TARİHİN PEŞİNDE
‐ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐
THE PURSUIT OF HISTORY
‐INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH‐
Yıl: 2017, Sayı: 17
Sayfa: 147‐161
Year: 2017, Issue: 17
Page: 147‐161
SABİRLERİN KISA TARİHİ
Gurban HUSEYNOV
Öz
Çok sayılı çalışmada Sabirlerin (Savirlerin) tarihine ilişkin kısa bilgilere rastlanılmasına
rağmen, bu çalışmalar genelde komşu kavimler, Hunlar, Hazarlar, Bulgarlar vb. ilgilidir.
Bu yazıda Sabirlerin kısa tarihine ilişkin araştırma denemesi yapılmıştır. Çalışmada M.S.
I. binyılına ait klasik yazılı kaynaklardan yararlanılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Sabirler, Savirler, Tarih, M.S. I. Binyıl
A SHORT HISTORY OF THE SABIRS
Abstract
Although there are many short notes concerning the history of Sabirs in numerous studies, they are
usually about their neighbouring peoples, namely the Huns, the Khazars, the Byzantines, etc. This
article is a research essay about the short history of the Sabirs. The study is based on classical writ‐
ten sources of the first millennium A.D.
Keywords
Sabirs, Savirs, History, 1st Millenium AD
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bilim Dalı Doktora Öğrencisi, Konya/Türkiye.
qhuseynov@hotmail.com
148 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
SABİRLERİN KISA TARİHİ
Аnton К. Salmin
Çuvaş halkının oluşumu ve kökenleri tarihiyle ilgili önemli derecede be‐
lirsiz nokta bulunmaktadır. Çuvaşların muhtemel ataları Sabirlerin (Savirle‐
rin) kökeni konusu, Peter Golden’ın da belirttiği üzere, en fazla ihmal edil‐
miş ve rahatsız edici sorunlardan biridir (one of largely neglected and
vexing problems) [1. s. 146]1. Okuyucunun bilmek istedikleri hâlâ gizliliğini
korumayı sürdürmektedir. Bir taraftan, okuyucuların bir an önce öğrenme
isteği, araştırmacıların da düşüncelerini bir an önce okuyucuya ulaştırma
gayretleri de diğer taraftan, üçüncü olguyu kurgu, derleme ve kargaşayı
beraberinde getirmektedir. Günümüzde, Çuvaşların etnogenezi üzerine
yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu amatör bölge çalışması düzeyinin
üzerine çıkmamıştır. Bu gibi başarısızlıkların nedeni, Çuvaşların tarihi atala‐
rına ilişkin kesin kaynakların bulunmamasıdır. Benzeri durumlarda tarih
bilimi retrospeksiyon ve karşılaştırmalı tarih metodolojisine başvurmakta‐
dır. Çünkü en gizemli tarihe sahip her bir kavimin mutlaka komşuları ol‐
muş, mutlaka diğer kavimlerle etkileşim içerisinde bulunmuş ve onlarla
ittifaklara gitmişler. Kendine ait olanı başka kültürlerle karşılaştırarak orta‐
ya çıkarmak mümkündür. Bu durumda “bir anda” diğer halklarla ortak ve
her birine özgü özellikler ortaya çıkar. Öyleyse tek bir çıkış yolu vardır, Çu‐
vaşların atalarını komşu kavimlerle ilişkilerini aramak ve araştırmaktır.
Bununla beraber, her bir hareket şekli mekân ve zaman boyutunda ger‐
çekleştirilebilir. Bir halk kendi kendine var olmaz. Araştırma konusu halkın
komşularının kim olduğunu bilmeden, esas sorunun cevabını bulmak ola‐
naksızdır. Sebebini bilmeden olayın özünden bahsetmek mümkün değildir.
Çuvaşların atalarının komşularının araştırılması, doğal olarak, başlıca amaç
değil, önemli olan, araştırılan ana konuya ışık tutabilmektir. Çalışmadaki
başlıca kavram “kavimler”dir. Çoğu zaman, Büyük Göç dalgasına kapılan
kavimler, kültürel olarak daha gelişmiş komşuları tarafından barbarlar ola‐
rak anılmışlar. Özünde, bu kavram, Bizans’ta “barbar” kavimler, başka de‐
yişle Hıristiyanlığı kabul etmemiş kavimler için kullanılan Yunanca’daki
1
Rusçadan çevrisi yapılan bu makalenin orijinal künyesi şudur: Anton K. Salmin, “К а кая И о ия Сави ов”, Tomsk
Devlet Üniversitesi Dergisi, № 382, (2014) s. 119–125. Makalenin orijinalinde “Sabir” kelimesi “Savir” olarak kullanılmıştır. Ancak Türkçede bu ad genellikle “Sabir” olarak bilindiğinden tarafımızdan bu adın “Sabir” şeklinde kullanılması tercih edilmiştir.
Yazar Rusça makalenin orijinalinde farklı bir dipnot şekli tercih etmiştir. Birinci dipnot şu şekildedir: Golden Peter B.
Studies on the Peoples and Cultures of the Eurasian Steppes. Bucureşti: Editura Academiei Române, 2011. 424 p.
Bundan sonraki dipnotlarda kaynakçada verilen sıralamaya göre dipnot numarası verilmiş ve sayfa numarası yazılmıştır.
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 149
έ
(ulus) kavramından farklı değildir. Diğer taraftan ise, çok ciddi tarih‐
çilerde dahi sıklıkla rastlanan, “kavim” ve “barbarlar” kavramlarının yerine
“halk” kavramının kullanılması da doğru değildir.
Birçok araştırmacı, Sabirlerin yazılı kaynaklarda ilk kez geçtiği tarih ola‐
rak Priscus’un belirtmiş olduğu 463 yılını kabul ederler. Oysa Sabirler diğer
adlarla Priscus’tan birkaç yüzyıl öncesinden bilinmekteydi. Sabirler, II. yüz‐
yılın ortalarında Σ
adıyla Kafkasya’da, Aorsi ve Pagyritaelerin yerle‐
şim alanlarının alt bölgelerinde yerleşmiş bir kavim olarak Ptolemeus (Bat‐
lamyus)’un kayıtlarında geçmektedir [2. s. 171]. Çuvaşların atalarının Kaf‐
kasya tarihinin başlangıç dönemi, çoğu zaman diğer kavimlerle, özellikle de
Hunlarla karıştırılır. Hun birliğinin çekirdeğini oluşturan kavimlerden bah‐
seden Jordanes şöyle yazıyordu: “Hunların bu bölgesinden en cesur halkların
meyvedar bir kökü gibi iki halkın ordası budaklanır. Onların bazılarına Altziagiri,
diğerlerine Sabiri denir ve farklı ikamet yerleri vardır” [3. s. 67]. Aslında kendi
orduları içerisinde Hunlar azınlık oluşturmuştur. Ordunun esas bölümünü
müttefik ve fethedilen kavimler oluşturmuştur.
İran‐Bizans savaşlarının etkin katılımcısına dönüşen Sabirler, Farslar,
Doğu Romalılar, Oğur, Avar, Ermeni, Alan ve Laz kabileleriyle etkileşim
içine girdikleri V. yüzyıldan itibaren konuya biraz açıklık gelmektedir [4. s.
158; 5. s. 74, 292]. V. yüzyıl olaylarını anlatan Stephanus Byzantinus, İran ile
Kolhis arasında Çoruh (Akampsis) nehri kıyılarında yerleşmiş Sapirler /
Sabirler (Σά ίϱ ϛ / Σά ίϱ ϛ)’den bahseder [6. s. 166, 555].
453 yılında, Atila’nın ölümü ve Hun birliğinin bağımsız kavimlere par‐
çalanmasından sonra Kafkasya’da Sabir Konfederasyonu’nun egemenliği
başlamıştır. Onogur devletinin çöküşünün ardından onun yerine, başını
Sabirlerin çektiği yeni bir askeri ve siyasi oluşum gelmiştir. Bölgede kalan
Hun ve Bulgarlar da bu oluşumun içerisinde yer almıştır. “Kuzey Kafkas‐
ya’da, başında Onogurların bulunduğu ilk Hun‐Bulgar birliğinin çöküşüyle
beraber Ön Kafkasya’nın doğu bölgesindeki göçebelerin birleşmesi ve ön‐
derliğini Sabirlerin yaptığı yeni askeri ve siyasi birliğin oluşum süreci başla‐
dı” [7. s. 69]. Sabirler, 463 yılında Saragur, Urog ve Onugorlara saldırdılar.
Sabirlerin (Σ ί ω ) bu saldırılarının nedeni Avarlar tarafından püskür‐
tülmüş olmaları idi. Avarlar ise kendi topraklarından kıyı bölgelerinden
gelen kavimlerin baskısı sonucu çekilmek zorunda bırakılmışlardı [4. s. 158].
Saragurlar ise Akatirlerin topraklarına girmişlerdi. V. yüzyılın ikinci yarı‐
sında Sabirler Hazar Denizi kıyısı boyunca Kuma nehri kıyısına yerleşmiş‐
ler. Görüldüğü üzere, Atilla’nın ölümünün hemen ardından Bizans kaynak‐
larında Σά
etnonimi etkin bir şekilde yeniden ortaya çıkmıştır. Hatır‐
layalım: Atilla kardeşi Vlida / Bleda (Β ή )’yı zor kullanarak ortadan kal‐
dırmış ve 445 yılında Hun birliğinin başına geçmiştir. Daha sonra birçok
150 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
kavmi birleştiren Atilla tüm gücü elinde toplamıştır. Atilla’nın hâkimiyette
bulunduğu süreçte Sabirlerin öne çıktığı pek fazla savaş bulunmamaktadır.
Birçok durumda onlar Atilla’nın askeri birliğinin bir parçası olarak hareket
etmiş ve Hunlar olarak bilinmişler, en iyi halde onlardan “Hun‐Sabirler”
veya “Sabir adıyla anılan Hunlar” olarak bahsedilmiştir.
İran ve Bizans arasında devam eden savaşlar ve ayrıca Sabirlerin sürekli
saf değiştirmesi ve bazen bir tarafta, bazen diğer tarafta yer almaları nede‐
niyle Sabir birliğinde İran ve Bizans taraftarı iki grup oluşmuştur. Bu yıllar‐
da Sabirler bir kaç özerk “boydan” oluşmuştur. “Ancak VI. yüzyılın başlarında
Sabir topluluğunda durum değişmiştir. Kavim soyluları içerisinden Sabirlerin yö‐
netimini üstlenecek hanedan öne çıkmıştır. Bu hanedanın temsilcileri kavim reisle‐
rinin özerkliğine karşı açık mücadeleye girişmiştir” [8. s. 21]. Derbent ve Daryal
geçitleri bölgenin en önemli askeri ve ticari geçitleriydi. Bu durumu dikkate
alarak, Sabirler, VI. yüzyılın başlarında Kuzey Kafkasya’nın doğu ve mer‐
kez bölgelerinin kontrolünü almışlardı. Onlar her iki stratejik kapının bu‐
lunduğu bölgeye hâkimdiler. Theophanes Byzantios’un 516/517 (Konstanti‐
nopolis (Bizans) takvimi ile 6008) yılına ait “Tarih” eserinde şöyle yazıyor:
“Sabir adıyla anılan Hunlar” (Οὔ
ἰ
ό
Σ ὴ ), Hazar kapıla‐
rını (Derbent Geçidi) aşarak Ermeniye bölgesine akın düzenledi, Kapadok‐
ya, Galatya ve Pontus’u yağmaladılar ve neredeyse Avkat’a (Euchait)2 ka‐
dar ilerlediler [9. s. 49].
O dönemde Sabirler bölgenin en güçlü kavimlerinden birisi haline gel‐
mişlerdi. Theophanes Byzantios ve Ioannes Malalas’a göre, 528 yılında Sabir
kabile reisleri aynı anda 120 binin üzerinde bir ordu ile akın yapabilecek
güce sahiplerdi [9. Aynı yer. 26, 50; 10. s. 430‐431]. Bundan yola çıkarak,
asker sayısına onların eşleri, beşer çocuk ve velilerini eklersek Sabirlerin
toplam nüfusunu tahmin etmek mümkün olabilir. Bu hesapla onların nüfu‐
su 1 milyon kişiyi bulmaktadır. Bahsi geçen dönemde Kafkasya’da bu denli
büyük bir güç bulunmamıştır. Aynı yıl, “Sabir adıyla anılan Hunlardan bir
kadın” (Οὔ ω ὤ
έ ω Σ ή ) Boğarık Hatun Romalılarla anla‐
şır. Bu kadının adı (Βω / Воа + ϱή / riks «kraliçe»), muhtemelen, Gürcü‐
ce’de “çığlık” anlamına gelen Fasis Boa(s) nehrinin koluyla aynı adı taşı‐
maktadır. Boğarık Hatun Hunların başına eşi Balak (Β
χ) ın ölümünden
sonra geçmiştir. Boğarık Hatun 100 bin savaşçıya kumanda etmiştir. İran
kralı Kavad, Romalılarla savaşta kendisine yardım edecek Boğarık Hatun’a
akraba kabilelerden ikisinin hükümdarı ile anlaşır. Onlar Boğarık Hatun’un
2
Euchaita Kenti, Küçük Asya'da, Bizans Dönemi'nde kurulmuş önemli bir dinsel merkez ve yerleşim yeridir. Konuyla ilgili
geniş bilgi için Esra KESKİN, Küçük Asya’da Kutsal Kent Euchaita ve Bizans Dönemi Taş Eserleri, Serüven Kitabevi,
2015 İstanbul.
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 151
topraklarından geçerken kraliçe onlara saldırır. Onlardan birisini, Stiraks’ı
esir alır ve Konstantinopolis’e gönderir, diğerini, Glenis’i ise savaşta öldü‐
rür. Böylece Boğarık Bizans İmparatoru Justinianos’un müttefiği olur. Bu
görüşe ilişkin Peter Golden, Sabir kraliçesi Boğarık Hatun’un 100 bin kişinin
başında bulunduğunu ve savaş sırasında 20 bin askeri savaş meydanına
çıkarabilecek bir güce sahip olduğunu belirtir [1. s. 91]. Ioannes Malalas’ın
kayıtlarında Boğarık Hatun’un “100 bin kişiyi yönetmiştir” notuna rastla‐
maktayız [11. s. 470]. Malalas, 100 bin kişi mi yoksa 100 bin savaşçıdan mı
bahsedildiğini belirtmez. G. Nemeth, 100 bin savaşçıdan bahsedildiğini
belirtmiş olsa da, bu rakamın tüm kabilenin sayısını ifade ettiği ihtimalini de
göz ardı etmemektedir [12. s. 151]. Nemeth, muhtemelen, Sabirlerde her bir
yetişkin erkeğin aynı zamanda savaşçı olduğu olasılığından yola çıkmakta‐
dır. Bu durumda savaşçıların eşleri, anne‐babaları ve çocuklar bu sayının
dışında bırakılmaktadır. Theophanes Byzantios, Boğarık Hatun’un “berabe‐
rinde 100 bin Hunun bulunduğunu”, başka deyişle Sabir adıyla anılan Hun‐
ların bulunduğunu iddia etmiştir. Ne Malalas, ne de Theophanes, Boğarık
Hatun’un 20 bin savaşçıya komuta ettiğini belirtmemiştir. Aslında hiç bir
kaynakta 100 bin sayısına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır, yani bu
sayının savaşçıları mı, yoksa Sabir nüfusunun tamamını mı ifade ettiğine
ilişkin bir bilgi yoktur. Ancak bununla beraber, Hunlar (burada, Sabir adıyla
anılan Hunlar) arasından iki komutanın Perslere yardım amacıyla 20 bin
kişilik bir ordu ile sefer düzenledikleri bilinmektedir. Doğal olarak, bu du‐
rumda zikredilen sayı savaşçıları ifade etmektedir. Johann Stritter, Boğarık
Hatun’un 100 binlik bir orduya sahip olduğunu doğrulamaktadır [13. s. 82].
Boğarık Hatun her iki birliği bozguna uğratır. Muhtemelen, Boğarık Ha‐
tun’un komuta ettiği savaşçı sayısı düşman ordusunun çok üzerinde olmuş‐
tur. Bu nedenle de, Peter Golden, haklı olarak, Bizans’ın Kafkasya’da hâki‐
miyeti sağlamak amacıyla yıllardan beri sürüp gelmekte olan Sasanîler sa‐
vaşında Sabirleri kendine dost ve müttefik yapmayı daha uygun bir siyasi
davranış saymasının doğal olduğunu vurgular. [14. s. 259]. Sabirlerin olası
savaşçı sayısı ve genel olarak nüfusuna ilişkin Jordanes’in Hun ordusunun
sayısı ile ilgili kayıtları değerli bir bilgi niteliğindedir. Jordanes şöyle yazı‐
yor: “Hunların büyük bir bölümünü yöneten kardeşi Bleda’yı haince öldürdükten
sonra Atilla, tüm Hunların yönetimini eline aldı ve diğer birçok kabileyi de bir araya
getirerek, dünyanın önde gelen halklarından Roma ve Vizigotları fethetmeyi amaç‐
lamıştır. Söylenenlere göre, onun ordusu 500 bin askeri bulmuştur” [2. Fragman‐
lar 180‐181]. Görüldüğü üzere, Jordanes’in belirttiği rakam Hun ordusunda
yer alan tüm savaşçıların toplam sayısıdır. Ancak E. Ç. Skrjinsakaya’ya gö‐
re, Jordanes’te Hun savaşçılarının sayısı abartılı olarak verilmiştir [15. s.
310]. O zaman Hun ordusunun 500 binin altında bir askeri güce sahip oldu‐
152 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
ğu varsayılabilir. Onların 120 binini Sabir savaşçılar, başka deyişle yaklaşık
dörtte birini oluşturmuşlar. Böyle bir bölünüm bizim yaptığımız hesapla‐
maya uygundur, çünkü Hunların yanında yer alan Sabirlerin sayısı diğer
kabilelere oranla çoğunluk oluşturmuştur.
İran‐Bizans savaşlarını anlatan Prokopius’ta şu kayıtlara rastlamaktayız:
“Kavad, Romalıların yönetimindeki Ermeniye bölgesine başka bir ordu
gönderir. Ordunun esas kısmını Pers‐ermeniler ve Alanların komşuları Su‐
nitlerden oluşmaktaydı. Onlarla beraber üç bin kadar Sabir (Σά ϱ ) adıy‐
la anılan Hunlar da vardı” [5. s. 74]. Olayların meydana geldiği yılı adı ge‐
çen isimlerden yola çıkarak belirlemek mümkündür. Sasani İmparatorluğu
kralı Kavad’ın 531 yılında öldüğü bilindiğine göre, olayların 531 yılından
önce meydana geldiğini söyleyebiliriz. Prokopius’un aynı yerde bahsettiği
Sita, Bizanslı bir komutandı ve Ermeniye ordusunun komutanlığını üstlen‐
miştir. Bu 528‐531 yıllarına tesadüf etmektedir. 531 yılının yazında Satala
yakınlarındaki savaşta Ermeniye ordusunun başında Dorofe bulunmuştur
[16. s. 135]. Böylece, 530 yılında Ermeniye bölgesindeki savaşta 3 bin Sabir
İran ordusunun yanında yer alarak Bizanslılara karşı savaşmıştır.
Sabirler, Hazarlarla beraber “Aynı askeri ve siyasi birlikte yer almışlar.
Ancak bu birliğin başında Sabirler bulunmuştur, çünkü VI. yüzyılın birinci
yarısına ait yazılı kaynaklarda Derbent’in kuzey bölgelerinde yerleşen bar‐
bar kavimler onların adıyla anılmıştır” [17. s. 127].
541 yılında İran ile Bizans arasında Lazika bölgesinde yeni bir savaş pat‐
lak vermiştir. Bu bölge her iki taraf için de stratejik önem taşımıştır. Bu sa‐
vaşta, Justinianos’un emri ile Fasis nehrinin güneyinde inşa edilen güçlü
deniz kalesi Petra öne çıkmıştır. Bizans istilası dolayısıyla yerli halk hoşnut‐
suzdu. Bu nedenle Lazlar İran şahından yardım ister ve bir süre sonra kale
İran tarafından alınır. 545 yılında İran ile Bizans arasında barış anlaşması
imzalanır. Bir süre sonra Lazlar Bizans’tan yardım ister. 549 yılında Justini‐
anos buraya 7 bin kişilik bir ordu gönderir. Laz kralı Guvaz, Ermeniye böl‐
gesi komutanı Dagisthaeus’a Petra’ya giden geçidin savunması için asker
göndermesini ister, kendisi ise Lazika sınırlarında savunma hattı oluşturur.
Bunun öncesinde ise Alanlar ve Sabirlerle müttefiklik anlaşması sağlar. “O
sırada Justinianos Sabirlere (Σ
ίϱω ) kıymetli hediyyeler ve para gönde‐
rir” [5. s. 300]. Procopius’un eserlerini yorumlayan A. A. Çekalova şu husu‐
sa dikkat çekmektedir: “Hun‐Sabirlerle işbirliği gerçekten de çok önemliydi, çün‐
kü onlar savaşçı bir halktı ve kuşatma konusunda gelişmiş tekniklere sahiplerdi”
[18. Ek 189]. Procopius Sabirlerin bu özelliklerini “Gotlar Savaşı” eserinde
belirtmiştir.
551 yılının başlarında Hun‐Sabirlerin yardımını da alan Bizans komuta‐
nı Bessas Petra kuşatmasını başarıyla tamamlar. Kuşatma sırasında Sabirle‐
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 153
rin kullandıkları gelişmiş kuşatma araçları (ϰϱ ό ) kale surlarının yıkılma‐
sında etkili olmuştur. Bu araçlar, öküzlere koşulmuş arabalarla çekilen gele‐
neksel ağır ve kullanışsız kuşatma düzeneklerinden farklı bir yapıya sahip‐
tiler. Procopius’un verdiği haberde, Romalılar arasında tesadüfen bir kaç
Sabir kabilesinden barbarın bulunduğu belirtilmiştir. Petra surlarına gelen
Sabirler, Romalıların çıkılmaz bir durumda olduklarını ve ne yapacakları
konusunda kararsız olduklarını görürler. Sabirler (Σ
ίϱ ), “insan hafıza‐
sının hatırlayabildiği zamandan beri ne İranlılardan, ne Romalılardan hiç
kimsenin düşünemediği makinelere sahiptirler. Öyle ki, her iki imparator‐
lukta fenci eksik olmamış ve her devirde kuşatma makineleri yapılmıştır,
fakat şimdiye kadar bu “barbar”larınkine benzer bir buluş ne ortaya kon‐
muş, ne de onlar gibi kullanılabilmiştir [19. s. 538–540]. Procopius Sabirlerin
buluşlarına ilişkin ayrıntılı bilgi vermektedir. Bu makinede ahşap kirişler
kalın halatlarla değiştirilmiştir. Sadece ortasında sivri uçlu ve serbestçe ha‐
reket edebilen kiriş yerleştirildi. Sabirler bu makinelerden üç tane hazırla‐
mışlardı. Zırh giymiş kırk Romalı asker, makineleri Petra’nın surlarına taşı‐
dı. Makinenin her iki tarafında ellerinde ucu demir kancalı direkler bulunan
askerler yerleştirildi. Kiriş darbeleriyle sur taşlarını sallarken, askerler kan‐
calarla surları parçalıyordu. Bu şekilde Petra surları dağıtılmıştı. Bir süre
sonra Arkheopolis kuşatması sırasında Sasaniler Sabirlerin hafif kuşatma
araçlarından yararlanmıştır. Sasani komutan Mermeroes, tepede bulunan
kentin surlarına geleneksel araçlarla yaklaşmanın mümkün olmaması ne‐
deniyle Sabirlerden (Σ
ίϱ ϛ) omuzda taşınabilir hafif kuşatma makinele‐
rinin yapmalarını emreder. Mermeroes, bir süre önce yaşanan Petra kuşat‐
ması sırasında Romalılarla işbirliği yapan Sabirlerin (Σ
ίϱ ϛ) bu makine‐
lerden yararlandıklarını öğrenmiş ve bu deneyimden faydalanmayı amaç‐
lamıştır. Bir süre önce Romalıların müttefikleri olan Sabirler (Σ
ίϱ ϛ)
onlara verilen emirler doğrultusunda çok sayıda hafif kuşatma aracı inşa
ederler... İşte böylece, surlardaki askerleri ok ve mızrak yağmuruna tutan
Sasani ve Sabirlerin baskısıyla Romalılar surları terk etmeye hazırlardı [19. s.
538‐540].
552 yılında Mermeroes’in komutasındaki Sasani ordusu hile ile Laz ka‐
lesi Ukimerioni’yi ele geçirir. Pers ordusunda 70 binlik seçme asker ve çok
sayıda Sabir (Σ
ίϱ ϛ) savaşçı bulunuyordu. Böylece Romalılar ve Lazlar
için Mukaresi’den İberya’ya kadar uzanan bereketli topraklar erişilmez
duruma gelmiştir [Aynı yer. s. 570‐572].
552‐553 yılları kış mevsiminin sonu Persler ve Romalılar arasında barış
sağlandı. Ancak Hüsrev, Lazika’dan vazgeçmek niyetinde değildi. Romalı‐
lara sattığı ipek böceği lavralarından elde ettiği parayı Hun‐Sabirlere
(Οὔ ω ω Σ
ίϱω ) hediye olarak dağıttı ve büyük bir ordu topladı.
154 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
Topladığı askerleri Mermeroes’e destek olarak gönderdi. Hüsrev, Lazika’da
işlerin tüm hızıyla devam etmesini emretti ve bölgeye savaş filleri gönderdi.
Mermeroes’in komutasındaki Pers ve Hun‐Sabir ordusu Lazlar’ın kalesine
yürüdü. Kalede bulunan Romalılar açık alan savaşından kaçındı. Laz kralı
Guvaz da Romalılara katıldı. Kalelerden birinde Guvaz’ın kız kardeşinin
olduğunu öğrenen Persler onu esir almak için harekete geçti. Ancak Romalı‐
lar olan güçleri ile savunuyorlardı. Kaleye giden dar geçit savunma yapma‐
larını kolaylaştırıyordu. Persler geri çekilmek durumunda kaldı. Romalılar
ise çekilen Perslerin peşinden giderek, onların birçoğunu öldürdü, öldürü‐
lenler arasında Sabir (Σ
ίϱω ) komutanı da bulunuyordu. Onun cesedi‐
nin çevresinde meydana gelen savaşın sonucu Persler rakiplerine galip gel‐
di ve onları geri püskürttüler [Aynı yer. s. 578–579].
Sabirler, 554‐555 yıları arasındaki savaşta “onlar arasında nam kazan‐
mış” Balmak (Β
άχ), Kutilzis (Κ ύ
ϛ) ve İliger (Ἴ
ϱ)’in komuta‐
sında Bizanslıların yanında yer alarak Perslerin müttefiği güçlü Dolomitleri
bozguna uğrattı. Ancak bir süre sonra İberya’daki savaşta 500 kişilik Hun‐
Sabir (Ού
Σά ϱ ) ordusu Perslerin yanında yer almıştı [20. Kitap III,
17–18; Kitap IV, 13–14].
Zacharias Rhetor’un haberlerinde 555 yılında Sabirlerin komşuları Au‐
gar (Onogur), Burgar (Bulgar), Kutargar, Avar, Hazar, Dirmar ve diğer ka‐
vimlerdir. Bunların tamamı “çadırlarda yaşar, hayvan yetiştir ve balıkçılıkla
uğraşırlar ve bundan başka yağmacılık yaparlar” [21. s. 593].
“VI. yüzyılın ortalarında Kafkasya’nın en güçlü ve çok sayılı halklardan
biri olan Sabirler, Sabir yerleşimlerinin merkezi olmuş ve 100 yılı aşkın bir
süre yaşadıkları Derbent‐Gabala bölgesindeki Kuzey Albanya’nın (Şiran ve
Aran) tamamını işgal ettiler” [22. s. 62]. VI. yüzyılın ortalarında Sabirler,
Ermeni tarihçilerin Çora adını verdiği ve ilerleyen dönemde Derbent kenti‐
nin kurulduğu Ön Hazar Geçidi’nin kontrolünü ellerinde bulundurmak‐
taydı [23. s. 565‐566]. 552‐558 yıllarında Sabirlerin adı Batı Gürcistanda’ki
Tekhuri nehri civarında görülmektedirler. Agathias şöyle yazıyordu: “Paralı
askerler arasındaki Sabir (Σ είϱων) adıyla anılan Hunlar ise... Arkheopolis ve
çevresindeki bölgeye yayılarak kamp kurdular” [24. s. 177]. Menander Protector
558 yılında şu bilgileri paylaşıyor: “Bir süre sonra Avarlar önce Utigurlarla,
sonra Hun kabilesinden Zallarla bir savaşa girişmiş, Sabirleri (Σ είϱο ) mağlup
etmiştir” [25. s. 236].
559 yılında, Hersones (Chersonesos Taurica) kuşatması sırasında Sabir‐
ler uzun ve dayanıklı kamışlardan küçük kayıklar hazırlamış, ayrıca kürek‐
lerin kayık ve salların gövdesine sabitlemek için doğaçlama aletler geliştir‐
miştir [1. s. 113].
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 155
572 yılı Kafkasya konusunda İran ve Bizans arasındaki çatışmanın de‐
rinleşmesi ile dikkat çekmektedir. Hunların II. Justin’a elçi gönderdikleri
haberini alan Hüsrev endişeye kapılır. Bunun sebebi ise Bizans İmparato‐
ru’nun, akıncı kabileler her iki devleti rahatsız etmesinler diye, Perslere yıl‐
lık altın harac ödemesi idi. Böyle olunca da Justin, Perslere haraç ödemenin
utanç verici olduğu gerekçesiyle barış anlaşmasını bozar. “Bu nedenle de
Persler ve Romalılar arasında bu büyük savaş patlak vermiştir [9. s. 54]. İ. S.
Çiçurov’a göre, Theophanes’in akıncı kabileler olarak bahsettiği kabilele‐
rin öncelikle Kafkasya Hunları, özellikle de Hun‐Sabir kabileleridir [26. s.
89]. Nitekim bu dönemde Hun olarak bilinen Sabirler Derbent’i ellerinde
bulunduruyor ve Alanların doğu komşularıydı. Sabirler Bizanslıları ayrıca
Bizans’ın Anadolu daki eyaletlerine akınlar düzenleyerek tedirgin ediyor‐
lardı.
576 yılında Albanya’da hâkimiyet mücadelesi veren Pers ve Roma bir‐
liklerinin askeri ve taktik hareketlenmesi görülür. Sezar, Albanya’ya girdik‐
ten sonra Sabirleri (Σ
ί ω ) ve Albanları başka bölgelere göçe zorlama‐
dıkları nedeniyle komutanları Kurs ve Theodore’ye kızgındı. Komutanlar
ise bu kabilelerden aldıkları rehinelerle yetinmişti. Nitekim Sabirler Romalı‐
ların hâkimiyetine hemen son verdi. Sonra Romalı komutanlar Albanya’ya
tekrar girerek Sabir (Σ
ί
) ve Albanları Kir (Kura) nehrinin batı kıyı‐
sına göçe zorladı [25. s. 294– 295]. Böylece Bizanslılar bu kabileleri yanların‐
da tutmaya çaba harcamışlar. 578 yılında Hüsrev Kafkasya’dan Mezopo‐
tamya’ya toplam sayısı 20 bin askeri bulan süvari, piyade ve okçu birliği
göndermiştir. Gönderilmiş askerlerin 12 bini Pers iken, diğerleri Sarakinler
ve Sabirlerden oluşmuştur. [25. s. 311].
579‐590 yıllarında meydana gelen olayları aktaran Ermeni kaynakların‐
da, Vasburagan topraklarına çok sayıda Pers ordusunun geldiği haberi ve‐
rilmektedir. Birçok kale işgal edilmiş ve yakılmış, bölge ahalisi esir alınmış‐
tır. Çuaşrot (Chuashrot) bölgesi başta olmak üzere, birçok bölge bu seferden
etkilenmiştir. Fethedilen topraklar ise İshanlara verilmiştir [Aynı yer. s. 94].
613 yılı civarında, Yukarı Mezopotamya daki (günümüz Türkiye’nin
Güneydoğu bölgesi) Beiudaes kalesi için yerel halk, Persler ve Roma ordu‐
ları arasında bir savaş başladı. Romalılar olağanüstü bir güçle kaleye sal‐
dırmış. Onların arasında Sapeir / Sapir (Σά
) adında bir savaşçı bulunu‐
yormuş. Teofilakt Simokata onu övgü dolu sözlerle anlatır: Sapir fiziksel gü‐
cüyle Homeros’un övdüğü Tydeus’a benzer, zekâsıyla Tydeus’tan üstündü, Herkül
ruhlu idi, ama yiğitliği Herkül’den daha yüksekti. İşte bu Sapir sivri kazıkları duva‐
ra geçirerek kale duvarlarına tırmandı. Ancak, kale kulesinde Pers ordusundan bir
asker vardı ve o büyük bir taşı Sapir’in üzerine fırlattı. Sapir taşla birlikte aşağı
yuvarlandı. O kafası üzerine düştü. Fakat yaralı Sapir yeniden duvara tırmanmaya
156 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
başladı. Hızla duvarı tırmanıp burçlara ulaştı. Ancak düşman yeniden onu oynamış
burç taşıyla beraber itti. Cesur savaşçı değerli bir sevgili gibi, burç taşını kollarında
tutarak aşağı yuvarlandı. Ama Sapir yılmadı, üçüncü kez kahramanlığa yürüdü.
Bu sefer duvara tırmanmayı başardı ve Persin başını kesti. Sapir’in kardeşlerinden
biri, kardeşinin cesaretine şahitlik etti ve aynı kahramanlığı tekrarladı. Diğer savaş‐
çılar da onun peşinden gitti. Kapılar açıktı, kale alınmıştı [28. s. 107–109]. Teofi‐
lakt Simokata üzerine çalışmalar yapan K. A. Osipova’ya göre, bahsi geçen
yazıdaki Sapir özel isim değildir, söz konusu Hun kabilesi Sabirlerden olan
bir kişiden bahsedilmektedir. Ayrıca metinden de görüldüğü üzere, Sapir’in
birlik içerisinde birkaç kardeşi de bulunmaktaydı. Gerçekten de, Theophane
şu ifadeyi kullanmaktadır: “Bu Sapir’in (diğerlerinden yaşça büyüktür) kardeşle‐
rinden biri”. Muhtemelen, metinde bu özel isim aynı kabileden, Sabir / Sapir
kabilesinden olan savaşçıları ifade etmek için kullanılmıştır.
Batı Göktürk Kağanlığı 657‐659 yıllarında çöktü. Aynı zamanda Dağıs‐
tan’ın dağlık bölgesinin kuzey‐doğusunda başkenti Varaçan olan ve erken
feodal düzenin hakim olduğu Suvar Devleti kurulmuştur. Ermeni kaynak‐
larında bu devletin adı Hun Kağanlığı, Arap kaynaklarında ise Cidan olarak
bilinmektedir.
Varaz Trdat’ın (670‐706) Kafkasya Albanya’sı tahtına çıktıktan hemen
sonra Alp İlteber (Alp İlituer) komutasındaki çok sayılı Hun‐Sabir ordusu
Aluank (Albanya) ülkesine yürüdü ve Kafkas dağları çevresindeki bölgeleri
ve Kapalak (Qabala) eyaletinin yerleşimlerini yağmaladılar. Al İlteber ise
Kura nehrini geçerek Utik eyaletine saldırarak büyük baş hayvanlara el
koydu, bölgeyi yağmaladı ve tüm ahaliyi esir götürdü. Daha sonra Lpines
sınırlarındaki vadide kamp kurdu. Bu haberi alan Varaz Trdat barış teklifi
ile Alp İlteber’e elçi gönderdi. Gönderilen elçi Alp İlteber’le barış ve dostluk
anlaşması sağlamayı başardı. Hun‐Sabirler ise bölgeden çekilerek kendi
ülkelerine geri döndüler [29. Kitap II, 26].
723 yılında Arap komutan Cerrah Al Hakemi, Vabandar (Varaçan)’a
varır. O dönemde şehirde 40 bin hane bulunmaktaydı [30. s. 20]. 737 yılında
Arap komutan Mervan bin Muhammed Ermeni knyaz Aşot’un da desteğini
alarak Hun topraklarına sefer düzenledi. Araplar Varaçan kentini aldılar ve
bu seferden zafer ve büyük bir ganimetle geri döndüler [31. s. 81‐82; s. 96].
Tabi ki, “Dağıstan Hunları” ifadesi Sabirler anlamına gelmektedir. Bu dö‐
nemde Hunlar ne bir bütün etnos, ne de askeri ve siyasi birlik olmaktan
çıkmıştır. Geleneksel olarak Sabirler Hun olarak bilinmeye devam etmiştir.
Bazı kaynaklara göre Belencer‐Varaçan kenti 737 yılından sonra yıkılmıştır
[33. s. 192]. Gerçekten de Sabirler bu coğrafyayı terk ettiler. Ancak, tarihçile‐
rin ifade ettikleri gibi İdil (Volga) nehri kıyılarına değil, tam aksine Don
nehri kıyılarına göç ettiler. Bulgarların bir kısmı ise gerçekten de İdil kıyıla‐
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 157
rına gitti ve İtil Bulgaryası’nın çekirdeğini oluşturdular. Onlar komşu kabi‐
lelerin siyasi kontrolünü de ellerinde topladılar. Ancak aynı zamanda Bul‐
garların büyük bir kısmı VIII. yüzyılın sonlarında Don bölgesinin kırsal
alanlarına yayılmışlardı. IX. yüzyılın sonları X. yüzyılın başlarında İtil Bul‐
garlarının İlteberi Barsil ve Sabir kabilelerini de hâkimiyetine almayı başar‐
mıştır [33. s. 193].
VIII. yüzyılın askeri ve siyasi durumu Hazar Devleti lehine değişmiştir.
Hazarlar Suvar ve Bulgarları haraca bağlar, Suvar ülkesi ise başkenti Terek
Irmağı kıyısında yerleşen Semender kenti ile Hazar Kağanlığı’nın hâkimiye‐
tine girmiştir. Ancak VIII. yüzyılın ortalarında Derbent Arapların hâkimiye‐
tindeydi. Bunu kabullenemeyen Hazarlar bu sürede kaleyi almak için birkaç
saldırıda bulunmuş, ancak bu saldırılar sonuçsuz kalmıştı. Halife, Derbent
valisi Yezid’e kale surlarını güçlendirmesi emrini verir. Daha önceden harap
olmuş ve aralarında Suvari kalesinin de bulunduğu birkaç kale yeniden inşa
edilmiş ve buraya çok sayıda asker yerleştirilmiştir. Yezid, özellikle de Su‐
vari kalesi olmak üzere sınır kalelerine bin kişilik koruma birliği yerleştir‐
miştir. Böylece Derbent çevresindeki tüm kalelere askeri birimler yerleşti‐
rilmiş ve şehir Hazarlara karşı korunmaya alınmıştı [34. s. 83–84]. Görüldü‐
ğü üzere, Suvari kalesi Derbent kenti yakınlarında VIII. yüzyıldan çok önce
ve kuşkusuz ki, Suvarlar tarafından inşa edilmiştir.
IX. yüzyılın ikinci yarısında İbn Hurdadbih’in kayıtlarında, Suvar Kral‐
lığı’na Bâb al‐abvâb’ın kuzeyinde rastlamaktayız [35. s. 110]. 863 yılında,
Kuzey Kafkasya – Don nehri coğrafyasına yayılan Suvarlar İdil nehri bo‐
yunca kuzeye doğru ilerler. Böylece, Savar / Sabir/ Suvarlar sekiz yüzyıl (II‐
IX. yüzyıl) boyunca Kafkasya ve Pontus kıyıları çevresinde yerleşmiş, Ati‐
la’nın ölümü ve Hazar Devleti’ne katıldıkları 453 – yaklaşık 650 yılları ara‐
sında Sabirler ön Kafkasya’nın doğu bölgelerinde etkin role sahip olmuşlar.
Aynı zamanda Sabirler, kâh Pers, kâh Bizans’ın yanında, bazen Hun, bazen
de Bulgar konfederasyonu içerisinde yer almışlar, bazen özerk göçebe haya‐
tı, bazen de yerleşik hayat sürdürmüşler. Onların Kafkasya’da başkenti
Varaçan olan devletleri de var olmuştur. Bununla beraber Sabirler bir bütün
olarak kalmayı başarmış, kabile birliklerini güçlendirmiş, geçici ittifaklara
girerek müttefiklerinden servetler elde etmişler. Bazı kaynaklarda başkenti
Varaçan olan Sabir ülkesi “Hun ülkesi” olarak anılmaktadır. L. B. Grımya,
“Hünlar ülkesi”nin sosyal ve ekonomik gelişim açısından “erken dönem
feodal yapıya sahip devlet oluşumu” düzeyinde bulunduğunu belirtmekte‐
dir [36. s. 111].
Tabii ki, İdil (Volga) nehri üzerindeki Suvar kenti 922 yılından sonra in‐
şa edilmiş, taş kent ise, kuşkusuz ki, XIII. yüzyılın ortalarından sonra ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle de, Abu Hamid al Gırnati, 1135‐1136 yıllarında onlar‐
158 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
dan “Suvar ahalisi” diye bahsetmektedir [37. s. 27], başka deyişle Suvar
ülkesinin (veya bölgesinin) ahalisi. Her halükarda, nehrin sol kıyısında or‐
taya çıkan Suvar kenti, “Altın Orda döneminde... ekonomik ve siyasi etkiye
sahip olmamıştır” [38. s. 96]. Moğol‐Tatar istilasının ardından Bulgar nüfu‐
sun bir kısmının daha kuzey bölgelere göçü gerçekleşmiştir. “Zakamye
bölgesinin doğu kesiminde Omarka nehir havzasında tarihi kent Kermen‐
çüg (Çuvaşça Кер е чÿк – “Kurban Sarayı”) olmak üzere birkaç yeni kent
ortaya çıkmıştır” [39. s. 117]. Sabir / Suvarların uzun tarihleri boyunca
önemli bir savaş kaybetmedikleri ilgi çekici bir husustur. Tehlikeli durum‐
larda onlar yerleşim yerlerini değiştirme yoluna gitmişler.
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 159
KAYNAKÇA
1. Golden Peter B. Studies on the Peoples and Cultures of the Eurasian Steppes. Bucureşti:
Editura Academiei Române, 2011. 424 p.
2. Ptolemaei Claudii Geographia. Vol. I. Lipsiae: Simptibus et typis Caroli Tauchnitii, 1843.
XXIV, 284 p.
3. Jordan. O proiskhozhdenii i deyaniyakh gettov. Getica [The origin and deeds of the Gets.
Getica]. Translated by E.Ch. Skrzhinskaya. St. Petersburg: Aleteyya Publ., 2013. 512
p.
4. Prisci Panitae. Fragmenta. A cura di Fritz Bormann. Firenze: Le Monnier, 1979. LVI, 207 p.
5. Procopii Caesariensis. Opera omnia. Recognovit Jaecobus Haury. Vol. I: De bellis libri I‐IV.
Lipsiae: In aedibus B.G. Teubneri, 1905. LXIV, 552 p.
6. Stephani Byzantii. Ethnicorvm. Vol. I. Berolini: Impensis G. Reimeri, 1849. VI, 818 p.
7. Dzhafarov Yu. R. Gunny i Azerbaydzhan (Huns and Azerbaijan). Baku: Elm Publ., 1985.
124 p.
8. Fedorov Ya. A. Khazariya i Dagestan (Khazaria and Daghestan). In: Kavkazskiy
etnograficheskiy sbornik (Caucasian ethnographic collection). Moscow: Nauka Publ.,
1972, pp. 18‐40.
9. Chichurov I.S. Vizantiyskie istoricheskie sochineniya (Byzantine historical writings).
Moscow: Nauka Publ., 1980, pp. 24‐144.
10. Malalas Joannes. Chronographia. Bonnae: Impensis E. D. Weberi, 1831. LXXVIII, 798 p.
11. Procopius of Caesarea. Voyna s persami. Voyna s vandalami. Taynaya istoriya (The war
with the Persians. The war with the Vandals. The Secret History). Moscow: Aleteyya
Publ., 1998. 544 p.
12. Nemeth Gyula. A honfoglalό magyarság kialakulása. Budapest: Akademiai Kiadό, 1991.
399 p.
13. Stritter I. Izvestiya vizantiyskikh istorikov, ob yasnyayushchie rossiyskuyu istoriyu drevnikh
vremen i pereseleniya narodov (Proceedings of the Byzantine historians that explain the
Russian history of ancient times and migrations). St. Petersburg: Imperial Academy
of Sciences Publ., 1771. Pt. 2, 166 p.
14. Golden Peter B. The peoples of the south Russian steppes In: The Cambridge History
of Early Inner Asia. Cambridge Univ. Press, 2008, pp. 256‐284.
15. Skrzhinskaya E. Ch. Vstupitel naya stat ya, perevod, kommentarii (Prolusioan, translation,
commentaries). In: Jordan. O proiskhozhdenii i deyaniyakh gettov. Getica (The origin and
deeds of the Gets. Getica). Translated by E.Ch. Skrzhinskaya. St. Petersburg:
Aleteyya Publ., 2013. 512 p.
16. Adonts N. Armeniya v epokhu Yustiniana (Armenia in the era of Justinian). Yerevan:
Yerevan State University Publ., 1971. 528 p.
17. Artamonov M. I. Istoriya khazar (History of the Khazars). Leningrad: Gosudarstvenny
Ermitazh Publ., 1962. 524 p.
18. Chekalova A. A. Primechaniya (Notes). In: Procopius of Caesarea. Voyna s persami.
Voyna s vandalami. Taynaya istoriya (The war with the Persians. The war with the
Vandals. The Secret History). Moscow: Aleteyya Publ., 1998, pp. 504‐511.
19. Procopii Caesariensis Opera omnia. Recognovit Jaecobus Haury. Vol. II: De bellis libri V‐
VIII. Lipsiae: In aedibus B.G. Teubneri, 1905a. II, 678 p.
20. Agathias of Myrina. O tsarstvovanii Yustiniana (About the reign of Justinian).
Translated from Old Greek by M. V. Levchenko. Moscow: Arktos Publ., 1996. 256 p.
160 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17
21. Pigulevskaya N. V. Siriyskaya srednevekovaya istoriografiya. Issledovaniya i perevody
(Syrian medieval historiography. Research and translations). St. Petersburg: Dmitriy
Bulanin Publ., 2011, pp. 570‐597.
22. Ashurbeyli Sara. Gosudarstvo Shirvanshakhov (VI – XVI vv.) [The state of Shirvanshah
(6th – 16th centuries)]. Baku: Elm Publ., 1983. 344 p.
23. Merpert N. Ya. Kochevye plemena v stepnoy polose Vostochnoy Evropy (Nomadic
tribes in the steppe zone of Eastern Europe). In: Ocherki istorii SSSR: Krizis
rabovladel cheskoy sistemy i zarozhdenie feodalizma na territorii SSSR. III‐IX vv.
(Essays on the history of the USSR: the crisis of the slave system and the emergence
of feudalism in the territory of the USSR. The third – ninth centuries). Moscow: USSR
AS Publ., 1958, pp. 551‐569.
24. Agathiae Myrinaei. Historiarum libri quinque. Ι ο ιων. Bonnae: Impensis Ed. Weberi,
1828. XXXVII, 420 p.
25. Vizantiyskie istoriki (Byzantine historians). Translated from Greek by S. Destunis.
Ryazan: Aleksandriya Publ., 2003, pp. 229‐335.
26. Chichurov I. S. Vizantiyskie istoricheskie sochineniya (Byzantine historical writings).
Moscow: Nauka Publ., 1980. 215 p.
27. Bagratuni Pseudo‐Shapuh. Istoriya anonimnogo povestvovaniya (A story of the
Anonymous Story‐teller). Baku: Armenia SSR AS Publ., 1971. 238 p.
28. Theophylacti Simocattae. Historiae. Lipsiae: I Aedibvs B.G Tevbneri, 1887. XIV, 438 p.
29. Movses Kaghankatvatsi. Istoriya strany Aluank (v 3‐kh knigakh) [The History of the
Country of Aluank. In 3 books]. Translated by Sh. V. Smbatian. Yerevan:
Matenadaran Publ., 1984. 257 p.
30. Al‐Kufi Abu Mukhammad. Kniga zavoevaniy (Izvlecheniya po istorii Azerbaydzhana VII‐
IX vv.) [Book of conquests (Abstracts from Azerbaijan history of the 7th–9th
centuries)]. Translated from Arabic by Z.M. Buniyatov. Baku: Elm Publ., 1981. 84 p.
31. Ghevond Vardapet. Istoriya khalifov (History of the Caliphs). Translated from
Armenian by K. Patkan yan. St. Petersburg: Imperial AS Publ., 1862. [2], XII, 165, [3]
p.
32. Vardan the Easterner. Vseobshchaya istoriya (General history). Translated by N. Emin.
Moscow: Lazarev Institute of Eastern Languages Publ., 1861. 218 p.
33. Komar A.V. K diskussii o khronologii rannesrednevekovykh kochevnicheskikh
pamyatnikov Srednego Povolzh ya (On discussion of the chronology of the early
medieval nomadic monuments of the Middle Volga). In: Kul tury evraziyskikh
stepey vtoroy poloviny I tysyacheletiya n.e. (voprosy mezhetnicheskikh kontaktov
mezhkul turnogo vzaimodeystviya) [Cultures of the Eurasian steppes in the second
half of I millennium BC (questions of interethnic contacts of intercultural
communication)]. Samara: Ofort Publ., 2010, pp. 169‐199.
34. (Mohammed‐Avabi Aktashi). Tarikhi Derbend‐name. Translated by M. Alikhanov‐
Avarskogiy. Tiflis: Tip. Ya.I. Libermana Publ., 1898. 192 p.
35. Ibn Khordadbeh. Kniga putey i stran (Book of roads and countries). Translated from
Arabic by N.M. Velikhanova. Moscow: Nauka Publ., 1986. 527 p., maps.
36. Gmyria L. B. The acquired motherland in the notion of the Nomads of Littoral
Daghestan (IV‐VII). Vestnik Chelyabinskogo gosudarstvennogo universiteta, 2007, no. 18,
pp. 111‐118. (In Russian).
37. Al‐Garnati A. Kh. Puteshestvie Vostochnuyu i Tsentral nuyu Evropu (1131‐1153)
[Travel to Eastern and Central Europe (1131‐1153)]. Moscow: Nauka Publ., 1971. 136
p.
9/17 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 161
38. Egorov V. L. Istoricheskaya geografiya Zolotoy Ordy v XIII‐XIV vv. (Historical Geography
of the Golden Horde in the 13th‐14th centuries). Moscow: Nauka Publ., 1985. 246 p.
39. Fakhrutdinov R. G. Ocherki po istorii Volzhskoy Bulgarii (Essays on the history of Volga
Bulgaria). Moscow: Nauka Publ., 1984. 216 p.
162 • THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY and SOCIAL RESEARCH • 9/17