Papers by burcu arıkan
İdeal Kent Kent Araştırmaları Dergisi, 2016
Öz Kent mekânı daimi bir dönüşüm süreci içerisindedir ve bu süreç küresel ve yerel çeşitli ekonom... more Öz Kent mekânı daimi bir dönüşüm süreci içerisindedir ve bu süreç küresel ve yerel çeşitli ekonomik, politik, sosyal dinamikler ile kentli, yerel yönetimler ve yükleniciler gibi aktörlerin bu değişim karşısındaki tavırları doğrultusunda şekillenmektedir. Kentleşme sürecinde en baskın mimari ürün olan konut ise gündelik ha-yatın temel birimi olarak kentlinin kamusal alanla kurduğu ilişki biçimlerini tüm bu dinamiklerin etkisiyle sürekli yeniden kurgulamaktadır. Bireyin özel alanı olarak konut, kent ile sokak ve mahalle aracılığıyla kurulan ilişkinin ilk adımıdır. Aynı zamanda yapı stokunda önemli bir paya sahip olması nedeniyle kent-leşmenin önemli bir bölümü konutun gelişimiyle gerçekleşir. Bu nedenle konut alanlarında yaşanan dönü-şüm süreci hem kentleşmeden beslenen hem de kentleşmenin doğrultusunu belirleyen bir süreç olmaktadır. Bu durumda konutun gelişimini anlamak için kentleşmeyi, kentleşmeyi anlamak içinse konutu anlamak gerekmektedir. Bu çalışmada konut dokusunun ve kentin oluşum/değişim hikâyesi Kadıköy'de bulunan Feneryolu Mahal-lesi üzerinden irdelenmiştir. Bir mahallenin fiziksel yapısının tanık olunan andan ibaret olmadığını, geç-mişten bugüne ve geleceğe doğru bir akış olduğunu görmek açısından sadece mevcut durum değil, o du-rumu oluşturan süreç incelenmiştir. Seçilen alanda 175 parselin arşiv bilgilerinin detaylı analizi sonu-cunda mahallede bulunan farklı tarihsel süreçlerin ortaya çıkardığı konut katmanları tespit edilmiştir. Bu katmanların mekânsal analizi yapılmış, farklı dönemlerde değişen konut-bahçe-sokak ilişkileri irdelenmiş-tir. Sonuç olarak Feneryolu Mahallesi konut alanı olarak kullanılmaya başlandığı ilk andan itibaren sürekli değişmiş, ülkede gerçekleşen ulusal ve yerel ölçekte bütün gelişmelerle sürekli yıkılıp yeniden inşa edilmiş; bir yandan da geçmişin izlerini günümüze getirmiştir. Başlangıçta bir sayfiye banliyösü olan ve büyük bahçeli ahşap köşklerden oluşan Feneryolu Mahallesi zamanla modern villaların inşasına ve sonrasında kat mülkiyetli apartmanlara şahit olmuştur. En son dönemde ise güvenlikli apartman bloklarının oluşumun gözlendiği mahallede konut dokusu değişirken bahçe kullanımı azalmış, sokakla ilişki zayıflamış ve giderek içe kapalı, parçalı bir yapıya sahip olmaya başlamıştır. Çalışma esnasında tespit edilen, her dönemden ör-neklerin gözlendiği katmanlı yapısı, farklı dönemlere ait farklı konut-sokak ilişkilerinin gözlenebilmesine olanak sağlamıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ENHR CONFERENCES 2012, Lillehammer, NORWAY, 2012
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Opinion Pieces by burcu arıkan
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
"neyse sevgili doktor, biz kediylen evde bekliyoruz, bir gün devrim eve gelecek, bizimle çay içec... more "neyse sevgili doktor, biz kediylen evde bekliyoruz, bir gün devrim eve gelecek, bizimle çay içecek, inanıyoruz! "
Bookmarks Related papers MentionsView impact
"Bunları kafamda kurarken, evimde Slyvia Path’in intiharını izliyordum… Bunları gidip onun da kul... more "Bunları kafamda kurarken, evimde Slyvia Path’in intiharını izliyordum… Bunları gidip onun da kulağına fısıldamak istedim. İçim acıdı hikâyesini, kendini kimsesiz bırakışını izlerken. “Bu öyle kolektif bir yalnızlık ki, hiç yalnız değilsin” demek istedim. Ve korktum hayat denen şeyin onun gibi bir kadını dahi nasıl bir hızla yok edebildiğini görünce."
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Interviews by burcu arıkan
Katılımcı bir yerel yönetim anlayışı için bir araya gelen yurttaşların oluşturduğu Beyoğlu Yurtta... more Katılımcı bir yerel yönetim anlayışı için bir araya gelen yurttaşların oluşturduğu Beyoğlu Yurttaş Meclisi, yerel yönetimlerde katılım üzerine bir toplantı gerçekleştirdi.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Kamuoyunda " Martı Projesi " olarak bilinen Kabataş Aktarma Merkezi projesi geçtiğimiz hafta ipta... more Kamuoyunda " Martı Projesi " olarak bilinen Kabataş Aktarma Merkezi projesi geçtiğimiz hafta iptal edildiği iddiasıyla yeniden gündeme geldi. İddialar üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi, projenin tamamen iptal edilmediğini; yalnızca zeminin altında yapılacak olan kısımların yapılmaması kararı verildiğini açıkladı. Belediyenin 8 Mart 2017 tarihli açıklamasında Kabataş'ta 60 bin metrekarelik bir meydan ve meydanın altında metro bağlantısı, müze ve sergi salonları, bin araç kapasiteli bir otopark, pazar ve mağazalar bulunacağı duyurulmuştu. Bunun yanısıra projenin kara kısmında araç alt geçidi ve zemin altı otobüs durakları bulunacaktı. İptal edilen kısımlar zemin altında planlanan fonksiyonları kapsıyor. Mevcut durumda beton dolgu ile meydan ve iskeleler tamamlanarak projenin kullanıma açılacağı ifade edildi.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Talks by burcu arıkan
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Burcu Arıkan ve Esra Çapraz ile hazırlanmış ve sunulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Book Chapter by burcu arıkan
İstanbul’da Konut [binbir çeşit], 2016
Küreselleşme başta olmak üzere çok farklı faktörlerin etkisi ile son yirmi yılda Türkiye genelind... more Küreselleşme başta olmak üzere çok farklı faktörlerin etkisi ile son yirmi yılda Türkiye genelinde yaşanan değişim/dönüşüm süreçleri konut olgusunu çok yönlü olarak ele almayı gerekli kılmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimari Tasarım ve Tipoloji Çalışma Grubu öğretim üyeleri ile kurumumuz dışındaki değerli mimar ve araştırmacıların araştırma ve makalelerini içeren bu kitap, İstanbul’da son yirmi yıldır süregelmekte olan hızlı değişim/dönüşüm süreçlerinde konut olgusunun durduğu noktayı farklı boyutlarıyla deşifre etmeyi hedeflemektedir. Bu çerçevede konut politikaları, tarihi kent merkezlerindeki konut yerleşimlerinin değişim süreçleri, kentsel dönüşüm, yasal düzenlemeler ve konut dinamikleri, konut yerleşimlerindeki sosyo-kültürel ve mekânsal çeşitlilik, değişen konut tipolojileri, kentsel katmanlaşma, değişen sınırlar ve konut tercihleri konularına İstanbul’un farklı bölgeleri mercek altına alınarak geniş bir perspektiften bakılmıştır. Hepimizi derinden sarsan çok ani kaybımız Doç. Dr. AytangaDener’in hazırlık ve fikir aşamasında önerdiği ismi ile İstanbul’da konut [binbir çeşit] kitabı onun çok değerli anısına ithaf edilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Master Thesis by burcu arıkan
This thesis deals with a specific method of space production which is called ifraz. Ifraz means d... more This thesis deals with a specific method of space production which is called ifraz. Ifraz means dividing a larger piece of land into smaller, and this method may be implemented in various ways depending on the context. This study will focus on parceling empty suburban areas to commodify nature and sell and transform agricultural forests, gardens, and yards into built areas. I will briefly demonstrate the literature on urban history, land, property, and infrastructure to base my findings on ifraz and urbanization. Through a more extensive set of the archival scan, ifraz, in
general, will be demonstrated as an intensified type of space production in the nineteenth century, accelerating significantly with the Tanzimat Edict. Then, a detailed analysis of Icadiye Neighborhood as the case study will present a specific model of urbanization via the commodification of empty suburban landscapes. Icadiye is also important in terms of being an Armenian neighborhood.
Both demonstrate specific features of nineteenth-century urbanization and the continuum of an urban sprawl dating back to the seventeenth century; Icadiye will contribute to the discussions on center/ periphery, urban/ suburban distinctions. In the general context, I will expand Islamic city conception and approaches detached from the dynamics of capitalism in urban historiography to raise new questions, and ifraz in a broader sense, has great potentials for further studies.
Bu tez ifraz şeklinde tanımlanan ve büyük bir toprak parçasının daha küçük
parsellere bölünmesi şeklinde özetlenebilecek bir mekan üretim yöntemi üzerine odaklanmaktadır. Bu yöntemin farklı bağlam ve coğrafyalarda amacı ve sonucu farklılaşan uygulama biçimleri olmakla beraber bu çalışma bunlardan bir tanesi üzerinde duracaktır. İfrazın karşımıza çıkan kullanım biçimlerinden yaygın bir tanesi taşra/ çeper diyebileceğimiz alanlarda çoğunlukla tarım arazisi, orman, bağ, bahçe vb bölgelerin parçalanıp satılarak metalaştırılması ve imara açılmasıdır. Bu yöntemi detaylıca tartışabilmek adına kent tarihi, toprak mülkiyeti, altyapı gibi araştırma alanlarının literatürlerinden yola çıkarak öncelikle ifraza dair genel bir çerçeve çizilecek ve bu yöntemin on dokuzuncu yüzyılda özellikle, özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında özel mülkiyetin önem kazandığı dönemde yoğunlaşması üzerinden bir arşiv araştırması sunulacaktır. Bu genel çerçeve üzerinden İcadiye Mahallesi örneği üzerine yapılan detaylı belge okuma ve analizi sonucunda çeperde bir tarım arazisinin ifraz yoluyla metalaşması ve altyapı inşası ile kentleşmesi incelenecektir.
Bu tezin önemli bir başka amacı ise İcadiye Mahallesi örneği üzerinden İslam Kenti kavramsallaştırmasına bir alternatif sunmaktır. Bir Ermeni Mahallesi olan İcadiye Mahallesi on yedinci yüzyılda temelleri atılan Uskudar Ermeni cemaatinin kentsel mekanda yayılmasının on dokuzuncu yüzyıl aşamasıdır. Bu tarihsel sürekliliğe de değinerek merkez/çeper ilişkisi tartışmalarına da bir katkı sunulacaktır. Genel bağlamda ifraz, kent/kentleşme tarihinde çok önemli yeni bakış açıları sağlayabilecek bir başlık olması ve üzerine yapılan çalışmaların azlığı açısından önemlidir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Drafts by burcu arıkan
In this analysis of Hagop Mıntzuri’s book called Istanbul Anıları, I aimed to discuss the formati... more In this analysis of Hagop Mıntzuri’s book called Istanbul Anıları, I aimed to discuss the formation of a flâneur due to the specific conditions of the late 19th century Istanbul. First I argued that walking was a strategy of Hagop the pandukth and his strolls were records of a lost life. In that context memory and narration was the resurrection of that space of history. And his specific conditions of being an Armenian migrant who had been educated in his village and being a worker in Istanbul combined the pandukth with the flaneur. As remembering the flaneries of his youth, Mıntzuri’s memorials were post-genocide texts. It is striking that his depictions of his strolls in his childhood gave a sense as if nothing had happened. This texts were almost a preserved world. He was trying to balance between two lives, one that had been torn away from him and one that he had in his hands to survive: “Two distinct worlds where only the clouds had stayed the same.”
I drew a parallel between this kinds of resurrecting the early life memories before an abrupt breaking point in relation to Benjamin’s childhood memories in exile. He wrote his memories and in the midst of his escape from Gestapo, he achieved to handle them to a savior. He wanted them to survive and to be read. Also Mintzuri hanged on to the immortality of the prose as a resistance to the Angelus Novus:
I am so glad that all my works were serialized. They didn’t remain as manuscripts. If my pieces will not provide any benefit, they would be condemned to be forgotten even though they were covered with glitter covers. On the contrary, even underground they are, they would be found. Prose don’t die, Prose is immortal.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Wine becoming visible as a tool of socialization in 16 th century Istanbul Burcu Arıkan Çınar 201... more Wine becoming visible as a tool of socialization in 16 th century Istanbul Burcu Arıkan Çınar 2017760003 "To every servant all things are forgiven Except the public commission of sin." 1 Consumption of alcohol has been an issue of control over space since the early periods of Ottoman Empire. Regulations over alcoholic drinks were directly related with the boundaries of public and private spheres and also the boundaries between different groups of society. Through this research, my aim is to construct a multifaceted narrative of urban space and find out the trespasses and overlaps of public and private spaces in relation to urbanites from different religious, sexual and social belongings. My paper will be focusing on the second half of the 16 th century due to its being a period of transition in terms of urban life. First of all I will refer to the discussions on public and private spheres of Ottoman urban space. Then I will briefly discuss the social and spatial connotations of alcohol consumption in relation to the dichotomies and tensions existing in Ottoman society. To elaborate on this background, I will analyze the official documents which are mühimme registers and kadı registers that I have gathered through the research I have conducted on Prime Minister's Ottoman Achieves.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
BOOK REVIEW of “Possessors and Possessed: Museums, Archeology, and the Visualization of History i... more BOOK REVIEW of “Possessors and Possessed: Museums, Archeology, and the Visualization of History in the Late Ottoman Empire” by Wendy Shaw
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Seyahat günlükleri ve hatıralar, birer tarihi kaynak olarak zengin içeriklerdir. Özellikle resmi ... more Seyahat günlükleri ve hatıralar, birer tarihi kaynak olarak zengin içeriklerdir. Özellikle resmi belgelerde izini sürmenin daha zor olduğu toplumsal kesimlerin tarihini ortaya çıkarmak açsından önemlidirler. Kadınların tarih yazımında birer özne olarak var olmasına dair çalışmalar son dönemlerde artmış, eğitim imkânlarına ulaşma imkânı olan sınıflardan kadınların metinleri de bu anlamda üzerine çalışılan kaynaklar olmuştur. Demetra Vaka’nın “Unveiled Women of Stamboul”, Zeynep Hanım’ın “A Turkish Woman’s European Impressions” ve Melek Hanım’ın “How I Escaped from the Harem and How I Became a Dressmaker” başlıklı metinleri uzun zaman önce basılmış olsalar da çok başka soruların cevaplarını verebilecek derinliktedirler. İstanbul’dan çeşitli nedenlerle ayrılan bu kadınlardan Melek Hanım kendine bir hayat kurmuş ve geri dönmemiş; Zeynep Hanım Avrupa’da aradığını bulamamış ve bambaşka biri olarak geri dönmüş; Demetra Vaka ise hep Amerika ve İstanbul arasında gidip gelmiştir. Üç kadının da ortak noktası, tek bir Osmanlı kadını tanımı olmadığını bize gösteren özgün benlik ve deneyimlerini yazabilmiş, yayınlayabilmiş olmalarıdır.
Osmanlı kadınlarının var oluşu çoğu zaman bir özgürleşme söylemi üzerinden tartışılır. Bu çalışmanın hedefi, entelektüel alanda üretilen metinlerin gölgesinde kalan kadın deneyimlerini irdelemek ve onlara atanmış görev olan, iyi eş ve anne rolleri dışına çıktıkları durumları araştırmaktır. Seçilen üç kitabın yazarı da evden ayrılmış, sınır aşırı seyahatler etmiş, hem hayal ettikleri Osmanlı dışı dünyaya, hem geride bıraktıkları eve, hem de kendilerine dair çelişkiler ve sorgulamalar dolu hayatlar yaşamıştır. Dönemin baskın entelektüel söylemi, onlara iyi eş olmak ve eğitimli nesiller yetiştirmek için eğitim almayı salık verirken; onlar bu daracık imkânla öngörülmedik yollara sapmış; saptıkları yollarda bir başka var oluşu kovalamışlardır. Bu atanmış görev ile keşfedilmiş benlik arasında, eşikte bir varoluş halinde gidip gelen Zeynep, Melek ve Demetra dönemin eğitimli üst sınıf kadınlarından beklenin ötesinde, özgürlükten sınıf çatışmasına, çalışmaktan memlekete dair birçok tecrübe edinmiş ve bunlara dair yorumlarını, duygularını okuyucularına aktarmışlardır. Onların bu eşikte olma halleri hayal kırıklığı ihtimalleriyle dolu olsa da, kendilerine güvenlerini, benliklerini pekiştiren bir süreç de olmuştur. Modernleşen Osmanlı devletinin entelektüelleri gazete ve dergilerde kadın özgürleşmesini, ailesi ve devleti için eğitim alan, evin içinde sabit bir pozisyona mahkûm tahayyül ederken, kadınlar her zaman onlara söyleneni ve onlardan bekleneni yapmamışlardır.
Metinleri incelenen kadınlar, aile ve devletin çizdiği yoldan nasıl sapmışlardır ve saptıkları yollarda neler bulmuşlardır? İşte bu sorunun cevabını bulmak bu makalenin temel amacıdır. Seyahat etmek ve evden çıkmak kadınların kendilerine dayatılanın dışında bir kimlik inşa etmesine vesile olmuştur. Metinlerinde, onların bu bireysel eylemlerini, inisiyatif alma anlarını, bizzat kendileri oldukları durumları bulup çıkarmak, tarih yazımında kadınların öznelliği açısından önemli bir katkı sağlar. Metinlerden seçilecek olan anlatılar hem yazarların kendi içsel deneyimlerini, hem de içinde büyüdükleri ve aşina olduklarından başka kadınlık halleriyle tanışma süreçlerini kapsayacaktır. Bu vesileyle dergi ve gazete makalelerinin özgür kadın tanımlarının sınırlarını aşan bir inceleme yaparak, kadınların özgürlüğü nasıl algıladıkları anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu esnada devletle, aileyle, memleketle ve hatta özgürlüğün bizzat kendisiyle çatıştıkları ya da yer yer uzlaştıkları çok katmanlı bir hikâye oluşturmak; bu katmanların arasında da tüm çelişkileriyle kadınların bireysel eylemlerinin, inisiyatif alma hallerinin bizzat özgürlüğe giden bir yol olduğu tartışılacaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Recalling Ranciere, the sea smells bad as the class conflict does . Elite cosmopolitanism and Abu... more Recalling Ranciere, the sea smells bad as the class conflict does . Elite cosmopolitanism and Abulafia’s surface of sea may be shining as the pavements of the modernized urban spaces , however the dust and the sweat is there. And the sea is an uncontrollable potential of contamination due to the flow it provides through the port cities, which are meant to represent the modern space. So the sea smells bad for the ones who wants to erase the presence of the very people who constructs the modern city with their bare hands. However as they raise their complaints about the unwanted ones, they also leave us traces about them. Without forgetting what the sea brought, tracing the so-called occupations of the ‘brown citizens’ would bring a more class conscious discourse of cosmopolitanism containing all conflicts and negotiations between various power structures. Making the working class, the colonized and also the colonizer, the elite visible by their exact positions would offer a better framed urban history of Eastern Mediterranean in its complexity. For the purpose of this paper, I referred three moments, as an experiment to reveal that civilized surface of Abulafia’s Mediterranean was contaminated by the free acts and genuine participations of the people he deliberately dismisses.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by burcu arıkan
Opinion Pieces by burcu arıkan
Interviews by burcu arıkan
Talks by burcu arıkan
Book Chapter by burcu arıkan
Master Thesis by burcu arıkan
general, will be demonstrated as an intensified type of space production in the nineteenth century, accelerating significantly with the Tanzimat Edict. Then, a detailed analysis of Icadiye Neighborhood as the case study will present a specific model of urbanization via the commodification of empty suburban landscapes. Icadiye is also important in terms of being an Armenian neighborhood.
Both demonstrate specific features of nineteenth-century urbanization and the continuum of an urban sprawl dating back to the seventeenth century; Icadiye will contribute to the discussions on center/ periphery, urban/ suburban distinctions. In the general context, I will expand Islamic city conception and approaches detached from the dynamics of capitalism in urban historiography to raise new questions, and ifraz in a broader sense, has great potentials for further studies.
Bu tez ifraz şeklinde tanımlanan ve büyük bir toprak parçasının daha küçük
parsellere bölünmesi şeklinde özetlenebilecek bir mekan üretim yöntemi üzerine odaklanmaktadır. Bu yöntemin farklı bağlam ve coğrafyalarda amacı ve sonucu farklılaşan uygulama biçimleri olmakla beraber bu çalışma bunlardan bir tanesi üzerinde duracaktır. İfrazın karşımıza çıkan kullanım biçimlerinden yaygın bir tanesi taşra/ çeper diyebileceğimiz alanlarda çoğunlukla tarım arazisi, orman, bağ, bahçe vb bölgelerin parçalanıp satılarak metalaştırılması ve imara açılmasıdır. Bu yöntemi detaylıca tartışabilmek adına kent tarihi, toprak mülkiyeti, altyapı gibi araştırma alanlarının literatürlerinden yola çıkarak öncelikle ifraza dair genel bir çerçeve çizilecek ve bu yöntemin on dokuzuncu yüzyılda özellikle, özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında özel mülkiyetin önem kazandığı dönemde yoğunlaşması üzerinden bir arşiv araştırması sunulacaktır. Bu genel çerçeve üzerinden İcadiye Mahallesi örneği üzerine yapılan detaylı belge okuma ve analizi sonucunda çeperde bir tarım arazisinin ifraz yoluyla metalaşması ve altyapı inşası ile kentleşmesi incelenecektir.
Bu tezin önemli bir başka amacı ise İcadiye Mahallesi örneği üzerinden İslam Kenti kavramsallaştırmasına bir alternatif sunmaktır. Bir Ermeni Mahallesi olan İcadiye Mahallesi on yedinci yüzyılda temelleri atılan Uskudar Ermeni cemaatinin kentsel mekanda yayılmasının on dokuzuncu yüzyıl aşamasıdır. Bu tarihsel sürekliliğe de değinerek merkez/çeper ilişkisi tartışmalarına da bir katkı sunulacaktır. Genel bağlamda ifraz, kent/kentleşme tarihinde çok önemli yeni bakış açıları sağlayabilecek bir başlık olması ve üzerine yapılan çalışmaların azlığı açısından önemlidir.
Drafts by burcu arıkan
I drew a parallel between this kinds of resurrecting the early life memories before an abrupt breaking point in relation to Benjamin’s childhood memories in exile. He wrote his memories and in the midst of his escape from Gestapo, he achieved to handle them to a savior. He wanted them to survive and to be read. Also Mintzuri hanged on to the immortality of the prose as a resistance to the Angelus Novus:
I am so glad that all my works were serialized. They didn’t remain as manuscripts. If my pieces will not provide any benefit, they would be condemned to be forgotten even though they were covered with glitter covers. On the contrary, even underground they are, they would be found. Prose don’t die, Prose is immortal.
Osmanlı kadınlarının var oluşu çoğu zaman bir özgürleşme söylemi üzerinden tartışılır. Bu çalışmanın hedefi, entelektüel alanda üretilen metinlerin gölgesinde kalan kadın deneyimlerini irdelemek ve onlara atanmış görev olan, iyi eş ve anne rolleri dışına çıktıkları durumları araştırmaktır. Seçilen üç kitabın yazarı da evden ayrılmış, sınır aşırı seyahatler etmiş, hem hayal ettikleri Osmanlı dışı dünyaya, hem geride bıraktıkları eve, hem de kendilerine dair çelişkiler ve sorgulamalar dolu hayatlar yaşamıştır. Dönemin baskın entelektüel söylemi, onlara iyi eş olmak ve eğitimli nesiller yetiştirmek için eğitim almayı salık verirken; onlar bu daracık imkânla öngörülmedik yollara sapmış; saptıkları yollarda bir başka var oluşu kovalamışlardır. Bu atanmış görev ile keşfedilmiş benlik arasında, eşikte bir varoluş halinde gidip gelen Zeynep, Melek ve Demetra dönemin eğitimli üst sınıf kadınlarından beklenin ötesinde, özgürlükten sınıf çatışmasına, çalışmaktan memlekete dair birçok tecrübe edinmiş ve bunlara dair yorumlarını, duygularını okuyucularına aktarmışlardır. Onların bu eşikte olma halleri hayal kırıklığı ihtimalleriyle dolu olsa da, kendilerine güvenlerini, benliklerini pekiştiren bir süreç de olmuştur. Modernleşen Osmanlı devletinin entelektüelleri gazete ve dergilerde kadın özgürleşmesini, ailesi ve devleti için eğitim alan, evin içinde sabit bir pozisyona mahkûm tahayyül ederken, kadınlar her zaman onlara söyleneni ve onlardan bekleneni yapmamışlardır.
Metinleri incelenen kadınlar, aile ve devletin çizdiği yoldan nasıl sapmışlardır ve saptıkları yollarda neler bulmuşlardır? İşte bu sorunun cevabını bulmak bu makalenin temel amacıdır. Seyahat etmek ve evden çıkmak kadınların kendilerine dayatılanın dışında bir kimlik inşa etmesine vesile olmuştur. Metinlerinde, onların bu bireysel eylemlerini, inisiyatif alma anlarını, bizzat kendileri oldukları durumları bulup çıkarmak, tarih yazımında kadınların öznelliği açısından önemli bir katkı sağlar. Metinlerden seçilecek olan anlatılar hem yazarların kendi içsel deneyimlerini, hem de içinde büyüdükleri ve aşina olduklarından başka kadınlık halleriyle tanışma süreçlerini kapsayacaktır. Bu vesileyle dergi ve gazete makalelerinin özgür kadın tanımlarının sınırlarını aşan bir inceleme yaparak, kadınların özgürlüğü nasıl algıladıkları anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu esnada devletle, aileyle, memleketle ve hatta özgürlüğün bizzat kendisiyle çatıştıkları ya da yer yer uzlaştıkları çok katmanlı bir hikâye oluşturmak; bu katmanların arasında da tüm çelişkileriyle kadınların bireysel eylemlerinin, inisiyatif alma hallerinin bizzat özgürlüğe giden bir yol olduğu tartışılacaktır.
general, will be demonstrated as an intensified type of space production in the nineteenth century, accelerating significantly with the Tanzimat Edict. Then, a detailed analysis of Icadiye Neighborhood as the case study will present a specific model of urbanization via the commodification of empty suburban landscapes. Icadiye is also important in terms of being an Armenian neighborhood.
Both demonstrate specific features of nineteenth-century urbanization and the continuum of an urban sprawl dating back to the seventeenth century; Icadiye will contribute to the discussions on center/ periphery, urban/ suburban distinctions. In the general context, I will expand Islamic city conception and approaches detached from the dynamics of capitalism in urban historiography to raise new questions, and ifraz in a broader sense, has great potentials for further studies.
Bu tez ifraz şeklinde tanımlanan ve büyük bir toprak parçasının daha küçük
parsellere bölünmesi şeklinde özetlenebilecek bir mekan üretim yöntemi üzerine odaklanmaktadır. Bu yöntemin farklı bağlam ve coğrafyalarda amacı ve sonucu farklılaşan uygulama biçimleri olmakla beraber bu çalışma bunlardan bir tanesi üzerinde duracaktır. İfrazın karşımıza çıkan kullanım biçimlerinden yaygın bir tanesi taşra/ çeper diyebileceğimiz alanlarda çoğunlukla tarım arazisi, orman, bağ, bahçe vb bölgelerin parçalanıp satılarak metalaştırılması ve imara açılmasıdır. Bu yöntemi detaylıca tartışabilmek adına kent tarihi, toprak mülkiyeti, altyapı gibi araştırma alanlarının literatürlerinden yola çıkarak öncelikle ifraza dair genel bir çerçeve çizilecek ve bu yöntemin on dokuzuncu yüzyılda özellikle, özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında özel mülkiyetin önem kazandığı dönemde yoğunlaşması üzerinden bir arşiv araştırması sunulacaktır. Bu genel çerçeve üzerinden İcadiye Mahallesi örneği üzerine yapılan detaylı belge okuma ve analizi sonucunda çeperde bir tarım arazisinin ifraz yoluyla metalaşması ve altyapı inşası ile kentleşmesi incelenecektir.
Bu tezin önemli bir başka amacı ise İcadiye Mahallesi örneği üzerinden İslam Kenti kavramsallaştırmasına bir alternatif sunmaktır. Bir Ermeni Mahallesi olan İcadiye Mahallesi on yedinci yüzyılda temelleri atılan Uskudar Ermeni cemaatinin kentsel mekanda yayılmasının on dokuzuncu yüzyıl aşamasıdır. Bu tarihsel sürekliliğe de değinerek merkez/çeper ilişkisi tartışmalarına da bir katkı sunulacaktır. Genel bağlamda ifraz, kent/kentleşme tarihinde çok önemli yeni bakış açıları sağlayabilecek bir başlık olması ve üzerine yapılan çalışmaların azlığı açısından önemlidir.
I drew a parallel between this kinds of resurrecting the early life memories before an abrupt breaking point in relation to Benjamin’s childhood memories in exile. He wrote his memories and in the midst of his escape from Gestapo, he achieved to handle them to a savior. He wanted them to survive and to be read. Also Mintzuri hanged on to the immortality of the prose as a resistance to the Angelus Novus:
I am so glad that all my works were serialized. They didn’t remain as manuscripts. If my pieces will not provide any benefit, they would be condemned to be forgotten even though they were covered with glitter covers. On the contrary, even underground they are, they would be found. Prose don’t die, Prose is immortal.
Osmanlı kadınlarının var oluşu çoğu zaman bir özgürleşme söylemi üzerinden tartışılır. Bu çalışmanın hedefi, entelektüel alanda üretilen metinlerin gölgesinde kalan kadın deneyimlerini irdelemek ve onlara atanmış görev olan, iyi eş ve anne rolleri dışına çıktıkları durumları araştırmaktır. Seçilen üç kitabın yazarı da evden ayrılmış, sınır aşırı seyahatler etmiş, hem hayal ettikleri Osmanlı dışı dünyaya, hem geride bıraktıkları eve, hem de kendilerine dair çelişkiler ve sorgulamalar dolu hayatlar yaşamıştır. Dönemin baskın entelektüel söylemi, onlara iyi eş olmak ve eğitimli nesiller yetiştirmek için eğitim almayı salık verirken; onlar bu daracık imkânla öngörülmedik yollara sapmış; saptıkları yollarda bir başka var oluşu kovalamışlardır. Bu atanmış görev ile keşfedilmiş benlik arasında, eşikte bir varoluş halinde gidip gelen Zeynep, Melek ve Demetra dönemin eğitimli üst sınıf kadınlarından beklenin ötesinde, özgürlükten sınıf çatışmasına, çalışmaktan memlekete dair birçok tecrübe edinmiş ve bunlara dair yorumlarını, duygularını okuyucularına aktarmışlardır. Onların bu eşikte olma halleri hayal kırıklığı ihtimalleriyle dolu olsa da, kendilerine güvenlerini, benliklerini pekiştiren bir süreç de olmuştur. Modernleşen Osmanlı devletinin entelektüelleri gazete ve dergilerde kadın özgürleşmesini, ailesi ve devleti için eğitim alan, evin içinde sabit bir pozisyona mahkûm tahayyül ederken, kadınlar her zaman onlara söyleneni ve onlardan bekleneni yapmamışlardır.
Metinleri incelenen kadınlar, aile ve devletin çizdiği yoldan nasıl sapmışlardır ve saptıkları yollarda neler bulmuşlardır? İşte bu sorunun cevabını bulmak bu makalenin temel amacıdır. Seyahat etmek ve evden çıkmak kadınların kendilerine dayatılanın dışında bir kimlik inşa etmesine vesile olmuştur. Metinlerinde, onların bu bireysel eylemlerini, inisiyatif alma anlarını, bizzat kendileri oldukları durumları bulup çıkarmak, tarih yazımında kadınların öznelliği açısından önemli bir katkı sağlar. Metinlerden seçilecek olan anlatılar hem yazarların kendi içsel deneyimlerini, hem de içinde büyüdükleri ve aşina olduklarından başka kadınlık halleriyle tanışma süreçlerini kapsayacaktır. Bu vesileyle dergi ve gazete makalelerinin özgür kadın tanımlarının sınırlarını aşan bir inceleme yaparak, kadınların özgürlüğü nasıl algıladıkları anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu esnada devletle, aileyle, memleketle ve hatta özgürlüğün bizzat kendisiyle çatıştıkları ya da yer yer uzlaştıkları çok katmanlı bir hikâye oluşturmak; bu katmanların arasında da tüm çelişkileriyle kadınların bireysel eylemlerinin, inisiyatif alma hallerinin bizzat özgürlüğe giden bir yol olduğu tartışılacaktır.