two Years’ Captivity In German East Africa, Society For Promoting Christian Knowledge, Londra 1917. STAPLETON, Timothy J., No Insignificant Part: The Rhodesia Native Regiment And The East Africa Campaign Of The First World War, Wilfrid Laurier Üniversitesi Yayınları, Waterloo-Ontario/Kanada 2006. STIGAND, C.H., The Land Of Zinj: Being an Account of British East Africa, its Ancient History and Present Inhabitants, Frank Cass&Co. Ltd., Londra 1966. STRACHAN, Hew, The First World War In Africa, Oxford Üniversitesi Yayınları, New York 2004. STRACHAN, Hew, The First World War Volume I: To Arms, Oxford Üniversitesi Yayınları, New York 2003. STUHLMANN, Franz, Handwerk und Industrie in Ostafrika: Kulturgeschichtliche Betrachtungen, L. Friederichsen & Co., Hamburg 1910. The Cambridge History Of Africa Volume 7 From 1905 To 1940, ed. A.D. Roberts, Cambridge University Press, Cambridge, 1986. The Population of Ruanda-Urundi, United Nations Department of Social Affairs Population Division, New York 1953. The Sea Commonwealth and other Papers, ed. A.P.Newton, J.M.Dent & Fills, Paris 1919. TRIMINGHAM, J.Spencer, Islam in East Africa, Oxford Üniversitesi Yayınları, Oxford 1964. UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul 1987. VON LETTOW-VORBECK, Paul, My Reminiscences Of East Africa, Hurst And Blackett Ltd., Londra tarihsiz. WASON, J.Cathcart, East Africa and Uganda or Our Last Land, Francis Griffiths, Londra 1905. WHITALL, W., With Botha And Smuts In Africa, Cassell And Company Ltd., Londra 1917. WIENHOLT, Arnold, The Story Of A Lion Hunt With Some Of The Hunter’s Military Adventures During The War, Andrew Melrose Ltd., Londra 1922. WOLF, Eugen, Vom Fürsten Bismarck und seinem Haus Tagebuchblätter, Egon Fleischel & Co., Berlin 1904. WOLF, Klaus, Gelibolu 1915: Birinci Dünya Harbi'nde Alman-Türk Askeri İttifakı, çev. Eşref Bengi Özbilen, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014. 332 Yener BAYAR WYLLIE, W.L. ve WREN, M.F., Sea Fights of the Great War: Naval Incidents during the First Nine Months, Cassell and Company Ltd., Londra 1918. YOUNG, Francis Brett, Marching On Tanga With General Smuts In East Africa, William Collins Sons & Co. Ltd., Londra 1919. Bitti 333