Gel anne ol!
Çünkü anne;
Bir çocuktan bir KUDÜS yapar.
- Nuri Pakdil -
Ocak 2020 Cemâziye’l Evvel 1441 Sayı: 01
Özel
Ö
Nureddin Yıldız
Röportajı
Sayfa 2
Devrimci Müslüman
Nuri Pakdil
Sayfa 37
Filistinliler
Toprak Sattı Mı?
Sayfa 9
iÇiNDEKiLER
Editör
Davamız Kudüs Yayın Kurulu
Grafik Tasarım
Ajans 1D Reklam ve Tanıtım Hiz.
İmtiyaz Sahibi
Mehmet ESMER
İletişim & Sosyal Medya
www.davamizkudus.org
/davamizkuduss
/DavamKudus
/davamiz.kudus
/Davamız Kudüs
1
Editörden
2
Röportaj - Nureddin Yıldız
9
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
15
Basında Kudüs
20
Röportaj - El Yetime
22
Fotoğrafın Anlattığı
23
Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı
25
Unutulan Mana Mescid-i Aksa
27
Ayet-i Kerime
28
Hadis-i Şerif
29
Kudüs’ün Fethindeki Sır
32
Gazze Haritası
33
Kıble Mescidi
35
Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2-
37
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
42
Şiir Kudüs’ten Uzak
43
Karikatür
Editörden
Editörden…
El Kuddüs olan Rabbimize hamd
Fahr-ı alem efendimize salat ile..
Deneme sayımıza gösterdiğiniz yoğun teveccühten aldığımız güç ve cesaret ile birinci sayımızı
arz ediyoruz.
Uzun ara ile çıkıyor olmanın en talihsiz tarafı, bir sayı çıktığı anda sizin için çok önemli bir
olayın vuku bulması.
Nuri Pakdil üstadın dar-ı bekaya irtihali tam dergimizin çıktığı günlere denk geldi ve biz “en
delikanlı Kudüs muhafızına “ yazılarımızda yeteri kadar yer veremedik. İnşaallah bu açığı
kapatırız.
“Kudüs’ü kol saati gibi taşımak”
Ancak bir ustadan çıkacak ufuk tarifi, talimat
Uyandığınızda ilk ona bakarsanız,
Belki abdest alırken ayrılırsınız birkaç dakika
En önemli işlerde size yol veren ya da dur gitme diyen talimatlar saate bakarak, ondan ilham
ile alınır.
İşiniz yoksa da arada bir bakarsınız saatinize ya babanızdan yadigâr, ya da bir sevdiğinizin
hediyesidir.
Eskiyince bıkılan, değiştirilen eşyalara inat saat eskidikçe daha fazla benliğinize yer eder. Maddiyatçı zihniyet bile eskisine daha çok paha biçer.
Kudüs’te böyle..
Aklımızda, fikrimizde, kalbimizde
Uyanıyoruz masamızda onu hatırlatan bir hatıra görüyoruz ilk..- rüyamızda görmemişsek eğerİstanbullular çok nasiplidir namaz için kıbleye dönmek bile ayırmıyor istikametimizi Kudüs’ten
Rabbimizin ayetiyle tescilli hediyesi
En büyük dedelerimiz Adem ve İbrahim’in (a.s) yâdigarı.
Kol saati gibi taşıyalım bizde inşallah
Bu sayımızda da kardeşlerimiz özenle çalıştılar
Çok kıymetli iki röportajımız var, köşe yazılarımıza ilave olarak
Nuri ağabeyi hakkıyla anlatmak bizi çok aşar biliyoruz ama elimiz erdiği kadar yazdık bir şeyler.
Yürüyelim arkadaşlar ayağımıza bir Kudüs gücü gelsin….
Malumunuz Allah’ın en sevgili peygamberi, en mübarek diyardan arş-ı alaya yükselmek için
Kudüs’e geldi…
Ayağımızda Kudüs gücüyle Özgür Kudüs’te buluşmak ümidiyle
1
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
- Davamız Kudüs: İsra Suresi 1. ayette
geçtiği üzere
( Barakna Havlehu )
kavramının, sadece mahsul bereketi
olmadığını biliyoruz. İmani olarak
düşününce bu bereket kavramını biraz
açabilir miyiz ? (Bu berekete sadece
oraya
gidenler mi dahil olur ? )
- Nureddin Yıldız: Bismillahirrahmanirrahim. Bereket sözcüğü, Allahu Teala'nın
rahmet, yardım ve lütfunun orada bulunması
demektir. Biz Allah bereket versin derken,
Allah mübarek etsin derken; yemeğiniz artsın,
paranız çoğalsın demiyoruz sadece. İnsanın
bereket görmesi, sağlığının iyi olması demek,
gıdasının bol olması demek, parasının işe
yarıyor, yeterli oluyor olması demek, dostluklarının sürüyor olması demek. Allahu Teala'nın lütuf ve rahmetinin bulunmasına
bereket diyoruz. Allah, Mescid-i Aksa’nın
etrafını bereketlendirdi derken, orada zeytin
ağaçları çok zeytin veriyor, yağı da kaliteli
oluyor onların diye anlayınca, dinden sadece
namaz kılmayı anlamak kadar yanlış bir iş
yapmış oluruz. Allah'ın Mescid-i Aksa'nın
etrafını bereketlendirmesi demek; evet,
zeytin ağaçlarının iyi mahsul vermesi de
demek belki ama bu yüz başlıktan sadece bir
tanesi olabilir. Dinin, Allah'ın adının en huzurlu yaşanacağı yer olması demek olarak da
anlaşılır, on binlerce peygamberin o çevrede
gelmiş, yaşamış olması olarak da anlaşılır.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin dedesi
İbrahim Aleyhisselamın o çevrede olmuş
olması da tabiki bir bereket çeşidi, Resulullah
sallallahu aleyhi ve sellemin Miraca oradan
yükselmiş olması da bir bereket çeşidi.
Dolayısıyla Allah bizim için lütuf, ihsan,
kerem açısından neler ifade ediyorsa, bu
ifade ettiği şeylerin tamamı “Bereket” in
özetidir. Bu özet olan bereketi, Allahu Teala
oraya ve çevresine indirmiştir. Cihadın orada
hâlâ canlı olması, diğer bölgelerde zaafiyete
uğramış olması mesela, bir bereket çeşididir.
Yani, bir müslüman nasıl “İslamiyet” deyince
binlerce başlığı anlıyorsa, “Bereket” deyince
de Allah'tan rahmet olarak inebilecek her
şeyi anlıyor olması lazım. Sadece ben kalem
satın aldım müşteri parayı verdi, Allah
bereket versin dedik aramızda, dolayısıyla
kalemin parası çok kazançlı olacak gibi anlarsam çok kısır bir anlayış olur. O kadar kısır
olur ki gözlükle görülemeyecek kadar kısır,
mikroskopla belki görülecek kadar kısır bir
anlayışa girmiş oluruz.
Yani, bir müslüman nasıl
“İslamiyet” deyince binlerce başlığı
anlıyorsa, “Bereket” deyince de
Allah'tan rahmet olarak inebilecek
her şeyi anlıyor olması lazım.
2
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
- Davamız Kudüs: Peygamber Efen-
2. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin
aracının basamağı olması, orada olmamız için
yeterli.
dimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hüzün
Yılında, Taif’te taşlandıktansonra bu
topraklara getirilip İsra ve Miraç hadisesiyle ikramlandı. Buna binaen bizim için
debu belde, bu asırda da her hüznün
sonunda inşirah kapısı olabilir mi?
3. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin,
ben buraya ilgi duyuyorum, siz de ilgi duyun
anlamındaki onlarca ifadesinin bulunması
gönlümüzün orada olması için yeterli.
O kapı hâlâ günümüz ümmetine açık mı?
4. Cihadın o bölgede kıyamete kadar unutulmayacağını, Fırka-i Naciye’nin orada, yani
Kurtulmuş Fırka'nın o bölgede olmasının
daha büyük ihtimal olduğunu, hilafet
açısından Ümmet-i Muhammed'in tekrar
dönüşün merkezinin orası olacağını ve benzeri nedenleri düşündüğümüzde, bir de küçük
dip not gibi bir ilave ehli küfür ve şeytan
bütün güçleriyle bu bölgeyi kuşatma altında
tutmak istiyorsa eğer, bizim de muhakkak hiç
bir şey yapamadığımız zaman bile, bari gönül
bağı ile orayı ayakta tutmak gibi bir sevda
sahibi olmamız gerekiyor. Yani, bizim bütün
bu açılardan Mescid-i Aksa ile, Kudüs'le
bağlantımız olmalıdır. Aksi takdirde, yani,
orada zamanında bir peygamber varmış
türünden bir tarih bağı ile bağlanırsak evet
yine bağlanmış oluruz belki, ama bu gönül
bağımız bizim için sevap kaynağına
dönüşmez, bu gönül bağımız bizim neslimize
taşınmaz, namazda bir sonraki kuşağa
taşıdığımız gibi Kudüs'ü bir sonraki kuşağa
taşıyamayız.
1. Bir kere, Müslümanlar Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellemin Miraç'a yükseldiği yer
olduğu için diye ve o Miraç'ta, ki ana gaye
kalbi rahatlasın Resulullah sallallahu aleyhi
ve sellem içindi diye baktılar mı Miraç'ın gayesinin sadece hüzün yılını teselli etmek
olmaması bakımından hem bir yanlışa
düşülmüş olur, hem de Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellemin Miraç noktasını nostaljik,
“tarihi bir muhabbetle bağlantı kurduk”
düzeyine düşmüş olur hayır. Mescid-i Aksa’nın
Müslümanların ilk kıblesi olması, gönlümüzün orada olması için yeterli.
3
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
- Nureddin Yıldız: Yani, Selahaddin Eyyu-
Bunun için orasının Mescid-i Aksa Bölgesi
değil de Filistin bölgesi diye anılması,
konunun Filistin halkı ile sanki bir özdeşliği
varmış gibi, sanki Filistin halkını biz orada
bağrımıza basıyormuş gibi tek başına algılanması, bir sonraki kuşağa yanılgı olarak gidiyor, ayrıca bunun sonucu olarak da mesela
Filistinli Müslüman kardeşlerimizin olumsuz
bir uygulamasını gördüğümüzde de bu bizim
Mescid-i Aksa’ya olan ilgimizi de azaltıyor ise
bu olmaz. Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya olan muhabbetimiz, Allah bizi oraya Kuran'ı ile
bağladığı için, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin nübüvvet tarihi orayla bağlantılı
olduğu için, Hz. Muhammed Efendimiz (sav)
peygamber olarak bize oranın sevgisiyle yaşamayı talimat olarak verdiği için olmalıdır. Ve
ilave olarak da ehli küfür oranın Müslümanların elinde olduğu günden beri orayı ele
geçirmek ve elinde tutmak istediği için,
stratejik olarak bizim de muhakkak orada
hiçbir şey yapamadığınız zaman bile en
azından bir gönül bağımızın bulunması gerektiğini gösteriyor.
bi'nin rahmetullah aleyh, 8 sene veya 18 sene
sabah namazını cuma namazı gibi görmek
istemesi benim için bir ölçü değil ki, benim
peygamberim sallallahu aleyhi ve sellem
münafıkları sabah namazında arayın diyor, ne
demek bu sabah namazı kaliteli Müslüman
mısın, değil misinin cevabı. Sabah namazı ile
ilgin yoksa, camiye gelmiyorsan, münafık mı
acaba diye bir tereddüt oluşuyor, dolayısıyla
Müslümanlık kalitemiz bizim sabah namazında çok net ölçülüyor kan tahlili gibi. Kan tahlilinde kanda hangi mikroplar var görüldüğü
gibi, sabah namazı da aslında bize çok şey
gösteriyor. Yani, sabah namazının müslümanlığımızı göstermesi bakımından çok büyük bir
önemi var. Münafık olup olmamakla ya da
münafıklık hastalığı taşıyor olup olmamakla
ilgili çok önemli bir boyutu var. Selahaddin
Eyyübi’ye atfedilen
“Cuma namazındaki
cemaat, sabah namazında toplanırsa işte
fetih o zaman olacak biiznillah” sözü bu
açıdan aslında çok yan örnek. Yani ona gelinceye kadar, hatta hiç sıra gelmez ona. Sabah
namazını camide cemaatle kılma hususunu
başardığımız zaman, önümüze bir Müslümanlık tablosu çıkıyor.
-Davamız Kudüs: Selahaddin Eyyübi,
Beytülmakdis’in fethi için 8 yıla yakın
Cuma namazındaki cemaati sabah
namazına
toplamaya
niyetlenerek
bunun mücadelesini veriyor. Ve diyor ki;
“ Ne zaman Cuma namazındaki cemaat,
sabah namazında toplanırsa işte fetih o
zaman olacak biiznillah...” Bizler de
günümüzde yeniden bir fetih niyetiyle
kendi içimizde, toplum bazında neler
yapabiliriz ? Fethe niyetlenenlere, bireysel planda öncelikle neleri yapmalarını
önerirsiniz?
4
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
Allah'ın lütfuyla o Müslümanlıkta; müslümanın
siyasi anlayışı, müslümanın helal ve ekonomik
yaşayışı, müslümanın aziz oluşu, yediğinin hepsini helal yiyen, siyasi varlığı olan ve müslümanlık
izzeti taşıyan, yani dik duruş sahibi olan, aç da
olsa, sefil de olsa Allahu Teala'nın dininden
olduğu için, müslüman olduğu için kendisini dünyanın en güçlü insanı gören ve bu şekilde yaşayan
insan olduğumuzda, Fethe ve Kudüs'ü sahiplenmeye hazır olduk demektir.Bunu beceremediğimiz zaman, ki becerememe türlerinden biri
sabah namazıdır, sabah namazını camide cemaatle kılıp, kılmama meselesidir.Selahaddin Eyyubi
rahmetullahi aleyh'in döneminde en ölçülebilecek şey sabah namazıydı, onun dışında zaten
kadın dünyası berbat değildi zaten, haram mefhumu bugünkü zebilliğe (perişanlığa) yuvarlanmamıştı. Yani Selahaddin Eyyubi nereden ölçüm
yapacak? Yapsa yapsa, yapabileceği ölçüm sabah
namazıdır, sabah namazı da tuttu Selahaddin
Eyyübi rahmetullahi aleyhi’de. Ama şimdi sabah
namazına gidebilecek insanların, gece ikilere
kadar müstehcen film seyredip, seyretmediklerini
kontrol etmek gerekiyor. Onurlu İslam, onuruyla
yaşayan bir aile sahip olup olmadığını da ölçmeyi
gerektiriyor. Helal gıdası olmayan birisi, gıdasında
üretimi açısından, gıdanın elde ediliş tarzı
açısından, gıdanın içeriği açısından helallik
sorunlarıyla boğuşan bir nesil, sabah namazına
gelse, o nesil için Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellem buyuruyor:“Haramla büyümüş et ateşe
layıktır”. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin
ateşe layık gördüğü bir beden, Selahaddin Eyyübi'nin camide aradığı beden değil, dolayısıyla
sabah namazı bir ölçü ama, tek başına bir ölçü
değil. Selahaddin Eyyubi'nin döneminde zirve bir
testti o, süper bir şekilde o testi yaptı rahmetullah
aleyh.
5
Ama, Selahaddin Eyyubi’den bugüne
geldğimizde, 6, 7, 8 asır gibi ciddi bir
zaman geçmiş. Bugüne geldiğimizde
bakıyoruz ki daha namaza gitmeden önce
bir abdest sorunumuz var bizim. Namaza
gideceğimiz
camilerimizin
dolu
olmasından önce, namaz ve diğer ibadetlerin gerçekten Allah için yapılıp yapılmadığı konusunda sıkıntılarımız var.
Dolayısıyla, bana göre sabah namazından
başlarsak, yanlış yerden başlarız. Bu nesilin daha gusüle, abdeste ilişkin ciddi bilgi
eksikliği var. Çoğunluk için söylemiyorum
tabiki ama camiye bile cünüp gitmiş
günümüz neslinin mensuplarından, sabah
namazının kalitesine ilişkin ne arayabilirsin ki?
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
- Davamız Kudüs: Peygamber Efendimiz
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurmaktadır
ki; “Orayagidemezseniz, kandillerinin yanması için yağ gönderin”. Ve devam eder,
“Bunu yapan aynen oraya gitmiş gibidir“
Buna binaen henüz Mescid-i Aksa'ya gidemeyen veya gitmekten mahrum olanlar için
oraya tam manasıyla hizmet etmek adına
neler önerirsiniz?
- Nureddin Yıldız:
Şimdi, yüzeysel olarak,
kağıt üzerinde “Acaba Peygamber sallallahu ve
sellem ne diyor?” diye baksak, yani Peygamber
Efendimiz bu hadisini söylediği dönemlerde zeytinyağı, kandillerde yakmak için kullanılıyordu.
Şimdi de “Jeneratör gönderin, jeneratörün
çalışması için de petrol gönderin, mazot gönderin,
elektrikleri yansın Mescid-i Aksa’nın” demektir.
Selamun aleyküm bitti bu cevap. Böyle değil tabii.
Efendimiz sallallahu ve sellem; oraya gitmeniz,
müminler olarak orayı sahiplenmemiz gerekiyor
diyor. Bu sözün başından da bu anlaşılıyor, sonrasından da, başka anlamlar da söylediği
sözlerden de bu anlaşılıyor. Yani, orası senin diyor,
fiilen gidemiyorsan bari senin adına oraya gönderdiğin bir şey bulunsun buyuruyor. Bu sözü
Resulullah sallallahu ve sellem söylediği zaman
Kudüs ve civarı Medine'ye gıda gönderen bir yerdi.
Buna rağmen Peygamber Efendimiz o dönemde
böyle bir talimat veriyor. O zaman oraya sen ne
gönderebilirsin ki? Buraya kandiller için zeytinyağı gönder, zeytinyağı gönderemiyorsan, zeytinyağının parasını gönder diyor aslında. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre; Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellem, aslında Mescid-i Aksa diye bir
derdiniz olsun demek istiyor. Bu dert, bazen seni
duadan başka hiçbir şey götüremez, yani ne
kendin gidebilirsin, ne yağ gönderebilirsin, ne de
çocuğunu gönderebilirsin. Olur mu, olur.
6
Müslümanları, Mescid-i
Aksa konusunu
Filistinlilerin sorunu
olmaktan da öte
Ümmet-i Muhammedin
tamamının sorunu ve
meselesi olduğuna ikna
etmemiz gerekiyor.
Şimdiki gibi mesela. Ama senin içinde de
bir sevda, oraya ilişkin bir hasret bulunsun. Bu hasretin, bu sevdan duanın
makbul olduğu bir saate rastlar, Allahu
Teala, sırf senin duanla kapıları açabilir
orada. Çünkü, orada Müslümanların elinden kaybetmekten orada zor da olmaya
kadar bir sürü problem Allahın izin vermesiyle oldu hak etmedi. Müslümanlar için
sabah namazı düzeyini mesela kaybettiler. Selahaddin'den yüz sene sonra sallanmaya başladı Mescid-i Aksa, yani
Müslümanlar olarak bizim herhangi bir
şekilde çaresiz olmayacağımızı gösteriyor, bir çare muhakkak var. Hiçbir şeyin
olmadığı yerde Kabe değerinde bir kalbi
var Müslümanın. O kalpteki heyecan, o
kalpteki yalvarış yakarışlar, uykusuz
kalışlar, yani dert edinmeler, bir nevi seni
duaya sevk edecek, ağlayışa sevk edecek,
gök kapılarını zorlayacaksın, yeni bir
kuşağa dert olarak taşıyacaksın.
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
mesele İsrailoğulları değil, bizim İsrailoğulları
ile bir derdimiz yok ki, yani Yahudilik dini ile
de bir alıp verdiğimiz yok üstelik. Onlar ehli
kitap olduğu için mecusilerden daha yakın
duruyor bize diye inanıyoruz, hayvanı besmeleyle kestikleri için Allah Teala da onların kestiği hayvanı yiyin diyor. Dolayısıyla bizim
Yahudilerle bir sorunumuz yok, ama
Müslümanların burada, bahsettiğimiz bu
Filistin topraklarında, Kudüs’te hakkı var, ve
bu 1450 senedir de Müslümanlarındır. Burası,
yani Mescid-i Aksa peygamberlerin buradan
Miraca çıktığı yer olduğu için tamamen ve
ebediyen
müslümanlarındır.
Mescid-i
Aksa'nın güvenliğinin sağlanması gerektiğinden dolayı, Mescid-i Aksa’nın çevresi de
Müslümanlarındır diye bir mefhumu oturtmamız lazım, bu da işte siyasi şuurdur.
Gitgide
müslümanların
Mescid-i
Aksa
üze- rindeki hakimiyetlerinin, umutlarının
sönmüş gibi olmasının nedeni, Mescid-i Aksa,
Kudüs ve Filistin konularının siyasi olarak
Müslümanların
gündeminden
düşüyor
olmasıdır. Suudi Arabistan, mesela, bir ülke
olarak Filistin davasını destekliyorum diye
yıllarca lanse etmeye çalıştı, ama bunu bir din
kavgasına dönüştürmesinde Filistinli Arap
kardeşlerimi destekliyorum türünden bir tarz
üzerinden yaptı ki, ve zaten bunun biz samimi
olup olmadığı konusunda bildiğimizi biliyorduk ala külliha. Bugün Mescid-i Aksa’ya
Peygamber Efendimizin (sav) ünlü hadis-i
şerifine atıfla yağ göndermek yerine,
günümüz koşullarında siyasetçilerimizin,
ekonomistlerimizin, mal sahiplerimizin siyasi
şuur kazanmaları için gerekli çalışmaları
planlayıp takvimlediğimiz zaman, inanın fıçı
fıçı zeytinyağı göndermekten daha değerli bir
iş yapmış oluruz.
Böylece bu dava, bu dert nesilden nesile
taşınmış, aktarılmış olacak. Mesela tıpkı bu
çağda bir ev edinme, kiradan kurtulmak her
Müslümanın, her insanın hayatının önemli bir
konusu, dolayısıyla çocuk ilkokula giderken
bile “ilerde benim evim olur mu?” diye
düşünüyor.
Çünkü
annesini,
babasını,
dedesini hep öyle gördü. Sağlıklı yaşam, kanserden korkmak vb. aile bazlı konular olduğu
için nesilden nesile reklamını yapmaya gerek
kalmadan taşınıyor. Mescid-i Aksa’yı koruma,
sağlıklı
yaşama
gibi
bir
endişeye
dönüştüğünü de, oranın kafirlerin elinde
olması, kanser gibi bir sorun olarak ailede
kaldığı sürece biiznillahi teala bu öbür kuşağa
taşınacak zaten, bir dava nesilden nesile
taşınabiliyorsa bu nesilde değil, ikinci nesilde
değil, belki beşinci nesilde muhakkak
çözülecek Allah’ın izniyle, biz böyle iman ediyoruz. Ama, bu çağda Müslümanlar şunu
anladılar ki; aslında Mescid-i Aksa'ya insan
lazım değil. Orada biz 3 milyonla sabah
namazı kılsak da bir şey değişmiyor. Zayiatımız daha fazla artıyor. Orada Müslümanların çok büyük paralara da ihtiyacı yok.
Orada zaten para tedavülüne de oradaki
zalim güç izin vermiyor, paran olsa da sana
evini bile restore ettirtmiyor, Mescid-i Aksa’ya
bir jeneratör koydurtmuyor, dolayısıyla
isteyeceğim para da sonuç olarak çok da bir
işe yaramıyor. Ama şunu gördük ki; bugün
dünya siyasi operasyonlarla yönetiliyor, siyasi
bir demeç her şeyi değiştiriyor. Dolayısıyla
Müslümanları, Mescid-i Aksa konusunu Filistinlilerin sorunu olmaktan da öte Ümmet-i
Muhammedin tamamının sorunu ve meselesi
olduğuna ikna etmemiz gerekiyor. Filistin,
özelinde de Kudüs konusundaki muhatabımız
da filan dindeki bir millet,
7
www.davamizkudus.org
Röportaj - Nureddin Yıldız
- Davamız Kudüs: Rahmetli Şeyh
Mescid-i Aksa, Tur Dağı (Tur-i Sina) ile beraber
anılmalı, çünkü Hz.İsa aleyhisselam, kıyametten önce yeryüze indiğinde son muvahhidlerle beraber Kudüs’ün çok az aşağısında, Gazze
bölgesinin hemen altında Tur-i Sina'ya
sığınacaklar. Dolayısıyla o bölge kıyamet
öncesi en canlı bölge olacak. Bugün olaylar
şiddetlendi ise, Suriye'de mesela şiddetlen
diyse, Orta Doğu'da Fırat ve Dicle'nin arası
ateş gölü gibi olduysa, sadece ve sadece
Muhammed bin Abdullah sallallahu aleyhi ve
sellemin Medine’de konuştuğu sözlerin
mucize olduğunu gösteriyor. Peygamber
efendimiz, “nehir bile ateş olacak” diyorsa,
“nehir altın akacak” diyorsa yani, biraz düşünen
Müslüman,
Efendimizin
(sav)
Ortadoğu'yu yüzyıllar öncesinden nasıl tarif
ettiğini gösteriyor. Biz şuna inanıyoruz, insanlık hayatı ilk Orta Doğu'da başladı, insanlığın
sonu da Ortadoğu’da olacak, mahşer de
Şam'dan başlayacak bir konvoyla gidecek"
şeklinde hadisi şerifler var. Bu arada Mehdi
aleyhisselam, eğer Müslümanlar kıymetini
bilip de hilafeti yeniden ihya edemezlerse,
Mehdi Aleyhisselam geldiğinde de Kudüs'e
Ahmed Yasin bir açıklamasında Bakara
suresinden yola çıkarak, zulmün bâki
kalmayacağını ve yakın bir dönemde
(2027
yılını
zikrediyor)
İsrail’in
yıkılacağından bahsediyordu. Siz bu
yorum hakkında ne düşünüyorsunuz ?
- Nureddin Yıldız:
Bu konuda, iki şeye
itirazım var: Birincisi, Şeyh Ahmed Yasin rahmetullah aleyh’in, “2027’de İsrail yıkılacak”
sözü gayba ait bir konu olduğu için, “inşaallah
2027’de yıkılır diye anlamam lazım, yoksa bu
söz doğru değil. İkincisi, 2027'ye daha 8-10
sene var, bu kadar zaman ben niye bekleyeceğim ki? İsrail’in yıkılması için 2027'ye
kadar bırakın 8-10 sene beklemek, 27 dakika
beklemek bile benim için bir israftır, bunu
asla kabul edemem.
-Davamız
Kudüs: “Kudüs Şeriatın
Merkezi Olacaktır” sohbetinizde, bir sonraki başkentin Kudüs olacağını, hilafetin
tekrardan Kudüs’te ihya olunacağını
söylemiştiniz. Bu hadis-i şerifi biraz daha
açabilir misiniz ?
- Nureddin Yıldız: Şimdi “kıyamete kadar
Mescid-i Aksa'nın etrafında hiçbir şekilde
cihat eksik olmayacak” sözü sallallahu aleyhi
ve Sellem Efendimizin belli bir sözü bir defa.
Bugünkü dünya siyasi konjonktüründe de
küfür
bütün
varlığı
ile
Ortadoğu'ya,
Ortadoğu'nun da ortası olan Kudüs’e yığılma
yapıyor, böylece bu hadisi şerifin bir mucize
olduğunu
ortaya
çıkarıyor.
Kıyamet
sahnelerinin, kıyametten önceki deccal ve
benzeri fitnelerin, daha sonra Mehdi aleyhisselama İsa aleyhisselamın gelmesinin bölgesi
de orası, kıyamet öncesi olayların cereyan
edeceği bölge de orası mesela.
8
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
Sıradışı Efsane:
Filistinliler
Toprak Sattı Mı?
Ömer TÜRKMEN
İslam aleminde on yıllardır yanlış ve ne yazık ki
kastı aşan bir algı ve inanış var. ‘Filistinliler
topraklarını Yahudilere sattı’. Filistinlilerin
Osmanlıya ihanet ettikleri ve kendi elleriyle
toprak sattıkları bu yüzden de bugünkü musibetlerin başlarına geldiği iddiası yıllardan
beridir kullanılagelen bir anti-propaganda malzemesidir. Bu malzemeyi de en çok Siyonist
işgal güçleri kullanmaktadır.
Sene 1917’de Yahudilerin Filistin’de hiçbir
arazisi yoktu. Yerleri olmadan devlet kuramayacaklarını biliyorlardı. Dolayısıyla Yahudi
bir yönetici getirdiler ki o da Yahudilerin Filistin’de toprak edinme imkanı sağladı.”
Sultan Abdülhamid Han Yahudilerin bu tehlikeli niyetlerini çok önceden sezdiğinden
dolayı 1883’te Yahudilerin Filistin’e göç
etmesi yasaklanmıştı. Artık Yahudiler Filistin’e sadece hacı olmak için gelebilecekler ve
bu süre üç ay olacaktı. Kendilerine verilen
kırmızı tezkeredeki ikamet süresi dolunca
Filistin’i terk edeceklerdi.
Bu cümleleri ve benzerlerini muhakkak bir yerlerde
duymuşsunuzdur.
Dergimizin
bu
sayısındaki araştırma dosyamızda kaynaklardan istifade ederek bu konuyu irdeleyeceğiz.
1897’de Herzl’in liderliğinde toplanan konferansta birçok karar alınmıştı. Bunlar; “Yahudiler için ulusal bir vatan kurulmasına karar verildi. Filistin’in de aralarında bulunduğu üç alternatif vardı ve tercih Filistin’den yana kullanıldı.
Ta ki Siyonist lobisi İngiltere ile anlaşma yapıncaya kadar. Anlaşma kapsamında Yahudiler 1.
Dünya Savaşı’nda İngiltere’den yana olacak,
bunun karşılığında da İngiltere Yahudilere
devlet vaat edecekti. Bu anlaşma 1917 yılında
Balfour Deklarasyonu ile ortaya çıktı. Plan
1897’de başladı ve 1917’de uygulamaya
konuldu. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere
Filistin’i mandası altına aldı. Bu aşamadan
sonra İngiltere, Filistin’e İngiliz vatandaşı
Yahudi bir yönetici atadı. Tüm bunlar olup
biterken biz Müslümanlar kendi işlerimizle
meşguldük. Bu yönetici, Filistin’de Yahudilere
toprak edinme hakkı verdi.
1883’te çıkarılan bir irade-i seniyye ile de
Yahudiler’e mülk satışı da durdurulmuştur.
Ayrıca hazine-i hassadaki şahsi mal varlığı ile
Filistin’de mümkün olduğu kadar fazla toprak
alınarak, Yahudilerin toprak satın alma yolu
engellenmeye çalışılmıştır. 1891’de çıkarılan
bir irade-i seniyye ile hiçbir Yahudi’nin
Osmanlı vatandaşlığına alınmayacağı ve
Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmelerine müsaade edilmeyeceği belirtilmiştir.
Daha sonra çıkarılan bir emir ile de başta Filistin olmak üzere tüm Osmanlı topraklarında
Yahudilere toprak ve mülk satışı yasaklanmıştır.
9
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
Ancak 1900’lü yıllara gelindiğinde Yahudiler
İngilizler nezdindeki faaliyetleri daha da hızlanmıştır. Siyonist liderlerden Herbert
Samuel, İngiliz Dışişleri Bakanı Edward Grey
ile Kasım 1914’te görüşerek, Onu Filistin’de
bir Yahudi devleti kurmaya ikna etmeye
çalışmıştır. 1916 yılında İngiltere Başbakanlığına Lloyd George gelince Filistin’de İngiltere yönetiminde bir idarenin kurulmasına
önem verilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da 2 Kasım 1917’de Dışişleri Bakanı
Balfour’un
ünlü
deklerasyonu
ortaya
çıkmıştır. İşgal sonucu ortaya çıkan İngiliz
mandasında Yahudi yöneticinin göreve gelmesiyle birlikte Yahudilerin Filistin’e göç
ederek toprak edinmeye başladılar.
Yahudi yöneticinin “izniyle” Filistin’e yerleşen
Yahudiler, kendilerini mağdur ve zayıf olarak
göstermiş, daha sonrada zahirde gözlemci
batında ise terör çeteleri olan ekipler kurmaya başlamışlardı. İzci gibi dağa çıkar İngiliz
ordusundan askeri eğitim alırlardı. Yine İngiltere tarafından gizlice silahlandırıldılar.
Rakamlara bakıldığında 1900 yılında 15 bin
olan Yahudi nüfusu Osmanlının Filistin’den
ayrıldığı 1918’de 50 bin kadar olmuştu.
gücünü çekti. Bu tarihten itibaren hazırda
bekleyen silahlı Yahudi terör örgütü üyeleri
katliam yapmaya başladı ve Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal ederek Filistin
sahilinde Yahudi devletini ilan ettiler.
1948’de sözde İsrail işgal devleti kurulduğunda Yahudilerin sahip oldukları arazi miktarı 2
milyon dönümdü. Yani tüm Filistin topraklarının % 7’si.
Bunun 650 bin dönümünü Osmanlı devleti
döneminde mülk edinmişlerdi. O dönemde
mülk edinmeleri ise hoşgörünün hakim
olduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde
başlamıştır. Osmanlı devletinde ilk Yahudi
lobisini oluşturan Yusuf Nassi’nin Kanuni’yle
iyi ilişkilerinden dolayı Kanuni ona Taberiye
gölü civarında bazı arazileri bağışlamıştı. İşte
bu olayla başlayan mülk edinme çabalarıyla
1917’de Filistin’in işgaline kadar ki süre içinde
toplam 650 bin dönüm arazi edinmişlerdir.
300 bin dönümünü İngiliz manda yönetimi
onlara bağışlamıştır. Şöyle ki İngilizler, Filistinlilere ağır arazi vergileri uyguluyor, bu vergileri ödeyemediklerinde de mülklerine el
koyuyor ve sonra buraları Yahudi göçmenlere
peşkeş çekiyorlardı.
İngiliz işgalinde yani 1917-1947 döneminde
Filistin'deki Yahudi sayısı önce 650 bini buldu.
BM'nin 29 Kasım 1947'de Filistin'in yarısından
fazlasını Yahudilere verme kararından İsrail
devletinin ilan edildiği 15 Mayıs 1948'e kadar
geçen sürede Yahudi nüfusu 800 bini geçti.
Bunlar ağırlıklı olarak Rusya, Sovyet Cumhuriyetlerinden ve Doğu Avrupa ülkelerinden
gelmişti.
1948 yılına gelindiğinde İngiltere Filistin
halkının kendini yönetmesi gerektiğini belirterek manda himayesini kaldırıp askeri
10
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
200 bin dönümünü yine İngiliz işgal yönetimi,
Yahudilere göstermelik bir şekilde parayla
satmışlardır. Bu şekilde satılan arazilere de
bahsedildiği üzere vergi oyunuyla el konulmuş ve satış işlemi de sembolik paralarla
gerçekleşmişti.
600 bin dönüm araziyi de kendileri Filistin
dışından olan, Lübnan ve Suriye’de ikamet
edip Filistin’de mülk edinmiş bazı Arap kökenli Hristiyanlardan satın almışlardır.
Buraya kadar ki kısımda Filistinlilerin herhangi bir dahlinin olmadığını görüyoruz. Yani
Yahudilerin 1948’e kadar edindikleri arazilerin yaklaşık %90’ında öz vatanı olan Filistinli -lerin müdahalesi söz konusu değildir.
Devam eden süreçte İsrail, 1967’deki Altı Gün
Savaşı’yla birlikte Doğu Kudüs’ü işgal ettikten
sonra, yerleşim birimi inşaatına hız verdi.
Filistinlilerin topraklarına el konulması ve
evlerinin yıkılması suretiyle inşa edilen yerleşimler, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere
uluslararası kurum ve hükümetler tarafından
‘yasa dışı’ ilân edilmesine rağmen, İsrail
hükümetleri bu konuda geri adım atmış değil.
Bugün Doğu Kudüs’ün çeşitli noktalarındaki
yerleşimlerde 200 bin dolayında Yahudi
yaşıyor. Bunların tamamı, işgalin ardından
bölgeye iskân edildi.
İsrail yönetimi, Kudüs’ü işgal eder etmez,
şehrin nüfus dengelerini değiştirmek için
düğmeye bastı. İlk aşamada, Burak Duvarı’na
yer açmak için buldozerlerle yıkılan
Mağribliler Mahallesi’nden 6 bin Müslüman
göç ettirildi.
Şehir işgal edildiğinde nüfus dengesi şu
şekildeydi: 196 bin Yahudi, 58 bin Müslüman,
12 bin Hıristiyan. İşgal yönetiminin nihai
hedefi, Kudüs’ün nüfus oranını yüzde 70 Yahudi-yüzde 30 Müslüman şeklinde sabitlemekti.
Arap nüfus hızlı çoğaldığından, bu oranı elde
etmek için “Büyük Kudüs” projesi uygulamaya kondu. Buna göre, şehrin sınırları olabildiğince genişletildi, bu sınırlara dâhil olan
Müslüman nüfusa karşılık, dört büyük yerleşim kompleksi inşa edildi: Giv’on, Kohav
Yaakov, Maale Adumim ve Etzion.
Neredeyse El Halil’e kadar uzanan bu birimlere 50 bin dolayında yerleşimci yerleştirildi.
İsrail yönetimi, Kudüs şehir merkezinden,
oluşturulan yeni sınırlara doğru iç göçü de
teşvik etmeye devam ediyor.
1967’de Kudüs’ün şehir sınırları 38 bin 100
dönümlük bir alanı kaplarken, 1993 yapılan
son değişikliklerle şehrin alan büyüklüğü 126
bin 300 dönüme çıkarıldı.Nüfus oranları ise,
bu artışla paralel bir seyir izlemedi: 1987’den
itibaren düşmeye başlayan şehrin Yahudi
nüfus oranı, 2006’ya gelindiğinde yüzde 65’e
kadar geriledi. Günümüzde şehrin toplamda
bir milyona yaklaşan nüfusunun yüzde 64’ünü
Yahudiler, yüzde 34’ünü Müslümanlar, yüzde
2’sini ise Hristiyanlar oluşturmaktadır.
11
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
İşgalci İsrail yönetiminin Doğu Kudüs’te uygulamaya koyduğu işgal yöntemlerinden başka
bir yönü de, şehrin yerli Filistinli nüfusunu
‘vatandaş’ olarak kabul etmemek.
1967’den sonra geçerli hale getirilen yasalar
çerçevesinde, Kudüs’te yaşayan Filistinliler,
‘oturum belgesi’ ile hayatlarını idame ettiriyor. Onları resmi vatandaş statüsüne almayan
İsrail, bu belgeyi verdiği Filistinli nüfusu çok
sıkı bir kontrol ve takip altında tutuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) hazırladığı raporlara göre, 1967’den bu yana İsrail,
14 bin 500 fazla Filistinlinin Kudüs’te oturum
hakkını iptal etti. İsrail yönetimi, iptallere
gerekçe olarak, Filistinlilerin “Kudüs’te sürekli yaşamaması” gösterirken, son yıllarda
İsraillilere saldırı düzenlemekle suçlanan
Filistinlilerin Kudüs’te yaşayan akrabaları da
oturum hakları ellerinden alınarak cezalandırılıyor.
İsrail yönetiminin Doğu Kudüs’te uygulamaya
koyduğu işgal yöntemlerinden biri de, şehrin
yerli Filistinli nüfusunu ‘vatandaş’ olarak
kabul etmemek. 1967’den sonra geçerli hale
getirilen yasalar çerçevesinde, Kudüs’te
yaşayan Filistinliler, ‘oturum belgesi’ ile
hayatlarını idame ettiriyor. Onları resmi
vatandaş statüsüne almayan İsrail, bu belgeyi
verdiği Filistinli nüfusu çok sıkı bir kontrol ve
takip altında tutuyor. İnsan Hakları İzleme
Örgütü’nün (HRW) hazırladığı raporlara göre,
1967’den bu yana İsrail, 14 bin 500’den fazla
Filistinlinin Kudüs’te oturum hakkını iptal
etti. İsrail yönetimi, iptallere gerekçe olarak,
Filistinlilerin
“Kudüs’te
sürekli
yaşamaması”nı gösterirken, son yıllarda
İsraillilere saldırı düzenlemekle suçlanan
Filistinlilerin Kudüs’te yaşayan akrabaları da
oturum
hakları
ellerinden
alınarak
cezalandırılıyor.
Kudüslüler:
Filistinli
Ürdünlüler
1990’ların başından itibaren müzakere edilmeye
başlayan
Oslo
Görüşmeleri
çerçevesinde, Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin
Filistin pasaportu elde etme hakkı bulunmuyor. (Ramallah’taki Filistin yönetimi, Batı
Şeria ve Gazze’de yaşayanlara pasaport verebiliyor) Gitmek isteyen Kudüslüler ya Ürdün
pasaportu kullanıyor, ya da İsrail’in kendilerine sağladığı geçici belgelerle seyahat ediyor.
Ürdün dışında herhangi bir ülkenin pasaportunu kullanan Kudüslülerin şehirde oturma
hakkı iptal edilirken, İsrail pasaportu alan
Kudüslüler ise şehirdeki Müslüman oranından
düşülüyor.
Doğu Kudüs’te yaşayan her Filistinli Ürdün
pasaportu taşımasına rağmen, Ürdün Krallığı
kendilerini vatandaş olarak kabul etmiyor.
Beşer yıl süreyle yenilenen bu pasaportlara
‘geçici’ damgası vuran Ürdün, pasaport hamili
Kudüslülerin Ürdün’de uzun süre oturmalarına, çalışmalarına ve mülk edinmelerine de
müsaade etmiyor.
Kâğıt üzerindeki bu çelişkili muamelelere
ilaveten, İsrail yönetimi, sıklıkla Filistinlilerin
Kudüs’e erişimini de kısıtlıyor. Bilhassa çatışma dönemlerinde Mescid-i Aksa ve çevresine
girmesine izin verilen Filistinliler için yaş
sınırlaması getirilirken, Aksa’da ‘eylem’
yaptıkları gerekçesiyle Kudüs’ten resmi
olarak uzaklaştırma cezası alan Filistinli sayısı
da giderek artıyor. İsrail yönetimi, Mescid-i
Aksa’da beş vakit namaza devam eden Filistinli gençleri özellikle gözetim altında tutarak
sürekli izliyor.
12
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
Filistinliler
Topraklarını
Sattı Hezeyanı
Filistin meselesi tartışılırken sıklıkla dile getirilen bir iddia vardır: Filistinliler, topraklarını
Yahudilere sattı. Dönemin kaynaklarını ve
tarafsız tarihi dokümanları taradığımızda,
toprak ve mülk satışıyla ilgili üç durum
karşımıza çıkıyor:
Devlet arazilerinin gasp edilmesi, İşgal ve
tedhiş hareketleriyle Filistinlilerin kovularak
topraklarına el konulması, Toprak ve mülk
satışı…
Filistin topraklarındaki Siyonist işgal, en
yaygın biçimde ilk iki maddede dile getirilen
yöntemlerle gerçekleştirildi. Osmanlı İmparatorluğu bölgedeki kontrolünün gevşemesiyle
birlikte Filistin’e akın eden Siyonist yerleşimciler, devlet arazilerine kurdukları kollektif
çiftliklerle (İbranicede: Kibbutz) koloniler
oluşturdular. 1930 başından itibaren ise,
teşkil edilen silahlı çete ve terör gruplarının
Filistin köy ve kasabalarına saldırıları başladı.
Binlerce insan, bu şekilde asırlardır yaşadığı
toprakları terk etmek zorunda kalarak Filistin
içinde yer değiştirdi ya da komşu ülkelere
sığındı. 9 Nisan 1948 günü gerçekleştirilen
Deyr Yasin Katliamı ve sonrasında yaşanan
tehcirlerin ardından, Siyonistler Filistinlilerin
bıraktığı yerlere yerleşti.
Siyonistlerin Filistin topraklarında adım adım
yayılmaları ve bütün bir bölgeyi kontrol altına
almaları, daha çok bu iki yolla oldu. Bunun
dışında, Müslüman Araplardan çok ufak bir
yüzde,
elinde
bulundurduğu
arazileri
Siyonistlere sattı.
Ancak bunlar da ya bölgede yaşamayan
toprak zengini ailelerdi ya da Siyonistlerle
siyasi bağlantıları olan Filistinliler.
Genel bütün içerisinde, bu insanların çok
küçük bir azınlığı teşkil ettiğini söylemeye
gerek yok.
Yahudilere toprak ve mülk satışı tartışmalarında neredeyse kendilerinden hiç söz edilmeyen bir aktör var: Ortodoks Hıristiyanlar.
Kudüs’te Siyonistlerin sahip olduğu birçok
kıymetli arazi, Müslüman Araplar yoluyla
değil Ortodoks Hıristiyanlar vasıtasıyla el
değiştirdiği halde üstelik. Örneğin: Bugün
Kudüs Eski Şehir’e en yakın mesafedeki
Yahudi mahallesi olan Rehavia’nın arazisini
Siyonistlere satan, Kudüs Rum Ortodoks
Patrikhanesi. 1921 gerçekleşen bu satışın
ardından, yine aynı Hıristiyan cemaat, İsrail
cumhurbaşkanlığı
ve
başbakanlığının
rezidans arsalarını da İsrail’e sattı. İsrail Parlamentosu Knesset’in üzerine inşa edildiği
arazi de yine Rum Ortodoks Hıristiyanların
elden çıkardığı bir gayrimenkul. 2000 yılların
başında, El Halil Kapısı’nın hemen içindeki
The Imperial ve Petra otellerinin binalarının
bir Siyonist vakfa satılması ise, Rumların
Kudüs’te Siyonistler lehine attıkları en yeni
adım.
Mülk ve toprak satışını özellikle Kudüs
bağlamında düşündüğümüzde, Müslüman
Arapların neredeyse hiç satış yapmadığını,
zaten ellerinde satıp savacak derecede mülk
bulunmadığını görürüz. Aksine, günümüzde
İsrail’in işgal ve yayılmacılığına karşı,
Müslümanlar ellerinde ne varsa onu tutabilmenin telaşı içindeler.
13
www.davamizkudus.org
Filistinliler Toprak Sattı Mı?
Son olarak hülasa şu veri her şeyi net olarak ortaya koymaktadır.
Filistin topraklarının tamamı 28 milyon dönümden oluşmaktadır. 1948'ten beri Filistinliler
tarafından İsrail'e satılan toprak 250 bin dönüm. Bu da binde 9'a tekabül etmektedir.
Hangi millettten %0,9 hain çıkmaz?
Artık Filistinli kardeşlerimizden helallik dilemek ve Müslümanların davası olan Kudüs ve Mescid-i Aksa için mücadele safına girme zamanıdır.
Kaynaklar
Şeyh İkrime Sabri söyleşisi / Türkiye Diyanet Vakfı
https://www.gzt.com/kudus/isgal-altindaki-kudus
Ömer Osman Umar / http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi2/421-438.pdf /
http://gencaktivistler.org.tr/filistinliler-toprak-sattilar-mi/
14
www.davamizkudus.org
Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ
ABD'den Orta Doğu
barış sürecine
yeni darbe
Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu:
Yüz milyonlarca
Müslüman Filistinlilerle beraberdir.
Prof. Dr. Berdal Aral | 26.11.2019
ABD dış politikadaki çirkin yüzünü bir kez
daha gösterdi. ABD Dışişleri Bakanı Mike
Pompeo geçtiğimiz hafta yeni bir skandala
imza atarak ABD’nin bundan böyle Batı
Şeria’da bulunan Yahudi yerleşimlerini bir
uluslararası hukuk ihlali olarak görmeyeceğini ilan etti. Mike Pompeo böylelikle
ABD’nin iki devletli çözüm formülünü terk
ettiğini de teyit etmiş oldu. Bu ahlaksız ve
hukuksuz karar sadece Filistinlileri değil, tüm
dünyayı hedef alan bir komplodan başka bir
şey değil. Bunun nedeni ise çok açık. Savaşla
ele geçirilen topraklar üzerinde egemenlik
iddiasında bulunmak, yani bu toprakları ilhak
etmek, uluslararası hukukça yasaklanmıştır
ve bu tür fiiller tüm uluslararası topluma
yönelik erga omnes [herkes için geçerli] nitelikteki bir sorumluluk ihlali olduğu gibi, aynı
zamanda uluslararası hukukun âmir hükmü
niteliğindeki jus cogens [üstün hukuk] ihlalidir.
Ahmet Furkan Mercan | 25.11.2019
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Gazze
sokaklarında özgürlüğü ve onuru için yürüyen
küçük bir çocuktan, Kudüs'ün işgali ile ırkçı ve
insanlık dışı izolasyona karşı direnen tüm
yiğit erkek ve kadın Filistinlileri selamlıyorum. Sesinizi duyuyoruz, milyonlarca
Müslüman sizinle beraber." dedi. Dışişleri
Bakanı Çavuşoğlu, Suudi Arabistan'ın Cidde
kentinde düzenlen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın
(İİT) 50. kuruluş yıl dönümü töreninde, Türkiye ve üyesi olduğu Asya Grubu adına konuşma
yaptı.
Çavuşoğlu, 1969'da Müslümanların ilk kıblesi
Mescid-i Aksa'yı kötü bir elin ateşe vermeye
teşebbüs ettiğini, ancak felaketin eşiğinden
dönüldüğünü anımsattı. Bu hain saldırının
ümmet için uyanış çağrısı oluşturduğunu
belirten Çavuşoğlu, bu çirkin saldırının ayrıca
Mescid-i Aksa’nın, Kudüs-ü Şerif'in ve Filistinlilerin haklarının savunulması için beklenen
birlik ve dayanışmanın oluşmasına büyük
katkı sunduğunu söyledi.
15
www.davamizkudus.org
Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ
21 Ağustos 1969’da Aksa Camisi’nin kundaklanması hadisesinden yaklaşık bir ay sonra 25
Eylül 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta
gerçekleştirilen ilk İİT toplantısından bugüne
Türkiye'nin istikrarla sürdürdüğü taahhütlerini dile getiren Çavuşoğlu, "Bunlar Kudüs-ü
Şerif'in özgürleştirilmesi, tüm Filistin ve Arap
bölgelerindeki İsrail işgalinin sonlandırılması,
1967 sınırları temelinde başkenti Kudüs olan
egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin
kurulması için Filistinlilerin inkar edilemez
haklarının tahakkuk ettirilmesidir." diye
konuştu.
Türkiye'nin 2016 ve 2019'da İİT Zirvesi liderliğinin, ümmetin başlıca ortak davalarına
büyük tehditlerle yüz yüze geldiği dönemlere
denk geldiğini anımsatan Çavuşoğlu, "Ümmet
birliği ve dayanışması test edildi ve hamdolsun bu meydan okumaların üstesinden
gelerek azmimizi ve bütünlüğümüzü muhafaza edebildik." ifadesini kullandı.
Yaklaşık 200 fanatik Yahudi Mescid-i
Aksa'ya baskın
düzenledi
İsrail polisinin eşlik ettiği 200 civarındaki
fanatik Yahudi, işgal altındaki Doğu
Kudüs'ün Eski Şehir bölgesinde bulunan
Mescid-i Aksa'nın avlusuna girdi.
Kudüs İslami Vakıflar İdaresinden yapılan
açıklamada, İsrail polisi korumasındaki 190
fanatik Yahudi'nin Mescid-i Aksa'nın güneybatısında
bulunan
El-Meğaribe
(Fas)
Kapısı'ndan girerek Harem-i Şerif'e baskın
düzenlediği belirtildi. Açıklamada, Harem-i
Şerif’e giren Yahudilerden 103'ünün dini okul
öğrencisi olduğu vurgulandı.
Fanatik Yahudiler, İsrail polisi eşliğinde
zaman zaman Mescid-i Aksa'nın avlusuna giriyor. Bu durum sık sık bölgede gerginliğin tırmanmasına ve Filistinliler ile İsrail polisi
arasında arbede yaşanmasına neden oluyor.
Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki vakıflar; İsrail ile
Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te imzalanan
barış antlaşmasına göre Ürdün Vakıflar, İslami
İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs
İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde
bulunuyor.
Daha önce Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin
izni dahilinde Mescid-i Aksa'yı ziyaret eden
Yahudiler, 2003'ten bu yana Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal eden İsrail'in tek
taraflı kararı çerçevesinde polis eşliğinde
Müslümanların kutsal mabedine giriyor.
Esat Fırat | 24.11.2019
16
www.davamizkudus.org
Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ
Filistin’den
UNESCO’ya Harem-i
İbrahim’i koruma
çağrısı
Esat Fırat | 24.11.2019
Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in ihlallerinin
UNESCO başta olmak üzere ilgili uluslararası
kurumları dini mekanlara ilişkin sorumluluklarını yerine getirmeyi zorunlu kıldığını bildirdi.
Filistin Yönetimi, işgal altındaki Batı Şeria’nın
El-Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim
Camisi’ni İsrail’in ihlallerine karşı korumak
için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütüne (UNESCO) çağrıda bulundu. Filistin
Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, fanatik Yahudilerin İsrail güçlerinin
korumasında Harem-i İbrahim’e düzenlediği
baskınlara dikkat çekilerek, “Söz konusu
ihlaller, başta UNESCO başta olmak üzere
ilgili uluslararası kurumları dini mekâanlara
ilişkin sorumluluklarını yerine getirmeyi
zorunlu kılıyor.” denildi.
Açıklamada, “Uluslararası kuruluşları, işgal
makamlarını bu kuruluşların kararlarına saygı
duymaya ve Yahudi yerleşimcilerin baskınlarını durdurmaya zorlamak için daha fazla
çaba göstermeye çağırıyoruz.” ifadelerine yer
verilerek, Yahudi yerleşimcilerin baskınlarının
“tehlike çanlarını” yeniden çalmaya neden
olduğuna vurgu yapıldı. Yahudi yerleşimcilerin baskınlarının, Harem-i İbrahim’in tamamen
kontrol altına alınmasına ve Müslümanların
ibadet etmelerine doğrudan “tehdit” teşkil
ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu provokatif saldırılar, işgal devletinin Batı
Şeria’daki birçok tarihi ve dini mekaânları
kontrol altına alma ve bu alanları Talmudik
rivayetlere uygun bir şekilde Yahudileştirmeye yönelik projelerinin bir parçasıdır.”
değerlendirmesinde bulunuldu.
Binlerce Yahudi yerleşimci İsrail askerlerinin
koruması altında, Yahudi inancına göre, Hazreti İbrahim'in eşi Hazreti Sâare' nin defnedildiği mağarayı satın almasının yıl
dönümü olarak kabul edilen "Sare Bayramı"
münasebetiyle, dün mağaranın üzerine inşa
edildiğine inandıkları Harem-i İbrahim Camisi'ne baskın düzenlemişti. İsrail'in 1967
yılından beri işgal altında tuttuğu Batı
Şeria'nın El Halil kentinde bulunan cami, 25
Şubat 1994'te sabah namazını kılan
Müslümanların üzerine ateş açan Baruch
Goldstein adlı Yahudi fanatiğin eyleminden
sonra kapatılmış ve yeniden açıldığında ise
yarısından fazlası Yahudilere tahsis edilmiş
şekilde ikiye bölünmüştü. Tarihe "El Halil
Camii (Harem-i İbrahim) Katliamı" olarak
geçen saldırıda 29 Filistinli şehit olmuş,
150'den fazla kişi yaralanmıştı.
17
www.davamizkudus.org
Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ
Tunus'taki okullarda eş zamanlı 'Filistin'le dayanışma'
etkinliği
Yosra Ouanes,Mehmet Nuri Uçar | 22.11.2019
Tunus'taki ilk ve orta dereceli okullarda eş
zamanlı şekilde yirmi dakika derslere ara verilerek "İsrail'in ihlallerine karşı Filistin'le
dayanışma" etkinliği düzenlendi.
İlk ve Orta Dereceli Okullar Sendikasının
çağrısı üzerine gerçekleştirilen etkinliğe,
Tunus Eğitim Bakanı Hatem bin Salim'in yanı
sıra bazı sendika başkanları ile okul müdürleri
de destek verdi. "Filistin halkının işgale karşı
mücadelesine koşulsuz destek ve Arap rejimlerinin sessizliğini protesto" sloganıyla
yapılan etkinlik dolayısıyla, Tunus'taki ilk ve
orta dereceli okullarda derslere eş zamanlı
olarak yirmi dakika ara verildi.
tüm Filistin topraklarında gerçekleştirdiği
ihlallere dikkati çekmek olduğunu söyledi. Bu
etkinlikle Tunus'taki gençlere Filistin'de olup
bitenleri bir kere daha anlatma fırsatı bulduklarını ifade eden Suleymi, "Bu, bizim görevimiz. Filistinliler kardeşlerimiz ve zor zamanlarında yanlarında durmamız gerekir." dedi.
Sadıkıyye Okulu'ndaki teknoloji dersi öğretmeni Salih es-Seray da İsrail'in son Gazze
saldırısında hayatını kaybeden Filistinlilerin
ailelerine taziye dileklerinde bulundu. Seray,
bu zor zamanda Filistin halkının desteklenmesi gerektiğini dile getirdi. İsrail ordusu son
olarak 12 Kasım'da, Gazze'nin doğusunda
İslami Cihad Hareketinin askeri kanadı Kudüs
Seriyyeleri'nin önde gelen komutanlarından
Baha Ebu'l Ata'nın bulunduğu eve saldırı
düzenlemiş, saldırıda Ebu'l Ata ile eşi hayatını
kaybetmişti. İsrail'in Gazze'ye düzenlediği
saldırılarda aralarında 8 çocuk ve 3 kadının da
yer aldığı 34 Filistinli hayatını kaybetmiş, 110
kişi yaralanmıştı.
İsrail'in son
saldırısının
Gazze'ye maliyeti
3,1 milyon dolar
Gazze'deki Bayındırlık ve İskan Bakanı
Yardımcısı Naci Serhan, Enformasyon Bakanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında,
İsrail'in bölgeyi hedef aldığı son saldırıdaki
hasara ilişkin bilgi verdi. Serhan, "İsrail'in
Gazze'ye yönelik son saldırısında tarım,
ekonomi, sağlık, eğitim ve altyapı alanlarını
kapsayan hasar yaklaşık 3,1 milyon dolar."
dedi.
Okullarda Tunus ve Filistin bayrakları göndere çekildi, iki ülkenin milli marşları okundu
ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Filistinliler için bir dakikalık saygı duruşunda
bulunuldu. Başkent Tunus'taki Sadıkıyye
Okulu Müdürü Afife Abdulmelik es-Suleymi,
AA
muhabirine
yaptığı
açıklamada,
amaçlarının İsrail'in Gazze başta olmak üzere
18
www.davamizkudus.org
Basında KUDÜS - Yalçın ERKİ
Mehmet Nuri Uçar,Nour Mahd Ali Abu Aisha | 17.11.2019
Söz konusu saldırılarda Gazze'de yaklaşık 30 yapının tamamen, 500'ünün de kısmi olarak
yıkıldığını belirten Serhan, İsrail'in bölgeye yönelik çeşitli saldırılarında Gazze'deki insani durumun daha da kötüleştiğini söyledi. Serhan, evini kaybeden her aileye bakanlık tarafından acil
yardım kapsamında 1000 dolar verilmeye başlandığını ifade ederek, Filistin hükümeti, körfez
ülkeleri ve uluslararası topluma İsrail'in son saldırısında etkilenen ailelere gerekli desteği
sağlamaları çağrısında bulundu.
19
www.davamizkudus.org
Röportaj - El Yetime
-Davamız Kudüs: Biraz kendinizden
bahseder misiniz ve tam olarak ne ile
meşgulsünüz?
- El Yetime
Selamün Aleyküm ve Rahmetullah
Ben Kudüs’ten fotoğrafçı Elyetime. İnsanlar
beni sosyal medya aracılığıyla tanıyorlar,
özellikle instagramda hesaplarım Elyetime
diye geçiyor. Kudüs’te çok şeyler yaşadım;
bunlardan bir tanesi de 2. İntifadaya,
Şaron’un Mescid-i Aksa’ya girişine ve ertesi
gün yapılan katliama şahit oluşumdur.
Kardeşlerimizin Aksa’da şehit olmasını
görmem, yaşamış oldukları haksızlıklara
bizzat şahit olmam beni güçlü bir şahsiyet
haline getirdi. Okulumdan mezun olduktan
sonra film çekme ve fotoğrafla ilgilenmeye
başladım. Profesyonel çekim yapmaya tam
olarak 2004 yılında başladım. Başladıktan
sonra da sosyal medya hesaplarını açmaya
başladım. İlk youtube kanalımı 2007 yılında
açtım, twitter hesabımı ise 2011 yılında
açtım.
Hemen
ardından
instagramda
hesabımı açtım ve Allah’a şükürler olsun
takipçi sayısı 100.000’i geçti. Çok büyük ilgi
çeken instagram hesabım ne yazık ki
instagram
yönetimi
tarafından
çeşitli
gerekçeler
gösterilerek kapatıldı. Bu sefer
de facebook üzerinden günü birlik Aksa’ya
yapılan baskınları, namaz kılan cemaate İsrail
askerlerinin vurmalarını, gaz bombası atmalarını, yapılan haksızlıkları sürekli paylaşıyordum ve aynı zamanda da bunları düzenli
olarak arşivliyordum. Paylaşımlarıma sınırlama geldiğinden artık paylaşım da yapamıyordum.
Şimdilerde ise işim gereği 3 yerde ikamet ediyorum; Katar-Doha’da, Kudüs’te ve İstanbul’da. İşim gereği hepsine de sık sık gidiyorum. Bu süreçte El Jazira kanalında işe
başladım ve Kudüs ile alakalı kısa filmler yapmaya başladım. 105 tane film ve kısa film
yaptım. Özellikle işgalcilerin yapmış olduğu
baskınları, ribat yapan (Mescid-i Aksa’yı
koruma amaçlı bekleyen) kardeşlerimizin
dışarı atılmalarını, kapıların önünde bekleyişlerini sürekli izliyordum ve bunları kameraya çekiyordum. Yapmış olduğum canlı
yayınlar, Mescid-i Aksa için çok önemliydi.
Olup bitenleri sürekli ve canlı olarak anında
on binlerce kişi izliyordu. Hamd olsun bu
çekimlerde, Mescid-i Aksa’da İsrail’in yaptığı
bütün zulüm tüm ayrıntılarıyla aktarılıyordu.
Bunun yanında facebook ve twitter paylaşımlarım da oluyordu. El Jazire’de çalışırken
Aksa’daki Ebu Hureyrat’ın filmini çektim; film
Türkçeye, Malaycaya ve İngilizceye çevrildi.
Film çok talep gördü, dünya çapında meşhur
oldu ve birçok basın organı bu filmi yayınlamak için benden izin istedi. Aksa’daki Ebu
Hureyra lakaplı kişi Ebu Eymen’dir. 1970’ten
beri Mescid-i Aksa’ya geliyor, uzun yıllar
boyunca kedileri, kuşları besliyordu. Ebu
Hureyra’yı yaz, kış demeden 6 ay boyunca
takip ettim.
İsrail askerleri Ebu Hureyra’yı bazen de Mescid-i Aksa’dan uzaklaştırıyorlardı. O süre
zarfında da kedilerin ve kuşların yiyeceklerini,
onları beslemeleri için Aksa’ya namaza gelen
cemaate veriyordu. Bu süreçte ben de hiç
yılmadım, Ebu Hureyra’yı sürekli takip ettim
ve hamd olsun çok güzel bir film ortaya çıktı.
20
www.davamizkudus.org
Röportaj - El Yetime
Bu filmden sonra sosyal medya hesaplarım
daha meşhur hale geldi. 2004 yılından şu ana
kadar Mescid-i Aksa ile alakalı büyük bir arşiv
yapmış oldum. Bunlar 15 bin fotoğraf ve
birçok filmden oluşuyor. Mescid-i Aksa, benim
hem evim, hem vatanım, yani benim her
şeyim. Sadece ben değil, tüm Müslümanların,
aynı şekilde özellikle Kudüs halkının, çünkü
onlara sadece Mescid-i Aksa kaldı. İslam
âlemi bir aile ise onların evi Mescid-i Aksa’dır.
Ev olmadan aile efradı bir arada olamazlar. Bu
ev olmadan bir araya gelemeyiz, paramparça
oluruz. Mescid-i Aksa benim için pusula, bana
yön veriyor, bu yüzden onun için ölünür, onun
için her şey yapılır. İnsan canını feda eder, her
şeyini Aksa’ya feda eder. Ben hemşire olarak
mezun olmuştum ama şimdi yaptığım bu
mesleğim sayesinde hayat buldum. Ben Mescid-i Aksa’nın içerisindeki İslami eserleri
çektim, aynı zamanda Kudüslülerin hayatlarını, yaşantılarını, örf ve adetlerini, ihya
etmiş oldukları mübarek geceleri belgeledim.
İnsan bağlandı mı, bırakamıyor, adeta hayat
buluyor. Mescid-i Aksa’nın bizlere ihtiyacı
yok, bizlerin Mescid-i Aksa’ya ihtiyacımız var.
Allah mutlaka evini koruyacaktır. İnancımız
gereği, akidemizden dolayı Aksa’yı sahipsiz
bırakmamamız lazım. Aksa’yı korumak
Allah’ın rızasını kazanmak demektir çünkü.
-Davamız Kudüs: Hiç tutuklandınız mı?
- El Yetime:
Bir defa tutuklandım, daha
sonra serbest bırakıldım. Kamera ve fotoğraf
makinasından dolayı bazen beni Mescid-i
Aksa’ya almıyorlardı. Ben de farklı kapıları
deneyerek tekrar bir şekilde Aksa’ya giriyordum.
Özellikle sabah namazında çantaları arıyorlardı, çünkü sabah namazı sonrasında işgalciler Aksa’ya baskın düzenliyorlar ve kimsenin
bu olup bitenleri çekmesini istemiyorlardı.
Ancak, Allah’ın yardımıyla kamera ve fotoğraf
makinamı çoğu zaman geçiriyordum.
- Davamız Kudüs: Arap ülkelerinden
hiç destek alıyor muydunuz?
Maalesef Arap liderler pusulayı kaybetti- ler,
yolu şaşırdılar, hatta bazıları yaptıklarıyla
dinden de uzaklaşıyorlar. Yapmamız gereken,
Müslümanları Mescid-i Aksa’ya gelmeleri için
teşvik etmek, Mescid-i Aksa’yı gündemimizde
tutmak. Dünyanın diğer bölgelerindeki
müslümanların
da
Beytulmakdis’teki
kardeşlerini unutmamaları lazım, onlara
devamlı maddi ve manevi destek olmaları
lazım, ilk kıblemize seferlerini arttırmaları
lazım, yani Mescid-i Aksa’nın sürekli bütün
müslümanların gündeminde olması lazım.
Allah sizlerden razı olsun, bizleri yalnız bırakmadığınız için. Sizin
dualarınızla
bizler buradayız, nöbetteyiz ve Allah’ın izniyle
ve yardımıyla da burada kalıcıyız. Halk olarak
bizleri yalnız bırakmıyorsunuz. Sizlere
müteşekkiriz. Mescid-i Aksa sadece bizim
değil, tüm İslam âleminin. Bildiğiniz gibi
Peygamber efendimizin hadis-i şerifiyle de
sabit olduğu üzere Mescid-i Aksa, yolculuk
yapılacak üç mescitten biridir. Sizleri de
inşaallah en kısa zamanda Mescid-i Aksa’ya
bekleriz.
21
www.davamizkudus.org
Fotoğrafın Anlattığı
Şehre yakın bir köyde doğdunuz. Annenizden dinlediğiniz; dedelerinizin dedeleri de burada
yaşamışlar. Babanızın meyvelerini toplayarak evinizi geçindirdiği zeytin ağaçları, 3-5 asırlıkmış…. Yani bu topraklar Amerika Batılılar tarafından fark edilmeden önce bile sizin atalarınızın
ikametgâhıymış
Sen doğduğunda da aynı tablo, aynı düzen ve huzurla devam ediyordu.
Evin, top oynadığınız çayır, komşu köydeki akrabalarınıza giderken kullandığınız yol hep aynı
Babanın sana anlattığı Mescid - i Aksa ziyaretlerinin güzergâhı…
Sonra birkaç gün evde büyüklerin hararetli tartışmaları
-
Yok, daha neler, olmaz öyle şey
-
Mümkün değil… diye biten konuşmalar.
Zalime bu dünyada ve bir süreye kadar her şey mümkünmüş.
Kocaman dozerleri, kamyonları seyretmek kısa bir heyecan olduysa da, bir müddet sonra sen de
anladın “Ayrım Duvarı” nın seni nelerden ayırdığını.
Tek tek saymaya gerek yok
Cevap tek kelime; hoş, tatlı ve senin olan her şeyden ayırdı…
Daha kötüsü ise;
Necip fazıl diyor ya;
“Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…”
Evet, “Bu insanlar terörist” yazılı bir yafta asıldı
şehrinizin duvarına…
Ama tarih tekerrür eder…
Her duvar yıkılır, her şey aslına rücu eder…
Bu ayrım duvarları da yıkılacak inşaallah.
Ve biliyoruz ki “Allah imhal* eder, ihmal etmez…”
*İmhal etmek: mühlet vermek
22
www.davamizkudus.org
Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı
Babul Rahme Röportajı
Selamün Aleyküm ve Rahmetullah
Bu makalede Türkiye’deki kardeşlerimize
Babul Rahme’nin (Tevbe ve Rahmet Kapısı)
tarihi hakkında bilgi vereceğim. Babul
Rahme, mübarek Mescid-i Aksa’nın doğu
tarafında bulunuyor. Esbat Kapısının ise 200
metre güneyindedir. Tam olarak Kubbetüs
Sahra Mescidinin doğusunda olup Mescid-i
Aksa’nın en eski kapısıdır. Babul Rahme,
Emeviler döneminden kalma olan kapı iki
kemerden oluşuyor. Babul Rahme isimlendirmesinin sebebi ise Kur’an-ı Kerim’de
Hadid suresinde geçen 13. ayettir. Bismillahirrahmanirrahim: O gün münafık erkekler ve
münafık kadınlar, iman edenlere şöyle diyecekler: "Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan
bir parça alalım." Şöyle denecek: "Geriye
dönün de başka bir nur arayın!" Ve hemen
aralarına kapısı da olan bir duvar çekilir;
duvarın iç tarafında rahmet, kendilerine
bakan dış tarafında ise azap vardır. Sadakallahul Azim. Kapının iç kısmı Mescid-i Aksa’ya,
dış kısmı ise cehennem vadisine açılmaktadır.
Bu kapı, Emevi halifesi Abdülmelik bin
Mervan tarafından yaptırılmıştı. Kapı yüksekliği 11,5 metre olup süslü çift kemerden oluşmaktadır. Kapının güney tarafı Rahme’dir,
yanındaki kuzey tarafı ise Tevbe’dir. Kapının
hemen dış tarafında ise bir mezarlık vardır.
Adı Babul Rahme Mezarlığı olan bu mezarlık
ismini bu kapıdan almaktadır Bu mezarlıkta
aralarında Ubade Bin Samit ve Şeddad Bin
Evs r.a gibi sahabe-i kiram da medfun (defnedilmiş) bulunmaktadır.Babul Rahme Kapısı
Hristiyanlar için de önem taşımaktadır. Hristiyan inancına göre Mesih son zamanlarında
geldiğinden, şehre bu kapıdan girecektir.
Bu nedenle Hristiyanlar bu kapıya Altın Kapı
(Golden
Gate)
demişlerdir. Yahudiler
ise Mesih’in zeytin
dağına inip Cehennem
Vadisi’ni geçip, bu
kapıdan Süleyman mabedine gireceğine inanmaktadır.
Kudüs’ün haçlıların elinden alınmasının ve
Müslümanların idaresine girmesinden sonra
olası bir düşman saldırısında bu kapıların
kontrolünün zor olduğu düşünüldüğünden
stratejik bir kararla; bir rivayete göre Kanuni
döneminde, bir rivayete göre ise Selahaddin
Eyyubi döneminde kapıların içlerine duvar
örülerek bu kapılar tamamen kapatılmıştır.
Babul Rahme’nin Müslümanlarca içlerine
duvar örülerek kapatılmasından önce kapının
iç tarafı mescit olarak kullanılır ve içerisinde
hafızlık yapılırdı. Hatta İmam Gazali Hazretleri buradaki küçük mescidde o yıllarda itikâfa girerdi. Ayrıca, Babul Rahme’nin üst
tarafında bulunan Medresetül Nasriyye’nin
içinde bir oda İmam Gazali’ye tahsis edilmiş
ve İmam Gazali bu odada miladi 1098 yılında
“İhya-i Ulumuddin” adlı ünlü eserini yazmıştır.
23
www.davamizkudus.org
Ebu Kuteybe (Samir Siyam) Röportajı
Babul Rahme, 1920 yılında İngilizler
tarafından Mervan Mescidi, Kadim Mescid ve
Burak Mescidi ile birlikte kapatıldı. Bu kapının
açılması için çok çaba harcandı, ancak
1920-1947 arasında Filistin’de bulunan İngiliz
manda yönetimi kapının açılmasına izin vermedi. Bu kapı, 1947-1967 yılları arasında
Ürdün Hükümeti kontrolünde kapalı tutulmuştu. Bu dönemde İngilizlerin uydurduğu
bazı hurafeler bilinçli şekilde halk arasında
yaygınlaştırıldı. Mesela, bu kapının ve mescidin olduğu yerde cinlerin hapsedildiğini,
hatta Süleyman a.s.’ın hükmettiği cinleri
burada hapsettiği gibi birçok hurafeyi halk
arasında yaygınlaştırarak insanları korkuttular. Bu nedenle bu kapıya bir dönemler kimse
yaklaşmaya cesaret edemez olmuştu. Bizler
küçükken, ailelerimiz bize “oraya sakın
gitmeyin, hatta yaklaşmayın, cinler size musallat olur” diye söylüyor ve annelerimiz bize
sıkı sıkı tembih ediyordu. Bu korkutma ve
hurafeler Filistinli Müslümanları da ne yazık ki
uzun bir dönem etkiledi. 1967 yılındaki Altı
Gün Savaşında Mescid-i Aksa’yı işgal eden
Siyonistlerin komutanı Moşe Dayan, kapının
dış taraftan açılmasını ve iç tarafının mescid
kısmını da sinagog yapmayı istiyordu. Allah’a
şükür bunu başaramadılar. 1992 yılında
İslami Hareketin Islah sivil toplum kuruluşuna
bağlı İslami Eserleri Koruma Komisyonu,
Babul Nazır’da bulunan Vakıflar Daire
Başkanlığı ile birlikte iç tarafını açtılar ve
burada İslami aktivitelerin yapıldığı hanımlara yönelik programlar yapılmaya başladı.İslami Eserlerin Koruma Komisyonu merkez
ofisi de orada açılmıştı. Bu faaliyetler, 1992
yılında 2003 yılına kadar burada devam etti.
2003 yılında, 11 Eylül saldırılarının da etkisi
ile dünyanın birçok yerinde uygulanan
terörle mücadele kapsamında burası tekrar
kapatıldı. 2018 yılında ise Yüksek İslami Şura
kuruldu
ve
ilk
toplantılarını
burada
gerçekleştirdiler. Komisyon başkanı Şeyh
İkrima Sabri ve diğer üyeler de bu toplantıya
katıldı. Bunu gören işgal polisleri, yeni
yaptırımlar uygulamaya başladılar. Çünkü
Babul Rahme’ye kimsenin gelmesini istemiyorlardı. Gençleri buradan uzaklaştırmaya
başladılar, tutuklamalar daha sık olmaya
başladı, bazı Müslüman kardeşlerimizin Mescid-i Aksa’ya girmelerine bile izin vermiyorlardı.
Peki, Yahudileri bu kadar rahatsız eden şey
neydi ve niçin Müslüman kardeşlerimizin
burayı sahiplenmesini istemiyorlar. Çünkü bir
an evvel orayı da gasp edip, bir oldubittiye
getirerek oraya da sinagog yapmak istiyorlar.
Hiçbir şekilde hiçbir Müslüman bunu kabul
etmez, çünkü Babul Rahme de, mübarek Mescid-i Aksa’nın bir parçasıdır. İsrailliler
tarafından çok uzun zamandır planlar
yapılmış, ancak Allah’a şükür başaramadılar,
başaramayacaklar da. Babul Rahme tamamen Müslümanlarındır, her santimetresi
bizimdir ve hiçbir şekilde bundan taviz
veremeyiz. Onların yapacakları en küçük gasp
hareketinde, bizi yani tüm Kudüs halkını
karşılarında bulacaklar Allah’ın izniyle. Bu
kapıyı ele geçirmelerine, gasp etmelerine asla
izin vermeyiz. Sizler, yani İslam âlemi, bizlere
ve mübarek Mescid-i Aksa’ya sahip çıktığınız
müddetçe buna kesinlikle cesaret edemeyecekler inşaallah.
Allah’ım, Sen Aksa’mızı koru. Rabbim,
Aksa’mızın fethini bana ve sizlere de göstersin
inşallah. Allah’a emanet olun. Mescid-i Aksa
sizi bekliyor.
24
www.davamizkudus.org
Unutulan Mana: MESCİD-İ AKSA
Unutulan Mana
MESCİD-i AKSA
Furkan TÜRKMEN
Mescid-i Aksa, Kudüs’ün doğusunda, etrafı yüksek surlarla çevrili, yaklaşık 144 bin metrekarelik
bir alanı kapsamaktadır. Mescid-i Aksa’nın içinde, Kubbet-üs-Sahra, Kıble Mescidi gibi 200
civarında yapı ve eser bulunmaktadır. Mescid-i Aksa, Morya Tepesi’nde olup, tepenin en yükseğindeki kayalığın üzerinde Kubbet-üs Sahra bulunmaktadır. Evet bu anlattıklarım Mescid-i
Aksa’nın sadece fiziki özellikleri yani manadan arınmış madde hali. Mana olmadan zemzem
sadece su, Kabe taş duvar, Kubbet-üs Sahra yalnızca bir yapı olmaz mıydı? Öyle ki ‘Andolsun,
biz insanı süzme bir çamurdan yarattık’ buyuran Rabbimiz bize bir mana verdi, kendi ruhundan
üfledi. Sen sadece etten kemikten değilsin, aynadaki yüzün, giydiğin elbise, değer verdiğin
onca maddeden ibaret değilsin! Allah seni bir mana üzere yarattı, senden bir söz aldı, lakin
insan manadan uzaklaşıp maddeye boyandı.
Andolsun, biz insanı süzme bir çamurdan yarattık.
25
www.davamizkudus.org
Unutulan Mana: MESCİD-İ AKSA
Biz iman ettik ki, Allah “Ol” der, ve “Olur”. O, isterse bir deveyi iğne deliğinden, ne deveyi küçülterek, ne de iğne deliğini büyültmeden geçirir. O, isterse kuşları fillere galip getirir. Allah isteseydi Peygamberini olduğu yerden huzuruna çıkaramaz mıydı? Şüphesiz ki O’nun gücü kudreti
her şeye yeterdi lakin O, bir gece Mescid-i Aksa’ya bir mana yükledi. Peygamberini oradan
huzuruna aldı, orada tüm Peygamberlere imam tayin kıldı. Şimdi sen düşün, Allah’ın Mescid-i
Aksa’ya yüklediği manayı, verdiği değeri bir düşün. Sonra sor kendine, “Allah’ın değer verdiğine
ben ne kadar değer veriyorum?”. Bir Yahudi’nin Kudüs’ü sahiplendiği gibi, ben Kudüs’ü Allah
için sahipleniyor muyum?
Biz unuttuk kardeşim, ebabillerin fillere galip geldiğini, inanan azınlığın çokları mağlup ettiğini
ve en çok da Amerika’nın, İsrail’in değil, Allah’ın ne dediğini unuttuk! Mescid-i Aksa kelime
anlamıyla “uzak mescid” demektir, lakin şimdi kalplerimizden de uzak. Daha 10 yaşında bir
Yahudi, Kudüs ile ilgili her şeyi öğrenirken, kurdukları “Arz-ı Mev’ud” hayalleriyle yanıp
tutuşurken, ne acıdır ki bizler bir Yahudi kadar olamıyoruz. Doğum günlerine aylar öncesinden
hediyeler alan bizler, Kudüs’ü bir gün olsun hatırlamıyoruz.
Biz unuttuk, Kudüs fetih olunmadan gülmeyeceğim diyen Selahaddin’i. Peygamberimizin
‘orada kılınan namaz diğer yerlerde kılınan bin namaz gibidir’ hadisini şerifini. Her geçen gün
şehit olan kardeşlerimiz için Allah bizden hesap soracak kardeşim. Bugün Kudüs’e dilsiz kesilir,
görmezden gelirsek, yarın Allah’ın huzurunda verecek cevabımız olur mu sizce. Allah için cihat
eden ne bu dünyada, ne de ahirette kaybetmez, bilmez misin? Kudüs için tek başıma ben ne
yapabilirim deme! Allah’a dua et, Kudüs için dertlen, attığın adımlar Kudüs’ün fethine atılsın.
Unutma, Allah ile yürürsen yokuşlar düz olur, Allah’ı unutursan düz yolda bile tümseğe
takılırsın.
Orada
kılınan
bir vakit
namaz
diğer
yerlerde
kılınan bin
namaz
gibidir.
26
www.davamizkudus.org
Ayet-i Kerime - Lütfi YILDIZ
Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini
mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her
şeyi işitmekte ve görmektedir.
Peygamber Efendimiz aleyhisselam ve ashabı, nübüvvet görevinin ardından Mekkeli müşrikler
tarafından birçok baskı ve zulme maruz kalmışlardır. Ağır imtihanlardan geçen Peygamber Efendimiz (sav), müşriklerin maddî ve manevî birçok zulmüne tahammül etmesinin ve eşi Hz. Hatice
(as) ile amcası Ebu Talip’in vefat ettiği “Hüzün Senesi” nin ardından Allah Teâlâ tarafından adeta
bir teselli ve ödüllendirme olarak, hicretten bir yıl önce mucizevi şekilde bir gece Mescid-i
Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülmüştür. İsra suresinin ilk ayetinde bu olay şöyle zikredilmektedir:
“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini
mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her
şeyi işitmekte ve görmektedir.” Efendimiz aleyhisselamın Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya
götürülmesi olayına “İsra”, oradan semaya yükselmesine ise “Mirac” denmektedir. “Burak” adlı
bir binekle Kudüs’e giden Peygamber Efendimizi burada önceki peygamberlerden bazıları
karşılamış ve arkasında namaz kılmışlardır. Daha sonra bir kayanın üzerinden semaya yükselen
Efendimiz aleyhisselam orada birçok iltifata nail olmuş, ardından yine mucizevi şekilde “”Burak
adlı bineğiyle aynı gece Mekke’ye döndürülmüştür. Ayet-i Kerime’de geçen “Çevresini mübarek
kıldığımız...” ifadesi, “Biz orayı ağaçlarla, ırmaklarla ve sürekli verimlilikle bereketli kıldık”
anlamındadır. Bu mescidin, Mescid-i Harâm ile Medine’deki Mescid-i Nebevi dışında kalan mescitlerden daha üstün kılınması, orada ibadet edip namaz kılmak için yolculuğa çıkılmasının
dinen uygun görülmesi ve Allah’ın pek çok peygamberiyle seçkin kulu için orayı kutsal bir mekan
olarak özellikle seçmesi de bu berekete dahildir.
Ayrıca Hz. Davut (as), Hz. Süleyman, (as), Hz. İsa (as) ve daha birçok peygamberin burada
yaşaması, bazılarının burada vefat etmesi ve buraya defnedilmiş olmasıyla birlikte Müslümanların ilk kıblesi olması* da Mescid-i Aksâ’nın çevresinin mübarekliğine işarettir.
*Mescid-I Aksa, Hicretten 16-17 ay sonraya kadar, Bakara Suresi 144. ayeti nazil olana kadar
Müslümanların ilk kıblesi olmuştur.
Kaynakça: 1- Kur’an yolu Türkçe meâl ve tefsiri (DİB) 2- Tefsiru’s Sâdî
27
www.davamizkudus.org
Hadis-i Şerif - Lütfi YILDIZ
Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Efendimiz aleyhisselam şöyle
buyurmuştur:
Hadisi şerifin metninden de anlaşıldığı üzere Efendimiz aleyhisselam bu üç mescidi fazilet
bakımından diğer tüm mescitlerden üstün tutmuştur. Bu konuda herhangi bir ihtilaf ya da şüphe
yoktur. Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ İslam’ın kıbleleri, Mescid-i Nebî ise İslam’ın merkezidir.
Hadis alimlerinin çoğunluğunun görüşüne göre bu hadisi şerif mescitlerin faziletini belirtmektedir. Farklı rivayetlerle birlikte okuma yapıldığında sayılan üç mescit haricinde bir mescit için
yolculuk yapmanın yasak olmasa da gereksiz bir iş olduğu alimler tarafından zikredilmektedir.
Hadisi şerifte diğer mescitler için yolculuk hoş görülmemiş ancak her biri bir peygamber
tarafından inşa edilmiş bu üç mescide yolculuk teşvik edilmiştir. Bu üç mescide yolculuk
peygamberlerin birçoğunun yolunun düştüğü yerleri ziyaret etmek, İslam büyüklerinin menhecini ve mücadelesini daha yakından tanımak, İslami bir şuur ve imani bir yenilenme imkanı sağlar
mü’mine. Ayrıca bu vesileyle de mü’minlerin imanı tarihi bir boyut kazanmış olur. Günümüz şartlarında özellikle işgal altında bulunan Mescid-i Aksâ’yı ziyaret edip oradaki mücadelede
Müslümanların yanında bulunup onlara destek olmak hadisteki ziyaret teşviğinin de gereğidir
aynı zamanda.
28
www.davamizkudus.org
Kudüs’ün Fethindeki Sır
Kudüs’ün ilk fethedilişindeki nur, kıyamete
kadar mü’minlere yol göstermeye devam edecektir. Mü’minlerin değeri ve kıymeti bu
nurdan istifade etmeleriyle ölçülecektir.
Bunun günümüzdeki adı ‘Kudüs Davası’dır.
Kudüs davası bazen mükemmel bir imanla,
bazen şirk ve nifaktan uzaklaşmakla, bazen
sabırla, bazen şükürle, bazen namazla, bazen
ümmet bilinciyle ispat olunur. Ve bu vasıflara
sahip Kudüs yolunun erleri adeta bir yıldız
gibi geleceğe ilham kaynağı olurlar. İşte bu
nurun yansımalarından biri, belki de birincisi
Ebu Ubeyde Bin Cerrahtır.
Ebû Ubeyde radıyallâhu anh, otuz bir yaşında
İslam’la şereflenmiştir. Ve o günden vefâtına
kadar malıyla, mevkisiyle ve canıyla İslam’ı
yaymak için cihat etmiştir.
Gün geldi, artan zulüm ve işkencelerden
dolayı peygamber efendimizin de müsaadesi
ile Habeşistan’a hicret etti.
Gün geldi, Mekke’yi arkasında bırakıp Medine’ye hicret etti. Muhacir oldu. Medine’de
Sa’d ibni Muaz ile kardeş oldu.
Allah için ne gerekiyorsa onu yaptı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat
ettiğinde herkesin gözleri yaş, kalpleri hüzünle doluydu. Bir yandan da cenaze hazırlıkları
yapılıyordu. O sırada Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in
olduğu odaya Ebu Ubeyde bin Cerrah geldi. Ve
onlara şöyle dedi: Medinelilerin Beni Said
Konağı’nda toplandığını ve kimin halife
olacağını tartıştıklarını söyledi. Ebu Bekir,
Ömer ve Ebu Ubeyde bin Cerrah radıyalâhu
anhum derhal ensarın yanına gittiler. Ensar;
Resulullah’a ve ashabına kucak açtıklarını,
evlerini, yemeklerini onlarla paylaştıklarını,
onlara bir yurt verdiklerini ve onlara yardım
ettiklerini söyleyerek halifenin kendilerinden
olması gerektiğin söylüyorlardı. Önce Ebu
Bekir Sıddık radıyallâhu anh, sonra da Ömer
radıyallâhu anh konuştular.
29
www.davamizkudus.org
Kudüs’ün Fethindeki Sır
Ve onlardan sonra Ebu Ubeyde bin Cerrah
radıyallâhu anh da Ensar’a dönerek: “Ey
Ensar! Başlangıçta bu dine hizmet eden sizlerdiniz. Sakın işi önce bozan da siz olmayasınız.” dedi. Ve o gün, bu üç sahabenin
gerçekleri Müslümanlara hatırlatmasıyla
büyük bir fitne önlenmiş oldu.
Abdullah bin Ömer bir sözünde şöyle der:
“Kureyş halkının içinde üç kişi vardır ki,
yüzleri en güzel yüz; akılları, en selim akıl;
kalpleri, en metin kalptir. Bunlar Hazret-i Ebû
Bekir, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ebû Ubeyde’dir.”
Zeyd bin Eslem’in, babasından naklettiğine
göre; Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir gün
dostları ile otururken aralarında şöyle bir
konuşma geçer.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- yanındaki
dostlarına:
“-Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa,
ne isterdiniz?” diye sorar.
Oradakilerden biri:
“-Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu
Allah yolunda harcamak isterdim!” der.
Bir başkası:
“-Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah
yolunda harcayayım isterim!” der.
Bir diğeri:
“-Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah
yolunda harcasam…” der.
Herkes dileğini söyledikten sonra oradakiler:
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:
“-Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin
Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda
dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim.” diyerek herkesi duygulandıran arzusunu ifade eder.
Şam’da 639 senesinde veba hastalığına yakalanan Ebu Ubeyde Bin Cerrah radıyallâhu anh
vefat edeceğini anlayınca yakınlarına bir vasiyeti olduğunu bildirmiş ve hepimizin kulağına
küpe olacak şu sözleri söylemiştir:
“Namazınızı kılınız! Orucunuzu tutunuz!
Sadakanızı veriniz! Haccınızı yapınız! Birbirinize iyilikte bulununuz! Âlimlere ve
büyüklerinize itaat ediniz! Dünyaya aldanmayınız! İnsanların en akıllısı Allahu
Teâlâ’nın emirlerini yerine getirenlerdir.
Hepinize Allah Teâlâ’nın selâm ve rahmetini,
lütuf ve bereketini niyaz ederim. Haydi Ey
Mu’âz, cemaate namazı kıldır!”
Bu sözleri söyledikten sonra gözlerini
yummuş, yerine Mu’âz bin Cebel’i vekil tayin
etmiştir.
Bunun üzerine Mu’âz bin Cebel radıyallâhu
anh da cemaate bir hutbe okumuş ve hutbesinde şöyle buyurmuştur:
- “Yemin ederim ki, Ebû Ubeyde gibi, dinine
bağlı, temiz ve merhametli insanlar çok azdır.
Dünyaya hiç meyletmeyen, emrindekilere hep
iyiliği ve birbirlerini sevmeyi emreden bu
mübarek adama hakkınızı helâl edin ve dua
ediniz!”
“-Ey Ömer, peki sen ne isterdin?” diye sorarlar.
30
www.davamizkudus.org
Kudüs’ün Fethindeki Sır
Ebu Ubeyde güzel ahlak dendiğinde de en
öndeydi, örnek bir şahsiyetti. Zühd ve takva
sahibiydi, pek merhametliydi. Askerlerine ve
tebaasına karşı da çok şefkatliydi.
Ömer radıyallâhu anh, Şam’a gittiği zaman,
kendisini karşılayanlara, “Kardeşim Ebû
Ubeyde nerede?” diye sorarak onu aramış ve
daveti üzerine evine gitmiştir. Fakat evini
gördüğünde hayretini gizleyememiş ve
“nerede senin eşyan, burada bir keçe ve
kırbadan başka bir şey göremiyorum, sen
nasıl emirsin, evinde yiyecek bir şey yok mu?”
diye sormuştur. Ubeyde ona içeriden bir
zembil getirerek içinden birkaç lokma
çıkardığında Ömer radıyallâhu anh ağlamaya
başlamıştır. Bunun üzerine Ubeyde: “Ey
Müminlerin Emiri sen bizlere kuşluk vakti dinlenmemize yetecek kadar şey bize kâfi
dememiş miydin?” deyince Ömer radıyallâhu
anh o meşhur sözünü söylemiştir:
Rabbimiz buyuruyor ki:
“İşte bunlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda
bulunduğu, Âdem’in soyundan gelen peygamberler; Nûh ile birlikte (gemide)
taşıdıklarımız, İbrâhim ve İsrâil’in (Ya‘kūb)
soyundan gelenler ve doğruya ulaştırdığımız
ve seçkin kıldığımız kimselerden olup,
kendilerine rahmânın âyetleri okunduğunda
ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlar.”
(Meryem-58)
“Sonra bunların ardından artık namazı
kılmayan ve nefsânî arzulara uyan bir nesil
geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını
bulacaklardır.” (Meryem-59)
Selâm ve dua ile.
“ Ey kardeşim Ebû Ubeyde, dünya herkesi
değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi.”
Kıymetli kardeşlerim ve Kudüs sevdalıları;
Ebu Ubeyde Bin Cerrah, Kudüs’ü fetheden ilk
kumandandır. Ama bu şereften önce,
muhteşem bir imanın vücut bulmuş halidir.
Kudüs’ü hürriyete kavuşturmanın sırrı
mükemmel bir iman ve namazla başlar. Sabırla, tevekkülle, sadakayla, merhametli olmakla, takvayla süslenir ve yol yürünür. Cihatla da
taçlanır. Kudüs’ü fethetmek kadar muhafaza
etmek de önemlidir. Kudüs’ün Fatihi olmak
için önce nelerden vazgeçebileceğimize,
secdelerimizin ihlâs derecesine, ahlakımıza,
imanımıza bakalım. Sabırla, duayla yol
alalım. Önce ihlâs dolu bir kalp ve dosdoğru
bir namaz…
31
www.davamizkudus.org
Gazze Haritası
Harita Gazze bölgesini gösteriyor. Tarih yazıldığından beri bölgede mukim bir halka, işgal devleti
tarafından lütfen verilen özerk bir bölge. 363 kilometrekarelik bir alanda 2 milyonu aşkın insan
yaşıyor. Tahmin ettiğiniz gibi sadece fiziksel olarak …
Kilometrekare başına 5 bin 203 kişi yaşamaya çalışıyor. Bizim kalabalıklığı dillere destan İstanbul’umuzda bu oran 2900 kişi ( Türkiye ortalaması; 107 kişi )
Esas problem nüfusun çokluğu ya da alanın darlığı değil. Problem buranın tam bir hapishane
olarak kullanılması. Bir tarafta Akdeniz en fazla 10 mil açılarak balık avlanabiliyor. Onun dışında
tam bir abluka uygulanıyor.
İki tarafta komşu !!!! İsrail
Dördüncü kenarı ise bir başka dost ve kardeş ülke Mısır oluşturuyor. İsrail’in uyguladığı ambargo
neredeyse aynen bu sınırda da var.
Bazı rivayetler, Kureyş suresinde zikredilen kış seferlerinin Gazze’ye yapıldığını söyler, hatta bu
seferin yolcularından Efendimizin (sav) dedesi Haşim burada vefat edilip, bu topraklara
defnedilmiş. Bedir gazasının görünürdeki sebebi olan kervan da Gazze’den dönmekteydi. Tarihin
her devrinde ticaret ve zenginliğin memba-ı olmuş, tarih kitaplarında bağları, bahçeleri, Ulu
Camii anlatılan toprakların bugünkü hali maalesef….
Asıl zenginliği İmam Şafi (rh) nin doğum yeri olması
Moğol sürülerinin bu hat üzerinde son işgal ettiği şehir Gazze, sonra aynı calut savaşı ile zorba
püskürtülmüş. Ümidimiz ve niyazımız devrin zaliminin ilk püskürtüldüğü noktanın da burası
olmasıdır .
32
www.davamizkudus.org
Kıble Mescidi - Mehmet Esmer
KIBLE
MESCİDİ
SELAHADDİN
EYYUBİ MİNBERİ
Mübarek Mescid-i Aksa’nın güney tarafında
kıble yönünde en önde bulunan mesciddir.
Kıble Mescidi, miladi 709-714 yılları arasında
Emevi halifesi El-Velid Bin Abdul Melik Bin
Mervan tarafından dikdörtgen şeklinde inşa
edilmiştir. Mescid, ilk zamanlarda 15
kemerden oluşuyordu; orta ana koridor ile
sağında ve solunda 7’şer koridor bulunuyordu. Depremlerden, doğal afetlerden zarar
görmesinden dolayı Mescid dört kez tamir
edildi ve şimdiki halini aldı. Mescid
günümüzde, ana orta koridor ile sağında ve
solunda 3’er olmak üzere toplam 7 koridordan oluşmaktadır. Mescid, 55 metre
genişliğinde ve 80 metre uzunluğundadır.
Mescidin toplamda 9 kapısı bulunur; bunlardan 7 kapı ana cephede sürekli açık olup,
Mescidin iç kısmında ise acil durumlarda
kullanılan biri sağda, biri de solda bulunan 2
kapı daha vardır. Bu Mescide, en önde ve kıble
yönünde olduğu için Kıble Mescidi ismi
verilmiştir. Mescid, 2 mihraba sahiptir.
Kıble Mescidi’nde, Nureddin Mahmud Zengi
tarafından fetih için hazırlanan Selahaddin
Eyyübi minberi bulunmaktaydı. Nureddin
Zengi, fethi göremeden vefat etti. Selahaddin
Eyyübi, 88 yıllık haçlı işgalinden sonra
Kudüs’ü fethetti. Minberi ise fethin sembolü
olarak Mescid-i Aksa’ya yerleştirdi. Bu tarihi
minber, 21 Ağustos 1969 yılında fanatik bir
Siyonist tarafından yakılana kadar 796 sene
boyunca Kıble Mescidi’nde kaldı. Mihael
Denis Ruhan adlı bir Avusturalyalı, Mescid-i
Aksa'nın içinde bulunan Kıble Mescidi’ni
ateşe verdi. Mescid-i Aksa’yı yok etmenin,
Mesih'in gelişini hızlandıracağına inandığını
söyleyen eylemci, işgal yönetiminden hiçbir
ceza almadan sınır dışı edildi. Gerekçe olarak,
deli olması gösterildi. Çıkan yangında, 1500
m²’lik alanda bulunan birçok tarihi eser
yandı. Bunlardan en önemlisi şüphesiz Fetih
minberi idi. 2007 yılında birçok İslam ülkesi
bir araya gelerek Ürdün Balga üniversitesi
öncülüğünde yakılan bu tarihi Minberin
yerine aslına uygun bir şekilde yeni minberi
yapmıştır. Şu anda Kıble Mescidi’nde 2007
yılında yapılan bu minber bulunmaktadır.
33
www.davamizkudus.org
Kıble Mescidi - Mehmet Esmer
ÖMER
MESCİDİ
KIRKLAR
(SOFİLER) KÖŞESİ
Kıble Mescidi’nin içerisinde ayrıca Ömer (r.a)
Mescidi bulunmaktadır. Bu mescid, dikdörtgen şeklinde olup Kıble Mescidi’nin güney
doğu tarafında yer almakta ve mermerden
yapılmış güzel bir mihraba sahiptir. Mihrabın
üzerindeki mermerden yapılmış motifler,
Haçlılardan kalma hayvan figürleri ile
süslüdür. Selahaddin Eyyubi, fetih sonrasında
Müslümanlar burada namaz kıldıkça haçlı
işgalini hatırlasınlar diye bu hayvan figürlerinin başlarını kırdırıp, kalan motifleri öylece
bırakmıştır. Ömer Mescidi’nin boyutları 8x30
metredir. Ömer Mescidi’nin bir kısmı
günümüzde sağlık merkezi olarak kullanılmaktadır. Mescidin 2 kapısı bulunmaktadır.
Kıble Mescidi’nin içerisinde Ömer Mescidi’nin
kuzeyinde bulunur. Burada Cuma günleri
sabah namazından işrak vaktine kadar zikir
yapılmakta ve ilahiler söylenmektedir. Duvarlarında İsra suresinin nakşedildiği bu alan,
8x9 metre boyutlarındadır.
ZEKERİYA
MİHRABI
Kıble Mescidi’nin içerisinde olup Kırklar Köşesi’nin kuzeyinde bulunur. Bu mihrab, Hz.
Meryem’in kaldığı odaya temsili olarak
yapılmıştır. Hz. Meryem, Hz. Zekeriya a.s’nin
velayetinde iken 12 yaşına kadar Mihrab
denilen bu odada konaklamıştır.
Kıble Mescidi haçlılar işgal döneminde, Kubbenin altı küçük bir kilise olarak, Mescidin bir
tarafı da rahip ve rahibelerin yatak odaları
olarak kullanılmıştır. Mescidin diğer kısmını
ise dönemin Haçlı askerleri depo olarak kullanmıştır.
34
www.davamizkudus.org
Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2Sevgili Kudüs’ü merak eden çocuklar,
Ali ve Ayşe'nin Kudüs Macerası tüm hızıyla devam
ediyor…
Ali, Ayşe ve dedeleri Ömer’in yolculuk yaptığı uçak
havaalanına indikten sonra dede ve torunlar binecekleri
otobüse geçtiler. Otobüsler kalacakları otelin önüne
varınca indiler ve kısa zamanda anahtarlarını alarak odalarına çıktılar. Çıkmadan önce rehberleri kahvaltı ve Mescid-i Aksa'ya gidiş zamanlarını duyurdu. Otelleri Kanuni
Sultan Süleyman'ın yaptırdığı surlara yakındı. Bu surların
iç tarafına Eski Kudüs deniyordu. Sur içine araba girmesi
zaten mümkün değildi, yerde çok uzak değildi. Birlikte
yürümeye başladılar. Sur kapısından içeri girdiler. Sur
içinde insanı tarihin derinliklerine götüren bir manzara
vardı. Taştan duvarlar, küçük dükkanlar, inen basamaklar… Bir şey daha dikkat çekiyordu. Kale kapısından girdikten sonra yollar çatallaşıyor. Hiçbir yol doğru bir hat
mescide ilerlemiyor. Rehberleri bunun geçmiş dönemlerde kale müdafaasını kolaylaştırmak
için olduğunu söyledi. Saldıran düşman kale kapısından girmeyi başarsa bile daha sokaklarda dağılmalı, her köşede her sokakta onlara karşı müdafaa mücadele devam edebilmeliydi.
Kıvrılan bazen sağ bazen sola dönen sokaklarda ilerliyorlardı. Ali'nin gülümsediğini gören
Ayşe neden güldüğünü sordu?
Aklıma ne geldi biliyor musun?
Ne geldi?
Bu karmaşık sokaklarda bu kule, ev, dükkan çıkıntıları ve girintilerini de ne güzel saklambaç
oynanır. Ayşe de gülmeye başladı.
Kendilerine tuhaf bakan polislerin önünden geçerek Mescid-i Aksa'nın avlusuna girdiler.
Polisler Yahudi’ydi. Bu bazılarının başında bulunan ve kippa diye adlandırılan başın ancak
tepesine örten tak diğerlerinden anlaşılıyordu. Bir de o kuşkulu bakışlardan insanı tedirgin
eden kendileri de tedirgin gözlerden. Avlu çok genişti. Zeytin, ardıç ve servi ağaçlarının
arasında hafifçe görünüşü muhteşem Kubbet’üs Sahra’ya doğru yükseliyordu. Bu avluya
içindeki mescitler, kubbeler ile birlikte Mescid-i Aksa Harimi deniyordu. Rehberler buranın
144 dönüm olduğunu haber verdi. Ayrıca Mescid-i Aksa'nın bodrumu ile onun solunda avlu
altında yer alan oldukça geniş Mervan Mescidi vardı. Bu kadar alanın Kadir gecelerinde tamamen dolduğunu söyledi.
35
www.davamizkudus.org
Çocuklar İçin Kudüs Rehberi -2Ömer Efendi “Bu meydanı dolduran insanların kalbi beyni de keşke İslam şuuru ve kardeşliği ile
dolabilse! O zaman bu acıların hiçbirini yaşamayız.” dedi.
Rehber onun sözlerini duymuştu “Keşke” dedi. İnşallah o günler gelir. Kubbet’üs Sahra'nın
yanından geçtiler. Rehber Muhammed: “Buraya sonra gireceğiz. İlk önce asıl olan Kıble Mescidi’ne girelim” dedi. Kudüs'te bulunan Müslümanlar Mescid-i Aksa'ya Kıble Mescidi diyorlardı.
Çünkü Harim içinde birkaç tane mescit vardı ve o büyük avlunun kıble tarafındaydı. Mescidi
Aksa derken de daha çok Harim içinde yer alan bütün mescid, minber, mihrapları ve diğer mekanların tamamını kastediyorlardı. Kubbet’üs Sahra geçtikten sonra merdivenleri inerken
bütün haşmetiyle yan yana sıralanmış, yedi kemerli girişi seyrediyorlardı. Ortadaki kenar daha
yüksek çevrili ve üzeri taşlıydı. Oradan içeri girdiler. Önce iki rekat “tahiyyetü'l mescit” namazı
kıldılar. Bu camiyi selamlama namazıydı. Caminin hakkıydı ve sünnetti. Sonra camiye gezdiler,
rehberleri bilgi verdi. Emevilerin yaptığı mescid bugün ayakta duran ve namaz kılınan mescitten iki kat daha büyüktü. Zamanla yıkılan bölümlerden sonra geriye bu kısım kalmıştı. Kalan
kısım 80 metre uzunluğunda, 55 metre genişliğindeydi. İçinde Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya
mihrapları vardı. Camide hakikaten tarihin derinliklerini hatırlatan veya insanı alıp tarihin
yıllarında geriye doğru götüren bir atmosfer vardı.
Devamı bir sonraki Davamız Kudüs dergisi Nisan sayısında…
36
www.davamizkudus.org
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
DEVRİMCİ
MÜSLÜMAN
NURİ PAKDİL
Betül ERDOĞAN
Kudüs şairi…
Yedi güzel adamın ağabeyi…
Ülkenin nev’i şahsına münhasır şair ve
yazarlarından …
Birçok şekilde anlatabiliriz üstadı ama en
kolayı herkes tarafından
“hepinizi anti emperyalist, anti kapitalist,
anti sosyalist, anti nazist ve en önemlisi de
Türkiye özeline ait olmak üzere anti firavunist
bilinçle selamlıyorum.” hitabıyla hatırlanır
Nuri Pakdil.
“Devrimci bir Müslüman” olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söyleyen Nuri Pakdil 1934
yılında Kahramanmaraş doğumludur. İlkokula 3. sınıftan başlar. Ailesi eğitim sistemine
güvenemediği için onu okula göndermez.
Ancak evlerine gelen bir öğretmen yardımıyla
sınava girerek yaşıtlarıyla aynı sınıfta olur.
Aynı sebepten ortaokul hayatı da 3 yıl rötarlıdır.
Lise eğitimini Maraş’ta kendilerinin taktığı
isimle kara lisede tamamladı ve lisedeyken
“Hamle” adında bir dergi çıkardı. Bu dergi
sıradan bir lise dergisi olsa da ileride büyük
bir yazar olmak için atılan ilk adım olmuştu.
Mütevazı derginin sesi memleketin meşhur
yazar ve şairlerine bile ulaşır.
Nuri Pakdil, yedi güzel adam olarak
bildiğimiz arkadaşları ile bu lisede tanışmış,
bu ocakta onların ağabeyi olmuştu. Liseden
sonra İstanbul Üniversitesi hukuk bölümünde
okudu. Burada okumasının tek sebebi İstanbul’da okumak istemesiydi. Kendisi de “…
Çünkü inançlarıma aykırı bir hukuk düzeni
anlatılıyordu bizimle hiçbir bağı olmayan
yabancı yasaları ezberliyorduk” diyerek aslında amacının hukuk okumak olmadığını açıkça
dile getiriyordu. Ayrıca Pakdil, kendisinin
yazar olmak için doğduğuna inanıyordu.
Kudüs’ün yeri apayrıdır Nuri Pakdil için.
“Kudüs anadır” der ve bu kutsal sevgiyi annesinin ona aşıladığından bahseder. En sevdiği
şehirleri Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul ve
Paris olarak sıralar şair.
1967 yılında Devlet planlama teşkilatında
göreve başladı. 1969 yılında ise “yedi güzel
adam” dan Erdem Bayazıt, Akif İnan ve Rasim
Özdenören ile Edebiyat dergisini kurdu.
Birçok şair ve yazar yetiştiren bu okul 1984
Aralık tarihinde yayına ara verdi. Geride 159
sayı ve 18 tanesi Nuri Pakdil’e ait toplam 45
kitap bırakarak.
37
www.davamizkudus.org
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
Kendisinin en önemli vasfının yazarlık olduğunu “Her şeyden önce bir yazarım ben.
Benim yazarlığım kimliğimi, kişiliğimi tayin
eder. Uygarlığımın değer yargılarından
yanayım, İslâm uygarlığının savunucusuyum.
Uygarlığımızın yabancılaştırma girişimleriyle
yenen hakkını geri istiyorum.” Sözleriyle anlatan üstad yazmaya her zaman çok önem vermişti. İlk kitabı; 2 haftalık Paris gezisinden
aldığı notlarla yazdığı Batı Notlarıdır.
28 Şubat 1997 tarihinde yeni kitaplar ve
yazılarla tekrar sahne alan Edebiyat dergisi
Nuri Hocanın da suskunluğunu bitirmiş oldu
2013’te Kültür ve Turizm bakanlığı “kültür
sanat büyük ödülüne” ve 2014 yılında ise
“Necip Fazıl saygı ödüllerinin” ilkine layık
görüldü. 2014 yılındaki ödül töreni Cumhurbaşkanının ricası ile Nuri Pakdil’in selamını
ülkeye tekrar duyurmasına vesile oldu.
2014 yılında TRT 1 kanalında yayınlanmaya
başlayan ‘yedi güzel adam’ dizisi Nuri Pakdil
ve arkadaşlarının hayatını konu alan ve oldukça beğenilen bir dizi olarak hafızalarda yer
etti.
“Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı
savunmaktır.” diyen Pakdil en büyük hayali
olan Kudüs’e giderek Mescid-i Aksa’da Cuma
namazı kılma mutluluğuna ancak 81 yaşında
ulaşabildi.
“Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı
savunmaktır.” diyen Pakdil en büyük hayali
olan Kudüs’e giderek Mescid-i Aksa’da Cuma
namazı kılma mutluluğuna ancak 81 yaşında
ulaşabildi.
Bir röportajında gençlere ilettiği şu tavsiyeler
her dönem için yola ışık tutacak niteliktedir.
“Ben Türkiye’nin özellikle Ortadoğu için
tartışılmaz önemde bir işlevi olduğunu
görüyorum ve bu bağlamda gençlerimize hep
umutla bakıyorum ve önemsiyorum. Böyle bir
tarihi sorumluluğa muhatap olan gençlerimiz
çok okumalı, kendilerine çok iyi yetiştirmeli
ve mutlaka bir yabancı dil öğrenmelidir.
Ayrıca bütün doğu ve batı klasiklerini titizlikle
okumalıdır.
Dostoyevski,
Shakespeare,
Tolstoy, Aristo, Eflatun, Goethe, Balzac ve
tabii ki İbn-i Haldun, Sadi, Gazali, Muhiddin-i
Arabi,
Mevlana,
Necip
Fazıl,
Rasim
Özdenören, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Cahit
Zarifoğlu’nun kitaplarını titizlikle okumalarını
öneririm.
Son
olarak
gençlerimizden
mümkün
olduğunca
hiç
kimseyle
tartışmamalarını, fakat düşünmelerini ve
başkalarını da düşündürmelerini istiyorum.
Çünkü bazı insanlar o kadar yanlış şartlanmalarla parçalanmış durumdalar ki, bunları
ancak yumuşaklıkla yapıştırabiliriz birbirine.
Kuru kuruya batı taklitçiliğine karşı “batıya
bakmaktan boynu tutulmuş bir toplumuz”
diyen Üstad, “Batının edebi değerlerinin,
düşünce hareketlerinin okunması, incelenmesi taraftarıyım. Nitekim ben özellikle Rus
ve Fransız edebiyatının bütün büyük eserlerini hassasiyetle okumuş bir insanım, Fransızcadan çeviriler de yaptım.” sözleriyle de farklı
ufuklar açmaktadır.
38
www.davamizkudus.org
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
18 Ekim 2019’da Ankara’da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Nuri Pakdil “Bugünkü
tarih itibariyle yayımlanmış olan 43 kitabımın hepsi, ‘zulümsüz‘, ‘sömürüsüz‘, ‘putsuz‘, ‘kimlikli‘, ‘erdemli‘, ‘erekli‘, ‘ışıklı‘, ‘aşkınlıkla dopdolu‘ bir yeryüzü oluşturma çabasına katkıdır. Puta
tapıcılık sapkınlığına bir karşı koyuştur. Tüm kitaplarım bu bağlamda okunmalıdır.” Sözleriyle
arkasında 43 kitap, sayısız röportaj ve yazı ile bizim bildiğimiz/bilemediğimiz birçok eser bırakmıştır.
Eserlerinde “gece, Kudüs ve yalnızlık” kelimelerini fazlasıyla kullanan Nuri Pakdil için gece,
odasında asılı olan Kudüs resmine bakarak yalnız bir şekilde geçirdiği eşsiz zaman dilimidir.
Bunun yanı sıra ne zaman bir çeşme görse aklına Maraş’ın geldiğini de şu sözlerle anlatmıştır.
Büyüdüm: çeşmeler de aktı yanımda.
Şimdi bakıyorum; kimi kurumuş; çok az su akıyor kiminden de
Her çeşme bir kent oldu yanı başımda.
Nerede bir çeşme görsem, suyu akıyorsa, Maraş’ın manevi görüntüsü süzülmektedir.
Böyle oluyor hep
Kitapları:
Batı Notları (gezi-izlenim), 1972
Biat-I (deneme), 1973
Umut (oyun), 1974
Harikalar Tablosu (çeviri), 1974
Ay Operası (çeviri), 1975
Biat-II (deneme), 1977
Biat-III (deneme), 1982
Bağlanma (deneme), 1979
Put Yapımevleri (oyun) 1980
Bir Yazarın Notları-I (deneme), 1980
Klâs Duruş(deneme), 1997
Arap Şiiri- Güldeste-I, 1998
Arap Şiiri- Güldeste-II, 1998
Kalem Kalesi(deneme), 1998
Osmanlı Simitçiler Kasidesi (şiir), 1999
Otel Gören Defterler-I: Çarpışan Sesler (deneme), 1999
Otel Gören Defterler-II: Yazının Epik Resmi Çekildiği
Sırada(deneme), 2000
Otel Gören Defterler-III: Büyük Sorgu (deneme), 2001
Otel Gören Defterler- IV: Simsiyah(deneme), 2002
Bir Yazarın Notları-II (deneme), 1981
Otel Gören Defterler- V: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri(deneme), 2003
Kasırganın Çatırtıları (çeviri), 1982
Otel Gören Defterler-VI: Yazmak Bir Mucize (deneme), 2005
Bir Yazarın Notları-III (deneme), 1982
Bakır Dönemi (oyun), 2014
Bir Yazarın Notları-IV (deneme), 1982
Belge (oyun), 2014
Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş (oyun), 1982
Günlük / Anna Grigoriyevna Dostoyevski
Edebiyat Kulesi (deneme), 1984
Günlük’ten/ Eugene Ionesco (çeviri), 2014
Sükût Sûretinde (şiir), 1997
Bir Öldürme Töreni (oyun), 2014
Derviş Hüneri (deneme), 1997
Konuşmalar, 2014
Arap Saati (deneme), 1997
Mektuplar I, 2014
Ahid Kulesi (şiir), 1997
Mektuplar II, 2014
Korku (oyun), 1997
Mektuplar III, 2014
39
www.davamizkudus.org
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
ANNELER VE KUDÜSLER - 3
Tûr Dağı’nı yaşa
Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum
Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur
Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar
Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır
Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin
Saygı ve rahmetle..
40
www.davamizkudus.org
Devrimci Müslüman Nuri Pakdil
41
www.davamizkudus.org
Şiir - Kudüs’ten Uzak
KUDÜS’TEN UZAK
Yorgunum ey Kudüs haksızlığa katlanmaktan
Yorgunum ey Kudüs peygamberler yurdundan uzak olmaktan
Yorgunum ey Kudüs üstünde tüten karanlık nefeslerden
Yorgunum ey Kudüs can toprağıma basılan kirli botlardan
Yorgunum ey Kudüs pes etmedim
Yorgunum ey Kudüs yılmadım
Yorgunum ey Kudüs eğilmedim
Yorgunum ey Kudüs bükülmedim
Gözlerim değil senin özleminden uzak
Sözlerim değil senin özgürlüğünden uzak
Bedenim değil senin sokaklarından uzak
Nefesim değil senin bahçelerinden uzak
Özlemlerimiz gönüller içinde
Cepheler cepheler içinde
İnsanlar nefisler içinde
Ey Kudüs sen nurlar içinde
Açılmış avuçlar haykırışlar içinde
Tutulmuş diller zülüm içinde
Bağlanmış kollar işkence içinde
Ey Kudüs sen nurlar içinde
Ruhlar tutulmuş Aksanın kapılarında
Tüneller vurulmuş gönül kapılarına
Yığınlarca can birikmiş Filistin sapanlarında
Ey Kudüs sen nurlar içinde
Bitmedi Ey Kudüs bitmedi sevdamız
Davamız sığmaz intifadalara Ey Kudüs
Haykırışlarımız sığmaz dünyalara Ey Kudüs
Gün kıyama durma günü Ey Kudüs
Nurgül Elgörmüş
42
www.davamizkudus.org
Karikatür
43
www.davamizkudus.org
Kıble Mescidi
Davamız Kudüs olarak bizler, Kudüs-ü Şerif hakkında edindiğimiz bilgileri
sizlerlerle paylaşmayı arzuluyoruz. Bu sebeple, bilgi kaynağı belirtilen
doğruları ve hakikatleri, düzenli, sistematik, okuyanı yormayacak ve
anlaşılır bir biçimde sunarak, ilginizi cezbedecek bir Kudüs yayını
oluşturduk. Siz kıymetli dostlarımızın destekleri ve Rabbimizin lütfedeceği
bereket ile her geçen gün daha da gelişmeyi/geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Gayret bizden tevfik Rabbimizden..
Kutsalın Esirse, Sen de Özgür Değilsin!
www.davamizkudus.org