T.C.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YETİŞKİNLERDE
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Fatma YOĞURTCU
Enstitü Anabilim Dalı
Enstitü Bilim Dalı
: Felsefe ve Din Bilimleri
: Din Psikolojisi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Abdulvahit İMAMOĞLU
HAZİRAN– 2009
T.C.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YETİŞKİNLERDE
DİNDARLIK VE RUH SAĞLIĞI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Fatma YOĞURTCU
Enstitü Anabilim Dalı
Enstitü Bilim Dalı
: Felsefe ve Din Bilimleri
: Din Psikolojisi
Bu tez 22/06/2009 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği ile kabul edilmiştir.
Doç.Dr. Abdulvahit İMAMOĞLU
Jüri Başkanı
Doç.Dr. A. Faruk KILIÇ
Doç.Dr. H. İbrahim BULUT
Jüri üyesi
Jüri üyesi
Kabul
Red
Kabul
Red
Kabul
Red
Düzeltme
Düzeltme
Düzeltme
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, baĢkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda, bilimsel
normlara
uygun
olarak
atıfta
bulunulduğunu,
kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu
üniversite veya baĢka bir üniversitedeki baĢka bir tez çalıĢması olarak sunulmadığını beyan
ederim.
Fatma YOĞURTCU
10 Mayıs 2009
ÖNSÖZ
Bilimin ilerlemesi ile dinin yok olacağına yönelik iddialar gerçekleĢmemiĢ, din, birey ve toplum
hayatında etkisini sürdüren bir fenomen olmaya devam etmiĢtir. Ayrıca bilim ve teknolojinin
sunduğu avantajlar insanların mutlu olması için yeterli olmamıĢ, ruhsal rahatsızlıklar günden
güne artmıĢ, toplumlar için büyük problem kaynağı olmuĢtur. Artık depresyon, nevroz gibi
kavramlar günlük yaĢam dilinde sıkça kullanılan terimler arasında yer almıĢlardır. Bütün bu
olumsuz durumlarla karĢı karĢıya kalan insanlara, mutluluk ve huzur vaat eden dinin etkileri neler
olabilir? Bu sorunun cevabını arayan bazı araĢtırmacılar, dindarlık ve ruh sağlığı iliĢkisini ele alıp
incelemiĢlerdir. Böyle bir soruyu kendisine problem edinen bu çalıĢmada da dindarlık ile ruh
sağlığı arasındaki iliĢki, yetiĢkin örneklem üzerinde ampirik yollarla incelenmiĢtir.
GiriĢ ve üç bölümden oluĢan çalıĢmanın birinci bölümünde araĢtırma yöntemine yer verilmiĢtir.
Ġkinci bölümünde din, dindarlık kavramları ve dindarlığın çeĢitli boyutları açıklanmıĢ; ruh sağlığı
kavramı ve din ile ruh sağlığı arasındaki iliĢki; mutluluk, özsaygı, kaygı ve sosyal destek ile
dindarlık iliĢkisi incelenmiĢtir. Bununla beraber, ilk ve orta yetiĢkinlik dönemlerinin fiziksel,
psikolojik, sosyal özellikleri ile bu dönemlerde yaĢanan dini hayat bu bölümde tasvir edilmiĢtir.
ÇalıĢmanın dördüncü bölümü, üçüncü bölümü ise araĢtırma bulgularının analiz ve yorumuna
ayrılmıĢtır.
Bu çalıĢmanın hazırlanması sırasında değerli görüĢleri ve yardımları sebebiyle danıĢmanım Doç.
Dr. Abdulvahit Ġmamoğlu’na, Prof. Dr. Veysel Uysal’a ve Doç. Dr. Asım Yapıcı’ya teĢekkürü bir
borç bilirim. Gerek anket uygulamasında, gerekse tez yazım sürecinde desteklerini esirgemeyen
Fatma Hayrunnisa Ceviz’e, Yahya Turan’a, AyĢe ġentepe’ye ve aileme ayrıca teĢekkür ederim.
Fatma YOĞURTCU
10 Mayıs 2009
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ......................................................................................................... iv
TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................................. v
ÖZET .............................................................................................................................. vi
SUMMARY...................................................................................................................... vii
GİRİŞ ....................................................................................................................... 1
BÖLÜM 1: YÖNTEM ................................................................................................. 4
1.1 Yöntem........................................................................................................................4
1.1.1 Araştırma Modeli ........................................................................................................................ 4
1.1.2 Araştırmaya Katılanlar ve Nitelikleri ...............................................................5
1.1.3 Veri Toplama Araçları .....................................................................................7
1.1.3.1 Kişisel Bilgi Formu ...............................................................................8
1.1.3.2 Dindarlık Ölçeği ....................................................................................8
1.1.3.3 Sürekli Kaygı Ölçeği ..............................................................................8
1.1.3.4 Özsaygı Ölçeği ......................................................................................8
1.1.3.5 Umutsuzluk Ölçeği .................................................................................9
1.1.4 Verilerin Toplanması ve İstatiksel Analizi......................................................10
BÖLÜM 2: TEORİK ÇERÇEVE ......................................................................... 12
2. 1. Din ve Dindarlık ......................................................................................................12
2.1.1 Dinin Tanımı ....................................................................................................12
2.1.2 Dindarlık ...........................................................................................................14
2.1.3 Dindarlığın Boyutları .......................................................................................17
2.1.3.1 İnanç Boyutu ..........................................................................................18
2.1.3.2. İbadet Boyutu ........................................................................................19
i
2.1.3.3. Bilgi Boyutu ..........................................................................................19
2.1.3.4. Tecrübe (Duygu) Boyutu ......................................................................19
2.1.3.5. Etki Boyutu............................................................................................19
2.2. Ruh Sağlığı .................................................................................................................20
2.2.1 İslam Dini ve Ruh Sağlığı ................................................................................22
2.2.2 Dindarlık ve Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki .......................................................24
2.2.2.1 Dindarlık ve Mutluluk ............................................................................28
2.2.2.2 Dindarlık ve Özsaygı .............................................................................32
2.2.2.3 Dindarlık ve Kaygı .................................................................................33
2.2.2.4 Dindarlık ve Sosyal Destek ....................................................................34
2.3 Yetişkinlik Dönemi .....................................................................................................36
2.3.1 İlk Yetişkinlik Dönemi .....................................................................................37
2.3.1.1 Fiziksel Özellikleri .................................................................................39
. 2.3.1.2 Psikolojik Özellikleri ...............................................................................39
2.3.1.3 Sosyal Özellikleri ...................................................................................40
2.3.1.4 İlk Yetişkinlik Döneminde Din ..............................................................40
2.3.2 Orta Yetişkinlik Dönemi ...................................................................................41
2.3.2.1 Fiziksel Özellikler ..................................................................................43
2.3.2.2 Psikolojik Özellikler ..............................................................................44
2.3.2.3 Sosyal Özellikler ....................................................................................45
2.3.2.4 Orta Yaş Bunalımı .................................................................................46
2.3.2.5 Orta Yetişkinlik Döneminde Din ...........................................................47
BÖLÜM 3: BULGULARIN ANALİZİ VE YORUMLAR..........................................49
3.1 Ölçeklerle İlgili Bulgular ............................................................................................49
3.2 Dindarlık Düzeyi ile İlgili Bulgular ..........................................................................49
3.2.1 Örneklemin Dindarlık Düzeyi ...........................................................................49
ii
3.2.1.1 Duanın Yapılma Zamanına ve Durumuna Yönelik Bulgular .................51
3.2.2 Dindarlığın Cinsiyete Göre Analizi ..................................................................51
3.2.3 Dindarlığın Medenî Duruma Göre Analizi .......................................................54
3.2.4 Dindarlığın Yaş Kategorisine Göre Analizi ......................................................56
3.2.5 Dindarlığın Öğrenim Durumuna Göre Analizi ................................................58
3.2.6 Dindarlığın Ekonomik Düzeye Göre Analizi ....................................................59
3.3 Ruh Sağlığı ile İlgili Bulgular ....................................................................................61
3.3.1 Ruh Sağlığı Göstergeleri Arasındaki İlişki .......................................................61
3.3.2 Ruh Sağlığının Cinsiyete Göre Analizi ............................................................61
3.3.3 Ruh Sağlığının Medenî Duruma Göre Analizi..................................................63
3.3.4 Ruh Sağlığının Yaş Kategorisine Göre Analizi ................................................65
3.3.5 Ruh Sağlığının Öğrenim Durumuna Göre Analizi............................................67
3.3.6 Ruh Sağlığının Ekonomik Düzeye Göre Analizi ..............................................68
3.4 Dindarlık ile Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki .................................................................70
SONUÇ ......................................................................................................................... 74
KAYNAKÇA ................................................................................................................ 80
EKLER................................................................................................................... 88
ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................... 94
iii
KISALTMALAR
A.Ü.İ.F.D
: Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi
ANOVA
: Analyses of Variance
C
: Cilt
Ç.Ü.İ.F.D
: Çukurova Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi
Çev.
: Çeviren
DEM
: Değerler Eğitim Merkezi Yayınları
diğ
: Diğerleri
N
: Katılımcı Sayısı
S.
: Sayı
İFAV
: İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları
MÜİFD
: Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi
iv
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1 : Yetişkinlerin Cinsiyete Göre Dağılımı ............................................................... 5
Tablo 2 : Yetişkinlerin Yaş Dönemlerine Göre Dağılımı .................................................. 5
Tablo 3 : Yetişkinlerin Sosyal Çevreye Göre Dağılımı .................................................... 5
Tablo 4 : Yetişkinlerin Ekonomik duruma Göre Dağılımı................................................ 6
Tablo 5 : Yetişkinlerin Eğitim Duruma Göre Dağılımı ..................................................... 6
Tablo 6 : Yetişkinlerin Medenî Duruma Göre Dağılımı ................................................... 7
Tablo 7 : Yetişkinlerin Öznel Dindarlık Algısına Göre Dağılımı ...................................... 7
Tablo 8 : Yetişkinlerin Dindarlık Düzeyine Göre Dağılımı ............................................... 50
Tablo 9 : Duanın Yapılma Zamanına ve Durumuna Yönelik Bulgular ............................. 51
Tablo 10: Dindarlığın Cinsiyete Göre Analizi ................................................................... 52
Tablo 11: Dindarlığın Medenî Duruma Göre Analizi ........................................................ 54
Tablo 12: Dindarlığın Yaş Kategorilerine Göre Analizi (ANOVA) ................................. 56
Tablo 13: Dindarlığın Öğrenim Durumuna Göre Analizi (ANOVA) .............................. 58
Tablo 14: Dindarlığın Ekonomik Düzeye Göre Analizi (ANOVA) ................................. 60
Tablo 15: Ruh Sağlığı Göstergeleri Arasındaki İlişki (Pearson Korelasyon) .................... 61
Tablo 16: Ruh Sağılığının Cinsiyete Göre Analizi ............................................................ 62
Tablo 17: Ruh Sağlığının Medeni Duruma Göre Analizi .................................................. 64
Tablo 18: Ruh Sağlığı ile Yaş Dönemleri Arasındaki İlişki (ANOVA) ............................ 66
Tablo 19: Ruh Sağlığı ile Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki (ANOVA) ...................... 67
Tablo 20: Ruh Sağlığı ile Ekonomik Durum Arasındaki İlişki (ANOVA)........................ 68
Tablo 21: Dindarlık ile Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki (Pearson Korelasyon).................... 70
v
SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tez Özeti
Tezin Başlığı: Yetişkinlerde Dindarlık ve Ruh Sağlığı
Tezin Yazarı: Fatma YOĞURTCU
Danışman: Doç. Dr. Abdulvahit İMAMOĞLU
Kabul Tarihi: 22 Haziran 2009
Sayfa Sayısı: vii (ön kısım) + 88 (tez) + 6(ekler)
Anabilimdalı: Felsefe ve Din Bilimleri
Bilimdalı: Din Psikolojisi
Bu araştırmanın amacı, yetişkinlerde cinsiyet, medenî durum, eğitim durumu,sosyoekonomik durum ve yaş gibi demografik özellikler dikkate alınarak dindarlık ile ruh sağlığı
arasındaki ilişkiyi incelemektir. Ampirik olarak tasarlanan bu araştırmanın örneklemini
İstanbul’da yaşayan 300 yetişkin birey oluşturmuştur. Örneklem grubundan bilgi toplamak
amacıyla geliştirilen anket formu beş bölümden oluşmaktadır. Bunlar: deneklerin sosyoekonomik durumunu belirlemeye yönelik demografik değişkenler, dindarlık ölçeği, Sürekli
Kaygı Envanteri, Özsaygı Ölçeği ve Beck Umutsuzluk Ölçeği’dir.
Verilerin analizinde SPSS paket programı kullanılmıştır. Örneklem grubundan elde edilen
veriler, t-Test, ANOVA, Pearson Korelasyon Analiz teknikleri ile çözümlenmiştir.
Araştırmadan sonuçlarına göre, katılımcıların medenî durum, yaş ve öğrenim durumu
özellikleri dindarlık eğilimleri bakımından anlamlı farklılaşmaya yol açarken, ekonomik
durum, dindarlık düzeyleri açısından istatistiksel olarak manidar bir fark doğurmamıştır.
Çalışmanın
sonunda,
demografik
değişkenlerin,
bireylerin
ruh
sağlığı
üzerinde
farklılaşmaya neden olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca ruh sağlığının da demografik
özelliklere göre anlamlı bir şekilde farklılaştığı tespit edilmiştir.
Araştırmadan elde edilen bir başka sonuç ise, yetişkinlerde dindarlık düzeyleri ile
umutsuzluk ve kaygı arasında anlamlı bir ilişkinin bulunmadığı, ancak dindarlık ile özsaygı
arasında anlamlı negatif yönde bir ilişkinin ortaya çıktığıdır (r= - 0,165, p<.01).
Anahtar kelimeler: Din, dindarlık, ruh sağlığı, özsaygı
vi
Sakarya University Insitute of Social Sciences
Abstract of Master’s Thesis
Title of the Thesis: Religion and Mental Health in Adults
Author: Fatma YOĞURTCU
Supervisor: Assoc.Prof.Dr. Abdulvahit İMAMOĞLU
Date: 22 June 2009
Nu. of pages: vii(p.t.) + 88 (m.b) +6(app)
Department: Philosophy and Religious Studies
Subfield: Psychology of Religion
The purpose of the present study is to investigate the relationship between religiosity
and mental health in adults with regard to demographic variables such as gender,
marital status, education level, socio-economic status and age. The empirical
sampling of the study is constituted by 300 adults who live in Istanbul. The
Questionnaire which is developed in order to gather information from the sample
group consists five parts. These are: Demographic variables for the determination of
socio-economic status of the subjects, religiosity levels, Trait Anxiety Inventory,
Self Esteem Scale and Beck Hopelessness Scale.
SPSS packet software used for data analysis. Datas from group of sample analyzed
with t-Test, ANOVA, Pearson’s Product Moment Correlation techniques.
For the results of the study, participants’ marital status, age and educational
background properties causes meaningful changes, but there is no differences about
socio-economic status, religiosity levels.
At the end of the study, we can say that demographic variables causes changes on
mental health. Also, it’s established that mental health is meaningfully changed to
demographic variables. Other result of this research is no meaningful relation found
between religiosity levels with hopelessness and anxiety; but there is negative
relation between religiosity and self esteem (r= - 0,165, p<.01).
Keywords: Religion, religiosity, mental health, self-esteem
vii
GİRİŞ
Araştırmanın Konusu
Din ve ruh sağlığı arasındaki ilişki yüzyıllar boyunca tartışıla gelmiş bir konudur. Ancak
ruh sağlığı ve din arasındaki ilişkinin pozitif veya negatif olduğu konusundaki tartışma
henüz çözüme ulaşmamıştır (Levin, Chatters 1993: 33).
Bazı bulgularda, din ve adaptasyon arasında pozitif ilişki çıkmış, (Örneğin Koenig ve
Larson 2001;Gartner, Larson ve Allen 1991), bazılarında adaptasyon ile negatif
korelasyonda olduğu sonucuna varılmıştır (Örneğin Dreger 1952; Schaefer 1997). Bazı
araştırmalarda ise din ile ruh sağlığı arasında hiçbir bağlantı bulunamamıştır (Örneğin
Lewis ve diğ. 1997).
Ruh sağlığı ve dindarlık konulu araştırmamızda, sosyo-demografik değişkenlerle;
dindarlık, umutsuzluk, kaygı ve özsaygı arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmanın
örneklemi, İstanbul bölgesinde yaşayan ve rastlantısal olarak belirlenen 300 yetişkin birey
ile sınırlandırılmıştır.
Veri toplama araçları olarak; Dindarlık Ölçeği, Öz Saygı Ölçeği, Beck Umutsuzluk Ölçeği
ve Kaygı Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizi için; t-testi, ANOVA ve pearson
korelasyon teknikleri uygulanmıştır.
Araştırmanın Amacı ve Önemi
Antropolojik verilerle bilindiği üzere, insan her zaman bir din ile ilişki içerisinde olan bir
varlıktır (Kayıklık 2006:157). Modern topluma bakıldığında, gelişen bilim ve teknoloji ile
birlikte insanın mutluluğunun da doğru orantılı olarak arttığı söylenememektedir (Carrel
1997: 115). Yani günümüzdeki modern süreç, insana mutluluk getirmemiştir. Dünyadaki
dinler ise, insanlara mutluluğu, barışı ve huzuru vaat etmişlerdir.
1
Dinsel yaşayış, kişinin diğer yaşantılarından bağımsız değildir (Kayıklık 2006:159).
Değişim halinde bir varlık olan insanın, yaşı ilerledikçe dinî yaşantısında veya dini
algılayışında farklılıklar olması muhtemeldir.
Dindarlık ile ruh sağlığı arasında olumlu bir ilişkinin olduğunu ortaya koyan çalışmalar
yanında olumsuz bir ilişkinin olduğunu ortaya koyan çalışmalar da mevcuttur. Konuyla
ilgili yurt dışında çok sayıda araştırma yapılmıştır. Türkiye’de de son yıllarda konu ile
ilgili çalışmalar yapıldığını görmekteyiz.
Bu araştırmada, yetişkinlik dönemindeki bireylerin dindarlık düzeyleri ile ruh sağlığı
arasında bir ilişkinin olup olmadığının, eğer ilişki varsa bu ilişkinin hangi yönde
olduğunun tespit ve analizi amaçlanmıştır. Yetişkinlik dönemindeki dindarlık ve ruh
sağlığını konu edinen çalışmaların sayısı yeterli düzeyde değildir. Bu nedenle,
çalışmamızın önemli bir boşluğu dolduracağını düşünüyoruz.
Dindarlık ile ruh sağlığı ilişkisini konu edinen araştırmamızda şu soruların cevabı
aranacaktır:
1. Demografik özellikler, dindarlık üzerinde anlamlı farklılaşmaya yol açıyor mu?
2. Demografik özellikler ruh sağlığı üzerinde anlamlı bir farklılaşmaya yol açıyor
mu?
3. Dindarlık düzeyi ile umutsuzluk düzeyi arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
4. Dindarlık düzeyi ile özsaygı arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
5. Dindarlık düzeyi ile kaygı düzeyi arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
6. Dindarlık ile ruh sağlığı arasında bir ilişki var mıdır?
Araştırmanın Hipotezleri
Özellikle Batıda dindarlık ve ruh sağlığı alanında araştırma yapıldığını; günümüzde
Türkiye’de de bu alanda araştırmalara yoğunlaşıldığını belirtmiştik. Bu alanda yapılan
araştırmalar göz önüne alınarak hipotez ve alt başlıklar belirlenmiştir. “dindarlık ve ruh
2
sağlığı arasında anlamlı bir ilişki vardır. Dindarlık ruh sağlığına olumlu katkıda
bulunur” araştırmamızın ana hipotezini oluşturmaktadır. Bu hipotez ile bağlantılı olarak
üç şıkta alt hipotezler şöyle sıralanmaktadır:
1) Dindarlık cinsiyete, yaşa, öğrenim durumlarına, medenî duruma, ekonomik
düzeye göre farklılaşacaktır:
Kadınların, erkeklere oranla dindarlık düzeyleri daha yüksektir.
Yaş ilerledikçe dindarlık düzeyi artacaktır.
Öğrenim durumu yükseldikçe dindarlık düzeyi azalacaktır.
Evli olan kişiler bekârlara oranla daha dindardırlar.
Ekonomik durum yükseldikçe dindarlık düzeyi azalacaktır.
2) Ruh sağlığı (umutsuzluk, kaygı, öz saygı) ile yaş dönemleri, öğrenim durumu,
medenî durum, ekonomik durum arasında anlamlı bir ilişki vardır.
Erkeklerin ruh sağlığı kadınların ruh sağlığından daha olumlu yönde olacaktır.
Öğrenim durumu yüksek olanların ruh sağlıkları daha olumlu yönde olacaktır.
Evli olan bireylerin ruh sağlıkları daha olumlu yönde olacaktır.
Ekonomik durumu iyi olanların ruh sağlığı daha iyi olacaktır.
3) Dindarlık düzeyi ile umutsuzluk, öz saygı ve kaygı düzeyi arasında anlamlı bir
ilişki vardır.
Dindarlık düzeyi arttıkça kaygı düzeyi azalacaktır.
Dindarlık düzeyi arttıkça öz saygı düzeyi artacaktır.
Dindarlık düzeyi arttıkça umutsuzluk düzeyi azalacaktır.
3
BÖLÜM 1: YÖNTEM
Bu araştırmada, yetişkinlerde dindarlık ve ruh sağlığını incelemek için veri toplama aracı
olarak anket tekniği uygulanmıştır. Bu sebeple, bu bölümde katılımcıların nitelikleri, veri
toplama araçları, verilerin toplanması ve analizi ile ilgili bilgiler verilecektir.
1.1 Yöntem
1.1.1 Araştırma Modeli
Demografik Özellikler
Cinsiyet
Yaş
Medeni Durum
.
Mesleki Durum
Ekonomik Durum .
Sosyal Çevre
Eğitim Durumu
Öznel Dindarlık Algısı
Dindarlık
Ruh Sağlığı
İnanç Boyutu
Duygu-Tecrübe Boyutu
Etki Boyutu
İbadet boyutu
Umutsuzluk
Öz Saygı
Sürekli Kaygı
Sürekli Kaygı
4
1.1.2 Araştırmaya Katılanlar ve Nitelikleri
Araştırmanın evreni ve örneklemi, İstanbul ili içerisinde olan yetişkinlik dönemindeki
bireylerdir. Rastlantılsal yöntemle seçilen örneklem, 21-60 yaş aralığında dağılım gösteren
300 kişiye uygulanmıştır.
Dindarlık ve ruh sağılığı arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmamızın örnekleminin
demografik özelliklerine göre dağılımı aşağıda tablolar halinde belirtilmiştir:
Tablo 1. Yetişkinlerin Cinsiyete Göre Dağılımı
Cinsiyet
Sayı (N)
Yüzde (%)
Kadın
163
54,3
Erkek
137
45,7
Toplam
300
100
Tablo 1’ deki verilere göre araştırmaya katılan 300 kişinin 163’ü kadın (% 54,3) ve 137’si
( %45,7) erkektir.
Tablo 2. Yetişkinlerin Yaş Dönemlerine Göre Dağılımı
Yaş Dönemleri
Sayı (N)
Yüzde (%)
21-30 yaş
126
42
31-45 yaş
119
39,7
46-60 yaş
55
18,3
Toplam
300
100
Tablo 2’deki verilere göre katılımcılardan 21-30 yaş dönemleri arasında olanlar 126 (%42)
kişi, 31-45 dönemleri arasında olanlar 119 (%39,7) kişi, 46-60 yaş dönemi arasında
olanlar ise 55 (%18,3) kişidir.
Tablo 3.Yetişkinlerin Sosyal Çevreye Göre Dağılımı
Sosyal Çevre
Köy
Kasaba
İlçe
İl
Toplam
Sayı (N)
7
2
40
251
300
5
Yüzde (%)
2,3
0,7
13,3
83,7
100
Tablo 3’teki verilere göre, bireylerin 251’i (%83,7) yaşamlarını ilde, 40’ı (%13,3)
ilçede, 7’si (%2,3) köyde ve 2’si (% 0,7) kasabada geçirmişlerdir.
Tablo 4: Yetişkinlerin Ekonomik duruma Göre Dağılımı
Ekonomik Durum
Sayı (N) Yüzde (%)
Hiç düşünmeden harcama yaparım
13
4,3
Rahat harcama yaparım
36
12
Düşünerek harcama yaparım
216
72
Temel ihtiyaçlarım dışında zor harcama yaparım
27
9
Temel ihtiyaçlarımı bile zor karşılarım
8
2,7
300
100
Toplam
Tablo 4’teki verilere bakıldığında, katılımcıların 216’sı
(%72) düşünerek harcama
yaptıklarını, 36’sı (%12) rahat harcama yaptıklarını, 27’si ( %9) temel ihtiyaçları dışında
zor harcama yaptıklarını, 13’ü (%4,3) hiç düşünmeden harcama yaptıklarını, 8’i ise (%2,7)
temel ihtiyaçlarını bile zor karşıladıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 5: Yetişkinlerin Eğitim Duruma Göre Dağılımı
Eğitim Durumu
İlkokul
Ortaokul
Lise ve dengi okul
Y.Okul/Üniversite
Toplam
Sayı (N)
51
33
70
146
300
Yüzde (%)
17
11
23,3
48,7
100
Tablo 5’e göre katılımcıların 146’sı (%48,7) Y.Okul/Üniversite mezunu, 70’i Lise ve
dengi okul, 51’i (%17) İlkokul ve 33’ü (%11) Ortaokul mezunudurlar.
6
Tablo 6. Yetişkinlerin Medenî Duruma Göre Dağılımı
Medenî Durum
Bekâr
Evli
Boşanmış
Dul
Toplam
Sayı (N)
108
175
12
5
300
Yüzde (%)
36
58,3
4
1,7
100
Tablo 6’ya göre katılımcıların 175’i (%58,3) evli, 108’i (%36) bekâr, 12’si (%4)
boşanmış, 5’i (%1,7) ise duldur.
Tablo 7.Yetişkinlerin Öznel Dindarlık Algısına Göre Dağılımı
Öznel Dindarlık Algısı
Sayı (N)
Yüzde (%)
Hiç dindar değilim
13
4,3
Biraz dindarım
84
28
Dindarım
183
61
Çok dindarım
20
6,7
Toplam
300
100
Tablo 7’deki bulgulara bakıldığında, 300 kişiden oluşan örneklemin yarıdan fazlası
“dindarım” kategorisinde yer almıştır. “dindarım” kategorisinde yer alan 183 kişinin grup
içerisindeki oranı %61’dir. Bu oranı, 84 kişiyle (%28) “biraz dindarım” seçeneği takip
etmektedir. “çok dindarım” seçeneği 20 kişi ile (%6,7) ile üçüncü sıradadır. Son olarak 13
kişi ise (%4,3) “hiç dindar değilim” seçeneğini işaretlemişlerdir.
1.1.3 Veri Toplama Araçları
Dindarlık ve ruh sağlığı ilişkisini konu edinen çalışmamızda, katılımcılara sunulan
ankette, demografik özellikler ve dindarlığı ölçen sorular yer almaktadır. Ruh sağlığını
ölçmek üzere Sürekli Kaygı Ölçeği, Öz Saygı Ölçeği ve Beck Umutsuzluk Ölçeği
kullanılmıştır.
7
1.1.3.1 Kişisel Bilgi Formu
Katılımcıların demografik özellikleri ile ilgili bilgilere, geliştirilen kişisel bilgi formundan
yararlanılmıştır. Kişisel bilgi formu ile cinsiyet, yaş, sosyal çevre, eğitim durumu, medeni
durum, ekonomik durum, öznel dindarlık algısı gibi demografik özellikler ile ilgili veriler
toplanmıştır.
1.1.3.2. Dindarlık Ölçeği
Araştırmamızda, Uysal (1995) tarafından geliştirilen, İslami Dindarlık Ölçeği esas
alınarak
katılımcıların
dindarlık
düzeylerinin
puanlama
yöntemiyle
ölçülmesi
amaçlanmıştır. Bireylerin dinî tutum ve davranışlarını belirlemek amacıyla toplam 11 soru
anket formuna dahil edilmiştir. Duanın yapılma zaman ve durumu, dindarlık ölçeğinden
bağımsız olarak değerlendirilmiştir.
1.1.3.3 Sürekli Kaygı Ölçeği
Spielberger ve arkadaşları tarafından (1970) hazırlanan envanter, bireyin içinde bulunduğu
durumları genel anlamda stresli olarak algılama ya da stresli olarak yorumlama eğilimini
ölçmektedir.
Ölçekte yer alan yirmi maddenin sıklık derecesi; (1) hemen hiçbir zaman (2) bazen (3) çok
zaman ve (4) hemen her zaman seçenekleri ile ölçülmektedir.
Seçenekler 1’den 4’e kadar punlandırılarak ölçekten alınan toplam puan değerlendirilir.
Ölçekte yer alan yedi madde (1, 6, 7, 10, 13, 16 ve 19) tersine dönmüş ifadelerden
oluşmuştur. Bu durum, puanlandırmada dikkate alınmaktadır (Kaya, Varol, 2004: 42).
Ölçekten alınacak toplam puan, 20 ile 80 arasında değişebilir. Puanın yüksek olması,
kaygı seviyesinin yüksek olduğuna işaret etmektedir (Öner, LeCompte, 1982: 4).
1.1.3.4 Özsaygı Ölçeği
Eysenck ve Wilson’dan (1998) hareketle Yapıcı tarafından geliştirilen ölçek, kişilerin
kendilerini nasıl algılayıp değerlendirdiklerini tespit etmek amacıyla kullanılmaktadır
8
(Yapıcı, 2007: 171). Ölçekte, 12 madde ile birlikte, “her zaman”, “sık sık”, “bazen” ve
“hiç” seçenekleri yer almaktadır (Yapıcı, 2004:157). Ölçekten alınabilecek en düşük puan
12, en yüksek puan 48, ortalama puan ise 24’tür. Ölçek puanının ortalamanın üstüne
çıkması, öz saygı düzeyinin artması olarak düşünülmektedir (Yapıcı, 2007: 171). Öz saygı
ölçeğinin alpha değeri 83 olarak bulunmuştur (Yapıcı, 2007: 158).
Bu ölçek, Yapıcı tarafından gençlerde, Yapıcı ve Zengin (2003), Yapıcı ve Kayıklık
(2005) tarafından üniversite gençleri üzerinde uygulanmıştır (Yapıcı, 2007: 171).
1.1.3.5 Umutsuzluk Ölçeği
Asıl formu The Hopelessness Scale, BHS olan Beck Umutsuzluk Ölçeği, A.T.Beck, D.
Lester ve L. Trexler tarafından geliştirilmiştir. Gülten Seber tarafından Türkçeye
uyarlanan ölçek, okuma-yazma bilen çocuk, genç ve yetişkinlere uygulanabilir
niteliktedir. Bireyin geleceğe yönelik olumsuz beklentilerini ölçmek için kullanılmaktadır.
Ölçekte yer alan maddeler, geleceğe yönelik duygu, düşünce ve güdüleri ifade eden
önermelerdir. Gelecekle ilgili duyguları 1, 6, 13, 15, 9 maddeleri ölçmekte; güdü kaybı ile
ilgili ifadeleri 2, 3, 9, 11, 12, 16, 17, 20 maddeleri ve gelecek ile ilgili beklentiyi ise 4, 7,
14, 18 maddeleri ölçmektedir (Öner, 2006: 305).
Beck ve arkadaşları 1974’te ölçekte yer alan 20 maddenin 9’unu Heirnber’in gelecek ile
ilgili tutumlarını içeren yapılandırılmış bir ölçeğinden alarak ve önermeleri şimdiki
zamana çevirerek oluşturmuşlardır. 11 önerme ise psikiyatrik bozukluğu olan hastaların
ifadelerinden oluşturulmuş karamsarlık önermeleri havuzundan seçilerek geçerlilik ve
güvenirliği test edilmiştir (Seber ve diğ. , 1993: 139 -140).
Duygusal, motivasyonel ve bilişsel etmenlerden oluşan önermeler (Seber ve diğ., 1993:
140) 9 ‘yanlış’ 11 ‘doğru’ yanıtı içermektedir. Ölçek anahtarında her uyumlu yanıt için
‘1’ puan, uyumsuz yanıt için ‘0’ puan verilir. Aritmetik toplam sonucunda ‘umutsuzluk’
puanına ulaşılır. 0 -20 değerleri arasında değişen puanların yüksek olması umutsuzluğu,
düşük olması ise umudu gösterir (Öner, 2006: 307). Ölçekler eklerde yer almaktadır.
9
1.1.4 Verilerin Toplanması ve İstatiksel Analizi
Yetişkinlerde dindarlık ve ruh sağlığı arasındaki ilişkinin incelendiği bu çalışmada,
araştırmanın amacına ve problemlerine uygun olarak hazırlanan anket formu, 2008
Ağustos ve 2008 Kasım ayları içerisinde uygulanmıştır. İstanbul şehrinde uygulanan
anketler, katılımcılara, evlerinde, iş yerlerinde ya da park, çay bahçesi gibi dinlenme
yerlerinde uygulanmıştır. Anketlerin doldurulması, 15-20 dakika sürmüştür. Uygulamada,
deneklerin gönüllü olmaları ön planda tutulmuş ve uygulama esnasında gerekli
açıklamalar yapılmıştır.
Araştırmacıya ulaşan 370 anket, yapılan veri temizleme işleminden sonra, 70’i eksik ve
dikkatsiz doldurma gibi nedenlerle değerlendirme dışı bırakılarak, 300 anket
değerlendirmeye alınmıştır. Bilgisayar ortamına aktarılan verilerin analizi, SPSS paket
programı yardımıyla yapılmıştır.
Anketi oluşturan soruların bazılarına verilen sayısal değerler yeniden kodlama (recode)
yöntemiyle değiştirilmiştir. Bazı değişkenler (yaş, sosyal çevre, öğrenim düzeyi, medenî
durum ve ekonomik durum), yeniden tanımlanmış ve veri dönüştürme (transformation)
işlemleri yapılmıştır.
Yaş değişkeni, 21-30 yaş, 31-45 yaş ve 46-60 yaş olmak üzere üç kategoride ele
alınmıştır. Medenî durumu bekâr, ayrı ya da dul olanların sayısının az olması sebebiyle bu
üç kategori bir araya getirilerek tek bir kategori olarak düşünülmüştür.
Ekonomik
durum
ile
ilgili
sorularda,
kategoriler
arasında
belirli
bir
orana
ulaşılamadığından dolayı beş kategori üçe indirgenerek analiz yapılmıştır. Buna göre “hiç
düşünmeden harcama yaparım” ve “rahat harcama yaparım” şıkları “yüksek düzeyde
harcama yaparım” şıkkında, “temel ihtiyaçlarım dışında oldukça zor harcama yaparım” ve
“temel ihtiyaçlarımı bile zor karşılarım” şıkları “düşük düzeyde harcama yaparım”
şıkkında toplanmıştır. “Düşünerek harcama yaparım” seçeneğinde ise bir değişikliğe
gidilmemiştir.
10
Farklı iki grup arasındaki ilişkilerin anlamlı olup olmadığı, bağımsız grup t-test
(independent samples t-test) ile ölçülmüştür. İkiden fazla grupların karşılaştırılmasında,
tek yönlü varyans analizi (one way ANOVA) kullanılmıştır. Farkların hangi gruplar
arasında olduğunu belirlemede ise Scheffe ve LSD testi uygulanmıştır. İki sürekli
değişken arasındaki ilişkinin derecesini belirlemede, Pearson korelasyon katsayılarından
(Pearson Correlation Coefficents) yararlanılmıştır.
11
BÖLÜM 2: TEORİK ÇERÇEVE
Bu bölümde öncelikle din, dindarlık ve ruh sağlığı kavramları açıklanacak; dindarlık ve
ruh sağlığı ilişkisiyle ilgili görüşler aktarılacaktır. Daha sonra, yetişkinlik döneminin
fiziksel, psikolojik, sosyal özellikleri ve bu dönemdeki dinî hayat ele alınacaktır.
2.1 Din ve Dindarlık
2.1.1 Dinin Tanımı
Din hakkında çok çeşitli tanımlar yapılmıştır (Sezen, 1998: 29). Ancak dinin çok yönlü ve
karmaşık yapısından dolayı bu konuda görüş birliğine ulaşılamamıştır (Hökelekli, 1993:
69 ).
Din; felsefe, psikoloji, sosyoloji, dinler tarihi, teoloji disiplinleri içerisinde farklı şekillerde
tanımlanmıştır (Sezen, 1998:30). John Ferguson, dünya dinleri ile ilgili kitabında on yedi
din tanımını sıralamıştır. Teolojik tanımlarda, yüce bir varlığa inanç temel alınmıştır (Cox,
2004: 18-19). Psikolojik tanımlarda ise insanların içinde bulundukları his ya da duygular
temel alınarak açıklama yapılmıştır (Cox, 2004: 22).
Draz’a göre din kelimesi “bağlılık” kelimesi ile ilişkilidir (Draz 19??: 37). Kutub’a göre
din, insanın fıtratında vardır ve fıtrata uygun bir tarzda gelişerek ilerler (Kutub, 1992: 8990).
Akseki ise dini şöyle tanımlamıştır : “Allahu Tealâ tarafından vaz’ olunmuş bir kanundur.
İnsanlara
saadet
yollarını
gösterir,
onların
saadete
erişmelerine
delalet
eder,
yaratılışlarındaki gaye ve hedefi, Allah’a ne suretle ibadet yapılacağını bildirir. İnsanları
(kendi arzularıyla dini kabul eden akıl sahiplerini) hayrolan işlere sevk eder” (Akseki,
1959:7).
Modern Batı düşüncesinde din; aşkın (transandantal) bir varlığa bağlanmak ve boyun
eğmek olarak açıklanır. İdeolojiler ve dünya görüşlerini de kapsamına alan bir anlam
genişliğinde düşünülür (Sönmez, 2008: 21).
12
William James, dinin duygusal temeline dikkat çekerek dini; “tek başına ferdin kendisini
ilahî kabul ettiği şeyle münasebet halinde olarak mülahaza ettiği durumdaki duyguları,
hal ve hareketleri ve tecrübeleri” olarak tanımlamıştır (Günay, 2000:197). Tylor’a göre
ise din, ruhsal varlıklara inançtır (Günay, 2000:196-197).
Otto’ya göre din, bir kutsala inanmak ve onunla bağlantı kurmak için yapılan
davranışlardır. Kutsal ise, insanı aşan ve onda tazim ve saygı uyandıran varlıktır (Pazarlı,
1982 :30). Ona göre dinin özü, derinden hissedilen, bazen insanı titreten, korkuya boğan,
onda hiçlik duygusu yaratan, bazen de büyüleyip hayretler içerisinde bırakan eşi ve
benzeri olmayan anlamına gelen bir numinous tecrübesidir (Tüzer, 2006: 52).
Freud, dini indirgemeci bir yaklaşımla ele almıştır (Karaca, 2007: 93). 1907’de yazdığı
“Saplantılı Davranışlar ve Dini İbadetler” (Obsessive Actions and Religious Practices)
adlı makalesinde saplantılı nevrozlarla dini ibadetler arasında benzerlik kurmuştur (Köse,
2000: 75).
Freud, “Bir Yanılsamanın Geleceği” (The Future of an Illusion) adlı eserinde ise dinin bir
geleceği olmayacağı, artık geleceğin bilime ait olduğu, bilimin ilerlemesiyle dinin yavaş
yavaş kaybolacağını iddia etmiştir (Köse, 2000:119).
Jung’a göre din (religio) insan zihninin biricik tutumudur. Ona göre din terimi, Otto’nun
ifade ettiği gibi numinosum deneyimiyle değişebilen bilince ait tutumu şekillendiren
şeydir (Jung,19??: 20-21). Jung, kollektif bilinçdışının arketipleri incelendiğinde, insanın
bir dinsel işleve sahip olduğunu ve bu işlevin, insanı cinsellik ve saldırganlık kadar güçlü
bir şekilde etkilediğini belirtmiştir (Fordham, 2001: 88).
Fromm ise dini, bir grup tarafından paylaşılan ve o grubun bireylerine kendilerini
adayacakları bir hedef sunan; onlara ortak davranış biçimi veren bir sistem olarak
tanımlamıştır (Fromm, 1993: 45-46).
İnsanın dini; Tanrı inancı, zarar vericilik, başarı, sevgi veya para olabilir. Fromm için
önemli olan kişilerin yöneldiği nesne veya düşünsel sistem değil; bunların insanın
gelişimini destekleyip desteklemediğidir (Fromm, 1993: 50-51).
13
Glock ve Stark dini veya toplumların kutsal olduğuna inandıkları şeyi, nihaî anlam ile
ilgili problemler üzerinde yoğunlaşılan inançlar, semboller, değerler ve uygulamalardan
oluşan kurumlaşmış bir sistem olarak tanımlarlar (Mehmedoğlu, 2004: 23).
Özbaydar, insanın mutlu olabilmesinin çevresiyle uyumu ile orantılı olduğunu; ilim,
sosyal organizasyonlar ve zekânın bizlere bazı alanlarda nasıl uyum sağlayacağımıza yön
gösterebileceğini; fakat tasavvur edilemeyen, karmaşık bir sır olarak kalan tabiatın bazı
yönlerine ancak din yolu ile ulaşabileceğimizi ve bu yol ile uyum sağlayabileceğimizi
belirtir (Özbaydar, 1970: 5).
Armaner, dinin hem bireyi hem de toplumları etkileyen bir kurum olduğunu belirtmiştir.
Karmaşık bir bütün içerisinde olan bu etkiyi tamamen soyutlamak mümkün değildir. Din,
biyolojik koşullarla beraber hayatın ekonomik, psişik, sosyal, siyasal ve fizikî ortamıyla iç
içe geçmiş bir haldedir (Armaner, 1980: 71).
Kurumlaşmış inançlar sistemi olarak tanımlanan dinler, Tanrı kavramı, ideal varoluş yolu
ve öbür hayata dair verilen sözler gibi karakteristik özellikleri taşırlar (Reber, 1985:637).
2.1.2 Dindarlık
Her din, kendi içerisinde bir yaşantı örgütlenmesine sahiptir. Bir kişinin dindar olduğuna
dair yapılan vurguda, o kişinin kendi inanç alanı içindeki bireysel gerçekliği göz önüne
alınmaktadır. Birey, içsel olarak yaşadığı Tanrısal olana bağlılığı, gündelik hayatın her
alanında dışa yansımalarını göstermektedir (Subaşı, 2004: 97). İnsanlar, dindarlığı farklı
şekillerde algılar ve farklı şekillerde tanımlarlar (Yıldız, 2006).
Batı dillerindeki religiosité, religiosity, religiousness gibi sözcükler din anlamına gelen
“religion” sözcüğünden türemişlerdir. Türkçedeki dindarlık kelimesi de din sözcüğünden
türemiştir. Gündelik dilde ve bilimsel terminolojide din ve dindarlık kelimelerine
yüklenen anlamlar arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır.
14
Tekin, dindarlığı “dinin insan hayatına nüfuz derecesi” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım,
dinin teorik, ibadet ve yaşama gibi bütün safhalarını içerisine almaktadır (Tekin, 2004:
53).
Wach’a göre, dinlerin hepsi toplumsal düzeni koruma ve bu düzeni daha yüksek bir bilinç
ve inanç ekseninde değiştirmeye yönelir. Ayrıca dinin sosyal gruplar üzerindeki etkisi,
grupların evrimi ve çöküşü üzerine olan kuşatıcı baskısı da dikkat çekmektedir (Günay,
2006:9).
Subaşı’ya göre, Türkiye’de dindarlığa dair yapılan ölçme çalışmalarının şablonları hala
Batı’ya aittir. Bu nedenle, dindarlığı ölçme ve değerlendirmeye yönelik girişimlerde
metodolojik düzeyde özgünlük problemi vardır (Subaşı, 2004: 99).
Türkiye’deki dindarlık üzerine yapılan çalışmalar daha çok dinî hayatın gözlemlenmesiyle
ilgilidir. Özellikle, Türkiye’deki değerleri göz önünde bulunduran ve bunları metodolojik
bir çerçevede ele alan çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalardan ilki Mehmet
Taplamacıoğlu’na (1962) aittir. Bu çalışmalar içerisinde Erdoğan Fırat (1977), Ünver
Günay (1978/1999), Recep Yaparel (1987), Münir Koştaş, Kayhan Mutlu (1989), M.
Emin Köktaş ve Mustafa Arslan (2004)’ın çalışmaları da yer almaktadır. Müslüman
dindarlığının ölçümüne ilişkin çalışmalarında, Glock, Lenski, King ve Hunt gibi
araştırmacıların 1960’lı yıllarda yaptıkları çalışmalardan ve bulgularından yararlanılmıştır
(Subaşı, 2004:100).
Meadow ve Kahoe (1984), dindarlık gelişimini dört aşamada değerlendirir. Bu aşamalar,
dış beklentiye yönelik, kurumsal geleneksel, derunî ve bağımsız bireyleşmiş dindarlık
aşamalarından oluşmaktadır.
•
Dış beklentiye yönelik dindarlık: İnsanın dine dış etkenlerle güdünlenmesi; dini,
bir araç ya da bir dışsal koruyucu olarak algılamasıdır.
•
Kurumsal veya Geleneksel Dindarlık: Birey, dış beklentiye yönelik dindarlıktan
kurumsal veya geleneksel dindarlığa aşamalı olarak geçiş yapar. Geleneksel
15
dindarlığın kapsamına, otorite, inançlar, ibadetler, törenler, dinsel uygulamalar
girmektedir.
•
Derunî Dindarlık: Geleneksel dindarlığın gelişimiyle meydana gelen derunî
dindarlıkta birey, benliğinin ötesine ya da daha yüksek bir mertebeye yükselerek
kendini gerçekleştirir.
•
Bağımsız ve Bireyselleşmiş Dindarlık: Az da olsa bu aşamaya erişen bağımsız
dindarların, inanç ve ibadetlerinde bireysel özgürlüğün yüksek dereceleri
görülmektedir (Kayıklık, 2006: 43).
M. Weber, bütün dünya dinleri için geçerli olabilecek dindarlık tipolojileri belirlemiştir.
Bunların arasında çiftçi dindarlığı, şövalye ve feodal beyler dindarlığı, burjuva, küçük
burjuva, bürokrasi, zanaatkar dindarlığı yer alır. Ayrıca dünyevî zahitlik, uhrevî zahitlik,
büyüsel dindarlık, ayinci dindarlık gibi tipolojiler de belirlemiştir (Köktaş, 1993:43).
Gabriel Le Bras ise dindarlığı koyu dindarlık, dinî pratikleri düzenli bir biçimde yerine
getirenler, sadece doğum, ölüm, evlenme gibi “geçiş ayinleri” diyebileceğimiz durumları
önemseyenler ve son olarak da dinî hayata kayıtsız olarak kalanlar biçiminde bir ayrıma
gitmiştir (Köktaş, 1993: 49).
Allport’a göre bireylerin dine karşı olan tavırları birbirinden tamamen farklıdır. Dinin
kökenleri ve bireylerin hayatına etkileri itibariyle değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle
tek bir forma sokulması imkânsızdır (Allport, 2004: 38).
Allport “dış güdümlü dindarlık” (extrinsic religiousness) ve “içgüdümlü dindarlık”
(instrinsic religiousness) ayrımını yapmıştır. Dış güdümlü yönelime sahip insanlar,
dinden çeşitli açılardan yararlanırlar. Dinî görüşlerini rahatlık, güvenlik, toplumsal destek
sağlama veya statü edinmek için kullanırlar. Din, bu kişiler için ihtiyaçlara hizmet eden bir
kurumdur.
Allport’a göre, iç güdümlü dindarlar, bütün ihtiyaçlarını dini davranışın buyruğu altına
vermişler ve dinin bütün ihtiyaçlarını içselleştirmişlerdir (Gürses, 2001: 82-84).
16
Allport ve Ross, iç güdümlü dindarların dış güdümlü dindarlardan daha az önyargılı
olacaklarını iddia etmişlerdir. Bu doğrultuda yapılan deneylerde, içedönük dindarların
daha düşük kaygı, depresyon ve sosyal işlevsizlik özellikleri olduğu ve özsaygılarının
daha yüksek olduğu ifade edilmiştir (Pargament, 2005: 285).
Allport’a göre iç güdümlü dindarlar için inanç, kişiliklerinin birer parçasıdır. Mistik
eğilimlere sahip olan bu kişiler, dinî emirlere daha sadık kalacaklardır. Dış güdümlü
dindar dinini kullanırken iç güdümlü dindar dinini yaşamaktadır (Gürses, 2001: 85).
M. Taplamacıoğlu ise gayr-i amil, idareyi maslahatçı, dini bütün ve âmil zümre, sofu
zümresi, softa zümresi şeklinde bir ayrımı ortaya koymuştur (Taplamacıoğlu, 1962:145).
Türkiye’nin Müslüman ağırlıklı bir nüfusu olsa da monolotik bir dindarlıktan söz edilmesi
mümkün değildir. Kültürel bağlamlar dikkate alındığında, dindarlığın yansımalarında
bariz farklılıklar vardır. Mezhepsel farklılıklar, etnik çeşitlilik, coğrafi dağılım, siyasal
tercihler dinsellikte belli düzeyde ayrışmalara sebebiyet verir. Bireysel özelliklerdeki
çeşitlilik (eğitim, cinsiyet, medenî durum, yaş, sosyo-ekonomik durum, bireysel
beklentiler, meslek, modernlik deneyimi) ile birlikte geleneksel/modern, kentsel/kırsal
ayrışmalar gibi değişkenler de bu ayrışmada etken rol oynar (Subaşı, 2004: 95).
2.1.3 Dindarlığın Boyutları
1960’lı yıllarda dindarlığın tek yönlü boyutlarının yeterli olmadığı ileri sürülmüştür. G.
Lenski ve Y.Glock gibi sosyologlar bu görüşü ileri sürenler arasındadırlar (Köktaş, 1993:
51).
Bu araştırmacılar, dinî inanç ya da ibadetlere katılım gibi dinin faktörlerinden yalnız
birinin temel alınarak yapılan araştırmaların yetersizliğini belirtmişler ve dindarlığın çok
yönlü olarak araştırılmasına dikkat çekmişlerdir (Glock, 1998:253).
G. Lenski, Detroit kentinde yaptığı ampirik araştırmasında, dindarlığın dört boyutunu
birbirinden ayırmıştır. Bunlar; zühd, öğreti, ayinsel davranış ve formel organizasyon
boyutlarıdır (Köktaş, 1993:43).
17
Glock dini beş boyutta ele almıştır. Bunlar; dini tecrübe boyutu (experiential dimension),
ayinsel (ibadet) boyut (ritualistic dimension), ideolojik (inanç) boyut (ideolojical
dimension), bilgi boyutu ( intellectual dimension ) ve dini kanaatlerin etkileme boyutudur
(consequential dimension ) (Glock, 1998: 254).
Dindarlığı çok boyutlu bir kavram olarak kabul eden sosyologlardan Ursula BoosNünning (1972) de Almanya’da yaşayan Katoliklere, 78 maddeden oluşan altı boyutlu bir
ölçek uygulamıştır. Dini bilgi, kiliseye bağlılık, genel dindarlık, Tanrı’ya iman, açıkça
yapılan dinî uygulama, evliliğe ve cinselliğe ait ahlâkilik bu altı boyutu oluşturmaktadır.
King ve Hunt (1969, 1972), faktör analizlerinde on faktör belirlemişlerdir: İtikadî kabul,
duygu, kiliseye devam etme, düzenli faaliyet, malî destek, dinî bilgi, gelişmeye ve gayret
etmeye yönelim, dışsal yönelim, dikkati çekme: davranış, dikkati çekme: idrak.
Harold S. Himmelfarb (1975) ise dindarlığın önceki boyutlarını da içine alacak şekilde bir
sentez yapmayı amaçladığını belirterek dokuz boyut ortaya koymuştur. Chicago’da
yaşayan Yahudi yetişkinlerden oluşan örneklem grubuyla ilgili çalışmasında bu boyutların
sentezini dört yönelim içerisine almıştır. Bunlar; doğaüstü, toplumsal, kültürel ve kişiler
arası yönelimlerdir (Yıldız, 2006: 93-95).
Tüm bu modeller arasında Türkiye’de en çok tercih edilen model Glock’un beş boyutlu
modelidir (Fırat, 1977; Yaparel, 1987; Yavuz, 1987; Köktaş, 1993, 1997; Koştaş, 1995;
Yıldız, 1998). Bunun nedeni Glock’un tüm dünya dinlerini inceledikten sonra modelini
geliştirmesidir (Yıldız, 2006: 98).
Çalışmamızda da Glock’un beş boyutlu modeli
uygulanmıştır.
2.1.3.1 İnanç Boyutu
Dindar insanın belirli inanç ilkelerini benimsemiş olduğu beklentisi inanç boyutu ile ifade
edilmektedir. Kapsam ve muhteva açısından bu ilkeler farklılaşabilir. Her dinin kurduğu
bir inanç sistemi vardır ve inananlardan sistemin benimsenmesi beklenir. İnancın anlamı
veya fonksiyonunun araştırılması bu boyut içerisinde yer alır (Köktaş, 1993: 53).
18
2.1.3.2. İbadet Boyutu
Bu boyut ile dinin içerisindeki bütün dinî pratikler ifade edilir. Çeşitli ayinler, dua, özel
dinî törenlere katılma, oruç tutma gibi ibadetler, ibadet boyutu içerisinde yer alır (Glock,
1998:268). Bu boyuttan elde edilecek veriler, ibadetin birey için hangi anlamları ifade
ettiğinin anlaşılmasını sağlayabilir (Mehmedoğlu, 2004: 28).
2.1.3.3 Tecrübe (Duygu) Boyutu
Dinin tecrübe (duygu) boyutu; “nihaî gerçekliğe katılma”yı ya da “dinî bir duyguyu
tecrübe etme”yi ifade eder. Bu boyutta, dinî inanç ve dinî ibadetle bağlantılı bir biçimde
hassas ve daha az belirgin olan yaşantı şekilleri vardır (Mehmedoğlu, 2004: 28). Bu
boyutun bileşenleri duygu; korku ya da vecd hali, huşû ya da mutluluk hissi olabilir
(Köktaş, 1993: 45).
1.1.3.4 Bilgi Boyutu
Dinin bilgi boyutu, bireyin din ve kutsal kitap kaynaklı bilgilerini ifade eder. Yani dindar
insanın birtakım dinî ilke ve emirleri bildiği düşünülür. Ancak, bu konuda unutulmaması
gereken bazı noktalar vardır. Bu bilgiler, farklı din mensuplarında değişiklik gösterebilir.
Ayrıca Tanrı’ya inanmayan bir kişi de dinî bilgi sahibi olabilir (Glock, 1998:268).
Dinî bilginin ölçümünde, dinî literatürü okumaya ayrılan zaman, dini bilgi konusundaki
tutum gibi unsurları bilmek de önem taşır (Glock, 1998: 269-270).
2.1.3.5 Etki Boyutu
Bu boyut, insanın dinî inanç, pratik, tecrübe ve bilgisinin bütün dünyevî boyutlarının
sonuçlarının özetlenmiş halidir (Köktaş, 1993: 45). Din, kurtuluş, ebedi hayat gibi
vaatlerde bulunur. Manevî huzur, kaygı ve endişeden kurtulmak dinin birey üzerindeki
olumlu etkileri arasında sayılabilir (Glock, 1998: 270 ).
19
2.2 Ruh Sağlığı
Ruh, (İngilizce: Soul, Yunanca: Psykhe, Lâtince: Anima) insandaki duyusal ve düşünsel
olguların tümünü ifade eder (Hançeroğlu, 1988: 297).
Kişinin benliğini oluşturan
entelektüel, ahlakî ve duygusal yetilerin tümüne “ruh” denir (Cevizci, 2003: 346). Ruh ile
alakalı kelimelerde genel olarak, hareket ettiren ve hayat veren anlamları görülmektedir
(Özcankaya, 1999: 13).
Ruh sağlığı ile ilgili olarak, “ruhsal sağlık” anlamında “mental hygiene” terimi kullanılır.
Ancak günümüzde “mental health” terimi daha çok tercih edilir olmuştur (Özaydın, 1984).
Farklı psikoloji kuramlarında ruh sağlığı, çeşitli şekillerde tanımlanmıştır: Psikanalizde
ruh sağlığının göstergesi id, ego ve süper ego arasındaki uyumdur (Öztürk, 1989: 92).
Davranışçı psikolojiye göre ruh sağlığı, toplumun onaylayacağı davranışları iyi ve
mantıklı bir yaşam tarzıyla edinmiş olmaktır. Varoluşçu psikoloji kuramına göre, kişinin
kendi dünyası içinde özgür olması ve toplumdaki diğer insanların dünyasına
yabancılaşmamasıdır. İnsancıl psikolojiye göre ise bireyin aile ve okul eğitimi ile sağlıklı
bir iletişimi sonucunda oluşacaktır (Bakırcıoğlu, 2006: 193 -194).
Ruh sağlığının diğer bir anlamı da “ruhsal hastalığın olmaması” dır (Reber, 1985: 434).
Bu nedenle normal psişik olguları yeter derecede değerlendirebilmek için, anormal ruhî
belirtilerin iyi anlaşılıp bilinmesinde kaçınılmaz bir gereklilik vardır (Armaner,1973: 1).
Ruhsal rahatsızlığın tanımında kişinin içgüdüsel algısı etkilidir. Algının zayıflık derecesi,
ruhsal rahatsızlığın zorluk derecesini gösterir. Buradan yola çıkarak ruhsal rahatsızlıklar
üç gruba ayrılmıştır. Bunlar; psikojenik, nevrotik ve psikotik rahatsızlıklardır. Toplumsal
çevrede ortaya çıkan davranışlarla ilgili olan Psikojenik (ruh kaynaklı) hastalıklarda kişi
rahatsızlığının farkındadır ve davranışının nedenini söyleyebilir. Nevrotik rahatsızlıklarda
ise kişi rahatsızlığının farkındadır ancak bunun kaynağı hakkında açık bir bilince sahip
değildir. Bu sebeple nevrozlar, kişi için açıklanması zor bir yapıdadır ve irrasyoneldir.
Psikotik rahatsızlıklarda ise bireye rahatsız olduğunu ifade edecek içgüdü yoktur. Bu
duruma şizofrenik belirtiler eklenebilir. Son zamanlarda borderline-kişilik kavramı ile
20
dördüncü tip ruhsal rahatsızlıktan bahsedilmiştir. Hastalığın dış belirtileri nevrotik
karakterli olmasına rağmen asıl sorun güçlü bir kaygı ve ağır bir depresyondur (Holm,
2004: 144).
Ruh hastalıklarının; biyolojik, psikolojik, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenleri
olabilmektedir. Biyolojik nedenler olarak; beden yapısı, kalıtım, yaş, cinsiyet, mikroplar,
epilepsi, kromozom sapmaları gibi nedenler sayılabilir. Psikolojik açıdan reddedilme, aşırı
koruyuculuk, tutarsız eğitim, kardeş kıskançlığı, ters özdeşimler, karşı cins iletişiminde
düş kırıklıkları, anne baba kavgaları, ölüm, terk ve boşanma gibi nedenler sayılabilir.
Ekonomik krizler, yüksek enflasyon, savaş, kentleşme ve göçler, sınıfsal dengenin
bozulması, terör ve şiddet olayları, çekirdek aile sorunları, okul ve askerlik yaşamındaki
zorlanmalar, kitle iletişim araçlarının olumsuz etkileri, hızlı toplumsal değişmeler de ruh
hastalıklarının diğer nedenleri arasında yer alır (Ankay,1992: 82-83). Ruh sağlığı bozuk
olan kişi genellikle düşünce, duygu ve davranışlarında tutarsızlığı olan, aşırılık,
uygunsuzluk ve yetersizlik özellikleri gösteren bir kişidir. Bu normlardan bazıları evrensel
olup bazıları toplumdan topluma ve çağdan çağa değişiklik gösterebilir (Öztürk, 1989:
93).
Ruh sağlığı bozuk olan bireyin çevresine karşı uyumsuz semptomları vardır. Bu
semptomlar, psikosomatik bozukluklar, psikonevrozlar, suçluluk ve aşağılık duyguları,
organik ve fonksiyonel bozukluklar olabilmektedir (Kozacıoğlu, Gördürür, 1995: 24).
Ancak kişide bazı belirtilerin olması her zaman ruhsal bozukluğu olduğunu göstermez. Bu
belirtilerin şiddeti, süresi, ortaya çıktığı çevre, gerçek ile bağlantısı, dengeyi ve uyumu
bozup bozmaması gibi pek çok değişken dikkate alınır (Ekşi, 2001: 45).
İstatistiksel açıdan çoğunluğa uyan ve çan eğrisinin iki aşırı ucunda kalmayan kişiler
“normal” olarak kabul edilse de bu durum, ruh sağlığı açısından kapsayıcı bir tanım
olamaz. Örneğin köyde çoğu erkek kahvede oturuyor, birkaç kişi ise zamanını kitap
okuyarak geçiriyorsa normal olan kişilerin, “zamanını kahvede geçirenler/kahvede
oturanlar” olduğunu belirtmek güçtür (Öztürk, 1989: 91).
21
Görüldüğü gibi normal ile anormal, sağlık ile hastalık arasına keskin sınırlar
koyulamayacağı için ruh sağlığını kesin çizgilerle tanımlamak da zordur. Ruh sağlığının
tanımlamasında kültürel ve kişisel faktörler birlikte rol oynar (Holm, 2004: 143). Bununla
beraber ruh sağlığı genel olarak şöyle tanımlanmıştır:
Ruh sağlığı, kişinin kendi potansiyel güçlerini, acıyı ortadan kaldırarak mutlu olmayı
gerçekleştirme yolunda kullanabilmesi ve mutluluk, acı, sevinç gibi duyguları
duyumsamasıdır (Reber, 1985: 434). Ruhsal açıdan sağlıklı olma, kişinin kendi içinde ve
çevresine uyumlu ve yeterli düzeyde faydalı olma halidir ( Kozacıoğlu, Gördürür,
1995:23). Kişinin kaygıdan, işlev kaybına yol açan semptomlardan uzak olması, içinde
yaşadığı topluma, kendisine yüklenen rollere uyum sağlamış olması ve gündelik yaşamın
beklentileriyle başa çıkabilmesi, ruhsal açıdan sağlıklı olduğunun göstergeleridir (Budak,
2000: 646). Ruh sağlığını korumanın en temel amacı; bireyin daha mutlu ve uyumlu
yaşamasını, kendisi ve çevresindekiler için olumlu yönde bir varlık olmasını sağlamaktır
(Kozacıoğlu, Gördürür, 1995: 29).
2.2.1 İslam Dini ve Ruh Sağlığı
Araştırmamızda, örneklemimiz Müslüman bir toplumu kapsadığı için kısaca İslam dini ve
ruh sağlığı hakkındaki bazı yorumlara yer vermek istiyoruz.
İslam dinine göre insan; Allah tarafından yaratılmış, bedenden ve ruhtan oluşan şerefli bir
varlıktır. Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Hani Rabbin meleklere demişti ki: Ben
çamurdan bir insan yaratmaktayım. Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim
mi derhal ona secdeye kapanın." (Sad Suresi 71 -72) (Haque, 2004: 48 ). “Andolsun, biz
insanoğlunu şerefli kıldık.” (İsra Suresi: 70). “Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde
yarattık”(Tin Suresi: 4).
Kur’an’da, ayrıntılı bilgi verilmemekle birlikte (Özcankaya, 1999: 16), ruh ile ilgili birçok
ayet vardır. “Sana ruhu sorarlar: De ki: Ruh Rabbimin emrindendir.”(İsra Suresi: 85) “Ruh
ile meleklerin huzurunda saf saf duracağı gün ancak esirgeyici Tanrı’nın izin vereceği
kimseler söz söylerler ve doğru söylerler.” (Nebe Suresi: 38). “Meleklerle ruh o gece yani
22
Kadir gecesi Tanrı’nın emriyle inerler.” (Kadir Suresi: 4). Bu ve buna benzer ayetlerde de
görüldüğü üzere İslâm, ruhun varlığını kabul etmektedir (Canatan, 160-161). İslam’da
bedenin ölümlü olduğu, ruhun ise sınırsız olduğu ifade edilmiştir (Haque, 2004: 49).
İslâm, ruhsal mutluluğu destekler. İnsanın yapısında bulunan zayıflıkları gösterir, yapıcı
emir ve tavsiyelerde bulunur. Sağlıklı yaşamı destekler mahiyette olan bu emir ve
tavsiyeler evlilik ilişkileri, aile bakımı, çocuk büyütme, evlat edinme, yetimler, kadınlar,
ahlâk, aşk, doğruluk, adalet, affetme, alçak gönüllülük gibi pek çok konuyu içerir
(Baasher, 2001).
Günlük İslâmî uygulama olan beş vakit namaz kılma ibadetinde, inanan kişi Kur’an’dan
bazı ayetleri ezbere okur ve Allah’ın ona doğru yolu göstermesi için dua eder (Baasher,
2001). Kur’an, insanın bir ihtiyacı olduğunda yardım için öncelikle inancına başvurması
gerektiğini bildirir (İsra Suresi: 67, Rûm Suresi: 30). Kur’an, ayrıca Allah’ı anmaya ve
namaz boyunca insanın nefsini arındırmasına teşvik eder (Bakara Suresi:152, Bakara
Suresi :186, Rad Suresi : 28, Neml Suresi :62, Ankebut Suresi :45, Mü’min Suresi :60,
Münafikun Suresi :9). Bu aktivite “zikir” olarak da adlandırılır. Kur’an’ı okumak insanda
iyileştirici bir etkiye sahiptir (Yunus Suresi : 57, İsra Suresi : 82, Fussilet Suresi :44).
Müslümanlar, Kur’an’ı dinlerken veya ezberden ayetleri okurken teselli bulacaklarına
inanırlar ve Kur’an bu inancı teyit eder (Nisa Suresi :110, En’am Suresi :54,
Müzemmil:20). Tövbe ile Allah’tan bağışlanma dileyen kişi, kendini rahatlamış hisseder
(Haque, 2004: 55).
Günlük ve dönemlik dinî pratikler, kişiliğin gelişmesinde ve ruh sağlığını desteklemede
yardımcıdır. Ramazan ayında oruc tutmak ve hacca gitmek toplumun zararlı
alışkanlıklarından koruduğu gibi, bireylerin de psikolojik çatışmalardan uzaklaşmaları ve
ruhsal huzura ulaşmaları için ideal imkânlar olduğu söylenebilir (Baasher, 2001).
Bir kurum olarak caminin Müslüman toplumunda ve ruh sağlığını korumada önemli bir
işlevi vardır. İslam’da camiler sadece dinî bir yer değil; ayrıca sosyal ve politik alanlardır.
Cuma günleri, namazlardan sonra insanlar birbirlerini kucaklar ve birbirleriyle sıkıntılarını
paylaşırlar (Meah, 2007: 224).
23
Toda ve Morimoto (2001: 133)’ya göre, İslam sadece ruhsal stresten arınıp ferahlama
sağlamaz. Müslümanların daha mutlu hayat yaşamaları için onlara rehberlik eder.
2.2.2 Din ve Ruh Sağlığı İlişkisi
Din ve ruh sağlığı ile ilgili tarihsel veriler; ruhsal rahatsızlık konusunda yardımcı olmaya
çalışan kuruluşların ilkinin dinî kuruluşlar olduğunu göstermiştir. Batı toplumunda ruhsal
hastalıklar konusunda ilk ve en iyi bakım dinî organizasyonlar tarafından sağlanmıştır.
Örneğin ruh hastalıkları ile ilgili ilk hastanelerden bir tanesi dinî kurallara göre Kudüs’te
MS 490 yılında kurulmuştur.
Taubes’e göre (1998:1002) manevî tedavi, Amerika’daki psikiyatrik bakımın kurulan ilk
formudur. Amerika’daki meslekî terapide, hastaların irrasyonel ve sağlıksız kaygılarından
uzaklaştırılıp dikkatlerini dağıtacak eğlenceler düzenlenmiştir.
Hristiyan erdemleri
çerçevesinde yapıcı tarımsal hayat inşa edilmiş, Protestan ahlâkından mülhem alınarak
hastalara nazik, saygıdeğer yaklaşımlar gösterilmiştir (Koenig, Larson, 2001: 67-68).
Din ve ruh sağlığı arasında ilişkiye dair psikologlar çeşitli görüşler öne sürmüşlerdir
(Ekşi, 2001: 48).
New York’taki Rational-Emotive Therapy Institute’nün başkanı ve bilişsel-davranışsal
psikoterapiyi bulanlardan birisi olan Albert Ellis (1980- 1988), dindarlık düzeyi en az olan
insanların, duygusal açıdan daha sağlıklı olacaklarını belirtmiştir.
Psikiyatrist Wendell Watters (1992) da dinî inançların kendilik bilincinin düşük olmasına,
depresyona ve hatta şizofreninin ilerlemesine neden olacağını ileri sürmüştür.
Dinin ruh sağlığına olumlu etkisi olduğunu düşünenler arasında yer alan Jung, ruhsal
çatışmada, dinin duygusal kararlılık ve netlik konusunda yardımcı olduğunu öne
sürmüştür (Koenig, Larson, 2001: 67).
Allport da dinin, Psikoterapi’nin sağlayamadığı sevgi ve ilişki ihtiyacı konusunda, insana
yardımcı olduğunu belirtmiştir. Varoluşçu psikolojinin önemli isimlerinden olan May de
sağlıklı din – nevrotik din ayırımı yapmış; sağlıklı dinin kişiyi bağımsızlığa özendiren,
24
cesaret aşılayıcı olan ve yaşamı zenginleştiren din olduğunu öne sürmüştür (Ekşi, 2001:
52).
Dindarlık ve ruh sağlığı arasında olumlu bir ilişki olduğunu ortaya koyan ampirik
çalışmalar (Koenig ve Larson 2001; Gartner, Larson ve Allen 1991) yanında olumsuz bir
ilişkinin olduğunu ortaya koyan ampirik çalışmalar da vardır (Dreger 1952; Schaefer
1997). Bazı araştırmalarda ise (Lewis ve diğ. 1997) dindarlık ve ruh sağlığı arasında bir
bağlantı bulunamamıştır (Hackney, Sanders, 2003: 43).
Araştırmamızda öncelikli olarak, dindarlık ile ruh sağlığı arasındaki olumsuz ilişkiyi tespit
eden çalışmalara yer vereceğiz.
1950 ve 1960’larda din ile olumsuz ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar
görmekteyiz. 1952’de Dreger, dindar kolej öğrencilerinin, dindar olmayanlara göre daha
itaatkâr, bağımlı ve egolarını savunmacı olduklarını belirtmiştir. 1954’te Cowen, kendilik
saygısı ile Ortodox dini inananları arasında negatif ilişki olduğunu bildirmiştir. Wayne
State Üniversitesinden Bateman&Jensen (1958),
dinî bir eğitimin kişinin kendisini
dışarıda ifade etmesindense nefreti kendi içerisine döndürdüğünü ortaya koymuştur.
Michigan ve New York’taki kolej öğrencileriyle çalışan Rokeach (1960); gerilim altında
çalıştıklarını, rahat uyuyamadıklarını ve sıkıntılı olduklarını belirten dindar öğrencilerin,
dindar olmayanlara göre daha kaygılı olduklarını tespit etmiştir. Aynı şekilde Dunn
(1965), dindar öğrencilerin daha mükemmeliyetçi, kendine güvenmeyen, depresyonda ve
endişeli olduklarını, ayrıca erkeklerin kadınsı ilgileri olduklarını, kızların ise bazı erkeksi
ilgileri olduklarını tespit etmiştir.
Daha yeni araştırmalara bakıldığında, Schafer’in (1997) Şikago’daki California State
Üniversitesinde 282 sosyoloji öğrencisiyle yaptığı çapraz bölgesel (cross-sectionally)
çalışmasında, dinî bağlılık ile psikolojik stres düzeyi arasındaki ilişki incelendiğinde,
Tanrı’ya inançlarında kararsız olduğunu belirtenlerin stres düzeyinin, dini önemli
görenlerden daha düşük çıktığı görülmüştür.
25
Pruyser’e (1977) göre, dinin nefreti rasyonelleştirmesi ya da dinde aşırı bağlılığın,
saplantılı düşüncenin, mükemmeliyetçiliğin, abartılmış suçluluk duygusunun ve aşırı
kaygı gibi durumların bulunması şüphelidir. Dindar insanların kendileri ve diğer insanlar
hakkında yüksek beklentileri olabilir ya da bu insanlar, kendileri gibi inanmayanları ve
yaşamayanları dışlıyor veya yargılıyor olabilirler. Kendilerini dışarıdan dindar olarak
gösteren ya da ikiyüzlü bazı dindarlar da olabilir. Ancak bunun nedeni dini; sosyal statü, iş
hayatında başarı ya da güç ve ilerlemek için araç olarak görmeleri olabilir (Koenig,
Larson, 2001: 70).
Yetişkinler üzerinde din ve ruh sağlığı arasında olumsuz bir ilişki olduğunu ortaya koyan
çalışmalar daha azdır. Buna örnek olarak, Neeleman&Lewis (1994), dinî inançlar ve
davranışlar bazında, psikiyatrik hastalar ile ortopedik hastaları çapraz bölgesel olarak
karşılaştırmışlardır. Sonuç olarak, Psikotik şizofrenler ve depresyondaki hastalar dine
normal insanlardan daha meyilli çıkmışlardır.
Bununla beraber pek çok araştırmada, dinî ve manevî değerler ile ruh sağlığı arasında
olumlu ilişkiler ortaya çıkmıştır.
Gartner, Larson ve Allen (1991) ‘ın inceledikleri yaklaşık olarak 200 çalışmada, öncelikle
dindarlık ve pozitif fonksiyon arasındaki olumlu ilişki ortaya koyulmuştur. Bununla
birlikte, din ile kaygı, cinsel rahatsızlıklar, psikoz, önyargı (prejudice), kendilik saygısı ve
zekâ arasında belirgin olmayan sonuçlar bulunmuştur. Ayrıca bazı göstergelerde, din ile
düşük ruh sağlığı arasında bir ilişki görülmüştür. Payne ve diğerleri (1991) ile benzer
olarak yazarlar, din psikologları arasındaki belirsiz bulguların sebebini, dinin çok yüzlü
doğasından ve psikologların dindarlık ve ruh sağlığını nasıl birlikte kullanacaklarına dair
büyük bir belirginlik aramalarından kaynaklandığı sonucuna varmışlardır.
Larson ve diğerleri (1992),
1978 ve 1989 yılları arasındaki American Journal of
Psychiatry and Archives of General Psychiatry’de bildirilen bütün dinî bağlılık ölçeklerini
tayin etmişler ve dindarlık ile ruh sağlığı arasında pozitif, nötr ve negatif ilişki olarak
bildirilen çalışmaların boyutlarını incelemişlerdir. Dinî bağlılık ve ruh sağlığı arasındaki
ilişkiyi bildiren 50 çalışmanın 36’sında (%72) pozitif, sekizinde (%16) negatif ilişki
26
görüldüğünü, altısında (%12) dini bağlılık ile ruh sağlığı arasında bir ilişki bulunamadığını
belirtmişlerdir. Seybold ve Hill’in (2001) dinin olumlu ve olumsuz etkilerine dair literatür
araştırması sonuçlarına göre, dinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin daha ağırlıklı
olduğu görülmüştür. Dinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkileri olarak; sosyal hayat,
sağlıklı yaşam, başa çıkma stratejileri, pozitif duygular gibi mekanizmalar belirtilmiştir
(Hackney, Sanders, 2003: 44).
Koenig&Larson (2001: 68 ) çeşitli veri tabanları kullanılarak (Medline, PsycLit, SocLit
vb.) dindarlık ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi inceleyen 850 çalışma tespit etmişlerdir.
Din ile ruh sağlığı, sosyal destek ve madde bağımlılığı ilişkileriyle ilgili araştırmaları
taramışlardır. Bu çalışmalarda, dindarlık ile hayattan duyulan memnuniyet arasında
korelasyon kurulmuş; dinî inanç ve uygulamalar ile hayattan yüksek derecede memnun
olma arasında %80 pozitif ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak dindarlık ile ruh sağlığı
arasında pozitif bir ilişki olduğu sonucuna varmışlardır.
Araştırma sonuçlarında çok farklı bulgular ortaya çıkmasının nedenlerinden bir tanesi,
sonuçların, dindarlık gibi geniş kapsamlı kavramları kapsayamadığı halde araştırmacıların
aşırı genelleme eğilimine gitmeleridir. Örneğin, dindarlık ve mutluluk konularını
inceleyen psikologların yargılarına bakıldığında, çok farklı bulgular ortaya çıkmaktadır.
Becker (1971) pozitif sonuçlara ulaşırken Dittes (1969) negatif sonuçlar elde etmiş, bazı
psikologlar ise çelişik ve karmaşık sonuçlara ulaşmışlardır (Örneğin Bergin, 1983;
Gartner, Larson ve Allen, 1991;Sanua, 1969).
Araştırmacıların ele aldıkları sağlık ve mutluluk kriterlerindeki farklılıklara bakıldığında;
Becker (1997), ruhsal hastalıkların ve nevrotik belirtilerin yokluğuna dayanarak dindarlık
ile ilgili pozitif sonuçlara ulaşmıştır. Dittes (1969) ise dindarlık ile ilgili negatif bulguları,
kendini gerçekleştirme, yeterlilik, açık fikirlilik, esneklik ve kendini kontrol gibi oranların
sonuçlarına dayanarak tespit etmiştir. Sanua’nın (1969) çelişkili sonuçlara ise kriterlerin
genel dağılımını inceledikten sonra vardığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere bu farklı
sonuçların açığa çıkmasında, araştırmacıların kavramları nasıl tanımladıklarının büyük
rolü vardır (Pargament, 2005: 288- 289).
27
Ruh sağlığını tanımlayan ölçütlerin başında, kişinin hayattan zevk alması ve mutlu olması
gelmektedir (Yapıcı,2006). Bu sebeple öncelikle dindarlık ve mutluluk arasındaki ilişkiye
yer vermek istiyoruz.
2.2.2.1 Dindarlık ve Mutluluk
Mutluluk (İngilizce: Happiness) kavramı tanımlanması zor bir kavramdır. Genel olarak
sözlükte, iyilik ve hoşnutluk durumu olarak açıklanmaktadır (Marar, 2004: 15).
Fromm mutluluk kavramını, insanın imkanlarını yaratıcı bir şekilde geliştirerek hem
dünya ile birleşmesi hem de kendi bütünlüğünü koruması olarak tanımlamıştır (Fromm,
1995: 220).
Mutlulukla ilgili görülen bazı değerlerin başında sevgi gelir. Kişinin başkalarından sevgi
beklemesinden çok sevebilmesi en büyük değer ve mutluluk kaynağıdır (Sayar, 2006: 19).
Birçok kişi için sevgi biricik mutluluk kaynağıdır. Fakat sevginin yaratıcı ve akla uygun
olması gerekmektedir. Karşılıklı saygının olduğu ve kişilik bütünlüğünün olduğu gibi
korunduğu yaratıcı sevgi ile sevinç ve mutluluk birlikte gelmektedir (Fromm, 1995: 218219).
Kişinin mutlu olmasını sağlayan ikinci değer ise ümittir. İnsanların hayata ümitle bakması,
onları hayatın güçlüklerine karşı ayakta durmalarını sağlayan güçlerden birisidir. Bunlarla
beraber cesaret, iyimserlik, özgürlük ve güvenlik, fedakârlık ve hayatı anlamlandırarak
yaşamak da mutluluğun kaynaklarındandır (Sayar, 2006: 19-21).
Dinî inançlar ve uygulamalar iyimserliği, pozitif dünya görüşünü desteklemektedir. Dinî
öğretilerin çoğu bir başkasına yardımı ve ilgiyi emreder. Affetmeye, şefkate, inceliğe,
merhamete, başkalarına karşı cömertliğe verdiği değerle toplum içerisinde insanlar
arasındaki bağı kuvvetlendirir. Bu dıştan yönelimli davranışların tümü insanları kendi
problemlerinden uzaklaştırabilir ve diğerlerinin yardımını görerek mutluluğunu arttırabilir.
Kişinin duygusal sıkıntılarını çözmesini kolaylaştırır (Koenig, Larson 2001: 72).
28
Antonovsky (1987)’e göre dindarlık ile mutluluk arasındaki olumlu ilişki şöyle
açıklanmaktadır: Din, hayata umutlu bakmayı ve hayatı anlamlandırmayı sağlar. Böylece
ruh sağlığına olumlu etki eder
Din, insanın hayatta karşılaştığı problemlere çözümler üretmesini sağlar (güçlü bir başa
çıkma mekanizması olarak işlev görür). Ayrıca, ruhsal ve fiziksel mutluluk etkileşim
halindedir. Kendisini fiziksel anlamda iyi hisseden insanlar ruhsal anlamda daha iyi, daha
az kaygılı ve daha az depresyona yatkın olurlar. Fiziksel sağlığa yardımcı olan duygusal
durumlar bağışıklık sistemine yardımcı olmaktadır. Din, alkol bağımlılığı, sigara,
uyuşturucu bağımlılığı, sağlıksız cinsel yaşam, intihar girişimleri, zorbaca davranışlara
meyilli olma ve sağlıksız diyet gibi kötü alışkanlıklara bağımlı olmayı azaltır. Bu durum
da sağlığı olumlu yönde etkileyebilir (Jones, 2004: 318-319).
Manevî hayatın, insandaki bazı kimyasal salgıları harekete geçirdiği ve bu kimyasalların
savunma sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı koruduğu bilinmektedir (Tarhan, 2003:
141).
Araştırmalar, dinî ibadetlere bağlı olan insanların daha çok sosyal destek ağı olduğunu ve
bunun da fiziksel ve psikolojik sağlık sonuçlarını olumlu yönde etkilediğini
göstermektedir (Jones, 2004: 319).
Lazarus ve Folkman’a göre (1984), Tanrı’ya, kadere ya da kâinattaki düzene duyulan
inanç, karşılaşılabilecek en kötü tecrübelerin bile bir anlamının olduğunu öğreterek,
kişinin ümidini kaybetmesine engel olur. Klausner da (1961) inancın, davranışa geçme
gücü olduğunu ve bu nedenle kaygı, ümitsizlik, gerginlik ve pasifliğin panzehiri olduğunu
ifade etmektedir. Din, temin ettiği kozmik açıklamalarla, hayatın yapısından kaynaklanan
boşluk, anlamsızlık ve ölüm kaygısı gibi varoluşla ilgili kaygılarla baş edebilme aracıdır
(Yaparel, 1987: 24).
Richard, Rector ve Tjeltveit (1999), terapistlerin, terapiye gelenlere, sorunlarıyla başa
çıkmaları, iyileşme ve değişimlerine yardımcı olmaları için manevî kaynak ve değerlere
ulaşmalarında yardımcı olmaları gerektiğini belirtmişlerdir (Pargament, 2005).
29
Ancak din, her zaman olumlu duyguları ve ilişkileri desteklemeyebilir. Suçluluk, utanç ve
korku duygularına da sebep olabilir. Bununla birlikte sosyal izolasyon, düşük kendilik
algısı, katı bakış açısı da yanlış uyum ile bağlantılı olarak ortaya çıkabilir. Fakat bulgulara
genel olarak bakıldığında dinî inançlar ve uygulamaların, daha iyi ruh sağlığı, yüksek
sosyal faaliyetler ve kişinin kendisine zarar veren eğilimlerin düşük olması ile bağlantılı
olduğu ortaya çıkmıştır (Koenig, Larson 2001: 72).
Din ile mutluluk (well being) arasındaki ilişkiyi tespit etmek amacıyla yapılan
araştırmalara bakıldığında, aralarında çoğunlukla pozitif yönde bir ilişki olduğu ortaya
koyulmuştur (Armaner, 1973: 10). Dinî bağlılık ve kararlılık ya da hayatın anlamı
arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmaların çoğu, bu olgular arasında olumlu ilişkiler
olduğunu göstermiştir.
Konuyla ilgili 100 çalışmadan 79’u dinî inanç ve davranışların hayattan memnun olma,
mutluluk ve yüksek moral ile olumlu bir ilişkide olduğunu ortaya koymuştur.
(Blazer&Palmore, 1976; Farakhan ve diğerleri, 1984; Graney, 1975; Kass ve diğerleri,
1991; Levin de diğerleri, 1996; Maton, 1987; Mosick, 1996; Ringdal ve diğerleri, 1995;
Ringdal, 1996; Tix & Frazier, 1997; Willits, Crider, 1988) (Koenig, Larson 2001: 71).
Din ve mutluluk kavramları yaş, sosyal statü ve diğer değişkenlere göre farklılık
gösterirler. Bu nedenle aralarındaki gerçek ilişkiyi tespit etmek için sürekli incelenmesi
gerekmektedir.
Compbell
ve
arkadaşları
(1967),
bu
doğrultuda
bir
çalışma
gerçekleştirmişlerdir. Hadaway’in (1978) yapmış olduğu tekrar analiz sonucunda, dinî
değişkenlerinin hepsinin mutlulukla ilişkisi olduğu görülmüştür. Örneğin kiliseye devam
etmenin iç huzuru korelasyon katsayısı 0.17 çıkmıştır.
Witter ve arkadaşları (1985), din ve mutluluk ilişkisi ile ilgili yaptıkları 56 araştırmanın
meta analizi sonucunda, aralarında pozitif bir ilişkinin olduğunu tespit etmişlerdir.
Chamberlain ve Zıka’ya (1988) göre, dinin özellikle hayata bir anlam ve amaç verme
duygusunda güçlü bir etkisi vardır (Hallahmi, Argyle, 2000: 453).
30
Steinitz (1980), yaşlılarda ahiret inancının mutluluğa sevk ettiğini ortaya çıkartmışlardır.
Schwab ve Peteren (1990), kullarına yardım eden, destekleyici ve bakıp gözeten Tanrı
inancına sahip olan kişilerde, yalnızlık duygusunun azaldığını tespit etmişlerdir (Hallahmi,
Argyle, 2000: 456).
Koenig ve Larson (2001: 72)’a göre, hayat şartlarını ve hayattan sonraki sonsuzluğu
kontrol eden, insanlarla ilgilenen ve onların isteklerine cevap veren, onlara yardım eden,
affedici, merhametli, güçlü Tanrı inancı insanın hayata bakışını olumlu etkiler.
Dull ve Skokon (1995), dinî inanç ve ibadetlerin, kişiyi mutluluğa götürecek olan
iyimserliği ve kontrol hissini arttırabileceğini belirtmişlerdir. Lowenthal ise (1993) dinî
buyrukların hepsini yerine getiren bazı bireyler için bu durum, stresten uzaklaşmanın
kaynağı olabileceğini savunmuştur (Hallahmi, Argyle, 2000: 457).
Beit Hallahmi ve Argyle’nin (1997: 184-186) araştırma sonuçlarında; belirli bir kiliseye
üye olanların olmayanlara, her hafta düzenli olarak kiliseye gidenlerin gitmeyenlere,
kendilerini Tanrı’ya daha yakın hissedenlerin hissetmeyenlere göre hayatlarından daha
fazla memnun oldukları görülmüştür.
Inglehart tarafından Avrupa’da yaklaşık 160.000 kişi üzerinde gerçekleştirilen araştırma
sonuçlarına göre, haftalık ibadetlerini düzenli olarak yapanlar arasında, hayatlarından
memnun olanların oranı %85’tir. Din ile ilgisi olmayan kişilerde ise bu oran %77’ye
düşmektedir. Bu bulgulara göre, dindarlık arttıkça ( özellikle ibadetlere katılım oranı
arttıkça ) mutluluk da artmaktadır (Yapıcı, 2007: 91).
Hayta’nın (1993: 147) bir grup İlâhiyat fakültesi öğrencisi üzerinde yaptığı araştırma
sonuçlarına göre, dinî hayat ve ibadetlerle hayatın anlamını yakalayan ve umutlu olan
gençler, şiddetli sıkıntı, öfke ve kaygı durumlarını, olumsuz düşünce değişimlerini daha az
yaşamaktadırlar. Ruh sağlığı açısından en zor dönemlerden olan bu çağda dinî hayat ve
ibadetler, kişide umut ve iyimserliği arttırmaktadır.
Dindarlık ile hayattan zevk alma ve öznel mutluluk arasındaki ilişkiyi yaşlılar üzerinde
inceleyen Akgül, Müslüman-Türk örnekleminde (2004), namaz ibadeti hariç dinî hayatın
31
diğer göstergeleriyle hayattan zevk alma ve mutluluk arasında anlamlı bir ilişkinin
olmadığını saptamıştır. Bu durum, mutluluk ile dinî hayatın ibadet boyutu arasında olumlu
bir ilişkinin var olduğunu kısmen desteklemektedir (Yapıcı, 2007: 96).
Bireyin sosyal, psikolojik, fiziksel ve manevî yönleri bir bütün olarak görülmelidir. Çünkü
bu yönler birbirleri ile etkileşim halindedirler.
Örneğin, çeşitli hayat stresleriyle başa çıkmaya çalışan kişilerle yapılan araştırmalarda,
dinî başa çıkmanın pozitif şekillerinde, hem daha düşük duygusal stressizlik hem de
Tanrıya ve kiliseye daha fazla yakınlığı içeren manevî sonuçlarla da ilişkilendirilmiştir
(Pargament, 2005: 289). Görüldüğü üzere, dindarlık ile mutluluk arasında karşılıklı bir
ilişki söz konusudur.
2.2.2.2 Dindarlık ve Özsaygı
Bireylerin kendileriyle ilgili olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerini ifade eden benlik
saygısı /öz saygı (self- esteem) kavramı James ile birlikte (1952) kullanılmaya başlanmış
bir tabirdir (Bacanlı, 1997: 13). Kişinin kendisine yönelik duygularını ifade eder.
Yüksek benlik saygısı bireyin kendine güven duymasını, becerilerine güvenmesini,
(Yapıcı, Kayıklık, 2005: 183) düşük benlik saygısı ise bireyin kendini değersiz, başarısız
hissetmesi anlamına gelir (Eysenck, Wilson, 1995: 78).
Benlik saygısı, kişinin kendisini olduğundan üstün görmesi değildir. Kişinin kendisini en
üstün, en güzel, en güçlü görmesi ve bu nedenle kıskanıldığını zannetmesi benlik saygısı
değil; büyüklük sanrılarıdır. Benlik kavramının abartılmasından kaynaklanan bu tür bir
benlik, paranoid kişilerde görülen yalancı benliktir. Bu kişilerin benlik kavramını
abartmalarının nedeni aslında temel güvensizliklerini örtmektir (Yörükoğlu, 1986: 93).
Darren E. Sherkat ve Mark R.Deed’in (1991) araştırma sonuçlarına göre, öz saygı ile dinî
katılım arasında anlamlı bir ilişki vardır. Buna göre dinî katılım arttıkça öz saygı da
artmaktadır (Sherkat, Reed, 1992: 259).
32
Ellison’ın (1993) Afro-Amerikalılar üzerinde dindarlık, genel psikolojik durum ve öz
saygı arasındaki ilişkiyi ele aldığı çalışma sonucuna göre Tanrı’ya inanan, kiliseye devam
eden ve ibadetlerini yapan; yani dindarlık düzeyi yüksek olan kişilerin öz saygı düzeyleri
ve genel psikolojik durumları daha iyidir.
Yapıcı ve Kayıklık’ın (2005) üniversiteli gençlerin dinsel hayatlarının çeşitli boyutları ile
öz saygı ve kaygı düzeylerinin araştırıldığı çalışmalarında, dindarlık eğilimleri ile öz saygı
ve kaygı arasında bir ilişki bulunamamıştır (Yapıcı, Kayıklık, 2005: 196-197).
2.2.2.3 Dindarlık ve Kaygı
Kaygı (anxiety), nedeni belirsiz, bilinçdışında gerçekleşen korku veya giderilemeyen
istekler sebebiyle açığa çıkan sıkıntı, endişe halidir (Bakırcıoğlu, 2006: 147). Lewis’in
(1970) aktarımına göre Latince anxius’tan gelen anksiyete kavramı, kaygı ve üzüntü hali
olarak açıklanmıştır (Beck, Emery, 2006: 48).
Horney’e göre kaygı, gerçek hayatta karşılaşılan tehlikelerle orantılıdır denilemez. Daha
çok kişinin zihninde kurguladığı tehlikelere karşı gösterdiği tepkilerdir. Kaygının
yoğunluğu, karşılaşılan durumun kişi için taşıdığı anlamla orantılıdır ve kaygının
nedenleri kişi açısından belirsizdir (Horney, 2003: 37-39).
Kaygının ruhsal ve fiziksel pek çok belirtileri vardır: Panik, endişe, güvensizlik, gerginlik,
tedirginlik, şaşkınlık, ağız kuruluğu, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı, halsizlik, çarpıntı,
güçsüzlük, iştahsızlık, kan basıncında düşme ya da yükselme, mide-bağırsak yakınmaları,
kas gerginliği, solunumda artış, titreme, terleme ve uykusuzluk bunlar arasındadır
(Köknel, 1982:162).
Kaygı yaşayan kişilerde psikolojik olarak korku, panik ve vehim gibi hislerle birlikte
düşüncelerine hakim olan mutsuzluk eğilimleri de görülmektedir (Sheehan 1999: 5).
Kaygı, bilinçdışı olması nedeniyle üstü kapalı bir şekilde bizde bir şeylerin bozulduğunun
işaretini verir ve bizi bu bozukluğu düzeltmeye zorlar. Bu durum, kişiye üstü kapalı bir
meydan okumadır. Bazı tavırlarımızı değiştirmeyi kabul etmek kolay değildir. Hatta en
33
güçlü direnişi bu kabullenişte gösteririz. Bu nedenle bu tür bir meydan okumadan
hoşlanmayız.
Stres ve kaygıya neden olan ortamların kişi üzerindeki olumsuz etkisi, bazı inançların
benimsenmesiyle azaltılabilmekte veya tamamen önlenebilmektedir. Örneğin, ölüm
konusunda tedirgin ya da üzgün olan bir kimse için, öldükten sonra hayatın olduğuna
duyulan inanç, tatminkâr bir uyum sağlayacaktır (Yaparel, 1987: 26-27). Ahiret inancının,
inananlara zor anlarında ümit sunduğu, vicdan azabı ve korkularını yatıştıracak teselliler
oluşturduğu ve endişeyi azalttığı tespit edilmiştir (Karaca, 2000: 250). Ahiretteki ilahî
adalet inancı, beşerî hayatta haksızlığa uğrayan bireyin psikolojisinin bozulmasına karşı
bir denge işlevi görmekte ve toplumsal barışa da önemli bir katkı sağlamaktadır (Koç,
2002: 127).
Yedi klinik çalışmanın altısında dinî müdahalenin, kaygı derecesini azalttığı tespit
edilmiştir (Azhar ve diğerleri, 1994; Carlson ve diğerleri, 1988; Kabat-Zinn ve diğerleri,
1992; Miller ve diğerleri, 1995; Razali ve diğerleri, 1998; Xiao ve diğerleri, 1998). Dinî
aktiviteyi motive ettiği sürece bu aktivitelerin zamanla kaygıyı azaltacağı belirtilmiştir
(Koenig, Larson, 2001: 71).
2.2.2.4 Dindarlık ve Sosyal Destek
Sosyal destek, bireye çevresindeki kişiler tarafından yapılan yardımdır. İnsanlar, kriz veya
duygusal gerginlik durumlarında, aile veya arkadaş çevresi gibi kişilere dayanma ihtiyacı
hissederler. Bu ve buna benzer yardımcılardan oluşan destek ağı, bireyin uyum sürecini ve
sağlığını olumlu yönde etkiler (Yılmaz ve diğ., 2008 :72 ).
Birçok araştırma sonucunda, stresli olayların bastırılması, duygusal kargaşayı önlemesi,
psikolojik sağlığın arttırılması ve iyileşmenin kolaylaşması gibi durumlarda sosyal
desteğin etkisinin önemi görülmüştür (Myers, 1993; George, 1992; House ve diğerleri,
1988). Din ve sosyal destek ile ilgili incelenen 20 çalışmanın 19’unda, yüksek sosyal
destek ile dinî bağlılık arasında önemli bir ilişki bulunmuştur (Bradley, 1995; Ellison &
34
George, 1994; Idler& Kasl, 1997; Koenig ve diğerleri, 1997; Ortega ve diğerleri, 1983)
(Koenig, Larson 2001: 72).
Aile ortamı, insanın doğal ve manevî gelişimi açısından en uygun ortamdır. Aile
içerisindeki ilişkilerin temelini anne ve babanın birbirine karşı tutumu belirler. Anne ve
babanın karşılıklı bağlılık içerisinde sevgi, disiplin ve özerkliğe yer vermesi ve çocuklara
karşı olumlu tutumları sağlıklı iletişim ve benlik gelişimine büyük ölçüde yardımcı olur
(Hökelekli, 2004: 59-60).
Koenig, dinî inanç ve uygulamaların evliliği, aile bağlarını veya aile dışı ilişkileri
düzenleyici ilkeleriyle insana büyük destek sağladığını belirtmiştir. Araştırmalar
sonucunda, evlilikteki mutluluk ve tutarlılığın yüksek dindarlık ile büyük oranda bağlantılı
olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan 38 çalışmanın 35’inde, yüksek dindarlığın arkasında
tutarlı ve mutlu evlilikler olduğu ortaya çıkmıştır (Koenig, Larson 2001: 72).
Bulgular, ibadetlere bağlı olan insanlarda sosyal desteğin arttığını ve bu durumun ruhsal
ve fiziksel sağlıklarında önemli bir rol oynağını göstermiştir. Araştırma sonuçları, dini
bağlılıklarda, daha çok sosyal destek ağı olduğunu ve bu durumun fiziksel ve psikolojik
sağlığı olumlu yönde etkilediğini göstermektedir (Jones 2004: 318).
Ayrıca, birçok araştırma sonucu, dinî cemaat üyelerinin üye olmayanlara göre
hayatlarından daha memnun olduklarını ortaya koymuştur (Hallahmi, Argyle, 2000: 453).
Argyle’in (1996) İngiltere örneğinde, kilise arkadaşlıklarının daha yakın kabul edildiği ve
bu nedenle kilisenin sosyal destek açısından güçlü bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir.
Bunun nedeni, ibadetlerin ve inanç duygularının ortak paylaşım alanı olması ve dinî
topluluğun kabul ve sevgi hislerini sunması olarak açıklanabilir (Hallahmi, Argyle, 2000:
455).
Moberg ve Taves (1965), iç huzurunun kapsamlı bir ölçümü için Minnesota’da, 1343 yaşlı
kişiden oluşan bir örneklem grubuyla yaptıkları araştırma sonucunda, kiliselere (çeşitli
dini cemaatlere) bağlı olmanın yüksek düzeyde huzurlu olma ile ilişkili olduğunu ortaya
çıkartmışlardır. Idler (1987)’in New Haven’da 2811 yaşlı örneklem üzerinde yaptığı
35
araştırma sonucunda, kiliseye gidenlerde ve özel ibadet yapanlarda depresyonun azaldığı
görülmüştür (Hallahmi, Argyle, 2000: 460). Bir başka araştırmada, Swanson (1971),
sosyal açıdan topluma katılımı yüksek olan kimselerin, bazı dinî inançları kabullenme
ihtimallerinin daha yüksek olduğunu bulmuştur. Bu ve buna benzer araştırma sonuçları,
dinî inanç ya da dinî hayat ile sosyal uyum arasında olumlu bir ilişkinin olduğunu
göstermektedir (Yaparel, 1987: 25).
Bir başka çalışmada (Krause ve diğ., 2001), kilise tabanlı destek üç kategoriye ayrılmıştır:
Din adamlarının manevî desteği, din adamlarının duygusal desteği ve rahiplerin duygusal
desteği. Dinî başa çıkmada, manevî desteğin en büyük güvence olduğu bulgular
sonucunda ortaya çıkmıştır.
Aslında
sosyal
desteğin,
din
ve
sağlık
arasındaki
uzlaştırıcı
görevi,
basit
genelleştirmelerden daha karmaşık bir yapı arz etmektedir. Cemaat içerisinde olan
kişilerin tecrübeleri açıkça sağlığa yardımcı olmaktadır. Ancak, rahiplerle ve din
adamlarıyla zıtlaşmaların olması daha kötü sağlık sonuçlarına neden olabilmektedir(
Jones, 2004: 319).
2.3 Yetişkinlik Dönemi
Latince büyümek “adolescere” sözcüğünden türeyen yetişkin “adult” sözcüğü “büyümüş
kişi” anlamına gelmektedir. Burada hem fiziksel hem de psikolojik bir büyümeden
bahsedildiği için yetişkinliğin tanımını yapmak güçleşmektedir. Yalnızca yaş kriterine
dayalı bir yetişkinlik tanımı yeterli görülmemektedir (Onur, 2007: 55-56). Bununla
beraber kendi içerisinde “ilk yetişkinlik”, “orta yaş” ve “yaşlılık” olarak üç gelişim
aşamasında incelenen yetişkinlik dönemi, ergenlik ve gençlik yıllarından sonra hayatın
sonuna kadar devam eden evrenin genel adıdır (Hökelekli, 1993: 281).
Yetişkinliğin tanımlanmasında biyolojik değişimlerle beraber toplumsal kriterler de
dikkate alınmaktadır. Biyolojik yaşlanma, insan organizmasının zamanla yapı ve
işleyişinin değişimlerine dayanır. Toplumsal yaşlanma ise bireyin zaman içerisinde
üstlendiği ya da terk ettiği rollerle ilgilidir. Bireyin yaşam süreci hem toplumsal hem de
36
biyolojik evreleri içerir. Bu nedenle, bireyin yaşam döngüsünde toplumsal açıdan
işaretlenmiş geçiş evreleri vardır (Onur, 2007: 56).
Yetişkinliğin sosyolojik, psikolojik ve biyolojik açılardan göstergeleri vardır. Ancak bu
göstergeler de her zaman kesin sonuçları bildirmeyebilir. Örneğin, 30 yaşındaki bir kişi
hukuksal anlamda yetişkin olarak kabul edilebilir. Ancak kişi, psikolojik veya sosyolojik
açıdan beklenilen özellikleri göstermeyebilir. Aynı şekilde, 16 yaşındaki bir birey de
kendisini yetişkin olarak hissedip ona göre davranışlar sergileyebilir. Douglas C. Kimmel,
kişinin hissettiği yaşta olduğunu belirtmiştir (Köylü, 2004: 46-47).
Yetişkinlik dönemlerini yazarlar farklı biçimlerde ele almışlardır. Örneğin Neugarten ve
Moore (1968) genç yetişkinliği 20-30 yaşlar arasında, Havighurst 18-35 yaşları arasında,
Erikson 20-40, Bühler ise 25-45 yaşları arasında ele almışlardır. Sosyo-ekonomik sınıflar,
kültürel şartlar, tarihsel olaylar, kişilik farklılıkları gibi etkenler bu farklılığı ortaya çıkaran
sebeplerden bazılarıdır (Onur, 2007: 101-102). Çalışmamız 21-60 yaş arası yetişkinlerle
ilgili olduğu için ağırlıklı olarak genç yetişkinlik ve orta yaş üzerinde durulacaktır.
2.3.1 İlk Yetişkinlik Dönemi
Bühler’in kuramında 25-45 yaşları arası, büyümede kararlılık dönemi olarak
gösterilmiştir. Bu dönem, kişi için yükselme dönemidir. Birey bu evrede, amaçlarını özel
ve kesin bir biçimde kendisi belirler (Onur, 2007: 64).
Roger L. Gould’un dönüşüm kuramında, genç yetişkinlerin dört evreden geçtiği
düşünülür. 16-22 yaş aralığında insanlar anne babalarının dünyalarından ayrılırlar ve
kimliklerini güçlendirirler. 22-28 yaş aralığını oluşturan ikinci evrede, özerkliğin
yerleşmesiyle kişiler amaçlarını gerçekleştirmeye çalışır. 28-34 yaşları arasında amaçlar,
evlilikler yeniden gözden geçirilir. 35’li yaşlara doğru ise orta yaşların farkına varılmaya
başlanır ve hoşnutsuzluklar artar. Yaşamın zor, belirsiz ve acılı gelebileceği bu istikrarsız
evre, 45 yaşlarına kadar sürebilir. Evre ile bunalım arasında ilişki kuran Gould’a göre
ergenlikteki kadar umutsuz olmasa da orta yaşlarda da kargaşa yaşanır. Kısaca Gould’un
kuramında yirmili yaşlarda kişinin yeni roller edinmesi, otuzlu yaşlarda sorumlulukların
37
artması nedeniyle sıkışmışlık duygusu; kırklı yaşlarda ise hayatın hızlı akıp gitmesi
düşüncesiyle ivedilik duygusu hâkimdir (Onur, 2007: 84).
Levinson bu dönemi, erken yetişkinlik geçişi (17-22), yetişkin dünyasına giriş (22-28),
yetişkin dünyasına geçiş (28-33), sakinleşme veya durulma (33-40) olarak dört yaş
dönemine ayırmıştır (Köylü, 2004: 54).
Erik Erikson (1984: 31), insan hayatını sekiz evrede düşünmüştür. Bu evrelerden altıncısı
genç yetişkinlik (yakınlık kurmaya karşı yalnız kalma) evresidir. Genç yetişkin, kendi
kimliğini başkalarınınkiyle kaynaştırmaya istekli ve yakınlık kurmaya hazırdır. Ancak
benlik yitimi korkusu nedeniyle yakın bağlılıklardaki dayanışma, cinsel birlik, yakın
arkadaşlıklar gibi durumlardan kaçınma davranışına yol açabilir. Bu durum, derin bir
yalnız kalma duygusuna neden olabilir (Erikson, 1984: 31). Yalnız kalma ve yakınlık
kurulmaya yol açan ilişkilerden kaçınma bu evredeki en tehlikeli durumdur. Bunlar, kişide
önemli karakter sorunlarına yol açabilir (Erikson, 1984: 35).
Sheehy’e göre, 20 ile 30 yaşları arasındaki kişi, kendisini yetişkinler dünyasına kabul
ettirmeye çalışır. Bu dönemde kişinin aldığı kararlar değişebilirlik arz eder. Ancak bu
kararlar yaşam biçimini oluşturduğu için önemlidir (Sheehy, 1977: 34-35). Bu dönem
bireyin evlenme, iş bulma veya iş kurma, askerlik ve eğitim gibi unsurları tamamladığı
veya tamamlamaya çalıştığı bir dönemdir. Hayata idealistçe ve umutla yaklaşan birey
azimli, kararlı, inançlı ancak tecrübesizdir (Şentürk, 1997:115).
Bu dönemde kişi için kariyerini sağlamlaştırmak önemli bir unsurdur. Bu nedenle
enerjilerini, kendilerini mesleklerinde kabul ettirmek ve sağlam bir statüye sahip olmak
için harcarlar (Yaparel,1987: 14). Gençlik yıllarında meslek edinme arayışı, ilk yetişkinlik
yıllarında “mesleğime ne katabilirim?” arayışına dönüşür ( Mehmedoğlu, 2004: 59-60).
Bu dönemin fiziksel, psikolojik ve sosyal özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
38
2.3.1.1 Fiziksel Özellikleri
Fiziksel açıdan hayatın en aktif ve parlak dönemi ilk yetişkinlik yıllarının 20-30 yaş
dönemidir. Beden 17 yaşına kadar kas ve kemik gelişimini tamamlar. Güç ve kuvvetteki
artış ise 30 yaşına kadar devam eder. Kısaca, ilk yetişkinlik dönemi güç, kuvvet, tazelik ve
genel gençliğin fizikî çekiciliğini kapsayan bir dönemdir (Köylü, 2004: 55).
Bu dönem, aynı zamanda kişinin zihinsel kapasitesinin en üst düzeye ulaştığı bir
dönemdir. Birey, toplumdaki sosyal etkileşimi anlayabilecek, diğerlerinin bakış açısını ve
değerlendirmelerini kavrayabilecek düzeyde bir zihinsel yapıya sahip olabilecektir.
Biyologlara göre, 30 yaş yetişkinlik dönemi, biyolojik değişim için bir dönüm noktasını
oluşturur. Kişi, 30 yaşına kadar biyolojik yönden en yüksek seviyededir; ancak bu yaştan
itibaren yavaş yavaş bir düşüş sürecine geçer (Köylü, 2004: 56 ).
Yirmi ile kırk yaşlarını kapsayan ilk yetişkinlik dönemi, biyolojik yönden zengin
olmasıyla birlikte büyük tezat ve streslerin de yaşandığı dönemdir. Kişisel tatmin olma ve
haz arayışı beraberinde stresi de getirir (Köylü, 2004: 57).
2.3.1.2 Psikolojik Özellikleri
Erikson’a göre bu dönemdeki genç yetişkinlerin belirleyici psikolojik özellikleri;
bağımsızlık, kişilik, dostluk ve yakın ilişkilerdir. Bağımsızlık, gençlerin aile bağlarından
ayrılıp toplumda kendi kişiliklerini kurmaya çalışmaları ve böylece kendi değer
sistemlerini oluşturmaları; kişilik, kişinin ben-merkezli dünyasından çıkıp daha geniş
seçenekler ve değerler dünyasına geçiş yapmasıdır (Köylü, 2004: 57-58). Üçüncü temel
özellik olan yakın ve samimi bir dostluk kurma duygusunda ise kişinin hemcinsiyle veya
karşı cinsle yakın ilişkiler kurması vardır (Uysal, 2006: 212).
Sheehy’e göre, otuzlu yaşlara doğru birey, aldığı kararları ve ilişkilerini gözden geçirerek
yeni kararlar alabilir, ilişkilerini kesebilir veya daha da derinleştirebilir. Ayrıca bu evrede
sık görülen tepkilerden birisi de yirmi yaş evresindeki davranışlardan uzaklaşmaktır.
Gerçekçi idealler edinilir ve yeni yollara sapılır. Evli olmayanlar kendilerine eş arar,
39
çocuğu olmayanlar aileyi genişletmeye yönelir, evli kadınlar çocuk bakımı ve ev
işlerinden farklı olarak çeşitli alanlara yönelirler (Sheehy, 1977: 36).
Allport’a göre 20 ve 30 yaşlarda, beklentilerin gerçeklerle uyuşmadığının fark edilmesi
kişide kaygı ve uyumsuzluğa yol açar. Bu nedenle Allport, bu evreyi insan hayatının en
problemli dönemi olarak belirtmiştir (Allport, 1961: 106).
William James birçok kişide karakterin, 30 yaş ile birlikte bir alçı gibi katılaştığını ve bir
daha kolayca yumuşamayacağını ifade etmiştir (Uysal, 2006: 213).
2.3.1.3 Sosyal Özellikleri
Yetişkinlik çağında, diğer çağlardan farklı olarak birden fazla rol ve özellik vardır.
Yetişkinlerin, meslek sahibi olma, aile kurma, çocuk yetiştirme, uygun sosyal bir grup
bulma, vatandaşlık görevlerini yerine getirme gibi birden çok görevleri vardır (Köylü,
2004: 60).
Yetişkinlik döneminin en önemli gelişim özelliklerinden olan evlilik, hem sosyal hem de
psikolojik gelişim özellikleri açısından önemlidir. Önemli bir uyum meselesi olan anne
baba olmak bu dönemin en temel özellikleri arasındadır. Bazı araştırmacılar annebabalığın uyum problemlerinin yaşandığı stres dolu bir dönem olduğunu belirtmişlerdir.
Bazı aileler açısından çocukların, eşlerin birbirleri arasındaki ilgiyi azalttığı görüşü varsa
da birçok eşin, anne-baba olmaktan memnun ve çocuklarıyla mutlu olduklarını
aktarmışlardır (Uysal, 2006: 213).
2.3.1.4 İlk Yetişkinlik Döneminde Din
Yaş ile dinî inanç ve davranış arasında meydana gelen değişiklikler için üç model öne
sürülmüştür. İlk model, geleneksel (traditional) olarak adlandırılır. Buna göre 18-30 yaş
arasında dinî aktivitede düşüş yaşanırken 30 yaş sonrasında kesin bir artış meydana
gelmektedir. İkinci teori olan kararlılık (stabilite) modeli, yaşın ilerlemesiyle dinî
aktivitede herhangi bir değişikliğin olmadığıdır. Üçüncü model olan ilgisizlik
(disengagement) teorisinde ise yaşın ilerlemesiyle birlikte dinî aktivitede bir düşüşün
40
yaşandığı savunulur. Ülkemizde ortaya çıkan sonuçlar genellikle geleneksel (traditional)
modeli desteklemektedir ( Mehmedoğlu, 2004: 164).
Fowler’a göre bu dönemde kişi, sahip olduğu inanç ve değerleri sorgulayıp inceleyerek
yeniden kurmaya yönelir. Bu inançlar düşünülüp incelenerek ve eleştirilerek kabul
edilirler (Fowler, 2000: 97-99).
Bu dönemin başlangıcında görülen ibadetlere karşı ilgisizlik, evlenip anne baba olmaya
başlanıldığında azalır. Bireyler, çocuklarını iyi yetiştirmek ve onlara iyi birer örnek olmak
arzusuyla dinî görevlerini yerine getirme gayreti içerisinde olurlar (Peker, 2000: 174).
Ancak dine olan bu ilgiyi sadece sosyal ve ahlakî güdülerle açıklamak doğru değildir.
İnsanın yaşının ilerlemesiyle birlikte karşılaştığı olaylar, tecrübeler kişinin kendisi ve
çevresiyle hesaplaşmasına, hayatı anlamlandırmaya çalışmasına sevk eder. Bu durum,
kişinin ruhî yaşayışında sıkıntı ve bunalımlara sebebiyet vermesiyle birlikte şuur
genişlemesine yol açar. Şu halde kişi, bu dönemlerde dini derinden hissederek kendisinde
içselleştirmeye yönelir (Hökelekli, 1993: 283).
2.3.2 Orta Yetişkinlik Dönemi
Orta yaşın başlangıç ve bitişi hakkında farklı görüşler vardır. Robert J. Havighurst, 30-35
yaş arasını, Levinson ise 40-60 yaş arasını orta yaş dönemi olarak ele almışlardır. Ancak
bir çok psikolog bu dönem aralığını 35-55 yaş olarak belirlemiştir (Köylü, 2004: 63).
Levinson’un orta yaş geçişi olarak adlandırdığı bu evre, yaklaşık kırklı yaşlarda ortaya
çıkar. Bu dönem, bireyin elinde olanlar ile gerçekten istediklerinin ne olduğunu
sorguladığı bir dönemdir. Kırk beş yaşlarında ise yeniden kararlılık dönemi ortaya çıkar.
Bu kararlılık dönemi de üç-dört yıl devam eder (Onur, 2007: 60-61).
Orta yaş, bireyin artık eskisi gibi olmadığını anlamaya başladığı kritik bir dönüm
noktasıdır. Hareketsel yeteneklerde azalma durumları, görme ve işitme bozuklukları,
cinsel isteğin azalması, ileriki zamanlarda tehlikeli olabilecek hastalıkların ortaya çıkması
bu dönemin fiziksel özelliklerindendir. Ruhsal açıdan birey, daha önceki yaşamında
41
yaptıklarıyla hesaplaşma, gençliğindeki idealleriyle geldiği nokta arasındaki farklılıkları
araştırma gibi durumları yaşar. Bu hesaplaşmanın sonucu tatminkâr bir şekilde
sonuçlanmayabilir (Armaner, 1973: 131).
Erikson’a göre bu dönemde, gelecek kuşağı kurmaya ve yönlendirmeye yönelik
“üretkenlik” önem kazanmaktadır. Üretkenlik, sadece çocuk sahibi olmayı değil
yaratıcılığı da kapsamaktadır (Erikson, 1984: 36-37).
Jung’un düşüncesine göre her şeyde bir erkek, bir de dişi taraf vardır. Orta yaşlardan
itibaren kadınlardaki erkeksi yönler, erkeklerdeki kadınsı yönler açığa çıkar. Kadınların
annelik yanı bittiğinde; işe giden, daha sert görüşlü, toplumsal ilişkiler geliştirmeye
çalışan özellikleri ağır basar. Erkekler ise daha hassas ve daha az iddiasız olurlar
(Kayıklık, 2003: 41).
Fizikî ve psikolojik değişimlerden dolayı 40 yaş, insan hayatında evrensel bir dönüm
noktası olarak kabul edilmiştir (Köylü, 2004: 63). Bu dönemin temel özelliği, meydana
gelen fizikî ve psikolojik gelişmelerdir. 40 yaşından sonra zihin ve organizma açısından
bir gerileme yaşandığı görülür. Şehvanî duygular, kendini beğenmişlik, kızgınlık, hırs, ilgi
ve destek bekleme gibi konularda gençlik dönemine oranla bir azalma görülebilir. Bu gibi
dürtülerde meydana gelen azalma bazen hayata olumlu yönde etki edebilir. Orta yaş
evresindeki kişiler duygularını kontrol ederek daha gerçekçi davranabilirler (Uysal, 2006:
215).
İlk yetişkinlik dönemi güçlülük, hızlılık, üretim ve dayanma gücünü temsil ederken, orta
yaşlılık bilgelik (wisdom), merhamet, sevgi, karar verme, âlicenaplık ve geniş kavrama
gibi özellikleri barındırır. Bu dönemde sanat, politika, bilim ile ilgilenen kişiler, topluma
üst düzeyde katkı sağlarlar. İnsanlar için orta yaş dönemi, yavaş ya da hızlı bir durgunluk
dönemidir. Ancak kişilerin hayatlarındaki durgunluk, düşüş ya da verimlilik çoğunlukla
yaşantılarla paralel olan bir durumdur (Köylü, 2004: 64). Orta yaş döneminin fiziksel,
psikolojik ve sosyal özelliklerini kısaca sıralayalım:
42
2.3.2.1 Fiziksel Özellikler
İnsan hayatında hazır bulunuşluk, gelişim, büyüme ve olgunlaşma içi içe geçmiş ve
birbirini tamamlayan yapılardır. Yetişkin bireyin organizması çocuk ve gençlere oranla
belirli bir düzene girmiştir.
Biyolojik değişiklikleri, yetişkinlerin fiziksel gelişimini etkileyen faktörlerin başında
sayabiliriz. İnsanın vücut organları arasındaki oran, dokular ve hormonlardaki
değişiklikler, duyu organlarında başlayan gerilemeler gözlemlenen fizyolojik özellikler
arasında yer alabilir (Kurt, 2000: 90).
Yetişkinlerde boy ve ağırlık 20 yaşından önce artar. 30-35 yaşlarından sonra ise sadece
kilo artışı görülür. Belirli bir yaştan sonra ise kilo artışı da azalır. Bununla birlikte iç
organlarda da değişim yaşanır. Yaşın ilerlemesiyle iç salgı bezlerinin etkinliği azalır,
hücreler daha çabuk yıpranarak daha geç yenilenir. Ayrıca yaralar da daha geç iyileşir
(Kurt, 2000: 90).
Dokunma, koklama ve tat alma duyularında kırklı yaşlardan sonra duyarlık azalmaya
başlar (Kurt, 2000: 92). Bu dönemde en önemli değişiklik görme ve işitmede meydana
gelir. 40-50 yaşlarından sonra görmede keskinlik özelliğinde kesin ve ani kayıplar başlar
(Köylü, 2004: 65). 20’li yaşlarda en üst seviyeye çıkan görme duyusunun bundan sonra
yavaş ve belirsiz bir şekilde netliğinde azalma yaşanır. Genellikle uzağı görme yeteneği
diğer duyulardan daha önce bozulur (Kurt, 2000: 91). Yaşlandıkça gözlerde esneklik ve
saydamlık kaybı olur. Kusurlu renk görüşü, göz bebeklerinde küçülme ve katarakt
durumları artar (Köylü, 2004: 66).
Birçok insan işitmede en üst noktaya 14 yaşından sonra ulaşır. Bu yaştan 65 yaşına kadar
yavaş yavaş ancak sürekli olarak bir düşüş söz konusudur. 15 yaşındaki bir çocuğun
duyma seslerini algılayıp anlama problemi % 5 iken 65 yaşındaki kişilerde bu oran
%65’tir. Kadınlar düşük seslere karşı hassasiyetlerini, erkekler ise yüksek seslere karşı
hassasiyetlerini kaybederler. Bu durum, yaşlı kadınların kadınlarla, yaşlı erkeklerin ise
erkeklerle daha iyi diyalog kurmalarını sağlamaktadır. İşitme problemi psikolojik açıdan
43
kişilerin sosyal ortamlardan kendilerini çekmelerine, güvensiz ve bir şeyler yapmaya
isteksiz olmalarına da neden olabilir (Köylü, 2004: 66). Bazı yaşlıların, sözlerinin ya da
davranışlarının uygun olmayacağı korkusuyla sosyal iletişimden uzaklaşmaları buna örnek
olarak gösterilebilir (Uysal, 2006: 217 ).
2.3.2.2 Psikolojik Özellikler
Orta yetişkinlikte hissedilmeye başlanan yaşlılık ile ilişkili biyolojik değişiklikler
nedeniyle kişiler, gençlik ve ilk yetişkinlik dönemlerine özlem duymaya başlarlar. Birey,
18-35 yaş dönemlerinde ileriye yönelik bir bakış açısına sahiptir. Aşk, evlilik, yuva kurma
gibi ileriye dönük yatırımlar kişinin zihnini meşgul eder. 36-50 yaş aralığında ise kişinin
zihni hem ileriye hem de geriye yönelmiştir. 51-65 yaşlarında zihin geçmiştedir. 65
yaşından sonra ise geçmişe ait anılar ve düşünceler ile yaşanılır (Köylü, 2004: 67-68).
Orta yaş evresindeki çiftlerde, çocukları büyümüş olan kadın kendisine daha fazla zaman
ve enerji ayırma imkânı bulur. Bu nedenle kendisini daha özgür hisseder. Aynı dönemdeki
kocalar ise mesleklerinin artan sorumluluklarından veya işleriyle ilgili anlamsızlıklardan
yakınırlar.
Orta yaş evresindeki kişi için zaman algısı değişmiştir. Artık doğumdan o güne kadar olan
zaman yerine, ölüme kadar olan zaman olarak değerlendirirler. Ölümün yaklaştığı ve
kaçınılmazlığı açıkça hissedilmeye başlanır (Geçtan, 1984:102-103).
Armaner’e göre bireyin yaşadığı bedensel rahatsızlıklar, öğrenme güçlüğü, motivasyon
eksikliği gibi nedenler orta yaşa uyumunu güçleştirmektedir. Özellikle gençlik ve ilk
yetişkinlik yıllarındaki gibi bireyin beklentileri doğrultusunda çabalayacağı motivasyonu
olmaması bunda etkendir. Bu nedenle orta yaş dönemi, kişide endişe, huzursuzluk ve
duygusal çatışmalar meydana getirir (Armaner, 1973: 132).
Bu dönemdeki kişilerin, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine özlemle bakmaları psikolojik
açıdan en belirgin özelliklerinden birisidir. Bunun en önemli nedeni ise biyolojik açıdan
bazı değişikliklerin hissedilmeye başlanmasıdır. Kişi hayat yolculuğunun ortasındadır ve
hayatın sınırlılığını, ölümün kaçınılmazlığını zihnine yerleştirmiştir (Uysal, 2006:217).
44
Çoğunlukla araştırmacılar, 35-50 veya 40-50 yaşları arasında yaşanan bunalımdan
bahsetmişlerdir.
Bu
bunalımlar,
kişinin
hayatını
sorgulaması,
yaşam
şartlarını
beğenmemesi, yaşam şeklini değerlendirmesi ya da ayak uydurmaya çalışması gibi
sebeplerden kaynaklanabilir (Köylü, 2004: 69).
Orta yaş dönemini bir bunalım ve kaos dönemi görenlerin yanında bu dönemin verimli bir
çağ olduğunu belirtenler de vardır. Bu dönemin olumlu olarak görülmesinin nedeni,
kişinin önceden yapmış olduğu hatalarının farkına varması; kişinin hayatına yön verecek
yeni durumları araştırmasına ve sorgulamasına imkân sağlamasıdır. Kişi, bu dönemde
kendisini güçlü ve zayıf yönleriyle kabullenmiştir (Uysal, 2006:219 ). Benliğinin baskı
altında tutulmuş kısımlarını yüzeye çıkartarak yeni bir benlik bütünlüğü meydana getirir.
Bu benlik, topluma veya kültüre hoş görünmekten uzak sadece kendisine ait olan bir
benliktir. 40 ve 50 yaşları arasında ise dengeli, sağlam ve tatminkâr bir dönem başlar
(Sheehy,1977: 39-40).
Kısacası orta yaş dönemini, kişilerin zayıf ve güçlü yönlerini bir bütün olarak görüp
değerlendirdikleri bir dönem olarak niteleyebiliriz.
2.3.2.3 Sosyal Özellikler
Orta yaş dönemi, bireyin toplum üzerindeki etkisinin en yüksek seviyede olduğu
dönemdir. Aynı şekilde toplumun da onlardan beklentisi en üst seviyededir. Aile içi
ilişkiler de bu dönemde ön plandadır. Aile üyelerinden birisinin görevini yapmaması
ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir (Uysal,2006: 220).
Gençlik döneminde çocukluğun cinsel içgüdü ve aşağılık duygusundan kurtulan kişi 35-40
yaşları arasında önemli değişimler yaşar (Onur, 2007: 65). Başlangıçta belirgin olmayan
bu değişim zamanla ortaya çıkar. Ona göre kişilik, yaşam döngüsünün birinci ve ikinci
dönemlerinde farklı yönde gelişecektir. Yaşamının birinci döneminde, kişi için toplumsal
ödüller ve dış dünya ile ilişki kurma önemlidir. Yaklaşık olarak kırk yaşlarına doğru
başlayan ruhsal değişimde ise birey hırslarının ve hedeflerinin değerinin yitirildiğini
45
hisseder. Bu dönemlerde kişi, dış dünyadan uzaklaşıp iç dünyasına doğru yönelir ve gizil
güçlerini tanımak için bilinçdışına yönelir (Onur, 2007.67).
2.3.2.4 Orta Yaş Bunalımı
Gelişimsel durumların, bireyin toplumsal desteklerini ve içsel kaynaklarını tehdit etmeye
başlaması ile ortaya çıkan psikolojik ve fiziksel bunalımların tümüne orta yaş bunalımı
diyebiliriz. Orta yaş dönemindeki birey, şartlarına göre amaçlar edinmeyip yüksek
beklentiler edinirse, bu beklentileri karşılayamamaktan ötürü sıkıntınlar yaşayabilir.
Colarussa, orta yaşta olan bireyin zamanın sınırlılığı ve ölümün kaçınılmazlığı konusunda
farkındalık kazandığını belirtir. Orta yaştaki bireyin çocukluktan ayrılan en önemli
düşüncesi ölüm düşüncesidir (Kayıklık, 2003: 51-52).
Orta yaş insanı iyice yaşlanan anne babasına bakmakla yükümlü olduğunu ve iş yerindeki
gücünün de azalmaya başladığını fark eder ve yeni arkadaşlıklar kurmaya çalışır
(Kayıklık, 2003: 53). Bu sebeplerden dolayı, birçok kişi için karışıklıkların ve telaşların
yaşandığı ve psiko sosyal çabalamalarla süren bir dönem olabilmektedir. Bu dönem
kişinin benliğiyle, çevresiyle hesaplaştığı ve hayatı genel anlamda sorguladığı bir zaman
dilimidir (Yaparel, 1987: 16).
Gould’a göre, 29-34 yaş arasındaki kişilerde, benliğin bastırılmış olan yönleri açığa
çıkmaya başlar. Önceki yıllarda gizli kalmış, önemsenmemiş duyguların, istek, ilgi ve
becerilerin keşfedilmesinden dolayı Gould (1978) bu dönemi “İçte Olanla Hesaplaşma”
olarak adlandırmıştır. Kişi kendisini geliştirecek davranış ve ilişki biçimlerini geliştirmeye
yönelir. Dönemin sonunda ise kendisiyle ve çevresiyle ilgili daha gerçekçi bir bakış
açısına sahip olur (Yaparel, 1987: 16).
Siemering’e göre ölümün kaçınılmaz son olacağı düşüncesinin kabullenilmesi sonucunda,
kişi kendi benliğinin daha derinden farkına varmakta ve kendisiyle beraber başkalarının
kusurlarını ve eksikliklerini daha kolay kabullenmektedir (Yaparel, 1987: 24).
46
2.3.2.5 Orta Yetişkinlik Döneminde Din
Fowler’ın birleştirici inanç olarak adlandırdığı bu dönem,
hayatımızdaki zıtlık ve
kutuplulukların bütünleşmesi ve benimsenmesi evresidir. Bu evrede, hayatımızdaki zıt
uçların yeniden bütünleşmesine yönelik dini boyutlar vardır (Fowler, 2000: 100). Bu
boyutlar, bireyleştirici/yansıtıcı inanç evresinde geliştirilen inanç sınırlarını aşmayı ve
gerçeğin
çok
boyutlu
ve
birbirine
bağlı
yönünü
keşfetmeyi
sağlamaktadır.
Dönüştürülmemiş dünya ile dönüştüren tasavvurlar ve bağlılık arasında olan birey, kökten
yönelimlere başvurabilir (Karaca, 2007:195).
Kişinin bu dönemde yaşadığı fiziksel rahatsızlıklar, motivasyon eksikliği, her geçen gün
yaşlandığını hissetme gibi durumlar endişe, huzursuzluk ve çatışmalara neden olabilir.
Kişi bu çatışma ve huzursuzluklardan kurtulmak için dine karşı daha fazla ilgi duymaya
başlayabilir. Ancak bazı bireylerde tam aksi bir etki yaratabilir. Kişinin benimsemiş
olduğu dini inancının onu mutlu kılmada bir rolü olmadığını düşünmesi, dini inancıyla
yaşantıları arasında tutarsızlık olduğunu görmesi gibi nedenlerden dolayı inançlarını
reddetme eğilimi görülebilir (Peker, 2000: 175).
Starbuck, bireyin yaşı ilerledikçe, dinsel yaşama olan ilgisinin artacağını düşünürken
Orbach, bu düşünceye karşı çıkarak dinin gençlik döneminde önemli olduğunu, yaşlılık
döneminde ise dinsel etkinliklerin azaldığını belirtir. Araştırmalarda da yaşlılık döneminde
dinsel yaşayış ile ilgili birbirinden farklı sonuçlar çıkmıştır. Meadov ve Kahoe, ortaya
çıkan bu çelişkili sonuçların, dinin bütün olarak ele alınmamasından dolayı olduğunu ve
bu çelişkilerden kurtulmak için dinin farklı görünüm ve boyutlarıyla araştırılması
gerektiğini savunmuşlardır. Bu sebeple yapılan çalışmaları, öznel dinsel tecrübe, dinsel
inançlar ve dinsel davranış olarak üç boyutta değerlendirip sonuçları aktarmışlardır
(Kayıklık, 2003: 83).
Brozek, kişi orta yaşa (40-60) yaklaştıkça genellikle dine karşı ilgisinin arttığını
açıklamıştır. İlgi sahaları gittikçe daralırken, din, üstünlüğünü kaybeden ilgilerin yerini
alarak orta yaşlıların hayatlarını doldurmaktadır (Özbaydar, 1970: 17).
47
Ali Ulvi Mehmedoğlu (2004: 163)’nun araştırmasında dindarlık kategorisinin yaşlara
bağlı olarak farklılık gösterdiği görülmüştür. Buna göre, 21-30 yaş grubunda %54.47 olan
oran, 31-40 yaş grubunda %48.89’a düşmektedir. 41-50 yaş grubunda %58.14 ile oran
tekrar yükselirken 51-60 yaş grubunda %74.32 ile en yüksek seviyeye çıkmaktadır.
Uysal (2006: 227 -229)’ın “yetişkinlikte dindarlık ve kültürel arka plan” adlı çalışmasında
ele aldığı ilk yetişkinlik (20-40) ve orta yaş (41-60) dönemindeki bireyler arasında
istatiksel anlamda bir farklılık bulunamamıştır. Ancak orta yaşlıların az da olsa ilk
yetişkinlik dönemindekilere göre dine bağlanma ya da ilgi duyma eğilimlerinin daha
yoğun olduğu görülmüştür.
Hökelekli’nin (2008:139) ilk yetişkinlik (20-40) ve orta yaş (40-60) üzerine yaptığı
araştırmada, 30-40 yaşları ve 40-60 yaşları arasındaki kişilerin ölüme daha yakından ilgili
oldukları; Allah inancı, dindarlık ile ölüm farkındalığı arasında yakın bir ilişki olduğu
ortaya çıkmıştır. Buna göre, inanç ve dindarlık seviyesi yükseldikçe insanlar ölümü daha
sık düşünmektedirler. Dine ilgisiz, inançsız veya şüpheci olan kişiler ise ölümü ya çok az
düşünmekte ya da hiç düşünmemektedirler.
48
BÖLÜM 3: BULGULARIN ANALİZİ VE YORUMLAR
Yetişkinlerde dindarlık ve ruh sağlığı arasındaki ilişki demografik özellikler dikkate
alınarak incelenmiştir. Araştırmanın konusu çerçevesinde ve amaçları doğrultusunda,
değişkenleri incelemek ve genel bir durum tespiti yapmak için değişik yöntem ve teknikler
kullanılmıştır. Burada elde edilen bulgular çerçevesinde temelde dindarlık ile ruh sağlığı
arasında bir ilişki var mıdır? Sorusuna cevap aranmıştır.
Elde edilen bulgular bu bölümde, belirli bir düzen içerisinde sunulmaktadır. Öncelikle,
kullanılan ölçeklerin iç tutarlılık analizlerine; araştırma grubunun dindarlık düzeyi ile
demografik özellikleri arasındaki bulgulara ve ruh sağlığı ile demografik özellikleri
arasındaki araştırma sonuçlarına yer verilmiştir. Son olarak dindarlık ve ruh sağlığı
arasındaki ilişkiye dair bulgulara yer verilmiştir.
3.1 Ölçeklerle İlgili Bulgular
Araştırmada kullanılan ölçeklere ait iç tutarlılık analizleri bu başlık altında sunulmuştur.
Ölçeklerin iç tutarlılıkları, iç tutarlılık katsayılarını gösteren Cronbach Alpha güvenirlilik
değeriyle ölçülmüştür. Buna göre, dindarlık ölçeğinin iç tutarlılık analizi sonucunda alpha
değeri ( ,88 ) olarak bulunmuştur. Umutsuzluk ölçeği alpha değeri (,71); kaygı ölçeği
(,78) ve özsaygı ölçeği ise (,78) olarak tespit edilmiştir. Bu veriler, ölçeklerin araştırmada
kullanılmasının istatiksel açıdan uygun olduğunu göstermektedir.
3.2 Dindarlık Düzeyi ile İlgili Bulgular
3.2.1 Örneklemin Dindarlık Düzeyi
Örneklem grubunun, demografik özellikleri dikkate alınmadan ortaya çıkan dindarlık
düzeyleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
49
Tablo 8. Yetişkinlerin Dindarlık Düzeyine Göre Dağılımı
Dindarlık Düzeyi
Biraz Dindar
Çok Dindar
Dindar
Dindar Olmayan
Genel Toplam
N
18
117
160
5
300
%
6
39
53,3
1,6
100
Tabloya göre, 300 kişiden oluşan örneklem grubunda, büyük bir oranla 160 (%53,3) kişi
dindar kategorisinde toplanmıştır. İkinci büyük kategoride, 117 (%39) kişi ile çok dindar
grubu yer almaktadır. Bunu 18 (%6) kişi ile biraz dindar grubu takip etmektedir. Dindar
olmayanların sayısı ise 5 (%1,6)’tir.
Buna göre örneklemimizin dindarlık eğilimi içerisinde oldukları ve çoğunluğun da
kendisini dindar olarak hissettiği görülmektedir. Buna benzer sonuçlar, farklı
araştırmalarda da ortaya çıkmıştır. Örneğin; Sezen (1993: 256)’in toplam 3169
katılımcıyla yapmış olduğu çalışmasında, kendisini dindar olarak niteleyen kişi sayısı
2335, dinsiz olarak niteleyenlerin ise 89 kişi olduğu görülmüştür.
Uysal (1996:120)’ın araştırma sonuçlarında,
dindarlık algıları açısından katılımcılar
çoğunlukla “dindar” ve “biraz dindar” gruplarında toplanmışlardır. Bu durum, dindarlığın
veya dindar olma özelliğinin toplumumuzda kabul gören ve sosyal ilişkilerde etkili bir
değer olduğu şeklinde açıklanmıştır. Mehmedoğlu (2004: 159)’nun araştırmasındaki
örnekleminin de dindar (%56.49) kategorisinde toplandığını görmekteyiz.
Hökelekli'nin (2008: 128) çalışmasında katılımcıların yarıya yakınının (%45,8) dinî
bağlılık içerisinde ve dinî görevlerini yerine getirmeye çalışan kişiler oldukları
görülmüştür.
Araştırma sonuçlarını da dikkate alacak olursak, Türk toplumu açısından dindar olmanın
önemli olduğu ve insanların kendilerini dindar konumda görmeye meyilli oldukları ortaya
çıkmaktadır.
50
3.2.1.1 Duanın Yapılma Zamanına ve Durumuna Yönelik Bulgular
Dinî ibadetler arasında duanın önemli bir yeri vardır. Dua, bireye yalnız olmadığını
hissettirerek onu ümitsizlik ve çaresizlikten uzaklaştırır. Böylece kişinin korkularını
yenerek harekete geçmesine sevk eder (Tarhan, 2003: 147).
“En çok ne zaman dua edersiniz?” sorusuna 5 kişi hariç, diğer katılımcılar cevap
vermişlerdir. Cevap sayısında herhangi bir sınırlandırma yapılmamıştır. Bu soruya verilen
yanıtlar aşağıdaki tabloda görülmektedir.
Tablo 9. Duanın Yapılma Zamanına ve Durumuna Yönelik Bulgular
Zaman
Yolculukta
Bir işe başlarken
Cenazelerde
Uyumadan önce
Dini Gün ve Gecelerde
Geceleri
Her sabah
Her zaman
Yemek sonrası
Namazlarda
N
2
12
3
22
39
16
4
88
2
72
Durum
Şükretmek için
Üzgün olduğumda
Yalnız Olduğumda
İstediğim şeyler için
Bir problemle karşılaşınca
Yalnız olduğumda
Kendimi Allaha yakın hissettiğimde
N
24
7
5
6
66
5
2
Ortaya çıkan sonuca göre, ankete katılan bireylerden 88 kişi her zaman dua ettiklerini
ifade etmiş; 72 kişi en çok namazlarda, 22 kişi de en çok uyumadan önce dua ettiklerini
belirtmişlerdir.
66 kişi, en çok bir problemle karşılaştıklarında dua ettiklerini ifade
ederken; 24 kişinin ise şükretmeye yönelik dua ettikleri görülmüştür.
Yapılan bu araştırmada ortaya çıkan sonuca göre, insanların dua etme sebepleri arasında
yardım isteme motivi olduğu gibi ve şükretme motivi de bulunmaktadır.
3.2.2 Dindarlığın Cinsiyete Göre Analizi
Bu bölümde cinsiyet değişkeni dindarlık düzeyinde farklılaşmaya yol açıyor mu ?
Sorusundan hareketle cinsiyet faktörünün yetişkinlerin dindarlık düzeylerinde fark
51
doğuracak anlamlı bir katkısının olup olmadığı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. İki grup
arasındaki dindarlık düzeyini ölçmek amacıyla gerekli analizler yapılarak bulgular tablo
halinde sunulmuştur.
Tablo 10. Dindarlığın Cinsiyete Göre Analizi
Cinsiyet
Dindarlık
Kadın
Ölçeği
Erkek
N
Art. Ort.
SS
163
3,3558
0,4946
137
3,0991
0,5479
T
P
4,262
,000
Ortaya çıkan sonuca göre, kadınlar ile erkeklerin dindarlık düzeyi aritmetik ortalaması
arasında istatistiksel bakımdan anlamlı bir farklılık vardır (p<,000). Yapılan t-testine
göre, kadınların aritmetik ortalaması (3,5) erkeklere oranla (3,0) daha yüksektir. Bulgular
sonucunda, kadınların erkeklere oranla daha dindar olduklarını söyleyebiliriz.
Batıda yapılan çalışmalara paralel olarak çalışmamızda da analizler sonucu kadınların
erkeklerden daha dindar oldukları ortaya çıkmaktadır (Yapıcı, 2007:245).
Argyle ve Hallahmi ( 2004: 264), kadınların erkeklerden daha güçlü suçluluk duygusuna
ve içsel cezalandırmaya sahip oldukları konusunda birçok veri bulunduğunu; bu durumun,
kadınların erkeklerden niçin daha çok dinî aktivite içerisinde olduğuna açıklık
getirebileceğini öne sürmüşlerdir. Ayrıca, Argyle ve Hallahmi, kadınların daha dindar
çıkmalarının sebebini, kadın ve erkek arasındaki psikolojik farklarla ilişkili olarak
değerlendirmişlerdir.
Örneğin Gray (1971), kadın ve erkek arasında iki farklı psikolojik özelliğin olduğunu
aktarmıştır. Kadınlar daha az sinirli ve daha korkaktırlar. Garai ve Scheinfeld (1968)'in
cinsiyet farkları literatür taramasında, kadınların daha itaatkar ve pasif, daha kaygılı ve
daha bağımlı olduklarını tespit etmişlerdir. Garai (1970), kadınların daha kaygılı ve daha
stresli olduğunu aktarmıştır.
52
Luckman (1967) ise modern toplumlarda dindarlık ile meslek sahibi olma arasında negatif
bir bağ olduğunu öne sürmüştür. Avrupadaki istatistiklerde, çalışmayan kadınların
çalışanlara oranla daha dindar olduklarını belirtmiştir (Argyle, Hallahmi, 1975: 78).
Erkek ve kadınların yetiştirilme tarzlarındaki farklılıklar da bunda etkili olabilir. Barry ve
diğ. (1957), genel olarak kültürlerde kadınlardan sorumluluk, itaat ve yardım etme;
erkeklerde ise kendine güvenme ve bağımsız olmayı öğrenme üzerinde durulduğunu tespit
etmiştir (Yapıcı, 2007: 244).
Ancak Sullins (2006), kadınların erkeklerden daha dindar olduğu hakkındaki
genellemelere varılmasının yanlışlığını savunmuştur. Batı toplumlarında elde edilen
bulguların genele atfedilemeyeceğini ve büyük ölçekli bazı çalışmalarda, kişisel dindarlık
ve aktivitelere katılma oranında, kadınlar ile erkekler arasında belirgin farklılıkların tespit
edilemediğini bildirmiştir. Ayrıca, Yahudi ve Müslümanlar arasında yapılan birçok
araştırmada, erkeklerin kadınlardan daha dindar olduğu bulgularına ulaşıldığını
belirtmiştir (Yapıcı, 2007: 245).
Türkiye’de yapılan çalışmalara bakıldığında, birbirinden farklı sonuçlar çıktığı
görülmektedir. Örneğin, Uysal’ın Kadın ve Dindarlık adlı çalışmasında, kadınlar erkeklere
oranla daha az dindar çıkmıştır (Uysal, 2006 :145). Sezen ( 1993: 290) araştırmasında,
kadınların dinsizlik eğiliminin erkeklerden fazla olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kula (2001 :
151)’nın 16-21 yaş aralığında yapmış olduğu çalışmasında, kızlara oranla erkeklerin
ortalamalarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Onay ( 2004: 172)’ın çalışmasında ise
dinî yönelimde, cinsiyet faktörünün kadın olma yönüyle negatif bir ilişki söz konusudur.
Kuşat (2006 : 146), erkeklerin kendilerini kızlardan daha dindar gördüklerini tespit
etmiştir. Yıldız (2006)’ın çalışmasında da erkekler kadınlardan daha dindar çıkmışlardır.
Özbaydar (1970: 59) ise dinî inançların gelişmesinde, cinsiyet faktörünün etkili olmadığı
sonucuna varmıştır. Yapıcı (2007)’nın araştırmasında da kadın ve erkekler arasında
dindarlık bakımından anlamlı bir farklılık bulunamamıştır.
53
Bununla beraber, araştırmamızla aynı doğrultuda çıkan sonuçları bulmak da mümkündür.
Çelik ( 2002: 31)’in çalışmasında, kadınların (%17,5) erkeklerden (%14,7) kendilerini
daha çok dindar olarak görme eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Kirman (2005: 128) ’ın
234 Üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı araştırmasında, bayanların dinî yaşantı düzeyi
erkeklere oranla daha yüksek çıkmıştır.
Sonuç olarak, dindarlık cinsiyete göre farklılaşacaktır. Kadınların erkeklere oranla
dindarlık düzeyleri daha yüksektir hipotezimiz analizlerle desteklenmiştir. Diğer analiz
sonuçlarını da göz önüne alacak olursak; kadınların psikolojik ve fizyolojik açıdan
erkeklerden daha duygusal ve zayıf bir konumda olmaları, özellikle ev hanımlarının dinî
aktiviteler düzenleme veya katılma gibi faaliyetlere ayıracak boş zamanlarının erkeklerden
daha fazla olması gibi etkenler daha dindar çıkmalarında etkili olabilir.
Cinsiyet farklılılarının dindarlık düzeyinde etkili olması gibi medenî durumun da
dindarlıkta etkili olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Bu nedenle, evli ve bekâr olan
bireyler arasında dindarlık düzeyi açısından farklılıklar olacağı şeklinde bir hipotezimiz
bulunmaktadır.
3.2.3 Dindarlığın Medenî Duruma Göre Analizi
Medenî durum ile ilgili sorumuz
“evli”, “bekar”, “dul” ve “boşanmış” şeklinde
şıklandırılmıştı. Ancak, dul ve boşanmış şıklarını cevaplayanlar analiz için yeterli sayıda
olmadıklarından dolayı, “bekâr” ve “evli” gruplar üzerinde değerlendirme yapılmıştır.
Yapılan t testi sonucuna göre bulgular Tablo 9’da yer almaktadır.
Tablo 11. Dindarlığın Medenî Duruma Göre Analizi
Medenî Durum N Art. Ort.
SS
T
P
108 3,1289
0,59
Dindarlık Düzeyi Bekâr
-3,011 0,003
Evli
175 3,3281 0,4496
Medenî durum ile dindarlık arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı ve gruplar arası tutum
farklılıklarını incelemek için cinsiyet bağımsız değişken, dindarlık bağımlı değişken
olmak üzere t test analizleri uygulanmıştır. Analiz sonuçlarına göre, evli olan kişiler,
54
bekârlara nazaran daha dindar olma eğilimindedirler. Zira dinî tutum ve davranışların
(dindarlık düzeyinin) göstergesi olan aritmetik ortalama puanlar karşılaştırıldığında;
evlilerin ortalama puanının (3,3) bekârların ortalamasından (3,1) daha yüksek olduğu ve
grup ortalamaları arasında, istatistik bakımından anlamlı (p< 0,05) bir farklılık olduğu
gözlemlenmiştir. Bu bulgulara göre, evlilerin bekârlardan daha dindar olduğu
düşünülmektedir.
Buna göre, dindarlık medenî duruma göre farklılaşacaktır. Evli olan kişiler bekârlara
oranla daha dindardırlar hipotezimiz doğrulanmıştır. Evli olanların daha dindar
olmasının nedenlerinden bir tanesi, çocuklarını iyi yetiştirmek, onlara iyi birer örnek
olmak olabilir (Karaca 2000: 348). Ayrıca, evlilik hayatının insana planlı bir hayat
sunması da etkenler arasında görülebilir. İnsanların içinde var olan inanç, evlilik
kurumunun hayatı düzene sokma özelliği içerisinde daha rahat açığa çıkma ortamı
bulabilir. Düzenli bir hayatı olan insanların, yine düzenli bir hayat ve nizam sunan
ibadetleri yerine getirmeleri daha kolay olabilmektedir. Bekârların hayatlarındaki
serbestlik, onları dinî faaliyetlerden uzaklaştırıyor olabilir.
Türkiye’de yapılan bazı araştırma sonuçları da bu doğrultada çıkmaktadır. Karaca (2000:
348), evlilerin bekarlardan daha dindar olduklarını tespit etmiştir. Yıldız (2006: 175)’ın
analiz sonuçlarına göre evliler, dindarlığın tüm boyutlarında en yüksek ortalama puanları
almışlardır.
Uysal ( 2006: 147), evli olanların genel dindarlıkta ve dinin tecrübe boyutunda bekârlara
oranla daha güçlü dinî tutumlar sergilediklerini tespit etmiştir.
Görüldüğü üzere, cinsiyet ve medenî durum değişkenleri, dindarlık düzeyinde etkili olan
faktörlerdir. Yaş dönemlerinin de etkili faktör olup olmadığını anlamak için dindarlığın
yaş dönemlerine göre farklılaşmasıyla ilgili hipotezinin doğruluğu test edilmiştir.
55
3.2.4 Dindarlığın Yaş Kategorisine Göre Analizi
Dindarlık ile yaş dönemleri arasında farklılaşma olup olmadığını tespit etmek için One
Way ANOVA analizi uygulanmıştır. Kategoriler, 21-30 yaş, 31-45 yaş ve 46-60 yaş
gruplarına ayrılmıştır.
Tablo 12. Dindarlığın Yaş Kategorilerine Göre Analizi (ANOVA)
Dindarlık Düzeyi
(Kategori)
N
Art.
Ort.
SS
a) 21-30 yaş
126 3,2255 0,5126
b) 31-45 yaş
119 3,1737 0,5921
c) 46-60 yaş
55
Toplam
300 3,2386 0,5343
F
P
3,786 0,024
3,4091 0,4086
Scheffe
b ile c
arasında
(p<0,05)
Anlamlılık *p<0,05
Tablo 10’a göre, dindarlık düzeyi en yüksek olanlar 46- 60 yaş grubudur ( 3,4 ). Bu grubu,
sayıca en fazla olan (N=126) 21-30 yaş grubu takip etmektedir ( 3,2 ). 31- 45 yaş grubu
ise en düşük ortalamaya sahiptir ( 3,1). Buna göre, dindarlık düzeyi en yüksek yaş
grubunu, 46-60 yaş arasındaki kişiler oluşturmaktadır. Bu grubu, 21-30 yaş kategorisinde
olanlar izlemektedir. Dindarlık düzeyi en düşük grubun ise 31-45 yaş grubu olduğu
görülmüştür. Yapılan Scheffe testi sonucunda, sadece 31-45 yaş ve 46-60 yaş arasında
p<0,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür.
Bu analiz sonucuna göre, yaş değişkeninin dindarlığı etkileyen bir faktör olduğu
anlaşılmaktadır. Bu bağlamda dindarlık yaş dönemlerine göre farklılaşacaktır. Yaş
ilerledikçe
dindarlık
düzeyi
artacaktır
hipotezimiz
analiz
sonuçlarına
göre
desteklenmektedir.
İnsanın, değişim halinde ve dışsal etkilere açık bir varlık olduğunu düşünürsek; yaş ile
doğru orantılı olarak dinî yaşantısında da değişimler olması muhtemeldir. İnsanın
hayatında yaşadığı olaylar, yaşın ilerlemesiyle yaşanılan psikolojik ve fizyolojik
56
değişimler, ölüm korkusu gibi kaygılar kişiyi dine yöneltebilmektedir. Analizimiz, yapılan
bazı araştırmalarla da aynı doğrultuda çıkmıştır.
Batıda yapılan araştırma sonuçlarında, 18-30 yaşları arasında, dinî aktivitenin her
görünümünde keskin bir düşüş görülmektedir. 30-35 yaşları arasında da durum bu
seyirdedir. 35 yaş ve sonrasında ise, Tanrı inancı ve öteki hayat inancında bir yükseliş
gözlemlenmektedir. Bu durumun nedeni, öteki dünyaya dair duyulan kaygının, dinî
eğilimlere yöneltmesi olabilir. 30-35 yaş arasında dinî ilgilerde geçici olarak yaşanan
azalma, bu dönemdeki bireylerin çocuk ya da kariyer gibi meşguliyetleri sebebiyle olabilir
(Argyle, 1958: 70).
Uysal da (2006: 147), yaş ilerledikçe genel dinsellikte artış görüldüğünü aktarmıştır.
Karaca (2000: 347), anlamlılık düzeyi çok yüksek çıkmasa da, 23-39 yaş grubu ile genç
yetişkinlerin ve 40-59 yaş grubuyla orta yaşlıların, ergenliğin son döneminde olanlar ve
yaşlılardan daha dindar olduklarını tespit etmiştir. Onay ( 2004 :172), 18’den 26’ya
doğru dinî yönelimde negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.
Çelik ( 2002: 231)’in araştırmasında, “kendinizi dindarlık bakımından hangi gruba
sokarsınız?” sorusuna verilen yanıtlarda, dindarlık kategorisine girenlerde en yaygın yaş
grubu %78,4 ile 51-60 yaş aralığındaki kişilerdir. 18-40 yaşları arasındaki kişiler ise
kendilerini orta derecede dindar olarak görme eğilimindedirler. Dine karşı ilgili veya az
ilgili olduklarını belirtenlerin ise daha çok erken yaş dönemlerindeki kişiler oldukları,
yaşlanmayla birlikte bu oranın düştüğü tespit edilmiştir.
Mehmedoğlu (2004: 163)’nun 862 katılımcıyla, 17-71 ve sonrası yaş grubunu incelediği
çalışmasında, dindar kategorisinde; 17-20 yaş grubunun %53.57 olan oranı, 21-30 yaş
grubunda %54.47’ye yükselmekte, 31-40 yaş grubunda ise %48.89’a düşmektedir. 41-50
yaş grubunda tekrar yükseliş yaşanmakta ve 51-60 yaş grubunda %74.32 oranıyla en
yüksek seviyeye ulaşmaktadır.
57
3.2.5 Dindarlığın Öğrenim Durumuna Göre Analizi
Yaş değişkeni, dindarlık düzeyleri üzerinde etkili bir faktör olurken acaba öğrenim düzeyi
dindarlığı etkileyen bir değişken midir? Bu sorunun doğruluğunu test etmek amacıyla,
dindarlık düzeyinin eğitim durumuna göre farklılıklarını ölçmek için One Way ANOVA
analizi yapılmıştır.
Tablo 13. Dindarlığın Öğrenim Durumuna Göre Analizi (ANOVA)
Öğrenim Düzeyi
(Kategori)
N
Art
SS
F
P
a) İlkokul
51 3,5408 0,2705
b) Ortaokul
33 3,3712 0,288
c) Lise ve dengi okul
70 3,2714 0,4194 11,135 ,000
d) Y.Okul/Üniversite
146 3,0873 0,6338
Toplam
300 3,2386 0,5343
Scheffe
a ile c
d ile b
arasında
p<0,05
a ile d
arasında
p<0,01
Anlamlılık *p<0,05,**p<0,01
Tablo 13’e bakıldığında, İlkokul mezunlarının dindarlık ölçeğinden aldıkları puanın
aritmetik ortalamasının 3,5 olduğu görülmüştür. Ortaokul mezunlarının 3,3, Lise ve dengi
okul mezunlarının aritmetik ortalamalarının ise 3,2 olduğu tabloda görülmektedir.
Öğrenim durumu değişkenine göre, araştırmamızın en büyük grubunu oluşturan
Y.Okul/Üniversite mezunları ise (N = 146) dindarlık ölçeğinden en düşük aritmetik
ortalamayı almışlardır (3,08). Scheffe testi sonuçları dikkate alındığında, İlkokul ile
Ortaokul arasında ve Ortaokul ile Lise ve dengi okul arasında anlamlı bir farklılık
görülmezken, İlkokul ile Lise/dengi okul,
Y.Okul/Üniversite
mezunları
arasında
İlkokul ve Ortaokul mezunları ile
p<0,05
düzeyinde
anlamlı
bir
farklılık
görülmektedir.
Bulgular dikkate alındığında, öğrenim düzeyi arttıkça dindarlık düzeyinin düştüğünü
söyleyebiliriz. Sonuç olarak dindarlık öğrenim durumlarına göre farklılaşacaktır.
Öğrenim durumu yükseldikçe dindarlık düzeyi azalacaktır şeklindeki hipotezimiz
doğrulanmıştır.
58
Yapılan araştırmalara bakılacak olursa; Sezen (1993: 289), öğrenim durumu arttıkça din
duygusunun zayıfladığını tespit etmiştir. Günay (1999:276)’ın 583 katılımcıyla yapmış
olduğu çalışmasında, eğitim durumu yükseldikçe dinî yaşayışın şiddetinde azalma
görülmüştür. Örneğin, dinî yaşayış tiplerinden, ateşli dindarların oranı, okuma yazma
bilmeyenlerin arasında %46,9 oranıyla en yüksek düzeydedir. Öğrenim düzeyi
yükseldikçe bu tip dindarların oranı düşüş göstermekte ve Yüksek Okul/Üniversite
düzeyinde olanlarda %15,4 oranında görülmektedir.
Mehmedoğlu(2004:167)’nun çalışmasında da Y.Okul/Üniversite mezunlarının dindarlık
boyutlarında aldıkları puanlar diğer gruplardan daha düşük çıkmıştır. Bunun nedeni,
eğitim sisteminin duygu eğitimini ihmal edip rasyonel ve somut öğretime vurgu yapması
ile açıklanmıştır.
Karaca
(1997:348),
Ortaokul
veya
Lise
mezunlarının,
fakülte
mezunları
ile
akademisyenlerden daha dindar olduklarını tespit emiştir. Bu durumu, eğitim düzeyinin
yükselmesiyle din ile ilgili şüphelerin artması; Ortaokul veya Lise mezunlarının diğer
gruplara göre daha teslimiyetçi tavırlarının olmasıyla açıklamıştır.
Yapıcı (2007:265)’nın bulgularında, İlahiyat fakülteleri hariç, yüksek öğrenim ile
dindarlık arasında ters yönlü bir ilişki ortaya çıkmıştır. Modernitenin, sekülerizmin etkisi
üzerinde durulmuştur. Bireylerin, öğrenim hayatıyla zamanlarını çalışmalarına vermeleri
de dinî ibadetlere vakit ayıramama nedenlerinden olabilir.
Bir sonraki hipotezimiz, kişilerin ekonomik durumuyla dindarlık seviyeleri arasında bir
farklılaşmanın var olup olmadığıyla ilgilidir.
3.2.6 Dindarlığın Ekonomik Düzeye Göre Analizi
Araştırmamızda, dindarlık düzeyleri ile ekonomik durum arasındaki ilişki harcama
durumları açısından ele alınmış ve bireylerin dindarlık düzeylerine göre harcama
durumlarında farklılık olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.
59
Tablo 14: Dindarlık Ekonomik Düzeye Göre Analizi (ANOVA)
Dindarlık
Yüksek Düzeyde Harcama
Yaparım
Düşünerek Harcama Yaparım
Düşük Düzeyde Harcama
Yaparım
Toplam
N
Art. Ort.
SS
49
3,1344
0,6774
216
3,2431
0,5173
35
3,3571
0,3746
300
3,2386
0,5343
F
P
Scheffe
1,811 0,165 Anlamsız
One Way ANOVA analiz sonuçlarına bakıldığında dindarlık düzeyi aritmetik ortalaması
en düşük olanlar “yüksek düzeyde harcama yaparım” grubunda yer almaktadırlar (3,1). Bu
kategoriyi 216 kişi ile örneklemin çoğunluğunun oluşturduğu “düşünerek harcama
yaparım” grubu takip etmektedir (3,2). Dindarlık düzeyi en yüksek grup ise 35 kişinin
oluşturduğu “düşük düzeyde harcama yaparım” kategorisidir. Yapılan Scheffe testi
sonucunda, ekonomik durum ile dindarlık düzeyi arasında anlamlı bir ilişki
bulunamamıştır.
Buna göre yapılan analizlerde, anlamlı bir sonuç bulunamasa da, alım gücü iyi olanların
dindarlık düzeyi düşük ve alım gücü az olan grubun ise dindarlık düzeyi yüksek çıkmıştır.
Sonuç olarak, dindarlık ekonomik düzeye göre farklılaşacaktır. Ekonomik durum
yükseldikçe
dindarlık
düzeyi
azalacaktır
hipotezimiz
araştırma
bulgularıyla
desteklenmemiştir.
Yapılan çalışmalara bakıldığında, Uysal (2006: 147)’ın araştırma sonuçlarında da
bulgularımıza benzer bir şekilde gelir durumu ile dindarlık arasında bir farklılık
çıkmamıştır. Ancak farklı bulgular da söz konusudur. Örneğin, Sezen (1993: 289)’in
çalışmasında, gelir durumu yükseldikçe din duygusunun zayıfladığı ile ilgili sonuçlar
ortaya çıkmıştır.
Maddî durumu iyi olduğu halde kısıtlı harcama yapanlar olabileceği gibi ekonomik
durumu iyi olmadığı halde alım gücünün üzerinde harcama yapanlar olabilir. Din,
insanların maddî durumu ne olursa olsun israftan kaçınmalarını emretmektedir. Bu
doğrultuda dindar bireylerin, “yüksek düzeyde harcama yaparım” ifadesine katılmamaları
söz konusu olabilir.
60
3.3 Ruh Sağlığı ile İlgili Bulgular
Çalışmamızın diğer bir araştırma konusu, cinsiyet, medenî durum, öğrenim durumu gibi
demografik özellikler ile ruh sağlığı arasında ne tür bir ilişki olduğunu tespit etmektir.
Buna göre demografik özellikler bağımsız değişken; umutsuzluk, kaygı ve öz saygı ise
bağımlı değişkenler olarak kabul edilmiştir. Bu doğrultuda gruplar arası karşılaştırma
yapmak, farklılıkları ve aralarındaki ilişkiyi saptamak amacıyla One Way ANOVA, t testi
ve pearson korelasyon ölçekleri kullanılmıştır.
3.3.1 Ruh Sağlığı Göstergeleri Arasındaki İlişki
Tablo 15. Ruh Sağlığı Göstergeleri Arasındaki İlişki (Pearson Korelasyon)
Değişkenler
Öz saygı
Kaygı
R
-,488**
Umutsuzluk
R
-,329**
Kaygı
,359**
Anlamlılık **p =.01
Tablo 15’te öz saygı ile kaygı (r = -,488) ve umutsuzluk düzeyi ( r = -,329) arasında p =
.01
seviyesinde negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Kaygı ile
umutsuzluk düzeyi arasında (r = 359) ise pozitif yönde p = .01 seviyesinde anlamlı bir
ilişki söz konusudur. Bu bulgular, yetişkinlerde öz saygı düzeyi arttıkça kaygı ve
umutsuzluk düzeyinin azalacağı anlamına gelmektedir. Kaygı düzeyi arttıkça umutsuzluk
düzeyinin de artacağı görülmektedir. Buna göre kaygı, umutsuzluk düzeyi ve öz saygının
anlamlı bir şekilde birbiriyle ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz.
3.3.2 Ruh Sağlığının Cinsiyete Göre Analizi
Kadın ve erkekler arasında biyolojik farklılıkların yanında psikolojik açıdan da farklılıklar
olduğu bilinmektedir. Bu durumun ruh sağlığında etkili olup olmadığını belirlemek için
cinsiyetler arasındaki farklılıklar analiz edilmiştir.
61
Tablo 16. Ruh Sağılığının Cinsiyete Göre Analizi
Umutsuzluk Düzeyi
Kaygı Düzeyi
Öz Saygı Düzeyi
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Cinsiyet
Kadın
Erkek
Cinsiyet
Kadın
Erkek
N
163
137
N
163
137
N
163
137
Art. Ort.
4,7669
4,9781
Art. Ort.
2,1556
2,0456
Art. Ort.
3,4555
3,5514
SS
T
P
3,2462
-0,550 0,583
3,3726
SS
T
P
,4000
2,396 ,017
,3927
SS
T
p
,4139
-2,029 ,043
,4027
Tablodaki bulgulara göre, erkeklerin umutsuzluk düzeyi aritmetik ortalaması (4,9)
kadınlara (4,7) oranla daha yüksektir. Ancak t testine göre p<0,05 düzeyinde anlamlı bir
farklılık bulunamamıştır.
Kaygı düzeyi ile cinsiyet arasındaki bulgularda, kadınların aritmetik ortalamalarının (2,15)
erkeklerin aritmetik ortalamalarına (2,04) oranla daha yüksek olduğu görülmektedir.
Yapılan t test analizi sonucunda gruplar arasında p<0,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık
olduğu tespit edilmiştir. Bulgular sonucunda, kadınların erkeklere oranla daha kaygılı
olduğu ortaya çıkmıştır.
Özsaygı düzeyi aritmetik ortalamasının kadınlara (3,4) oranla erkeklerde (3,5) daha
yüksek çıktığı görülmüştür. Yapılan t testi analiz sonucuna göre, öz saygı ile cinsiyet
arasında p<0,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla
erkeklerin özsaygısı kadınlardan daha yüksektir.
Çalışmamız çerçevesinde yapılan analiz sonuçlarına göre erkeklerin ruh sağlığının
kadınların ruh sağlığına oranla daha olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre, ruh
sağlığı ile cinsiyet arasında anlamlı bir ilişki vardır. Erkeklerin ruh sağlığı kadınların ruh
sağlığından daha olumlu yönde olacaktır hipotezimiz bulgularla desteklenmiştir.
Yapılan çeşitli araştırmalara bakacak olursak; Coleman’ın (1980) cinsiyet farklılığı ile
özsaygı arasında yapmış olduğu çalışmasında, kızların erkeklerden daha düşük öz saygıya
sahip oldukları görülmüştür. N. G. Hanawalt’ın (1963) 17-21 yaşları arasında Katolik,
62
Protestan ve Yahudi bayanlarla yapmış olduğu çalışmasında elde edilen sonuca göre, bu
üç gruptaki bayanların özsaygısı düşük çıkmıştır (Kuşat, 2006:126).
Kağıtçıbaşı’nın bulgularında, kızların kazanç ve meslek umutları erkeklere oranla daha
yüksek çıkmıştır. Ancak bunun nedeni, ait oldukları yüksek sosyal sınıfla ve eğitim
seviyeleriyle açıklanmıştır. Çünkü genel psikolojik durum analizinde kızların, kişisel
geleceklerine karşı tutumlarında, kendi kendine yeterlilik duyguları, şevk ve heyecan
bakımından erkeklere oranla daha karamsar oldukları tespit edilmiştir (Kağıtçıbaşı, 1972
:131).
Yapılan araştırmalarda, kadınların erkeklerden kaygısal hastalıklara daha eğilimli
oldukları (David De Vous, 2002: 32), daha depresif oldukları belirtilmiştir. (Weisman ve
Klerman (1977)’dan nakleden Vous 2002: 28). Ekşi (2001: 225)’nin çalışmasında, kız
öğrencilerin erkek öğrencilere göre genel olarak daha fazla psikolojik rahatsızlık
gösterdikleri görülmüştür. Yıldız (2006:197)’ın çalışmasında ise kız öğrencilerin ölüm
kaygısı ortalama puanlarının erkeklerinkinden anlamlı bir şekilde daha yüksek olduğu
ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada da yurt içi ve yurt dışında yapılan çalışmalarla benzer sonuçlar elde
edilmiştir. Dindarlık ve cinsiyet ilişkisinde belirtildiği üzere kadınların toplumsal açıdan
yetiştirilme tarzı, psikolojik ve fizyolojik yapıları kaygı, umutsuzluk gibi olgulara daha
eğilimli olmalarına neden olabilir. Özellikle ataerkil bir yapıya sahip olan Türk
toplumunda erkeğin ön plana çıkartılması, kadından ise daha itaatkar bir tavır
beklenilmesi özsaygılarının düşük olmasına sebep olabilir.
3.3.3 Ruh Sağlığının Medenî Duruma Göre Analizi
Cinsiyet değişkeninden sonra ruh sağlığı ve medenî durum arasında nasıl bir ilişki
olduğunu tespit etmek için t testi uygulanarak bulgular aşağıda tablo halinde
gösterilmiştir.
63
Tablo 17. Ruh Sağlığının Medeni Duruma Göre Analizi
Medenî Durum
Genel Umutsuzluk Düzeyi Bekâr
Evli
Medenî Durum
Kaygı Düzeyi
Bekâr
Evli
Özsaygı Düzeyi
N
Art. Ort.
108 4,0000
175 5,4000
N Art. Ort.
108 2,0098
175 2,1526
SS
T
P
2,9703
-3,652 ,000
3,3801
SS
T
P
0,3442
-3,149 ,002
0,4097
Medenî Durum N Art. Ort.
SS
Bekâr
108 3,5208 ,4019
Evli
175 3,4888 ,4171
T
P
,641
,522
Genel umutsuzluk düzeyi ile medenî durum arasında yapılan t test analizinde araştırmaya
katılan deneklerden evli olanların umutsuzluk düzeyi aritmetik ortalaması (5,4) bekâr
olanların aritmetik ortalamasından (4,0) daha yüksek çıkmıştır. Dolayısıyla umutsuzluk
düzeyi ile medenî durum arasında anlamlı bir farklılık vardır (p<.05). Analiz sonuçları,
evlilerin bekârlara oranla umutsuzluğa yatkınlıklarının daha fazla olduğunu göstermiştir.
Kaygı düzeyi analizinde evli olanların aritmetik ortalamaları (2,1) bekârlara oranla (2,0)
daha yüksektir. Analiz sonuçlarına göre, gruplar arasında p< 0,05 düzeyinde anlamlı bir
farklılık vardır. Buna göre evlilerin bekârlara oranla daha kaygılı oldukları yargısına
varabiliriz.
Öz saygı düzeyinin bekârlarda (3,5) evlilere oranla (3,4) daha yüksek görülmesine rağmen
t testi analizi sonuçlarına göre p < 0,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık yoktur.
Sonuç olarak, medenî durum ile ruh sağlığı arasında anlamlı bir ilişki vardır. Evli olan
bireylerin ruh sağlıkları daha olumlu yönde olacaktır şeklindeki hipotezimiz
desteklenmemiştir.
Genelde evliliğin ruh sağlığına olumlu yönde etki ettiğine dair araştırmalar mevcuttur.
Horwitz ve diğ. (1996: 895), 18-21 ve 24 yaşında bekâr ve evli olan kişilerle yaptığı
araştırmada, evliliğin ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğini tespit etmiştir. Evli genç
yetişkinlerin, bekârlara oranla daha mutlu oldukları görülmüş; erkek ve kadın her iki cins
için de evliliğin faydalı olduğu tespit edilmiştir.
64
Avusturalyalı evli çiftlerle yapılan bir araştırmada, bir dizi ruhsal hastalık dikkate
alındığında (depresyon vb.), evliliğin hem kadınlarda hem de erkeklerde bu ruhsal
hastalıkları azalttığı görülmüştür. Ayrıca, çocukların ruhsal rahatsızlıkları arttırması gibi
olumsuz bir etkileri yoktur (David De Vous, 2002: 32). Araştırmalar evliliğin, bayanların
ruh sağlığı için daha iyi olduğunu ortaya koymuştur (Umberson, Williams 2006: 236).
Kültür ve yaşam tarzlarının da toplumsal kurumlar üzerinde farklılıklar oluşturacağı göz
önüne alındığında, yurt dışında yapılan çalışmalar ile ülkemizde yapılan çalışmaların
bulguları arasında farklılıklar olabileceği göz ardı edilmemelidir. Yurt dışında yapılan
araştırma bulgularında, her ne kadar evliliğin ruh sağlığı üzerinde olumlu tesirleri tespit
edilse de bu araştırmada, bulguların tam aksi yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Evlilerin
umutsuzluk ve kaygı düzeyleri bekârlara oranla daha yüksek çıkmıştır. Evlilikle birlikte
artan sorumlulukların getirdiği ağırlık, çocukların geleceğini düşünme ve onların eğitimi
için harcanan çaba, maddî sıkıntılar, eşler arasında uyum problemleri gibi nedenler
umutsuzluk ve kaygı sebebi olabilir.
3.3.4 Ruh Sağlığının Yaş Kategorisine Göre Analizi
Konumuz açısından önemli olan yaş değişkeninin ruh sağlığı üzerinde etkisi olup olmadığı
tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, belirli kategorilere ayrılan yaş grupları ile gruplar
arası karşılaştırmalar yapmak için one way ANOVA testi uygulanmıştır. Bu analiz
sonucunda elde edilen veriler aşağıda tablo halinde toplanmıştır.
65
Tablo 18: Ruh Sağılığını Yaş Kategorisine Göre Analizi (ANOVA)
Kaygı
N
a) 21-30 yaş
126
b) 31-45 yaş
119
c) 46-60 yaş
55
Toplam
300
Özsaygı
N
a) 21-30 yaş
126
b) 31-45 yaş
119
c) 46-60 yaş
55
Toplam
300
Umutsuzluk
N
a) 21-30 yaş
126
b) 31-45 yaş
119
c) 46-60 yaş
55
Toplam
300
Anlamlılık *p<0,05
Art. Ort.
2,0366
2,1433
2,1809
2,1054
Art. Ort.
3,5251
3,4640
3,5167
3,4993
Art.Ort.
4,1667
5,3109
5,4909
4,8633
SS
F
P
0,3751
0,4161
3,435 0,034
0,4016
0,3999
SS
F
P
0,3893
0,4514
0,737 0,48
0,3666
0,4109
SS
F
P
3,2218
3,4067 5,027 0,007
2,993
3,3007
LSD
a ile b
a ile c arasında
P<0,05
Scheffe
Anlamsız
Scheffe
a ile b
a ile c arasında
P<.0,05
Tablo 17’de görüldüğü gibi değişkenler içerisinde, yaş dönemleri ile umutsuzluk ve kaygı
arasında anlamlı bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır (p <0,05). Bununla beraber, özsaygı
düzeyi ile yaş dönemleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. LCD testinde kaygı
düzeyinde 21-30 ile 31-45 ve 21-30 ile 46-60 yaş arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür.
Yapılan Sheffe testinde umutsuzluk düzeyinde 21-30 ve 31-45 yaş ile 21-30 ve 46-60 yaş
arasında anlamlı bir farklılık görülmüştür.
Tabloya göre, kaygı düzeyinde en yüksek ortalamanın 46-60 yaş grubunda olduğu (2,18)
ortaya çıkmıştır. Özsaygı düzeyi ortalamasının ise 21-30 yaş grubunda olduğu (3,52);
bunu 46-60 yaş grubunun (3,51) takip ettiği tespit edilmiştir. Umutsuzluk düzeyinin ise
46-60 yaş grubunda en yüksek ortalamaya sahip olduğu ( 5,49) görülmüştür. Bulgulara
göre, yaşın ilerlemesiyle birlikte umutsuzluk ve kaygı düzeyi artmaktadır. Buna göre ruh
sağlığı ile yaş dönemleri arasında anlamlı bir ilişki olduğuyla ilgili hipotezimiz
doğrulanmıştır.
Yaşın ilerlemesiyle birlikte kişide yaşanan biyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler onun
hayata bakışını da etkilemektedir. Birey, ölümün kaçınılmazlığını hissetmekte, geçmişini
66
değerlendirmektedir (Uysal, 2006: 217). İstek ve ideallerine ulaşamadığını düşünen kişi,
yaşamını boşa geçirdiğini düşünüp kaygılanabilmektedir.
3.3.5 Ruh Sağlığının Öğrenim Durumuna Göre Analizi
Öğrenim durumu ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiye dair analiz sonuçları aşağıda tablo
halinde gösterilmiştir.
Tablo 19: Ruh Sağılığını Öğrenim Düzeyine Göre Analizi (ANOVA)
Kaygı
a) İlkokul
b) Ortaokul
c) Lise ve dengi okul
d) Y.Okul/Üniversite
Toplam
Özsaygı
a) İlkokul
b) Ortaokul
c) Lise ve dengi okul
d) Y.Okul/Üniversite
Toplam
Umutsuzluk
a) İlkokul
b) Ortaokul
c) Lise ve dengi okul
d) Y.Okul/Üniversite
N Art. Ort.
SS
F
P
51
2,3059
0,393
33
2,1955 0,4271
70
2,0857 0,4064 7,323 ,000
146
2,0244 0,3671
300
2,1054 0,3999
N Art. Ort.
SS
F
P
51
3,4232 0,3507
33
3,4596 0,4415
70
3,5560 0,4414 1,151 0,329
146
3,5077 0,4075
300
3,4993 0,4109
N Art.Ort.
SS
F
P
51
6,000
3,2435
33
5,3333 2,8358
70
5,6714 3,7212 7,662 ,000
146
3,9726 2,9756
Toplam
3000
4,8633
3,3007
Scheffe
a ile c
a ile d arasında
p<0,05
Scheffe
Anlamsız
Scheffe
a ile d
c ile d
arasında
p<0.05
Ortalamalara bakıldığında, özsaygı düzeyi ile öğrenim durumu arasında farklılık olmakla
birlikte istatiksel açıdan anlamlı çıkmamıştır. Umutsuzluk ve kaygı düzeyinde ise gruplar
arasında anlamlı bir fark ortaya çıkmıştır (p<0,05). Bu iki türde de İlkokul mezunları en
yüksek ortalamaya sahipken Y.Okul/Üniversite mezunları en düşük ortalamalara
sahiptirler. Buna göre, yetişkinlerde öğrenim düzeyi arttıkça kaygı ve umutsuzluk
düzeyinin azalacağı yargısına varabiliriz.
Bulgulara göre, öğrenim düzeyi ile özsaygı arasında anlamlı bir ilişki görülmese de genel
anlamda eğitim seviyesinin yükselmesinin ruh sağlığını olumlu yönde etkilediği
söylenebilir. Sonuç olarak, ruh sağlığı ile öğrenim durumu arasında anlamlı bir ilişki
67
vardır. Öğrenim durumu yükseldikçe ruh sağlığı olumlu yönde artacaktır şeklindeki
hipotezimiz desteklenmiştir.
Öğrenim düzeyiyle ruh sağlığı arasında pozitif bir ilişkinin var olduğunu ortaya koyan
araştırma sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Eğitim düzeyi toplumun yaşam standardını
arttırır, kişilerin hayata bakışlarını etkiler.
3.3.6 Ruh Sağlığının Ekonomik Düzeye Göre Analizi
Acaba ekonomik durum ruh sağlığı üzerinde anlamlı bir farklılaşmaya yol açıyor mu?
Araştırmamızda bu soruya yanıt aranmaktadır. Bu çerçevede, ruh sağlığı (umutsuzluk,
kaygı, öz saygı) ile ekonomik durum arasında anlamlı bir ilişki olduğu; ekonomik durumu
iyi olanların ruh sağlığı daha iyi olacağı öngörülmüştür. Bu öngörülerin sonuçları aşağıda tablo
halinde verilmiştir.
Tablo 20: Ruh Sağılığını Ekonomik Düzeye Göre Analizi (ANOVA)
Kaygı
a) Yüksek Düzeyde Harcama
b) Düşünerek harcama yaparım
c) Düşük Düzeyde Harcama
Toplam
Özsaygı
a) Yüksek Düzeyde Harcama
b) Düşünerek harcama yaparım
c) Düşük Düzeyde Harcama
Toplam
Umutsuzluk
a) Yüksek Düzeyde Harcama
b) Düşünerek harcama yaparım
c) Düşük Düzeyde Harcama
Toplam
Anlamlılık *p<0,05
N Art. Ort.
SS
F
P
Scheffe
49 2,0961 0,4816
a ile c
216 2,0718 0,3658
b ile c arasında
6,307 0,002
35 2,3257 0,4186
P<.0,05
300 2,1056 0,3999
N Art. Ort.
SS
F
P
Scheffe
49 3,6173 0,368
216 3,4983 0,4073
a ile c arasında
4,753 0,009
P<. 0, 05
35 3,3405 0,4472
300 3,4993 0,4109
N Art.Ort.
SS
F
P
Scheffe
a ile c
49 4,1837 2,7889
c
ile
b arasında
216 4,7454 3,2083 5,895 0,003
35 6,5429 4,0099
P<0,05
300 4,8633 3,3007
Ruh sağlığı ile ekonomik durum arasındaki farklılıkları gösteren tabloya bakıldığında,
ekonomik durum değişkeninin kaygı, özsaygı ve umutsuzluk puanlarında bir
farklılaşmaya yol açtığı görülmüştür. Tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonucunda,
68
gruplar arasında, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık (p<0,05) tespit edilmiştir. “Düşük
düzeyde harcama yapanlar” grubunun en yüksek (2,32), “düşünerek harcama yapanlar”
grubunun ise, en düşük (2,07) kaygı puanına sahip oldukları görülmüştür.
Özsaygı düzeyi ortamalarına bakıldığında, en düşük ortalama puana “düşük düzeyde
harcama yaparım” diyenlerin sahip olduğu (3,3), en yüksek ortalama puana ise “yüksek
düzeyde harcama yaparım” diyenlerin sahip olduğu görülmüştür (3,6). Umutsuzluk
ölçeğinden ise en yüksek ortalamayı “düşük düzeyde harcama yaparım” grubunun aldığı
(6,5), en düşük ortalamayı ise, “yüksek düzeyde harcama yaparım” kategorisinin elde
ettiği (4,1) araştırma sonuçlarıyla ortaya çıkmıştır.
Bulgular, yüksek düzeyde harcama yapan kişilerin umutsuzluk seviyelerinin düşük,
özsaygılarının ise yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Ancak yüksek düzeyde harcama
yapanların kaygı düzeylerinin, düşünerek harcama yapanlara oranla daha yüksek olduğu
yine araştırma bulgularınca tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, ekonomik durum yükseldiğinde umutsuzluk düzeyinin azaldığını,
özsaygının ise arttığını söyleyebiliriz. Bu bulgular, ruh sağlığı ile ekonomik durum
arasında anlamlı bir ilişki vardır. Ekonomik durumu iyi olanların ruh sağlığının daha iyi
olacağı ile ilgili hipotezi destekler niteliktedir.
Gözlemlerimiz çerçevesinde, birçok toplumda, bir kişinin ekonomik durumunun iyi
olmasının, o kişiye prestij ve ayrıcalık kazandırdığını söyleyebiliriz. Toplumda saygı ve
kabul görmelerine yol açan böyle bir durum, kişilerin kendilerine olan özsaygılarını
güçlendirebilir.
Yapılan çeşitli araştırmalarda buna benzer sonuçlar bulunmuştur. Koç (2008: 145-146)’un
475 yetişkin ile yapmış olduğu araştırmasında, sosyo-ekonomik açıdan ortanın üzerinde
refah seviyesine sahip olan yetişkinlerin, alt ve orta düzeyde refah seviyesinde olan
yetişkinlere oranla daha yüksek düzeyde idealize ve realize edilmiş benlik saygılarının
olduğu ortaya çıkmıştır.
69
Kımter (2008: 226-227)’in 632 üniversite öğrencisiyle yapmış olduğu araştırmasında
ailelerinin zengin olduklarını belirten öğrencilerin en yüksek (2,90), ailelerinin fakir
olduklarını belirten öğrencilerin ise en düşük (2,73) benlik saygısı ortalamasına sahip
olduklarını tespit etmiştir.
Maddiyata önem veren bir insanı maddi güç mutlu edebilir. Diğer açıdan, ekonomik
sıkıntılar yaşayan insanların geleceğe olan bakışları karamsar olabilir. Maddî açıdan
sıkıntılar yaşama, insanları geleceğe dair umutsuzluğa sürükleyebilir.
Kaygı düzeyine baktığımızda, araştırmamızda en düşük kaygı seviyesine sahip olan
grubun “düşünerek harcama yaparım” grubunun olduğu tespit edilmiştir. Bu grubu yüksek
düzeyde harcama yapanlar ve son olarak düşük düzeyde harcama yapanlar takip
etmektedir.
Ekonomik açıdan yüksek seviyede olan kişilerin, sahip oldukları mal varlıklarını koruma
çabaları kaygıya neden olabilir. Ekonomik açıdan düşük düzeyde olan kişiler için ise
gelecekte yaşanılabilecek olan maddî sıkıntılar ve bunların getirdiği olumsuz durumlar
kaygıya neden olabilir.
3.4 Dindarlık ile Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki
Teorik kısımda da ele alındığı üzere dindarlık ve ruh sağlığı arasında yakın bir ilişkinin
olduğu düşünülmektedir. Söz konusu ilişkinin var olup olmadığını tespit etmek üzere
pearson korelasyondan yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular, aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir.
Tablo 21. Dindarlık ile Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki (Pearson Korelasyon)
Değişkenler
Dindarlık
Umutsuzluk
R
0,088
Özsaygı
R
-0,165**
Kaygı
R
0,043
Anlamlılık ** p<.01
70
Tabloda görüldüğü gibi dindarlık ile özsaygı arasında (r = - 0,165) negatif yönde anlamlı
bir ilişki (p< .01) vardır. Buna göre, dindarlık düzeyi yüksek olan kişilerin öz saygı
düzeyleri düşüktür.
Özsaygı ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişki görülürken
umutsuzluk ve kaygı ile dindarlık arasında anlamlı bir ilişki görülmemiştir.
Dindarlık düzeyi ile umutsuzluk arasında anlamlı bir ilişki vardır. Dindarlık düzeyi
arttıkça umutsuzluk düzeyi azalacaktır. Dindarlık düzeyi ile kaygı düzeyi arasında anlamlı
bir ilişki vardır. Dindarlık düzeyi arttıkça kaygı düzeyi azalacaktır hipotezlerimiz,
araştırma bulgularınca desteklenmemiştir. Yapılan pearson analizine göre dindarlık ile
umutsuzluk ve kaygı arasında manidar bir ilişki görülmemiştir (p>.05).
Dindarlık düzeyi ile öz saygı arasında anlamlı bir ilişki vardır. Dindarlık düzeyi arttıkça
öz saygı düzeyi artacaktır şeklindeki hipotezimiz araştırma bulgularınca kısmen
desteklenmektedir. Dindarlık düzeyiyle öz saygı arasında p<.05 düzeyinde manidar bir
ilişki söz konusudur. Bulgular bu yönüyle hipotezimizle örtüşmesine rağmen,
hipotezimizin ikinci kısmında ileri sürdüğümüz dindarlık düzeyi arttıkça öz saygı düzeyi
artacaktır hipotezimiz analiz sonuçlarınca desteklenmemiştir. Bulgulara göre, dindarlıkla
özsaygı arasında negatif bir ilişki söz konusudur. Yani dindarlık düzeyi arttıkça öz saygı
azalmaktadır.
Dindarlık ile özsaygı arasındaki olumsuz ilişkiyi ortaya koyan diğer çalışmalar içerisinde,
Cowen (1954)’in araştırması gösterilebilir. Onun araştırmasında, dindar öğrencilerde
özsaygının daha düşük olduğu görülmüştür. Rokeach (1960)’ın araştırmasında dindarlarda
tedirginlik ve düzensiz uyku durumları gözlemlenmiştir. Ayrıca, onların daha kaygılı
oldukları tespit edilmiştir (Argyle, Hallahmi, 1975: 126). Bununla beraber, dindarlık ile öz
saygı arasındaki olumlu ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar da vardır.
Yapıcı (2007: 269) bir araştırmasında, kendilerini “çok dindar” görenlerin öz saygı
puanlarının yüksek, “biraz dindar” olarak niteleyenlerin ise puanlarının düşük olduğunu
aktarmaktadır. Kendilerini “çok dindar” olarak görenlerin ve “hiç dindar olmadığını”
ifade edenlerin özsaygı puanlarının yüksek olmasını; kendi kararlarına güvenmeleri,
71
aldıkları kararlarda yüksek bilinç ve farkındalık içinde olmaları ile ilişkilendirmiştir
(Yapıcı 2007: 271).
İnancını davranışa yansıtmayan kişiler içsel anlamda çelişki yaşayabilir. Bundan dolayı
özsaygıları düşük olabilir. İnandığı gibi yaşayan, ibadetlerini yerine getiren kişilerin öz
saygıları yüksek olabilir. Bununla beraber bir kişi haftada bir Cuma namazına gidip
kendisini çok dindar ve dinî emirlerini yerine getirdiğinden dolayı mutlu görürken bir
diğeri her gün namaz kılmaya çalışıyor ve kaçırdığı namazlardan dolayı suçluluk duyuyor
ve kendisini eksik hissediyor olabilir. Günahkârlık düşüncesi, kişiyi kaygıya ve
karamsarlığa sevk edebilir.
İnsanların dini algılayışları ve yaşayışları, ruh sağlığı ve iç huzuru üzerinde oldukça
etkilidir. Argyle ve Hallahmi (1997: 191)’nin literatür çalışmalarında içgüdümlü
dindarlığın ruh sağlığını olumlu yönde etkileyebileceğine dair bulgulara rastlanmıştır.
Kuşat’ın araştırma sonucuna göre (2006) dinî inanç ile özsaygı arasında anlamlı olumlu
bir ilişki vardır. J. Nussbaum (1964)’ın özsaygı ile Tanrı tasavvuru arasındaki araştırma
sonucuna göre, Katolik katılımcılar arasında koruyan, gözetleyen Tanrı tasavvuru ile
yüksek öz saygı arasında olumlu bir ilişki görülürken, cezalandıran ve kınayan Tanrı
tasavvuru ile yüksek öz saygı arasında olumsuz bir ilişki görülmüştür.
B.Spillka ve M.Mullin’in (1977) Katolik ve Luther lise öğrencileri arasında yaptıkları
araştırma sonucunda iç güdümlü dinî yaşayışa sahip olanların özsaygıları yüksek, dış
güdümlü dini yaşayışa sahip olanların öz saygıları düşük çıkmıştır (Kuşat, 2006: 128).
Kuşat (2006: 141)’ın 405 katılımcıyla gerçekleştirdiği çalışmasında, “kendimle ilgili
olumlu bir tutumum vardır” ifadesi ile dindarlık derecesi arasında yüksek düzeyde bir
ilişki olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Sonuç olarak, dinî inanca paralel bir şekilde öz
saygı derecesinin arttığı görülmüştür.
Din ve mutluluk arasında pozitif ilişki olduğunu ortaya koyan birçok araştırma sonuçları
vardır. Moberg ve Taves (1965) Minnesota’da yaşayan 1,343 yaşlı insanla yaptıkları
araştırmada kiliseye bağlı olanların mutlu olduklarını tespit etmiştir (Argyle, Hallahmi
72
1997: 184). Steinitz (1980) de yaşlılarda ölümden sonra hayata inanma ile mutluluk
arasında yüksek düzeyde bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur ( Argyle, Hallahmi 1997:
186).
Murphy ve diğ. (2000 //http )’nin kendilerine depresyon teşhisi konulan 271 kişiyle
yaptıkları araştırmada, dinî inancın depresyon ve umutsuzluğun düşmesinde olumlu yönde
etkili olduğunu tespit edilmiştir. Yapıcı (2007: 280)’nın analiz sonuçlarına göre, kişinin
samimi bir şekilde Allah’a inanması hayatındaki olumsuzluklarla baş etmesinde moral
motivasyon kaynağı olmaktadır. Kımter (2002: 207)’in araştırma sonuçlarına göre
öğrencilerde dinî inanç, ibadet ve duanın geleceğe dair iyimser bir bakış açısına sahip
olmak; yani umutlu olmak üzerinde önemli bir etkisi vardır.
Görüldüğü üzere çeşitli araştırmalar, dindarlık ile mutluluk arasında olumlu bir ilişkinin
olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak araştırmamızda, dindarlık ile umutsuzluk ve kaygı
arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
73
SONUÇ
Ruh sağlığı ve dindarlık olgularını konu edinen bu araştırmada, öncelikle ruh sağlığıdindarlık ilişkisi ele alınmış; ayrıca cinsiyet, yaş, medenî durum, ekonomik durum gibi
sosyo-demografik değişkenlerle hem dindarlık hem de ruh sağlığı arasındaki ilişkiler
irdelenmiştir.
Araştırma
sonucuna
göre
katılımcıların
büyük
çoğunluğu
(%53,3)
dindardır.
Katılımcıların % 39’u çok dindar kategorisinde yer almaktadır. Katılımcıların %6’sı biraz
dindar kategorisinde bulunmaktadır. Dindar olmayanlar ise örneklemin %1,6’sını
oluşturmaktadır.
Öznel dindarlık algısına göre katılımcıların yarıdan fazlası (%61) kendilerini “dindar”
olarak görmektedirler. Bu sonuçlar da, örneklemimizin hem algılayış, hem de yaşayış
bakımından “dindar” konumda olduklarını göstermektedir.
Araştırmamızda, dindarlığın cinsiyet değişkenine göre anlamlı olarak farklılaştığı ve
kadınların dinî eğilimlerinin erkeklere göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Bunda,
kadınların psikolojik ve bedensel açıdan sığınmaya daha muhtaç ve daha duygusal bir
yapıda olmaları; özellikle ev hanımlarının boş zamanlarını dinî faaliyetlerle değerlendirme
imkânlarının olması ve anne olan kadınların annelik içgüdüleriyle çocuklarının başarısı ve
korunmaları için yüce bir varlığa sığınma ihtiyacını hissetmeleri etken olabilir.
Medenî durum ile dindarlık arasında yapılan analizde; evlilerin, bekârlara oranla daha
dindar olmaları, birçok sorumluluğu beraberinde getiren evlilik kurumunun korunması ve
sağlıklı bir şekilde devamı için olabilir. Anne-baba olan bireylerin, çocuklarını koruma
güdüsü ve onların geleceklerini düşünme gibi kaygılarla dine daha fazla yöneldikleri
düşünülebilir.
Yapılan çoğu ampirik araştırmada ortaya konulduğu gibi, bizim çalışmamızda da ilk
yetişkinlik döneminin (21-31) başlarında, dine yönelik ilginin düşük olduğu görülmüştür.
Araştırmamızda, katılımcılar içerisinde dindarlığın en düşük olduğu dönem ise 31- 45 yaş
aralığıdır. Bu dönemdeki insanların mesleklerinde başarılı olma çabaları, ailevî
74
meselelerle ilgilenme ve yaşanan orta yaş bunalımının vermiş olduğu pesimistlik, bu
durumun nedenleri arasında görülebilir. Dindarlık düzeyi en yüksek grubun ise 46-60 yaş
aralığı olduğu görülmüştür. Bu dönemdeki bireylerin, fiziksel ve psikolojik değişimler
nedeniyle kendi iç dünyalarına yönelmeleri ve ölüm gerçeğinin zihinlerinde açıkça yer
almaya başlaması, dine yönelmenin sebepleri arasında gösterilebilir.
Araştırma sonuçlarına göre, dindarlık düzeyi ile öğrenim durumu arasında ters yönlü bir
ilişki görülmüştür. Buna göre, araştırmamızda öğrenim düzeyi arttıkça, anlamlı ve
sistematik bir şekilde dindarlıkta düşüş görülmektedir. Bunun nedeni, öğrenim hayatında
olan kişilerin dinî tören ve kutlamalar gibi dinî faaliyetlere katılmaya fazla zaman
ayıramamaları olabilir.
Ekonomik durumun dindarlığa etkisine bakıldığında, dindarlık düzeyi aritmetik ortalaması
en düşük olanların “yüksek düzeyde harcama yaparım”
grubunda yer aldığı
görülmektedir. Dindarlık düzeyi en yüksek grup ise, 35 kişinin oluşturduğu “düşük
düzeyde harcama yaparım” kategorisi içinde yer aldığı görülmüştür. Buna göre yapılan
analizlerde, anlamlı bir sonuç bulunamasa da, alım gücü iyi olanların dindarlık düzeyi
düşük ve alım gücü az olan grubun ise dindarlık düzeyi yüksek çıkmıştır. Kategorilere
bakıldığında alım gücüyle beraber harcama alışkanlıklarını gösteren veriler de ortaya
çıkmaktadır. Bu verilerde, maddî durumu iyi olduğu halde kısıtlı harcama yapanlar
yanında ekonomik durumu iyi olmadığı halde alım gücünün üzerinde harcama yapanlar da
vardır. Din ise, insanların maddi durumu ne olursa olsun israftan kaçınmalarını
emretmektedir. Bu doğrultuda, hiç düşünmeden harcama yapanların, dinin üzerinde
önemle durduğu israf konusunda net bir dinî tavır sergilemediklerini söyleyebiliriz. Her
ne kadar anlamlı bir sonuç çıkmasa da, dinin insanın tüm hayatını kapsadığı; dinî alana ait
olanın yanında, din dışı alana ait olan davranışlarını da etkilediği; dolayısıyla dindarlık
puanları düşük olanların, “yüksek düzeyde harcama yaptıklarını” ifade etmeleri
mânidardır.
Örneklemin belirli bir zaman dilimi olmadan, ibadet esnasında, sıkıntılı veya mutluyken
dua ettikleri görülmüştür. İnsanların her durumda duaya müracaat etmeleri, üzgün
75
olduklarında yaratıcıya sığınmaları, ruh sağlığının korunması açısından önemlidir. Bu da
dindarlık ile ruh sağlığı arasında çok yakın bir ilişkinin olduğunu bize göstermektedir.
Ruh sağlığı ile cinsiyet arasındaki analizde, kadınlardaki kaygı düzeyinin erkeklere oranla
daha yüksek çıktığı tespit edilmiştir. Özsaygı düzeyinin ise kadınlara oranla erkeklerde
daha yüksek olduğu görülmüştür. Buna göre, erkeklerin ruh sağlıkları daha olumlu
yöndedir diyebiliriz. Kadınların daha duygusal olmaları, kaygı düzeylerinin erkeklere
oranla daha yüksek çıkmasına neden olmuş olabilir. Erkek egemen Türk toplumunda,
erkek bireyin yetiştirilme tarzı hep atılganlık ve güç gösterisi üzerinedir. Bu gibi nedenler,
erkeklerde özsaygının yüksek çıkmasına etkide bulunabilir. Kadınların ise, toplumda,
çocukluklarından itibaren iradeleri üzerinde baskılar olması, rolleri ve konumları gereği
yapması veya yapmaması gereken davranış kalıplarının dışında tavırlar sergilemelerinin
hoş karşılanmaması gibi sebepler, onlarda özgüven eksikliğine yol açan nedenler arasında
görülebilir.
Analiz sonuçlarında, evlilerin umutsuzluk ve kaygı düzeyleri bekârlara oranla daha yüksek
çıkmıştır. Evlilikte eşlerin uyumu, çocukların geleceği için sarf edilen çaba, geçim
sıkıntısı gibi unsurlar, evli çiftlerde umutsuzluk ve kaygı düzeyini arttıran etkenler olarak
görülebilir.
Analiz sonucuna göre, yaş dönemleri ile kaygı ve umutsuzluk düzeyi arasında pozitif
yönde anlamlı bir ilişki vardır. Yani, yaşın ilerlemesiyle birlikte kaygı ve umutsuzluk
düzeyinin de arttığı görülmektedir. Yaşanan fiziksel gerileme, bu durumun nedenleri
arasında sayılabilir. Yaşla birlikte yaklaşan ölüm de, kaygı sebebi olabilmektedir. Ayrıca,
ilerleyen yaş ile birlikte geçmiş yaşamını olumsuz olarak değerlendiren bireylerde
umutsuzluk ve kaygı durumlarının arttığı söylenebilir. Kişinin ileri yaşlılık döneminde,
bakımını kimin üstleneceğini düşünmesi de umutsuzluk ve kaygı sebebi olabilir.
Bulgular, öğrenim düzeyi arttıkça kaygı ve umutsuzluk düzeyinin azalacağını
göstermektedir. Öğrenim düzeyinin artması demek, yeni iş imkânlarının da doğması
demektir. Öğrenim hayatı neticesinde bir meslek sahibi olma ya da bu umutla yaşama,
kişiyi ruhsal açıdan tatmin eden unsurlardan olabilmektedir. Kaygı ve umutsuzluğun
76
nedenlerinden bir tanesi olan maddî problemler de iyi bir meslek ile aşılabilmektedir.
Ayrıca, insanın hayattan beklentileri ve amaçları öğrenim gördüğü alanla birlikte
değişebilir. Hayatı sadece belli zorluklar, yapılması gereken iş ve sorumluluklar olarak tek
yönlü değil, çok yönlü; daha üst düzeyde anlamlandırarak yaşamak da öğrenim düzeyinin
etkisiyle gerçekleşebilir.
Ekonomik durumu/alım gücü iyi olan kişilerin özsaygı düzeylerinin yüksek, umutsuzluk
düzeylerinin ise düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Buna göre, ekonomik durumun, ruh
sağlığını olumlu yönde etkilediği söylenebilir. Ekonomik durumu/Alım gücü iyi olan
kişilerin, maddî açıdan problem yaşamamaları geleceğe dair olumlu düşünmelerine neden
olabilir. Ayrıca, yaşanılan toplumda ekonomik açıdan üst seviyede olan kişilere gösterilen
saygı, bu kişilerin özsaygılarını olumlu yönde etkiliyor olabilir. Ancak yüksek düzeyde
harcama yapanların, düşünerek harcama yapanlara oranla kaygı düzeylerinin yüksek
çıkması; ekonomik durumu iyi olan kişilerin, sahip oldukları şeyleri koruma ve devam
ettirme gibi çabalarının, onlarda kaygıya neden olacağı şeklinde yorumlanabilir. Eşyaya
önem verme ve kazanma hırsı, insanın hayata tek yönlü bakmasına, bencilleşerek sadece
çıkara dayalı ilişkiler geliştirmesine, özünde ise yalnızlaşmasına sebebiyet verebilir. Bu
gibi sonuçlar ise, kişide stres ve kaygıya yol açabilir. Diğer açıdan bakılacak olursa, maddî
sıkıntılar içerisinde olan bir kişi, öncelikle bu sıkıntısından kurtulma isteği içinde olabilir.
Maddi problemleri ortadan kaldıramadığı süre içerisinde de umudun yerini umutsuzluk
alabilir. Maddi sıkıntıların yaşanması, aynı zamanda kaygıya da neden olabilir.
Araştırmamızda, dindarlık ile kaygı ve umutsuzluk düzeyi arasında anlamlı bir ilişki
bulunamamış; dindarlık ile özsaygı arasında ise negatif yönde bir ilişki görülmüştür. Kişi
inandığı ve yapması gerektiğini düşündüğü şeyleri yerine getirdiğinde, kendisine ve
yeteneklerine olan güveni artar ve özsaygısı yükselir. Dindarlık, dinin değişik boyutlarının
yaşanmasını gerektirir. Bu anlamda inanan fakat inancının bir göstergesi olan ibadetleri
çeşitli nedenlerle yapamayan birçok insanla karşılaşırız. Bu durum, inanç ve ibadet
bütünlüğünü zedeleyerek insanda içsel anlamda çelişkilere neden olabilir. İnsanın
77
şahsiyeti üzerinde olumsuz bir parçalanmaya sebebiyet verebilir ve böyle bir durum da
kişinin öz saygısını düşürebilir.
Dinin; yaratıcıya bağlılığı, itaati emreden, büyüklenmeyi yasaklayan talepleri vardır.
Tasavvufta da insanın kendisini terbiye etmesi amacıyla nefsinin isteklerinden arınması;
gururundan, kendini beğenmekten, bencilliğinden uzaklaşması gibi esaslar vardır. İnsanın
nefsi kâmileye (mükemmele) doğru yol alması için, bu ve buna benzer olguları aşması
gerekmektedir. Ayrıca dindar birey kendisi için ideal olarak belirlediği dini emirleri
uygulama konusunda, kendisinde bir yetersizlik hissedebilmektedir.
Sonuç olarak bu araştırma, dindarlık ve ruh sağlığı arasında ne tür bir ilişki olduğu
hakkında bazı temel bilgiler sunmaktadır. Ancak her araştırmada olduğu gibi bu araştırma
da zaman ve şartlarla sınırlandırılmıştır. Bu nedenle genel geçer yargılara ulaşmamız
mümkün değildir.
Toplumumuzda dinî anlayış açısından çok farklı görüşler mevcuttur. Bu nedenle, toplumu
yansıtması açısından araştırmacıların farklı kesimlere de ulaşması genelleme yapmak
açısından daha doğru olacaktır.
Ölçeklerin çoğu yabancı kaynaklardan uyarlanmıştır. Halbuki kavramlar toplumdan
topluma hatta bireyden bireye farklılık gösterebilir. Sonuçların daha doğruyu yansıtması
açısından
araştırmacıların
Türk
toplum
yapısına
uygun
ölçekler
geliştirmeleri
gerekmektedir.
Türk toplumunun dini anlayışını yansıtacak şekilde standart bir dindarlık ölçeğinin
hazırlanması dindarlık üzerinde çalışan araştırmacıların çalışmalarını kolaylaştıracağı gibi
toplumumuzun zaman içerisinde dinî düşüncelerindeki değişimleri de yansıtması
bakımından önemli olacaktır. Aynı zamanda, standart bir ölçek, farklı zaman ve gruplar
üzerinde yapılan araştırmalarda daha sağlıklı karşılaştırma olanağı sunacaktır.
Anket tekniği ile geniş denek grupları üzerinde araştırmalar yapılırken mülakat tekniği ile
de derinlemesine yapılacak araştırmaların değişik çalışmalarla birleştirilmesi, dindarlık ve
ruh sağlığının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
78
KAYNAKÇA
ALLPORT, Gordon W. (2004), Birey ve Dini, Çev. Bilal Sambur, Elis Yayınları, Ankara.
ALLPORT, Gordon (1961), The Individual and His Religion, The Macmillian Company,
New York.
ARGYLE Michael ve Benjamin Beit Hallahmi (1975), The Social Psychology of Religion,
Routledge&Kegan Poul, London and Boston.
ARGYLE, Michael ve Benjamin Beit-Hallahmi, “Dinî Davranış Teorileri”, Çev. Ali
Kuşat, Mehmet Korkmaz, İsmail Güllü, Erciyes Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
2004, 1:16, 24-281.
ARGYLE, Michael (1958), Religious Behaviour, Routledge & Kegan Paul, London.
ANKAY, Aydın (1992),
Ruh Sağlığı ve Davranış Bozuklukları, Turhan Yayınları,
Ankara.
ARMANER, Neda (1980), Din Psikolojisine Giriş, Ayyıldız Matbaası, Ankara.
ARMANER, Neda (1973), Psikopatolojide Dinî Belirtiler, Demirbaş Yayınları, Ankara.
BAASHER, T.A., “İslam and Mental Health”, Eastern Mediterranean Health Journal,
2001, 7: 3, 372 -376, Egypt.
BACANLI, Hasan (1997), Sosyal İlişkilerde Benlik, Meb Yayınları, İstanbul.
BAKIRCIOĞLU, Rasim (2006), “Ruh Sağlığı”, Ansiklopedik Psikoloji Sözlüğü, Anı
Yayınları, Ankara.
BECK, Aaron T. ve Gary Emery (2006), Anksiyete Bozuklukları ve Fobiler, Çev. Veysel
Öztürk, Litera yayınları, İstanbul.
BUDAK, Selçuk (2000), “Ruh Sağlığı”, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları,
Ankara.
79
CANATAN, Burhanettin (19??), İslamiyette Ruh Sağlığı, Canatan Yayınları, Konya.
CARREL, Alexis (1997), İnsan Denen Meçhul, Hayat Yayınları, İstanbul.
CEVİZCİ, Ahmet (2003), “Ruh”, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Paradigma Yayınları,
İstanbul.
COTTON, Sian, Kathy Zebracki, Susan L. Rosenthal, Joel Tsevat, Dennis Drotar (2006),
“Religion/Spirituality and Adolescent Health Autcomes: A Review”, Journal of
Adolescent Health 38, 2006 472 -480.
COX, James L. 2004), Kutsalı İfade Etmek, Çev. Fuat Aydın, İz Yayınları, İstanbul.
ÇELİK, Celalettin (2002), Şehirleşme ve Din, Çizgi Kitabevi, Konya.
DRAZ, M.Abdullah (19??), Din ve Allah İnancı, Çev. Bekir Karlıağa, Bir Yayınları,
İstanbul.
EKŞİ, Halil (2001), Başaçıkma, Dinî Başa Çıkma ve Ruh Sağlığı Arasındaki İlişki Üzerin
Üzerine Bir Araştırma, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Bursa.
ERİKSON, Erik H. (1984), İnsanın Sekiz Çağı, Çev. T.Bedirhan Üstün, Vedat Şar, Birey
Toplum Yayınları, Ankara.
ERTEN, Yavuz (2006), “Psikanaliz ve Ruhsallık, Psikanalizin Bilgi Nesnesi”, Bilim ve
Felsefe Açısından Ruhsallık Bilgileri içinde, Editörler: Afşar Timuçin, Cemal
Dindar, Yavuz Erten ), Bulut Yayınları, İstanbul.
EŞER, Hatice (2005), Üniversite Öğrencilerinde Dinî İnanç ve Benlik Saygısı İlişkileri, Y
Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa.
EYSENCK, H.J. ve Glenn Wilson (1995), Kişiliğinizi Tanıyın, Remzi yayınları, İstanbul.
80
FORDHAM, Frieda (2001), Jung Psikolojisinin Ana Hatları, Çev. Aslan Yalçıner,
5.Baskı, Say Yayınları, İstanbul.
FOWLER, James W. (2000), “İman Bilincinin Evreleri”, Çev. Ali Ulvi Mehmedoğlu,
MÜİFD, S. 19, 85 -105, İstanbul.
FROMM, Erich (1995), Erdem ve Mutluluk, Çev. Ayda Yörükan, 3.Basım, İş Bankası
Yayınları, İstanbul.
FROMM, Erich (1993), Psikanaliz ve Din, Çev. Aydın Arıtan, Arıtan Yayınları, İstanbul
GEÇTAN, Engin (1984), Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar, 3.Basım, Maya
Yayınları, Ankara.
GLOCK, Charles Y. (1998), Dindarlığın Boyutları Üzerine, Çev. Günter Kehrer, Din
Sosyolojisi, Derleyenler: Yasin Aktay, M.Emin Köktaş, Vadi Yayınları, İstanbul.
GÜNAY, Ünver (2000), Din Sosyolojisi, İnsan Yayınları, İstanbul.
GÜRSES, İbrahim (2001), Kölelik ve Özgürlük Arasında Din: Üniversite Öğrencileri
Üzerinde Sosyal Psikolojik Bir Araştırma, Arasta Yayınları, Bursa.
HACKNEY, Charles H. ve Glenn S. Sanders (2003), “Religiosity and Mental Health: A
Meta-Analysis of Recent Studies”, Journal For the Scientific Study of Religion, 42:
1, 43 -55.
HAQUE, Amber (2004), “Religion and Mental Health: The Case of American Muslims”,
Jurnal of Religion and Health, 43: 1, 45 -58.
HANÇEROĞLU, Orhan (1988), “Ruh”, Ruhbilim Sözlüğü, Remzi kitabevi, İstanbul.
HAYTA, Akif (2002), “İbadetler ve Ruh Sağlığı”, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi
içinde Editör: Hayati Hökelekli, Ankara Okulu Yayınları, Ankara.
HALLAHMİ, Benjamin Beit ve Michael Argyle (2000), Dindarlığın Etkileri 1, Çev.
Adem Şahin, Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S.10, Konya.
81
HOLM, Nils G. (2004), Din Psikolojisine Giriş, Çev. Abdulkerim Bahadır, İnsan
Yayınları, İstanbul.
HÖKELEKLİ, Hayati (1993), Din Psikolojisi, Diyanet Yayınları, İstanbul.
HÖKELEKLİ, Hayati (2008), Ölüm, Ölüm Ötesi Psikolojisi ve Din, DEM Yayınları,
İstanbul.
HORNEY, Karen
(2003), Çağımızın Nevrotik Kişiliği, Çev. Selma Koçak, Doruk
Yayınları, İstanbul.
HORWİTZ, Allan V.(1996), Helene Raskin White, Sandra Howell-White, Becoming
Married and Mental Health: A Longitudinal Study of a Cohort of Young Adults,
Journal
of Marriage and the Family 58, November 1996: 895 -907.
JONES, James W. (2004), “Religion, Health and the psychology of Religion: How the
Reaserch on Religion and Health Helps Us Understand Religion”, Journal of
Religion and Health, 43:4, 317 -328.
JUNG, Carl Gustav (19??), Din ve Psikoloji, Çev. Cengiz Şişman, İnsan Yayınları,
İstanbul.
KAĞITÇIBAŞI, Çiğdem (1972), Sosyal Değişmenin Psikolojik Boyutları: İzmir Lise
Öğrencileri Üzerinde Bir İnceleme, Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, Ankara.
KARACA, Faruk (2007), Dinî Gelişim Teorileri, DEM Yayınları, İstanbul.
KARACA, Faruk (2000), Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları, İstanbul.
KAYA, Mevlüt ve Kübra Varol (2004), “İlahiyat Fakültesi Öğrencilerinin DurumlukSürekli Kaygı Düzeyleri ve Kaygı Nedenleri (Samsun Örneği)”, Ondokuz Mayıs Ü
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 17 Samsun.
KAYIKLIK, Hasan (2006), “Değişen Dünyada Birey, Din ve Dindarlık”, Editörler: Ünver
Günay Celalettin Çelik, Dindarlığın Sosyo-Psikolojisi içinde, Karahan Yayınları,
Adana.
82
KIMTER, Nurten (2002), “Dinî İnanç, İbadet ve Duanın Umutsuzlukla İlişkisi Üzerine”,
Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi içinde, Derleyen: Hayati Hökelekli, Ankara
Okulu Yayınları, Ankara.
KIMTER, Nurten (2008), Benlik Saygısı ve Dindarlık İlişkisi, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
KİRMAN, Mehmet Ali (2005), Din ve Sekülerleşme, Karahan Kitabevi, Adana.
KOENİG, Harold G. ve David B. Larson (2001), “Religion and Mental Health: Evidence f
for An Association”, İnternational Review of Psychiatry, 13: 2, 67 -78.
KOÇ, Mustafa (2002), “Ölüm Ötesi Hayata İnanmanın Birey Üzerindeki Psikolojik
Etkileri”, Akademik Araştırmalar Dergisi, Yıl 2, S.14.
KOÇ, Mustafa (2008), Yetişkinlik Döneminde Dindarlık ve Benlik Kavramı Arasındaki
İlişki,, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa.
KOZACIOĞLU, Gülten ve Hülya Ekberzade Gördürür (1995), Bireyden Topluma Ruh
Sağlığı, Alfa Basım Yayım, İstanbul.
KÖKNEL, Özcan (1982), Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul.
KÖSE, Ali (2000), Freud ve Din, İz Yayınları, İstanbul.
KÖKTAŞ, M.Emin (1993), Türkiye’de Dinî Hayat, İşaret Yayınları, İstanbul.
KÖYLÜ, Mustafa (2004), Yetişkinlik Dönemi Din Eğitimi, DEM Yayınları, İstanbul.
KULA, Naci (2001), Kimlik ve Din: Ergenler Üzerine Bir Araştırma, Ayışığı kitapları,
İstanbul.
KURT, İhsan (2000), Yetişkin Eğitimi, Nobel Yayınları, Ankara.
KUŞAT, Ali (2006), “Ergenlerde Allah Tasavvuru”, Dindarlığın Sosyo-Psikolojisi içinde,
Editörler: Ünver Günay, Celaleddin Çelik, Karahan Kitabevi, Adana.
83
KUTUB, Muhammed (1992), İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler, Çev. Bekir Karlıağa,
2.Basım, İşaret Yayınları, İstanbul.
LEVİN, Jeffery S. ve Linda M.Chatters (1998), Research on Religion and Mental Health :
An Overview of Emprical Findings and Theoretical İssues, Editör: Harold G.
Koenig, Handbook of Religion and Mental Health içinde, Academic Press, USA.
MARAR, Ziyad (2004), Özgürlük Paradoksu, Çev. Serpil Çağlayan, Kitap Yayınları,
İstanbul.
MEAH, Luthfa (2007), Reflection : The Muslim Community and Mental Health Care,
Spirituality, Values and Mental Health içinde, Editör : Marry Allen Coyte ve diğ. J
Jessica Kingsley Publishers.
MEHMEDOĞLU, Ali Ulvi (2004), Kişilik ve Din, DEM Yayınları, İstanbul.
MEHMEDOĞLU, Yurdagül (2004), Erişkin Direyin Kendilik Bilinci ve Din Eğitimi,
DEM Yayınları, İstanbul.
MURPHY, P E; J W Ciarrocchi, R L Piedmont, S Cheston, M Peyrot, G Fitchett (2000),
The Relation of Religious Belief and Practices, Depression, and Hopelessness in
Persons with Clinical Depression, Journal of Consulting and Clinical Psychology,
USA
68(6):
1102-6,
http://www.biomedexperts.com/Experts/Abstract.aspx?pid=11142544 10.04.2009.
ONAY, Ahmet (2004), Dindarlık Etkileşim ve Değişim, DEM Yayınları, İstanbul.
ONUR, Bekir (2007), Gelişim Psikolojisi, İmge Yayınları, Ankara.
ÖNER, Necla (2006), Türkiyede Kullanılan Psikolojik Testler, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul.
ÖNER, Necla Öner ve Ayhan LeCompte (1982), Durumluluk-Sürekli Kaygı Envanteri El
Kitabı, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
ÖZBAYDAR, Belma (1970), Din ve Tanrı İnancının Gelişmesi, Baha Matbaası, İstanbul.
84
ÖZCANKAYA, Ramazan (1999), Ruh: İçimizdeki Biz, Hayat Yayınları, İstanbul.
ÖZTÜRK, Orhan (1989), Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Evrim Yayınları, İstanbul.
PARGAMENT, Kenneth I. (2005), “Acı ve Tatlı: Dindarlığın Bedelleri ve Faydaları
Üzerine Bir Değerlendirme”, Çev. Ali Ulvi Mehmedoğlu, Ç.Ü.İ.F.D., C.5, S.1.
PAZARLI, Osman (1982), Din Psikolojisi, 3. Basım, Remzi Yayınları, İstanbul.
PEKER, Hüseyin (2000), Din Psikolojisi, 2.Basım, Aksiseda matbaası, Samsun.
REBER, Arthur S. (1985), “Ruh Sağlığı”, Dictionary of Psychology, Penguin Books,
London.
SAYAR, Kemal (2006), Ruh Hali: Bireysel Mutluluk, Sosyal Mutluluk, Timaş Yayınları,
İstanbul.
SEBER, Gülten, Nesrin Dilbaz, Cem Kaptanoğlu, Durmuş Tekin (1993), “Umutsuzluk
Ölçeği: Geçerlilik ve Güvenirliği”, Kriz Dergisi, 1: 3, 139 -142.
SEZEN, Yumni (1998), Sosyoloji Açısından Din, İFAV Yayınları, İstanbul.
SEZEN, Yumni (1993), Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı, İFAV Yayınları, İstanbul.
SHEEHAN, Elaine (1999), Kaygı Bozuklukları, Çev. Murat Sağlam, Alfa Yayınları,
İstanbul.
SHEEHY, Gail (1977), İnsan Yaşamında Yaş Dönemleri, Çev. Füsun Umar, Altın
Kitaplar yayınları, İstanbul.
SHERKAT, Darren E. ve Mark R.Reed (1992), “The Effects of Religion and Social
Support on Self – Esteem and Depression Among the Suddenly Bereaved”, Social
İndicators Reasearch, Vol.26 No.3 S. 259-275
http://www.springerlink.com/content/x233n28274834114/fulltext.pdf?page=1,09.05.2009
85
SÖNMEZ, Bülent (2008), Modern Batı Düşüncesi Hristiyanlık ve Din Algısı, NKM
Yayınları, İstanbul.
SUBAŞI, Necdet (2004), Gündelik Hayat ve Dinsellik, İz yayınları, İstanbul.
ŞENTÜRK, Habil (1997), Din Psikolojisi, Esra yayınları, İstanbul.
TAPLAMACIOĞLU, Mehmet (1962), “Yaşlara Göre Dinî Yaşayışın Şiddet ve Kesafeti
Üzerinde Bir Anket Denemesi”, AÜİFD, C.10, s. 141 -151.
TARHAN, Nevzat (2003), Mutluluk Psikolojisi, Timaş yayınları, İstanbul.
TEKİN, Mustafa (2006),
“Dindarlık Bağkamında Amel-i Salih Kavramına Sosyolojik Bir
Yaklaşım”, Dindarlık Olgusu: Sempozyum Tebliğ ve Müzakereleri [Dindarlık Olgusu
Sempozyumu (25-26 Aralık 2004, İstanbul)], Yayın Koordinatörü: Abdülhamit Birışık,
Editor: Hayati Hökelekli, Kur’an Araştırmaları Vakfı, Bursa.
TODA, Masahiro, Kanehisa Morimoto, Health Practice in İslam: The Cultural
Dependence of the Lifestyle Formation, Environmental Halth and Preventive
Medicine 5, 131-133, January,2001.
TÜZER, Abullatif Tüzer (2006), Dinî Tecrübe ve Mistisizm, Dergâh yayınları, İstanbul.
UMBERSON, Debra (2006), Kristi Willams, “Family Status and Mental Health”,
Handbook of
the Sociology of Mental Health içinde, Editörler: Carol S.
Aneshensel, Jo C. Phelan, Springer, New York.
UYSAL, Veysel (2006), Türkiye’de Dindarlık ve Kadın, DEM Yayınları, İstanbul.
VAUS, David De, (2002), “Marriage and Mental Health”, Family Matters, Australian
İnstitue
of
Family
Studies
Publications,
No
:62,
Australia.
http://www.aifs.gov.au/institute/pubs/fm2002/fm62/dd.pdf, 09.05.2009
YAPAREL, Recep (1987), Yirmi-Kırk Yaşları Arası Kişilerde Dini Hayat ile PsikoSosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
86
YAPICI, Asım (2004), Din, Kimlik ve Ön Yargı: Biz ve Onlar, Karahan Yayınları, Adana.
YAPICI, Asım (2007), Ruh Sağlığı ve Din, Karahan Yayınları, Adana.
YAPICI, Asım ve Hasan Kayıklık (2005), “Ruh Sağılığı Bağlamında Dindarlığın Öz
Saygı ve Kaygı ile İlişkisi: Çukurova Üniversitesi Örneği”, DEM dergisi, C.3, S.9,
İstanbul.
YILDIZ, Murat (2006), Ölüm Kaygısı ve Dindarlık, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, İzmir.
YILMAZ, Emel, Ela Yılmaz, Fatoş Karaca (2008), “Üniversite Öğrencilerinin Sosyal
Destek ve Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi, Genel Tıp Dergisi, 18(2),71-79.
YÖRÜKOĞLU, Atalay (1986), Gençlik Çağı Ruh Sağlığı Eğitimi ve Ruhsal Sorunları, İş
Bankası Yayınları, İstanbul.
YUNG, Chen Y. ve Harold G. Koenig (2006), “Traumatic Stres and Religion: İs There a
Relationship? A Review of Empirical Findings” , Journal of Religion and Health,
45:3, Springer, US.
87
EKLER
ANKET FORMU
Değerli katılımcı,
Bu anket, Din Psikolojisi alanında yapmakta olduğumuz araştırmaya önemli bir veri kaynağıdır.
Görüşlerinizi samimi olarak belirtmeniz araştırmamıza gerçeğe uygun sonuçlar kazandıracaktır.
Sonuçlar bütün olarak değerlendirileceği için isminizi belirtmeniz gerekli değildir. Lütfen hiçbir
soruyu eksik bırakmayınız.
Araştırmamıza gösterdiğiniz ilgi ve katkı için teşekkür ederiz.
Fatma Yoğurtcu
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Öğrencisi
1) Cinsiyetiniz ?
(a) Kadın
(b) Erkek
2) Yaşınız: ( Lütfen yazınız ) …………….
3) Hayatınızın büyük çoğunluğunun geçtiği yer?
(a) Köy
(b) Kasaba
(c) İlçe
(d) İl
4) Eğitim durumunuz?
(a) İlkokul
(b) Orta okul
(c) Lise ve dengi okul
(d) Y.Okul/Üniversite
5) Medenî durumunuz ?
(a) Bekâr
(b) Evli
(c) Boşanmış
(d) Dul
6) Mesleğiniz: ( Lütfen yazınız )…………………………………………………..
7) Ekonomik durumunuzu en iyi tarif eden ifadeyi
x işareti ile belirtiniz.
(a) Hiç düşünmeden harcama yaparım
(b) Rahat harcama yaparım
(c) Düşünerek harcama yaparım
(d) Temel ihtiyaçlarım dışında oldukça zor harcama yaparım
(e) Temel ihtiyaçlarımı bile zor karşılarım
8) Kendinizi ne kadar dindar hissediyorsunuz?
(a) Hiç dindar değilim
(c) Dindarım
(b) Biraz dindarım
(d) Çok dindarım
88
9) Dinî bilgi düzeyiniz hakkında ne düşünüyorsunuz?
(a) Hiç bilgim yok
(c) Bilgiliyim
(b) Biraz bilgim var
(d) Çok bilgiliyim
10) Günlük beş vakit namaz ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdakilerden hangisine
uygundur?
(a) Her zaman kılarım
(c) Ara sıra kılarım
(b) Çoğu zaman kılarım
(d) Hiç kılmam
11) “Din, hayatın anlamını kavrama ve bu konudaki bir çok soruya cevap bulmada insana
yardımcıdır.” düşüncesine katılıyor musunuz?
(a) Tamamen katılıyorum
(c) Katılmıyorum
(b) Katılıyorum
(d) Hiç katılmıyorum
12) “İnsanın kaderi Allah tarafından çizilmiştir.” düşüncesine katılıyor musunuz?
(a) Tamamen katılıyorum
(c) Katılmıyorum
(b) Katılıyorum
(d) Hiç katılmıyorum
13) Sosyal problemlerle (ailevî problemler, geçim sıkıntısı vb.) ilgili çözüm yolları ararken dinî
inançlarınızın rolü olur mu?
(a) Çoğu zaman
(b) Ara sıra
(c) Nadiren
(d) Hiçbir zaman
14) Oruç ibadetiyle ilgili davranışınız aşağıdakilerden hangisine uygundur?
(a) Ramazan orucunun yanında nafile oruç da tutarım
(b) Sadece ramazan oruçlarını tam olarak tutarım
(c) Ramazan orucunun bir kısmını tutarım
(d) Hiç oruç tutmam
15) Kur’an-ı Kerim’i ne sıklıkta okursunuz?
(a) Her gün bir miktar okurum
(b) Haftada bir iki defa veya Cuma akşamları okurum.
(c) Ramazanda ve üç aylarda okurum.
(d) Hiç okumam
16) Ahiret (Cennet ve Cehennem) hayatının varlığına inanıyor musunuz?
(a) Tamamen katılıyorum
(c) Katılmıyorum
(b) Katılıyorum
(d) Hiç katılmıyorum
89
17) “İnsan ibadet ettiği zaman kendisini Allah’a yakın hisseder” düşüncesine katılıyor
musunuz?
(a) Tamamen katılıyorum
(c) Katılmıyorum
(b) Katılıyorum
(d) Hiç katılmıyorum
18) “Dinî inançlarım muhtaçlara yardım etmemde etkilidir.” düşüncesine katılıyor musunuz?
(a) Çoğu zaman
(b) Ara sıra
(c) Nadiren
(d) Hiçbir zaman
19) Çalışma arkadaşlarınız, komşularınız ve dostlarınızla ne sıklıkla dinî konuları
konuşursunuz?
(a) Çoğu zaman
(b) Ara sıra
(c) Nadiren
(d) Hiçbir zaman
(c) Nadiren
(d) Hiçbir zaman
20) Dua eder misiniz?
(a) Çoğu zaman
(b) Ara sıra
21) En çok ne zaman dua edersiniz? (lütfen yazınız)
……………………………………………………………………………………………………..
90
işareti ile belirtiniz
1) Geleceğe umut ve coşku ile bakıyorum.
2) Kendim ile ilgili şeyleri düzeltemediğime göre çabalamayı bıraksam iyi olur.
3) İşler kötüye giderken bile her şeyin hep böyle kalmayacağını bilmek beni
rahatlatıyor.
4) Gelecek on yıl içinde hayatımın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.
5) Yapmayı en çok istediğim şeyleri gerçekleştirmek için yeterli zamanım var.
6) Benim için çok önemli konularda ileride başarılı olacağımı umuyorum.
7) Geleceğimi karanlık görüyorum.
8) Dünya nimetlerinden sıradan bir insandan daha çok yararlanacağımı umuyorum.
9) İyi fırsatlar yakalayamıyorum. Gelecekte yakalayacağıma inanmam için de hiç bir
neden yok.
10) Geçmiş deneyimlerim beni geleceğe iyi hazırladı.
11) Gelecek benim için hoş şeylerden çok tatsızlıklarla dolu görünüyor.
12) Gerçekten özlediğim şeylere kavuşabileceğimi umuyorum.
13) Geleceğe baktığımda şimdikine oranla daha mutlu olacağımı umuyorum.
14) İşler bir türlü benim istediğim gibi gitmiyor.
15) Geleceğe büyük inancım var.
16) Arzu ettiğim şeyleri elde edemediğime göre bir şeyler istemek aptallık olur.
17) Gelecekte gerçek doyuma ulaşmam olanaksız gibi.
18) Gelecek bulanık ve belirsiz görünüyor.
19) Kötü günlerden çok, iyi günler bekliyorum.
20) İstediğim her şeyi elde etmek için çaba göstermenin gerçekten yararı yok, nasıl
olsa onu elde edemeyeceğim.
91
Hayır
x
Evet
Aşağıdaki ifadelere yönelik görüşlerinizi
1) Her şeyi herkes kadar iyi yapabileceğim
kanaatindeyim.
2) Çevremde başarılı insanları gördükçe aşağılık hissine
kapılırım.
3) Yaptığım işlerde kendimden eminim.
4) Bir konuşma yapacağım zaman yetersiz olacağım
düşüncesiyle kaygılanırım.
5) Aldığım kararlara güvenirim.
6) İnsanlar gülecek veya eleştirecek diye düşüncelerimi
saklarım.
7) Hiçbir şeyi doğru dürüst yapamayacağımı
düşünürüm.
8) “Bir şeyi yapabilirim” diyorsam o işin mutlaka
üstesinden gelirim.
9) Dış görünüşümden hoşnudum.
10) Başarısız olma korkusundan dolayı kararsızlık
yaşarım.
11) Tekrar dünyaya gelsem yine kendim gibi olmak
isterim.
12) Kendimi başarısız bir kişi olarak
değerlendiriyorum.
92
Hiçbir
zaman
Bazen
Sık sık
x işareti
Her zaman
Aşağıdaki ifadelere yönelik düşüncelerinizi
ile belirtiniz
1) Genellikle keyfim yerindedir.
2) Genellikle çabuk yorulurum.
3) Genellikle kolay ağlarım.
4) Başkaları kadar mutlu olmak isterim.
5) Çabuk karar veremediğim için fırsatları kaçırırım.
6) Kendimi dinlenmiş hissederim.
7) Genellikle sakin, kendime hakim ve soğukkanlıyım.
8) Güçlüklerin yenemeyeceğim kadar biriktiğini
hissederim
9) Önemsiz şeyler hakkında endişelenirim.
10) Genellikle mutluyum.
11) Herşeyi ciddiye alır ve etkilenirim.
12) Genellikle kendime güvenim yoktur.
13) Genellikle kendimi emniyette hissederim.
14) Sıkıntılı ve güç durumlarla karşılaşmaktan kaçınırım.
15) Genellikle kendimi hüzünlü hissederim.
16) Genellikle hayatımdan memnunum.
17) Olur olmaz düşünceler beni rahatsız eder.
18) Hayal kırıklıklarını öylesine ciddiye alırım ki hiç
unutamam.
19) Aklı başında ve kararlı bir insanım.
20)Son zamanlarda kafama takılan konular beni tedirgin
eder.
93
zaman
Her
zaman
Çoğu
Bazen
işareti ile
zaman
x
Hiçbir
Aşağıdaki ifadelere yönelik görüşlerinizi
belirtiniz
ÖZGEÇMİŞ
1983 yılında İstanbul’un Beykoz İlçesinde doğdu. 2002 yılında Yabancı Dil Ağırlıklı
Kadıköy İmam Hatip Lisesi’ni bitirdi. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Din Kültürü ve
Ahlâk Bilgisi Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Aynı yıl, Kağıthane Cumhuriyet
İlköğretim okuluna Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni olarak atandı. Halen görevine
devam etmektedir.
94