Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2014, Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir 2013 Ajansı
YÖNETİM BİLİMLERİ DERGİSİ, 2009
ÖZET Türkiye'ye son yıllarda giderek artan oranda iş, eğitim, siyasi amaçlı veya iklim değişikliklerinin zorlayıcı etkisi de olmak üzere çeşitli nedenlerle göç hareketleri görülmektedir. Belirtilen yurt dışından gelen nüfus hareketliliğinin bir boyutu kıyı yerleşim birimlerine dikkati çekecek kadar ve giderek artan oranlardaki emekli yabancı göçüdür. Uygun iklime dayalı turistik amaçlı başlayan ve giderek kabul edilebilir yaşam standartlarının cazibesiyle yerleşikliğe dönen yabancı emekli nüfus hareketleri farklı konular ile ilişkilendirilebilir. Emekli nüfusun "son durak turizmi" de denilebilecek bir yapı göstermesi ve yabancı yerleşiklerin ülkemizde mezarlık yeri tahsis etmeleri ve hatta gömülme arzularını vasiyet olarak belediye idarelerine bildirmeleri, konuyu incelemeye değer hale getirmiştir. Bu çalışmada artan yabancı nüfus sayısına paralel artan yabancı mezarlıkları ile bu konudaki hukuki düzenlemelerin bütünleşik uyumunun stratejik sorgulaması yapılmıştır. Bu araştırma literatürde ilklerdendir. Anahtar Kelimeler: Yabancı Mezarlıkları, Yerleşik Yabancı, Mezarlıklar, Mülkiyet, Kentsel Yenileme STRATEGIC DEVELOPMENTS REGARDING FOREIGN CEMETERIES IN TURKEY IN THE CONTEXT OF GLOBALISED RELATIONSHIP NETWORKS: AN APPROACH FOR İZMİR ABSTRACT Migration movements to Turkey are recently observed increasingly for various reasons such as with business, education and political ∗ Prof..Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF ∗ Arş.Gör. Dokuz Eylül Üniversitesi, İİBF Zerrin TOPRAK & Ahu KARAKURT Yönetim Bilimleri Dergisi (7: 1) 2009 Journal of Administrative Sciences 74 purposes or under the compulsory influence of climatic changes. One dimension of the mentioned population activity from abroad is the migration of retired foreigners to the coastal settlement units at a striking and gradually increasing rate. The movements of foreign retired populations, which begin with touristic purposes depending on the convenient climate and which gradually turn into settlement under the attractiveness of acceptable living standards, can be related to different matters. The fact that the retired population displays a structure likely to be called “final destination tourism” and that foreign settlers appropriate grave places in our country and even that they inform the municipal administrations about their desires to be buried as a will have made the matter worth examining. This study makes the strategic interrogation of the integrated harmony of the graveyards of foreigners, which increase in parallel to the increasing number of foreign population, and the legal regulations on this matter. This research is among the firsts in the literature. Key Words: Foreign Cemeteries, Settled Foreign Retirees, Cemeteries, Ownership, Urban Regeneration, GİRİŞ Emekli yaşının düşürülmesi, yabancı demokratik ülkelerde ulaşım, yerleşim
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ, 2013
Avrupa ve Asya arasında köprü durumunda bulunan Türkiye, sayıları 200'e yaklaşan bağımsız devletler arasında, yüzölçümü bakımından 31'inci; nüfus bakımından 17'nci, varlık bakımından 28'nci; ve silahlı kuvvetlerin sayıca büyüklüğü bakımından da 8'inci ülke durumundadır. Görülüyor ki Türkiye, Dünya devletleri içinde yaklaşık ilk 20'lere girebilen, büyük devlet olmaya aday bir Bölgesel Güç (Regional Power)'tür ve çok yakında Süper Güç (Super Power) olmaya adaydır. Avrupa ve Asya'nın birleşme noktasındaki stratejik konumu sayesinde Türkiye, soğuk savaş sonrası devletler sisteminde eskiden çok daha önemli bir rol oynamakta, bu iki kıt'ada yaşanmakta olan ve yaşanabilecek birçok çatışmanın tam merkezinde yer almaktadır. Türkiye jeopolitik konumuyla, sorunlu ülkelerin kesişme noktasında yer almakta ve bu nedenle, bölgenin sorunlarıyla istese de istemese de ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Bunun yanısıra, bölgedeki sorunların etkisi Türkiye'ye de yansımaktadır. Bunlara ek olarak bu bölgedeki devletlerin birbirleriyle olan sorunları, şu veya bu şekilde dünyaya da yansımakta ve dünya politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Böylece Türkiye mevcut güç merkezlerinin dolaylı veya direkt etkisi altında bulunmakta ve bu etkiler Türkiye'ye belirli politikaları uygulamayı dikte ettirmekte hatta mecbur bırakmaktadır. Meydana gelen değişimler sonucu soğuk savaş döneminde Batı'nın kalesi ve NATO'nun en güçlü üyelerinden biri olan Türkiye önem ve stratejik kartının değeri azalmayıp, bilakis artmaya devam eden ender ülkelerden biridir. Türkiye'nin dünyada mevcut 43 Müslüman ülke arasında demokrasi ile idare edilen tek laik ülke olması kendine birçok sahalarda önemli avantajlar sağlamaktadır. Batı Hristiyan dünyası ile diyalog kurabilen yegane müslüman ülkedir. Diğer bir deyişle Türkiye, Kuzey-Güney-Doğu-Batı, İslam-Hristiyan, Totaliter-Demokratik ve Köktendinci-Laik düşünceler arasında bir köprü görevi yaptığından bölge ve dünya barışına önemli katkılarda bulunmaktadır. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Cumhuriyetleri'nin, Batı modeline motive edilmesinde Türkiye'nin çok önemli bir yeri vardır. Bu cumhuriyetler gözlerini 75 yıl aradan sonra Türkiye'ye çevirmişlerdir. Batı değerlerini benimsemiş olan Türkiye, bunlar için yegane modeli teşkil eder. Gerek kaynak, gerekse deneyim açısından Türkiye'nin bu ülkelere verebileceği çok şey vardır. Türkiye, sadece Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için değil, bağımsızlıklarına kavuşan D.Avrupa ülkeleri için de demokrasi ve serbest pazar uygulamaları açısından ideal bir model teşkil eder. Batı ülkelerinin artık Türkiye'nin bu yeni jeo-stratejik değerini kavramaları gerekir. Eğer Türkiye hala Batı ile işbirliği yapmakta zorlanır ve Batı kurum ve kuruluşlarına girmesinde güçlükler çıkarılırsa, bu durum Batı'nın stratejik menfaatlerine tamamen ters sonuçlar yaratabilir. Eğer Türkiye Doğu'da bazı cazibeler bulup, Batı ile ilişkilerini azaltırsa bu Batı'nın aleyhine olur; zira Türkiye seçenekleri çok fazla olan bir ülkedir. Sovyetler Birliği'nin dağılması bölgede jeo-politik bir boşluk oluşturmuştur. Şimdi birçok ülke bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Sovyetler Birliği'nin yıkılması üç çeşit parçalanmaya sebep olmuştur: aniden 15 bağımsız devlet dünya siyasi sahnesinde boy göstermiştir, Komünist Partisi, Silahlı Kuvvetler, KGB ve ekonomi bakanlıkları gibi Sovyetler Birliği'ni ayakta tutan teşkilatlar parçalanmıştır. Rusya ve diğer bağımsız devletlerde, muhtariyet, egemenlik ve hatta bağımsızlık talepleri güçlenmeye başlamıştır.SSCB'nin yıkılışı ve akabinde Kafkasya ve Orta Asya'daki beş Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı, Türkiye'nin bu bölgeyle olan ilişkilerin de önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim Türkiye, bu cumhuriyetlerle olan ekonomik, kültürel ve askeri ilişkilerini geliştirmede büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. 6 Milyon kilometrekarelik bir coğrafya ve 60 milyonluk nüfus, bu bölgeyi Türkiye'ye cazip kılmaktadır. Başka bir deyişle Orta Asya önemli madenleri, hammaddeleri, petrolü, doğalgazı, tarımı vb. bir çok yönüyle Türkiye açısından oldukça geniş ve cazip bir pazardır. Bilindiği üzere, önceden etnik olarak Türkiye geniş İslam dünyasında tek ve yalnız bir Türk devleti idi. Ama, Graham Fuller'in de deyişiyle, "Bugün artık Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında etkisi daha da artmış ve yine uluslarası vizyonda önemli bir yere sahip olmuş bir devlettir". Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini tanımada hızlı davranmış ve hemen ardından bu tanımayı maddi yardımlarıyla desteklemiş,somutlaştırmıştır. Türkiye, ekonomik alt yapıda, ticarette, teknik, askeri, eğitim, iletişim alanlarında ve cumhuriyetlerin alfabelerini Türkiye alfabesi çizgisinde modernleştirmeleri mevzuunda büyük yardımlar önermiştir. Ekonomik büyüme, batı desteği ve modernleşme için bu ülkelerin tercihi daha ilk günlerden modern, laik bir İslam devleti olan Türkiye olmuştur. Nitekim, Türkiye de kendini bir model olarak görmüş ve Orta Asya'lı liderlerin çoğu tarafından da böyle algılanmıştır. Orta Asya'lı liderler, Türkiye'nin özellikle laik yönünü açıkça methetmekte ve kendilerine model olarak almakta, ayrıca Türkiye'yle olan kültürel ve ırki bağların öneminin altını çizerek, İslami fundementalizmi de reddettiklerini belirtmektedirler. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov da ilk günlerde şöyle diyordu : "Bağımsızlığımız Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam dünyası için muhteşem birşeydir. İnşaallah, Türk milleti tekrar yakında birlik içinde yaşayacaktır. Türk dünyası içinde sınırlar ortadan kaldırılacaktır, yakında bunu yapmaya hazır olalım." Bilindiği üzere, Tacikistan haricinde, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin ve Azerbaycan'ın Türkiye'ye çok daha fazla kültürel ve dil yakınlıkları, bağlılıkları vardır. Avrupa ile bunlar arasında Türkiye'nin köprü rolü oynaması bu cumhuriyetler için oldukça önem arzetmektedir. Uluslarası güçler dengesi açısından Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki olası bir entegrasyon için temel engeller nelerdir? İşte bu kitapta, bağımlı değişken olarak Türkiye ve Türk cumhuriyeteri arasındaki olası bir entegrasyon ile bağımsız değişkenler olan eski SSCB'nin milliyetçilik ve din gibi konulardaki pokitikaların etkileri, tarih, coğrafya, demografi, eğitim, politika, ekonomi ve din konularında her cumhuriyetin durumu, cumhuriyetlerarası ekonomik ve etnik ilişlileri, sınır vb problemleri, bölgedeki fundementalist ve şovenist eğilimler, bir model olarak Türkiye ve son olarak da bu bölgelerin stratejik önemi ve uluslararası güçler dengesi politikaları ve dış aktörler açısından yeri incelenmektedir. Orta Asya ülkeleri arasında daha yakın bir ilişki Türkiye tarafından da desteklenebilir. Her ne kadar Ankara, yakın gelecekte güçlü, milliyetçi, şövenist ya da "Pan-Türkist" politikalar benimseyecek kadar cesur değilse de, bu cumhuriyetler arasında adı konulamayan bir çeşit birliğin ortaya çıkmasını görmek Türkiye'deki herkesin arzusudur ve bu daha geniş uluslararası arenada Türk devletlerinin ağırlığını da arttırmaktadır. Türkiye'yi idare edenlerin maalesef günlük politikaların dışına çıkamaması ve uzak görüşlülükten yoksun olmaları bile tarihi süreci değiştiremeyecektir ve Türk cumhuriyetleri, kültür ve inanç birliği, ortak pazar, Türk Birliği aşamalarını takiben 21.yy'ın ilk çeyreğinde Türk Birleşik Devletlerini kuracaktır. Bu nedenle bu kitap 2035 yılındaki Türk Birleşik Devletleri başkanlına ithaf edilmiştir.
Adnan Oktar (Harun Yahya) Soğuk Savaş yıllarında dış politika üretmek oldukça kolaydı. Dünya, iki kutuplu bir istikrar zeminine oturmuştu. Bağlı olduğunu kutup, size bazı dış politika misyonları ve avantajları verirdi, siz de ona göre davranırdınız. Bu stratejik tablo, dış politikayı sabitleştirmiş, adeta zamanın akışını yavaşlatmıştı. On yıl önceki stratejik tablo ile on yıl sonraki stratejik tablo arasında ciddi bir farklılaşma olmazdı. Bu pozisyonda, Türkiye gibi ülkelerin Dışişleri Bakanlıklarına düşen iş, resmi yazışmaları, diplomatik temasları düzenlemekten, kısacası "kırtasiyecilik"ten öteye gitmezdi. Oysa Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte dünyanın stratejik tablosu çok hızlı bir değişim sürecine girdi. Bu süreç, özellikle Türkiye'yi yakından ilgilendiriyordu. Çünkü Türkiye'nin üç dış politika yönünden ikisinde, yani Balkanlar ve Kafkasya-Orta Asya'da, köklü bir rejim değişikliği yaşandı. Sovyetler Birliği sınırları ya da etki alanı içindeki cumhuriyetler bağımsızlıklarını elde ettiler. Dahası, bu cumhuriyetler, "Türk kimliği" ya da "Osmanlı mirası" nedeniyle Türkiye ile yakın tarihsel ve kültürel bağlara sahiptiler. Bu noktadan hareketle, Türkiye'nin bu iki zıt yönde, Balkanlar ve Kafkasya-Orta Asya yönlerinde stratejik bir açılım, bir etki alanı oluşturması hayalleri yeşerdi. "Adriyatik'ten Çin'e Türk dünyası" sözleri, bu hayalin ifadesiydi. Ancak sözkonusu "Adriyatik'ten Çin'e" hayalleri, somut politikalarla desteklenemedi. Çünkü Türkiye Soğuk Savaş sonrası dünyaya hazırlıksız yakalanmıştı. Kendisine "hayat sahası" oluşturması için gerekli olan strateji üretim gücüne sahip değildi. Bunun en açık örneği Azerbaycan'da yaşandı (halen de yaşanıyor): Rusya, sahip olduğu güçlü ve atak devlet mekanizmasını, örneğin başarılı gizli servisini kullanarak Azerbaycan'da darbe yaptırdı; Türkiye'ye yakın olan iktidarı değiştirip, kendisine yakın olanı getirdi. Türkiye ise bir karşı-hamle yapacak güç, bilgi ve deneyime sahip değildi. Bir başka ülkede "darbe yaptırmak" ya da o darbeyi engellemek gibi bir kavram, Türk dış politikasına yön veren zihinler için çok yabancıydı. Balkanlar'da da umulan "etki alanı" yaratılamadı. Türkiye'nin Bosna-Hersek krizindeki rolü Batı'nın çizdiği sınırların dışına çıkamadı. Türkiye, uluslararası topluluğu harekete geçirmek için BM ya da NATO koridorlarında umutsuzca dolaşmaktan başka ciddi bir şey yapamadı. Bosna'nın asıl ihtiyacını, yani silahı ise—bölgeyle hiç bir tarihsel bağı olmayan ve dolayısıyla Türkiye'ye göre çok daha uzak ve dezavantajlı kalması gereken—büyük ölçüde İran karşıladı. Sonunda ABD, Türkiye'nin umutsuz diplomatik girişimlerinin hiç bir payı olmadan, yalnızca kendi hesapları sonucunda krize el koydu. Bu hesapların içinde, Clinton'ın seçim endişelerinden de öte, "Bosna'yı İran etkisine kaptırmama" düşüncesi ağırlıklı olarak yer alıyordu. Sonuçta, bugün Bosna'da bir ABD-İran kutuplaşması yaşanıyor. Türkiye'nin adı ise anılmıyor bile. Kısacası Türk dış politika mekanizması, dünyadaki yeni stratejik oluşum içinde oldukça "acemi" kaldı. Soğuk Savaş döneminin "kırtasiyecilik" misyonunu aşıp, içinde bulunduğu bölgeyi kendi çıkarları için düzenlemeye çalışan bir "bölgesel güç" haline gelemedi. (Bunda, Türkiye'nin 1990'ların başından bu yana içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlığın ve ekonomik krizlerin de kuşkusuz büyük bir rolü vardır). Ancak Türkiye'nin önündeki fırsat henüz kaçmış değildir. Bu fırsatı değerlendirebilmek için de, hem devlet hem de toplum olarak Soğuk Savaş sonrası dünyanın şartlarını iyi kavramak ve buna uygun bir "milli strateji" belirlemek şarttır. Türkiye, devlet ve toplum olarak, Osmanlı'nın mirasını taşıdığının bilincine varır ve dış dünyayı bu bilince uygun bir biçimde değerlendirmeye başlarsa, sözkonusu "milli strateji" şekillenir. Bir kez şekillendikten sonra da, gerçeğe dönüşmesi yalnızca bir "konjonktür meselesi" olur. MİLLİ STRATEJİ, devlet ve toplum düzeyinde gerçekleşmesi gereken sözkonusu zihinsel değişikliği harekete geçirmek için hazırlandı. Kitap içindeki makaleler, Türk dış politikasının bazı temel meselelerine yeni bir vizyon ile yeni bakış açıları getirmektedir. Hedef, Türkiye'nin daha güçlü, daha etkili ve kendi kimliğine daha çok sahip bir ülke olmasıdır.
Güvenlik Stratejileri Dergisi, 2022
Uluslararası İlişkiler disiplininde küreselleşme ile birlikte bölgeselleşme ve bölgesel güçler üzerine de çalışmalar yoğunlaşmaktadır. Literatürde bölgesel güçlerin, bölgelerine nasıl ve ne kadar etki edebildiklerini inceleyen çalışmalar mevcuttur. Buna göre bir bölgesel güç; emperyal, hegemonya ya da liderlik stratejilerini kullanabilmektedir. Bu bağlamda bölgesel güç olan Türkiye’nin etki ve ilgi alanı Orta Doğu, Balkanlar ve Türk Dünyası’na kadar uzanmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’nin jeopolitik gerçeğinin ve bölgesel güç olmasının anahtarının Türk Dünyası olduğu incelenmektedir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılarak kuramsal ve tarihsel bir inceleme yapılmıştır. Kuramsal çerçeve oluşturmak için Destradi’nin makalesinden yararlanılmış, Türk dış politikasının 2002 – 2016 yılları arasında Orta Doğu’da bölgesel hegemonya stratejisi uyguladığı, 2016 yılında ise Türk Dünyasına yöneldiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin eşitlikçi bir bölgesel lider olma yolunda ilerlediği bulgusuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Güvenlik, Jeopolitik, Orta Doğu, Türk Dış Politikası, Türk Dünyası.
SOSYAL GÜVENLİK DÜNYASI DERGİSİ (HAKEMLİ) SAYI:82 SYF: 92-105, 2013
Günümüz ekonomik, sosyal ve kültürel ortamının en fazla tartışılan konularından biri şüphesiz küreselleşmedir. Dünya coğrafyasının her geçen gün küçüldüğü, okyanus ötesi kavramının giderek kaybolduğu, ekonomik ve sosyal hayatın giderek melezleştiği bir süreç yaşanmaktadır. Son otuz yılın gündemini oluşturan küreselleşme kavramı, beraberinde derin tartışmalar doğurmakta, savunanları ve eleştirenleri karşı karşıya getirmektedir. Bu makalede küreselleşme yaklaşımları tarafsız olarak incelenmiş, süreci destekleyenlerin bakış açıları tespit edilmiş, küreselleşme karşıtlarının süreç ile ilgili şüphe ve endişeleri irdelenmiştir. Makalenin son safhasında ise Türkiye‘nin küreselleşme sürecinden istifade etme yol ve stratejilerine değinilmiştir.
Çin ve Dünya Düzeni: Tartışmalar ve Girişimler başlıklı altıncı bölümde, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan uluslararası düzende Çin’in konumuna ve yükselişine/gelişimine yönelik farklı bakış açıları ve tartışmalar ele alınmış, Çin dış politikasının temel ilkeleri çerçevesinde Çin’in barışçıl gelişimine devam edip etmeyeceği üzerine analizlerde bulunulmuştur. Bu bağlamda, çalışmada Çin’in, ABD ve Avrupa Birliği gibi büyük devletler ve bölgesel örgütlerle ve de Hindistan, Pakistan, Japonya gibi Asya devletleriyle ilişkilerine değinilmiş; bunun yanı sıra Çin’in Latin Amerika ve Afrika’daki yatırımları ve bölgeyle ilişkileri incelenmiştir. Çin’in uluslararası düzende kendi konumunu belirlemek için ortaya attığı ‘yeni güvenlik’ anlayışı ve bu anlayış doğrultusunda belirlediği politikalar da çalışma kapsamında ele alınan konulardır. Son olarak Çin’in ekonomik kalkınma programları temelinde Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS ve G-20 gibi oluşumlardaki rolü irdelenerek; değişimi hedefleyen değil, mevcut düzeni koruyan büyük devlet gibi hareket ettiği ve karşılıklı bağımlılığın arttığı uluslararası düzende, yakın gelecekte ABD hegemonyasına baş kaldıran bir güç olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
"Uluslararası Politikalar ve Afriavrasya Stratejiler Çemberinde Türkiye’nin Önemi ve Hayat Sahası", Türk Dış Politikası -Cumhuriyet Dönemi-, Gökkubbe Yayınları, İstanbul, 2008, ss.11-34
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
HAL (Le Centre pour la Communication Scientifique Directe), 2017
De El Carpio a la Avellaneda, Cargia de Haro (1588-1670), 2022
Revista Hélade, 2018
Genome Research, 2019
1999
Journal de Physique IV (Proceedings), 2003
Pharmacognosy Journal
Environment, Development and Sustainability, 2020
Biological Psychiatry, 2005
Egyptian Dental Journal, 2019
Journal of Psychopharmacology, 2013
The Journal of craniofacial surgery, 2016