Alice'in Harikalar Diyarına yaptığı yolculuğun başında ki gibi karanlık bir tünelden yokuş aşağı iniyorum, bazen zamana bazen de dokunduğum başka ruhlara çarpa çarpa. İçimde öyle çok huzursuzluk hissediyorum ki bu yolculukta, her biri zorla elime tutuşturuluyor sanki. Bir yerler yanıyor gibi hissediyorum ama sorsan "neresi" diye, elimi koyup şurası diyebileceğim tek bir yer gösteremem sana. Zaten bu yolculuğumda; derinlerde ki üzeri kat kat örtülmüş ulaşılması zor o yere.
Öyle hızlı düşüyorum ki, canım daha çok yanmalı diye geçiriyorum içimden. Derin bir nefes alıp açıyorum sağ avucumu, elimde uzun bir filmin küçük bir sahnesi oynuyor. Baş rolünde benim olduğum küçük filmler bunlar. Sevmek için suyun içinden çıkarıp, öpüp tekrar suya bıraktığım turuncu japon balığımın, ertesi gün suyun içinde çırpınırken hissettiklerini görüyorum. Görmüyorum, yaşıyorum. Arada nefessiz kalıyorum, arada çekiyorum ciğerlerime oksijeni, bir yangın hissediyorum içimde sonra bir soğukluk. Sonra başka bir film; kardeşime oynaması için vermediğim kırmızı arabanın onu ne kadar üzdüğünü görüyorum, tek tek kalbini kırdığım arkadaşlarımı, beni ne kadar çok sevdiğini bile bile asla bir daha arkamı dönüp bakmadığım kız arkadaşımı yarı yolda bırakıp evlendiğim günü. Ve o gün hem onun hem de kendi canımı ne çok yaktığımı görüyorum. Yaptığım motorsiklet kazasında engelli olmasına neden olduğum küçük çocuğun gönlünü asla alamadığımı, benden hep gerçek bir özür beklediğini görüyorum.
Hayatımın en acı anları bir bir avucuma düşüyor ve ben her seferinde bin kez ölüp, bir kez diriliyorum. Bazen bilerek bazen bilmeyerek dokunup başkalarına açtığım yaraları görüyorum. İçime akıtıyorum göz yaşlarımı, bu kez yangınımdan değil, bana değip acıttığım başka ruhlar için dökülüyor göz yaşlarım. Özür diliyorum ama ne zihnimle ne de bedenimle, henüz ulaşamadığım merkezimle. Kendimden de özür diliyorum, o yangınları yaşattığım için kendime.
Ve birden bir şalter açılıyor gibi "tak" diye bir ses duyuyorum. Elektriği hissediyorum, bir kadın sesi "bitti mi" diyen bir kadının sesini duyuyorum. Ciğerlerimin yandığını ve o yangınla bir bebeğin yüksek sesle ağladığını duyuyorum. Ter içinde, yorgun görünen ama gözlerinde sevgi dolu başka bir ışık gördüğüm bir kadınla göz göze geliyorum. Senin adın "Selin" diyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum, konuşmak için ağzımı araladığımda tekrar bir bebeğin daha nazik bir ağlama sesini duyuyorum. O güzel kadının yasemin kokusunu çekip içime her şeyi unutuyorum ve yeniden BAŞLIYORUM!!
pehito
kurgu, hikaye
resim google'dan alıntıdır..