Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Toplumsal değişim sürecinde kamusal mekanın dönüşümü

Öz Kamusal mekânlar toplumsal deneyimin ve sosyal yaşanmışlıkların biçimlendiği gelişen bir tasarım süreci ile oluşan, zamana ve kullanıma bağlı olarak nitelik ka-zanan yerlerdi. Son dönemde kamusal mekânlara kamu ve özel sektör yanı sıra farklı toplumsal kesimlerin ilgisinin hızla artması ile kentlerde hem fiziksel, hem de sosyal anlamda önemli dönüşümler yaşanmaya başladı. Bu dönüşümlerin sebe-bi; küresel sermaye için en önemli yatırım aracının kentsel mekânlar olmasıdır. Bu dönüşümler özellikle üretim ve tüketimin karşılıklı olarak işlediği mekânların oluş-turulması adına yoğunlaşmaktadır. Dönüşüm sürecinde kentlerin genel görünümü değişmekte, üretilen kamusal mekânlar, konut alanları artık 20-30 sene önce üreti-len mekânlardan farklı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu değişim kapsamında dönüşen kentlerde kamusal mekânın anlamı ve işlevi de değişmekte buna bağlı olarak kent-lerde planlamanın temel ilkeleri güçsüzleşmektedir.Bu değişim ve dönüşüm süre-cinde sadece fiziki anlamda mekânsal bir değişim yaşanmamakta mekânın dönü-şümü ile toplumsal bağlamda da önemli değişiklikler olmaktadır. Çünkü kamusal

_____________________________________________________________________________________ “kademik Sosyal “raştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 26.09.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 30.10.2017 Arş. Gör. Duygu AKYOL Karadeniz Teknik Üniversitesi, Peyzaj Mimarliği Bölümü duyguakyol@ktu.edu.tr Arş.Gör. Abdullah ÇİĞDEM Karadeniz Teknik Üniversitesi, Peyzaj Mimarliği Bölümü abdullahcigdem@ktu.edu.tr Yrd.Doç.Dr. Tuğba DÜZENLİ Karadeniz Teknik Üniversitesi, Peyzaj Mimarliği Bölümü tugbaduzenli@gmail.com TOPLUMSAL DEĞİŞİM SÜRECİNDE “KAMUSAL MEKÂN” IN DÖNÜŞÜMÜ Öz Kamusal mekânlar toplumsal deneyimin ve sosyal yaşanmışlıkların biçimlendiği gelişen bir tasarım süreci ile oluşan, zamana ve kullanıma bağlı olarak nitelik kazanan yerlerdi. Son dönemde kamusal mekânlara kamu ve özel sektör yanı sıra farklı toplumsal kesimlerin ilgisinin hızla artması ile kentlerde hem fiziksel, hem de sosyal anlamda önemli dönüşümler yaşanmaya başladı. Bu dönüşümlerin sebebi; küresel sermaye için en önemli yatırım aracının kentsel mekânlar olmasıdır. Bu dönüşümler özellikle üretim ve tüketimin karşılıklı olarak işlediği mekânların oluşturulması adına yoğunlaşmaktadır. Dönüşüm sürecinde kentlerin genel görünümü değişmekte, üretilen kamusal mekânlar, konut alanları artık 20-30 sene önce üretilen mekânlardan farklı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu değişim kapsamında dönüşen kentlerde kamusal mekânın anlamı ve işlevi de değişmekte buna bağlı olarak kentlerde planlamanın temel ilkeleri güçsüzleşmektedir.Bu değişim ve dönüşüm sürecinde sadece fiziki anlamda mekânsal bir değişim yaşanmamakta mekânın dönüşümü ile toplumsal bağlamda da önemli değişiklikler olmaktadır. Çünkü kamusal Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü mekân, sadece yapıların oluşturduğu bir “yer” değildir. Aynı zamanda, toplumsal olayların gerçekleştiği ve insanlarla çevresi arasındaki ilişkiyi şekillendiren sosyalkültürel bir olgudur. Dolayısıyla, insan ve toplum davranışları üzerinde önemli bir etkisi olan kamusal mekânın değişimi-dönüşümüyle ilişkili olarak kent ölçeğinde de sosyal-kültürel değişimler yaşanmaktadır.Bu çalışmada kamusallık ve kamusal mekân kavramının tanımlanması, kavramların tarihsel süreç içerisindeki değişimlerinin açıklanması, bu çerçevede kentlerde kamusallık-kamusal mekânın yakın dönemde yaşadığı ve giderek derinleşen dönüşümün temel özelliklerinin mekânsal örnekler verilerek ortaya konulması amaçlanmıştır. Anahtar kelimeler; Kamusallık, kamusal mekân, sermaye, kent, dönüşüm TRANSFORMATION OF THE “ PUBLIC SPACE” IN THE PROCESS OF SOCIAL CHANGE Abstract Public spaces were places that were formed by a developing design process that social experience and social experiences formed, and which were qualified according to time and usage. Recently, with the rapid increase of public and private sector as well as the interest of different social groups, important transformations both in physical and social sense have started to take place in the cities. The reason for these transformations is; the most important means of investment for global capital is urban spaces. These transformations concentrate especially on the creation of spaces where production and consumption operate mutually. In the process of transformation, the general appearance of the cities is changing and the public spaces and residential areas produced are different from the places that were produced 20-30 years ago. The meaning and function of the public space in cities that are transformed by this change also changes and the basic principles of planning in cities are weakened accordingly.In this process of change and transformation, there is not only a spatial change in the physical sense but also a significant change in the social context with the transformation of the space.Because public space is not just a "place" of structures. It is also a social-cultural phenomenon in which social events take place and shape the relationship between people and the environment.Therefore, social-cultural changes are also taking place in the urban scale in relation to the transformation of the public space, which is an important influence on human and social behavior.In this study, it was aimed to define the concept of public space and public space, to explain the changes of concepts in the historical process, to reveal the basic features of the public space-public space in cities in this frame and the increasingly deepening transformation. Keywords: Publicity, public space, capital, city, transformation GİRİŞ Modern devlet politikalarının gündeme gelmesinde, modern kurumların inşasında, toplumsal hareketlerin ortaya çıkışının tartışılmasında kamusal alan, sivil toplum ve kamuoyu gibi kavramların çok önemli bir yeri vardır. Fakat birçok kavramda olduğu gibi bunların tam olarak neyi ifade ettiği konusunda çok farklı tartışmalar mevcuttur. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 546 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü Kamusal alanların yaşanan mekânlar olmaktan çıkıp, gelip geçilen yerlere dönüşmesi ile özel alanlarına kapanan insanların kamusal alanlardaki sessizliği, yalnızlığı ve bu durumu seyreden bireyler haline gelmesi aslında modernite nin dayattığı kamusal mekan içeriğine mi bağlıdır? Ve bu etkisiz ortam halinde kamusal mekânları kullanıcıların düşünce ve eylemlerini belirlemede ne kadar belirleyici rol üstlendiği de kentler açısından büyük bir sorun oluşturmaktadır. Tüm bu sorulara yanıt aranırken öncelikle mekanı özellikle kentsel mekanı konu edinirken mekanın insan ve toplum üzerindeki etkileri vurgulanmaya çalışılacak, ikinci olarak ise kamusal hayat, kamusal mekan gibi konuları kendilerine sorun edinen Richard Sennet, Habermas gibi düşünürlerin görüşleri okunarak mekânsal örnekler ile bu düşünceler sentezlenecektir. Bu çerçevede kentlerde kamusallığın ve kamusal mekanın yakın dönemde yaşadığı ve giderek derinleşen dönüşümün temel özellikleri ve sonuçlarının ortaya koyulması amaçlanmıştır. KAMUSAL MEKÂNIN DÜŞÜNÜRLER ARASI YOLCULUĞU Mekân bir fiziksel ortam olduğu kadar toplumsal boyutu da olan bir unsurdur.( Fırat,2002,s:43).Fakat günümüz kentlerinde farklı kullanım amaçlarına yönelik olarak yaratılmış mekânsal formlar, fazlasıyla parçalanmış bir haldedir ve hala da parçalanmaya devam etmektedir. Buradaki asıl neden ise; modernleşme sürecinde kentlere bakıldığı zaman, kentsel mekânın kapitalizmin ilkeleri çerçevesinde yeniden şekillendirildiği görülmektedir. Sermayenin akışkanlığını kolaylaştırmak ve birikimini arttırmak yönündeki eğilim beraberinde yeni mekânsal düzenlemeler getirmekte, eski çevreler sürekli olarak bir değişim döngüsü içine girmektedir. Mekânın, kapitalist ekonominin gereklilikleri doğrultusunda bir değişim geçirerek niceliksel değerlerinin ön plan çıkması, bulunduğu yer ve coğrafyayla arasındaki bağların gevşemesi modern zamanlara özgü bir mekân olgusu olarak kendisini göstermektedir. Mekânsal süreksizliklerin yapısı sermaye tarafından belirlenmekte; sermaye, mekânın bu özelliğini kullanarak, kendi karlılığını arttıracak yeni düzenlemeler ve tanımlamalar yapmaktadır. Modern kent bu düzenlemelerin artık bir nesnesidir( Fırat,2002,s:43). Postmodernite ile birlikte ise bu süreçte kentsel tasarım alanında mekanı kendi kuramsal verileri doğrultusunda zorunlu olarak parçalara ayıran bir hale gelmiş ve bunları farklı mimari üslupların eklektik kullanımıyla bütünleştirerek kolaj haline getiren bir tasarım sürecini başlamıştır. Bu durum da yaşam alanlarımız ile kurmaya çalıştığımız bağlantıları zayıflatmakta, kenti sürekli olarak bilinçaltımıza saldıran bir güç haline getirmektedir. Çok kısa süreler içerisinde, tanınmayacak hale getirilen kent görünüşleri, mekânsal aidiyetsizlik sorununa neden olmaktadır. Kent, boyutlarının genişlemesi ile, aşkın bir anlam kazanıyormuş gibi görünerek, kendini düşünce dünyasında tekrar yapılandırmaktadır (Bıyık,2011). Bu yapılanmalara da, metropol, megapol gibi yeni isimler verilmektedir. Metropoller, mekânsal aidiyetsizliğin en güçlü hissedilebileceği yerlerdir ve bu nedenle, kamusal yaşamda kendini gerçekleştirmeye çalışan bireylerin, bu büyük yapı karşısında yetersizlik, acizlik ve korku hissetmesi de çok doğaldır. Bu duygular ile mücadele etmeye çalışan kentliler için, sadece özel alanlarında var olmak değil, kamusal yaşamda aktif bir katılımcı olarak rol almak daha da önemli bir hale gelmektedir (Bıyık, 2011).Peki kamusal alanda var olmak için kamusal mekanı nasıl tanımlamak gerekmektedir? İlk önce ‘kamusal mekan’ ile ’kamusal alan’ kavramlarını birbirinden ayırmamız gerekmektedir. Kamusal mekan denildiğinde aklımıza gelen ‘Öklityen’ bir anlayış içerisinde ölçülebi- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 547 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü len, sınırları olan ve algımızı da sınırlayıcı bir yapı mıdır? Yoksa Lefebvre’nin ‘space’ kavramı ile anlatmaya çalıştığı daha soyut bir yapı ile entegre edebileceğimiz daha karmaşık bir kurgu mudur? Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, bu iki kavram Batı literatüründe daha da dallanıp budaklanmaktadır. Çevirmenler, ‘PublicRealm’, ‘Public Domain’ gibi kavramlara karşılık ‘Kamusal Mekan’ı kullanırlarken, ‘Public Sphere’, ‘Public Space’ kavramlar için ise ‘Kamusal Alan’ tanımı kullanmaktadırlar. Türkçede elbette ki mekan ve alan birbirlerinin yerine kullanılabilecek kelimeler gibi görünse de, alan kavramı mekana göre daha soyut bir anlam taşımaktadır. Bu da tam karşılamasa da ‘sphere’ kavramındaki benzer bir anlam ile örtüşmektedir. Ancak Türkçedeki mekan ile alanın birbirine karıştırılabilir yapısı bu iki kavramın aslında birbirinden ayrı düşünülmemesi gerektiğini hatırlatır niteliktedir. Elbette ki, ‘Kamusal Mekan’daki tüm eylemlerin ‘Kamusal Alan’da bir altyapısı bulunması gerekir. Çünkü mekana yönelik yapılan her türlü eylemde, fikirsel bir altyapının, söyleminin yada ideolojinin ortaya konması gerekmektedir. Aynı şekilde ‘Kamusal Mekan’da yapılan eylemler de sonrasında ‘Kamusal Alan’daki söylemleri, ideolojileri yada fikirleri etkileme, hatta değiştirme gücüne sahiptirler. Yani paradoksal bir dualiteden söz edilebilir.( Bıyık 2011,s:30). Zaman içerisinde mekân konusunda farklı fikirlerini sunan düşünürler kamusal mekan hakkında da farklı düşüncelerle açıklamalarda bulunmuşlardır. Jürgen Habermas kamusal mekanı ‘’özel şahısların kendilerinin ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları araç, süreç ve mekanların tanımlandığı hayat alanı’’ olarak tanımlar. Bu tanıma bakılarak kamusal mekânın kamuoyunu oluşturan alan olduğu sonucunavarılabilir (URL1). Habermas tarihsel dönüşümünü sosyolojik bakış ile incelediği kamusal alanların, iktidar mekanizmalarına karşı dengeleyici bir sivil müzakere alanı olduğuna vurgu yaparak, kamusal alanların demokratik bir toplumsal yapı için ne kadar hayati olduğunu ortaya koymuştur (URL2). Oscar Negt ve Alexander Kluge, Habermas’ın burjuva kamusallığına karşı çıkarak, kamusal alanı/mekânı "mücadelenin savaş dışı yollarla karara bağlandığı” proleter alan olarak tanımlarlar. Hannah Arendt ise kamusal mekanı, kavramsal içeriğinden hareketle, ‘açıklık/alenileşme mekânı’ ve ‘ortaklaşa sahip olunan dünya’ olmak üzere iki anlamda kullanır. Bu iki anlam birbiriyle yakından ilişkili fakat tümüyle özdeş olmayan bir yapıya sahiptirler. Açıklık/alenileşme mekânı anlamında kamu mekânı, her şeyin herkes tarafından görülebilir ve duyulabilir olduğu bir mekâna karşılık gelir. Arendt’e göre, görülebilir ve duyulabilir olmak yani açığa çıkmak, tarafımızdan olduğu kadar başkalarınca da görülen ve duyulan bir şey gerçekliği oluşturur Arendt’in kamu alanına yüklediği ikinci anlam, açıklık/alenileşme mekânını destekleyen ve tamamlayan, ‘ortaklaşa sahip olunan dünyadır’. Ancak bu dünya, insanların üzerinde hareket ettikleri yeryüzü ya da doğayla özdeş değildir. Arendt’in sözünü ettiği dünya, daha çok, insanların eseri olan ve birlikte yasayabilme şartlarını oluşturmaya çalıştıkları bir dünyadır. “Bu dünyada bir arada yaşamak özünde şu anlama gelir; şeylerden oluşma bir dünya, çevresinde oturmakta olanlar tarafından ortak sahiplenilmekte olan bir masa gibidir, arada olan her şey gibi bu dünya da insanları hem birbirine bağlar hem de ayırır şeklinde tanımlamaktadır.(Yılmaz,2007,s;14). Henri Lefebvre’ye göre ise kamusal mekân, ‘temsili mekân (sembolik— kullanılan ve tanımlanan) ve temsil edilen mekân (planlı, kontrol edilen, düzenli)’olarak ikiye ayrılmaktadır.(Özdemir,2007,s;38).Bu bağlamda Kent parkları kuralcı tanımlamaya göre temsil edilen The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 548 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü mekân olarak değerlendirilmekte ve kent meydanlarında yaşanan dönüşümleri hatırlatmaktadır(Harvey, 1993; Hershkovitz, 1993). Diğer bir düşünür Michel Foucault’a göre kamusal mekân, ’düzenleyen, disipline edenle, yaşayan ve kendiliğinden olanın çatışma alanı’ Dr.u devinim sayesinde kamusal mekan var olur. Kamusal mekan, iktidar tarafından biçimlendirildiği ölçüde toplumun da kültürüyle onu beslediği bir alana dönüşme eğiliminde ve devinimindedir’ diyerek açıklık getirmiştir.(URL 2) Tüm bu tanımlardan anlaşılan kamusal mekanın, kamusal aktiviteyi barındıran, toplumsal yaşantıyı besleyen ve yönlendiren bir mekan olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kamusal mekân, bireyin etkisi dışında fakat yine de onun için yaratılmış gibi görünen, bu yönüyle de bireyi ya dışlayan ya da içselleştiren bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Kamusal mekânın sadece devlet otoritesi altında kalmadığını sürekli bir toplumsal çatışmanın ve aynı zamanda birlikteliğin de yaşandığını anlayabilmek için tarihsel süreç içerisinde nasıl bir yol izlediğini de bilmek gerekmektedir(Bıyık, 2011,s:32). KAMUSAL MEKÂNDA TARİHSEL SÜREÇ İlk kamusal alan örneklerini Antik Çağ Yunan sitelerinde görebiliriz. Burada ev hayatı özele, “polis” adı verilen şehir hayatı ise kamusala denk düşerdi. Kamusal hayat pazar meydanlarında, yani agorada cereyan ederdi ( Sofuoğlu,2011 ).Genellikle kamu yapıları ve portiklerle çevrili, popüler veya politik toplantı yeri olarak kullanılan, seçim ve yargılama gibi önemli olayların da gerçekleştiği pazaryeri veya ortak meydanlardı (Hasol,1993;Ching,1996,s.302). Mumford’a göre bazı pazaryerlerinin kökenlerinin M.Ö.2000 yılların Mezopotamya kentlerine dayanmasına karşın, yakın zamanların ortak mekânlarının öncülerinin Eski Roma ve Yunan uygarlıklarında ortaya çıktığı söylenmektedir. Agora temelde bir pazaryeri olmasına karşın giderek daha anıtsal bir nitelik kazanmış, daha nitelikli işlerin ve ticaretin mekânları olmuştur (Uzun, 2001 s,26). Roma döneminde ise kamusal ile özelin oldukça paralelleşmiş olduğu ve kamusal alanın daha mistik bir nitelik kazandığı görülmektedir (Sofuoğlu,2011).Bu dönemdeki kamusal mekanlar plaza ve forumlar dır. Plazalar kent için ticari ve sosyal ortak mekanlar olup kent merkezlerini oluşturan ,yoğun ticari yaşamları ile çok amaçlı mekanlar olmuşlardır. Roma kentleri, Yunan akropolü ve agorasının işlevlerini içeren forum etrafında şekillenmiştir. Daha büyük kentlerde ise forumlar; kapalı ,yarı-açık ve açık ;ticari, dini ve politik toplantı, spor ve buluşma mekanlarını bir araya getiren kompleksler olmuşlardır. Forum plazaya göre daha resmi bir mekandır.Bir dereceye kadar ticari ve çok amaçlı olmasına karşın çevrelendiği yönetim yapılarıyla otoritenin mekanı olarak plazalardan ayrılmaktadır. Cumhuriyet ve İmparatorluk forumu olarak iki grupta toplanan forumlar kentin kamu işlevlerini barındırmakta ortak değer ve amaçların sembolik ve işlevsel mimari ifadesini oluşturmaktadır (Uzun ,2001 s,27). Orta Çağ’da ise egemenliği simgeleyen şeylerin (prens mührü gibi) kamusal olarak algılanması dikkat çekicidir. Feodal kamusallık ise ortaklaşmacı üretim cemaatine ilişkin unsurlarla ilgilidir. Bu döneme göre baltalık, çeşme, pazar yeri kamusal mekanlardır (Sofuoğlu, 2011). Rönesans döneminde ise, kent kavramının gelişimiyle sokak ,meydanlar ve parklar biraz daha farklılaşmış ve meydan kentin önemli kamusal alanlarından biri olmuş ve kent yaşamının merkezi haline gelmiştir. Belirli bir süre sonra oluşan burjuva sınıfı pazar alanı ve pazar ekonomisiyle gelişip devlet karşıtlığını ifade etmiştir ve kamusal mekanlara da hakim olmaya başla- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 549 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü mışlardır. Bu durum ise Habermas’ın burjuva kamusallığı tespitini doğrulamaktadır (Kalçık ,2007). 18. yüzyıla kadar önemli bir yere sahip olan ‘’kamusal hayat ’’bu dönemden sonra değişime ve sönümlenmeye başlamıştır. Senett’e göre hayatın aile ve yakın dostların dışındaki parçası olan kamusal hayat bir zamanlar hayat doluydu ve kişiler için önemliydi.’’Yabancı’’larla duygusal bağlar kurarak insanın oyun yeteneğini çoğaltan toplumsallaşmasını sağlayan bir kamusallık vardı. Bütünlüklü ifadesini 18. Yüzyıl Avrupa şehirlerinde bulan bu kamusallık zamanla ağırlığını yitirerek yerini’ ’özel hayat’a bıraktı. Kamusal hayat artık özel hayatın gerektirdiği oranda önemli olmaya başladı şeklinde ifade etmektedir. Sanayi kapitalizminin kamusal mekan üzerinde ikinci bir etkisi daha vardır. Kapitalizm özel yaşamın doğasını değiştirmiş; yani kamusal alanın karşısında duran alanı etkilemiştir. Bu ikinci etkinin belirtileri şehir ticaretinde mağazaların meydan okuduğu küçük dükkan ve marketlerde oluşan değişimlerde de saptanabilir( Fırat,2002, s;50-52).Aslında bu değişimin sebebi sanayi devrimi ile oluşan kapitalist düşünce akımıyla satış mekan ve yöntemlerinin kişiler dünyasında yarattığı etkilerden dolayıdır. Başlarda plansız kentleşme ve göç olgusu sanayi devrimi ile tüm dünyada etkili olmuş ve kentin alan sistematiğinin bütünlüğünün sağlanamadığı görülmüştür. Sanayi Devriminden itibaren kentler, geleneksel yapılarından uzaklaşarak hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Bu süreç, özellikle küreselleşme olgusunun etkisiyle giderek hızlanmış ve yaygınlaşmıştır( Donat,2016). Daha sonraları ise parçacı planlama anlayışının benimsenmesi ile mekân farklıları ve buna bağlı olarak da sosyal farklılıklar oluşmuş ve bu da kamusal mekânları insanların ihtiyaçlarına cevap veremez duruma getirmiştir. Bu anlayışla bir süre sonra kamusal mekânlar tüketim mekânlarına dönerek bir zamanlar kentin güç merkezi olan mekân artık kentin dış çeperine itilmiştir. Bunun postmodernizm ile bağlantısı oldukça fazladır çünkü postmodernizm de yaşam biçimi, esnek, teknoloji ve hızlı üretimle yakından ilişkili olarak fikirlerin, ürünlerin, imajların gelip geçiciliği, kısa ömürlülüğü söz konusudur. Bu tüketim biçimi mekâna yerin tüketilmesi, simüle edilmesi biçiminde yansımaktadır. Buda günümüzde kamusal mekânların nasıl tüketim mekânlarına dönüştüğünün en büyük ispatıdır. Yukarıda da bahsedildiği gibi eski çağlardan beri süre gelen kamusal mekan olgusu ve anlayışı toplumsal, ekonomik, siyasal etkiler sonucunda sürekli fiziksel ve anlamsal olarak değişime uğramıştır. Şuan gelinen noktada da artık kamusal mekânlar anlam yitirilmesine uğrayıp siyasal düzlemde, devletin bir yandan kent mekânını düzenleme konusundaki müdahalelerinin metalaşma sürecini destekleyişi, diğer yandan mekânı denetleme ve düzenleme konusundaki tekelini devlet dışı kesim ve güçlerle paylaştığı görülmektedir. Sosyal alanda, toplumsal boyuta ilişkin olarak, toplumsallığın giderek daha fazla küçük ölçekli ve dışlayıcı/içe kapanan gruplar etrafında kurulmasının kamusal mekânın sermaye mekanına doğru geçişinin olduğunu göstermektedir. KAMUSAL MEKÂN DÖNÜŞÜMÜ - ÖZEL MEKÂN GERİLİMİ Kentsel kamusal mekân, kent bütününde gösteri ve performans alanıdır, gerçekliğin test edildiği mekandır, farklılığın ve kimliğin keşfidir, bireyin kendisinin ve diğerlerinin farkındalığını ve sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan alanlardır. Bir anlamda çok yönlü doğruların bulunduğu ve farklı düşüncelerin adapte edildiği alanlardır (Nalbant, 20016).Fakat modern Asya kentlerinde, Avrupa kentlerinde olduğu gibi motorlu taşıt kullanımı ile bu sosyal, mekânsal çeşitlilik ve karmaşa daha da artmaktadır. Çünkü modernizm ve Postmodernizm süreçleri ile bilim ve teknolojideki gelişmelere ve küreselleşmeye paralel olarak kamusal ve özel mekânların biçimsel ve sosyal yapısı üzerinde önemli değişimler gözlenmektedir. Modern kentlerde özellik- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 550 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü le otomobil kullanımının artmasıyla mekanlar arasındaki uzaklık artık yok sayılmaya başlamış insanlar yaşam, eğitim, iş, kültürel etkinlik vb. ihtiyaçlarını kentin farklı bölgelerinden sağlayabilme imkanı bulmuş böylelikle kentsel kamusal mekanlar kentsel strüktürde parçalanmaya başlamıştır. Modernizm sürecinde kentsel mekânda motorlu taşıtların bir anlamda kontrolü ele geçirmesi ile insanlar ve yapılar, yapılar ve boş alanlar arasındaki ilişkiler zamanla değişime uğramış, kentsel mekânda caddeler, sokaklar ve meydanlar kamusal açık alanlar olarak eski önemini yitirmeye ve kentsel strüktürde kaybolmaya başlamıştır. Oysaki mekânsal yerleşme kültürümüzü şekillendiren önemli olgulardan biri şüphesiz sokaktır. Sokağın bu önemi, özel ve kamusal alanlar arasındaki geçişi sağlaması, toplum-mekân etkileşiminin gerçekleşmesinde bir araç olarak benimsenmesi ve bu yönü ile insanların sosyalleşmesine katkı sağlayan bir mekân olmasından kaynaklanmaktadır. Ne var ki, sokak üzerine kurgulanan yarı kamusal mekân olgusunun son yıllarda önemli bir değişime uğradığı, insanların kent yaşamından beklentilerinin farklılaşmasına da bağlı olarak site yaşamının ön plana çıktığı gözlenmektedir. Bununla birlikte kent, alışveriş merkezlerine ve şirketlere yenik düşerken bir kamusal mekân olarak sokak da ortadan kalkmaktadır. Kentin her yerini işgal eden alışveriş merkezleri sokakların yerini almakta insanlar boş zamanlarının çoğunu buralarda, birbirine dokunmadan metalar arasında geçirmektedir. Öte yandan kent merkezlerindeki kaldırımlar, sokaklar da giderek ticarileşmekte ve sokaktaki mülk sahipleri kaldırımları işgal ederek sokağın ölümüne katkıda bulunmaktadır (Çetin, 2006.s;52).Bu bağlamda modernist kentsel kamusal mekanlar; serbest yüzen, hızlı hareket eden mekanlar olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, kentleşme ve küreselleşme kentlerde kamusal ve özel alanlar arasındaki ilişkilerin hızında ve ölçeğinde değişime neden olmuştur. Kentler giderek büyümüş, fonksiyonel ve sosyal akslar boyunca gelişerek dağılmış bir görüntüye sahip olmaya başlamıştır. Bu süreçte kentsel kamusal mekanlar kültürel, ekonomik ve politik değerleri entegre etme özelliğini de kaybetmiştir. Kentin reklamını yapan ve kenti satan araç haline gelmiştir. Küreselleşme ile kentsel kamusal mekânda finansal etkinlikler, “yere bağlı olmayan’’ yatırımcılar ve büyük ölçekli girişimciler yer almaya başlamıştır(Akçam, 2016). Artık bu mekanlar çok boyutlu sosyal yaşantı için mekan oluşturmaktan çok bir sonuca ulaşmak için araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sonuca ulaşmada en önemli amaç mekânın yarışabilirliğini artırmaktır. Güvenli ve çekici bölgeler yatırımcıları, çalışanları ve ziyaretçileri çeken bölgeler olmuştur. Kentsel kamusal mekânlar da bu özelleşme ve ticarileşmenin önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu özelleşme kentte sınıfsal bölünmeye neden olmuş ve artık kamusal mekan halkın mekanı olmaktan çıkıp belirli kesimlerin, belirli grupların mekanları olmaya başlamıştır. Trancik ise kamusal mekanın bu kayboluşunu kent bütününde kayıp kentsel alanları doğuran gelişmeleri, otomobile bağımlılığın artması, modern mimari akımların kentsel kamusal alanlar üzerindeki kimliksizleştirme etkisi, kentsel bölgeleme ve yenileme politikaları, bireysel çıkarların kamusal yararların önüne geçmiş olması ve kentlerdeki alan kullanım kalıplarının değişmesi olarak sıralamakta ve kayıp mekanlar sorununu “işlevsel tavır ve özel sektörün birlikteliği’’ olarak nitelemektedir( Korkmaz,2007, s;32-33). Diğer yandan kamu ve özel arasındaki sınır, ayırımı ve iletişimi anlatır. İkisi arasında entegrasyona ve iletişime olanak sağlamasıyla tanımlanır. “Sosyal esnekliğin sağlanabildiği durumlarda, yasal ve politik netlik ile geçirgenlik derecesinin kombinasyonu entegrasyonu ve iletişimi kolaylaştırmaktadır. Kamu ve özel ayırımı kentin yapısını ve kent hayatının karakteristiklerini etkilemektedir. Kamu ve özel arasındaki sınır, her ikisinin de birbirlerine olumsuz müdahalelerini minimuma indirmekte ve bu yolla yönetilmeleri sağlanabilmektedir. Günümüzde ya- The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 551 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü şanan kamusal mekânın yok oluşu veya değişimine paralel olarak kamu ve özel arasındaki sınırın esnekliği de artmaktadır. Özellikle iletişim teknolojilerinin ve internetin gelişimiyle kamusal ve özelin çözümsüzlüğü ortaya çıkmakta, yeni teknolojiler ve yeni medya ile kamusalın ve özelin iç içe geçme süreci artmaktadır. Televizyonda ve internet ortamında özel yaşantıların izlenebiliyor olması, kentsel kamusal mekânların özel kameralarla kontrol altına alınması bu iç içe girmişliğin önemli göstergeleridir (Korkmaz, 2007,s;32-33). Arendt ise Antik Yunan’daki özel alan-kamusal alan ayrımından yola çıkarak, ideal bir kamusal alan modeli ortaya koymaktadır. Buradan hareketle, modern toplumlarda, özel alan ve kamusal alan arasındaki ayrımın silikleşmeye başladığı ve kamusal alanın varoluş koşullarının ortadan kalktığı düşüncesine ulaşmaktadır ( Yılmaz, 2007,s;65). SONUÇ Kamusallık topluma açıklığı ve tüm toplum tarafından kullanılabilirliği ifade etmektedir. Bu bağlamda kentsel kamusal mekânlar da bireysel kontrolün ve özel alanların dışında kalan tüm kent halkı tarafından erişilebilen, kullanılabilen ve herkese eşit olanaklar tanıyan, kent yaşamında iletişimin, öğrenmenin, toplumsallaşmanın gerçekleştiği mekânlardır. Sanayi devrimiyle tüm dünyada hakim olmaya başlayan ekonomik gelişme ve faaliyetlere yönelik yaklaşımlar ve bilgi teknolojilerinin gelişimiyle ortaya çıkan yeni dünya düzeni ve eğilimler, günümüz kentlerinde yaşam ortamlarının geleceğini tehdit eder durumdadır. Kentsel kamusal mekânlar hızlı değişim sürecine adapte olamamakta, giderek parçalanmakta, tüketilmekte ve ticarileşmektedir. Kent yaşamının vazgeçilmez ögeleri bu mekânlar son 20 yılda kentsel strüktürde yaşanan değişimin bir parçası haline gelmiş, sosyo-politik ve ekonomik baskılar sonucu kentsel çevrede yaşanan toplumsal ve mekânsal çelişkiler kentsel kamusal mekânlara da yansımıştır. Küreselleşmenin getirdiği baskılar ve ekonomik değişimin itici gücü ile geleneksel kentlerde kent merkezinde yer alan kentsel kamusal mekânlar zamanla yerini kent dışı alanlarda, ticari aktivitelere bırakmıştır. Değişen ekonomik dinamiklere bağlı olarak mekân tüketilmenin, özelleşmenin ve ticarileşmenin aracı olmuştur. Gelişen bilim ve teknoloji ile ve yeni ekonomik dinamiklerin etkisiyle aktivitelerin yere bağlı olma özelliği ortadan kalkmış bunun sonucunda kamusal-özel iç içeliği söz konusu olmuştur. Bir anlamda yer olgusu ortadan kalkmış, yerin simüle edilmesi ile birtakım fonksiyonlar kazanılmış ve tüm kentler kimliklerini yitirme ve aynılaşma sürecine girmiştir. Kentlerde fiziksel ve sosyal yapıda yaşanan bu hızlı değişim süreci sosyal ilişkilerde ve bireysel ilişkilerde kopmaya, bireylerin çevreye yabancılaşmasına, kent ve kentli arasında var olması gereken anılara ve anlamlara dayalı ilişkinin yok olmasına neden olmaktadır. Bütün bu değişimlerin indirgenmesi kamusal mekanın tekrar herkes tarafından kullanılabilir olması kentlerde ‘kentsel kamusal mekanların yeniden kazanım süreci’ nin başlatılıp bu süreci destekleyen yasal yönetsel çerçeveyi içeren öneri örgütlenme modeli geliştirilmesi gereklidir. KAYNAKLAR Akçam, E.,(2016), “Küresel Kentlerde Stratejik Planlamanın Kimlik Üzerine Etkisi”, Düzce Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Dergisi, 4, s,388-394. Bıyık, Z., (2011) ,Kamusal Mekanın Kent Mekanından Soyutlanması ve Devlet Otoritesinin Yaratmış Olduğu Dokunulmazlık Algısının Bu Süreçteki Rolü, İstanbul Üniversitesi, The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 552 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı, Yükksek Lisans Tezi. Bulat, S., Aydın, Ö., ve Aydın,B.,(2014). “Kamusal Mekan ve Heykel”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 6, Eylül 2014, s. 450-461. Çetin, A., (2006), Kamusal Alan ve Kamusal Mekan Olarak Sokak, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Deniz,B., (2006),“Kentsel Kamusal Mekanlar Bağlamında Centennial Olimpiyat Parkı nın İrdelenmesi”, ADÜ Ziraat Fakültesi Dergisi,Sayı;26,s,5-10. Donat, O.,(2016). “Batı’da Ve Osmanlı’da Kamusal Mekânın Tarihsel Süreçteki Değişimi” Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 26, Mart 2016, s. 505-519. Erdönmez, E.,(2005), “Açık Kamusal Kent Mekanlarının Toplum İlişkilerindeki Etkileri”, Megaron YTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi,Sayı;1, s,67-87. Fırat,S.,(2002), “Kentsel Mekanda Kamusal Alan”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt11,Sayı 4 s,41-72. Kalçık, T.,(2007), Televizyonda Siyasal Propaganda ve AKP, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Korkmaz, E., (2007), Kentsel Kamusal Mekânda Değer Yaratma Yaklaşımında Katılımcı Bir Model Önerisi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı Şehircilik Doktora Tezi. Nalbant, M.,(2016), “Türkiye’de Kentsel Mekânlarda Kamusal Alanın Konumu: Tarihsel Perspektiften Bir Değerlendirme”, BEU Akademik İzdüşüm/Academic Projection Cilt 1. Sayı 1, s. 12-27. Onay, N.,(2005),Kamusal İç Mekan ve Toplumsal Kimlik, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi. Özdemir,A., (2007), “ Katılımcı Kent Kimliğinin Oluşumunda Kamusal Yeşil Alanların Rolü”, Planlama Dergisi, 2007/1, s,37-43. Sennett, R.,(2010), Kamusal İnsanın Çöküşü, (Çev: Serpil Durak,Abdullah Yılmaz) İstanbul. Sofuoğlu,S.,(2011),Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teorinin http://bielog.com/manset/kamusal-alan/, Erişim Tarihi: 21.02.2017. Ötesinde, Şengül,T.,(2009),Kentsel Çelişki ve Siyaset, İmge Kitabevi Yayınları. Uzun, İ., (2007), Mimarlıkta Ortak Mekan Kavramı Kapsamında Atriumlar Üzerine Bir Araştırma, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Yükselbaba, Ü.,(2008), “Kamusal Alan Moddelleri ve Bu Modellerin Bağlamları”, İÜHFM C. LXVI, S.2, 251. Yılmaz, Z.,(2009), Hannah Arendt’te Özel Alan-Kamusal Alan Ayrımı ve Modern Çağda Toplumsal Alan, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, s;65. URL1;http://blog.milliyet.com.tr/kamusal-alan---tüm-siyasal-tartışmaların dışında/ Blog/?BlogNo=207679. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554 553 Toplumsal Değişim Sürecinde Kamusal Mekân ın Dönüşümü URL 2; http://mimaritasarim ve elestiri.wordpress.com/2012/05/21/kamusal-mekanda-iktidarbaskisi-ve-direnis-olanaklari-melike-ozkan/. URL3;http://www.mo.org.tr/mimarlikdergisi/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=379&RecI D=2956. URL4;http://rahmiogdulbirgun.blogspot.com/2009/11/kamusal-mekanin-olumu.html URL5;http://www.sehirplanlama.org/index.php?option=com_kunena&func=view&catid=153&i d=667&Itemid=36. 554 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 545-554