Papers by Dilara Balcı Gülpınar
Türkiye Film Araştırmaları Dergisi, 2023
Özet Türkiye'de sinemacılığın duraklaması ve gerilemesi, 1970'li yıllardan başlayan uzun bir zama... more Özet Türkiye'de sinemacılığın duraklaması ve gerilemesi, 1970'li yıllardan başlayan uzun bir zaman dilimini kapsamakta; ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel pek çok nedene dayanmaktadır. Yerli filmciliği bunalıma sürükleyen sebepler 1980'li yıllardan itibaren sinema yazarları ve akademisyenler tarafından tartışılmış, ancak Yeşilçam'ın son yıllarında arka arkaya çekilen filmlerde çöküş sürecinin nasıl temsil edildiği analiz edilmemiştir. Bu çalışmada 1980'li yılların ikinci yarısında, sinemanın içine düştüğü bunalım yıllarının travmatik etkisiyle birçok filmin çekildiği; bu filmlerde geçmişle hesaplaşan yönetmenlerin Yeşilçam'ın çöküşünün nedenlerini analiz ettikleri ileri sürülmüştür.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, 2023
Bu çalışmada Yeşilçam sinemasında ağırlıklı olarak melodram türünde önemli filmlere imza atan, si... more Bu çalışmada Yeşilçam sinemasında ağırlıklı olarak melodram türünde önemli filmlere imza atan, sinema literatüründe yeterince değinilmemiş bir yönetmen olan Orhan Aksoy ve sineması incelenmiştir. Çalışmada, ihmal edilen yönetmen ve film türlerine yönelik eleştirel ilginin gelişmesinde etkili olduğu düşünülen auteur teoriden yararlanılmıştır. İkincil kaynakların derlenmesi yoluyla Aksoy'un sineması ve Yeşilçam'daki önemi konusunda genel bir çerçeve oluşturulmuş; yönetmenin sinema anlayışını temsil ettiği düşünülen üç film olan Hıçkırık (1965), Kadın Asla Unutmaz (1968) ve Hayat Mı Bu? (1973) betimsel yöntemle analiz edilmiştir. Analiz sürecinde yinelenen karakterler, mekânlar, temalar, metaforlar, dramatik ve sinematografik unsurlar üzerinde durulmuş; yönetmenin kişisel stilinin izleri aranmıştır. Analizlerden edinilen bulgular ışığında Orhan Aksoy'un kendine has, tutarlı bir tarzı ve film dili olduğu ileri sürülmüş; Türkiye film çalışmalarında yönetmenin sinemasına daha fazla yer verilmesi önerilmiştir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
etkileşim, 2023
Bu çalışmada psikoloji literatürünün yaratıcılık ve yaratıcı düşünme üzerine tanım ve sınıf... more Bu çalışmada psikoloji literatürünün yaratıcılık ve yaratıcı düşünme üzerine tanım ve sınıflandırmalarından hareket edilerek Türkiye’de ana akım medyada yayınlanmak üzere dizi kaleme alan senaristlerin yaratıcılıklarını baskılayan etmenler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu amaca uygun olarak çalışmada TV dizi sektöründe son üç yıldır aktif olarak çalışan 11 profesyonel senarist ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Senaristlere, ‘Yaratıcı kişi: Senarist’, ‘Yaratıcı süreç: Dizi Projesi Geliştirme ve Hayata Geçirme’, ‘Yaratıcı ürün:Yayına Giren Diziler’, ‘Çevre Etkisi: Seyirci ve Diğerleri’ ve ‘Çözüm Önerileri’ olmak üzere beş tema üzerinden sorular yöneltilmiş; yanıtlarından yapılan doğrudan ve dolaylı alıntılar betimleyici bir yöntemle analiz edilmiştir. Sektörün ve çalışma koşullarının yapısından kaynağını alan pek çok sorundan doğrudan etkilenen senaristlerin risk alamamalarının; özgün, yenilikçi ve geleceğe kalan eserler üretememelerinin nedenleri üzerinde durulmuş ve söz konusu sorunlara
yönelik olası çözüm önerileri tartışılmıştır. Dolayısıyla çalışmanın yalnızca
iletişim bilimi literatürüne katkıda bulunması değil dizi sektörü ve çalışanlarına da yarar sağlaması hedeflenmektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sine Cine, 2022
Bu çalışmada teknik gelişmelerin, dijitalleşmenin ve yeni gösterim mecralarının,
sinematografinin... more Bu çalışmada teknik gelişmelerin, dijitalleşmenin ve yeni gösterim mecralarının,
sinematografinin önemli bir parçası olan çerçeve oranlarına
etkisini araştırmak amaçlanmaktadır. Bu amaca uygun olarak çalışmada,
analogtan dijitale, yataydan dikeye; film, televizyon ve yeni medyada
çerçeve oranlarının tarihi incelenecektir. Sinema tarihinin başlangıcından
bu yana, filmlerin hangi formatta çekilip sergilenmesi gerektiği konusunda
tartışmalar yapılır; ekonomik, teknik ve kültürel sebeplerle çerçeve
oranlarına çeşitli standartlar getirilir. Analog çağ boyunca 1.15:1’den
2.76:1 çerçeve oranına değişim gösteren filmler çoğunlukla yatay formatta
seyirciye sunulur. Sinemanın dijital çağı ise çerçeve oranlarının
esnekleştiği, çerçevenin yaratıcı kullanımına olanak tanıyan bir dönem
olarak karşımıza çıkar. Dijital film ve videoların tablet ve cep telefonlarından
izlenmeye başlanması, sosyal medya üzerinden video paylaşımının
artması daha dar çerçeve oranlarına olan ilgiyi arttırır. Dikey format ya
da “dikey sinema” olarak da tanımlanan 9:16 format, telefonlarını dikey
kullanma eğilimindeki halkın yaratıcılığının bir ürünü olan, anlık ve samimi
görülen, dijital çağa özgü yeni bir medya estetiği olarak düşünülebilir.
Dikey konu ve nesnelerin daha başarılı kompozisyonlarına olanak
tanıyacağı varsayılan bu format, ön yargılara rağmen çağdaş medyada
hızla yaygınlaşmaktadır. Sinema ve televizyon endüstrisinde yeterince
itibar edilmeyen dikey formattan, şimdilik daha çok deneysel yapımlarda,
kısa filmlerde, belgesellerde, haber programlarında ve sosyal medyada
içeriklerinde yararlanılmaktadır. Dijital çağda geleneksel çerçeve form ve
oranları yeniden düşünülmektedir ve bu sürece özgü bir görsel estetik
sunan dikey formatın daha esnek bir görsel-işitsel ortam için olanak sağlayacağı, yeni tür ve üsluplara kapı açacağı öngörülebilir
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Yedi: Sanat, Tasarım ve Bilim Dergisi, 2023
Popular historical films strive to capture the audience who create emotional bonds with the past ... more Popular historical films strive to capture the audience who create emotional bonds with the past by providing the audience the historical experience they imagined. On the other hand, the worldviews and likes of audiences are not constant and may undergo changes in parallel with historical developments. Popular historical films shot in anticipation of the box office bear the imprint of the expectations of the majority of the target audience. The aim of this article is to explore the transformation of historical representations of films and the reasons for the change by analyzing three Turkish-made historical films describing the handover of the city of Constantinople from the Byzantine Empire to the Ottoman Empire:
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sekans , 2022
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Howard Journal of Communications, 2023
In the years between 1956 and 1975, Turkish film production boomed. These two decades were also t... more In the years between 1956 and 1975, Turkish film production boomed. These two decades were also the very last years in which non-Muslim characters were still appearing in a wide range of productions, and so they offer an important window into the representation of non-Muslims in the Turkish cinema of this period, known as Yeşilçam. This essay explores these representations by analyzing 82 films featuring 121 Turkish Greek, Armenian and Jewish characters. The representation of these non-Muslims is considered through the characters' importance to the plot, their names, genders, manners, ways of speaking, occupations, families, religious activities, relationships with Turkish Muslim characters, and the stereotypes associated with them. Unsurprisingly, non-Muslim characters often occupy minor, one-dimensional-and sometimes threatening-roles as these films are concerned with the stories of Turkish Muslim characters, who not only comprise the dominant group in society but also the vast majority of the audience. Analysis of the films indicates that representations of non-Muslim characters that originate in traditional Turkish art forms have undergone considerable change in films due to the influence of increasing Turkish nationalism, together with the Turkification policies of the Turkish state.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sekans Sinema Dergisi, 2021
Chicago'da yoğunlaşan suç örgütlerini ve öne çıkan çete liderlerinin yaşam öykülerini anlatan gan... more Chicago'da yoğunlaşan suç örgütlerini ve öne çıkan çete liderlerinin yaşam öykülerini anlatan gangster filmleri, Amerika'da sesli sinemanın ilk yıllarına denk düşen ekonomik bunalım döneminde popülerlik kazanır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER VE SANAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
Yeşilçam sinemasının edilgen kadın temsilleri, feminizmin ikinci dalgasının etkisiyle,
1970’li yı... more Yeşilçam sinemasının edilgen kadın temsilleri, feminizmin ikinci dalgasının etkisiyle,
1970’li yılların sonlarında yerini, daha gerçekçi kadın karakterlere ve onların
öykülerini anlatan filmlere bırakır. Kadın sorunlarının yeterli derinlikte işlenmemesi
nedeniyle akademisyenler ve sinema tarihçileri tarafından eleştirilse de, özellikle
1980’lerde pek çok yönetmen filmlerinde, ataerkillik, cinsiyet eşitsizliği, bekâret
sorunu, aile içi şiddet, başlık parası, kumalık, berdel, namus cinayetleri, kadının toplum
içindeki ve iş yaşamındaki konumu gibi temalara odaklanmaya başlar. Bu filmler,
eril iktidarın egemenliği altında olan ve cinsiyetleri nedeniyle baskı gören kadınların
sorunlarını anlatmaktadır ve merkezindeki kadın karakterler nedeniyle “kadın
filmleri” olarak adlandırılırlar. Sinema literatüründe, Yeşilçam kadın filmleri ağırlıklı
olarak Atıf Yılmaz sineması üzerinden değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı
literatürde yeterince üzerinde durulmamış Feyzi Tuna’nın kadın filmleri üçlemesini
oluşturan Seninle Son Defa (1978), Seni Kalbime Gömdüm (1982) ve Bir Kadın Bir
Hayat (1985) filmlerini analiz etmek; bu filmlerde burjuva kadınların nasıl temsil
edildiğini ve kadın sorunlarının nasıl ele alındığını tartışmaktır. Üçlemenin filmleri,
liberal, Marksist feminist kuramlar üzerinden söylem analizi yöntemiyle analiz
edilirken; bulgular, “Burjuva Evliliğin İçyüzü”, “Kadın Bedeni ve Cinselliği”,
“Kadının Kamusal Alan ve Ekonomik Yaşamındaki Yeri” ve “Kadının Başkaldırısı”
şeklindeki dört kategori üzerinden sıralanacaktır. Burjuva aile yapısına
odaklanılması; eril tahakkümün ekonomik temellerinin vurgulanması, evlilik
kurumunun “doğal olmayan” yapısının sorgulanması ve burjuva kadınının
metalaştırılmasının eleştirisi, üçlemeyi, Türkiye sinema tarihinde kadın sorununa
odaklanan filmler arasında öne çıkarmaktadır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Kültür-Sinema İlişkisi ve Sinema Dilinde Kültür Bildiri Kitabı, 2021
Türkiye sinemasının 1960’lı yıllardan itibaren dünyada yerli film üretiminde ve
gösteriminde u... more Türkiye sinemasının 1960’lı yıllardan itibaren dünyada yerli film üretiminde ve
gösteriminde üst sıralarda yer alması, seyirci ve sinemacılar arasında yapılan yazılı olmayan
bir sözleşmenin sonucudur denebilir. Film üretiminin, yapım şirketlerinin ve salonların
yükselişe geçtiği 1960’lı yıllarda, sinema radyo ile birlikte alt ve orta sınıf başta olmak üzere
halkın başlıca eğlence aracıdır. Bu dönemin seyircisinin açık ve kapalı salonlara akın
etmesiyle sinemada film izlemek, günlük yaşamın ve eğlence kültürünün önemli bir parçası
haline gelmiştir. Güçlü bir sermayeden ve devlet desteğinden yoksun sinemacılar, halkın
taleplerini merkeze alan senaryolar tercih etmiş; bölge işletmecilerinin siparişlerinden, star
sisteminden ve klişelerden yararlanarak seyirci beğenisini ön planda tutmuştur. Halk
sineması gibi kuramların da ortaya atıldığı dönemde adeta bir seyirci hegemonyası
yaratılmıştır. Öte yandan Yeşilçam’ın seyircisiyle kurduğu güçlü bağ, sosyo-ekonomik
değişim, televizyon ve video gibi yeni teknolojiler ve siyasi gelişmeler nedeniyle 1970’lerde
aşınmaya başlamış; 1990’larda ise Yeşilçam’ın anlatı kalıplarından bütünüyle
uzaklaşılmıştır. Seyirciye bu denli önem atfedilen Yeşilçam sinemasında, seyircinin film
izleme deneyiminin temsili çalışmanın odağını oluşturmaktadır. Çalışmada, 1960-90
aralığında çekilen ve en az bir sahnesi açık veya kapalı sinema salonunun içi ve çevresinde
geçen 25 filmden oluşan amaçlı örneklem oluşturulmuştur. Sinemada geçen sahnelerin film
anlatısı içindeki önemi; salonların konumu ve yapısı, seyircinin cinsiyeti, sosyo-ekonomik
durumu, film tercihleri ve seyir sürecindeki tutum ve davranışları içerik analizi yöntemiyle
incelenmektedir.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi• © 2020 • 7 (1) • bahar/spring: 102-121
Türkiye’de 1950'li yıllardan itibaren hız kazanan iç-göç hareketi, sinemada ele alınan toplumsal... more Türkiye’de 1950'li yıllardan itibaren hız kazanan iç-göç hareketi, sinemada ele alınan toplumsal olayların en önemlilerinden biridir. Ülke içinde nüfusun yoğun olarak yer değiştirmesi, kırsal nüfusun azalması, kentsel nüfusun artış göstermesi pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Düzensiz yapılaşma, gecekondular, işsizlik, kentlerdeki altyapı ve konut yetersizliği ve göçmenlerin yaşadıkları kültür şoku öncelikle toplumsal gerçekçi sinema yapıtlarında analiz edilmeye çalışılmıştır. Toplum sorunlarına duyarsız kalmak istemeyen; ancak ticari sinema şablonlarının dışında üretim yapma şansı bulamayan sinemacılar için mizah; Türkiye’nin siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunlarına dair fikirlerini seyirciye iletme adına bir çıkış yolu oluşturmuştur. Popüler bir tür olan güldürü sinemasında yönetmenler; birey ve aileleri kente göçmeye zorlayan koşulları, göçmenlerin kentte yaşadıkları sorunları, karşı karşıya kaldıkları ekonomik sıkıntıları ve kapitalist kent yaşantısına sancılı uyum süreçlerini mizah yoluyla anlatma şansına kavuşmuşlardır. Çalışmanın amacı, 1970-1980 yılları arasında çekilen iç göç konulu güldürü filmlerini analiz ederek, Türkiye sinemasında iç göçe yönelik mizahi yaklaşımları toplum bilimsel analiz yöntemi kullanarak saptamaktır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sinefilozofi 2019
Özet Sessiz dönem Avrupa sinemasında, edebiyattaki düzyazı ve şiir türleri arasındaki ayrıma benz... more Özet Sessiz dönem Avrupa sinemasında, edebiyattaki düzyazı ve şiir türleri arasındaki ayrıma benzer bir ayrım olduğu fikri ilk kez gündeme gelmiş, "şiirsel film" kavramı ortaya atılmış; çok sayıda film çekilse de kavram üzerine tanım birliği kurulamamıştır. Bu makalede ''Yeşilçam sinemasında şiirsel üslubun izlerine rastlamak mümkün mü?'' sorusundan yola çıkılarak, geçmişten günümüze sinema ve şiir etkileşimini konu alan çalışmalar sıralanmış, önemli yönetmen ve kuramcıların şiirsel film üzerine son derece öznel olan görüşlerinden yararlanılarak kavramsal çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Sinema yazarlarının ve akademisyenlerin şiirsel üsluplarına değindikleri Yeşilçam filmleri örneklendirilmiş; 1960'ların ilk yarısında arka arkaya çekilen bu filmlerin bazı ortak özellikleri olduğu görülmüş; Yeşilçam'da şiirsel film üslubu kurma çabası önündeki engeller tartışılmıştır. Sevmek Seni (Cengiz Tuncer, 1965) filmi analiz edilmiş; şiirsel film üzerine çalışmalarla büyük ölçüde örtüştüğü ve erken tarihli nadir bir "şiirsel Yeşilçam filmi" örneği olduğu ileri sürülmüştür.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sanat ve Tasarım Dergisi, 2018 (Cilt 8, S.1)
ÖZET Sinemanın toplumsal değişimi gösteren sosyolojik bir veri kaynağı olduğundan yola çıkarak bu... more ÖZET Sinemanın toplumsal değişimi gösteren sosyolojik bir veri kaynağı olduğundan yola çıkarak bu makalede, Türkiye' de 1960'lardan 1990'lı yıllara uzanan süreçte kent ve mahallenin sinemada na-sıl temsil edildiği incelenmektedir. Kentsel değişimin ve mahalle kültürünün dönüşümü sinemada dönemsel olarak izlenebilmektedir. 1960'larda yaygın olan geleneksel mahalle temsilleri 1970'li yıllarda kentleşmenin hız kazanmasıyla ortadan kalkmış; 1980 ve 1990'lı yıllarda bu temsiller yerlerini apartman yaşamı ve gecekondu mahallesi temsillerine bırakmıştır. Çalışmada, filmlerde kentleşmenin sosyal hayata ve orta sınıfın yaşam alanlarının dönüşümüne olan etkisi betimsel analiz yöntemi ile literatür odaklı belirlenen temalar üzerinden ve 35 film incelenmektedir. Seçilen 35 film derinlemesine analize tabi tutulmamış, geniş tutulan örneklem içerisinde kent, kentleşme, kentsel dönüşüm ve bu değişimin birey ve toplumsal hayat üzerindeki etkileri ortaya konulmuştur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Nisantası Üniversitesi Sosyal Bilimler, 2013
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Books by Dilara Balcı Gülpınar
Sinemasal Ortak Kitap 5, 2023
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sinemada Bir Asır, 2014
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Sinemasal, 2018
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Feyzi Tuna: Her Film Bir İmtihandı, 2014
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Gözdeki Kıymık, 2016
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Dilara Balcı Gülpınar
yönelik olası çözüm önerileri tartışılmıştır. Dolayısıyla çalışmanın yalnızca
iletişim bilimi literatürüne katkıda bulunması değil dizi sektörü ve çalışanlarına da yarar sağlaması hedeflenmektedir.
sinematografinin önemli bir parçası olan çerçeve oranlarına
etkisini araştırmak amaçlanmaktadır. Bu amaca uygun olarak çalışmada,
analogtan dijitale, yataydan dikeye; film, televizyon ve yeni medyada
çerçeve oranlarının tarihi incelenecektir. Sinema tarihinin başlangıcından
bu yana, filmlerin hangi formatta çekilip sergilenmesi gerektiği konusunda
tartışmalar yapılır; ekonomik, teknik ve kültürel sebeplerle çerçeve
oranlarına çeşitli standartlar getirilir. Analog çağ boyunca 1.15:1’den
2.76:1 çerçeve oranına değişim gösteren filmler çoğunlukla yatay formatta
seyirciye sunulur. Sinemanın dijital çağı ise çerçeve oranlarının
esnekleştiği, çerçevenin yaratıcı kullanımına olanak tanıyan bir dönem
olarak karşımıza çıkar. Dijital film ve videoların tablet ve cep telefonlarından
izlenmeye başlanması, sosyal medya üzerinden video paylaşımının
artması daha dar çerçeve oranlarına olan ilgiyi arttırır. Dikey format ya
da “dikey sinema” olarak da tanımlanan 9:16 format, telefonlarını dikey
kullanma eğilimindeki halkın yaratıcılığının bir ürünü olan, anlık ve samimi
görülen, dijital çağa özgü yeni bir medya estetiği olarak düşünülebilir.
Dikey konu ve nesnelerin daha başarılı kompozisyonlarına olanak
tanıyacağı varsayılan bu format, ön yargılara rağmen çağdaş medyada
hızla yaygınlaşmaktadır. Sinema ve televizyon endüstrisinde yeterince
itibar edilmeyen dikey formattan, şimdilik daha çok deneysel yapımlarda,
kısa filmlerde, belgesellerde, haber programlarında ve sosyal medyada
içeriklerinde yararlanılmaktadır. Dijital çağda geleneksel çerçeve form ve
oranları yeniden düşünülmektedir ve bu sürece özgü bir görsel estetik
sunan dikey formatın daha esnek bir görsel-işitsel ortam için olanak sağlayacağı, yeni tür ve üsluplara kapı açacağı öngörülebilir
1970’li yılların sonlarında yerini, daha gerçekçi kadın karakterlere ve onların
öykülerini anlatan filmlere bırakır. Kadın sorunlarının yeterli derinlikte işlenmemesi
nedeniyle akademisyenler ve sinema tarihçileri tarafından eleştirilse de, özellikle
1980’lerde pek çok yönetmen filmlerinde, ataerkillik, cinsiyet eşitsizliği, bekâret
sorunu, aile içi şiddet, başlık parası, kumalık, berdel, namus cinayetleri, kadının toplum
içindeki ve iş yaşamındaki konumu gibi temalara odaklanmaya başlar. Bu filmler,
eril iktidarın egemenliği altında olan ve cinsiyetleri nedeniyle baskı gören kadınların
sorunlarını anlatmaktadır ve merkezindeki kadın karakterler nedeniyle “kadın
filmleri” olarak adlandırılırlar. Sinema literatüründe, Yeşilçam kadın filmleri ağırlıklı
olarak Atıf Yılmaz sineması üzerinden değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı
literatürde yeterince üzerinde durulmamış Feyzi Tuna’nın kadın filmleri üçlemesini
oluşturan Seninle Son Defa (1978), Seni Kalbime Gömdüm (1982) ve Bir Kadın Bir
Hayat (1985) filmlerini analiz etmek; bu filmlerde burjuva kadınların nasıl temsil
edildiğini ve kadın sorunlarının nasıl ele alındığını tartışmaktır. Üçlemenin filmleri,
liberal, Marksist feminist kuramlar üzerinden söylem analizi yöntemiyle analiz
edilirken; bulgular, “Burjuva Evliliğin İçyüzü”, “Kadın Bedeni ve Cinselliği”,
“Kadının Kamusal Alan ve Ekonomik Yaşamındaki Yeri” ve “Kadının Başkaldırısı”
şeklindeki dört kategori üzerinden sıralanacaktır. Burjuva aile yapısına
odaklanılması; eril tahakkümün ekonomik temellerinin vurgulanması, evlilik
kurumunun “doğal olmayan” yapısının sorgulanması ve burjuva kadınının
metalaştırılmasının eleştirisi, üçlemeyi, Türkiye sinema tarihinde kadın sorununa
odaklanan filmler arasında öne çıkarmaktadır.
gösteriminde üst sıralarda yer alması, seyirci ve sinemacılar arasında yapılan yazılı olmayan
bir sözleşmenin sonucudur denebilir. Film üretiminin, yapım şirketlerinin ve salonların
yükselişe geçtiği 1960’lı yıllarda, sinema radyo ile birlikte alt ve orta sınıf başta olmak üzere
halkın başlıca eğlence aracıdır. Bu dönemin seyircisinin açık ve kapalı salonlara akın
etmesiyle sinemada film izlemek, günlük yaşamın ve eğlence kültürünün önemli bir parçası
haline gelmiştir. Güçlü bir sermayeden ve devlet desteğinden yoksun sinemacılar, halkın
taleplerini merkeze alan senaryolar tercih etmiş; bölge işletmecilerinin siparişlerinden, star
sisteminden ve klişelerden yararlanarak seyirci beğenisini ön planda tutmuştur. Halk
sineması gibi kuramların da ortaya atıldığı dönemde adeta bir seyirci hegemonyası
yaratılmıştır. Öte yandan Yeşilçam’ın seyircisiyle kurduğu güçlü bağ, sosyo-ekonomik
değişim, televizyon ve video gibi yeni teknolojiler ve siyasi gelişmeler nedeniyle 1970’lerde
aşınmaya başlamış; 1990’larda ise Yeşilçam’ın anlatı kalıplarından bütünüyle
uzaklaşılmıştır. Seyirciye bu denli önem atfedilen Yeşilçam sinemasında, seyircinin film
izleme deneyiminin temsili çalışmanın odağını oluşturmaktadır. Çalışmada, 1960-90
aralığında çekilen ve en az bir sahnesi açık veya kapalı sinema salonunun içi ve çevresinde
geçen 25 filmden oluşan amaçlı örneklem oluşturulmuştur. Sinemada geçen sahnelerin film
anlatısı içindeki önemi; salonların konumu ve yapısı, seyircinin cinsiyeti, sosyo-ekonomik
durumu, film tercihleri ve seyir sürecindeki tutum ve davranışları içerik analizi yöntemiyle
incelenmektedir.
Books by Dilara Balcı Gülpınar
yönelik olası çözüm önerileri tartışılmıştır. Dolayısıyla çalışmanın yalnızca
iletişim bilimi literatürüne katkıda bulunması değil dizi sektörü ve çalışanlarına da yarar sağlaması hedeflenmektedir.
sinematografinin önemli bir parçası olan çerçeve oranlarına
etkisini araştırmak amaçlanmaktadır. Bu amaca uygun olarak çalışmada,
analogtan dijitale, yataydan dikeye; film, televizyon ve yeni medyada
çerçeve oranlarının tarihi incelenecektir. Sinema tarihinin başlangıcından
bu yana, filmlerin hangi formatta çekilip sergilenmesi gerektiği konusunda
tartışmalar yapılır; ekonomik, teknik ve kültürel sebeplerle çerçeve
oranlarına çeşitli standartlar getirilir. Analog çağ boyunca 1.15:1’den
2.76:1 çerçeve oranına değişim gösteren filmler çoğunlukla yatay formatta
seyirciye sunulur. Sinemanın dijital çağı ise çerçeve oranlarının
esnekleştiği, çerçevenin yaratıcı kullanımına olanak tanıyan bir dönem
olarak karşımıza çıkar. Dijital film ve videoların tablet ve cep telefonlarından
izlenmeye başlanması, sosyal medya üzerinden video paylaşımının
artması daha dar çerçeve oranlarına olan ilgiyi arttırır. Dikey format ya
da “dikey sinema” olarak da tanımlanan 9:16 format, telefonlarını dikey
kullanma eğilimindeki halkın yaratıcılığının bir ürünü olan, anlık ve samimi
görülen, dijital çağa özgü yeni bir medya estetiği olarak düşünülebilir.
Dikey konu ve nesnelerin daha başarılı kompozisyonlarına olanak
tanıyacağı varsayılan bu format, ön yargılara rağmen çağdaş medyada
hızla yaygınlaşmaktadır. Sinema ve televizyon endüstrisinde yeterince
itibar edilmeyen dikey formattan, şimdilik daha çok deneysel yapımlarda,
kısa filmlerde, belgesellerde, haber programlarında ve sosyal medyada
içeriklerinde yararlanılmaktadır. Dijital çağda geleneksel çerçeve form ve
oranları yeniden düşünülmektedir ve bu sürece özgü bir görsel estetik
sunan dikey formatın daha esnek bir görsel-işitsel ortam için olanak sağlayacağı, yeni tür ve üsluplara kapı açacağı öngörülebilir
1970’li yılların sonlarında yerini, daha gerçekçi kadın karakterlere ve onların
öykülerini anlatan filmlere bırakır. Kadın sorunlarının yeterli derinlikte işlenmemesi
nedeniyle akademisyenler ve sinema tarihçileri tarafından eleştirilse de, özellikle
1980’lerde pek çok yönetmen filmlerinde, ataerkillik, cinsiyet eşitsizliği, bekâret
sorunu, aile içi şiddet, başlık parası, kumalık, berdel, namus cinayetleri, kadının toplum
içindeki ve iş yaşamındaki konumu gibi temalara odaklanmaya başlar. Bu filmler,
eril iktidarın egemenliği altında olan ve cinsiyetleri nedeniyle baskı gören kadınların
sorunlarını anlatmaktadır ve merkezindeki kadın karakterler nedeniyle “kadın
filmleri” olarak adlandırılırlar. Sinema literatüründe, Yeşilçam kadın filmleri ağırlıklı
olarak Atıf Yılmaz sineması üzerinden değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı
literatürde yeterince üzerinde durulmamış Feyzi Tuna’nın kadın filmleri üçlemesini
oluşturan Seninle Son Defa (1978), Seni Kalbime Gömdüm (1982) ve Bir Kadın Bir
Hayat (1985) filmlerini analiz etmek; bu filmlerde burjuva kadınların nasıl temsil
edildiğini ve kadın sorunlarının nasıl ele alındığını tartışmaktır. Üçlemenin filmleri,
liberal, Marksist feminist kuramlar üzerinden söylem analizi yöntemiyle analiz
edilirken; bulgular, “Burjuva Evliliğin İçyüzü”, “Kadın Bedeni ve Cinselliği”,
“Kadının Kamusal Alan ve Ekonomik Yaşamındaki Yeri” ve “Kadının Başkaldırısı”
şeklindeki dört kategori üzerinden sıralanacaktır. Burjuva aile yapısına
odaklanılması; eril tahakkümün ekonomik temellerinin vurgulanması, evlilik
kurumunun “doğal olmayan” yapısının sorgulanması ve burjuva kadınının
metalaştırılmasının eleştirisi, üçlemeyi, Türkiye sinema tarihinde kadın sorununa
odaklanan filmler arasında öne çıkarmaktadır.
gösteriminde üst sıralarda yer alması, seyirci ve sinemacılar arasında yapılan yazılı olmayan
bir sözleşmenin sonucudur denebilir. Film üretiminin, yapım şirketlerinin ve salonların
yükselişe geçtiği 1960’lı yıllarda, sinema radyo ile birlikte alt ve orta sınıf başta olmak üzere
halkın başlıca eğlence aracıdır. Bu dönemin seyircisinin açık ve kapalı salonlara akın
etmesiyle sinemada film izlemek, günlük yaşamın ve eğlence kültürünün önemli bir parçası
haline gelmiştir. Güçlü bir sermayeden ve devlet desteğinden yoksun sinemacılar, halkın
taleplerini merkeze alan senaryolar tercih etmiş; bölge işletmecilerinin siparişlerinden, star
sisteminden ve klişelerden yararlanarak seyirci beğenisini ön planda tutmuştur. Halk
sineması gibi kuramların da ortaya atıldığı dönemde adeta bir seyirci hegemonyası
yaratılmıştır. Öte yandan Yeşilçam’ın seyircisiyle kurduğu güçlü bağ, sosyo-ekonomik
değişim, televizyon ve video gibi yeni teknolojiler ve siyasi gelişmeler nedeniyle 1970’lerde
aşınmaya başlamış; 1990’larda ise Yeşilçam’ın anlatı kalıplarından bütünüyle
uzaklaşılmıştır. Seyirciye bu denli önem atfedilen Yeşilçam sinemasında, seyircinin film
izleme deneyiminin temsili çalışmanın odağını oluşturmaktadır. Çalışmada, 1960-90
aralığında çekilen ve en az bir sahnesi açık veya kapalı sinema salonunun içi ve çevresinde
geçen 25 filmden oluşan amaçlı örneklem oluşturulmuştur. Sinemada geçen sahnelerin film
anlatısı içindeki önemi; salonların konumu ve yapısı, seyircinin cinsiyeti, sosyo-ekonomik
durumu, film tercihleri ve seyir sürecindeki tutum ve davranışları içerik analizi yöntemiyle
incelenmektedir.