Papers by Emrah Gülüm
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2023
Ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir sondur. Ancak en nihayetinde öleceğini bilerek yaşayan tek... more Ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir sondur. Ancak en nihayetinde öleceğini bilerek yaşayan tek canlının da
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The Journal of International Social Research, 2021
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2015
Bookmarks Related papers MentionsView impact
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2015
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Journal of Turkish Studies, 2014
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Journal of Turkish Studies, 2014
Bookmarks Related papers MentionsView impact
the Journal of Academic Social Sciences, 2014
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Journal of Turkish Studies, 2015
Bookmarks Related papers MentionsView impact
The Journal of International Social Research, 2021
XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarında vefa... more XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinin ortalarında doğan ve XV. yüzyılın ilk çeyreğinin ortalarında vefat eden Ahmedî, Divan Edebiyatı ve Divan Edebiyatı Geleneği için kurucu; Anadolu Türkçesi açısından da köprü şair olması bakımından çok önemli bir yere sahiptir. İnişli çıkışlı bir hayat yaşamasına ve hem eğitimi için hem de eğitiminden sonraki şairlik hayatı boyunca çok fazla şehir gezip, çok fazla hâmîye intisap etmesine rağmen şiirleri, aruzu kullanımı, mazmun yaratımı konularında her zaman öncü olmayı başarmıştır. Sadece şairliği ile değil, aynı zamanda tarihçi, hekim, bürokrat ve alim kimlikleriyle de ön plana çıkmayı başaran Ahmedî, gittiği her yerde saygı görmüş çok yönlü bir insandır. Bu önemine uygun olarak da kaleme aldığı eserleri kendi döneminde ve sonrasında defalarca istinsah edilerek elden ele dolaşmış; günümüzde ise eski edebiyat çalışmalarına çok sık konu olarak hakkında yüzlerce çalışma yapılmıştır. Günümüz teknolojisinin de ilerlemesiyle yapılan bu çalışmaların takibi bir hayli güçleşmeye başlamış; bu nedenle de bibliyografya çalışmaları önem kazanmıştır. Bu doğrultuda da Fuzûlî, Bâkî, Nâbî, Şeyh Gâlib gibi büyük şairlerin bibliyografyaları daha önce listelenerek yayınlanmıştır. Bu çalışmada da Divan şiirinin kurucu şairi olarak anılan ve en büyük şairlerden biri olarak kabul edilen Ahmedî'nin bibliyografyası hazırlanmıştır. Ahmedî'nin eserlerinin yazma nüshalarından başlayarak bugüne kadar Ahmedî hakkında yazılmış olan tezler, kitaplar, makaleler, bildiriler, ansiklopedi ve sözlük maddeleri ile yabancı dillerde yapılmış olan yayınlar bu çalışmanın temel konusudur.
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Book Reviews by Emrah Gülüm
Bookmarks Related papers MentionsView impact
Uploads
Papers by Emrah Gülüm
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.
Book Reviews by Emrah Gülüm
insan olduğu düşüncesi hâkimdir. Buna rağmen insanoğlu, “her ölüm erken ölümdür” gibi söylemler geliştirmekten
de geri kalamamış; sevdiği kişilerin ölümünü kabullenmek konusunda her çağda sıkıntılar çekmiştir. Bunun
neticesinde ölen kişinin bir şekilde adının anılması ve hatta adının uzun yıllar yaşatılması için bazı gelenekler
üretmiştir. Ölen kişinin arkasından ağıtlar, türküler yakılması; ölen kişinin gömüldüğü yerin mezar haline
getirilmesi ve ziyaret edilmesi; ölen kişi adına bir hayır yapılması veya kurban kesilmesi; çeşme yaptırılması veya
vakıf kurulması; ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması gibi birçok gelenek, bu “ölümü kabullenememe”nin
doğrudan ya da dolaylı olarak bir sonucu olmuştur.
Edebiyat alanında ise şairler, ölen kişiler için şiirler söylemiş; bu şiirler zamanla mersiye adı verilen edebî türün
yaratılmasına vesile olmuştur. Edebiyat tarihimiz boyunca çok önemli ve aynı zamanda çok dokunaklı olmaları
sebebiyle okuyanı derinden etkileyen mersiyeler kaleme alınmıştır. Bu mersiyelerin sayesinde şiirin atfedildiği
kişinin adı yüzyıllar sonra bile anılmaya devam etmiştir. Mersiyeler, ölen kişi hakkında geniş bilgi vermesinin ve
verdiği bilgiler sayesinde tarihi birer kaynak olmasının yanı sıra o dönemin ve dönemin insanlarının ölüme karşı
bakış açısını ve farklı topluluklardaki inanış ve gelenekleri sunması bağlamında önemli kaynaklardır.
Ahmedî, yaşadığı dönemin siyasi karışıklığı sebebiyle oradan oraya savrulmuş, birçok beyliğe ve beye intisap
etmek zorunda kalmıştır. Her ne kadar ömrünün büyük bir kısmını Germiyanoğulları Beyliği kontrolündeki
Kütahya’da geçirse de bir dönem Aydınoğulları Beyliğinde İsa Bey’in himayesinde de bulunmuştur. Hatta İsa
Bey’in oğlu Hamza Bey’in hocalığını yapmayı ummuş; onun için ders kitabı niteliğinde eserler kaleme almıştır.
Ancak Hamza Bey’in doğumdan çok kısa bir süre sonra ölümü Ahmedî’yi derinden etkilemiş; öğrencisini kaybeden
bir hoca ya da himaye kapısını kaybeden bir şair olarak acısını dizelere dökmüş ve bir mersiye kaleme almıştır.
Bugüne kadar bilinmeyen ve hiçbir kaynakta bahsedilmeyen bu mersiye, Ahmedî Dîvânı (İnceleme-Tenkitli Metin-
Tıpkıbasım) adlı doktora tezimizde kullandığımız Diyanet İşleri Başkanlığı nüshasında bulunmuş ve tarafımızca
gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu mersiye, Klasik Türk Edebiyatının ilk mersiyesi sayılan ve yine Ahmedî tarafından
yazılan Süleyman Şah mersiyesinden neredeyse on yıl önce kaleme alınmıştır. Bu da demek oluyor ki bu şiirle
Ahmedî, yine kendisine ait olan “ilk mersiye şairi” unvanını on yıl kadar önceye taşımıştır. Bu çalışmamızla da
Hamza Bey mersiyesinin incelemesi yapılmış ve mersiyenin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırılması
amaçlanmıştır.