Papers by Cihangir Kızılözen
EKLEŞME SÜRECİ YARIM KALMIŞ -gil İLE Ağıl, Ahır SÖZLERİNİN KÖKEN SORUNU, 2023
Türkçe Sözlük'te ağıl için koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit veya duvarla çevrili yer anla... more Türkçe Sözlük'te ağıl için koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit veya duvarla çevrili yer anlamı verilmiştir (Türkçe Sözlük 1998: 34). Adı geçen sözlükte ahır da evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan damı anlamında geçer (Türkçe Sözlük 1998: 47). Bu sözcüklerin Türkçe Sözlük'teki anlamları bunların eşanlamlı olduklarını gösteriyor Ağıl ile ahır sözlerinin sesbirimleri, sesbirimlerinin dizilişi arasında da benzerlikler vardır. 1. Ağıl da ahır da dört sesbirimden oluşmuştur. 2. Ağıl da ahır da iki ünlüyle iki ünsüzden oluşmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
İslam Sonrası Türk Dünyasında Doğu - Batı Eksenli Edebiyat Çalışmaları, 2022
Bu çalışmada Türkçeden Farsçaya gidip Farsçadan Türkçeye geri döndüğünü düşündüğümüz yavru sözcüğ... more Bu çalışmada Türkçeden Farsçaya gidip Farsçadan Türkçeye geri döndüğünü düşündüğümüz yavru sözcüğü üzerinde durulmuştur. Yavru “çocuk” sözcüğü Türkçeden Farsçaya girip Farsçada ses ve anlam değişikliğine uğradıktan sonra Türkçeye geri dönen Yavru’nun izlerini sürmek için eski biçimine ihtiyaç vardı ancak Eski Türkçe kaynaklarda çocuk anlamında kullanılan yavru sözü bulunmaz. Bu nedenle Türkçenin tarihî ses bilgisi göz önünde bulundurularak söz konusu sözcüğün yeniden yapılanmasını yaptık. Türkçede kullanılan -v ünsüzlerinin -b- ünsüzünden geldiğini biliyoruz. Bu bilgiden yola çıkarak yavru sözcüğünde geçen -v ünsüzünün -b-‘den dolayısıyla *yavrunun da yabru biçiminden doğduğunu söyleyebiliriz. Bu bilgi ışığında araştırmamızı *yabru prototipinden (önceki biçimi) yola çıkarak sürdürdük. Çalışmamıza Türkçeyle Farsçanın eski kaynaklarının yanı sıra her iki dille ilgili yazılan köken bilgisi çalışmaları kaynaklık etmiştir. Ölçünlü dillerde kullanılmayan birçok sözcüğün ses ve anlam değişimine uğramış biçimleri ağızlarda bulunur. Bu yaklaşımdan yola çıkarak yavru sözünün Türkiye Türkçesi ağızlarında kullanılıp kullanılmadığına bakılmıştır. Anlamlı bir birimde seslerle anlam bir bütündür. Bu ikili (ses/anlam) birbirini tamamlar. Bu nedenle üzerinde durduğumuz sözcüklerin anlam özellikleri, uğradıkları anlam değişmeleri göz önünde tutulmuştur.
Çeviri kaydetmek için çok uzun
در این تحقیق بر کلمه yavru که فکر می کنیم از ترکی به فارسی رفته و از فارسی به ترکی برگشته تاکید شده است. پس از اینکه کلمه yavru از ترکی وارد فارسی شد و صدا و معنی آن در فارسی تغییر کرد، برای ردیابی شکل قدیمی yavru باید به منابع ترکی قدیم نگاه می شد، اما کلمه yavru به معنای کودک در ترکی قدیم یافت نمی شود. به همین دلیل، با در نظر گرفتن آوایی تاریخی زبان ترکی، واژه مورد بحث را بازسازی (reconstruction) کردیم. می دانیم که صامت های -v که در ترکی استفاده می شود از صامت -b- می آیند. بر اساس این اطلاعات می توان گفت که صامت -v در کلمه yavru از -b- ساخته شده است و بنابراین yavru از شکل yabru* متولد شده است. در پرتو این اطلاعات، ما تحقیقات خود را از فرم اولیه *yabru (prototype) ادامه دادیم. علاوه بر منابع قدیمی ترکی و فارسی، مطالعه ما بر اساس مطالعات منشا هر دو زبان بود. بسیاری از کلماتی که در زبان های استاندارد به کار نمی روند، در گویش هایی یافت می شوند که دستخوش تغییرات صوتی و معنا شده اند. بر اساس این رویکرد، بررسی شد که آیا کلمه yavru در گویش های ترکی ترکیه به کار می رود یا خیر. در یک واحد معنادار، اصوات و معنا یک کل هستند. این دو (صدا/معنا) مکمل یکدیگر هستند. به همین دلیل، ویژگیهای معنایی واژههایی که روی آنها تمرکز میکنیم تغییرات معنایی آنها هم در نظر گرفته شده است.
In this study, the word yavru, which we think went from Turkish to Persian and came back to Turkish from Persian, was emphasized. After the word "yavru" entered Persian from Turkish and changed its sound and meaning in Persian, it was needed to trace the old form of the yavru, which returned to Turkish, but the word yavru used to mean child is not found in Old Turkish sources. For this reason, we have restructured the word in question, taking into account the historical phonetics of Turkish. We know that the -v consonants used in Turkish come from the -b- consonant. Based on this information, we can say that the -v consonant in the word yavru is born from -b-, therefore * yavru is born from the form *yabru. In the light of this information, we continued our research starting from the *yabru prototype. In addition to the old sources of Turkish and Persian, our study was based on the studies on the origin of both languages. Many words that are not used in standard languages are found in dialects that have undergone sound and meaning changes. Based on this approach, it was examined whether the word cub is used in Turkey Turkish dialects. In a meaningful unit, sounds and meaning are a whole. These two (sound/meaning) complement each other. For this reason, the semantic features of the words we focus on and the meaning changes they have undergone have been taken into consideration.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Евразийский национальный университет, факультет международных отношений, выпуск, 2013
Türkiye Türkçesiyle Kazak Türkçesi arasında çok sayıda eşsesli kelimeler bulunmaktadır. Bu eşsesl... more Türkiye Türkçesiyle Kazak Türkçesi arasında çok sayıda eşsesli kelimeler bulunmaktadır. Bu eşsesli kelimelere neden olan temel etken Kazak Türkçesinde gerçekleşen ünsüz değişmeleridir. Bu ünsüz değişmelerinin başında da ş > s ve ç > ş ünsüz değişmesiyle k ünsüzünün iki ünlü ortasında ğ ünsüzüne dönüşmesi gelmektedir. Ayrıca bir kısım alıntı kelimelerde de ünsüz değişmeleri sonucu eşsesli kelimeler görülmektedir. Anahtar Kelimeler: ç > ş ve ş > s ünsüz değişimi, eşsesli kelimeler, Türkçede eşsesli kelimeler, Kazak Türkçesi-Türkiye Türkçesi kelime ilişkisi. Түйін Түрік тілі мен қазақ тілі арасында көптеген синонимдес сөздер кездеседі. Синонимдес сөздердің негізі қазақ тіліндегі дауыссыздардың өзгеруінен туындауда. Дауыссыздардың өзгеруінде біріншіден ш > с және ч > ш болса, екіншіден екі дауыстының арасында к дауыссызының ғ дауыссызына өзгеруі көрініс табады. Кілт сөздер: ш > с және ч > ш дауыссыздарының өзгеруі, синоним сөздер, түрік тіліндегі синоним сөздер, қазақ тілі мен түрік тіліндегі сөздердің байланысы.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
TÜRK DÜNYASINDA DİL, EDEBİYAT VE KÜLTÜR YOLUNDA, 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, 2021
ÖZ: Araştırmacılar Dedem Korkut Kitabı'nın Dresden nüshasında geçen bir sözcüğü firāḳ biçiminde o... more ÖZ: Araştırmacılar Dedem Korkut Kitabı'nın Dresden nüshasında geçen bir sözcüğü firāḳ biçiminde okumuşlardır. Oysa söz konusu sözcüğün ilk harfi f değil de t okunacak biçimde yazılmıştır. Dolayısıyla firaḳ değil de taraḳ olarak okunması gerekiyor. Söz konusu sözcüğün anlamlandırılmasıyla ilgili de sorun vardır. Araştırmacılar, firak biçiminde okudukları sözcüğe ayrılık acısı anlamı vermişlerdir. Oysa firak, hiçbir kaynakta ayrılık acısı anlamında geçmez. Arapça bir sözcük olan firāḳ (<ferāḳ), bütün kaynaklarda ayrılık anlamında kullanılmıştır. Bu inceleme söz konusu sözcüğün firaḳ değil de taraḳ biçiminde okunması gerektiğini savunmaktadır. Ancak Dedem Korkut Kitabı'nda t ile başlayan kalın ünlülü Türkçe sözcükler, kalın ṭa ط ile yazılır. Oysa bu sözcük kalın ünlülü olduğu halde ince te ت ile yazılmıştır. Bu incelemede kalın ünlülü olan taraḳ sözcüğünün neden ince te ت ile yazıldığı sorununa da açıklık getirilmektedir. Bu açıklamaya göre kalın ünlülü olduğu halde ince te ت ile yazılan örnekler, Farsça kaynaklarda geçen Türkçe kökenli sözcüklerdir. Öyleyse ت ile yazılan taraḳ sözcüğünün de bir kökteşinin Farsça kaynaklarda bulunması gerekiyor. Bu inceleme Türkçe taraḳ ile Farsça derd "dert" sözlerinin kökteş olduğu, her ikisinin de Türkçe tar "dar" kökünden çıktığı olasılığı üzerinde duruyor. Özellikle taraḳ ile kökteş olduğu düşünülen Eski Türkçe tark "sıkıntı" ve Pehlevice dert "sıkıntı" arasındaki ses ve anlam ilişkisi bunların kökteş olduğunu kanıtlayacak niteliktedir. ABSTRACT: Researchers read a word as "firāḳ" in the Book of Dede Korkut in the Dresden manuscript. But the first letter of the word in question was written "ت" to be pronounced, not ."ف" So the word should be pronounced as "taraḳ", not "firaḳ". And there is also a problem about the word to make sense of it. Researchers gave the meaning of "the pain of separation" to the word they read as "firak". But the word "firak" is not rendered as "the pain of separation" in any sources. An Arabic word "firāḳ (< ferāḳ)" has been used in the sense of "separation" in all sources. This examination asserts that the word should be read as "taraḳ", not "firaḳ". In the Book of Dede Korkut, Turkis words with back vowel beginning with "ت" are written with " ط ". However, this word, although with back vowel, is written with " ت ". In this study, it has been examined why the word "taraḳ" with back vowel is written with ."ت" According to this explanation, the samples written with "ت" although they are with back vowel, are Turkish words that are seen in Persian sources. So a cognate of the word "taraḳ" written with " ت " should also exist in Persian sources. This article focuses on the possibility that Turkish word "tarāḳ" and Persian word "dert" are cognates and both of them come from the same Turkish root "tar"/ "dar". And especially the sound and meaning relationship between Old Turkish "tark" (grievance) and Middle Persian "dert" (grievance) that are thought to be cognates with "tarak", have adequate evidence to prove that they are cognates.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Doğumunun 120. Yılında Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu Hatıra Kitabı, 2019
Dedem Korkut Kitabı’nın Dresden nüshasında t ünsüzüyle başlayan kalın ünlülü doksan yedi sözcük t... more Dedem Korkut Kitabı’nın Dresden nüshasında t ünsüzüyle başlayan kalın ünlülü doksan yedi sözcük ta ile yazılmıştır. Bu sözcüklerin yapım ve çekim eki almış bütün biçimleri de yine ta ile yazıya geçirilmiştir. Ancak kalın ünlülü on bir sözcüğün ince te ile yazıldığı görülmektedir. Söz konusu sözcüklerin yapım ve çekim eki almış biçimleri de yine ince te ile kaleme alınmıştır. İncelememizde kalın ünlülü olduğu halde ince te ile yazılan söz konusu sözcükler mercek altına alınmış, bu yazım farklılığının nedenleri araştırılmıştır. Üzerinde durduğumuz sözcüklerin Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait eserlerdeki kullanım biçimleriyle Farsça kaynaklarda kullanılanların yazılış biçimleri göz önünde bulundurulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2019
Fars dilinde T ile başlayan birkaç sözcük, anlam değişikliğine uğramadan Türkçede k-ile başlar. Y... more Fars dilinde T ile başlayan birkaç sözcük, anlam değişikliğine uğramadan Türkçede k-ile başlar. Yine Farsçada k-ile başlayan birkaç sözcüğün herhangi bir anlam değişikliğine uğramadan Türkçede tile başladığı görülür. Bilindiği üzere t ile k ünsüzlerinin ses değerleri birbirinden farklıdır. Bu incelemede Türkçe-Farsça sözcüklerde görülen söz başı t-/k-sorunu ele alınmıştır. Söz başı t-/k-denkliği Türkçenin kendi içinde saptanmış bir denkliktir. Ancak iki farklı dil ailesinden olan Türkçe ile Farsçada görülen söz başı t-/k-denkliği daha önce ele alınmamıştır. Bu nedenle Türkçe ile Farsçada görülen söz konusu denkliği taşıyan sözcüklerin kökeni mercek altına alındı. İncelemede, Türkçe ile sözcüklerin hangi dile ait olduğu sorununa açıklık getirilmek istenmiştir. Bu doğrultuda söz konusu sözcüklerin kökeni dil aileleri düzeyinde ele alındı. Öncelikle t-ve k-denkliği bulunan sözcüklerin eski Türkçe ile eski İranî dillerdeki kullanımı araştırıldı. Daha sonra çalışmaya dâhil edilen Farsça sözcüklerin Hint-Avrupa kökenli olup olmadığı mercek altına alındı. Son aşamada Altay dillerinden Moğol, Tunguz, Japon ve Kore dillerinde, üzerinde durduğumuz Türkçe sözcüklerin kökteşlerinin kullanılıp kullanılmadığı araştırıldı. Böylece karşılaştırmalı yöntemin kullanıldığı bu incelemede sözcüklerin kökeniyle ilgili sonuç çıkarmamızda Altay dil ailesiyle Hint-Avrupa dil ailesi belirleyici oldu.
In Persian language there are several words beginning with t-which occur as words beginning with kin Turkish language without difference in their senses. Moreover, there are several words in Persian language beginning with k-which occur as words beginning with tin Turkic language without difference in their meanings. As known phonetic values of the t and k consonants are different. Up to now, the problem of initial t-/k-has not been dealt with in the relations of Turkish and Persian languages. In this review we wanted to explain this problem. In our investigation, examining modern and historical Turkic and Persian languages, discusses t-/k-correspondence as it is observed in the words such as kırık "broken"/ terek "fracture", tāvel "swollen wound" / kabar "swollen wound", kırış-"to wrinkle" / terenc-"to wrinkle", kere "butter" / tere "butter". This study tries to answer the question of the source of this equivalence. Therefore, this equivalence of the words displaying t-and kin the new Persian and new Turkish dialects are reviewed in ancient and early Persian languages end early Turkish resources too. Also, we searched the root of this words in the Indo-European language family and Altaic language family.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
file:///C:/Users/Cihangir/Desktop/YAYINLANMIŞ%20ÇALIŞMALARIM/BEN%20MEN.pdf, 2019
Fars dilinde teklik birinci kişi zamiri men biçimindedir. Kimi Türk değişkelerinde de teklik biri... more Fars dilinde teklik birinci kişi zamiri men biçimindedir. Kimi Türk değişkelerinde de teklik birinci kişi zamiri men biçiminde kullanılır. Türkçe ile Farsça iki farklı dil ailesine ait olduklarından söz konusu zamirlerin ortak kaynaktan çıktığı söylenemez. Bu durumda Türkçe men (< ben), Farsça men ortaklığıyla ilgili akla gelen ilk varsayım, bunlardan birinin alıntı olmasıdır. İkinci ise bu benzerliğin bir rastlantı sonucu ortaya çıkmış olmasıdır. Ancak bu incelemede söz konusu zamirlerin ortak noktada buluşması, üçüncü bir varsayımdan yola çıkarak çözümlenmek istenmiştir. Bilindiği üzere Türk dilinde zamirler, çekim esnasında biçim yönünden herhangi bir değişime uğramazlar. Farsçada da zamirlerin herhangi bir biçim değişikliğine uğramadan edatlar aracılığıyla çekime girdikleri görülür. Bu durum teklik birinci kişi zamiri için de geçerlidir. İncelememizde Türkçe / Farsça teklik birinci kişi zamirinin geldiği son nokta, bütün yönleriyle alan dilbilim kuramı kapsamında ele alınmıştır. Bu doğrultuda Türkçe ile Farsçada ortaklaşa kullanılan men zamirinin ortak noktada buluşmasını sağlayan bütün olasılıklar gözden geçirilmiş; eski, orta ve yeni dönem İranî dillerde kullanılan teklik birinci kişi zamirinin yalın ve çekimli durumları bütün yönleriyle mercek altına alınmıştır.
In New Persian language the form of the first person pronoun is men. In some Turkic dialects the first person pronoun is used as men too. As known Turkish and Persian are not from common language family. So how to explain the first person pronoun which is common in both languages? In this case, there are some possibilities. The first possibility is the result of an borrowing. The second possibility is a coincidence. This word may have been borrowed from Turkish to Persian or may have been borrowed from Persian to Turkish. But this article emphasize a third possibility about this issue. This possibility is areal linguistic. In this investigation is discussed the first person pronoun men (I) with all aspects that is used in Turkish and Persian. Also the first single person pronoun in old, middle and new Iranian languages is compared with the first single person pronoun in New Persian. Finally the relationship between the first single pronoun (men) in New Persian and the first single person (ben) in Turkish tried to explain.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Mavi Atlas, 2018
in other Turkic dialects without difference in their senses. Phonetic values of the interchangeab... more in other Turkic dialects without difference in their senses. Phonetic values of the interchangeable t and k consonants are different. However, in the words we have identified, they are in equal state since they replace each other without changing the senses of the words. Up to now, the problem of initial t- / k- has not been dealt with in Turkic studies and in phonetic classification of the Turkic dialects. This study, examining modern and historical Turkic dialects, discusses t- / k- correspondence as it is observed in the words such as top / kop “many, much”, kay- / tay- “to slide”. This study tries to answer the question of the source of this correspondence. In this respect, the occurences of the words displaying t- and k- in modern languages are reanalyzed in middle and early Turkic resources. Words having t- and k- forms in the contemporary varieties of Turkish language also have two forms in historical Turkic sources and this traces the problem back to the Pre-Turkic. In order to identify whether t- forms or k- forms are original phonemes, the traces of this words in the Altaic languages are investigated. Hence the study which began with evaluation of the initial t- / k- in modern Turkish, through middle and early Turkic, extended to Pre-Turkic.
Kimi Türk lehçelerinde t- ile başlayan birkaç sözcüğün anlam değişimine uğramadan başka lehçelerde k- ile başladığı görülüyor. Birbirlerinin yerine geçen t ve k ünsüzlerinin sesbirim değerleri farklıdır. Ancak tespit ettiğimiz sözcüklerde birbirlerinin yerine geçtiklerinde herhangi bir anlam değişikliğine neden olmadıklarından birbirinin dengi konumundadırlar. Günümüze değin Türk lehçeleri üzerine yapılan çalışmalarda, Türk lehçelerinin fonetik sınıflandırılmalarında söz başı t-/k- sorununa değinilmemiştir. Bu incelemede Türkçenin çağdaş ve tarihî lehçeleri göz önünde bulundurarak top/kop “çok”; kay-/tay- “kaymak” gibi sözcüklerde görülen t- / k- denkliği üzerinde durulmuştur. Bu denkliğin nasıl ortaya çıktığı sorusu yanıtlanmak istenmiştir. Bu doğrultuda çağdaş Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin eski ve orta dönem Türk kaynaklarındaki kullanımları gözden geçirilmiştir. Günümüz Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin tarihî Türk kaynaklarında da iki biçimli kullanımı bu sorunun Ön Türkçeye kadar uzandığını göstermektedir. Söz başı t- / k- ünsüzlerinden hangisinin özgün, hangisinin ötekinden çıktığı sorusunu yanıtlamak için Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin Altay dillerindeki izleri araştırıldı. Böylece Türkçe üzerinde başladığımız söz başı t-/k- sorunu incelemesi, orta ve eski Türkçe üzerinden Ön Türkçeye kadar uzanmış oldu.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Dokuz Eylul University The Journal of Graduate School of Social Sciences, 2018
Öz Bu incelemenin konusu, İran Türk ağızlarında kullanılan –AnA birleşik zarf-fiil eki ile ilgili... more Öz Bu incelemenin konusu, İran Türk ağızlarında kullanılan –AnA birleşik zarf-fiil eki ile ilgilidir. Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi üzerine yapılan dilbilgisi çalışmalarında-Ana zarf-fiil eki yer almamaktadır. Kimi İran Türk ağızlarında kullanılan-Ana zarf-fiil eki, zaman bildiren zarf-fiil eki olup ölçünlü Türkiye Türkçesinde kullanılan-(y)IncA,-(U)ncA ve-r,-Ar,-xr…-mAz birleşik zarf gruplarının işlevlerini yerine getirmektedir. İran Türk ağızlarında kullanılan-AnA ekinin bir zarf-fiil eki olup olmadığı durumuna Türkçenin birleşik zarf-fiil eki türetme yollarıyla bu ekin sözdizimindeki işlevlerinden hareketle açıklık getirilecektir.-AnA zarf-fiil ekinin kullanıldığı ağızlarda-AnA + kimi/kimin birleşik zarf grubu da aynı işlevlerde kullanılmaktadır. Bu incelemede-AnA + kimi/kimin birleşik zarf grubu ile-AnA zarf-fiil ekinin hangisinin daha arkaik olduğu da ele alınmıştır. Abstract
This study investigates the compound gerundive suffix-AnA in Turkish dialects of Iran.-AnA gerundive suffix indicates temporality and functions as –(y)IncA /-(y)UncA kadar ve –r,-Ar, –xr…-mAz gerundive suffix groups of Standard Turkish of Turkish Republic. Here, it is aimed to answer if this suffix is a gerundive suffix or not by exploring the ways of constructing gerundive suffixes in Turkish. In the dialects having-AnA
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Folklor Edebiyat, 2017
Gİrİş Türk kültür tarihinde önemli bir yeri olan Dedem Korkut Kitabı ile ilgili birçok çalışma ya... more Gİrİş Türk kültür tarihinde önemli bir yeri olan Dedem Korkut Kitabı ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaları genel çizgileriyle iki başlık altında toplamak müm-kündür. Bunlardan ilki, metnin okunup çevriyazısının yapılması ve bu çevriyazılarından hareketle metnin çağdaş Türk lehçelerine aktarılmasıdır. İkincisi ise, çağdaş Türk leh-çelerine aktarılan metinlere dayanılarak Dedem Korkut Kitabı'nın edebiyat, halkbilimi, dil, tarih vb. disiplinlerce incelenmesidir. Bu çalışmalardan ana metnin okunup çevriya-zıya aktarılması, söz konusu alanlardaki bütün çalışmaları doğrudan ilgilendirmektedir. Ana metindeki bazı kelimelerin tümüyle değiştirilerek yanlış okunması, bir kelimenin orijinal yazımında bulunmayan herhangi bir sesbiriminin çevriyazıya eklenmesi veya kelimede geçen bir harf üzerindeki noktanın görmezden gelinmesi, metinle ilgili bütün çalışmaları etkilemesi bakımından ciddi bir farklılık yaratmaktadır. Dedem Korkut Kitabı (Dresden)'nın çevriyazılarıyla ana metin karşılaştırıldığında
Bookmarks Related papers MentionsView impact
littera turka, 2017
Özet Dedem Korkut Kitabı'nda tespit ettiğimiz bir dizeyi oluşturan sözcükler, kimi araştırmacılar... more Özet Dedem Korkut Kitabı'nda tespit ettiğimiz bir dizeyi oluşturan sözcükler, kimi araştırmacılar tarafından metinde yazıldığı gibi çevriyazıya aktarılmamıştır. Bu durum da söz konusu dize ile ilgili birbirlerinden farklı okumaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bir sözcüğün metinde yazıldığı gibi çevriyazıya geçirilmemesinin temel nedeni, söz konusu sözcüğün metinde doğru yazılmadığı yaklaşımıdır. Üzerinde durduğumuz örnekte de kimi yapıların metinde yanlış yazıldığı düşüncesiyle düzeltilerek çevriyazıya aktarıldığı görülür. Bu incelemede söz konusu dizedeki bütün sözcüklerin yazıldığı gibi çevriyazıya aktarılması gerektiği savunulmaktadır. Bu bağlamda belli bir işaretin herhangi bir görev üstlenmeden kullanılamayacağı düşüncesiyle mercek altına aldığımız ögeler üzerindeki ötre, esre, üstün ve med (uzunluk) gibi bütün işaretler okuma sürecinde dikkate alındı. Dedem Korkut Kitabı üzerine yapılan çalışmalar incelendiğinde üzerinde duracağımız dize ile ilgili ikinci bir sorun daha dikkat çekiyor. Dizede iki ayrı sözcükten oluşan bir kalıp ifade, araştırmacılar tarafından tek bir sözcük olarak ele alınmıştır. Araştırmacılar iki farklı ögeden oluşan bu kalıp ifadenin tek sözcük olduğu konusunda hemfikirler. Ancak tek bir sözcük olarak ele aldıkları bu kalıp ifadeyi birbirinden farklı üç biçimde okumuşlardır: zīregüm /diregüm /viregüm. Oysa burada araştırmacıların sandığı gibi tek bir sözcük değil de iki sözcükten oluşan VYRH KM kalıp ifadesi söz konusudur. Abstract Some words constituting a line in the Book of Dedem Korkut have not been transcribed as they were written in the text, by some researchers. And this case caused various readings about the line. The main reason why a word isn't trasncribed as it was in the text is the considiration that the word was not already written correctly in the text. The sample we have focused on, it seems that some structures were transcribed by editing, with the thought that they were mistyped in the text. In this study it is defended that all the words in the line should be transcribed as it was written. In this context, all signs (marks) on the items that we scrutinized have been included in reading process, with the thought that a sign can not be put without serving a function in the text. When analyzed the studyings upon the Book of Dedem Korkut, another problem stands out about the line we will dwell on: A phrase comprised of two separate words in the line has been considered as one word by some researchers. The researchers are of the same opinion about the phrase comprised of two separate words is actually just one word. But they have read the phrase they have regarded as one word, in three ways: " zīregüm " , " diregüm " , " viregüm ". In fact, there is not just one word as the researhers think, but there is written the phrase " VYRH KM " consisting of two words.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Dede Korkut Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2016
Öz Dedem Korkut Kitabı'nda-dI ekinin gramatikal işlevlerinden biri ölçünlü Türkiye Türkçesinde ol... more Öz Dedem Korkut Kitabı'nda-dI ekinin gramatikal işlevlerinden biri ölçünlü Türkiye Türkçesinde olduğu gibi bildirme kipi olarak kullanılmasıdır. Ancak Dedem Korkut Kitabı'nda-dI eki, ölçünlü Türkiye Türkçesinde kullanılmayan ikinci bir gramatikal görev daha üstlenmiştir. Doğal olarak aynı ekin iki farklı işlev üstlenmesi, birbirlerinden farklı iki çekimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Araştırmacılar ekin ikinci işlevini tanımadıklarından, ortaya çıkan bu çekim farklılığını yanlış yazma olarak ele almışlardır. Böylece yanlış yazma olarak düşünülen yapılar, onarılarak çevriyazıya aktarılmıştır. Ayrıca-dI ekinin metindeki ikinci işlevinin dikkate alınmaması, ekin geçtiği yapıların anlamlandırılmasını da etkilemiştir. Bu inceleme,-dI ekinin söz konusu ikinci işlevini ele almakta olup bu bağlamda metne yapılan müdahalelerin doğru olmadığını,-dI ekinin metinde yazıldığı gibi çevriyazıya aktarılması gerektiğini savunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dedem Korkut Kitabı'nda-dI eki,-dI ekinin işlevi. Abstract One of the grammatical functions "-dI " , in the Dedem Qorqut Kitabı, as in standart Turkish in Turkey, is that it is used as an indicative mood. However, the suffix "-dI " served a second function in the Dedem Qorqut Kitabı, which is not seen in standart Turkish in Turkey. That the same suffix served two different functions led to two different conjugations. Because reasearchers don't recognize the second function of the suffix, they have considered the difference of the conjugation as a miswriting. Thus, the works considered to be miswriting were emended and transcribed by them. And that the suffix "-dI " wasn't taken into consideration effected the semantical translations of structures which the suffix used in. This artical examines the second function of the suffix "-dI " and asserts that the intervention by reaserchers from outside is not right and the suffix " dI " must be transcribed as it is written in the original text.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
türk dünyası kültür araştırmaları , 2016
Dedem Korkut Kitabı’nın giriş bölümündeki görkli redifli soylamada
geçen bir kelimenin, kitabın ç... more Dedem Korkut Kitabı’nın giriş bölümündeki görkli redifli soylamada
geçen bir kelimenin, kitabın çevriyazısını yapan araştırmacılar tarafından doğru
okunmadığı kanaatindeyiz. Soylamada BĠR şeklinde geçen kelime,
araştırmacılar tarafından buġur “erkek deve” şeklinde okunmuştur. Söz konusu
soylamada dizeler, ikişer dize halinde semantik koşutluklar oluşturmaktadır.
Şöyle ki bir dizenin anlam dünyası kesin bir şekilde kendisinden sonra gelen ikinci
dizeyle bağlantılıdır. BĠR kelimesinin bulunduğu dize tek başına ele alındığında
dizenin anlamıyla ilgili herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak BĠR
kelimesinin geçtiği dizeyle ikili bir takım oluşturan ikinci dizede kardeş kelimesi
yer almaktadır. Dolayısıyla burada kara deve kelimesi ile kardeş kelimesini ortak
anlam dünyasına götürmek mümkün değildir. Ayrıca soylamada geçen bütün
dizeler belirli konu başlıkları altında toplanmaktadır. BĠR kelimesinin geçtiği
dizeler takımı da aile ile ilgili olup kara deve kelimesinin bu kategoride de yer
almasına imkân yoktur. Bu incelemede BĠR kelimesinin geçtiği dize ile
soylamada geçen diğer dizeler arasındaki anlam ilişkisi göz önünde
bulundurularak söz konusu kelimenin yeniden okunması tarafımızca
denenmiştir. Bu doğrultuda BĠR kelimesinin okunma seçeneklerinden söylemin
anlamına uygun olanı; tarihsel gelişimi, ses ve anlam değişimi yönlerinden
mercek altına alınmıştır.
We are of the opinion that a word which occurs in the soylama having repeated voice “görkli” in the introduction part of the book of Dedem Qorqut, has been wrongly read and transcribed by researchers so far. The word which is written as buġur , has been read as “male camel” by scholars. In the mentioned soylama each hemistich makes up a semantic parallellism with another one. The semantic domain of each hemistich is strictly related to the following second hemistich. When a hemistic containing the word “BĠR” is drawn out of the context, there is no complexity as to the meaning of the hemistich. Yet, the word “kardeş” passes in the second hemstich and this makes up a pair with the previous hemistich in which “BĠR” passes. Consequently there is no possibility to ascribe the word “kara deve” and the word “kardeş” to the same semantic domain. Furthermore, all hemistiches of the soylama are controlled by a specific topic. The set of hemistiches in which “BĠR” passes is about family and there is no possibility for the words “kara deve” to pass in this category. This study tries to retranscribe the word by taking into consideration the semantic relationships between the hemistich in which the word BĠR occurs and other hemstiches of the soylama. In this way from the possible choices of reading of the word, the ones most fit to the discours meaning are examined regarding dimensions of historical phonological and semantic change.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Turkish Studies, 2008
Bu makalede Đran Türk ağızlarından Halhal ağzında yeterliliğin olumsuzunda kullanılan –AmmA- eki ... more Bu makalede Đran Türk ağızlarından Halhal ağzında yeterliliğin olumsuzunda kullanılan –AmmA- eki incelenmektedir. Đran’ın kuzey batısı ve Hazar’ın güney batısında yer alan Erdebil eyaletine bağlı Halhal ili ağızlarında, standart Azerbaycan Türkçesinde olduğu gibi yeterlilik fiilinin olumlu ve olumsuzunda bil- fiili kullanılmaktadır. Ancak, Halhal ağızlarında yeterliliğin olumsuzunda bil- fiilinin yanı sıra bir de –AmmA- eki kullanılmaktadır. Bu çalısmada Eski Türkçe ve günümüz Türk lehçeleri de göz önünde bulundurularak yeterliliğin olumsuzunda kullanılan –AmmA- ekinin kaynağı incelenmektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Turkish Studies, 2014
ABSTRACT
Beside the vocabulary they have, language families, also dissociate by typological featu... more ABSTRACT
Beside the vocabulary they have, language families, also dissociate by typological features. In this context, one of the typological features that separate Turkish language from the Indo-European languages is the use of possessive suffixes in Turkish. In New Persian, which is qualified as an Indo-European language, possessive suffixes are also used. The use of possessive suffixes in New Persian is contrary to the typological structure of the language family that Persian belongs to. For this reason, by addressing the possessive cases of both Old and New Indo-European languages by diachronic and simultaneous methods, we tried to clarify the use of possessive suffixes in New Persian. Accordingly, the possessive cases of Old Indo-European languages; Latin, Sanskrit, Avestan, Old Persian, Middle Persian, and Sogdian, were studied. At the end of the study, possessive suffixes were not found in any of the so called languages. Moreover, the possessive cases of English and Russian, which are part of the new European languages, were assessed. And it is observed that possessive suffixes are not used in English and Russian as well. In addition, it was considered that possessive suffixes may have been transmitted into Persian from Iranian languages that do not have a writing tradition. Therefore, the possessive cases of the New Iranian Languages; Baloch, Tat, Talysh, and Gaelic, were examined. We observed that possessive suffixes were not used in the so-called Iranian languages too. It is appeared in our study that possessive suffixes are not used in any of the Indo-European languages except of New Persian. These possessive suffixes that are used in New Persian are seen since the beginning of New Persian. We think that the use of possessive suffixes in New Persian has developed with the influence of Turkish language. Nonetheless, comparing both languages in terms of structure will determine an absolute predication.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Drafts by Cihangir Kızılözen
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Books by Cihangir Kızılözen
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında SOSYAL ve KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR, 2023
Dil olgusu olmadan herhangi bir kültürden söz edilemez. Kültürün ortaya çıkışında, yaşatılmasında... more Dil olgusu olmadan herhangi bir kültürden söz edilemez. Kültürün ortaya çıkışında, yaşatılmasında, geliştirilmesinde, kuşaktan kuşağa aktarılmasında dil etkin görev üstlenir. Bir kültürün doğmasında, yaşatılmasında, sürdürülmesinde de mutlak şekilde bir dile ihtiyaç vardır. Dille kültür arasında sıkı bir ilişki vardır. Bir bağlamda dil, kültürün koruyucu meleği; kültür de dilin yaşam bulduğu alandır. Ancak dille kültür arasındaki ilişki çok kırılgandır. Bunlardan herhangi biri varoluş sorunuyla karşılaştığında ötekinin sürdürebilirliği ortadan kalkmış olur. Bir kültür, taşıyıcısı olduğu dilden koparılıp yabancı bir dilin kullanım alanında yaşıyor gibi görünebilir. Ancak bu durumla karşılaşan kültürlerin uzun süre yaşayacağı söylenemez.
XX. yüzyılın siyasî, askerî erkini elinde tutan irade Türkçenin yeryüzünden silinmesi konusunda kararlıydı. Türk yurtları üzerine zifiri karanlığın çöktüğü o günlerde Türk dilini, kültürünü, Türk adını koruyacak bir doktrinin, öğretinin doğması, doğacak olan bu öğretiyi uygulanmaya geçirecek çelik iradenin ortaya çıkması gerekiyordu. Bu öğretinin gücü karanlığı kaldırmağa, gökyüzünü aydınlatmağa yetmeyebilirdi ancak bir yıldız gibi aydınlığın unutulmamasını sağlayacak, ışığı unutturmayacaktı. Bu öğreti, Türk adının belleklerden silinmesini durduracak, Türklerin konuştuğu dilin adının Türkçe olduğunu canlı tutacak, Türkçenin özgürce nefes alacağı alanı sağlayan yeni bir öğreti olmalıydı. Türk dili birçok kez nezleye yakalanmış: Çince Nezlesi, Farsça Nezlesi, Arapça Nezlesi, Fransızca Nezlesi, Rusça Nezlesi. Türkçenin yakalandığı son hastalık artık nezle olmaktan çıkmış kırgın seviyesindeydi. Gökyüzü, Türkçeyi bu kırgından kurtaracak yıldızın Türkiye Cumhuriyeti olmasına karar vermişti. Bu yıldızın arkasındaki öğreti, Türk ulusunu, onun dilini, kültürünü yaşatmayı amaçlayan; bu doğrultuda devletin adını Türkiye, dilinin adını Türkçe, ulusun Türk olarak tanımlayan öğretidir. Bu öğreti tarihin derinliğinden süzülüp gelen Türk ulusunun deneyimlerinin, birikimlerinin, bilgeliğinin dışavurumudur. Bu öğretinin başöğretmeni ise hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Türkçenin korunmasına yönelik birçok fikir akımı ortaya atılmış, birçok kişi Türkçenin korunmasına yönelik görüş bildirmiştir elbet, ancak hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu irade kadar onu hukukî zemine oturtarak güvence altına almamıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Altınordy Yayınları, 2022
Türk Kağan Yüce Oğuz’un Destanı Bir Yazmanın Gizemli Yolculuğu adlı eser, Cihangir Kızılözen’in k... more Türk Kağan Yüce Oğuz’un Destanı Bir Yazmanın Gizemli Yolculuğu adlı eser, Cihangir Kızılözen’in kaleminden Altınordu Yayınlarından yayınlanmıştır. Gülcan Kızılözen’in editörlüğünden geçen Türk Kağan Yüce Oğuz’un Destanı adlı çalışma, Lütfî’nin Dilinden Selçuk Şehnamesi adlı Farsça eserin Oğuz Kağan’la ilgili bölümünün Türkçe mensur ve manzum çevirisidir. İstinsah tarihi 1516 (eserin içinde geçen tarih) olan eserin 06.06.1941 tarihinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Türkçeye çevrilip basılması istenmiş. Bilemediğimiz nedenlerden dolayı çevirisi yapılmayan eser yine bilemediğimiz nedenlerden dolayı İran Meclis Kütüphanesi’ne gitmiştir. Eserin bir diğer ilginç yönü eserin biçemiyle, şifreli diliyle ilgilidir. Bu çalışmanın büyük bir bölümü eserdeki şifreli dilin çözülmesine yöneliktir.
Türk Kağanı Yüce Oğuz’un Destanı, bize günümüze değin bildiklerimizin dışında bir Oğuz Kağan görüntüsü sunuyor. Reşîdüddin anlattığı gibi bütün ülkeleri vergiye bağlayan, işgal ettiği topraklardan zorla ganimet toplayan biri değildir Oğuz Kağan. Tam tersine girdiği ülkelere iyilik, iyi töre, güzel ahlak, sağlıklı davranış, bolluk, güzellik götüren, halk arasında yakınlık kurmayı sağlayan, her türlü kötülüğü ortadan kaldıran bir kurtarıcıdır o.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Cihangir Kızılözen
Çeviri kaydetmek için çok uzun
در این تحقیق بر کلمه yavru که فکر می کنیم از ترکی به فارسی رفته و از فارسی به ترکی برگشته تاکید شده است. پس از اینکه کلمه yavru از ترکی وارد فارسی شد و صدا و معنی آن در فارسی تغییر کرد، برای ردیابی شکل قدیمی yavru باید به منابع ترکی قدیم نگاه می شد، اما کلمه yavru به معنای کودک در ترکی قدیم یافت نمی شود. به همین دلیل، با در نظر گرفتن آوایی تاریخی زبان ترکی، واژه مورد بحث را بازسازی (reconstruction) کردیم. می دانیم که صامت های -v که در ترکی استفاده می شود از صامت -b- می آیند. بر اساس این اطلاعات می توان گفت که صامت -v در کلمه yavru از -b- ساخته شده است و بنابراین yavru از شکل yabru* متولد شده است. در پرتو این اطلاعات، ما تحقیقات خود را از فرم اولیه *yabru (prototype) ادامه دادیم. علاوه بر منابع قدیمی ترکی و فارسی، مطالعه ما بر اساس مطالعات منشا هر دو زبان بود. بسیاری از کلماتی که در زبان های استاندارد به کار نمی روند، در گویش هایی یافت می شوند که دستخوش تغییرات صوتی و معنا شده اند. بر اساس این رویکرد، بررسی شد که آیا کلمه yavru در گویش های ترکی ترکیه به کار می رود یا خیر. در یک واحد معنادار، اصوات و معنا یک کل هستند. این دو (صدا/معنا) مکمل یکدیگر هستند. به همین دلیل، ویژگیهای معنایی واژههایی که روی آنها تمرکز میکنیم تغییرات معنایی آنها هم در نظر گرفته شده است.
In this study, the word yavru, which we think went from Turkish to Persian and came back to Turkish from Persian, was emphasized. After the word "yavru" entered Persian from Turkish and changed its sound and meaning in Persian, it was needed to trace the old form of the yavru, which returned to Turkish, but the word yavru used to mean child is not found in Old Turkish sources. For this reason, we have restructured the word in question, taking into account the historical phonetics of Turkish. We know that the -v consonants used in Turkish come from the -b- consonant. Based on this information, we can say that the -v consonant in the word yavru is born from -b-, therefore * yavru is born from the form *yabru. In the light of this information, we continued our research starting from the *yabru prototype. In addition to the old sources of Turkish and Persian, our study was based on the studies on the origin of both languages. Many words that are not used in standard languages are found in dialects that have undergone sound and meaning changes. Based on this approach, it was examined whether the word cub is used in Turkey Turkish dialects. In a meaningful unit, sounds and meaning are a whole. These two (sound/meaning) complement each other. For this reason, the semantic features of the words we focus on and the meaning changes they have undergone have been taken into consideration.
In Persian language there are several words beginning with t-which occur as words beginning with kin Turkish language without difference in their senses. Moreover, there are several words in Persian language beginning with k-which occur as words beginning with tin Turkic language without difference in their meanings. As known phonetic values of the t and k consonants are different. Up to now, the problem of initial t-/k-has not been dealt with in the relations of Turkish and Persian languages. In this review we wanted to explain this problem. In our investigation, examining modern and historical Turkic and Persian languages, discusses t-/k-correspondence as it is observed in the words such as kırık "broken"/ terek "fracture", tāvel "swollen wound" / kabar "swollen wound", kırış-"to wrinkle" / terenc-"to wrinkle", kere "butter" / tere "butter". This study tries to answer the question of the source of this equivalence. Therefore, this equivalence of the words displaying t-and kin the new Persian and new Turkish dialects are reviewed in ancient and early Persian languages end early Turkish resources too. Also, we searched the root of this words in the Indo-European language family and Altaic language family.
In New Persian language the form of the first person pronoun is men. In some Turkic dialects the first person pronoun is used as men too. As known Turkish and Persian are not from common language family. So how to explain the first person pronoun which is common in both languages? In this case, there are some possibilities. The first possibility is the result of an borrowing. The second possibility is a coincidence. This word may have been borrowed from Turkish to Persian or may have been borrowed from Persian to Turkish. But this article emphasize a third possibility about this issue. This possibility is areal linguistic. In this investigation is discussed the first person pronoun men (I) with all aspects that is used in Turkish and Persian. Also the first single person pronoun in old, middle and new Iranian languages is compared with the first single person pronoun in New Persian. Finally the relationship between the first single pronoun (men) in New Persian and the first single person (ben) in Turkish tried to explain.
Kimi Türk lehçelerinde t- ile başlayan birkaç sözcüğün anlam değişimine uğramadan başka lehçelerde k- ile başladığı görülüyor. Birbirlerinin yerine geçen t ve k ünsüzlerinin sesbirim değerleri farklıdır. Ancak tespit ettiğimiz sözcüklerde birbirlerinin yerine geçtiklerinde herhangi bir anlam değişikliğine neden olmadıklarından birbirinin dengi konumundadırlar. Günümüze değin Türk lehçeleri üzerine yapılan çalışmalarda, Türk lehçelerinin fonetik sınıflandırılmalarında söz başı t-/k- sorununa değinilmemiştir. Bu incelemede Türkçenin çağdaş ve tarihî lehçeleri göz önünde bulundurarak top/kop “çok”; kay-/tay- “kaymak” gibi sözcüklerde görülen t- / k- denkliği üzerinde durulmuştur. Bu denkliğin nasıl ortaya çıktığı sorusu yanıtlanmak istenmiştir. Bu doğrultuda çağdaş Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin eski ve orta dönem Türk kaynaklarındaki kullanımları gözden geçirilmiştir. Günümüz Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin tarihî Türk kaynaklarında da iki biçimli kullanımı bu sorunun Ön Türkçeye kadar uzandığını göstermektedir. Söz başı t- / k- ünsüzlerinden hangisinin özgün, hangisinin ötekinden çıktığı sorusunu yanıtlamak için Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin Altay dillerindeki izleri araştırıldı. Böylece Türkçe üzerinde başladığımız söz başı t-/k- sorunu incelemesi, orta ve eski Türkçe üzerinden Ön Türkçeye kadar uzanmış oldu.
This study investigates the compound gerundive suffix-AnA in Turkish dialects of Iran.-AnA gerundive suffix indicates temporality and functions as –(y)IncA /-(y)UncA kadar ve –r,-Ar, –xr…-mAz gerundive suffix groups of Standard Turkish of Turkish Republic. Here, it is aimed to answer if this suffix is a gerundive suffix or not by exploring the ways of constructing gerundive suffixes in Turkish. In the dialects having-AnA
geçen bir kelimenin, kitabın çevriyazısını yapan araştırmacılar tarafından doğru
okunmadığı kanaatindeyiz. Soylamada BĠR şeklinde geçen kelime,
araştırmacılar tarafından buġur “erkek deve” şeklinde okunmuştur. Söz konusu
soylamada dizeler, ikişer dize halinde semantik koşutluklar oluşturmaktadır.
Şöyle ki bir dizenin anlam dünyası kesin bir şekilde kendisinden sonra gelen ikinci
dizeyle bağlantılıdır. BĠR kelimesinin bulunduğu dize tek başına ele alındığında
dizenin anlamıyla ilgili herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak BĠR
kelimesinin geçtiği dizeyle ikili bir takım oluşturan ikinci dizede kardeş kelimesi
yer almaktadır. Dolayısıyla burada kara deve kelimesi ile kardeş kelimesini ortak
anlam dünyasına götürmek mümkün değildir. Ayrıca soylamada geçen bütün
dizeler belirli konu başlıkları altında toplanmaktadır. BĠR kelimesinin geçtiği
dizeler takımı da aile ile ilgili olup kara deve kelimesinin bu kategoride de yer
almasına imkân yoktur. Bu incelemede BĠR kelimesinin geçtiği dize ile
soylamada geçen diğer dizeler arasındaki anlam ilişkisi göz önünde
bulundurularak söz konusu kelimenin yeniden okunması tarafımızca
denenmiştir. Bu doğrultuda BĠR kelimesinin okunma seçeneklerinden söylemin
anlamına uygun olanı; tarihsel gelişimi, ses ve anlam değişimi yönlerinden
mercek altına alınmıştır.
We are of the opinion that a word which occurs in the soylama having repeated voice “görkli” in the introduction part of the book of Dedem Qorqut, has been wrongly read and transcribed by researchers so far. The word which is written as buġur , has been read as “male camel” by scholars. In the mentioned soylama each hemistich makes up a semantic parallellism with another one. The semantic domain of each hemistich is strictly related to the following second hemistich. When a hemistic containing the word “BĠR” is drawn out of the context, there is no complexity as to the meaning of the hemistich. Yet, the word “kardeş” passes in the second hemstich and this makes up a pair with the previous hemistich in which “BĠR” passes. Consequently there is no possibility to ascribe the word “kara deve” and the word “kardeş” to the same semantic domain. Furthermore, all hemistiches of the soylama are controlled by a specific topic. The set of hemistiches in which “BĠR” passes is about family and there is no possibility for the words “kara deve” to pass in this category. This study tries to retranscribe the word by taking into consideration the semantic relationships between the hemistich in which the word BĠR occurs and other hemstiches of the soylama. In this way from the possible choices of reading of the word, the ones most fit to the discours meaning are examined regarding dimensions of historical phonological and semantic change.
Beside the vocabulary they have, language families, also dissociate by typological features. In this context, one of the typological features that separate Turkish language from the Indo-European languages is the use of possessive suffixes in Turkish. In New Persian, which is qualified as an Indo-European language, possessive suffixes are also used. The use of possessive suffixes in New Persian is contrary to the typological structure of the language family that Persian belongs to. For this reason, by addressing the possessive cases of both Old and New Indo-European languages by diachronic and simultaneous methods, we tried to clarify the use of possessive suffixes in New Persian. Accordingly, the possessive cases of Old Indo-European languages; Latin, Sanskrit, Avestan, Old Persian, Middle Persian, and Sogdian, were studied. At the end of the study, possessive suffixes were not found in any of the so called languages. Moreover, the possessive cases of English and Russian, which are part of the new European languages, were assessed. And it is observed that possessive suffixes are not used in English and Russian as well. In addition, it was considered that possessive suffixes may have been transmitted into Persian from Iranian languages that do not have a writing tradition. Therefore, the possessive cases of the New Iranian Languages; Baloch, Tat, Talysh, and Gaelic, were examined. We observed that possessive suffixes were not used in the so-called Iranian languages too. It is appeared in our study that possessive suffixes are not used in any of the Indo-European languages except of New Persian. These possessive suffixes that are used in New Persian are seen since the beginning of New Persian. We think that the use of possessive suffixes in New Persian has developed with the influence of Turkish language. Nonetheless, comparing both languages in terms of structure will determine an absolute predication.
Drafts by Cihangir Kızılözen
Books by Cihangir Kızılözen
XX. yüzyılın siyasî, askerî erkini elinde tutan irade Türkçenin yeryüzünden silinmesi konusunda kararlıydı. Türk yurtları üzerine zifiri karanlığın çöktüğü o günlerde Türk dilini, kültürünü, Türk adını koruyacak bir doktrinin, öğretinin doğması, doğacak olan bu öğretiyi uygulanmaya geçirecek çelik iradenin ortaya çıkması gerekiyordu. Bu öğretinin gücü karanlığı kaldırmağa, gökyüzünü aydınlatmağa yetmeyebilirdi ancak bir yıldız gibi aydınlığın unutulmamasını sağlayacak, ışığı unutturmayacaktı. Bu öğreti, Türk adının belleklerden silinmesini durduracak, Türklerin konuştuğu dilin adının Türkçe olduğunu canlı tutacak, Türkçenin özgürce nefes alacağı alanı sağlayan yeni bir öğreti olmalıydı. Türk dili birçok kez nezleye yakalanmış: Çince Nezlesi, Farsça Nezlesi, Arapça Nezlesi, Fransızca Nezlesi, Rusça Nezlesi. Türkçenin yakalandığı son hastalık artık nezle olmaktan çıkmış kırgın seviyesindeydi. Gökyüzü, Türkçeyi bu kırgından kurtaracak yıldızın Türkiye Cumhuriyeti olmasına karar vermişti. Bu yıldızın arkasındaki öğreti, Türk ulusunu, onun dilini, kültürünü yaşatmayı amaçlayan; bu doğrultuda devletin adını Türkiye, dilinin adını Türkçe, ulusun Türk olarak tanımlayan öğretidir. Bu öğreti tarihin derinliğinden süzülüp gelen Türk ulusunun deneyimlerinin, birikimlerinin, bilgeliğinin dışavurumudur. Bu öğretinin başöğretmeni ise hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Türkçenin korunmasına yönelik birçok fikir akımı ortaya atılmış, birçok kişi Türkçenin korunmasına yönelik görüş bildirmiştir elbet, ancak hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu irade kadar onu hukukî zemine oturtarak güvence altına almamıştır.
Türk Kağanı Yüce Oğuz’un Destanı, bize günümüze değin bildiklerimizin dışında bir Oğuz Kağan görüntüsü sunuyor. Reşîdüddin anlattığı gibi bütün ülkeleri vergiye bağlayan, işgal ettiği topraklardan zorla ganimet toplayan biri değildir Oğuz Kağan. Tam tersine girdiği ülkelere iyilik, iyi töre, güzel ahlak, sağlıklı davranış, bolluk, güzellik götüren, halk arasında yakınlık kurmayı sağlayan, her türlü kötülüğü ortadan kaldıran bir kurtarıcıdır o.
Çeviri kaydetmek için çok uzun
در این تحقیق بر کلمه yavru که فکر می کنیم از ترکی به فارسی رفته و از فارسی به ترکی برگشته تاکید شده است. پس از اینکه کلمه yavru از ترکی وارد فارسی شد و صدا و معنی آن در فارسی تغییر کرد، برای ردیابی شکل قدیمی yavru باید به منابع ترکی قدیم نگاه می شد، اما کلمه yavru به معنای کودک در ترکی قدیم یافت نمی شود. به همین دلیل، با در نظر گرفتن آوایی تاریخی زبان ترکی، واژه مورد بحث را بازسازی (reconstruction) کردیم. می دانیم که صامت های -v که در ترکی استفاده می شود از صامت -b- می آیند. بر اساس این اطلاعات می توان گفت که صامت -v در کلمه yavru از -b- ساخته شده است و بنابراین yavru از شکل yabru* متولد شده است. در پرتو این اطلاعات، ما تحقیقات خود را از فرم اولیه *yabru (prototype) ادامه دادیم. علاوه بر منابع قدیمی ترکی و فارسی، مطالعه ما بر اساس مطالعات منشا هر دو زبان بود. بسیاری از کلماتی که در زبان های استاندارد به کار نمی روند، در گویش هایی یافت می شوند که دستخوش تغییرات صوتی و معنا شده اند. بر اساس این رویکرد، بررسی شد که آیا کلمه yavru در گویش های ترکی ترکیه به کار می رود یا خیر. در یک واحد معنادار، اصوات و معنا یک کل هستند. این دو (صدا/معنا) مکمل یکدیگر هستند. به همین دلیل، ویژگیهای معنایی واژههایی که روی آنها تمرکز میکنیم تغییرات معنایی آنها هم در نظر گرفته شده است.
In this study, the word yavru, which we think went from Turkish to Persian and came back to Turkish from Persian, was emphasized. After the word "yavru" entered Persian from Turkish and changed its sound and meaning in Persian, it was needed to trace the old form of the yavru, which returned to Turkish, but the word yavru used to mean child is not found in Old Turkish sources. For this reason, we have restructured the word in question, taking into account the historical phonetics of Turkish. We know that the -v consonants used in Turkish come from the -b- consonant. Based on this information, we can say that the -v consonant in the word yavru is born from -b-, therefore * yavru is born from the form *yabru. In the light of this information, we continued our research starting from the *yabru prototype. In addition to the old sources of Turkish and Persian, our study was based on the studies on the origin of both languages. Many words that are not used in standard languages are found in dialects that have undergone sound and meaning changes. Based on this approach, it was examined whether the word cub is used in Turkey Turkish dialects. In a meaningful unit, sounds and meaning are a whole. These two (sound/meaning) complement each other. For this reason, the semantic features of the words we focus on and the meaning changes they have undergone have been taken into consideration.
In Persian language there are several words beginning with t-which occur as words beginning with kin Turkish language without difference in their senses. Moreover, there are several words in Persian language beginning with k-which occur as words beginning with tin Turkic language without difference in their meanings. As known phonetic values of the t and k consonants are different. Up to now, the problem of initial t-/k-has not been dealt with in the relations of Turkish and Persian languages. In this review we wanted to explain this problem. In our investigation, examining modern and historical Turkic and Persian languages, discusses t-/k-correspondence as it is observed in the words such as kırık "broken"/ terek "fracture", tāvel "swollen wound" / kabar "swollen wound", kırış-"to wrinkle" / terenc-"to wrinkle", kere "butter" / tere "butter". This study tries to answer the question of the source of this equivalence. Therefore, this equivalence of the words displaying t-and kin the new Persian and new Turkish dialects are reviewed in ancient and early Persian languages end early Turkish resources too. Also, we searched the root of this words in the Indo-European language family and Altaic language family.
In New Persian language the form of the first person pronoun is men. In some Turkic dialects the first person pronoun is used as men too. As known Turkish and Persian are not from common language family. So how to explain the first person pronoun which is common in both languages? In this case, there are some possibilities. The first possibility is the result of an borrowing. The second possibility is a coincidence. This word may have been borrowed from Turkish to Persian or may have been borrowed from Persian to Turkish. But this article emphasize a third possibility about this issue. This possibility is areal linguistic. In this investigation is discussed the first person pronoun men (I) with all aspects that is used in Turkish and Persian. Also the first single person pronoun in old, middle and new Iranian languages is compared with the first single person pronoun in New Persian. Finally the relationship between the first single pronoun (men) in New Persian and the first single person (ben) in Turkish tried to explain.
Kimi Türk lehçelerinde t- ile başlayan birkaç sözcüğün anlam değişimine uğramadan başka lehçelerde k- ile başladığı görülüyor. Birbirlerinin yerine geçen t ve k ünsüzlerinin sesbirim değerleri farklıdır. Ancak tespit ettiğimiz sözcüklerde birbirlerinin yerine geçtiklerinde herhangi bir anlam değişikliğine neden olmadıklarından birbirinin dengi konumundadırlar. Günümüze değin Türk lehçeleri üzerine yapılan çalışmalarda, Türk lehçelerinin fonetik sınıflandırılmalarında söz başı t-/k- sorununa değinilmemiştir. Bu incelemede Türkçenin çağdaş ve tarihî lehçeleri göz önünde bulundurarak top/kop “çok”; kay-/tay- “kaymak” gibi sözcüklerde görülen t- / k- denkliği üzerinde durulmuştur. Bu denkliğin nasıl ortaya çıktığı sorusu yanıtlanmak istenmiştir. Bu doğrultuda çağdaş Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin eski ve orta dönem Türk kaynaklarındaki kullanımları gözden geçirilmiştir. Günümüz Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin tarihî Türk kaynaklarında da iki biçimli kullanımı bu sorunun Ön Türkçeye kadar uzandığını göstermektedir. Söz başı t- / k- ünsüzlerinden hangisinin özgün, hangisinin ötekinden çıktığı sorusunu yanıtlamak için Türk lehçelerinde t-li ve k-li biçimleri olan sözcüklerin Altay dillerindeki izleri araştırıldı. Böylece Türkçe üzerinde başladığımız söz başı t-/k- sorunu incelemesi, orta ve eski Türkçe üzerinden Ön Türkçeye kadar uzanmış oldu.
This study investigates the compound gerundive suffix-AnA in Turkish dialects of Iran.-AnA gerundive suffix indicates temporality and functions as –(y)IncA /-(y)UncA kadar ve –r,-Ar, –xr…-mAz gerundive suffix groups of Standard Turkish of Turkish Republic. Here, it is aimed to answer if this suffix is a gerundive suffix or not by exploring the ways of constructing gerundive suffixes in Turkish. In the dialects having-AnA
geçen bir kelimenin, kitabın çevriyazısını yapan araştırmacılar tarafından doğru
okunmadığı kanaatindeyiz. Soylamada BĠR şeklinde geçen kelime,
araştırmacılar tarafından buġur “erkek deve” şeklinde okunmuştur. Söz konusu
soylamada dizeler, ikişer dize halinde semantik koşutluklar oluşturmaktadır.
Şöyle ki bir dizenin anlam dünyası kesin bir şekilde kendisinden sonra gelen ikinci
dizeyle bağlantılıdır. BĠR kelimesinin bulunduğu dize tek başına ele alındığında
dizenin anlamıyla ilgili herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak BĠR
kelimesinin geçtiği dizeyle ikili bir takım oluşturan ikinci dizede kardeş kelimesi
yer almaktadır. Dolayısıyla burada kara deve kelimesi ile kardeş kelimesini ortak
anlam dünyasına götürmek mümkün değildir. Ayrıca soylamada geçen bütün
dizeler belirli konu başlıkları altında toplanmaktadır. BĠR kelimesinin geçtiği
dizeler takımı da aile ile ilgili olup kara deve kelimesinin bu kategoride de yer
almasına imkân yoktur. Bu incelemede BĠR kelimesinin geçtiği dize ile
soylamada geçen diğer dizeler arasındaki anlam ilişkisi göz önünde
bulundurularak söz konusu kelimenin yeniden okunması tarafımızca
denenmiştir. Bu doğrultuda BĠR kelimesinin okunma seçeneklerinden söylemin
anlamına uygun olanı; tarihsel gelişimi, ses ve anlam değişimi yönlerinden
mercek altına alınmıştır.
We are of the opinion that a word which occurs in the soylama having repeated voice “görkli” in the introduction part of the book of Dedem Qorqut, has been wrongly read and transcribed by researchers so far. The word which is written as buġur , has been read as “male camel” by scholars. In the mentioned soylama each hemistich makes up a semantic parallellism with another one. The semantic domain of each hemistich is strictly related to the following second hemistich. When a hemistic containing the word “BĠR” is drawn out of the context, there is no complexity as to the meaning of the hemistich. Yet, the word “kardeş” passes in the second hemstich and this makes up a pair with the previous hemistich in which “BĠR” passes. Consequently there is no possibility to ascribe the word “kara deve” and the word “kardeş” to the same semantic domain. Furthermore, all hemistiches of the soylama are controlled by a specific topic. The set of hemistiches in which “BĠR” passes is about family and there is no possibility for the words “kara deve” to pass in this category. This study tries to retranscribe the word by taking into consideration the semantic relationships between the hemistich in which the word BĠR occurs and other hemstiches of the soylama. In this way from the possible choices of reading of the word, the ones most fit to the discours meaning are examined regarding dimensions of historical phonological and semantic change.
Beside the vocabulary they have, language families, also dissociate by typological features. In this context, one of the typological features that separate Turkish language from the Indo-European languages is the use of possessive suffixes in Turkish. In New Persian, which is qualified as an Indo-European language, possessive suffixes are also used. The use of possessive suffixes in New Persian is contrary to the typological structure of the language family that Persian belongs to. For this reason, by addressing the possessive cases of both Old and New Indo-European languages by diachronic and simultaneous methods, we tried to clarify the use of possessive suffixes in New Persian. Accordingly, the possessive cases of Old Indo-European languages; Latin, Sanskrit, Avestan, Old Persian, Middle Persian, and Sogdian, were studied. At the end of the study, possessive suffixes were not found in any of the so called languages. Moreover, the possessive cases of English and Russian, which are part of the new European languages, were assessed. And it is observed that possessive suffixes are not used in English and Russian as well. In addition, it was considered that possessive suffixes may have been transmitted into Persian from Iranian languages that do not have a writing tradition. Therefore, the possessive cases of the New Iranian Languages; Baloch, Tat, Talysh, and Gaelic, were examined. We observed that possessive suffixes were not used in the so-called Iranian languages too. It is appeared in our study that possessive suffixes are not used in any of the Indo-European languages except of New Persian. These possessive suffixes that are used in New Persian are seen since the beginning of New Persian. We think that the use of possessive suffixes in New Persian has developed with the influence of Turkish language. Nonetheless, comparing both languages in terms of structure will determine an absolute predication.
XX. yüzyılın siyasî, askerî erkini elinde tutan irade Türkçenin yeryüzünden silinmesi konusunda kararlıydı. Türk yurtları üzerine zifiri karanlığın çöktüğü o günlerde Türk dilini, kültürünü, Türk adını koruyacak bir doktrinin, öğretinin doğması, doğacak olan bu öğretiyi uygulanmaya geçirecek çelik iradenin ortaya çıkması gerekiyordu. Bu öğretinin gücü karanlığı kaldırmağa, gökyüzünü aydınlatmağa yetmeyebilirdi ancak bir yıldız gibi aydınlığın unutulmamasını sağlayacak, ışığı unutturmayacaktı. Bu öğreti, Türk adının belleklerden silinmesini durduracak, Türklerin konuştuğu dilin adının Türkçe olduğunu canlı tutacak, Türkçenin özgürce nefes alacağı alanı sağlayan yeni bir öğreti olmalıydı. Türk dili birçok kez nezleye yakalanmış: Çince Nezlesi, Farsça Nezlesi, Arapça Nezlesi, Fransızca Nezlesi, Rusça Nezlesi. Türkçenin yakalandığı son hastalık artık nezle olmaktan çıkmış kırgın seviyesindeydi. Gökyüzü, Türkçeyi bu kırgından kurtaracak yıldızın Türkiye Cumhuriyeti olmasına karar vermişti. Bu yıldızın arkasındaki öğreti, Türk ulusunu, onun dilini, kültürünü yaşatmayı amaçlayan; bu doğrultuda devletin adını Türkiye, dilinin adını Türkçe, ulusun Türk olarak tanımlayan öğretidir. Bu öğreti tarihin derinliğinden süzülüp gelen Türk ulusunun deneyimlerinin, birikimlerinin, bilgeliğinin dışavurumudur. Bu öğretinin başöğretmeni ise hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Türkçenin korunmasına yönelik birçok fikir akımı ortaya atılmış, birçok kişi Türkçenin korunmasına yönelik görüş bildirmiştir elbet, ancak hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu irade kadar onu hukukî zemine oturtarak güvence altına almamıştır.
Türk Kağanı Yüce Oğuz’un Destanı, bize günümüze değin bildiklerimizin dışında bir Oğuz Kağan görüntüsü sunuyor. Reşîdüddin anlattığı gibi bütün ülkeleri vergiye bağlayan, işgal ettiği topraklardan zorla ganimet toplayan biri değildir Oğuz Kağan. Tam tersine girdiği ülkelere iyilik, iyi töre, güzel ahlak, sağlıklı davranış, bolluk, güzellik götüren, halk arasında yakınlık kurmayı sağlayan, her türlü kötülüğü ortadan kaldıran bir kurtarıcıdır o.
Türk-Fars dil ilişkilerinde ezberleri bozan bu kitap, yazarın karşılaştırmalı dilbilim yöntemini kullanarak kaleme aldığı bir eserdir. Hint-Avrupa ve Altay dil ailelerinden 125 dil, lehçenin karşılaştırıldığı; Hint-Avrupa dilleri, Altay dilleri, İranî diller, Fars dili ve Türk dili kökenbilgisi sözlüklerinin yanı sıra birçok kaynağın tarandığı çalışmada, günümüze kadar Farsça’dan Türkçe’ye geçtiğinden kuşku duyulmayan, namaz, küre, tava, çare, ciğer, zırh, çene, kenar, tava, kırmızı, köhne gibi sözcüklerin aslında çok eski devirlerde Türkçe’den eski ve orta İranî dillere geçmiş olduğu ileri sürülmektedir. Altmış sekiz sözcüğün mercek altına alındığı çalışmada, Türkçe sözlüklerde Arapça kökenli olduğu belirtilen kubbe, tabak gibi sözcüklerin de Türkçe’den orta dönem İranî dillere, İranî dillerden Arapça’ya geçtiği daha sonra Arapça aracılığıyla Türkçe’ye döndüğü savunulmaktadır. Elinizdeki kitap bu yönüyle Türk diline ait en eski sözcükleri gün ışığına çıkarırken, karşılaştırmalı dil bilim, Altay dilleri, dil ilişkileri gibi önemli konuları gündeme getiren akademik bir çalışma olması bakımından, büyük bir önem arz etmektedir.
görüşü gibi birçok konu başlığı altında incelenmiştir. Bu incelemelerin büyük bir bölümü doğrudan Arap alfabesiyle yazılmış
metin üzerinden değil de bu eserin Latin veya Kiril alfabesine
yapılmış okumaları üzerinden yapılmıştır. Herhangi bir metinle
ilgili yapılan yanlış okuma, o eserin gerçek değerinin gün ışığına
çıkmasını engellemekle kalmaz kendisini referans alan bütün
çalışmalara da yanlış kaynaklık eder. Dedem Korkut Kitabı üzerine yaptığım uzun soluklu çalışmalarda birçok yapının yanlış
okunduğunu gözlemledim. Gözlemlediğim bu yapıların bir
bölümünün Güney Azerbaycan Türkçesi ağızlarından ErdebilHalhal ağızlarında kullanılmakta olduğuna, bölge halkı tarafından anlaşılan yapılar olduğuna bölgeden yaptığım derlemelerle
bölge üzerine yaptığım araştırmalar sonucunda tanıklık ettim.
Bu bildiride Dedem Korkut Kitabı’nda geçen ancak araştırmacılarca yanlış okunan kimi yapıların Halhal ağızlarındaki kullanımı mercek altına alınmıştır. Bildirimiz Güney Azerbaycan Türkçesi ağızlarının filoloji çalışmalarında ne denli önemli olduğunu
ortaya koymaktadır.
Summary
The Dedem Qorqut Kitabi has been examined in many
aspects such as language, folklore, belief system and world
view. These examinations were mostly carried out not on the
text written in the Arabic alphabet, but on the texts of this work
that were translated into Latin or Cyrillic alphabet. Misreading
any historical work prevents the true value of that work from
being revealed. It also serves as a false source for all studies that
reference it. I have been researching the Dedem Qorqut Kitabi
for a long time. In my studies, I saw that many of the structures
in this book were misread. While I was making compilations
from the Southern Azerbaijan region, I saw that many of the
wrongly read structures mentioned in the Dedem Qorqut Kitabi
are used in the Erdebil-Halhal dialects of Southern Azerbaijani
Turkish. I observed that the local people understood these
structures and used them actively.
In this paper, examines those structures that are also used
in Halhal dialects and are included in the Book of Dede Qorqut,
but researchers have misread them. This paper shows how
important the southern Azerbaijani Turkish dialects are for
philological studies. Especially while re-reading the Dedem
Qorqut Kitabi, I saw firsthand that Halhal dialects help in
solving many problems.
In the studies on the Dedem Korkut Kitabi, is seen that many words are misread. These misreadings inevitably led to misinterpretations. One of these misreadings is in the epic where Kazan Khan was captured and rescued by his son. The enemy says to Kazan Khan, “humiliate Oghuz, praise us”. Kazan Khan sings a few poems in response to this request. In this study, it has been argued that the three words in the poems in question were misread by the researchers. One of these words, which we think the researchers misread is Arḳıç, and the second is Ṣancıda, the third is yayḳanur. In this paper, these two words are re-read. With this new reading, an important information that Kazan Khan wanted to convey about himself was emphasized. In the poem we focus on, Kazan Khan talks about a country he conquered. Kazan Khan does not say the name of this country. However, he states that the country he conquered was in the Arabian Sea. Kazan Khan also says that in this country he conquered, he demolished the church and built a masjid instead. On the shores of the Arabian Sea, the Indian peninsula and the Arabian peninsula are located. It cannot be said that Islam was brought to the Arabian peninsula by Kazan Khan. However, it is known that the Turks were influential in the spread of Islam in the Indian subcontinent. This information shows that the country Kazan Khan is talking about may be India/Pakistan. Our research shows that this cultural information may belong to India. In addition, the words we reread also provide information about Indian culture. This information shows that the country that Kazan Khan conquered was India.