QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
QUEER THEORY AND ART; QUEER ASPECT OF ART
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Anasanat Dalı
akindemiral@windowslive.com
ORCID ID: 0000-0002-4908-9574
Öz: “Queer Sanat” yirminci yüzyılın başlarından bu yana çokça söz edilen bir alana dönüşmektedir.
“LGBT Sanatı Tarihi”ni Queer adı altına sığdırmaya çalışan bu alan kendi içerisinde bazı sorular ve
problemler doğurmaktadır. Bu çalışma, Queer’in ne olduğundan/olmadığından çok sanatla bir araya
geldiği noktalarda oluşan durumu tartışmaya açarak “LGBT SanatıTarihi”nin, sanat tarihi içerisinde
yaşadığı sürece ışık tutma çabasındadır. Aynı zamanda, “Queer Sanat” mı? “LGBT Sanatı” mı? sorularına, yaratılan alternatif sanat tarihine karşı bir eleştiri ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Queer, Sanat, Queer Sanat, LGBT, LGBT Sanatı.
Abstract: “Queer Art” has become a widely spoken field since the early twentieth century. This
field which trying to collect “LGBT Art History” under the name Queer has given birth to some of
the questions and problems in this area. In this work, rather than what the Queer is, it is in an effort
to shed light on the history of LGBT Art History, as long as it lives in the history of art, opening the
debate on the point where queer and art come together. At the same time, “Queer Art”? “LGBT
Art”? In the light of the questions, it posits a criticism against the history of alternative art created.
Keywords: Queer, Art, Queer Art, LGBT, LGBT Art.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 39
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Giriş
Bu çalışmanın temel amacı, Queer’in “ne”liğinden çok, sanatla Queer teorinin bir araya
geldikleri noktaları incelenmektedir; sanat tarihinde yok sayılan LGBT Sanatının Queer
adı altında tarihselleştirilmeye çalışılması sürecinde düşülen hataların izlerinden gitmek
ve LGBT sanatı tarihsellik içerisinde biraz daha görünür kılınmasıdır. Çalışma boyunca
özellikle bazı soruların -Queer Sanat’tan ne kadar bahsedebiliriz vb.- cevapları verilmektedir.
Araştırma sürecinde, bir sanat tarihçi ya da bir kuramcı gibi yaklaşmaktan çok, eleştirel
bir tutumla konuyu irdelemek benimsenmektedir. Judith Butler’ın bakış açısıyla, “Queer’in akademik bir kavram haline gelmesi ya da tanımlanmaya çalışılması Queer’in ölümü
olmaktadır” tespitiyle yaklaşılacak olan -yer yer çokça bu bakışa karşı da retler içerenkonu; akademik bir çerçevede tartışılsa da akademik bir veri olarak sunulmamaktadır.
Queer’in bir akademik ve kuram çerçevesine oturtulması artık ondan söz edemeyeceğimiz gerçeğini doğuracaksa (Halperin’den Aktaran Jagose, 2015, s. 9) sadece bir teori olarak ele alınması ve belirli konuları tartışırken bir araç olarak alet çantamızda bulunması
gerekmektedir. Queer’i amaç olarak görmek yerine; salt bir gerçeklik olarak ve iktidara
karşı verilen savaşta dilsel, yaklaşım/sanatsal, kuramsal alanlarda destekleyici bir unsur
olarak ele almak ve kabul etmek, bu çalışmayı ortaya koyarken Queer’e karşı objektif ve
kuramsal açıdan var olması gereken bir tutumu ortaya koymaktadır.
Ayrıca, bu çalışma heteroseksüelliğin ve homoseksüelliğin kökenlerinden/tarihinden öte,
bugün gelinen noktada, sanat alanında halen ne şekilde algılandığına ve nerede konumlandığına dair bir çerçeve çizmektedir. LGBT sanatçıların bugün dahi sanat tarihi içerisinde yer alamayışlarına alternatif olarak sunulan -bir çözümmüş gibi gözüken halbuki
“çuvallama” olarak karşımıza çıkan- “Queer Sanat” söyleminin ne denli gerçeği yansıtabilecek bir söylem olduğunu irdelemektedir. Bu araştırma metni, sanat tarihinin derinlerine gömülmüş LGBT sanatçıları anarken, tarih içerisinde nasıl da tamamen ya da kısmen
kapatılmaya maruz kaldıklarını yeniden dile getirmektedir. Aynı zamanda, Türkiye sanatı
tarihi içerisinde “LGBT Sanatı” için başlangıç düzeyinde tarihsellik yaratmanın adımıdır.
Bu çalışmada; şu soruyu sorarak bir bakış açısı oluşturmak değerlidir; “LGBT Sanatı”
tamlaması neden “kaçınılan bir söylemdir?” yerine neden “Queer Sanat” kullanılmaktadır? Bu kullanım ne kadar doğru bir yaklaşım ortaya koymaktadır? Alanı ve temsilcilerini
ne kadar doğru yansıtmaktadır?
Söylem Olarak: “Queer Sanat”
Queer’in teori olarak ortaya çıkışı ele alındığında geriye gidebileceğimiz tarih çok da eski
değildir. 1990 yılında, Judith Butler tarafından Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi çalışması ile teorileşen Queer kelimesinin tarihi ise çok gerilere dayanmaktadır. 19. yüzyılın başlarında, LGBTİ mensubu bireylere karşı argo, küfür olarak kullanılan
“Queer” bugün literatürde kendine yer edinmiş bir teori olarak karşımıza çıkmaktadır.
40 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Bu çalışmada, Queer’ in tarihi veya teorileşme sürecinden ziyade 2000’li yılların başından itibaren sanatla buluşma süreci tartışılmaktadır.1 Sanat ve Queer’in birlikteliği 1990’larda post feminist sanatçıların ve post feministlerin LGBT sanatçıların da var
olduğunu dile getirmeleri ve özgürleşme hareketleri içerisinde yer almaları konusunda
atılımlarda bulunmalarıyla “LGBT ve Queer Feminizm” hareketi kendisini var etmeye
başladı (Özkazanç, 2015, s. 201). Fakat asıl birliktelik 2000’li yılların başında kuramcıların
ve teorisyenlerin LGBT Sanatı görünürlüğünü artırmak ve tarihsellendirmek için ortaya
attığı “Queer Sanat” söylemi ile kendisine sanat tarihi kanonu içerisinde yer edinme çalışmasıyla başlamaktadır.
“Queer Sanat” söylemi, ilk başta kulağa çok masumane gelse de, göründüğünden çok
daha problemli bir alan olarak kendisini var etmektedir. Butler’ın Queer kavramı için
tanımlanamaz olduğuna ilişkin açıklamasıyla birlikte; “Queer’i normalleştirmek, sonunda, onun ölümü olacaktır.” uyarısını tekrar ve tekrar hatırlamak gerekmektedir (Butler,
1994, s. 21). Tarihin eril olan tarafından yazıldığı, bu yüzden sanat tarihinin de eril olması,
gerçeği karşısında herhangi bir tarihsel süreçle Queer’i yan yana koymak onu normlar
ağına oturtma girişimi olarak Queer’i tehdit etmektedir. Bundandır ki; post feminist sanatçıların ortaya çıkardığı post feminist hareketlerin tam da karşı çıktığı noktanın yanına
Queer’i koymak ve onu sanki hep varmışçasına sanat tarihi kanonun içine yerleştirmek
hem Queer’in ölümünden başka bir şey getirmeyecektir hem de sanat tarihindeki kara
lekeyi silmeyecektir.
Queer, bir amaç değil bir araç olarak sanatın yanında yer alabilecekken topyekûn sanat
tarihçilerin günah çıkarmasına maruz kalmış ve sanki sadece LGBT Sanatı tarihini içeren
bir alanmış gibi lanse edilmiş/edilmektedir. Oysa ki Queer sadece LGBT mensubu sanatçıları değil bütün ikinci/öteki cinsel kimlikleri kapsamakta ve bütün kimlik söylemlerini
yok saymaktadır. Fakat bu kapsama alanı kendisini Queer olarak adlandırmayan bireyleri/sanatçıları kapsamamaktadır/kapsamamalıdır.
Queer kavramının yaratmaya çalıştığı; cinsiyetsiz /bütün cinsiyetlerin ötesinde bir yer
amacı, sanatın dışındaki alanlarda da olduğu gibi, günümüz sanat tarihçileri ya da söz
sahibi insanlar tarafından kısır, sınırlı ve amacından koparılmış halde kullanılmaktadır.
Bu noktada, şu soruları sormak önemlidir; sanat tarihçiler “LGBT” kısaltmasını “sanat”la
yan yana getirmekten hala kaçınmakta mıdır? Queer başlığı altında LGBT ile sınırlı bir
söylem çerçevesinde tartışmalar yaratmak gerçekten Queer olmayı/Queer’i mi ortaya
koyar? Heteroseksüel ve Homoseksüel vb. kavramların toplum tarafından yaratılmış
“gerçeklikler” olduğu gerçeği karşısında tanımsız bir kavram ile iktidara savaş açmakta
olan Queer, bugün sadece LGBT ile ilişkilendirilerek kullanılmaktadır. Farklı erkeklik ve
farklı kadınlık hallerini, feminist akıma dahil olan veya olmayan kadınları da kapsayan
yaklaşımı çok da önemli değilmişçesine kenara atılmış değil midir?
Bu birlikteliğin tarihlendirmesi basılı/elektronik kaynaklardaki “Queer Sanat/Queer Art” kullanımları üzerinden
yapılmıştır.
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 41
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Yukarıdaki soruların izini sürmek gerekirse: sistem kendi içerisinde Queer kavramını
kendi sınırlı çerçevesinin içerisine sokmaya çalışmakta ve başarmaktadır. Sadece iktidar
değil, bazı LGBT bireyler de Queer kavramının kullanılmasındaki bu sınırlamayı onamakta
ve sınırlı alanda kullanmaktadır. Sanat tarihçiler ve bazı yazarlar, 2000’li yılların başında
bir araya gelmeye başlayan, Queer teoriyi ve LGBT Sanatını Queer altında toplamaya
çalışarak yaratmaya çalıştıkları tarihsellikte başarısız hamleler yapmaktadırlar.
Bugüne kadar özellikle Ankara ve İstanbul’da açılan bazı sergilerin Queer işler ortaya
koyduğu inancı ve “Queer Sanat”ın var olduğunu varsayarak yarattıkları etki havada kalmakta ve kendisine bir zemin bulamamaktadır. Aynı şekilde Tate Galeri’nin düzenlemiş
olduğu birkaç seri serginin de yaratmış olduğu sonuç aşikardır. Bütün bu girişimler ve
etkinlikler bazı soruları sormamız gerektiğinin kanıtıdır; Queer bir manifesto veya Queer
işlere sahip olmayan LGBT temalı resimler yapan sanatçıları sanat tarihi içerisinde Queer
olarak göstermek ne kadar yerindedir? LGBT temalı çalışmalar yapan sanatçıları, sırf
sanat tarihçiler -eril bir yaklaşımla- LGBT kısaltmasını kullanmaktan kaçmak için, Queer
başlığı altında toplama girişimi onlarca verilen kimlik savaşlarına ve aktivizme karşı bir
suç/bir yok sayma değil midir?
Her kadın sanatçıyı nasıl feminist sanatçı olarak gösteremiyorsak, her LGBT temalı işler
yapan ya da LGBT mensubu olduğunu açıklamış sanatçıları da Queer olarak göstermek,
tam da iktidarın yaklaşımının aynısını ortaya koymaktadır; insanları sınıflandırmak ve onları belirli kalıplara sıkıştırmaya çalışmak… 1990’lardan çok daha önceleri yaşamış sanatçıların döneminde -özellikle henüz daha Queer kelimesinin teori olarak ortada olmadığı
bir dönemde- yaşamış sanatçıları Queer olarak göstermek sanat tarihçiler ve önemli galerilerin sahiplerinin günah çıkarmaya çalışmasından başka bir şey değildir.
Tate Galeri’nin 1 Ocak 2017’de son bulan Queer British Art 1861–1967 (Görsel 1, Görsel 2,
Görsel 3) başlıklı sergisi LGBT Sanatının tarihini göstermeyi amaçlarken yarattığı söylem
objektiflikten ve bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır. Queer manifestosu olmayan ve kendisini Queer olarak adlandırmamış sanatçıların işlerini Queer Britanya Sanatı adı altında
sergilerken, bu girişim bir “Queer Sanat Tarihi” oluşturma çabasının eksik yanlarını gözler önüne sermektedir. “Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve Queer (LGBTQ)2 kimliklerine
ilişkin 1861-1967 yılları arasındaki eserlerden oluşan bu gösteri…” diye başlayan bir sergi
metni kendi içerisinde bir çelişkiye düşmektedir (Barlow, 2016, https://goo.gl/Th3eQR).
Bütün kimliklerin reddini içeren Queer’i, LGBT (Lezbiyen, gey, biseksüel, Transeksüel) kimliklerinin yanına eklemekte oldukça hatalıdır.
2
42 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Görsel 1. Frederic Leighton, The Sluggard / Miskin, 1885, Queer Britanya Sanatı: 1861-1967 / Queer
British Art: 1861-1967 Theupcoming. Erişim: 20.11.2017. https://goo.gl/SPtKyX
Görsel 2. John Singer Sargent, 1917, The Bathers / Mayolular.
Sargentology. Erişim: 29.11.2017. https://goo.gl/g4TV8C
Görsel 3. Duncan Grant, 1911, Bathing / Deniz Banyosu.
Tate. Erişim: 22.03.2018. https://goo.gl/xRJGJi
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 43
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
1861 ve 1967 yılları arasında “Queer Sanat”tan bahsedebileceğimiz bir terminolojimiz
elimizde bulunmamaktadır. Hatta Queer, henüz o dönemde bir teori olarak ortaya çıkarılmamıştır. Aslında bu sergi, başlık için Queer’in seçilmesine karşın, modern terminoloji
eleştirisi ile yaklaşan sanatçıların LGBT kimliklerini nasıl yansıttıklarının bir gösterisidir.
Aynı zamanda, serginin erkek eşcinselliğinin bir suç olmaktan çıkışının yılını kutlamak
amacıyla düzenlenmesi, erkek egemen sistemin erkek eşcinselliğini kutlama çabasından
öteye geçmeyen bir durum ortaya çıkarmaktadır (Barlow, 2016, https://goo.gl/Th3eQR).
Eşcinsellik sadece erkekler için özgürleştirilmiş bir alan gibi düşünülürse LGBT temsilinden tamamen ayrı bir söyleme oturtulması gerekmektedir. Kendi içerisinde ötekileştirmeler ağına hapsolmuş bu söylemler kurtarıcı gibi gözükürken ayrıştırmanın ve ötekileştirmenin başka bir biçimine dönüşmektedir. LGBT sanatçılar ya da LGBT motifli işler
yapan sanatçıların, politik, aktivist, toplumsal vb. söylemlerinin altını boşaltarak hiçbir
önemi yokmuş gibi göstermektedir.
Sanat tarihi içerisinde örneklerini görebileceğimiz eserler aslında LGBT Sanatının önemli
birer parçasıdır. Fakat sanat tarihçiler ve eleştirmenler bu eserleri görmezden gelmekte
ya da üzerine konuşulduğu zaman da eşcinselliği/LGBT motiflerinin vurgulanmasından
kaçınmaktadırlar.
Sanat tarihi veya sanat kuramları kitaplarını incelediğimizde bu alanla ilgili söylemlerin
-doksanların sonlarından sonra yazılmış eserler haricinde (bu eserlerde de çok az yer
kaplamıştır)- rastlamak neredeyse imkânsız, kuramsal kitaplarda ise bahsi feminist sanat
kadar yer kaplamayan atıflardan ibarettir. Bu yok sayma durumu altmışlı yıllara kadar
süregelmektedir. 1960 sonrası sanatında feminist hareketler doğduğunda sanat tarihinin
yok saydığı bütün kimlik ve cinsiyet halleri gün yüzüne tekrar çıkmaya başlamaktadır.
Özellikle kadın sanatçılar üzerinden sürdürülen tartışmalar, kadın sanatçıların sanat tarihi içerisindeki olamayışlarına dikkat çekerken LGBT Sanatının da benzer şekilde nasıl yok
sayıldıklarının bazı gerekçelerini de netleştirmektedir.
Nanette Salomon’un, Ahu Antmen’in editörlüğünü yaptığı Sanat ve Cinsiyet adlı çalışmanın içerisinde yer alan, Sanat Tarihi Kanonu: Dışlama Günahları adlı yazısının girişinde
şunları belirtmektedir;
Akademik disiplin kanonları arasındaki en tehlikeli, en erkek ve nihayet en dayanıksız olanlarından biri, sanat tarihi kanonudur. “En parlak döneminde” Batı Avrupa
sanatının tarihinde kaydedilmeye değer bulunmuş eserlerin en basit analizi bile,
bu eserlerin seçimini belirleyen ideolojik saikleri hemen açığa çıkarır. Bazı sanat ve
sanatçı kategorilerinin toptan dışlanması, yaratıcılık ve estetik çaba yoluyla ifade
edilen “evrensel” görüşlere kimlerin katkıda bulunduğu konusunda temsil edici olmayan, çarpık bir tasavvur yaratmıştır (2014, s. 161).
44 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Bugün ortaya çıkan durumlarda bu çarpık tasavvurun birer uzantısından başka bir şey
değildir. Queer teori ve sanatın bir araya geldiği noktalarda, Queer bir kurtarıcı olarak
yer alsa dahi LGBT Sanatı tarihini oluşturan veya imleyen bir kuram olarak sunulmamalıdır. Queer her ne kadar LGBT bireyleri aşağılamak için kullanılan bir argo sözcük olsa da,
aynı zamanda, bir teori olarak feminist eleştiriden doğduğunu ve temellerini feminizm
üzerinden attığını hatırlamak gerekmektedir. Queer, bütün kimliklerin eril sistem tarafından üretildiğini kabul eden ve bunların tümünü reddeden bir teori olarak, henüz sanat
tarihi için bitmemiş olan kimlik savaşlarının bir anda terk edilmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Fakat bu mümkün olan bir durum değildir. Her ne kadar kimliklerin kazanılmadığı
alanlar ve coğrafyalarda kimlik savaşlarının devam etmesi önerilse de Queer bu alanlara
ve coğrafyalara sızdırılmaya çalışılmaktadır (Butler, 1994, s. 5, 15-16).
Queer olmayanı Queer olarak nitelemek/işaret etmek, performativite barındıran ve
bunu vurgulayan Queer’i savunmasız/hareketsiz bırakmaktadır. Queer’in kimliklerin ve
söylemlerin neredeyse hepsinin reddini içermesinden dolayı, özellikle feminist ve LGBT
bireyler tarafından önemli oranda kabul görmemiştir. Queer bir direniş yöntemi sunarken bir kimlik sunmamaktadır. Bu kimliksizleşme, cinsiyet çalışmaları alanında çalışmalar yapan kişiler tarafından da eleştirilmiştir. Cinsellik ile ilgili çalışma alanında Queer’in
uygulanışının doğurduğu problemleri, Adam Isaiah Green; Gay but Not Queer: Toward a
Post-Queer Study of Sexuality adlı makalesinde gay (eşcinsel) ve straight (heteroseksüel) öznelerin arasındaki ayrımı görünür olmaktan çıkardığını ve önemsizleştirdiğini söylemektedir. Green; Queer’in gay ve straight arasındaki farkın görünürlüğünün yanında,
hem heteroseksüeller hem de eşcinseller tarafından işgal edilmiş olan sosyal rolleri ihmal ettiğini ve aynı şekilde cinsel yönelimleri kesen toplumsallaşma süreçlerinin üstünü
örttüğünü de belirtmektedir (2002, s. 522-523).
Kimliklerini kazanabilmek adına ölüme kadar giden bir yolu tercih edenlerin yaşamları
boyunca verdikleri savaşı bir anda bırakmalarını istemek/önermek ve farklılıkların tarihsel süreçte belgelendiği/belgelenmekte olduğu özgürlük hareketlerinden sonra bu
kazanımlar boşunaymışçasına tümünü reddetmek kağıt üzerindeki başarısını pratikte
kazanamayacak kadar ütopik/distopiktir. Fakat Queer, bu kimlik savaşında eril tarafta
gedikler açan söylemlerle kimlik hareketleri için güçlü bir söylem yaratabilir güçte gözükmektedir.
Sanat Tarihinde İkinci Büyük Dışlama: “LGBT Sanatı”
Doksanlı yıllarda post feminist sanatçılar -doksanlarda artan (AIDS ve LGBT bireylerin
birlikte anılması da büyük etki göstermiştir) LGBT özgürleşme hareketleri (eşcinsel özgürleşme hareketleri olarak daha çok anılır) etkisini artırmaya başladığında- özgürleşme
hareketlerini LGBT sanatçıları da yanlarına çekerek daha da güçlendirmeye çalışmıştır.
Bu girişim etkili olmuş gibi gözükse de kadın sanatçılar için başarıya ulaşamamıştır. Biraz
daha zaman geçmesi gerekmektedir.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 45
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Sanat tarihçiler kadın sanatçıların sanat tarihine nasıl ve ne şekilde geri kazandırılabileceğini henüz çözememişken “LGBT Sanatı”nın da bu tarihsel süreçte yerinin olması
gerektiğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Fakat, bu büyük dışlanmayı kotarmaya çalışırken kolay yola kaçıp “Queer Sanat” adı altında toplamaya çalışmışlardır. Eril olanın
hala LGBT kısaltmasını herhangi bir yerde dile getirme çekincesinin devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Queer adı altında ya da LGBT kısaltması altında sanat tarihi oluşturmaya çalışırken de
genelde, yetmişler ve seksenler döneminden başlanıldığı aşikardır. LGBT/eşcinsel özgürleşme ve feminist özgürleşme hareketlerinin doğduğu ve yükseldiği dönemler olmasının
etkisinin bir sonucu denilebilir. Halbuki LGBT sanatçıların geçmişi kadın sanatçılar kadar
geriye gitmektedir. Biliyoruz ki; sanat tarihinin en büyük ustalarının içinde de eşcinsel
olanlar vardı. Eril yapı onları görmezden gelemeyecek noktaya geldiğinde bu sanatçıların -Michalengelo, Caravaggio, Donatello ve birçok Rönesans ve sonrası sanatçılar- eşcinsel yaşamları bastırılmış, gösterilmemiş ve unutturulmaya çalışılmış, hatta eserleri
sansürlenmiştir. Taner Ceylan, Otoportre: Sanat, Emek ve Eşcinsellik adlı makalesinde şu
sözlerle bu üstü kapatılmış olayları anlatırken Michelangelo’nun hayatından kesit sunar:
Michelangelo, 1532’de 23 yaşındaki Tommasa de Cavalieri ile tanıştığında 53 yaşındaydı. Onun için 300’den fazla şiir yazarak ona olan aşkını kimsenin o güne kadar
ifade edemediği bir netlikte yazdı. Bu soneler tüm modern diller içerisinde bir erkeğin diğer bir erkeğe aşkını açıkça ifade eden ilk toplu şiirlerdir. Heykeltıraş 90
yaşında, büyük aşkı Tommaso de Cavalieri’nin kollarında son nefesini verene kadar
bu beraberlikleri sürmüştür (2012, s. 448).
Bugün dahi Michelangelo büyük bir usta olarak anılırken yasak aşklarından, platonik aşklarından, şiirlerinden bahsedilmez. O sanat tarihçiler ve eril sistem için yüzyıllar sonra
dahi heykeltıraş, mimar, ressamdır. Şair olduğu az dile getirilir. Çünkü eşcinsel yaşamından bahsetmekten kaçamayacakları keskin bir alandır burası. Michelangelo ise -zamanında da yaptığı gibi bugün de aynı şekilde- eril sisteme karşı Antik Yunan estetiğini
kullanarak yücelttiği eşcinselliği bu estetiğin içerisine saklar. Michelangelo’nun Davud’u
(Görsel 4) platonik aşk şiirlerinin dışavurumudur. Güçlü ama mağrur eserlerdir (Ceylan,
2012, s. 487-488).
Taner Ceylan adı geçen makalesinde kendi hayat hikayesini anlatırken tarihten düştüğü
anekdotların yanında Türkiye ile de ilgili çarpıcı anılarını paylaşır;
Sanatıma duyduğum tutkunun bedeli yavaş yavaş kendisini sert bir şekilde göstermeye başladı. Galeriler ve mevcut sistem çalışmalarımı reddediyordu. Eşcinsel sanatçılar, modacılar, kulüp sahipleriyle görüşüp destek istiyordum ama nafile. Hepsi
sözleşmiş gibi aynı nasihatte bulunuyorlardır: “İstediğini yap ama sesini çıkartma!”
(2012, s. 482-483).
46 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Görsel 4. Michelangelo, 1504, Davud Accademia. Erişim: 15.11.2017. https://goo.gl/Zf2D2E
Ceylan’ın homoerotizm içeren eserleri hem bu coğrafya için hem de sanat tarihi için sarsıcı birer imge olarak durmaktadır. Ortadoğu’nun ve bu coğrafyanın motifleriyle süslediği
eserleri eril sistemi olabildiğince rahatsız etmiştir (Görsel 5, 6).
Görsel 5. Taner Ceylan, 2010, 1881 (Lost Painting Series). Tanerceylan.
Erişim: 20.10.2017. https://goo.gl/DnIhyn
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 47
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Görsel 6. Taner Ceylan, 2013, Spring Time (The Lost Paintings Series).
Tanerceylan. Erişim: 20.03.2017. https://goo.gl/vVay1S
Sanat tarihi bu büyük ustalardan bahsederken eşcinsellik ile adlarını asla bir arada kullanmamaya özen göstermiştir. Fakat yüzyıllar sonra, sanatçılar sanat tarihinde gedikler
açmaya devam edecektir. Bu sefer, sanat tarihi kolaylıkla bu gedikleri kapayamayacaktır.
Andy Warhol (Görsel 7), Pierre-Narcisse Guérin (Görsel 8), Jean Broc (Görsel 9), David
Hockney (Görsel 10) gibi isimler, eşcinsel temalı işleri ile daha da öne çıkacaktır.
Görsel 7. Andy Warhol, 1980-81, Self-Portraits in Drag / Drag Otoportre.
The Artifice. Erişim: 04.11.2017. https://goo.gl/j5UymE
48 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Görsel 8. Pierre-Narcisse Guérin, 1783, Aurora ve Cephalus.
Wikimedia. Erişim: 22.03.2018. https://goo.gl/o1hrqb
Görsel 9. Jean Broc, 1801, The Death of Hyacinthos / Hyacinthos’un Ölümü.
Athenaeum. Erişim: 21.03.2018. https://goo.gl/ifnTf4
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 49
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Görsel 10. David Hockney, 1963, Domestic Scene / Ev Manzarası
Fubiz. Erişim: 29.11.2017. https://goo.gl/wTZMfK
Seksenlerin sonu doksanların başlarına gelindiğinde ise artık bu gedikler kapatılamayacak hal almaktadır. LGBT temalı işler yapan sanatçılar özgürleşme hareketlerinin akademileri de etkilemesi ile daha görünür olmaktadır. Batılı sanatçıların arasında LGBT temaları artık yükselen bir temsille ortaya konmaya başlanmıştır. Türkiye’de ise Taner Ceylan,
Kutluğ Ataman (Görsel 11), Murat Morova (Görsel 12) gibi isimler LGBT temalı eserler
ortaya koyarak bu tartışmaları ve görünürlüğü bu topraklara da taşımışlardır.
Görsel 11. Kutluğ Ataman, 2011, Sağlık Raporu.
Habertürk. Erişim: 20.04.2017. https://goo.gl/vMNKEu
50 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL
Görsel 12. Murat Morova, 1988, Cehennemde Bir Mevsim.
Muratmorova.com. Erişim: 21.03.2018. https://goo.gl/7eyRSX
Bugün ne Batı’da ne Türkiye’de evrensel ve yerel sanat tarihi içerisinde bu isimleri kronolojik olarak yerleşmiş durumda bulamayız. Sanat tarihine kadın sanatçıların nasıl “geri
kazandırılabileceği” tartışmaları devam ederken aynı sorun LGBT temalı sanat eserlerinin veyahut LGBT sanatçıların da nasıl sanat tarihinde yer alacağı muammadır. Yapılan
bütün girişimler farklı ötekileştirmeler doğurmaktadır. LGBT Sanatı ve sanatçılar da “Kadın sanatçılar” tamlaması ile unutulmuş/sindirilmiş kadın sanatçıların, cinsiyete vurgu
yapan bir kalıpla, yeni ek kitaplar basılarak sanat tarihine eklemlenmeye çalışıldığı gibi mi
eklenecektir. Bu başka bir ötekileştirme yaratmaktadır. Eril olanın verdiği bir hediyeden
başka bir şey olarak durmamaktadır. Alternatif bir sanat tarihi yaratmak için çıkar yollar
aranmalıdır. Eklemlenmiş bir yan tarihsellik yapay bir huzur ve vicdan sonucudur; yaşanılmış olan sorunları ortadan kaldıracak etki de değildir. Bir kazanç olarak gözükse de bu
kazanç ne şekilde elde ediliyor, bunun da sorgulaması yapılmalıdır.
Sonuç
Feminist sanat, bugün nasıl kadın sanatçıların sanat tarihi içerisindeki görünürlükleri için
savaş vermeye devam ediyorsa, LGBT sanatçılar da “LGBT Sanatı”nın sanat tarihi içerisinde görünürlük kazanması için savaş vermelidir. Queer bu savaşta dilsel bir yol/yöntem
sunsa da “Queer Sanat” adı altında LGBT Sanatını toplamak; hem Queer’in kendi var
oluşunu yitirmesine hem de kimlik savaşı vermiş ve bunu sanatına yansıtmış sanatçıların
yapmaya çalıştıklarına, direnişlerine karşı bir yıkım sunar. Nasıl ki Feminizm, feminist sanatın sanat tarihinde görünür kılınması konusunda sanat tarihçilerini zorlamışsa (Nochlin, 1971, s. 1-39), Queer teori aracılığıyla da LGBT Sanatı, sanat tarihinin içerisinde “LGBT
Sanatı” olarak görünür kılınmasına kapı açmalıdır.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ 12. ULUSAL SANAT SEMPOZYUMU 51
DEĞİŞEN PARADİGMALAR ve SANATTA SINIR DENEYİMLER / 26-27 NİSAN 2018
Kaynakça
Barlow, Clare. (2016). Queer British Art 1861-1967 - Presenting the first exhibition dedicated to
queer British art. Erişim: 30.10.2017. https://goo.gl/Th3eQR
Butler, Judith. (1994). Against Proper Objects. Introduction, differences: A Journal of Feminist
Cultural Studies, 6.2+3, s. 1-26, Amerika: Duke University Press. Erişim: 15.09.2017.
https://goo.gl/6zBYqK
Butler, Judith. (2014). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi (B. Ertür, Çev.). İstanbul:
Metis Yayınları.
Ceylan, Taner. (2012). Otoportre: Sanat, Emek ve Eşcinsellik. Cüneyt Çakırlar. Serkan Delice (Ed.).
Cinsellik Muamması Türkiye’de Queer Kültür ve Muhalefet, s. 481-502. İstanbul: Metis Yayınları.
Green, Adam Isaiah. (2002). Gay but Not Queer: Toward a Post-Queer Study of Sexuality. Theory
and Society, 31/4, s. 521-545. Hollanda: Springer Netherlands.
Jagose, Annamarie. (2015). Queer Teori: Bir Giriş (A. Toprak, Çev.). Ankara: NotaBene Yayınları.
Nochlin, Linda. (1971). Why Have There Been No Great Women Artists?. Vivian Gornick and Barbara
K. Moran (Ed.), Woman in Sexist Society: Studies in Power and Powerlessness. New York: Basic
Books. Erişim: 15.09.2017. https://goo.gl/JvJtyL
Özkazanç, Alev. (2015). Feminizm ve Queer Kuram. Ankara: Dipnot Yayınları.
Salomon, Nanette. (2014). Sanat Tarihi Kanonu: Dışlama Günahları. Ahu Antmen (Ed.). Sanat ve
Cinsiyet Sanat Tarihi ve Feminist Eleştiri, s. 161-186. İstanbul: İletişim Yayınları.
52 QUEER TEORİ VE SANAT; SANATIN QUEER HALİ
ARŞ.GÖR. AKIN DEMİRAL