I. Selim
I. Selim (Osmanlıca: سلطان سليم اول) veya bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim (d. 10 Ekim 1470 - ö. 22 Eylül 1520), Osmanlı İmparatorluğu'nun 9. padişahı ve 88. İslam hâlifesidir.[2] "Hâdimü'l-Haremeyni'ş-Şerîfeyn" (iki kutsal caminin hizmetkârı) unvanına[3][4] ve divan edebiyatındaki "Selîmî" mahlasına sahiptir.[5] Babası sekizinci Osmanlı padişahı II. Bayezid,[6] annesi II. Gülbahar Sultan'dır.[7][8] 1512-1520 yılları arasında süren yalnızca 8 yıllık saltanatında imparatorluğu muazzam bir hızla genişletti[9] ve özellikle 1516 ile 1517 yılları arasında düzenlediği sefer ile tüm Doğu Akdeniz ile Mısır dahil önemli Orta Doğu bölgelerini ele geçirdi.[10] Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlandı ve Mısır'da hüküm süren Memlûk Devleti'ne son verildi. Devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu da ele geçiren Osmanlılar, bu sayede doğu ticaret yollarını da tamamen kontrolleri altına aldılar.
I. Selim Yavuz Sultan Selim ياوز سلطان سليم | |||||
---|---|---|---|---|---|
İslam Hâlifesi Kayser-i Rûm Emîrü'l-mü'minîn İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Han Şah | |||||
9. Osmanlı Padişahı | |||||
Hüküm süresi | 24 Nisan 1512 - 22 Eylül 1520 (8 yıl, 4 ay ve 29 gün) | ||||
Önce gelen | II. Bayezid | ||||
Sonra gelen | I. Süleyman | ||||
88. İslam Hâlifesi | |||||
Hüküm süresi | 1517 - 22 Eylül 1520 | ||||
Önce gelen | III. Mütevekkil[not 1] | ||||
Sonra gelen | I. Süleyman | ||||
11. Trabzon Sancakbeyi | |||||
Hüküm süresi | 1487 - 1510[1] | ||||
Önce gelen | İlyas Bey | ||||
Sonra gelen | Sinan Bey | ||||
Doğum | 10 Ekim 1470 Amasya, Osmanlı İmparatorluğu | ||||
Ölüm | 22 Eylül 1520 (49 yaşında) Çorlu, Osmanlı İmparatorluğu | ||||
Defin | Yavuz Selim Camii, Fatih, İstanbul, Türkiye | ||||
Eş(ler)i | Ayşe Hafsa Sultan II. Ayşe Hatun | ||||
Çocuk(lar)ı | I. Süleyman Üveys Paşa Hatice Sultan Beyhan Sultan Fatma Sultan Hafize Sultan Şah Sultan | ||||
| |||||
Hanedan | Osmanlı Hanedanı | ||||
Babası | II. Bayezid | ||||
Annesi | II. Gülbahar Hatun | ||||
Dini | Sünni İslam | ||||
İmza |
10 Ekim 1470 tarihinde Amasya'da doğan ve şehzadeliğini Trabzon'da geçiren I. Selim, Osmanlı tahtına babası Sultan II. Bayezid'e karşı darbe yaparak çıktı. Şehzade Selim'e kızı Ayşe Hatun'u vermiş olan Kırım Hanı Mengli Giray,[11] ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etti. 1512'de tahta çıkan Sultan Selim, babasının son dönemlerinde doğuda ortaya çıkan Şii Safevî tehlikesine karşı mücadeleye girişti.[12] İki sene sonra İran'a yaptığı seferde Safevî hükümdarı Şah İsmail'i Çaldıran Muharebesi ile mağlup etti, ülkenin başkenti Tebriz'e kadar ilerledi ve bundan sonra "Yavuz" lakabıyla anılmaya başladı.[13] 1515'te, Sadrazam Hadım Sinan Paşa öncülüğünde gerçekleşen Turnadağ Muharebesi ile Dulkadiroğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı ve Anadolu'daki Türk siyasi birliğini tam anlamıyla sağladı.
İran seferinden sonra Memlûk Devleti'ne karşı harekete geçen I. Selim, ''Büyük Mısır Seferi'' olarak bilinen seferde yapılan Mercidâbık, Gazze, Ridâniye ve Kahire muharebeleri ile Memlûkleri yıkarak Suriye, Filistin, Levant, Mısır ve Hicaz gibi stratejik bölgeleri devletin topraklarına kattı.[14] Seferden sonra İslam peygamberi Muhammed'in Kutsal Emanetler olarak kabul edilen eşyalarını İstanbul'a getirtti.[15][16] 1520'de Batı'ya doğru yola çıkan Sultan Selim, 22 Eylül 1520 tarihinde Çorlu'da bulunan ordugâhında, sırtında çıkmış olan büyük bir çıban yüzünden 49 yaşındayken öldü ve yerine oğlu Süleyman geçti.[17][18] Türbesi İstanbul'un Fatih ilçesindeki Yavuz Selim Camii'nde yer almaktadır.
1520'deki ölümü sırasında Osmanlı İmparatorluğu, Selim'in 8 yıllık hükümdarlığı sırasında yüzde yetmiş kadar büyüyerek yaklaşık 3,4 milyon kilometrekareye yayıldı.[9][19] Selim'in Orta Doğu'yu ve özellikle İslam dünyasının kalbi olan bölgeleri fethetmesi ve Mekke ve Medine şehirlerine giden hac yollarının kontrolünü üstlenmesi, Osmanlı İmparatorluğu'nu önde gelen Müslüman devletlerden biri yaptı.[20] I. Selim'in fetihleri, imparatorluğun coğrafi ve kültürel ağırlık merkezini önemli ölçüde Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kaydırdı.[20]
İlk yılları
değiştirSert mizacı ve cesaretinden dolayı "Yavuz" olarak anılan ve Osmanlı belgelerinde adı "Selim Şah" olarak geçen I. Selim, 10 Ekim 1470 tarihinde babası Şehzade Bayezid'in sancakbeyi olduğu Amasya'da dünyaya geldi.[21] Annesi, kimi kaynaklara göre Dulkadiroğulları beyi Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı Gülbahar Hatun, bazılarına göre ise Alaüddevle Bozkurt Bey'in kızı Ayşe Hatun'dur.[22] Tarihçi Feridun Emecen, annesinin adının Gülbahar diye gösterilmesinin bir yakıştırmadan ibaret olduğunu, annesinin "Ayşe Hatun" olduğu bilgisinin 16. yüzyıl tarihçilerinden Cenâbî tarafından açık şekilde zikredildiğini aktarmıştır.[22] Bu durum Selim'in annesinin adının kronolojik analizler çerçevesinde Ayşe Hatun da olabileceğini göstermektedir.[23]
Kaynaklarda daha küçük yaşta iyi bir eğitim gördüğü ve babası Bayezid'in kendine özel hoca tayin ettiği belirtilir.[22] Meşhur bir rivayete göre, on yaşlarında iken dedesi Fatih Sultan Mehmed tarafından kardeşleri Ahmed, Korkut, Mahmud, Âlemşah ve amcası Cem'in oğlu Oğuz Han ile birlikte İstanbul'a çağrıldı.[24] Fatih torunlarına büyük ilgi gösterdi, onları sünnet ettirdi ve bir ay süren şenlikler düzenlendi.[24] Bu, muhtemelen Selim'in dedesi Fatih'i ilk ve son görüşü oldu, ancak bu olay onun hâfızasında önemli bir yer kazandı. Daha sonraki bir rivayete göre, sonraları kendine Fatih Sultan Mehmed'in bir resmi gösterildiğinde çocukluğunda onun dizlerinde büyüdüğünü, yüzünün şeklinin hayalinden silinmediğini belirtmiş, nakkaşın resmi dedesine tam olarak benzetemediğini söylemiştir.[24]
Trabzon sancakbeyliği dönemi
değiştirOsmanlı Devleti'nin, devlet tecrübesi kazanmaları için şehzadeleri küçük yaşlarda sancaklara gönderme usulü gereği Şehzade Selim de Trabzon'a vali olarak atandı.[25] Fatih Sultan Mehmed zamanında, Sivas vilâyetinin Amasya Sancağı'nda büyük oğlu Şehzade Bayezid sancakbeyi iken; yine Sivas vilayetine bağlı Trabzon Sancağı'nda da sancakbeyi olarak Bayezid'in en büyük oğlu Abdullah bulunmaktaydı. Trabzon'da, İçkale Camii'nin şadırvanında bulunan ve Abdullah'ın Hicrî 875 (1470) yılına ait olan kitâbesinden hareketle Şehzade Abdullah'ın Trabzon sancakbeyi olarak 1481 yılına kadar bu görevde kaldığı anlaşılmaktadır.[25]
Şehzade Abdullah'tan sonra Trabzon sancakbeyi olan ikinci ve son şehzade Yavuz Sultan Selim'dir. Fatih Sultan Mehmed'in vefatından sonra padişah ilan edilen II. Bayezid, Şehzade Selim'i Trabzon'a sancakbeyi olarak tayin etti. Buraya tayin tarihi bazı arşiv belgelerine göre Hicrî 892 (1487) olmalıdır.[22][26] Şehzade Selim, 1487-1510 yılları arasında yaklaşık 23 yıl boyunca Trabzon'da valilik yaptı.
Selim, valiliği sırasında devlet işleri yanında ilimle de uğraştı ve âlim Abdülhalim Efendi'nin derslerini takip etti. Daha o zamanlarda Selim, devletin bel kemiği olan Türkmenlerin devletten duyduğu memnuniyetsizliği ve İran'daki Safevî Devleti'ne yönelmelerini fark etti.[27] Bundan dolayı Şehzade Selim, Türkmenleri devlete bağlamak için İstanbul yönetiminden izin almaksızın Gürcüler üzerine seferler yaptı ve bunların en önemlisi olan 1508 yılındaki Kutaisi seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek buraları Osmanlı topraklarına kattı;[28] bu nedenle babası tarafından takdir edildi.[22] Hatta devlet töresine göre elde edilen ganimetin beşte birini devletin hazinesine katması gerekirken, onu da mücahit Türkmenlere bıraktı.[29]
II. Bayezid'in son seneleri ve şehzadeler meselesi
değiştirSultan II. Bayezid'in 8 oğlu olmuştu. Bunlar yaş sırası ile Abdullah, Şehinşah, Âlemşah, Ahmed, Korkut, Selim, Mehmed ve Mahmud'dur. Ahmed, Korkut ve Selim dışındakiler babalarının sağlığında ölmüşlerdi. Selim Trabzon, Korkut Saruhan, Ahmed ise Amasya illerinde görev yapıyordu. Selim'in oğlu Süleyman, Kefe'de sancakbeyi iken; Ahmed'in oğlu ise Bolu sancakbeyi olarak görev yapıyordu. Karaman valisi Şehzade Şehinşah'ın 1511 yılındaki ölümü üzerine, Beyşehir'de bulunan oğlu Mehmed, Konya'ya tayin edildi.[30] Şehzade Âlemşah'ın oğlu Osman ise Çankırı sancakbeyi olarak görevdeydi. Şehzade Mahmud'un oğlu Orhan, babasının Manisa'ya (Saruhan) nakli ile Kastamonu'ya atanmış, Mahmud'un diğer oğlu Musa ise Sinop'un sancakbeyi olmuştu.[30] Şehzade Mahmud'un en küçük oğlu Emirhan'ın ataması ise çok küçük olduğundan henüz yapılmamıştı.[30]
Şehzade Selim, Trabzon valiliği sırasında askeri başarıları münasebetiyle yeniçerilerin desteğini arkasına almıştı. Ancak Osmanlı bürokrasisi, Şehzade Ahmed'in tahta çıkmasını desteklemekteydi.[31] Manisa vilayetinde bulunan Şehzade Korkut'un erkek çocuğu olmadığından tahta çıkma şansı az olarak görülmekteydi. Konya'daki Şehzade Şehinşah ise, 2 Temmuz 1511'de babasından 6 ay evvel öldüğünden taht kavgasına dahil olmamıştı.[32]
Şehzade Selim, uzun zamandır kötü giden devlet işlerinden ötürü babasının hükümdar olarak gücünün giderek zayıfladığını, özellikle Amasya'da bulunan ağabeyi Ahmed'in taht için en başta gelen aday sıfatıyla öne çıktığını fark etti ve bu durumu kabullenmedi. Böylece bir taraftan kardeşleri, diğer taraftan ise babasıyla taht için zorlu bir mücadeleyi göze almaktan çekinmedi.[22] Fatih Kanunnâmesi'ne göre, hükümdar olan kişi devletin selâmeti için diğer kardeşlerini öldürecekti. Bunun için kardeşleri Korkut ve Ahmed'i yakından takip ediyordu. Diğer taraftan Selim'in Trabzon'da kazandığı başarıları her tarafta duyulmuş, lehine propagandalar yapılmaya başlanmıştı.[22]
Saltanatı ele geçirmek için kardeşleri gibi Selim de hazırlık yaptı ve kendi askerlerine ek olarak Kırım Hanlığı kuvvetlerinden de istifade etti. Rumeli'ye geçtiğinde yanında Kırım Hanı'nın küçük oğlunun komutasında 350 kadar asker de vardı. Ayrıca taraftarları sayesinde Yeniçeri Ocağı'nın desteğini de elde etmişti.[30] Selim, kendine Trabzon'a ilaveten Kefe verildi ise de bunu kabul etmedi. Bunun üzerine kendine nasihat vermesi amacıyla ulemadan kişiler yollansa da Selim bunları geri çevirdi.[30] Anadolu'da nereyi istersen verelim önerisi gelse de, istediği gibi bir cevap alamayınca derhal Kırım Hanı'ndan aldığı kuvvetle Silistre yoluyla Rumeli'ye geldi.[30] Ulemalar tekrar yollansa da, Selim buna da kesin olarak ret cevabı verdi. Ayrıca Selim'in bu hareketinden önce, Şehzade Korkut da babasından izin almaksızın Antalya'dan kalkıp Manisa'ya gitmişti. Bu hareketleri doğru bulmayan Şehzade Ahmed, babası Bayezid'den Korkut ve Selim'i öldürtmek için izin istedi, ancak Bayezid bunu kabul etmedi.
Şehzade Selim'in Rumeli'ye geçişi İstanbul'da duyulunca, Selim üzerine asker sevk edilmesi konusu gündeme geldi. Bunu haber alan Selim asi olmadığını, babasına saygılarını arz etmek için geldiğini beyan etti ve kendine nasihat için babası tarafından yollanan elçiye itibar etti. Bunun üzerine İstanbul'a dönen elçi, Selim'in babasının elini öpmek için geldiğini söyledi.[30]
Selim karşıtları bu oyunu kabul etmeyerek Selim'in üzerine Rumeli beylerbeyi Hasan Paşa'yı gönderdiler, ancak Hasan Paşa savaşmaksızın Edirne'ye döndü. Bunun üzerine Sultan II. Bayezid, bizzat oğlu Selim'e karşı harekete geçti. II. Bayezid yaşlı olduğundan ötürü arabayla hareket etti ve Çukurçayır denilen yerde Selim'in ordugâhının karşısına geldi. Selim karşı taraftan taarruz olmadıkça kesinlikle saldırılmamasını emretti.[30] Bayezid, binmiş olduğu arabanın penceresinden elini öpmeye gelen oğlunun kuvvetleri gösterilince duygulandı ve Rumeli akıncıları ve sancakbeylerinin de etkisiyle herhangi bir çatışmadan vazgeçerek taraflar arasında bir anlaşma yaptı.[30] Anlaşma sonucunda II. Bayezid, veliaht yapılacağı dedikoduları olan Şehzade Ahmed'in veliaht yapılmayacağını temin etti ve hayatta bulunduğu müddetçe şehzadelerden herhangi birini saltanat makamına geçirmeyeceğine dair söz verdi.[33] Ayrıca Şehzade Selim'e Rumeli'den istediği Semendire Sancağı verildi ve bununla beraber bu sancağa Alacahisar ve İzvorvik sancakları da eklendi.
Yaşanan bu gelişmeler üzerine Şehzade Ahmed, babasına yazdığı mektupta, Selim'in askeriyle babasının üzerine yürümesine rağmen kendine üç sancak ve buna ek olarak beş yüz bin akçe verilmesini eleştirdi ve sadece üç sancak da olsa bunun Rumeli'nin tamamen verilmesi demek olduğunu, hükümdarlığına sadece bir hutbe ve bir de sikke kaldığını, hâlbuki kendinin babasını asla incitmediğini belirtti. Ayrıca babası sağ oldukça saltanatta kesinlikle gözü olmadığını, ancak asi kardeşi üzerine gitmesine izin verilmesini istedi.[30] Böylece veliaht tayini işini de önleyen Selim, komutasındaki askerlerle Semendire'ye gitmeyip Eski Zağra ve Filibe taraflarında kaldı ve Semendire'ye bir vekil gönderdi.
Tahta çıkışı
değiştirBaba-oğul mücadelesi
değiştirŞehzade Selim, Semendire'ye gitmeyip yolda oyalanırken ve merkezden sancağa gitmesi emredilirken; kendi Şahkulu meselesinin sonuçlanmasını beklediğini arz ediyordu. 1511 yılının Nisan ayında, Safevî hükümdarı Şah İsmail'i kurtarıcı olarak kabul eden Şahkulu önderliğindeki Kızılbaşlar tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na karşı gerçekleştirilen Şahkulu İsyanı'nda Şahkulu ile savaşıldı ve çıkan savaşta Sadrazam Hadım Ali Paşa öldürüldü. Şehzade Ahmed ise asileri takip etmek yerine Amasya'ya döndü, bu yüzden askerlerin Ahmed'e desteği azaldı.[30] Hadım Ali Paşa'nın öldüğünü öğrenen Sultan Bayezid, yine aynı zamanlarda Karaman valisi olan oğlu Şehzade Şehinşah'ın da ölüm haberini alınca, saltanattan kati surette çekilmeye karar verdi. Devletin ileri gelenlerini davet edip görüştü. Çoğunluk, Şehzade Ahmed'in hükümdar olmasını destekledi. Hadım Ali Paşa'nın yerine sadrazam olan Hersekzâde Ahmed Paşa ise bu karara katılmadı; padişahın çekilmemesi, Şehzade Selim'in Semendire'de kalması, Şehzade Ahmed'in ise Karaman eyaletine nakledilmesi gerektiğini savunsa da başta II. Bayezid olmak üzere çoğunluk Şehzade Ahmed'in hükümdar olmasını istediğinden kendine haber gönderildi. Karar verildikten sonra Bayezid, Rumeli beylerini çağırarak onlardan Ahmed'e itiraz etmeyeceklerine dair söz aldı. Ancak Selim'i destekleyen yeniçeriler ise Ahmed'in hükümdar olmasını önlemek için "Senin sağlığında biz başkasını padişah istemeyiz" diye teminat verdiler. Filibe'de bulunan Selim ise tüm bunları adamları vasıtasıyla öğrenmekteydi.[30]
II. Bayezid'in yaptığı anlaşmaya uymadığını anlayan Şehzade Selim, 40 bin kişilik kuvvetle Çorlu'da babasının kuvvetlerinin olduğu ovaya girdi.[30] Ağustos 1511'de vuku bulan savaş sonunda Selim kuvvetleri yenildi.[34] Şehzade takip edenlerin elinden zorla kurtularak Karadeniz sahiline geldi ve kendine katılanlarla İğneada'dan gemiyle Kefe'ye gitti.[30] Selim'in bu mağlubiyeti üzerine, Ahmed'e derhal İstanbul'a gelmesi yazıldı.[35][36]
Vezîr-i âzam Hersekzâde Ahmed Paşa, daha önce Sultan II. Bayezid'in verilen ahidnâmeye sadık kalınmasını, hiçbirinin bir diğerine tercih edilmemesini savundu. Ayrıca askerin Şehzade Selim'in tarafını tuttuğunu, kapıkulu ocaklarını oğlu Ahmed'in tarafına çevirdikten sonra saltanatı terk etmesini ve Ahmed'i İstanbul'a getirtmeyerek Karaman'da alıkoymasını padişaha arz ettiyse de bu sözü dinlenmedi. Şehzade Ahmed, İstanbul'a vardığının ertesi günü padişah ilan edildi.[30]
Yeniçerilerin ayaklanması ve Selim'in cülûsu
değiştirŞehzade Ahmed'in hükümdarlığını tanımayan yeniçeriler, bununla kalmayıp içlerinde devletin ileri gelenlerinin evlerinin de olduğu birçok evi talan etti. Yeniçeriler, Selim'e sadakat göstererek onun gelmesi ve veliaht olması gerektiğinde ısrar etti.[37] Bunu haber alan Ahmed, Anadolu'ya döndü. Selim karşıtları bunun üzerine Şehzade Korkut'u hükümdar yapma düşüncesiyle kendini acele İstanbul'a davet ettiklerine dair haber yolladılar. Bunun üzerine İstanbul'a gelen Korkut'a yeniçeriler hürmet gösterse de, Şehzade Selim'den başkasını istemediklerini söylediler.[37] Bunun üzerine zor duruma düşen ve artık hükmü ve nüfuzu kalmayan Sultan II. Bayezid, Selim'i İstanbul'a davet etti. Selim süratle İstanbul'a geldi ve taraftarlarınca sevinçle karşılandı.[33] Bayezid başlangıçta saltanattan çekilmeye yanaşmayarak Selim'i Şah İsmail üzerine yapılacak sefere serdar tayin etmeyi teklif etse de, Selim ordunun başında hükümdarın bulunması gerektiğini söyleyerek bu teklifi reddetti.[10] Bayezid oğlunun hükümdar olma isteği ve asker ile bazı devlet adamlarının Selim'den taraf olduğunu görünce saltanatı Selim'e terk etmeye mecbur oldu (7 Safer 918 / 24 Nisan 1512);[36][38] bir bakıma tahttan indirildi.[33] Böylece I. Selim, dokuzuncu Osmanlı hükümdarı olarak tahta çıktı. Selim'in cülûs töreni de 23 Mayıs'ta gerçekleştirildi.[39][40]
Bayezid tahttan çekilip istirahat edeceği Dimetoka'ya gitmek üzere İstanbul'dan yola çıktı, ancak Dimetoka'ya varamadan Havsa civarındaki Abalar denilen bir köyde fenalaşıp ansızın öldü (21 Mayıs 1512).[41] Bu konuda kayıtlar II. Bayezid'in yolda giderken hastalandığından ya da ihtiyarlığından ötürü eceliyle öldüğünü söylese de, Hoca Sâdeddin'in Tâcü't-Tevârih eserinde zehirlenmek suretiyle öldüğünden bahsedilmektedir. Ayrıca Şehzade Ahmed, Memlûk Sultanı'na yazdığı mektupta babası Bayezid'in hastalanarak öldüğü duyurulduktan sonra halk arasında vefatının oğlu Selim tarafından yapıldığı görüşünün yaygın olduğunu yazmıştır.[30] Bayezid'in şüpheli ölümünün zehirlenme olduğu iddiaları bazı yerli kaynakların dışında özellikle Batı kaynaklarında da görülür.[33] Ancak Bayezid'in Selim tarafından zehirlendiği iddiası hiçbir birincil Osmanlı kaynağında bulunmamaktadır.[42] Babasının ölümü ise kardeşleriyle ileride yapacağı mücadelede Selim'in durumuna kuvvet katmıştır.[33]
Kardeşlerin ortadan kaldırılması
değiştirYavuz Sultan Selim, saltanatını ilan ettikten sonra ilk iş olarak iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştı. Tahta ortak olabilecek kardeşleri Ahmed ve Korkut'un bertaraf edilmesi konusuna öncelik verdi. Nisan 1512'de Anadolu'da hükümdarlığını ilan eden Ahmed'in oğlu Şehzade Alaâddin, Bursa'yı ele geçirerek babası adına hutbe okuttu. Ancak I. Selim'in üzerine kuvvet yollaması üzerine Bursa'dan kaçarak Memlûklere sığındı. Şehzade Ahmed, üzerine kuvvet yollanması üzerine Malatya'ya çekildi.[43] I. Selim tarafından bazı devlet adamlarına yazdırılan sahte mektuplarla, bu kişilerin gelecek olursa ilk savaşta kendi tarafına katılacağına inanan Şehzade Ahmed, Malatya'dan ayrılarak Amasya'ya geçti ve topladığı kuvvetlerle Konya'ya ve oradan Bursa üzerine harekete geçti.[43] Nisan 1513'te cereyan eden Yenişehir Muharebesi'nde, mektupların yalan olduğunu anlamasına rağmen çekilmeye imkân olmamasından dolayı savaşa devam etti. Kuvvetleri bozulan Şehzade Ahmed yakalandı ve Sultan Selim'in emri ile kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından boğularak öldürüldü.[43]
Devlete isyan suçunun cezası olarak idam edilen Şehzade Ahmed, böylece 38 gün önce idam edilen kardeşi Şehzade Korkut'la aynı kaderi paylaştı. Korkut, yeniçerilerden padişahlık için desteği bulamayınca, babasının yerine geçen kardeşi Yavuz Sultan Selim'in padişahlığını tanıdı. Saruhan Sancakbeyliği'ne tayin edildi. Yavuz Sultan Selim, ağabeyinin fikrini öğrenmek için, bazı devlet adamlarının ağzından padişah olmasını arzu eder tarzda mektuplar yazdırdı. Şehzade Korkut'un mektuplara müspet cevaplar vermesi üzerine Manisa kuşatıldı. Mart 1513'te Bergama yakınlarında yakalanan Korkut, Bursa'ya götürüldüğü sırada, Emet yakınlarındaki Eğrigöz kasabasında, kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından boğularak öldürüldü.[44]
Bu gelişmeler üzerine Selim, Ocak 1514'e gelindiğinde tahtın tek hâkimi konumuna geldi. Sadece Şehzade Ahmed'in Kasım adındaki oğlu Memlûklere iltica etti ve Murad adındaki diğer oğlu ise Safevî Şahı İsmail'in yanında İran'da bir süre kaldı. Murad, İran'da sancakbeyi derecesinde bir hizmetteyken öldü.[45][46][47][48][49]
İran Seferi
değiştirOsmanlı-Safevî ilişkileri
değiştirOsmanlı İmparatorluğu ve Safevî Tarikatı arasında bulunan husumet Selim'den çok öncesine dayanmaktaydı. Osmanlı padişahı II. Bayezid, Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar'ın ölüm (1488) haberini duyunca, "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat artırdı." demişti.[50][51] Şeyh Haydar'ın takipçileri olan ve "Kızılbaşlar" olarak bilinen kişilere ise "Haydar'ın yolunu şaşırmış sürüsü, Allah onlara lânet etsin!" demişti.[51]
Safevîlere bağlı olan şeyhlerin Anadolu'da çok sayıda müritleri olduğu, bu müritlerin sıkça şeyhlerini ziyaret ettikleri, beraberinde hediyeler götürdükleri ve şeyhlerinden eğitim almak için İran'a gittikleri bilinmekteydi.[52] Osmanlı Devleti; Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olmasını, Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olmasını ve üstelik komşu topraklarda yükselmesini büyük bir tehdit olarak görmekteydi. Şah İsmail ve Safevî Devleti'nin mensubu olduğu Şii mezhebi, Osmanlılar tarafından sapkınlık olarak görülmüştür.[53] II. Bayezid, 1502'de bu sebepten dolayı birçok Kızılbaşı Anadolu'dan Mora'ya sürmüştür.[54] Ayrıca II. Bayezid, 1501'de Safevî Devleti'nin kurulmasının ardından Kızılbaşların İran'a gitmesini engellemeye çalışmış ve İran'a gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşların idam edilmesini emretmiştir.[52]
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olarak 1487'de Erdebil'de doğan İsmail, 1501 yılında, henüz 14 yaşındayken, Tebriz'e girerek tahta oturdu ve kendini şah ilan etti. Ardından Oniki İmam Şiîliğini devletin resmî mezhebi ilan etti, hutbelerde Ebû Bekir, Ömer bin Hattab ve Osman'a lânet okunmasını emretti.[55] Şah İsmail, 1504'te Fîrûzkûh'a yürüdü ve bölgenin önemli kalelerini ele geçirdi. Bu zaferin ardından Mâzenderan, Lâhîcân ve Cürcân hâkimleri İsmail'e gelip ona biat ettiler. Böylece Safevîlerin sınırları Hazar Denizi kıyılarına ulaştı.[55] Aynı yıl Horasan da hâkimiyet altına alındı. 1507 yılında ise Şah İsmail, bu sefer Erzincan'a yöneldi. Osmanlı topraklarına girerek Kayseri'den Maraş'a ulaştı. Dulkadiroğulları Beyliği herhangi bir karşılık göstermeyince Maraş ve Elbistan'ı tahrip ederek Tebriz'e döndü. Böylece Diyarbekir ve çevresi Safevîlere bağlanmış oldu. 1508'de de Bağdat hâkimiyet altına alındı.[55]
Şah İsmail'in 1501 yılında Tebriz'i aldıktan sonra bir ordu gönderip Erzincan'ı da ele geçirmesi ve bu bölge Osmanlı topraklarına dahil olmadığı hâlde Şah İsmail'in eline geçmesi, o dönemde Trabzon sancakbeyi olan Şehzade Selim'i fena kızdırdı. Ardından Şehzade Selim, 1503 ve 1507-1508 yıllarında iki defa Erzincan'ı ele geçirmeye çalışarak Safevî topraklarına saldırdı.[56] Şehzade Selim'in son saldırısında, Şah İsmail'in silahları ve hazineleri de ele geçirilir.[57] Bu olay üzerine Şah İsmail, Selim'e bir elçi gönderir; ama Şehzade Selim ele geçirdiklerinin iade edilmesini reddeder.[57] İsmail bu sefer II. Bayezid'e elçi gönderir. Elçinin barış ve dostluk içeren ifadelerle, Selim'in düşmanca olan tutumunu şikayet eder ve ele geçirilen silah ve hazinelerin iadesini talep eder. Osmanlı yönetimi elçiye hürmetle davranır ama şikayetini görmezden gelir.[57][58] Şehzade Selim sadece Safevîlerin topraklarına saldırmakla değil, Şah İsmail'in Anadolu'daki müritleriyle olan ilişkilerini de kısıtlamaya çalışır ve karşılaştığı Safevî Tarikatı müritleri olan Kızılbaşlara eziyet edip onları katleder.[59] Yaşanan bu hadiseler, iki devlet arasındaki husumeti ve düşmanlığı günden güne artırır.
Yavuz Sultan Selim 1512'de tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli sorunu, doğudaki Şii Safevî Devleti olarak kabul edilmekteydi. Zira bir sene önce Şah İsmail taraftarları olan Kızılbaşlar tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na karşı gerçekleştirilen Şahkulu İsyanı, bu kabulü desteklemekteydi. Osmanlı Devleti, Safevîlerin ortadan kalkmasıyla Anadolu'daki Osmanlı ve Sünni egemenliğinin sağlamlaşacağını ve doğudan gelebilecek mezhepsel ve askerî tehditlere karşı dağlık Doğu Anadolu savunmasının güçleneceğini düşünüyordu. Ayrıca Yavuz Sultan Selim'in bir başka amacı da, doğudaki bütün İslam devletlerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti.[45][60][61] Yavuz Sultan Selim, Safevî meselesinde babası Bayezid tarafından yarı resmî olarak desteklenmişti. Şimdi de, bazı destekçilerinin Peygamber soyundan geldiğine inandıkları Şii Safevîlerin lideri Şah İsmail'in lehine halkı kendi yönetimine karşı kışkırtacaklarından korkuyordu. Bu tür nedenlerle Sultan I. Selim, Şah İsmail'i ve Kızılbaşları "kâfirler ve sapkınlar" olarak tanımlayan bir hukukçu görüşü elde etti ve ülkeyi yatıştırmak için aşırı önlemler aldı. Selim, İsmail'i imandan sapmakla suçladı.[62]
Çaldıran Muharebesi
değiştirBöyle bir vaziyet karmaşası içinde tahta geçmiş olan Yavuz Sultan Selim, her şeyden önce Safevî meselesini kesin olarak çözmeye karar verdi. Şii İranlılarla savaşmak için İstanbul müftüsü Sarıgörez Nûreddin Efendi ve din âlimi Kemalpaşazâde'den fetvalar aldı.[63] I. Selim, Safevîler ile girilebilecek bir savaşa karşı hazırlıklar ve çalışmalar yapmaya başladı. Şah İsmail de aynı dönemde Osmanlılara karşı bazı hazırlıklar sürdürüyordu.[64] İsmail, yanında bulunan Şehzade Ahmed'in oğlu Murad'ı Osmanlı tahtının vârisi ilan etti ve Osmanlılara karşı gireceği savaşta yardım etmesi için Memlûk sultanı Kansu Gavri'ye bir elçilik heyeti gönderdi.[63] Bu arada Şah'ın taraftarları da Anadolu'da Şii halkı isyana teşvik ediyorlardı.[63]
Bu durum karşısında Sultan Selim, Edirne'de toplanan olağanüstü divanda alınan savaş kararı üzerine 1514 yılının baharında ordusuyla birlikte İran seferine yola çıktı ve bunu bir mektupla Şah İsmail'e bildirdi.[63] Oğlu Süleyman'ı da 50 bin kadar kuvvetle Anadolu'da emniyet olarak bıraktı.[45][65][66] I. Selim'in üzerine geldiğini öğrenen İsmail, çeşitli önlemler almaya başladı. Osmanlı ordusunun geçeceği yerleri yakıp yıkmaya başladı. Böylece orduda iaşe sıkıntısının ortaya çıkacağını ve harap yerlerde ilerlemekten bıkan askerlerin İstanbul'a dönmek isteyeceğini amaçladı.[63] Osmanlı ordusunun geçeceği yerlerdeki mahsul, otlak ve meskenlerin Şah İsmail'in emriyle yakılması yüzünden ordu sıkıntı içinde ilerledi.[63] Osmanlı ordusu yaklaşık 140.000 kişiden oluşuyordu.[67][68][69] Sultan Selim, muhtemel bir Şii ayaklanmasına karşı Sivas-Kayseri arasında hasta ve zayıflardan 40.000 kişilik bir ihtiyat kuvveti bıraktı ve yoluna 100.000 kişilik orduyla devam etti.[68][69]
Sefer yolculuğu uzun sürmüş, ancak Safevî ve Osmanlı orduları henüz karşılaşamamıştı. Erzincan'a varan Selim, burada Şah'a ikinci bir mektup göndererek onu tekrar savaşa davet etti.[70] Bir süre sonra Şah'tan bir mektup ile içi afyon dolu bir kutu geldi.[70] Şah İsmail bu şekilde karışıklık çıkmasını istemediğini, aksi hâlde kendinin de savaşa hazır olduğunu bildiriyordu. Selim sonrasında Çermük'e geldi, fakat Safevî ordusu hâlâ ortalıkta görünmemişti. Sultan Selim buradan Şah İsmail'e bir mektup daha gönderdi. Bu mektupta günlerdir ülkesinde yürüdüğü hâlde ortaya çıkmadığını yazıyordu.[70] Bu arada, Osmanlı ordusunda bazı güçlükler ve kıtlıklar baş göstermeye başlamıştı. Orduda seferden geri dönme düşüncesinde olanlar da vardı.[71] Yaşanan bazı olayları ve dillendirilen bazı rahatsızlıkları fark eden I. Selim, atına binerek askerlerine cesaret veren ve meydan okuyan bir konuşma yaptı. Geri dönmeye niyeti olmadığını söyleyen Selim, askerlerin söylediklerine uyan ve geri dönüş için kendi ile görüşen Hemdem Paşa'yı çocukluğundan beri tanıyor olmasına rağmen ölümle cezalandırdı. Cesedi gömülmesi için yeniçerilere verdirdi.[72]
Osmanlı ve Safevî orduları 2 Recep 920 (23 Ağustos 1514) tarihinde İran'ın batı ucundaki Çaldıran Ovası'nda karşılaştı.[70] Her iki ordu da Türk ve Müslümanlardan oluşuyordu.[73][74] Osmanlı ordusunun yaya kuvvetleri daha çok olmasına karşın, Safevî ordusunun süvarileri fazlaydı. Ancak Safevî ordusunda top yoktu; buna karşın Osmanlı'da topçu kuvvetleri bulunuyordu.[45] Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanmış olan Şükrî-i Bitlisî'nin Selimnâme adlı eserinde Safevî askerleri, kırmızı çubuğa dolanmış sarıklar, miğfer ve zırhla; Osmanlı ordusu ise önde tüfek ve mızraklı dört yeniçeriyle zırhsız ve miğfersiz olarak resmedilmiştir.[75][76] Savaş, 23 Ağustos günü Şah İsmail'in emrindeki 40.000 seçkin süvarinin saldırısıyla başladı.[70] Savaşın sonunda Osmanlı kuvvetleri zafer kazanırken, Safevîler bozguna uğradı. Savaşın kazanılmasında Osmanlı ordusunda ateşli silahların olması belirleyici olmuştur.[77][78] Bu durum, Safevîler ile sürekli mücadele halinde olan Özbeklerin de menfaatlerine olmuştur. Zaten daha önce Özbekler ile Osmanlılar arasında siyasi ilişkiler güçlenmiş ve ortak düşman olan Safevîlere karşı müttefiklik kurulmuştu.[79]
Muharebede bir tüfek kurşunu ile yaralanan ve atından düşen Şah İsmail, askerlerinden birinin atını ona vermesi ile savaş alanından kaçtı[80] ve önce Tebriz'e, buradan da Dergezîn'e gitti.[70] Zaferden sonra Safevî ordugâhı, Şah İsmail'in hazineleri, hanımları ve emirleri Osmanlıların eline geçti.[70] Yavuz Sultan Selim, savaş sonrasında yoluna devam ederek 6 Eylül 1514'te Tebriz'e girdi. Selim, Şah'ın hazinelerine el koydu ve şehirde bulunan birçok sanatçı ve ilim adamını İstanbul'a gönderdi.[70] Yaşadığı ağır yenilginin[81] ardından Şah İsmail ruhsal bir çöküntüye girdi ve kendini içkiye verdi.[82] Savaştan uzak durmaya çalışırken ülke ile ilgili işlere pek önem vermemeye başladı, devlet işlerini daha çok emirlerine havale etti.[83] 1514'ten öldüğü 1524'e kadar Şah İsmail, şahsen hiçbir savaşa girmedi.[84]
Çaldıran Muharebesi'nden sonra Doğu Anadolu'da Osmanlılar için herhangi bir tehlike kalmadı ve birçok Doğu Anadolu şehri Osmanlıların eline geçti.[70][85] Bıyıklı Mehmed Paşa Diyarbekir Beylerbeyliği'ne getirilirken, Kürt asıllı siyasetçi ve tarihçi İdris-i Bitlisî de onun yanına vekil verildi.[70][86][87] İdris-i Bitlisî'nin gayretleriyle Harput, Silvan, Bitlis, Urfa, Mardin, Cezire ve Rakka'ya kadar Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Musul dolayları Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçti.[70] Şii inancının yayılması büyük ölçüde durduruldu ve geçici de olsa Safevî tehlikesi ortadan kalktı. 15 Eylül 1514'te Tebriz'den Karabağ'a hareket eden Yavuz, kışı orada geçirip baharda İran'ı tümüyle almayı amaçlasa da şartlar müsait olmadığı için Amasya'ya gitti.[88][89] Bu olay sırasında Sultan Selim, askerlerin etraftaki bazı köy evlerini yağmalaması üzerine Sadrazam Hersekzâde Ahmed Paşa ile vezir Dukakinzâde Ahmed Paşa'yı azletti, ancak kısa süre sonra Dukakinzâde'ye makamını iade etti.[89] Selim, kışı Amasya'da geçirdi.
İlkbaharda tekrar İran seferine çıkmayı amaçlayan Yavuz Sultan Selim, top ve cephaneyi Şarkı Karahisar'da bıraktı. Selim; Amasya'da oturduğu sırada Dukakinzâde Ahmed Paşa'yı vezîriâzam ve defterdar, Pîrî Mehmed Paşa'yı da üçüncü vezir ilan etti. Ancak Dukakinzâde'nin vezîriâzam olmasından iki ay sonra, yine devlet adamlarının kışkırtmasıyla Şubat 1515'te yeniçeri ayaklanması oldu.[90] Yeniçeriler İstanbul'a dönmek için baskı yapmaya başladılar ve divanda ileri geri konuştular.[89] Bunun üzerine oldukça sinirlenen Yavuz Sultan Selim ayaklanma sebebini araştırdı ve sonuçta askeri ayaklanmaya teşvik ettiği ve ayrıca Dulkadiroğlu beyi Alâüddevle Bozkurt Bey ile mektuplaştığı yolunda aleyhine duyumlar olan Sadrazam Dukakinzâde Ahmed Paşa'yı idam ettirdi.[89] Bu olay üzerine Sultan Selim, bir süre vezîriâzamlığa kimseyi tayin etmedi.[91]
Sultan Selim, kış aylarını Amasya'da geçirdikten sonra, 19 Nisan 1515'te Safevîlerin elinde olan Kemah'a yürüdü. 19 Mayıs'ta burayı ele geçirip ardından Sivas'a hareket etti. I. Selim'in hedefi, daha önce Şah İsmail ile iş birliği içinde olduğuna inandığı ve Memlûkler ile de aralarında önemli bir çekişme konusu olan Dulkadiroğlu beyi Alâüddevle Bozkurt idi. Anne tarafından dedesi olan Alâüddevle üzerine Rumeli beylerbeyi Hadım Sinan Paşa'yı yolladı.[89] Kendi de yaklaşan Mısır Seferi yüzünden 11 Temmuz'da İstanbul'a döndü.[89]
Turnadağ Muharebesi
değiştirÇaldıran Muharebesi'nden sonra I. Selim, Kemah'ı alıp Sivas'a gelmişti. Emrindeki Rumeli Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa'yı 42.000 kişilik bir kuvvetle Dulkadiroğulları Beyliği üzerine gönderdi. Hadım Sinan Paşa'nın karşısına çıkan Alaüddevle Bozkurt Bey yenildi.[92]
Muharebe sonrasında Dulkadiroğulları Beyliği yıkıldı. Böylece Memlûk Devleti'ne sefere gidilecekti. I. Selim'in dedesi de olan son Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey savaştan sonra yakalanarak idam edildi ve Elbistan'a defnedildi.
Fırat-Dicle Seferi
değiştirSultan Selim Han öncelikle Kemah Kuşatması ile işe başlamıştır. Ardından İran Seferi sırasında, Şah'a karşı savaşa katılması istenen, buna karşın Safevi ve Mısır Memlûklerine yardımda bulunan, ayrıca kendine bağlı bazı aşiret reisleri de Osmanlı zahire kollarını vurduran Dulkadiroğlu Alaüddevle Bozkurt Bey'nin üzerine gidilmesine karar vermiştir. Dulkadiroğulları Beyliği'nin üzerine Şehsüvaroğlu Ali Bey yollanmış, 12 Haziran 1515'te kazanılan Turnadağ zaferi ile de beylik toprakları Osmanlı'ya geçmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Safevi Devleti'nin batı sınırındaki şehir ve kalelerden en önemlilerinden biri olan Diyarbakır'ın da alınmasına karar veren Sultan Selim, doğudaki cepheyi yeniden açarak serdarlığa da Bıyıklı Mehmed Paşa'yı getirmiştir. Osmanlı Devleti'ne gelmiş olan bilim insanı İdris-i Bitlisi'nin de yardımlarıyla harekete geçen serdar paşa, gerçekleştirdiği bir dizi çarpışmanın sonuncusu olan Koçhisar Muharebesi ile Safevi ordusunu imha etmiştir. Mardin de kuşatma sonucu Osmanlı topraklarına katılmıştır.[93] Böylelikle Urmiye, İtak, İmadiye, Siirt, Eğil, Hasankeyf, Palu, Bitlis, Hizran, Silvan ve Cizre; Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Bu tarihlerde Memlûk Devleti'ne tabi olan Ramazanoğulları Beyliği'nin başında Mahmud Bey bulunuyordu. Bu zaferlerden sonra Osmanlı'yla yakınlaşan Mahmud Bey'i Memlûk Devleti azletmiş, bunun üzerine Mahmud Bey de Yavuz Sultan Selim'e tabiiyetini resmen arz etmiştir.[94] Ramazanoğulları Beyliği kendiliğinden teslim olup Osmanlı'ya tabii olmasıyla Anadolu'da birlik sağlanmıştır.
Büyük Mısır Seferi
değiştirBüyük Mısır Seferi, Osmanlı İmparatorluğu ile Memlûk Devleti arasında Ağustos 1516 ile 22 Ocak 1517 tarihleri arasında Orta Doğu'da gerçekleşmiş olan bir dizi savaştır. Safevîler için Doğu Cephesi'ndeki Bıyıklı Mehmed Paşa'ya yardım için yola çıkan Osmanlı padişahı I. Selim, henüz yoldayken Koçhisar Muharebesi'nde Safevî ordusunun bozulması ve Memlûklerin Kuzey Suriye'de yığınak yapmaya başlaması üzerine güneye yönelerek, yaklaşık beş ay kadar süren bu savaşı başlatan taraf olmuştur. Bu sefer sırasında meydana gelen Mercidâbık, Gazze, Ridâniye ve son olarak Kahire muharebelerinde bozguna uğrayan Memlûk Devleti, ardından tamamen Osmanlılar tarafından ilhak edilmiş; Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır toprakları ele geçirilmiştir.
Mercidâbık Muharebesi (1516)
değiştirOsmanlılar ile Memlûklüler arasında, Fatih Sultan Mehmet devrinden beri süregelen anlaşmazlıklar bulunsa da İran Seferi, Memlûk ve Safevilerin ittifak yapmalarına neden olmuştur. Ayrıca Yavuz'un Safevilere karşı sefere çıktığını haber alan Memlûk Sultanı ordusunu Osmanlı sınırına kaydırmıştı. Yavuz Sultan Selim döneminde, Dulkadiroğlu Beyliği'ne son verilmesi, Osmanlılar ile Memlûklüler arasındaki mevcut gerginliği daha da arttırdı. 1516 yılında Sadrazam Hadım Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun Suriye'den geçmesine Memlûklerin izin vermemesi üzerine, Yavuz Sultan Selim 5 Haziran 1516'da Mısır seferine çıkmış, 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştır. Memlûk Sultanlığı'na bağlı Antep (18 Ağustos 1516) ve Besni (19 Ağustos 1516) kaleleri birer gün arayla teslim olmuştur. Ancak, asıl savaş 24 Ağustos 1516'da Halep yakınlarında Mercidabık'ta gerçekleşmiş, Memlûk Ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamamıştır. Savaş sonunda yaşlı Memlûk Sultanı Kansu Gavri atından düşerek ölmüştür. Bu sefer sonucunda Osmanlı'nın sınırları 5.200.000 km2ye çıkmıştır.[95]
Ridâniye Muharebesi (1517)
değiştir28 Ağustos 1516'da Halep'e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri teslim almıştır. Hama (19 Eylül 1516), Humus (21 Eylül 1516) ve Şam (27 Eylül 1516) aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir. 21 Aralık, 1516'da Sadrazam Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Savaşı'nda Canberdi Gazali'yi yenmiş, böylece Filistin yolu açılmıştır.[96]
Yoluna devam eden Yavuz 30 Aralık 1516'da Kudüs'e girmiş ve Kudüs'teki kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Osmanlı ordusu 2 Ocak 1517'de Gazze'ye girmiştir. Mercidabık Savaşı'ndan sonra Memlûk Devleti'nin başına geçen II.Tomanbay; Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini de öldürmüştür. Tomanbay, Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye'de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştur. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü'nü 5 gün içinde şimdiki tank hızıyla (11 Ocak-16 Ocak) geçerek, Ridaniye'de Memlûk Ordusu ile karşılaşmıştır. Hemen sahil yolunu bırakıp güneye Sina Çölü'ne doğru yönelip, hızla yol alıp Memlûk Ordusu'na, El-Mukaddam Dağı'nın etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevra sayesinde Memlûk Ordusu'nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirmiştir.
Memlûk Sultanı Tomanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı'nı kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim'in otağı sandığı veziriazamın çadırına girdi ve Veziriazam Hadım Sinan Paşa öldürüldü. Bu suikast baskınında istenen hedefi bulamaması sonucu, Tomanbay savaş alanından kaçtı. Böylece 22 Ocak 1517'de Ridaniye Zaferi kazanılmış oldu. Fakat bu savaş çok zayiatla geçmiş ve her iki taraf da 25 bin kadar asker kaybetmiştir.[97]
24 Ocak 1517'de Kahire alınmıştır. 4 Şubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girmiş ve Mısır Memlûklerine bağlı Abbasi halifeliğine son vermiştir.[91][98] Kahire'yi hiç zayiat ve şehrin sosyal ve ekonomik hayatına zarar vermeden eline geçirmek niyetiyle 25 Ocak'ta Sultan Selim direniş göstermeden teslim olan bütün Memlûklülerin affedileceğini ilan etti. Fakat Tomanbay ve ona yakın Memlûklü komutanları gerilla tipi direniş organize etmeye başladılar ve bu nedenle Kahire ancak 3 gün süren çok şiddetli savaştan sonra ele geçti ve şehir kısmen yıkıldı ve binlerce kişi öldü. 4 Şubat 1517'de Yavuz törenle Kahire'ye girdi ve "Yusuf Nebi Tahtı"na oturdu. Memlûklüler Nil deltasında ve Yukarı Mısır'da direnişe devam ettiler. Fakat fazla zaman geçmeden Osmanlı güçleri bu direniş merkezlerini elimine edip Tomanbay'ı yakalamayı başardılar. 13 Nisan 1517'de Tomanbay Kahire kale kapısında asılarak idam edildi. Bu zaferle birlikte Memlûk Devleti yıkılmış, toprakları Osmanlı egemenliğine girmiştir.[97]
Bu seferde çok büyük ganimet elde edilmişti ve Mısır'daki Osmanlı ordusu erzak ve mühimmat gerektiriyordu. Sultan Selim İstanbul'a gemi ile haber göndererek 80 parça kadar gemi ve 20 parça kadırgadan oluşan bir filonun İstanbul'dan acele gönderilmesini istedi. Bu sırada İstanbul çok şiddetli bir kış geçirmekteydi; Haliç donmuştu ve İstanbul kaymakamı Piri Paşa hemen istenilen filoyu gönderemedi. Hâlbuki tersanede çok sayıda yeni gemi, özellikle 6 top gemisi ve 5 at gemisi yapılmış hazır bekliyordu. Top gemileri o zamana kadar Tersanede yapılan gemilerin en büyüklerinden olup her birine yirmi yedişer vukiyye demür atar darbezen topları yerleştirilmişti. Destek filosu ancak 26 Mart'ta İstanbul'dan yol almaya başladı. İskenderiye limanına ulaşan filo orada Sultan Selim için çok görkemli bir donanma gösterisi sergilediler. Ele geçen hazineler ve ganimet malları bu filoya yüklenerek 15 Temmuz'da İstanbul'a gönderildi.[96]
Mısır Seferi sonunda Suriye, Filistin ve Mısır, Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Ayrıca Hicaz ve yöresi de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Doğu ticaret yolları tamamen Osmanlıların eline geçmiştir. Elde edilen ganimetler ve alınan vergilerle Osmanlı hazinesi dolmuştur. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler Osmanlı eline geçmiştir. Ayrıca Kıbrıs'taki Venedikliler Memluklere verdikleri vergiyi Osmanlılara ödemeye başlamıştır.[91][99]
Mısır'ın alınmasıyla Baharat Yolu da Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Devrin en önemli iki ticaret yolu İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı bu sayede Avrupa ülkeleri, ekonomik yönden Osmanlılara bağımlı duruma gelmiştir. Ancak Ümit Burnu'nun keşfi nedeniyle bu avantaj uzun sürmemiştir.[99]
Bunlara ek olarak, Mısır'ın Osmanlı hakimiyetine girmesi ve Tomanbay'ın ölümünden sonra; Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri'nin kendine rakip olarak çıkardığı kardeşi Ahmed'in oğlu Kasım'ı ele geçirtmiş ve öldürtmüştür.
Şah İsmail'in elçi göndermesi
değiştirSultan Selim askerin yorgun olması nedeniyle Şah İsmail'in üzerine gitmedi; bununla beraber Şah İsmail'den gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı tedbir almayı da ihmal etmemiştir. Yavuz, dönüş yolunda Mercidabık mevkiine geldiğinde Veziriazam Pîrî Mehmed Paşa'yı 2 bin yeniçeri ve bir hayli eyalet askeri ile Diyarbakır tarafına yolladı, kendi de İstanbul'a hareket etti. Pîrî Mehmed Paşa bir süre Fırat Nehri kenarında kaldı; Şah İsmail'in hiçbir harekette bulunmaması üzerine verilen emir ile Edirne'de bulunan padişahın yanına geldi.[91]
Kızılbaş Celal Ayaklanması
değiştirBozok Türkmenlerinden ve Amasya'nın Turhal kasabası halkından Celal isminde tımarlı bir kızılbaş ayaklanarak 20 bin kişi toplayıp Tokat'a gelmişti. Bu hadisenin bastırılması için Rumeli Beylerbeyi Ferhad Paşa görevlendirilmişti. Aynı zamanda Şehsüvaroğlu Ali Bey de olaydan haberdar edilmişti. Ferhad Paşa gelmeden önce; Ali Bey, Kızılbaş Celal'in üzerine yürümüş ve Celal'i mağlup etmiştir (924/1518).[91]
Batı Seferi hazırlığı
değiştirYavuz Sultan Selim, Mısır Seferi'nden döndükten sonra donanmaya önem vermiş, hazırlık yapmaya başlamıştı. Bu hazırlığın ne tarafa olacağı henüz bilinmediğinden Venedikliler telaşlanmış, Kıbrıs adasına ait vergiyi vermekle beraber her ihtimale karşı adayı da askeri yönden takviye etmişler, ayrıca Avrupa'da müttefik aramaya başlamışlardı. Bununla beraber seferin ne tarafa gerçekleştirileceği muğlaktır. Ayrıca Papa X. Leo'nun Osmanlılara karşı sefer yapılması amacıyla çalışmaları olduğu da bilinmektedir. Papa, Osmanlı'ya karşı ittifak yapma amacıyla İspanya, Avusturya, Fransa ve İngiltere devletleriyle görüşmekteydi. Donanmadaki hazırlığın esasen, olası bir Haçlı Seferi'ne karşı denizde de üstün olmak amacıyla yapılmış olması olasıdır.[91][99]
Bir kısım devlet ileri geleni de Rodos'un fethi konusunda Sultan Selim'i teşvik ediyordu. Ancak Selim adanın zaptı için hazır bulunan dört aylık levazımı yeterli bulmamıştı. Daha önce Fatih Sultan Mehmed tarafından da kuşatılan Rodos'un, fethedilmesinde yine başarısız olunmasını istemediğinden dolayıdır ki Sultan Selim çok daha iyi hazırlanılması emretmiştir. Yavuz Sultan Selim, donanma faaliyetleriyle beraber yapacağı seferin yönü hakkında kesin kararı vermeden önce Edirne'ye gitmeye karar vermiştir. Mısır Seferi'nde sonra Batı Seferi'ne başlamak amacıyla Veziriazam'ı Kapıkulu askerleriyle Edirne'ye göndermiş, sonra kendi de 2 Şaban 926/Ağustos 1520'de Edirne'ye doğru yola çıkmıştır.[91]
Ölümü
değiştirYavuz Sultan Selim'in saltanatı kısa sürmüş olsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nun oğlu Süleyman döneminde altın çağını yaşamasına zemin hazırlamıştır. Sultan Selim, babasından devraldığı boş hazineyi ağzına kadar doldurmuştur. Yaygın bir efsaneye göre; hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etmiştir: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutulmuş, o tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı Osmanlı'nın yaklaşık 400 yıl sonraki iflasına kadar Yavuz'un mührüyle mühürlenmiştir.[96]
Sultan Selim, Mısır Seferi'nden sonra Batı Seferi'ne başlamak amacıyla Veziriazam'ı Kapıkulu askerleriyle Edirne'ye göndermiş, sonra kendi de 2 Şaban 926/Ağustos 1520'de Edirne'ye doğru yola çıkmıştır. Ancak Selim, sırtında bir çıban çıkmasından ötürü rahatsızlanmıştır. Halk arasında yanıkara olarak da isimlendirilen bu çıban, Şirpençe ya da Aslan Pençesi ismiyle bilinmektedir. Hoca Sadeddin Efendi, yazılarında Yavuz Sultan Selim'in ölümüne sebep olan çıban hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir ve bundan ötürü günümüzde kaynak olarak genelde onun yazılarına başvurulmaktadır. Yazılarına göre; Yavuz Sultan Selim, Edirne'ye harekete karar verdikten sonra bir gün musahibi Hasan Can'a sırtına bir şeyin battığını söylemiş, bunun üzerine Hasan Can, elini hükümdarın sırtına sokmuş fakat bir şey bulamamıştır. Ancak ikinci sefer yine aynı şeyden şikâyet edince o zaman Hasan Can, Sultan Selim'in sırtına bakmış ve henüz baş vermiş, etrafı kızarmış ve tam olgunlaşmamış sert bir çıban görmüştür. Bunu Sultan Selim'e söyleyince, Sultan çıbanı sıkmasını istemişse de Hasan Can: "Pâdişahım, büyük bir çıbandır, henüz hamdır, zorlamak caiz değildir, bir münasip merhem koyalım" demiş, bunun üzerine Sultan Selim "Biz Çelebi değiliz ki, bir çıban için cerrahlara müracaat edelim" cevabını vermiştir. O geceyi ıstırap içinde geçiren Hünkâr, ertesi gün hamama giderek orada çıbanı sıktırıp zedeletmiş, fakat bu da ızdırabını artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bunun üzerine Hasan Can'a "Seni dinlemedik amma kendimizi helâk ettik" deyip çıbanın macerasını anlatınca Hasan Can "neredeyse aklım başımdan gidiyordu" diyecektir. Bütün bu sıkıntılara rağmen Yavuz, sefer daha önce kararlaştırıldığı için geri dönmeyerek hasta olduğu halde 2 Şaban 926/Ağustos 1520 tarihinde Edirne'ye doğru yola çıkmıştır.
Yavuz, Çorlu'da 40 gün Başhekim Ahmed Çelebi tarafından tedavi edilmiş fakat yara yine de büyüyüp açılmıştır. Hareket edemeyecek kadar yorgun düşen Yavuz, tedaviden ümidini kesince Edirne'de bulunan Veziriazam Pîrî Mehmed Paşa ile vezir Çoban Mustafa Paşa'yı ve Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa'yı acele yanına çağırtmış ve vasiyetini belirtmiştir. Ayrıca acele edip yetişmesi için Manisa Valisi olan oğlu Şehzade Süleyman'a haber göndermiş ancak oğlu gelmeden 926/1520 yılında 8 Şevval'i 9'una/21 Eylül'ü 22'sine bağlayan gece Çorlu karargahının bulunduğu köyde ölmüştür. Sultan Selim'in vefatı, tek oğlu olan Manisa Valisi Şehzade Süleyman gelinceye kadar gizli tutulmuştur. Süleyman'ın 11 Şevval tarihinde İstanbul tarafına gelip kadırga ile saraya indiği haber alındıktan sonra, Selim'in vefatı ve yeni padişahın İstanbul'a geldiği ilan edilmiştir.
Devlet erkânı, derhal İstanbul'a gelip yeni Padişah'ı tebrik ettikten sonra Selim'in naaşı, bütün ilgililer tarafından Edirnekapı haricinde, bağlar ucunda karşılanıp, hazırlanmış bulunan tabuta konmuştur. Fâtih Sultan Mehmed Câmii'nde cenaze namazı kılındıktan sonra, o tarihlerde Mirza Sarayı denilen günümüzdeki Sultan Selim Câmii yanındaki mahalleye defnedilmiştir. Türbesi, oğlu Süleyman tarafından yaptırılmıştır.[99]
Yavuz Sultan Selim; 22 Eylül 1520'de Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden öldüğünde oğluna, dolu bir hazine, güçlü bir ordu ve iç karışıklıklara son verilmiş bir devlet bırakmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, Fatih Camii'nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirmiştir.[96]
Osmanlı âlimi ve yazarı Bostanzade Yahya Efendi, Yavuz Sultan Selim için ''O; Arap, İran, Kürdistan, Deylem ülkelerinin fatihi, Türklerin hakanı, sultanların en yücesi ve şehinşahların en başta gelenidir.'' der.[100]
Hâlifelik
değiştirMısır Seferi sonucunda kutsal topraklar Osmanlı hakimiyetine girmişti. 6 Temmuz 1517'de Kutsal Emanetler (Emanet-i Mukaddese) denilen ve aralarında Muhammed'in hırkası, dişi, sancağı ve kılıcı da bulunan eşyaları, Hicaz'dan Yavuz Sultan Selim'e gönderilmiştir.
Yavuz Sultan Selim'in, Ayasofya Camii'nde yapılan bir törenle, son Memlûk halifesi III. Mütevekkil'den halifeliği devraldığı Yavuz Sultan Selim dönemindeki eserlerde yer almadığı ve daha sonra 18. yüzyılın sonlarında kaleme alınan bir yabancı eserde yer aldığı ve buradan diğer eserlere geçtiği söylenir.[103] Bazı tarihçiler ilk halife olmadığını, daha önceki padişahların da halife unvanını kullandıklarını ve Ayasofya Camii'nde merasim yapılmadığını söylemişlerdir.[104] Kutsal toprakları aldığı zaman oradaki idarecilerin kullandığı Hakimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü'l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârı) ilan etmiş, Kendi deyimiyle Hadim-i Haremeyn-i Şerifeyn (Haremeyn-i Şerifeyn), yani Mekke ve Medine'nin hizmetkarı unvanını devralmıştır.[105]
O dönemde halife olan III. Mütevekkil İstanbul'a taşınmış ve ömrünün sonuna kadar orada Osmanlı koruyuculuğunda, siyasi yetkiye sahip olmadan yaşamıştır. Her ne kadar Hilâfet Osmanlı sultanlarına geçse de, halife sıfatı Osmanlı belgelerinde sıkça kullanılmış değildir. Hatta şaşaalı bir elkap kullanan Kanuni Sultan Süleyman gibi bir sultanda dahi halife unvanına rastlanmaz.[106]
Resmi olarak ilk kez Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Padişahı, halife olarak Rus idaresine giren Kırım Müslümanlarının koruyucusu olarak gösterilmektedir.[107][108] Osmanlı'da hilafet iddialarının kurumsallaşıp oturması ancak Sultan Abdülmecid ile başlayacak ve Sultan II. Abdülhamid ile gelişecektir.[107]
Bazı araştırmacılar Yavuz'un kulağına küpe taktığı ve bunun Mısır Seferi zamanına dayandığını iddia etmektedir. Ancak bu konuda çeşitli görüşler vardır. Bazı tarihçiler Sünni mezhebinin İslam Hukukunda erkeklere caiz olmayan küpeyi ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim'in takmasına ihtimal bile vermezken, bazı tarihçiler ise bunun gerçek olduğu ve bazı sebeplere dayandığını iddia etmektedir.
Yavuz'un kulağına küpe taktığına inanan tarihçilerden çoğu bunun İslami bir gönderme olduğunu savunmaktadır. Bunu şöyle ifade ederler: "Yavuz, Kahire Camisi'ne girdiğinde Kahireliler ona Hakimü'l-Haremeyn sıfatını verirler ama o bu sıfatı kabul etmez ve "'Ben olsam olsam Hadimü'l-Haremeyn olabilirim" der. Bu olay üzerine o dönemde hademelerin taktığı küpeyi ister ve kulağına bu işareti, hademelerin taktığı küpeyi geçirir." Diğer bir görüşe göre ise Mısır Seferi'nde kulaklarında küpesi olan insanları görüp "Bu insanlar neden küpe takıyor?" diye sormuş ve "köle (kul) oldukları için" cevabını almış ve bunun üzerine "Biz de Allah'ın kuluyuz!" diyerek küpe takmaya başlamıştır. Bunu şöyle açıklarlar: "Taktığı küpe o dönemde köleler tarafından takılan cinstendi, o da kendisini Allah'ın kölesi, kulu olarak görüyordu bunu da kölelerin taktığı küpelerden takarak ifade etmiş oluyordu."
Bu görüşe katılmayan tarihçiler ise Yavuz'un küpe takmadığını, böyle resimlerin Yavuz döneminden uzun süre sonra yapıldığını ve gerçeklik değerinin olmadığını savunmaktadır. Zira Yavuz, Mısır Seferi dönüşünde oğlu Süleyman'ın süslü elbiselerini görünce, "Bre Süleyman, sen böyle giyinirsen, anan ne giysin?" dediğini biliyor ve onun şahsî hayatında sade ve süsten uzak olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. Yavuz, süs ve ihtişamdan hoşlanmayan bir padişahtır. Doğru olan resimlerinde, pala bıyıklar vardır; ancak küpe yoktur." Yine aynı görüşe sahip bazı tarihçilere göre ise bu küpeli resim Şah İsmail'e aittir. Bu görüşün nedenini ise şöyle ifade ediyorlar: "Başında Şii mezhebinin alâmeti olan kızıl börk ve bunun üzerinde İran şahlarına mahsus taç vardır. Ayrıca küpe de Şî’a mezhebinde câiz görülmektedir."[109][110]
Islahat çalışmaları
değiştirAskeri alanda ıslahatlar
değiştirDulkadiroğlu Beyliği'nin ilhakından sonra İstanbul'a dönen Sultan Selim, gerek Çaldıran öncesi, gerekse Amasya'da asker tarafından yapılan yağma, serkeşlik ve isyan hareketleri üzerine bazı tedbirler alıp derhal uygulamaya koyma zaruretini duymuştur. Askeri tam bir disiplin altına alıp Yeniçeri Ocağı'nı ıslâh etmek amacıyla, Ocak üzerinde an'ane gereğince büyük bir nüfuzu bulunan Ocak ihtiyarlarını huzuruna çağırarak Amasya'daki itaatsizliğin müsebbiblerinin kimler olduğunu sormuştur. Bunlar, yine Ocak anlayış ve yardımlaşması gereği olarak "Cümlemüz mücrimüz, devletlû Hüdâvendigâr'dan afvumuzu reca eylerüz" diye cevap vermişlerdir. Padişahın devlet ricalini bu yolla sorguya çekmesi sonucu ortaya bir takım isimler çıkarmış; bunlardan Kadıasker Tacizade Cafer Çelebi, ikinci vezir İskender Paşa ve Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa'nın da dahil olduğu devlet adamları isyan teşvikçileri olduklarından idam edilmiştir. Bunu müteakip Sultan Selim, Yeniçeri Ocağı'nın ıslahı için, ihtiyarlarla anlaşıp bazı tedbirler almıştır. Buna göre, bundan böyle Yeniçeri Ağası saray tarafından, Ocak Erkân-ı Harbiyesi de saltanat makamınca tayin edilecekti. Bu suretle, yüksek kumanda heyetini, daha sıkı bağlarla saltanat makamına bağlamıştır.
Donanma faaliyetleri
değiştirİstanbul'un fethinden beri orada hala esaslı bir tersane yapılmamıştı. Bizans İmparatorluğu zamanından kalma, bir kadırga tersanesi ve Haliç'te küçük bir tersane olsa da; kadırga tersanesi bakımsızlıktan kullanılmayacak durumda, Haliç'teki ise ihtiyacı karşılayamayacak kadar küçüktü.
Osmanlı Donanması'nı geliştirmek isteyen Yavuz Sultan Selim, Ağustos 1518'de Edirne'ye gitmeden bu doğrultuda İstanbul'da Frenklerin tersanesine eş bir tersane yapılmasını emretmiştir. Bunun için Haliç'te önceden Bizans tersanesi olan yerde yapılması uygun görüldü. Ancak burası uzun zamandır terk edildiğinden, mezarlık olmuştu. Bu mezarlıktan tersane olacak kadar bir yer ayrıldıktan sonra çıkarılan ölü kafaları ve kemikleri uzun hendekler kazılarak oraya gömüldü. Ayrıca hendeklerin başına mezar olduğunu belirtmek için baş ve ayak uçlarına işaret konulmuştu. Böylece tersane gözleri 160'a çıkartıldı. Selim tersaneyi daha da büyüterek, Galata'dan Kâğıthane deresine kadar büyüterek 300 kadar inşaat tezgâhı yapmayı amaçlasa da bu amacını gerçekleştiremeden ölmüştür. Yavuz Sultan Selim zamanında devlet merkezinde kurulan Haliç Tersanesi Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar kullanılmaya devam etmiştir.[91]
Donanma geliştirilmesi için hazırlıklar da aynı zamanda devam etti. Her biri 700 tonluk 150 gemi için Arap kürekçiler getirtildi. Memlûklülerin Kızıldeniz donanmasının komutanı olan Selman Reis İstanbul'a çağrıldı. Kısa zamanda İstanbul ve Gelibolu tersanelerinde 250 gemilik bir donanma hazırlandı. Rodos Sen Jan Şövalyeleri'nin reisi bu hazırlıkların Rodos'a yönelik olmasından korkarak savunma önlemlerini artırdı. Fakat bu donanmayı bir sefer için kullanmaya Sultan Selim'in ömrü yetmedi.[96]
İmar faaliyetleri
değiştirYavuz Sultan Selim, dedesi Fatih Sultan Mehmed zamanında kullanılan Haliç Tersanesi'ni kapasite olarak arttırmıştır. Konya'da Mevlevi Tekkesi'ne su getirtmiştir. Medreselerin yanında, sosyal ve ticari alanda hizmet verecek birçok bina inşa ettirmiştir. Hayatı yoğun savaşlarla geçen Yavuz Sultan Selim, Diyarbakır Fatih Paşa ve Elbistan Ulu Camii'ni inşa ettirmiştir. Ayrıca Şam Salihiye'de Muhyiddin İbnü'l-Arabî'ye camii ve imaret inşa ettirmiş, ayrıca Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin türbesini de bulup yaptırmıştır. I. Selim, 1516'da Şam'a Selimiye Camii'sini yaptırmıştır. Ayrıca Mısır Seferi sırasında Hind ve Çin haritalarını da yaptıran Selim'e, Pîrî Reis tarafından 1513 yılında tamamlanan harita 1517 yılında Mısır'da Pîrî Reis'in kendi tarafından sunulmuştur. Temelini attırdığı İstanbul Sultan Selim Camii'ni bitirmeye ömrü yetmemiş; bu eser oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır.[99][111] Sultan Selim bunlara ek olarak 1514 yılında İstanbul'da Yavuz Sultan Selim Cüzzamhanesini yaptırmıştır.[112][113]
Edebi eserleri
değiştirArapça ve bilhassa Farsça'ya çok hakim olan Selim'in, kendi el yazısı ile Selimî mahlasıyla yazılmış olan Farsça manzumeleri günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunmaktadır. Farsçanın yanında Türkçe şiirleri de bulunan Selim'in, Farsça olan Divân'ı 1306 yılında İstanbul'da basılmış olup, 1904 tarihinde de Alman İmparatoru II. Wilhelm'in emri ile Paul Horn tarafından Berlin'de yeniden neşredilmiştir.[99]
Şah İsmail ile ilginç diyalogları
değiştir
Yavuz Sultan Selim, İran Seferi'ne çıkmak için 19 Mart 1514 tarihinde Edirne'den İstanbul'a hareket etmişti. Bir ay sonra Üsküdar'a geldiğinde, Şah İsmail'in halifelerinden olan Kılıç adında biri vasıtası ile Şah'a Farsça name gönderdi. Sultan Selim, İzmit'ten gönderdiği hicri takvime göre 920 Safer tarihli mektubunda: Şah'ın Müslümanlığa uygun olmayan hareketlerinden, mezaliminden bahis ile kendinin Müslümanlığı takviye ve mezalimi kaldırmak için faaliyete geçtiğini, yaptığı işler nedeniyle katline fetva verildiğini ve kılıçtan evvel İslamiyet'i kabul etmesi lazım geldiğini ve atlarının Safer ayında İstanbul'dan hareket ettiğini ve bizzat muharebeye hazır olacağını bildirmişti. Yavuz mektubunda şöyle diyordu: "Fitneler çıkardınız, İslam büyüklerine küfürler ediyorsunuz, bunun cezası katlidir, üzerinize geliyorum, işgal ettiğiniz Osmanlı memleketlerini geri veriniz." Elçi Kılıç, Şah İsmail'i Hemedan'da bularak mektubu vermiş, o da muharebeye hazır olduğunu bildirmiştir. Şah'ın bu cevabı Osmanlı ordusu Erzincan'a geldiği sırada alınmıştır. Lütfi Paşa tarihine göre Şah İsmail mektubu getiren Kılıç'ı öldürtmüştür.[91][114]
Şah İsmail, muharebeye hazır olduğunu belirten mektubunda: "Er isen meydana gelsin, biz de intizardan kurtuluruz" demiş ve Yavuz'a bir kadın elbisesiyle, yaşmak yollamıştır. Yavuz bu mektuba cevabını 920 Cemaziyelevvel sonunda Erzincan'dan yollamıştır. Yavuz bu mektubunda Şah İsmail er meydanına davet ediliyor ve hala kendinden bir eser olmadığı beyan ediliyordu. Şah İsmail bu mektuba cevap olarak; gerek II. Bayezid zamanındaki ve gerek kendinin Trabzon valiliğindeki dostluklarından bahsederek aradaki düşmanlığın neden ileri geldiğinin bilinmediğini, Osmanlı Hanedanı'yla kadim dostluklarından ötürü Timur zamanındaki gibi fena bir neticenin olmasını istemediğini beyan etmektedir. Ayrıca Yavuz'un mektubunda hakaretvari tabirlerden şikayet ile mektup yazan kâtiplerin yazılarını afyon tesiriyle yazdıkları için bir altın hokka ile afyon macunu yolladığını da mektubunda belirtmiştir. Şah İsmail'in afyon macunu yollaması yoluyla, II. Bayezid'ın afyonkeşliği sebebiyle oğlunun da babası gibi olduğu ima edilmektedir.[91]
Yavuz Sultan Selim bu ağır mektuba ağır cevap vermiştir: "Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; hâlbuki bunca gündür askerimle memleketine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40 bin kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vazgeçesin." Yavuz bu mektubuyla beraber Şah İsmail'in gönderdiklerine karşılık kendinin kökenini telmihen hırka, şal, asa, misvak ve şedden (kuşak) ibaret tarikat levazımı yollamıştır. Böylece Yavuz, Şah İsmail'in dervişlikten geldiğine gönderme yapmıştır.[91]
Alevi katliamı iddiası
değiştirBir iddiaya göre Yavuz Sultan Selim'in talimatıyla Anadolu'da bir Kızılbaş katliamı yapılmıştır.[115] Bazı kaynaklar bu katliamda öldürülen insanların sayısının 40 bin olduğunu ifade eder.[116] Alevilerin öldürüldüğü görüşünü destekleyenler Yavuz Sultan Selim döneminin şeyhülislamı olan Müftü El Hamza'nın 1512 tarihli Kızılbaşlarla ilgili bir fetvasını yapılan katliamların izni olduğuna inanmaktadır.[117][118] Bu fetvada, kızılbaşlar kâfir ve dinsiz olarak tanımlanmış, onları öldürmenin vacip olduğu söylenmiştir.[117][118]
Bazı akademisyenler ise bu iddianın gerçeklikten uzak olduğuna inanır. Tarihçi Mustafa Akdağ, "Yavuz Sultan Selim'in o zaman, Kızılbaş mezhepli 40 bin kişi öldürttüğü hakkında tarihlere geçmiş bir rivayet vardır… Ancak, biz bunu pek şişirilmiş bir sayı bulmaktayız. Çünkü, bu Padişah devrine ait pek çok mahkeme defterleri hâlâ elimizdedir. Bunlar üzerinde yaptığımız araştırmalarda, bu çapta kitle idamlarına rastlayamadık. Eğer öyle kanlı bir olay geçseydi, bu defterlerde yer alması zorunluydu." diyerek bu iddiaların gerçekçi olmadığını ifade etmektedir.[119]
Sayıyı abartılı bulan bir diğer akademisyen tarihçi Robert Mantran şöyle ifade eder: "Göründüğü kadarıyla, bu "büyücü avı", özellikle olaylara bulaşan tımar sahiplerini yerlerinden atmak ve bilinen elebaşları öldürmekten ibaret kaldı. 1513 ya da 1514'te olan 40 bin Alevi'nin öldürülmesi efsanesini destekleyen hiçbir kanıt yok elimizde; sayılar karşısında doğulu baş dönmesiyle alabildiğine damgalı görünüyor bu."[120]
Konu hakkında akademisyen tarihçi Feridun Emecen ise şunu ifade etmektedir: “40 bin rakamının abartılı olduğu veya bir hacmi belirtmek üzere yuvarlak bir sayıyı işaret ettiği söylenebilir. Bu gibi rakamları gerçek addedip ona göre yorumlarda bulunmak doğru bir yaklaşım olmaz.” Emecen'e göre bu rakamlar doğru bile olsa o devrin imkânlarıyla bir yıl gibi kısa bir sürede ve geniş bir alanda 40 bin küsur kişinin sayımının yapılıp merkeze gönderilmesi, yargılanmaları, ardından da suçlu bulunanların defterlerinin tekrar ilgililere (hakimlere) yollanarak isimleri yazılı olanların katlinin gerçekleştirilmesi pek mümkün görünmemektedir. Emecen mahkeme kayıtlarından yola çıkarak şu sonucu çıkarmıştır: “Şah İsmail’in mektuplarıyla yakalanan Safevi halifeleri, bunlar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde temas kurdukları tarikat şeyhlerinin bazıları ve âsi elebaşları şiddet uygulanarak katledilmiştir, fakat bunun sistemli bir “Kızılbaş Temizliğine” dönüştüğünü söylemek büyük bir yanılgıdır.”[121]
Akademisyen tarihçi Erhan Afyoncu'ya göre ise, Yavuz Sultan Selim'in 1514 İran Seferi boyunca infazlar gerçekleştirdiği doğrudur; ancak bu infazlarda II. Bayezid döneminde etkileri yeteri kadar anlaşılamayan ve çoğalan Safevi propagandacıları ve ajanları öldürülmüştür. Bu dönemde göçebe Türkmen nüfusu karizmatik ve ilahi güçlere sahip olduğuna inanılan Şah İsmail'in vaatleriyle cezbedilmekteydi. Anadolu'da tersine bir göç hareketi başlıyor ve İç Doğu Anadolu bölgesi sınır ötesine, İran'a kayıyordu. Bu kabul edilemezdi. Göçebe Türkmenleri yerleşik hayata geçmeye zorlayan Osmanlı devlet politikasına karşılık Şah İsmail, göçebelerin başına buyruk yaşaması gerektiğini ve vergi alınamayacağını iddia ediyordu. İslamiyet'i yaşam tarzları nedeniyle yeteri kadar yaşayamayan ve yerleşik hayatı kendilerince tehdit olarak algılayan göçebe Türkmen nüfusu Şiiliğin esnek yapısını kendilerine daha uygun buluyor, propaganda böyle yapılıyordu. Ayrıca Safevilerin Şiilik'e direnen Sünnileri öldürdüğü iddiaları da İstanbul'u rahatsız ediyordu. Anadolu'daki Sünni birlik artan Şii sempatizanlarıyla büyük bir risk altındaydı. Yavuz Sultan Selim'in hedefi bu propagandayı yapanlardı ve mesele bir devlet güvenlik meselesiydi.[122]
Afyoncu'ya göre ölümler hiçbir zaman bu abartılı sayılara ulaşamazdı ve ulaşmamıştır da. 40 bin kişinin ölümü binlerce köyün ortadan kaldırılması demektir ki bu, Anadolu'nun sosyo-ekonomik ve demografik yapısının altüst olması anlamına gelir ve gizlenemezdi. Bu katliamı da sadece bir ordu yapabilirdi. Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi kayıtlarında ordunun ilerleyişi tüm ayrıntılarıyla görülmektedir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim'in tahta çıkışı ve Çaldıran Savaşı arasında geçen süre de böyle bir katliam için yetersiz bir süredir. Kaynakların hiçbirisinde böyle ağır bir tahribata rastlanmamaktadır. Sayılar mantıksız ve gerçek dışıdır.[122]
Ailesi
değiştirEşleri
değiştir- Ayşe Hafsa Valide Sultan - I. Süleyman, Hatice Sultan, Fatma Sultan ve Hafize Sultan'ın annesi.
- II. Ayşe Hâtûn - Şah Sultan, Beyhan Sultan ve Gevherhan Sultan'ın annesi.
Not: I. Selim'in dört eşi olduğu belirtilmektedir.[123]
Erkek çocukları
değiştir- I. Süleyman[124]
- Şehzade Orhan
- Şehzade Musa
- Şehzade Korkut
- Şehzade Salih[125][126][127]
- Üveys Paşa
Not: I. Selim'in, küçük yaşta ölen oğullarının olduğu bazı kaynaklarda[128] belirtilirken, bazıları[91][129] bu çocukların varlığından bahsetmemektedir. Bu konuda muhtelif görüşler vardır.
Kız çocukları
değiştir- Hatice Sultan[124], Karadağ Sancak beyi İskender Paşa'nın eşi (ö.1530). İkinci eşinin Pargalı İbrahim Paşa olduğu bazı kaynaklarda iddia edilse de bu bilginin yanlış olduğu kanıtlanmıştır.
- Beyhan Sultan, Ferhad Paşa'nın eşi.
- Fatma Sultan[124], Mustafa Ağa (boşandı), Kara Ahmed Paşa ve Hadım İbrahim Paşa'nın eşi.
- Şah Sultan[124], (ö. 1572). Lütfi Paşa'nın eşi, boşandılar.
- Hafize Sultan[124], (ö. 10 Temmuz 1538) Dukakinoğlu Ahmed Paşa ve Boşnak Mustafa Paşa'nın eşi.
Not: Kız çocuklarının sayısının 9 olduğu söylenmektedir.[123]
Selimnâmeler
değiştirOsmanlı devleti döneminde Türk edebiyatında "Selimname" adı verilen I. Selim döneminin tarihini anlatan şiir ve nesir eserleri hazırlanmıştır. Selimnamelerin bazıları bu padişahın doğumundan ölümüne kadar hayatını anlatmakta, diğerleri ise sınırlı olarak hayatının belirlenmiş bir dönemini anlatmaktadırlar. Selimnameler Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılmışlardır. Burada bu Selimnamelerin bir bibliyografyası verilmektedir.[130]
Yayımlanmış
değiştir- İdris-i Bitlisi, (ed. Hicabi Kırlangıç), (2001) Selim Şahname, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
- Şükrî-i Bitlisî, (ed. Mustafa Argunşah), (1997) Selim-name, Kayseri: Erciyeş Üniversitesi Yayınları.
- Şükrî-i Bitlisî, (ed. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar ve Ahmet Gül), (1995),Selim-name, İstanbul: İsis Yayınları.
- Hadidi, (ed. Necdet Öztürk), (1991) Tevarih-i Al-i Osman (1299-1524), İstanbul: s.356-419.
- Haydar Çelebi, "Haydar Çelebi Ruznamesi", ed. Y. Senemoğlu, İstanbul, n. d. Friedrich Giese, (ed. ve tr. çev) 1922-25; "Tevarih-i Al-i Osman" as Die altosmanischen anonymen Chroniken, 2 vols., Breslau,
- Haydar Çelebi, (ed. Nihat Azamat), (1992) Haydar Çelebi Ruznamesi İstanbul, s.132-40.
- Celalzade Mustafa Çelebi, (ed. Ahmet Uğur ve Mustafa Çuhadar) (!990) Selim-name, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
- Kemal Paşa-zâde, (ed. Şefaettin Severcan) (1996), Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- İbn Kemal (ed. Ahmet Uğur), (1987) Tevârıh-i Âl-i Osman, İzmir: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
- İbn Kemal (ed. Şerafettin Turan) (1991), Tevârih-i Âl-i Osman VIII. Defter, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- Lütfi Paşa, (ed. K. Atık), (2001) Tevarih-i Āl-i Osman, Ankara:, s.197-244.
- Hoca Sadeddin Efendi (ed. İsmet Parmaksızoğlu) (1992) Tacü't-Tevarih, C.IV (3.bas.), Eskişehir: Kültür Bakanlığı s.123-367.
- Sarıca Kemal, (ed. Necdet Öztürk) () Salatin-name, Ankara, s.168-79.
- Yusuf bin Abdullāh, "Tarih-i Al-i Osman", ed. Efdal Sevinçli (1997) "Bizans Söylenceleriyle Osmanlı Tarihi: Tarih-i Al-i Osmān, İzmir, s.235-71.
- Parmaksızoğlu, İsmet (1953), “Üsküplü İshak Çelebi ve Selimnâmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Ç. III, Sayı 5-6 (Eylül 1951-Mart 1952), İstanbul, s.123-134.
- Speiser, Marie Thérèse (1946), Das Selimname des Sa'dî b. Abdül-Müte'âl (ubersetzung), Zürih,
- Steidl, A. (1942), "Die Wiener Handschrift des Selimî-nâme von Şükrî", Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, Viyana, s.180-233.
- Tekindağ, M. C. Şehabeddin (1970), "Selim-nâmeler", İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Entitüsü Dergisi, Sayı: 1 (Ekim 1970), İstanbul, s.197-230.
- Babinger, Franz (cev. Çoskun Üçok) (1982), Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Ankara:Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayinlari.
- Levend, Agâh Sırrı (1956), Gazavât-nâmeler ve Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavât-nâmesi, Ankara.:
Yayınlanmamış tezler
değiştir- Belgen, Abdüsselam (1987), Adâ'î-yi Sîrâzî ve Selîm-nâmesi [Araştırma, Metin ve Çeviri], Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara [Yayımlanmamış doktora tezi].
- Çuhadar, İbrahim Hakkı (1988), Sucûdî'nin Selim-nâmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri [Yayımlanmamış yüksek lisans tezi].
- Kökoğlu, Ali (1994), Kemal Paşa-zâde'nin Selim-nâmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri [Yayımlanmamış yüksek lisans tezi].
- Savaş, Hamdi (1986), İshak Çelebi ve Selim-nâmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri [Yayımlanmamış doktora tezi].
- Severcan, Şefâettin (1988), Keşfî'nin Selim-nâmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri [Yayımlanmamış yüksek lisans tezi].
- Söylenmez, Faruk (2012), Yavuz Sultan Selim'in Taht Mücadelesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 33 Yıl:2012/2 [Yayımlanmış araştırma dergisi].
İsmi bilinen diğer Selimnameler
değiştir- İznikli Derunî'nin Muharebât-ı Selim-i Evvel bâ Şâh. [Babinger (1982).s.61; Levend (1956) s. 33]
- Niğdeli Hakî'nin Selimnamesi [Babinger (1982).s.61]
- Kadızade (Kebir b. Üveyz)’nin Selimnamesi [Tekindağ (1970): s.218-219]
- Hayatî’nin Selimname ve Şahname eserleri [Babinger (1982) s.61]
- Muhyî’nin Selimnamesi [Tekindağ (1970): s.212]
- Seyyid Mehmed’in Selimnamesi [Tekindağ (1970): s.229]
- Şîrî’nin Selimnamesi [Tekindağ (1970): s.220-222]
- Şuhudî’nin Şahnamesi, [Babinger (1982) s.61; Tekindağ (1970): s.229]
- anon. Tarihü’s-Sultan Selim Han: [Levend (1956) s.32)
- anon. Kıssa-i Murarebe-i Kızılbaş: [Levend (1956) s.32)
- anon. Fetihname-i Diyar-ı Arab [Levend (1956) s.32)
- Arifî’nin Selimnamesi: [Levend (1956): s.31]
- Ebu’l-Fazl Mehmed Efendi’nin Selimşahnamesi. [Tekindağ (1970): s.226-228]
- Ali b. Muhammed el-Lahmî’nin Selimnamesi [Tekindağ (1970): s.219-220]
- Es-Şeyh el-Muhaddis Carullah b. Fahdi’l-Mekkî’nin Selimnamesi (Tekindağ (1970): s.230]
Popüler kültürdeki yeri
değiştir- 2011-2014 yılları arasında yayınlanan ve I. Süleyman'ın Babası I. Selim geçmiş dönemlerde öncesini anlatılmıştır Muhteşem Yüzyıl adlı Türk dizisinde ise Muharrem Gülmez tarafından canlandırılmıştır.
Notlar
değiştir- ^ Abbâsî soyuna mensup ve Memlûk Devleti'nin himâyesi altında.
Kaynakça
değiştir- ^ Bostan, M. Hanefi (2002). XV - XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat. Türk Tarih Kurumu. s. 67. ISBN 978-975-16-1448-3. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ "Selim I - Ottoman sultan". www.britannica.com (İngilizce). 1 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Bardakçı, Murat (11 Temmuz 2012). "İlter Türkmen'e düşen görev". Habertürk. 8 Kasım 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
Arabistan Yarımadası'nda 1920'lerin ortalarında iktidara gelir gelmez Yavuz Selim'e ait olan "Hâdimu'l-Haremeyn-i Şerîfeyn", yani "Mekke ile Medine'nin hizmetkârı" unvanını takınan İbn Suud'un Hazreti Muhammed'in türbesini yıkmayı hatırına getirmesinin bile mümkün olamayacağını bir tarafa bırakalım...
- ^ Ortaylı, İlber (20 Nisan 2008). "Surre alayı Topkapı Sarayı'ndan geçiyor". Milliyet. 24 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
Osmanlı hükümdarlarının asıl önem verdikleri makam ve unvan Mekke ve Medine'nin, yani Haremeyn-i Şerifeyn'in hâkimiyetidir ve doğrusu İslam'ın bu iki mukaddes beldesinin "hâkimiyeti" deyimi herkesin bildiği gibi Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır'ın fethinden sonraki ilk hutbede "Hadim'ul Haremeyn-üş Şerifeyn" diye düzeltilmiştir.
- ^ Temel, Özcan (15 Mart 2021). "Şair Padişahlar". Yeşilgiresun Gazetesi. 18 Ocak 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Ocak 2022.
- ^ Turan, Şerafettin. "BAYEZİD II". TDV İslâm Ansiklopedisi. 9 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ "Osmanlı Hanedanı - Şecere". web.archive.org. 2 Mayıs 2006. 2 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Bahadıroğlu, Yavuz (2021). Resimli Osmanlı Tarihi. Nesil Yayınları. s. 157. ISBN 978-975-269-299-2. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b Ágoston, Gábor; Masters, Bruce Alan (2009). Encyclopedia of the Ottoman Empire (İngilizce). Facts On File. ISBN 978-0-8160-6259-1. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b Emecen, Feridun M. (2016). Yavuz Sultan Selim. Kapı Yayınları. ISBN 978-605-5147-62-4. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Sakaoğlu, Necdet (2008). Bu Mülkün Kadın Sultanları. Oğlak Yayıncılık. s. 149. ISBN 978-975-329-623-6. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Sevim, Ali; Yücel, Yaşar (1991). Türkiye Tarihi II: Osmanlı Dönemi (1300-1566). Türk Tarih Kurumu. ss. 339-340. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Savory, Roger (1987). Studies on the History of Ṣafawid Iran (İngilizce). Variorum Reprints. s. 41. ISBN 978-0-86078-204-9. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Orkan, Semra (21 Eylül 2019). "Zamanının İskender'i: Yavuz Sultan Selim". Anadolu Ajansı. 5 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ "Kutsal Emanetler'in Topkapı Sarayına Toplanması". osmanli.org.tr (İngilizce). 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Küçükaşçı, Mustafa S. (2017). "Yavuz Sultan Selim ve Kutsal Emanetler". www.academia.edu. Üsküdar Kültür, Sanat ve Medeniyet Dergisi. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ "Yavuz Sultan Selim Kimdir?". İslam ve İhsan. 15 Şubat 2022. 13 Mayıs 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Emecen, Feridun. "SÜLEYMAN I". TDV İslâm Ansiklopedisi. 3 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Taagepera, Rein (1 Eylül 1997). "Expansion and Contraction Patterns of Large Polities: Context for Russia". International Studies Quarterly (İngilizce). 41 (3): 475-504. doi:10.1111/0020-8833.00053. ISSN 0020-8833. 17 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b Finkel, Caroline (13 Şubat 2006). Osman's Dream: The History of the Ottoman Empire (İngilizce). Basic Books. ss. 110-111. ISBN 978-0-465-02396-7. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Şimşirgil, Ahmet (30 Kasım 2013). Kayı 3: Haremeyn Hizmetinde. Timaş Yayınları. ISBN 978-605-08-1299-2. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f g Emecen, Feridun. "SELİM I". TDV İslâm Ansiklopedisi. 23 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Dijkema, F.TH (1977). The Ottoman Historical Monumental Inscriptions in Edirne (İngilizce). BRILL. s. 32. ISBN 978-90-04-05062-4. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b c Emecen, Feridun M. (2018). İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları-1. İsam Yayınları. ISBN 978-625-428-198-3. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ a b Kılıç, Remzi (18 Eylül 2015). "Trabzon Valisi Şehzade Selim ve Faaliyetleri". web.archive.org. 18 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ "Hilafet Tahtının Sultanı: Yavuz Sultan Selim". TRT Haber. 22 Eylül 2019. 25 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ Çetinkaya, Nihat (2011). Kızılbaş Türkler: Tarihi, Oluşumu ve Gelişimi. Kripto Yayınları. ss. 464, 472. ISBN 978-605-4125-33-3. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Tektaş, Nazım (2007). "Yavuz Sultan Selim". Çadırdan Saraya, Saraydan Sürgüne Osmanlı. Yeni Şafak Gazetesi. s. 164. ISBN 975-7645-70-2. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2023.
- ^ Celâlzade, Mustafa Çelebi (1990). Selim-nâme. Kültür Bakanlığı. s. 447. ISBN 978-975-17-0645-4. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f g h i j k l m n o p Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Büyük Osmanlı Tarihi. Türk Tarih Kurumu Yayınları. ss. 233-248. ISBN 978-975-6945-12-4. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ Çetinkaya, Nihat (2011). Kızılbaş Türkler: Tarihi, Oluşumu ve Gelişimi. Kripto Yayınları. ss. 464, 472. ISBN 978-605-4125-33-3. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ İnal, Halil İbrahim (2007). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi. Nokta Kitap. ss. 176, 179. ISBN 978-9944-174-37-4. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e Emecen, Feridun. "SELİM I". TDV İslâm Ansiklopedisi. 23 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ "Karışdıran Muharebesi (1511)". YouTube. Harp Tarihi. 23 Aralık 2021. 26 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ Hammer, Joseph Von (2010). Büyük Osmanlı Tarihi. 2. cilt. s. 380. 26 Temmuz 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ a b Öztuna, Yılmaz (2006). Yavuz Sultan Selim. Babıali Kültür Yayıncılığı. s. 39. ISBN 978-975-00981-1-6. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2023.
- ^ a b Koçak, Yunus (11 Ocak 2012). "Yeniçeriliğe İlk İntisap Edenler". web.archive.org. 11 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Kılıç, Remzi (18 Eylül 2015). "Trabzon Valisi Şehzade Selim ve Faaliyetleri". web.archive.org. 18 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Hammer, Joseph Freiherr von (1997). Osmanlı Tarihi. 1. cilt. MEB Yayınları. s. 385. ISBN 978-975-11-0567-7. 1 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Bahadıroğlu, Yavuz (2021). Resimli Osmanli Tarihi. Nesil Yayınları. ss. 131-157. ISBN 978-975-269-299-2. 2 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Turan, Şerafettin. "BAYEZİD II". TDV İslâm Ansiklopedisi. 9 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ "Yavuz Babasını Öldürttü Mü? İddiaların Kaynağı Ne?". YouTube. Harp Tarihi. 25 Mayıs 2022. 25 Mayıs 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ a b c Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1975). Osmanlı Tarihi: II. cilt, İstanbul'un Fethi'nden Kanuni Sultan Süleyman'ın Ölümüne Kadar. Türk Tarih Kurumu. 4 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Emecen, Feridun. "KORKUT, Şehzade". TDV İslâm Ansiklopedisi. 9 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ a b c d Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Büyük Osmanlı Tarihi. 2. cilt. Türk Tarih Kurumu Yayınları. ss. 233-248. ISBN 978-975-6945-12-4. 4 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ İnal, Halil İbrahim (2007). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi. Nokta Kitap. ss. 176-179. ISBN 978-9944-174-37-4. 3 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Mumcu, Ahmet (2007). Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl. Phoenix. s. 96. ISBN 978-9944-931-14-4. 4 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Kurtboğan, Deniz; Solak, İbrahim (31 Ekim 2020). "Yavuz Sultan Selim'in Taht Mücadelesi". Journal of History School. null (XLVIII): 3032-3061. doi:10.29228/joh.45278. ISSN 1308-5298. 4 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ "Osmanlı Hukukunda Kardeş Katli ve Kardeşlerini Öldürten Padişahlar". turktoyu.com. 5 Eylül 2022. 9 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Ağustos 2023.
- ^ Allouche, Adel (2001). Osmanlı-Safevi İlişkileri: Kökenleri ve Gelişimi. Anka Yayınları. s. 63. ISBN 978-975-6628-11-9. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ a b Allouche, Adel (2001). Osmanlı-Safevi İlişkileri: Kökenleri ve Gelişimi. Anka Yayınları. s. 64. ISBN 978-975-6628-11-9. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ a b Yıldırım, Rıza (2008). "Turkomans Between Two Empires: The Origins of the Qızılbash Identity in Anatolia (1447-1514)". www.proquest.com. Bilkent University. s. 306. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Gündüz, Tufan (2010). Son Kızılbaş: Şah İsmail. Yeditepe Yayınları. s. 117. ISBN 978-605-4052-49-3. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ "ESMĀʿĪL I ṢAFAWĪ". iranicaonline.org (İngilizce). Encyclopaedia Iranica. 10 Nisan 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ a b c Gündüz, Tufan. "SAFEVÎLER". TDV İslâm Ansiklopedisi. 3 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Yıldırım, Rıza (2008). "Turkomans Between Two Empires: The Origins of the Qızılbash Identity in Anatolia (1447-1514)". www.proquest.com. Bilkent University. ss. 422-426. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ a b c Yıldırım, Rıza (2008). "Turkomans Between Two Empires: The Origins of the Qızılbash Identity in Anatolia (1447-1514)". www.proquest.com. Bilkent University. ss. 424-425. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Finkel, Caroline (4 Nisan 2023). "Osman's Dream". web.archive.org. Google Books. 4 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Yıldırım, Rıza (2008). "Turkomans Between Two Empires: The Origins of the Qızılbash Identity in Anatolia (1447-1514)". www.proquest.com. Bilkent University. s. 426. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Emecen, Feridun. "SELİM I". TDV İslâm Ansiklopedisi. 23 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Altınay, Ahmet Refik (1996). Osmanlı Zaferleri. Timaş Yayınları. ISBN 978-975-362-219-6. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Finkel, Caroline (19 Temmuz 2012). Osman's Dream (İngilizce). John Murray Press. ISBN 978-1-84854-785-8. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f Varlık, Mustafa Çetin. "ÇALDIRAN SAVAŞI". TDV İslâm Ansiklopedisi. 27 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2023.
- ^ Lamartine, Alphonse de (1991). Osmanlı Tarihi. Toker Yayınları. ISBN 978-975-445-006-4. 26 Temmuz 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ "Yavuz Sultan Selim". web.archive.org. Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 22 Aralık 2016. 22 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Altınay, Ahmet Refik (1996). Osmanlı Zaferleri. Timaş Yayınları. ISBN 978-975-362-219-6. 5 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Gündüz, Tufan (2010). Son Kızılbaş: Şah İsmail. Yeditepe Yayınları. ISBN 978-605-4052-49-3. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ a b McCaffrey, Michael J. (1990). "ČĀLDERĀN". Encyclopædia Iranica. 29 Nisan 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ a b "Çaldıran Muharebesi (1514)". YouTube. Harp Tarihi. 9 Şubat 2022. 29 Mart 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f g h i j k Varlık, Mustafa Çetin. "ÇALDIRAN SAVAŞI". TDV İslâm Ansiklopedisi. 27 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Ercan, Yavuz. Yavuz Sultan Selim Dönemi, Osmanlı Tarihi 5, Ankara, 2002
- ^ Bostanzâde Yahyâ Efendi, Tuhfetü'l-ahbâb: Târîh-i Sâf, Milliyet Yayınları, s. 85.
- ^ Baylan, Zivar Hüseynli. "XVI. Yüzyıl Safevî Kaynaklarındaki Türk Kimliğine Dair Bir İnceleme" (PDF). www.ttk.gov.tr. s. 114. 8 Ocak 2022 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Lockhart, Laurence (2016). "Safevi Döneminde İran Ordusu". dergipark.org.tr. Külbilge, İlker tarafından çevrildi. 14 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Özbek, Yıldıray (2004). "Şükrî-i Bitlisî Selimnâmesi Minyatürleri" (PDF). web.archive.org. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 14 Aralık 2010 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ "Minyatürler ile Yavuz Sultan Selim". Fikriyat Gazetesi. 19 Şubat 2022. 19 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Housley, Norman (1992). The Later Crusades, 1275-1580: From Lyons to Alcazar (İngilizce). Oxford University Press. s. 120. ISBN 978-0-19-822136-4. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ İnce, Yunus. "Osmanlı Devleti'nde Barutun ve Ateşli Silahların Kullanımının Yaygınlaşması" (PDF). web.archive.org. ss. 511-512. 9 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Kılıç, Remzi (2000). "Yavuz Sultan Selim Devri (1512 - 1520) Osmanlı-Özbek Münasebetleri". Tarih: Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı. s. 38. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Hammer, Joseph Freiherr von (1997). Osmanlı Tarihi. 1. cilt. MEB Yayınları. ISBN 978-975-11-0567-7. 1 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Gündüz, Tufan. "ŞAH İSMÂİL". TDV İslâm Ansiklopedisi. 3 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Gündüz, Prof. Dr. Tufan (25 Mart 2022). "Çaldıran'da duran fırtına: Şah İsmail". Gzt. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Gündüz, Tufan (2010). Son Kızılbaş: Şah İsmail. Yeditepe Yayınları. s. 255. ISBN 978-605-4052-49-3. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Savory, Roger Mervyn (1987). Studies on the History of Safavid Iran (İngilizce). Variorum Reprints. s. 93. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Ekhtiari Charoymaghi, Masoumeh (2021). "Venedik ve Safevî Kaynaklarına Göre Çaldıran Savaşı". dergipark.org.tr. Akademik Tarih ve Araştırmalar Dergisi. 14 Eylül 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Özoğlu, Hakan (12 Şubat 2004). Kurdish Notables and the Ottoman State: Evolving Identities, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries (İngilizce). SUNY Press. ss. 47-49. ISBN 978-0-7914-5993-5. 6 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ Özcan, Abdulkadir. "İDRÎS-i BİTLİSÎ". TDV İslâm Ansiklopedisi. 18 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ "Yavuz Sultan Selim Savaşları (1512-1520)". YouTube. Harp Tarihi. 15 Mart 2022. 17 Mart 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f Emecen, Feridun. "SELİM I". TDV İslâm Ansiklopedisi. 23 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2023.
- ^ "Yavuz Sultan Selim - Osmanlı Ordusunda Yeniçeri İsyanı". Haber Name. 8 Ağustos 2011. 13 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2023.
- ^ a b c d e f g h i j k l Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s.233-248. ISBN 975-6945-11-7 ISBN 975-6945-13-3
- ^ Muhteşem Zaferler, Timaş Yayınları, 2009. s. 22.
- ^ Prof.Dr. Mehmet Bayraktar Kutlu Müderris İdris-i Bitlisi Biyografi Net Yayınları ISBN 975-00394-7-5
- ^ http://www.enfal.de/starih45.htm 10 Haziran 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son bakılma tarihi:20 Kasım 2008.
- ^ Şahiner, Atilla (2008). "Sultan (I.) Selim (Yavuz)". Osmanlı Tarihi. Lacivert Yayıncılık. s. 107. ISBN 978944759021.
- ^ a b c d e Sakaoğlu, N. (1999), Bu Mülkün Sultanları. İstanbul, Oğlak Yayınları s.123. ISBN 975-329-299-6
- ^ a b s.123
- ^ enfal.de 8 Eylül 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son bakılma tarihi:20 Kasım 2008.
- ^ a b c d e f "enfal.de". 8 Eylül 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Eylül 2008.
- ^ Bostanzade Yahya, Duru Tarih, haz. Necdet Sakaoğlu. Alfa Yayınları. s. 62.
- ^ "Yavuz Sultan Selim'in sandığımız bu resim aslında kimin?". 27 Ağustos 2010. 1 Eylül 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 13 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Şubat 2021.
- ^ İslam Ansiklopedisi, cilt: 17, sayfa: 546
- ^ İlber Ortaylı, 19:40 vd. https://www.youtube.com/watch?v=LyQjFyR1au4 11 Haziran 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Dr. Aybars Pamir. Osmanlı Egemenlik Anlayışında Senedi İttifak'ın Yeri. Yıl 2004 C.53 Sa.2 sayfa.61-82. Tam metin 17 Kasım 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Ortaylı, İlber. Batılılaşma Yolunda s.140,150. ISBN 978-9944-86-007-9
- ^ a b s.150
- ^ Mustafa Oral. Ulusal Bağımsızlık Savaşı Yıllarında Türkiye'de Hilafet ve Saltanat Sorunu s.158 Tam metin
- ^ Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Doç. Dr. Said Öztürk. Bilinmeyen Osmanlı s.147 ISBN 975-7268-28-3
- ^ http://malumat.wordpress.com/2007/04/14/yavuz-sultan-selim-kupe-takti-mi/ 19 Temmuz 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son bakılma tarihi:20 Kasım 2008.
- ^ Cemal Göçmen. Universal Transverse Mercator ve Lambert'in Açı Koruyan (Konform) Projeksiyonu Hakkında Eleştirel Bir Derleme. MTA Dergisi, 134, 41-58, 2007. Tam metin 11 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Yusuf Öztürk. Türkiye'de Sağlık Hizmetleri Tam metin 27 Ocak 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ Akat, Yücel (2007). "Yavuz Sultan Selim Camii". İstanbul (Türkçe). Keskin Color Yayıncılık. s. 86. ISBN 978-975-6691-20-5.
- ^ http://ozturkler.com/data/0004/0004_107.htm 25 Aralık 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son bakılma tarihi:20 Kasım 2008.
- ^ http://www.alevi.dk/ENGELSK/THE_ALEVI_OF_ANATOLIA.pdf 24 Ocak 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son bakılma tarihi:20 Kasım 2008.
- ^ Müneccimbaşı Ahmet Dede. Müneccimbaşı Tarihi (Sahaif-ül-ahbar fî Vekayi-ül-a'sâr). Arapça aslından Türkçeleştiren: İsmail Erünsal; Tercüman 1001 Temel Eser No 37. 2. Cilt. İstanbul: Tercüman Yayınları, 1974, s. 457
- ^ a b MC Şehabeddin Tekindağ. Yeni Kaynak ve Vesîkaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi İ.Ü.Ed.Fak. Tarih Dergisi sayı 22 s.17. 1968
- ^ a b Gülağ Öz. İslamiyet Türkler ve Alevilik. s. 188, 1999 Ankara ISBN 975-7059-02-1
- ^ Prof. Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, 2.cilt, Tekin Yay., 1979, s. 154
- ^ Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I/Osmanlı Devletinin Doğuşundan XVIII. Yüzyılın Sonuna Cem Yay. 1995, s. 173 ISBN 975-406-562-4
- ^ [Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, Yitik Hazine Yay., 2010 s.110]
- ^ a b Erhan AFYONCU, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, "Yavuz Sultan Selim" maddesi
- ^ a b Oğuz Çetinoğlu Kırım Hanlığı Kronolojisi (Beşinci bölüm). Bahçesaray Dergisi, 35. sayı. Eylül - Ekim 2012 . s.17. ISSN-1304-7744 . Tam metin 2 Nisan 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- ^ a b c d e "Osmanlı Padişahları". Türk Tarih Kurumu. Erişim tarihi: 5 Kasım 2024.
- ^ KESKİN, Özkan Özer (29 Nisan 2021). "TRABZON GÜLBAHAR HATUN (HATUNİYE) VAKFI'NA AİT YAPILAR VE SUNDUĞU HİZMETLER". Karadeniz İncelemeleri Dergisi. 15 (30): 473-508. doi:10.18220/kid.929786. ISSN 2146-4642.
- ^ Bostan, M. Hanefi (1 Mayıs 2019). "YAVUZ SULTAN SELİM İN ŞEHZÂDELİK DÖNEMİ (1487-1512)". Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi. 01 (40): 1-86. doi:10.24058/tki.2020.402. ISSN 1302-4787.
- ^ Usta, Veysel (21 Mart 2019). "ŞEHZADE SÜLEYMAN'IN (KANUNİ) TRABZON'DA DOĞDUĞU EV MESELESİ". Karadeniz İncelemeleri Dergisi. 13 (26): 397-414. doi:10.18220/kid.562304. ISSN 2146-4642.
- ^ Yavuz Sultan Selim. Osmanlı Araştırmaları Vakfı. osmanli.org.tr 22 Aralık 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Son erişim tarihi:25 Ocak 2009.
- ^ Özdamarlar, Metin (2009). "Tek Oğul". Zirvede Tek Başına. Timaş Yayıncılık. s. 4. ISBN 978-975-263-887-7.
- ^ Selimnameler hakkında çok ayrıntılı bir sıralama Mustafa Argunşah'ın şu makalesinde verilmektedir. Mustafa Arguntaş (2009), "Türk Edebiyatında Selimnameler", Turkish Studies C.4/8 Sonbahar 2009. [1] 21 Ekim 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Dış bağlantılar
değiştirCommons'ta dosyalar | |
Vikisöz'de alıntılar |
- Yavuz Sultan Selim Han dönemi incelemesi 17 Haziran 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi