RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
w
www.rastmd.com
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
Sonbahar Sayısı Editörleri
Yrd. Doç. Dr. Sevilay Çınar - Yrd. Doç. Dr. Burçin Uçaner
Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı
ISSN:2147-7361
e-ISSN
SN: 2147-7531
Doi:10.12975
Kurucu ve Baş Editör:
ör: Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal
Dicle Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Cilt 1, Sayı 2 (2013), Sonbahar Sayısı
22 Kasım 2013
Diyarbakır, Türkiye
RAST MUSICOLOGY JOURNAL
International Musicology Journal
Contributing Editors For Fall Issue
Assist. Prof. Dr. Sevilay Çınar - Assist. Prof. Dr. Burçin Uçaner
Gazi University
Turkish Language Editor
Mustafa Uğurlu Arslan
English Language Editor
Assist. Prof. Dr. Süleyman Başaran
Dicle University
Azerbaijan Turkish Language
Dr. Azer Abdurrahman & Dr. Faiq Ahmedzade
Department of Strategy Development
M. Nil Soysal
Editor-In-Chief and Founder
Assist. Prof. Dr. Fikri Soysal
Dicle University
ISSN:2147-7361
e-ISSN: 2147-7531
Doi:10.12975
Volume I, Issue 2 (2013), Autumn
22 November 2013
Diyarbakır, Turkey
www.rastmd.com
ii
Sonbahar Sayısı Hakkında
Kapak Tasarım: Fatih Akçay (MarAjans, email: info@marajans.org) ve Fikri Soysal
Websitesi, Doi Ataması, İç Tasarım, Kurucu, Baskı ve Baş Editör: Fikri Soysal
Sonbahar Sayısı Editörleri: Sevilay Çınar ve Burçin Uçaner
İngilizce Son Okumalar: Yeniben Tercüme ofisi tercume@yenibentercume.com
Bu dergide yayınlanan bütün makaleler birbirinden bağımsız alanının uzmanı üç hakem
tarafından incelendikten ve en az ikisinin yayınlanabilir raporu alındıktan sonra yayına
kabul edilmektedirler. Yılda iki kez yayınlanmaktadır. Ancak bu sayı Rast Müzikoloji
Dergisinin alacağı karar ile artabilir.
Rast Müzikoloji Dergisi üçlü ve gizli değerlendirmeli bir dergidir.
Diyarbakır, Türkiye, Yayınlanma Tarihi:22 Kasım 2013
Website: www.rastmd.com
Telif Hakları Rast Müzikoloji Dergisine Aittir © 2013 Atıf yapılmadan kullanılamaz.
About Fall Issue
Cover Design: Fatih Akçay (MarAjans, email: info@marajans.org) and Fikri Soysal
Website, Registration of DOIs, Print Editor, Founder and Editor-In-Chief: Fikri Soysal
Contributing Editors: Sevilay Çınar and Burçin Uçaner
Proofreading Services: tercume@yenibentercume.com
Submitted papers are examined with respect to originality, concept, academic
quality, methodology, social benefit, evidence and intellectual framework By
Reviewers
Triple-blind Journal
Rast Musicology Journal is published two times for a year (Spring and Fall)
Visit Website: www.rastmd.com
Diyarbakır, Turkey
Copyright © 2013 by Rast Musicology Journal
Publication Date:22 November 2013
www.rastmd.com
iii
EDİTÖR’ÜN KÖŞESİ
Türkiye’de müzikoloji alanında Türk Mûsikîsi ve kültürü adına hizmet vermeyi
amaçlamakla birlikte, bu ve benzeri yeni çalışmalara da örnek teşkil etmesi açısından
önemli bir boşluğu dolduran Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’na
ithaf edilen Rast Müzikoloji Dergisi’nin ikinci sayısında editörler olarak görev almanın
haklı gururunu ve mutluluğunu yaşamaktayız. Çalışmaktan büyük bir keyif aldığımız bu
sayıda müzikoloji alanına gönül vermiş değerli araştırmacılarımızın çalışmalarını sizlerle
paylaşmadan önce bu çalışma sürecinde yardımını ve desteğini esirgememiş olan Gazi
Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı kurucu müdürümüz Prof. Dr. Gülçin
YAHYA KAÇAR’a, bizi bu çalışmaya teşvik eden Rast Müzikoloji Dergisi’nin kurucu
editörü Yrd. Doç. Dr. Fikri SOYSAL’a, önemli tecrübelerini bizlerle paylaşmakla birlikte
hakemlik talebimizi geri çevirmeyen değerli hocalarımıza, kıymetli zamanlarını bu
çalışmaya ayıran yayın kurulu üyelerine ve müzikoloji alanında ele aldıkları önemli
çalışmalarıyla dergimize katkıda bulunan yazarlarımıza teşekkürü bir borç biliriz.
Kanun çalgısı ve Türk Müziğinde Ses sistemleri üzerine araştırmalar yapan,
kanun icrâcısı, Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı öğretim görevlisi
Serkan Günalçin, Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma başlıklı
yazısında kanunun perde düzeninin Türk Mûsikîsi ses sitemine uygunluğu ve bu sisteme
bağlı olarak Türk Mûsikisi perdelerini ve Türk Mûsikîsi makamlarını seslendirmedeki
başarı düzeyini Türk Mûsikisinde kullanılan tüm ahenklerde incelemiştir. Bu alanda çok
az sayıda çalışma yapılması açısından makale müzikoloji literatürüne önemli katkılar
getirmektedir.
Selçuk Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’ndan Dr. Attila Özdek,
kaleme almış olduğu Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir
Araştırma başlıklı makalesinde; Türk halk müziği içerisinde karakteristik özellikleriyle
önemli örnekler sergileyen Konya halk müziğini, bir tasavvuf ve düşünce insanı olan
Mevlana’nın yaşadığı çevredeki kültür öğelerini yani müzik türlerini ve dolayısıyla yerel
müzikleri de etkilemiş olduğu düşüncesiyle ele almaktadır. Yazar, Konya türkülerinin
metinlerini; vezin, yapı, konu ve kullanılan kelimeler bakımından inceleyerek Konya
türkülerinin Mevlana ve Mevlevilik ile ilgilerini de tespit etmektedir.
Müzik tarihçisi Dr. Erhan Özden Osmanlı’nın Mûsikî Okulları konulu yazısında,
arşiv belgeleri ışığında Osmanlı’nın Mûsikî Okullarını değerlendirmekte; Darülbedâyi
Tiyatro ve Mûsikî Okulu, Dârü’l-elhan, Dârü’l Mûsikî-i Osmani Mektebi, Bahriyeyi
Şahane Mûsikî Mektebi, Terakki-i Mûsikî Mektebi, Darü’t-tâlim-i Mûsikî Mektebi,
www.rastmd.com
iv
Mûsikî-i Osmani Hanımlar Dershanesi ve Paul Lange Mûsikî Okulu’ndaki müzik
eğitimine değinmektedir.
Müzik tarihi araştırmacıları Dr. Erhan Özden ve Dr. Hikmet Toker’in birlikte
hazırlamış oldukları ve bir önceki çalışma ile birbirini tamamlar nitelikte olan Osmanlı
Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar konulu makalede ise Enderûn,
Mehterhâne, Mevlevîhâneler, Musikâ-i Hümâyûn, Dârülelhan, Dârülbedayi, müzik
eğitimi veren cemiyetler ve Tanzimat’ın ilanından sonra Türkçe eğitim veren ve
programında müzik eğitimi bulunan okullar ele alınmaktadır.
Muğla Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü öğretim
üyesi Yrd. Doç. Dr Togay Şenalp, Türk Müziği sanatçısı 40 kişi ile 2008-2010 yıllarında
yapmış olduğu sözlü tarih görüşmelerinden de yararlandığı Müzikte Ulusal Rotamız Ne
Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri başlıklı makalesinde;
halk müziği ve sanat müziği olarak ikiye bölünmüş gibi olan Türk müziğini tanımlarken
birleştirici bir terim olarak “makamsal müzik” terimini kullanırken, makamsal dilimizi ve
üslubumuzu gözeten kimlikli bir doğu-batı sentezi yolunu çözüm olarak önermektedir.
Niğde Üniversitesi, Türk Mûsikîsi Konservatuvarı’ndan Yrd. Doç. Dr. Timur
Vural, kaleme almış olduğu Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihâl’in Ekekon Gazetesinde
Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri başlıklı yazısında; ülkemizde müzikoloji
alanında kitap, makale, derleme çalışmaları gibi önemli çalışmalara imza atmış olan
Gazimihâl’in 1947 ve 1948 yıllarında söz konusu gazetede yayınlanan ve bugüne kadar
bilim dünyasında bahsi geçmemiş olan makalelerini tanıtmaktadır. Yazar, ayrıca
Gazimihâl’in o yıllarda dile getirdiği müzik hareketi ile Konya’daki günümüz müzik
yaşantısını kıyaslamakta ve böylelikle altmış beş yıllık Konya mûsikî hareketinin aldığı
yolu bu çalışma içerisinde sergilemektedir.
Kırıkkale Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Müzik Bilimleri
Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Gökhan Yalçın, Hüseyin Saadettin
Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımlar konulu
makalesinde, H. Sadettin Arel’in hiç bilinmeyen “Mübtediler için Nazari ve Ameli Ahenk
Dersleri” ile “Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri” adlı çalışmalarındaki armonik ve
terminolojik yaklaşımlarını ortaya koymaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Sevilay ÇINAR - Yrd. Doç. Dr. Burçin UÇANER
www.rastmd.com
v
PREFACE BY EDITORS
We are happy and proud to have been editors in this second issue of the Rast
Musicology Journal. This edition is dedicated to Gazi University’s Turkish Music State
Conservatory, which fulfills a significant gap as it sets a model for this study and other
similar studies and aims to support Turkish music and culture in the field of musicology
in Turkey. Before sharing the studies of researchers who have demonstrated a significant
commitment to musicology in this issue, we deem it necessary to thank our founder and
manager of the Turkish Music State Conservatory at Gazi University, Professor Dr.
Gülçin YAHYA KAÇAR, who provided full support and help during this process; the
founding editor of Rast Musicology Journal, Assistant Professor Dr. Fikri SOYSAL, who
encouraged us to conduct this study; and our distinguished instructors, who accepted our
request for arbitration; members of the editorial board who allocated their precious time
for this study; and our authors who contributed to this journal with their significant
studies in the field of musicology.
In his article titled, A Research on Audio Systems of Qanun, Serkan Günalçin, a
teaching assistant for the Turkish Music State Conservatory at Gazi University, who
conducts research on audio systems in Qanun and Turkish Music, investigated the
compatibility of the fret range of qanun with audio systems of Turkish music. According
to this system, he investigated the frets in Turkish music and the success level in playing
modes of Turkish music forall available rhythms. This article provides a meaningful
contribution to the musicology literature sincethere is few studies in this area.
In his article titled, Research on Mevlana and Mevleviyeh in Konya Folk Songs,
Dr. Attila Özdek, from the Turkish Music State Conservatory at Selçuk University,
investigated Konya folk music. The article discusses characteristics in Turkish folk music
that illustrate a influence of Mevlana; a sufi and thinker who deeply affected the culture
of his time and thus, affected music genres and local music. The author investigates
Konya folk songs in terms of rhythm, structure, subject and words and explores the
relationship between Konya folk songs and Mevlana/Mevleviyah.
Music historian Erhan Özden wrote an article about Ottoman Musical Schools
and he evaluates these schools in light of archival documents. He provides a discussion
about the musical education in the Darülbedâyi Theatre and Musical School, Dârü’lelhan, School of Dârü’l Mûsikî-i Osmani, Musical School of Bahriyeyi Şahane, School of
Terakki-i Mûsikî, School of Darü’t-tâlim-i Mûsikî, Training Center for Mûsikî-i Osmani
Ladies and Paul Lange Music School.
www.rastmd.com
vi
Music history researchers Dr. Erhan Özden and Dr. Hikmet Toker provide a
follow-up to their previous study about prominent musical education institutions in the
Ottoman Empire. They offer an exploration of Enderûn, Mehterhâne, Mevlevîhâneler,
Musikâ-i Hümâyûn, Dârülelhan, and Dârülbedayi, communities that provided musical
education and schools that gave Turkish education and had musical education in their
curricula after the declaration of the rescript of Gülhane.
Assistant Professor Dr. Togay Şenalp, a teaching assistant in the Performing Arts
Department of Fine Arts at Muğla University, analyzed oral history interviews conducted
with 40 Turkish Music artists between 2008 and 2010 in his article titled, What should be
our National Route in Music? Solution Suggestions Through an Oral History Project. He
suggests the connective term, "Modal Music" to define Turkish music. This term can be
divided into two—folk music and art music. Dr. Şenalp recommends a method to
synthesize the West-East paradigm in order to protects our modal language and manner
In his article titled, Musicologist Mahmut Ragıp Gazimihâl's discusses articles
about Music in Konya that were published in Ekekon Newspaper, Assistant Professor Dr.
Timor Vural, from the Turkish Music Conservatory at Niğde University, introduces the
articles of Gazimiâl that have significant contributions such as book, article, collection
etc. to musicology in Turkey. These articles were published in the abovementioned
newspaper in 1947 and 1984, but were not mentioned in the science world. In addition,
the author compares the musical movement expressed by Gazmihâl in those years and
today's music life in Konya that presents the 65 year-old tradition of Konya music.
In his article titled, Harmonic and Terminological Approaches in Harmony Books
of Hüseyin Saadettin Arel, Assistant Professor Dr. Gökhan Yalın, a lecturer in the Music
Sciences Department at Kırıkkale University, reveals harmonic and terminological
approaches in H. SadettinArel's unknown studies titled, "Theoretic and Practical Lessons
for Beginners" (Mübtediler için Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri) and "Rhythm Lessons
for Turkish Music" (Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri).
Assistant Professor Dr. Sevilay ÇINAR - Assistant Professor Dr. Burçin UÇANER
www.rastmd.com
vii
SUNUŞ
Prof. Dr. Gülçin YAHYA KAÇAR
Gazi Üniversitesi Türk Müziğidevlet Konservatuvarı
Kurucu Müdürü
Ülkemizde mûsikîsiyi kendisine hizmet alanı seçmiş mûsikî mecmualarının,
dergilerin, web sitelerinin sayıları son yıllarda o kadar çok artmaya başladı ki; bu durum
bizleri ziyâdesi ile memnun etti. Ancak memnun etmenin yanı sıra bir takım
endişelerimizi de arttırır oldu. Çünkü; Kemiyet mi keyfiyet mi düsturundan hareketle
mûsikî alanındaki akademik yayınların ve çalışmaların nitelikten ziyâde niceliğinin hızla
yükselmesi, ilmin vakârından, ciddiyetinden, disiplininden, heyecanından ve keyfinden
çok uzaklarda, temelsiz ve zayıf bir mekân oluşturdu.
Bu temelsiz ve zayıf mekânda; bilgi kaynağının doğruluğu konusunda artan
tereddütler, zihin bulandıran yaklaşımlar, mükerrer konu tekrarları, özellikle müzikoloji
alanındaki genç akademisyenlerin daha önce yapılan çalışmalardan bîhaber olarak adeta
Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkışmaları, kadro ve ünvân alma çabaları ile alelacele
ve dikkatsizce yapılan çalışmalar, doçentlik mürâcaat dosyasını kabarık göstermek
gayreti ile yazılan sıradan bir-iki makaleleri, müzik öğretmenlerinin müzikoloji,
yorumculuk, müzik teorileri ve teknolojileri gibi alanlardan doçentlik mürâcaatları
yapmaya kalkarak daha sonra da kendilerini müzikoloji ve bu alanların profesörü olarak
ilân etmeleri (oysa ki müzikoloji, yorumculuk vd. alanlar müzik eğitimi alanından
doçentliğe hiç mürâcaat etmezler) akademik câmiada gerek kuşaklar arasında gerekse
araştırmaların nitelikleri arasında bir uçurumun meydana gelmesine neden oldu. Temelsiz
bu mekânın çökme tehlikesi ile yüz yüze olduğunu maalesef her geçen gün daha da
belirgin bir şekilde görmekteyiz.
Son on-on beş yılda mûsikî alanında böylesine zayıf bir bina oluşturulmuşken, bu
zayıflığa bakmayarak kendi mûsikîsini bilmeyen, hor gören, dışlayan, hakaret eden, yok
sayan, kültürel travmaya uğramış büyük bir mûsikî camiasının da olduğunu gözden
kaçırmamak gerekiyor. Ülkemizde İlkel, gerici, yobaz, yerel, etnik bir müzik olarak
görülen Türk mûsikîsi yüzyıllar öncesine dayanan derin kökleri ile uluslararası ve
mükemmel bir müzik olarak kâinattaki yolculuğuna devam ediyor. Ne büyük bir şans ki
bu mûsikîyi bilene ve keşfedene.
Türkiye'deki müzikologların büyük bir kısmı ve Avrupa'daki müzikologlar Türk
Müziğini "etnik müzik" olarak tanımlaya dursun Türkiye'de Rast müzikoloji dergisi
Bahar sayısı ile uluslar arası arenada ortaya çıktı. Aynı 2010 yılının bir bahar ayında
www.rastmd.com
viii
uluslararası bir misyon ve vizyon üstlenerek, Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet
Konservatuvarının kurulup ortaya çıkması gibi. Durum o ki Rast müzikoloji dergisi de
Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı da aynı misyonu ve vizyonu
paylaşan, Türk mûsikîsi ve kültürü adına hizmet vermeyi amaç edinmiş biri kurum diğeri
yayın organı. 30-40 yıl öncesine gitseydik bunu bizlere söyleselerdi inanmazdık herhalde.
Bir müzikoloji dergisi olacak adı da; Türk Mûsikîsinin ana makamı olacak, Türklerin en
vakârlı makamlarından biri olacak, adı Rast olacak diye... Rast gelir İnşallah....
Ankara-Çankaya Lisesinde okuduğum yıllarda (1984-88) Türk mûsikîsine gönül
vermiştim. Tâ o zamanlar bir Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarında okumayı
hedeflemiştim. Ancak Ankara'da olmadığı için zorunlu olarak eski adı Mûsikî Muallim
Mektebi, günümüzdeki adı ile Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik
Öğretmenliği Ana Bilim Dalı'nda zorunlu olarak okudum. İşte bu mektebi kazandığım
zaman kendi kendime dedim ki : "Bir gün Ankara'da Türk Mûsikîsi Devlet
Konservatuvarını Allah'ın izni ile kuracağım". Bunu günlüğüme yazmıştım. Allah
duâmı kabûl etmiş olmalı ki çok şükür nasîb etti. Üzerinden tam 29 yıl geçti. 29 yıl sonra
bu Konservatuvar nihâyet kurulabildi. Bir ömür... Ben 29 yıl uğraştım. Ya benden önce
uğraşan hocalarımız, büyüklerimiz. Bu mücâdeleyi düşündüğümde hep rahmetli Necip
Fazıl Kısakürek'in şu dizeleri aklıma gelir:
Son günümde olmasın çelengim top arabam
Alıp beni götürsün tam inanmış dört adam.
Bu mücâdele öyle büyük bir mücâdele idi ki, bu yola baş koymak, kendini
adamak, inanmak, vakfetmek gerekiyordu. Kendi ülkemizde, kendi mûsikîsimizin
mücâdelesini vermek herhâlde dünyânın başka bir ülkesinde gerçekleşebilecek bir durum
değildi. Güçlü Türk milletini özünden vurabilecekleri en kuvvetli kültürel değeri mûsikîsi
idi. Doğumunda kulağına okunan Ezân-ı Muhammedî,
ölümünde okunan Salâ
milletimizin değerlerini, kimliğini, hayât tarzını ortaya koymaktadır. Bir milletin
mûsikîsinde dili, dini, özü, sözü, geleneği, göreneği bütün genetik şifresi mevcuttur. Bir
milleti siyasî, kültürel, sosyolojik ve ekonomik anlamda zayıflatmak için bu genetik
şifrelerde yapacağınız tahrîfat ve tahrîbâtla en kısa yoldan ve en kolay şekilde hedefe
ulaşabilirsiniz. Bu nedenle ilim erbâbının ve san'atkârların kültürel eğitim ve hizmet
noktasında birlikte hareket ederek birlikte yapması gereken hizmetleri ve mücâdeleleri
göğüslemeleri gerekmektedir.
Gücünü tarihî geçmişinden, geleneğinden ve kendi öz değerlerinden alan
konservatuvarımız mûsikîmize hizmet noktasında azîmle çalışmaktadır. Türk mûsikîsi
kültürünü gelecek kuşaklara aynı görkemiyle devredebilmek, aktarabilmek; birer san’at
www.rastmd.com
ix
abidesi olan Abdülkâdîr Merâğî, Dede Efendi, Itrî, Hâfız Post, Tanburî Cemil Bey, Bekir
Sıtkı Sezgin, Cinuçen Tanrıkorur gibi nice büyük mûsikî üstâdlarını tanıtmak ve onları
eserleriyle yaşatmak; geçmişine ve geleneğine bağlı ufku açık, uluslararası câmiada
saygın ve nitelikli san’atkârlar yetiştirmek en büyük hedefidir.
Bir eğitim-öğretim kurumu olmasının yanı sıra, bir san’at kuruluşu da olan
konservatuvarımız verdiği ve vereceği konser ve sâir san’at etkinlikleri ile gerek ulusal ve
gerekse uluslararası platformda ülkemizi, Türk-kültür ve san’atını en iyi şekilde temsîl
etmeyi hedeflemekte, ülkemizin uluslararası alanda tanıtımına katkıda bulunmayı
amaçlamaktadır.
Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarında dört bölüm
bulunmaktadır. Çalgı Eğitimi, Ses Eğitimi, Müzikoloji ve Bestecilik bölümleri. Bestecilik
bölümü dışındaki bölümlere 2012-2013 döneminde ilk öğrencilerimizi almanın
heyecânını yaşadık. Her bölüme 20 kişilik kontenjanımız olmasına rağmen kaliteden
ödün vermemek için kontenjanlarımızı layığı ile doldurmaya çalıştık. Şu anda
Konservatuvarımızda Lisans,Yüksek Lisans, Doktora programlarında öğrencilerimiz
yetiştirilmektedir. 1 Profesör, 8 Yardımcı Doçent ve 10 Öğretim Görevlisi olmak üzere
19 kişilik bir akademik kadromuz bulunmaktadır. Kısa sürede yaptığımız sanatsal ve
akademik çalışmalarla Konservatuvarımız büyük bir teveccühe mazhar olmaktadır. Bu
da bizi son derece mutlu etmektedir.
Rast Müzikoloji Dergisi kurucu editörü Sayın Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal'ın da
teveccüh göstererek bu sayıyı Konservatuvarımıza ithâf etmesi bizleri son derece mutlu
etmiş ve heyecânlandırmıştır. Aynı zamanda da sorumluluğumuzu arttırmıştır.
Konservatuvarımız ile Rast Müzikoloji Dergisi'nin birlik ve beraberlik içinde yapacağı
nice çalışmalara ışık tutacağına inanıyorum. Hayırlı ve uzun soluklu bir dergi olmasını
diliyorum.
Böylesine zorlu bir ortamda Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal'a özverili, hizmet yolunda
vermiş olduğu bu azîmli çalışmasından dolayı kalbî şükrânlarımızı sunmayı bir borç
olarak görüyorum.
Rast Müzikoloji Dergisi'nin ülkemiz ve dünya müzikoloji alanı için sıradan değil
sıra dışı bir dergi olmasını temenni ediyor ve başarılar diliyorum…
www.rastmd.com
x
DIRECTOR’S FOREWORD
Professor Dr. Gülçin YAHYA KAÇAR
Gazi University, Turkish Music State Conservatory
Founder Director
We are very happy to see the great increase in numbers of musical magazines,
journals, and web sites in recent years in Turkey. While we are pleased by this
development, we are also concerned. An increase in the quantity of academic research
and studies about music does not ensure an increase in quality; indeed, a lack of quality
can create weak and unfounded work, which lacks dignity, seriousness, discipline,
excitement and pleasure in this field.
This unfounded and weak place where doubts about the accuracy of information
resource compound, suspicious approaches and repetitive topics proliferate, and
especially young academicians attempt to explore America one more time without being
informed about previous studies, research are conducted hastily and carelessly. The
researcher’s aim may be ambition, taking appointment and title; we see a couple of
ordinary articles written with the aim of having a more crowded application file for
associate professorship. Music teachers apply for associate professorship from fields such
as musicology, music interpretation, music theories and technologies and declare
themselves as professors of this field (yet fields such as musicology and music
interpretation never apply for associate professorship of music education),which leads to
a gap between both qualities of research and generations in the academic world.
Unfortunately, it is crystal clear that this unfounded place may lead to the collapse of the
field today.
We should also realize that despite such a weak foundation in the music field
within the last ten to fifteen years, there is a great many in the musical community who
does not know about their musical heritage and humiliate, insult and ignore this reality—
an example of cultural trauma. Turkish music is regarded as primitive, bigoted, local and
ethnic music in our country although it has had deep roots for centuries and maintains its
journey as an international and perfect music throughout the universe. How lucky are
those who know and explore this musical tradition.
Let the majority of Turkish musicologists and European musicologists define
Turkish Music as "ethnic music." The Rast Musicology Journal in Turkey has appeared
on the international stage with its spring issue. Just like the appearance of the Turkish
Music State Conservatory at Gazi University that undertook an international mission and
vision in the spring of 2010. The Rast Musicology Journal and Turkish Music State
Conservatory share the same mission and vision and aim to serve Turkish music and
culture as an institution and media organization.. We could not even imagine this 30 or 40
years ago. We could not imagine that there would be a musicology journal, named after
www.rastmd.com
xi
the main genre of Turkish Music, one of the most serious of the Turks: Rast. We offer our
wish to God that this name will bring us luck.
Turkish music stole my heart when I was a student at Ankara-Çankaya High
School (1984-88). Since then, I dreamt about attending the Turkish Music State
Conservatory. Unfortunately, there was no conservatory in Ankara in those years and
instead I had to attend the Music Teaching Department at Gazi University. When I
entered this school, I made a promise to myself, which I wrote in my diary, "I will found
the Turkish Musical State Conservatory in Ankara, if God helps me." I believe that
God heard my prayers and I was able to achieve this dream. It has been 29 years since
then and finally, we have this Conservatory. A whole lifetime...I endeavored for 29 years.
How about our instructors and elders who endeavored before me? Thinking about these
efforts, I always remember these verses of Necip Fazıl Kısakürek, R.I.P:
I do not wish any flowers or gun carriage on my last day
I only wish four believers to carry my body
This was such a great struggle that it required commitment, faith and
determination. I think it was not possible to witness this struggle, to protect the music of
our own country, in any place in the world but Turkey. Music provided the most powerful
cultural value to our powerful Turkish nation with which to capture our people. The Azan
recited in the ear of babies after birth and Salâ recited after death, indicative of the values,
identity and life style of our nation. The music of a nation holds language, religion,
nature, promises, tradition and all genetic codes. Minimal alteration and depredation of
these symbolic genetic codes can be the simplest and easiest way to weaken the cultural,
sociologic and economic condition of a nation. For this reason, scholars and artists should
collaborate in cultural education and service and undertake the responsibility of these
services and struggles.
Our conservatory takes its power from its deep-rooted history, traditions and
unique values and endeavors to serve our music. Its biggest aim is to transfer the culture
of Turkish music to future generations protecting its original glory and introducing
prominent music masters such as Abdülkâdîr Merâğî, Dede Efendi, Itrî, Hâfız Post,
Tanburî Cemil Bey, Bekir Sıtkı Sezgin, and Cinuçen. These musicians are pillars of our
art. Our conservatory will make these names live on with their works, and produce
esteemed and quality artists who are attached to their history and traditions while they
maintain an open worldview.
In addition to being an education and training institution, our conservatory is also an art
institution. Thus, we aim to represent Turkish culture and art and Turkey both in national
and international platforms. This will be accomplished through concerts and other art
activities conducted and to be conducted by our conservatory. In this vain, we aim to
contribute to the promotion of our country within the international music community as
well.
www.rastmd.com
xii
There are four departments in the Turkish Music State Conservatory at Gazi
University: Instrument Training, Voice Training, Musicology and Composition. Except
for the Department of Composition, we experienced the excitement of having our first
students in the 2012-2013 academic years. Although the quota for each department is 20
students, we made an effort to fulfill our quota fairly, and with the goal of making no
compromises inthe quality of our student body. Today, we have students in the
Undergraduate, Masters and Doctorate programs of our Conservatory. Our academic staff
consists of 19 academicians: one full professor, eight assistant professors and ten teaching
assistants. Our Conservatory is kindly appreciated for our artistic and academic activities
conducted in short time. For this, we are extremely happy.
We are also very happy and excited to see that the founding editor of Rast
Musicology Journal, Assistant Professor Dr. Fikri Soysal, kindly dedicated this issue to
our Conservatory. This is a great honor and increases our sense or responsibility to our
community. I whole-heartedly believe that the unity and collaboration of our
Conservatory and Rast Musicology Journal will shed light on further studies. I wish it to
be a long-term and contributory journal.
I believe it is my duty to express my gratitude towards Assistant Professor Dr.
Fikri Soysal for his selfless and determined efforts on the road to serving the music
community in such hard times.
I hope that Rast Musicology Journal will succeed as an extraordinary journal for
our country and the international musicology field…
www.rastmd.com
xiii
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ YAYIN KURULU
Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar
Prof. Dr. Hakan Cevher
Prof. Dr. Fırat Kutluk
Prof. Dr. Ertuğrul Bayraktarkatal
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz Dişiaçık
Prof. Dr. Songül Karahasanoğlu
Prof. Dr. Ş. Şehvar Beşiroğlu
Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi
Prof. Dr. Safa Yeprem
Prof. Dr. Ruhi Ayangil
Prof. Dr. Nezihe Şentürk
Prof. Dr. Bülent Alaner
Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu
Gönül Paçacı (Turkey)
Prof. Dr. Kronig Richard (İsviçre)
Prof. Dr. Martin Stokes (İngiltere)
Prof. Dr. Mahmud Guettat (Tunus)
Prof. Dr. Thomas Solomon (Norveç)
Prof. Dr. Süreyya Ağayeva (Azerbaycan)
Prof. Dr. Fettah Halikzade (Azerbaycan)
Prof. Dr. Ariz Abdulaliyev (Azerbaycan)
Prof. Dr. Janos Sipos (Macaristan)
Prof. Dr. Ivanka Vlaeva (Bulgaristan)
Dr. Raziya Sultanova (İngiltere)
Dr. İlhami Gökçen (Kanada)
Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal (Türkiye)
Sonbahar Sayısı Editörleri
Yrd. Doç. Dr. Sevilay Çınar - Yrd. Doç. Dr. Burçin Uçaner
İngilizce Dil Editörü
Türkçe Dil Editörü
Mustafa Uğurlu Arslan
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Başaran
Strateji Geliştirme
M. Nil Soysal
Kurucu ve Baş Editör
Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal
www.rastmd.com
xiv
RAST MUSICOLOGY JOURNAL EXECUTIVE AND ADVISORY BOARD
Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar (Turkey)
Prof. Dr. Hakan Cevher (Turkey)
Prof. Dr. Fırat Kutluk (Turkey)
Prof. Dr. Ertuğrul Bayraktarkatal
(Turkey)
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz Dişiaçık
(Turkey)
Prof. Dr. Songül Karahasanoğlu
(Turkey)
Prof. Dr. Ş. Şehvar Beşiroğlu (Turkey)
Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi (Turkey)
Prof. Dr. Safa Yeprem (Turkey)
Prof. Dr. Ruhi Ayangil (Turkey)
Prof. Dr. Nezihe Şentürk (Turkey)
Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu (Turkey)
Gönül Paçacı (Turkey)
Prof. Dr. Martin Stokes (England)
Prof. Dr. Mahmud Guettat (Tunis)
Prof. Dr. Kronig Richard (Switzerland)
Prof. Dr. Thomas Solomon (Norway)
Prof. Dr. Süreyya Ağayeva (Azerbaijan)
Prof. Dr. Fettah Halikzade (Azerbaijan)
Prof. Dr. Ariz Abdulaliyev (Azerbaijan)
Prof. Dr. Janos Sipos (Hungary)
Prof. Dr. Ivanka Vlaeva (Bulgaria)
Prof. Dr. Bülent Alaner (Turkey)
Dr. Raziya Sultanova (England)
Dr. İlhami Gökçen (Canada)
Assist. Prof. Dr. Fikri Soysal
Contributing Editors For Autumn Issue
Assist. Prof. Dr. Sevilay Çınar - Assist. Prof. Dr. Burçin Uçaner
Turkish Language Editor
English Language Editor
Mustafa Uğurlu Arslan
Assist. Prof. Dr. Süleyman Başaran
Department of Strategy Development
M. Nil Soysal
Editor-In-Chief and Founder
Assist. Prof. Dr. Fikri Soysal
www.rastmd.com
xv
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ İKİNCİ SAYI HAKEMLERİ
Prof. Ruhi Ayangil (Fatih Üniversitesi, İstanbul)
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz Dişiaçık (İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul)
Prof. Songül Karahasanoğlu (İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul)
Prof. Nezihe Şentürk (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi (Marmara Üniversitesi, İstanbul)
Prof. Bülent Alaner (Anadolu Üniversitesi, Eskişehir)
Doç. Dr. Cenk Güray (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara)
Doç. Dr. Alper Maral (Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul)
Doç. Dr. Erol Parlak (İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul)
Doç. Dr. Ali Tan (Medeniyet Üniversitesi, İstanbul)
Doç. Dr. Abdullah Akat (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon)
Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. Sevilay Çınar (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. Gökhan Ekim (Ege Üniversitesi, İzmir)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Gönül (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. Emrah Hatipoğlu (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. İrfan Karaduman (Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas)
Yrd. Doç. Dr. Fikri Soysal (Dicle Üniversitesi, Diyarbakır)
Yrd. Doç. Dr. Hasan Tahsin Sümbüllü (Atatürk Üniversitesi, Erzurum)
Yrd. Doç. Dr. Serda Türkel Oter (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. Burçin Uçaner (Gazi Üniversitesi, Ankara)
Yrd. Doç. Dr. Erhan Özden (Atatürk Üniversitesi, Erzurum)
Yrd. Doç. Dr. Hikmet Toker (İstanbul Üniversitesi, İstanbul)
Dr. İlhami Gökçen (Kanada)
Dr. Attila Özdek (Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya)
Gönül Paçacı (İstanbul Üniversitesi, Osmanlı Dönemi Müziği Araştırma Merkezi,
İstanbul)
www.rastmd.com
xvi
RAST MUSICOLOGY JOURNAL REVIEWERS TASK PANEL
Prof. Ruhi Ayangil (Fatih University, İstanbul)
Prof. Bülent Alaner (Anadolu University, Eskişehir)
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz Dişiaçık (ITU, İstanbul)
Prof. Songül Karahasanoğlu (ITU, İstanbul)
Prof. Nezihe Şentürk (Gazi University, Ankara)
Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi (Marmara University, İstanbul)
Associate Prof. Dr. Cenk Güray (Yıldırım Beyazıt University, Ankara)
Associate Prof. Dr. Alper Maral (YTU, İstanbul)
Associate Prof. Dr. Erol Parlak (ITU, İstanbul)
Associate Prof. Dr. Ali Tan (Medeniyet University, İstanbul)
Associate Prof. Dr. Abdullah Akat (KTU, Trabzon)
Assist. Prof. Dr.Recep Uslu (Gazi University, Ankara)
Assist. Prof. Dr.Sevilay Çınar (Gazi University, Ankara)
Assist. Prof. Dr.Gökhan Ekim (Ege University, İzmir)
Assist. Prof. Dr.Mehmet Gönül (Gazi University, Ankara)
Assist. Prof. Dr.Emrah Hatipoğlu (Gazi University, Ankara)
Assist. Prof. Dr.İrfan Karaduman (Cumhuriyet University, Sivas)
Assist. Prof. Dr.Fikri Soysal (Dicle University, Diyarbakır)
Assist. Prof. Dr.Hasan Tahsin Sümbüllü (Atatürk University, Erzurum)
Assist. Prof. Dr. Serda Türkel Oter (Gazi University, Ankara)
Assist. Prof. Dr.Burçin Uçaner (Gazi University, Ankara)
Dr. İlhami Gökçen (Canada)
Dr. Attila Özdek (Necmettin Erbakan University, Konya)
Dr. Erhan Özden (Atatürk University, Erzurum)
Dr. Hikmet Toker (İstanbul University, İstanbul)
Gönül Paçacı (İstanbul University, İstanbul)
www.rastmd.com
xvii
İÇİNDEKİLER
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve
Terminolojik Yaklaşımları
Gökhan Yalçın 1-16
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
Erhan Özden 17-29
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Attila Özdek 30-46
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde
Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
Timur Vural 47-57
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin
Ardından Çözüm Önerileri
Togay Şenalp 58-74
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Serkan Günalçin 75-106
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Hikmet Toker – Erhan Özden 107-128
www.rastmd.com
xviii
TABLE OF CONTENT
The Harmonic and Terminologic Approaches in Huseyin Sadettin Arel’s
Books
Gökhan Yalçın 1-16
Ottoman Music Schools
Erhan Özden 17-29
A Research on Mevlana and Mevleviyeh in Konya's Folk Songs Texts
Attila Özdek 30-46
Musicologists Mahmut Ragıp Gazimihal's Published Articles Regarding
Music in Konya for The Ekekon Journal
Timur Vural 47-57
What should be Our National Direction on Music? Solution
Recommendations After an Oral History Project
Togay Şenalp 58-74
A Study in Tuning System Problems of Kanun
Serkan Günalçin 75-106
Important Institutions That Once Gave Music Education in the Ottoman
State
Hikmet Toker – Erhan Özden 107-128
www.rastmd.com
xix
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
w
www.rastmd.com
ttp://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00012
HÜSEYİN SADETTİN AREL’İN ARMONİ
KİTAPLARINDAKİ ARMONİK VE
TERMİNOLOJİK YAKLAŞIMLARI
Gökhan
an YALÇIN1
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, Hüseyin Sadettin Arel’in armoni eğitimi üzerine yaptığı
çalışmaları incelemek ve armoni eğitimine
eğitim
katkılarını ortaya koymak olarak
belirlenmiştir. Bu amaçla, yazarın armoni eğitimi üzerine yayınladığı kitapları
incelenmiştir.Arel’in armoni eğitimi üzerine hazırladığı iki kitabına
kitab
ulaşılmıştır.
Birincisi, hemen hemen hiç bilinmeyen
en “Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk
Dersleri” (yeni başlayanlar için kuramsal
al ve uygulamalı armoni dersleri) ve ikinci ise
“Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni” adlı kitaplarıdır. “Mübtediler İçin Nazari
ve Ameli Ahenk Dersleri”, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış ve 1339/1923 yılında
yayınlanmıştır. “Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni” adlı çalışması ise ilk
olarak “Musiki Mecmuası”” adlı dergide 84. Sayıdan başlayarak 1955 yılında
yayınlanmış (Öztuna, 1986:77) daha sonra aynı dergide
d
1969 yılında 242 ila 252.
sayıları arasında 10 fasikül olarak tekra
rar yayınlanmıştır. Bu yayınlarının yanı sıra
Arel’in çeşitli çalgılar için yazdığı 72 çoksesli eseri de vardır (Öztuna, 1986:134-138).
Çalışmada ilk olarak literatür taraması yapılmış ve araştırma konusu olan armoni
kitapları ile ilgili daha önce yapılan araştırmalar incelenmiştir.
incelen
İkinci olarak kitaplarda
kullanılan terimlere yönelik (Türkçe müzik terminolojisi), armoni eğitimine yönelik ve
örnek eserlerin armonik analizine yöne
önelik incelemeler yapılmıştır. Elde edilen
bulgulara göre, Hüseyin Sadettin Arel’in, hem armoni eğitimine
eğitim
yönelik yaptığı
çalışmalar,, yayımladığı kitaplar ve yetiştirdiği öğrencilerle hem de armoni eğitiminde
eğitimi
günümüzde de kullanılan birçok
çok terimin kendisi tarafından kazandırılmış olmasıyla,
olmasıyla
Türkiye’deki armoni eğitimine önemli katkılar sağladığı görülmüştür.
1 Yrd. Doç. Dr., KÜ Güzel Sanatlar Fakültes
tesi Müzik Bölümü Müzik Bilimleri Anabilim Dalı,
Kırıkkale/Türkiye
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
Anahtar Kelimeler: Hüseyin Sadettin Arel, Armoni/Ahenk, Terminoloji, Armoni
Dersleri, Türk Müziğinde Çokseslilik Yöntem ve Teknikleri
THE HARMONIC AND TERMINOLOGIC
APPROACHES IN HUSEYIN SADETTIN AREL’S
BOOKS
ABSTRACT
The aim of this study is to examine Huseyin Sadettin Arel’s works on harmony
training and to reveal his contributions. For this purpose, his published books on
harmony training are examined. Arel prepared two books on harmony training that
have been achieved. The first, almost unknown book is, “Mübtediler İçin Nazari ve
Ameli Ahenk Dersleri” (Theoretical and Practical Harmony Lessons for Beginners I);
the second one is, “Rhythm Lessons/Harmony for Turkish Music” The first book was
written in Ottoman Turkish and published in 1339/1923. The second book was first
published in the journal titled, “Musiki Mecmuası (trans. Journal of Music) in 1955,
starting with the issue number of 84 (Öztuna, 1986:77). In 1969, in the same journal
but later issues (number 242 to 252) the workwas reissued in fascicles of 10. In
addition to these publications, Arel has 72 polyphonic works written for several
instruments (Öztuna, 1986:134-138). In this study, a literature survey is presented and
earlier studies about the research subject on harmony are examined. Secondarily, the
investigations are made on terminology used in books (Turkish music terminology),
harmony training and harmonic analyses of sample works. According to the findings, it
is seen that Huseyin Sadettin Arel made a significant contribution to the field in
Turkey with his studies about harmony training and his published Works. Furthermore,
his influence continued with his students, as well as the many terms he coined that are
used nowadays in harmony training.
Keywords:Huseyin Sadettin Arel, Harmony/Ahenk, Terminology, Harmony
Training, Polyphonic Methods and Techniques of Turkish Music
GİRİŞ
Hüseyin Saadettin Arel, 1880 yılında İstanbul’da doğan, Türk musikisi
tarihinin büyük bestekarı ve musiki bilginidir (Öztuna, 2006:71). 10 yaşında mandolin
çalmasını ve Batı müziği öncelik bilgilerini öğrendi. Türk müziği ve Batı müziği
bilgilerini geliştiren Arel, ney, girifit, keman, kemençe ve piyano dersleri alsa da
icracılıktan çok bestekarlığa ve müzikologluğa ağırlık verdi. Şeyh Hüseyin Fahreddin
Dede’den Mevlevi musikisini, Edgar Manas’tan armoni, kontrpuan tahsil etti. Türk
müziği ve Batı müziği üzerine birçok beste yayımladı ve kitaplar yazdı. Darülelhan’da,
Türk musikisi dersleri verdi ve İleri Türk Musikisi Konservatuarı adıyla bir dernek
kurdu. 1955 yılında İstanbul’da vefat etti (Öztuna, 2006:71-96).
2
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
Arel, “Türk Musikisi Nazariyatı Dersleri” adlı kitabı, “Türk Musikisi Kimindir”
adlı kitabı gibi daha çok Türk müziği üzerine yaptığı çalışmalarla, başka bir ifadeyle
Türk müziği ile, ilişkilendirilen bir isim olduğu bilinmektedir. Batı müziği armonisi ve
eğitimi ile ilgilendiği, Türkçe Batı müziği terminolojisi üzerinde önemli çalışmalar
yaptığı, yön verdiği, yeni terimler kazandırdığı, bu terimleri bizzat kendisinin
derslerinde, kitaplarında kullandığı, Türkçe müzik terminolojisinin değişim ve gelişim
sürecine önemli katkılarda bulunduğu söylenebilir.
Bilindiği gibi, farklı kültürel değerlerden kaynaklanan Batı müziği ve
terminolojisinin, Türk müzik kültürü ve Türkçe müzik terminolojisinin hakim olduğu
yerlerde algılanması veya anlatılması, Türk toplumuna uygun bir Türkçe Batı müziği
terminolojisinin oluşması uzun bir süreç gerektirmiştir. Bu süreçte Arel’in hem armoni
eğitimine yönelik yaptığı çalışmalarla hem de armoni eğitiminde günümüzde de
kullanılan birçok terimin kendisi tarafından kazandırılmış olması dahi Türkiye’deki
armoni eğitimine önemli katkılarının göstergesiyken, Hüseyin Sadettin Arel üzerine
yapılan araştırmalar incelendiğinde Armoni üzerine yaptığı çalışmalara yeterince yer
verilmediği görülür;
Öztuna (1986:74) “Sâdeddin Arel” adlı kitabında, “Türk Musikisi İçin Ahenk
Dersleri/Armoni” kitabına yer vermiştir. Kitapta “Eserleri” başlığı adı altında ikinci
sırada “armoni dersleri” olarak yer verilmiş ve içeriğine değinilmeden sadece konu
başlıkları ele alınmıştır. Öztuna (1986:77) ayrıca “armoni dersleri” adlı çalışmasının
“Musiki Mecmuası” adlı derginin 84. sayısından itibaren yayınlandığını da belirtmiştir.
Levent (1996:6), “Dörtlü Armoni Sistemi ve Türk Müziğine Uygulanışı” adlı
kitabında Arel’in “Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri” çalışmasında yararlandığı
sistemden bahsetmektedir. Levent’e göre (1996:6), Hüseyin Sadettin Arel’in Türk
Musikisi İçin Ahenk Dersleri’nde ele aldığı sistem Batı armoni sistemidir ve bu sistemi
tercih etme sebebi de üçlü ve beşlilerin en tabii ses terkibi olması, çalışmaların her
türlüsüne elverişli bulunması ve batı musikisi eserlerini anlamada kolaylık
sağlamasıdır. İkililerden, dörtlülerden ve beşlilerden ya da bunların karışımından teşkil
edilebilecek ses bileşimlerinin de kullanılabileceğini fakat bu ses bileşimlerinin
kullanılmasının bilgi ve deneyime gereksinim göstermesi ve bunların bir sistem içine
oturtulmamış olmasının Arel’in üçlü armoniyi tercih etmesindeki bir diğer neden
olduğunu belirtmektedir (Levent, 1996:6).
Özkoç (2012) “Hüseyin Sadettin Arel’in Çokseslilik Üzerine Olan Düşünceleri
ve Preludé İsimli Eserinin İncelenmesi” adlı lisansüstü çalışmasında Arel’in yazdığı
“Prelüd-Ön Ezgi” adlı eseri analiz edilmiştir. Bu çalışmada Arel’in Türk müziğinin çok
seslendirilmesi ve armoni üzerine düşüncelerine de yer verilirken yazdığı kitaplara yer
verilmemiştir. Yapılan bu çalışmaların dışında Arel’in armoni kitapları ile ilgili
herhangi bir araştırmaya ulaşılamamıştır.
Bu çalışmanın problem cümlesi “Hüseyin Sadettin Arel’in armoni kitapları ve
bu kitaplarındaki armonik ve terminolojik yaklaşımları nelerdir? olarak belirlenmiştir.
Alt problemler ise;
3
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
Kitapları ve özellikleri nelerdir?
Armonik yaklaşımları eserlerine ne şekilde yansımıştır?
Bu çalışmanın amacı ise, Hüseyin Sadettin Arel’in armoni eğitimi üzerine yaptığı
çalışmaları incelemek ve armoni eğitimine katkılarını ortaya koymak olarak
belirlenmiştir. Bu amaçla, yazarın armoni eğitimi üzerine yayınladığı kitapları
incelenmiştir.
METODOLOJİ
Bu araştırma, verilerin doküman incelemesi ile oluşturulduğu betimsel bir
çalışmadır. Bilindiği gibi doküman incelemesi veya analizi, araştırılması hedeflenen
olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar (Yıldırım
ve Şimşek, 2008:187). Çalışmanın ilk aşamasında Arel’in armoni eğitimi üzerine
hazırladığı iki kitabına ulaşılmıştır. Birincisi, hemen hemen hiç bilinmeyen
“Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri” (yeni başlayanlar için kuramsal ve
uygulamalı armoni dersleri I) ve ikinci ise “Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni”
adlı kitapları olduğu belirlenmiştir. “Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri”,
Osmanlı Türkçesiyle yazılmış ve 1339/1923 yılında yayınlanmıştır. “Türk Musikisi
İçin Ahenk Dersleri/Armoni” adlı çalışması ise ilk olarak “Musiki Mecmuası” adlı
dergide 84. Sayıdan başlayarak yayınlanmış (Öztuna, 1986:77) daha sonra aynı dergide
1969 yılında 142 ila 152. sayıları arasında (ikişer sayfalık, dergilerin tam ortasına
gelecek ve dergiden çıkarılıp kitap haline getirilebilecek şekilde) 10 fasikül olarak
tekrar yayınlanmıştır. Çalışmanın diğer aşamasında ise literatür taraması yapılmış ve
araştırma konusu olan armoni kitapları ile ilgili daha önce yapılmış araştırmalar
incelenmiştir. Daha sonra kitaplarda kullanılan terimlere yönelik (Türkçe müzik
terminolojisi), armoni eğitimine yönelik ve örnek eserlerin armonik analizine yönelik
incelemeler yapılmıştır.
SINIRLAR
Bu çalışma, Hüseyin Sadettin Arel’in, yayımlanmış, armoni konulu çalışmaları
ile sınırlandırılmıştır.
BULGULAR
“Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri” Adlı Kitabının
İncelenmesi
Tablo 1: Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri I
4
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
Müellifi
Hüseyin
Sadeddin
Yayın yılı
1339-42
(1923)
Basım Yeri
İstanbul
Sayfa
16
Ebat
21x29
Numara
1
“Mübtediler İçin Nazari ve Ame
meli Ahenk Dersleri” birinci kısım, “beş ders” ve
51 maddeden oluşmaktadır. Birinci
rinci dersin konu başlıkları şu şekildedir (1-13. maddeler);
“Ahenk, lahin, uygu, aralık, dizi, kol”. İkinci dersin konu başlıkları (14-18);
(14
“aralıkların
hesap edilmesi, üst aralık, alt aralık”. Üçüncü ders (19-36.
(19
Maddeler); “halis aralıklar,
küçük aralıklar, büyük aralıklar”. Dördüncü ders (37-40.
(37
Maddeler); “artık aralıklar, eksik
aralıklar, çift aralıklar”. Beşinci ders (41--50. Maddeler); “kök dizi, levnî dizi, hemseda,
derece, yanaşık ve ayrık, çevirme”.
Konu başlıklarından bu kitabın armoni eğitimine yeni başlayan öğrenciler için,
gerekli bilişsel kazanımlara yönelik hazırlanmış olduğu görülmektedir. Kitabın yayım
tarihine bakacak olursak (1339/1923) Türkiye’de basılmış
bası
bilinen ilk armoni kitabı
olduğu ve bu yönüyle kitapta kullanılan terimlerin daha sonra yayınlanacak olan armoni
kitaplarında kullanılan terimlere öncülük etmiş olacağı söylenebilir. Bu açıdan kitapta
tercih edilen terimlerin
rin belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Aşağıda, Arel’in
çalışmasında kendisinin geliştirdiği ve kullandığı
kull
armoninin temel terimlerine ve
anlamlarına yer verilmiştir:
Ahenk;; Arel’e göre (1923:1) “aralarında münasebet bulunmak üzere hep birden
işitilecek seslerin birlikteliğine “ahenk” ismi verilir”. “Ahenk” terimini Arel (1923:1)
“harmonie” terimine karşılık olarak kullanmaktadır. Ahenk terimine iki kaynakta daha
rastlıyoruz; Birincisi yine Arel’e ait “Türk
Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni”
Dersleri/Armoni adlı
kitabında diğeri ise yine Arel’in 1948 ve 1953 yılında “Musiki Mecmuası” adlı dergide
yayınladığı “musiki terimleri”” başlıklı yazısında yer verdiği terimleri içerisinde yer
almaktadır (Arel, 1948; Arel, 1953:94).
94). Günümüzde “ahenk” terimi yerine “armoni”
teriminin kullanıldığı söylenebilir.
Uygu;; Arel’e göre “hepsi birden işitilmek üzere birbirine uydurulmuş ses takımlarına
“uygu” ismi verilir”. Uygu terimini, Are
rel, musiki terimleri içerisinde “accord” yerine
geliştirmiş ve kullanmıştır. Arel’in kitabından
ından üç yıl sonra yayımlanan Ahmet Muhtar’ın
5
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
çevirisini yaptığı “N. Rimsky Korsakoff-Armoni” kitabında “akor” terimi kullanılmış,
1996 yılında yayımlanan tekrar basımında, “uygu” terimi kullanılmıştır. Yapılan
çalışmalara göre “uygu” teriminin günümüzde çok az, daha çok “akor” teriminin
kullanıldığı belirlenmiştir (Yalçın, 2013:958).
Lâhin; “mélodie” terimine karşı Arel “lâhin” terimini kullanmaktadır. “intervalle
mélodique” terimine karşılık da “lâhnî aralık” terimini kullanmaktadır (Arel, 1923:1;
Arel, 1953:96). Günümüzde ise “ezgi” teriminin kullanıldığı söylenebilir.
Aralık-buut2; iki ses arasındaki açıklığa denir (Arel, 1923:1). Arel (1953:94)
“intervalle” terimi yerine “musiki terimlerinde”, “buut” terimine yer vermemiş “aralık”
terimini kullanmıştır. Muhtar (1926:4), Korsakoff çevirisinde ise “intervalle” terimi
karşılığı olarak “fasıla” terimini kullanmış, 1996 çevirisinde ise “aralık” terimi
kullanılmıştır. Günümüzde de “aralık” teriminin kullanıldığı söylenebilir.
Dizi; “yedi, sekiz muhtelif notanın hiç atlamadan sıra ile yan yana dizilmiş haline
“dizi” ismi verilir” (Arel, 1923:1). Arel (1953:95) “gamme” terimi yerine “dizi” terimini
kullanmıştır. Muhtar (1926:4) Korsakoff çevirisinde ise “gamme” terimi karşılığı olarak
“gam” terimini kullanmış, 1996 çevirisinde ise “dizi” terimi kullanılmıştır. Günümüzde
de çoğunlukla “dizi” teriminin kullanıldığı söylenebilir.
“ Büyük” , “ küçük” ; Arel (1923:3) “majör” ve “minör” modlar için “Garp
musikisinde biri “büyük” diğeri “küçük” olmak üzere iki türlü dizi vardır” diyerek bu
terimlere karşı geliştirdiği terimleri bu şekilde kullanmıştır. Günümüzde bu terimler
aralıklar için kullanılsa da “majör” ve “minör” modlar için kullanılmadığı söylenebilir.
“Çıkıcı dizi”, “İnici Dizi”; Arel (1953:94-95) “ascendant” terimine karşılık “çıkıcı”
ve “descendant” terimine karşılık olarak “inici” terimini kullanmıştır.
Kol; Arel (1923:4; 1953:96) “mode” terimine karşılık “kol” terimini geliştirmiş ve
kullanmıştır. Muhtar (1926:4), R. Korsakoff çevirisinde ise “tarz” terimini kullanmıştır.
Günümüzde her iki teriminde kullanılmadığını “mod” ya da “tonalite” terimlerinin
kullanıldığı söylenebilir.
Büyük, Küçük, Halis, Eksik, Artık Aralıkları; Arel (1923:8-12; 1953:94-95-96)
“majeur”, “mineur”, “juste-parfait”, “augmenté” ve “diminué” terimlerine karşılık bu
terimleri geliştirmiş ve kullanmıştır. Bu terimlerden sadece “halis” terimine 1948 yılında
yayınlanan “Musiki Mecmuası” dergisinde yer vermemiş yerine “tam” terimini
kullanmıştır (Arel, 1948:3-5). Günümüzde de bu terimlerin tamamı kullanılmaktadır.
Derece; “her hangi bir dizideki seslerin her birine “derece” ismi verilir” (Arel,
1923:15). Arel “Musiki Mecmuası” adlı dergide de “degré” terimine karşılık “derece”
terimine yer vermiştir. Günümüzde de derece teriminin yaygın bir şekilde kullanıldığını
söylenebilir.
Hemsada; “ piyano ve mandolin gibi sabit perdeli sazlarda “do diyez ile re bemol”,
“sol diyez ile la bemol” gibi seslerin her ikisi bir perdeden çıkar. Böyle ikisi birinden
çıkan seslere “hemsada” denilir” (Arel, 1923:14). Arel (1953:95) bu terimi musiki
mecmuasında “eşselen” olarak kullanmıştır. Günümüzde “enarmonik” ya da “anarmonik”
olarak kullanılmaktadır.
Levnî; “chromatique” terimine karşılık olarak Arel “levnî” terimini kullanmıştır. “Ne
kadar tam perde varsa hepsi yarıya bölünmek suretiyle yapılmış dizilere denir” şeklinde
“Bu’d” şeklinde yazılsa da (Devellioğlu, 2012:126) bu terim, Uz (1964:14) “buud” ve Saygun ise (1954:14)
“buut” yazılışı ile kullanmışlardır.
2
6
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
de tanımlamıştır (Arel, 1923:14). Günümüz
ünümüzde ise “chromatique” terimine karşılık Türkçe
“kromatik” teriminin
in kullanıldığını söylenebilir.
söylenebilir
“ Çevirme”, “ çevrik” ; her hangi bir aralığın aşağıdaki notasını yukarıya, yahut
yukarıdaki notasını aşağıya getirmeye “çevirme” denilir (Arel, 1923:16). Arel (1953:94)
“renversement” terimi karşılığı olarak “çevirme”, “renverse” terimine karşılık olarak da
“çevrik” terimlerini bulmuş ve kullanmıştır.
Ahenk (armoni), uygu (akor), dizi, kol (mod) gibi terimlerin tanımlanması ile
başlanan çalışmada, Batı armonisinin öğretilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Bu
amaçla, başlangıç Batı müzik teorisinin bilgileri verildiği, uyguyu (akor) oluşturan
aralıkların hesaplanması, aralıkların nitelikkleri ve niceliklerine göre öğretilmesine yönelik
geniş bir bölüm ayrılmıştır.. Batı müziğinde tonal diziler kol (mod) başlığı altında
a
incelenmiş, diziler ve genel özellikleri ile “öncelik bilgiler” bölümü tamamlanmıştır.
“Ahenk Dersleri”” kitabının bu ilk cildinde yer verilen konuların kitabın ikinci cildinde
devam edeceğine yönelik bir cümle bulunmasına rağmen,
rağmen diğer ciltlerine ulaşılamamıştır.
“Türk
Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni”
Dersleri/Armoni Adlı Kitabının İncelenmesi
Tablo 2: Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni
Müellifi
H. Sadettin
Arel
Yayın yılı
1969
Basım Yeri
İstanbul
Sayfa
36
Ebat
20x28
Numara
1
1. Armoniye Giriş: Öncelik Bilgiler, I. Selenler (fıkra 1-17),
1
II. DerlilikDersizlik (18-28), III. Neticeler (29-34);
34); 2. Armoni: I. ilk Armoni (35-62), II. Armonide
ilerleyiş (A. Ahenk Dersinde Memnu Olan Şeyler, B. Atma ve Katlama, C. Duruş’un
Değişmesi, D. Sık Ahenk ve Seyrek Ahenk, E. Ahenge Yabancı Notalar, F. Oya, G.
Destek, H. Önceleme, i. Fırlak, J.Bayım, K. İtim, L. Mordant, M. Zümrecik) (63-93).
(63
Hüseyin Sadettin Arel’in hazırlamış olduğu bu çalışmasında Türk müziğinin
çok seslendirilmesini amaçladığı görülmektedir. Bu amaçla iki yöntemden
yararlanmaktadır. Birincisi “selenler” ikincisi ise “üçlüler”. Arel (1969:17) Türk
müziğinin kendi bünyesinden doğan armonisini bulmak için türlü yollar olduğunu
olduğu ve
7
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
kendisinin de hem selenleri hem de üçlüleri göz önünde tutan bir yol izlediğini
belirtmektedir. Kitapta yer verilen Arel’in geliştirdiği terimler ise şunlardır:
Ahenk/Armoni; Arel, bu çalışmasında “harmonie” terimine karşılık “armoni” ve
ahenk” terimlerinin her ikisini de kullanmaktadır ve “uyguların yapılışına ve birbiriyle
bağlanışına ait kaideleri bildiren ilim” olarak tanımlamıştır.
Selen; ”harmonique” terimine karşı Arel (1969:17) “selen” terimini kullanmaktadır.
Günümüzde de “selen” teriminin yaygın olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.
“Seyrek duruş”, “sık duruş”, “yarı sık duruş”; Arel (1969:29) “position large”
terimine karşılık “seyrek duruş”, “position serrée” terimine karşılık ise “sık duruş”
terimini kullanmaktadır. Ayrıca, “bir uygunun notalarından bazıları seyrek, bazıları sık
ise o uygunun duruşuna “yarı sık” denilen bir duruş daha belirtmiştir.
“ Lahni hareket” , “ Ahengi hareket” ; Arel (1969:30) “mouvement mélodique”
terimine karşılık olarak “lahni hareket”, “mouvement harmonique” terimine karşılık ise
“ahengi hareket” terimini kullanmaktadır.
“Düz hareket”, “ters hareket”, “eğri hareket”; Arel (1969:31) “mouvement direct”
terimine karşılık olarak “düz hareket”, “mouvement contraire” terimine karşılık “ters
hareket” ve “mouvement oblique” terimine karşılık ise “eğri hareket” terimini
kullanmaktadır.
“Yanaşık”, “ayrık”; Arel (1969:32) “conjoint” terimine karşılık olarak “yanaşık”,
“disjoint” terimine karşılık ise “ayrık” terimini kullanmaktadır.
“ Doku” ; Arel (1969:33) “tessiture” terimine karşılık olarak “doku” terimini
kullanmakta ve “hangi sınıftan olursa olsun (bas, tenor, alto, soprano) bir sesin ferah ve
rahat dolaşabileceği sahaya doku” denildiğini belirtmektedir.
Derlilik, dersizlik; “consonance”, “dissonance” terimlerine karşılık olarak
kullanılmıştır. Bu terimler, iki veya daha fazla ses bir arada işitildiğinde bu sesler
kaynaşıp birleşerek tek ses gibi duyuluyor ise “derli” (consonant), kaynaşmayıp az çok
birbirinden ayrı kalıyorlar ise “dersiz” (dissonant) olarak tanımlanmaktadır.
Kök uygu, çevrik uygu; “accord fontamental” terimine karşılık “kök uygu” ve
“renversé” terimine karşılık ise “çevrik” terimini kullanmıştır. Bu terimler, “temeli altta
bulunan uyguya “kök uygu” ve eğer uygunun temelinden başka bir ses altta bulunursa
böyle olan uyguya “çevrik” haldedir” şeklinde tanımlanmaktadır.
“ Atma” , “ katlama” ; Arel (1969:16) “suppression” terimine karşılık olarak “atma”,
“redoublement” terimine karşılık ise “katlama” terimini kullanmaktadır. “Atma” terimini
“herhangi bir maksatla uygunun notalarından birini kullanmamak” olarak, “katlama”
terimini ise “uygulardaki notaların sayısından fazla kısımlı ahenk yapmak ya da attığımız
bir notanın yerine diğer seslerden birinin ortak kullanmak” olarak tanımlamaktadır.
“Duruş”; Arel (1969:16) “position” terimine karşılık olarak “duruş” terimini
kullanmakta ve “duruş değiştirme” (changement de position) olarak “uygu sesleri
değişmeden yerlerinin değişmesi” olduğunu belirtmektedir.
“Sık ahenk”, “seyrek ahenk”; Arel (1969:17) “harmonie serrée” terimine karşılık
olarak “sık ahenk”, “harmoni large” terimine karşılık ise “seyrek ahenk” terimini
kullanmaktadır.
“Ahenge yabancı notalar”; “Ornements Melodiques” terimine karşı Arel (1969:17)
“Ahenge yabancı notalar” terimini kullanmakta ve “ekseriya bir takım notalar ahenk
dışında bırakılır. Bunlar ahenge yabancı notalardır ve ahengin hafifliği, zarifliği, ferahlığı,
8
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
şeffaflığı birçok hallerde ancak bazı notaların ahenk dışında bırakılmasıyla temin edilir”
olduğunu belirtmektedir.
“Geçit notası”, “oya”, destek”, “önceleme”, fırlak”, “bayım”, “itim”, “mordent”,
“ zümrecik”; Arel (1969:16) “note de passage” terimine karşılık olarak “geçit notası”,
“broderie” terimine karşılık “oya” terimini, “appoggiature” terimine karşılık olarak
“destek”, “anticipation” terimine karşılık “önceleme” terimini, “echappée” terimine
karşılık olarak “fırlak”, “syncope” terimine karşılık “bayım” terimini, “port de voix”
terimine karşılık olarak “itim”, “mordent” terimine karşılık ise “mordan” ve “grupetto”
terimine karşılık ise “zümrecik” terimini kullanmaktadır. Bu terimlerde sadece “destek”
terimine 1953 yılında yayınlanan “Musiki Mecmuası” adlı dergide yer alan “Musiki
Terimleri”nde yer vermemiştir.
Kitap iki bölümde incelenebilir; ilk bilgiler ve armoni. Birinci Bölüm-ilk
bilgiler bölümü, selenler konusu ile başlamaktadır. Türk müziği perde sesleri, kaba
çargah’tan başlayarak, kaba nim hicaz, kaba hicaz, kaba dik hicaz, yegah ile devam eden,
tiz çargaha kadar süren, 3x24 perdenin selenleri uzun bir tablo üzerinde gösterilerek
açıklanmış ve selenlerin oluşturdukları aralıkları belirlenmiştir. Bu aralıklar tam sekizli,
tam dörtlü, büyük üçlü, orta üçlü, tanini, büyük mücennep ve küçük mücennep
aralıklarıdır. Arel, Armoninin bu ilk aşamasında selenleri göz önüne alan bir yaklaşım
göstermektedir.
Arel’e göre (1969:25) akor seslerini oluşturan aralıkların üçlüler ile kurulma
şartı olmamalıdır. Ayrıca, üçlülerden yapılan ses terkiplerine uygu kuruluşunun tek
terkibi olmadığını, her sesi her sesle birleştirmekte serbestlik olduğunu, üçlü uygulara esir
kalınmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Arel’in üzerinde durduğu diğer bir konu
“derlilik ve dersizlik” (uyumluluk ve uyumsuzluk) konusudur. “Derlilik” ve “dersizlik”
konusunun bir hesap işi olmadığını, bir sanat işi olmasının yanı sıra başlangıç aşamasında
fizik ilminden yararlanmanın önemli olduğunu belirtmektedir. Arel (1969:22) bu aşamada
bir cetvel önermekte, bu cetveli kullanarak Türk müziği ve Batı müziği seslerinden oluşan
akorların oluşturdukları dersizlik derecelerini örneklemektedir. Birinci bölümü şu
kuralları hatırlatarak tamamlamaktadır:
1. Her temel sesin alttan ve üstten sekizlisiyle beşlisine ve büyük üçlüsünü
oluşturan selenleri ile en iyi uyumu verir.
2. Geçerli sebeplere dayandırılarak derlilik ve dersizlik durumuna göre bir sesin
herhangi bir sese hareketi uygundur.
3. Armoninin ilk aşamasında hem selenler hem de üçlüleri göz önünde tutan bir
yaklaşımdan yararlanılır.
Görüldüğü gibi Arel, Türk müziği için Batı müziği armonisi değil Türk müziği
için özel bir armoni yöntemi araştırmaktadır. Bu amaçla, ilk olarak, Türk müziği perde
seslerinin selenleri (armonikleri) araştırılmış, aralıkları belirlenmiş ve akor seslerinin
hangi aralıklar ile kurulması gerektiğinin belirlenmesine çalışılmıştır.
İkinci Bölüm-Armoni bölümde Arel (1969:25-26), armoni’nin ve uygu’nun
genel tanımını yaparak, Türk müziğinde örnek olarak uşşak, rast ve hicaz makamlarında
uygu kuruluşlarına yer vermiştir (Tablo 3).
9
Yalçın, G.
Ras
ast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
Tablo 3. Çeşitli Makamlarda Üçlüler İle Kurulan Uygular
Uşşak makamının durak
uygusu (Arel, 1969:26)
Hicaz Makamını Muhtelif
(üçüncü der
derece akoru)
uygusu (Are
rel, 1969:27)
Rast Makamı güçlü
uygusu (Arel, 1969:27)
Tablo 3’de görüldüğü gibi, makam seslerine ait akorların ilk örnekleri verilirken
makamlara ait donanım gösterimi önemsenmemiş, kullanılan akorların aralıkları üçlü
aralıklarla kurulmuştur. Verilen akorların “Durak”,
“D
“Üçüncü derece” ve Güçlü” akorları
olduğu görülmektedir.
Tablo 4.. Çeşitli Makamlarda Uygu Bağlanışları
Uşşak makamında uygu
bağlanışı (Arel, 1969:30)
Zirgüle makamında uygu
bağlanışı (Arel,
(A
1969:29)
Humayun Makamında
uygu bağlanışı (Arel,
1969:27)
Tablo 4’de çeşitli makamlarda akor bağlanışları görülmektedir. Akor
bağlanışlarının seslerin hareketlerine göre üç şekilde yapıldığı görülmektedir; düz, ters ve
eğri hareket. Verilen örneklere göre, Batı müziği armonisinden çok farklı olmadığı fakat
akor seslerinin, makamların perde sesleri düşünülerek yazıldığı görülmektedir.
10
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
Nota 1: Humayun Makamında Eğri Ahengi Hareket
Şekil 1’de görüldüğü gibi akor bağlanışlarında dört parti düz hareket
yaptırılmamıştır. Arel, ayrıca, akor bağlanışlarında şu kurallara dikkat çekmektedir:
1.
2.
3.
4.
5.
Dört kısmı birden düz hareket ettirilmemelidir,
İki birli, iki sekizli veya iki beşli yan yana getirilmemelidir,
Bir birliden bir sekizliye ya da bir sekizliden bir birliye yürütülmemelidir,
Düz hareketle birliye
irliye veya sekizliye veya beşliye gidilmemelidir,
Parti atlaması (kesim) yapılmamalıdır.
Kitabın son bölümü “ahenge yabancı notalar” konusuna ayrılmıştır. Yabancı
notaların, dokuz türü olduğu ve bunların “geçit”, “oya”, “destek”, “öncelem”, “fırlak”,
“bayım”,
yım”, “itim”, “mordent”, “zümrecik” terimleri olduğu belirtilmiştir. Kitap bu
bölümden itibaren eksik olarak sona ermektedir ve Öztuna’nın (1986:74) belirttiği
“yüksek armoni: bundan sonra da klasik armoni kitaplarının Türk musikisine uygulanmış
bahisleri yer alır” bölümü yoktur.
Arel’in Armonik Yaklaşımının Eserlerindeki Yansımaları
Arel’in
’in armoni üzerine yaptığı yayımlarının
yayım
dışında Arel’in çeşitli çalgılar için
yazdığı 72 çoksesli eseri de vardır (Öztuna, 1986:134-138).
1986:134
Resim 1. Edgar Manas
nas-Danses Populaires Turques
11
Yalçın, G.
Ras
ast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
Ayrıca, Arel’in armoni öğretmenliğini yapan Edgar Manas3’ın (Öztuna,
1986:80) 1931’de Paris’te yayınlanan ve Arel’e ithaf ettiği piyano için 7 halk şarkısının
şark
çok sesli düzenlemesi de mevcuttur (Manas, 1931). Bu çalışmanın yapılmasında ve
yayınlanmasında da Arel’in katkısının olduğu,
olduğu kendi çalışmalarını etkilediği söylenebilir.
Bu kitapta yer verilen düzenlemele
eler şunlardır; Oyun Havası (Alaşehir), Divan
(Muğla), Zeybek Oyun Havası (Aydın), Ağır Zeybek Oyunu (Muğla), Gelin Havası
(Muğla), Ağırr Zeybek Oyun Havası (Aydın) ve Zeybek Oyun Havası (Ödemiş). Edgar
Manas’ın
ın bu çok sesli düzenlemeleri incelendiğinde kullanılan akorlarda genellikle
üçlülerin kullanıldığı fakat ikililerin, dörtlülerin ve beşlilerin de kullanıldığı görülür
(Şekil 2). Tüm bu çalışmaların Arel’in Türk müziğinin çok seslendirmesinde kullandığı
yöntemin belirlenmesinde önemli etkilerinin olduğu söylenebilir.
Nota 2: Edgar Manas
nas-Ağır Zeybek Oyunu
Şekil 2’de verilen örnek eserde Manas’ın daha çok makam dizisine önem
verdiği söylenebilir. Bu çerçevede akorları kullandığı ve yer yer dörtlülerden,
dörtlülerden eksik ve
artık aralıklardan oluşan akorlar kullandığı görülmektedir. Hüseyin Sadettin Arel’in 72
çoksesli eserlerinden biri olan Prelude (ön ezgi) adlı eserinin armonik analizi Özkoç
(2012:74) tarafından lisans üstü tez çalışması olarak yapılmıştır. Bu çalışması
incelendiğinde Armonik yaklaşımında Edgar Manas ile benzerliklerinin olduğu
söylenebilir.
Edgar Manas (1875-1964 İstanbul) Batı musikisi bilgini, öğretmeni ve piyanisti. Şehzade ve sultanların da
musiki hocası idi. İstiklal marşının orkestrasyonunu o yazmıştır. 1912’den 1921’e kadar Darülelhan’da
armoni, kontrpuan
puan ve piyano öğretti (Öztuna, 1986:80).
3
12
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
Nota 3: Sadettin Arel- Prelude (Ön Ezgi)
Özkoç’un (2012:74) Arel’in Prelüd adlı eseri üzerinde yaptığı armonik
analizinde Arel’in armoniyi modalite için bir araç olarak gördüğü, birinci derecede
armoniye önem vermeyip kullandığı dizilere ve modlara önem verdiği sonucuna
ulaşılmıştır. Arel, akor olarak kullandığı tonal müzik materyallerini geleneksel
biçimleriyle ya da farklı bir sistemde değil adeta tesadüfî olarak üst üste gelen sesler
olarak kullandığı ve bu bakımdan eserdeki armoniler duyuluş açısından pek tatminkâr
sonuçlar vermediğini belirtmektedir (Özkoç, 2012:74). Elde edilen sonuçlara göre,
Özkoç’un (2012) bu çalışmasında Arel’in armoni anlayışının tam olarak incelenmediği
düşünülmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesinin ise armoni kitaplarına
yeterince yer verilmediğidir. “Tesadüfi” olarak nitelendirilen akorların Arel’in selenleri
dikkate alarak yazdığı akorlar olduğu ve bu çerçevede incelenmesi gerektiği söylenebilir.
Ayrıca Arel, “..acemi bestekar hudutsuz hürriyet cihanı içinde kılavuzsuz olarak
yapayalnız kalıverince ne yapacağını, hangi sesi hangi sesle birleştireceğini şaşıracaktır.
Yoksa ortada böyle bir zorluk bulunmazsa şüphesiz armoninin en doğru yolu budur”
diyerek bestecinin kuralları bilmesinin gereğini vurgulamaktadır. Ayrıca bu eserde
Arel’in terminolojik yaklaşımı da dikkat çekmektedir. Özkoç’a göre (2012) Arel’in bu
eserin başlığında Parantez içinde “Ön-Ezgi” yazmasının sebebi Osmanlı/Türk Müziği
çevresine, bu müzikte kullanılmayan bir formu açıklama isteğinden kaynaklanmaktadır.
13
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
“Ön Ezgi” terimi Arel’in Türkçe Batı müziği terminolojisini düşünerek “Prelude”
terimine karşılık olarak geliştirdiği terimlerden birisidir.
Hüseyin Sadettin Arel, yetiştirdiği öğrencileri ile de Türkiye’de çok sesli
müziğin gelişmesinde, armoni ve armoni eğitimine çok önemli katkılarda bulunmuştur.
Ahmet Adnan Saygun, Ferid Alnar, Kemal İlerici gibi değerli besteciler Arel’in
öğrencilerinden bazılarıdır (Öztuna, 1986:91).
ANALİZ
Bu çalışmada, Hüseyin Sadettin Arel’in “Mübtediler İçin Nazari ve Ameli
Ahenk Dersleri” ve “Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni” adlı çalışmaları,
armonik ve terminolojik açıdan incelenmiştir. Bu çalışmaların, Batı müziği armonisi ve
Türk müziğinin çok seslendirilmesi üzerine Türkiye’de yayınlanmış, ilk basılı kaynaklar
olduğu görülmüştür. Kitaplarda kullanılan terimlerin H. S. Arel tarafından geliştirildiği,
Türk müziğinin çok seslendirilmesi için kullanılan akor ve akor bağlanışlarının da, Arel
tarafından bulunan özgün çalışmalar olduğu görülmüştür.
SONUÇ
Hüseyin Sadettin Arel’in Türkiye’de verilen armoni eğitimindeki yerinin ve
öneminin belirlenmesi, ortaya konulması için bu çalışmada armoni eğitimine yönelik iki
yaklaşımı incelenmiştir: Armonik ve terminolojik.
Armoni üzerine yaptığı çalışmalarından ilki, Batı müziği armonisi temel
bilgilerini içermesinin yanı sıra Türk müziğinin çok seslendirilmesi üzerine yazdığı ikinci
kitabının da bir hazırlık aşamasını oluşturmaktadır. İkinci kitabında öngördüğü armoni,
selenler ve üçlüler üzerine olmasına rağmen Batı armonisinden de çok farklı değildir. Bu
açıdan bu iki kitap birbirini tamamlayıcı niteliktedir.
1826’dan günümüze Batı müziği eğitiminin resmen verilmeye başlamasıyla
Muzıka-i Humayun’un İtalyan Paşalarının ve onların Türk öğrencilerinin, Türk müziğinin
çok seslendirilmesi üzerine düzenlemeler ve makamsal besteler yazmış olmalarına
rağmen, Türk müziğinin çok seslendirilmesi üzerine yayımlanmış,bilinen bir armoni
kitabı yoktur. Arel’in bu çalışmasının bu açıdan bir ilk olması, Türkiye’de armoni eğitimi
ve Türk müziğinde çok seslendirme yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesi açısından ne
derece önemli olduğunun bir göstergesidir. Arel’in çalışmalarında tabiî ki eksiklikler
olabilir ki zaten çalışmasının tam olarak bitmediği de görülmüştür. Kullandığı akorların,
tesadüfi olduğu da düşünülebilir. Fakat, “Arel Armonisi”nin anlaşılabilir, geliştirilebilir
olduğu dikkate alınarak bu alanda ayrıca çalışmalar yapılmalı ve tüm çok sesli eserlerinin
armonik analizi yapılarak tüm bu sorulara cevap aranmalıdır.
Arel, hem armoni eğitimine yönelik yaptığı çalışmalar, yayımladığı kitaplar ve
yetiştirdiği öğrenciler hem de armoni eğitiminde günümüzde de kullanılan birçok terimin
kendisi tarafından kazandırılmış olması, Türkiye’deki armoni eğitimine önemli
katkılarının başka bir göstergesidir. Araştırma sonucunda tespit edilen, Arel’in Türkçe
müzik terminolojisine kazandırdığı terimler ise Tablo 5’de verilmiştir.
14
Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve Terminolojik Yaklaşımları
Tablo 5. Arel’in Bulduğu ve Kitaplarında Kullandığı Türkçe Müzik Terimleri
Fransızca Terim
Türkçe Terim
Harmonie
Accord
Mélodie
İntervalle
Gamme
Majeur, Mineur
Ascendant gamme, Descendant gamme
Mode
Majeur, Mineur, Juste-parfaite, Augmenté,
Diminué
Degré
Enharmonique
Chromatique
Renversement, Renversé
Ahenk
Uygu
Lahin
Aralık-Buut
Dizi
Büyük, Küçük
Çıkıcı Dizi, İnici dizi
Kol
Büyük, Küçük, Halis, Artık, Eksik Aralıkları
Harmonique
Position large, Position serrée
Mouvement mélodique
Mouvement harmonique
Mouvement direct, Mouvement contraire,
Mouvement oblique
Conjoint, Disjoint
Tessiture
Suppression, Redoublement
Position
Harmonie serrée, Harmonie large
Ornements Melodiques
Note de passage, Broderie, Anticipation,
Echappee, Syncope, Port de voix, Mordant,
Grupetto
Selen
Seyrek duruş, sık duruş, yarı sık duruş
Lahni hareket
Ahengi hareket
Düz hareket, ters hareket, eğri hareket
Derece
Hemsada
Levnî
Çevirme, Çevrik
Yanaşık, Ayrık
Doku
Atma, Katlama
Duruş
Sık ahenk, Seyrek ahenk
Ahenge yabancı notalar
Geçit notası, Oya, Destek, Önceleme, Fırlak,
Bayım, İtim, Mordent, Zümrecik
KAYNAKLAR
Arel, H. S. (1948). Musiki Terimleri. Musiki Mecmuası, sayı: 8-9-10, İstanbul.
Arel, H. S. (1953). Terimler. Musiki Mecmuası, Sayı:63-64-65, İstanbul.
Arel, H. S. (1969). Türk Musikisi İçin Ahenk Dersleri/Armoni, İstanbul: Musiki
Mecmuası Yayınları.
Devellioğlu, F. (2012). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat (29. Baskı). Ankara,
ISBN: 975-7519-02-2: Aydın Kitap Evi Yayınları.
Gazimihal, M. R. (1961). Musıki Sözlüğü. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
15
Yalçın, G.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.1-16
Korsakof, N. R. (1996). (Çev. Ahmet Muhtar Ataman). Kuramsal ve Uygulamalı Armoni.
İzmir: Levent Müzik evi, 120+XXXII+4 s.
Korsakoff, N. R. (1926). (Çev. Ahmet Muhtar). Nazari ve Ameli Armoni. İstanbul: Milli
Matbaa, s. 104+24+1,2,3.
Levent, N. (1996). Çağdaş Türk Müziğinde Dörtlü Armoni (2. Basım). İzmir: Levent
Müzikevi.
Manas, E. (1931). Danses Populaires Turques. Paris: Edition Maurice Senart.
Özkoç, Ö. (2012). Hüseyin Sadettin Arel’in Çokseslilik Üzerine Olan Düşünceleri ve
Preludé İsimli Eserinin İncelenmesi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Öztuna Y. (2006). Türk Musikisi Akademik Klasik Türk San’at Musikisi’nin
Ansiklopedik Sözlüğü Cilt I-II, Ankara: Orient Yayınları.
Öztuna, Y. (1986). Sâdeddin Arel, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
No: 668.
Sadeddin, A. (1923). Mübtediler İçin Nazari ve Ameli Ahenk Dersleri. İstanbul: Cihan
Biraderler Matbaası.
TDK (1954). Terim Anketleri: müzik. Ankara: TDK yayınları.
Uz, K. (1894). Ta’lim’i Musiki Yahud Musiki Istılahatı. Konstantiniye: Matbaa-i
Ebuzziya.
Uz, K. (1964). (Haz. Gültekin Oransay). Musiki Istılâhatı. Ankara: Küğ Yayını, No: 2.
Yalçın, G. (2013). Cumhuriyetin İlanından Günümüze Kadar Türkiye’de Yayınlanan
Armoni Kitaplarındaki Terminolojinin Değişim ve Gelişimi, The Journal of Academic
Social Science Studies International Journal of Social Science, Doi Number
:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS_636 Volume 6 Issue 2, p. 951-976.
Yıldırım A., Şimşek H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Teknikleri. Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
Yıldız, P. (2007). Klâsik Türk mûsikîsi kitap ve tez bibliyografyası (1929-2007). Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Afyonkarahisar.
16
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
www
w.rastmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00013
OSMANLI ‘NIN MÛSİKÎ OKULLARI
Erhan
an Özden1
ÖZET
On dokuzuncu asrın sonuna kadar Enderûn, Mevlevihane, Mehter ve Mızıkay-ı
Mızıkay
Humayûn’a bağlı dersliklerde görülen sistemli mûsikî dersleri XIX. Y.y’ın sonlarına
doğru Maârife bağlı mekteplerde de okutulmaya başlamıştır. Bunun mûsikî eğitimine
pedagojik anlamda müspet katkıları olmuştur. Bu döneme kadar resmi eğitimden
eğitimde
faydalanabilmek için Enderûn mensubu,
ubu, tekke
dervişi ya da asker olmak
gerekmekteydi.
kmekteydi. Artık mûsikî istidadı olan her talebe müstakil bir okulda öğrenim
görebilecek ve mûsikîyi bir meslek olarak
rak icra edebilecektir. Bu tür okulların açılması
daha çok II. Meşrûtiyet sonrasına rastlamaktadır. Osmanlı Maârif sisteminin daha
sağlam olarak şekillendiği bu dönemde mûsikînin yanı sıra pek çok sanat mektebi de
açılmıştır. Mûsikî okullarından bahsedeceğimiz bu çalışma aynı zamanda mûsikî
eğitiminin profesyonelleşme sürecini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Mûsikî Okulları, Maâ
aârif Vekaleti, Mûsikî Eğitimi.
OTTOMAN MUSIC
MU
SCHOOLS
Erhan
an Özden2
ABSTRACT
The systematic traditional music
usical lessons given in Enderûn, Mevlevihane,
Mehter and Mızıkay-ı Humayûn until the
he end
e of the 19th century started to be given in
schools under the roof of Maarif at the eend of 19th century. These lessons also had
some positive contributions to the tradition
itional Turkish music education in pedagogical
terms. Until this new practice, only the
he members
m
of Enderûn, (special school in the
ottoman palace), dervishes and soldierss were
w
taking the advantage of this education.
Yrd. Doç. Dr. Erhan Özden, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı,
e-Posta: erhan_ozden25@hotmail.com
2
Assist. Prof. Dr.
1
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
However, now each and every students who had capability of traditional Turkish music
could be trained in a suitable school and could practice music as a profession. This
kind of schools started to be opened after the II. Meşrutiyet (constitutional monarchy)
term. In this term when the Ottoman education system was shaped in a substantial
way, many art schools were opened besides traditional Turkish music schools. This
study related to music schools presents the professionalism process of music education
as well.
Keywords:Music Schools, Board of Education, Music Education.
GİRİŞ
Osmanlı Maârifi’nin teşkilatlanma sürecinde açılan okullar içerisinde bulunan
mûsikî mektepleri mûsikî tarihimiz açısından önemli bir yere sahiptir.Başta İstanbul
olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde pek çok mûsikî okulu kurulmuştur.Başlangıçta
bazı dernek ve cemiyetlerin bünyesinde bulunan küçük çaptaki topluluklar zamanla
yerlerini profesyonel mûsikî eğitimi veren mekteplere bırakmıştır.
Maârife bağlı mûsikî okullarını bir kaç başlıkta ele almak gerekir. Bunlar
“Mûsikî Mektepleri, Cemiyetler ve II. Meşrûtiyet’ten sonra açılan modern
konservatuvarlardır.Ders işleniş şekilleri birbirine benzese de öğrenim gören talebe
modelleri farklıdır.Her okul farklı bir hizmet anlayışı ile mûsikî eğitimi
vermektedir.Cemiyetler, modern konservatuvarlar ve mûsikî muallim mekteplerinde
farklı bir amaç içerisinde öğrenim görülmektedir.Yurdun pek çok şehrinde açılan
mûsikî derneklerinde verilen eğitim meşk sistemine dayanmaktadır.Müfredat ve ders
işleniş teknikleri benzer özellikler gösterir.Klasik Osmanlı meşk sisteminin
benimsendiği bu eğitim sistemi aynı zamanda mûsikî eğitimimizin temelini
oluşturmaktadır.Okullarda da durum buna benzemektedir.Fakat okullarda Halk
mûsikîsi ve Batı mûsikîsi eğitimi de vardır.Yani müfredat daha geniştir.Bu da verilen
eğitimi daha verimli kılmaktadır.Dernek ve cemiyetlerde uygulanan mûsikî müfredatı
genellikle bir mûsikî alanına yöneliktir.Ya Klasik Türk Mûsikîsi ya da Halk mûsikîsi
eğitimi verilmekle beraber bazı cemiyetlerde her iki alanda da eğitim
yapılmaktadır.Nota eğitimi Batı tekniğine dayalı olarak verilmekte, solfej, bona, ritim
ve diğer nazari konular ise çeşitli kaynak kitaplar eşliğinde öğretilmektedir.
Okullardaki ders araç-gereçleri ve kaynak kitaplar tâlimatname ve ders müfredatlarında
daha ayrıntılı olarak karşımıza çıkmaktadır. Cemiyetlerde ise bu konuların daha çok
muallimlerin tercihine bırakıldığı görülmektedir.Maârif’e bağlı okullar kaynak kitap ve
fiziki ortam açısından daha zengindirler.Bu gayet normal bir durumdur fakat bazı
cemiyetlerin fiziki olanakları pek çok okuldan daha zengindir.
Günümüz müzik eğitiminin okullarda uygulanan bazı prensiplerinin hala
geleneksel metotlarla sürdürülüyor olması geçmişteki eğitimle bugünkü arasındaki
bağın devam ettiğini göstermektedir. Geleneksel meşk sisteminin hakim olduğu pratik
müzik eğitimi teorik eğitimin aksine bireye dayalıdır ve bütün dünyada benzer
şekillerde uygulanmaktadır. Bu nedenle Osmanlı’daki müzik okullarında uygulanan
eğitim şekli günümüz okullarında verilen eğitimden çok farklı değildir. Bilim ve
teknolojinin gelişmesiyle beraber teorik eğitimin giderek profesyonelleşmesi bugün
uygulananan eğitimi daha da zenginleştirmiştir. Geçmişte verilen Türk Mûsikîsi
eğitimiyle günümüz eğitimini karşılaştırmak ve gelinen noktayı tespit etmek açısından
bu okulların müfredat, program ve imtihan bilgilerine ulaşmak gerekmektedir.
Aşağıdaki okulların yanı sıra daha bir çok okulun bulunduğu ve bunlara dair elimizde
18
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
herhangi bir bilgi olmadığını düşünecek olursak araştırmacılara çok iş düştüğü
aşikardır. Osmanlı’nın mûsikî okullarına yönelik bir tespit amacı taşıyan bu makale
şimdiyekadar elde edilen belge ve vesikalardan yola çıkılarak kaleme alınmıştır.
Dârü’l-bedâyi Tiyatro ve Mûsikî Mektebi
Osmanlı’da kurulan konservatuvar niteliğindeki ilk mûsikî okulu
Darülbedayi’dir.İstanbul Belediye Başkanı Cemil Paşa’nın (Topuzlu) desteği ile açılan
okul resmi olarak 1914 yılında kurulmuştur.Okul kurulurken deneyim ve görüşlerinden
faydalanmak için Paris’ten ünlü tiyatro eleştirmeni Andre Antoine davet edilmiştir
(Çalışır, 1995, s. 153).Bir tiyatro okulu olarak açılması düşünülen konservatuvara
sonradan Batı ve Türk Mûsikîsi eğitimi veren bölümler açılmıştır. Okulun ismi ilk
başta “konservatuvar” olarak düşünülmüş ise de Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem’in
(Bolayır) önerisiyle “Darülbedâyi Osmani” adını almıştır. Darülbedâyi,
Şehzadebaşı’nda bulunan vilayete ait Letafet apartmanında eğitime başlamıştır.
Mûsikî hocaları arasında Ali Rıfat Bey (Çağatay), Zekâizade Ahmet Efendi
(Irsoy), Leon Hancıyan, Abdülkadir Töre, Zeki Üngör, Zati Arca ve Tanbûrî Cemîl
Bey bulunmaktadır. Okulun ilk “müzikli temsili” 12 Ocak 1916’da verilmiştir.Oyun
öncesi rast makamında eserler çalınmış oyunun sonunda verilen konserin giriş
taksimini ise Tanbûrî Cemîl Bey yapmıştır (Çakmakoğlu, 1997, s.34).
I. Dünya Savaşının olumsuz atmosferinde Batı mûsikîsi şubesi kapanmıştır.
Batı mûsikîsi şubesinin kapanmasından sonra iki yıl kadar Türk mûsikîsi eğitim ve
icraları devam etmiş ancak maddi sıkıntılar yüzünden 1916 yılında bu bölümünde
kapısına kilit vurulmuştur (Karadağlı, 2006, s.98). Kapatılmadan önce Türk mûsikîsi
eserlerinin notaya alınmasına karar verilmişti.Ancak bu hizmet daha sonra kurulacak
olan Darülelhan’da gerçekleşebilecektir.Mûsikî şubelerinin kapanmasının ardından
tiyatro faaliyetlerine devam edilmiştir. Çeşitli sıkıntılar yüzünden dönem dönem
kapanma noktasına gelen kurum 1931 yılında İstanbul Belediyesine bağlı olarak
İstanbul Şehir Tiyatrosu adını almıştır (Muhsin Ertuğrul İstanbul Şehir Tiyatrosu).
Ne Osmanlı arşivinde ne de başka bir kaynakta Darülbedayi’ye ait mûsikî ders
programı, müfredat bilgisi, imtihan cetveli ya da başka bir vesika bulunamamıştır.Bu
ilk mûsikî okulunda verilen eğitiminin tamamen icraya yönelik olduğunu düşünmekle
beraber yoğun bir konser programının uygulandığı bilinmektedir.Daha çok icraya
yönelik bir program izlenmektedir.Kurulmasının ardından iki yıl içinde kapandığı
düşünülürse buradaki eğitimin çok sağlıklı bir zemine oturmadığını
söyleyebiliriz.Eğitim kadrosuna baktığımızda dönemin en önemli mûsikî adamlarını
görüyoruz. Türk Mûsikîsi nazariyatında Abdülkadir Töre, Batı mûsikîsinde Zati Arca,
Zeki Üngör, Türk mûsikîsi icrasında Tanburi Cemil Bey, Leon Hancıyan ve Ali Rıfat
Bey alanlarındaki en yetkin isimler arasındadırlar.
Dârü’l-elhan Mûsikî Mektebi
Nağmeler evi anlamına gelen Darülelhan Osmanlı’da kurulan ilk sistemli
konservatuvardır.Darülbedayi’deki mûsikî şubelerinin kapatılmasının ardından
kurulmasına karar verilen okulun ilk amaçlarından biri Klasik Türk Mûsikîsi
repertuarını notaya almak ve gerekli tashihatları yapmaktır.Bu görev Darülbedayi’de
düşünülmüş ancak yerine getirilememişti.Ayrıca Batı mûsikîsi ve Türk Halk Mûsikîsi
sahasında da araştırma ve uygulamalı eğitim öngörülmüştür.Bir nevi konservatuvar
19
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
eğitim modelinin benimsendiği bu okulda dönemin Batı konservatuvarlarından ayrı
olarak üç mûsikî türünde müfredat uygulandığını görmekteyiz.Halk mûsikîsi icra
anlamında uygulanmasa da nazari olarak işlenmektedir.Ayrıca ilk türkü derleme
çalışmaları yine bu okulun çatısı altında başlamıştır.
Konservatuvar kelime itibarıyla koruma ve muhafaza etmek anlamlarına
gelmektedir.Tarihteki ilk konservatuvar on sekizinci asırda Napoli’de kimsesiz
çocukların sanatla ilgilenmeleri amacıyla kurulmuştur.Bu nedenle ne Darülbedayi ne
de Darülelhan’a konservatuvar adı verilmemiştir.Bu isim daha çok Cumhuriyet’ten
sonra benimsenerek mûsikî okullarında kullanılmaya başlanmıştır.3
Darülelhan tâlimatnamesi Sultan Reşad’ın irade-i seniyesi ile 01 Ocak 1917
tarihinde Takvim-i Vekayi gazetesinde yayınlanmıştır.Okulun kurulması dört kişilik
bir mûsikî encümeni tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunlar Ziya Paşa, Ali Rıfat
Çağatay, Rauf Yekta Bey, İsmail Hakkı Bey, Zekâizade Ahmet Bey (Irsoy), ve
Şehzade Ziyaeddin Efendi’lerdir. İlk muallimleri arasında Mesud Cemil, Rauf Yekta,
Faize Ergin (Türk Mûsikîsi), Zeki Üngör, Cemal Reşit, Muhiddin Sadık ve Veli Kanık
(Batı Mûsikîsi) bulunmaktadır. Okul 1924 ve 1926 yılları arasında Darülelhan
Mecmuası adında bir de dergi çıkartmıştır. 4 Daha sonraları İstanbul Belediye
Konservatuvarı adını alan okul günümüzdeki İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı’dır.
Kadıköy rıhtımında bulunan tarihi binada eğitimi devam edenkonservatuvarda ağırlıklı
olarak Batı mûsikîsi müfredatı uygulanmaktadır. Klasik Türk Mûsikîsi ve Halk
Mûsikîsi bölümleri de olan bu konservatuvar hakkında şimdiye kadar pek çok makale
ve çeşitli yazılar kaleme alınmıştır. Çalışmamızda daha çok birinci elden vesikaları
verme amacı taşıdığımızdan şu ana kadar yazılmış olan bilgileri bir kenara bırakarak
Darülelhan’ın mûsikî eğitimine yönelik müfredat, mülâhaza ve fiziki durumundan
bahsetmeye çalışacağız.
Sunacağımız birinci belge Darülelhan’ın ilk binasına ait kontratnamedir.Maârif
Nezareti Kalemi Mahsusaya ait 1917 tarihli belgede okul için iki konağın kiralandığını
görüyoruz.Belgede Müslüm Bey’e ait konağın altı aylık kira bedeli dokuz bin kuruş
iken, terzi Hüsnü Bey’in konağı sekiz bin dört yüz kuruş olarak belirtilmektedir. Kira
bedeli maârif Nezaretince karşılanmaktadır.Konağın biri inas (bayan) diğeri zükûr
(erkekler) kısmıdır.Yani erkekler ve bayanlar ayrı binalarda eğitim
görmektedirler.Evrakta bir kontratnamenin imzalandığına dair ibareler de
bulunmaktadır.Konağın fiziki özelliklerine dair malumat verilmemekle beraber
mevkisinden de bahsedilmemiştir.5Konakların kira bedelleri ayda ortalama bin beş yüz
kuruşa tekabül etmektedir. O döneme ait maaş makbuzlarında muallimlerin ortalama
500 ile 1000 kuruş aldıkları görülmektedir. Bu da konakların kira bedellerinin çok
fazla olmadığını gösteriyor.Zaten I. Dünya Savaşının ağır yükü Maârif bütçesini
zorlayacak bir okul binasını kaldıramayabilirdi.
Başka bir belgede terzi Hüsnü Bey’e ait konağın Şehzadebaşı’nda
bulunduğunu ve bir süre askeri divan tarafından el konulduğunu görüyoruz.Konağın
çok geçmeden tekrar Darülelhan’a teslim edildiği ve eğitimin kaldığı yerden devam
Konservatuar bahsi için bkz; Mahmut Ragıp Gazimihal, Dârü’l-eytâmlar ve Mûsikî İstikbâlimiz, Milli
Mecmua, c. 9, no 108.
4
Bkz; Dârülelhan Mecmuası, Şehzadebaşı Evkaf Matbaası, sy. 1, İstanbul 1924.
5
BOA, MF.ALY, 173/26.
3
20
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
ettiği ayrıca belirtilmektedir.6
Darülelhan’a ait en önemli belgeler arasında Darülelhan tâlimatnamesi de
bulunmaktadır.Darülelhan tâlimatnamesinde okulla ilgili en ayrıntılı bilgiler
verilmektedir.Bu nedenle program ve tâlimat layihaları mûsikî okulları açısından önem
arz etmektedir.Bu belgelerden başka elimizde mevzuat, muallim raporları, konser
fihristleri, mecmua ve daha pek çok belge bulunmaktadır.Ancak makalenin muhtevası
bütün belgeleri koymaya yeterli olmadığından bu vesikaların ileride yapılacak başka
çalışmalarda kullanılması düşünülmektedir.
Dârü’l Mûsikî-i Osmani Mektebi
Osmanlı’nın resmi olarak kurulmuş olan ilk mûsikî mektebinin Darülbedayi
olduğunu belirtmiştik.Ancak bu okuldan önce özel bir mûsikî mektebi açma
girişiminde bulunulmuş ve bunda muvaffak olunmuştur.Bu mektep Dârü’l Mûsikî
Osmani Mektebi’dir.1908 yılında İstanbul Koska Caddesi (Laleli) Ragıp Paşa
Kütüphanesi’nin karşısındaki bir binada açılan okul Şehzade Ziyaeddin Efendi’nin
himayesinde öncelikle bir cemiyet olarak kurulmuştur. 1912 yılında okul haline
dönüştürülen mektebin ilk kadrosu Kanuni Hacı Arif Bey, Muallim İsmail Hakkı Bey,
Leon Hancıyan, Udi Sami Bey, Neyzen Tevfik, Arap Cemal ve Hafız Aşir gibi
sanatkârlardan oluştuğu bilinmektedir. 1914 tarihinde Çemberlitaş’ta başka bir binaya
taşınan okul kısa bir süre sonra kapanmıştır (Özalp, 2000, s.77).Bu okul aynı zamanda
Darü’t-Tâlim-i Mûsikî’nin temelini oluşturmaktadır.Muallim kadrosunun çoğu
sonradan açılan bu cemiyete dahil olmuştur.
1912 tarihli bir vesikada bu okuldan “Terakki-i Mûsikî Mektebi” olarak da
bahsedilmektedir.Maârif Nezareti Mekatibi Hususiye envanterinde bulunan bu
belgeden anlaşılacağı gibi adı geçen okul hususi bir mûsikî mektebidir.Ders müfredatı
hakkında ayrıntılı bir bilgiye rastlanmamıştır.Ancak Maârif Nezareti’nin okula
gönderdiği bir ihtarnameden dolayı bazı sıkıntılar olduğu görülmektedir.İhtarnamede
okulda devam eden tedrisat hakkında bir malumata sahip olunmadığından
bahsedilmektedir. En kısa zamanda bir rapor hazırlanarak Maârif Nezareti’ne
gönderilmesi gerektiği aksi takdirde okulun ruhsatının iptal edileceği
belirtilmektedir.Ayrıca okulun bir teftiş geçirdiğindende söz edilmektedir.Buna
cevaben İsmail Hakkı Bey bir rapor hazırlamıştır.Raporda istikbalinden endişe
duyduğu Türk Mûsikîsi’ne hizmet amacıyla kurdukları bu okulda önemli bir hizmet
yaptıklarını belirtmektedir.Avrupa’nın her ülkesinde birkaç mûsikî okulu varken kendi
memleketlerinde “dârü’l-mûsikî” yokluğunun bir kayıp olacağından bahseden İsmail
Hakkı Bey ayrıca darülfünunda bile mûsikî derslerinin verildiğini ifade etmektedir.7
Maârife Bağlı Diğer Mûsikî Okulları
Yukarıdaki üç okul mûsikî tarihimizde görülen resmi konservatuvar
niteliğindeki ilk okullardır. Bunlardan başka Maârif Nezareti’ne bağlı olarak hizmet
yapan çeşitli mûsikî okulları da vardır.Çoğu İstanbul’da açılmakla beraber İstanbul
6
BOA, MF.ALY, 173/26-15.
BOA, MF. HUS, 16/69.
7
21
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
dışında açılmış mektep ve cemiyetler de bulunmaktadır. Bu okulların bazıları uzun süre
eğitimlerine devam etmiş bazıları ise daha derslere başlamadan kapılarına kilit
vurulmuştur. 8 Okulların Maârif nezareti tarafından desteklendiğini ve muallim
maaşlarının yine nezaret tarafından ödendiğini görmekteyiz. Cemiyetler için durum
farklıdır. Genellikle çeşitli meslek gurupları, azınlık cemaatleri ya da mûsikî gönüllüsü
vatandaşlar tarafından kurulmuş olan bu cemiyetler resmi olarak Maârif’e bağlıyken
mali açıdan kendi imkânları doğrultusunda yönetilmekte idiler. Günümüz mûsikî
cemiyetlerinde de durum bu şekildedir.
Bahriye-i Şâhâne Mûsikî Mektebi
Darülelhan, Darülbedayi ve Darül Mûsikî Osmani’nin dışında Maârif’e bağlı
olarak açılan okulların bir kısmı İstanbul’da bir kısmı ise farklı şehirlerdedir.Bunlardan
“Bahriyeyi Şahane Mûsikî Mektebi” tarih olarak en eski kayda ulaştığımız
mekteplerdendir.
Bahriye askeri mektebine bağlı olan okulun 10-15 yaşları arasındaki çocuklara
eğitim verdiği belirtilmektedir.Belgenin tarihi 1912’dir. 9 Bu okulla ilgili başka bir
vesikaya rastlanmamıştır.Muhtemelen bu okulda benzeri pek çok okul gibi
Cumhuriyet’in ilanından sonra askeri okullara bağlı bir bando bölümü olarak
faaliyetine devam etmiş ya da kapatılmıştır.
Terakkî-i Mûsikî Mektebi
Maârif Nezareti’ne bağlı özel mûsikî mektepleri arasında bulunan Terakki-i
Mûsikî Mektebi, Ali Salâhi Bey, Ali Rıza Şengel, Kanuni Nazım Bey ve Fahri Kopuz
tarafından 1922 yılında kurulmuştur. Uzun ömürlü olmayan bu okul 1927 tarihinde
kapanmıştır (Özalp, 2000, s. 74).Dârü’l Mûsikî-i Osmani Mektebi’ne ait bir belgede
“Terakki Mûsikî” adı geçmektedir.Ancak bu belgenin tarihi Hicri 1327’dir
(1912).Muhtemelen bu isim daha önce adı geçen okul için düşünülmüş fakat Dârü’l
Mûsikî-i Osmani ismi verilmiştir.
Dârü’t-tâlim-i Mûsikî Mektebi
Özel mûsikî okulları içinde en uzun ömürlü olan bu okul 1916 yılında
Şehzadebaşı’nda açılmıştır.Kurucuları arasında Fahri Kopuz, Ama Nazım Bey ve
Neyzen İhsan Aziz Bey bulunmaktadır.Daha sonraları eğitim kadrosuna Sadettin Arel
ve Suphi Ezgi’de katılmıştır. Bu okulda hizmet veren muallim ve sanatkârlar şunlardır:
Cevdet Çağla
Arap Cemal
Zeki Çağlarman
Safiye Ayla
Hafız Memduh
Zühdü Bardakoğlu
Ferid Alnar
Celal Tokses
Reşad Erer
Konuyla ilgili olarak müzik okullarının eksikliği ve bu meselenin günümüze tesiri hakkında bkz; Soysal,
F. (2013) Music Culture Of Islamic Civilization And Popular Culture In The 21st Century in Turkey, The
Journal of Academic Social Science Studies (JASSS), 5(3), 205-221.
9
BOA, MF.EYT, 19/111.
8
22
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
Naime ve Nebile Hanımlar
Şekil 16: Darü’t-tâlim-i Mûsikî Mektebi Muallim ve İcra Heyeti
Konser ağırlıklı bir programın uygulandığı okulda nazari eğitim, nota yayını,
plak çalışmaları ve yurt dışında yapılan turneler sayesinde Türk Mûsikîsi’ne ciddi
hizmetler yapılmıştır.1931 yılında kapanmış daha sonra Fahri Kopuz tarafından tekrar
açılmıştır.Fahri Bey’in Ankara radyosuna tayin olmasının ardından faaliyetleri
tamamen durmuştur.
Mûsikî-i Osmani Hanımlar Dershanesi
Muallim İsmail Hakkı Bey tarafından Beyazıd’da kurulmuştur. Bu cemiyet
1920 yılına ait bir vesikada belirtildiğine göre Beyazıd’da Türk Ocağı konferans
salonunda çok kalabalık bir topluluğa konser vermiştir.Konser oldukça beğenilmiş ve
dershane hakkında olumlu mütaalalarda bulunulmuştur.Bu dershaneye ait program,
müfredat ya da imtihan gibi herhangi bir belgeyle karşılaşılmamıştır.Ancak yukarıda
bahsedilen konser dershane muallimleri tarafından verilmiştir. Bu muallimler:
Hanende Zehra
Kemani Kevser
Udi İrfan Hanım
Tanbûrî Şeref
Şekil 17: Mûsikî-i Osmani Hanımlar Dershanesi Muallimleri
Ayrıca bu heyete mûsikî erbabı bazı erkek sanatkarların da refakat ettikleri
belirtilmektedir. Belge şimdiye kadar kullandığımız vesikaların aksine göre çok güzel
bir hatla yazılmıştır. Dahiliye Nezareti Celilesi mektubi kalemi damgası taşımakta ve
üzerinde 1920 tarihi bulunmaktadır.10
Paul Lange Mûsikî Mektebi
Bu okul özel bir mûsikî mektebidir.Paul Lange tarafından kurulmuştur.Lange
Osmanlı’nın son dönemlerinde Batı mûsikîsi eğitimi veren ve askeri mızıkaları
yetiştirmek için Avrupa’dan gelen bando şeflerindendir.Berlin Mûsikî Mektebi’nde
öğrenim görmüş olan bu müzik adamı İstabul’da ilk olarak özel Alman kolejinde
mûsikî muallimliği ve Alman Protestan Kilisesi’nde orgculuk görevlerinde
bulunmuştur.Mûsikî çalışmalarını ilerleterek çeşitli Batı mûsikîsi koroları kurmuş ve
bir çok öğrenci yetiştirmiştir.1884 yılında Beyoğlu’nda Caddeyi Kebir (İstiklal
Caddesi) sonunda bulunan Tünel karşısındaki sokakta özel bir mûsikî mektebi
kurmuştur.Bu sokak günümüzdeki Ensiz Sokağı’dır.Okulun binası ise Paul Lange’ye
aittir.Stambul adlı gazetenin ilanına göre okulun resmi açılışı 1884’tür ancak
faaliyetlerinin 1881’den beri devam ettiği görülmektedir (Özyılmaz, 2007, s. 143).
10
BOA, DH. MKT, 1756/115.
23
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
Batılı anlamda bir konservatuvar eğitiminin verildiği okulun tâlimatnamesi
Başbakanlık Osmanlı Arşivi Yıldız Sarayı evrakı arasında bulunmaktadır.Bu
tâlimatnamenin bazı maddeleri aşağıdaki gibidir.
• Şimdiye kadar evlerde hususi olarak icra edilen ancak tedrisi tam anlamıyla
mümkün olamayan mûsikî eğitimi verilecektir.
• Piyano dersleri mektebin zorunlu dersi olacaktır. Zira piyano Batı mûsikîsinin en
mühim sazıdır.
• Okulda Alman mûsikî ekolü uygulanacaktır. Bundan hareketle üç alanda faaliyet
gösterilecektir.
• Fenni mûsikî için gerekli olan temel eğitimin (nota, solfej, usül) verilmesi.
• Mûsikî muallimi olacaklar için gerekli bilgilerin verilmesi.
• İcrayı mûsikîde ihtiyaç duyulan usül, yorum ve nüans gibi temel prensiplerin
öğretilmesi.
• Dersler ağırlıklı olarak icraya yönelik uygulanacaktır. Genellikle üç ya da dört çocuk
bir arada icrayı faaliyette bulunacak diğer arkadaşları onları izleyeceklerdir.
Sonra muallim gerekli ikazları yapacaktır.
• Müfredattaki derslere ek olarak haftada birer saat nazariyat ve usül dersleri
verilecektir.
• Erkek ve kız talebeler ayrı olarak eğitim göreceklerdir. Her bölümdeki sınıflar
talebelerin bilgi düzeyine göre belirlenecektir.
• Mektepte verilen dersler için bir kayıt defteri tutulacaktır. Bu deftere talebenin
değerlendirme bilgileri, resmi muameleler ve ebeveyn kayıtları gibi notlar da
yazılacaktır.
• Talebenin bir üst sınıfa geçmesi yaşından ziyade donanımı göz önünde
bulundurularak yapılacaktır.
• Okul ücreti evlerde verilen özel derslere kıyasla daha uygun olacaktır. Ayrıca fakir
çocukların ödeyeceği miktar oldukça düşük tutulacaktır.
• Muallimler çocukların yaş ve seviyelerine göre bir yaklaşım içinde olacaklardır.
Ayrıca talebe gayreti doğrultusunda teşvik edilecektir.
• Talebenin derslerde gösterdeği başarıyı dersin hocası bir rapor tutarak belirtecektir.
• Talebenin bir cemiyet karşısında icrayı faaliyete alıştırmak için belirli dönemlerde
fasıllar düzenlenecektir.
• Talebe üç ayda bir imtihana tabi tutulacaktır.
• Mektebin öğrenim süresi üç senedir. Bu süreyi başarıyla tamamlayan talebe
diploma almaya hak kazanmış demektir. Bu sürenin altında öğrenim görmüş
talebeler mektep müdürünün onayı olursa diploma alabileceklerdir.
Tâlimatnamede ders programları ve muallim isimleri de verilmektedir. Buna
göre müfredat ve muallimler aşağıdaki gibidir:
• Piyano: Birinci Sınıflarda Mösyö Paul Lange, Leopol Brasne.
İptidâiye sınıflarında: Mösyö Ernest Lange ve Mösyö Paul Lange
• Keman ve Büyük Keman: Birinci sınıflarda Mösyö Pasqual ve Kattaniyo (?)
• İptidâiye Sınıflarında: Mösyö Francia
• Battal Keman: Birinci sınıflarda: Mösyö Lukassiİptidâiye Sınıflarında: Mösyö
Fabregri
• Battal Basso Keman: Mösyö Righi
24
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Klarnet: Mösyö di Carli
Flavot (flüt): Mösyö Michelino
Boru: Mösyö Cimceno
Boru: Mösyö Camilleri
Battal Boru: Mösyö Verava
Armonika ve Erganon: Mösyö Paul Lange ve Leopold Brasne
Nağme yalnız: Mösyö Paul Lange ve Leopold Brasne
Hemâhenk: Mösyö Paul Lange ve Leopold Brasne
Muhtelif Dersler:
“
“
“
“
Usûl-ü Âhenk ve Âlet-i Mûsikîye:
“
“
Mûsikî Tarihi:
“
“
Şakirdana Mahsus Orkestra:
“
“
Alman Lisanı:
“
“
Fransız ve İtalyan Lisanı: Mösyö Liberali, Madam Lange
Erkek ve Kadın Mûsikî Muallimlerine Mahsus Mubâhesat: Mösyö Paul Lange
Tâlimatnamenin geri kalan kısmında uyulması gereken kurallar ve disiplin
yönetmeliği vardır.Derslere ait herhangi bir belge ya da cetvele rastlanmayan okulun
tâlimatnamesi oldukça ayrıntılıdır.11
SONUÇ
Geçmişle bugün arasında var olan benzer ve farklı özellikler her alanda olduğu
gibi müzik eğitiminde de mevcuttur.Osmanlı dönemine ait müzik okullarında
uygulanan müfredat, imtihan, mülahaza ve talimatname gibi konuların günümüz Türk
Müziği eğitimi açısından incelenmesi gerekmektedir. Özellikle Klasik Türk Müziği
eğitiminin tampereman sistemin sağladığı kolaylıklarla öğretilmeye çalışılması ve
eskilerin nota kıraatı dedikleri “solfej” eğitiminin piyanoyla verilmesi günümüzde hala
tartışılan konular arasındadır. Türk Müziği eğitiminde var olan bazı sorunların çözümü
geçmişle günümüz arasında sağlam köprüler kurmaktan geçmektedir.Kadim
mûsikîmizin aslına sadık kalınarak öğretilmesi ve gelecek nesillere en doğru şekliyle
aktarılması için geleneksel meşk sisteminin avantajlarından faydalanmak
gerekmektedir.Bunu yaparken modern çağın getirmiş olduğu yenilikleri takip etmek ve
konuya pedagojik olarak yaklaşmak meşk sistemini daha verimli kılacaktır.
Osmanlı’nın mûsikî okullarında verilen eğitimin hangiaşamalardan geçerek günümüze
kadar geldiğini ve I. Dünya Savaşı’nın olumsuz şartlarına rağmen bu okulların nasıl
kurulduğunu anlamak için konuyu derinlemesine analiz etmek gerekmektedir.
Osmanlı’nın mûsikî okulları müzik tarihimiz açısından oldukça
önemlidirler.Ders müfredatları, sınav programları ve diğer eğitim faaliyetleri geçmişte
yapılan müzik eğitimi hakkında önemli bilgiler vermektedir.Savaşın getirdiği olumsuz
atmosferden dolayı uzun yıllar eğitim yapılamayan bu okullar günümüz konservatuar
ve mûsikî cemiyetlerinin temellerini oluştumaktadır. Bu nedenle akademisyenlerin ve
müzik eğitimi alan tüm öğrencilerin ilgilenmeleri gereken bir konudur. Osmanlı
dönemindeki mûsikî okullarına yönelik araştırma ve bulguların konservatuvar ve
müzik bölümlerinde ders olarak okutulması gerekmektedir. Ayrıca ileride yapılacak
farklı çalışmalarla konunun daha da zenginleştirilerek müzik tarihimize kazandırılması
11
BOA, Y. PRK, 8/83.
25
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
arzu edilmektedir.
KAYNAKÇA
Çakmakoğlu, Afitab.Osmanlılardan Cumhuriyet Dönemine Kadar Türk Mûsikîsi
Eğitim Kurumları. İstanbul: İ.T.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, 1997.
Çalışır, Aziz. «Dârü'l Bedayi-i Osmani.» Tiyatro Ansiklopedisi (Kültür Bakanlığı
Yayınları), Ankara 1995.
Dârülelhan Mecmuası, Şehzadebaşı Evkaf Matbaası, sy. 1, İstanbul 1924.
Gazimihal, M. Ragıp. «Dârü'l-eytamlar ve Mûsikî İstikbâlimiz.» Milli Mecmua 9, no.
108: 1737-1740.
Karadağlı, Özgecan.Türkiye'ye Müzikli Sahne Sanatlarının Girişi-Dikran Çuhacıyan
Öncesi ve Sonrası. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniv. Sosyal Bil.
Enstitüsü Basılmamış Yüksek lisans Tezi, 2006.
Kütükoğlu,Mübahat S. Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Neşriyatı,
İstanbul 1994.
Özalp, Nazmi.Türk Mûsikîsi Tarihi. Cilt I-II. Ankara: Milli Eğitim Yayınları, 2000.
Özyılmaz, Nazende.19. Yüzyıl İstanbul Kültür Ortamında Müzik ve Mekân. İstanbul:
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniv. Sosyal Bil. Enstitüsü Basılmamış Doktora
Tezi, 2007.
Soysal, F. (2013) Music Culture Of Islamic Civilization And Popular Culture In The
21st Century in Turkey, The Journal of Academic Social Science Studies (JASSS), 5(3),
205-221.
ARŞİV BELGELERİ
(Başbakanlık Osmanlı Arşivi)
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Dahiliye Nezareti, Mektubi Kalemi, 1756/115.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Maârif Nezâreti, Dârü’l-eytâm Evrakı, 19/111.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Maârif Nezâreti, Tedrîsât-ı Âliye Dairesi, 173/15.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Maârif Nezâreti, Tedrîsât-ı Âliye Dairesi, 173/26.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Maârif Nezâreti, Tedrisât-ı Husûsiye Kalemi, 16/69.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi.
Yıldız Tasnif-i Perakende Evrakı, 8/83.
26
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
EKLER
Mûsikî Hanımlar Dershanesi’yle İlgili Bir Vesika
27
Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.17-29
Dârülelhan İçin Kiralanan Konağın Kira Bedelini Gösteren Belge
28
Osmanlı'nın Mûsikî Okulları
Bahriye-i Şâhâne Mûsikî Mektebi’ne Öğrenci Alımıyla İlgili Belge
29
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
www.rast
astmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00014
KONYA TÜRKÜ METİNLERİNDE MEVLANA VE
MEVLEVİLİK ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
1
Dr. Attila ÖZDEK
Ö
ÖZET
Bilindiği üzere Konya halk müziği, Türk halk müziği içerisinde karakteristik
özellikleriyle önemli bir yere sahiptir. Anadol
nadolu’da Selçuklulara başkentlik yapmış bu
önemli şehir; kültür yapısı, mimarisi, medreseleri, hanları, dergâhları ve tabii
tabi
Mevlana’sı ile çok zengin ve mistik
ik bir hava taşır. Mevlana da yaşadığı bu şehirde fikir
ve düşüncelerini olgunlaştırıp buradan tüm dünyaya yayarak günümüz dünyasında, bir
tasavvuf ve düşünce insanı olarak insan sevgisi ve saygısı ile yoğrulmuş derin ve üstün
bir hoşgörü temsilcisi olmuştur. Bu denli etkili
etkil ve önemli bir mutasavvıfın, yaşadığı
çevredeki kültür öğelerini etkilemesi olağandır.
olağand Hele ki bu tasavvuf ve düşünce
anlayışının müziği bir araç olarak kullanmış olması sebebiyle etrafındaki diğer müzik
türlerini ve dolayısıyla yerel müzikleri de etkilemiş
etkilem olduğu düşünülmektedir. Bu
etkinin Konya halk müziği üzerinde; türkülerde kullanılan makamlar ve makam dizileri
ile ilgili boyutları, usûl yapısı ile ilgili boyutları, çalgılar ile ilgili boyutları, türkülerin
edebi metinleriyle (vezin yapısı, konular, kelimeler vb.) ilgili boyutları ve icra ve
sunuluş biçimi ile ilgili boyutları olduğu
duğu kabul edilmektedir. Mevlevi müziğinin Konya
halk müziği üzerindeki müzikal etkileri (makam, makam dizisi, usûl, çalgılar, icra vb.)
bu araştırmanın kapsamı dışında tutularak başka bir araştırma konusu olarak devam
etmektedir. Bu noktalardan hareketle araştırmada, TRT THM Nota Arşivinde Konya
üzerine kayıtlı türküler başta olmak üzere, yayımlanmış kitap, nota, makale ve
bildiriler ile yayımlanmamış tezlerden
zlerden ulaşılan Konya türkülerinin metinleri; vezin,
yapı, konu ve kullanılan kelimeler bakımından incelenerek Mevlana ve Mevlevilik ile
ilgileri tespit edilmeye çalışılmıştır.
vlana, Mevlevilik, Türk Halk Müziği, Türk
Anahtar Kelimeler: Konya Türküleri, Mevla
Halk Edebiyatı
1
N.E.Ü. A.K.E.F. Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı
30
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
RESEARCH ON MEVLANA AND MEVLEVIYEH IN
KONYA’S FOLK SONG TEXTS
ABSTRACT
It is known that Konya folk music holds a crucial place with characteristics features in
Turkish folk music. The cultural structure of this important city that; This important
city, which was the capital city of Seljuks in Anatolia, beheld a cultural structure with a
rich and mystic atmosphere exemplified by its architecture, madrasahs, hostelries,
Islamic monasteries and of course Mevlana. Mevlana lived in this city, and advanced
his ideas and thoughts by disseminating them to the entireWorld. In today's world, he
became the tolerance representative, a man who was brought up with philanthropy and
people's respect as a sufiand person of ideas. This officious and important sufi
definitely influenced cultural factors within the environment he lived. It is thought that
music, which promotes an understanding of islamic mysticism and thought through
instrumental means, affected other kinds of music and consequently, local music. This
influence on Konya folk music was significant.This influence is seen in the
modesfound in folk songs, mode scales, and the structure of tempo. The choice of
instruments, the literal text of folk songs such as the rhythm, the subjects, the words
etc., and the style of performing and presentation, all contain elements of the Konya
impact. The musical effects of Mevlevi music on Konya folk music (makam, makam
scale, measure of Turkish music, music instruments, performing etc.) still remain as a
different survey subject which is excluded from the scope of the present survey.Taking
stand from this pointin the survey mainly Konya folk songs' texts which are found in
TRT THM musical note archive, recorded folk songs about Konya, published book,
musical note, article and published thesis with announcement are examined in terms of
the rhythm, the structure, the subject and word usage and their relationshipswith
Mevlana and Mevleviyeh are attempted to be determined.
Keywords: Folk Songs of Konya, Mevlana, Mevleviyeh, Turkish Folk Music,
Turkish Folk Literature
GİRİŞ
Bilindiği üzere Konya halk müziği, Türk halk müziği içerisinde karakteristik
özellikleriyle önemli bir yere sahiptir. Tarafımızca bu karakteristik özelliklerin alt
yapısı olarak tarih içerisinde birçok farklı kültürle olan etkileşimin yanı sıra temelde üç
faktörün önemli olduğu düşünülmektedir. Bu faktörlerin birincisi insanlığa ait ilk
yerleşim yerlerinden biri olarak tespit edilen Çatalhöyük’ün Konya sınırları içinde yer
alması ve kent merkezine 45 km mesafede olmasıdır. Yerleşik hayatın ve medeniyetin
erken başladığı yerlerde kültürel yapıda zenginlik ve çeşitlilik olduğu bilinen bir
olgudur. İkinci faktör olarak düşündüğümüz Konya’nın Anadolu’daki önemli
medeniyetlerden birisi olarak Selçukluların başkentliğini yapmasıdır. Başkentler tarih
boyunca her zaman bilim, kültür ve sanatın merkezi olmuşlardır. Üçüncü faktör ise
yaşamı, düşüncesi ve eserleriyle tüm dünyayı etkilemiş olan Mevlana’nın Konya’da
yaşaması ve devam eden süreçte Mevleviliğin bu şehirde olgunlaşmasıdır.
Araştırmamız açısından Konya yöresi halk müziği karakteristikleri ile ilgili
olarak yukarıda bahsini yaptığımız üçüncü faktörün yani Mevlana ve Mevleviliğin
31
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
büyük önemi vardır. Çünkü Mevlana’dan sonra oğlu Sultan Veled tarafından
sistematize edilen ve XIII. yy.dan başlayarak özellikle Osmanlı Devleti sürecindeki
birçok alanı etkileyen Mevlevilik; yaşam ve ibadet anlayışında şiire ve müziğe oldukça
önem veren bir tarikat olmuştur. Şiire ve müziğe önem veren Mevlana ve Mevleviliğin
etkisiyle de Konya’nın kültür yapısında çok zengin ve aynı zamanda mistik bir hava
oluştuğu düşünülmektedir.
Osmanlı Devleti süresince kültürün önemli bir alt başlığı olarak müzik
alanında Mevleviliğin ne kadar etkili ve yönlendirici olduğu çok iyi bilinen bir
gerçektir. Özellikle Klasik Türk Müziği alanında yetişmiş birçok ünlü besteci, sazende
ve hanendenin ve hatta kuramcıların Mevlevilik tarikatına mensup olduğu ve müzikal
donanımlarını Mevlevihanelerdeki meclislerde aldıkları bilinmektedir. Bu sebeple
Mevleviliğin doğup olgunlaştığı yer olan Konya’nın müzik yaşantısında da
Mevleviliğin izlerini gözlemek zor değildir. Konya tarih boyunca Klasik Türk Müziği
alanındaki birçok sazendenin özellikle de ney, ud, kanun icracılarının yetişmesine
imkân sağlamış ve hâlen de sağlamaktadır. Klasik Türk Müziği alanındaki hizmet ve
faaliyetlerin bir devamı olarak köklü müzik eğitim kurumlarının Konya’da kurulduğu
ve faaliyet gösterdiği bilinmektedir.
Şehirde hizmet veren köklü müzik eğitim kurumlarından birisi ilk önceleri
Selçuk Üniversitesi’ne bağlı iken günümüzde Necmettin Erbakan Üniversitesine bağlı
bulunan Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi bünyesindeki Müzik Eğitimi Ana Bilim
Dalı’dır. Bu kurum kurulduğu yıllardan başlayarak ünlü besteci ve udi Cinuçen
Tanrıkorur’un da gayretleriyle benzerleri arasında hem Batı müziği hem de Türk
müziği alanında eğitim veren önemli kurumlardan birisi olmuştur. Diğer taraftan
Selçuk Üniversitesine bağlı olan Dilek Sabancı Devlet Konservatuarı da kurulduğu
günden bu güne özellikle Klasik Türk Müziği alanında önemli hizmetler yapmaktadır.
Konya’da Türk müziği alanında hizmet veren bir başka resmî kurum olarak da Kültür
ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı Konya Türk Tasavvuf
Müziği Topluluğu’nu belirtmek gerekir. Bu topluluk özellikle Mevlevi ayinlerinin ve
Sema törenlerinin baş aktörü konumundadır. Amatör gönüllülerle eğitimli
profesyonelleri bir arada harmanlayarak uzun yıllardır faaliyet gösteren Konya Musiki
Derneği’ni de Klasik Türk Müziği alanında önemli işlevleri olan bir kurum olarak
saymakta fayda vardır.
Mevlana ve Mevleviliğin Klasik Türk Müziği ile ilgili kurum ve kuruluşların
varlığı ve devamlılığı ile ilgili etki ve katkısı böyle iken şehrin ve yörenin yerel
müziğinde de bazı etkileri olduğu muhakkaktır. Bu etkiler özellikle çalgı tercihleri,
çalgı toplulukları, toplu çalma ve söyleme geleneğindeki eser seçim ve sıralamaları ile
hemen göze çarpmaktadır. Ud ve kanun ile birlikte divan bağlama ve curanın
kullanılması, peşrev ve divan adı altında hazırlık ezgilerinin müzikli toplantılarda
seslendirilmesi ve de eserlerin seslendirilmesinde makam birliği ve sıralamasına özen
gösterilmesi Klasik Türk Müziği’nin dolayısıyla Mevleviliğin Konya yöresi halk
müziğindeki önemli etkileri arasında hemen sayılabilir.
Yaşadığı şehirden başlayarak tüm dünyayı etkilemiş önemli bir mutasavvıf
olan Mevlana’nın ve temsil ettiği felsefenin yaşadığı çevredeki bütün kültür öğelerini
etkilemesi olağandır. Hele ki bu tasavvuf ve düşünce anlayışının müziğe olan yakınlığı
göz önüne alındığında etrafındaki diğer müzik türlerini ve dolayısıyla yerel müzikleri
de etkilemiş olduğu tespiti zor olmayan bir durumdur. Ancak Mevlevî müziğinin
32
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
Konya halk müziği üzerindeki makam, usûl, çalgılar, formlar ve icra gibi bazı müzikal
etkileri yukarıda bahsettiğimiz gibi bir çırpıda dile getirilecek düzeyde olsa da bu
araştırma kapsamı dışında tutularak araştırmada sadece yazılı/basılı türkü metinleri;
vezin, nazım şekli, konu ve kullanılan kelimeler bakımından incelenerek, metinlerin
Mevlana ve Mevlevilik ile ilgileri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Konya Halk Müziği ve Mevlevilik
Yeryüzündeki ilk yerleşik hayatın Konya sınırları içindeki Çatalhöyük’te, M.Ö. 7000’li
yıllarda başladığı bilinmektedir. Konya toprakları devam eden süreçte Hitit, Frig,
Lidya, Pers, Roma ve Bizans uygarlıklarına ev sahipliği de yapmıştır. İslam
uygarlıklarıyla tanıştıktan sonra Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkent olan Konya;
beylikler, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet ile önceki uygarlıkların izlerini taşıyan bir
kültür ve medeniyet şehridir. Şehrin sahip olduğu bu köklü kültürel geçmiş, geleneksel
yaşamın, davranış biçimlerinin, sosyal yapının ve ilişkilerin pek değişime uğramadan
sürüp gitmesinin başlıca sebepleri arasında sayılmaktadır. Özellikle XIII. yy.ın
başlarında Mevlana’nın Konya’ya yerleşmesi ve orada yaptığı çalışmalar, Konya’nın
kültür merkezi olma niteliğini kat be kat arttırmış, siyasi merkez olma niteliğini
neredeyse gölgede bırakmıştır (Kayhan, 2002: 5; Karaman, 2002: 2).
Konya’nın zamanla siyasi bir merkez olmaktan öte bir kültür merkezi haline
dönüşmesi şehirde sanat ve dolayısıyla müzik faaliyetlerini dikkate değer boyutta
artmasına sebep olmuş ve geçen zaman içinde Konya müziği Anadolu mozaiğinin
önemli parçalarından birisi haline gelmiştir. Gazimihâl de (1947: 9) Selçuklu dönemi
Konya’sının durumunu anlatan eski metinlerde müzikle ilgili birçok bahis
bulunduğunu dile getirmektedir. Fakat bu eski metinlerin Farsça olmasından dolayı
anlatılanlarda İran fasıllarından mı yoksa Konya’nın müzik meclislerinden mi
bahsedildiğinin her zaman açık bir şekilde anlaşılamadığını belirtmektedir.
Gazimihâl’in bahsettiği Konya müzik meclisleri ve bu meclislerde
seslendirilen türküler Konya halkbiliminin en önemli konu başlıklarını
oluşturmaktadırlar. Çünkü türküler, halk biliminde en kolay ve en güzel anlatım aracı
olarak kabul edilmektedirler. Yaşama dair her konuyu işleyen türkülerin; hem
söyleyeni hem de dinleyeni aynı duygu dünyasında birleştirdiği bilinmektedir
(Odabaşı,1999(b): 17).
Yukarıda görüldüğü gibi Konya yerel müziğinden bahseden değişik
kaynakların kullandığı “müzik meclisi” kavramı eskisi kadar olmasa bile günümüzde
de devam eden müzikli toplantılardır. Bu toplantılar hem köylerde ve kasabalarda hem
de kent merkezinde “oturak” adıyla bilinmekte ve halen de belirli periyotlarla
yinelenmektedir. Konya halk müziğinin en seçkin örneklerinin seslendirildiği
oturaklarda bağlama ailesi çalgılarından divan ve curayla birlikte ud ve kanunun da yer
aldığı ve eserlerin isimlendirilmesi ve sıralamasında Klasik Türk Müziği’ni andıran
tercihler olduğu görülmektedir. Bu sebeple Konya halk müziğinin bazı açılardan
kısmen de olsa Klasik Türk Müziği özelliklerini taşıdığı bilinmektedir. Klasik Türk
Müziği’ne ait bazı özelliklerin Konya halk müziğinde yer bulması ve ona karakteristik
bir kimlik kazandırmasında da Mevleviliğin çok önemli bir rolü olduğu
düşünülmektedir.
33
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Her ne kadar Klasik Türk Müziği etkileri gözlemlense de Konya halk müziği
de Türk halk müziğinin genelinde olduğu gibi yaşamın temel konularına dair kimi
zaman hüzünlü ama çoğu zaman eğlenceli bir içerik ve söylem taşır. Sözlerinin
didaktik bir yapıdan çok eğlenceli bir içerik taşıması, tempo ve usûl özellikleri Konya
halk müziğini çoğunlukla mizahi bir karaktere büründürmektedir. Barana adı verilen
çalgı topluluklarında kanun ve cura tiz frekansların özgürlüğündeyken ud ve divan
bağlama bas frekansların dinginliğindedir. Barana terimi tıpkı orkestra terimindeki gibi
hem çalgıları hem de çalgıları çalan bireyleri ifade etmek için kullanılan bir terim
olmakla birlikte günümüze yaklaştıkça oturak kavramının yerine kullanıldığı da
görülmektedir. Barana takımında solistler bazen hiçbir çalgı aleti çalmadığı gibi bazen
de hem çalıp hem söylemektedirler. Kimi zaman da barana takımının solistinin elinde
bir kaşık, def ya da bendir olabilmektedir.
Çalgı topluluklarındaki tercih köylerde bağlama, kaval ve def’ten yana
oluşmaktayken kasaba, ilçe ve kent merkezlerinde ud ve kanunla birlikte bağlama
ailesi çalgıları göze çarpmaktadır. Bu çalgılara def, kaşık ve darbuka da eşlik
etmektedir. Konya türkülerinin ana konuları; aşk, hovardalık, kahramanlık, tabiat ve
hayvan sevgisidir. Yöredeki türkü okuyucuları hançere namesi (gırtlak) yapabildikleri
ölçüde başarılı kabul edilmektedirler. Konya türkülerinin bazılarının civar illerden ve
bölgelerden Konya’ya taşındığı ve mahallî sanatçılar tarafından ezgisi süslenip bazı
sözler eklenerek Konya ağzına uydurulduğu bilinmektedir (Öztürk-Tan-Turhan, 2007:
51).
Bu durum bazen başka yöre melodilerine Konya ağzıyla yazılmış yeni sözlerle
ortaya çıkarken bazen de başka yöreye ait olduğu bilinen ezgilerde Konyalı mahallî
sanatçıların kullandığı dizi ve perde tercihleriyle gündeme gelmektedir. Ancak Konyalı
mahalli sanatçıların “Bu aslında bizim Gonyamızın türküsü” diyerek sahiplendikleri ve
bazı kaynaklarda başka illere kaydedilmiş kimi türkülerin gerçekten Konya orijinli
olduğu da bilinmektedir. Özellikle türkü metinlerinde geçen bazı söz öbeklerinden,
ifade özelliklerinden ve konusunda işlenen olay ve kişi isimlerinden yola çıkarak
Konya türkülerini tespit etmek mümkündür.
Konya türkü metinlerinin başlıca özelliği olabildiğince yalın ve açık sözlü
oluşlarıdır. Türk halk edebiyatının diğer alanlarında olduğu gibi, türkü metinlerinin de
geriye doğru gittikçe daha dobra ve açık ifadelerle örülü olduğu görülmektedir.
Günümüz için belki büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan benzetmeler ve mecazlar da bu
yalın ve açık sözlü anlayışın önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Eski Konya
oturak âlemlerinde bu anlaşılır ve duru dilin yanında âşık tarzı divan ve koşmaların da
okunduğu bilinmektedir. Ancak divanlar, aruz vezni kalıplarında ve ağdalı bir dil ile
yazıldığından, zamanla Osmanlıca kelimelerin yabancılaştığı ve bu sebeple de divan ve
koşma tarzındaki yapıların unutulmaya yüz tuttuğu kabul edilmektedir (Odabaşı,
1999(a): 8; Sakman, 1999: 35).
Konya halk müziğine ait yukarıda kısaca bahsedilen özelliklerin yanında
araştırma konumuzla ilgili olarak Mevleviliğin Konya halk müziği üzerindeki etkilerini
vurgulayan bazı araştırmacıların görüşlerine değinmekte fayda vardır. Bu görüşlerde
Mevleviliğin Konya halk müziğine olan etkileri daha önce de belirttiğimiz gibi
genellikle çalgılar, eser sıralaması ve sunuluş ortamı gibi açılardan vurgulanmış ancak
türkülerin metin içerikleri ve konuları ile ilgili bir tespit yapılmamıştır.
34
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
Enstitü niteliğinde farklı birçok bilim ve sanat alanında öğretimin yapıldığı
Mevlevihanelerde ayin bestelerinden başka din dışı müziklere ait sayısız eserlerin
meydana getirildiği bilinmektedir. Selçuklu’dan sonra Karamanoğulları ve Osmanlılar
döneminde de bütün ağırlığıyla varlığını, konumunu ve etkinliklerini devam ettiren
bazı tanınmış Mevlevi müzisyenlerin tekke musikisi yanında halk türkülerini, şarkıları
ve Batı müziği parçalarını da icra ettikleri birçok farklı kaynakta dile getirilmektedir.
Mevlevi müzisyenler dergâh musikisi dışındaki musikiye de besteler vererek veya
mevcut bestelerin gerektiği gibi icra edilebilmesi için tekke dışındaki fasıllara katılarak
Konya’nın müzik hayatında her zaman etkili olmuşlar ve “nezih sanatkâr” tipinin
örneğini temsil etmeye çalışmışlardır (Arbaş, 1986: 100; Gazimihâl, 1947: 44;
Özönder, 1999: 191).
Mevlevi müzisyenlerin tekke dışındaki müzikli toplantılara katılmasının ya da
tekke içinde kendi aralarında yaptıkları müzikli sohbetlerin tekke dışına yansımasının
Konya halk müziğindeki oturak adlı müzikli toplantıların iç işleyişini etkilediği
düşünülmektedir. Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği çalgılarının bir arada
kullanılması, müzikle birlikte oynanan oyunlar ve eserlerin belirli bir sırada icra
edilmesi bu durumun birer yansıması olarak düşünülebilir.
Nitekim belirgin makam izleri taşıyan aranağmeli Konya türkülerinin
kaynağında Mevlevi dergâhlarında görevli müzisyenler olduğu varsayılmaktadır. Bu
müzisyenlerin zaman zaman kendi aralarında kurdukları muhabbet meclislerinde
türküler besteleyip çaldıkları ve bu ezgilerin de bir süre sonra Konya halk müziği ile iç
içe geçtiği düşünülmektedir. Klasik Türk Müziği önderleri olan bu insanların
günümüze Konya türküleri olarak ulaşan bu eserlerde klasik şarkı anlayışına benzeyen
bir yapıyı kullandıkları ve böylece de belirli bir çalınış sırası olan bir icra şeklinin
zamanla benimsendiği anlaşılmaktadır. Konya türkülerinin klasik yapısı içinde ayrıca
oyun havaları niteliğinde oluşu da hayli dikkat çekici bir özellik olarak ortaya
çıkmaktadır. Oturak âlemlerinde uygulanan bu oyun türleri sadece Selçuklu etkisinin
olduğu bölgelerde gözlemlenmektedir. Konya türkülerinin icrasındaki türkü-oyun
ilişkisinin sema törenlerindeki müzik-raks ilişkisiyle alâkalı olduğu düşünülmektedir.
Ney, kanun, ud, bendir gibi çalgıların halk müziğinde kullanılması, halk oyunları
arasında semadan esinlendiği düşünülen “dönme” adlı bir oyunun bulunması ve bu
oyunun ney, bağlama veya tanburla Kemani Hamza Efendi’ye ait Saba makamındaki
Mevlana Peşrevi çalınırken oynanması gibi bulgular Mevlevi müziğinin Konya halk
müziğini etkilediğine dair kanıtlar arasında gösterilmektedir (Halıcı, 1985: 43-44;
Öztürk-Tan-Turhan, 2007: 48).
Mevlevi müzisyenlerin tekke dışındaki müzik faaliyetleri arasında diğer bir
önemli nokta da “Sulu Kahve”dir. Saz şairlerinin ve ozanların buluşma noktası ve
kendini ispat etme sahnesi haline dönüşen bu yapı Konya’nın yerel müziğinde de
önemli etkiler yaratmıştır.
XIX. yy. içinde Mevlevi şeyhi Hemdem Sait Çelebi’nin gayretleriyle Türbe
civarında kurdurulan “Sulu Kahve” sayesinde dergâhın bünyesi içinde musiki yapan
grupların yanında dışarıda musiki yapmaya elverişli yetenekler korumaları altınmış ve
böylece de dergâh dışında da birtakım saz şairlerinin yetiştirilmesine olanak
sağlanmıştır. Sulu Kahve, Âşık Dertli’nin yönetimi altında toplanan devrin saz
şairleriyle, halk ozanlarından Konya halkına verilen sanat şölenleriyle kentin eğlence
hayatında önemli etkisi olan bir mekân olmuştur (Odabaşı, 1999(b): 194).
35
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Zamanla Sulu Kahve ve benzeri ortamlar bir çekim merkezi haline dönüşerek
özellikle anonim halk edebiyatı ürünlerinin yaşatıldığı ve önemli halk şairlerinin
yetiştiği mekânlar olmuşlardır. Başta Sulu Kahve olmak üzere Konya merkezindeki
âşık kahvelerine yurdun dört bucağından âşıkların gelip Konyalı meslektaşlarıyla çalıp
söyledikleri bilinmektedir. Konya Turizm Derneği de bu geleneği canlandırmak
amacıyla 1965 yılından itibaren her yıl “Âşıklar Bayramı” düzenlemektedir (Odabaşı,
1998: 181; Öztürk-Tan-Turhan, 2007: 14-44).
Şehir merkezindeki bu müzikal hareketlilik ve anlayış, kendisine yönetici
sınıftan ve sınırlı ölçüde halktan ve esnaftan taraftar bulan Mevleviliğin doğrudan
etkisi altında olmakla birlikte tarıma dayalı ekonomik yapı sebebiyle özellikle şehirden
uzak kesimlerde halk kültürünün hâkim yapı olarak varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.
Araştırmamızla doğrudan ilgili olarak Halıcı (1985) tarafından yapılan “Konya
Sazı ve Türküleri” adlı yayın dikkat çekicidir. İçerisinde Konya türkü metinlerinde
işlenen temalarla ilgili bir bölüm ve bu temalara ait metin örnekleri olan çalışmanın bu
bölümünde Mevlana ya da Mevlevilikle ilgili bir başlıklandırma yapılmadığı tespit
edilmiştir.
Görüldüğü üzere Mevleviliğin Konya halk müziğine olan etkileri birçok
boyutuyla farklı araştırmacılar tarafından dile getirilmiş ve bu etkiler Konya
folklorunda ve dolayısıyla halk müziğinde değişik örnekler ve delillerle ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Çalışmaların çoğunlukla Klasik Türk Müziği’nin dolayısıyla
Mevleviliğin Konya yerel müziğine yaptığı müzikal etkiler çerçevesinde kaldığı ve
türkü metinleri üzerine kapsamlı bir araştırmanın şimdiye kadar yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
METODOLOJİ
Araştırmada Konya türkü metinleri incelenebilmesi için TRT Müzik Dairesi
Yayınları Türk Halk Müziği Repertuarı’ndaki Konya, Karaman ve Aksaray yörelerine
ait türkülerin yanı sıra Cenikoğlu (1998), Ergun ve Uğur (2002), Halıcı (1985),
Odabaşı (1999a), Öztürk ve ark. (2007) ve Sakman’a (1999) ait kaynaklar taranmış ve
birbirinin çok benzeri olan bazı türküler kapsam dışı tutularak 269 türkü metni elde
edilmiştir. Bu türküler; vezin, nazım şekli, konu ve kullanılan kelimeler bakımından
Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili olarak irdelenmiştir. Türkü metinlerinin vezin ve
nazım biçimi açılarından sınıflandırılmasında Cem Dilçin’in Örneklerle Türk Şiir
Bilgisi referans alınmıştır.
BULGULAR
Bu bölümde Konya ve çevresine ait olduğu tespit edilen 269 türkü metni; vezin
yapıları, nazım biçimleri ve işledikleri konuların yanı sıra içerisinde geçen ve Mevlana
ve Mevlevilikle ilgili olabilecek kelime ve kavramlar açısından incelenerek
araştırmaya ışık tutacak nicel veriler elde edilmeye çalışılmıştır.
36
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
Konya Türkü Metinlerinde Vezin
İncelenen türkü metinlerindeki vezin yapısı; hece vezni, aruz vezni ve serbest
vezin olmak üzere üç ana başlıkta incelenerek bir istatistik çıkarılmıştır. Bu istatistiğe
göre incelenen türkülerin vezinlere göre dağılımı şöyledir:
Kullanılan Vezin
Aruz Vezni
Hece Vezni
Serbest Vezin
Toplam
f
4
253
12
269
%
1.5
94
4.5
100
Tablo 1: Konya türkü metinlerinde kullanılan vezin türleri.
Görüldüğü üzere halk müziğimizin sözlü kaynağını oluşturan halk edebiyatının
dolayısıyla da hece vezninin ağırlığı burada da açıkça ortaya çıkmıştır (%94). Halk
edebiyatında aruz vezni nadiren de olsa kullanılmaktadır ve yaptığımız istatistik de bu
durumu doğrulamaktadır (1,5). Halk edebiyatındaki içtenlik ve doğaçlama kimi zaman
kalıpların ötesinde yapılar ortaya koymuştur ki serbest hece yapılı ürünler de bunun en
güzel örneklerindendir (%4,5).
Burada dikkat çekici olacağı düşünülen durum aruz vezni kullanılarak yazılmış
türkülerin oranının % 1,5 olarak görünmesidir. Vezin yapısını Mevlana ya da
Mevlevilikle ilişkilendirmek doğrudan mümkün olmasa da Mevlana’nın çağının bilim
ve sanat dili olarak kabul edilen Farsçayı ve aruz veznini kullanmasının belki de
Konya’ya ait halk edebiyatı ürünlerinde bir etkisi olabileceği düşünülmekte iken ortaya
çıkan sonuç bu doğrultuda olmamıştır. Ancak aruz vezninin kullanıldığı türkülerin
hepsinin “divan” adı verilen türde olduğunu belirtmekte fayda görülmektedir.
Konya’da “divan”lar kırık hava türünde bir giriş ezgisinden sonra -ki bu ezgiye
“Konya Divan Ayağı” denilmektedir- solistler tarafından uzun hava formunda
seslendirilmektedir.
Bu konudaki diğer dikkat çekici sonuç ise Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili
kelime ve kavramların neredeyse tamamına yakını aruz vezniyle yazılmış türkü
metinlerinde geçmektedir. Bu türkülerden 3 tanesinin sözleri Âşık Şemi’ye diğeri ise
Silleli Sururi’ye aittir. Adı geçen âşıklardan özellikle Âşık Şemi’nin Mevlevi
tarikatından olduğu ve Konya âşıklık geleneğinde çok önemli ve etkili bir yere sahip
olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Mevlevilik tarikatına mensup bu âşıkların aruz
veznini tercih etmesi ve eserlerinde Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili kelime kavramları
kullanması da doğal bir sonuç olarak görülmektedir.
Hece vezninin kullanıldığı türkü metinlerinde kullanılan hece sayılarına ilişkin
dağılım aşağıdaki gibidir:
37
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Kullanılan Hece Vezni
5’li Hece Vezni
7’li Hece Vezni
8’li Hece Vezni
9’lu Hece Vezni
10’lu Hece Vezni
11’li Hece Vezni
12’li Hece Vezni
13’lü Hece Vezni
15’li Hece Vezni
TOPLAM
f
1
66
34
1
1
144
2
1
3
253
%
0,4
26
13,4
0,4
0,4
57
0,8
0,4
1,2
100
Tablo 2: Hece vezniyle yazılmış Konya türkü metinlerindeki hece sayısı dağılımı.
Tablo 2’ye göre halk edebiyatımızın hece ölçüsü olarak 7’li (%26), 8’li (%34)
ve 11’li (%57) yapıyı tercih etmesindeki ağırlık Konya türkü metinlerinde de açıkça
görülmektedir. Özellikle 11’li hece yapısının %57 oranına ulaşması dikkat çekicidir.
Konya Türkü Metinlerinde Nazım Biçimleri ve Türleri
Türkü metinlerinin nazım şekli incelemesi yapılırken %94’lük bir orana sahip
olan hece vezni ile yazılmış türküler dikkate alınmış ve istatistik bu çizgide
oluşturulmuştur. Ancak aruz vezni ile yazılmış türkü metinleri de incelenmiş ve
formları belirlenmiştir.
Aruz vezni ile yazılmış halk edebiyatı ürünü türkü metinlerinde kullanılan
nazım biçimleri uyak düzenine ve dize sayısına göre farklı isimler almaktadır. Nazım
türleri ise işlenen konuyla ilişkilidir. Tespit edilen 4 adet aruz vezniyle yazılmış
türkünün 3 tanesi dörtlüklerden oluşmakta ve uyak düzeninden dolayı daha önce
belirtildiği gibi “murabba” biçiminde divan formuna uymakta iken diğeri ise
beyitlerden oluşmakta ve “gazel” biçiminde divan formuna uymaktadır. Ayrıca aruz
vezniyle yazılmış bu türkülerden ikisini isimlerinden de yola çıkarak “methiye” türüne
dâhil etmenin yanlış olmayacağı düşünülmektedir. Methiyeler her ne kadar divan
edebiyatı nazım türleri içerisinde geçse de burada işlenen konular ve işleniş biçimi bu
türe uygunluk göstermektedir.
Halk edebiyatındaki nazım biçimleri ise uyak yapısına göre çoğunlukla mani,
türkü, koşma, destan, semai, varsağı başlıkları altında incelenmektedir. Konumuz
gereği halk edebiyatında kullanılan nazım biçimlerinden özellikle “türkü” bizim için
önem arz etmektedir. Türkü biçiminde olan metinler ayrıca kavuştak, bağlantı ya da
nakarat adı verilen bölümlerin yapısından ve bentlerin dize sayısından yola çıkılarak
sınıflandırılmaktadır. Yaptığımız nazım biçimleri istatistiğinde türkülerin nakaratları
karışıklığı arttırmamak adına dikkate alınmamış sadece ana bentler (beyit, üçleme ya
da dörtlükler) dikkate alınmıştır. Bu incelemeye göre oluşan tablo aşağıdaki gibidir:
38
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
NAZIM BİÇİMİ
Manili Türkü
Dördüncü Dizesi Nakarat
Koşma
Beyitli Türkü
Üçlemeli Türkü
Nakaratsız Dörtlük
Artık(Yedekli)Mani
Toplam
f
76
34
4
46
83
6
4
253
%
30
13
1,5
18
34
2
1,5
100
Tablo 3: Hece vezniyle yazılmış Konya türkü metinlerindeki nazım biçimleri.
Tablo 3’e göre hece vezniyle yazılmış Konya türkülerinin nazım biçimlerine
göre dağılımı; dörtlüklerden oluşan manili türküler (%30) ile üçer dizeli üçlemeli
türkülerin (%34) ağırlığını taşımaktadır. Bu iki yapıyı ikişer dizeli beyitlerden oluşan
türküler (%18) takip etmektedir. Mevlana’nın en önemli ve en çok tanınan eseri
Mesnevi de ikişer dizeli beyitlerle ancak aruz vezni kullanılarak ve Farsça yazılmıştır.
Bu tabloyla ilişkilendirmek noktasında sağlıklı bir veri olmamasına rağmen bu bilgiyi
hatırlatmanın yararlı olacağı düşünülmektedir. Dördüncü dizesi nakarat olan türkülerde
(%13)’lük bir oran hemen sonrasında görülmektedir. Diğer yapıların toplam oranı dahi
(%5) ihmal edilecek kadar azdır.
Konya Türkü Metinlerinde Konular
İncelenen türkü metinleri kullanılan vezin yapısı ve nazım biçimleri dikkate
alınmaksızın belirli konu başlıkları altında sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Konya türkü
metinlerinin konu başlıklarına göre sınıflandırmasının sonucunda genel olarak Türk
halk müziğinin işlediği konularla da paralellik gösterdiği gözlemlenmiştir. Türküler
konuları bakımından tasnif edilirken kullanılan başlıklar; aşk-sevda türküleri, yiğitlikkahramanlık türküleri, gurbet türküleri, ağıtlar (hüzün ve üzüntü türküleri), hapishane
türküleri, kına-düğün türküleri, kişi türküleri, oyun havası-oturak havası türküleri, doğa
ve tabiat türküleri, methiyeler, ilençler (beddualar), taşlamalar, nasihat türküleri,
sevinç-mutluluk türküleri ve iş-imece-çalışma türküleri şeklinde oluşturulmuştur. Bu
başlıklar altında oluşan tablo aşağıda görüldüğü gibidir;
39
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
KONULAR
Aşk-sevda
Gurbet
Hapishane
Yiğitlik-Kahramanlık
Kına Düğün
Kişi
Ağıt(hüzün-üzüntü)
Oyun havası-Oturak
Havası
Methiye
Doğa ve tabiat
Sevinç-mutluluk
Taşlama
Nasihat
İlenç
İş-imece-çalışma
TOPLAM
f
%
15 58
7
13
5
4
1,5
22
8
5
2
10
4
16
6
21
8
4
1,5
7
2,5
2
0,7
2
0,7
2
0,7
2
0,7
2
0,7
26 10
9
0
Tablo 4: Konya türkü metinlerinde işlenen konular.
Tablo 4’ün gösterdiği durumun konu bakımından Türk halk müziğini genel
özellikleri ile tutarlılık taşıdığı düşünülmektedir. Konya türkü metinlerinde konu
bakımından en yüksek ağırlık % 58 ile “aşk ve sevda” türkülerindedir. Bu oranın
incelenen türkülerin toplam ağırlığının yarısından fazla olmasının dikkat çekici olduğu
muhakkaktır. Ancak “aşk ve sevda” konulu türkülerin halk edebiyatımızda da divan
edebiyatımızda da önemli bir ağırlığı oluşturduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda geriye
kalan yaklaşık % 40’lık oranın farklı konular arasında paylaşımı doğal kabul
edilmelidir. “Aşk ve sevda” konulu türkülerin hemen ardından “yiğitlik-kahramanlık”
konulu türküler ile “oturak ve oyun havası” başlıklı türkülerin ön plana çıktığı
görülmektedir. “Oturak ve oyun havası” başlığı kullanılırken türkü metinleriyle ilgili
kaynaklarda türkülerin üzerine bu şekilde düşülen notlardan yola çıkılmıştır. Ancak
Konya Oturakları’nda çalınan ve söylenen ve burada konu bakımından başka başlıklara
altında sınıflandırılan birçok türkü olduğu bilinmektedir. Burada kaynaklarda verilen
bilgilere sadık kalınmaya çalışılmakla birlikte Konya’da düzenlenen müzikli
toplantıların (oturak, barana, çetnevir, yaren gecesi vb.) belirli birtakım türkü
sıralamalarını izlediği ve bu sıralamaların da çalan topluluklara göre farklılıklar
gösterdiği dikkatten kaçmamalıdır.
Türkü konularından oluşan Tablo 4 ile Mevlana ya da Mevlevilik arasında bir
ilişki kurmak mümkün görünmemektedir. Tasavvufi konuları işleyen ya da öğütleyen
türkülere incelenen metinlerde rastlanmamıştır. Burada dikkat çekeceğimiz nokta bir
sonraki başlıkta bahsedeceğimiz kelime ve kavramların özellikle “methiye” başlığı
altında sınıflandırdığımız türkülerde ağırlıkta olduğudur.
40
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik ile İlgili Kelime
ve Kavramlar
Konya türkü metinlerinin incelenmesinde belki de Mevlana ve Mevlevilik ile
olan ilişkinin en açık görülebileceği nokta türkü metinlerinde geçen ve Mevlevilikte
kullanılan ya da yer alan kelime ve kavramlar olmuştur. Türkü metinlerinde yer alan ve
doğrudan ya da dolaylı olarak Mevlevilikle ilişkilendirilebilir olduğu düşünülen kelime
ve kavramlar: “asitan-ı pir”, “derviş”, “derviş olmak ve hırka giymek”, “enbiya”,
“erenlerin tekkesi”, “evliya”, “gülbang çekilir ya Hak deyu”, “Hakka doğru yolumuz” ,
“Hazret-i Mollay-ı Rum”, “hu çekmek”, “kudüm”, “Mevlâna”, “Şems”, “Şems-i
Tebriz”, “tasavvuf şairanı”, “iki derviş gelir postu arkasında, keramet nişanı var
hırkasında” şeklinde sıralanmaktadır.
Bu kelime ve kavramların kullanıldığı türküler ve ilgili bentleri aşağıdaki
gibidir:
1.Aşk u Şevk İle Kurulmuştur Binası Konya’nın(Konya Methiyesi-Divan)
Açtı canda yâreyi gûş eyledik neyle kudüm
Biz ânın dervişiyiz inkârımız yok bil’umûm
Şâh-ı Kutb-ü’l-ârîfindir Hazret-i Mollây-ı Rum
Şüphesiz makbûlü haktır evliyâsı Konya’nın
Bülbül elhân eylemez bu beldede vakt-i seher
Zikri Mevlâna’ya mâni olmuş ol murgu meğer
Heft-i kişverde hezâr âşıkları ya Hû çeker
Zümre-i nâdân değildir müptelâsı Konya’nın
Evliyâsın eyleyim dersen eğer bir hisâp
Eylesen icmâli tafsîlin olur bin cilt kitâb
Sen de eyle bâb-ı Mevlâna’ya durma intisâp
Ordâdır âşıların açık livâsı Konya’nın
Konya’da Eflâtun misâli var menendi çok ricâl
Gösterir âyine-i İskenderî’den çok cemâl
Bulunur civârı Mevlâna’da erbâbı kemâl
Her şebi rûz eylemiş Şems’in ziyâsı Konya’nın
(Âşık Şem’i) (Öztürk ve ark., 2007: 354)
2.Menteşeli
Derviş olsam giysem hırka
Kimsem yok ki versem arka
Gönderdikler Şam’a Şark’a
Çekilmez derdim yalınız
(Uzun Kızların Ali’me) (Öztürk ve ark., 2007: 271)
41
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
3.Okutur Âlimleri Mantık Meâni Konya’nın(Dâsitan-ı Konya)
Okutur âlimleri mantık meâni Konya’nın
Remzile söyler tasavvuf şâiranı Konya’nın
Evhadettin Şems-i Tebriz Şeyh Sâhib Atâ
Bârigâh-ı evliyâdır çevre yanı Konya’nın
Güçlü eyler çeşmine toprağını ashâb-ı dîn
Keşf-olur erbâbına esrâr-ı Nûr-u âşıkîn
Hazret-i Mollâ-yı Rûmî burda kutbü’l-ârifîn
Arşa doğru kurulur aşk merdibânı Konya’nın
Her seher vaktinde gülbâng çekilir yâ Hak deyû
Âsitân-ı pîre dirler Kâ’betül-uşşak deyû
Ez-kadîm derb-ı meseldir Konya’ya var bak deyû
Söylenir dillerde dâim dâsitanı Konya’nın
Ben ne hâcet medh-idem Konya makarrı evliyâ
Sahibül-keşşâf olanlar var dimişler enbiyâ
Şüphesiz üstâd-ı küldür derdimend Şem’î gedâ
O da miskin pür-kusur sâhib-dinanı Konya’nın
(Âşık Şem’i) (Sakman, 1999: 147)
4.Vay Bana Vaylar Bana(Süpürgesi Yoncadan Çeşitlemesi)
Derviş geldi hû geldi
Çevir bendi su geldi
Ellere düğün bayram
Bize Hâktan bu geldi
(Öztürk ve ark., 2007: 310)
5.Bilmem Hayal midir?
İki derviş geldi aman Şam’dan eşkarı
Taramış zülfünü aman vermiş tımarı
Yürü yürü sürmelim bir tanem yürü
İki derviş gelir aman postu arkasında
Keramet nişanı aman var hırkasında
Yürü yürü sürmelim bir tanem yürü
(Odabaşı, 1999a: 21)
42
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
6.Emin Oğlan
Allah Allah dedikte girdik döğüşe
Süngümüzün ucu değdi gümüşe
Bir kurşun geldi kara dervişe
(Halıcı, 1985: 98)
7.Kahpe Felek
Erenlerin tekkesini taşladım
Bilmem günah bilmem sevap işledim
Elma diye al yanaktan dişledim
(Halıcı, 1985: 100)
8.Bir Dilberin Sevdasına
Dersimiz okur dilimiz
Hakka doğrudur yolumuz
Bu bizim garip halimiz
Soran dilber bin yaşasın
(Ergun ve Uğur, 2002: 244)
Görüldüğü üzere doğrudan Mevlana ya da Mevlevilik ile ilgili kelime ve
kavramları içeren iki adet türkü metni tespit edilmiştir. Her iki türkü metni de Âşık
Şem’î’ye aittir. Mevlevi tarikatına bağlı olduğu bilinen bu aşığın XVIII. yy sonlarında
doğduğu, XIX. yy başlarında meşhur olduğu, aruz veznini kullanarak birçok şiir
söylediği ve Konya âşık edebiyatını oldukça etkilediği bilinmektedir.
Doğrudan olmamakla birlikte Mevlana ya da Mevlevilik ile ilgili olabileceği ya
da oradan etkilendiği düşünülen kelime ve kavramlar 6 adet türkü metninde
geçmektedir. Bu metinlerdeki kelimelerin de “derviş”, “post” ve “hırka” kelimelerinin
ağırlığında olduğu görülmektedir.
İncelenen toplam 269 türkü metni içerisinde sadece 8 (%3) tanesinde doğrudan
ya da dolaylı olarak Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili kelime ve kavramların geçmesi
neredeyse dikkate alınamayacak kadar azdır. Hele ki doğrudan ilişkilendirebileceğimiz
sadece 2 (%0,75) türkü metni bulunması oldukça çarpıcıdır.
ANALİZ
Konya türkü metinleri üzerinde yapılan incelemede; türkülerin büyük
çoğunluğunda halk edebiyatının genelindeki gibi 7, 8 ve 11’li hece vezninin tercih
edildiği, nazım biçimi açısından dörtlüklerden oluşan manili türküler ile üçer dizeli
üçlemeli türkülerin çoğunluğu oluşturduğu, konu bakımından çeşitlilik görülmekle
birlikte büyük ağırlığın aşk ve sevda türkülerinde olduğu ve en dikkat çekici olarak da
doğrudan Mevlana ve Mevlevilikle ilgili kelime ve kavramların yok sayılacak
oranlarda kaldığı tespit edilmiştir.
43
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Şimdiye kadar Konya türkü metinleri üzerinde bu şekilde kapsamlı ve nicel
karakterli bir araştırmanın yapılmamış olması çalışmanın önemini oldukça arttırdığı
gibi belki de öngörülemeyecek şekilde Konya türkü metinlerinin Mevlana ve
Mevlevilik etkisi taşımadığı tespit edilmiştir. Sözlü yapısı ağırlıkta olan geleneksel
müziklerimizde böyle bir tespitin yapılmış olmasıyla daha önce bu konuda yapılmış
çalışmaların eksik kalan yönlerinin tamamlanacağı ve bundan sonra yapılacak
çalışmalara da bu yönde ışık tutulacağı düşünülmektedir.
SINIRLAR
Araştırma Konya ve yöresine ait türkü metinlerini içerdiği bilinen ve
düşünülen; nota yayınları, kültür ve edebiyat yayınları, makaleler, bildiriler, tez ve
kitaplardan elde edilen türkü metinleriyle sınırlıdır. Elde edilen türkü metinlerinin bir
kısmının notalarına ulaşmak mümkün olsa da bir kısmının ezgisel yönü ile ilgili
yazılı/basılı bir kayda ulaşmak pek mümkün değildir. Bu sebeple Konya türkülerinin
müzikal özellikleriyle ilgili yapılmış ve yapılacak çalışmalarda incelenecek türkü sayısı
belki de araştırmamızda incelediğimiz türkü sayısının ancak yarısı kadar olacaktır.
SONUÇ
Konya türkü metinleri üzerinde yapılan araştırmada türkü metinlerinin oluşumunda
büyük oranda (%94) hece vezni kullanıldığı, belki de çok dolaylı yollardan Mevlana ya
da Mevlevilik ile ilişkilendirilebilecek olan aruz vezninin dikkate alınamayacak kadar
(%1,5) az kullanıldığı ve aruz vezni kullanılan türkülerin sadece “divan” adı verilen ve
kırık hava tarzında bir giriş ezgisinden sonra seslendirilen uzun hava formundaki
yapılarda kullanıldığı görülmüştür.
Türkü metinlerinde kullanılan nazım biçimleri incelemesinde en yüksek oran (%34) ile
“üçlemeli türkü” biçiminde çıkmış ve bu oranı (%30) ile “manili türkü” biçimi takip
etmiştir. Oran bakımından (%18) ile üçüncü sırayı alan “beyitli türkü” biçimindeki
türkülerin, Mevlana’nın aruz vezniyle, beyitler halinde ve Farsça yazdığı Mesnevi ile
ilgili olup olmadığına dair bir iddia ortaya koymanın mümkün olmadığı
düşünülmektedir.
Türkü metinlerinde işlenen konular bakımından yapılan sınıflamada da Mevlana ya da
Mevlevilik ile ilişkilendirilebilecek “tasavvufi” konulara rastlanmamıştır.
Türkü metinlerinde geçen ve doğrudan Mevlana veya Mevlevilik ile
ilişkilendirilebilecek kelime ve kavramlara rastlanmakla birlikte bu oran (%3) ihmal
edilebilecek düzeyde kalmıştır. Hatta doğrudan Mevlana ya da Mevlevilik ile ilgili
kelime ve kavramların bulunduğu türkü metinlerinin oranı çok daha düşüktür (%0,75).
Bu kelimelerin kullanıldığı türkü metinlerinin aruz vezni kullanılarak yazılmış olduğu
ve metinlerin Âşık Şem’î’ye ait olduğu tespit edilmiştir. Dolaylı yollardan Mevlana ya
da Mevlevilik ile ilgi kurulabilecek kelimelerin ise “derviş”, “post” ve “hırka”
kelimeleri ile ağırlık kazandığı görülmüştür.
Önceden yapılmış birçok çalışmada belirtildiği üzere; insan sevgisi, saygısı ve
hoşgörüye dayalı haliyle çağlar ötesi bir inanç ve yaşam felsefesi haline dönüşen
44
Özdek, A.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.30-46
Mevlevilik, doğup olgunlaştığı Konya’dan başlayarak Mevlevihaneler ve buralardan
yetişen müzisyenler vasıtasıyla Klasik Türk Müziği’ni bütünüyle etkilemiş ve
şekillendirmiştir.
Mevleviliğin bu denli yüksek etkilerini Konya’nın yerel müziğinde de belirli
noktalarda gözlemlemek mümkün olmuştur. Bu etkileri; oturak adlı müzikli
toplantılarda bağlama ailesi çalgılarıyla birlikte ud ve kanun gibi çalgıların da
kullanılması; seslendirilen eserlerin isimlendirilmesinde peşrev, divan gibi daha çok
Klasik Türk Müziğine ait kavramların kullanılması ve eserlerin makamsal bir uyum
içinde ve düşük metronomlardan yüksek metronomlara doğru bir sıralamayla
seslendirilmesi şeklinde sıralamak mümkündür.
Klasik Türk Müziği’nin ve dolayısıyla Mevleviliğin Konya yerel müziğindeki
etkilerinin daha çok müzikal boyutta kaldığı ancak Türk halk müziğinin temel unsuru
olan sözlü Türk halk müziği ezgilerinin metinlerinde ise Mevlana ve Mevlevilik ile
ilgili neredeyse hiçbir ize rastlanılmadığı tespit edilmiştir.
Bu durum oldukça çarpıcı ve düşündürücü olmakla birlikte sebep ya da sebeplerinin
ortaya konulması oldukça zor görünmektedir. Ancak kişisel kanaatimiz odur ki
Mevlana’nın, eserlerinde yaşadığı dönemin bilim ve sanat dili olarak kabul edilen
Farsçayı kullanmasının ve halk arasında bu dili anlayan, okuyan ve yazan kitlenin çok
sınırlı kalmasının diğer taraftan Mevlevilik tarikatının daha çok kent merkezli bir
olgunlaşma ve genişleme çizgisinde, özellikle yönetici sınıf içerisinde kendine taraftar
bulmasının ve kırsal kesime etkisinin çok az oluşunun bu durumu oluşturan sebeplerin
başında geldiği düşünülmektedir.
KAYNAKLAR
Arbaş, A. (1986). Hazret-i Mevlâna ve Klasik Türk Musikisi. Türk Musikîsinin Dünü
Bugünü Yarını. Haz: Feyzi Halıcı. Ankara, Sevinç Matbaası.
Cenikoğlu, T. (1998). Yâren Okşama, Türkü, Oyun Havaları/Notaları. Akşehir’de Sıra
Yârenleri. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı. İstanbul, Özrenk Matbaa, 121-144
Dilçin, C. (2000). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları:517. 6. Baskı. Ankara Üniversitesi Basımevi.
Ergun, S.Nüzhet, M. Ferit Uğur. (2002). Dördüncü Bölüm: Türkü. Konya Vilayeti
Halkiyat ve Harsiyatı. sadeleştiren: Hüseyin Ayan. Konya, Konya Valiliği İl Kültür
Müdürlüğü Yayınları No: 28. Altunarı Ofset. 236-271
Gazimihâl, M. Ragıp. (1947). Konya’da Musikî. Ankara, CHP Halkevleri Yayınları
Millî Kültür Araştırmaları: 11.
Halıcı, M. (1985). Konya Sazı ve Türküleri. Konya, Özden Matbaacılık.
45
Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma
Karaman, S. (2002). Konya Oturak Sohbetleri ve Oturak Havalarının Türk Halk
Müziğindeki Yeri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Kayhan, A. (2002). “Sunuş”. Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı. yazarlar: Saadettin
Nüzhet Ergun- Mehmet Ferit Uğur (sadeleştiren: Hüseyin Ayan). Konya, Konya
Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları No: 28. Altunarı Ofset.
Küçükbezirci, S. (1960). Issız Yuvalar (Konya Türküleri). Umut Yayını: I. Konya,
Azim Matbaası.
Odabaşı, A.Sefa. (1998). 20. Yüzyıl Başlarında Konya’nın Görünümü. Konya, Konya
Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları No: 16. Altunarı Ofset.
Odabaşı, A.Sefa. (1999a). Dünden Bugüne Konya Türküleri. yay.haz.: Ali Osman
Öztürk. Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları. Konya, Arı Ofset Matbaacılık.
Odabaşı, A.Sefa. (1999b). Geçmişten Günümüze Konya Kültürü. Konya, Selçuklu
Belediyesi Kültür Müdürlüğü Yayınları No.13.
Özönder, H. (1999). Selçuklu, Beylik ve Osmanlı Dönemlerinde Konya’da Sanat
Hayatı. Dünden Bugüne Konya’nın Kültür Birikimi ve Selçuk Üniversitesi. haz: Haşim
Karpuz. Konya, Selçuk Üniversitesi Basımevi. 157–202.
Öztürk, A.Osman, Nail Tan, Salih Turhan. (2007). Konya Halk Müziği. Ötüken
Yayınları. İstanbul, Özener Matbaası.
Sakman, M. Tahir. (1999). Konyalı Mazhar Sakman’dan Türküler. Konya Valiliği İl
Kültür Müdürlüğü Yayınları. Konya, Arı Ofset Matbaacılık.
TRT Müzik Dairesi Yayınları Türk Halk Müziği Repertuarı (Konya, Karaman ve
Aksaray yörelerine ait türküler)
46
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
www
ww.rastmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00015
MÜZİKOLOG MAHMUT RAGIP GAZİMİHAL’İN
EKEKON GAZETESİNDE YAYINLANAN
KONYA’DA MÜZİK KONULU
KON
MAKALELERİ
1
Timur
ur Vural
V
ÖZET
Üç binden fazla makaleye sahip
hip olan müzikolog Gazimihâl, ülkemizdeki
müzik hareketi için önem taşıyan çalışmalar yapmıştır. Kısa bir süre Konya’da
öğretmenlik yapan yazar, Konya ile ilgili bir kitap ve çok sayıda makale kaleme
almıştır. Konya’da yaptığı derleme çalışmaları sırasında, Konya müzik yaşantısını
yerinde tespit etmiştir. Bu tecrübelerini 1943, 1947 ve 1948 yılında yayınladığı
makalelerinde aktarmıştır. 1947 ve 1948 yılında mahalli bir gazete olan Ekekon
gazetesinde kaleme aldığı on dört adet makalesi
m
günümüz bilim dünyasında önceden
sergilenmemiştir. Yazar bu makalelerinde
nde Konya müzik hareketinin izlemesi gereken
yolu detaylı bir şekilde kaleme almıştır. Özellikle yayın dizisi şeklinde olan sekiz
makalesi birbirini tamamlar niteliktedir. Konyalılara öğütler
öğ
niteliğinde olan
yazılarında, kimi zaman öğrencileri, kimii zamanda yaşlıları muhatap almıştır. Müzik
eğitiminin önemini ve müzik kurumların gerekliliğini vurgulayan yazar, bu
kuruluşların teşkilat ve müfredatlarına yönelik önerilerde bulunmuştur. Konya kaşık
oyunları, Konya saz şairleri gibi Kony
onya Folkloruna dair makaleleri ile Konyalı
araştırmacılara örnek olabilecek bir yol açmıştır. Bu iki makalesinde folklor
konularının önemini derinlemesine vurgulamıştır. Bu çalışmada yazarın sözü edilen on
dört makalesinin kısa özetlerinin sergilenmesine
sergilenme
müteakip, sonuç kısmında bu
eserlerinin önemi vurgulanmış, Gazimihâ
ihâl’in 1947-1948 yıllarında önerdiği müzik
hareketi ile Konya’daki
’daki günümüz müzik yaşantısı kıyaslanmıştır. Bu şekilde altmış beş
yıllık Konya müzik hareketinin aldığı yol sergilenmeye çalışılmıştır.
çalışılmıştır
Anahtar Kelimeler: Mahmut Ragıp Gazimihâl, Ekekon Gazetesi, Müzik Konulu
Makaleler, Müzikoloji, Konya’da Mûsîki.
1
Yrd. Doç. Dr. Timur Vural, Niğde Üniversitesi Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı, Niğde
47
Vural, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.47-57
MUSICOLOGIST MAHMUT RAGIP GAZİMİHAL’S
PUBLISHED ARTICLES
REGARDING MUSIC IN KONYA FOR THE EKEKON
JOURNAL
ABSTRACT
Musicologist Gazimihâl, who has written more than three thousand articles,
has contributed very valuable works to the field. The author worked as a teacher in
Konya for a short time and wrote a book and a great number of articles about the city.
He complied works about Konya musical life while in residence. He relayed his
experiences in his articles that were published in 1943, 1947 and 1948. His fourteen
articles, which were published in Ekekon Journal in 1947 and 1948, are not exhibited
in today’s literature. Gazimihâl wrote in a detailed way about the movement of Konya
music in these articles. Especially his eight articles which complement each other, are
in the form of a series of broadcast. His valuable writings, which were presented as
advice to the people of Konya, sometimes targeted students and also the elderly. The
author emphasizes the importance of music education and music institutions; he gives
important recommendations about their organizations and curriculums. His, Konya
spoon games and Konya troubadours articles provide excellent examples for
researchers who study about Folklore in Konya. The author of these two articles
emphasized the importance of folklore as a subject of study. After giving a brief
summary of the author's fourteen articles in this study, the importance of these works is
emphasized in the conclusion section. The movement of music life in Konya which
was proposed by Gazimihâl in 1947-1948 is compared to today's Konya music life.
The ways of a sixty-five year old Konya musical tradition is exhibited in this way.
Keywords: Mahmut Ragıp Gazimihâl, Ekekon Journal, Articles of Music Subject,
Musicology, Music in Konya.
GİRİŞ
Türkiye’deki müzikoloji biliminin gelişmesinde çok önemli bir isim olan
Mahmut Ragıp Gazimihâl (1900-1961), kısa süren yaşamında 23 kitap, 3000’in
üzerinde makale yayınlamıştır. 1925 yılında 3 ay süre ile Konya’da müzik öğretmenliği
yapan yazar, kendi ifadesiyle: “Bu üç aylık Konya misafirliğim meslek hayatımın en
tatlı günlerini teşkil etmektedir. Konya’dan; Konya’ya ve iyi, temiz kalpli Konyalılara
doyamadan ayrıldım.” (Gazimihâl,1947,s.100) demiştir.
Gazimihâl’de derin izler bırakan bu şehir, Konya dergi ve gazetelerinde birçok
makaleler yayınlamasına sebep olmuştur. Bu makalelerinden 10 tanesini “ Konya”
dergisinde (Sayı:58-79) 1943 yılı içerisinde yayınladığı bilinmektedir
(Gazimihâl,1947,s.3). Hatta “Konya’da Mûsikî” (1947) isimli kitabını bu
makalelerinden cesaret alarak ve destekçisi olan Muzaffer Arkan, Bahaeddin Çelebi ve
Şahap Ökten’in katkılarıyla yayınlamıştır. Bu isimlerden kadim Konyalı ve kendini
Mevlana soyundan diye tanıtan Muzaffer Arkan (1923-2006) ın 1947 yılında Ankara
Devlet Konservatuarı kompozisyon bölümüne girmesiyle, hocası olan Gazimihâl ile
olan yakınlığı da artmıştır. Arkan’ın bu makalelerde ve kitapta önemli katkılar
verdiğini yazar kendisi aktarmaktadır (Gazimihâl,1947,S.2654,s.2).
48
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
Konya Bölge Yazma Eserler Müzesi Kütüphanesi’nde kapsamlı çalışmalar
sonrası ortaya çıkmış olan büyük bir sürekli yayınlar arşivi mevcuttur. Bu arşivdeki
çalışmalarımızda 1935 ile 1950 yılları yayınlanmış olan Konya’nın mahallî bir gazetesi
olan Ekekon’da Gazimihâl’in daha önceden zikir edilmemiş olan on dört adet makalesi
tespit edilmiştir. Bu makalelerden on iki adeti 1947’de kaleme alınırken, iki adeti ise
1948 yılında yayınlamışlardır. “Konya’da Mûsikî” adlı kitabının 1947 yılında basıldığı
düşünüldüğünde bu makaleleriyle, kitabının sonrasında Konya kültürü konusunda
oluşturduğu birikimini, halka günlük gazetelerle kolay bir şekilde aktarmayı
amaçladığı düşünülmektedir. Gazimihâl bu eserlerinde Konya’nın müzik yaşamına
nasıl yeni bir renk ve heyecan getirilebileceğini dile getirmiştir.
METODOLOJİ
Literatür taramasına dayalı betimsel bir araştırma olan bu çalışmada,
Gazimihâl’e ait olan makaleler kütüphane taraması sonucunda tespit edilmiştir.
Makalelerin başlık ve tarihlerine göre sıralanmasında sonra eserlerdeki önemli
tespitlerin sergilendiği makale özetleri hazırlanmıştır. Sonuç kısmında yazarın o
döneme ait fikriyatının günümüzdeki yansımalarının aktarılmasına müteakip birkaç
yorum ve öneri ile araştırma tamamlanmıştır.
BULGULAR
MAKALE ÖZETLERİ
1. “Konya’nın Müzik Hareketi-1”
Gazimihâl bu makalesinde şu fikirleri savunmuştur; müzik hareketleri bozuk
ekonomi ve savaş durumunda zayıflarken, refah düzeyinin iyileşmesi ile gelişim arz
etmektedir. Müzik sanatı bireysel sanatlardan farklı olarak büyük bir teşkilata
gereksinim duymaktadır. Bu sebepten diğer sanat dallarından daha masraflıdır.
Sanatsever varlıklı insanlar ülkemizde müziğe yeterince ilgi duymamaktadır. Müziğe
destek verecek olan sanat eliti insanların oluşması önemlidir.
Yazara göre halkevleri müzik kalkınışında tek başına yeterli olamayacaktır.
Müzik merkezleri şehirlerin kendi imkânları ile teşkil edilip, kendi taşrasına ışık
tutmalıdır. Konya’da bu müzik merkezlerinin başında gelmesi gereken illerdendir.
Güneydoğu Anadolu’nun tüm şehirlerine müzik deposu olarak hizmet
verebilecek Konya bu konuda öncü olmalıdır. Konya’da kurulan bandoların tek başına
yeterli olamayacağından bahseden yazar, uzaklardan verdiği fikirler ile ülkemizin
istikbali için doğru adımlar atılması yolunda çabalamaktadır(Sayı:2653).
2. “Konya’nın Müzik Hareketi-2”
Konya’daki müzik yaşantısını kitabında kaleme alan Gazimihâl, bu şehirde
Selçukîlerin çağından günümüze kadar aralıksız olarak Türk kültürünün yaşatıldığını
aktarmıştır. Bu eski medeniyet merkezinin sanatsal yönünün yüksek olduğu da
bildirmektedir. Gazimihâl, folklor derlemeleri yaptığı gezileri esnasında Konyalı
Öğretmen Arif Şahap’dan oldukça yararlı bilgiler edinmiştir. Konyalı olan öğrencisi
Muzaffer Arkan ile Konya’nın sanat dertlerini konuşmuşlardır. Onlara göre
“Konya’da nasıl bir müzik ocağı oluşturulmalıdır?” konusundan tüm Konyalı
aydınların çalışmaları şarttır. Bu işin bekleyecek bir yanı kalmamıştır.
Müzik okulunun kurulması için, halkın ilgisini çekmeli ve ikna edilmeli, doğru
tarzlar ve teşkilat yapısı seçilmelidir. Lâkin iyi ve üstün olduğu bilinen şeyler her
49
Vural, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.47-57
zaman halkın kabulünü görmez. Her sanat yeniliğiyle küçük bir zümre ilgilenmiş
çoğunluk genellikle aleyhinde görüş bildirmiştir. Yazar’a göre; Konya’da açılacak bir
müzik ocağının karşılaşacağı tepkiyle, İstanbul’da açılacak bir müzik ocağının
karşılaşacağı tepki farklı değildir(Sayı:2654).
3. “Müzik Yeniliği Karşısında Gençler ve Yaşlılar-3”
Müziğin her sınıftan insanın dikkatini çektiğini belirten yazar, “müziği
sevmeyenler ise “amüzik” denilen ruhsal bir bozukluk içindedirler” demiştir.
Gazimihâl’e göre teksesli müziğe alışıp da, çoksesli müziğe alışamayanlar, bir
duyuşsal bozukluk içindedirler. Ciddi bir müzik hareketi olmayan bölgelerde eğlence
müziğinin ön planda olması sıkça rastlanan bir durumdur. Müzik hareketinin gelişmiş
olduğu bölgelerde bile, müzikten “çok anlayan, anlayan, anlamayan” gibi katmanlar
mevcut olup, zaman içinde anlayanların sayısı artmaktadır.
Müzik hareketinin başlayacağı Konya’da bu gibi ayrımların yapılması
gereksizdir. Bu kabiliyetli insanlar diyarında kulağının ısınması zor olacak yaşlılar ve
müziğe daha çabuk adapte olabilecek gençler gibi bir ayrım yapıp, gençlerin üzerinde
yoğunlaşılmalıdır. Hevesli gençlere eğitimler ve konferanslar verilmeli, onlarında dâhil
edileceği konserler düzenlenmelidir.
Yazar kırkından sonra yeni bir müzik ile kulak terbiyesinin imkânsızlığını
çeşitli örneklerle aktardıktan sonra, 1792 yılında bir kiliseye org dinlemeye davet
edilen, Türk elçinin izahatlarıyla bu görüşü desteklemiştir. Lakin bu örneklerden tüm
yaşlı Konyalıların yeni müziği kabullenmeyecekleri anlaşılmamalıdır. Onlar
anlamasalar bile yavrularımızın bu eğitim yoluna girmelerine maddi ve manevi destek
vermelidirler, diyerek Gazimihâl görüşlerini sunmuştur.
4. “Yaşlı Mûsikî Severlerle Baş Başa-4”
Yaşlı okurlarla sohbet niteliğindeki bu makalede yazar, çocukların eğitim
davalarına onlardan ilgi beklediğini aktarmaktadır. Müzik sanatının meslek olarak
zorluğundan bahseden Gazimihâl, her müzik tarzında başarılı olunamayacağının altını
çizmiştir. Dinleyici durumundaki kişi için ise her müzik türünden anlaması
mümkündür. İnsanların başka dilleri öğrenmesinin anadiline nasıl zararı yoksa, başka
müzikleri öğrenmesinin de ancak kendi müzik anlayışına faydası olacaktır.
Bir dönem İstanbul’da dil öğrenimini tepkiyle karşılayan toplum, zaman içinde
nasıl kabullendiyse, müzik öğrenimini tenkit edenler de destekler vaziyete dönmüştür.
Yazar, Konyalıların bu tür tenkitlerle zaman kaybetmek yerine, çocukların eğitimi
konusunda destekçi olacaklarına inanmıştır. Tanzimat’tan önceki devirlerde “müzik
mubah mıdır?” tartışmaları sürmüştür, bunların başını da Katip Çelebi çekmiştir. Fakat
zaman bu çabaları yalanlamış ve Tanzimat’la beraber sarayda fasıl ve batı müziği
birlikte icra olunmuştur.
Gazimihâl’e göre Batı müziğinin ilk yayıldığı yıllarda bir kişi hem tambur hem
de piyanoda ihtisas sahibi olarak değerlendirilebiliyorken, zamanla anlaşıldı ki her iki
alanında aynı anda virtüözü olmak pek de imkân dâhilinde değildir. Yazar Batı
müziğinden zevk almanın nasıl bir süreç olduğunu örneklerle aktarmış ve Türk
topraklarında atalarımızın bu müziğe karşı ne kadar hoş görüyle yaklaştıklarını dile
getirmiştir. Gazimihâl sonrasında müzik zevkinin ana prensipleri şunlardır der; bir
müzikten ilk hamlede zevk alamayan kulak, kabahati kendisinde aramalıdır; zevk
almak ya da almamak özgür iradedir lakin başkalarını olumsuz etkilemek olmayacak
50
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
bir iştir; olumsuz propagandaların müzik kültürünün oluşmasına kötü etki ettiği
unutulmamalıdır(Sayı:2662).
5.“Yaşlı Mûsikî Severlerle Baş Başa-2”
Sözlerine tenkitle başlayan yazar, yabancı müziğini yurda sokmanın yeri
olmadığını söyleyenlere, “yabancı müziği çok öncelerde yurdumuza girmiştir,
günümüzde ortada gezen kalitesiz müziğin ihya edilmesi için girişilmiş çabalara
şahitlik etmektesiniz” demiştir. Batı müziğinin ülkemize ilk girişi batılı misyonerler
tarafından yapılmıştır. Evlere taşınan değişime uğramış kilise müzikleri geçen asırda
Ermenilerden yayılarak tüm yurtta yer tutmuştur. Saray, bu müziklerle III. Selim
çağında ilgilenmiştir. Eski Türk ulemalarının kiliselerde org müzikleri dinlemeye
gittikleri bilinmektedir. Yani bu müziğin bizim tarafımızdan yayılmasından çok,
kontrol ve disiplin altına alınması gereklidir.
Gramofon ve radyo gibi cihazlar, bu yayılmayı daha da hızlandırmıştır. Hele
sesli sinemalar ile batı müziği, sinemaya ilgi duyan herkesin kulaklarına işleyecektir.
Ancak bu tür sesli sinemalar çağdaş bestecilerin “atonal ve caz” tarzındaki
eserlerinden oluştuğundan, Türk halkının kulakları da daha çok caz tarzında müziklere
ilgi duymaya başlamıştır. Amerikan tarzındaki ve kurallardan yoksun olan bu müziğin
ülkemizde tutunması doğru değildir. Daha eğitimli kulaklara sahip olabilmemiz için
kendi seçimlerimizin olacağı gramofon ve radyodan faydalanmalıyız. Doğu’nun Dede
Efendisi ve Batı’nın Bach’ı gibi bestecilerin plakları az satılmaktadır. Dolayısıyla bu
aletlerle verilen kulak eğitimi de sağlıklı olmayacaktır. Bu müzik hareketinin ilk adımı
şehirdeki müzik ocağının kurulması olmalıdır diyen yazar, ciddi amatörler ve
dinleyiciler ancak bu tür bir ocağın faaliyetleri ile oluşacaktır demiştir(Sayı:2664).
6. “Konya’ya Yaraşacak Müzik Okulu-3”
Gazimihâl bu makalesinde diğer yazılarında olduğu gibi esaslı bir müzik
ocağının kurulması için gereksinimleri vurgularken, Atina’daki müzik yaşamına
değinmiştir. Sakız Adası’na yönelik aktarımlarında, adadaki müzik mağazasında
piyano ve diğer batı sazlarının yanında Ankara Radyosunu dinleyen ada halkının ud ve
bağlama satın aldıklarını dile getirmiştir. Bu adadaki okulun etkinliklerinden bahseden
Gazimihâl, bu kadar küçük bir toplumun müzik ilgisinin Konya’nın da müzik
yaşamına örnek olacağını değerlendirmiştir.
Dünyanın en büyük müzik okullarının küçük oluşumlardan ve mali
sıkıntılardan sonra, günümüz müzik yaşantısına ışık tuttuklarını örneklerle aktarmıştır.
Konya’nın müzik okulunun da bu dar imkânlar ve idealist öğrencilerle faaliyetlerine
başlayacağını dile getiren yazar, geniş bir okulun teşkilat olarak daha büyük sıkıntılarla
uğraşacağında küçük bir okulun zaman içinde genişlemesi ve göze batmamasının
önemini vurgular.
7. “Konya Müzik Koleji-4”
Yazara göre Konya’da müzik okulu kurulması, üniversite kurulmasından bile
acil bir ihtiyaçtır. Çünkü müzik çok küçük yaşlardan itibaren gereklidir, üniversite
eğitimi ise isteyen yetişkin tarafından başka bir ilde tamamlanabilmektedir. Konya
şehri kendi müzik ocağını tüttürmek zorundadır. Yazar kurulacak olan bu okul ile genç
neslin yöreye kazandıracağını söylemiştir. Halkın bu tür okulların zaruri bir
gereksinim olduğuna inandırılması için yurt dışından örnekler verilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
51
Vural, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.47-57
Gazimihâl bu çalışmalarda özel teşebbüslere büyük iş düştüğünü dile getirir.
Konya müzik kolejine gelir toplanmasına yönelik çeşitli öneriler sunan yazar,
çalgıların oldukça yüksek maliyeti olacağını da vurgulamıştır. Yazara göre yetişecek
öğrenciler ile bandolar kurulması, halka açık konserler verilmesi ve senfoni
orkestraları teşkil edilmesi faydalı olacaktır. Gazimihâl öğrencilere en az iki enstrüman
öğretilmesinin geleceğe yatırım olacağına değinir, zor olan çalgılar için yatılı bölüme
ihtiyaç olacağını belirtir. Kurulacak olan okulun yatılı ve yatısız bölümlerinde
verilecek olan eğitimin basamaklarını detaylandırır. Yazar, Ankara Devlet
Konservatuarı’ndan mezun 10 öğretmenin bu görevi başarabileceğini belirtir. Müzik
hareketinin başlaması için başlangıçta bu öğretmenler tarafından halka açık konserler
yapılıp, sonrasında yetişen öğrencilerin hemen aralarına eklenmesi faydalı olacaktır,
demiştir.
8. “Konya Müzik Koleji-5”
Bu makalesinde kurulacak olan müzik kolejine alınacak öğrencilerin seçimine
değinen yazar, Bursa’da kurulan müzik okulunun, öğrencilerin menşeleri yüzünden
anlaşamadıklarından dolayı kapandığını belirtir, yatılı okula yetim erkek çocuklarının
tercih edilmesini ve onlara mezuniyet sonrasında zorunlu olarak 10 yıl şehir
bandosunda hizmet koşulunun getirilmesini önerir. Müzikde başarının, çalışmak ve
kültürlü olmaktan geçtiğini söyler ve amatörlere önerilerde bulunur. Yazar, altı yıl
tahsilin Müzik Kolejli için yeterli olacağını dile getirir ve bu çalışmalarda başarı
sağlayabilecek birkaç Konyalı ismi işaret eder.
9. “Konya Saz Şairleri”
Konya saz şairleri ile folklor derlemeleri sırasında çalışma fırsatı bulan yazar,
onlara hayranlığını dile getirmiştir. “Âşık” kelimesinin etimolojik kökenine değinir, bu
geleneğin İslamiyet öncesinden, İslamiyet dönemine miras kaldığını aktarır. Yeni
kurulacak Türk müziği geleneğinin kaynağını bu gelenekten alacağını vurgular.
Âşıkların eski dönemdeki yaşamlarına ve gördükleri kıymete değinen yazar,
şartlar değişince geçim derdine düşen bu kişilerin ikinci işler edinmek zorunda
olduklarını belirtir. Bu sebeplerden âşıklık geleneğinin hızla azalmakta olduğuna
değinen Gazimihâl, bu makalesinde âşıklık sanatının yaşatılmasına yönelik öneriler
sunmuştur.
10. “Mûsikîci ve Afiş!”
Yazara göre müzik alanında yetişmiş gençler, bulundukları ortamın müzik
fedaisidirler. Onları kabullenmek ve maddi, manevi desteklemek tüm aydınların
görevidir. Gazimihâl bu makalesini, yaz boyunca birçok çalışmalar yapan talebesi
Muzaffer Arkan’dan esinlenerek yazmıştır. Arkan’ın nota bilmeyen Konyalılardan
oluşturduğu koroyla dört sesli eserlerden oluşan konserler icra etiğini aktarmıştır.
Konya gençliğinin Arkan’ın emeği sayesinde bu orijinal repertuarı dinlemesi ve
faydalanması çok önemli bir adımdır. Müzik sanatının icra ile değer bulduğunu dile
getiren yazar, Arkan’ın faaliyetinin gerekli anlamı kazanabilmesi için sürekliliğinin
şart olduğunu dile getirmiştir. Bu gibi faaliyetlerin önemini çeşitli örneklerle
açıklamıştır. Gazimihâl, amatörce yapılan bu tür faaliyetlerin, Ahmet Adnan Saygun,
Ulvi Cemal Erkin gibi bestecilerin gün yüzüne çıkmasına sebep olduğunu aktarır.
Sadece amatörce denemiş olan kişilerin ise müzik aşığı dinleyiciler olarak kalmaları
ayrı bir önem taşımaktadır.
11. “Eski Konak Piyanistleri-1”
52
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
Yazar bu makalesinde şu hususlara değinmiştir; Avrupa’nın saraylarındaki
piyanolu dinletilerin yeni yayıldığı sıralarda, İstanbul’da saraylarda ve elçiliklerde
yapılan konserler oldukça ilgi çekmiştir. Kısa sürede şehrin her yanına yayılan
piyanolar, bayanların söyledikleri Türkçe şarkıların sesleri ile yayılmaya başlamıştır.
Bu süreçte acemi amatörlerde piyanist sayılmışlardır. O dönemde İstanbul
zenginlerinin arasında yayılan piyanolu eğlencelerin ve şark müziğini piyano ile icra
eden Leyla Saz’ın marifetleri dillere destandır(Sayı:2749).
12. “Eski Konak Piyanistleri-2”
Yazarın tasvirine göre, Şaire Nigar Hanımın hem yayınladığı şiir kitapları hem
de piyano ile icra ettiği alaturka tarzdaki müziklerle aile dostları olan Macar Türkolog
Kunoş’un da dikkatini çekmiştir. Kunoş dinlediği müziği iyi bilen, türkü ile şarkılar
arasındaki ayrımı anlayabilen bir üstaddır. “Türk müziğinin türküler yoluyla
aydınlanabileceği” görüşündedir.
Alaturka piyanistliği geleneğinin, milli piyano edebiyatında amatör bir
hareketin gelişimine neden olduğunu dile getiren yazar, aileler arasında bu geleneğin
sanki bir miras gibi devredildiğini belirtmiştir. Kadın piyanist ve müzisyenlerin
öneminden bahseden yazar, üstün çocuk olan İdil Biret’in ananesinin de alaturka
piyanisti olduğunu aktarır. “İdil Biret’in annesi Leman Biret’de batılı anlamda piyano
eserleri çalıyordur ve İdil Biret’de ilgisini ondan almış olmalıdır.”demiştir.
Gazimihâl’e göre, piyano sevgisinin edebiyat eserlerine işlemiş olması,
gelecek nesillere müzik sevgisinin aktarılması için önemlidir. Alaturka piyanistleri sağ
elleri ile melodiyi icra ederlerken, karşılaştıkları Türk müziği perdelerinin ört bast
etmek için süslü nağmeler yapmışlardır. Yazara göre sol elin ise irticalen çaldığı kalın
seslerin ahenkleri ayrı bir kaygı konusu olmuştur(Sayı:2750).
13. “Mûsikî Sevenler Cemiyeti”
Gazimihâl yayınladığı yazılarının sonrasında Konya’da kurulan “Mûsikî
Sevenler Cemiyeti” ni sevinçle karşılamıştır. Muzaffer Arkan’ın bu cemiyetin
kurulmasında etkin olduğunu bildiğini dile getiren yazar, Konya insanının bu
sanatseverliğinden övgüyle bahseder. Uzun yıllar sabırlı çalışmaların ve
fedakârlıkların bu cemiyetin yaşaması için şart olduğunu bildirir. Cemiyetin idaresine,
konser faaliyetlerine, amatörlerin eğitilmesine yönelik önerilerini sıralayan Gazimihâl,
gençlerin özellikle konserlere davet edilmesinin ve konserlerin izah edici
konferanslarla başlamasının da eğitici olacağını belirtir. Müzik kütüphanesinin yavaş
yavaş kurulması, eski çalgıların tertibine başlayarak müzik müzesi kurulması, folklor
araştırmaları için gerekli cihazlar edinilmesi, şehir bandosu ve halkevleri ile iletişimin
açık olması gerektiğini bildirmiştir.
53
Vural, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.47-57
14.“Kaşık Oyunları”
“İspanyolların kastanyetli müzikleri, meşhur bestecilerinin marifetiyle tüm
dünya tarafından bilinmektedir” diyen Gazimihâl, bu müziğin Osmanlı saray
müziğinden esinlendiğini ve menşeinin Doğu olduğunu, bu durumu İspanyol
müzikologların kabul ettiğini belirtmiştir. Avrupalı seyyahların Anadolu’daki kaşık
oyunlarını “kastanyetli oyunlar” olarak aktardıkları bilinmektedir. Gazimihâl’e göre
parmak zili ve kaşık oyunlarımızın hepsi Orta Asya kökenlidir.
Önemli bir Türkiye Selçuklu kaynağı olan Aksarayi’ye den aktaran
Gazimihâl’e göre, Konya’daki ilk kaşık oyununu, Vezir Ziyaeddin’in kervansarayında
oynayan rakkaseler Türk kaşıkları ile oynamışlardır. Erkeklerde ise kaşık oyunu, Orta
Asya şamanlık kültürüne dayanmaktadır. Özbekistan yöresinde kaşıkların, törenlerde
yakın zamana kadar kullanıldığı bilinmektedir. Hatta Ruslar da bu gelenekten
etkilenmişlerdir. Yazara göre, kaşık oyunları Osmanlı döneminde her yerde yaygınken
günümüzde azalmıştır ve yinede Konya yöresinde belirgin bir şekilde devam
etmektedir. Batılıların kaşık geleneğinden etkilenmeleri Haçlı seferlerine kadar
dayanmaktadır.
54
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
Kaşık oyunları şehvet duygusuyla ilişkin olamadığını belirten yazar, yiğitlerin
tasvirlerinde sıklıkla yer aldığını dile getirmiştir. Türklerin kaşık sesleri kopuzumsu
bağlama seslerine çok yakışmaktadır. Yazara göre, halk oyunlarımızda kızlı erkekli
kaşık oynayan gençlerimizi birlikte oynatmalı ve kaşık oyunlarının, zeybek
oyunlarından aşağı olmadığından emin olunmalıdır.
SINIRLAR
Araştırma Ekekon gazetesinde yayınlanmış olan Gazimihâl’in on dört
makalesiyle sınırlanmıştır.
ANALİZ & TARTIŞMALAR
Cumhuriyetinin ilk kurulduğu yıllardaki heyecanı yaşamış olan yazar, edindiği
ilim ve irfanı yurdun dört köşesine yaymayı amaçlamıştır. Konya yöresinin kendine
has tutum ve tavrını bilen Gazimihâl özel bir ilgi göstererek bu ilin kalkınması için
detaylı planlar ve öneriler sunmuştur.
Batı medeniyetinin müzik teorisi temelli bir Türk Musikîsi amaçlayan
Gazimihâl, gayretlerini o dönemin hükümet ve devlet politikaları çerçevesinde
gerçekleştirmiştir. Bu politikaların geçerliliği halen günümüzde tartışılmaktadır.
Unutulmamalıdır ki verilen kararların doğruluğu veya yanlışlığı dışarıdan soyut bir
bakış açısıyla anlaşılmayacaktır. O devrin gerekleri, bozuklukları ve insanların
anlayışları bu kararların alınma sebebi olmuştur.
Yazarın çalışmalarının en dikkat çekici özelliklerinden birisi ise, çocuk ve
genç temelli olmalarıdır. Müziğin ve kültürün, genç dimağlarda kalıcı değişiklikler
yapacağına inanmıştır. Okul temelli bir müzik eğitiminin gerekliliğini vurgulayan
Gazimihâl, koro, bando ve orkestra gibi birlikte müzik icra geleneğinin oluşmasının
gerekliliğini bildirmiştir.
Tespit edilen bu makalelerin künyelerinin ve özet bilgilerinin sergilenmesi
yazarın Konya üzerine yaptığı çalışmaların gün ışığına çıkması açısından önem
taşımaktadır. Tespit edilen makalelerin konularının özetlenmesiyle, bu alanda
yapılacak çalışmalara kaynak olarak katkı sağlanacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca
bu eser o günlerden bu günlere Konya Müzik yaşantısında oluşan değişikliklerin
vurgulanması açısından kıymet taşımaktadır.
SONUÇLAR VE YORUMLAR
Buraya kadar aktarılan bilgiler ışığında, Gazimihâl’in kapsamlı bir yayın dizisi
halinde sunduğu makalelerinde, Konya’daki müzik yaşantısına yönelik önemli bilgileri
ve önerilerini kaleme aldığı görülmektedir. Bu yazı dizisinden “Konya’nın Müzik
Hareketi 1-2, Müzik Yeniliği Karşısında Gençler ve Yaşlılar 3, Yaşlı Mûsikî Severlerle
Baş Başa 4-5, Konya’ya Yaraşacak Müzik Okulu–6, Konya Müzik Koleji 7-8” isimli
sekiz adet makalesi, direkt olarak Konya’da yapılması gereken müzik inkılabına
yönelik durum tespitleri ve önerilerinden oluşmaktadır.
“Konya Saz Şairleri, Mûsikîci ve Afiş!, Mûsikî Sevenler Cemiyeti, Kaşık
Oyunları” isimli makalelerinde yine Konya müzik folklorundan bahseden yazar,
sadece “Eski Konak Piyanistleri 1-2” isimli makalelerinde tamamen Konya
folklorunun dışına çıkarak İstanbul’da yaygınlaşan alaturka piyanistlerine dair eleştirel
bir makale dizisi kaleme almıştır. Bu makale ile Konyalılara o dönemde popüler olan
55
Vural, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.47-57
müzik hareketlerini aktaran yazar, doğru müzik ile halkın ve özellikle de çocukların
buluşmasının önemini vurgulamıştır.
Ülkemizdeki müzik hareketine seyirci kalmaktan çok, her bölgede oyuncu
olmayı tercih eden ünlü Müzikolog Mahmut R. Gazimihâl, yayınladığı bu eserleri ile
Konya’nın gençlerine, yaşlılarına, özel sektörüne ve müzisyenlerine gereken hareket
şeklini işaret etmiştir. Yazar, bu fedakâr insanların karşılaşacakları sorunları, çözüm
yollarını, kurulması gereken kurumları ve dünyadaki genel oluşumlara dair örnekleri,
günlük bir gazetede tüm Konyalılar ile paylaşmıştır.
Bundan altmış beş yıl önce Konya’da tespit edilen sorunlarda, ne derece
ilerleme olduğu tartışılması gereken önemli bir konudur. Yazarın o dönemki çabaları
ile 1948 yılında kurulan, Mûsikî Severler Cemiyeti ilk başarılı girişim olmuştur. Lakin
bu girişim kısa zaman içinde sonlanmıştır. Üç kere daha kurulup, kapatılan cemiyet,
1984’ten bu yana “Konya Mûsikî Derneği” adı altında faaliyetlerini
sürdürmektedir(http://www.konyamusikidernegi.org.tr/icerik/konya-musiki-dernegitarihcesi.htm, erişim tarihi:10.08.2013). Zaman içinde değişim gösteren bu dernekte
sadece Türk Sanat Mûsikîsi alanında çalışmalar yapılması, Gazimihâl Hocanın
hedeflediği müzik hareketinin tam manasıyla hayat bulamadığını göstermektedir.
Konya’daki müzik hareketinin beşiği olan müzik ocakları Türkiye geneline
göre oldukça tatmin edicidir. 1987-1988 Eğitim-öğretim döneminde kurulan Müzik
Öğretmenliği Anabilim Dalı ülkemizdeki büyük bölümlerden biri olmayı başarmıştır.
1991 yılında kurulan bugünkü ismiyle Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı da,
ülkemize çok sayıda müzik ve sahne sanatçıları kazandırmıştır. Konya’da yeni kurulan
diğer iki üniversite ise birer müzik bölümünden yoksun olarak eğitim faaliyetlerine
devam etmektedir. Bu üniversitelerin de sanat ve kültürün yuvası olan müzik bölümleri
ile canlılık kazanması hem Konya, hem ülkemiz için oldukça önem arz etmektedir.
Müzik alanında lisans düzeyinde eğitim veren kuruluşlara öğrenci kaynağı sağlayan
Konya Çimento Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi ise 2000 yılından itibaren öğrenci
yetiştirmektedir. Bu gibi örgün öğretim kurumlarının yanı sıra 1990 yılında kurulup
halen yoğun faaliyet gösteren Kültür Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği
Topluluğu, kendi alanında marka bir topluluk olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Yazarın işaret ettiği müzik kütüphanesi, müzik çalgıları müzesi ise sadece bir
hayal durumundadır. Bugün Mevlana Müzesi içerisinde sergilenmekte olan sayıları
10’u aşmayan çalgılardan başka bir derleme faaliyeti görülmemektedir. Bu konuda
Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne önemli görevler düştüğü açıktır. Konya’daki
derin müzik hazinesinin hem bir müze hem de kütüphane ile sergilenmesi, gelecek
nesillere oldukça güzel bir miras olacaktır.
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin müziğe verdiği destekler takdire şayandır.
Gazimihâl’in de işaret ettiği Şehir Bandosu ve Şehir Mehter Takımı 2007 yılında
kurulmuştur. Anlaşıldığı üzere Konya ili müziğin birçok farklı dalında kararlılıkla
gelişmesini sürdürmektedir. Tabiî ki bu müzik topluluklarının kadrolarının daha geniş,
yaptıkları müziklerin de Konya ahalisine daha yakışır olması için belediyenin desteği
mutlaka artarak devam etmelidir. Bu güzel kentin geçmişten gelen bir diğer eksikliği
ise Konya Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası ve Konya Büyükşehir Belediyesi
Kent Orkestrası’nın olmayışıdır. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası
gibi, bekli de daha kapsamlı bir orkestra ile bu kentin taçlandırılması, hem kültürel
hem de turistik açıdan Konya’ya çok şey katacaktır.
56
Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal’in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan Konya’da Müzik Konulu Makaleleri
KAYNAKÇA
GAZİMİHÂL, M.R., “Eski Konak Piyanistleri 1-2”, S.2749-2750, s.2, Ekekon
Gazetesi, Konya, 05,08 Aralık 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “Kaşık Oyunları”, S.2809, s.2, Ekekon Gazetesi, Konya, 23
Nisan 1948.
GAZİMİHÂL, M.R., “Konya’da Mûsikî”, Halkevleri Yayınları ,Ankara,1947
GAZİMİHÂL, M.R., “Konya’nın Müzik Hareketi 1-2”, S.2653-2654,s.2, Ekekon
Gazetesi, Konya, 18-21 Nisan 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “Konya’ya Yaraşacak Müzik Okulu–6” S.2671,s.2-3, Ekekon
Gazetesi, Konya, 30 Mayıs 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “ Konya Müzik Koleji 7-8”, S.2676-2677, s.2-3, Ekekon
Gazetesi, Konya, 11-13 Haziran 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “Konya Saz Şairleri” S.2744, s.2, Ekekon Gazetesi, Konya, 24
Kasım 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “Mûsikîci ve Afiş!” S.2745, s.2, Ekekon Gazetesi, Konya, 26
Kasım 1947.
GAZİMİHÂL, M.R., “ Mûsikî Sevenler Cemiyeti” S.2801, s.1, Ekekon Gazetesi,
Konya, 05 Nisan 1948.
GAZİMİHÂL, M.R., “Müzik Yeniliği Karşısında Gençler ve Yaşlılar 3”S.2659, s.2,
Ekekon Gazetesi, Konya, 02 Mayıs 1947
GAZİMİHÂL, M.R., “Yaşlı Mûsikî Severlerle Baş Başa 4-5” S.2662,2664, s.2-3,
Ekekon Gazetesi, Konya, 14 Mayıs 1947.
(http://www.konyamûsikîdernegi.org.tr/icerik/konya-musiki-dernegi-tarihcesi.htm)
erişim tarihi:10.08.2013.
57
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
www.ra
.rastmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00016
MÜZİKTE
ÜZİKTE ULUSAL ROTAMIZ NE OLMALIDIR?
BİR SÖZLÜ TARİH PROJESİNİN ARDINDAN
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Togay Şenalp1
ÖZET
Hüseyin Saadettin Arel'in "Ben Türk Müziği'nin gelecekteki haline
meftunum." sözleri sıkça tekrarlansa da geleceğin hangi yolla inşa edileceği
konusundaki görüşleri aynı sıklıktaa tartışılmaz. Geleceğe yol almadan
alma
önce
geçmişimizle olan bağlantımızı sağlamlaştırmamız gerekmektedir. Geçmişimizin
müziği artık Halk Müziği ve Sanat Müziği olarak ikiye bölünmüş gibidir. Bu
çalışmanın merkezinde ise bu ayrım değil, birleştirici bir terim olarak Makamsal Müzik
terimi vardır. Şehir müziğinin makamsal dilini, farklı renkteki halk müziklerinin içinde
buluştuğu ve buluşabileceği merkezi bir müzik dili olarak ele alır ve zaten yürütmüş
olduğumuz sözlü tarih projesi de şehir müziği merkezlidir. Günümüzde Türk Sanat
Müziği olarak bilinen, geniş kitlelerce tanınan ve
v beğenilen bu müzik türü, Osmanlı
Döneminde hatları belirginleşmiş ve imparatorluk
impara
imkânlarıyla genişlemiş şehir
merkezli bir müziğin şüphesiz devamıdır. Osmanlı öncesi dönemi hakkındaki
bilgilerimiz makamsallığın geçmişte de olduğu iddiasında bulunmak için yeterli
değildir öte yandan o dönemde dahi modal bir yapının hâkim olduğu söylenebilir ve
ruhsal durumu merkeze koymak anlamına gelen bu tutum ortak bir yön olarak
düşünülebilir. En az 1000
00 yıldır devamlılık arz edebilmiş bu müzik dili içinde birçok
kültür
tür ve milletin izi bulunsa da bu farklılıkların çoğu onun makamsal bir özellikte
oluşuyla
yla çelişmez hatta tersine “makamsal” bir müzik oluşunu destekler niteliktedir.
Makamsal müzikler içinde sınıflandırdığımız Makamsal Türk Müziği ya da bir diğer
tabirle Türk Makam Müziği veya Osmanlı/Türk Müziği kendine has özelliklerle var
olmuştur.. Bu biricikliğinin esasını oluşturan birçok unsur ise değişimin hızla yaşandığı
son 50-60
60 sene içinde müzisyenler ve kültürlü insanların yaşamındaki yerini
1
Yrd. Doç. Dr Togay Şenalp, Muğla Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü
58
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
kaybetmiştir, kimi unsurlar ise halen yaşamaya devam etmektedir. Öte yandan 300
yıldır süregiden batılılaşma ise batı müziğini ve onun özellikle tonal müzik dilini
kültürümüzün oluşturanlarından biri haline getirmiştir. Sentez, değişim, dönüşüm bu
sürecin doğal sonuçlarıdır ve kaçınılmazdır, o halde bilinçli yapılışı teşvik edilmelidir.
Değişimin ne bir azalma ya da teslimiyete, diğer baskın kültürler içinde kaybolmaya ne
de tepki olarak içe kapanmaya sebep olmaması ve karakterli bir kültürel gelişimin
devamı için biricikliğini sağlayan ayrımların yapılmasında ve müzikal sentezlerde
gözetilmesinde kültürümüzün geleceği açısından büyük fayda vardır. Bu çalışmada
Türk Müziği sanatçısı 40 kişi ile 2008-2010 yıllarında tarafımızdan yapılmış olan sözlü
tarih görüşmelerinin video-kayıtları deşifrelerinin bazılarından da (yaklaşık 1/3'ünden)
yararlanılmıştır. Yapılan görüşmelerde sitemlerin özeti olarak toplumda makamsal
müziği merak etme, sürdürme, saygınlaştırma, sentez yaparken gözetme gibi bir
anlayış ve çabanın olmadığı düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Makamsal
dilimizi ve üslubumuzu gözeten kimlikli bir doğu-batı sentezi yolu çözüm olarak
önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Makam, Kültürel Kimlik, Osmanlı, Türk, Doğu-Batı Sentezi
WHAT SHOULD BE OUR NATIONAL DIRECTION ON MUSIC? SOLUTION
RECOMMENDATIONS AFTER AN ORAL HISTORY PROJECT
ABSTRACT
Today, Turkish Art Music (the literal translation of Türk Sanat Müziği) is liked
by so many people and is absolutely a continuation of a music that established its own
character in the Ottoman period. An urban maqam music, it evolved in imperial
facilities. We cannot use the word “maqam/makam” for Turkish music that is preOttoman, but we can say that it was also a modal music. The Turkish maqam music
from the Ottoman period has a multicultural character. It was normal for the time since
the Ottoman period was characterized by different nations, religions, beliefs, and ways
of thinking. The orthodox Greeks, Armenians and Jews who lived inthe Ottoman
Empire were also using this same musical language—“maqam/makam.”
Music that we call Turkish Art Music, Turkish Maqam Music, or
Ottoman/Turkish Music, is composed by various cultures as it differs from other
maqam musics of the world, such as Indian music; it has a unique character. The
educated people of Turkey know this music’s diverse elements less and less, a change
that is remarkable especially since the 1950’s. On the other hand, the cultural
westernization of the last 300 years has culminated in the incorporation of tonal music
language into our contemporary music culture. Synthesis and change are the natural
consequences of this co-existence. This synthesis is inevitable, however it generally
ends with an elimination of the authenticity of maqam music. In order to preserve this
authenticity, this process must be done more consciously. In order to not become a
victim of cultural reduction or submission, or of an overreaction to the outside world,
we need to differentiate Turkish music’s characteristic elements and ensure their
presence lives within this east-west music synthesis.
59
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
In this paper we have used oral history project interviews that were conducted
during 2008-2010 with musicians who performed maqam music between 1950-1990.
Interviews conducted with 40 musicians revealed their frustration that people today are
not interested in maqam music nor concerned with continuing the tradition, do not
contribute to the respectability of the musical language, during the musical synthesis.
Munir Nurettin Selçuk is the last hero of this urban maqam music tradition. Our
solution is to make this music live by respecting its authenticity as a part of the EastWest music synthesis.
Keywords: Maqam/Makam, Cultural Identity, Ottoman, Turkish, East-West Synthesis
GİRİŞ
Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişiyle en yaygın kültür köprüsünü oluşturan
sanat dalı şüphesiz müziktir. Bu çalışmada Osmanlı öncesi döneme dek geri
gitmeyeceğiz. Bu müzik belki o zamanlarda bugünden farklı olarak, beşsesli ve
boğazdan söyleme tekniği kullanan farklı bir müzik dili idi yine de makamsal müziğe
benzer bir şekilde yine ruh hali bütünlüğüne özen gösteren bir yapıdaydı. Batılı
terminolojiyle kendimizi ifade ettiğimizde iki müzik dilini de “modal” kelimesi ile
nitelendirebilir ve aynı grubun için sokabiliriz . Çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç
duyduğumuz bu dönemi bir yana bırakırsak kesin olarak bilindiği üzere 700-800 yıldır
hatta ilk yazılı eserlere bakılırsa bin yıldır Ortadoğu başta olmak üzere Asya’daki
birçok geleneksel müzik gibi ( örneğin Azerbeycan ve Hindistan) müziğimiz makamsal
bir özelliktedir ve teorisini geliştirmektedir. Hem şehirlerde hem kırsal alanda varlığını
sürdürmüş olduğundan, hem savaşta hem ilahilerde hem ladini müzikte müzik dili
olarak aynı şekilde kullanıldığından kültürel devamlılıkta tutunacağımız en kapsayıcı
kelime “makam” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihe baktığımızda bilindiği üzere makam müziğimizin sistemleştirilmesi 13.
yy müzisyen ve müzik teorisyeni Safiyüddün Abdülmü'min Urmevi'ye ve kendisinden
kimi kaynaklara göre 70 kimilerine göre 100 yıl sonra gelen Abdülkadir Merâgi'ye
dayandırılmaktadır. Onların bilgilerinin de 9. ve 10. yy'larda yaşamış Farabi, İbn-i Sina
ve El Kındî’den beslendiği bir çok kaynakta bulunabileceği gibi Yakup Fikret
Kutluğ’un (2000) çalışmasında birarada incelenebilir. Yüzyılları aşan kültürel bir
devamlılığın olduğu kesindir. Abdülkadir Meragi'ye atfedilen Rast Nakış Beste'de
kullanılan ses aralıkları ve seyir özellikleri ile Tatyos Efendi'nin Düyek Usûlü'ndeki
Rast Peşrevi'nin benzerliği tam olarak bilinemese de aynı müzik dilini kullandıkları
yani makamsal müzik dili kullandıkları rahatlıkla söylenebilir. Bu noktada hemen
tekrar altını çizmeliyiz ki kültürel kimliğimizle ilgili tüm ulusal ve inançsal farklılıkları
aşan önemli bir anahtar kelime olarak “makam” sözcüğünün hakkını vermek gerekir.
Makam sözcüğüyle özetlenen tarihi bir devamlılık vardır ve öte yandan elbette
makamsal müziğin icrası ve algılanışında önemli değişimler hatta azalmalar vardır.
Örneğin eski kaynaklarda “makamlarla tedavi geleneği” olsa da ve bu konuda birçok
uygulama ve kitap yapılmış ve ortaya konmuşsa da 1920-1940 doğumlu olan ve
görüştüğümüz kırka yakın (makamsal müziğimizle uğraşan) müzisyende bu yönde ne
uygulamaya yönelik ne de teorik bir eğilime hatta merak duygusuna dahi
rastlanmamıştır. Buna benzer bir şekilde “gökcisimleri ile makamlar arasında bağlantı”
60
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
kurma konusu da karşımıza çıkmamıştır. Hatta bu konuları açmanın dahi çoğunlukla
günümüz açısından faydalı bulunmadığı izlenimi hâkim olmuştur. Asıl üzerinde
duracağımız ve batılılaşma ile başlayan önemli bir değişim ise bu müzik dilinin
cazibesini ve yaygınlığını büyük oranda kaybetmiş olması ile ilgilidir. İçinde
bulunduğumuz 21. Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’nde amatör-profesyonel
müzisyenler ve müzikseverler arasında tonal müzik dili en az makamsal müzik dili
kadar hatta artık çok daha yaygındır. Makamsal müzik dilimiz yavaş yavaş ortadan
kalkmakta mıdır? Makamsal Müzik Geleneğinin değişimini anlamak üzere çalıştığımız
proje ve doktora tezim süresince müzisyenlerin zorlukla öğrendikleri incelikleri
aktarabilecekleri talepkâr öğrenciler bulunmamakta olduğu serzenişini sıkça ilk
ağızlardan duydum. Buna ek olarak makamsal müziğin bugününü anlamak adına
görüştüğümüz bu kişilerden en çok albüm yapan İnci Çayırlı ve Nesrin Sipahi’nin
okuduğu birçok eser bile makamsal değil tonal müzik mantığı ile bestelenmiş, plağa
alınmıştır. Bu durum ülkemizde geleceğin müziğinin tonal olduğu, makamsal olanın
ise geçmişe ait olduğu düşüncesini çağrıştırmaktadır. Halbuki biz müzikbilimciler
olarak bu kültürlenmeye yani tonal müzik altında kaybolmaya karşın çözümler
önerebilir, yapılmış başarılı sentezlerin bilinmesine destek olabilir ya da yerel tonal
müzik bestelerimizdeki makamsal özellikleri öne çıkararak kültürel kimliğimizdeki
devamlılığa dikkat çekebiliriz. Bugün makamsal müziğimizin öğretiminde ilk makam
rast makamı olması gerekirken2 yerine çargah görünümlü do majör olduğu bu müzikle
ilgilenen herkesin malumudur ve bu yanlış eğitim alışkanlığında Sayın Arel’in etkisi
olduğu bilinmektedir. Yine de çok nadir müzikbilimcilerimizden biri olarak Türk
Müziğinin sahiplenilmesi, arşivlenmesi yönündeki çabaları da herkesin takdirini
toplamıştır. Türk Müziğinin geleceğine olan inancı cesaret ve umut vericidir. Türk
Musikisi Kimindir ? kitabının sonsözünde de makamsal müziğimizin geleceği ve
Doğu-Batı sentezi konusuna aşağıdaki cümlelerle içerden ve insani bir değişim
öngören, umut eden bir kültür politikası önererek değinmiştir:
“Ben bestekârdan şu sıfatları isterim: (…) 3- Türk musikisini ve Garp
musikisini, her ikisinde bestekârlık yapabilecek kadar iyi bilmek. (…) üçüncü
şart biraz ağır görülebilir. Vakıa her milletin bestekârı kendi müziğini
öğrenmekle iktifa ederken (yetinirken) Türk bestekârının omuzlarına iki büyük
yükün birden yükletilişi fazla gibidir. Lâkin ne yapalım ki Türk bestekârının
Garp musikisinden alacağı feyizler bizi muvakkat (geçici) bir müddet için bu
külfete sevkediyor. Ne zaman o feyizler Türk musikisinin çevresine girerek
kendi mameleki (malvarlığı) olursa ancak o vakit Türk bestekârı da diğerleri
gibi kendi musikisini öğrenmekle iktifa (yeterli) edecektir.” (Arel, 1969: 224225)
Arel’in öngördüğü değişim modelini henüz tamamlanmamış hala geçerli
olabilecek bir rota olarak görmek yerinde olacaktır. Tonal ve makamsal müziğin daha
adil, estetik, derinlikli buluşması, birleşmesi geleceğimizi değiştirebilir. Bu dönüşüm
ve değişim zorunluluğunun ne zaman hangi şartlarda başladığını düşününce Osmanlı
2006'da EHESS Paris'te yapmış olduğum "Crise d'Identité Musicale en Turquie: Passage de Maqam Rast
à Cargah deguisé en C Majeur" başlıklı sunumda Rast makamı ve kimlik sorununun önemini farketmiş ve
farkettirmeye başlamıştım.
2
61
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
İmparatorluğunun sonunu dolaylı olarak hazırlayan Avrupa’daki gelişmelere göz
atmak gerekir. 1789 Fransız devriminin getirdiği ulusalcılık, batılı ülkelerce başlatılan
sanayileşme ve devamındaki hammadde ve pazar ararken yapılan sömürgeleştirme
dünyanın düzenini değiştirmekteydi. Bach’ın tanpere edilmiş klavyesiyle standartlaşan
ses aralıkları ve gelişen tonal müzik dili ise 100 yılını aşmış idi. Guiseppe Donizetti'nin
(1788 - 1856) İstanbul'a gelişinde içinden çıkılması gereken mesele müzik sistemi
açısından şu idi; tonal ve makamsal müzik dilleri arasında köprüler kurabilmek. Bu
mesele hala da müzik çevrelerini zorlamaktadır ve çalışmamızın temel tartışmasını
oluşturmaktadır. Makamsallıkla çoksesliliğin buluşturulması fikri birçok esere
sebebiyet vermiştir. Bu dünya ölçeğinde adil, yenilikçi ve estetik doğu-batı sentezi
yolu ideali, yaklaşık 250 yıldır aşılamamış zorluklar taşısa da denenmeye devam
edilmektedir ve bunda da kültürümüzün ve dünya kültürünün geleceği açısından elbette
çok büyük fayda vardır. Ferid Alnar, Yalçın Tura, Ruhi Ayangil ve farklı
yaklaşımlarda birçok isim bu alanda çalışmıştır. Popüler Türk müziğinin akorlardan
oluşan çoksesliliğinde ise makamsal beste akorların içinde eriyerek kaybolmuş, ismi de
söylenmez olmuştur hatta kimi şarkıların günümüzde bu bilinçle yapılıp yapılmadığı
belirsizdir. Aslında makamların bugün popüler-tonal müzikte yaşamaya devam ettiği
bu makamsal müzik üzerine çalışanlar tarafından yaygın olarak bilinmektedir. Örneğin
en popüler ve istikrarlı pop şarkıcılarından Tarkan Tevetoğlu’nun söylediği Sezen
Aksu bestesi "Gel gündüzle gece olalım" sözleriyle başlayan şarkı makamsal gelenekte
yazılmış Rast bir şarkıdan segâh sesi haricinde farksızdır ki o sesin kullanılması da
besteye ters düşmemektedir. Kayahan'ın çok popüler olmuş "Asırlardır yalnızım"
şarkısının Hicaz olarak değerlendirilebileceği, Sıla’nın kimi şarkılarının kürdilihicazkâr
yapısında besteler olması gibi birçok örnek verilebilir. Geçmiş, piyano, bateri, gitar
arasından dahi en azından nağmeli ezgi ve süslemelerle rengini belli etmektedir.
Görüşülen kişilerden Selma Ersöz de kimliğimizdeki makamsal devamlılığa ve
barındırdığı temel çelişkiye dikkatimizi çekmiştir.
"Bugünkü çocuklarda hep bir alaycılık, kendi kültürleri olan Türk Müziğini
beğenmeme görüyorum. Halbuki bakıyorsunuz en sevilen sanatçılardan
Kayahan'ın birçok parçası Hicaz." (Ersöz, 2009).
BATILILAŞMANIN, ENDÜSTRİLEŞMENİN ve İÇ GÖÇÜN GETİRDİĞİ
TEMEL DEĞİŞİMLER
Batılılaşma ve müzikte etkisi konusu çokça işlenmiş özellikle kültürel
dönüşümün ilk yılları, klasik batı müziğinle olan etkileşim bir çok tez ve ödevde yer
almıştır. Bu dönemi tekrar özetlemek yerine o çalışmalara ek olarak batılılaşma,
sanayileşme ve iç-göç arasındaki ilişkinin altını çizmek bu çalışma açısından daha
faydalı olacaktır. Paralel tarih anlayışıyla o yıllarda Osmanlı’nın aksine çöküş değil
genişleme dönemine girmiş batılı ülkelerde sanayileşme başlamış ve bunun en önemli
göstergelerinden biri kabul edilen “buharlı makine” icat edilmiş hatta yaygın bir
şekilde ve farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır3. İşte aynı yıllarda Osmanlı, batı
baskısı altında bağımsızlığını korumakta zorlanmaktaydı ve batı dünyasındaki
Hatta somut bir örnek vermek gerekirse Robert Fulton isimli bir Amerikalı buharlı makineyi gemilere
uyarlamış ve 1840 yılında ilk okyanus ötesi düzenli vapur seferleri başlatılmıştır (robertfulton.org).
3
62
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
maddesel alandaki bu gelişmelerin ardında kalmıştı. Akabinde müziği de dahil ederek
bir köklü değişime gerek duyulmuş, askeriyede geleneksel Türk Müziği çalgılarının ve
mehter marşlarının yerine toplu olarak batı enstrümanlarının ve yeni marşların gelişi,
batının 100 yıldan beri kullanageldiği tonal müzik aralıklarının kültürümüze baskın bir
şekilde girişi hep Osmanlı dönemindeki bu yıllarda gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle
sürekli geriden giderek devam eden modernleşme çabalarımız 19. yy ortalarında
başlamıştır. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş sırasında da kültürde batılılaşma
dönüşümü ilerlemiştir. Bir yandan da hakkını vermek gerekir ki batı kültürünün
ürünlerinin başarıları da (20. yy başında başlayan -ve içinde müzik olan- sinemayı da
dahil ediyorum.) bu büyümeyi sağlamlaştırmıştır. İçerde ise sanayileşmenin büyümeye
devam etmesi köyden kente göçü getirmiştir. Bu göçün sonucunda 50’li yıllarda
özellikle makamsal müziği birlikte icra eden, bestelerle büyüten ve içinde Rum ve
Ermenilerin ve şehirli Türklerin ağırlıkta olduğu musikişinas kesim kültür dünyasında
ve büyüyen şehirdeki sosyal yapıda çoğunluk olmaktan çıkmaya başlamıştır. Bu
müzikte pek etkin olmayan kültürlerin İstanbul’a yoğun bir şekilde gelmesiyle İstanbul
müziği yüzyıllar içinde oturmuş kültürel renginin belirginliğini 50-60 yılda
kaybetmiştir. Tüm kültürleri içinde eritebilen bir şehir kültürü olan makamsal müzik
diğer müzikleri içinde eritemez olmuştur. İncesaz kültürü geri planlara düşmeye
başlamıştır. Her şeye rağmen bugün bu müziğin kendine has niteliklerini ortaya
koyarsak yenilenen dünyada kendi yerini sürekli yeniden kazanmasını
sağlayabileceğimizi umut edebiliriz. Bu çıkışın müzikolog Arel’in bir gelecek hayali
olarak kurguladığı yolda yani iki müziği de öğrenip içselleştirmekle kendiliğinden
olabileceği düşüncesindeyiz. Böylesi bir yükseliş mümkündür çünkü Türk'ün binlerce
yıldır yaptığı en iyi şeylerden biri müzik yoluyla dünyayla iletişim kurmak olmuştur.
1950'LERDEN
BUGÜNE
FARKLILIKLAR
MÜZİĞİN
YAŞANIŞINDA
SOSYAL
Kısaca sıralayarak başlarsak; beraber bir makamsal disiplin içinde buluşup
müzik yapma ve öğrenme alışkanlığı, Türk olmayanlarla Türklerin birlikte müzik
üretimi ve paylaşımı, müzikte amatörlüğün hoş karşılanması ve yaygınlığı, müziğin
bazen Arap bazen Bizans kabul edilerek dışlanması, teksesliliğin bir özellik değil bir
aşağılama sebebi olarak algılanması toplumda müziğin yaşanışı ile ilgili son 50 yılın
temel konu başlıklarıdır. Şimdi bu maddeleri biraz açalım ki makamsal müziğe dair
iyiden iyiye seyrelen sosyal alışkanlıkların ayrımını yapabilelim.
Ev Toplantılarının Bitişi
Evlerde ya da dışarda toplanarak tek makamda bir saati aşan bir süre boyunca
fasıl yapılması ve bu fasıla hazırlanılması sosyal alışkanlıktan çıkmıştır. Bu
toplantılarda aynı zamanda toplumun hekimlik, hukuk öncelikli olmak üzere çeşitli
itibarlı meslek dalındaki insanların bir araya gelmiş olması ve etkileşimleri de
önemlidir. Kendisiyle yaptığımız görüşmelerden biliyoruz ki Alaeddin Yavaşça bu
toplantılarda müzikte ilerlerken bir yandan tıpta da önemli kişilerle bir arada olma
fırsatını yakalamıştır. O kuşağın büyüdüğü yaşlarda ise bu tür toplantıların toplumsal
alışkanlıktan iyice çıkmaya başladığı söylenebilir. Aynı dönemde iletişim
63
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
teknolojilerinin de toplumsal hayata girdiğini ve değişime hem olumlu hem olumsuz
etkileri ile girmiş olduğunu hatırlatalım.
Radyonun yaygınlaştığı 1940’lı yıllardan itibaren de radyo bünyesinde
oluşturulan “Erkekler Faslı”, “Kadınlar Faslı”, “Karma Fasıl Topluluğu”adlı
gruplar fasıl musikisini geleneksel düzeninden gitgide uzaklaşan bir biçimde
günümüze dek getirmişlerdir. Yine 20. Yüzyılın başında, sohbetlerle bezenen,
müdavimleri için bir sanat meclisi hüviyetindeki ev fasılları birçok bestekâr,
hanende ve sazende için buluşma zemini olmuştur (Ayangil, 1994:260).
Türk ve Gayri-Türk Birlikteliğinin Azalması
Yukarda bahsettiğimiz ev toplantıları bu müzik dilini doğal olarak kullanan
Rum ve Ermenilerin Türklerle bir aradalığını da devam ettirmiştir. Bu müzik
geleneğinde önceki kuşaklarda örneğin Ahmet Rasim (1864-1932) ve Tatyos Efendi
(1858-1913) dostluğu bilinmektedir. “Bu akşam gün batarken gel” adlı aksak usulü ve
uşşak makamındaki bestenin müziği kemanî Tatyos Efendi’ye sözleri ise Ahmet
Rasim’e aittir. Tanburi Cemil Bey (1873-1916) kayıtlarında Tatyos Efendi’nin
Hüseyni Saz Semaisini çalmayı tercih etmiştir. Bu birliktelikler Türk birliği altındaki
makamsal müziğin çokkültürlü yapısı ve batının doğulu uzantısıyla ilişkili rengi
açısından önemlidir. Bu makamsal dili bilen, hem ibadet hem de dindışı sosyal
alışkanlıklarında kullanan farklı kültürlerin birlikte müzik üretme durumu o yıllardan
bugüne gitgide gerilemiştir. Dünyanın ulus devlete geçmesi, birçok Rum, Ermeni ve
diğer Türk olmayanların kendi uluslaşma süreçlerini desteklemesi, imparatorluğun
çökmesi, ardından varlık vergisi ve 6-7 Eylül olayları gibi üzücü toplumsal olaylarla bu
birliktelik sürekli azalmıştır.4 Bu ayrılış istekleri devam etmektedir. Müziğimizde Hint
kökenli olmaları, yani makamsal müzik geleneğinden gelmeleri sebebiyle Çingenelerin
de büyük uyumu ve katkısı olmuştur. Yine de çokkültürlü yapının dışında
kaldıklarında sadece Çingenelerin icralarında bazen piyasa üslubu ve bozulmayı
görmek de mümkün olmaktadır. Kürtlerin bu müziğe diğer gruplara kıyasla uzak
olduğu söylenebilir. Arap kökenli vatandaşların bu müzik diline katkısı mutlaka
olmuştur ama bu konuda besteci isimlerinde Rum ve Ermeni ismi kadar görmek
mümkün değildir. Özellikle Ortodoks kültürdeki toplumların gündelik toplumsal
hayattan çıkması bu sentez dilinin rengi açısından bir azalma ve önemli değişim olarak
görülebilir.
Öte yandan kimi Levantenlerin bu toprağa ve müziğe bağlılığı günümüzdeki birçok kayıda ve notaya
ulaşmamızı sağlayan önemli bir etkendir. Ermeni asıllı kanun sanatçısı Agnes Agopian bu çalışmada
yararlandığımız sözlü tarih araştırmalarının ve röportajların destekçisi olarak Hamparsum’dan sonra bu
kez nota değil video kayıtlarıyla çokkültürülü makamsal ses mirasımızın geleceğe taşınmasında büyük
hizmette bulunmuştur.
4
64
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
Müzikte amatörlüğün önemi ve nakil açısından önemi
Ev toplantılarında profesyonel müzisyenler ve müzisyen olmayı planlayanların
yanında amatörlerin de bulunması bu müziğin sosyal geleneğindeki temel unsurlardan
biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğretimin resmi kurumlardan kaldırıldığı dönem
1926’dan 1976’ye dek uzanan uzun bir dönemdir. Bir dönem radyoda dahi
yasaklanmış olması müziğin nakli açısından ek zorluklara sebep olmuştur. Bu müzikte
sosyal yapı öylesine önemlidir ki kurumsal yapıların desteklemediği bu 50 yıllık
dönemde müzik geleneği amatör ve istekli kişilerle ustaların buluşması yoluyla,
dernekler ve ev toplantıları ile bugüne taşınabilmiştir. Ev toplantıları değilse de
dernekler, musiki cemiyetleri hala bu görevi sürdürmektedir.
“Bütün dünya musikisinin uğradığı bir kayıp vardır: amatörlük. (…)
Amatörlük yirminci yüzyıl başlarına kadar safiyetini ve heyecanını
koruyabilmiştir Osmanlı musiki hayatında. Bugün artık büsbütün unutulmuş
olan, aile çevresinde musiki icra etme geleneği de bu amatörce musiki zevkinin
bir uzantısıydı.” (Aksoy, 1997: 38).
Makamsal- şehirli müzik geleneğinin modern toplumda sahiplenilmemesi
Hüseyin Saadettin Arel’in ünlü “Türk Müziğini Türklere karşı müdafaa etmek”
sitemi görüştüğümüz kişilerde de açıkça ya da üstü kapalı olarak sıkça karşımıza
çıkmıştır. Rıza Rit (2008) bu durumu şu şekilde ifade etmiştir:
“Türk Musikisi senelerce Türklere karşı Türkiye’de savaş vermiştir. Benim
kanaatim bu… Türk Müziğine memleketimizde bazı kimselerin istihfafla
(küçümseme, hor görme, hafife alma) ile bakmaları acı.” (Rit, 2008).
Türk Müziğinin küçümsenmesi, böylece üzerine çalışılmaması, Osmanlı ya da Saray
diye isimlendirilerek dışlanması Türk Makam Müziği aleyhine olan ve yaşayarak
gördüğü yaygın tavırlardır ve yaygın argümanları aşağıda sıralamıştır:
“Biraz beni müzik adına üzen şu var. Türkiye’de bazı kimseler “Efendim tek
sesli musiki… (Böyle konuşan insanları taklit ederek yüzüne bir küçümseme
edası yerleştirerek söylüyor.) O, onun asli karakteri. Usûl zenginliği, makam
zenginliği, diyez-bemol zenginliği, düşündürücü, ağlatıcı, eğlendirici farklı
duygulara hitap eden eserlerin olması… Bir de Osmanlı Musikisi diye bir
söyleyiş var. Bu da hatadır. Bakınız 1299’da Osmanlı Devleti kurulmuştur.
Osmanlı Devleti kurulmadan evvel İran’ın Urmiye şehrinde Urmiyeli
Safiyüddin Türk Musikisine uygun eserler yapmıştır. Osmanlı devrinde Türk
Musikisi ileri gitmiştir. Neden Enderunlar var. O devirde musikiyi koruyan
icra eden padişahlar var. Öldürmeye geldiklerinde ney ile müdafaa etmeye
kalkmış kendini, makam icat etmiş. Bir acı tarafı da Türk Musikisini bir meze
gibi görmek, sadece içki sofrasında görmek… İçki sofrasında Türk Musikisi
dinlenebilir elbette ama bu müziği bir meze gibi görmek hatalıdır.” (Rit, 2008).
Kaldı ki Osmanlı diyerek bir kültürel zenginliği Türk Kimliğinden dışlamak
çelişkilidir. Selma Ersöz de bu müziğin dışlanmasından ve aşağı görülmesinden
şikâyetçidir ve bu tavrı sık sık gözlemlediğini belirtmektedir.
65
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
“İlkel buluyorlar, Arap müziği, saray müziği diyorlar, tek sesli diyorlar.
Bilmiyorum biz niye kendimizi küçümsüyoruz. Hep tenkit, hep alay,
goygoycular… Mozart da saraydaymış, hepsinde saray var. Onun olması bir
şey ifade etmiyor ki. Sarayı niye küçümsüyorlar anlamıyorum. Arap müziği
diyorlar. Ne münasebet! Dede Arap mıydı? Yunan müziği de diyorlar.
Birbirimizden etkilenmiş olabiliriz, normal. Bütün memleketler öyle. Yani
küçümsemek için bahane arıyorlar. Konservatuarda birbirimize giriyorduk batı
müziği yapanlarla. Mesela Suna Kan, Hoca (Münir Nurettin Selçuk) ile epey
takışmıştı.” (Ersöz, 2009).
Selma Ersöz Türk Müziğinin Devlet nazarında üvey evlat olarak görüldüğü ve
özellikle Münir Nurettin’in ölümünden sonra toplumda önemini daha fazla kaybettiği
görüşünde. Batı müziği ile bazı makamların buluşturulabileceği görüşünde ve buna
karşı değil.
İnci Çayırlı, bugünü değerlendirirken müzik kültürümüzün yeterince kişilikli olarak
ilerlemediği düşüncesindedir. Gelinen noktayı kültürel açıdan bir yenilgi gibi görüyor.
Kendi musikimize saygısızlık yapıldığı görüşünde.
“Değerlerimizi koruyamadığımız için bugüne geldik. Belki de gelmezdik.
Osmanlı penceresi Batı’ya açıldı. O pencere genişledi. Bu sentezi inkâr etmek
mümkün değil ama bizler de hicaz ninnilerle büyüdük. Bunu da kimse inkâr
edemez.” (Çayırlı, 2009)
Ne makamsal dilden ne de batı müziğinden vazgeçmeye gerek olmadığı ortak
kanı olarak karşımıza çıkıyor. Erol Deran da benzer bir şekilde toplumun kendi
kültürünü sahiplenmemesi, kültürel geçmişine saygı duymamasından şikâyetçi.
“Kendi kültürünü bu kadar anlamamaya çalışan, anlamayan demiyorum
anlamamaya çalışan ve kültürüne saygı duymayan bir millet olup çıkmasından
korkuyorum. Öyle mi diye düşünüyorum da düşünmek de istemiyorum. Şimdi
bizim müziğimiz o kadar zengin o kadar büyük olmasına rağmen şöyle bir
dinlemeye çalışırsanız ortada bir müzik yok. Klasik anlamdaki müziğimizin
çok daha güzel yerlerde olması lazımdı. Tabii ki devir icabı bir takım şeyler
yapılabilir, düşünceler tatbik olabilir, denemek lazım. Her şeyi denemek lazım.
Mesele anlayışla ilgili. Siz tanbur çalmazsınız da saksafon çalarsınız, kanunsaksafon ikilisi de olabilir. Bunların hiçbirinle ilgisi yok yani hiç kimsenin
böyle bir şeyle uğraştığı yok zaten.” (Deran, 2008).
Sadun Aksüt de üzülüyorum diyerek anlattığı bir konuşmada en kötüsünün
Erol Deran’ın gözlemlediği gibi merakın azalması olduğunu söylemiştir.
“O zaman dinleyicinin merakı vardı şimdi Türk Müziği öğrenmek üzere gelen
bir öğrenci merak etmiyor, araştırmıyor.” (Aksüt, 2009).Bu özgün sözlü tarih çalışmasının sonucu olarak şikayetlerin özeti makamsal
müziğimizin sahiplenilmemesidir. Doğu-Batı sentezinde ilerlenmesi konusu daha çok
benim tetiklediğim ama yine de konuşulan bir konu idi. Bu konuda yaşanmış
müzisyenler arası kutuplaşmalar, somut olaylar bu çalışmanın kapsamına alınmamışsa
da birçok vaka olduğunu söylemeliyim.
66
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
Batı müziği ile yapılacak karışımların bilinçli, bilgili kimselerce daha çok
yapılması elbette hepimizin ortak dileği.
“Batı’yı ve Doğu’yu iyi bilen bir kimsenin bu malzemeyi iyi kullanması
gerekir. Oraya üç batı sazı iki kanun koydum değil. İki müziği de bilerek
kullanacak insanlar lazım. Öyle makamlar var ki çokseslilik yapılır, bazıları
yapılamaz. Ama yapılabilenler de o kadar işlenmiş değil.” (Rit, 2008).
Düşüncemize göre en yapılamaz denen makamlarda dahi istendiği zaman
çokseslilik adına kısıtlı da olsa yapılacak denemeler ve düzenlemeler, tını (sound)
arayışları mümkündür, bazen de eserin bazı bölümlerinde bu karışımı denememek
müzik açısından daha zengin sonuçlar getirebilir ama sorun Erol Deran’ın da belirttiği
gibi buralara gelmeden çok önce bir yerlerdeymiş gibi görünmektedir. Rıza Rit’in de
belirttiği gibi kolayca işlenebilecek makamlar ve eserler dahi pek işlenmiş değil. Genel
olarak bakılırsa en temeldeki sorun makamsal müziğin sahiplenilmemesi hatta uzun bir
süre aşağı ya da Türk olmayan, üstelik halk müziğimizde de makamlar olmasına
rağmen halktan olmayan hatta halk düşmanı bir saraylı elit grubun müziği olarak
görülmesi-gösterilmesi ve dolayısıyla makamları merkeze koyan bir kültürel atağın
ciddiye alınarak desteklenmemesi, planlanmamasıdır. Görüşülen müzisyenler bu
küçümseyen yaklaşımlardan ortak bir rahatsızlık duyarak yaşamış ve bu müziği bu
şartlar altında icra etmişlerdir. Bu müziği ciddiye almadan tanımak mümkün değildir,
zaten makam ve usul zenginliğini kavramak o denli kolay da değildir. Diğer yandan da
batı müziğini bugün tanımaya gayret etmemek de bu müziğin bu devirdeki
mensuplarına uygun sayılamaz çünkü bu müzik esasında bir sentez müziğidir.
Cemil Meriç’in dediği gibi; “ne kendimizi tanıyoruz ne batıyı ve mağlubiyetimiz geniş
ölçüde bu gafletin eseri” (Meriç, 1985). Nesrin Sipahi ile uzun yıllar çalışmış kemanî
(1931-2007) Yavuz Özüstün 1990’larda Dergâh dergisinde Türk Müziğinin bugünkü
yerini benzer bir şekilde şöyle değerlendirmiştir:
“Türk Musikisi bugün çok daha mütekâmil bir musiki olabilirdi. Eğer ta işin
başında, çok ciddi bir Türk Musiki kültürü ile beraber Avrupa musikisi aynı
ağırlıkla okutulsaydı bugün Türk Musikisi başka bir musiki olacaktı. Çok iyi
hocalarla, çok iyi eğitimle öyle iyi müzisyenler yetiştirirdiniz ki, ama bu
müzisyenler kendi memleketlerinin musikisini bilmiyorlar! Bunun sonucu ne
olur? İşte bugünkü musiki olur!” (Özüstün, 1990)
Hüseyin Saadettin Arel’in öngördüğü gelişim ve değişimin temeli de bu idi;
Türk ve Batı müziğini aynı anda bilmek ve değerlendirmek hatta batı müziğini
kendimize ait bir müzikmişçesine sahiplenmek. Ne tuhaftır ki Türk müziğine do majör
kelepçesi takan teorisi, bu devrimci ve bir o kadar da külfetli görüşlerinden daha fazla
yayılmış ve sahiplenilmiştir. Bugünkü iletişim imkânlarıyla sadece batı değil dünyanın
tüm müziklerini tanıyıp onlardan da yararlanmak mümkündür. Emperyal bir müzik
üslubu olan bu müzik geleneğinin farklı kültürlere açık olması en az 1000 yıllık
geleneğinin devamıdır. Görüşmelerimiz ve diğer taranan görüşler ve gözlemlerimiz
bize müziğimizde henüz bu doğu-batı devriminin tamamlanmış olmadığını
düşündürmektedir.
67
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
MÜZİK İCRASINDAKİ FARKLILIKLAR
Yukarıdaki bölümde makamsal müzik geleneğimizin toplumda ve bireylerdeki
yaşanışı ve bu yönden değişimiyle ilgilendik. Bu bölümde ise daha teknik anlamdaki
müzikal değişimleri sunacağız.
Komalı seslerin önemi
Makamlardan başlayarak ilerlersek öncelikle bir makamdaki eseri icra
edeceksek şüphesiz gerekli tüm seslerin yerinde verilebilmesi gerekir. Bilindiği üzere
makamsal müziğimizde ne yarım ses ne de çeyrek sesle tarif edilemeyecek değerlerde
olan bazı seslere ihtiyaç vardır. Günümüzde bir uşşak ya da rast makamındaki eser
segâh sesini vermeden perdeli bir gitar ya da piyano ile çalındığında dinleyicide büyük
bir itiraz oluşmaz ama yanlıştır, eksiktir. Kulaklar bu aralıklardan vazgeçilmesine ne
yazık ki alışmıştır hatta bu sesleri algılatmaya çalışmak başlı başına bir iştir. Bugün
yapılan doğu-batı sentezi düzenlemelerde bu seslerden sürekli olarak vazgeçilmesi bu
azalmanın yerleşmesine sebep olmaktadır. Elbette akor mantığı ile çokseslilendirirken
ilk aşamada bunu yapmak mecburi gibidir fakat daha ötesinin de denenmesi bu sesleri
duyurmanın yollarının bulunması gerekmektedir.
Makam bilgisi
Kullanılan makam sayısı da önemli ölçüde azalmış ve kimi makamlar
günümüzde neredeyse hiç kullanılmaz olmuşlardır. Nihavend, kürdilihicazkâr gibi batı
müziğine daha kolay uyum sağlayabilen makamlarda ise daha fazla beste yapılmıştır.
Onca makamın yeniden aynı oranda bilinmesi düşünülmezse de on adet makamın
içselleştirilmesi bile yaygın değildir. On makamdan vazgeçsek bile 5 makam5 ve
çeşnilerinin her gün duyulan ezanlar sebebiyle içselleştirilmesi kolaylıkla olabilir.
Üstelik aynı makamlar, lâdini müzikte de yoğun olarak kullanılmıştır. Yani toplumun
her kesimi, her görüşten insanı için makamlarla tanışıklık kurmak anlamlıdır. Elbette
bir makamda uzun süre eser dinlenilmesi asıl tesirli olandır, ancak o zaman o makamla
daha yakından tanışma fırsatı bulunabilinir fakat bugün makamlara göre değil şarkılara
göre program yapıldığından makamı hissetme kavramı iyice tecrübeden uzak soyut bir
kavrama dönüşmüştür.6
Fasıllarda makamsal bütünlük
Fasıllar makamsal bütünlükle yapılmaz hale gelmiştir, hatta görüştüğümüz
birçok müzisyen bugün yapılan fasılları fasıl geleneğinin devamı olarak görmekte haklı
olarak zorlanmaktadır. Özel bir proje sayesinde eskiden olduğu üzere bir buçuk saatlik
süre boyunca tek makamla seyircili bir şekilde müzik yapıldığına, yirmiden fazla seans
boyunca şahit oldum. Bu tür gecelerde dinleyicinin ortak bir hal deneyimlediği
Saba, Uşşak, Rast, Hüzzam, Hicaz ve seladaki Hüseyni ile birlikte 6 makam her gün kulaklara
çalınmaktadır.
6
2009-2010 yıllarında yine Agnes Agopian’ın bir projesi olarak Nurettin Çelik’le 50 yıl önceki repertuar
ve sıralama ile 40-50 kişilik bir mekânda Reha Sağbaş ve Baki Kemancı katılımıyla fasıllar düzenlenmiş
ve tarafımdan kaydedilmiştir.
5
68
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
düşüncesindeyim. Fasıllarda 50 yıl önce kullanılan formların dahi bugün aranmıyor ve
icra edilmiyor oluşu da yapısal açıdan önemli bir farklılıktır. Terennümlü eserler ve
terennümün işlevi unutulmuşa benzemektedir.
Usûllerde azalma
Usûllerdeki değişim de öncelikle azalma kelimesi ile özetlenebilir durumdadır.
Hurşit Ungay’ın Türk Musikisinde Usuller ve Kudüm adlı çalışmasında 40’tan fazla
usûl velveleleriyle tarif edilmektedir. 1950’den sonraki dönemde sıkça çalınan
eserlerdeki usûller ise 10’u belki geçer. Bir bestecinin tek başına on’dan fazla ayrı usûl
kullanması da nadirdir. Görüştüğümüz çalgı sanatçıları meslek hayatlarının gündelik
pratiğinde büyük usûllerle pek de fazla ilgilenmeleri gerekmediğini samimi olarak
aktarmışlardır. Büyük usûldeki eserler dinleyici tarafından da pek rağbet görmez
olmuştur. Bu ritmik zenginliğin bugün farklı müzikal denemelerde kullanılmaması bir
kayıptır7. "Gider", "tartım", "yürük okumak" gibi terimlere gelince onlar da batı müziği
ile uğraşanlarca pek kullanılmamaktadır hâlbuki müziğin ritmik yönünü tarif etmekte
ve anlık yorumlamalarda hangi müziği yaparsanız yapın son derece kullanışlı
terimlerdir.
Meşk ve hafıza
Makamsal müziğin en temel iki konusu olan makamlar ve usûllere değindikten
sonra geleneksel eğitim yöntemi olan meşk’in geçirdiği değişime bakabiliriz. Meşk
yönteminin eğitimde esas yöntem olmaktan çıkışı son 50 yılın en temel
değişimlerinden biridir. Bu konuda Cem Behar’ın Aşk Olmayınca Meşk Olmaz adlı
çalışması birçok faydalı ayrıntıyı bir araya getirmiştir. Bu yöntemin notalı eğitim
varken artık tek yöntem olması elbette gerekli değilse de meşk yöntemi gözden de
çıkarılmamalıdır. Batı müziği öğrenirken de yer yer faydalı olabilecek, hafızayı
güçlendiren, müzik cümlelerini vücudun ezberine alarak eserleri birbirine bağlamayı
kolaylaştıran, doğaçlamalarda müzisyeni destekleyen kısaca bir müziğin
içselleştirilmesine büyük katkısı olan bu eğitim-öğrenim yöntemi gündemde
kalmalıdır.
Nakil zincirinin önemi
Meşk yöntemi sözlü kültürde bilginin ve üslubun nakledilmesinde merkezi bir
yere sahiptir. Batılılaşma sonrası artık yazılı kültüre geçmiş olsak da sözlü kültürü ve
onun aktarım yöntemlerinin kültürümüzün temel doğası olduğu gerçeğini görmezden
gelemeyiz. Hatta o yüzdendir ki sözlü tarih yöntemi kültürümüzün sosyalbilimsel
incelenmesi açısından çok uygun ve gerekli bir yöntemdir. Makamsal müziğimizle
uğraşan bir kişi bilgilerine, eserlerle ilgili yorumlarına güvenirken meşruiyetini hep
hocasının kimden meşk ettiği onun da kimden meşk etmiş olduğunda yani nakil
zincirindeki yerinde arar. Öte yandan incelediğimiz dönemde oto-didakt yani kendi
kendini herkese açık olan kaynaklardan tek başına araştırarak, çalışarak kendini
Bu alanda uygulamalı bilimsel bir projeye başlamaktayım ve sonuçlarını bir buçuk yıl zarfında
paylaşmak arzusundayım.
7
69
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
geliştirmiş kişilere rastladığımızdan hevesli kişilerin nakil zincirinde yer almış bir
ustadan meşk etmeden de bu müziğe vakıf olabildiğini söylemeliyiz.
Üslup
Üslup-tavır konusu ise yine meşkle aktarılabilen, kişinin seçimleriyle
belirlenen ve belki de zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin hatta çalgılar da değişse ve
hatta müzik dili bile değişse her şarta adapte edilebilecek bir soyut kavramdır, bir
anlayış ve ifade meselesidir. Makamsal müzikteki üslup ve kişisel tavır konusunun
doğu-batı sentezi yaparken de gözetilmesi karakterli bir gelişim için şarttır. Birçok
ustanın ses kayıtlarından yararlanıp bir dönem müziğinin genel üslubunu çözmek,
müzisyenlerin tavır farklılıklarını ayırt etmek, buradaki devamlılıkları görmek, kişinin
kendine yakın olanı ayrıştırması günümüzde çalışmaya istekli, meraklı ve analiz
yapmaya açık herkes için mümkündür. Bu açıdan bakıldığında pratikte müzik
yapanları, bu konu ile meşgul olduklarında birçok faydalı ayrıntı beklemektedir ve aynı
bakışla batı müziğinden de üslup-tavır-stil edinerek hem derinliği hem de temeli olan
karışımlar yapılabilir. Bugün ne yazık ki makamsal müzik geleneğimizde albenili
piyasa tarzı, köklü bir üsluptan daha bilinir durumdadır, buna da dikkat etmek
gerekmektedir.
Refakat
Yine meşk sırasında daha kolay aktarılabilecek öte yandan ustalarla birlikte
yapılan toplu icra süresince keşfedilebilecek önemli bir ayrıntı da refakat kavramında
gizlidir. Bu müzikal alışkanlık da meşk gibi her türden müzisyene faydalı olacak bir
kavramken unutulmaya yüz tutmuştur. Solist kişinin ya da çalgı sanatçısının anlık
hisleriyle bazı değişimlere gitmesi mümkündür ve bu durumlarda soliste eşlik eden
sazlar da aynı anda onunla uyumlu bir şekilde hareket edebilmelidirler ki refakatten
bahsedebilelim aksi halde anın ruhunu yakalayamayan makineleşmiş icralar artacaktır.
Günümüzde sazın solisti dinlemesi, gideri ondan alması, değişimlerine ayak uydurması
ikinci planda kalan bir alışkanlıktır. Hâlbuki bu da çağdaş bir bestenin
yorumlanmasında da devam ettirilebilecek, müzikal ifade açısından ve müziğin her an
her ortamda alacağı farklı boyutları yakalamak açısından değerli bir kavramdır. Sadun
Aksüt, Cüneyd Kosal, Erol Deran özellikle Vecihe Daryal'dan bu açıdan övgüyle
bahsederler.
Taksim - Gazel
Doğaçlamadan anlaşılan şeyin makamsallıktan uzaklaştığı görüşmelerimizde
sıkça bahsi açılan konulardan olmuştur. Makamsal ifade zenginliği, çeşni
kullanımındaki maharet yerini birçok örnekte batılılaşma ile gelen hız becerisine
bırakmıştır.8 Makamsal müzik dilinin bilinirliğinin ve yeniden üretilişinin gerilediği
açık olduğuna göre bu da onun doğal bir devamıdır. Fakat bu durumda adil ve estetik
bir doğu-batı sentezi yolu nasıl sağlanabilir? Sözle yapılan taksim olarak da
Tanburi Cemil Bey’in icrası, Şerif Muhiddin Targan’ın icrası ve metodu hız kazandırma yönündedir ve
elbette teknik gelişim müziğimizde yeni ve istenen birşeydir. Altını çizdiğimiz konu bu kazanımın
makamsal ifade marifetini ikinci plana atmak olarak yorumlandığında eksiltici olduğudur.
8
70
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
tanımlayabileceğimiz gazel ise artık bir solistin olmazsa olmaz özelliği olmaktan
çıkmıştır.
Çalgı
Toplumdaki çalgı seçimi de batılılaşma ve ardından sanayileşmenin
ilerlemesiyle piyano, gitar, elektro gitar, bas gitar, elektrikli piyano ve günümüzde midi
klavyelerle tonal müziğin araçlarına kaymıştır. Bu durumda kulağında makamsal
müziği sağlam bir şekilde bulundurmadıkça kişi bu müzikten gittikçe uzağa kayacaktır.
Belki de doğu-batı sentezi denemelerinde makamsal müziğin etnik çeşniden çıkıp
merkezde kalabilmesi çalgılardaki yeniliklere de bağlıdır ve perdesiz gitar ve perdesiz
bas gibi enstrümanlar önemli yeni seçenekler sunmaktadır9. Zaten çalgıların müzikal
ihtiyaçlara göre farklı tarzda kullanılmasının çok kolay adapte olunabilen bir konu
olduğunu yüzyıllardır görmekteyiz ve görmeye devam ediyoruz. Keman, klarnet hatta
trompetle makamsal müziğe tam eşlik gördüğümüz örneklerdir. Çalgı müziğinin
gelişmesi ise belki de bu sentez konusundaki en önemli ilerleme noktalarından biri
olabilir çünkü kimlik sorunları sebebiyle toplumda bölünmeler yaşanırken bazı gruplar
bazı eserlerden ve içeriğindeki mesajlardan dolaylı olarak da müzikal ifadelerinden
kendilerini uzak tutmayı tercih etmektedir. Makamsal müziğin ve tonal müziğin tüm
imkânlarının ve örneklerinin harmanlanmasında çalgı müziğinin önyargıları daha kolay
kırabileceği düşüncesindeyim ve günümüzde film müzikleri de bu tür üretimlere zemin
hazırlamaktadır.
YÖNTEM
Bu çalışmanın temel yöntemi sözlü tarih yöntemidir. Klasik tarih anlayışında sadece
belgeleri derleyip sonuç çıkarma yoluna öncelik vermiştir. Sözlü Tarih yöntemi
Herodot kadar eski bir yöntem olsa da günümüzde yeni yeni kabul görmektedir.
Amerika'da 2. Dünya savaşı sonrası yaygınlık kazanan yöntem ülkemizde son 10 yıldır
yeni yeni benimsenmeye başlanmıştır. Bu alandaki Türkiye’deki uzman isimlerden
Arzu Öztürkmen “hayat hikayeleri” boyutuna vurgu yapıyor ve geleneğin
aktarılmasındaki öneminin altını çiziyor.
Sözlü Tarih bilindiği gibi hayat hikâyeleri üzerinden geçmişi anlamaya ve
bugünü yorumlamaya yönelik bir yaklaşım olarak tanımlanıyor. (…) Aile
folkloru içinde “gündelik hayat anlatıları” dediğimiz bu tür 1980’lerden beri
folklor çalışmaları içinde özellikle geleneğin aktarımı çerçevesinde büyük ilgi
gördü ve gelişti (Öztürkmen, 2011:53).
Sözlü Tarih biraz da yazılı kaynakların araştırmacılar için yetersiz kaldığı belli
tarihsel dönemleri ve dönüşümleri bizzat yaşamış kişilerin kendi yaşam
öykülerinden yola çıkarak araştırılması ve incelenmesiyle başladı. Diğer bir
9
Sentezi kolaylaştırıcı ve teşvik edici bir enstrüman tasarlayıp yaptırdım ve geliştirme aşamasındayım.
71
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
deyişle, sözlü tarih, kendi bilgisini belli temalar etrafında derlenen yaşam
öykülerinden üretti. (Öztürkmen, 2002:116)
Klasik tarih anlayışının içinde üzerine eğilinmeyen gündelik hayata dair
ayrıntılar, makro olayların insan hayatındaki yansımaları öne çıkmış oldu. Yakın
tarihin bu yöntemle kaydedilip anlaşılmaya çalışılması yakın geleceğin değişimine etki
etmek için de farklı bir fırsat sunar. Sözlü Tarih geleceğe ilişkin ipuçları toplamamıza
destek sağlar.
BULGULAR
Makamsal müziğin geçirdiği son 50-60 yıllık değişim sosyal algı ve müzikal
icra açısından ayrıntılandırılmıştır. Gelecekte makamsal müziğin kişilikli bir şekilde
yaşatılmaya devam etmesinin ve bu anlayışla icra edilmesi ve doğu-batı sentezi
yapılmasının toplumda pek de sahiplenilmeyen bir yönelim olduğu kanaatinin bu
müziğin emektarları arasında yaygın olduğu ortaya konmuştur. Bu rotanın
sahiplenilmesi durumunda sosyal ve müzikal olarak ne tür ayrıntıların gözetilmesi
gerektiği başlıklar halinde ortaya konmuştur.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Cemil Meriç'in dediği gibi istesek de istemesek de batılılaşacaktık.
Cumhuriyetimiz ise istese de istemese de bu kültürün yani makamsal müziğin
Osmanlıcasının tarihsel devamlılıktaki doğal mirasçısıdır. Kişisel olarak ise bu
üretimde payı olan her ulustan ve gruptan kişinin de bu ses mirasını sahiplenmesi
beklenir. Öte yandan batılılaşma ve içgöçün getirdiği sosyal yapı değişikliği özellikle
son 50-60 yılda yepyeni şartlar ortaya koymuş ve makamsal müzik dilinin üslubunu ve
merkezdeki konumunu sarsmıştır
Yaşanmış tüm değişimlerin ardından, bu müzikle uğraşmış kişilerin haklı
karamsarlığını tespit etmişken makamsal müziğimizi gözeterek doğu-batı sentezinde
derinleşmenin ortak bir ülkü olarak tekrar canlanmasını beklemek fazla iyimserlik
sayılabilir. Ekonomik açıdan bakıldığında da günümüzde kültür endüstrisindeki
pastadan pay alamayan herhangi bir kültürel tavrın uzun soluklu olması zaten maddi
gerçekler sebebiyle beklenemez. Öte yandan Türk toplumunda hem makamsal hem
tonal dilin gitgide yerleştiği, ikisinden de toplumca vazgeçemediğimiz, içselleştirmiş
olduğumuz başka bir gerçektir. O halde makamsal dilimizin özelliklerini gözeten daha
bilinçli ve kaliteli çağdaş üretimler neden hedeflenmesin?
Bu derinlikli karışımın, bu kültür devriminin mümkün olması hem müzik
eğitiminde, hem kişisel bilgilenmede, müzisyenlerin ve müzikseverlerin kendi
zevklerini geliştirmesi, hem Avrupa’yı Amerika’yı hem de Azerbeycan’dan
Hindistan’a dek uzanarak makamsal müzik dünyasını merak etmesi, orta ve uzak asya
müzik kültürlerini anlamaya çalışması önkoşulu ile mümkündür.
“Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet. Kitaptan değil kitapsızlıktan
korkmalıyız. Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini
72
Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin Ardından Çözüm Önerileri
tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük
mirasına dayanarak inşa etmek. İşte, en doğru yol.” (Meriç, 1985:96)
Bu rotada Türk sanat Müziği, Türk Halk Müziği, Rock Müziği, Jazz Müziği,
Klasik Batı Müziği ile ilgilenenler olarak toplu bir şekilde makamsal dünyayı ve doğubatı sentezini merakla keşfedip omuz omuza yol alabileceğimiz konusundaki
iyimserliğimizi yine Cemil Meriç'in bir dizesiyle gerçekçiliğe değiştirmek bizi belki
daha karanlık ama doğru adımları atmak için daha sağlam bir zemine götürecektir:
“Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helak eden ne ahlaksızlık, ne
bencillik, ne kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz.”
(Meriç, 1985:112)
KAYNAKÇA
Aksoy, Bülent. (1997). Kayıp Musikiler, I. İstanbul Müzik Şenliği “Kayıp Musikiler”
Paneli konuşma metni.
Arel, Hüseyin Saadettin. (1969). Türk Musikisi Kimindir, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul.
Ayangil, Ruhi. (1994). Fasıl Başlığı, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 3,
Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul.
Behar, Cem. (2006). Aşk Olmayınca Meşk Olmaz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Kutluğ, Yakup Fikret. (2000). Türk Musikisinde Makamlar, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul.
Meriç, Cemil. 1985 – 35. Baskı (2010). Bu Ülke - Bütün Eserleri 2, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Ungay, Hurşit. (1981). Türk Musıkisinde Usûller ve Kudüm, Türk Musikisi Vakfı
Yayınları.
http://www.musikidergisi.net/?p=1480 Yenilikçi Bestecimiz Yavuz Özüstün adlı
röportaj-makale. İncelendiği son tarih 30 Ekim 2012.
Öztürkmen Arzu (2011). Sözlü Tarihin Poetikası: Anlatı ve Gösterim, Edebiyatın
Omzundaki Anlam: Edebiyatın Tarihle İlişkisi Üzerine Yazılar, İletişim
Yayınları, İstanbul.
Öztürkmen Arzu & Joanna Bornat, (2009). Oral History, Encyclopedia of Women’s
Folklore and Folklife, Greenwood Publishing Group.
GÖRÜŞMELER
Aksüt, Sadun. (2009). Osmanlı-Türk Müziği Sözlü Tarih Projesi Arşivi Kişisel
Görüşme ve Video Kayıtları.
Çayırlı, İnci. (2010). Osmanlı-Türk Müziği Sözlü Tarih Projesi Arşivi Kişisel Görüşme
ve Video Kayıtları.
73
Şenalp, T.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.58-74
Deran, Erol. (2008). Osmanlı-Türk Müziği Sözlü Tarih Projesi Arşivi Kişisel Görüşme
ve Video Kayıtları.
Ersöz, Selma. (2008). Osmanlı-Türk Müziği Sözlü Tarih Projesi Arşivi Kişisel
Görüşme ve Video Kayıtları.
Rit, Rıza. (2008). Osmanlı-Türk Müziği Sözlü Tarih Projesi Arşivi Kişisel Görüşme ve
Video Kayıtları.
Not: Yazar bu doğrultuda 2007 ve 2012’de Kültür Banlığı destekleriyle iki adet 52
dklık eğitici belgesel hazırlamış ve rast makamıyla elektronik müziğin, hicaz makamı
ile caz müziğinin buluşturulmasını ele almıştır. Doğu-Batı müzikleri arasında geçişi
kolaylaştırıcı özel bir enstrüman tasarlayıp yaptırmıştır. Makamsal müziğimizin
zenginliğini ortaya koyan bir müzik bankası projesi üzerinde çalışmaktadır.
74
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
w
www.rastmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00017
KANUNDA
DA SES SİSTEMİ SORUNLARI ÜZERİNE
BİR ARAŞTIRMA
Serkan GÜNALÇİN1
ÖZET
nde kullanılan sabit perdeli sazlardan kanunun
Bu çalışmada, Türk Mûsikîsi’nde
perde düzeninin Türk Mûsikîsi ses sitemine uygunluğu ve bu sisteme bağlı olarak Türk
Mûsikisi perdelerini ve Türk Mûsikîsii makamlarını seslendirmedeki başarı düzeyi
incelenmiştir. Öncelikle farklı yapımcıların kanunları mandal sayıları ve mandal
yerleşim aralıkları bakımından incelener
erek, günümüzde kanunda kullanılan mandal
düzeneği örneklenmiştir. Bu mandal düzeneğinden elde edilebilecek
edileb
aralık değerleri ile
Türk Mûsikîsi perdelerinin ve Türk Mûsi
ûsikîsi’nde makam oluşumunda kullanılan dizi
dörtlü ve dizi beşlilerin aralık değerleri karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmalar tüm
ahenklerde yapılarak, kanunda göçürm
ürme konusunda karşılaşılan sorunların da
belirlenmesi amaçlanmıştır.
Sonuçta
ta konuya ilişkin tespit edilen sorunların
çözümlenebilmesi için çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Türk Mûsikîsi ses sistemi,
si
kanunda perde düzeni, kanun akordu,
kanunda göçürme.
A STUDY IN TUNING SYST
STEM PROBLEMS OF KANUN
ABSTRACT
In this study, the ability of thee kânun being one of the fix-tuned musical
instruments in Turkish music in playing
ng the sounds of Turkish microtonal system and
Turkish music maqams, is analyzed. Before
B
analyzing various kânuns made by
different manufacturers, luthiers were
re examined to determine a sample pitch
mechanism. This mechanism’s pitch values
va
were used to compare the values of
intervals and microtones in Turkish mic
microtonal system with intervals and pitches
played by the kânun. These comparisons
ons were made for all Turkish Music tones in
order to analyze the transposition ability
ity of kânun. Consequently some suggestions
have been made that offer solutions to problems observed during the evaluation
process.
Keywords: Turkish microtonal system, tuni
tuning system of kânun, tuning of kânun,
transposition on kânun.
1
Öğr. Gör. Serkan GÜNALÇİN, Gazi Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı / TÜRKİYE
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
GİRİŞ
Kânun, iki elin işaret parmaklarına takılan mızraplarla, tellerine vurularak
çalınan, tek ezgili bir melodi çalgısıdır. 2 “Kânun” kelimesi Rauf Yekta Bey’e göre
Arapça’ da “kaide, şekil örnek “ anlamına gelmektedir.3 Gazimihal’ e göre (1961) ise
kânun kelimesi yunanca kökenlidir . 1 Yılmaz Öztuna “kanun” kelimesinin Arapça’da
yasa kelimesinin çoğulu anlamındaki “kawânîn” kelimesinden geldiğini
belirtmektedir.4
Kanunun ortaya çıkışı ile ilgili bilgiler 12. yüzyıla dayanmaktadır. İbn Gaybî
Abdülkadir Meragi kanunun Eflatun tarafından bulunduğunu, İbn Hallikan ise sazın
Farabi’ nin icadı olduğunu yazılı eserlerinde belirtmişlerdir. Ancak Farabi Kitab-ül
Musiki al-Kebir isimli kitabında kanundan bahsetmemektedir.5 Evliya Çelebi,
seyahatnâmesinde kanunun icadını Ali Şah adlı bir kişiye atfetmiştir. 6
Kanunun günümüzde kullanılmakta olan şekline ilişkin Meragalı
Abdülkâdir’in edvârında yaptığı açıklamalardan 14. yüzyılda kullanılan kânunun
bugünkü şekline yakın olduğu anlaşılmaktadır.7 Ahmedoğlu Şükrullah 15.yüzyıl
başlarında edvârında kanunun yamuk bir şekle sahip olduğunu belirterek, kanunu
kullanıldığı müziğin seslerini veremeyen çalgı olduğu düşüncesiyle kâmil olmayan
çalgılar sınıfında değerlendirmiştir.4 Gazimihal bu durumu kânunda 20. yüzyılın
başlarına kadar mandal düzeneğinin bulunmamasına bağlamaktadır. 1Kanunda mandal
düzeneğinin ilk olarak 1870 ile 1880 yılları arasında kullanıldığı tahmin edilmektedir.4
Kanun mandalları, mandal tahtasının üzerine tellerin altında duracak şekilde
yerleştirilen ve üst bölümleri tellere temas eden metal parçalardır. Mandal düzeneği
kanuna ilk uygulandığı yıllarda perde başına iki veya üç mandal yerleştirilerek
kullanılmıştır. Sonraki yıllarda perde başına dokuz mandal kullanılmıştır. Günümüzde
ise bir perdeye ondan fazla mandal yerleştirilen kanunlar üretilmektedir.4
Kanunda mandal düzeneğinin günümüzdeki kullanım biçimini örneklemek
amacıyla; Ankara, İstanbul, İzmir ve Konya illerinde kanun üretimi yapan on kanun
yapımcısının kanunları incelenmiştir. Bu incelemede; Kaba Acemaşîrân, Kaba Çargâh,
Acemaşîrân, Çargâh, Acem, Tiz Çargâh, Tiz Acem perdelerinde bitişik, diğer
perdelerde ayrık olarak yerleştirilen bir mandal düzeneği tespit edilmiştir. Mandal
sayıları; bitişik olan mandallarda on iki adet olup, ayrık olan mandallarda 8 ile 10 adet
arasında değişmektedir. Kanunun, her perdede yer alan tüm mandalların sol taraftaki
altı adedi kalkık, diğer mandalların tamamı yatık olacak şekilde akort edilmesi
düşünülmüştür. Tablo 1’ de farklı yapımcıların ürettikleri kanunlardaki mandal
sayıları görülmektedir. Kaba Çargâh ve Bûselik perdeleri arasında gösterilen mandal
sayıları diğer sekizlilerde aynıdır.
Gazimihal (1961). Mûsikî Sözlüğü. İstanbul : Milli Eğitim Basımevi.
Yekta, R. (1986). Türk Musikisi. (Çev.Orhan Nasuhioğlu). (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık. s.93
4
Öztuna, Y. (2000). Türk Musikisi Kavram ve Terimleri Ansiklopedisi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi
Başkanlığı Yayınları.
5
Sarı , A. (2012). Türk Müziği Çalgıları. (1. Basım). İstanbul : Nota Yayıncılık.s.95 ,s.103,s.126.
6
Mutlu, Ü.(1988). Kanun Metodu. İzmir: Ermat Marbaa. s.9
7
Bardakçı, M. (1986). Maragalı Abdülkadir. (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık. s.105
2
3
76
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Tablo 1: Farklı Yapımcıların Ürettikleri Kanunlarda Mandal Sayıları
Kalkık
Mandal
Yatık
Mandal
Kalkık
Mandal
Yatık
Mandal
Kalkık
Mandal
Yatık
Mandal
Kalkık
Mandal
Yatık
Mandal
Bûselik
Yatık
Mandal
Dügâh
Kalkık
Mandal
Rast
Yatık
Mandal
Acem
Aşîran
Kalkık
Mandal
Hüseyni
Aşîran
Yatık
Mandal
Kenan Özten
Ejder Güleç
Ataç Sevil
Saadettin Sandı
İbrahim Bakım
Ömer Akpınar
Ömer F.
Kurşunel
Salih Kuru
Salim Özer
Yegâh
Kalkık
Mandal
Kaba
Çârgah
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
4
3
3
3
3
3
3
6
6
6
6
6
6
6
3
2
2
2
2
2
3
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
6
4
4
4
4
4
4
4
6
6
6
6
6
6
6
3
2
3
3
3
3
3
6
6
6
6
6
6
6
3
2
2
2
2
2
3
6
6
6
6
6
6
4
3
6
6
3
2
6
6
6
6
6
6
4
4
6
6
3
2
6
6
2
2
Kanun yapımcıları tarafından altılı mandal düzeneği olarak tanımlanan bu
düzenekte, altı mandal 100 cent’lik bir aralık bandında 16,66 centlik aralıklarla
yerleştirilmektedir. Şekil (1). Bu tespitler kanunun 72 eşit aralıklı tampere sisteme
sahip bir çalgı olduğunu ortaya koymaktadır. 100 cent değerindeki bu aralık icrâda
Küçük Mücennep aralığının karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Bitişik Mandallar
Ayrık Mandallar
Şekil 1: Kanunda Altılı Mandal Düzeneği
Kanunda Türk Mûsikisi ses siteminde yer alan ve çeşitli makamlara göre
farklılaşan perdeleri seslendirebilmek önemli ölçüde kânunun mandal düzeneğine
bağlıdır. Mandal düzeneği ve akort kânundan elde edilen sesleri etkileyen iki önemli
öğedir.
Ses sistemi bir ulusun müziğinde kullanılan seslerin ve bu seslerin oluşturduğu
dizilerin tümü olarak tanımlanabilir. 8 Ses sistemlerindeki gelişimler insanlık tarihi
boyunca devam etmiş ve günümüzde de devam etmektedir. Müziğin sayısal olarak
ifade edilmesine yönelik çalışmalar Pythagoras (M.Ö. 540-510) ile başlamıştır.
Pythagoras’ ın ifade ettiği ses dizisi en eski dizi olarak adlandırılmaktadır. Ancak ona
atfedilen dizinin M.Ö. 1800 civarında Babillilerden kalma tabletlerde lir akortlarında
görüldüğü bilinmektedir.9
Zeren, A. (2008). Müzikte Ses Sistemleri. (2. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık. s.3
Can, M. C. (2000). Batı Müziğinde Oniki Eşit Aralıklı Tampereman ve Alternatif Ses Sistemi Arayışları.
G.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt:20, Sayı:2, Sayfa:111-126.
8
9
77
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Pythagoras dizisinde sesler 3/2 frekans oranına sahip olan yaklaşık 702 cent
değerindeki beşli aralıkların birbirlerine eklenerek yeni seslerin bulunmasıyla
oluşmaktadır. 16. yüzyıldan sonra Pythagoras dizisindeki üçlü altılı aralıkların çok
sesliliğe uygun olmadığı düşüncesiyle bu aralıklarda değişiklikler yapılarak doğal
entonasyona uyum gösteren aralıklar tercih edilerek “Doğal Sistem” adı verilen ses
sistemine yönelimler gerçekleşmiştir. 16. yüzyılın sonlarında doğal sistemin
transpozisyon ihtiyaçlarına cevap vermemesi nedeniyle “Orta Ton Sistemi”
geliştirilmiştir. Orta Ton sistemi beşli aralıkların tampereman yolu ile düzenlenmesi
neticesinde oluşmaktadır ve bu sistem 12 eşit aralıklı tampere sistemin hazırlayıcısı
niteliğindedir. Bu sistem de ancak belirli tonlarda iyi sonuçlar vermesi nedeniyle terk
edilmiştir. 12 eşit aralıklı sistem ilk olarak 1596 yılında Çin Prensi Tsai-Yu ve 1635
yılında Mersennne tarafından açıklanmış, ancak bu sistemin tam olarak benimsenmesi
Almanya’ da 1800’lü, İngiltere’de ise 1850’li yıllarda olmuştur. Bu sistemde
aralıkların doğal olmaması daima eleştirilmiş ve yeni sistem arayışları devam etmiştir.
19. yüzyıldan günümüze kadar bir oktavı 13, 19, 24, 31, 43, 50, 53 ve 72 eşit aralığa
bölen farklı tampere sistemler geliştirilmiş ancak yaygınlık kazanamamışlardır.8
Türk Mûsikîsi, makam müziği kuramcıları tarafından tarih boyunca perde
sayıları farklılık gösteren çeşitli ses sistemleriyle açıklanmaya çalışılmıştır.
Safiyyüddîn Abdülmümin Urmevî, Abdülkâdir Merâgi, Kantemiroğlu,
Nâsır
Abdülbâki Dede, Hâşim Bey, Rauf Yektâ Bey, Hüseyin Saadettin Arel, Suphi Ezgi,
Salih Murat Uzdilek bu değerli makam müziği kuramcıları arasında sayılabilir.10
Türk Mûsikisi tarihinde nazariyat alanında sistematik olarak ilk incelemeler
Safiyyüddîn Abdülmümin Urmevî’ nin Kitâbü’l Edvârı ile başlamıştır. Urmevi’ den
sonra aynı düşünceler doğrultusunda yapılan ilk çalışma Abdülkâdir Merâgi’ ye aittir.
Safiyyüddîn Abdülmümin Urmevî ve Abdülkâdir Merâgi kendilerinden önce yaşamış
olan kuramcılardan Far’abi, İbn-i Sina ve El Kindi’ nin bilgilerinden istifade ederek
sistemci okul olarak adlandırılan bu okulu oluşturmuşlardır. Sistemci okulun etkileri
yaklaşık yedi yüz yıl sürmüştür. 11
Safiyyüddîn Abdülmümin Urmevî’ nin açıkladığı ses siteminde bir sekizli
17aralığa bölünmektedir. Sistem insan sesi sınırları düşünülerek iki sekizli aralığında
açıklanmıştır. Seslerin bulunuşu tel bölünmeleriyle açıklanmıştır. Safiyyüddîn ‘e göre
bir sazın üzerine gerilen tel ikiye, üçe ve dörde bölünerek sekizli, beşli ve dörtlü
aralıklar oluşmaktadır. Daha sonra bu bölünmeler çeşitli oranlarda devam ederek tüm
perdelere ulaşılmaktadır. 17 aralıklı sistem Şekil 1’de Arel-Ezgi- Uzdilek sistemindeki
değiştirici işaretler kullanılarak gösterilmiştir. Bu sistem pek çok kuramcı tarafından
benimsenmiş, önemsiz farklarla tekrarlanmış ve 19. yıl sonlarına kadar geçerliliğini
sürdürmüştür.12
20. yüzyıl başlarında Rauf Yekta, Suphi Ezgi, Hüseyin Saadettin Arel ve
Suphi Ezgi’ nin yaptığı çalışmalarla Türk Mûsikisi’ nde 24 eşit olmayan aralıktan
oluşan ses sistemi geliştirilmiştir. Bu sistem ilk olarak Rauf Yekta Bey tarafından
açıklanmıştır.13 Rauf Yekta Bey bu sistemi Yunan müziğinde “Mükemmel Sistem” adı
Yahya Kaçar, G. (2009). Türk Mûsikîsi Rehberi. (1. Basım). Ankara: Maya Akademi.
Kutluğ, Y. F.(2000).Türk Musikisinde Makamlar. İstanbul:Yapı Kredi Yayınları. s.26
12
Tura, Y.(1988). Türk Musikisinin Meseleleri. (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık .s.174, s.185
13
Akdoğu, O. (1991). Türk Mûsikîsi Nazariyatı Dersleri. Ankara : DSİ Basımevi.s.XII, s.10.
10
11
78
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
verilen diziye dayandırmıştır ve Fârabi’ nin bu diziyi eserlerinde açıkladığını
savunmuştur.
Şekil 2: 17 Aralıklı Ses Sistemi 11
Rauf Yekta Bey aralıkları açıkladıktan sonra 24 eşit olmayan aralıktan oluşan ses
dizisini Türk esas dizisi olarak “Türk Mûsikisi” adlı çalışmasında dizek üzerinde
göstermiştir. Bu dizi Şekil 3’ te gösterilmiştir. Rauf Yekta Bey ana dizi olarak Rast
dizisini kabul etmesi nedeniyle bu dizinin perdeleri olan Segâh ve Irak perdelerini
arızasız perde olarak kabul etmiştir. Dizideki değiştirme işaretleri Rauf Yekta Bey’ in
sisteminde kullandığı işaretlerdir. Rauf Yekta Bey dizide perdeleri adlandırmamıştır.
Rauf Yekta Bey’ in açıkladığı aralıklar ve değiştirme işaretleri Tablo 2’de
gösterilmiştir.14
Şekil 3: Rauf Yekta Bey’e Göre Esas Türk Dizisi3
Tablo 2: Rauf Yekta Bey’e Göre Türk Mûsikîsi’ nde Kullanılan Aralıklar15
Aralığın Adı
Aralığın Cent
Diyezi
Bemolü
Değeri
Pisagor Koması
23.46
66.76
a
--d
f
q
e
r
w
Limma-Pisagor
Koması
Limma
90.22
Apotom
113.69
Minör Ton
180.45
-----
-----
Majör Ton
203.91
------
------
Yekta, R. (1986). Türk Musikisi. (Çev.Orhan Nasuhioğlu). (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık.
s.50,58,59.
15
Yekta, R. (1986). Türk Musikisi. (Çev.Orhan Nasuhioğlu). (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık.
s.50,58,59.
14
79
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
20. yüzyılın ikinci yarısında Saadettin Arel’ in kaleme aldığı Türk mûsikîsi
Nazariyatı Dersleri” adlı yazı dizisinin Mûsikî Mecmuası’nda yayınlanmasıyla birlikte
Rauf Yekta Bey’in sistemine göre görüş farklılıkları taşıyan bir nazariyat anlayışı
benimsenerek kullanılmaya başlanmıştır. 16 Arel Sistemi’ nde aralık isimleri ve
değiştirme işaretleri Rauf Yekta Bey’ e göre farklıdır. Arel Bakiye aralığından bir
Pisagor koması kadar eksik olan aralığı Eksik Bakiye olarak adlandırmıştır, ancak bu
aralık için bir değiştirici işaret önermemiştir.15 (Tablo 3).
Tablo 3: Arel–Ezgi-Uzdilek Sistemine Göre Türk Mûsikîsi’nde Kullanılan Aralıklar15
Aralığın Adı
Aralığın Cent
Değeri
23.46
Diyezi
Bemolü
Fazla
Aralığın
Simgesi
F
j
Bakiye
B
90.22
k
Küçük
Mücennep
Büyük
Mücennep
Tanini
S
113.69
K
180.45
T
203.91
e
f
g
q
w
l
r
t
Arel sistemi 24 eşit olmayan aralıktan oluşmaktadır. Dizide Rauf Yekta’ nın
sisteminden farklı olarak Segâh ve Irak perdeleri arızalı perde kabul edilerek değiştirici
işaretlerle gösterilmişlerdir. Arel perdelerin elde edilmesini tel bölünmeleriyle
ilişkilendirmiştir. Şekil 4 ‘te Arel sisteminde yer alan perdeler isimleri ve aralık
değerleriyle gösterilmiştir (Şekil 4). Bu sistem Saadettin Arel, Suphi Ezgi ve Salih
Murat Uzdilek tarafından savunulduğu için kısaca Arel-Ezgi –Uzdilek sistemi olarak
adlandırılmaktadır. 15
Şekil 4: Arel Ezgi-Uzdilek Sistemine Göre 24 Aralıklı Ses Sistemi17
Türk Mûsikisi’ nde kullanılan 17 ve 24 aralıklı ses sistemlerinin ortak özelliği
perdelerin elde edilmesinin doğal beşli aralığına bağlı oluşudur. Tel bölünmeleriyle
ilişkilendirilen perde bulma yönteminde, tüm sistemlerde açıklanan sekizli aralıktan
sonra frekans oranı 3/2 olan ve sekizliden sonra en uyumlu aralık olduğu belirtilen
doğal beşli aralığı elde edilmektedir. Türk Mûsikisi tarihi boyunca tüm kuramcılar bu
16
Akdoğu, O. (1991). Türk Mûsikîsi Nazariyatı Dersleri. Ankara : DSİ Basımevi.s.XII, s.5-10, s.VII
17
Akdoğu, O. (1991). Türk Mûsikîsi Nazariyatı Dersleri. Ankara : DSİ Basımevi. s.38.
80
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
aralığın önemini vurgulamışlar ve perdelerin elde edilmesinde bu aralığı veya onun
çevrimi olan tam dörtlü aralığını esas almışlardır. Bu nedenle bu sistemler de birer
Pythagoras sistemidirler. Pythagoras sisteminin en başarılı yanı melodik yapıda çok
uyumlu olmasıdır. Örneğin 12 eşit aralıklı sistemin kullanıldığı batı müziğinde keman
icracıları Pythagoras dizisine uygun icralar gerçekleştirmekte, 12 eşit aralıklı tampere
sisteminin seslerinden uzaklaşmaktadır. Sistemin zayıflığı ise Pythagoras sisteminin
açık oluşudur. Beşlilerin birbirlerine eklenmesi şeklinde tarif edilen beşli zinciri
başlangıç sesine ulaşamamaktadır.18 12 eşit aralıklı tampere sistemi, Pythagoras
sistemi beşli zincirinde 12. beşli ile ilk ses arasındaki farkın kapanması için tüm
beşlilerin bir miktar daraltılmasıdır. Bu fark 23.46 cent değerindedir ve Pythagoras
koması olarak adlandırılmaktadır. Sistemin kapanması her beşlinin 1.95 cent
(23,46/12) daralması ile mümkün olabilmektedir. 19 Yalçın Tura Türk Mûsikîsi’nin
Meseleleri adlı eserinde açık sistemlerin ancak eşit aralıklarla kapatılabileceğini
belirtmektedir. Ancak Tura’ ya göre 17 aralıklı sistem açık bir sistem gibi görünse de
icrâ sırasında Mücennep aralığındaki değişimlerle uygulamada kapalı bir sistemdir. 20
Günümüzde geçerliliğini koruyan Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi Türk Mûsikîsi
icrâsını tam olarak ifade edememektedir. Bu ifade sorunu Küçük Müceneb ve Büyük
Mücennep aralıklarının bazı makamlarda farklı icrâ edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu
farlılıklarla ortaya çıkan perdeler ses sistemlerinde yer almamasına rağmen icrâcılar
tarafından duyumsal olarak bilinmektedir. Bu perdeler Türk Mûsikîsi icrâsında
uzmanlaşmış kişilerden veya bu kişilerin icrâlarının dinlenilmesi yoluyla
öğrenilmektedir.
Arel-Ezgi-Uzdilek Sistemi dışında Türk Mûsikîsi için önerilen ancak
uygulamaya geçmemiş olan farklı ses sistemleri de bulunmaktadır. Gültekin Oransay’
ın 29, Ekrem Karadeniz’ in 41, Erol Sayan’ ın 30, Ozan Yarman’ ın 79 perdeli ses
sistemleri bu öneriler arasında yer alabilir. Bununla birlikte Arel-Ezgi-Uzdilek Sistemi,
açıklanışında böyle bir tanım olmamasına rağmen aralıkların koma sayılarıyla ifade
edildiği 53 eşit aralıklı bir tampere sistem olarak anlatılmakta, değiştirme işaretleri
koma değerleriyle ilişkilendirilmektedir. 21
Ayhan Zeren doğal dizilerin oluşumunu Türk Mûsikisi tarihindeki kuramlarda
olduğu gibi tel bölünmeleri ile açıklamıştır. Zeren’ e göre tel bölünmelerinde elde
edilen aralıklar uyum derecelerine göre çeşitlenmektedirler. Yeni elde edilen aralıklar
birbirine eklenmesi ve çıkarılmasıyla aralık sayıları artarak 53 adet ses dizisi ortaya
çıkabilmektedir. Zeren bu dizilerin içerisinde en verimli olanının 24 aralıktan
oluştuğunu, 29 aralıktan sonra perde artışının insan kulağını rahatsız edecek sesler
ortaya çıkardığını ve dizi veriminin düştüğünü belirmektedir. Zeren’ göre Türk Müziği
genel dizisi kendisinin de en verimli olarak değerlendirdiği günümüzde kullanılan 24
aralıklı dizidir.22
Can, M. C. (2001). Müzikte Tam Beşli Zincirleri ve Pythagoras Dizileri. G.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi.
Cilt:21, Sayı:2, Sayfa:143-159.
19
Yavuzoğlu, N. (1996). Türk Müziğinde Tanpereman. s.25.
20
Tura, Y.(1988). Türk Musikisinin Meseleleri. (1. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık. s.124.
18
21
Yarman, O. (2008). Türk Makam Müziği’nde nazariyat-icra örtüşmezliğine bir çözüm: 79sesli düzen. İTÜ Dergisi. Cilt : 5, Sayı :2, Sayfa: 23-.
22
Zeren, A. (2008). Müzikte Ses Sistemleri. (2. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık. s.52,53.
81
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
METODOLOJİ
Bu çalışmada öncelikle kanunun Türk Mûsikîsi sistemine göre akort edilmesi
sağlanmıştır. Daha sonra Arel-Ezgi-Uzdilek sistemindeki perdelerin frekans değerleri,
kanundan elde edilebilen perdelerin frekans değerleriyle karşılaştırılarak farkları
hesaplanmıştır. Sonraki aşamada,
Arel-Ezgi-Uzdilek sistemine göre makam
oluşumunda kullanılan dizi dörtlü ve dizi beşlilerinin aralık değerleri, ( Çargâh,
Bûselik, Kürdî, Rast, Uşşak Hicaz, Müstear, Nişâbur, Sabâ dörtlüleri ve Pençgâh,
Segâh, Hüzzam, Nikriz, Ferahnâk beşlileri) bu dizi dörtlü ve dizi beşlilerin altılı
mandal düzeneğine göre kanundan elde edilebilen değerleriyle karşılaştırılmıştır.
Küçük Mücenneb ve Büyük Mücennep aralıklarının farklılaşması nedeniyle icrâda
farklılık gösteren (Uşşak ve Sabâ dörtlüleri, Hüzzam beşlisi) dizi dörtlü ve dizi
beşlilerin oluşturduğu aralıkların örneklenebilmesi için, Türk Mûsikîsi’nin diğer bir
sabit perdeli sazı olan tanburda virtüöz bir sâzende olarak tanınan Necdet Yaşar’ın
icrâlarında seslendirdiği aralık değerleri kullanılmıştır. Bu çalışmada yapılan
karşılaştırma ve ölçümlerle kanunun Türk Mûsikisi perdelerini seslendirmedeki başarı
düzeyinin ölçülmesi amaçlanmıştır. Sayısal değerler cent olarak ifade edilmiştir. Bu
değerler Karll Signell’in Tanbûri Necdet Yaşar’ın icrâlarını yansıtan ölçümlerden
alınmıştır.
Kanunun Türk Mûsikisi Ses Sistemine Göre Akort Edilmesi
Kanûndan elde edilen perdelerin Türk Mûsikîsi ses sistemine uygunluğunun
incelenmesi öncelikle kanunun bu sistemdeki aralık değerlerine göre akordunu gerekli
kılmaktadır. Kanunda akort edilen perdeler Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminde değiştirme
işareti almayan perdelerdir (Tablo 4). Bu perdeler; bir ses kaynağından 440 Hz
frekanslı ses alınarak tam dörtlü veya tam beşliler yardımıyla, akort cihazlarıyla veya
bilgisayar destekli akort programları kullanılarak akort edilebilir. Söz konusu cihaz ya
da programlar 12 eşit aralıklı tampere sisteme uygun olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle
Türk Mûsikisi perdelerinin tampere sistemden farkları hesaplanarak (Tablo 5), kânun
bu farklara göre akort edilmelidir. Bu hesaplama Türk Mûsikisi’nde kullanılan
aralıkların 12 eşit aralıklı tampere sisteme göre gösterdiği farklılıklara dayanmaktadır.
12 eşit aralıklı tampere sistemde tam dörtlü aralığı 500, tam beşli aralığı ise 700 cent
değerindedir. Türk Mûsikîsi’ndeki aralık değerleri ise tampere sistemden farklıdır.
Türk Mûsikisi’nde kullanılan tam beşli 701,96 tam dörtlü ise 498,04 cent değerindedir.
Oktav aralığı ise her iki sistemde de 1200 cent değerindedir.
Neva perdesinin 440 Hz frekanslı sese karşılık gelmesinden dolayı kanun
akorduna bu perdeden başlanır. Bu perdenin söz konusu frekansı karşılaması için akort
cihazı ya da akort programı ekranında ibrenin “ 0 “ konumunda olacağı şekilde akort
edilmelidir. Daha sonra bu perdeden yararlanılarak diğer perdeler doğal dörtlü,
doğal beşli aralıklar oluşturacak şekilde akort edilmelidir. Akordun doğal beşli ve
dörtlülerle yapılabilmesi için akort cihazı ya da akort programı ekranında ibrenin
göstermesi gereken değerler Tablo 6’ da gösterilmiştir. Bu hesaplamalarda aralıkların
akortlanmasında inharmonisite23 nedeniyle oluşabilecek farklılıklar hesaba
İnharmonisite pratikte bir telde oluşan armoniklerin birbirinin tam katı olma durumlarının telin
yapısına bağlı olarak bozulabilmesidir. Bu durum dörtlü, beşli ve oktav akortlarında farklılaşma ihtiyacı
hissettirmektedir. (Berg, 2005).
23
82
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
katılmamıştır. İnharmonisitenin dikkate alınması akla doğal sistemi getirmektedir.
Ancak Türk Mûsikisi ses sistemi Pythagoras sistemine uygunluk göstermektedir.
Tablo 6: Kanunun Akordunda Kullanılması Gereken Değerler
Perdelerin Harf
Akort Yapılırken Kullanılması
Kânunda Akort
Notasyonuna Göre
Gereken Değer (cent)
Edilen Perdeler
Simgesi
Tîz Muhayyer)
E6
+1.96
Tîz Gerdâniye
D6
-1.96
Tîz Acem
C6
-5.87
Tîz Hüseynî
B5
+3.91
Tîz Nevâ
A5
0
Tîz Çargâh
G5
-3.91
Tîz Bûselik
F#5
+5.87
Muhayyer
E5
+1.96
Gerdâniye
D5
-1.96
Acem
C5
-5.87
Hüseynî
B4
+3.91
Nevâ
A4
0
Çârgâh
G4
-3.91
Bûselik
F#4
+5.87
Dügâh
E4
+1.96
Rast
D4
-1.96
Acem Aşîrân
C4
-5.87
Hüseynî Aşîrân
B3
+3.91
Yegâh
A3
0
Kaba Çârgâh
G3
-3.91
Kaba Bûselik
F#3
+5.87
Kaba Dügâh
E3
+1.96
Kaba Rast
D3
-1.96
Kaba Acem Aşîran
C3
-5.87
Kaba Hüseynî
B2
+3.91
Aşîrân
Kaba Yegâh
A2
0
BULGULAR
Kanundan Elde Edilen Perdeler
Tablo 7’de Arel-Ezgi–Uzdilek sistemine göre Türk Mûsikîsi perdelerinin aralık
değerleri kanundan elde edilen değerlerle karşılaştırılmıştır. Tabloda yegâh ve Nevâ
arasındaki perdeler gösterilmiştir. Diğer oktavlarda kanunun mandal tahtasının
daraldığı tiz bölge dışında (Tiz Nevâ - Tiz Muhayyer) değerler değişmemektedir.
Tablo 7. Türk Mûsikîsi Perdelerinin Aralık Değerleriyle Kanundan Elde Edilen Değerlerin
Karşılaştırılması
83
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Türk Mûsikîsi
Perdeleri
Nevâ
Dik Hicaz
Hicaz
Nim Hicaz
Çargâh
Dik Bûselik
Bûselik
Segâh
Dik Kürdî
Kürdî
Dügâh
Dik Zirgüle
Zirgüle
Nim Zirgüle
Rast
Dik Geveşt
Geveşt
Irak
Dik Acem Aşîran
Acem Aşîran
Hüseynî Aşîran
Kaba Dik Hisar
Kaba Hisar
Kaba Nim Hisar
Yegâh
Aralık Değeri
(cent)
1200
1176.54
1109.78
1086.31
996.09
972.63
905.87
882.40
815.65
792.18
701.96
678.49
611.74
588.27
498.04
474.58
407.82
384.36
317.60
294.13
203.91
180.45
113.69
90.22
0
Kânundan Elde Edilen
Aralık Değeri (cent)
0
1183.34
1096.09
1079.43
0
979.43
0
889.20
801.96
785.30
0
685.30
598.27
581.38
0
481.38
394.13
377.47
310.79
0
0
187.25
100
83.34
0
Fark
(cent)
0
6.80
13.69
6.88
0
6.80
0
6.80
13.69
6.88
0
6.81
13.47
6.89
0
6.80
13.69
6.89
6.81
0
0
6.80
13.69
6.88
0
Karşılaştırma sonucunda değiştirme işareti ile gösterilmeyen perdeler kanunda
Türk Mûsikîsi ses sistemine uygun olarak akort edildiğinde tam olarak elde
edilmektedir. Tablo 2 incelendiğinde diğer perdeler için yaklaşık 7 cent’ lik ve 14
cent’lik farklar belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu farklar kânunda Fazla,
Bakiye ve Küçük Mücennep aralıklarının tam olarak seslendirilememesinden
kaynaklanmaktadır.
Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Kanunda seslendirilebilen; Çargâh, Bûselik, Kürdî, Rast, Uşşak Hicaz,
Müstear, Nişâbur, Sabâ dizi dörtlüleri ve Pençgâh, Segâh, Hüzzam, Nikriz, Ferahnâk
dizi beşlilerinin aralık değerleri Türk Mûsikîsi ses sistemindeki değerleriyle
karşılaştırılmıştır. Tüm incelemeler kanunun göçürme olanaklarının da araştırılması
amacıyla Türk Mûsikisi’nde kullanılan tüm ahenklerde gerçekleştirilmiştir.
Türk Mûsikîsi’nde esas olarak kabul edilen ahenk Bolâhenk olarak
adlandırılmaktadır. Bu ahenkte 440 Hz frekanslı ses Nevâ perdesi olarak kabul
84
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
edilmektedir. Türk Mûsikîsi’nde insan sesleri tenor, bariton, bas, soprano, mezzo
soprano, alto gibi sınıflandırılmadığı için her farklı ses için başka bir ahenk
kullanılmaktadır. Bu ahenkler isimlerini karşılıkları olan neylerden almaktadırlar.24 Bu
ahenkler Bolâhenk ahengine göre pestlik durumları belirtilerek aralık simgeleriyle
Tablo 8’ te gösterilmiştir.
Tablo 8. Türk Mûsikisinde Kullanılan Ahenkler22
Ahenk
Bolâhenk Ahengine Göre Pestlik Durumu
Bolâhenk
Bolâhenk Mabeyni
B
Sipürde
T
Müstahsen
T+B
Müstahsen Mabeyni
T+K
Kız neyi
T+K+S
Kız neyi Mabeyni
T+K+S+B
Mansur
T+K+S+T
Mansur Mabeyni
T+K+S+T+B
Şah
T+K+S+T+T
Davud
T+K+S+T+T+B
Davud Mabeyni
T+K+S+T+T+K
Bolâhenk Mabeyni, Sipürde Mabeyni, Müstahsen Mabeyni, Kız Mabeyni,
Mansur Mabeyni, Davud ve Davud Mabeyni ahenklerinde bazı dizi dörtlü ve beşliler
Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminde ver olmayan perdelere gereksinim duyulması nedeniyle
seslendirilememektedir.
Yapılan karşılaştırmalardaki nota yazımı ilgili aralığın seslendirilebilmesi için
kanunda kullanılan perdelere göre yapılmıştır. Hesaplamalarda ayrık mandallardaki
yatık mandal adedi incelenen kanunlar içerisinde çoğunluk arz etmeleri bakımından;
Neva ve Dügâh için üç, Hüseynî Aşîran ve Bûselik için iki, Rast için dört adet olarak
kabul edilmiştir.
a)Aralıkları Uygulamada Farklılık Göstermeyen Dörtlü ve Beşliler
Bu bölümde Türk Mûsikîsi icrâsında ses sistemindeki değerleriyle farklılık
göstermeyen Çargâh, Bûselik, Kürdî, Rast, Hicaz dörtlüleri ile Segâh, Müstear, Nikriz,
Pençgâh, Ferahnâk beşlilerinin aralık değerleri bu dörtlü ve beşlilerin kanundan elde
edilebilen değerleriyle karşılaştırılarak nota üzerinde gösterilmiştir (Şekil 5-16)
Bu karşılaştırmalarda Hicaz dizi dörtlüsündeki artık ikili aralığı değiştirme
işareti gereksinimlerine göre S /A12 /S , B/A13/S, S/A13/B şeklinde kullanılmıştır.
Hicaz dizi dörtlüsünde artık ikili aralığının A12 ve A13 olarak değişim
gösterebileceğini dile getirmektedir.25
24
Özkan, İ.H. (2007). Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri. (8.Basım). İstanbul: Ötüken Neşriyat.s.87.
25
Özkan, İ.H. (2007). Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri. (8.Basım). İstanbul: Ötüken Neşriyat. s.52.
85
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 5 : Bolâhenk Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
86
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 6 : Bolâhenk Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
87
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 7: Sipürde Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
88
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 8: Müstahsen Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
89
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 9: Müstahsen Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
90
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 10: Kız Neyi Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
91
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 11: Kız Neyi Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
92
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 12: Mansur Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
93
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 13: Mansur Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
94
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 14: Şah Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
95
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 15: Davud Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
96
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 16: Davud Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
b)Aralıkları Uygulamada Farklılık Gösteren Dörtlü ve Beşliler
Bu bölümde Türk Mûsikîsi icrâsında aralıkları icrâcılar tarafından duyumsal
olarak belirlenen ve farklı icrâ edilen Küçük Mücennep ve Büyük Mücennep aralıkları
nedeniyle kuramsal değerlerine göre değişiklik gösteren Uşşak, Sabâ ve Hüzzam
çeşnilerinin aralık değerleri kânundan elde edilen aralık değerleriyle karşılaştırılarak
nota üzerinde gösterilmiştir (Şekil 17-28). İcrâda kullanılan değerler için Karl L.
Signell’ in Necdet Yaşar’ın kullandığı Küçük Mücennep ve Büyük Mücennep
aralıklarını örneklediği ölçümlerden yararlanılmıştır (Tablo 9).
Tablo 9. Küçük ve Büyük Mücennep Aralıklarının İcra ve Kuramdaki Değerleri 26
Aralığın Kullanıldığı Ses
Bölgesi
Dügâh –Segâh (K)
Çargah- Hisar (S)
Neva – Hisar (S)
Aralığın Kuramsal Değeri
(Cent)
180.45
113.69
113.69
Aralığın İcrâdaki
Değeri (Cent)
145
143
143
Signell, K. L. (2006). Makam-Türk Sanat Musikisinde Makam Uygulaması (Çev: İlhami Gökçen). (1.
Basım). İstanbul: Yapı Kredi yayınları. s.147.
26
97
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 17: Bolâhenk Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 18: Bolâhenk Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 19 : Sipürde Akordunda Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
98
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 20: Müstahsen Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 21: Müstahsen Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 22: Kız neyi Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler**
Şekil 23: Kız neyi Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
99
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Şekil 24: Mansur Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler*
Şekil 25: Mansur Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
100
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Şekil 26: Şah Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 27: Davud Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
Şekil 28: Davud Mabeyni Ahenginde Kanundan Elde Edilen Dörtlü ve Beşliler
101
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
SONUÇ
ürk Mûsikisi perdelerinin tamamını hatasız
Altılı mandal düzeneği kanunda Türk
olarak seslendirebilmeyi olanaksız kılmaktadır. Kanunda Arel-Ezgi-Uzdilek sistemine
göre Türk Mûsikîsi’nde kullanılan perdelerin ancak %29’u hatasız elde
edilebilmektedir. Tüm perdelerin %21’i 14 yaklaşık cent’lik
cent
ve %50’si yaklaşık 7
cent’lik farklılıklarla seslendirilebilmektedir.
29%
Hatasız Seslendirilen Perdeler
50%
Yaklaşık 14 cent Farkla
Seslendirilen Perdeler
21%
nunda Seslendirilebilme Oranları
Şekil 29: Türk Mûsikisi Perdelerinin Kanunda
Türk Mûsikîsi’nde makamların yapısını oluşturan dörtlü ve beşli dizilerinin
kanunda
nunda seslendirilmesinde perdelerde olduğu gibi farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
çıkm
Bu
farklılıklar Tablo 4’ de dizi dörtlülerin ve dizi beşlilerin aralık değerlerine göre
özetlenmiştir. Tabloda görüldüğü gibi ancak
ak Çargâh, Bûselik ve Kürdî dizi dörtlüleri
hatasız seslendirilebilmektedir. Diğer çeşnilerde 0 ile 42 cent arasında değişen hatalar
görülmektedir. Tablo 11 ve tablo 12’ de tüm ahenkler için kanunun dörtlü beşli
dizilerinin aralıklarını seslendirmedeki başarı düzeyi ortalama hatalara göre
gösterilmiştir. Tabloda Bolahenk, Müstahsen
hsen Mabeyni, Mansur ve Davud ahenkleri
diğer ahenklere göre daha düşük hata ile sesle
slendirilebilmektedir.
Tablo 10. Ahenklere Göre Ortalama Seslendirme Hataları
Ahenk
Bolâhenk
Bolâhenk Mabeyni
Sipürde
Müstahsen
Müstahsen Mabeyni
Kız Neyi
Kız Neyi Mabeyni
Mansur
Mansur Mabeyni
Şah
Davud
Davud Mabeyni
Ortalama Hata (cent)
nt)
6.21
8.14
7.55
7.53
6.06
5.64
9.01
6.02
10.40
8.02
6.04
7.85
102
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Tablo 11 : Kanûnda Seslendirilen Dizi Dörtlü ve Dizi Beşlilerin Türk Müziği Ses
Sisteminden Farklılıkları
Müstahsen
Mabeyni
----------------13.69/0/13.69 ----------------0/13.69/13.69 -
Kız Neyi
Mansur
0/0/0/
13.69/13.6
9/0
0/0/13.69
13.69/13.69/0 13.69/0/13.69 13.69/0/0
13.69/6.86/6
Rast(T/K/S) 0/6.86/6.81
0/6.86/6.88
.88
Hicaz(S/A1 6.88/13.76/6. 6.88/13.76/6. 13.69/13.76/
2/S)
88
81
6.88
Segâh(S/T/ 6.81/0/6.80/1 6.88/13.69/6. 6.88/0/7.11/
K/T)
3.69
86/0
0
Müstear
13.69/6.88/6. 0/6.81/6.86/1 0/6.88/7.11/
(T/S/K/T)
80/13.69
3.69
0
Nişâbur(K/
----------------S/T)
6.89/6.88/0
6.86/6.81/0
Nikriz(T/S1 0/6.88/13.76/ 0/6.88/0.07/6 ----------------2/A/S)
6.88
.81
Pençgâh(T/
----------------T/K/S)
0/0/6.89/6.89 0/0/6.86/6.81 Ferahnâk(S
----------------/T/T/K)
6.88/0/0/6.89 6.81/0/0/6.86 Uşşak(K/S/
8.93/10.76/13
T)
8.93/8.93/0
.69
8.93/8.93/0
Sabâ
8.93/8.93/5.7 8.93/10.76/2. ----------------(K/S/S)
3
76
Hüzzam(S/ 6.81/0/5.73/1 6.88/13.69/10 ----------------T/S/A)
.06
.93/3.90
-
0/0/0
0/6.89/6.8
8
6.81/0.07/
6.88
6.88/0/6.8
0/13.69
0/6.88/6.8
0/13.69
6.80/6.88/
0
0/6.81/0.7
7/6.88
0/13.69/6.
80/6.88
6.88/0/13.
69/6.80
4.80/4.80/
0
4.80/4.80/
5.73
6.88/0/5.7
3/6.84
Bolâhenk
Çargâh
(T/T/B)
Bûselik(T/B
/T)
Kürdî
(B/T/T)
0/0/0
0/0/0
Sipürde
0/0/0
13.69/13.6
9/0
0/6.86/6.8
1
6.88/13.76
/6.88
6.81/0/6.8
6/0
13.69/6.88
/6.86/0
6.89/6.88/
0
0/6.88/13.
76/6.88
0/0/6.89/6.
88
6.81/0/0/6.
89
8.93/8.93/
0
8.93/8.93/
5.73
6.81/0/5.7
3/6.85
Şah
Davud
0/13.69/13
0/6.88/6.88
.69
13.69/13.6
0/13.69/13.69 9/0
13.69/0/13.69
13.69/6.80/13
.69
6.88/0.07/6.8
8
6.88/13.69/6.
88/13.69
0/6.81/6.80/0
6.89/6.88/0
13.69/6.88/0.
07/6.81
13.69/0/6.80/
6.81
6.88/13.69/0/
6.80
8.93/4.76/13.
69
8.93/4.76/2.7
6
6.81/0/5.73/1
2.58
0/0/0
0/6.89/6.8
8
0/3.12/6.8
8
6.88/0/6.8
9/0
0/6.88/0/6.
89/0
6.80/6.88/
13.69
------------------0/13.69/6.
80/6.88
6.88/0/13.
69/6.88
5.46/5.46/
0
5.46/5.46/
5.73
6.88/0/2.8
0/4.04
Tablo 12 : Kanûnda Seslendirilen Dizi Dörtlü ve Dizi Beşlilerin Türk Müziği Ses
Sisteminden Farklılıkları
Bolâhenk
Mabeyni
Müstahsen
Kız Neyi
Mabeyni
Mansur Mabeyni
Davud Mabeyni
Çargâh (T/T/B)
13.69/0/13.69
0/13.69/13.69
0/0/13.69
13.69/0/13.69
0/0/0
Bûselik(T/B/T)
0/13.69/13.69
0/13.69/0
0/0/0
0/13.69/13.69
---------------------
Kürdî (B/T/T)
13.69/0/13.69
13.69/0/0
13.69/13.69/0
13.69/0/13.69
13.69/13.69/0
Rast(T/K/S)
0/6.80/6.88
13.69/6.80/6.88
13.69/6.86/6.88
Hicaz(S/A12/S)
13.69/3.12/6.81
6.81/0/6.80/13.
69
9.78/16.59/6.88
13.69/10.00/6.81
0/6.86/6.81
13.69/10.00/13.
69
6.88/13.69/6.80/0
6.88/0/6.89/0
0/6.81/6.80/0
0/6.88/6.89/0
0/6.80/6.81
6.88/10.00/13.6
9
6.88/0/6.88/13.
69
0/6.88/6.80/13.
69
13.69/6.81/6.80/0
0/6.88/6.89/0
6.80/6.81/0
6.80/6.88./0
6.80/6.81/0
--------------------
--------------------
6.89/6.88./13.69
13.69/9.78/16.59/6
.88
--------------------
--------------------
0/0/6.80/6.88
13.69/0/6.80/6.88
-------------------13.69/0/6.80/6.
81
13.69/0/6.80/6.81
--------------------
Segâh(S/T/K/T)
Müstear
(T/S/K/T)
Nişâbur(K/S/T)
Nikriz(T/S12/A/
S)
Pençgâh(T/T/K/
S)
6.88/0/6.89/0
103
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
Ferahnâk(S/T/T/
K)
6.81/0/0/6.80
25.59/11.90/13.
Uşşak(K/S/T)
69
Sabâ (K/S/S)
-------------------Hüzzam(S/T/S/A
)
--------------------
6.88/13.69/0/6.80
6.88/0/13.69/6.
80
6.88/13.69/0/6.80
--------------------
8.93/8.93/0
42.25/42.47/0
25.59/11.90/13.69
25.59/25.59/0
8.93/8.93/5.73
--------------------
--------------------
-----------------------
--------------------
25.59/11.90/2.80
6.81/13.69/10.63/9
.62
--------------------
Araştırma sonucunda kanunun mandal düzeneğinin Türk Mûsikisi’nde
kullanılan perdelerin ve aralıkların hatasız seslendirilmesine imkân vermediği
görülmektedir. Bu sorunun çözülebilmesi için öncelikle mandal düzeneğinde Fazla,
Bakiye ve Küçük Mücennep aralıklarının tam olarak seslendirilebileceği mandallara
ihtiyaç vardır. Bu yaklaşım eşit bölünmeli mandal düzeneği anlayışının terk edilmesi
anlamına gelmektedir. Şekil’ 30 da söz konusu mandalların yerleşimine yönelik bir
şema görülmektedir. Bu şemada yalnızca Fazla, Bakiye ve Küçük Mücennep aralıkları
için mandal yerleşimleri önerilmiştir. Şemadaki sayısal değerler söz konusu aralıkların
değerlerini cent olarak ifade etmektedir.
Şekil 30 : Fazla, Bakiye ve Küçük Mücennep Aralıklarına Göre Bitişik ve Ayrık
Mandallar
Bu aşamada Fazla ve Bakiye mandalları arasında kalan Arel-Ezgi-Uzdilek
sisteminde Eksik Bakiye olarak adlandırılan fakat seslendirilebilmesi için bir
değiştirme işareti önerilmeyen bir aralıkla karşılaşılmaktadır. Bu nedenle Şekil 30’de
bu bölgedeki mandallar kesik çizgiyle gösterilmiştir. Bu aralıkta kullanılacak olan
mandal sayısı önceki bölümde örneklendiği üzere değerleri icracı tarafından duyumsal
olarak belirlenen Küçük Mücennep ve Büyük Mücennep aralıklarındaki değişimlere
bağlıdır.
Eksik Bakiye aralığını; önerdiği 30 perdeli ses siteminde Erol Sayan
“Glissando” Bölgesi olarak tanımlamaktadır. Ancak bu bölgenin seslendirilmesini
icrâcıya bırakmakta ve kanunda bu bölgede perde olmasından dolayı
seslendirilemeyeceğini savunmaktadır. (Sayan, 2010, s.335)
Bu çalışmada bu bölgeyi örneklemek için kullanılan sayısal değerler sabit bir
frekansı işaret etmektedir. Ancak bu bölgedeki perdelerin icrasında ezginin hareketine
göre değişimler olduğu bilinmektedir. Perde ölçümüne dayalı çalışmalar ezgi
hareketleriyle ilişkilendirilerek yapılırsa daha açıklayıcı sonuçlara varmak mümkün
olabilir. Eksik Bakiye bölgesi içerisine yerleştirilecek olan mandalların yerlerinin ve
sayısının kesin olarak belirlenmesi ancak bu şekilde yapılacak araştırmalar sonucunda
mümkün olabilir.
104
Günalçin, S.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.75-106
Araştırma sonucunda mandal düzeneği ile ilgili tespit edilen bir diğer sorun ise
göçürmelerde mandal sayılarının yetersiz kalmasıdır. Bolâhenk Mabeyni ve Kız
Mabeyni akortlarında Uşşak, Mansur Mabeyni ve Davud mabeyni akortlarında Uşşak
ve Sabâ dizi dörtlülerinde ortaya çıkan 25, 28 ve 42 centlik büyük hatalar bu nedenle
oluşmaktadır. Bu sorunun çözümü kanunun tüm perdelerindeki mandalların bitişik
olarak düzenlenmesiyle sağlanabilir (Şekil 32). Göçürmeyle ilgili yapılan bir başka
tespit Kaba Çargâh ve Acem Aşîran perdelerindeki ek mandal ihtiyacıdır. Davud
Mabeyni akordunda Hicaz dörtlüsünün istenen perde kanunda bir üst perdeyle
seslendirilebilmekte, Kız Mabeyni akordunda ise aynı dörtlüde iki ayrı perde için
kanunda tek perde kullanılmaktadır. Bu sorun ise ilgili perdelere ek mandallar
düzenlenerek çözülebilir. Şekil 31 ve Şekil 32’ deki şemayla açıklanan mandal
düzeneğinin bu sorunları çözebilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir.
Şekil 31 : Kaba Çargah, Acem Aşiran, Çargah, Acem Tiz Çargah ve Tiz
Perdelerindeki Mandallar
Şekil 32 : Diğer Perdelerdeki Mandallar
Önerilen bu mandal düzeneğiyle Arel-Ezgi-Ezgi-Uzdilek sisteminde yer alan
tüm perdeleri ve aralıkları seslendirebilmek mümkün olacaktır. Ancak tüm ahenklerde
tüm çeşnilerin seslendirilebilmesi için Yegâh, Hüseyni Aşîran, Rast, Dügah Ve Segâh
perdelerini bir fazla aralığı kadar tizleştirecek perdelerin sisteme eklenmesi
gerekmektedir. Önerilen mandal düzeneğiyle söz konusu perdeler de
karşılanabilecektir. Bu perdelerin sisteme eklenmesiyle oluşacak ses sistemi Erol
Sayan’ ın önerdiği 30 perdeli ses sistemine benzerlik göstermektedir. Ancak bu
sistemde 53 eşit aralıklı tampere sistem anlayışıyla, aralıklar komaya sayılarıyla
belirtilmiştir ve ancak Türk Mûsikîsi’ndeki aralıklarından bahsedilmemiştir. (Sayan).
Tarihi boyunca tampere sistemlerin kullanılmadığı Türk mûsikisinin; yalnızca perde
sayısının arttırıldığı eşit bölünmeli sistemlerle çözülemeyeceği açıktır. Türk
Mûsikîsi’nde makamsal seyir unsurlarına göre perde anlayışı belirlenmeden yeni bir
ses sistemi önerisinde bulunmanın söz konusu sorunlara bir çözüm olamayacağı
düşünülmektedir. Perde anlayışının çözümünün ise icrânın içerisinde aranması
gerekmektedir.
105
Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma
KAYNAKLAR
Akdoğu, O. (1991). Türk Mûsikîsi Nazariyatı Dersleri. Ankara : DSİ Basımevi.
Bardakçı, M. (1986).
Yayıncılık.
Maragalı Abdülkadir. (1. Basım). İstanbul: Pan
Berg, R, E. , D. G. Stork.(2005). The physics of sound . Upper Saddle River, N.J. :
Pearson Prentice-Hall.
Can, M. C. (2001). Müzikte Tam Beşli Zincirleri ve Pythagoras Dizileri. G.Ü. Eğitim
Fakültesi Dergisi. Cilt:21, Sayı:2, Sayfa:143-159.
Can, M. C. (2000). Batı Müziğinde Oniki Eşit Aralıklı Tampereman ve Alternatif Ses
Sistemi Arayışları. G.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt:20, Sayı:2, Sayfa:111-126.
Gazimihal (1961). Mûsikî Sözlüğü. İstanbul : Milli Eğitim Basımevi.
Kutluğ, Y. F.(2000).Türk Musikisinde Makamlar. İstanbul:Yapı Kredi
Yayınları.
Mutlu, Ü.(1988). Kanun Metodu. İzmir: Ermat Marbaa.
Özkan, İ.H. (2007). Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Usûlleri. (8.Basım). İstanbul: Ötüken
Neşriyat.
Öztuna, Y. (2000). Türk Musikisi Kavram ve Terimleri Ansiklopedisi. Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.
Sarı , A. (2012). Türk Müziği Çalgıları. (1. Basım). İstanbul : Nota Yayıncılık.
Sayan. E. (2010). Ulusal Müziğimiz. (1.Basım). İstanbul :Boyut Yayıncılık.
Signell, K. L. (2006). Makam-Türk Sanat Musikisinde Makam Uygulaması (Çev:
İlhami Gökçen). (1. Basım). İstanbul: Yapı Kredi yayınları.
Tura, Y.(1988). Türk Musikisinin Meseleleri. (1. Basım). İstanbul: Pan
Yayıncılık.
Yahya Kaçar, G. (2009). Türk Mûsikîsi Rehberi. (1. Basım). Ankara: Maya Akademi.
Yarman, O. (2008). Türk Makam Müziği’nde nazariyat-icra örtüşmezliğine
bir çözüm: 79-sesli düzen. İTÜ Dergisi. Cilt : 5, Sayı :2, Sayfa: 2324.
Yekta, R. (1986). Türk Musikisi. (Çev.Orhan Nasuhioğlu). (1. Basım). İstanbul: Pan
Yayıncılık.
Yavuzoğlu, N. (1996). Türk Müziğinde Tanpereman.
Zeren, A. (2008). Müzikte Ses Sistemleri. (2. Basım). İstanbul: Pan Yayıncılık.
106
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
ww
www.rastmd.com
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00018
OSMANLI DEVLETİNDE MÜZİK EĞİTİMİ VEREN
ÖNEMLİ KURUMLAR1
Hikmet
met Toker2
Erhan Özden3
ÖZET
Tarih sahnesinde yaklaşık altı asır boyunca varlığını sürdüren Osmanlı
Devletinin, bu kadar uzun süre hayatta kalmasının en önemli nedenlerinden biri
kurmuş olduğu kendine özgü eğitim sistemidir. Hayat boyu eğitim prensibine dayanan
bu sistemin en önemli unsurlarından biri de müzik eğitimidir. Osmanlı devletinde
müzik eğitim ülke çapına yayılmış çeşitli kurumlar tarafından verilmiştir. Çalışmamız
bu kurumların en önemlilerinden olan Enderûn-ı
Enderûn Hümâyûn, Mehterhâne-yi Hümâyûn ,
Musika-iHümâyûn, Mevlevîhânelerve
levîhânelerve Tanzimat sonrası açılan müzik okullarında
verilen derslerin içerikleri ve uygulanan öğretim metotları hakkında bilgiler
vermektedir. Ayrıca çalışmamız bu kurumların çoğunda uygulanan ve Türk
mûsikîsin en eski eğitim sistemi olan meşk sistemi hakkında bilgiler vermektedir. Son
olarak Osmanlı’da kullanılan müzik eğitimi metotlarının günümüz müzik eğitimine
uygulanabilirliği konusunda değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Türk Müziği, Meşk,Mûsikî
Meşk
Eğitimi
IMPORTANT INSTUTIONS THAT
TO
ONCE GAVE MUSIC EDUCATION IN
THE OTTO
TOMAN STATE
ABSTRACT
The Ottoman Empire is renowned
ned for its establishment of a unique education
system. Music was integral to this syste
stem that was based on a life-long education
principle. The Ottoman State promoted
ed its education through various institutions
spread throughout the country.
Our study offers information re
regarding the contents of the courses and
education methods that were taught in the Enderûn-i Hümâyûn Mehterhâne-yi
Bu çalışma 2010 yılında IX. Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumunda ¨ Osmanlı'da Müzik Eğitimi¨ adlı
tebliğ olarak sunulmuştur. Elde ettiğimiz yeni kayna
ynaklarla geliştirilerek makaleye dönüştürülmüştür.
2
Dr. Hikmet Toker, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbulİstanbul Türkiye, hikmet_toker@hotmail.com.
3
Dr. Erhan Özden, Erzurum Atatürk Üniversitesi,, Erzurum
E
–Türkiye
erhan_ozden25@hotmail.com
1
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Hümâyûn, Musika-yı Hümâyûn, Mevlevihane and music schools that were established
after the Decree of Reorganization (Tanzimat). These were the important institutions
that once offered music education in the Ottoman State.
Our research also includes information about the Meşk system, which is the
oldest method of Turkish music education. Lastly evaluations were made in our study
about the applicability of the Ottoman period music education system to the modern
education system.
Keywords: Ottoman Empire, Turkish Music, Meşk, Music Education.
GİRİŞ
Osmanlı İmparatorluğu tarih boyunca sanatın tüm dallarıyla ilgilenmiş ve bu
alanlarda oluşturduğu akımlarla, gerek doğudaki gerekse batıdaki pek çok medeniyeti
etkilemeyi başarmıştır. Doğu ve batı arasında bir köprü olması her iki kültürün
etkileşiminde rol oynamasını sağlamıştır. Kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan müzik
kültürü ise bu etkileşimlerde hem besleyici bir kaynak hem de kendini zenginleştiren
bir unsur olmuştur. Anadolu’nun fethiyle beraber başlayan sosyal hayattaki yerleşik
düzenin, Türkleri eskisinden daha zengin bir sanat ve kültür hayatının içine çektiği
görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin kurulmasından sonra ise bu kültür-sanat hayatı
adeta bir kimlik kazanmıştır. Bu yeni kimlik dünya sanat literatürüne “Osmanlı Sanatı”
ifadesini kazandırmıştır. Bu durum doğal olarak Osmanlı Sanatının ana unsurlarından
olan mûsikînin de Osmanlı mûsikîsi olarak anılmasını sağlamıştır.
İmparatorluk sınırlarında yaşayan her milletten insanı etkilemeyi başaran
müzik anlayışı, Osmanlı devleti yönetimi altında yaşayan her milletten birçok bestekâr
ve müzik adamının da yetişmesini sağlamıştır. Batıda Doğu Roma, güneyde Arap
Yarımadası ve anavatan Orta Asya’dan gelen müzikal etkilenmeler, icrâ edilen
melodileri ve makamsal yapıyı da oldukça zenginleştirmiştir. Bu zenginlik doğal
olarak bir eğitim anlayışını da beraberinde getirmiş, makamsal yapı, usûl anlayışı,
hânende eğitimi, sâzende eğitimi, güfte-vezin gibi konular bu eğitimin temelini
oluşturmuştur.
Eğitim anlayışı zamanla daha geniş bir perspektif çizerek her kesime hitap
etmeye başlamıştır. Özellikle saray ve çevresinin verdiği destek müzik eğitimini
kurumsal düzeye taşıyarak birçok eğitim kurumunun açılmasını sağlamıştır. Bunlar
arasında; askeri müzik icrâ ve eğitiminin yapıldığı Mehterhâneler, halka müzik
eğitimiveren mevlevîhâneler, devlet yöneticilerini ve saray personelini eğitmek için
kurulmuş olan Enderûn mektebi , mûsıkî esnaf loncaları, pek çok özel meşkhâne ve
tanzimat’tan sonra açılmaya başlayan müzik okulları bulunmaktadır. Eğitim
kurumlarının yaygınlaşmasıyla beraber müzik eğitiminin Anadolu’ya da yayıldığı
görülmektedir. İstanbul’un dışındaki pek çok şehirde açılan mevlevîhâneler bu görevi
bir nebze olsun üstlenmişlerdir.
Sınırlar ve Metodoloji
Çalışmamızda,Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan tarih sahnesinden çekildiği
zamana kadar geçen süreçte, bünyesinde müzik eğitimi verilen önemli kurumlar ve bu
eğitimin mahiyeti hakkında bilgiler verilmektedir. Yüzlerce yıllık bir süreci kapsayan
Osmanlı devleti tarihi boyunca birçok kurumda müzik eğitimi verilmiş olması
108
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
mümkündür. Ancak çalışmamız Osmanlı kültür ve sanat hayatında önemli etkileri
bulunan kurumlarda verilen müzik eğitimi hakkında bilgiler vermektedir.
Çalışmamızda mümkün olduğu ölçüde birinci el kaynaklardan yararlanılmıştır.
Bu sebeple Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde tarama yapılarak konumuzla ilgili belgeler
çalışmamıza dahil edilmiştir. Ayrıca yapılan literatür taramasıyla müzik tarihi ve
Osmanlı tarihi kaynaklarında bulunan çalışmamızla alakalı bilgiler tespit edilmişitr.
Tüm bu bilgiler ışığında Osmanlı devletinde müzik eğitimi veren önemli kurumlar ve
bu eğitimin niteliği başlıklar halinde ele alınmıştır.
ENDERÛN’DA MÜZİK EĞİTİMİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun üst düzey devlet görevlileri, sanatkârlarve bilim
adamlarının yetiştiği Enderûn mektebinin teşkilatlanma süreci II. Murat( 1421-1451)
devrinde başlamıştır. Sarayda bulunan en mühim teşkilat olması sebebi ile
Enderûnlulara saraylı denildiği halde herhangi bir saray mensubuna Enderûnlu
denilmezdi. (Baykal, 1953).Öğrencilerin çağın en ileri eğitim teknikleri ile bilimin her
alanında gelişmeleri sağlanırdı. Verilen dersler arasında mûsikînin yanısıra Hukuk,
Tarih, Matematik, Aritmetik, Geometri, Mimari, Arapça, Farsça, Türkçe ve İslami
Bilimler bulunmaktaydı. (Miller, 1941).Cem Behar Osmanlı sarayındaki mûsikî ve
çalgı derslerinin 16. y.y’ın ortalarından itibaren verilmeye başlandığını belirtmektedir(
Behar, 2010). Ancakbaşka bir kaynakta Sultan II. Murad Han (1421-1451) devrinde
Bursa ve Edirne saraylarında da değerli mûsikî bilginlerinin yetiştiği ifade
edilmektedir. (Uzunçarşılı, 1977).İstanbul’un fethinden sonra yönetim merkezi
Topkapı Sarayı olmuş ve mûsikî çalışmaları burada devam etmiştir.Fatih Sultan
Mehmet Hân( 1451- 1481) ile başlayan gelişme sürecinden Enderûn mektebi de
nasibini almış ve ilim tahsili parlak bir sürece girmiştir. (Akkutay, 1984)
Enderûn öğrencileri kabiliyetleri doğrultusunda farklı sınıflara ayrılmış, her
sınıf öğrencilerin ikamet ettikleri odaların adı ile anılmıştır. Bu odalar şunlardır: 1Büyük Oda, 2- Küçük Oda, 3-Doğancılar Koğuşu, 4-Seferli koğuşu, 5-Kiler Odası, 6Hazine Odası, 7-Has Oda.(Akdeniz, 2003).
Müzik Eğitiminin verildiği oda Seferli odasıidi. Bu oda kurulana (1635) kadar
dersler büyük ve küçük odalarda yapılmakta idi (Akkutay, s. 90). Bu odanın
mensupları saraya alınan devşirme çocukların müziğe kabiliyetli olanlarından
seçilirdi.Dersler hazine ve has odalı mûsikîşinas Enderûnlular tarafından verildiği gibi
saray dışından tutulan maaşlı öğretmenler de bulunmaktaydı (İstanbul’daki en usta
hânende ve sâzendeler arasından seçilirlerdi).Bu öğretmenler,maaş karşılığında
çalıştırılır, ücretlerimakbuz karşılığında ödenirdi. Tanbur hocası Yehudi’ye bir aylık
vazifesi karşılığında yapılan bin iki yüz akçelik ödemeyi gösterenaşağıdaki makbuz
buna örnek olarak gösterilebilir:
Becihet-i
Vazife-i Tanbûrî Yehûdî an-muallimân-ı Enderûn-ı Hümâyûn berây-ı şehr-i Za. sene
1094 în kadar meblağ an-Hazine-i Âmire dâde-fermûde ez-ân sebeb an-cânib-i
Muhasebe-i Evvel tezkire-i Hazine-nüvişte ber-mûceb-i arzuhâl-i hod ve bâ-fermân-ı
âlî.
109
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Yalnız bin iki yüz akçedir.
Tahriren fî 29 Za. Sene 1094 [19 Kasım 1683] (BOA, 1012).4
Dışarıdan tutulan hocalar sürekli sarayda ikamet etmezler sadece derslerinin
olduğu günlerde gelirlerdi.Derslere meşkhâne adı verilen odadahaftanın belirli
günlerinde saat dokuz civarında başlanırdı. Öğlene kadar Türk Müziği( Sâzendegân-ı
Hâssa) öğlenden akşam saatlerine kadar, rakkaslar ve mukallitler (dansçılar ve
soytarılar), akşam vakitlerinde ise mehter takımı eğitim görürdü. Meşkhânenin fiziki
yapısı müzik eğitiminin gerektirdiği şekilde düzenlenmişti. (Miller, 1941). Uzun yıllar
sarayda hizmet etmiş olan Leh asıllı Ali Ufkî Bey (Albert Bobowsky) dersin işleniş
şeklini şu şekilde anlatmaktadır:
“Mûsikî içoğlanları odalarından çıkarlar ve üstatlarının karşısında yerlerini
alırlar. Sonra da kimi zaman sırayla kimi zaman hep birden tek sesli müziklerini
çalışırlar.”(Berktay, 2002).
Tarihi vesikalar incelendiğinde Enderûn’da enstrüman, ses eğitimi ve dans
derslerinin birlikte verildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Daha önce İsmail Hakkı
Uzunçarşılıtarafından da yayınlanmış olan 1090 (1679 ) ve 1094 (1683) tarihli bazı
arşiv vesikalarında şu hocaların enderûnda hizmet ettikleri görülmektedir: Tanbur
Muallimi Yahudi, Tanbur Muallimi Haiko Yahudi (BOA, 13-1002), Keman Hocası
Hasan Çelebi (BOA, 13-1328),Hânende Sehurizade Mustafa Çelebi (BOA, 13-1331),
Çöğürcü Ama Ahmet Çelebi (BOA, 13-1332), Musikârî İbrâhim Çelebi (BOA, 131333), Tanbur Muallimi Angeli (BOA, 7-692),Tanbur Muallimi Halifer Yahudi (BOA,
8-794), Mûsikî Muallimi İbrahim.(BOA, 11-1084).
MEHTERHÂNE’DE MÜZİK EĞİTİMİ
Savaşlardaki psikolojik etkisinden dolayı, her ulus, askerî bir müzik disiplinine
sahip olmak istemiştir. Tarihte birçok örneği görülen bu müzik türünün en önemli
örneklerinden biri de Mehter’dir. Tarihi orta Asya’daki Türk boylarına kadar
uzanmasına karşın teşkilatlanma süreci Osman Gazi ile beraber başlamıştır. Selçuklu
Sultanı Alâeddîn’inOsman Gazi’ye İstiklâl alâmetiolarak gönderdiği tabl, alem, tuğ ve
nakkaare den oluşan takım Osmanlı’daki ilk mehter takımı olarak
nitelendirilebilir.(Türkmen, 2007).Mehter teşkilatının gelişmesi Fatih Sultan Mehmet
döneminde başlamıştır.Bu dönemde Demirkapı’da Nevbethâne kurulmuş ayrıca Eyüp,
Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Rumeli Hisarı, Yeniköy, Beykoz,
Anadoluhisarı, Üsküdar ve Yedikule’de günde üç defa nevbet vurulmuştur (Özcan,
1993). Bu şekilde mehtersadece savaş durumlarında icrâ-yı sanat yapmakla kalmayıp,
aynı zamanda halka devamlı olarak bir nevi konser vermiştir.
Mehterlerin bulunduğu binalara mehterhâne denilmekteydi. Mehterhâneler,
içinde meşkhane, koğuş, yemekhane gibi birçok binayı barındıran büyük kışlalardan
oluşmaktaydı. Müzik eğitimi de yine bu kışlalarda bulunan meşkhânelerdeverilmekte
idi. Mehter müziği icrâcıları, görevliler ve öğrenciler bu kışlalarda barınırlardı.
Mehterler üstlendikleri göreve göre
Nefirzenler bölüğü, Alemdârlarbölüğü,
Zurnazenler bölüğü gibi isimlerle anılan bölüklerde hizmet ederlerdi. Bu bölüklerden
4
Tanbur muallimi Yehudi’nin [hicrî ]1094 yılı Zilkâde ayında aldığı maaşı gösteren bu makbuz
çok fazla sayıda ¨terkîb¨ içerdiğinden sadeleştirilmemiştir.
110
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
biri de öğrenciler bölüğü idi. Fatih dönemine ait Tabl-ı alem mehterinin isim listesini
veren bir belgede öğrenciler bölüğü elli iki kişi olarak gösterilmiş ve isimleri
verilmiştir. (BOA, 9623).
Mehterhânelerde görev yapacak sâzendeler Enderûnda yetiştirilmekteydi.
Haydar Sanal mehterhânelere ne şekilde eleman temin edildiğini şöyle açıklamıştır:
Enderûnda büyük ve küçük çıkmalarda yer açılınca Galata Sarayı’nın İbrahim
Paşa Sarayının ve Edirne Sarayı’nın acemi oğlanları arasından seçilmiş olanlar
Enderûna alınarak mûsikî eğitimine tâbi tutulurdu. Bunlara şakirdân denilirdi. Acemi
oğlanlar büyük ve küçük odalara alınıyorlar ve bu odalardaki eğitimleri sonunda terfi
ederek liyâkatlerine göre diğer odalara naklolunuyorlardı.( Sanal, 1964)
Öğrencilerin eğitimlerine usûlle başlanırdı. Daha sonra çeşitli bölüklere
ayrılırlar ve eğitimleri bu bölüklerin gerektirdiği şekilde uygulanırdı. Bu bölükler
şöyledir: Zurna, boru, nakkare,zil, davul ve kös bölükleri. (Tezbaşarır, 1975). Ali Ufki
Topkapı Sarayı’nda bulunan Mehterân’ın talimini şu şekilde anlatmaktadır;
“Akşam üstü odaya savaş veya sefer mûsikîsi (mehterhâne) hocaları gelir;
onlar da derslerini verirler; çalgıları trompet, fifre, davul ve zil türlerinden oluşur ve
sadece olağan üstü rahatsız edici bir ses çıkarmaya yarar. (Berktay, 2002).
Ritim unsuru çok önemli olduğundan öğrencilere önce mehter düdüğü ile ritm
ve senkron çalışmaları yaptırılır, sonra kabiliyetleri doğrultusunda diğer enstrüman
bölüklerine kaydırılırlardı. Örneğin Fırat Boztaş 1566 yılına ait Mehterân- Alem-i
Mevâcip defterinde zurnacılar bölüğünde sekiz zurna öğrencisinin ismini tespit
etmiştir. Aynı çalışmada yazar öğrencilerin bir ila dokuz akçe arasında ücret aldığını
belirtmektedir. (Boztaş, 2009).
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan 1184 numaralı Halis Efe’ye ait
mecmuada (Usûlât-ı Mehterân-ı Alem) uygulanan usûl ve formlarşu şekilde
verilmektedir.
Usûller: Çenber, Küçük ve Büyük Hafif, Sâkil, Devr-i Hindî,Sofyan, Semâî, Çeng-i
Harbi.
Formlar: Türkü, Şarkı, Nakış, Murabbâ (Çalışkan, 2001).
Mehterhânenin müzik eğitiminden mehterbaşı sorumlu idi. Öğrencilerin
yetiştirilmesinden repertuvar seçimine kadar birçok konuda kararı o vermekte idi. Yani
bir nevi orkestra şefi idi. (Kanca, 2010).Ayrıca her bölüğün eğitiminden o bölüğün
başında bulunan nefer, mehter başına karşı sorumluydu. Bu bize göstermektedir ki
Mehterde de tıpkı Enderûn’da olduğu gibi branş eğitimi ön plandaydı. Bu eğitimle
birlikte toplu olarak yapılan icrâlarda da öğrencilerin eşlik kabiliyetleri gelişmekteydi.
Haydar Sanal, öğrencilere mehterhâne görevli sâzendegân haricinde, dışardan
bazı mûsikîşinasların da ders vermiş olabileceğini söylemektedir. Sanal, IV. Sultan
Mehmet döneminde nefir muallimi ve hânende Recep Çelebi’nin evinde câriyelere
mûsikî dersi verdiğini gözler önüne seren belgelerin, aynı kişinin mehterhânede nefir(
boru) dersi vermiş olabileceğini de göstermekte olduğunu beyan etmiştir. ( Sanal,
1964)
MEVLEVİHÂNELERDE MÜZİK EĞİTİMİ
Türk düşünce ve sanat dünyasına önemli katkılar sağlayan , Mevlevîlik ve
Mevlevîhâneler, Osmanlı müzik hayatının en önemli kaynaklarından birini teşkil
111
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
etmiştir. Mevlevî târikatının temsil ettiği tasavvufî din anlayışı tüm insanlığın olduğu
gibi birçok Avrupalının da dikkatini çekmiş, Pierro Dela Valle (17. y.y başı), Lady
Mary Wortley Montagu (18. y.y. başı) ve Carsten Niebuhr (18. y.y. sonu) gibi dönemin
Avrupalı entelektüelleri ziyaretlerini kaleme almış ve ayrıca tuallerine yansıtmışlardır.
Batı dünyasına bakıldığında bu ilginin günümüzde de eksilmeden devam ettiği göze
çarpmaktadır. Rûmi’nin (Hazreti Mevlâna’nın) şiirleri günümüzde pek çok batı diline
çevrilerek okunmakta ve A.B.D ‘de en çok satan kitaplar arasında yer almaktadır.
(Feldman, 2010).Bu ilgide Mevlâna’nın öğretilerinin yanı sıra sema ve musîkînin de
önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Mevlevîlikte mûsikînin önemini anlamak için
mevlevî mukâbelesinin icrâsına bakmak kâfidir, zira semâ ve mûsikî mukâbelenin en
önemli unsurları arasında yer almaktadır. Hz. Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’inde yer alan
aşağıdaki mısralar onun mûsikîye bakışınıgözler önüne sermektedir:
“İki telli, üç telli sazlarla her gün canınızı besleyin gitsin” (Mevlâna, Divan-ı Kebir,
VI).
“Rebabın şu dosdoğru sesi ister Türk olsun ister Rum ülkesinden, ister Arap, aşıksa
onun dilincedir, onun dilidir.” (Mevlâna, Divân-ı Kebîr, VI).
Daha evvelde belirttiğimiz gibi kuruluşundan itibaren ritüellerinde mûsikîye
önemli bir yer veren mevlevî tarikatı dinî mûsikîmizin önemli formlarından olan
¨Mevlevî Ayinin¨ oluşmasına olanak sağlamıştır. Abdülbâkî Gölpınarlı, XVII. asra
kadar âyin repertuvarının Hüseynî, Dügâh ve Pençgâh makamlarında üç eserden
mürekkep olduğunu belirtmiştir.Gölpınarlı ayrıca beste-yi kâdîm olarak anılan ve tam
mukâbeleye göre bestelenmiş bu eserlerin Hz. Mevlâna veya Sultan Veled tarafından
bestelendiğine dair söylentiler olduğunu belirtmiştir. (Gölpınarlı, 1983).
Bu üç eserle başlayan âyin repertuvarı ilerleyen yüzyıllarda mevlevî tarikâtına
mensup sanatçıların yaptıkları bestelerle her an biraz daha çoğalmış ve içinde birçok
şaheser bulunduran koca bir külliyât halini almıştır. Başta ayînler olmak üzere mevlevî
ritüellerinin pek çoğunda yer alan müzikal unsur tarikat için de mûsikîşinaslardan
oluşan bir zümre oluşmasına sebebiyet vermiş ve bu zümreye yetişmiş insan temin
etmek amacıyla Mevlevîhânelerde, mevlevîliğin adap ve erkânının yanı sıramüzik
eğitimi de verilmiştir. Şimdi verilen bu eğitim hakkında kısaca bilgi verelim:
Meşk sisteminin benimsendiği öğretim metodu hoca merkezliydi ve tekrara
dayalı bir süreci izlemekteydi. İcrâya dayalı bu eğitim sisteminin yanı sıra öğrenciye
teorik bilgilerde verilmekteydi. Bu sayede her öğrenci kendi hocasının tavrını
kazanmakta ve böylece mevlevî tarikatına özgü icrâ tavrının devamlılığı sağlanmakta
idi. Müzik eğitimi mevlevîhânelerin hücre adı verilen sınıflarında ve mukabelelerin
yapıldığı semahanede veriliyordu. (Başer, 2006). Ayrıca Rauf Yekta Bey “Esâtiz-i
Elhân” adlı eserinde meşk ve derslerin havanın güzel olduğu yaz aylarında açık havada
ve kahvehanelerde yapıldığını da belirtmektedir. (Yekta, 1900).
Klâsik eğitim ve terbiyemetotlarının hemen hepsinin
uygulandığı
mevlevîhânelerde eğitim programı öğrencilerin ve hocanın alaka ve becerilerine göre
belirlenmekteydi. Dervişler birikimlerine göre belirli kademelere ayrılır ve kendi
branşlarında eğitimlerine devam ederlerdi. (Yöndemli, 2007). Bu branşlardan olan
hânende ve sâzende gruplarına dahil olan öğrenciler gerekli beceri ve bilgiyi
kazanmalarının mutrıb heyetine katılırlardı. Başlangıçta sadece kudüm, rebab ve
neyden oluşan müzik topluluğuna XVII. y.y.’dan itibaren ud, keman, kanun, santur,
tanbur, kemençe, girift hatta zamanla piyano ve viyolonselde katılmıştır. Ancak
112
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
Abdülbâkî Gölpınarlı piyano ve viyolonselin sadece birkaç mukabelede kullanıldığını
belirtmiştir.(Gölpınarlı, 1983). Mûsikî hocalarının maaşlarımevlevîhânelerin bağlı
bulundukları vakıflar tarafından ödenmekteydi. Görevi herhangi bir nedenle biten
mûsikîşinasın yerine uygun görülen başka biri atanmaktaydı. Aşağıdaki belge vefat
eden bir dâirezenin yerine bir mûsikîşinasın alınması ile alakalıdır:
¨Devletlü, inâyetlü, semâhatlü efendim, sultânım hazretlerinin hâk-i pây-ı
şerîflerine rûy-ı ubûdiyyet-mâlîde ve cebin-i rıkkiyyet-fersûde kılındıktan sora ma‘rûzbende-i dîrîne oldur ki:
Mahmiye-i Konya'da âsûde makbûl-i bârgâhda Kayyûmî Hazret-i Mevlânâ Celâleddini Rûmî –kuddise sirruhu'l-azîz-in âsitâne-i şerîfeleri evkāfı mahsulünden almak üzere
yevmî dört akçe vazife ile hânende ve yevmî iki akçe vazife ile dâire-zen olan Derviş
Mehmed ibn-i Derviş Hasan fevt olup yeri hâlî ve cihetleri mahlûle ve hıdmeti mu‘attal
olmağla yeri işbu bâ‘is-i rakrak Derviş Mustafa Mevlevî kulları her vechile mahal ve
müstehak ve enseb ve elyak olmağın kendüye tevcîh olunup yedine müceddeden berât-ı
âlî-şân sadaka buyurulmak ricasına arz-ı şerîfleri ihsân buyurulmak bâbında ol ki
vâki‘-i hâldir pâye-i serîr-i a‘lâya i‘lâm ve inhâ olundu. Bâkî emr u fermân der-i
adâlet-ünvânındır.
Hurrire: Fi'l-yevmi'l-hâmis min-şehri Zi'l-ka‘deti'ş-şerîfe li-sene seb‘a ve işrîn ve
mi’ete ve elf [5 Zilkâde 1127/2 Aralık 1715].
bende
Bayram ibn-i Hazret-i
Mevlânâ
el-Mütevellî li'l-vakfi'lmezbûr
hâlâ. ¨
(BOA, 76/3770)
[Devletli, yardımsever ve cömert sultanımın şerefli eşiğine kulluk yüzümü sürdükten
sonra âcizlerinin arzu şudur:
Konya şehrinde mevcut Kayyumî Hazret-i Mevlânâ (Allahu Teâlâ sırrını takdis etsin)
dergâhı evkāfı mahsulünden almak üzere günlük dört akçe maaş ile hânendelik ve
günlük iki akçe maaş ile dâire-zenlik görevini icrâ eden Derviş Hasan'ın oğlu Derviş
Mehmed vefât edince onun boş olan yerine her bakımdan en lâyık ve en münasip ve
ehil ve en uygun olan Derviş Mustafa Mevlevî tayin edildiğinden; kendisine yeni bir
berât-ı âlî-şân verilmesi için yüce huzurlarına bu ariza takdim olundu.
Bu hususta gerekin yapılması sizin adaletli makamınıza aittir.
Yazıldığı tarih: 5 Zilkâde 1127/2 Aralık 1715.
bende
Bayram ibn-i Hazret-i
Mevlânâ
Vakfın şimdiki mütevellîsi]5
5
Sadeleştirmeler hakkında not: Çalışmamızda yapılan metin sadeleştirmeleri ¨[]¨ (köşeli parantez)
arasına arasına alınarak verilmiştir. Sadeleştirmeler metnin durumuna göre bazen metnin ana
yapısı değiştirilmeden kelimelerin yanına günümüz Türkçesi karşılıkları verilerek bazende
yukarıdaki örnekte olduğu gibi tüm metin sadeleştirilerek yapılmıştır. Tam metin
113
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Safiyuddin Urmevî’den intikal eden ses sistemi esasları ve nazariyatının temel
alındığımûsikî eğitimi müfredâtının yanı sıra ,mevlevî dedelerinin yaptığı çeşitli
nazariyat kitapları da eğitim tarihi açısından önemli kaynaklardır. Bu çalışmaların
başlıcaları Abdülbaki Nasır Dede (Aksu, 1998), Nâyî Osman Dede (Erguner, 1991),
Celalettin Dede, Atâullah Dede ve Hüseyin Fahrettin Dede (Rauf Yekta ve Suphi
Ezgi’nin tamamladığı çalışmalar) tarafından yapılmıştır. Daha sonra Rauf Yekta, Suphi
Ezgi ve daha pek çok müzikoloğun yaptığı çalışmaların temeli bu eserlerle atılmıştır.
Türk Müziği’nin üzerinde mevlevîliğin büyük etkisi bulunmaktadır. Osmanlı
dönemindeki en önemli bestekâr ve müzik adamlarının pek çoğu mevlevîhânelerde
yetişmişlerdir. Mevlevîhânnelerin dönem müzik eğitimi açısından önemini
Şeyh’ülislam Es’ad Efendi’nin ¨Atrâb’ül Âsârda¨ Derviş Ömer hakkında bilgi verirken
kullandığı şu ifâdelerden anlamak mümkündür:
¨İlmi edvârı şiir ve mûsikînin yegâne mercii olan urefâ-yı mevleviyyeden telemmuz
ederek vâsıl-ı rütbe-yi üstâdiyet olmuştur¨
(Mûsiki ilmini şiir ve mûsikînin tek başvurulacak yeri olan mevlevî bilginlerinden
öğrenerek üstadlık rütbesine erişmiştir.)¨ ( Behar, 2006)
Tanzimatın ilanından evvel ki süreçte Enderûn’dan sonra mûsikî eğitiminin
sistematik olarak verildiği en önemli kurumMevlevîhâneler olmuştur. Bunda Hz.
Mevlâna’nın mûsikî ve semaya olan muhabbetinin büyük önemi vardır. Mevlâna Allah
ve din düşüncesini müziğin etkileyici ifade biçimiyle güçlendirmiştir. (Düzgüner,
2007)
Eğitimi ihtiyaç kavramı çerçevesinde açıklamış olan Hz. Mevlâna, eğitimin
insan üzerindeki olumlu etkilerini sürekli olarak vurgulamıştır. Eğitimin merkezine
insan faktörünü koyan Hz. Mevlâna, bir eğitimcide bulunması gereken özellikleri ise
şu şekilde sıralamıştır:
1- Eğitimci İlâhi aşka sahip olmalıdır 2- Eğitimci gönül ehli olmalıdır.
3- Eğitimci olgunlaştırıcı olmalıdır
4- Eğitimci yumuşak kalpli olmalıdır
5- Aydınlatıcı olmalıdır
6- Meslek sevgisine sahip olmalıdır.
7- Mesleki bilgiye sahip olmalıdır
8- Rehber olmalıdır
9- Yüceltici olmalıdır
10- Sabırlı olmalıdır.
11- Eğitimci affedici olmalıdır. ( Özdemir, 2007)
Yukarıda da belirttiğimiz üzere mevlevîhâneler dinî birer kurum olmalarının
yanı sıra içerisinde pek çok değişik branşta eğitim faaliyetleri yürütülen birer eğitim
kurumudur. Bu eğitim sonucunda ortaya çıkan kültürel birikim ülke geneline dağılan
mevlevîhânelerle tüm Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. Bu eğitim branşlarının en
mühimlerinden olan müzik tedrisâtı da sürekli olarak mevlevîhaneler bünyesinde
kendine yer bulmuş bu sayede müzik kültürünün tüm yurda yayılmasında önemli bir
rol oynamıştır. Cem Behar’ın,
¨Atrâb’ül Âsarda ¨Derviş Kasım Efendi’nin anlatıldığı bölümden yaptığı şu alıntı da
mevlevîhânelerin, mûsikî sanatımıza yaptığı katkıyı net bir şekilde gözler önüne
serilmektedir:
sadeleştirmelerde devrin resmi evraklarında kullanılan ¨terkîbler¨ kelime kelime çevirilmemiş
günümüzde kullanılan aynı anlamı karşılayan kalıplar verilerek sadeleştirilmiştir.
114
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
Fenni mûsikîyi çeşmesar-ı râhik-i irfân olan hânikâh-ı mevleviyyeden ahz
eylemiştir.
( Mûsikî sanatını bilginin tatlı şerbetinin çeşme başları olan Mevlevî
dergâhlarından almışlardır) ( Behar, 2006)
MUSİKA-İ HÜMÂYÛN’DA MÜZİK EĞİTİMİ
III. Selim’in Yeniçeri ocağından ayrı olarak kurduğu askeri birliğin eğitimi için
Fransa’dan getirttiğisubaylar, bu birliğe bir boru takımı dahil etmişlerdir. Askeri
müzik tarihimizin batı tarzında ilk musika oluşturma girişimi olarak bu takımın
kurulması gösterilebilir. (Sevengil, 1970). Ancak bu girişim sadece mezkur birlik
içerisinde sınırlı kalmış,ordu ve devlet teşkilatının geneline yayılamamıştır. II. Mahmut
(1808-1839) dönemindeYeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından (1826) yerine
kurulan ordu için yeni bir askeri müzik bölüğüne ihtiyaç duyulmuş ve Musikâ-i
Hümâyûnkurulmuştur.
Çalışmalara 1827 yılında başlanmış, müzisyen ihtiyacını karşılamak amacı ile
Enderûn’dan yetenekli gençler seçilerek batı çalgıları öğretilmeye başlanmıştır. Bu
eğitim önce Türk hocalar tarafından verilmeye çalışılmış ancak müspet sonuçlar
alınamaması üzerine bandonun eğitmenlik ve şeflik görevine Fransız Mösyö
Manguelgetirilmiştir. Manguel’in ardından yerine İtalyan Guiseppe Donizetti tayin
edilmiştir (1828). İtalyan bestekârın göreve başlaması ile Musika-i Hümayün’da ilk
ciddi eğitim faaliyetide başlamıştır.Donizetti ilk olarak bandoyu oluşturan
müzisyenlerin çoğunun bildiği Hamparsum notasını öğrendi. Ardından bu nota
sitemindeki seslerin batı müziğindeki karşılıklarını gösteren bir çizelge hazırladı.
Portenin öğretilmesinin ardından bu çizelge yardımı ile öğrencilerine batı müziği nota
sitemini öğretti. Bu sistem günümüzde kullanılan batı müziği nota sisteminin
ülkemizdeki ilk uygulamasıdır. Ardından enstrümanicrâsı ile ilgili problemleri çözme
yoluna gitti ve icrâya dayalı bir eğitim sitemi geliştirdi. Padişahın önüne en kısa
zamanda icrâ kabiliyeti gelişmiş bir bando ile çıkma isteği, eğitim sistemini bu yönde
şekillendirmesine sebep oldu. Eğitim, nota öğretimi ve basitleştirilmiş İtalyan armonisi
eğitimi ile sınırlı kaldı, yirminci yüzyılın başlarına kadar bu durum böyle devam etti.
(Gazimihal, 1955).
Zamanla öğretim kadrosuna yerli ve yabancı öğretmenler eklenerek Musika-i
Hümâyûn’daki eğitim faaliyetine devam edildi. Yurt dışından gelen mûsikî üstatları ve
Musika’danyetişen öğretmenler çalgı eğitimi vermeye devam etti. Eğitim faaliyeti ilk
kurulduğu yıllarda şu anda İstanbul Teknik Üniversitesine ait olan Taşkışla binasında
yapılmakta idi, ardından bu faaliyete Çırağan Sarayı müştemilatında bulunan Musika
binasında devam edildi.
Eğitim süresince öğrencilere müzik derslerinin yanı sıra farklı
konulardaderslerde verilmekteydi. Bunlar Fransızca, Farsça, Yazı (Hüsn-ü hatt)ve
Arapça’ydı. Osmanlı arşivi Hazine-i Hassa Defterleri 00542 numarada kayıtlı Musika-i
Hümâyûnmaaş defterindeki bazı öğretmenlerin isimleri şunlardır: Kuatel Paşa( Guatelli
Paşa): Mirliva,(Muallim-i Evvel), Dusep Bey (Kaymakam Muallim), Rossini Bey
(Muallim), Paskovalli Bey (Muallim), Mehmet Takiuddin Bey, Farisi Hocası, Musa
Kazım Efendi (Arapça Muallimi), Nuri Efendi (Kıraat Hocası), Rıza efendi (Yazı
Hocası), Şefik Ağa (Kemançe Muallimi).(BOA, 00542). Tüm bu yeniliklere rağmen II.
115
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Meşrutiyete kadar geçen süreçte Musika-i Hümayûn’un eğitim sistemi temel olarak
hala usta çırak ilişkisine dayanmaktaydı. Saffet Bey bu sistemi şöyle anlatmaktadır:
“ Her acemi, bir ustanın nezâretine bırakılır, bu yolda çalışmış talebeden
orkestra ve bando için genç eleman temin edilirdi. Bunlar pratikten başka teori ile de
meşgul edilirdi. İlk hocalar İtalyanlardı; ben sonradan imkân nispetinde Fransız ekolü
dairesinde çalıştırdım.” (Gazimihal, s. 115).
Donizetti Paşa, Guatelli Paşa, Arenda Bey’in şeflik dönemlerinde yukarıda
belirttiğimiz şekilde devam eden eğitim,II. Meşrutiyet’in ardından Saffet (Atabinen),
Zati (Arca) ve Zeki (Üngör) Bey’lerin şeflik dönemlerinde daha kurallı ve sistemli bir
hal almıştır. Ancak bu dönemde de Musika-i Hümâyûn tam manası ile bir konservatuar
görüntüsüne kavuşamamıştır.Saffet Bey’in Musika şefi olmasının ardından eğitimde
yeni ve daha ciddi bir dönem başlıyordu. Musika’da mevcut olan eğitimin
eksiklerinden haberdar olan Saffet Bey, bunları gidermek amacı ile çalışmalara başladı.
Bu dönemde yayınlanan nizamnâmelerle öğrenci alımı ve terfi gibi konular kurallara
bağlı hale geldi.
Musika’ya alınan öğrenciler müziğe önce bir kirişli saz ile başlıyor ardından
yetenekleri doğrultusunda değişik sazlara yönlendiriliyordu. Kendi sazları hususunda
özenli ve disiplinli bir eğitim alan öğrencilere ayrıca bona, müzik nazariyatı, piyano,
keman, armoni, müzik imlası ve müziktarihi dersleri veriliyordu. Saffet Bey’in bando
şefliğine atanmasının ardından bandonun kuruluşundan beri uygulanan İtalyan metodu
terk edilerek Fransız metoduna geçildi. Saffet Bey, bandonun orkestra disiplinine
doğru gelişmesi için çaba gösterdi ve bandonun senfoni repertuvarını arttırdı. (Aksoy,
1985).
Bir başka önemli gelişmede öğrencilerin mezuniyetlerinin ardından bando ve
orkestrada da eğitim sürecinin devam etmesi oldu. Bu eğitim sistemi şöyle işliyordu.
Beş sınıfa ayrılan müzisyenler en alt sınıf olan 5. Sınıftan Musika’ya girdikten sonra,
başlarında bulunan kısım muallimleri eşliğinde eğitime devam ediyor, bu sınıfta
zorunlu hizmet süresini tamamladıktan sonra bir üst sınıfa dahil olmak için sınava
giriyorlardı. Sınavlar belirli bir program dahilinde yapılıyordu. Şuray-ı Devlet
Tanzimat Dairesinin 30184-20 numaralı nizamnamesine göre bu program şu şekilde
idi:
Musikâ-i Hümâyûnİmtihan Programı
1-Beşinci sınıfa kabul imtihanı
Evvelen [ilk olarak] saz talimine mahsus kitaplardan müntehab [seçilmiş]bir
parçanın çalınması, sâniyen [ikinciolarak] taliblerin hiç görmedikleri bir parçanın
çalınması.
Bu imtihanda üss-i mizan[başarılı sayılmak için gerekli olan minimum puan] altıdır.
2-Dördüncü sınıfa terfi imtihanı
Evvelen saz talimine mahsus kitaplardan müntehab bir parçanın çalınması,
sâniyen ufak eserlerden müntehab bir parçanın çalınması sâlisen taliblerin hiç
görmedikleri bir eserin çalınması. Bu imtihanda üss-i mizan yedidir.
116
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
3-Üçüncü Sınıfa Terfi İmtihanı
Evvelen etütlerden veya büyük parçalardan bir eserin çalınması, sâniyen
taliblerin hiç görmedikleri bir eserin çalınması, Sâlisen[üçüncü olarak]istiktâb-ı
mûsikî [ dikte] bu imtihanda üss-i mizansekizdir.
4-İkinci Sınıfa Terfi İmtihanı
Evvelen üçüncü sınıfa terfi imtihanınındakilerin fevkinde [üst seviyesinde]
olmak üzere etütlerden veya büyük parçalardan bir eserin çalınması, sâniyen
taliblerin hiç görmedikleri bir eserin çalınması sâlisen istiktâb-ı mûsikî bu imtihanda
üss-i mizan dokuzdur.
5-Birinci Sınıfa Terfi İmtihanı
Evvelen ikinci sınıfa terfi, imtihanındakilerin fevkinde olmak üzere
etütlerlerden veya büyük parçalardan bir eserin çalınması, sâniyen taliblerin hiç
görmedikleribir eserin çalınması sâlisen istiktâb-ı mûsikî bu imtihanda üss-i mizan
ondur.
6-Kısım Muallimliğine Geçiş İmtihanı
Evvelen Konçertolardan müntehab bir parçanın çalınması, sâniyen taliblerin
hiç görmedikleri bir eserin çalınması sâlisen istiktâb-ı Mûsikî, Râbian[dördüncü
olarak]transpozisyon, hamisen [beşinci olarak] ilm-i ahenge [Armoni] dâir malumat.
Bu imtihan da üss-i mizan on beştir.
7-Muallim Muavinliğine Terfi İmtihanı
Evvelen Konçertolardan müntehab bir parçanın çalınması, sâniyen taliblerin
hiç görmedikleri bir eserin çalınması, sâlisen istiktâb-ı mûsikî, râbian transpozisyon,
hâmisen bando veya orkestra için yazılmamış bir eserin bando veya orkestrada aranje
edilmesi, sâdisen[altıncı olarak]ilm-i âhenge dair malumat-ı mükemmele[üst düzey
bilgi]. Bu imtihanda üss-i mizan ondokuzdur.(BOA, 22-20).
Musika-i Hümâyûn’a ayırdığımız bölüme son vermeden evvel Osmanlı
döneminde açılan ancak çok kısa sürelerde hizmet veren iki Musika okulu hakkında
bilgi vermek istiyoruz.Arşiv belgelerinden bu okulların ilkinin Sultan II. Mahmut
döneminde kurulduğunu anlamaktayız. Başbakanlık Osmanlı Arşivi envanterinde
bulunan C.as 11039 nolu evrakta harb okulu ile beraber bir askeri Musika okulunun
kurulmasına karar verildiği görülmektedir. ( BOA, 11039) Üsküdar Doğancılar kurulan
bu okulun ne kadar hizmet verdiği ile ilgili elimizde kesin bir bilgi yoktur. Ancak daha
sonraki dönemlere ait kayırlarda rastladığımız ¨Üsküdar Doğancılardaki eski musika
okulu¨ gibi bazı tabirler bu okulun en azından bir süreliğine hizmet verdiğini
göstermektedir.
Müstakil bir Musika okulu kurulması yolundaki ikinci girişim Sultan
Abdülaziz döneminde yapılmıştır. Devrin Musika-i Hümâyûn üyelerinden olan
Takiyyüddin Mehmet Bey bu okulun 1282 Kanun-sânisin 15’inci( 27 Ocak 1867) günü
açıldığını belirtmiş bu okula musikadan yetmiş beş kişini atandığını belirtmiştir.
Okulun kuruluş amacı ve işleyişi hakkında da bilgiler veren Takiyyüddin Mehmet Bey,
okulun kuruluş amacınınMusikaya kayıt olan yeni personele okuma yazma öğretmek
ve mûsikî alanında aldığı derslerle amelî ve nazarî donanımını arttırdıktan sonra
Musikaya dâhil olmalarını sağlamak olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Gümüşsuyu Kışlası
117
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
dahilinde açılan ve Musika-i HümâyûnMektep-i İdâdisi adı ile anılan bu okula Musikai Hümâyûndan pek çok kişinin giderek dersler verdiğini yazmıştır. Takiyyüddin
Mehmet Bey son olarak bu okulun 1284 yılı Kanun-ı evvelinde[ Aralık 1868/ Ocak
1869] kapatıldığını belirtmiştir. ( Takiyyüddin, vrk .54)
Bu mektep hakkında arşiv kayıtları da bulunmaktadır. Aynı dönemlere ait bir
kayıtMusika mektebini ilgâ edilmesi sebebiyle mektep üyelerine verilen tâyinatların
hazineye devredildiği yazılmaktadır. ( BOA, 883/ 53)
OSMANLI’NIN İLK RESMİ MÜZİK OKULU DÂRÜLELHAN’DA
MÜZİK EĞİTİMİ
Mâarif-i UmûmiyeNezâreti tarafından 1 Ocak 1917 tarihinde açılan okul
Türkiye’nin ilk resmi müzik okuludur. Okulun yönetmeliğini Yusuf Ziya Paşa
başkanlığındaki mûsikî encümeni hazırlamıştır. (Yönetmeliğin günümüz Türkçesine
çevirisi için bkz. Nazmi Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul 2000, c.
I, s.69. Yönetmeliğin yazılma aşamasından önce Abdülkadir Töre’nin Maarif
Nezâreti’ne verilmek üzere hazırladığı tasarı metni de çok önemlidir).Nağmeler evi
anlamına gelen Dârülelhan (Dârülelhan ismi okulun fahri başkanı olan Ziya Paşa
tarafından konmuştur)I. Dünya Savaşı devam ettiği yıllarda kurulmuş olması doğal
olarak okulun verimliliğini etkilemiş ve bu kurum sınırlı maddi imkânlarla
çalışılabilmiştir. Dârülelhan’da ağırlıklı olarak Türk müziği eğitimi verilmiş ayrıca Batı
müziği dersleri de okutulmuştur. Dârülelhan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 22 Ocak 1927
tarihinde aldığı karar ile kapatılmıştır.
Öğrenim süresi bir yıl hazırlık olmak üzere toplam beş yıl olarak belirlenmiştir.
(Dârülelhan Şuunu, 1825).Birinci sınıftan itibaren bölümlere ayrılan öğrencilere
nazariyat, solfej, enstrüman bilgisi, müzik tarihi ve kompozisyon gibi derslerin yanı
sıra icrâ dersleri de ayrı olarak verilmekteydi. Verilen enstrüman dersleri şu şekilde
sıralanmaktadır.
Türk Müziği: Ney, Tanbur, Kemençe, Keman, Ud, Kanun ve Santur.
Batı Müziği:Piyano, Viyolonsel ve Flüt. (Özalp, 2000).
Dârülelhan’dan günümüze kalan pek çok belge bulunmaktadır. Bunlar arasında
yer alan ¨Dârülelhan eğitim programı¨konumuzla alakalı olması sebebiyle günümüz
yazısına aktarılmış ve makalemize dahil edilmiştir:
Dârülelhan Programı:
Birinci Sınıf
1. Mebhâs-i savtdan mâlumat-ı evveliye (Ses ilmine giriş):
2. (Mûsikî Hurufu: Nota): Nota’nın tarz-ı tahriri (yazım şekli) ve kıra’atı [okunması]ve
mûsikî hurufu [ müzik harfleri] anahatları ile (Gam natürk) ve (Gam modere) tarifâtı
[ tarifleri] ve Osmanlı mûsikîsinde müsta’mel[ kullanılmış olan- kullanılan ]perdelerin
esâmisi (isimleri) ile çarıyek (çeyrek) sesler hakkında mâlumat-ı kâfiyye [yeterli bilgi]
3. Darb ve mûsikî usûl ve evzân [ vezinler] ta’rifatı ve mûsikî hurûfununsûret-i tatbiki,
sofyan, düyek, ağır-düyek, çifte sofyan, aksak, ağır-aksak, yürük semâî, vals, evfer,
devr-i hindî, devr-i revan vezinlerinin [ usullerinin] 6 tatbikât-ı ameliyesi [ uygulamalı
olarak tatbik edilmesi].
6
Vezn kelimesinin karşılığı olarak sözlükte ¨tartım¨ kelimesi verilmektedir ancak biz Türk
mûsikîsindeki kullanımını düşünerek usûl olarak çevirdik.
118
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
4. İlâhiyat ve Âyin-i Şerif.
5. Mûsikî tarih-i umûmiyesinden mâlûmat-ı evveliye. [ Genel müzik tarihi hakkında
başlangıç düzeyinde bilgiler]
6. Sazlar için birinci sene (Mûsikî emsilesi[müzik örnekleri]: metod)
İkinci Sınıf
1.Mebhâs-i savtdan malumat-ı mütemmime [ses ilmi hakkında tamamlayıcı bilgiler].
2.Makâmat-ı esâsiye [ana makamlar] ve münferiat( teferruatı) hakkında mâlumat-ı
kâmile [eksiksiz bilgiler], makâmatın (Mûsiki hurufu: Nota) ile tarz-ı tahriri.
3.Çifte Düyek, Çenber, Fahte, Devr-i kebir, Berehşan7evzanı ile bunların heyet-i
mecmuasından [ bir araya gelmelerinden] teşekkül eden (zencir) vezni ve (evsad,
frenkçin, lenkfahte,fer hafif, nimsâkil, muhammes, nim devir) evzânının tatbikatı
ameliyyesi ve mûsikî hurufu ile tarz-ı tahrir ve kıraatları.
4. (Kübra: Majör) (Suğra: Minör) kavâidi [kaideleri] ve (armoni) mebâdîsi[
başlangıcı], (koro) anahtarları sınââtıt-te’lif: (bestekârlık) hakkında mâlumat-ı
evveliye.
5. Tarih-i umumî mûsikîden mâlumat-ı mufassala. [ genel müzik tarihinden kapsamlı
bilgi]
6. İlâhiyat ve Âyin-i Şerif
7. Sazlar için ikinci sene (Mûsiki emsilesi[ müzik örnekleri]: metod)
Üçüncü Sınıf
1.Mebhas-i savtdan mâlumat-ı mükemmeliyye ve alât-ı mahsusa [enstrümanlarla] ile
tatbikât-ı fenniye[ müzik ilminin tatbik edilmesi].
2.Darbeyn remel, sâkil, hâvi, darb-ı fetih vezinlerinin tatbikât-ı ameliyyesi.
3. Muhtelif anahtarlar ile mûsikî kıraatı ve anahtarların alaturka mûsikîye sûret-i
tatbiki.
4. Armoni hakkında mâlumat-ı mütemmime.
5. (Sınââtit-te’lif: bestekârlık) kavâidi [kuralları].
6. Mufassal mûsikî tarihi umumiyesi ve teracim-i ahval ( müzisyen biyografileri).
7. İlâhiyat ve Âyin-i Şerif.
8. Sazlar için üçüncü sene (Mûsikî emsilesi: metod)
Dördüncü Sınıf
1. Üç sene zarfında ta’lim olunan mûsikî evzanı[ vezinleri] ile te’lifat [ eserler
besteleme].
2. Mûsikî tarih-i umûmiyesi hakkında mâlumat ve tedkikat-ı mükemmele [ Genel
müzik tarihi hakkında mükemmel bilgiler ve incelemeler]
3. (Sınââtit-te’lif: bestekârlık) hakkında malumat-ı mufassala[ kapsamlı bilgiler]
4. (Armoni) hakkında malumat-ı mufassala
5. Sazlar için dördüncü sene (mûsikî emsilesi: metod) ve ikmal.
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA CEMİYETLER VE MÜZİK
OKULLARI
II. Meşrutiyetin ilanından sonra devrin önde gelen mûsikîşinaslarının bir araya
gelerek açtıklarımûsikî cemiyetleridönemin müzik eğitim merkezleri olmuştur.Bu
7
Berehşân olarak yazılmıştır ancak kastedilen Berefşândır.
119
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
cemiyetlerin en mühimleri şunlardır:Dârü’l Mûsikî-i Osmani, Üsküdar Mûsikî
Cemiyeti, Dârülfeyz-i Mûsikî, Dârüttaalim-i Mûsikî, Mûsikî-i Osmani Mektebi.
Gülşen-i Mûsikî, Şark Mûsikî Cemiyeti(Öztuna, 1969).
Cemiyetlerde Verilen Müzik Eğitimi: Birçoğu iyi eğitim görmüş müzisyenler
tarafından kurulan cemiyetlerde, temel eğitim prensibi olarak, meşk ve nota eğitiminin
birlikte verilmesi benimsenmişti. Öğrenci bir taraftan solfej ve nazariyat dersleri ile
yetiştiriliyor bir taraftan da yapılan meşklerle icrâ gücünün ve tavrının gelişmesi
sağlanıyordu. Örneğin Mûsikî-i Osmani’de öğrencilere solfej, nazariyat, çalgı ve usul
dersleri veriliyor bunun dışında her hafta salı ve cuma günleri toplu olarak meşk
yapılıyordu.Konuyla ilgili olarak Cem Behar (2006) 1919 yılına ait Dârü’l Feyz-i
Mûsikî cemiyetinin konser programının cemiyeti tanıtan bölümünden şu alıntıyı
yapmıştır:
“Muallimler tarafından mübtedi (yeni başlayanlar) dersleri verilmektedir.
Gerek Zukur (Erkekler), Gerek İnas ( Kadınlar) mükemmel notası olup da fasıllara
iştirak edecek hale gelmek üzere ayrıca meşk ve fasl-ı umumi dersleri dahi
vardır.”(Behar, 2006).
Cemiyetler tarafından izlenen nota ve meşk eğitiminin bir arada yürütülmesi
metodu, hem meşk sisteminin menfî bir sonucu olan eserlerin unutulması sorununu
ortadan kaldırmış, hem de meşkin tavır ve icrâ üzerinde yarattığı olumlu etkinin
sürmesini sağlamıştır. Ayrıca verilen düzenli konserlerle öğrencilerin profesyonel
müzik yaşantısına adım atması da sağlanmıştır. Bu açılardan bakıldığında günümüz
Türk Müziği Eğitim sistemi açısından prototip olabilecek bu sistem zamanla
unutulmuş ve milli bir müzik eğitim metodu oluşturma konusunda sağlayabileceği
katkılar göz ardı edilmiştir.
İLK KONSERVATUAR (DÂRÜLBEDÂYİ)
İstanbul Şehremanetinin girişimi ile 1914 yılında kurulan Dârülbedayi tiyatro
ve mûsikî bölümlerinden oluşmaktaydı. Tiyatro bölümünün başına ünlü Fransız sanat
adamı Andre Antoine getirilmiş, müzik bölümünün idaresi ise Ali Rıfat Bey’e
(Çağatay) verilmiştir. Müzik bölümünde Türk ve Batı Müziği’nin birlikte ele alınması
prensibi benimsenmiştir. Türk ve Batı Müziği alanında kısa bir süre eğitim veren
kuruluşun mûsikî şubesi savaş şartları nedeni ile 1916 yılında kapanmış, akademik
müzik eğitimi çalışmaları 1917’de Maarif Nezâreti tarafından açılan Dârülelhan’da
devam etmiştir.Bu okul aynı zamanda Osmanlı da kurulan ilk müstakil mûsikî
okuludur.
OKULLARDA MÜZİK EĞİTİMİ
Tanzimat’ın ilanından sonra Türkçe eğitim veren modern okullar kurulmaya
başlandı. Bunlardan bazıları şunlardır: Dârülmuallimin (1847) Ziraat Mektebi (1847),
Baytar Mektebi (1859), Mekteb-i Mülkiye (1859), Orman Mektebi (1860), Mekteb-i
Sultanî(1868) , Dârülmuallimat Ayrıca kadınlara eğitim vermek amacı ile İnas
Rüştiyeleri açıldı. (Ortaylı, 2009).
120
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
Bu okulların bazılarında müzik eğitimi verilmeye başlandı. Örneğin Mektebi
Sultânî Nizamnamesinin dördüncü maddesinde tahsil olunacak fünûn (fenler) şunlardır
başlığı altında 14. sırada mûsikî dersi yer almaktadır. (Düstur, 1872).
1869 yılında yayınlanan Maarif Umum Nizamnamesi getirdiği yenilikler ve
koyduğu kurallar ile Osmanlı’da eğitimin düzenlenmesine önemli katkılar sağladı. Bu
nizamnâmede müzik dersi de bazı okulların eğitim programına devlet eliyle eklendi.
Yirminci madde de kız rüştiyelerinde okutulan dersler bölümünde müzik “ mecburi
değildir” ibaresi yer almaktadır. Yetmiş beşinci maddede Dârülmuallimat’ın sıbyân
şubesi dersleri içinde ve takip eden maddederüştiyeşubesi dersleri içinde müzik yer
almaktadır.Nizamnâmenin yayınlanmasının ardından adı geçen okullarda müzik
derslerine başlanmıştır. Henüz müzik öğretmeni yetiştirecek kurumların devlet
bünyesinde bulunmamasından dolayı bazı okullarda müziğe yeteneği olan mezun
öğrenciler müzik öğretmeni olarak atanmış, bazılarında ise öğretmen
bulunamadığından dersler yapılamamıştır. Dârül Muallimat’a yapılan müzik öğretmeni
ataması ile ilgili sunduğumuz şu vesika bu duruma örnektir:
Bab-ı Âliye
Maarif Nizamnamesinde münderic [içinde bulunan] ders cetveli iktizasınca [
gereğince]Dârülmuallimat talibatına [ öğrencilerine] mûsikî fenni talimi [ müzik ilmi
hususunda eğitim vermek] dahi lazımeden [gerekli] olduğuna ve talibat-ı mezbureden
[ yukarıda adı geçen talebelerden] Refika Hanım’ın fenn-i mezkuru [ adı geçen ilmi]
ta’lim ve tefhime [ öğretmek ve açıklamaya] liyâkat ve kifayeti lede’l-imtihan tebeyyün
eylediğine [ imtihan esnasında anlaşılmasına]binaen seksen dokuz senesi maarif
bütçesinin altıncı faslının üçüncü maddesinde muharrer mebaliğden tesviye olunmak
üzere[ yazılmış meblağlardan ödenmek üzere] mumaileyhanın [ adı geçen şahsın]
sene-i merkume[ belirtilen senenin] Ağustos’u iptidasından [ başından] itibaren
şehrî [ aylık] iki yüz elli kuruş maaşla mûsikî muallimeliğine ta’ini tezekkür ve tensip [
konuşulmuş ve onaylanmış] olunduğu meclisi maariften ba mazbata [ mazbata ile]
ifade olunmuş olmasıyla muvafık-ı emr u irade-i aliye-yi cenâb-ı vekalet-penahî
buyrulduğu halde maliye nezâret celilesine havale-i maslahat buyrulması babında ve
her halde emr u ferman. [Yüksek makamlarınız8 tarafından konuyla alakalı bir resmi
yazı düzenlenmesi uygun görülürse konunun maliye bakanlığına sevkedilmesi
hususunda emirleriniz beklenmektedir]
23- Cemaziyelevvel-90 / 9-Temmuz- 89(BOA, 17-130)
Ayrıca bu okullarda batı müziği eğitimi vermek amacıyla bulunması gereken
enstrümanlar temin edilmeye başlanmıştı:
Dârüluallimat Müdürlüğüne
Nizamnâme iktizâsınca talibata mûsikî fenninin dahi talimi icap edeceğinden
Dârü’l Muallimat için me’a mesârif [ masraflar dahil] kırk iki adet Osmanlı lirasına
mübaya olunup[satın alınıp] gönderilen piyanonun mektebin eşya defterine kaydı ile
hüsn-i muhafazasına himmet olunması[ itinalı bir şekilde muhafaza edilmesi hususu
gayret gösterilmesi] siyakında [ şeklinde veya hususunda] terkim-i tezkire-i hâlisîye
ibtidar olundu [ bu son derece iyi niyetli tezkirenin düzenlenmesine cesaret buyruldu].
(BOA, 12-04).
8
Vekâlet-penâh kelimesi ¨pâdişahın vekili¨ ya da ¨sığınılacak yer ¨ manalarına gelmektedir. Bu
belgede padişahın vekili anlamı ile kullanılmaktadır. Ancak yazının bütünlüğü düşünülerek ¨
yüksek makamlarınız¨ şeklinde çevirlmiştir
121
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Bu okullardan başka bazı okullarda da müzik eğitimi verilmiştir. Bunlardan ilk
akla gelenler Dârüşşafaka, Dârülaceze Mektebi ve Sanayi Mektebi’dir. Dârüşşafaka’da
1876yılındanitibaren Zekai Dede tarafından temel olarak meşk sistemine dayanan bir
eğitim verilmiş,1895 yılında ölümünün ardından eğitime oğlu Ahmet Irsoydevam
etmiştir. Türkiye’nin ilk halk mektebi Dârüşşafaka adlı eserde müzik eğitiminin veriliş
biçimi ile alakalı şu izahat vardır:
“Dârüşşafaka’ya her sene yeni talebe alındığı zaman bunlar bir araya
getirilerek kendilerine bir şey ve ez cümle bir süre-i Kuraniyye okutulur ve sesleri iyi
olanlarla mûsikî kabiliyet-i bedeniyyesi görülenler tefrîk edilip yalnız bunlara mûsikî
dersi gösterilirdi. Yani Dârüşşafaka’da mûsiki tedrisatı ibtidalarda umumi değil bu
suretle hususi idi.” (İzzet, Esat, Nuri, Kami, 1927).
II. Meşrûtiyet’in ardından müzik dersleri tüm okullarda müfredatın bir parçası
olmuştu. Mekatib-i İbtidaiye kanunu ile İbtidâ-iMekteplere (ilkokullara) “gına” adı ile
müzik dersi girmiş, bir öğretmen ve bir dershaneli mekteplerde Sabah ve Öğleden
sonra sınıfa girer iken ve Perşembe akşamları; altı öğretmen ve altı dershaneli
okullarda her sınıf için haftada bir saat olmak üzere müzik dersi yapılması karara
bağlanmıştı.
1913 yılı Sultani Programına göre müzik dersi, altı, yedi ve sekizinci sınıflarda
haftada bir saat yapılıyordu. İnas ( kadınlar) Sultanisi 1913- 1914 yılı programında
ibtidaiye bölümünde (1,2,3,4 ve 5’inci sınıflar) her sınıfta haftada iki saat, aynı
mektebin tali kısmında (6, 7, 8)’inci sınıflarında iki saat müzik dersi yapılıyordu.
1920’li yılların başlarına kadar okullarda imkân nispetinde Batı ve Türk müziği eğitimi
beraber verilmeye çalışıldı. Nota öğretimine devam edilirken meşkten de
vazgeçilmeyerek ikisimetot da dengeli olarak verilmeye çalışıldı. 1926’dan itibaren
ortaokul ve liselerde Batı müziği eğitimini esas alan bir müfredatı belirlenerek dersler
zorunlu hale getirildi. (Ergün, 1996).
Bulgular ve Sonuç
Çalışmamız sonucunda 19. Yüzyıl sonlarına kadar formel bir hal alamasa da
Osmanlı Devleti genelinde özel ve kurumsal olarak mûsikî eğitimi verildiğini tespit
etmiş bulunmaktayız. Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan sarayda görev alacak
neferâtın ve devlet yöneticilerin yetiştirilmesi amacı ile kurulmuş bir eğitim kurumu
olarak tanımlayabileceğimiz Enderûn-ı Hümâyûnda düzenli olarak mûsikî eğitimi
verilmesi Osmanlı devletinde mûsikî eğitimine önem verildiğini göstermektedir.
Tarihi kaynaklar mûsikî eğitimi verilen bir diğer kurumun Mehterhâneler
olduğunu göstermektedir. Anadolu şehirlerine ve İstanbul’un çeşitli semtlerine yayılan
mehterhâneler birçok mûsikîşinasın istihdam edilmesini sağlamış ve bu kurumlarda
sürekli olarak mûsikî eğitimi verilmiştir.
Çalışmamızda değindiğimiz bir başka mûsikî eğitim kurumu ise
mevlevîhânlerdir. Ülke geneline yayılmış olan tekkeler mûsikîşinasların yetişmesinde
önemli rol oynamıştır. Mûsikî tarihimizin tek mûsikîşinaslar tezkiresi olan Atrâb’ül
Âsârda ismi bulunan müzisyenlerin önemli bir kısmının tekke müntesiplerinden
oluşması bu durumu gözler önüne sermektedir.( Behar, 2006) Ülke sathına yayılmış bu
tasavvufî eğitim merkezlerinin mûsikî eğitimi açısından en önemlisi şüphesiz ki
mevlevîhânelerdir. Çalışmamızda mevlevîhânelerde var olan mûsikî eğitimi hakkında
122
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
bilgiler verilmiş ayrıca bu mûsikî ve eğitim faaliyetlerinin devlet tarafından
desteklendiği arşiv belgeleri ile gözler önüne serilmiştir. 9
19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti yeni bir mûsikî kurumu ile
tanışmıştır. Bu kurum ilgâ edilen mehterhânenin yerine kurulan Mûsikâ-i
Hümâyûn’dur. Çalışmamızda bu kurumda var olan mûsikî hayatı hakkında bazı bilgiler
verilmiştir. Bu kurum özellikle Batı müziği alanında birçok önemli müzisyenin
yetişmesine olanak sağlaması açısından son derece önemlidir. Ancak Musika-i
Hümâyûn içinden formel bir askerî okul oluşturma çabalarının uzun vadeli sonuçlar
vermemesi mûsikîmiz için önemli bir şansın elden kaçırılması olarak yorumlanabilir.
Zira böyle bir okulun, cumhuriyet yıllarında açılan ilk formelmûsikî okullarından çok
evvel açılmış olacağından Türkiye’nin müzik birikimine önemli katkılar sağlayacağı
âşikârdır. II. Mahmut ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde müstakil Musika
okulları açılmış ancak bu okullar çok kısa süre faaliyet gösterebilmiştir.
Osmanlı devletinde Türk mûsikîsinin formel olarak öğretildiği ilk kurum
olarak Dârülelhan gösterilebilir. Çalışmamızda bu kurumun ders müfredatı ayrıntıları
ile sunulmuştur. Bu müfredat bize Dârülelhanda günümüzdeki pek çok eğitim
kurumunda bile zor rastlayacağımız düzeyde bir eğitim verildiğini göstermektedir.
Mûsikî tarihinden, dinî mûsikî eğitimine, bestekârlık eğitiminden, nazarî eğitime kadar
çok geniş bir yelpazede gerçekleştirilen bu programın iyi incelenmesi halinde günümüz
Türk mûsikîsi eğitimi müfredâtına önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz.
Osmanlı devletinin son dönemlerinde ortaya çıkan diğer bir mûsikî eğitimi
kurumu türü ise mûsikî cemiyetleridir. Bu dönemde çok sayıda mûsikî cemiyeti
kurulmuştur ancak bunların hepsinden bu makalede bahsetmek mümkün
olamayacağından en önemli olanları çalışmamıza dahil dilmiştir. Metin içerisinde de
bahsettiğimiz gibi bu kurumlarda verilen eğitimin en önemli özelliği notaya dayalı
müzik eğitimi ve meşk siteminin bir arada verilmesidir. Dârülelhandada temel prensip
olarak bu sistemin kabul edildiği bilinmektedir.
Bu eğitim metodunun günümüz mûsikî eğitimine sağlayabileceği olası
faydalardan bahsetmeden evvel meşk sistemi hakkında kısaca bilgi verelim:
Yılmaz Öztuna ¨meşk¨ kelimesini bir örneği taklit etmek suretiyle öğrenmek
ve öğretmek olarak açıklamıştır. Öztuna mûsikî eğitiminde kullanılan meşk yoluyla
öğrenme sitemini ise şu şekilde açıklamaktadır.
¨Mûsikîde meşk bir üstad tarafından mûsikî eserinin tedrîcen çalınması ve
okunması suretiyle talebeye öğretilmesi ve talebe tarafından öğrenilmesi demektir¨(
Öztuna, 2000).
Nuri Özcan, tarihi süreçte meşk sistemi ile eğitimin nasıl verildiğini şu şekilde
açıklamaktadır:
¨ Eser geçme tabirinin kullanıldığı meşkte mûsikî eserleri hoca tarafından
seslendirilir, talebeye usulüyle birlikte bölüm bölüm veya bütünüyledefalarca tekrar
edilerek ezberletilirdi.¨( Özcan, 2004)
9
Yukarıda bahsettiğimiz mûsikî eğitimi verilen kurumların üçünde eğitim meşk usûlü ile
verilmekteydi. Meşk usulü Osmanlı mûsikî eğitiminde temel bir unsur olduğundan ilerleyen
kısımlarda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
123
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Yukarıda anlamından ve uygulanış sisteminden kısaca bahsettiğimiz meşk
sisteminin Dârülelhanda ve Osmanlı devletinin son döneminde kurulan mûsikî
cemiyetlerinde olduğu gibi nota eğitimiyle birlikte uygulanmasının günümüzde câri
olan Türk mûsikî eğitimine önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz. Şimdi kısaca
bu konuya değinelim:
Meşkin günümüzde eleştirilen iki ana unsuru bulunmaktadır. Bunlardan en
önemlisi eser intikalinde yaşanan problemler, diğeri ise pedagojik zaaflarıdır. Yüzyıllar
boyunca nota olmaksızın meşke dayalı olarak sürdürülen müzik eğitiminin, eserlerin
sağlıklı olarak gelecek nesillere aktarılması hususunda önemli sakıncalar doğurduğu
yadsınamaz bir gerçektir. Repertuvar ve teknik konuların ayrı birer unsur olarak
düşünülmeyerek, eserlerin öğretilmesi esnasında birlikte verilmesi ise pedagojik bir
hata olarak görülmekte ve eleştirilmektedir. Enstrümantal icrânın sözlü eserlere
bağımlı kalması da başka bir eleştiri konusudur. (Behar, 1998). Bu eleştirileri
görmezden gelmek hata olur, ancak eser intikali dışındaki konular meşkten ziyâde
Osmanlı Müziği’nin yapısal özellikleri ilgilidir. Örneğin repertuvarımızda yer alan
yüksek tekniğe ve ses genişliğine sahip saz eserlerinin bir çoğunun Osmanlı
döneminde bestelenmemesi meşk ile bağdaştırılmamalıdır. Ayrıca teknik konuların
repertuvar derslerinden ayrı olarak verilmesine getirilen eleştiri günümüz modern
eğitim sistemi düşünülerek ortaya atılan bir eleştiridir.
Repertuvar intikali zaman içinde sadece notaya dayalı bir şekil alınca icrâ
üslûbu önemsenmemeye başlanmış bu yüzden tavır zenginliği kaybolmuştur.
Günümüzde yapılan icrâlara dikkat edildiğinde erkek ve kadın solistlerin, eserleri
hemen hemen aynı üslûpta okudukları görülmektedir. Yapılan nağme süslemeleri
neredeyse birbirinin aynıdır. Sadece notaya dayalı eser geçme ve yeterince dinlememe
icrâcıda bir tavır eksikliği meydana getirmektedir. Temelde sağlam bir icrâ üslûbu
olmayınca, okuyucu seslendirdiği farklı müzik türlerinin etkisinde kalarak geleneksel
icrâdan uzaklaşmaktadır. Bu durum saz icrâsı için de geçerlidir. Yirminci yüzyılın
başlarında yapılan kayıtlar dinlendiğinde üslûp farklılıklarıgayet iyi anlaşılmaktadır.
Günümüz konservatuarlarında ve mûsikî eğitim merkezlerinde meşk sistemi ve
nota eğitimin nispeten birlikte uygulandığı söylenebilir. Ancak bu iki öğretim
sisteminin tam manasıyla harmanlanması ile oluşturulabilecek yeni bir eğitim
sisteminin geliştirilmesi için deney ve gözleme dayalı çeşitli bilimsel çalışmalar
yapılması elzemdir. Bu çalışmalar neticesinde ortaya çıkan verilerden hareketle
oluşturulacak yeni bir mûsikî eğitim sisteminin, Türk müzik eğitim ekolünün
oluşturulmasında önemli katkılar sağlayacağına şüphe yoktur.
Çalışmamızda değindiğimiz bir başka konuda Osmanlı mekteplerinde verilen
mûsikî eğitimidir. Makalemizde
okullarda verilen mûsikî eğitimine kısaca
değinilmiştir.
Makalemizde 1869 yılında yayınlanan Maarif Nizâmnâmesinde yer alan
mûsikî dersleri ile ilgili maddeler verilmiştir. Bu nizamnâmede yer alan bazı
maddelerde kız okullarında ve dönemin kız öğretmen okulu olan Dârülmuallimatta
mûsikî dersinin seçmeli ders olarak verildiği görülmektedir. Bu durum bize, 19.
Yüzyılda kadınlara verilen müzik eğitiminin devlet eliyle harem dışına taşındığını
göstermesi açısından son derece önemlidir.
124
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
KAYNAKÇA
Akdeniz. İ. (2003), Türk Mûsikîsi’nde Enderûn’un Yeri ve Önemi, Atatürk
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, s. 63-67.
Akkutay, Ü. (1984). Enderûn Mektebi. Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları.
Aksoy, B. (1985). Tanzimattan Cumhuriyete Mûsikî.Tanzimat'tan Cumhuriyet'e
Türkiye Ansiklopedisi, s. 1205-1235.
Aksu, F. A. (1998). Abdülbaki Nasır Dede ve Tedkik ü Tahkik, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Başer, F. A. (2006). Tahrir ü Tahririyye Işığında Mevlevî Ayini Formu. Uluslararası
Düşünce ve Sanatta Mevlâna Sempozyumu. Konya: Rumi Yayınları.
Baykal, İ. H. (1953). Enderûn Mektebi Tarihi. İstanbul: Fatih Derneği Neşriyatı.
Behar, C. (2006). Aşk Olmazsa Meşk Olmaz. İstanbul: Yapıkredi Yayınları.
Behar, C. (2010). Şeyhülislam'ın Müziği. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ufki, Ali. (2002). Albert Bobovious ya da Santuri Ali Ufki Bey'in Anıları; Topkapı
Sarayı'nda Yaşam. (Ali Berktay, çev.) İstanbul: Kitap Yayınevi.
Boztaş, F. (2009). XVI. Yüzyıl Sonuna Kadar Osmanlı Devletinde Tabl ve Alem
Mehteri Teşkilatı, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Çalışkan, K. (2001). Geçmişten Günümüze En Canlı Kültür Mirasımız Şanlı Mehter.
İstanbul: Can Matbaacılık.
Duru, N. F. (2010). Mevlevî Şairlerde Ney Metaforu. Uluslararası Mevlâna
Sempozyumu, s. 359, İstanbul: Mas Mabaası.
Düstur. (1872). Mektebi Sultani Nizamnamesi. Matbaay-ı Âmire.
Düzgüner, S. (2007). Mevlevî Ayin Mûsikî'si ve Mevlevî Sema Ayininin Psikolojik
Etkileri. Mevlâna Mevlevîlik Sempozyumu. c. II. s. 203, Şanlıurfa: Harran Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi.
Ergün, M. (1996). II. Meşrutiyet Devrinde Eğitim Hareketleri. Ankara: Ocak Yayınları.
Erguner, S. (1991). Kutbi Nâyî Osman Dede, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul:
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Feldman, W. (2010). Mysticism Memory and History In The Mevlevî Ayini.
Uluslararası Mevlâna Sempozyumu, c. III, s. 1209, İstanbul: Mas Matbaacılık.
Gazimihal, M. R. (1927). Dârü'l Eytamlar ve Mûsikî İstikbalimiz. Millet Mecmuası, c.
IX (108), s. 1738-1740.
Gazimihal, M. R. (1955). Türk Askeri Mızıkaları Tarihi. İstanbul: Maarif Basımevi.
Gölpınarlı, A. (1983). Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik. İstanbul: İnklap ve Aka
Yayınevi.
Kanca, Ş. F. (12-09-2010, 18:30). www.musigi-dunya.az/newadded.asp?action:print&text385. www.musikidunyasi.com.
Mehmetİzzet, Mehmet Es'ad, Osman Nuri,Ali Kâmi. (1927). Dârüşşafaka, Türkiye'de
İlk Halk Mektebi Cemiyet-i Tedirisiye-i İslâmiye. İstanbul: Evkaf-ı İslâmiye Matbaası.
Mevlâna. (2007). Divan-ı Kebir. (A. Gölpınarlı, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Miller, B. (1941). The Palace Scholl Muhammad The Conqueror. Massachusetts:
Harward University Press.
Ortaylı, İ. (2009). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Timaş Yayınları.
Özalp, N. (2000). Türk Mûsikîsi Tarihi. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
125
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
Özcan, N. (1993). Mehter. Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 28, s. 546-549.
Özcan, N. ( 2004). Meşk, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 29, s. 394-395
Özdemir, Ş. (2007). Mevlâna'nın Eğitimci Kişiliği. Uluslararası Mevlâna Mevlevîlik
Sempozyumu. Şanlıurfa: Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
Öztuna, Y. (1969). Dârül Taalim-i Mûsikî. Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi, c.1, s. 153.
Öztuna, Y ( 2000). Meşk, Türk Mûsikî'si Kavram ve Terimleri, Ansiklopesi,Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, s. 250.
Sanal, H ( 1964). Mehter Mûsikîsi ( Bestekâr Mehterler- Mehter Havaları),İstanbul:
Milli Eğitim Basımevi.
Sevengil, R. A. (1970). Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul: MEB Basımevi.
Takiyüddin Mehmet Emin Ali. (Tarihsiz). Musika-i Hümâyûn Tarihi. Atatürk Kitaplığı
Belediye Yazmaları K. 001124.
Tekeli, İ. (1985). Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Eğitim Sistemindeki Değişmeler.
Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, c. II, s. 455-477.
Tezbaşarır, A. (1975). Mehter Tarihi Teşkilatı ve Marşları. İstanbul: Berksoy
Basımevi.
Türkmen, M. N. (2007). Osmanlıda Askeri Müzik Mehter. İstanbul: Avk Yayınları.
Uzunçarşılı, İ. H. (1977, Ocak). Osmanlılar Zamanında Saraylarda Mûsikî Hayatı.
Belleten , sy. 161, s. 79-134.
Yekta, R. (1900). Esatiz-i elhân. İstanbul: Mahmut Bey Matbaası.
Yöndemli,Fuat. (2007)Mevlevîlikte Sema ve Mûsikî, , İstanbul: Nüve Kültür Merkezi
Yayınları.
Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 13-1002.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalih, 13-1328.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbn'ül Emin Saray Mesalihi, 13-1329.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 13-1331.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 13-1332.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 13-133.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 7-692.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'ül Emin Saray Mesalihi, 8-794.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İbnü'l Emin Saray Mesalihi, 11-084.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Topkapı Sarayı Müze Arşivi Defterleri, 9623.
Başbakalık Osmanlı Arşivi. Cevdet Askeriyye, 11039
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Cevdet Evkaf, 76-3770.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hazine-i Hassa Defterleri. 00542.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hazine-i Hassa Evrak Odası, 116-61.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Hazine-i Hassa Muhasebât Kalemi, 883/ 53.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Dosya Usulu İradeler Tasnifi, 22-20.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Dosya Usulu İradeler Tasnifi, 22-2.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Maarif Vekaleti Mektubi Kalemi, 17-130.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Maarif Vekaleti Mektubi Kalemi. 12-04.
126
Toker, H. ve Özden, E.
Rast Müzikoloji Dergisi,Cilt I, Sayı 2 (2013), s.107-128
Ek1: Dârülelhan Müfredât Programı
Ek2: Musika-i Hümâyûn İmtihan Programı:
127
Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren Önemli Kurumlar
128
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİ
Uluslararası Müzikoloji Dergisi
ww
ww.rastmd.com
RAST MÜZİKOLOJİ DERGİSİNDE YAYINLANAN
MAKA
AKALELER
Cilt I Sayı 2 (2013) Makaleleri (Sonbahar Sayısı 2013)
Günalçin, S. (2013). Kanunda Ses Sistemi Sorunları Üzerine Bir Araştırma. Rast Müzikoloji
Dergisi , I (2), 75-106 Doi: http://dx.doi.or
.org/10.12975/rastmd.2013.01.02.00017.
Özdek, A. (2013). Konya Türkü Metinlerinde Mevlana ve Mevlevilik Üzerine Bir Araştırma.
Araştırm
Rast Müzikoloji Dergisi , I (2), 30-46 Doi:
oi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00014.
Özden, E. (2013). Osmanlı'nın Musiki Okulları. Rast Müzikoloji Dergisi , I (2), 17-33 Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00013.
Şenalp, T. (2013).
13). Müzikte Ulusal Rotamız Ne Olmalıdır? Bir Sözlü Tarih Projesinin
Ardından Çözüm Önerileri. Rast Müzikolo
oloji Dergisi , I (2), 58-74 Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00016.
Toker, H., & Özden, E. (2013). Osmanlı Devletinde Müzik Eğitimi Veren
V
Önemli Kurumlar.
Rast Müzikoloji Dergisi , I (2), 107-128 Doi:
Doi
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00018.
Vural, T. (2013). Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal'in Ekekon Gazetesinde Yayınlanan
Konya'da Müzik Konulu Makaleleri. Rast
ast Müzikoloji Dergisi , I (2), 47-57 Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00015.
Yalçın, G. (2013). Hüseyin Sadettin Arel’in Armoni Kitaplarındaki Armonik ve
Terminolojik Yaklaşımları. Rast Müzikoloj
loji Dergisi , I (2), 1-16 Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.0
d.2013.01.02.00012.
Cilt I Sayı 1 (2013) Makaleleri (ilkbahar Sayısı 2013)
Akat, A. (2013). The Influences and Changes of the Crimean Tatars Music in the Process.
Rast Musicology Journal , 1 (1), 1-7,
Doi:http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0001.
Çınar, S. (2013). Female Representatives of Traditional Folk Instruments (Saz): in The
Representation of Sipsili, Uyguncaklı Düdük, Delbek and Bağlama. Rast Musicology
Journal , 1 (1), 236-257, Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0010.
Harmancı, B. İ. (2013). Şed Makam mı Şed İcra mı? Rast Müzikoloji Dergisi , 1 (1), 22-77,
Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0003.
Harmancı, B. İ. (2013). Türk Din Mûsikîsi’nde Salâ (Salât) Formu ve Salâ Besteleri. Rast
Müzikoloji Dergisi , 1 (1), 154-195, Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0007.
İsmayılov, Ş. (2013). Muğam Tonallıqlarının Transpozisiya Problemləri. Rast Müzikoloji
Dergisi , 1 (1), 131-153, Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0006.
Jelen, B. (2013). Türkiye’de Müzik Öğretmeni Yetiştirme Sürecinde Piyano Eğitiminde
Karşılaşılan Sorunlar. Rast Müzikoloji Dergisi , 1 (1), 258-285, Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0011.
Jones, C. S. (2013). Yeniçeri Müziği ve Batı Müziği Üzerindeki Türk Etkileri. (B. Uçaner,
Dü.) Rast Müzikoloji Dergisi , 1 (1), 196-222, Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0008.
Özden, E. (2013). Osmanlı Maârifi’nde Okutulan Mûsikî Kitapları. Rast Müzikoloji Dergisi ,
1 (1), 78-104, Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0004.
Özden, E. (2013). Osmanlı’nın Gayrımüslim Mûsikî Cemiyetleri. Rast Müzikoloji Dergisi , 1
(1), 223-235, Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0009.
Toker, H., & Aydemir, M. (2013). Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mâbeyn-i Hümâyûn
Evrakları Dosya Tasnifinde Bulunan İki Saz Eseri. Rast Müzikoloji Dergisi , 1 (1), 105-130,
Doi: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0005.
131
Uçaner, B. (2013). Therapy-Related Views of Patients with Headache Undergoing Therapy
with Turkish Music. Rast Musicology Journal , 1 (1), 8-21, Doi:
http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2013.01.01.0002.
132