Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Davamız Kudüs Dergisi 01 (Ocak 2020)

2020, Davamız Kudüs

Editörden… El Kuddüs olan Rabbimize hamd Fahr-ı alem efendimize salat ile.. Deneme sayımıza gösterdiğiniz yoğun teveccühten aldığımız güç ve cesaret ile birinci sayımızı arz ediyoruz. Uzun ara ile çıkıyor olmanın en talihsiz tarafı, bir sayı çıktığı anda sizin için çok önemli bir olayın vuku bulması. Nuri Pakdil üstadın dar-ı bekaya irtihali tam dergimizin çıktığı günlere denk geldi ve biz “en delikanlı Kudüs muhafızına “ yazılarımızda yeteri kadar yer veremedik. İnşaallah bu açığı kapatırız. “Kudüs’ü kol saati gibi taşımak” Ancak bir ustadan çıkacak ufuk tarifi, talimat Uyandığınızda ilk ona bakarsanız, Belki abdest alırken ayrılırsınız birkaç dakika En önemli işlerde size yol veren ya da dur gitme diyen talimatlar saate bakarak, ondan ilham ile alınır. İşiniz yoksa da arada bir bakarsınız saatinize ya babanızdan yadigâr, ya da bir sevdiğinizin hediyesidir. Eskiyince bıkılan, değiştirilen eşyalara inat saat eskidikçe daha fazla benliğinize yer eder. Maddiyatçı zihniyet bile eskisine daha çok paha biçer...

Gel anne ol! Çünkü anne; Bir çocuktan bir KUDÜS yapar. - Nuri Pakdil - Ocak 2020 Cemâziye’l Evvel 1441 Sayı: 01 Özel Ö Nureddin Yıldız Röportajı Sayfa 2 Devrimci Müslüman Nuri Pakdil Sayfa 37 Filistinliler Toprak Sattı Mı? Sayfa 9 iÇiNDEKiLER Editör Davamız Kudüs Yayın Kurulu Grafik Tasarım Ajans 1D Reklam ve Tanıtım Hiz. İmtiyaz Sahibi Mehmet ESMER İletişim & Sosyal Medya www.davamizkudus.org /davamizkuduss /DavamKudus /davamiz.kudus /Davamız Kudüs 1 Editörden 2 Röportaj - Nureddin Yıldız 9 Filistinliler Toprak Sattı Mı? 15 Basında Kudüs 20 Röportaj - El Yetime 22 Fotoğrafın Anlattığı 23 Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı 25 Unutulan Mana Mescid-i Aksa 27 Ayet-i Kerime 28 Hadis-i Şerif 29 Kudüs’ün Fethindeki Sır 32 Gazze Haritası 33 Kıble Mescidi 35 Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2- 37 Devrimci Müslüman Nuri Pakdil 42 Şiir Kudüs’ten Uzak 43 Karikatür Editörden Editörden… El Kuddüs olan Rabbimize hamd Fahr-ı alem efendimize salat ile.. Deneme sayımıza gösterdiğiniz yoğun teveccühten aldığımız güç ve cesaret ile birinci sayımızı arz ediyoruz. Uzun ara ile çıkıyor olmanın en talihsiz tarafı, bir sayı çıktığı anda sizin için çok önemli bir olayın vuku bulması. Nuri Pakdil üstadın dar-ı bekaya irtihali tam dergimizin çıktığı günlere denk geldi ve biz “en delikanlı Kudüs muhafızına “ yazılarımızda yeteri kadar yer veremedik. İnşaallah bu açığı kapatırız. “Kudüs’ü kol saati gibi taşımak” Ancak bir ustadan çıkacak ufuk tarifi, talimat Uyandığınızda ilk ona bakarsanız, Belki abdest alırken ayrılırsınız birkaç dakika En önemli işlerde size yol veren ya da dur gitme diyen talimatlar saate bakarak, ondan ilham ile alınır. İşiniz yoksa da arada bir bakarsınız saatinize ya babanızdan yadigâr, ya da bir sevdiğinizin hediyesidir. Eskiyince bıkılan, değiştirilen eşyalara inat saat eskidikçe daha fazla benliğinize yer eder. Maddiyatçı zihniyet bile eskisine daha çok paha biçer. Kudüs’te böyle.. Aklımızda, fikrimizde, kalbimizde Uyanıyoruz masamızda onu hatırlatan bir hatıra görüyoruz ilk..- rüyamızda görmemişsek eğerİstanbullular çok nasiplidir namaz için kıbleye dönmek bile ayırmıyor istikametimizi Kudüs’ten Rabbimizin ayetiyle tescilli hediyesi En büyük dedelerimiz Adem ve İbrahim’in (a.s) yâdigarı. Kol saati gibi taşıyalım bizde inşallah Bu sayımızda da kardeşlerimiz özenle çalıştılar Çok kıymetli iki röportajımız var, köşe yazılarımıza ilave olarak Nuri ağabeyi hakkıyla anlatmak bizi çok aşar biliyoruz ama elimiz erdiği kadar yazdık bir şeyler. Yürüyelim arkadaşlar ayağımıza bir Kudüs gücü gelsin…. Malumunuz Allah’ın en sevgili peygamberi, en mübarek diyardan arş-ı alaya yükselmek için Kudüs’e geldi… Ayağımızda Kudüs gücüyle Özgür Kudüs’te buluşmak ümidiyle 1 www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız - Davamız Kudüs: İsra Suresi 1. ayette geçtiği üzere ( Barakna Havlehu ) kavramının, sadece mahsul bereketi olmadığını biliyoruz. İmani olarak düşününce bu bereket kavramını biraz açabilir miyiz ? (Bu berekete sadece oraya gidenler mi dahil olur ? ) - Nureddin Yıldız: Bismillahirrahmanirrahim. Bereket sözcüğü, Allahu Teala'nın rahmet, yardım ve lütfunun orada bulunması demektir. Biz Allah bereket versin derken, Allah mübarek etsin derken; yemeğiniz artsın, paranız çoğalsın demiyoruz sadece. İnsanın bereket görmesi, sağlığının iyi olması demek, gıdasının bol olması demek, parasının işe yarıyor, yeterli oluyor olması demek, dostluklarının sürüyor olması demek. Allahu Teala'nın lütuf ve rahmetinin bulunmasına bereket diyoruz. Allah, Mescid-i Aksa’nın etrafını bereketlendirdi derken, orada zeytin ağaçları çok zeytin veriyor, yağı da kaliteli oluyor onların diye anlayınca, dinden sadece namaz kılmayı anlamak kadar yanlış bir iş yapmış oluruz. Allah'ın Mescid-i Aksa'nın etrafını bereketlendirmesi demek; evet, zeytin ağaçlarının iyi mahsul vermesi de demek belki ama bu yüz başlıktan sadece bir tanesi olabilir. Dinin, Allah'ın adının en huzurlu yaşanacağı yer olması demek olarak da anlaşılır, on binlerce peygamberin o çevrede gelmiş, yaşamış olması olarak da anlaşılır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin dedesi İbrahim Aleyhisselamın o çevrede olmuş olması da tabiki bir bereket çeşidi, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Miraca oradan yükselmiş olması da bir bereket çeşidi. Dolayısıyla Allah bizim için lütuf, ihsan, kerem açısından neler ifade ediyorsa, bu ifade ettiği şeylerin tamamı “Bereket” in özetidir. Bu özet olan bereketi, Allahu Teala oraya ve çevresine indirmiştir. Cihadın orada hâlâ canlı olması, diğer bölgelerde zaafiyete uğramış olması mesela, bir bereket çeşididir. Yani, bir müslüman nasıl “İslamiyet” deyince binlerce başlığı anlıyorsa, “Bereket” deyince de Allah'tan rahmet olarak inebilecek her şeyi anlıyor olması lazım. Sadece ben kalem satın aldım müşteri parayı verdi, Allah bereket versin dedik aramızda, dolayısıyla kalemin parası çok kazançlı olacak gibi anlarsam çok kısır bir anlayış olur. O kadar kısır olur ki gözlükle görülemeyecek kadar kısır, mikroskopla belki görülecek kadar kısır bir anlayışa girmiş oluruz. Yani, bir müslüman nasıl “İslamiyet” deyince binlerce başlığı anlıyorsa, “Bereket” deyince de Allah'tan rahmet olarak inebilecek her şeyi anlıyor olması lazım. 2 www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız - Davamız Kudüs: Peygamber Efen- 2. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin aracının basamağı olması, orada olmamız için yeterli. dimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hüzün Yılında, Taif’te taşlandıktansonra bu topraklara getirilip İsra ve Miraç hadisesiyle ikramlandı. Buna binaen bizim için debu belde, bu asırda da her hüznün sonunda inşirah kapısı olabilir mi? 3. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, ben buraya ilgi duyuyorum, siz de ilgi duyun anlamındaki onlarca ifadesinin bulunması gönlümüzün orada olması için yeterli. O kapı hâlâ günümüz ümmetine açık mı? 4. Cihadın o bölgede kıyamete kadar unutulmayacağını, Fırka-i Naciye’nin orada, yani Kurtulmuş Fırka'nın o bölgede olmasının daha büyük ihtimal olduğunu, hilafet açısından Ümmet-i Muhammed'in tekrar dönüşün merkezinin orası olacağını ve benzeri nedenleri düşündüğümüzde, bir de küçük dip not gibi bir ilave ehli küfür ve şeytan bütün güçleriyle bu bölgeyi kuşatma altında tutmak istiyorsa eğer, bizim de muhakkak hiç bir şey yapamadığımız zaman bile, bari gönül bağı ile orayı ayakta tutmak gibi bir sevda sahibi olmamız gerekiyor. Yani, bizim bütün bu açılardan Mescid-i Aksa ile, Kudüs'le bağlantımız olmalıdır. Aksi takdirde, yani, orada zamanında bir peygamber varmış türünden bir tarih bağı ile bağlanırsak evet yine bağlanmış oluruz belki, ama bu gönül bağımız bizim için sevap kaynağına dönüşmez, bu gönül bağımız bizim neslimize taşınmaz, namazda bir sonraki kuşağa taşıdığımız gibi Kudüs'ü bir sonraki kuşağa taşıyamayız. 1. Bir kere, Müslümanlar Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Miraç'a yükseldiği yer olduğu için diye ve o Miraç'ta, ki ana gaye kalbi rahatlasın Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem içindi diye baktılar mı Miraç'ın gayesinin sadece hüzün yılını teselli etmek olmaması bakımından hem bir yanlışa düşülmüş olur, hem de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin Miraç noktasını nostaljik, “tarihi bir muhabbetle bağlantı kurduk” düzeyine düşmüş olur hayır. Mescid-i Aksa’nın Müslümanların ilk kıblesi olması, gönlümüzün orada olması için yeterli. 3 www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız - Nureddin Yıldız: Yani, Selahaddin Eyyu- Bunun için orasının Mescid-i Aksa Bölgesi değil de Filistin bölgesi diye anılması, konunun Filistin halkı ile sanki bir özdeşliği varmış gibi, sanki Filistin halkını biz orada bağrımıza basıyormuş gibi tek başına algılanması, bir sonraki kuşağa yanılgı olarak gidiyor, ayrıca bunun sonucu olarak da mesela Filistinli Müslüman kardeşlerimizin olumsuz bir uygulamasını gördüğümüzde de bu bizim Mescid-i Aksa’ya olan ilgimizi de azaltıyor ise bu olmaz. Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya olan muhabbetimiz, Allah bizi oraya Kuran'ı ile bağladığı için, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin nübüvvet tarihi orayla bağlantılı olduğu için, Hz. Muhammed Efendimiz (sav) peygamber olarak bize oranın sevgisiyle yaşamayı talimat olarak verdiği için olmalıdır. Ve ilave olarak da ehli küfür oranın Müslümanların elinde olduğu günden beri orayı ele geçirmek ve elinde tutmak istediği için, stratejik olarak bizim de muhakkak orada hiçbir şey yapamadığınız zaman bile en azından bir gönül bağımızın bulunması gerektiğini gösteriyor. bi'nin rahmetullah aleyh, 8 sene veya 18 sene sabah namazını cuma namazı gibi görmek istemesi benim için bir ölçü değil ki, benim peygamberim sallallahu aleyhi ve sellem münafıkları sabah namazında arayın diyor, ne demek bu sabah namazı kaliteli Müslüman mısın, değil misinin cevabı. Sabah namazı ile ilgin yoksa, camiye gelmiyorsan, münafık mı acaba diye bir tereddüt oluşuyor, dolayısıyla Müslümanlık kalitemiz bizim sabah namazında çok net ölçülüyor kan tahlili gibi. Kan tahlilinde kanda hangi mikroplar var görüldüğü gibi, sabah namazı da aslında bize çok şey gösteriyor. Yani, sabah namazının müslümanlığımızı göstermesi bakımından çok büyük bir önemi var. Münafık olup olmamakla ya da münafıklık hastalığı taşıyor olup olmamakla ilgili çok önemli bir boyutu var. Selahaddin Eyyübi’ye atfedilen “Cuma namazındaki cemaat, sabah namazında toplanırsa işte fetih o zaman olacak biiznillah” sözü bu açıdan aslında çok yan örnek. Yani ona gelinceye kadar, hatta hiç sıra gelmez ona. Sabah namazını camide cemaatle kılma hususunu başardığımız zaman, önümüze bir Müslümanlık tablosu çıkıyor. -Davamız Kudüs: Selahaddin Eyyübi, Beytülmakdis’in fethi için 8 yıla yakın Cuma namazındaki cemaati sabah namazına toplamaya niyetlenerek bunun mücadelesini veriyor. Ve diyor ki; “ Ne zaman Cuma namazındaki cemaat, sabah namazında toplanırsa işte fetih o zaman olacak biiznillah...” Bizler de günümüzde yeniden bir fetih niyetiyle kendi içimizde, toplum bazında neler yapabiliriz ? Fethe niyetlenenlere, bireysel planda öncelikle neleri yapmalarını önerirsiniz? 4 www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız Allah'ın lütfuyla o Müslümanlıkta; müslümanın siyasi anlayışı, müslümanın helal ve ekonomik yaşayışı, müslümanın aziz oluşu, yediğinin hepsini helal yiyen, siyasi varlığı olan ve müslümanlık izzeti taşıyan, yani dik duruş sahibi olan, aç da olsa, sefil de olsa Allahu Teala'nın dininden olduğu için, müslüman olduğu için kendisini dünyanın en güçlü insanı gören ve bu şekilde yaşayan insan olduğumuzda, Fethe ve Kudüs'ü sahiplenmeye hazır olduk demektir.Bunu beceremediğimiz zaman, ki becerememe türlerinden biri sabah namazıdır, sabah namazını camide cemaatle kılıp, kılmama meselesidir.Selahaddin Eyyubi rahmetullahi aleyh'in döneminde en ölçülebilecek şey sabah namazıydı, onun dışında zaten kadın dünyası berbat değildi zaten, haram mefhumu bugünkü zebilliğe (perişanlığa) yuvarlanmamıştı. Yani Selahaddin Eyyubi nereden ölçüm yapacak? Yapsa yapsa, yapabileceği ölçüm sabah namazıdır, sabah namazı da tuttu Selahaddin Eyyübi rahmetullahi aleyhi’de. Ama şimdi sabah namazına gidebilecek insanların, gece ikilere kadar müstehcen film seyredip, seyretmediklerini kontrol etmek gerekiyor. Onurlu İslam, onuruyla yaşayan bir aile sahip olup olmadığını da ölçmeyi gerektiriyor. Helal gıdası olmayan birisi, gıdasında üretimi açısından, gıdanın elde ediliş tarzı açısından, gıdanın içeriği açısından helallik sorunlarıyla boğuşan bir nesil, sabah namazına gelse, o nesil için Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:“Haramla büyümüş et ateşe layıktır”. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ateşe layık gördüğü bir beden, Selahaddin Eyyübi'nin camide aradığı beden değil, dolayısıyla sabah namazı bir ölçü ama, tek başına bir ölçü değil. Selahaddin Eyyubi'nin döneminde zirve bir testti o, süper bir şekilde o testi yaptı rahmetullah aleyh. 5 Ama, Selahaddin Eyyubi’den bugüne geldğimizde, 6, 7, 8 asır gibi ciddi bir zaman geçmiş. Bugüne geldiğimizde bakıyoruz ki daha namaza gitmeden önce bir abdest sorunumuz var bizim. Namaza gideceğimiz camilerimizin dolu olmasından önce, namaz ve diğer ibadetlerin gerçekten Allah için yapılıp yapılmadığı konusunda sıkıntılarımız var. Dolayısıyla, bana göre sabah namazından başlarsak, yanlış yerden başlarız. Bu nesilin daha gusüle, abdeste ilişkin ciddi bilgi eksikliği var. Çoğunluk için söylemiyorum tabiki ama camiye bile cünüp gitmiş günümüz neslinin mensuplarından, sabah namazının kalitesine ilişkin ne arayabilirsin ki? www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız - Davamız Kudüs: Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurmaktadır ki; “Orayagidemezseniz, kandillerinin yanması için yağ gönderin”. Ve devam eder, “Bunu yapan aynen oraya gitmiş gibidir“ Buna binaen henüz Mescid-i Aksa'ya gidemeyen veya gitmekten mahrum olanlar için oraya tam manasıyla hizmet etmek adına neler önerirsiniz? - Nureddin Yıldız: Şimdi, yüzeysel olarak, kağıt üzerinde “Acaba Peygamber sallallahu ve sellem ne diyor?” diye baksak, yani Peygamber Efendimiz bu hadisini söylediği dönemlerde zeytinyağı, kandillerde yakmak için kullanılıyordu. Şimdi de “Jeneratör gönderin, jeneratörün çalışması için de petrol gönderin, mazot gönderin, elektrikleri yansın Mescid-i Aksa’nın” demektir. Selamun aleyküm bitti bu cevap. Böyle değil tabii. Efendimiz sallallahu ve sellem; oraya gitmeniz, müminler olarak orayı sahiplenmemiz gerekiyor diyor. Bu sözün başından da bu anlaşılıyor, sonrasından da, başka anlamlar da söylediği sözlerden de bu anlaşılıyor. Yani, orası senin diyor, fiilen gidemiyorsan bari senin adına oraya gönderdiğin bir şey bulunsun buyuruyor. Bu sözü Resulullah sallallahu ve sellem söylediği zaman Kudüs ve civarı Medine'ye gıda gönderen bir yerdi. Buna rağmen Peygamber Efendimiz o dönemde böyle bir talimat veriyor. O zaman oraya sen ne gönderebilirsin ki? Buraya kandiller için zeytinyağı gönder, zeytinyağı gönderemiyorsan, zeytinyağının parasını gönder diyor aslında. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, aslında Mescid-i Aksa diye bir derdiniz olsun demek istiyor. Bu dert, bazen seni duadan başka hiçbir şey götüremez, yani ne kendin gidebilirsin, ne yağ gönderebilirsin, ne de çocuğunu gönderebilirsin. Olur mu, olur. 6 Müslümanları, Mescid-i Aksa konusunu Filistinlilerin sorunu olmaktan da öte Ümmet-i Muhammedin tamamının sorunu ve meselesi olduğuna ikna etmemiz gerekiyor. Şimdiki gibi mesela. Ama senin içinde de bir sevda, oraya ilişkin bir hasret bulunsun. Bu hasretin, bu sevdan duanın makbul olduğu bir saate rastlar, Allahu Teala, sırf senin duanla kapıları açabilir orada. Çünkü, orada Müslümanların elinden kaybetmekten orada zor da olmaya kadar bir sürü problem Allahın izin vermesiyle oldu hak etmedi. Müslümanlar için sabah namazı düzeyini mesela kaybettiler. Selahaddin'den yüz sene sonra sallanmaya başladı Mescid-i Aksa, yani Müslümanlar olarak bizim herhangi bir şekilde çaresiz olmayacağımızı gösteriyor, bir çare muhakkak var. Hiçbir şeyin olmadığı yerde Kabe değerinde bir kalbi var Müslümanın. O kalpteki heyecan, o kalpteki yalvarış yakarışlar, uykusuz kalışlar, yani dert edinmeler, bir nevi seni duaya sevk edecek, ağlayışa sevk edecek, gök kapılarını zorlayacaksın, yeni bir kuşağa dert olarak taşıyacaksın. www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız mesele İsrailoğulları değil, bizim İsrailoğulları ile bir derdimiz yok ki, yani Yahudilik dini ile de bir alıp verdiğimiz yok üstelik. Onlar ehli kitap olduğu için mecusilerden daha yakın duruyor bize diye inanıyoruz, hayvanı besmeleyle kestikleri için Allah Teala da onların kestiği hayvanı yiyin diyor. Dolayısıyla bizim Yahudilerle bir sorunumuz yok, ama Müslümanların burada, bahsettiğimiz bu Filistin topraklarında, Kudüs’te hakkı var, ve bu 1450 senedir de Müslümanlarındır. Burası, yani Mescid-i Aksa peygamberlerin buradan Miraca çıktığı yer olduğu için tamamen ve ebediyen müslümanlarındır. Mescid-i Aksa'nın güvenliğinin sağlanması gerektiğinden dolayı, Mescid-i Aksa’nın çevresi de Müslümanlarındır diye bir mefhumu oturtmamız lazım, bu da işte siyasi şuurdur. Gitgide müslümanların Mescid-i Aksa üze- rindeki hakimiyetlerinin, umutlarının sönmüş gibi olmasının nedeni, Mescid-i Aksa, Kudüs ve Filistin konularının siyasi olarak Müslümanların gündeminden düşüyor olmasıdır. Suudi Arabistan, mesela, bir ülke olarak Filistin davasını destekliyorum diye yıllarca lanse etmeye çalıştı, ama bunu bir din kavgasına dönüştürmesinde Filistinli Arap kardeşlerimi destekliyorum türünden bir tarz üzerinden yaptı ki, ve zaten bunun biz samimi olup olmadığı konusunda bildiğimizi biliyorduk ala külliha. Bugün Mescid-i Aksa’ya Peygamber Efendimizin (sav) ünlü hadis-i şerifine atıfla yağ göndermek yerine, günümüz koşullarında siyasetçilerimizin, ekonomistlerimizin, mal sahiplerimizin siyasi şuur kazanmaları için gerekli çalışmaları planlayıp takvimlediğimiz zaman, inanın fıçı fıçı zeytinyağı göndermekten daha değerli bir iş yapmış oluruz. Böylece bu dava, bu dert nesilden nesile taşınmış, aktarılmış olacak. Mesela tıpkı bu çağda bir ev edinme, kiradan kurtulmak her Müslümanın, her insanın hayatının önemli bir konusu, dolayısıyla çocuk ilkokula giderken bile “ilerde benim evim olur mu?” diye düşünüyor. Çünkü annesini, babasını, dedesini hep öyle gördü. Sağlıklı yaşam, kanserden korkmak vb. aile bazlı konular olduğu için nesilden nesile reklamını yapmaya gerek kalmadan taşınıyor. Mescid-i Aksa’yı koruma, sağlıklı yaşama gibi bir endişeye dönüştüğünü de, oranın kafirlerin elinde olması, kanser gibi bir sorun olarak ailede kaldığı sürece biiznillahi teala bu öbür kuşağa taşınacak zaten, bir dava nesilden nesile taşınabiliyorsa bu nesilde değil, ikinci nesilde değil, belki beşinci nesilde muhakkak çözülecek Allah’ın izniyle, biz böyle iman ediyoruz. Ama, bu çağda Müslümanlar şunu anladılar ki; aslında Mescid-i Aksa'ya insan lazım değil. Orada biz 3 milyonla sabah namazı kılsak da bir şey değişmiyor. Zayiatımız daha fazla artıyor. Orada Müslümanların çok büyük paralara da ihtiyacı yok. Orada zaten para tedavülüne de oradaki zalim güç izin vermiyor, paran olsa da sana evini bile restore ettirtmiyor, Mescid-i Aksa’ya bir jeneratör koydurtmuyor, dolayısıyla isteyeceğim para da sonuç olarak çok da bir işe yaramıyor. Ama şunu gördük ki; bugün dünya siyasi operasyonlarla yönetiliyor, siyasi bir demeç her şeyi değiştiriyor. Dolayısıyla Müslümanları, Mescid-i Aksa konusunu Filistinlilerin sorunu olmaktan da öte Ümmet-i Muhammedin tamamının sorunu ve meselesi olduğuna ikna etmemiz gerekiyor. Filistin, özelinde de Kudüs konusundaki muhatabımız da filan dindeki bir millet, 7 www.davamizkudus.org Röportaj - Nureddin Yıldız - Davamız Kudüs: Rahmetli Şeyh Mescid-i Aksa, Tur Dağı (Tur-i Sina) ile beraber anılmalı, çünkü Hz.İsa aleyhisselam, kıyametten önce yeryüze indiğinde son muvahhidlerle beraber Kudüs’ün çok az aşağısında, Gazze bölgesinin hemen altında Tur-i Sina'ya sığınacaklar. Dolayısıyla o bölge kıyamet öncesi en canlı bölge olacak. Bugün olaylar şiddetlendi ise, Suriye'de mesela şiddetlen diyse, Orta Doğu'da Fırat ve Dicle'nin arası ateş gölü gibi olduysa, sadece ve sadece Muhammed bin Abdullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’de konuştuğu sözlerin mucize olduğunu gösteriyor. Peygamber efendimiz, “nehir bile ateş olacak” diyorsa, “nehir altın akacak” diyorsa yani, biraz düşünen Müslüman, Efendimizin (sav) Ortadoğu'yu yüzyıllar öncesinden nasıl tarif ettiğini gösteriyor. Biz şuna inanıyoruz, insanlık hayatı ilk Orta Doğu'da başladı, insanlığın sonu da Ortadoğu’da olacak, mahşer de Şam'dan başlayacak bir konvoyla gidecek" şeklinde hadisi şerifler var. Bu arada Mehdi aleyhisselam, eğer Müslümanlar kıymetini bilip de hilafeti yeniden ihya edemezlerse, Mehdi Aleyhisselam geldiğinde de Kudüs'e Ahmed Yasin bir açıklamasında Bakara suresinden yola çıkarak, zulmün bâki kalmayacağını ve yakın bir dönemde (2027 yılını zikrediyor) İsrail’in yıkılacağından bahsediyordu. Siz bu yorum hakkında ne düşünüyorsunuz ? - Nureddin Yıldız: Bu konuda, iki şeye itirazım var: Birincisi, Şeyh Ahmed Yasin rahmetullah aleyh’in, “2027’de İsrail yıkılacak” sözü gayba ait bir konu olduğu için, “inşaallah 2027’de yıkılır diye anlamam lazım, yoksa bu söz doğru değil. İkincisi, 2027'ye daha 8-10 sene var, bu kadar zaman ben niye bekleyeceğim ki? İsrail’in yıkılması için 2027'ye kadar bırakın 8-10 sene beklemek, 27 dakika beklemek bile benim için bir israftır, bunu asla kabul edemem. -Davamız Kudüs: “Kudüs Şeriatın Merkezi Olacaktır” sohbetinizde, bir sonraki başkentin Kudüs olacağını, hilafetin tekrardan Kudüs’te ihya olunacağını söylemiştiniz. Bu hadis-i şerifi biraz daha açabilir misiniz ? - Nureddin Yıldız: Şimdi “kıyamete kadar Mescid-i Aksa'nın etrafında hiçbir şekilde cihat eksik olmayacak” sözü sallallahu aleyhi ve Sellem Efendimizin belli bir sözü bir defa. Bugünkü dünya siyasi konjonktüründe de küfür bütün varlığı ile Ortadoğu'ya, Ortadoğu'nun da ortası olan Kudüs’e yığılma yapıyor, böylece bu hadisi şerifin bir mucize olduğunu ortaya çıkarıyor. Kıyamet sahnelerinin, kıyametten önceki deccal ve benzeri fitnelerin, daha sonra Mehdi aleyhisselama İsa aleyhisselamın gelmesinin bölgesi de orası, kıyamet öncesi olayların cereyan edeceği bölge de orası mesela. 8 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? Sıradışı Efsane: Filistinliler Toprak Sattı Mı? Ömer TÜRKMEN İslam aleminde on yıllardır yanlış ve ne yazık ki kastı aşan bir algı ve inanış var. ‘Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı’. Filistinlilerin Osmanlıya ihanet ettikleri ve kendi elleriyle toprak sattıkları bu yüzden de bugünkü musibetlerin başlarına geldiği iddiası yıllardan beridir kullanılagelen bir anti-propaganda malzemesidir. Bu malzemeyi de en çok Siyonist işgal güçleri kullanmaktadır. Sene 1917’de Yahudilerin Filistin’de hiçbir arazisi yoktu. Yerleri olmadan devlet kuramayacaklarını biliyorlardı. Dolayısıyla Yahudi bir yönetici getirdiler ki o da Yahudilerin Filistin’de toprak edinme imkanı sağladı.” Sultan Abdülhamid Han Yahudilerin bu tehlikeli niyetlerini çok önceden sezdiğinden dolayı 1883’te Yahudilerin Filistin’e göç etmesi yasaklanmıştı. Artık Yahudiler Filistin’e sadece hacı olmak için gelebilecekler ve bu süre üç ay olacaktı. Kendilerine verilen kırmızı tezkeredeki ikamet süresi dolunca Filistin’i terk edeceklerdi. Bu cümleleri ve benzerlerini muhakkak bir yerlerde duymuşsunuzdur. Dergimizin bu sayısındaki araştırma dosyamızda kaynaklardan istifade ederek bu konuyu irdeleyeceğiz. 1897’de Herzl’in liderliğinde toplanan konferansta birçok karar alınmıştı. Bunlar; “Yahudiler için ulusal bir vatan kurulmasına karar verildi. Filistin’in de aralarında bulunduğu üç alternatif vardı ve tercih Filistin’den yana kullanıldı. Ta ki Siyonist lobisi İngiltere ile anlaşma yapıncaya kadar. Anlaşma kapsamında Yahudiler 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere’den yana olacak, bunun karşılığında da İngiltere Yahudilere devlet vaat edecekti. Bu anlaşma 1917 yılında Balfour Deklarasyonu ile ortaya çıktı. Plan 1897’de başladı ve 1917’de uygulamaya konuldu. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Filistin’i mandası altına aldı. Bu aşamadan sonra İngiltere, Filistin’e İngiliz vatandaşı Yahudi bir yönetici atadı. Tüm bunlar olup biterken biz Müslümanlar kendi işlerimizle meşguldük. Bu yönetici, Filistin’de Yahudilere toprak edinme hakkı verdi. 1883’te çıkarılan bir irade-i seniyye ile de Yahudiler’e mülk satışı da durdurulmuştur. Ayrıca hazine-i hassadaki şahsi mal varlığı ile Filistin’de mümkün olduğu kadar fazla toprak alınarak, Yahudilerin toprak satın alma yolu engellenmeye çalışılmıştır. 1891’de çıkarılan bir irade-i seniyye ile hiçbir Yahudi’nin Osmanlı vatandaşlığına alınmayacağı ve Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmelerine müsaade edilmeyeceği belirtilmiştir. Daha sonra çıkarılan bir emir ile de başta Filistin olmak üzere tüm Osmanlı topraklarında Yahudilere toprak ve mülk satışı yasaklanmıştır. 9 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? Ancak 1900’lü yıllara gelindiğinde Yahudiler İngilizler nezdindeki faaliyetleri daha da hızlanmıştır. Siyonist liderlerden Herbert Samuel, İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey ile Kasım 1914’te görüşerek, Onu Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaya ikna etmeye çalışmıştır. 1916 yılında İngiltere Başbakanlığına Lloyd George gelince Filistin’de İngiltere yönetiminde bir idarenin kurulmasına önem verilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da 2 Kasım 1917’de Dışişleri Bakanı Balfour’un ünlü deklerasyonu ortaya çıkmıştır. İşgal sonucu ortaya çıkan İngiliz mandasında Yahudi yöneticinin göreve gelmesiyle birlikte Yahudilerin Filistin’e göç ederek toprak edinmeye başladılar. Yahudi yöneticinin “izniyle” Filistin’e yerleşen Yahudiler, kendilerini mağdur ve zayıf olarak göstermiş, daha sonrada zahirde gözlemci batında ise terör çeteleri olan ekipler kurmaya başlamışlardı. İzci gibi dağa çıkar İngiliz ordusundan askeri eğitim alırlardı. Yine İngiltere tarafından gizlice silahlandırıldılar. Rakamlara bakıldığında 1900 yılında 15 bin olan Yahudi nüfusu Osmanlının Filistin’den ayrıldığı 1918’de 50 bin kadar olmuştu. gücünü çekti. Bu tarihten itibaren hazırda bekleyen silahlı Yahudi terör örgütü üyeleri katliam yapmaya başladı ve Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal ederek Filistin sahilinde Yahudi devletini ilan ettiler. 1948’de sözde İsrail işgal devleti kurulduğunda Yahudilerin sahip oldukları arazi miktarı 2 milyon dönümdü. Yani tüm Filistin topraklarının % 7’si. Bunun 650 bin dönümünü Osmanlı devleti döneminde mülk edinmişlerdi. O dönemde mülk edinmeleri ise hoşgörünün hakim olduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlamıştır. Osmanlı devletinde ilk Yahudi lobisini oluşturan Yusuf Nassi’nin Kanuni’yle iyi ilişkilerinden dolayı Kanuni ona Taberiye gölü civarında bazı arazileri bağışlamıştı. İşte bu olayla başlayan mülk edinme çabalarıyla 1917’de Filistin’in işgaline kadar ki süre içinde toplam 650 bin dönüm arazi edinmişlerdir. 300 bin dönümünü İngiliz manda yönetimi onlara bağışlamıştır. Şöyle ki İngilizler, Filistinlilere ağır arazi vergileri uyguluyor, bu vergileri ödeyemediklerinde de mülklerine el koyuyor ve sonra buraları Yahudi göçmenlere peşkeş çekiyorlardı. İngiliz işgalinde yani 1917-1947 döneminde Filistin'deki Yahudi sayısı önce 650 bini buldu. BM'nin 29 Kasım 1947'de Filistin'in yarısından fazlasını Yahudilere verme kararından İsrail devletinin ilan edildiği 15 Mayıs 1948'e kadar geçen sürede Yahudi nüfusu 800 bini geçti. Bunlar ağırlıklı olarak Rusya, Sovyet Cumhuriyetlerinden ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelmişti. 1948 yılına gelindiğinde İngiltere Filistin halkının kendini yönetmesi gerektiğini belirterek manda himayesini kaldırıp askeri 10 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? 200 bin dönümünü yine İngiliz işgal yönetimi, Yahudilere göstermelik bir şekilde parayla satmışlardır. Bu şekilde satılan arazilere de bahsedildiği üzere vergi oyunuyla el konulmuş ve satış işlemi de sembolik paralarla gerçekleşmişti. 600 bin dönüm araziyi de kendileri Filistin dışından olan, Lübnan ve Suriye’de ikamet edip Filistin’de mülk edinmiş bazı Arap kökenli Hristiyanlardan satın almışlardır. Buraya kadar ki kısımda Filistinlilerin herhangi bir dahlinin olmadığını görüyoruz. Yani Yahudilerin 1948’e kadar edindikleri arazilerin yaklaşık %90’ında öz vatanı olan Filistinli -lerin müdahalesi söz konusu değildir. Devam eden süreçte İsrail, 1967’deki Altı Gün Savaşı’yla birlikte Doğu Kudüs’ü işgal ettikten sonra, yerleşim birimi inşaatına hız verdi. Filistinlilerin topraklarına el konulması ve evlerinin yıkılması suretiyle inşa edilen yerleşimler, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurum ve hükümetler tarafından ‘yasa dışı’ ilân edilmesine rağmen, İsrail hükümetleri bu konuda geri adım atmış değil. Bugün Doğu Kudüs’ün çeşitli noktalarındaki yerleşimlerde 200 bin dolayında Yahudi yaşıyor. Bunların tamamı, işgalin ardından bölgeye iskân edildi. İsrail yönetimi, Kudüs’ü işgal eder etmez, şehrin nüfus dengelerini değiştirmek için düğmeye bastı. İlk aşamada, Burak Duvarı’na yer açmak için buldozerlerle yıkılan Mağribliler Mahallesi’nden 6 bin Müslüman göç ettirildi. Şehir işgal edildiğinde nüfus dengesi şu şekildeydi: 196 bin Yahudi, 58 bin Müslüman, 12 bin Hıristiyan. İşgal yönetiminin nihai hedefi, Kudüs’ün nüfus oranını yüzde 70 Yahudi-yüzde 30 Müslüman şeklinde sabitlemekti. Arap nüfus hızlı çoğaldığından, bu oranı elde etmek için “Büyük Kudüs” projesi uygulamaya kondu. Buna göre, şehrin sınırları olabildiğince genişletildi, bu sınırlara dâhil olan Müslüman nüfusa karşılık, dört büyük yerleşim kompleksi inşa edildi: Giv’on, Kohav Yaakov, Maale Adumim ve Etzion. Neredeyse El Halil’e kadar uzanan bu birimlere 50 bin dolayında yerleşimci yerleştirildi. İsrail yönetimi, Kudüs şehir merkezinden, oluşturulan yeni sınırlara doğru iç göçü de teşvik etmeye devam ediyor. 1967’de Kudüs’ün şehir sınırları 38 bin 100 dönümlük bir alanı kaplarken, 1993 yapılan son değişikliklerle şehrin alan büyüklüğü 126 bin 300 dönüme çıkarıldı.Nüfus oranları ise, bu artışla paralel bir seyir izlemedi: 1987’den itibaren düşmeye başlayan şehrin Yahudi nüfus oranı, 2006’ya gelindiğinde yüzde 65’e kadar geriledi. Günümüzde şehrin toplamda bir milyona yaklaşan nüfusunun yüzde 64’ünü Yahudiler, yüzde 34’ünü Müslümanlar, yüzde 2’sini ise Hristiyanlar oluşturmaktadır. 11 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? İşgalci İsrail yönetiminin Doğu Kudüs’te uygulamaya koyduğu işgal yöntemlerinden başka bir yönü de, şehrin yerli Filistinli nüfusunu ‘vatandaş’ olarak kabul etmemek. 1967’den sonra geçerli hale getirilen yasalar çerçevesinde, Kudüs’te yaşayan Filistinliler, ‘oturum belgesi’ ile hayatlarını idame ettiriyor. Onları resmi vatandaş statüsüne almayan İsrail, bu belgeyi verdiği Filistinli nüfusu çok sıkı bir kontrol ve takip altında tutuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) hazırladığı raporlara göre, 1967’den bu yana İsrail, 14 bin 500 fazla Filistinlinin Kudüs’te oturum hakkını iptal etti. İsrail yönetimi, iptallere gerekçe olarak, Filistinlilerin “Kudüs’te sürekli yaşamaması” gösterirken, son yıllarda İsraillilere saldırı düzenlemekle suçlanan Filistinlilerin Kudüs’te yaşayan akrabaları da oturum hakları ellerinden alınarak cezalandırılıyor. İsrail yönetiminin Doğu Kudüs’te uygulamaya koyduğu işgal yöntemlerinden biri de, şehrin yerli Filistinli nüfusunu ‘vatandaş’ olarak kabul etmemek. 1967’den sonra geçerli hale getirilen yasalar çerçevesinde, Kudüs’te yaşayan Filistinliler, ‘oturum belgesi’ ile hayatlarını idame ettiriyor. Onları resmi vatandaş statüsüne almayan İsrail, bu belgeyi verdiği Filistinli nüfusu çok sıkı bir kontrol ve takip altında tutuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) hazırladığı raporlara göre, 1967’den bu yana İsrail, 14 bin 500’den fazla Filistinlinin Kudüs’te oturum hakkını iptal etti. İsrail yönetimi, iptallere gerekçe olarak, Filistinlilerin “Kudüs’te sürekli yaşamaması”nı gösterirken, son yıllarda İsraillilere saldırı düzenlemekle suçlanan Filistinlilerin Kudüs’te yaşayan akrabaları da oturum hakları ellerinden alınarak cezalandırılıyor. Kudüslüler: Filistinli Ürdünlüler 1990’ların başından itibaren müzakere edilmeye başlayan Oslo Görüşmeleri çerçevesinde, Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin Filistin pasaportu elde etme hakkı bulunmuyor. (Ramallah’taki Filistin yönetimi, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayanlara pasaport verebiliyor) Gitmek isteyen Kudüslüler ya Ürdün pasaportu kullanıyor, ya da İsrail’in kendilerine sağladığı geçici belgelerle seyahat ediyor. Ürdün dışında herhangi bir ülkenin pasaportunu kullanan Kudüslülerin şehirde oturma hakkı iptal edilirken, İsrail pasaportu alan Kudüslüler ise şehirdeki Müslüman oranından düşülüyor. Doğu Kudüs’te yaşayan her Filistinli Ürdün pasaportu taşımasına rağmen, Ürdün Krallığı kendilerini vatandaş olarak kabul etmiyor. Beşer yıl süreyle yenilenen bu pasaportlara ‘geçici’ damgası vuran Ürdün, pasaport hamili Kudüslülerin Ürdün’de uzun süre oturmalarına, çalışmalarına ve mülk edinmelerine de müsaade etmiyor. Kâğıt üzerindeki bu çelişkili muamelelere ilaveten, İsrail yönetimi, sıklıkla Filistinlilerin Kudüs’e erişimini de kısıtlıyor. Bilhassa çatışma dönemlerinde Mescid-i Aksa ve çevresine girmesine izin verilen Filistinliler için yaş sınırlaması getirilirken, Aksa’da ‘eylem’ yaptıkları gerekçesiyle Kudüs’ten resmi olarak uzaklaştırma cezası alan Filistinli sayısı da giderek artıyor. İsrail yönetimi, Mescid-i Aksa’da beş vakit namaza devam eden Filistinli gençleri özellikle gözetim altında tutarak sürekli izliyor. 12 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? Filistinliler Topraklarını Sattı Hezeyanı Filistin meselesi tartışılırken sıklıkla dile getirilen bir iddia vardır: Filistinliler, topraklarını Yahudilere sattı. Dönemin kaynaklarını ve tarafsız tarihi dokümanları taradığımızda, toprak ve mülk satışıyla ilgili üç durum karşımıza çıkıyor: Devlet arazilerinin gasp edilmesi, İşgal ve tedhiş hareketleriyle Filistinlilerin kovularak topraklarına el konulması, Toprak ve mülk satışı… Filistin topraklarındaki Siyonist işgal, en yaygın biçimde ilk iki maddede dile getirilen yöntemlerle gerçekleştirildi. Osmanlı İmparatorluğu bölgedeki kontrolünün gevşemesiyle birlikte Filistin’e akın eden Siyonist yerleşimciler, devlet arazilerine kurdukları kollektif çiftliklerle (İbranicede: Kibbutz) koloniler oluşturdular. 1930 başından itibaren ise, teşkil edilen silahlı çete ve terör gruplarının Filistin köy ve kasabalarına saldırıları başladı. Binlerce insan, bu şekilde asırlardır yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalarak Filistin içinde yer değiştirdi ya da komşu ülkelere sığındı. 9 Nisan 1948 günü gerçekleştirilen Deyr Yasin Katliamı ve sonrasında yaşanan tehcirlerin ardından, Siyonistler Filistinlilerin bıraktığı yerlere yerleşti. Siyonistlerin Filistin topraklarında adım adım yayılmaları ve bütün bir bölgeyi kontrol altına almaları, daha çok bu iki yolla oldu. Bunun dışında, Müslüman Araplardan çok ufak bir yüzde, elinde bulundurduğu arazileri Siyonistlere sattı. Ancak bunlar da ya bölgede yaşamayan toprak zengini ailelerdi ya da Siyonistlerle siyasi bağlantıları olan Filistinliler. Genel bütün içerisinde, bu insanların çok küçük bir azınlığı teşkil ettiğini söylemeye gerek yok. Yahudilere toprak ve mülk satışı tartışmalarında neredeyse kendilerinden hiç söz edilmeyen bir aktör var: Ortodoks Hıristiyanlar. Kudüs’te Siyonistlerin sahip olduğu birçok kıymetli arazi, Müslüman Araplar yoluyla değil Ortodoks Hıristiyanlar vasıtasıyla el değiştirdiği halde üstelik. Örneğin: Bugün Kudüs Eski Şehir’e en yakın mesafedeki Yahudi mahallesi olan Rehavia’nın arazisini Siyonistlere satan, Kudüs Rum Ortodoks Patrikhanesi. 1921 gerçekleşen bu satışın ardından, yine aynı Hıristiyan cemaat, İsrail cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığının rezidans arsalarını da İsrail’e sattı. İsrail Parlamentosu Knesset’in üzerine inşa edildiği arazi de yine Rum Ortodoks Hıristiyanların elden çıkardığı bir gayrimenkul. 2000 yılların başında, El Halil Kapısı’nın hemen içindeki The Imperial ve Petra otellerinin binalarının bir Siyonist vakfa satılması ise, Rumların Kudüs’te Siyonistler lehine attıkları en yeni adım. Mülk ve toprak satışını özellikle Kudüs bağlamında düşündüğümüzde, Müslüman Arapların neredeyse hiç satış yapmadığını, zaten ellerinde satıp savacak derecede mülk bulunmadığını görürüz. Aksine, günümüzde İsrail’in işgal ve yayılmacılığına karşı, Müslümanlar ellerinde ne varsa onu tutabilmenin telaşı içindeler. 13 www.davamizkudus.org Filistinliler Toprak Sattı Mı? Son olarak hülasa şu veri her şeyi net olarak ortaya koymaktadır. Filistin topraklarının tamamı 28 milyon dönümden oluşmaktadır. 1948'ten beri Filistinliler tarafından İsrail'e satılan toprak 250 bin dönüm. Bu da binde 9'a tekabül etmektedir. Hangi millettten %0,9 hain çıkmaz? Artık Filistinli kardeşlerimizden helallik dilemek ve Müslümanların davası olan Kudüs ve Mescid-i Aksa için mücadele safına girme zamanıdır. Kaynaklar Şeyh İkrime Sabri söyleşisi / Türkiye Diyanet Vakfı https://www.gzt.com/kudus/isgal-altindaki-kudus Ömer Osman Umar / http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi2/421-438.pdf / http://gencaktivistler.org.tr/filistinliler-toprak-sattilar-mi/ 14 www.davamizkudus.org Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ ABD'den Orta Doğu barış sürecine yeni darbe Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Yüz milyonlarca Müslüman Filistinlilerle beraberdir. Prof. Dr. Berdal Aral | 26.11.2019 ABD dış politikadaki çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo geçtiğimiz hafta yeni bir skandala imza atarak ABD’nin bundan böyle Batı Şeria’da bulunan Yahudi yerleşimlerini bir uluslararası hukuk ihlali olarak görmeyeceğini ilan etti. Mike Pompeo böylelikle ABD’nin iki devletli çözüm formülünü terk ettiğini de teyit etmiş oldu. Bu ahlaksız ve hukuksuz karar sadece Filistinlileri değil, tüm dünyayı hedef alan bir komplodan başka bir şey değil. Bunun nedeni ise çok açık. Savaşla ele geçirilen topraklar üzerinde egemenlik iddiasında bulunmak, yani bu toprakları ilhak etmek, uluslararası hukukça yasaklanmıştır ve bu tür fiiller tüm uluslararası topluma yönelik erga omnes [herkes için geçerli] nitelikteki bir sorumluluk ihlali olduğu gibi, aynı zamanda uluslararası hukukun âmir hükmü niteliğindeki jus cogens [üstün hukuk] ihlalidir. Ahmet Furkan Mercan | 25.11.2019 Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Gazze sokaklarında özgürlüğü ve onuru için yürüyen küçük bir çocuktan, Kudüs'ün işgali ile ırkçı ve insanlık dışı izolasyona karşı direnen tüm yiğit erkek ve kadın Filistinlileri selamlıyorum. Sesinizi duyuyoruz, milyonlarca Müslüman sizinle beraber." dedi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 50. kuruluş yıl dönümü töreninde, Türkiye ve üyesi olduğu Asya Grubu adına konuşma yaptı. Çavuşoğlu, 1969'da Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'yı kötü bir elin ateşe vermeye teşebbüs ettiğini, ancak felaketin eşiğinden dönüldüğünü anımsattı. Bu hain saldırının ümmet için uyanış çağrısı oluşturduğunu belirten Çavuşoğlu, bu çirkin saldırının ayrıca Mescid-i Aksa’nın, Kudüs-ü Şerif'in ve Filistinlilerin haklarının savunulması için beklenen birlik ve dayanışmanın oluşmasına büyük katkı sunduğunu söyledi. 15 www.davamizkudus.org Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ 21 Ağustos 1969’da Aksa Camisi’nin kundaklanması hadisesinden yaklaşık bir ay sonra 25 Eylül 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta gerçekleştirilen ilk İİT toplantısından bugüne Türkiye'nin istikrarla sürdürdüğü taahhütlerini dile getiren Çavuşoğlu, "Bunlar Kudüs-ü Şerif'in özgürleştirilmesi, tüm Filistin ve Arap bölgelerindeki İsrail işgalinin sonlandırılması, 1967 sınırları temelinde başkenti Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için Filistinlilerin inkar edilemez haklarının tahakkuk ettirilmesidir." diye konuştu. Türkiye'nin 2016 ve 2019'da İİT Zirvesi liderliğinin, ümmetin başlıca ortak davalarına büyük tehditlerle yüz yüze geldiği dönemlere denk geldiğini anımsatan Çavuşoğlu, "Ümmet birliği ve dayanışması test edildi ve hamdolsun bu meydan okumaların üstesinden gelerek azmimizi ve bütünlüğümüzü muhafaza edebildik." ifadesini kullandı. Yaklaşık 200 fanatik Yahudi Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi İsrail polisinin eşlik ettiği 200 civarındaki fanatik Yahudi, işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde bulunan Mescid-i Aksa'nın avlusuna girdi. Kudüs İslami Vakıflar İdaresinden yapılan açıklamada, İsrail polisi korumasındaki 190 fanatik Yahudi'nin Mescid-i Aksa'nın güneybatısında bulunan El-Meğaribe (Fas) Kapısı'ndan girerek Harem-i Şerif'e baskın düzenlediği belirtildi. Açıklamada, Harem-i Şerif’e giren Yahudilerden 103'ünün dini okul öğrencisi olduğu vurgulandı. Fanatik Yahudiler, İsrail polisi eşliğinde zaman zaman Mescid-i Aksa'nın avlusuna giriyor. Bu durum sık sık bölgede gerginliğin tırmanmasına ve Filistinliler ile İsrail polisi arasında arbede yaşanmasına neden oluyor. Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki vakıflar; İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te imzalanan barış antlaşmasına göre Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde bulunuyor. Daha önce Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dahilinde Mescid-i Aksa'yı ziyaret eden Yahudiler, 2003'ten bu yana Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal eden İsrail'in tek taraflı kararı çerçevesinde polis eşliğinde Müslümanların kutsal mabedine giriyor. Esat Fırat | 24.11.2019 16 www.davamizkudus.org Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ Filistin’den UNESCO’ya Harem-i İbrahim’i koruma çağrısı Esat Fırat | 24.11.2019 Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in ihlallerinin UNESCO başta olmak üzere ilgili uluslararası kurumları dini mekanlara ilişkin sorumluluklarını yerine getirmeyi zorunlu kıldığını bildirdi. Filistin Yönetimi, işgal altındaki Batı Şeria’nın El-Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camisi’ni İsrail’in ihlallerine karşı korumak için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütüne (UNESCO) çağrıda bulundu. Filistin Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, fanatik Yahudilerin İsrail güçlerinin korumasında Harem-i İbrahim’e düzenlediği baskınlara dikkat çekilerek, “Söz konusu ihlaller, başta UNESCO başta olmak üzere ilgili uluslararası kurumları dini mekâanlara ilişkin sorumluluklarını yerine getirmeyi zorunlu kılıyor.” denildi. Açıklamada, “Uluslararası kuruluşları, işgal makamlarını bu kuruluşların kararlarına saygı duymaya ve Yahudi yerleşimcilerin baskınlarını durdurmaya zorlamak için daha fazla çaba göstermeye çağırıyoruz.” ifadelerine yer verilerek, Yahudi yerleşimcilerin baskınlarının “tehlike çanlarını” yeniden çalmaya neden olduğuna vurgu yapıldı. Yahudi yerleşimcilerin baskınlarının, Harem-i İbrahim’in tamamen kontrol altına alınmasına ve Müslümanların ibadet etmelerine doğrudan “tehdit” teşkil ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu provokatif saldırılar, işgal devletinin Batı Şeria’daki birçok tarihi ve dini mekaânları kontrol altına alma ve bu alanları Talmudik rivayetlere uygun bir şekilde Yahudileştirmeye yönelik projelerinin bir parçasıdır.” değerlendirmesinde bulunuldu. Binlerce Yahudi yerleşimci İsrail askerlerinin koruması altında, Yahudi inancına göre, Hazreti İbrahim'in eşi Hazreti Sâare' nin defnedildiği mağarayı satın almasının yıl dönümü olarak kabul edilen "Sare Bayramı" münasebetiyle, dün mağaranın üzerine inşa edildiğine inandıkları Harem-i İbrahim Camisi'ne baskın düzenlemişti. İsrail'in 1967 yılından beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'nın El Halil kentinde bulunan cami, 25 Şubat 1994'te sabah namazını kılan Müslümanların üzerine ateş açan Baruch Goldstein adlı Yahudi fanatiğin eyleminden sonra kapatılmış ve yeniden açıldığında ise yarısından fazlası Yahudilere tahsis edilmiş şekilde ikiye bölünmüştü. Tarihe "El Halil Camii (Harem-i İbrahim) Katliamı" olarak geçen saldırıda 29 Filistinli şehit olmuş, 150'den fazla kişi yaralanmıştı. 17 www.davamizkudus.org Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ Tunus'taki okullarda eş zamanlı 'Filistin'le dayanışma' etkinliği Yosra Ouanes,Mehmet Nuri Uçar | 22.11.2019 Tunus'taki ilk ve orta dereceli okullarda eş zamanlı şekilde yirmi dakika derslere ara verilerek "İsrail'in ihlallerine karşı Filistin'le dayanışma" etkinliği düzenlendi. İlk ve Orta Dereceli Okullar Sendikasının çağrısı üzerine gerçekleştirilen etkinliğe, Tunus Eğitim Bakanı Hatem bin Salim'in yanı sıra bazı sendika başkanları ile okul müdürleri de destek verdi. "Filistin halkının işgale karşı mücadelesine koşulsuz destek ve Arap rejimlerinin sessizliğini protesto" sloganıyla yapılan etkinlik dolayısıyla, Tunus'taki ilk ve orta dereceli okullarda derslere eş zamanlı olarak yirmi dakika ara verildi. tüm Filistin topraklarında gerçekleştirdiği ihlallere dikkati çekmek olduğunu söyledi. Bu etkinlikle Tunus'taki gençlere Filistin'de olup bitenleri bir kere daha anlatma fırsatı bulduklarını ifade eden Suleymi, "Bu, bizim görevimiz. Filistinliler kardeşlerimiz ve zor zamanlarında yanlarında durmamız gerekir." dedi. Sadıkıyye Okulu'ndaki teknoloji dersi öğretmeni Salih es-Seray da İsrail'in son Gazze saldırısında hayatını kaybeden Filistinlilerin ailelerine taziye dileklerinde bulundu. Seray, bu zor zamanda Filistin halkının desteklenmesi gerektiğini dile getirdi. İsrail ordusu son olarak 12 Kasım'da, Gazze'nin doğusunda İslami Cihad Hareketinin askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri'nin önde gelen komutanlarından Baha Ebu'l Ata'nın bulunduğu eve saldırı düzenlemiş, saldırıda Ebu'l Ata ile eşi hayatını kaybetmişti. İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda aralarında 8 çocuk ve 3 kadının da yer aldığı 34 Filistinli hayatını kaybetmiş, 110 kişi yaralanmıştı. İsrail'in son saldırısının Gazze'ye maliyeti 3,1 milyon dolar Gazze'deki Bayındırlık ve İskan Bakanı Yardımcısı Naci Serhan, Enformasyon Bakanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, İsrail'in bölgeyi hedef aldığı son saldırıdaki hasara ilişkin bilgi verdi. Serhan, "İsrail'in Gazze'ye yönelik son saldırısında tarım, ekonomi, sağlık, eğitim ve altyapı alanlarını kapsayan hasar yaklaşık 3,1 milyon dolar." dedi. Okullarda Tunus ve Filistin bayrakları göndere çekildi, iki ülkenin milli marşları okundu ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Filistinliler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Başkent Tunus'taki Sadıkıyye Okulu Müdürü Afife Abdulmelik es-Suleymi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, amaçlarının İsrail'in Gazze başta olmak üzere 18 www.davamizkudus.org Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ Mehmet Nuri Uçar,Nour Mahd Ali Abu Aisha | 17.11.2019 Söz konusu saldırılarda Gazze'de yaklaşık 30 yapının tamamen, 500'ünün de kısmi olarak yıkıldığını belirten Serhan, İsrail'in bölgeye yönelik çeşitli saldırılarında Gazze'deki insani durumun daha da kötüleştiğini söyledi. Serhan, evini kaybeden her aileye bakanlık tarafından acil yardım kapsamında 1000 dolar verilmeye başlandığını ifade ederek, Filistin hükümeti, körfez ülkeleri ve uluslararası topluma İsrail'in son saldırısında etkilenen ailelere gerekli desteği sağlamaları çağrısında bulundu. 19 www.davamizkudus.org Röportaj - El Yetime -Davamız Kudüs: Biraz kendinizden bahseder misiniz ve tam olarak ne ile meşgulsünüz? - El Yetime Selamün Aleyküm ve Rahmetullah Ben Kudüs’ten fotoğrafçı Elyetime. İnsanlar beni sosyal medya aracılığıyla tanıyorlar, özellikle instagramda hesaplarım Elyetime diye geçiyor. Kudüs’te çok şeyler yaşadım; bunlardan bir tanesi de 2. İntifadaya, Şaron’un Mescid-i Aksa’ya girişine ve ertesi gün yapılan katliama şahit oluşumdur. Kardeşlerimizin Aksa’da şehit olmasını görmem, yaşamış oldukları haksızlıklara bizzat şahit olmam beni güçlü bir şahsiyet haline getirdi. Okulumdan mezun olduktan sonra film çekme ve fotoğrafla ilgilenmeye başladım. Profesyonel çekim yapmaya tam olarak 2004 yılında başladım. Başladıktan sonra da sosyal medya hesaplarını açmaya başladım. İlk youtube kanalımı 2007 yılında açtım, twitter hesabımı ise 2011 yılında açtım. Hemen ardından instagramda hesabımı açtım ve Allah’a şükürler olsun takipçi sayısı 100.000’i geçti. Çok büyük ilgi çeken instagram hesabım ne yazık ki instagram yönetimi tarafından çeşitli gerekçeler gösterilerek kapatıldı. Bu sefer de facebook üzerinden günü birlik Aksa’ya yapılan baskınları, namaz kılan cemaate İsrail askerlerinin vurmalarını, gaz bombası atmalarını, yapılan haksızlıkları sürekli paylaşıyordum ve aynı zamanda da bunları düzenli olarak arşivliyordum. Paylaşımlarıma sınırlama geldiğinden artık paylaşım da yapamıyordum. Şimdilerde ise işim gereği 3 yerde ikamet ediyorum; Katar-Doha’da, Kudüs’te ve İstanbul’da. İşim gereği hepsine de sık sık gidiyorum. Bu süreçte El Jazira kanalında işe başladım ve Kudüs ile alakalı kısa filmler yapmaya başladım. 105 tane film ve kısa film yaptım. Özellikle işgalcilerin yapmış olduğu baskınları, ribat yapan (Mescid-i Aksa’yı koruma amaçlı bekleyen) kardeşlerimizin dışarı atılmalarını, kapıların önünde bekleyişlerini sürekli izliyordum ve bunları kameraya çekiyordum. Yapmış olduğum canlı yayınlar, Mescid-i Aksa için çok önemliydi. Olup bitenleri sürekli ve canlı olarak anında on binlerce kişi izliyordu. Hamd olsun bu çekimlerde, Mescid-i Aksa’da İsrail’in yaptığı bütün zulüm tüm ayrıntılarıyla aktarılıyordu. Bunun yanında facebook ve twitter paylaşımlarım da oluyordu. El Jazire’de çalışırken Aksa’daki Ebu Hureyrat’ın filmini çektim; film Türkçeye, Malaycaya ve İngilizceye çevrildi. Film çok talep gördü, dünya çapında meşhur oldu ve birçok basın organı bu filmi yayınlamak için benden izin istedi. Aksa’daki Ebu Hureyra lakaplı kişi Ebu Eymen’dir. 1970’ten beri Mescid-i Aksa’ya geliyor, uzun yıllar boyunca kedileri, kuşları besliyordu. Ebu Hureyra’yı yaz, kış demeden 6 ay boyunca takip ettim. İsrail askerleri Ebu Hureyra’yı bazen de Mescid-i Aksa’dan uzaklaştırıyorlardı. O süre zarfında da kedilerin ve kuşların yiyeceklerini, onları beslemeleri için Aksa’ya namaza gelen cemaate veriyordu. Bu süreçte ben de hiç yılmadım, Ebu Hureyra’yı sürekli takip ettim ve hamd olsun çok güzel bir film ortaya çıktı. 20 www.davamizkudus.org Röportaj - El Yetime Bu filmden sonra sosyal medya hesaplarım daha meşhur hale geldi. 2004 yılından şu ana kadar Mescid-i Aksa ile alakalı büyük bir arşiv yapmış oldum. Bunlar 15 bin fotoğraf ve birçok filmden oluşuyor. Mescid-i Aksa, benim hem evim, hem vatanım, yani benim her şeyim. Sadece ben değil, tüm Müslümanların, aynı şekilde özellikle Kudüs halkının, çünkü onlara sadece Mescid-i Aksa kaldı. İslam âlemi bir aile ise onların evi Mescid-i Aksa’dır. Ev olmadan aile efradı bir arada olamazlar. Bu ev olmadan bir araya gelemeyiz, paramparça oluruz. Mescid-i Aksa benim için pusula, bana yön veriyor, bu yüzden onun için ölünür, onun için her şey yapılır. İnsan canını feda eder, her şeyini Aksa’ya feda eder. Ben hemşire olarak mezun olmuştum ama şimdi yaptığım bu mesleğim sayesinde hayat buldum. Ben Mescid-i Aksa’nın içerisindeki İslami eserleri çektim, aynı zamanda Kudüslülerin hayatlarını, yaşantılarını, örf ve adetlerini, ihya etmiş oldukları mübarek geceleri belgeledim. İnsan bağlandı mı, bırakamıyor, adeta hayat buluyor. Mescid-i Aksa’nın bizlere ihtiyacı yok, bizlerin Mescid-i Aksa’ya ihtiyacımız var. Allah mutlaka evini koruyacaktır. İnancımız gereği, akidemizden dolayı Aksa’yı sahipsiz bırakmamamız lazım. Aksa’yı korumak Allah’ın rızasını kazanmak demektir çünkü. -Davamız Kudüs: Hiç tutuklandınız mı? - El Yetime: Bir defa tutuklandım, daha sonra serbest bırakıldım. Kamera ve fotoğraf makinasından dolayı bazen beni Mescid-i Aksa’ya almıyorlardı. Ben de farklı kapıları deneyerek tekrar bir şekilde Aksa’ya giriyordum. Özellikle sabah namazında çantaları arıyorlardı, çünkü sabah namazı sonrasında işgalciler Aksa’ya baskın düzenliyorlar ve kimsenin bu olup bitenleri çekmesini istemiyorlardı. Ancak, Allah’ın yardımıyla kamera ve fotoğraf makinamı çoğu zaman geçiriyordum. - Davamız Kudüs: Arap ülkelerinden hiç destek alıyor muydunuz? Maalesef Arap liderler pusulayı kaybetti- ler, yolu şaşırdılar, hatta bazıları yaptıklarıyla dinden de uzaklaşıyorlar. Yapmamız gereken, Müslümanları Mescid-i Aksa’ya gelmeleri için teşvik etmek, Mescid-i Aksa’yı gündemimizde tutmak. Dünyanın diğer bölgelerindeki müslümanların da Beytulmakdis’teki kardeşlerini unutmamaları lazım, onlara devamlı maddi ve manevi destek olmaları lazım, ilk kıblemize seferlerini arttırmaları lazım, yani Mescid-i Aksa’nın sürekli bütün müslümanların gündeminde olması lazım. Allah sizlerden razı olsun, bizleri yalnız bırakmadığınız için. Sizin dualarınızla bizler buradayız, nöbetteyiz ve Allah’ın izniyle ve yardımıyla da burada kalıcıyız. Halk olarak bizleri yalnız bırakmıyorsunuz. Sizlere müteşekkiriz. Mescid-i Aksa sadece bizim değil, tüm İslam âleminin. Bildiğiniz gibi Peygamber efendimizin hadis-i şerifiyle de sabit olduğu üzere Mescid-i Aksa, yolculuk yapılacak üç mescitten biridir. Sizleri de inşaallah en kısa zamanda Mescid-i Aksa’ya bekleriz. 21 www.davamizkudus.org Fotoğrafın Anlattığı Şehre yakın bir köyde doğdunuz. Annenizden dinlediğiniz; dedelerinizin dedeleri de burada yaşamışlar. Babanızın meyvelerini toplayarak evinizi geçindirdiği zeytin ağaçları, 3-5 asırlıkmış…. Yani bu topraklar Amerika Batılılar tarafından fark edilmeden önce bile sizin atalarınızın ikametgâhıymış Sen doğduğunda da aynı tablo, aynı düzen ve huzurla devam ediyordu. Evin, top oynadığınız çayır, komşu köydeki akrabalarınıza giderken kullandığınız yol hep aynı Babanın sana anlattığı Mescid - i Aksa ziyaretlerinin güzergâhı… Sonra birkaç gün evde büyüklerin hararetli tartışmaları - Yok, daha neler, olmaz öyle şey - Mümkün değil… diye biten konuşmalar. Zalime bu dünyada ve bir süreye kadar her şey mümkünmüş. Kocaman dozerleri, kamyonları seyretmek kısa bir heyecan olduysa da, bir müddet sonra sen de anladın “Ayrım Duvarı” nın seni nelerden ayırdığını. Tek tek saymaya gerek yok Cevap tek kelime; hoş, tatlı ve senin olan her şeyden ayırdı… Daha kötüsü ise; Necip fazıl diyor ya; “Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta…” Evet, “Bu insanlar terörist” yazılı bir yafta asıldı şehrinizin duvarına… Ama tarih tekerrür eder… Her duvar yıkılır, her şey aslına rücu eder… Bu ayrım duvarları da yıkılacak inşaallah. Ve biliyoruz ki “Allah imhal* eder, ihmal etmez…” *İmhal etmek: mühlet vermek 22 www.davamizkudus.org Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı Babul Rahme Röportajı Selamün Aleyküm ve Rahmetullah Bu makalede Türkiye’deki kardeşlerimize Babul Rahme’nin (Tevbe ve Rahmet Kapısı) tarihi hakkında bilgi vereceğim. Babul Rahme, mübarek Mescid-i Aksa’nın doğu tarafında bulunuyor. Esbat Kapısının ise 200 metre güneyindedir. Tam olarak Kubbetüs Sahra Mescidinin doğusunda olup Mescid-i Aksa’nın en eski kapısıdır. Babul Rahme, Emeviler döneminden kalma olan kapı iki kemerden oluşuyor. Babul Rahme isimlendirmesinin sebebi ise Kur’an-ı Kerim’de Hadid suresinde geçen 13. ayettir. Bismillahirrahmanirrahim: O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, iman edenlere şöyle diyecekler: "Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım." Şöyle denecek: "Geriye dönün de başka bir nur arayın!" Ve hemen aralarına kapısı da olan bir duvar çekilir; duvarın iç tarafında rahmet, kendilerine bakan dış tarafında ise azap vardır. Sadakallahul Azim. Kapının iç kısmı Mescid-i Aksa’ya, dış kısmı ise cehennem vadisine açılmaktadır. Bu kapı, Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştı. Kapı yüksekliği 11,5 metre olup süslü çift kemerden oluşmaktadır. Kapının güney tarafı Rahme’dir, yanındaki kuzey tarafı ise Tevbe’dir. Kapının hemen dış tarafında ise bir mezarlık vardır. Adı Babul Rahme Mezarlığı olan bu mezarlık ismini bu kapıdan almaktadır Bu mezarlıkta aralarında Ubade Bin Samit ve Şeddad Bin Evs r.a gibi sahabe-i kiram da medfun (defnedilmiş) bulunmaktadır.Babul Rahme Kapısı Hristiyanlar için de önem taşımaktadır. Hristiyan inancına göre Mesih son zamanlarında geldiğinden, şehre bu kapıdan girecektir. Bu nedenle Hristiyanlar bu kapıya Altın Kapı (Golden Gate) demişlerdir. Yahudiler ise Mesih’in zeytin dağına inip Cehennem Vadisi’ni geçip, bu kapıdan Süleyman mabedine gireceğine inanmaktadır. Kudüs’ün haçlıların elinden alınmasının ve Müslümanların idaresine girmesinden sonra olası bir düşman saldırısında bu kapıların kontrolünün zor olduğu düşünüldüğünden stratejik bir kararla; bir rivayete göre Kanuni döneminde, bir rivayete göre ise Selahaddin Eyyubi döneminde kapıların içlerine duvar örülerek bu kapılar tamamen kapatılmıştır. Babul Rahme’nin Müslümanlarca içlerine duvar örülerek kapatılmasından önce kapının iç tarafı mescit olarak kullanılır ve içerisinde hafızlık yapılırdı. Hatta İmam Gazali Hazretleri buradaki küçük mescidde o yıllarda itikâfa girerdi. Ayrıca, Babul Rahme’nin üst tarafında bulunan Medresetül Nasriyye’nin içinde bir oda İmam Gazali’ye tahsis edilmiş ve İmam Gazali bu odada miladi 1098 yılında “İhya-i Ulumuddin” adlı ünlü eserini yazmıştır. 23 www.davamizkudus.org Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı Babul Rahme, 1920 yılında İngilizler tarafından Mervan Mescidi, Kadim Mescid ve Burak Mescidi ile birlikte kapatıldı. Bu kapının açılması için çok çaba harcandı, ancak 1920-1947 arasında Filistin’de bulunan İngiliz manda yönetimi kapının açılmasına izin vermedi. Bu kapı, 1947-1967 yılları arasında Ürdün Hükümeti kontrolünde kapalı tutulmuştu. Bu dönemde İngilizlerin uydurduğu bazı hurafeler bilinçli şekilde halk arasında yaygınlaştırıldı. Mesela, bu kapının ve mescidin olduğu yerde cinlerin hapsedildiğini, hatta Süleyman a.s.’ın hükmettiği cinleri burada hapsettiği gibi birçok hurafeyi halk arasında yaygınlaştırarak insanları korkuttular. Bu nedenle bu kapıya bir dönemler kimse yaklaşmaya cesaret edemez olmuştu. Bizler küçükken, ailelerimiz bize “oraya sakın gitmeyin, hatta yaklaşmayın, cinler size musallat olur” diye söylüyor ve annelerimiz bize sıkı sıkı tembih ediyordu. Bu korkutma ve hurafeler Filistinli Müslümanları da ne yazık ki uzun bir dönem etkiledi. 1967 yılındaki Altı Gün Savaşında Mescid-i Aksa’yı işgal eden Siyonistlerin komutanı Moşe Dayan, kapının dış taraftan açılmasını ve iç tarafının mescid kısmını da sinagog yapmayı istiyordu. Allah’a şükür bunu başaramadılar. 1992 yılında İslami Hareketin Islah sivil toplum kuruluşuna bağlı İslami Eserleri Koruma Komisyonu, Babul Nazır’da bulunan Vakıflar Daire Başkanlığı ile birlikte iç tarafını açtılar ve burada İslami aktivitelerin yapıldığı hanımlara yönelik programlar yapılmaya başladı.İslami Eserlerin Koruma Komisyonu merkez ofisi de orada açılmıştı. Bu faaliyetler, 1992 yılında 2003 yılına kadar burada devam etti. 2003 yılında, 11 Eylül saldırılarının da etkisi ile dünyanın birçok yerinde uygulanan terörle mücadele kapsamında burası tekrar kapatıldı. 2018 yılında ise Yüksek İslami Şura kuruldu ve ilk toplantılarını burada gerçekleştirdiler. Komisyon başkanı Şeyh İkrima Sabri ve diğer üyeler de bu toplantıya katıldı. Bunu gören işgal polisleri, yeni yaptırımlar uygulamaya başladılar. Çünkü Babul Rahme’ye kimsenin gelmesini istemiyorlardı. Gençleri buradan uzaklaştırmaya başladılar, tutuklamalar daha sık olmaya başladı, bazı Müslüman kardeşlerimizin Mescid-i Aksa’ya girmelerine bile izin vermiyorlardı. Peki, Yahudileri bu kadar rahatsız eden şey neydi ve niçin Müslüman kardeşlerimizin burayı sahiplenmesini istemiyorlar. Çünkü bir an evvel orayı da gasp edip, bir oldubittiye getirerek oraya da sinagog yapmak istiyorlar. Hiçbir şekilde hiçbir Müslüman bunu kabul etmez, çünkü Babul Rahme de, mübarek Mescid-i Aksa’nın bir parçasıdır. İsrailliler tarafından çok uzun zamandır planlar yapılmış, ancak Allah’a şükür başaramadılar, başaramayacaklar da. Babul Rahme tamamen Müslümanlarındır, her santimetresi bizimdir ve hiçbir şekilde bundan taviz veremeyiz. Onların yapacakları en küçük gasp hareketinde, bizi yani tüm Kudüs halkını karşılarında bulacaklar Allah’ın izniyle. Bu kapıyı ele geçirmelerine, gasp etmelerine asla izin vermeyiz. Sizler, yani İslam âlemi, bizlere ve mübarek Mescid-i Aksa’ya sahip çıktığınız müddetçe buna kesinlikle cesaret edemeyecekler inşaallah. Allah’ım, Sen Aksa’mızı koru. Rabbim, Aksa’mızın fethini bana ve sizlere de göstersin inşallah. Allah’a emanet olun. Mescid-i Aksa sizi bekliyor. 24 www.davamizkudus.org Unutulan Mana: MESCİD-İ AKSA Unutulan Mana MESCİD-i AKSA Furkan TÜRKMEN Mescid-i Aksa, Kudüs’ün doğusunda, etrafı yüksek surlarla çevrili, yaklaşık 144 bin metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Mescid-i Aksa’nın içinde, Kubbet-üs-Sahra, Kıble Mescidi gibi 200 civarında yapı ve eser bulunmaktadır. Mescid-i Aksa, Morya Tepesi’nde olup, tepenin en yükseğindeki kayalığın üzerinde Kubbet-üs Sahra bulunmaktadır. Evet bu anlattıklarım Mescid-i Aksa’nın sadece fiziki özellikleri yani manadan arınmış madde hali. Mana olmadan zemzem sadece su, Kabe taş duvar, Kubbet-üs Sahra yalnızca bir yapı olmaz mıydı? Öyle ki ‘Andolsun, biz insanı süzme bir çamurdan yarattık’ buyuran Rabbimiz bize bir mana verdi, kendi ruhundan üfledi. Sen sadece etten kemikten değilsin, aynadaki yüzün, giydiğin elbise, değer verdiğin onca maddeden ibaret değilsin! Allah seni bir mana üzere yarattı, senden bir söz aldı, lakin insan manadan uzaklaşıp maddeye boyandı. Andolsun, biz insanı süzme bir çamurdan yarattık. 25 www.davamizkudus.org Unutulan Mana: MESCİD-İ AKSA Biz iman ettik ki, Allah “Ol” der, ve “Olur”. O, isterse bir deveyi iğne deliğinden, ne deveyi küçülterek, ne de iğne deliğini büyültmeden geçirir. O, isterse kuşları fillere galip getirir. Allah isteseydi Peygamberini olduğu yerden huzuruna çıkaramaz mıydı? Şüphesiz ki O’nun gücü kudreti her şeye yeterdi lakin O, bir gece Mescid-i Aksa’ya bir mana yükledi. Peygamberini oradan huzuruna aldı, orada tüm Peygamberlere imam tayin kıldı. Şimdi sen düşün, Allah’ın Mescid-i Aksa’ya yüklediği manayı, verdiği değeri bir düşün. Sonra sor kendine, “Allah’ın değer verdiğine ben ne kadar değer veriyorum?”. Bir Yahudi’nin Kudüs’ü sahiplendiği gibi, ben Kudüs’ü Allah için sahipleniyor muyum? Biz unuttuk kardeşim, ebabillerin fillere galip geldiğini, inanan azınlığın çokları mağlup ettiğini ve en çok da Amerika’nın, İsrail’in değil, Allah’ın ne dediğini unuttuk! Mescid-i Aksa kelime anlamıyla “uzak mescid” demektir, lakin şimdi kalplerimizden de uzak. Daha 10 yaşında bir Yahudi, Kudüs ile ilgili her şeyi öğrenirken, kurdukları “Arz-ı Mev’ud” hayalleriyle yanıp tutuşurken, ne acıdır ki bizler bir Yahudi kadar olamıyoruz. Doğum günlerine aylar öncesinden hediyeler alan bizler, Kudüs’ü bir gün olsun hatırlamıyoruz. Biz unuttuk, Kudüs fetih olunmadan gülmeyeceğim diyen Selahaddin’i. Peygamberimizin ‘orada kılınan namaz diğer yerlerde kılınan bin namaz gibidir’ hadisini şerifini. Her geçen gün şehit olan kardeşlerimiz için Allah bizden hesap soracak kardeşim. Bugün Kudüs’e dilsiz kesilir, görmezden gelirsek, yarın Allah’ın huzurunda verecek cevabımız olur mu sizce. Allah için cihat eden ne bu dünyada, ne de ahirette kaybetmez, bilmez misin? Kudüs için tek başıma ben ne yapabilirim deme! Allah’a dua et, Kudüs için dertlen, attığın adımlar Kudüs’ün fethine atılsın. Unutma, Allah ile yürürsen yokuşlar düz olur, Allah’ı unutursan düz yolda bile tümseğe takılırsın. Orada kılınan bir vakit namaz diğer yerlerde kılınan bin namaz gibidir. 26 www.davamizkudus.org Ayet-i Kerime - Lütfi YILDIZ Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir. Peygamber Efendimiz aleyhisselam ve ashabı, nübüvvet görevinin ardından Mekkeli müşrikler tarafından birçok baskı ve zulme maruz kalmışlardır. Ağır imtihanlardan geçen Peygamber Efendimiz (sav), müşriklerin maddî ve manevî birçok zulmüne tahammül etmesinin ve eşi Hz. Hatice (as) ile amcası Ebu Talip’in vefat ettiği “Hüzün Senesi” nin ardından Allah Teâlâ tarafından adeta bir teselli ve ödüllendirme olarak, hicretten bir yıl önce mucizevi şekilde bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülmüştür. İsra suresinin ilk ayetinde bu olay şöyle zikredilmektedir: “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” Efendimiz aleyhisselamın Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi olayına “İsra”, oradan semaya yükselmesine ise “Mirac” denmektedir. “Burak” adlı bir binekle Kudüs’e giden Peygamber Efendimizi burada önceki peygamberlerden bazıları karşılamış ve arkasında namaz kılmışlardır. Daha sonra bir kayanın üzerinden semaya yükselen Efendimiz aleyhisselam orada birçok iltifata nail olmuş, ardından yine mucizevi şekilde “”Burak adlı bineğiyle aynı gece Mekke’ye döndürülmüştür. Ayet-i Kerime’de geçen “Çevresini mübarek kıldığımız...” ifadesi, “Biz orayı ağaçlarla, ırmaklarla ve sürekli verimlilikle bereketli kıldık” anlamındadır. Bu mescidin, Mescid-i Harâm ile Medine’deki Mescid-i Nebevi dışında kalan mescitlerden daha üstün kılınması, orada ibadet edip namaz kılmak için yolculuğa çıkılmasının dinen uygun görülmesi ve Allah’ın pek çok peygamberiyle seçkin kulu için orayı kutsal bir mekan olarak özellikle seçmesi de bu berekete dahildir. Ayrıca Hz. Davut (as), Hz. Süleyman, (as), Hz. İsa (as) ve daha birçok peygamberin burada yaşaması, bazılarının burada vefat etmesi ve buraya defnedilmiş olmasıyla birlikte Müslümanların ilk kıblesi olması* da Mescid-i Aksâ’nın çevresinin mübarekliğine işarettir. *Mescid-I Aksa, Hicretten 16-17 ay sonraya kadar, Bakara Suresi 144. ayeti nazil olana kadar Müslümanların ilk kıblesi olmuştur. Kaynakça: 1- Kur’an yolu Türkçe meâl ve tefsiri (DİB) 2- Tefsiru’s Sâdî 27 www.davamizkudus.org Hadis-i Şerif - Lütfi YILDIZ Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur: Hadisi şerifin metninden de anlaşıldığı üzere Efendimiz aleyhisselam bu üç mescidi fazilet bakımından diğer tüm mescitlerden üstün tutmuştur. Bu konuda herhangi bir ihtilaf ya da şüphe yoktur. Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ İslam’ın kıbleleri, Mescid-i Nebî ise İslam’ın merkezidir. Hadis alimlerinin çoğunluğunun görüşüne göre bu hadisi şerif mescitlerin faziletini belirtmektedir. Farklı rivayetlerle birlikte okuma yapıldığında sayılan üç mescit haricinde bir mescit için yolculuk yapmanın yasak olmasa da gereksiz bir iş olduğu alimler tarafından zikredilmektedir. Hadisi şerifte diğer mescitler için yolculuk hoş görülmemiş ancak her biri bir peygamber tarafından inşa edilmiş bu üç mescide yolculuk teşvik edilmiştir. Bu üç mescide yolculuk peygamberlerin birçoğunun yolunun düştüğü yerleri ziyaret etmek, İslam büyüklerinin menhecini ve mücadelesini daha yakından tanımak, İslami bir şuur ve imani bir yenilenme imkanı sağlar mü’mine. Ayrıca bu vesileyle de mü’minlerin imanı tarihi bir boyut kazanmış olur. Günümüz şartlarında özellikle işgal altında bulunan Mescid-i Aksâ’yı ziyaret edip oradaki mücadelede Müslümanların yanında bulunup onlara destek olmak hadisteki ziyaret teşviğinin de gereğidir aynı zamanda. 28 www.davamizkudus.org Kudüs’ün Fethindeki Sır Kudüs’ün ilk fethedilişindeki nur, kıyamete kadar mü’minlere yol göstermeye devam edecektir. Mü’minlerin değeri ve kıymeti bu nurdan istifade etmeleriyle ölçülecektir. Bunun günümüzdeki adı ‘Kudüs Davası’dır. Kudüs davası bazen mükemmel bir imanla, bazen şirk ve nifaktan uzaklaşmakla, bazen sabırla, bazen şükürle, bazen namazla, bazen ümmet bilinciyle ispat olunur. Ve bu vasıflara sahip Kudüs yolunun erleri adeta bir yıldız gibi geleceğe ilham kaynağı olurlar. İşte bu nurun yansımalarından biri, belki de birincisi Ebu Ubeyde Bin Cerrahtır. Ebû Ubeyde radıyallâhu anh, otuz bir yaşında İslam’la şereflenmiştir. Ve o günden vefâtına kadar malıyla, mevkisiyle ve canıyla İslam’ı yaymak için cihat etmiştir. Gün geldi, artan zulüm ve işkencelerden dolayı peygamber efendimizin de müsaadesi ile Habeşistan’a hicret etti. Gün geldi, Mekke’yi arkasında bırakıp Medine’ye hicret etti. Muhacir oldu. Medine’de Sa’d ibni Muaz ile kardeş oldu. Allah için ne gerekiyorsa onu yaptı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde herkesin gözleri yaş, kalpleri hüzünle doluydu. Bir yandan da cenaze hazırlıkları yapılıyordu. O sırada Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in olduğu odaya Ebu Ubeyde bin Cerrah geldi. Ve onlara şöyle dedi: Medinelilerin Beni Said Konağı’nda toplandığını ve kimin halife olacağını tartıştıklarını söyledi. Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde bin Cerrah radıyalâhu anhum derhal ensarın yanına gittiler. Ensar; Resulullah’a ve ashabına kucak açtıklarını, evlerini, yemeklerini onlarla paylaştıklarını, onlara bir yurt verdiklerini ve onlara yardım ettiklerini söyleyerek halifenin kendilerinden olması gerektiğin söylüyorlardı. Önce Ebu Bekir Sıddık radıyallâhu anh, sonra da Ömer radıyallâhu anh konuştular. 29 www.davamizkudus.org Kudüs’ün Fethindeki Sır Ve onlardan sonra Ebu Ubeyde bin Cerrah radıyallâhu anh da Ensar’a dönerek: “Ey Ensar! Başlangıçta bu dine hizmet eden sizlerdiniz. Sakın işi önce bozan da siz olmayasınız.” dedi. Ve o gün, bu üç sahabenin gerçekleri Müslümanlara hatırlatmasıyla büyük bir fitne önlenmiş oldu. Abdullah bin Ömer bir sözünde şöyle der: “Kureyş halkının içinde üç kişi vardır ki, yüzleri en güzel yüz; akılları, en selim akıl; kalpleri, en metin kalptir. Bunlar Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ebû Ubeyde’dir.” Zeyd bin Eslem’in, babasından naklettiğine göre; Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir gün dostları ile otururken aralarında şöyle bir konuşma geçer. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- yanındaki dostlarına: “-Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa, ne isterdiniz?” diye sorar. Oradakilerden biri: “-Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcamak isterdim!” der. Bir başkası: “-Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim!” der. Bir diğeri: “-Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam…” der. Herkes dileğini söyledikten sonra oradakiler: Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-: “-Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim.” diyerek herkesi duygulandıran arzusunu ifade eder. Şam’da 639 senesinde veba hastalığına yakalanan Ebu Ubeyde Bin Cerrah radıyallâhu anh vefat edeceğini anlayınca yakınlarına bir vasiyeti olduğunu bildirmiş ve hepimizin kulağına küpe olacak şu sözleri söylemiştir: “Namazınızı kılınız! Orucunuzu tutunuz! Sadakanızı veriniz! Haccınızı yapınız! Birbirinize iyilikte bulununuz! Âlimlere ve büyüklerinize itaat ediniz! Dünyaya aldanmayınız! İnsanların en akıllısı Allahu Teâlâ’nın emirlerini yerine getirenlerdir. Hepinize Allah Teâlâ’nın selâm ve rahmetini, lütuf ve bereketini niyaz ederim. Haydi Ey Mu’âz, cemaate namazı kıldır!” Bu sözleri söyledikten sonra gözlerini yummuş, yerine Mu’âz bin Cebel’i vekil tayin etmiştir. Bunun üzerine Mu’âz bin Cebel radıyallâhu anh da cemaate bir hutbe okumuş ve hutbesinde şöyle buyurmuştur: - “Yemin ederim ki, Ebû Ubeyde gibi, dinine bağlı, temiz ve merhametli insanlar çok azdır. Dünyaya hiç meyletmeyen, emrindekilere hep iyiliği ve birbirlerini sevmeyi emreden bu mübarek adama hakkınızı helâl edin ve dua ediniz!” “-Ey Ömer, peki sen ne isterdin?” diye sorarlar. 30 www.davamizkudus.org Kudüs’ün Fethindeki Sır Ebu Ubeyde güzel ahlak dendiğinde de en öndeydi, örnek bir şahsiyetti. Zühd ve takva sahibiydi, pek merhametliydi. Askerlerine ve tebaasına karşı da çok şefkatliydi. Ömer radıyallâhu anh, Şam’a gittiği zaman, kendisini karşılayanlara, “Kardeşim Ebû Ubeyde nerede?” diye sorarak onu aramış ve daveti üzerine evine gitmiştir. Fakat evini gördüğünde hayretini gizleyememiş ve “nerede senin eşyan, burada bir keçe ve kırbadan başka bir şey göremiyorum, sen nasıl emirsin, evinde yiyecek bir şey yok mu?” diye sormuştur. Ubeyde ona içeriden bir zembil getirerek içinden birkaç lokma çıkardığında Ömer radıyallâhu anh ağlamaya başlamıştır. Bunun üzerine Ubeyde: “Ey Müminlerin Emiri sen bizlere kuşluk vakti dinlenmemize yetecek kadar şey bize kâfi dememiş miydin?” deyince Ömer radıyallâhu anh o meşhur sözünü söylemiştir: Rabbimiz buyuruyor ki: “İşte bunlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu, Âdem’in soyundan gelen peygamberler; Nûh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımız, İbrâhim ve İsrâil’in (Ya‘kūb) soyundan gelenler ve doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerden olup, kendilerine rahmânın âyetleri okunduğunda ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlar.” (Meryem-58) “Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsânî arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.” (Meryem-59) Selâm ve dua ile. “ Ey kardeşim Ebû Ubeyde, dünya herkesi değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi.” Kıymetli kardeşlerim ve Kudüs sevdalıları; Ebu Ubeyde Bin Cerrah, Kudüs’ü fetheden ilk kumandandır. Ama bu şereften önce, muhteşem bir imanın vücut bulmuş halidir. Kudüs’ü hürriyete kavuşturmanın sırrı mükemmel bir iman ve namazla başlar. Sabırla, tevekkülle, sadakayla, merhametli olmakla, takvayla süslenir ve yol yürünür. Cihatla da taçlanır. Kudüs’ü fethetmek kadar muhafaza etmek de önemlidir. Kudüs’ün Fatihi olmak için önce nelerden vazgeçebileceğimize, secdelerimizin ihlâs derecesine, ahlakımıza, imanımıza bakalım. Sabırla, duayla yol alalım. Önce ihlâs dolu bir kalp ve dosdoğru bir namaz… 31 www.davamizkudus.org Gazze Haritası Harita Gazze bölgesini gösteriyor. Tarih yazıldığından beri bölgede mukim bir halka, işgal devleti tarafından lütfen verilen özerk bir bölge. 363 kilometrekarelik bir alanda 2 milyonu aşkın insan yaşıyor. Tahmin ettiğiniz gibi sadece fiziksel olarak … Kilometrekare başına 5 bin 203 kişi yaşamaya çalışıyor. Bizim kalabalıklığı dillere destan İstanbul’umuzda bu oran 2900 kişi ( Türkiye ortalaması; 107 kişi ) Esas problem nüfusun çokluğu ya da alanın darlığı değil. Problem buranın tam bir hapishane olarak kullanılması. Bir tarafta Akdeniz en fazla 10 mil açılarak balık avlanabiliyor. Onun dışında tam bir abluka uygulanıyor. İki tarafta komşu !!!! İsrail Dördüncü kenarı ise bir başka dost ve kardeş ülke Mısır oluşturuyor. İsrail’in uyguladığı ambargo neredeyse aynen bu sınırda da var. Bazı rivayetler, Kureyş suresinde zikredilen kış seferlerinin Gazze’ye yapıldığını söyler, hatta bu seferin yolcularından Efendimizin (sav) dedesi Haşim burada vefat edilip, bu topraklara defnedilmiş. Bedir gazasının görünürdeki sebebi olan kervan da Gazze’den dönmekteydi. Tarihin her devrinde ticaret ve zenginliğin memba-ı olmuş, tarih kitaplarında bağları, bahçeleri, Ulu Camii anlatılan toprakların bugünkü hali maalesef…. Asıl zenginliği İmam Şafi (rh) nin doğum yeri olması Moğol sürülerinin bu hat üzerinde son işgal ettiği şehir Gazze, sonra aynı calut savaşı ile zorba püskürtülmüş. Ümidimiz ve niyazımız devrin zaliminin ilk püskürtüldüğü noktanın da burası olmasıdır . 32 www.davamizkudus.org Kıble Mescidi - Mehmet Esmer KIBLE MESCİDİ SELAHADDİN EYYUBİ MİNBERİ Mübarek Mescid-i Aksa’nın güney tarafında kıble yönünde en önde bulunan mesciddir. Kıble Mescidi, miladi 709-714 yılları arasında Emevi halifesi El-Velid Bin Abdul Melik Bin Mervan tarafından dikdörtgen şeklinde inşa edilmiştir. Mescid, ilk zamanlarda 15 kemerden oluşuyordu; orta ana koridor ile sağında ve solunda 7’şer koridor bulunuyordu. Depremlerden, doğal afetlerden zarar görmesinden dolayı Mescid dört kez tamir edildi ve şimdiki halini aldı. Mescid günümüzde, ana orta koridor ile sağında ve solunda 3’er olmak üzere toplam 7 koridordan oluşmaktadır. Mescid, 55 metre genişliğinde ve 80 metre uzunluğundadır. Mescidin toplamda 9 kapısı bulunur; bunlardan 7 kapı ana cephede sürekli açık olup, Mescidin iç kısmında ise acil durumlarda kullanılan biri sağda, biri de solda bulunan 2 kapı daha vardır. Bu Mescide, en önde ve kıble yönünde olduğu için Kıble Mescidi ismi verilmiştir. Mescid, 2 mihraba sahiptir. Kıble Mescidi’nde, Nureddin Mahmud Zengi tarafından fetih için hazırlanan Selahaddin Eyyübi minberi bulunmaktaydı. Nureddin Zengi, fethi göremeden vefat etti. Selahaddin Eyyübi, 88 yıllık haçlı işgalinden sonra Kudüs’ü fethetti. Minberi ise fethin sembolü olarak Mescid-i Aksa’ya yerleştirdi. Bu tarihi minber, 21 Ağustos 1969 yılında fanatik bir Siyonist tarafından yakılana kadar 796 sene boyunca Kıble Mescidi’nde kaldı. Mihael Denis Ruhan adlı bir Avusturalyalı, Mescid-i Aksa'nın içinde bulunan Kıble Mescidi’ni ateşe verdi. Mescid-i Aksa’yı yok etmenin, Mesih'in gelişini hızlandıracağına inandığını söyleyen eylemci, işgal yönetiminden hiçbir ceza almadan sınır dışı edildi. Gerekçe olarak, deli olması gösterildi. Çıkan yangında, 1500 m²’lik alanda bulunan birçok tarihi eser yandı. Bunlardan en önemlisi şüphesiz Fetih minberi idi. 2007 yılında birçok İslam ülkesi bir araya gelerek Ürdün Balga üniversitesi öncülüğünde yakılan bu tarihi Minberin yerine aslına uygun bir şekilde yeni minberi yapmıştır. Şu anda Kıble Mescidi’nde 2007 yılında yapılan bu minber bulunmaktadır. 33 www.davamizkudus.org Kıble Mescidi - Mehmet Esmer ÖMER MESCİDİ KIRKLAR (SOFİLER) KÖŞESİ Kıble Mescidi’nin içerisinde ayrıca Ömer (r.a) Mescidi bulunmaktadır. Bu mescid, dikdörtgen şeklinde olup Kıble Mescidi’nin güney doğu tarafında yer almakta ve mermerden yapılmış güzel bir mihraba sahiptir. Mihrabın üzerindeki mermerden yapılmış motifler, Haçlılardan kalma hayvan figürleri ile süslüdür. Selahaddin Eyyubi, fetih sonrasında Müslümanlar burada namaz kıldıkça haçlı işgalini hatırlasınlar diye bu hayvan figürlerinin başlarını kırdırıp, kalan motifleri öylece bırakmıştır. Ömer Mescidi’nin boyutları 8x30 metredir. Ömer Mescidi’nin bir kısmı günümüzde sağlık merkezi olarak kullanılmaktadır. Mescidin 2 kapısı bulunmaktadır. Kıble Mescidi’nin içerisinde Ömer Mescidi’nin kuzeyinde bulunur. Burada Cuma günleri sabah namazından işrak vaktine kadar zikir yapılmakta ve ilahiler söylenmektedir. Duvarlarında İsra suresinin nakşedildiği bu alan, 8x9 metre boyutlarındadır. ZEKERİYA MİHRABI Kıble Mescidi’nin içerisinde olup Kırklar Köşesi’nin kuzeyinde bulunur. Bu mihrab, Hz. Meryem’in kaldığı odaya temsili olarak yapılmıştır. Hz. Meryem, Hz. Zekeriya a.s’nin velayetinde iken 12 yaşına kadar Mihrab denilen bu odada konaklamıştır. Kıble Mescidi haçlılar işgal döneminde, Kubbenin altı küçük bir kilise olarak, Mescidin bir tarafı da rahip ve rahibelerin yatak odaları olarak kullanılmıştır. Mescidin diğer kısmını ise dönemin Haçlı askerleri depo olarak kullanmıştır. 34 www.davamizkudus.org Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2Sevgili Kudüs’ü merak eden çocuklar, Ali ve Ayşe'nin Kudüs Macerası tüm hızıyla devam ediyor… Ali, Ayşe ve dedeleri Ömer’in yolculuk yaptığı uçak havaalanına indikten sonra dede ve torunlar binecekleri otobüse geçtiler. Otobüsler kalacakları otelin önüne varınca indiler ve kısa zamanda anahtarlarını alarak odalarına çıktılar. Çıkmadan önce rehberleri kahvaltı ve Mescid-i Aksa'ya gidiş zamanlarını duyurdu. Otelleri Kanuni Sultan Süleyman'ın yaptırdığı surlara yakındı. Bu surların iç tarafına Eski Kudüs deniyordu. Sur içine araba girmesi zaten mümkün değildi, yerde çok uzak değildi. Birlikte yürümeye başladılar. Sur kapısından içeri girdiler. Sur içinde insanı tarihin derinliklerine götüren bir manzara vardı. Taştan duvarlar, küçük dükkanlar, inen basamaklar… Bir şey daha dikkat çekiyordu. Kale kapısından girdikten sonra yollar çatallaşıyor. Hiçbir yol doğru bir hat mescide ilerlemiyor. Rehberleri bunun geçmiş dönemlerde kale müdafaasını kolaylaştırmak için olduğunu söyledi. Saldıran düşman kale kapısından girmeyi başarsa bile daha sokaklarda dağılmalı, her köşede her sokakta onlara karşı müdafaa mücadele devam edebilmeliydi. Kıvrılan bazen sağ bazen sola dönen sokaklarda ilerliyorlardı. Ali'nin gülümsediğini gören Ayşe neden güldüğünü sordu? Aklıma ne geldi biliyor musun? Ne geldi? Bu karmaşık sokaklarda bu kule, ev, dükkan çıkıntıları ve girintilerini de ne güzel saklambaç oynanır. Ayşe de gülmeye başladı. Kendilerine tuhaf bakan polislerin önünden geçerek Mescid-i Aksa'nın avlusuna girdiler. Polisler Yahudi’ydi. Bu bazılarının başında bulunan ve kippa diye adlandırılan başın ancak tepesine örten tak diğerlerinden anlaşılıyordu. Bir de o kuşkulu bakışlardan insanı tedirgin eden kendileri de tedirgin gözlerden. Avlu çok genişti. Zeytin, ardıç ve servi ağaçlarının arasında hafifçe görünüşü muhteşem Kubbet’üs Sahra’ya doğru yükseliyordu. Bu avluya içindeki mescitler, kubbeler ile birlikte Mescid-i Aksa Harimi deniyordu. Rehberler buranın 144 dönüm olduğunu haber verdi. Ayrıca Mescid-i Aksa'nın bodrumu ile onun solunda avlu altında yer alan oldukça geniş Mervan Mescidi vardı. Bu kadar alanın Kadir gecelerinde tamamen dolduğunu söyledi. 35 www.davamizkudus.org Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2Ömer Efendi “Bu meydanı dolduran insanların kalbi beyni de keşke İslam şuuru ve kardeşliği ile dolabilse! O zaman bu acıların hiçbirini yaşamayız.” dedi. Rehber onun sözlerini duymuştu “Keşke” dedi. İnşallah o günler gelir. Kubbet’üs Sahra'nın yanından geçtiler. Rehber Muhammed: “Buraya sonra gireceğiz. İlk önce asıl olan Kıble Mescidi’ne girelim” dedi. Kudüs'te bulunan Müslümanlar Mescid-i Aksa'ya Kıble Mescidi diyorlardı. Çünkü Harim içinde birkaç tane mescit vardı ve o büyük avlunun kıble tarafındaydı. Mescidi Aksa derken de daha çok Harim içinde yer alan bütün mescid, minber, mihrapları ve diğer mekanların tamamını kastediyorlardı. Kubbet’üs Sahra geçtikten sonra merdivenleri inerken bütün haşmetiyle yan yana sıralanmış, yedi kemerli girişi seyrediyorlardı. Ortadaki kenar daha yüksek çevrili ve üzeri taşlıydı. Oradan içeri girdiler. Önce iki rekat “tahiyyetü'l mescit” namazı kıldılar. Bu camiyi selamlama namazıydı. Caminin hakkıydı ve sünnetti. Sonra camiye gezdiler, rehberleri bilgi verdi. Emevilerin yaptığı mescid bugün ayakta duran ve namaz kılınan mescitten iki kat daha büyüktü. Zamanla yıkılan bölümlerden sonra geriye bu kısım kalmıştı. Kalan kısım 80 metre uzunluğunda, 55 metre genişliğindeydi. İçinde Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya mihrapları vardı. Camide hakikaten tarihin derinliklerini hatırlatan veya insanı alıp tarihin yıllarında geriye doğru götüren bir atmosfer vardı. Devamı bir sonraki Davamız Kudüs dergisi Nisan sayısında… 36 www.davamizkudus.org Devrimci Müslüman Nuri Pakdil DEVRİMCİ MÜSLÜMAN NURİ PAKDİL Betül ERDOĞAN Kudüs şairi… Yedi güzel adamın ağabeyi… Ülkenin nev’i şahsına münhasır şair ve yazarlarından … Birçok şekilde anlatabiliriz üstadı ama en kolayı herkes tarafından “hepinizi anti emperyalist, anti kapitalist, anti sosyalist, anti nazist ve en önemlisi de Türkiye özeline ait olmak üzere anti firavunist bilinçle selamlıyorum.” hitabıyla hatırlanır Nuri Pakdil. “Devrimci bir Müslüman” olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söyleyen Nuri Pakdil 1934 yılında Kahramanmaraş doğumludur. İlkokula 3. sınıftan başlar. Ailesi eğitim sistemine güvenemediği için onu okula göndermez. Ancak evlerine gelen bir öğretmen yardımıyla sınava girerek yaşıtlarıyla aynı sınıfta olur. Aynı sebepten ortaokul hayatı da 3 yıl rötarlıdır. Lise eğitimini Maraş’ta kendilerinin taktığı isimle kara lisede tamamladı ve lisedeyken “Hamle” adında bir dergi çıkardı. Bu dergi sıradan bir lise dergisi olsa da ileride büyük bir yazar olmak için atılan ilk adım olmuştu. Mütevazı derginin sesi memleketin meşhur yazar ve şairlerine bile ulaşır. Nuri Pakdil, yedi güzel adam olarak bildiğimiz arkadaşları ile bu lisede tanışmış, bu ocakta onların ağabeyi olmuştu. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi hukuk bölümünde okudu. Burada okumasının tek sebebi İstanbul’da okumak istemesiydi. Kendisi de “… Çünkü inançlarıma aykırı bir hukuk düzeni anlatılıyordu bizimle hiçbir bağı olmayan yabancı yasaları ezberliyorduk” diyerek aslında amacının hukuk okumak olmadığını açıkça dile getiriyordu. Ayrıca Pakdil, kendisinin yazar olmak için doğduğuna inanıyordu. Kudüs’ün yeri apayrıdır Nuri Pakdil için. “Kudüs anadır” der ve bu kutsal sevgiyi annesinin ona aşıladığından bahseder. En sevdiği şehirleri Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul ve Paris olarak sıralar şair. 1967 yılında Devlet planlama teşkilatında göreve başladı. 1969 yılında ise “yedi güzel adam” dan Erdem Bayazıt, Akif İnan ve Rasim Özdenören ile Edebiyat dergisini kurdu. Birçok şair ve yazar yetiştiren bu okul 1984 Aralık tarihinde yayına ara verdi. Geride 159 sayı ve 18 tanesi Nuri Pakdil’e ait toplam 45 kitap bırakarak. 37 www.davamizkudus.org Devrimci Müslüman Nuri Pakdil Kendisinin en önemli vasfının yazarlık olduğunu “Her şeyden önce bir yazarım ben. Benim yazarlığım kimliğimi, kişiliğimi tayin eder. Uygarlığımın değer yargılarından yanayım, İslâm uygarlığının savunucusuyum. Uygarlığımızın yabancılaştırma girişimleriyle yenen hakkını geri istiyorum.” Sözleriyle anlatan üstad yazmaya her zaman çok önem vermişti. İlk kitabı; 2 haftalık Paris gezisinden aldığı notlarla yazdığı Batı Notlarıdır. 28 Şubat 1997 tarihinde yeni kitaplar ve yazılarla tekrar sahne alan Edebiyat dergisi Nuri Hocanın da suskunluğunu bitirmiş oldu 2013’te Kültür ve Turizm bakanlığı “kültür sanat büyük ödülüne” ve 2014 yılında ise “Necip Fazıl saygı ödüllerinin” ilkine layık görüldü. 2014 yılındaki ödül töreni Cumhurbaşkanının ricası ile Nuri Pakdil’in selamını ülkeye tekrar duyurmasına vesile oldu. 2014 yılında TRT 1 kanalında yayınlanmaya başlayan ‘yedi güzel adam’ dizisi Nuri Pakdil ve arkadaşlarının hayatını konu alan ve oldukça beğenilen bir dizi olarak hafızalarda yer etti. “Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır.” diyen Pakdil en büyük hayali olan Kudüs’e giderek Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılma mutluluğuna ancak 81 yaşında ulaşabildi. “Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır.” diyen Pakdil en büyük hayali olan Kudüs’e giderek Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılma mutluluğuna ancak 81 yaşında ulaşabildi. Bir röportajında gençlere ilettiği şu tavsiyeler her dönem için yola ışık tutacak niteliktedir. “Ben Türkiye’nin özellikle Ortadoğu için tartışılmaz önemde bir işlevi olduğunu görüyorum ve bu bağlamda gençlerimize hep umutla bakıyorum ve önemsiyorum. Böyle bir tarihi sorumluluğa muhatap olan gençlerimiz çok okumalı, kendilerine çok iyi yetiştirmeli ve mutlaka bir yabancı dil öğrenmelidir. Ayrıca bütün doğu ve batı klasiklerini titizlikle okumalıdır. Dostoyevski, Shakespeare, Tolstoy, Aristo, Eflatun, Goethe, Balzac ve tabii ki İbn-i Haldun, Sadi, Gazali, Muhiddin-i Arabi, Mevlana, Necip Fazıl, Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu’nun kitaplarını titizlikle okumalarını öneririm. Son olarak gençlerimizden mümkün olduğunca hiç kimseyle tartışmamalarını, fakat düşünmelerini ve başkalarını da düşündürmelerini istiyorum. Çünkü bazı insanlar o kadar yanlış şartlanmalarla parçalanmış durumdalar ki, bunları ancak yumuşaklıkla yapıştırabiliriz birbirine. Kuru kuruya batı taklitçiliğine karşı “batıya bakmaktan boynu tutulmuş bir toplumuz” diyen Üstad, “Batının edebi değerlerinin, düşünce hareketlerinin okunması, incelenmesi taraftarıyım. Nitekim ben özellikle Rus ve Fransız edebiyatının bütün büyük eserlerini hassasiyetle okumuş bir insanım, Fransızcadan çeviriler de yaptım.” sözleriyle de farklı ufuklar açmaktadır. 38 www.davamizkudus.org Devrimci Müslüman Nuri Pakdil 18 Ekim 2019’da Ankara’da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Nuri Pakdil “Bugünkü tarih itibariyle yayımlanmış olan 43 kitabımın hepsi, ‘zulümsüz‘, ‘sömürüsüz‘, ‘putsuz‘, ‘kimlikli‘, ‘erdemli‘, ‘erekli‘, ‘ışıklı‘, ‘aşkınlıkla dopdolu‘ bir yeryüzü oluşturma çabasına katkıdır. Puta tapıcılık sapkınlığına bir karşı koyuştur. Tüm kitaplarım bu bağlamda okunmalıdır.” Sözleriyle arkasında 43 kitap, sayısız röportaj ve yazı ile bizim bildiğimiz/bilemediğimiz birçok eser bırakmıştır. Eserlerinde “gece, Kudüs ve yalnızlık” kelimelerini fazlasıyla kullanan Nuri Pakdil için gece, odasında asılı olan Kudüs resmine bakarak yalnız bir şekilde geçirdiği eşsiz zaman dilimidir. Bunun yanı sıra ne zaman bir çeşme görse aklına Maraş’ın geldiğini de şu sözlerle anlatmıştır. Büyüdüm: çeşmeler de aktı yanımda. Şimdi bakıyorum; kimi kurumuş; çok az su akıyor kiminden de Her çeşme bir kent oldu yanı başımda. Nerede bir çeşme görsem, suyu akıyorsa, Maraş’ın manevi görüntüsü süzülmektedir. Böyle oluyor hep Kitapları: Batı Notları (gezi-izlenim), 1972 Biat-I (deneme), 1973 Umut (oyun), 1974 Harikalar Tablosu (çeviri), 1974 Ay Operası (çeviri), 1975 Biat-II (deneme), 1977 Biat-III (deneme), 1982 Bağlanma (deneme), 1979 Put Yapımevleri (oyun) 1980 Bir Yazarın Notları-I (deneme), 1980 Klâs Duruş(deneme), 1997 Arap Şiiri- Güldeste-I, 1998 Arap Şiiri- Güldeste-II, 1998 Kalem Kalesi(deneme), 1998 Osmanlı Simitçiler Kasidesi (şiir), 1999 Otel Gören Defterler-I: Çarpışan Sesler (deneme), 1999 Otel Gören Defterler-II: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada(deneme), 2000 Otel Gören Defterler-III: Büyük Sorgu (deneme), 2001 Otel Gören Defterler- IV: Simsiyah(deneme), 2002 Bir Yazarın Notları-II (deneme), 1981 Otel Gören Defterler- V: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri(deneme), 2003 Kasırganın Çatırtıları (çeviri), 1982 Otel Gören Defterler-VI: Yazmak Bir Mucize (deneme), 2005 Bir Yazarın Notları-III (deneme), 1982 Bakır Dönemi (oyun), 2014 Bir Yazarın Notları-IV (deneme), 1982 Belge (oyun), 2014 Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş (oyun), 1982 Günlük / Anna Grigoriyevna Dostoyevski Edebiyat Kulesi (deneme), 1984 Günlük’ten/ Eugene Ionesco (çeviri), 2014 Sükût Sûretinde (şiir), 1997 Bir Öldürme Töreni (oyun), 2014 Derviş Hüneri (deneme), 1997 Konuşmalar, 2014 Arap Saati (deneme), 1997 Mektuplar I, 2014 Ahid Kulesi (şiir), 1997 Mektuplar II, 2014 Korku (oyun), 1997 Mektuplar III, 2014 39 www.davamizkudus.org Devrimci Müslüman Nuri Pakdil ANNELER VE KUDÜSLER - 3 Tûr Dağı’nı yaşa Ki bilesin nerde Kudüs Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum Ayarlanmadan Kudüs’e Boşuna vakit geçirirsin Buz tutar Gözün görmez olur Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan bir Kudüs yapar Adam baba olunca İçinde bir Kudüs canlanır Yürü kardeşim Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin Saygı ve rahmetle.. 40 www.davamizkudus.org Devrimci Müslüman Nuri Pakdil 41 www.davamizkudus.org Şiir - Kudüs’ten Uzak KUDÜS’TEN UZAK Yorgunum ey Kudüs haksızlığa katlanmaktan Yorgunum ey Kudüs peygamberler yurdundan uzak olmaktan Yorgunum ey Kudüs üstünde tüten karanlık nefeslerden Yorgunum ey Kudüs can toprağıma basılan kirli botlardan Yorgunum ey Kudüs pes etmedim Yorgunum ey Kudüs yılmadım Yorgunum ey Kudüs eğilmedim Yorgunum ey Kudüs bükülmedim Gözlerim değil senin özleminden uzak Sözlerim değil senin özgürlüğünden uzak Bedenim değil senin sokaklarından uzak Nefesim değil senin bahçelerinden uzak Özlemlerimiz gönüller içinde Cepheler cepheler içinde İnsanlar nefisler içinde Ey Kudüs sen nurlar içinde Açılmış avuçlar haykırışlar içinde Tutulmuş diller zülüm içinde Bağlanmış kollar işkence içinde Ey Kudüs sen nurlar içinde Ruhlar tutulmuş Aksanın kapılarında Tüneller vurulmuş gönül kapılarına Yığınlarca can birikmiş Filistin sapanlarında Ey Kudüs sen nurlar içinde Bitmedi Ey Kudüs bitmedi sevdamız Davamız sığmaz intifadalara Ey Kudüs Haykırışlarımız sığmaz dünyalara Ey Kudüs Gün kıyama durma günü Ey Kudüs Nurgül Elgörmüş 42 www.davamizkudus.org Karikatür 43 www.davamizkudus.org Kıble Mescidi Davamız Kudüs olarak bizler, Kudüs-ü Şerif hakkında edindiğimiz bilgileri sizlerlerle paylaşmayı arzuluyoruz. Bu sebeple, bilgi kaynağı belirtilen doğruları ve hakikatleri, düzenli, sistematik, okuyanı yormayacak ve anlaşılır bir biçimde sunarak, ilginizi cezbedecek bir Kudüs yayını oluşturduk. Siz kıymetli dostlarımızın destekleri ve Rabbimizin lütfedeceği bereket ile her geçen gün daha da gelişmeyi/geliştirmeyi amaçlıyoruz. Gayret bizden tevfik Rabbimizden.. Kutsalın Esirse, Sen de Özgür Değilsin! www.davamizkudus.org