Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Istanbul Quotes

Quotes tagged as "istanbul" Showing 1-30 of 91
Christopher Hitchens
“So I close this long reflection on what I hope is a not-too-quaveringly semi-Semitic note. When I am at home, I will only enter a synagogue for the bar or bat mitzvah of a friend's child, or in order to have a debate with the faithful. (When I was to be wed, I chose a rabbi named Robert Goldburg, an Einsteinian and a Shakespearean and a Spinozist, who had married Arthur Miller to Marilyn Monroe and had a copy of Marilyn’s conversion certificate. He conducted the ceremony in Victor and Annie Navasky's front room, with David Rieff and Steve Wasserman as my best of men.) I wanted to do something to acknowledge, and to knit up, the broken continuity between me and my German-Polish forebears. When I am traveling, I will stop at the shul if it is in a country where Jews are under threat, or dying out, or were once persecuted. This has taken me down queer and sad little side streets in Morocco and Tunisia and Eritrea and India, and in Damascus and Budapest and Prague and Istanbul, more than once to temples that have recently been desecrated by the new breed of racist Islamic gangster. (I have also had quite serious discussions, with Iraqi Kurdish friends, about the possibility of Jews genuinely returning in friendship to the places in northern Iraq from which they were once expelled.) I hate the idea that the dispossession of one people should be held hostage to the victimhood of another, as it is in the Middle East and as it was in Eastern Europe. But I find myself somehow assuming that Jewishness and 'normality' are in some profound way noncompatible. The most gracious thing said to me when I discovered my family secret was by Martin, who after a long evening of ironic reflection said quite simply: 'Hitch, I find that I am a little envious of you.' I choose to think that this proved, once again, his appreciation for the nuances of risk, uncertainty, ambivalence, and ambiguity. These happen to be the very things that 'security' and 'normality,' rather like the fantasy of salvation, cannot purchase.”
Christopher Hitchens, Hitch 22: A Memoir

Sait Faik Abasıyanık
“Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı. Yine İstanbul çirkin. İstanbul mu? İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de köprüsü balgamlıdır. Yan sokakları çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zengini lakayttır. İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek.
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.”
Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ'da Var Bir Yılan

Orhan Pamuk
“In our household doubts more troubling than these were suffered in silence. The spiritual void I have seen in so many of Istanbul's rich, Westernised, secularist families is evident in these silences. Everyone talks openly about mathematics, success at school, football and having fun, but they grapple with the most basic questions of existence - love,compassion, religion, the meaning of life, jealousy, hatred - in trembling confusion and painful solitude. They light a cigarette, give their attention to the music on the radio, return wordlessly to their inner worlds.”
Orhan Pamuk, Istanbul: Memories and the City

Ahmet Ümit
“,İstanbul'da boş mezar yeri bulmak ölmekten daha zordur.”
Ahmet Ümit, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir

Mithat Cemal Kuntay
“İkinci Hamid, makineli bebekler yapan Vaucanson’du. Vaucanson, düdük çalan bebekler yaptığı gibi İkinci Hamid de başka şey çalan kukla yaratıyordu.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“İnkılap bir insanın uykusunu aldıktan sonra uyanmasıdır. İhtilal, birini gece yarısı dürterek uyandırmaktır; insan birdenbire uyanır, çok uyanır, fazla uyanır.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Bu memleket bilmiyordu; Servetin zaman ölçüsü Avrupa’da dakikaydı; Şarkta bütün bir ömür! Avrupa’da avukat bir mektupla, bir telgrafla, bir lakırdıyla beş dakikada zengin olan adam demekti. Bizde ihtiyarlamadan zengin olanı dağdan şehire inmiş kurt gibi taşlıyorlardı.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Müslümanlık geç kalan bir saattir derler. Hayır. “Ali-Muaviye” vak’asından beri bu saat hiç işlemiyor, durmuştur.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Hükümet kuvvet değil vasıtadır. Bir memlekette asıl kuvvet, bir fikri temsil edenlerdir. Başka memleketlerde sahici “fikir” zümreleri var. Bizim memlekette hakiki “fikir” yok; bizde üç yüz seneden beri “fikir” diye bir tek şey var: Taassup!”
Mithat Cemal Kuntay

Mithat Cemal Kuntay
“Yığın karnıyla düşünür, gözüyle öğrenir, kalbiyle kızar.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Zengin insan günleri birbirine benzemeyen insandı.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Nasihat, insanın hep başka insana verdiği şeydir; bu kıymetli şeyi kimse kendisine alıkoymaz.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Medeniyet dediğin nedir ki?.. İnsanın kafasını vahşet tombrukta keserdi; medeniyet giyotinde biçiyor. Zulüm eskiden el işiydi; şimdi makine işi!.. Şu yirminci yüzyılın maskaralığına bak bir kere!.. Dünya üç mideli hayvana döndü: Yer tankla, gök tayyareyle, deniz zırhlıyla adam öldürüyor.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Kadınları kocaları değil, aşıkları severler. Niçin? Çünkü kadınlar kocalarıyla susarlar, aşıklarıyla konuşurlar da onun için.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Sanat”, “hayat” dediğimiz yalanı gerçek sanmak için uydurduğumuz ikinci bir yalandı.”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Mithat Cemal Kuntay
“Ölümden daha korkunç şey vardı, ölümün ayak sesi! Gelen ölümün kendisi görünmeden duvara vuran gölgesi! İhtiyarlık bu gölge idi, bu sesti!”
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul

Ahmet Ümit
“Oysa bir cinayet işlenmişti, oysa bu çocuklar evsizdi, umutsuzdu, geleceksizdi. Ama bir anlığına da olsa kar sevinci üstün geldi, bir anlığına ben de kaptırdım kendimi çocukların coşkusuna.”
Ahmet Ümit

Ahmet Ümit
“Evet, artık yaşlanmıştı Beyoğlu. Üstelik güzel bir yaşlanma değildi bu. İnsanlar iyi bakmamışlardı ona, yabancı seyyahların bir zamanlar dünyanın en çekici kadını olarak tarif ettikleri bu benzersiz yerin, vakitsiz çökerek adeta bir acuzeye dönüşmesi için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak barbarlara yakışır bir açgözlülükle, yüzyıllık binalarını yıkmış, zarif sokakların canına okumuş, zaten küçük olan meydanlarını iğrenç apartmanlarla doldurmuşlardı. Hâlâ cazibesini koruması, bırakın korumayı, ayakta durması bile mucizeydi.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Giyindim, en iyisi yeniden hayata karışmaktı... Hayata karışmak mı? Kanlı katillerin peşinde koşturmak desene şuna. Evet, hakikat buydu; birilerinin hayatına son veren eylemler, benim için hayatın ta kendisiydi. Hiç de yaman bir çelişki değildi, mesleğim buydu; cinayetler... Katilin işi bittiğinde benimki başlıyordu.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Telefonu kapatınca daha bir çoğaldı içimdeki hüzün. Bir tür terk edilmişlik duygusu. Sanki denize vuran güneş solmuş, gökyüzünün mavisi koyulaşmaya başlamıştı, akşam nasıl da hızlı çöküyordu şehre.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Gündüz daha köhne göründü sokak gözüme, binalar daha yıpranmış, daha yorgun. Gece, yaşlı şehirlerin kusurlarını örten siyah kadifeden bir örtüdür, diye bir cümle okumuştum; hangi kitapta, kim yazmış, hatırlamıyorum.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“O kadar umut dolu ki, en kötü davranışa bile bir sebep buluyordu hep. Saflık, salaklık filan değil, çaresizlik. Bu bataklıkta bir genç kızın kuracağı düş bundan renkli olmaz. İşte o düşte de Engin gibi çakallar bile bir anda beyaz atlı prense dönüşür.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Nasıl da mantıklı konuşuyordu. Zamanından önce büyüyordu bu çocuklar, tıpkı zamanından önce ölecekleri gibi.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Bildiğiniz kepazelikler... Evet, bu memlekette kadınların eti de, canı da sudan ucuz.. Bu memlekette kadınlar, erkeklere kurban diye sunulmuş, hem zevklensinler hem işlerini görsünler hem de öldürsünler diye...”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Haklıydı. Benim gereksiz bir nezaketle donanmış içi boş iyimserliğimin aksine, ekmeğini kazanmak için gecenin bir yarısı kara, fırtınaya, aldırmadan direksiyon sallayan bu yaşlı adam, acı hakikati olanca gerçekliği içinde görüyordu. İstanbul hakikaten bitmişti, Damat Sacit, Kara Nizam gibi toplumun dibindeki adamlar değil, hepimizin ortak vurdumduymazlığı, ortak acımasızlığı, ortak cahilliği bitirmişti bu şehri. Ama hâlâ kalıntılarıyla beslenip duruyorduk işte, dişleri için öldürülen bir filin devasa gövdesini didikleyen akbabalar gibi...”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Kendine haksızlık etme, insanlar o kadar korkunç ki senin merakın, onların vahşetinin yanında çok masum kalır.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Söyledikleri akla yakındı, ama aşkın, mantıkla hiçbir ilgisi yoktu. Belki de bütün o pis işlerin içinde masum bir şeylere ihtiyaç duymuştu Engin. Ruhunun derinliklerine itilmiş de olsa içindeki iyilik tümüyle ölmemişti. Azize onun simgesi olmuştu belki. Bataklıkta açan bir çiçek.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“O zaman fark ettim direnişten sonra buraya hiç uğramadığımı. Sert günlerdi, acımasızca saldırıyordu sizin polisler. Her yer biber gazıyla kirletilmişti, her yanda tazyikli su, her yanda TOMA'lar... Coplarla, tahta sopalarla öldüresiye vuruyorlardı gencecik kızlara, erkeklere. Ama yılmıyordu direnişçiler, İstanbul insandan bir ırmak olmuş, akıyordu şu küçücük yeşil alana. Her geçen gün artıyordu direnişe katılan insan sayısı. Bin, on bin, yüz bin, bir milyon... Kırk küsür gün sürmüştü direniş. Hükümet pes etmişti sonunda, bırakın var olan yeşili ortadan kaldırmayı, yeni ağaçlar dikmişti bu alana. Ama o günden sonra görmemiştim parkı. Acayip bir istek duydum içeri girmek için.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Gözlerim yıkılmayı bekleyen talihsiz binaları taradı. Bir zamanlar bu evlerde yaşayan İstanbulluları hatırladım, onların bu şehre, kültürümüze kattıklarını. Sahiden de lanetlenmiş gibiydi bu semt. Çekilen acılardan sonra uğursuz rüzgârların eksik olmadığı bir belde gibi. Şehrin dokusuna müdahale edilmişti, sadece bu binalara değil, insanların hayatına da. Bu meşum viranelik, İstanbul'un göbeğindeki bu getto, o toplumsal histerinin, o devlet intikamının bir bedeliydi. Ama şimdi bunu çocuklara anlatmaya çalışsam anlamayacaklardı, üstelik çözmemiz gereken iki ölümlü bir cinayet dosyası bizi bekliyordu hâlâ.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Ahmet Ümit
“Telefonu kapatıp Kurtuluş'un akşam sakini bu eski sokağından Tatavla'ya yürürken kendimi, Tarlabaşı'nın çürümeye yüz tutmuş binalarının arasındaymış gibi hissettim. "İnsan yaşadığı yere benzer," demişti bir şair. Hukukumuz da yaşadığımız yerler gibiydi, eskimiş, işlevini yitirmiş, çürümeye terk edilmiş, yıkılmak üzere... Böyle bir toplumda adalet gerçekleşebilir miydi?”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

« previous 1 3 4
Quantcast