Papers by Doç. Dr. Neriman Nüzket Özen
HUMANİTAS Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
Batıda Alman gençlik ve çocuk edebiyatında büyük öneme sahip
olan Grimm masalları yüzyıllardan bu... more Batıda Alman gençlik ve çocuk edebiyatında büyük öneme sahip
olan Grimm masalları yüzyıllardan bu yana popülerliklerini
korumaktadırlar. Ama aynı zamanda geçmişten günümüze doğru
içinde bulundukları her yüzyılda değişime uğramış ve
evrilmişlerdir. Özellikle postmodern düşüncenin edebiyat
üzerindeki etkisi ile masallar da yapısöküme uğratılmaya, ters yüz
edilmeye ve karşı masallar şeklinde yeniden yazılmaya
başlanmışlardır. Metinlerarasılığın izlerini taşıyan bu karşı
masallar klasik masalların motif ve figürlerini ters yüz ederek
onlara yeni anlamlar yüklemekte ve kimi zaman da tabu sayılan
konuları ele almaktadırlar. Bu çalışmanın amacı Alman gençlik
edebiyatı yazarı Hanika’nın aile içi cinsel taciz ve istismar
konusunu ele aldığı ve klasik Kırmızı Başlıklı Kız masalına bir
karşı masal biçiminde yazdığı bol ödüllü Kırmızı Başlıklı Kız
Ağlıyor adlı romanında yer alan motif ve figürleri postmodern
öğeler ve metinlerarasılık bağlamında incelemek ve hangi
motiflerin ters yüz edildiğini görünür kılmaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Diyalog Interkulturelle Zeitschrift Für Germanistik, 2021
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Lucy Fricke'nin Töchter adlı romanı, iki kadın figürün babaları ve geçmişleriyle hesaplaşmak için... more Lucy Fricke'nin Töchter adlı romanı, iki kadın figürün babaları ve geçmişleriyle hesaplaşmak için çıktıkları yolculuğu anlatmaktadır. Biri yıllar sonra ortaya çıkan babasının son arzusunu yerine getirmeye, diğeri çocukluğunda annesini terk eden ve baba olarak gördüğü adamın izini sürmeye çalışan iki kadının sembolik yol hikayesidir bu. İki kadın yolculuk ilerledikçe, geçmişlerinde babasız büyümenin hayatlarına verdiği zararla bir kez daha yüzleşirler. Yazar bu yolculukta pek çok maceralı, tehlikeli, gizemli olayı sahnelerken romanını sinemada bir film türü olan Road Movie'nin (yol filmi) edebiyattaki yansıması olan Road Novel (yol romanı) türünde yazmıştır. Yıllar sonra hayatlarına tekrar geri giren baba figürleri karşısında bu cesur kadınların nasıl tepki vereceği yazarın üslubu sayesinde okuru heyecanlı bir bekleyişe bırakmaktadır. Bu çalışmanın amacı babasız büyüyen kadınları temsilen Martha ve Betty bağlamında öncelikle Fricke'nin bu sorunsalı irdelerken hangi karakteristik özelliklere sahip dişil figürler kurguladığını ve babasızlığın bu figürlere etkisini ortaya koymaktır. Sonrasında ise babasızlık kavramını Almanya'nın tarihsel ve sosyokültürel gerçekliğinde ele alarak toplumsal dönem ve yapının arka plan bilgisini aktarmak ve çalışmanın son bölümünde yazarın başarısında önemli bir role sahip olan farklı üslubuna dikkat çekmektir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2019
Dieser Beitrag befasst sich mit der patriarchalischen Rollenverteilung der Figuren und mit den ch... more Dieser Beitrag befasst sich mit der patriarchalischen Rollenverteilung der Figuren und mit den charakteristischen Merkmalen, die zu der Konstruktion der Geschlechterrollen führen. Um die Analyse und Aufweisung der Figuren zeigt sich die Gender Studies als hilfreich. Der Roman handelt vom Leben einer Familie, die kurz vor dem Mauerbau nach Westen umzieht. In dem Roman kann der Leser Parallelen zum Leben der Autorin erschlieβen, aber die Autorin verneint in ihren Aussagen jede biografische Ähnlichkeit. Sie schildert ein Familienleben unter dem Schatten der Machtverhältnisse und patriarchalischen Rollen der ehemaligen DDR. Die individuelle Freiheit und die neuen Umstände im alltäglichen Leben und Beruf im Westen sind neu für die Familienmitglieder. Dazu kommen noch die Vorurteile der Menschen in dieser neuen Welt und dies alles übt einen groβen Druck aus. Obwohl die Familie aus den Machtverhältnissen der DDR geflohen ist, ist nun der Vater die Macht und Gewalt ausübende Hauptfigur, der den Rest der Familie tyrannisiert. Die Tochter beschreibt als Ich-Erzählerin die familiäre Verhältnisse im Monolog ausführlich, aber sie vermeidet eine explizite Äuβerung zu den Gewalttätigkeiten des Familienoberhauptes. Einen offenen Widerstand gegen die Unterdrückung zeigt weder die Mutter, noch der Sohn oder die Tochter. Vanderbeke konstruiert als Vater eine literarische Figur, die Angst und Erschrecken nicht auf provozierender Art, sondern mit Regeln, Familienrituellen, Erwartungen und impliziten Verboten verbreitet. Die Abrechnung mit dem Vater findet in seiner Abwesenheit statt. Zum ersten Mal sprechen die restlichen Familienmitglieder sich aus, ohne die Angst zu spüren, dass der Vater sie bestrafen wird. Und dies wird der Anfang der Auflösung einer 'Scheinfamilie'. Schlüsselwörter: DDR, Familie, Rollenverteilung, Gewalt, Patriarchat. Birgit Vanderbeke'nin Das Muschelessen adlı anlatısında ataerkil rol dağılımı Öz Bu makalenin amacı ataerkil rol dağılımı bağlamında figürlere hangi karakteristik özellikler atfedilerek cinsiyet kurgularının oluşturulduğunu analiz etmektir. Metin analiz sürecinde ise Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları esas alınmıştır. Berlin duvarının örülmesinden kısa bir süre önce Batı Almanya'ya göç etmiş bir ailenin hikayesinin anlatıldığı bu romanda yazarın kendi hayatının otobiyografik izlerine de rastlanmakta, ancak yazar bu tür benzerlikleri red etmektedir. Yazar eski Doğu Almanya'nın güç ve otoriteye dayalı ilişkileri ile ataerkil rollerinin gölgesi altında sürdürülen bir yaşamı anlatmaktadır. Batıda başlayan yeni yaşamın barındırdığı bireysel özgürlükler ve farklı yaşam ve çalışma ortamları aile üyeleri için oldukça yeni şeylerdir. Batı Almanya insanın ön yargılı tutumu da buna eklendiğinde oldukça büyük bir baskı oluşmaktadır aile üstünde. Aile her ne kadar 1 Dr. Öğr. Üyesi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksekokulu (Tekirdağ, Türkiye),
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Öz
Bu makalede geleneksel Alman genç kız romanının temel eserlerinden birisi olan Emmy von Rhoden... more Öz
Bu makalede geleneksel Alman genç kız romanının temel eserlerinden birisi olan Emmy von Rhoden'in Der Trotzkopf (1885) adlı romanı ile modern dönemi temsilen Dagmar Chidolue'nun Lady Punk (1985) adlı romanı toplumsal cinsiyet araştırmaları ile yeniden okunmuştur. Bu okuma ve analiz süreci sonucunda kurgusal genç kız imgesinin gelenekselden moderne doğru geçirdiği değişim karşılaştırmalı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Diğer bir hedef ise modern döneme gelindiğinde genç kız imgesinin lehine olan özgürleşmesinde rol oynayan etmenleri ve kazandığı özgürlüğün niteliklerini vurgulamaktır. Sonuçların toplumsal cinsiyet araştırmalarına dayanılarak yorumlanması sürecinde ise çalışmaya her iki romandan elde edilen bulgular rehberlik etmiştir.
Abstract
An Analysis of the Young Girl İmage in the context of the German Young Adult Girl's Literature Based on Gender Studies The Transformation Process from Traditional " Der Trotzkopf " to Modern " Lady Punk " In this article, Emmy von Rhoden's Der Trotzkopf (1885), which is one of the fundamental works of the traditional German young adult girl novel and Dagmar Chidolue's novel Lady Punk (1985), representing the modern era, have been re-read through gender studies. As a result of this reading and analysis process, the transformation of the young girl image from the traditional to the modern have been tried to be compared. Another goal has been to emphasize the factors that play a role in the emancipation of the young girl image in modernist period and the qualities of freedom that she earns. In the process of interpreting the results based on gender studies, the findings obtained from both novels have given guidance to this study.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özet: Roman, yazarın yaptığı kısa bir giriş ile başlamaktadır. Yazar bu bölümde, bir kış günü mot... more Özet: Roman, yazarın yaptığı kısa bir giriş ile başlamaktadır. Yazar bu bölümde, bir kış günü motor ile karşı kıyıya geçerken etrafındaki insanları gözlemler ve her birinin aslında birer göçmen olduğunu düşünerek tüm roman süresince temel düşünce olarak okurun karşısına çıkacak olan “Mülkiyet” ve “Göçmenlik”, “Çok Kültürlülük” gibi iki temel kavrama ilk kez burada değinir. İlk bölüm Ben - Anlatıcı ile okura sunulurken sonrasında roman Tanrısal-Anlatıcı ile anlatılmaya devam ediliyor. Ancak roman boyunca okuyucu olayları farklı bölümlerde farklı karakterlerin gözünden, onların alımlaması ve algısı ile görmektedir. Bazen Leyla, bazen Roxy, bazen de Ali Yekta Bey okura doğrudan olmasa da bir şeyler aktarıyorlar. Bir Osmanlı paşasının torunu olan Leyla Hanım’ın yalı bahçesinde yaşadığı ev hile ile elinden alınmış ve kendisi sokağa atılmıştır. Eski yalı bahçıvanının torunu olan gazeteci Yusuf, Leyla Hanım’ı alarak Cihangir’de, Almanya’dan gelmiş olan Hip-Hop'çu Roxy (Rukiye) ile birlikte yaşadığı evine götürür. Bundan sonra evi geri alabilmek için bir mücadele başlar. Roman, bir mülke sahip olma ve onun sürekli el değiştirmesi konusunu Bosnalılar ailesinin yalısı üzerinden anlatırken aynı zamanda okura zengin bir tarihsel arka plan bilgisini de vermektedir. Mülk, kitabın konusu gereği burada bir yalı iken, temelde işlenen mülkiyet sorunu ise toprak mülkiyeti, göçler ve sürekli yer değiştirmeler ile birbirinden boşalan topraklara yerleşmelerdir. Bu yer değiştirmeler ve hareketlilik hali kitapta okura şehirdeki hareketlilik ve farklılıklar ile de yansıtılıyor. Romanda yer alan pek çok edebi motif kültüre, kültürlerarasılığa, yabancılaşmaya ve kimlik arayışına dayandırılarak ele alınırken karakterler üzerinden Kültür Farklılığı ve Kuşak Çatışmaları, Avrupalılaşma Çabası, Doğu – Batı Çelişkisi/Çatışması, Aidiyet Duygusu gibi farklı bağlamlar da okura yansıtılmaktadır.
Abstract: The novel starts with an introduction by the writer. In this chapter, the writer observes the people around him during a ferry trip and thinking that each of them is in fact an immigrant, he mentions the concepts of “Property”, “Immigration” and “Multiculturalism”. These concepts are the main ideas throughout the novel. First chapter is presented to the reader by the title “Me- the Narrator”, then the rest is told by the God-narrator. However, readers see the events from the perspectives of different characters in different chapters. It is sometimes Leyla, sometimes Roxy, and sometimes Ali Yekta who transfer things to readers, even if it is indirectly. Leyla Hanım is the granddaughter of an Ottoman pasha. Her house is confiscated by some tricks, and she is kicked out of her house. Yusuf who is a journalist and the grandson of the old gardener of the house takes Leyla to Cihangir, to his apartment where he lives with hip hop singer Roxy (Rukiye) from Germany. After that, the struggle to get the house back starts. The novel examines the topics of having a property and the constant changing ownership of it, based on the Bosnalılar family, and provides readers with a rich historical background. While the property is the house here because of the story, the real property problem presented is land property, immigration, and resettling of evocated places. These changing places and movements are presented to the reader by differences and movements in the city. Most of the literary figures in the novel can be related to culture, interculturalism, foreignism, and search for an identity. Also, different concepts such as cultural differences, generation conflicts, Europeanization struggle, East- West conflict, feeling of belonging somewhere can be reflected to readers.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Zusammenfassung: Die Fähigkeit über eine Sprache zu verfügen bedeutet für Menschen eine enorme Ma... more Zusammenfassung: Die Fähigkeit über eine Sprache zu verfügen bedeutet für Menschen eine enorme Macht zu besitzen und zu beherrschen. Sprachen haben im allgemeinem eine weitere, sogar noch wichtigere Funktion auβer der Kommunikation und der Vermittlung des Wissens: Mit dem Diskurs, der durch die herrschenden Machtverhältnisse erschaffen wird, werden die erwünschten Realitäten konstruiert und den Menschen präsentiert. Unter diesen diskursiv konstruierten Strukturen sind die sozial und kulturel inszenierten Geschlechter von Bedeutung. Der Diskurs beabsichtigt bei der Strukturierung von weiblichen und männlichen Geschlechtern die Fortführung seiner Normen und Machtbeziehungen um eine richtungsweisende Wirkung auf die Gesellschaft auszuüben. Die Geschlechter und der Diskurs werden mit Hilfe von sprachlichen Elementen aufgebaut, deshalb gibt es gemeinsame Forschungsfelder für die Diskursanalyse und die Gender Studies. Zudem treffen sich der Diskurs und die Geschlechterkonstruktionen aufeinander und werden gleichzeitig in Texten reflektiert. Einer der wichtigsten Forscher der Diskursanalyse, Michel Foucault, versucht mit einer kritischen Vorgehensweise die impliziten Machtverhältnisse hervorzuheben und den Menschen bewusst zu machen wie die Realitäten sprachlich sichtbar gemacht werden können. Die Gender Studies erzielen auch die sprachliche Aufdeckung der sozial und kulturel erschaffenen Geschlechter zu ermitteln. Da die Kriterien bei einer literarischenTextanalyse überwiegend auf sprachliche Indikatore beruhen, zeigen die Diskursanalyse und die Gender Studies viele Gemeinsamkeiten auf. Diese Berührungspunkte darzulegen ist der Ziel der folgenden Arbeit.
Abstract:
Having language learning ability means that people possess an immense level of power, as well. In addition to their communication and language sharing function, languages have a probably more substantial function: Presenting people constructed desirable realities that should be part of the social and cultural order by means of the discourse created by the balance of power holding structures. Of these constructed realities, the most significant constitutions are constructions regarding social gender. While constructing the social genders of masculine and feminine, the discourse directs the society in the desired way so that their own power mechanisms and norms can be maintained. The discourse constructed with the help of linguistic elements and social gender constructed accordingly fall under the common scope of both Discourse Analysis and Gender Studies Therefore, discourse and social gender constructions emerge in a text and reflections of both fields are carried out through texts. With a critical approach; Michel Foucault, one of the prominent figures of discourse analysis, attempts to reveal what kind of power relations exist beneath discourses and how realities are constructed to be conveyed to people and through which linguistic elements they are represented. Social gender also sets out to reveal how gender is constructed socially and culturally with linguistic elements. Since most of the criteria that must be taken into consideration while analyzing a literary text are of linguistic property, there appears points of intersection in terms of Discourse Analysis and Gender Studies. Addressing those points is among the objectives of the current study.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özet: Batı dünyası çocuk ve gençlik edebiyatının önemli ve tanınmış eserlerinden olan Heidi, Bien... more Özet: Batı dünyası çocuk ve gençlik edebiyatının önemli ve tanınmış eserlerinden olan Heidi, Biene Maja ve Pippi Langstrumpf kitapları birer çocuk kitabı olmanın ötesinde oldukça önemli işlevleri olan kitaplardır aynı zamanda. 18. Yüzyılda Aydınlanma dönemi ile yaşadığı büyük gelişmeler şüphesiz çocuk ve gençlik edebiyatına belli bazı görevler de yüklemiştir. Kimi zaman ideolojik kimi zaman da toplumsal cinsiyet kurgusunu sağlayan içeriklerle toplumsal şartlar gereği arzu edilen çocuk imgesinin oluşturulmasında da öncü olmuştur. Bunu gerçekleştirirken okurlarına kimi zaman açıkça hitap edip mesajını iletirken kimi zamansa örtük mesajlarla ulaşmıştır. Bu çalışmanın amacı çocuk edebiyatına dahil edilen bu üç kitabın aslında görünürden farklı ne tür anlamlarla yüklü olduklarını çözümlemektir. Bu süreçte göz önünde bulundurulacak olan noktalar metinlerin birbirinden farklı ne tür karakteristik özellikler taşıdıklarıdır. Heidi figürü görünürdeki sevimli, iyimser tavrı ile her hangi bir amaca yönelik mi hareket eder? Biene Maja sadece özgürlük arayışında olan küçük bir kız arı mıdır? Pippi Langstrumpf uzun yıllar boyunca çocuk ve genç kız edebiyatına hakim olan otoriter, didaktik ve cinsiyetçi eğilimi nasıl kırılmaya uğratarak yeni bir dönem başlatmıştır? Bu sorulara cevap arama sürecinde yol gösterici olarak toplumsal cinsiyet araştırmalarından yola çıkılarak önemli noktalar görünür kılınmaya çalışılmıştır.
Abstract:
Heidi,Biene Maja and Pippi Langstrumpf books, which are important and well-known works of children and youth literature in the Western World, are also books with quite important functions beyond being mere children 's books. In the 18th century, the great developments of the Enlightenment period have undoubtedly brought certain duties to children’s and youth literature.It has also been a pioneer in the creation of desirable children's images, which sometimes require ideological and sometimes gender-sensitive content due to social conditions.While performing this, they reached their readers with implicit messages or by clearly addressing and communicating their message. The purpose of this study is to find out how these three books, which are included in children’s literature, are actually loaded with different meanings.The points that will be taken into consideration in this process are different characteristics of the texts. Does the Heidi figure act for any specific purpose with the seemingly cute and optimistic attitude? Is Biene Maja just a little girl bee looking for freedom? How did Pippi Langstrumpf start a new era of many years, breaking the authoritarian, didactic and sexist tendencies that dominate child and young girl literature? These questions have been tried to be answered through gender studies as a guide in the process of searching for answers.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Özet: Elfriede Jelinek'in Die Klavierspielerin ve Şebnem İşigüzel'in Kirpiklerimin Gölgesi Eserle... more Özet: Elfriede Jelinek'in Die Klavierspielerin ve Şebnem İşigüzel'in Kirpiklerimin Gölgesi Eserlerinde Anneler, Kızları ve Yokedilen Bedenler Bu makalede Şebnem İşigüzel ve Elfriede Jelinek'in kitaplarından yola çıkılarak annelerin anne-kız arasındaki ilişkinin niteliklerini nasıl ve ne yönde etkiledikleri karşılaştırmalı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Her iki tarafın da dişil bir kimliğe sahip olmasına rağmen, annelerin baskın otoriteleri ile bu ilişkiye şiddeti dahil etmeleri sonucu bunun kendi kızları, dolayısı ile kadın bedeni ve iç dünyası üzerindeki yansımaları ve algılanışları kitaplardan alınan alıntılarla örneklendirilmiştir. Bu örneklendirme her iki kitabın romanların ana teması, figürlerin özellikleri, belirli imgeler ile yazarın üslup özellikleri gibi başlıklar rehberliğinde gerçekleştirilmiştir.
Abstract: Mothers, Daughters and Destroyed Bodies in the novels of Elfriede Jelinek's Die Klavierspielerin and Şebnem İşigüzel's Kirpiklerimin Gölgesi This paper aims to put forward how and in which ways mothers affect the quality of mother daughter relationship in a comparative way by examining the books of Şebnem İşigüzel and Elfriede Jelinek. Quotations from this books are used to illustrate despite both sides' being female, how mothers' dominant authority and their involving violence into their relationships with their daughters reflect upon their own daughters, their bodies and their internal worlds and how it is perceived by other women. The illustrations depend on the main ideas of the two novels, features of different characters, certain images, and the authors' style of writing.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Books by Doç. Dr. Neriman Nüzket Özen
Dil Eğitimi ve Öğretiminde Dijital Yönelimler, 2024
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Dil Eğitimi ve Öğretiminde Dijital Yönelimler, 2024
Bookmarks Related papers MentionsView impact
DİL, EDEBİYAT, KÜLTÜR VE DİL EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI, 2023
Kadınların yüzyıllar ötesinden günümüze değin toplumsal yaşamda ister bilimsel ister gündelik hay... more Kadınların yüzyıllar ötesinden günümüze değin toplumsal yaşamda ister bilimsel ister gündelik hayat akışında, pek çok alanda erkekler ile eşit kulvarlarda yer almadıkları hatta çoğu zaman görünmez oldukları artık kabul edilen ve üzeri örtülemeyecek kadar büyük bir gerçekliktir. Var olan bu görünmezlik kadınların meslek hayatından, aile yaşantısına, bilimden siyasete, emek, fırsat, istihdam ve ücret eşitsizliğinden sanatta temsil edilmelerine kadar pek çok farklı düzlemde ortaya çıkmaktadır. Geçmişe geri dönüp bakıldığında kadınlarla erkekler arasındaki bu eşitsizliklerin toplumsal düzende üstlendikleri ya da kendilerine atfedilen rollerden kaynaklandığı ve bu rollerin özellikle kadınları dezavantajlı bir konuma yerleştirdiği aşikardır. Sanayileşme ve modern anlamda değişen dünya düzeninde kadınların iş hayatına girmeleri ile toplumsal rollerinin getirdiği anne ve eş olmanın yanı sıra yükleri hızla artarken emekleri ise bir o kadar görünmez olmaya devam etmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Türkische Beiträge zur DDR-Literatur II, 2021
Dieter Schubert (1929-2008) wurde 1979 wegen seiner Teilnahme an der Unterzeichnung des Briefes a... more Dieter Schubert (1929-2008) wurde 1979 wegen seiner Teilnahme an der Unterzeichnung des Briefes an Erich Honecker bezüglich der Biermann Petition und seiner regimekritischen Stellungnahme gegen die Kulturpolitik der DDR-Regierung aus dem Schriftstellerverband ausgeschlossen. Dies führte zu Beschattungen, Zensuren, Verhaftungen oder Publikationsverboten der Schriftsteller und Künstler. Obwohl es schwer war, in literarischen Texten Kritik auszuüben, scheute sich Schubert nicht davor und kritisierte schon 1973 in seinem Roman Kleider machen Bräute das alltägliche Leben in Bezug auf verschiedene Themenbereiche, wie die Grenzübergänge zwischen Ost und Westberlin, der Sport als eine sozialistische Leistung und das Frauenleitbild
der DDR. Mit der Gegenüberstellung von Ost- und Westberlin zieht er Parallelen zwischen dem Alltag auf beiden Seiten und kritisiert die damalige politische Lage im Osten. Somit veranschaulicht er dem Leser, wie die negativen Seiten des sozialistischen Lebens den Alltag, die
Zukunftspläne und die persönlichen Gedanken der jungen Menschen beeinflusst und wie sie diese gesellschaftliche Realität angehen. In diesem Zusammenhang hat der vorliegende Beitrag das Ziel, den Roman aus einer kulturpolitischen Perspektive zu analysieren und die Alltagsproblematik der jungen Menschen zu veranschaulichen. Die Frage, auf welche Weise der Autor, trotz der Gefahr einer Zensur in seinem Roman Kritik ausübt und dies bezüglich der Altagsszenen realitätstreu darstellt, ist auch ein Ausgangspunkt dieser Arbeit.
Schlüsselwörter: Dieter Schubert, DDR, Alltag, Sport, Frauenleitbild.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Doç. Dr. Neriman Nüzket Özen
olan Grimm masalları yüzyıllardan bu yana popülerliklerini
korumaktadırlar. Ama aynı zamanda geçmişten günümüze doğru
içinde bulundukları her yüzyılda değişime uğramış ve
evrilmişlerdir. Özellikle postmodern düşüncenin edebiyat
üzerindeki etkisi ile masallar da yapısöküme uğratılmaya, ters yüz
edilmeye ve karşı masallar şeklinde yeniden yazılmaya
başlanmışlardır. Metinlerarasılığın izlerini taşıyan bu karşı
masallar klasik masalların motif ve figürlerini ters yüz ederek
onlara yeni anlamlar yüklemekte ve kimi zaman da tabu sayılan
konuları ele almaktadırlar. Bu çalışmanın amacı Alman gençlik
edebiyatı yazarı Hanika’nın aile içi cinsel taciz ve istismar
konusunu ele aldığı ve klasik Kırmızı Başlıklı Kız masalına bir
karşı masal biçiminde yazdığı bol ödüllü Kırmızı Başlıklı Kız
Ağlıyor adlı romanında yer alan motif ve figürleri postmodern
öğeler ve metinlerarasılık bağlamında incelemek ve hangi
motiflerin ters yüz edildiğini görünür kılmaktır.
Bu makalede geleneksel Alman genç kız romanının temel eserlerinden birisi olan Emmy von Rhoden'in Der Trotzkopf (1885) adlı romanı ile modern dönemi temsilen Dagmar Chidolue'nun Lady Punk (1985) adlı romanı toplumsal cinsiyet araştırmaları ile yeniden okunmuştur. Bu okuma ve analiz süreci sonucunda kurgusal genç kız imgesinin gelenekselden moderne doğru geçirdiği değişim karşılaştırmalı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Diğer bir hedef ise modern döneme gelindiğinde genç kız imgesinin lehine olan özgürleşmesinde rol oynayan etmenleri ve kazandığı özgürlüğün niteliklerini vurgulamaktır. Sonuçların toplumsal cinsiyet araştırmalarına dayanılarak yorumlanması sürecinde ise çalışmaya her iki romandan elde edilen bulgular rehberlik etmiştir.
Abstract
An Analysis of the Young Girl İmage in the context of the German Young Adult Girl's Literature Based on Gender Studies The Transformation Process from Traditional " Der Trotzkopf " to Modern " Lady Punk " In this article, Emmy von Rhoden's Der Trotzkopf (1885), which is one of the fundamental works of the traditional German young adult girl novel and Dagmar Chidolue's novel Lady Punk (1985), representing the modern era, have been re-read through gender studies. As a result of this reading and analysis process, the transformation of the young girl image from the traditional to the modern have been tried to be compared. Another goal has been to emphasize the factors that play a role in the emancipation of the young girl image in modernist period and the qualities of freedom that she earns. In the process of interpreting the results based on gender studies, the findings obtained from both novels have given guidance to this study.
Abstract: The novel starts with an introduction by the writer. In this chapter, the writer observes the people around him during a ferry trip and thinking that each of them is in fact an immigrant, he mentions the concepts of “Property”, “Immigration” and “Multiculturalism”. These concepts are the main ideas throughout the novel. First chapter is presented to the reader by the title “Me- the Narrator”, then the rest is told by the God-narrator. However, readers see the events from the perspectives of different characters in different chapters. It is sometimes Leyla, sometimes Roxy, and sometimes Ali Yekta who transfer things to readers, even if it is indirectly. Leyla Hanım is the granddaughter of an Ottoman pasha. Her house is confiscated by some tricks, and she is kicked out of her house. Yusuf who is a journalist and the grandson of the old gardener of the house takes Leyla to Cihangir, to his apartment where he lives with hip hop singer Roxy (Rukiye) from Germany. After that, the struggle to get the house back starts. The novel examines the topics of having a property and the constant changing ownership of it, based on the Bosnalılar family, and provides readers with a rich historical background. While the property is the house here because of the story, the real property problem presented is land property, immigration, and resettling of evocated places. These changing places and movements are presented to the reader by differences and movements in the city. Most of the literary figures in the novel can be related to culture, interculturalism, foreignism, and search for an identity. Also, different concepts such as cultural differences, generation conflicts, Europeanization struggle, East- West conflict, feeling of belonging somewhere can be reflected to readers.
Abstract:
Having language learning ability means that people possess an immense level of power, as well. In addition to their communication and language sharing function, languages have a probably more substantial function: Presenting people constructed desirable realities that should be part of the social and cultural order by means of the discourse created by the balance of power holding structures. Of these constructed realities, the most significant constitutions are constructions regarding social gender. While constructing the social genders of masculine and feminine, the discourse directs the society in the desired way so that their own power mechanisms and norms can be maintained. The discourse constructed with the help of linguistic elements and social gender constructed accordingly fall under the common scope of both Discourse Analysis and Gender Studies Therefore, discourse and social gender constructions emerge in a text and reflections of both fields are carried out through texts. With a critical approach; Michel Foucault, one of the prominent figures of discourse analysis, attempts to reveal what kind of power relations exist beneath discourses and how realities are constructed to be conveyed to people and through which linguistic elements they are represented. Social gender also sets out to reveal how gender is constructed socially and culturally with linguistic elements. Since most of the criteria that must be taken into consideration while analyzing a literary text are of linguistic property, there appears points of intersection in terms of Discourse Analysis and Gender Studies. Addressing those points is among the objectives of the current study.
Abstract:
Heidi,Biene Maja and Pippi Langstrumpf books, which are important and well-known works of children and youth literature in the Western World, are also books with quite important functions beyond being mere children 's books. In the 18th century, the great developments of the Enlightenment period have undoubtedly brought certain duties to children’s and youth literature.It has also been a pioneer in the creation of desirable children's images, which sometimes require ideological and sometimes gender-sensitive content due to social conditions.While performing this, they reached their readers with implicit messages or by clearly addressing and communicating their message. The purpose of this study is to find out how these three books, which are included in children’s literature, are actually loaded with different meanings.The points that will be taken into consideration in this process are different characteristics of the texts. Does the Heidi figure act for any specific purpose with the seemingly cute and optimistic attitude? Is Biene Maja just a little girl bee looking for freedom? How did Pippi Langstrumpf start a new era of many years, breaking the authoritarian, didactic and sexist tendencies that dominate child and young girl literature? These questions have been tried to be answered through gender studies as a guide in the process of searching for answers.
Abstract: Mothers, Daughters and Destroyed Bodies in the novels of Elfriede Jelinek's Die Klavierspielerin and Şebnem İşigüzel's Kirpiklerimin Gölgesi This paper aims to put forward how and in which ways mothers affect the quality of mother daughter relationship in a comparative way by examining the books of Şebnem İşigüzel and Elfriede Jelinek. Quotations from this books are used to illustrate despite both sides' being female, how mothers' dominant authority and their involving violence into their relationships with their daughters reflect upon their own daughters, their bodies and their internal worlds and how it is perceived by other women. The illustrations depend on the main ideas of the two novels, features of different characters, certain images, and the authors' style of writing.
Books by Doç. Dr. Neriman Nüzket Özen
der DDR. Mit der Gegenüberstellung von Ost- und Westberlin zieht er Parallelen zwischen dem Alltag auf beiden Seiten und kritisiert die damalige politische Lage im Osten. Somit veranschaulicht er dem Leser, wie die negativen Seiten des sozialistischen Lebens den Alltag, die
Zukunftspläne und die persönlichen Gedanken der jungen Menschen beeinflusst und wie sie diese gesellschaftliche Realität angehen. In diesem Zusammenhang hat der vorliegende Beitrag das Ziel, den Roman aus einer kulturpolitischen Perspektive zu analysieren und die Alltagsproblematik der jungen Menschen zu veranschaulichen. Die Frage, auf welche Weise der Autor, trotz der Gefahr einer Zensur in seinem Roman Kritik ausübt und dies bezüglich der Altagsszenen realitätstreu darstellt, ist auch ein Ausgangspunkt dieser Arbeit.
Schlüsselwörter: Dieter Schubert, DDR, Alltag, Sport, Frauenleitbild.
olan Grimm masalları yüzyıllardan bu yana popülerliklerini
korumaktadırlar. Ama aynı zamanda geçmişten günümüze doğru
içinde bulundukları her yüzyılda değişime uğramış ve
evrilmişlerdir. Özellikle postmodern düşüncenin edebiyat
üzerindeki etkisi ile masallar da yapısöküme uğratılmaya, ters yüz
edilmeye ve karşı masallar şeklinde yeniden yazılmaya
başlanmışlardır. Metinlerarasılığın izlerini taşıyan bu karşı
masallar klasik masalların motif ve figürlerini ters yüz ederek
onlara yeni anlamlar yüklemekte ve kimi zaman da tabu sayılan
konuları ele almaktadırlar. Bu çalışmanın amacı Alman gençlik
edebiyatı yazarı Hanika’nın aile içi cinsel taciz ve istismar
konusunu ele aldığı ve klasik Kırmızı Başlıklı Kız masalına bir
karşı masal biçiminde yazdığı bol ödüllü Kırmızı Başlıklı Kız
Ağlıyor adlı romanında yer alan motif ve figürleri postmodern
öğeler ve metinlerarasılık bağlamında incelemek ve hangi
motiflerin ters yüz edildiğini görünür kılmaktır.
Bu makalede geleneksel Alman genç kız romanının temel eserlerinden birisi olan Emmy von Rhoden'in Der Trotzkopf (1885) adlı romanı ile modern dönemi temsilen Dagmar Chidolue'nun Lady Punk (1985) adlı romanı toplumsal cinsiyet araştırmaları ile yeniden okunmuştur. Bu okuma ve analiz süreci sonucunda kurgusal genç kız imgesinin gelenekselden moderne doğru geçirdiği değişim karşılaştırmalı olarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Diğer bir hedef ise modern döneme gelindiğinde genç kız imgesinin lehine olan özgürleşmesinde rol oynayan etmenleri ve kazandığı özgürlüğün niteliklerini vurgulamaktır. Sonuçların toplumsal cinsiyet araştırmalarına dayanılarak yorumlanması sürecinde ise çalışmaya her iki romandan elde edilen bulgular rehberlik etmiştir.
Abstract
An Analysis of the Young Girl İmage in the context of the German Young Adult Girl's Literature Based on Gender Studies The Transformation Process from Traditional " Der Trotzkopf " to Modern " Lady Punk " In this article, Emmy von Rhoden's Der Trotzkopf (1885), which is one of the fundamental works of the traditional German young adult girl novel and Dagmar Chidolue's novel Lady Punk (1985), representing the modern era, have been re-read through gender studies. As a result of this reading and analysis process, the transformation of the young girl image from the traditional to the modern have been tried to be compared. Another goal has been to emphasize the factors that play a role in the emancipation of the young girl image in modernist period and the qualities of freedom that she earns. In the process of interpreting the results based on gender studies, the findings obtained from both novels have given guidance to this study.
Abstract: The novel starts with an introduction by the writer. In this chapter, the writer observes the people around him during a ferry trip and thinking that each of them is in fact an immigrant, he mentions the concepts of “Property”, “Immigration” and “Multiculturalism”. These concepts are the main ideas throughout the novel. First chapter is presented to the reader by the title “Me- the Narrator”, then the rest is told by the God-narrator. However, readers see the events from the perspectives of different characters in different chapters. It is sometimes Leyla, sometimes Roxy, and sometimes Ali Yekta who transfer things to readers, even if it is indirectly. Leyla Hanım is the granddaughter of an Ottoman pasha. Her house is confiscated by some tricks, and she is kicked out of her house. Yusuf who is a journalist and the grandson of the old gardener of the house takes Leyla to Cihangir, to his apartment where he lives with hip hop singer Roxy (Rukiye) from Germany. After that, the struggle to get the house back starts. The novel examines the topics of having a property and the constant changing ownership of it, based on the Bosnalılar family, and provides readers with a rich historical background. While the property is the house here because of the story, the real property problem presented is land property, immigration, and resettling of evocated places. These changing places and movements are presented to the reader by differences and movements in the city. Most of the literary figures in the novel can be related to culture, interculturalism, foreignism, and search for an identity. Also, different concepts such as cultural differences, generation conflicts, Europeanization struggle, East- West conflict, feeling of belonging somewhere can be reflected to readers.
Abstract:
Having language learning ability means that people possess an immense level of power, as well. In addition to their communication and language sharing function, languages have a probably more substantial function: Presenting people constructed desirable realities that should be part of the social and cultural order by means of the discourse created by the balance of power holding structures. Of these constructed realities, the most significant constitutions are constructions regarding social gender. While constructing the social genders of masculine and feminine, the discourse directs the society in the desired way so that their own power mechanisms and norms can be maintained. The discourse constructed with the help of linguistic elements and social gender constructed accordingly fall under the common scope of both Discourse Analysis and Gender Studies Therefore, discourse and social gender constructions emerge in a text and reflections of both fields are carried out through texts. With a critical approach; Michel Foucault, one of the prominent figures of discourse analysis, attempts to reveal what kind of power relations exist beneath discourses and how realities are constructed to be conveyed to people and through which linguistic elements they are represented. Social gender also sets out to reveal how gender is constructed socially and culturally with linguistic elements. Since most of the criteria that must be taken into consideration while analyzing a literary text are of linguistic property, there appears points of intersection in terms of Discourse Analysis and Gender Studies. Addressing those points is among the objectives of the current study.
Abstract:
Heidi,Biene Maja and Pippi Langstrumpf books, which are important and well-known works of children and youth literature in the Western World, are also books with quite important functions beyond being mere children 's books. In the 18th century, the great developments of the Enlightenment period have undoubtedly brought certain duties to children’s and youth literature.It has also been a pioneer in the creation of desirable children's images, which sometimes require ideological and sometimes gender-sensitive content due to social conditions.While performing this, they reached their readers with implicit messages or by clearly addressing and communicating their message. The purpose of this study is to find out how these three books, which are included in children’s literature, are actually loaded with different meanings.The points that will be taken into consideration in this process are different characteristics of the texts. Does the Heidi figure act for any specific purpose with the seemingly cute and optimistic attitude? Is Biene Maja just a little girl bee looking for freedom? How did Pippi Langstrumpf start a new era of many years, breaking the authoritarian, didactic and sexist tendencies that dominate child and young girl literature? These questions have been tried to be answered through gender studies as a guide in the process of searching for answers.
Abstract: Mothers, Daughters and Destroyed Bodies in the novels of Elfriede Jelinek's Die Klavierspielerin and Şebnem İşigüzel's Kirpiklerimin Gölgesi This paper aims to put forward how and in which ways mothers affect the quality of mother daughter relationship in a comparative way by examining the books of Şebnem İşigüzel and Elfriede Jelinek. Quotations from this books are used to illustrate despite both sides' being female, how mothers' dominant authority and their involving violence into their relationships with their daughters reflect upon their own daughters, their bodies and their internal worlds and how it is perceived by other women. The illustrations depend on the main ideas of the two novels, features of different characters, certain images, and the authors' style of writing.
der DDR. Mit der Gegenüberstellung von Ost- und Westberlin zieht er Parallelen zwischen dem Alltag auf beiden Seiten und kritisiert die damalige politische Lage im Osten. Somit veranschaulicht er dem Leser, wie die negativen Seiten des sozialistischen Lebens den Alltag, die
Zukunftspläne und die persönlichen Gedanken der jungen Menschen beeinflusst und wie sie diese gesellschaftliche Realität angehen. In diesem Zusammenhang hat der vorliegende Beitrag das Ziel, den Roman aus einer kulturpolitischen Perspektive zu analysieren und die Alltagsproblematik der jungen Menschen zu veranschaulichen. Die Frage, auf welche Weise der Autor, trotz der Gefahr einer Zensur in seinem Roman Kritik ausübt und dies bezüglich der Altagsszenen realitätstreu darstellt, ist auch ein Ausgangspunkt dieser Arbeit.
Schlüsselwörter: Dieter Schubert, DDR, Alltag, Sport, Frauenleitbild.