Papers by Yağmur Çağla Karakaş
Kategorize etme, dünyayı tanımlayıp sınıflandırma konusunda başvurulan bir bilişsel yöntemdir. Çe... more Kategorize etme, dünyayı tanımlayıp sınıflandırma konusunda başvurulan bir bilişsel yöntemdir. Çevrenin belirsizliğini azaltmak gibi işlevleri olan kategorizasyon aynı zamanda ayrımcı pratikleri meşrulaştıracak düşünme biçimlerine de hizmet edebilmektedir. Bireyler, sosyal kimliklerini oluştururken biz-onlar gibi sosyal kategorizasyona dayalı ikili düşünceden referans almaktadır. Bu kategoriler ne kadar sabit ve birbirine zıt görülürse o kadar pekiştirilmektedir. Sabit ikili zıtlıklar üzerinden kategorize etmeye yönelik düşünme biçimine bakıldığında, bunun oldukça köklü bir alışkanlığın ürünü olduğu söylenebilir. Batı düşüncesi ve ondan türetilen klasik metinlerde uzun yıllar boyunca hakim olarak ilgili dizgede düşünceler üretilmiştir. Aynı zamanda bu zıtlıkların kurulumunda aşağı olarak konumlanan terimlerin 'kadın' kategorisiyle, üstün olarak konumlanan terimlerin ise 'erkek' kategorisiyle eşleştirildiği göze çarpmaktadır. Bu çalışmada, kategorilerin sabit ve verili olarak kurulduğu, bedenin zihne, doğanın kültüre, kadının erkeğe tabi kılındığı normatif düşünce biçimine yönelik eleştiriler ele alınacak ve bunun dışındaki olasılıklara ilişkin alternatif düşünceler incelenecektir. Bu perspektifte, Gilles Deleuze'ün felsefi yönteminin ve Félix Guattari'yle beraber yaptıkları yaratıcı çalışmalarının, ikili zıtlıklara ilişkin kategorilere olan etkisi tartışılacaktır. Aynı zamanda bu etkinin feminist düşünceye olan katkıları araştırılacak ve buradan hareketle Phoebe Waller-Bridge'in senaryosunu yazdığı Fleabag (2016-2019) adlı televizyon dizisi ile senaryosunda baş yazar olarak yer aldığı Killing Eve (2018- ) adlı televizyon dizisinin 1. Sezon'u incelenecektir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Çiğdem Vitrinel'in Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku filmi, Jacques Lacan'ın psikanalitik kuramı ... more Çiğdem Vitrinel'in Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku filmi, Jacques Lacan'ın psikanalitik kuramı üzerinden arzu kavramını ve dolayısıyla insanın döngüsel arayışlarını irdelemeye olanak tanımaktadır. Lacan'a göre; kişinin ben ve diğeri arasında herhangi bir farkındalığının olmadığı, kendisini annesinin adeta bir uzantısı olarak algıladığı imgesel bir düzen mevcuttur. Çocuk, 6-18 aylıkken kendini aynada görmesiyle ben ve geri kalan dünyayı ayırır. Lacan, bu duruma "ayna evresi" adını verir. Çocuk böylece dilin düzenine girer ve dil öncesinde yaşadığı bütünlük hissi kaybolur. Dilin düzeni ise simgesel olarak adlandırılır ve öğrenilen dil de babanın dili, düzenidir (Barry, 2009). Lacan'ın kavramsallaştırdığı "eksik" ise öncelikle doğmuş olmaktır. Çocuk anne bedeninden, bütünlük hissinden ayrılır ve bu durum dil öncesinde kopmuş olduğu bedene geri dönme ihtiyacı olarak ortaya çıkar. Ayna evresine kadar çocuk kendi bedenini dış dünyadan ayırma yetisine sahip değildir ancak özne dilin alanına girdiğinde bu eksikliği simgesel olarak adlandıramaz ve eksik, elde edilmesi mümkün olmayan bir arzuya dönüşür (Žižek, 2013). Film boyunca Arif [Erdal Beşikçioğlu] kafasında kurduğu ideal kadın imgesinin izini sürer. Aslında Arif, imgesel düzenden simgesel düzene geçerken kaybettiği bütünlük hissini aramaktadır. Kendisi topluma uyum sağlamış biri değildir; telefon kullanmaz, otelde yaşar. Bu özelliklerinin de etkisiyle duyduğu eksiklik hissini telafi etmek için oldukça mücadele eder. Yazdığı romanda, kendisinden izler taşıyan karakterin derin bir tutkuya sahip olduğu konusunda ısrarcıdır. Müzeyyen [Sezin Akbaşoğulları] onun için bir arzu nesnesidir. Müzeyyen sürekli Arif'in gözünden izlenir; hayal ile gerçek birçok sahnede iç içe geçer, zaman zaman Müzeyyen'in gerçekte var olmadığına ilişkin bir atmosfer yaratılır. Müzeyyen dışındaki birçok karakter onun hakkında konuşur, bu durumun da gerçeklik algısını kıran bir işlevi vardır. Arif, Müzeyyen ile birlikte olduğu süre boyunca bir müddet mutludur fakat evde bulduğu tıraş köpüğü, fotoğraf gibi nesneler sebebiyle, Müzeyyen ile ilişkisine mâni olacak üçüncü bir kişinin varlığı üzerine düşünmeye başlar. Bu vesileyle Müzeyyen hâlâ tam anlamıyla ulaşılamamış biridir. Böylece Arif'in sahip olduğu tutku hissi devam etmekte ve bütünlük arayışı sürmektedir. Arif arzu nesnesine sahip değildir, ki Lacan'a göre bu durum zaten imkânsızdır. Ancak arayışta olmak, asıl hazzı getirmektedir. Arif ile Müzeyyen'in ilişkisinde aşikâr olmayan fakat Arif'in ve dolayısıyla izleyicinin hissettiği birtakım engeller vardır. Bu engeller, Arif'in arzusunu, tutkusunun faal kalmasını sağlayan etmenlerdir. Müzeyyen ise toplumdaki birçok kadından farklıdır. Verili toplumsal cinsiyet rollerine bağlı değildir fakat bu rollerin bilincindedir. Arif ile tanıştıkları sahnede seksten bahseder ve sonrasında "Pardon ya babaannem de kaç defa uyardı çok ayıp değil mi?" diye bir ekleme yapar. Bu gibi ek cümleler, film boyunca sık sık tekrarlanır çünkü babaanne, babanın dilini / simgesel düzenini temsil eder. Müzeyyen dilin sözel alanına geçtiğinde; babanın yasasıyla tanışmış, Kaynak: Yağmur Çağla Karakaş tarafından sosyalbilimler.org'da yayımlanmak üzere kaleme alınmıştır. Yayım Tarihi: 30/07/2019. Yazar E-Posta: yagmur.cagla.karakas@sosyalbilimler.org Link: https://www.sosyalbilimler.org/fakat-muzeyyen-lacan
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Yağmur Çağla Karakaş