Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi • Yıl: 18 • Sayı: 62 • Yaz 2018
Dosya: İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi Modern Mimarlık Mirası
İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi
Modern Mimarlık Mirası
Doğan Tekeli • Ebru Omay Polat • Nezih Aysel •
İdil Erkol Bingöl • Burcu Selcen Coşkun •
Melek Kılınç • Mustafa Gülen
Tarihi Yapıların Korunmasında Bir Yöntem
Olarak “Anıt İzleme” Sistemi
2018/2
ISSN 1302-8219
62
7,50 TL
EDİTÖRDEN
dör t a ylık mimar lık k ült ür ü dergis i
Mayıs 2018 • Yıl: 18 • Sayı: 62 Yayın Türü: Yerel, süreli
Yayınlayan
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Sahibi
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi adına
Esin Köymen
Genel Yayın Yönetmeni
Deniz İncedayı
Yazı İşleri Sorumlusu
Metin Karadağ
Yayın Kurulu
Zafer Akay, Zafer Akdemir, Ayşen Ciravoğlu, Zeynep Eres,
T. Gül Köksal, Kubilay Önal, Betül Şengezer,
H. Bülend Tuna, Mücella Yapıcı
Danışma Kurulu
Zeynep Ahunbay, Behiç Ak, Nur Akın, Ali Artun,
Acar Avunduk, Afife Batur, Cengiz Bektaş, İhsan Bilgin,
Çelen Birkan, Hasan Çakır (Almanya), B. Selcen Coşkun,
Nur Esin, Nuran Zeren Gülersoy, Zeynep Günay,
Ersen Gürsel, Yücel Gürsel, Figen Kafesçioğlu,
Ruşen Keleş, Esin Köymen, Doğan Kuban,
Mehmet Küçükdoğu, Eyüp Muhcu, Derya Oktay,
Sabri Orcan, Deniz Erinsel Önder, Gülşen Özaydın,
Hasan Cevat Özdil, Aslı Erim Özdoğan, Mehmet Özdoğan,
Yıldız Sey, Afşar Timuçin, Rüksan Tuna, Hülya Turgut,
Yıldız Uysal, Zekiye Yenen, Emre Zeytinoğlu
Tarandığı İndeks
DAAI - Design and Applied Arts Index
Yayın Yönetim Yazışma Adresi
Kemankeş Cad. No.31 Karaköy, Beyoğlu 34425 İstanbul
Tel: (212) 251 49 00 Faks: (212) 251 94 14
e-posta: dergi@mimarist.org
www.mimarist.org/yayinlar/mimarist
Mali Koordinasyon
Can Taşkıran
Grafik Tasarım
Zehra Şenoğuz
Grafik Uygulama
Ebru Laçin
Dünya Çevre Günü ve Düşündürdükleri
Her yıl olduğu gibi, dergimizin haziran sayısında öncelikli başlığımız Dünya
Çevre Günü. 1974’te başlangıcından bu yana, bu özel gün küresel ölçekte çevre
ve toplum sağlığı konularında farkındalıkların geliştirilmesi açısından önem
taşıyor. 2018 yılı için Birleşmiş Milletler anlamlı bir başlıkla gündemde: “Plastik
Kirliliğini Yenelim!”
Plastik kirliliği günümüzde çevreyi giderek büyüyen tehditlerle karşı karşıya
bırakıyor. Çılgınca tükettiğimiz plastiklerin büyük çoğunluğu özel çöplere veya
geri dönüşüm merkezlerine değil, okyanuslara, denizlere karışarak, kıyıları ve
canlı yaşamını tehdit ediyor. Bu yıl Dünya Çevre Gününe ev sahipliğini yapan
Hindistan’daki etkinliklerle plastik esaslı çevre kirliliği konusunda gündelik
yaşamlarımızdan başlayarak ne tür çalışmalar, kampanyalar ve örgütlenmeler
yapabileceğimiz konuları tartışmaya açıldı. Büyük çerçeveye baktığımızda
kuşkusuz birbiriyle ilişkili olarak plastik kirliliği, çevre ve halk sağlığı, yerkürede
canlı yaşamı, doğal kaynakların tüketimi, kamu yararı vb gibi alanlarda
sorunların nasıl azaltılabileceği sorusu tartışmaların odağına yerleşiyor.
Plastiğin çok yönlü yararlı kullanımları olmasına karşın, gündelik
hayatlarımızda aşırı miktarda tükettiğimiz, kullanıp attığımız plastik miktarı,
çevrenin tahribinde önemli bir role sahip.
Rakamlara göz atarsak, dünyada her dakikada 1 milyon plastik şişe satılıyor, her
yıl 5 trilyon plastik torba kullanılıyor. Toplamda, kullanılan plastiğin yaklaşık
%50’si kişisel kullanımlara ait. Her yıl 13 milyon ton plastik okyanuslara sızıyor,
mercan kayalıklarına ulaşıyor ve deniz yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor.
Ayrıca plastik, su kaynakları üzerinden bedenlerimize de giriyor. Verilen zararlar
bugün bilimsel araştırmaların konusu, çünkü plastik birçok toksin kimyasalı da
bünyesinde barındırıyor ve bunun ötesinde farklı diğer toksinleri, metalleri ve
zehirli tarım ilaçlarını toplama konusunda da mıknatıs özelliği gösteriyor. Dünya
Çevre Gününde alarm veren tablo, bu konudaki mücadelenin sanıldığından çok
daha büyük önem taşıdığını vurguluyor.
“Dönüştüremiyorsan kullanmayı reddet” sloganı da bu bağlamda yapılan diğer
önemli bir katkı. Uzmanlar kolaylıkla yapabileceğimiz birçok şey olduğundan söz
ediyorlar: Plastik içme çubuklarından, çay-kahve bardaklarından vazgeçmeyi, çöp
toplamada duyarlılığı artırmayı, kumaş torbaları kullanmayı, kıyılardaki plastik
atıkları toplamayı öneriyorlar. En önemlisi de belki iletişim olanaklarını
kullanarak bu konudaki duyarlılıkları tekrar tekrar vurgulamak ve çevre tehditleri
konusunda bilgileri sürekli güncellemek.1
Kuşkusuz Dünya Çevre Gününün vurguları sadece fiziksel tahribatla sınırlı değil,
olmamalı. Çevreye bütünlüklü ve geniş çerçeveden baktığımızda, mimarlıkplanlama alanlarından başlayarak farklı mesleki sorumlulukları yeniden düşünmek
zorundayız. Bugün mimarlıkta uygulanan indirgemeci politikalar, yanlış yasal
düzenlemeler, kamu yararının önceliğini kaybetmiş olması, insan, toplum, çevre
hakları ihlalleri de büyük çevre resminin önemli parçaları.
Bu sayımızda, gündemde olan ilginç ve önemli konuların, düşüncelerin,
Mutlu Basım Yayın - Bahri Mutlu
Topkapı / İstanbul
Tel: (212) 577 72 08
değerlendirmelerin yanı sıra, ‘İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi Modern Mimarlık
Mirası’ başlıklı dosyamızda da günümüz mimarlığı, kenti ve toplumu açısından
son derece kritik araştırma ve tartışmaları bulacaksınız. Koruma, yaşatma,
toplumsal bellek vb gibi konularda meslek alanımız için önemli irdelemeleri,
değerli katkıları okuyacaksınız.
Baskı Tarihi
Gelecek sayımızda ise İstanbul’un “D-100 Karayolu” konusunu ele almayı
Baskı-Cilt
Temmuz 2018
Dağıtım
Zip Dağıtım
Ofset Hazırlık, Reklam ve Yapım Organizasyon
Mimarlık Vakfı İktisadi İşletmesi
Kemankeş Cad. No. 31 Karaköy, Beyoğlu 34425 İstanbul
Tel: (212) 244 86 87 pbx Faks: (212) 244 86 88
Fiyatı: 7.50 TL
Yıllık abone ücreti: 26.00 TL
Öğrencilere % 50 indirim uygulanır.
Mimar.ist dergisi Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi üyelerine
ücretsiz olarak gönderilir. Yazılarda ileri sürülen görüşlerin sorumluluğu
yazarlarına aittir. Dergi adı belirtilmek koşuluyla alıntı yapılabilir.
planlıyoruz. Bildiğiniz gibi, 1980 sonrasında otoyoldan şehir içi karayoluna
dönüşen E-5 karayolu, yeni devlet yolları sınıflaması içinde D-100 olarak
tanımlanmış, özelikle 2010 sonrası toplu taşımanın bu hattı beslemesi ile
birlikte yapılaşma ölçeği ve hızı şaşırtıcı bir şekilde artmıştır. Dosyamızda, bu
sürece ve sorunlara yönelik irdelemelerle kentin bu önemli başlığını çok yönlü
tartışmayı hedefliyoruz. Bu çerçevedeki önerileriniz, araştırmalarınız ve
katkılarınız bizleri zenginleştirecektir.
Dergimiz için kıymetli vakitlerini ayıran, emek veren tüm yazarlarımıza,
yorumlarıyla katılan Danışma Kurulu üyelerimize ve siz değerli okuyucularımıza
Yayın Kurulumuz adına içten teşekkür ederim.
Saygılarımla,
Deniz İncedayı
1. Kaynak: http://worldenvironmentday.global/en/news-category/beat-plastic-pollution
mimar•ist 2018/2
1
Mimar.ist Mayıs 2018/2
ISSN 1302-8219
2 mimar•ist 2018/2
4
ANMA
Arkadaşımız Sami / Ali Rüzgar ...........................................................................................................................4
Hamdi Hocamla, Gizler ve İzler / Nüshet Ak .......................................................................................................5
Kadim Dostum Sümer Hoca’ya Saygıyla / Kevser Üstündağ................................................................................8
9
KÜTÜPHANE
Mit ve Mimarlık / Hande Tulum ..........................................................................................................................9
11
GÖRÜŞ
Geleneksel Türk Evinde Düşey Yaşam / Ferhan Yürekli.....................................................................................11
14
PROJE - PROFİL
Şevki Pekin: “Klasik Bir Mimarım, Tek Bildiğim Modern ve Yenilik” / Söyleşi: Zafer Akay ................................14
21
ELEŞTİRİ - KURAM
Yitik Anlamın Peşinde: Peter Zumthor Mimarlığı / Haluk Uluşan ......................................................................21
28
EKOLOJİ
Kent-Doğa Arakesitinde Sıkıştırılmış Toprak Bir Duvar: “Komün-Aksiyon Duvarlar” / Fulya Özsel Akipek .........28
Toprak Yapı Üretiminin Yönetmelikler Kapsamında İrdelenmesi / Dilek Ekşi Akbulut - Z. Gülşah Koç .................34
İÇİNDEKİLER
41
DOSYA: İSTANBUL’UN CUMHURİYET DÖNEMİ MODERN MİMARLIK MİRASI
Cumhuriyet Dönemi Mimarlık Mirasımız Korunamaz mı? / Doğan Tekeli .........................................................42
Güncelleme: Türkiye’nin Modern Mimarlık Mirası / Ebru Omay Polat ...............................................................44
Bir Yeniden Yapım Öyküsü: Başak Sigorta Binası / Nezih Aysel .......................................................................48
İstanbul’un Modern Konutları / İdil Erkol Bingöl ...............................................................................................56
Yakın Geçmişin Mirası: İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi Mimarisi / Burcu Selcen Coşkun ...............................65
Orhan Şahinler’in Türkiye Modern Mimarlığına Bıraktığı İki Miras: İstanbul Ticaret Odası Binası ve
Üsküdar Vapur İskelesi / Melek Kılınç - Mustafa Gülen ......................................................................................70
78
İNCELEME
Pakistan Karaçi’de Bir Cami, Bir Mimar ve Birkaç Kimlik / F. Emel Ardaman ....................................................78
Tarihi Yapıların Korunmasında Bir Yöntem Olarak “Anıt İzleme” Sistemi / Işıl Polat-Pekmezci ..........................86
93
KENT
İstanbul’un Yakın Dönem Planlama Tarihinde Bölgesel Planlar, Kurumlar ve
Düzenlemelerin Rolü / Özlem Altınkaya Genel ...................................................................................................93
101 EĞİTİM
Bir Temsil, Tüketim ve Rekabet Mekânı Olarak Üniversite Yerleşkeleri / Ahmet Tercan ..................................101
107 TASARIM / UYGULAMA
Yaşam ve Üretim Mekânı Olarak “Teknopark İstanbul” / Hüseyin Kahvecioğlu - Nurbin Paker ..........................107
112 ÇİZGİ
Behiç Ak ........................................................................................................................................................112
mimar•ist 2018/2
3
ELEŞTİRİ - KURAM
Yitik Anlamın Peşinde:
Peter Zumthor Mimarlığı
Haluk Uluşan
M
imarlık bir kurmacadır.1 Çeşitli olayların/
eylemlerin gerçekleşebilmesi için yaratılan mekânlar, erekleri sadece temsil olduğunda
bile, çok boyutlu gerçeklikler üreterek deneyime sunarlar. Yapay çevrenin bir anlam sorunsalı
çerçevesinde değerlendirilişi çok eskilere uzansa
da, bilhassa XX. yüzyıl ortalarından bu yana bu
alanda önemli dönüşümler ve darboğazlar yaşadığı göze çarpar. 1960’lı yılların savaş karşıtı
ruhu politikada olduğu kadar düşünce dünyasında da başkalaşımlar doğururken (Mallgrave
ve Goodman, 2011: 23), yapısalcılık, göstergebilim gibi ekollerin giderek artan etkisi mimarlıkta işlevin ve anlamın yeniden tanımlanmasını
zorunlu kılmışsa da (Nessbit, 1996: 32-33) bu
indirgemeci yaklaşımlar geçerliliğini hızla yitirmiştir.
Mimarlık, –bilinçsiz bir biçimde ya da örtbas
etmeye çalışarak– kurmaca değilmiş gibi yaparsa,
ortaya bazı sorun belirtileri çıktığı görülür.
Anlam, mimarlığın modeller aracılığıyla türetmeye gayret ettiği bir erek haline gelmeye başladığında, tıpkı biçimcilikte olduğu gibi (Miessen,
2013) ortaya bir tür benzeşim (simülasyon)2
çıkar ve bu sanallık içerisinde yön bulmak giderek zorlaşır. Oysa bazı yapılar herhangi bir söz
söyleme iddiasında olmadan, orada oluşlarıyla
farklı bir deneyim sunarlar. İnsanın deneyimini
iletme yetisine sınırlı bir biçimde sahip oluşu
(Agamben, 2010) onun mekânın verili ya da
üretilmiş zamansallığı ve boyutları ile tümleşen
bir ilişki kurmasını şart koşarken, bu ilişki üzerinden tanımlayabildiği mimarlığın da bir ‘fark’3
üretme becerisini ortaya koyacaktır. Bu, herhangi bir üslup, dil ya da indirgeme ile sağlanabilecek türden bir nitelik değildir. Yapının anlam
bütünlüğü cisim ile ahenk içinde tezahür ettiğinde karşımıza kendi içyapısı ve ontolojik
konumu ile eşzamanlı bir mimarlık çıkar. Peter
Zumthor böyle bir mimarlığın temsilcisidir.
Anlamın yitimi ile yeniden keşfi bu eşzamanlılıkta yatar. Bu mimarlık da kurmacadır, ancak kurmaca olduğunu örtbas etmeye çalışmaz. Bu bağlamdaki kurmaca olumsuz bir niteleme olarak
değerlendirilmemeli, eşzamanlılık çoğulculuğun
karşısına çıkarılan bir tekillik olarak anlaşılmamalıdır. Eklemlenme, dönüşüm ve büyüme, bu tür
bir mimarlığın en önemli bileşenleri olmayı sürdürür. Deneyim düzleminde bunları eşzamanlı,
nesneyi ise tekil kılan, anlamın sözü geçen dolaysızlığı ve yapının tektonik bütünlüğüdür.
1
Son yıllarda tasarım, temsil ve inşaat biçimlerine
benzer şekilde araştırmacıların gözlemleme ve
değerlendirme ölçütlerinin de –yıkıcı denilebilecek türden– dönüşümlerden geçtiği görülür.4
Bu konu ile uygulama, kuram ya da bu düzlemlerin her ikisinde birden karşı karşıya gelen ve
bu karşılaşmadan, merkezine ‘mimari mekânı’
yerleştiren bir teori üretebilenlerin sayısı neredeyse yok denecek azdır (Sola-Morales, 1997:
14). Mimarlık kuramının giderek zayıflayan ideolojik ve felsefi temellerden ötürü azalan öneminin altını çizen Linda Groat, bu durumu bir
çıkmaz sokak olarak nitelendirir. Modern hareketin tüm olumsuzluklarına karşın sahip olduğu
bütünselliğinden ve görev bilincinden yoksun
kalan mimarlık (Groat, 1992), kendisini bir
antagonizmalar örüntüsü içerisinde bulan
kuramcı, mimar ve hatta okuyucu, sadece görsel
yanları ile cisimleşmeye başlayan,5 ikameci ve
üst okumaya geçit vermeyen bir ‘resim mimarlığı’ ile yüzleşmek durumunda kalmış olur. Fransız yapısalcılığının postmodern mimarlık içerisinde giderek yer edinmesi, anlamı mimarın
değişmez bir rutinine dönüştürmüş; onu bu
anlamın nasıl üretildiğinden ziyade ‘anlam
yayan’ binalar üretmek ödevi ile görevlendirmiştir (Ghirardo, 1996: 32). Bu durumda yaşanan her yüzleşmede mimari nesnenin bir kısmı
kuramcı için gizil kalmayı sürdürür, eşzamanlı
bir konumlandırmadan ziyade artzamanlı bir
okuma tarihyazımını ele geçirir, mimarlık tektonik bir bütün olarak kavranmaz, bir bölümü
mahfuz kalır.
Ancak esas sorun, bu türden nesnelerin
mimarlık kuramı içerisinde büründürüldüğü
aşkınlıkta yatar. Bir nesnenin sadece nesne olarak varlığı üzerinden ‘anlamını’ irdelemek, girift
mimar•ist 2018/2
21
ELEŞTİRİ - KURAM
kavram yığışımlarına, kolaj metinlere, yani
‘resim’ mimarlığının metindeki eşbiçimine
yenik düşer. Bunun çeşitli nedenleri olsa da, en
önemli belirleyicilerden biri ideolojidir (Hays,
1998). Mimarlar, kuramcılar, öğrenciler ve
meslek dışı meraklılar olarak kabul etmemiz
gereken, hâkim bir ideolojinin bakışımızı sürekli dönüştürdüğü, adeta gözümüzdeki bir gözlük gibi bizi koşullandırarak bakmaya mecbur
edişidir. Bugün mimari bir ideolojinin tahakkümü altındaysak, bu hâkim etkiyi Batı mimarlık
‘bilgisinin’ –gündelik sezgilerden karmaşık
mimarlık kuramları ve tarihyazımlarına kadar–
tümünün toplamı olarak nitelemeliyiz.
Kuram ve nesneler arasındaki eşzamanlılık
sorunu ideolojiktir. Marksist düşünür Althusser,
mensubu olduğu ekolün felsefesini “bilgilerin
üretiminin kuramı” olarak nitelemiş, bilgiyi ise
kuramlar-arası bir ilişki olarak betimlemişti.
Buna göre bazı kuramsal pratikler bilimseldir ve
bilimsel bilgiler üretirler. Öte yandan ideolojik
olarak nitelenen diğer türden kuramlar, sadece
ideolojik bilgi üretmektedir. Bu ayrımı ‘kuramsallaştırmak’ isteyen Althusser ideolojiyi ikinci
dereceden bir bilgi biçimi olarak nitelendirir.
Gerçeklikle kurulan hayali bir ilişkinin temsili
olarak ideolojik kuram, yanlış bir bilinç ya da
hata değil bilakis nesnel bir gerçeklik, somut bir
pratiktir. Kendi çizdiği çerçeve içerisinde üretilen bir bilgi olsa bile, kavramsal bir çerçeve
oluşmasını engeller, dönüşümün ve değişimin
önünü tıkayan bir sınıra dönüşür (Althusser ve
Balibar, 1971: 59-60). Bu zor engeli aşınca
kuramsal pratikler muazzam bir içe-dönüklük,
bilişsel bir otonomi kazanacak, doğrulanabilirliklerini kendileri dışındaki bir belirleyicinin
onayına sunma ihtiyaçları ortadan kalkacaktır.6
Episteme ve doxa arasındaki süreksizliğin aşılması ve mimari nesnenin kuramda kavranışı ancak
bu türden bir eşzamanlılıkla mümkün olabilecektir (Hays, 1998: 112).
Peter Zumthor da aynı Batı ideolojisi içerisinden çıkmış bir mimar değil midir? Daha da
önemlisi, hâkim mimarlık tartışmalarının, tarihyazımının ve eleştirisinin ana omurgası, bu ideoloji çerçevesinde konumlanmasıdır. Böylesine
sisli bir izleği takip ederken, Zumthor bu yoksunluk duygusunun karşısına farklı türden bir
varlık çıkartır ve bu varlık, bizzat Zumthor tarafından üretilmiş bir deneyim ile meydana getirilir. Böylesi bir mekânın temelinde yatan, mimarlığın kendisi dışında bir kaygı gütmüyor oluşudur. Temsil, tarihsellik, akılcılık gibi mimarlık
yazınını ve üretimini neredeyse beş yüz yıl
22 mimar•ist 2018/2
boyunca tahakküm altında tutmuş olan kavramlar,7 Zumthor’da esas nesnenin üretiminin, yani
mimarlığın gölgesindeki ikinci türden gereçlerdir.
2
Mimarlığın en zorlu ödevi, çağının koşullarını
yansıtabilmenin yanında bir anlam üretebilmek
olmuştur. Evet, her biçim, yoğrulmuş ve şekillendirilmiş her yapı bir anlama karşılık gelir, bir
göstergedir.8 Ancak bir dil haline gelmesi için
tüm bunlar yeterli olmayabilir. Gerçek şu ki,
‘resim mimarlığı’ düşünüldüğü kadar güçsüz
değildir. Bu ‘sanallıklar’ içerisinde kendisini
meşrulaştırabilenler varlığını sürdürür. Kimileri
tekil nesneler haline gelebilir, belirleyici roller
üstlenebilir, hatta diğerlerini bir süreliğine peşlerinden sürükleyebilir. Ama yine de bir genellikten söz edilemez.
Tasarımın işlevsizleştiği ve güzelliğin rastlantısal
olduğu bir çağda (Maier, 1992: 48) […] Ama
duygu uyandıran tanrısalın eksik olduğu ve gerçekliğin görüntü ve sembollerin akıntısında
çözünmekle tehdit edildiği bir zamanda, mimarlıkta bu bütünlüğe erişmek nasıl mümkün olacaktır? (Zumthor, 1998: 32)
Zumthor karşılaştığı tekil durumlarla kendi
kişisel dünyasını, anı repertuarını, gözlemlerini
ve bilinçli olarak ürettiği ikilikleri yüzleştirerek
duyulara ve varlığa yatırım yapar. Yapıları ile
kullanıcılara ‘varlık’ (Zumthor, 1998: 15), ‘ruh
hali’ ve ‘atmosfer’ üzerinden seslenen (Zumthor, 2006) bir tasarım anlayışı karşılığını şu sözlerde bulur:
Hiçbir zaman teori ile işe koyulmam ve esasında
iyi bir mimarlık gözlemcisi olduğum da söylenemez. Tasarıma giden yol benim için bugüne
kadar gizemini korumuştur. Kötü bir yapıya duyduğum öfke ile de başlayabilir, bulanık bir ya da
binlerce fikirle de… Ve sıklıkla da ilk ortaya çıkan
içsel bir resimdir. Güçlü bir şekilde hatırlanan bir
ruh hali –çoğunlukla çocukluğumdan gelen bir
iyi olma hissi. Bir soruna ne kadar safça yaklaşabilirsem, o kadar iyi. Düşünüp, çizerek bir süre
sonucun nereye çıkacağıyla ilgili çabalarım. Kendimi, şeylerin ancak ne olmak istedikleri anlaşılabildikten sonra teknik bakımdan çözülebileceklerine olan güvenim ve bilgim tarafından baştan
çıkarılmaya bırakmalıyım. (Zumthor, 1998: 15)
Mimarlık tek başına bir kuram değildir; bir
uygulama alanını tanımlar, bir gerçekliğe karşılık
gelir. Mimari nesneye dokunulur; mimari nesne
kullanılır, deneyimlenir. Ancak bu onun bir bilgi
ELEŞTİRİ - KURAM
nesnesi olmadığı anlamına gelmez. Mimarlık
mekânsaldır, ama bir o kadar da zamansaldır;
Bruno Zevi’nin nitelemesiyle, üç boyuttan çok
daha fazla boyut, eksen barındırır (Zevi, 2015:
17). Günümüzde bir mimarın tasarladığı yapıya
içkin bir kendiliğindenlikle ve kolaylıkla arzuladığı anlamı katması ve bunu ifade etmesi hem
çok kolay, hem de çok zor bir hal almıştır. Teknik olanaklar, düşünce biçimleri, algı, sosyal
yapılardaki başkalaşımlar bu döneme ait bir dilin
belirgin bir biçimde ortaya çıkışını olanaksızlaştırırken bu durum belki de birden fazla dilin varlığından kaynaklanır. Mimarlıktaki üsluplar bu
dilin eşdeğerleriyse, yok oldukları/başkalaştıkları zaman –ve çağımızda olduğu gibi yerleri doldurulamadığında– temsil ettikleri nesneler hangi
bağlamda kavranmalıdır?
Dilin dönemleri olduğu gibi, mimari üslupların da dönemler içerisinde kurgulanışı artzamanlı (diyakronik) bir okumaya işaret eder. Bu
yaklaşım, her üslubu, dili, ‘ait olduğu’ zaman
altında sınıflandırmaya eğilimlidir. Bu bölümlenmenin ne kadar nesnel yapılabildiği, bölümler arasında kesin sınırların olup olmadığı,
mimarlık alanındaki tarihyazımının süregiden
tartışmalarındandır. Oysa Saussure artzamanlılığın karşısına eşzamanlı (senkronik) bir tutum
ile çıkarak bunu satrançta hamlelerin artzamanlı
akışının oyunun herhangi bir anında kuralları
değiştirmemesi ve dolayısıyla oyunun bu kurallarla açıklanabilmesi örneği ile göstergebilim ışığında ele almıştır. Bu anlık bakışı bir kesit olarak
düşünürsek, ardıl olarak akan bir oluşumun
(tarihsel bir durumun, toplumsal bir olgunun,
kültürel bir fenomenin vs) herhangi bir anından
alınan kesit, bize bu oluşumun (şu durumda
mimari üslubun, dilin ve neticesinde anlamın)
kurallarını verecektir (Saussure, 1985: 13-18).
Çağdaş dilbilimden ödünç alınan bu yaklaşım,
mimarlığın farklı iki eksende değerlendirilebilmesine de olanak tanımaz mı? Sistemin anlık bir
kesitinde geçerli olan kurallar bütününün yer
aldığı eşzamanlılık ekseni ile bu kesitteki anın
hangi tarihsel süreçten gelerek o ana eriştiğini
anlatan artzamanlılığın ekseni (Fischer, 2015:
52). Bu kavrayışın günümüz için indirgemeci
olduğu bilinmelidir. Ancak okuma her zaman
bir üstdil ile yapılır ve bazı kabuller gerektirir.
Sözü geçen ‘dil’ kavramını Saussure terminolojisindeki langue (dilin genel sistemi) ve
parole (söz) ikilisine ayırmak faydalı olacaktır.
Dil, statik bir olgu değildir, sürekli değişir. Her
söz dilin genel sistemi içerisinde bir dışavurumdur; kullandığı ses öbekleri ve sentakslar bu
Şekil 1.
dışavurumun temsil gereçleridir (Saussure,
1985: 16). Dile getirişler, tıpkı mimarlıktaki
yapılar gibi, her seferinde dilin genel sisteminin
bir uygulaması, icrasıdır. Bu uygulama devingen
olduğu için dile getirişlerin yeni durumlara
uyum sağlamasını sağlayacak sapmalara olanak
tanır. Yeni dışavurumlar belirir, yeni yapılar
ortaya konur; dil dönüşür. Bazen bambaşka bir
dil ortaya çıkar. Buna olanak sağlayan –gerek
yazın, gerek mimarlık olarak dile ait olan– yapılar sanki “farklı dillerde” söylenmiş sözlermişçesine, ilk anda birbirleriyle ilgileri yokmuş gibi
durabilirler. Oysa anlamları dolaysızlıkları temelinde aynıdır (Saussure, 1985). Hal böyle olunca, örneğin Kolumba Müzesi (Şekil 1) ile Bruder Klaus Şapeli (Şekil 2) aynı dilde söylenmiş
farklı sözler olarak kavranabilirler. Bu durum
asla başka dilde sözler söylenmeyecek ya da dil
dönüşmeyecek anlamına gelmez. Daha ziyade
bu türden bir mimarlıkta en az yazınsal ürünler
kadar güçlü bir artzamanlılığın okunabilir halde
mevcut bulunduğunu, böylesi bir okumanın ise
ancak bir eşzamanlılık kesiti içerisinden mümkün olabileceğini ortaya koyar.
Şekil 2.
mimar•ist 2018/2
23
ELEŞTİRİ - KURAM
Peter Zumthor artzamanlılık eksenini kullanarak şaşırtıcı ve eşzamanlı deneyim ilişkileri
kurar. İnşa ettiği nesnenin bulunduğu zamansal
ve mekânsal konum ile deneyimleyenin zihinsel
konumu arasında bir gerilim oluşur. Yapıda
hüküm süren bir yitirilmiş durum suretinin
yarattığı bu zihinsel konum, şimdinin karşısına
çıkar, adeta bir merkezkaç kuvveti uygulayarak
karşılıklı bir çekim yaratır. Bu gerilim artzamanlı akış ile eşzamanlı kesit arasındaki boşluğu doldurur. Verili durum ile yitik durum arasında
ilişki kuran insan, daha önce deneyimlemediği
ve sadece bu gerilim içerisinde deneyimleyebileceği türden bir yoğunluğa maruz kalır. Peter
Zumthor’un yapılarında ortak bir üslup arayanların bir türlü bulamadığı o gizil dil tam olarak
burada yatar. Çoğu mimar ve kuramcı Zumthor’un yapılarını ziyaret eder, ardından yayımladıkları betimleyici makalelerde mekânsal saptamalar birtakım yan kuramlar ile zenginleştirilerek sunuş haline getirilir.9 Mimara mitik bir
karakter, yapılarına ise neredeyse yüce bir rol
giydirilir. 10 Oysa bu mekânsal incelemelerin
ortaya koyduğu bulgular, yapının sunacağı
deneyimin ve kuramsal nitelenişinin daima bir
eksiği olmaya mahkûmdur. Bu mimarlıkta yitik
olan bir şey yoktur; tarihi yapılara has olan yitirilmiş geçmiş deneyimi yapay olarak üretilmiştir.
Onu bu kadar başarılı kılan, amaçlanmadan,
taklit etmeden, yapının anlam bütünlüğü içerisinde kendiliğinden türetiliyor oluşunda yatar.
Böylesi bir mimarlıkta dil, mekân ile bütünleşmiştir ve Zevi’nin kurguladığı gözlem ve değerlendirme biçiminde altı çizildiği gibi, mimariyi
resim ve heykelden ayıran mekânsallığıdır. Toplumsal, siyasal, biçimsel, psikolojik boyutların
tümü ancak mekânsallığın altındaki boyutlar
olarak ele alındıkları zaman yapıyı anlatma becerisine kavuşurlar (Zevi, 2015: 15).
Burada dikkat çekici olan, kabul görmüş
kuramlarda eşzamanlılık konusunun sanat eserlerine içkin bir zamansallık-mekânsallık karşıtlığında ele alınıyor oluşudur.11 Sözü edilen, fenomenlerin aynı varlık düzleminde bir arada oluşlarını niteleyen bir eşzamanlılık kavrayışıdır.
Bruder Klaus Şapeli’ni (Şekil 3) gezdiğinizde
kadim bir suretin hayaleti yapının içinde sizi
karşılarken, kalıp görevini yerine getirdikten
sonra yakılan ahşapların duvarlarda bıraktığı is
bir tür anıtsallık üretir; oylum mekânın neredeyse mağara benzeri arkaik karakteri ve dış
duvarların birbirleriyle gerilim üreten yüzey
yapıları başka türden duyumlara neden olurken,
diğer görüntüler, çağrışımlar, algılayışlar ile bir24 mimar•ist 2018/2
leşerek bir bir-arada-oluşun bileşenleri haline
gelir (Haepke, 2013). Benzer bir duyguyu
başka bir yapıda taşımış olmanız muhtemeldir,
birtakım görüntüler zihnin alt katmanlarından
yukarıya davet edilir. Bu tür deneyimler Zumthor yapılarını “açık yapıt”lara dönüştürür. Yapının sürekli yeni varlık biçimlerine açık olmasını
benimseyen bu uzam, bir ‘oluş’ mekânıdır
(Wigley, 1993: 1). Her kullanıcı yapıda kendi
deneyimini üretirken gösterge, gösterilenler ve
görenler sürekli yer değiştirir. Anlam ve nesne
ise dolaysız ilişkilerini sürdürürler.
3
Husserl’e göre her sistemin kendi anlamını
ürettiği iki farklı boyut vardır: Bunlardan ilki
biçimsel, sentaktik boyut; sistemin kendi yapısını takip eder, bileşenleri arasındaki ilişki ağını
benimser. İkincisi ise aşkın ya da anlambilimsel;
her bileşenin Lebenswelt’in (yaşam dünyasının)
gerçekliği ile olan bağıntısını içeren boyuttur
(Husserl, 1929). Mimarlık nesnesinin zamanmekân boyutunda anlık bir kesitinin, deneyimin
imkân boyutundaki zihinsel konum ile karşılaşması Husserl’de beden ile kavranan eşzamanlı
gerçekliğin kendisidir.
İsviçre rejyonalizmi içerisinden günümüzdeki konumuna gelen Peter Zumthor anlam
sorunsalının karşısına mimarlığının eşzamanlı
gerçekliğini ve iç deneyimlerini sunarak çıkar.
Bir azizin adına inşa ettiği şapelde ya da bir kültür göstergesi olan pavyonda bile deneyim
mekân ile sağlanır, tarihsel referanslara, akılcı
benzetimlere ya da temsilin temsillerine rastlanmaz. Farklı metaforlar yapısal süs biçimindeki
göstergeler olarak ortaya çıkabilseler de, gösterdikleri geçmiş değil şimdi, tam olarak deneyimin gerçekleştiği andır ve süsleme nitelemesinden çok daha girift bir şekilde, yapı ile bütünleşmiş, tektonik bir hal almışlardır. Bu yapıları açık
yapıt suretinde kurgulanmış “çoklu duyu odaları” olarak nitelemek yanlış olmayacaktır (Fowler
ve Pagliano, 2008: 26). Tanju’nun De Stijl
mekânları için kullandığı tanımdan (Tanju,
2017) hareketle Zumthor mekânları da merkezsiz (merkezlilik üzerinden olsa bile), topolojik olarak yayılan, sıkışan/esneyen ve başkalaşan, bitimsiz bir biçimde kılık değiştiren “oluş
halindeki plastik maddelerdir”.
Öte yandan Zumthor’un yapılarına sık sık
metafizik nitelikler iliştirilir.12 Ancak felsefe içerisinden bakıldığında metafizik geleneği berrak ve
damıtılmış bir tercüme ile olayları ve dünyayı bir
daha dönüşmemek üzere mutlak bir söylem
ELEŞTİRİ - KURAM
Şekil 3.
haline getirme ereğini güder. Böylesi bir kavrayışta mekân durağandır, kontrol altına alınmıştır.
Oysa Zumthor’un ‘açık yapıt’ şeklinde kurguladığı mekânlar ve Heidegger düşüncesine duyduğu yakınlık tesadüf değildir. Gerçeğin idealar
halinde sabitlemeye, onu durağan çizgiler içerisinde tanımlamaya çalışan Platon geleneğine,
Heidegger var-olmak (Sein) ve var-oluş/varlık
(Dasein) ikiliğini çıkartarak karşı koyar (Heidegger, 1991). Dasein, geçirgen bir sınır halini,
davetli ya da davetsiz yabancının durağan olanla
içli-dışlı hale gelerek onu dönüştürmesini, başkalaşıma uğratmasını temsil eden bir hareket ya
da akış tahayyülüdür. Yani sabit anlam alanından
bir kopma girişimidir. Bu XX. yüzyıl felsefe
düşüncesinde bir sürekliliktir. Bergson’un durağan ve somut zaman fikrine karşı çıkışı, Nietzsche’nin arzuya yönelik tepkisini, Foucault’nun
tarihteki kopmaları vurgulayışını ve çizgisel tarih
kavrayışını reddedişini, Deleuze ve Guattari’nin
Platonizmi tabi tuttuğu yansıtmayı ve Derrida’nın kapsanmaya ve tamamlanmışlığa gösterdiği güçlü direnci bu sürekliliğin parçaları olarak
görebiliriz (Şumnu, 2012). Metafizik zaman-üstü olanı, tamamlanmış olanı arar, ‘oluş mekânı’na ayıracak yeri yoktur (Derrida, 1981: 48).
Oysa dolaysızlığıyla deneyim üzerine kurulu
olan Zumthor mekânı, tıpkı bir metin gibi her
kullanıcı için tamamlanmamışlığını kullanıma
sokarak ‘kendi içinden yeni bir mekân’ doğmasını sağlar ve zaman-üstü bir hal alır.
Böylesi bir zaman-mekân ontolojisi deneyim
üzerinden bitimsiz bir çeşitlilik ve çoğulluk sunar.
Sınırlarını anlamın belirlediği bu yayılım sadece
mekân ya da sadece zamanla temsil edilmediği
gibi (Tanju, 2017), uzamın da bir fazlasıdır.
Maddi olanda kurulacak olan anlam, edebi
kompozisyon kurallarının ötesindedir ve malze-
melerin hissedilebilirlikleri, kokuları ve işitsel
ifadeleri yalnızca konuşmak zorunda olduğumuz dilin elemanlarıdır. Anlam ancak, mimari
nesnede belirli yapı malzemelerinin sadece o
nesnede ve o şekilde hissedilebilecek olan özel
anlamları ortaya çıkartılabilirse oluşur (Zumthor, 1998).
Mimarlık farklı malzemelerin bir araya getirilişini talep ettiğinden, belli bir biçim dili, yani
malzemelerin bir işaret dili olması kaçınılmazdır. Christopher Alexander süslemenin yapım
sonrasında değil, henüz yapım aşamasındayken,
kalaslardan, ahşaplardan, seramiklerden ve
yüzeylerden duvar kabuğu, çerçeveye alınmış
açıklıklar, pütürlü dış kabuk, yumuşak iç duvarlar meydana getirerek oluşturulmasını önerir
(Alexander, 1995: 1242). Zumthor’un “bir-araya-getirme sanatı” (Zumthor, 1998: 11) adını
verdiği olgu, bu tektonik niteliklerdir. Mimarlığın belirleyicilerini tektoniklerde arar, tekillikleri birbirleriyle bağlar ve kütle ile yoğunluk elde
eder (Zumthor, 2006). Burada tasarlayan
öznelliği devre dışı bırakan seri düzenleme
prensibi tasarım yöntemi olarak kullanılır.
Zumthor’un yapılarında hem görsel hem de
malzeme düzlemlerindeki bütün parametreler
mümkün mertebe bir minimuma indirgenerek
biçim, malzeme ve işlev arasında başka türlü
olamayacak türden, mantıklı bir simbiyoz yaratır. Tarihi yapıların cisimleşmelerini sağlamış
olan özellikler, yapılarına arkaik ve kopyalanamaz bir izlenim kazandırır. Tasarım girdilerinin,
malzemenin biçimin, düzenin ve kurgunun katı
bir biçimde indirgenmesi ile ritmik permütasyon arasında başarılan etkileşim, arı geometrik
süsleme ya da tektonik süslemeden farklı bir
görsel değeri olmayan, ancak yine de tekil
karakterde, duyusal bir özellik üretir (Şekil 4).
mimar•ist 2018/2
25
ELEŞTİRİ - KURAM
Şekil 4.
Ancak söz konusu olan saf dekoratif bir amaç ya
da statik işlev değildir, “süsleme ile yapı kütlesinin mantıklı ve ayrılamaz bir bütün oluşturuşudur” (Ulama, 2001: 11). Bu betiksel mekân
ontolojisi içerisinde hem yitik bir anlam hem de
onun sürekli yeniden bulunuşu sunulur.
Haluk Uluşan, Dr., MSGSÜ Mimarlık Fak. Mimarlık Bölümü
Notlar
1. Tasarım neticede bir kurmacadır. Bilinçaltında tezahür
eder. Uğur Tanyeli onu düş görme hali ile karşılaştırırken
dikkat çekici tartışmalara yer verir. Mimar çeşitli kısıtlamalar
ve bilinmeyenlerin ürettiği gerilimlerden bir düşyıkımı ile çıktığında yaratıcı eylem gerçekleşmiş olur (Tanyeli, 2011: 17).
2. “Simülasyon” kavramı yerine “benzeşim” kavramını öneren Ali Akay, kendi kendine işaret eden, gösterilenden yoksun bir göstergeyi tanımlamaktadır. Akay’ın Baudrillard’dan
aktardığı tanıma göre simülasyon/benzeşim, modeller
yoluyla ne çıkış, ne varış noktası, ne de gerçekliği olan bir
gerçeğin, yani gerçekten daha muktedir olan bir üst-gerçeğin üretilişidir. Buna göre benzeşim gerçek-üstü, yani
hiperreeldir; atmosferi olmayan (yani canlı olarak yaşam
belirtisi göstermeyen, dolayısıyla yaşam içinde gerçeği var
olmayan bir hiper-mekânda, mekândan daha çok mekân
olan bir yerde yayılan sentezin ürünüdür (Akay, 2002: 18;
Baudrilliard, 2011: 15).
3. Burada sözü edilen ‘fark’ biçimler arasındaki başkalıklar
ya da modelden sapan bir heterodoksi değil, her yineleyişte
farklı biçimler üreten gücül bir potansiyel, yani edimselliktir
(Colebrook, 2009).
4. Perez-Gomez mimarlık kuramının kurmaca bir hale
bürünmesini onun birtakım işlemsel kurallara, bir tarih
dökümüne ve teknolojik karakterde bir araca dönüştüğünden söz ederken, Husserl’in insanın klasik geometrinin
deneyim ve anlam dünyasını terk edişiyle gerçekten kopuk,
şiirsel bir âleme dayalı karar verişini bu sorun ile ilişkilendirmesine işaret eder (Perez-Gomez, 1985).
5. Bernard Tschumi mimari imgenin tüketimine dönük iştaha işaret eder. Yüzey ve göstergeye dönük ilginin gösterileni
baskılayışını Libeskind ya da Hadid gibi mimarların çok az
26 mimar•ist 2018/2
yapı inşa etmelerine karşın halen gündemi belirleyebilmeleri
ile örnekler. Yazınsal ürünlerin, görüntülerin ve farklı temsillerin gerçekleşen yapıdan fazla gündem işgal edebilme
becerisini ortaya koyarak dönüşen gerçeklik kavrayışına dikkat çeker (Tschumi, 1994: 234-235).
6. Kuram ve ideoloji arasındaki diyalektik ilişki tüm bilimlerde belirgindir. Mimarlığın teknik bir pratik olarak kabulü
Rönesans’a dayanır (Panofsky, 1991). Özne-nesne ayrışmasının öncesi ve sonrası olarak sınıflandırabileceğimiz bu
düşünce dünyaları arasındaki en büyük farklılık mimarlığın
dolaysızlığının ve nesnedeki anlamın uğradığı aşınmadır.
Kendinde-nesne yitirilmiştir artık. Bir temsil gereci haline
dönüşürken, kendisi de başka temsil gereçlerine başvurur.
Kurmacanın kurmacası, yani bir simülasyon halini alır
(Forty, 2000).
7. Mimarlıkta anlamın üretilişinde temsil, akıl ve tarih kurmacalarına dikkat çeken Peter Eisenman “The End of the
Classical: The End of the Beginning, the End of the End”
başlıklı makalesinde bu simülasyonlara bir örtbas ediş (dissimulation) önererek karşı çıkar (Eisenman, 1998).
8. Derrida mimarlığın ‘çerçevesini’ ve işlevini parergon
(artistik ek) ile kavramsallaştırıp dört nokta ile açıklarken
onun bir anlamı olması, bunu göstermesi ve temsil etmesi
gerektiğini; ürettiği sembolik değerin mimarlığın dışından
bir ilke (arche), esas, aşkınlık ya da ereklilik (telos) uyarınca
yapı ve dizimi yönetmesi gerektiğini belirtir. Mimari parergon mimarlığa karşı, mimariden üstün ve mimari eylemin
ötesindedir ancak rastlantısal değildir. XVIII. yüzyıldaki
peyzaj tablolarının süslemeli çerçevelerinden Kant’ın türetmiş olduğu parergon ana işi (ergon) gecikmeli olarak o işin
(mimarlığın) içerisinde ama dışarıdan tamamlar (Derrida,
1987). Bu bir kodlama ve tercümedir. Yazının ilerleyen
bölümlerinde ele alınan mekânsal artzamanlılıkla deneyim
arasında kurulacak eşzamanlılık kullanıcıdan türeyen böylesi
bir çerçeve, ek, tamamlayıcı unsur olarak değerlendirilemez
mi?
9. İhsan Bilgin’in farklı tarihlerde farklı dergiler için kaleme aldığı metinlerinden derleyerek 2016 yılında Mimarın Soluğu başlığı ile yayımladığı kitap bu bakımdan
örnekleyicidir (Bilgin, 2016). Zumthor’un zanaat esinli
üretiminde anlamın çeşitli işaret, sembol ve temsiliyetlerle iletildiğini öne süren Bilgin bu mimarlığın Steinmann’ın “semantiksizleştirme” (anlam örüntüsünden
arındırma) kavramından (Steinmann, 1994) hareketle
“anlam olarak şeyler” yerine “dolaysız deneyim olarak
şeyler” arayışında olduğunu belirtir (Bilgin, 2016: 60).
Oysa Peter Zumthor 2013 yılında Tel Aviv Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada “anlamsızlığın imkânsızlığından” ve yapılarında “oluşan” anlamın dolaysızlığından söz eder (Zumthor, 2013).
10. İhsan Bilgin’in Zumthor mimarlığına giriş niteliği taşıyan metni aydınlatıcı bilgilerin yanında mimara münzevi bir
imge giydirmiş gözükür. Kitap üzerine ilgi çekici bir inceleme kaleme alan Levent Şentürk, kamusal imajının tersine
piyasa dinamiklerinin çoğuna sadık kalmış ve Pritzker’i reddetmemiş olan Zumthor’un kitapta betimlendiği gibi “bir
evliya ya da aziz olmayabileceğine” dikkat çekerek bu imgeyi eleştirir (Şentürk, 2016).
11. “Sanat nesnesi, zamansal ve mekânsal olmak üzere iki
farklı gerçeklik tanımlar; yapısal bir çözümleme, zamansal olanın, öğelerin zaman içindeki ardışıklığına, yani
artzamanlılığa dayandığını, mekânsallığın ise öğelerin
eşzamanlılığıyla gerçeklik kazandığını gösterir.” Makalesinde Gotthold Ephraim Lessing’in Lacoon başlıklı çalışmasına atıfta bulunan Köksal, şiir ve resmin temsil araçlarının bir eşzamanlılık-artzamanlılık ikilemini dayattığını,
zamansal olanın karşısına mekânsal olanın eşzamanlılıkla
çıktığını tartışmaktadır (Köksal, 2015). Bu tartışma,
Zumthor mimarlığında ortaya çıkan ardıl ve eşzamanlı
varlık alanlarını incelemek için önemli bir referans sunmaktadır.
12. Mimarın Soluğu’nda Bilgin, mimarın mekân-zaman
eksenindeki beden deneyimi kavrayışını “tine madde üzerinden varmak” biçiminde niteler (Bilgin, 2016: 103).
ELEŞTİRİ - KURAM
Kaynakça
Agamben, G. (2010), Çocukluk ve Tarih: Deneyimin Yıkımı
Üzerine Bir Deneme, İstanbul: Kanat Kitap
Akay, A. (2002), Postmodern Görüntü, İstanbul: Bağlam
Yayınları
Alexander, C. (1995), A Pattern Language, New York:
Oxford University Press
Althusser, L., E. Balibar (1971), Reading Capital, New
York: Pantheon Press
Baudrillard, J. (1982), Simulations, New York: Semiotext(e) / Foreign Agents
Baudrillard, J. (1982a), “The Order of Simulacra”, Simulations, New York: Semiotext(e) / Foreign Agents, s.
81-135
Baudrillard, J. (2011), Simülakrlar ve Simülasyon, İstanbul:
Doğu-Batı Yayınları
Bilgin, İ. (2016), Mimarın Soluğu, İstanbul: Metis Yayınları
Colebrook, C. (2009), Gilles Deleuze, İstanbul: Doğu Batı
Yayınları
Deleuze, G., R. Krauss (1983), “Plato and the Simulacrum”, October, c. 27 (Winter), s. 45-56
Derrida, J. (1981), Dissemination, Chicago: University of
Chicago Press
Derrida, J. (1987), The Truth in Painting, Chicago: University of Chicago Press
Eisenman, P. (1998), “The End of the Classical: The End
of the Beginning, the End of the End”, M. Hays (dü.),
Architectural Theory since 1968, Cambridge MA: MIT
Press, s. 522-540
Fischer, G. (2015), Mimarlık ve Dil, İstanbul: Daimon
Yayıncılık
Forty, A. (2000), Words and Buildings: A Vocabulary of
Modern Architecture, Londra: Thames and Hudson
Ltd.
Fowler, S., P. Pagliano (2008), Multisensory Rooms and
Environments: Controlled Sensory Experiences for People
with Profound and Multiple Disabilities, New York: Jessica Kingsley Publishers
Ghirardo, D. (1996), Architecture After Modernism, Londra: Thames and Hudson Ltd.
Groat, L. (1992), “Rescuing Architecture from the Cul-deSac”, Journal of Architectonic Education, Issue 4513, s.
138-146
Haepke, N. (2013), Sakrale Inszenierungen in der zeitgenössischen Architektur: John Pawson-Peter Kulka-Peter
Zumthor, Bielefeld: Transcript Verlag
Hays, M. (1998), “Introduction to Linguistics in Architecture”, M. Hays(dü.), Architecture Theory since 1968,
Cambridge MA: MIT Press, s. 112-113
Heidegger, M. (1991), “Bauen Wohnen Denken (1951)”,
U. Conrads, P. Neitzke (dü.), Mensch und Raum: Das
Darmstädter Gespräch mit den wegweisenden Vorträgen
von Schwarz, Schweizer, Heidegger, Ortega y Gasset
(Bauwelt Fundamente), Braunschweig: Birkhäuser Verlag, s. 88-102
Husserl, E. (1929), “Formale und transzendentale Logik”,
Jahrbuch für Philosophie und phänomenologische Forschung, c. 10, s. 133-258
Köksal, A. (2015), “Yazınsal Ürünlerde Eşzamanlılık”, Kitaplık Edebiyat Dergisi, Eylül-Ekim (181), s. 124-140
Maier, M. (1992), “Peter Zumthor: Architektur der Gelassenheit”, Du: Die Zeitschrift der Kultur, Tendenzen:
neuere Architektur in der deutschen Schweiz, Nr. 52, s.
44-59
Mallgrave, H. F., D. Goodman (2011), An Itroduction to
Architectural Theory-1968 to the Present, Oxford:
Wiley-Blackwell Publishing
Miessen, M. (2013), Katılım Kâbusu, İstanbul: Metis
Yayınları
Nessbit, K. (dü.) (1996), Theorizing a New Agenda for
Architecture: an Anthropology of Architectural Theory
1965-1995, New York: Princeton Architectural Press
Panofsky, E. (1991), Gotik Mimarlık ve Skolastik Felsefe,
İstanbul: Kabalcı Yayınları
Perez-Gomez, A. (1985), Introduction to Architecture and
Crisis of Modern Science, Cambridge: MIT Press
Saussure, F. de (1985), Genel Dilbilim Dersleri, Ankara:
Türk Dil Kurumu Yayınları
Sola-Morales, I. (1997), Differences. Topographies of Contemporary Architecture, Cambridge: MIT Press
Steinmann, M. (1994), “Die Gegenwärtigkeit der Dinge”,
M. Gilbert, K. Alter (düz.), Fünf Projekte von fünf
Schweizer Architekten, Zürich: Aretmis, s. 8-25
Şentürk, L. (2016), Peter Zumthor ve Minör Mimarlık [Çevrimiçi] Bağlantı: https://xxi.com.tr/i/peter-zumthor-ve-minor-mimarlik [Erişim Tarihi: 3.12.2017]
Şumnu, U. (2012), Beyazlar Daha Beyaz: Modern Mimarlık ve Bezeme [Çevrimiçi]
Bağlantı: http://www.e-skop.com/skopdergi/beyazlar-daha-beyaz-modern-mimarlik-ve-bezeme/583
[Erişim tarihi:15.1.2018]
Tanju, B. (2017), De Stijl’i Nasıl Bilirsiniz. [Çevrimiçi]
Bağlantı: https://manifold.press/de-stijl-i-nasil-bilirsiniz [Erişim tarihi:16.1.2018]
Tanyeli, U. (2011), Rüya, İnşa, İtiraz, İstanbul: Boyut
Yayıncılık
Tschumi, B. (1994), “Six Concepts”, Architecture and Disjunction, Cambridge MA: MIT Press, s. 227-259
Ulama, M. (2001), “Edges of Minimalismus. Ein Paradigma am Beginn eines neuen Jahrtausends”, Archithese,
Nr. 4, s. 8-13
Wigley, M. (1993), The Architecture of Deconstruction:
Derida’s Hunt, Cambridge: MIT Press
Zevi, B. (2015), Mimarlığı Görebilmek, İstanbul: Daimon
Yayınları
Zumthor, P. (1998), Architektur Denken, Basel: Birkhäuser
Verlag
Zumthor, P. (2006), Atmosphaeren. Architektonische Umgebungen, Die Dinge um mich herum, Basel: Birkhäuser
Verlag
Zumthor, P. (2013), Presence in Architecture, Seven Personal Observations, [Çevrimiçi]
Bağlantı: https://www.youtube.com/watch?v=MBKcmspiVsY [Erişim Tarihi: 13.12.2017]
In Search of Lost Meaning: Peter Zumthor Architecture
This study is a critical assessment of meaning, its role in architectural
design and its unusual production in Peter Zumthor’s architectural practice.
Architecture contains inevitably always a fictive side. Spaces, created to
serve different events/actions or even when their purpose is just mere
representation, produce multi-dimensional realities of experience. If
architecture attempts to ignore/hide its fictive side, problems start to occur.
When meaning becomes somewhat of a goal that architecture attempts to
produce through models, the result is always a kind of simulation; a
familiar concept from formalism. On the other hand some buildings do not
claim to make a statement but they express their meaning just through
their “existence”. Since mans rather limited ability to experience and to
express his experience stipulates him to establish a coalescing relationship
with any given or re-produced temporality and every other dimension of
space; the architecture that he is able define through this relationship
proves its capacity to produce a “difference”. When the semantic
coherencies in harmony with the architectural object itself, we experience
an architecture synchronous with its own internal structure and ontological
position. Peter Zumthor falls into this category; the loss and rediscovery of
meaning lies within the synchronicity of his design. This architecture too,
has a fictive side, but instead of denying, it glorifies this fiction.
mimar•ist 2018/2
27