mustafa hizmetli
1988 yılında Gazi Üniversitesi
İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema
Bölümü’nü bitirdi. 1989-1992 yılları arasında TRT
Ankara Televizyonu’nda istisna akdiyle yönetmen
yardımcısı olarak çalıştı. 1995’te Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimini
tamamladı.
1995-1996 öğretim yılında Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora öğretimine
başladı. Ocak 1997’de aynı Enstitü’ye araştırma
görevlisi atandı. 1998’de Burslu olarak Kahire
Üniversitesi’nde araştırma ve incelemelerde bulunmak
üzere Mısır’a gitti. 25 Ocak 2002’de Prof.
Mehmet Özdemir’in danışmanlığında Endülüs’te
Hisbe Teşkilatı başlıklı teziyle doktor unvanını aldı.Ekim 2002-2011 tarihleri arasında TDV Genel Merkezi’nde çalıştı. Haziran 2011’de Bartın
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’na yardımcı doçent
olarak atandı. Ekim 2013'te Doçent, Ocak 2019'da profesör oldu. Halen Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema
Bölümü’nü bitirdi. 1989-1992 yılları arasında TRT
Ankara Televizyonu’nda istisna akdiyle yönetmen
yardımcısı olarak çalıştı. 1995’te Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimini
tamamladı.
1995-1996 öğretim yılında Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora öğretimine
başladı. Ocak 1997’de aynı Enstitü’ye araştırma
görevlisi atandı. 1998’de Burslu olarak Kahire
Üniversitesi’nde araştırma ve incelemelerde bulunmak
üzere Mısır’a gitti. 25 Ocak 2002’de Prof.
Mehmet Özdemir’in danışmanlığında Endülüs’te
Hisbe Teşkilatı başlıklı teziyle doktor unvanını aldı.Ekim 2002-2011 tarihleri arasında TDV Genel Merkezi’nde çalıştı. Haziran 2011’de Bartın
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı’na yardımcı doçent
olarak atandı. Ekim 2013'te Doçent, Ocak 2019'da profesör oldu. Halen Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
less
InterestsView All (42)
Uploads
Papers by mustafa hizmetli
dünyasının siyasi ve kültürel merkezi olduğu dönemde ulaştığı medeniyet seviyesini anlatmak için yazmıştır. Kısaca hıtat yazıcılığı İslam şehirlerinin ulaştığı medeniyet seviyesini anlatmayı, halkın durumunu ve o şehirle ilgili dağınık bilgileri bir araya getirmeyi ve o şehirle ilgili kaynak eserlerinin bilinmesini amaçlamıştır. Bu çalışmada, bu geleneğin devamı olarak Salih Ahmed Ali tarafından yazılan Hıtatu’l-Basra’nın tarihi değeri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Hıtatu’l-Basra geleneksel hıtat yazıcılığının bir devamı olmak üzere modern çağlarda kaleme alınan örnek bir çalışma olarak öne çıkmaktadır. Bu eserin kaynakları klasik kaynaklar ve modern kaynaklar şeklinde ikiye ayrılarak incelenmiştir. Eserin yazarı Salih Ahmed Ali, Arap-İslam Dünyasının ünlü tarihçilerinden olup kültür ve medeniyet tarihçiliğini öncelikli çalışma alanı olarak seçmiştir. Toplumsal ve ekonomik hayat ile şehir tarihçiliğine yoğunlaşmasında hocası Gibb’in
yanı sıra ailesinin ticaretle uğraşması da rol oynamış olabilir.
Abstract: The word "K̲h̲iṭaṭ", which was the name given to a tribe or a community of tribes in newly established cities after the first Muslim conquests, later became a name of the works written for the promotion of buildings and structures in these cities and their neighbourhoods. Whereas the first known book, K̲h̲iṭaṭ, was written by al-Haytham Ibn ‘Adī, it became an area where Egyptian authors came to the fore beginning with Ibn ʿAbd al-Ḥakam. Al-Maqrīzī was the author of al- Khiṭaṭi’l- Maqrīzī, whose name was identified with the genre and brought the tradition of
Egyptian K̲h̲iṭaṭ writing to its peak. To understand the importance of the K̲h̲iṭaṭ type of writing, it is sufficient to look at the purpose of writing Al-Maqrīzī 's work. Al-Maqrīzī wrote his Khitat to describe the level of civilization that Cairo reached when it was the political and cultural
centre of the Islamic world. In short, it aimed to tell the level of civilization reached by Islamic cities, to bring together the state of the people and scattered information about that city, and to know the source works about that city. In this study, the historical value of Khitatu'l- al-Basra, written by Salih Ahmad al-Ali as a continuation of this tradition, has been tried to be revealed. The importance of Khitat al-Basra stems from the fact that it evaluates the data in classical sources together with the findings of modern studies. In this respect, Khitatu'l- al-Basra stands out as an exemplary work written in modern times as a continuation of the traditional writing of the Khitatu'l. The sources of this work are divided into two as classical sources and modern sources. The author of the work, Salih Ahmad al-Ali, is one of the famous historians of the Arab Islamic World and had chosen the historiography of culture and civilization as his primary field of study. In addition to his teacher Gibb, his family's dealing with commerce might play a role in his concentration on social and economic life and urban historiography
“oku” buyruğunun yer almasına dayandırılmış olması doğaldır. Önceleri dini emir ve yasakları
öğrenmekle başlayan bu merakın zamanla bilim Çin’de bile olsa gidilip öğrenilmesi istenecek ölçüde
genişlediği anlaşılmaktadır. İlk kütüphanelerin söz konusu dönemde temel eğitimin verildiği
mescitlerde kurulmuş olması muhtemeldir. Emeviler döneminde Muaviye b. Ebu Süfyan’ın Şam’da
kurduğu ilk kütüphaneyi torunu Halid b. Yezid b. Muaviye’nin genişlettiği bilinmektedir. Abbasi
döneminde ilk kütüphane, 2. Halife Mansur (754-775) tarafından kurulmuş, Halife Harunürreşid
(786-809) eliyle zenginleştirilmiş ve Halife Me’mun (813-833) döneminde ise gelişimini
tamamlayarak zirve noktasına ulaşmıştır. Emeviler döneminde Halid b. Yezid b. Muaviye’nin
başlattığı tercüme çalışmaları, Abbasiler döneminde Halife Mansur tarafından devam ettirilmiş ve
daha sonra onun haleflerince genişletilerek ilerletilmiştir. Harunürreşid’in veziri Yahya b. Halid b.
Bermeki’nin himayesinde yapılan tercümelerin bir heyet tarafından kontrol edildiği ve
onaylanmayanların yeni bir ekibe havale edildiği nakledilmektedir. Me’mun dönemine gelindiğinde
tercümelerin hem miktar ve hem de alan bakımından genişlediği gözlenmektedir. Halifenin yapılan
tercümelere ağırlığınca altın vermesinin yanı sıra, her ay bir grup mütercime 500 dinar ödeyen bir
ailenin varlığından da söz edilmektedir. Me’mun’un zamanına göre oldukça geniş olan
kütüphanesinin akıbeti bilinmediği gibi, buradaki kitaplardan halife ve yakınındakiler dışında
kimlerin yararlanabildiği de meçhuldür. Bir saraylar topluluğu yaptıran halife Mu’tazıd’ın (892-
902) buranın içerisine seçkin bilgin ve edebiyatçıların kalıp çalışabilecekleri bir bina yaptırmak
istediğinden söz edilmektedir. Bu olay, tercüme etkinlikleri yanında kitaba verilen önemin de
sürdürüldüğünü göstermesi bakımından önemlidir. Sürekli zenginleşen bu kütüphanenin 80.000
ciltlik bölümünün 1234’te kurulan Müstansıriyye Medresesi Kütüphanesi'ne gönderildiği
bildirilmektedir. Kalkaşendi’nin İslam dünyasındaki üç büyük kütüphaneden birinin Bağdat’ta
bulunan Abbasi Kütüphanesi olduğunu belirtmesi buranın önemini göstermeye yeterlidir. Bağdat’ın
yanı sıra birçok önemli şehirde kurulan Nizâmiye Medreselerinin de önemli kütüphanelerinin
bulunduğu belirtilmektedir. Kişilerin kurduğu özel kütüphaneler arasında Feth b. Hakan, Müneccim
Ali b. Yahya, Vezir İbnü’l-Furat, tarihçi İbn Miskeveyh’in gözetimindeki Ebu’l-Fazl İbnü’l-Amid (ö.
970), 6200 cilt kitaba sahip İsmail b. Abbad (ö. 995), Sabur b. Erdeşir (ö. 1025) ve Büveyhilerden
Adudüddevle’nin (ö. 983) Şiraz’daki kütüphanesi bulunmaktadır. Kütüphaneler; Beytülhikme,
Hizânetülhikme, Darülilim gibi farklı isimlerle halifeler, vezirler ve devlet adamlarının kitap
sevgisinin aynası olarak kurulmuştur. Abbasiler dönemi ilim kültür hayatının beslendiği ana
merkezler olan kütüphanelerin çeşitliliği ve zenginliği İslam dünyasında üretilen bilgi birikiminin büyüklüğünü göstermesi bakımından da önemlidir.
İslam tarihçiliği içerisinde şehir ve bölge tarihlerinin ortaya çıkışı Hasan-ı Basrî’nin Fezâilü Mekke’yi yazmasıyla başlamıştır. 9. Yüzyılda yazılan şehir tarihleri arasında İbn Tayfur’un Kitâbu Bağdad’ının ayrı bir yeri vardır. Bu makalede eserin tarihi değerini ortaya koymayı hedefledik. İlkin yazarın kökeni, hayatı, eğitimi, mesleği, hocaları ve öğrencileri ile kişiliği hakkında bilgi verilmiş, önemli eserlerinden söz edilmiştir. Eserin günümüze ulaşan altıncı cildini ilk kez British Museum’daki yazma nüshasını esas alarak 1908’de yayınlayan Hans Keller’den itibaren çeşitli baskıları yapılan kitabın elimizdeki nüshası ve baskıları tanıtılmıştır. Me’mun döneminde doğup yetişen müellif, sonraki sekiz halife dönemini idrak ettikten sonra 893’te ölmüştür. Müellifin eserini hangi şartlar altında yazdığını anlatmak için eserin yazıldığı dönem başlığı altında söz konusu dönemdeki başlıca siyasi olaylar hakkında kısa bilgi verilmiştir. Aynı zamanda müellifin çağında yetişen önemli müellifler ve eserler hakkında bilgi verilerek eserin nasıl bir kültürel ortamın mahsulü olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Müellifin metodu ve kaynakları başlığı altında önce İbn Tayfur’un tarihçiliğinde olayları kronolojik sırayla anlatan çağdaşlarından farklılaşan metoduna vurgu yapılmıştır. Müellif her halifenin dönemini müstakil olarak değerlendirmiş, dönemin siyasi olaylarını, atanan görevlileri ve halifeyle ilişkilerini ele aldıktan sonra ilim, edebiyat, şarkı ve eğlence meclislerinden söz etmiştir. Kullandığı yöntemin farklılığı, üslubunun sade ve ağırbaşlılığı ona çağdaşları arasında ayrı bir yer kazandırmıştır. İbn Tayfur, Bağdat ve Irak’ın tarihini ilk yazan bağımsız bir tarihçidir. Bunu eserinin ve planının özgünlüğünden anlıyoruz. Kaynaklarının çoğu şifahidir. Çünkü henüz yazılı tarih eserlerinin yeni ortaya çıktığı bir dönemde eserini yazmıştır. Eserini yazarken kendi şahsi gözlemlerinin yanı sıra çağdaşı ravilerin aktarımlarından da yararlanmıştır. Ravileri arasında yüksek bürokratların kâtiplerinin yanı sıra, halifenin sarayındaki nedimler, gece sohbetlerindeki arkadaşları ve bunların haberlerini merakla izleyen ileri gelenler bulunmaktaydı. Aktardığı haber ve bilgilerin ravilerin darülhilafedeki siyasi, sosyal ve mesleki konumlarıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Bu da müellifin rivayetleri doğrulama ve seçme konusundaki titizliğinin bir göstergesidir. Tahiroğulları gibi önemli ailelerin haberlerini onlara yakın kişilerden aktarmasını buna örnek verebiliriz. Müellif meşhur şarkıcıların anlatımlarıyla dönemin eğlence hayatını yansıtırken, aktardığı 500 beyitle Arap şiiri konusundaki bilgisini ortaya koymuştur. Tarihçilerin kaynak olarak Kitabu Bağdad’dan ne ölçüde yararlandıklarının da ortaya konduğu çalışmada müellifin ravi listesi ek olarak verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Zanaat, esnaf, lonca, arif, Abbasiler
Summary: The writer who takes the birth and foundation stages of Andalucia History School as the main point of his study, first evaluates the important contributing studies on this subject. He examines the influence on Andalucia's history writing of Egyptians who had started the verbal phase and first enterprises. After these the writer examines the actiVities of history writing in Andalucia and finishes his study evaluating the historians and their studies who actively took part in writing their country's history.
dünyasının siyasi ve kültürel merkezi olduğu dönemde ulaştığı medeniyet seviyesini anlatmak için yazmıştır. Kısaca hıtat yazıcılığı İslam şehirlerinin ulaştığı medeniyet seviyesini anlatmayı, halkın durumunu ve o şehirle ilgili dağınık bilgileri bir araya getirmeyi ve o şehirle ilgili kaynak eserlerinin bilinmesini amaçlamıştır. Bu çalışmada, bu geleneğin devamı olarak Salih Ahmed Ali tarafından yazılan Hıtatu’l-Basra’nın tarihi değeri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Hıtatu’l-Basra geleneksel hıtat yazıcılığının bir devamı olmak üzere modern çağlarda kaleme alınan örnek bir çalışma olarak öne çıkmaktadır. Bu eserin kaynakları klasik kaynaklar ve modern kaynaklar şeklinde ikiye ayrılarak incelenmiştir. Eserin yazarı Salih Ahmed Ali, Arap-İslam Dünyasının ünlü tarihçilerinden olup kültür ve medeniyet tarihçiliğini öncelikli çalışma alanı olarak seçmiştir. Toplumsal ve ekonomik hayat ile şehir tarihçiliğine yoğunlaşmasında hocası Gibb’in
yanı sıra ailesinin ticaretle uğraşması da rol oynamış olabilir.
Abstract: The word "K̲h̲iṭaṭ", which was the name given to a tribe or a community of tribes in newly established cities after the first Muslim conquests, later became a name of the works written for the promotion of buildings and structures in these cities and their neighbourhoods. Whereas the first known book, K̲h̲iṭaṭ, was written by al-Haytham Ibn ‘Adī, it became an area where Egyptian authors came to the fore beginning with Ibn ʿAbd al-Ḥakam. Al-Maqrīzī was the author of al- Khiṭaṭi’l- Maqrīzī, whose name was identified with the genre and brought the tradition of
Egyptian K̲h̲iṭaṭ writing to its peak. To understand the importance of the K̲h̲iṭaṭ type of writing, it is sufficient to look at the purpose of writing Al-Maqrīzī 's work. Al-Maqrīzī wrote his Khitat to describe the level of civilization that Cairo reached when it was the political and cultural
centre of the Islamic world. In short, it aimed to tell the level of civilization reached by Islamic cities, to bring together the state of the people and scattered information about that city, and to know the source works about that city. In this study, the historical value of Khitatu'l- al-Basra, written by Salih Ahmad al-Ali as a continuation of this tradition, has been tried to be revealed. The importance of Khitat al-Basra stems from the fact that it evaluates the data in classical sources together with the findings of modern studies. In this respect, Khitatu'l- al-Basra stands out as an exemplary work written in modern times as a continuation of the traditional writing of the Khitatu'l. The sources of this work are divided into two as classical sources and modern sources. The author of the work, Salih Ahmad al-Ali, is one of the famous historians of the Arab Islamic World and had chosen the historiography of culture and civilization as his primary field of study. In addition to his teacher Gibb, his family's dealing with commerce might play a role in his concentration on social and economic life and urban historiography
“oku” buyruğunun yer almasına dayandırılmış olması doğaldır. Önceleri dini emir ve yasakları
öğrenmekle başlayan bu merakın zamanla bilim Çin’de bile olsa gidilip öğrenilmesi istenecek ölçüde
genişlediği anlaşılmaktadır. İlk kütüphanelerin söz konusu dönemde temel eğitimin verildiği
mescitlerde kurulmuş olması muhtemeldir. Emeviler döneminde Muaviye b. Ebu Süfyan’ın Şam’da
kurduğu ilk kütüphaneyi torunu Halid b. Yezid b. Muaviye’nin genişlettiği bilinmektedir. Abbasi
döneminde ilk kütüphane, 2. Halife Mansur (754-775) tarafından kurulmuş, Halife Harunürreşid
(786-809) eliyle zenginleştirilmiş ve Halife Me’mun (813-833) döneminde ise gelişimini
tamamlayarak zirve noktasına ulaşmıştır. Emeviler döneminde Halid b. Yezid b. Muaviye’nin
başlattığı tercüme çalışmaları, Abbasiler döneminde Halife Mansur tarafından devam ettirilmiş ve
daha sonra onun haleflerince genişletilerek ilerletilmiştir. Harunürreşid’in veziri Yahya b. Halid b.
Bermeki’nin himayesinde yapılan tercümelerin bir heyet tarafından kontrol edildiği ve
onaylanmayanların yeni bir ekibe havale edildiği nakledilmektedir. Me’mun dönemine gelindiğinde
tercümelerin hem miktar ve hem de alan bakımından genişlediği gözlenmektedir. Halifenin yapılan
tercümelere ağırlığınca altın vermesinin yanı sıra, her ay bir grup mütercime 500 dinar ödeyen bir
ailenin varlığından da söz edilmektedir. Me’mun’un zamanına göre oldukça geniş olan
kütüphanesinin akıbeti bilinmediği gibi, buradaki kitaplardan halife ve yakınındakiler dışında
kimlerin yararlanabildiği de meçhuldür. Bir saraylar topluluğu yaptıran halife Mu’tazıd’ın (892-
902) buranın içerisine seçkin bilgin ve edebiyatçıların kalıp çalışabilecekleri bir bina yaptırmak
istediğinden söz edilmektedir. Bu olay, tercüme etkinlikleri yanında kitaba verilen önemin de
sürdürüldüğünü göstermesi bakımından önemlidir. Sürekli zenginleşen bu kütüphanenin 80.000
ciltlik bölümünün 1234’te kurulan Müstansıriyye Medresesi Kütüphanesi'ne gönderildiği
bildirilmektedir. Kalkaşendi’nin İslam dünyasındaki üç büyük kütüphaneden birinin Bağdat’ta
bulunan Abbasi Kütüphanesi olduğunu belirtmesi buranın önemini göstermeye yeterlidir. Bağdat’ın
yanı sıra birçok önemli şehirde kurulan Nizâmiye Medreselerinin de önemli kütüphanelerinin
bulunduğu belirtilmektedir. Kişilerin kurduğu özel kütüphaneler arasında Feth b. Hakan, Müneccim
Ali b. Yahya, Vezir İbnü’l-Furat, tarihçi İbn Miskeveyh’in gözetimindeki Ebu’l-Fazl İbnü’l-Amid (ö.
970), 6200 cilt kitaba sahip İsmail b. Abbad (ö. 995), Sabur b. Erdeşir (ö. 1025) ve Büveyhilerden
Adudüddevle’nin (ö. 983) Şiraz’daki kütüphanesi bulunmaktadır. Kütüphaneler; Beytülhikme,
Hizânetülhikme, Darülilim gibi farklı isimlerle halifeler, vezirler ve devlet adamlarının kitap
sevgisinin aynası olarak kurulmuştur. Abbasiler dönemi ilim kültür hayatının beslendiği ana
merkezler olan kütüphanelerin çeşitliliği ve zenginliği İslam dünyasında üretilen bilgi birikiminin büyüklüğünü göstermesi bakımından da önemlidir.
İslam tarihçiliği içerisinde şehir ve bölge tarihlerinin ortaya çıkışı Hasan-ı Basrî’nin Fezâilü Mekke’yi yazmasıyla başlamıştır. 9. Yüzyılda yazılan şehir tarihleri arasında İbn Tayfur’un Kitâbu Bağdad’ının ayrı bir yeri vardır. Bu makalede eserin tarihi değerini ortaya koymayı hedefledik. İlkin yazarın kökeni, hayatı, eğitimi, mesleği, hocaları ve öğrencileri ile kişiliği hakkında bilgi verilmiş, önemli eserlerinden söz edilmiştir. Eserin günümüze ulaşan altıncı cildini ilk kez British Museum’daki yazma nüshasını esas alarak 1908’de yayınlayan Hans Keller’den itibaren çeşitli baskıları yapılan kitabın elimizdeki nüshası ve baskıları tanıtılmıştır. Me’mun döneminde doğup yetişen müellif, sonraki sekiz halife dönemini idrak ettikten sonra 893’te ölmüştür. Müellifin eserini hangi şartlar altında yazdığını anlatmak için eserin yazıldığı dönem başlığı altında söz konusu dönemdeki başlıca siyasi olaylar hakkında kısa bilgi verilmiştir. Aynı zamanda müellifin çağında yetişen önemli müellifler ve eserler hakkında bilgi verilerek eserin nasıl bir kültürel ortamın mahsulü olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Müellifin metodu ve kaynakları başlığı altında önce İbn Tayfur’un tarihçiliğinde olayları kronolojik sırayla anlatan çağdaşlarından farklılaşan metoduna vurgu yapılmıştır. Müellif her halifenin dönemini müstakil olarak değerlendirmiş, dönemin siyasi olaylarını, atanan görevlileri ve halifeyle ilişkilerini ele aldıktan sonra ilim, edebiyat, şarkı ve eğlence meclislerinden söz etmiştir. Kullandığı yöntemin farklılığı, üslubunun sade ve ağırbaşlılığı ona çağdaşları arasında ayrı bir yer kazandırmıştır. İbn Tayfur, Bağdat ve Irak’ın tarihini ilk yazan bağımsız bir tarihçidir. Bunu eserinin ve planının özgünlüğünden anlıyoruz. Kaynaklarının çoğu şifahidir. Çünkü henüz yazılı tarih eserlerinin yeni ortaya çıktığı bir dönemde eserini yazmıştır. Eserini yazarken kendi şahsi gözlemlerinin yanı sıra çağdaşı ravilerin aktarımlarından da yararlanmıştır. Ravileri arasında yüksek bürokratların kâtiplerinin yanı sıra, halifenin sarayındaki nedimler, gece sohbetlerindeki arkadaşları ve bunların haberlerini merakla izleyen ileri gelenler bulunmaktaydı. Aktardığı haber ve bilgilerin ravilerin darülhilafedeki siyasi, sosyal ve mesleki konumlarıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Bu da müellifin rivayetleri doğrulama ve seçme konusundaki titizliğinin bir göstergesidir. Tahiroğulları gibi önemli ailelerin haberlerini onlara yakın kişilerden aktarmasını buna örnek verebiliriz. Müellif meşhur şarkıcıların anlatımlarıyla dönemin eğlence hayatını yansıtırken, aktardığı 500 beyitle Arap şiiri konusundaki bilgisini ortaya koymuştur. Tarihçilerin kaynak olarak Kitabu Bağdad’dan ne ölçüde yararlandıklarının da ortaya konduğu çalışmada müellifin ravi listesi ek olarak verilmiştir.
Anahtar kelimeler: Zanaat, esnaf, lonca, arif, Abbasiler
Summary: The writer who takes the birth and foundation stages of Andalucia History School as the main point of his study, first evaluates the important contributing studies on this subject. He examines the influence on Andalucia's history writing of Egyptians who had started the verbal phase and first enterprises. After these the writer examines the actiVities of history writing in Andalucia and finishes his study evaluating the historians and their studies who actively took part in writing their country's history.
Nedimleri ilk kez bir düzene koyan, bu işi kurallara bağlayan Sasani devletinin kurucusu Babek oğlu Erdeşir’dir. O, nedimleri üç tabakaya ayırmıştır; asil süvariler ve şehzadeler ilk tabakayı, hükümdarın nedimleri ve ilim ehlinden sohbet arkadaşları ikinci tabakayı, komiklik yapan hokkabazlar, oyun ve eğlenceyle uğraşan kimseler ise üçüncü tabakayı oluştururdu. Erdeşir’den itibaren Sasani hükümdarları nedimleriyle aralarında perde ve belli bir mesafe bulundururlardı. Emevilerden Yezid b. Abdülmelik dönemine kadar Sasanilerin bu geleneği değişmeden uygulanmıştır. Yezid b. Abdülmelik ve Velid b. Yezid ise perdeyi kaldırdıkları gibi nedimlerin huzurunda raks etmekten ve çıplak durmaktan çekinmezlerdi. Yezid b. Abdülmelik eğlenceyi seven tabiatına yenik düştüğünden egemenlik kanunlarını hafife almış, meclisinde nedimlere konuşma, gülme ve kendisine cevap verme hakkı tanımıştır. O şaka ile de olsa yüzüne karşı kınanan ilk halife olmuştur.
Görgülü, bilgili, erdemli, sır tutmasını bilen, iyi giyimli, kültürlü, güler yüzlü kişiler nedimlik yapabilirdi. Nedimlerin ilgi alanları arasında güzel yazı yazma, şiir, tıp, astroloji, içecekler, oyun ve eğlence meclisleri yer almaktaydı. Nedimlik mesleği meclisinde bulunduğu hükümdarla uyum gerektirdiğinden nedimler yerine göre ciddi ve düşündürücü, yerine göre şakacı ve nüktedan, ayrıca tehlike anında kendini ona siper etmekten çekinmeyecek ölçüde cesur olmalıdır. Hükümdarı satranç ve tavla gibi oyunlarla eğlendiren, musiki ve şarkılarla coşturan, kederli anlarında teselli eden nedimler bu hizmetleriyle orantılı kıymetli armağanlarla ödüllendirilmişlerdir.
Edebiyat ve satranç alanındaki ustalığı dolayısıyla saray muhitine giren Ebu Bekir Suli, dönemin satranç ustası el-Maverdi’yi yenerek büyük itibar kazanmış ve halifelerin nedimleri arasına girmiştir. Suli, Mu’dazıd’dan Razi’ye kadar dört halifenin döneminde saray nedimliği yapmıştır. Özellikle şehzadeliğinde hocalığını yaptığı Razi’nin halifeliğinde rahat bir hayat sürmüş ve önemli eserlerini yazmıştır. Suli’nin halife Razi Billah’ın nedimi olarak yaptığı görevler şunlardır: Halifelik görevi sırasında kullanacağı lakabı önermek, sohbet meclisine katılacakların listesini hazırlamak, bu meclislerde halifeye eşlik etmek, yolculuğa veya ava çıktığında onunla çıkmak, sıkıntılı anlarında halifeyi dinleyip teselli etmek, yerine göre sırdaşı veya dert ortağı olmaktır. Razi Billah’tan sonra gelen halifelerin döneminde Ebu Bekir Suli’nin yerini muhafaza edememesinden anlaşıldığı kadarıyla nedim olmak için yetenek tek başına yeterli olmamakta halifelerin şahsi tercihleri de bu seçimde önemli rol oynamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Abbasiler, Nedim, Sohbet, Ebu Bekir Suli, Razi Billah
As a result of the crusades organized by European Christians at the end of the 11th century, Jerusalem was occupied in 1099 and members of other religions were put to the sword. The Palestinian lands were distributed by the occupying kingdom of Jerusalem to the Frankish lords (seigneurs) who joined the expedition. The Muslims living here worked the land for them and paid a tax similar to the jizya. The Muslim people in the Cemmail village of Nablus, where the Kudame family lived, were uncomfortable with the cruelty of the seigneur of the region. While the other seigneurs received one dinar per person, he received four dinars and punished those who could not pay heavily. The head of the Kudame family, Sheikh Ahmed, whose Friday Sermons was taking great attention, led the seigneur to plan for killing him since he prevented the villagers from working the land by gathering them in the Friday sermons. Due to this, for living without fear about his life and fear of not being able to live his religion Sheikh Ahmed decided to go to Damascus under the leadership of Nurettin Zengi, who assumed the leadership of the struggle against the Crusaders at that time. Sheikh Ahmed, who settled in the Abu Salih Masjid near the East Gate in Damascus, wrote to his son Abu Omar asking him to bring the rest of the family to Damascus. The reason for choosing this neighborhood is that a family from the Hanbali sect lives in this neighborhood of Damascus, where Shafiis were the majority. Thus, within a month, the remnants of the Kudame family came to Damascus and settled in the same neighborhood, after which many people from those regions migrated to Damascus as well. The Kudame family faced two important dangers in the Abu Salih Masjid where they settled. The first of these was the epidemic disease that led to deaths. The other was the power struggle with the landlord Hanbali family as a result of Sheikh Ahmed's rise in fame. Although the problem was resolved in favor of the Kudame family, they did not accept this and migrated to Mount Kasiyun in the north of the city. The Kudame family, who settled here, was named Salihi because of the Ebu Salih mosque, where they first settled, and their neighborhood, which turned into a big city, was named Salihiyye. The neighborhood founded by the Kudame family, whose leaders fought against the Franks in the army of the conqueror of Jerusalem, Saladin Ayyubi, played an important role in shaping the scientific, cultural and intellectual life of the Islamic world over time.
Keywords: Kudame family, Jerusalem, Damascus, Salihiyya, emigration, Crusaders
11. Yüzyıl sonlarında Avrupa Hıristiyanları tarafından düzenlenen haçlı seferleri sonucunda 1099’da Kudüs işgal edilerek, diğer din mensupları kılıçtan geçirilmiştir. Filistin toprakları işgalci Kudüs krallığı tarafından sefere katılan Frank senyörlere dağıtılmıştı. Burada yaşayan Müslümanlar onlar için toprağı işliyor ve cizye benzeri bir vergi veriyorlardı. Kudame ailesinin yaşadığı Nablus’a bağlı Cemmail köyünde deki Müslüman halk bölgenin senyörünün zulmünden rahatsızdı. Diğer senyörler adam başı bir dinar alırken o, dört dinar almakta ödeyemeyenleri de ağır cezalara çarptırmaktaydı. Kudame ailesinin reisi Şeyh Ahmed’in verdiği Cuma hutbelerinin çevre köylerden yoğun ilgi görmesi, senyörün köylüleri Cuma hutbelerinde toplamayıp toprağı işlemelerine engel olduğu için onu öldürmeyi planlamasına yol açtı. Bunun üzerine Şeyh Ahmed, can korkusu ve dinini yaşayamama kaygısı ile o dönemde Haçlılarla mücadelenin liderliğini üstlenen Nurettin Zengi yönetimindeki Şam’a gitmeye karar vermiştir. Şam’da Doğu kapısı yakınındaki Ebu Salih Mescidine yerleşen Şeyh Ahmed, oğlu Ebu Ömer’e mektup yazarak ailenin geri kalanını Şam’a getirmesini istemiştir. Bu mahalleyi seçme sebebi, Şafiilerin çoğunlukta olduğu Şam’ın bu mahallesinde Hanbeli mezhebinden bir ailenin yaşıyor olmasıdır. Böylece bir ay içerisinde Kudame ailesinden kalanlar Şam’a gelerek aynı mahalleye yerleşmiş, onların ardından o bölgelerden birçok kişi Şam’a hicret etmiştir. Kudame ailesi yerleştikleri Ebu Salih Mescidinde iki önemli tehlikeyle karşı karşıya kalmışlardır. Bunlardan ilki ölümlere yol açan salgın hastalıktı. Diğeri ise Şeyh Ahmed’in ününün artması sonucu ev sahibi Hanbeli ailesiyle yaşadıkları nüfuz çekişmesiydi. Sorun Kudame ailesinin lehine çözülmüşse de onlar bunu kabul etmeyerek şehrin kuzeyinde bulunan Kasiyun Dağına hicret etmişlerdir. Buraya yerleşen Kudame ailesine ilk yerleştikleri Ebu Salih mescidinden dolayı salihî, büyük bir şehre dönüşen mahallelerine de Salihiyye adı verilmiştir. Önderleri Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi’nin ordusunda franklara karşı savaşan Kudame ailesinin kurduğu mahalle zamanla İslam dünyasının ilim, kültür ve düşünce hayatının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Anahtar Kelimeler: Kudame ailesi, Kudüs, Şam, Salihiyye, hicret(göç), Haçlılar
Klasik Abbasi asrında Başkent Bağdat'taki Şehir-pazar ilişkisini inceleme konusu yapan Kitapta; Bağdat ve Pazarları, Pazar Esnafı, Çarşı Pazarların Çeşitlenmesi, Pazarlardaki ticari işlemler, Bağdat pazarlarındaki ticari faaliyetler, Çarşı pazarların denetimi, Pazarcıların sosyal ve siyasi hayattaki rolleri başlıklı yedi bölüm ile sonuç ve bibliyografya bulunmaktadır.