Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2023, İstihbarat Araştırmaları Dergisi
Somali-Etiyopya Görüşmeleri: Türk Arabuluculuğu ve Bölgesel Denge Arayışları Somali ve Etiyopya, tarih boyunca birbirleriyle hem dost hem de düşman olabilen komşu ülkeler olmuştur. Bu iki ülke arasında zaman zaman yaşanan sınır anlaşmazlıkları, etnik ve dini farklılıklar gibi sorunlar, ilişkileri gerginleştirmiştir. Ancak, son yıllarda özellikle ekonomik işbirliği ve bölgesel güvenlik konularında ortak çıkarlar, iki ülkeyi bir araya getirme çabalarını artırmıştır. Ogaden bölgesi üzerindeki hak iddiaları, iki ülke arasındaki gerginliklerin temel nedenlerinden biri olmuştur. 1977-78 Ogaden Savaşı, Somali'nin bu bölgeyi Etiyopya'dan almak için başlattığı bir girişimdi ve bu savaş iki ülke arasındaki düşmanlığı derinleştirmiştir. Bu tarihsel arka plan, günümüzdeki ilişkilerin şekillenmesinde hala etkili olmaktadır. Somali ise iç savaşlar, terörizm ve bölgesel ayrılıkçı hareketlerle mücadele ederken, ekonomik kalkınma ve ulusal birliği sağlama çabalarını sürdürmektedir. Bu çabaların başarılı olabilmesi için Somali'nin bölgesel işbirliklerine ihtiyacı vardır ve bu bağlamda Etiyopya ile ilişkilerin düzeltilmesi stratejik bir önem taşımaktadır. Görüşmelerin merkezinde, Somali'nin Berbera Limanı'nın geliştirilmesi ve Etiyopya'nın bu limana erişimi yer alıyor. Etiyopya, denize kıyısı olmayan bir ülke olarak dış ticaretinde Somali'nin limanlarına büyük ölçüde bağımlıdır. Ancak, liman erişimi üzerindeki anlaşmazlıklar, Somali ve Etiyopya arasındaki ilişkileri zaman zaman gerginleştirmiştir. Türkiye'nin arabuluculuğunda yürütülen bu görüşmeler, bu gerginliği azaltmayı ve her iki ülkenin de ekonomik çıkarlarını koruyacak bir çözüm bulmayı amaçlıyor. Türkiye'nin Arabuluculuk Rolü ve Bölgedeki Etkisi Türkiye, Afrika Boynuzu'ndaki stratejik konumunun farkında olarak, bu bölgede artan bir nüfuz politikası izlemiştir. Özellikle Somali'de kurduğu askeri üs ve Mogadişu'da gerçekleştirdiği kalkınma projeleri, Türkiye'nin bölgedeki etkisini pekiştirmiştir. Türkiye, Somali ile olan ilişkilerini hem insani yardım hem de stratejik işbirlikleri üzerinden geliştirmiştir. Bu bağlamda, Somali'nin altyapı projelerinde ve limanlarının geliştirilmesinde Türkiye'nin doğrudan ve dolaylı yatırımları mevcuttur. Etiyopya ile olan ilişkiler ise daha karmaşıktır. Etiyopya, Afrika Birliği'nin merkezi olarak bölgesel bir güçtür ve Türkiye'nin burada etkili olabilmesi, Afrika kıtasındaki diğer ülkelerle de ilişkilerini güçlendirmesi açısından önemlidir. Türkiye'nin Etiyopya ile stratejik ortaklık geliştirmesi, Afrika'nın geneline yayılan etkisinin bir parçasıdır. Bu bağlamda, Türkiye'nin Somali-Etiyopya görüşmelerine arabuluculuk yapması, yalnızca bölgesel istikrarı sağlama amacına hizmet etmekle kalmayıp, Türkiye'nin Afrika'daki geniş çaplı stratejik hedeflerinin bir parçası olarak da değerlendirilebilir. Türkiye, bu süreçte başarılı olursa, hem Somali hem de Etiyopya nezdinde güvenilir bir partner olarak kabul görerek, bölgedeki diğer ülkelerle de benzer işbirlikleri geliştirme potansiyeline sahip olacaktır. Türkiye'nin tarafsız bir arabulucu olarak kabul edilmesin diğer Afrika ülkeleri arasındaki benzer anlaşmazlıklarda da arabuluculuk rolünü üstlenmesini beraberinde getirecektir. Geleceğe Yönelik Senaryolar ve Olası Sonuçlar Somali, limanları üzerindeki egemenlik haklarını korumak isterken, Etiyopya bu limanları kendi dış ticaretine entegre etme hedefindedir. Bu durum, görüşmelerin gidişatını etkileyebilecek önemli bir gerilim noktasıdır. Türkiye'nin arabuluculuk yaparken bu dengeyi koruyabilmesi, görüşmelerin başarılı olmasının anahtarı olacaktır. Görüşmelerin odak noktası olan Berbera Limanı, yalnızca ticari bir merkez olmanın ötesinde, bölgesel güç dengeleri açısından da kritik bir öneme sahiptir. Liman üzerindeki anlaşmazlıkların çözülmesi, Etiyopya'nın deniz erişimini güvence altına alırken, Somali'nin de ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Bu süreçte Türkiye'nin altyapı projelerine dahil olması, Türk şirketlerinin bölgedeki varlığını artırabilir ve Türkiye'nin Afrika'daki ekonomik etkisini pekiştirebilir. Ancak, görüşmelerin başarısız olması durumunda bölgedeki diğer aktörler, bu boşluğu doldurmak için harekete geçebilir. Çin, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, Somali ve Etiyopya arasındaki bu anlaşmazlıklardan yararlanarak, kendi çıkarlarına uygun yeni işbirlikleri kurabilirler. Bu durumda, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'ndaki nüfuzunu koruyabilmesi için yeni stratejiler geliştirmesi gerekecektir.
2018 •
Eritre’nin 1993 yılında Etiyopya’dan bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte, Etiyopya sınırları tamamen kara ile çevrilmiş bir ülkeye dönüştü. Bu gelişmenin bir etkisi olarak, Etiyopya uluslararası pazarlara erişebilmek için komşularına -özellikle Cibuti’ye- bağımlı hale geldi. Bu bağımlılık ise Etiyopya’nın Afrika Boynuzu’ndaki tartışılmaz bölgesel güç olarak ortaya çıkma isteğini köreltti. Yakın zamanda Rising Powers Quarterly’de yayımlanan makalemizde, Etiyopya’nın Afrika Boynuzu’nun sahil kesimlerinde bölgesel güç dağılımını etkilemek ve ihracat ve ithalatta Cibuti’ye bağlılığını azaltmak için çeşitli Körfez ülkelerinin (Bahreyn, Kuveyt, Uman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri) müdahalelerinden (Sudan’da Sudan Limanı, Somali’nin Somaliland bölgesinde Berbera ve Kenya’da Mombasa’nın yenilenmesi, geliştirilmesi ve kullanılması) nasıl yararlanmaya çalıştığını göstermiştik. Bu bağlamda, bölgesel güç dinamiklerine olduğu gibi uluslararası hukuka da meydan okuyacak en önemli mesele Berbera Limanı ile ilgili gelişmelerdir.
Zorunlu göçler kapsamında değerlendirilen göçlerin en trajik olanı sığınmacı/mülteci göçleridir. Zira bu göçler kendi içinde oldukça farklı dinamikleri olan, ekonomik ve sosyo-kültürel sonuçları bakımından çok yönlü ve sancılı bir görünüm arz etmektedir. İnsanlar siyasi ve/veya ekonomik nedenlerle yaşadıkları ülkeleri terk etmekte veya ettirilmekte; bu durum ise hem kendileri hem de yerleştikleri ülke insanları açısından pek çok sorunu gündeme getirmektedir. Suriye’de 2011 yılında patlak veren iç savaş sonrası ortaya çıkan mülteci krizini bu bağlamda değerlendiğinde bu süreçten toplumsal, siyasi ve ekonomik olmak üzere tüm alanlarda en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Nisan 2011 tarihinde, yaklaşık 252 kişilik ilk grubun giriş yapmasından itibaren, Türkiye yüz binlerce misafire kapılarını açmış ve bugün bu rakam 3.500.000’dan ulaşmış durumdadır. Bu süreç kendisiyle birlikte eğitim, istihdam, kültür, güvenlik, sağlık, dış politika, hukuk gibi akla gelebilecek her alanda su yüzüne çıkan yeni olguları beraberinde getirmiştir. Savaş dolayısıyla edilgen konumda yer alan Suriyeli göçmenler (Karaca 2013: 72) Türkiye’nin sosyal dinamikleri içine girdiklerinde denklem içerisinde etken konuma dönüşmüşlerdir. Göç eden kişiler ve göç edilen ülke vatandaşları arasındaki etkileşim, çoğunlukla göçmenlerin kendi kültürlerini gittikleri yeni ülkeye taşımaları nedeniyle kültürel değişim sürecini de beraberinde getirmiştir. Zira göç eylemiyle birlikte farklı kültürlerin karşılaşması söz konusu olmakta ve bu sayede insanların bir arada hayatlarını sürdürme isteği uyum sağlama süreciyle bir arada gerçekleşmektedir. Ancak kimi zaman bu süreç uyumsuzluk ve çatışma boyutuna varabilmekte, kültürler arasında iletişim kopuklukları ortaya çıkabilmektedir. Bu çerçevede, son birkaç yıldır bir arada yaşadığımız Suriyelilerin, Türk toplumuna uyum sağlayabilmesi ve Türk toplumunca da sosyal kabul görüp görmeyeceği giderek toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları olan bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Bu olgu kendini iletişim, rekabet, çatışma, barınma ve entegrasyon süreçlerini içeren “sosyokültürel temaslar kuramları”nın işaret ettiği komşuluk ilişkisi olarak hissettirmektedir. (Aslan 2015: 7) Bu komşuluk sürecinin seyrini ise sığınmacıların sosyolojik nitelikleri kadar yerel halkın sosyolojik nitelikleri, sığınmacılarla ilgili yaşantı, algı ve beklentileri de belirlemektedir.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
Parlamenter Diplomasi Ekseninde Bölgesel Bir Bütünleşme Hamlesi: TÜRKPA2023 •
Günümüz dünyasında devletlerin küresel ya da bölgesel düzeyde bir araya gelerek birliktelik oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu birliktelikler kimi zaman ekonomik kimi zaman kültürel kimi zaman askerî kimi zaman da siyasi birliktelikler olarak tezahür etmektedir. Özellikle 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan bağımsız Türk cumhuriyetleri ile temasa geçen ve ilişkileri geliştirme gayreti gösteren Türkiye, 90’lı yıllarda TİKA ve TÜRKSOY gibi kuruluşlarla bölge ülkeleri ve halkları ile etkileşim içerisine girme gayreti göstermiştir. Aynı şekilde bölgede ihdas edilen bağımsız cumhuriyetlerin de Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu teveccüh 2008 yılına gelindiğinde TÜRKPA’nın kuruluşuna vesile olmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın 2008 yılında bir araya gelerek kurduğu TÜRKPA, ilişkilerin her platformda geliştirildiğinin bir göstergesi olmuştur. Nitekim bu çalışma parlamenter diplomasi çerçevesinde bölgesel bir bütünleşme hamlesi olarak ön plana çıkan TÜRKPA’nın oluşumu, kurumsal yapısı ve üye ülkelerin parlamenter sistem görünümleri çerçevesinde incelenecektir.
Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergisi
Söyleşi Afrika’nın Küresel Sistemdeki Yeri ve Türkiye Somali İlişkileri2022 •
1884-1885 yıllarında icra edilen Berlin Konferansı ile Afrika’yı sömürgeleştirmenin esaslarını belirleyen dönemin büyük devletleri; ele geçirdikleri topraklardan hem hammadde sağlamışlar hem de bu topraklarda yaşayan halklara mamul ürün satarak ellerindeki sermaye fazlasını sömürgelere aktarmışlar ve bu bölgelerin kapitalizme entegre edilmesi suretiyle siyasi, ekonomik ve kültürel alanda Afrika’yı şekillendirmişlerdir. Diğer yandan Afrika’nın dekolonizasyon süreci, 1957 yılında Gana’nın bağımsızlığını kazanmasıyla başlamış ve kıta ülkelerinin tedricen sömürgeci güçlere karşı bağımsızlıklarını elde etmeleriyle nihayete ermiştir.
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi
YÖN DERGİSİ EKSENİNDE TÜRK DÜŞÜNCESİNDE İSLAMİYET VE SOSYALİZM TARTIŞMALARININ BİR DEĞERLENDİRMESİ2021 •
Türk düşüncesinde 1960'lı yıllarda Fransız düşünür Roger Garaudy'ye ait Sosyalizm ve İslamiyet başlıklı kitabın Yön dergisi yazarlarından Doğan Avcıoğlu ve E. Tüfekçi (Mihri Belli) tarafından Türkçe'ye çevrilmesiyle bir tartışma başlamıştır. Söz konusu tartışmanın ekseni sosyalizmin İslam dini açısından uygun bir toplumsal düzen olup olmadığı üzerinedir. İslam dini ile bir toplumsal düzen kuramı olarak sosyalizmi bağdaştırma fikrinin geçmişi esasen İslam dünyasında 20. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. Türkiye'de de sosyalist hareketin ilk ortaya çıkışıyla birlikte İslamiyet'in çeşitli unsurları sosyalizme bir dayanak olarak öne sürülmüştür. Yön dergisindeki tartışmalar ise esas olarak bu fikri savunan E. Tüfekçi ile İslamiyet'in öne sürüldüğü gibi sosyalizme yatkın bir din olmadığını savunan Niyazi Berkes arasında gelişmiştir. Tartışma daha sonra Yön dışındaki çevrelerde de devam etmiştir. Bu çalışmada, Yön dergisinde sosyalizm ve İslamiyet üzerine 1965-1966 yılları arasında ortaya çıkan tartışma temel alınarak, söz konusu fikrin gerek Türk düşüncesindeki gerekse Türkiye dışındaki İslam düşüncesindeki yansımaları tarihsel bir perspektif içinde bir değerlendirmesinin yapılması amaçlanmaktadır.
Yüz ölçümü olarak küçük ancak ekonomik kaynakları açısından zengin bir ülke olan Kuveyt, aynı zamanda tecrübeli ve temkinli siyasi yönetimi sayesinde tüm taraflara eşit mesafede, belli bir ritme sahip, yapıcı ve pozitif eğilimli bir diplomasi modeli izlemektedir. Emir el-Sabah’ın bölgesel düzeni ve istikrarı korumak amacıyla öncelikle Suudi Arabistan-BAE ittifakı ile Katar arasındaki anlaşmazlıklara son vermek istediği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde Yemen’deki krizle ilgili olarak ABD, Rusya ve Çin gibi aktörlerle de görüşen Kuveyt, elindeki bütün diplomatik kaynakları kullanarak çözüm arayışlarını sürdürmektedir.
M van Bruinessen and S. Allievi (eds), Producing Islamic knowledge: transmission and dissemination in Western Europe
Producing Islamic Knowledge in Western Europe: discipline, authority, and personal quest2011 •
Editura Științifică, București, 1973
Dio Cassius, Istoria romană, vol. I [tr. Adelina Piatkowski] [1973]NECTAR DE SABIDURÍA Y COMPASIÓN - Enseñanzas de Shi Chin Kung
NECTAR DE SABIDURÍA Y COMPASIÓN - Enseñanzas de Shi Chin KungArchaeology, Ethnology and Anthropology of Eurasia
Aborigines or Migrants? A New Stage in the Okunev Origin Debate (2022)2022 •
Historia 396
Esclavizaciones reales, esclavitudes metafóricas: Tucídides y el sometimiento ateniense de los aliados2022 •
1980 •
2009 •
2019 •
Journal of General Internal Medicine
Longitudinal Analysis of Racial/Ethnic Trends in Quality Outcomes in Community Health Centers, 2009–20142018 •
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi
ANALYSIS OF PROFITABILITY PERFORMANCE OF AUTOMOTIVE COMPANIES TRADED ON BIST USING LOPCOW AND MABAC METHODS-ANALYSIS OF PROFITABILITY PERFORMANCE OF AUTOMOTIVE COMPANIES TRADED ON BIST USING LOPCOW AND MABAC METHODS2024 •
Journal of college counseling
Defining Mental Illness: The Relationship Between College Students' Beliefs About the Definition of Mental Illness and Tolerance2000 •
2024 •