Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

"Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre"; İhsan Fazlıoğlu; Düşünen Şehir; Sayı 6; 2018

İhsan Fazlıoğlu Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre DÜŞÜNEN ŞEHİR | Dosya | Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre İHSAN FAZLIOĞLU 104 B ir insan hakkında ifadede bulunmak, bu ifadeyi de ibareye dÖnüştürmek zannedildiğinin tersine oldukça zordur. Çünkü bir kişiyle belirli bir mesafeden kurduğunuz beşerî ilişkinin verilerinden elde ettiğiniz tanıma, bir yaşantı olarak size anlamlı bir resim verse de, bu yaşantıyı ifadeleştirdiğiniz ya da ibareleştirdiğinizde, ister istemez sınırlı örüntülerle yetinmek zorunda kalırsınız. Çünkü her tanımlama teşebbüsü bir sınırlama etkinliğidir aynı zamanda. Öte yandan resme eşlik eden anlam, ifade ve ibarede içkin olsa da, tabir edilerek yeniden üretilmesiyle, ilk varlığa geldiği mekansal-zamansal bağlamı yitirdiğinden gittikçe silikleşecek, yeniden şekillenecektir. Bu çerçevede kişi hakkında her anlatı sözcüklerle yapılan bir tür fotoğraf çekmeye benzer. İlginçtir ki, bu kişinin kendi hakkındaki ben-anlatısı için de geçerlidir. Bu durum sadece dilin imkânlarına indirgenerek açıklanamaz; bizâtihi her tür gerçekliğin tanımlanma, sınırlanma, belirlenme vb... etkinliklere karşı direnme, hatta çekilme gibi karşı-oluşları da dikkate almak gerekir. Kişi söz konusu olduğunda bu tespitin toplumsal düzlemde daha tehlikeli bir sonucu vardır. Çünkü tanımlanan kişi, dondurma ve sabitlemenin doğal sonucu olarak ‘idealize’ edilir yani bir fikre, bir ideye, içeriksiz bir forma dönüştürülür. Bir ide haline getirilen kişi Türkçe’de kullanılan surat sözcüğü sûret sözcüğünün tahrif edilmiş hâlidir. Sözlüklerde genel olarak “şekil, görüntü, resim” gibi ikincil anlamlarıyla yer alan bu sözcüğün, felsefe-bilim geleneğimizi unuttuğumuzdan aslî anlamı geri çekilmiştir. Elbette bu yazı çerçevesinde sûret sözcüğünün felsefî çözümlemesine girişmeyecek, yalnızca konumuz çerçevesinde anlamını belirlemeye çalışacağız. Sûret, en genel anlamıyla “maddeye türsel özelliğini kazandıran ne-ise-ne”dir. Örnek olarak, bizi insan kılan katmanlı ve karmaşık maddî yapımız değil, o maddeye eklemlenen ve onu ‘insan’a dönüştüren türsel sûrettir. Dış-dünya’da madde ve sûret birliktedir; ayrılamazlar. Zihindeki idrakleri ise maddenin cinse, sûretin de fasla tercüme edilip bir araya getirilmesi yani mâhiyet ile mümkündür. İşte sûret, zihnî anlamda da mâhiyet, özellikle bunun mukavvim unsuru fasıl, insan yüzünde müşahede edildiğinden insan yüzüne surat denilmiştir. Çünkü sûretimizin gölgesi suratımıza düşer. Nasıl ki, kadîm felsefî gelenekte sûret, akılla bakma (nazara fî...) yoluyla bilinmeyi, tanınmayı mümkün kılarsa, insanın suratı da gözle bakma (nazara ilâ...) yoluyla onun bilinmesi ve tanınmasına imkân tanır. Elbette şimdiye değin dile getirilenler hakikî değil mecâzî anlamlarıyla DÜŞÜNEN ŞEHİR | Dosya | Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre de, ulaşılamaz olduğundan, artık genç nesiller tarafından ‘örnek’ alınmaz, alınamaz... Akif Emre hakkında aşağıda dile getireceklerim bu iki temel tehlike eşliğinde okunmalıdır. Büyük oranda belirli ancak parçalı bir mekansal-zamansal süreçte yaşanılan ilişkinin ifade ve ibaresi, idealize etmekten kaçınmaya çalışan, ama aynı zamanda bu sürecin belirli bir açıdan örüntüsel anlamda çerçevelenmesi olarak görülmelidir. Daha yalın bir deyişle, söz konusu mekânsal-zamansal ilişki soru konusu kılındığında, yani bu yaşanmışlık deneyimi içinde “Akif Emre, sizin için ne ‘anlam’ ifade ediyor?” denildiğinde, kasdî bir yönlendirmeye muhatap olmaksızın muhayyilemde hayatiyet kazanan resmin, doğrudan ifade ve ibare düzeyinde kavramsal bir modellenmesi şeklinde mütalaa edilmelidir. Bu modellemenin Akif Emre ile yaşadığım hem bireysel hem de kamusal ortamlardaki deneyimin verilerden hareketle oluşturulduğuna; ancak bazı özel arka-planlara sahip olduğuna da dikkat kesilmelidir. Kısaca hem sevinç hem de çığlık duygu durumundan çıkıp bir ifade ve ibareye dönüştüğünde hissiyatını ve hassasiyetini kaybeder; yeniden bir duygu durumuna dönüşmesinin asgarî şartı, hiç şüphesiz, yeniden hissetmektir; akl etmek değil... 105 DÜŞÜNEN ŞEHİR | Dosya | Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre Söz konusu örnekliğin, belirli mekân ve zamanlarda kendisi hakkında edindiğim, parçalı ve kısıtlı verilere bağlı bu silik resim çerçevesindeki en temel özellikleri nelerdir diye kendi kendime sorduğumda şöyle bir sıralama da bulunabilirim diye düşünüyorum: Öncelikle yukarıda işaretlenen noktalar muvacehesinde en önemli özelliğin ‹haysiyet’ olduğu söylenebilir. Haysiyet sözcüğünü derin idrak için günlük hayatta kızıldığında kişilerin birbirine karşı bağırarak seslendirdikleri hakaret anlamındaki haysiyetsiz kelimesini de göz önünde bulundurmak gerekir. Bir kişi niçin haysiyetsiz olarak nitelendirilir ve hakaret edilen kişide neyin eksikliğine delâlet eder? Haysiyet sözcüğü ‘min hays’ ifadesi ile birlikte düşünülürse meramımızı daha 106 dikkate alınmalı ve denmek istenene yani manaya delâletleri cihetlerinden okunmalıdırlar. Sîret ise, aslında kişinin sûretini yani kendini insan kılan her ne-ise-ne’yi yaşamasıdır. Ancak bu noktada şu soru sorulabilir: Herkes sûretini, sîretine yani ‘örnek-yol’a dönüştürebilir mi? Çünkü şimdiye değin denilenler şöyle bir sonucu zorunlu kılar: İnsan, suratına düşen sûretinin gölgesini bir ömür boyu takip ederse, bu takip örnek alınacak bir sîrete dönüşür; başka bir deyişle böyle bir kişinin adımladığı mekân, başkaları tarafından da yürünebilecek bir ‘örnekyol’ hâlini alır. Tersi durumda ortaya “suratsız (: yüzsüz) insan” çıkar yani kendini insan kılan sûretine uygun davranmayan, sîretine yansıtmayan, bu nedenle de suratından sûretinin gölgesi müşâhede edilemeyen kişi... İşte kişisel kanım, Akif Emre, sûretini, suratına yansıtan ve suratına düşen sûretinin gölgesini bir ömür boyu takip eden, bu nedenle de sûretini sîrete dönüştüren, sonraki nesillerin de belirli yönlerden örnek alabileceği bir misâl, yürüyebileceği bir örnek-yol hâline getirebilen bir kişidir. iyi çerçeveleyebiliriz. Çünkü bu ifade bir şeyi tanımlarken kullanılır ve tanımın yönünü gösterir. Örnek olarak «Ali, min hays el-tâlib” dendiğinde Ali’nin “öğrenci olmak haysiyetiyle” dikkate alındığına işaret edilir. Ancak, “Ali, min hays el-insân” dendiğinde ise Ali’nin “insan olmak haysiyetiyle göz önünde bulundurulduğu söylenilmiş olur. Öyleyse, 1 Arka Kapak, Haziran 2017. DÜŞÜNEN ŞEHİR | Dosya | Sûreti ile Sîreti Arasında Akif Emre ‘haysiyet’ bir kişi için kullanıldığında, o kişiyi insan kılan EK en temel niteliğine, özellikle düşünme ve konuşma yetisini Ehl-i Dikkat Hakikatli Bir Adam: Akif Emre1 birlikte içeren nutk özelliğine, kısaca insanlığına atıf yapar. En zor şeydir bir insanın kapladığı yeri hakkı-ile tutması... Bu anlatılanlar ışığında haysiyetli olmak, insan-olmak; daha Her dâim hak-ile olması... Akif Emre, şehâdet ederim ki, ayrıntılı olarak insan olmayı mümkün kılan en temel niteliğe kapladığı yeri hakkı ile tutan, her dâim hak-ile olan hakikî göre davranmak demektir; ancak buradaki vurgunun yönü, bir dervişti. “Huzûr, her dâim O’nun huzûrunda hâzır olma dikkat edilirse, tıpkı sûret ile surat arasındaki ilişkide bilincidir; çünkü ancak hâzır olanlar huzûr bulurlar.” cümolduğu gibi, kişinin insan olmaklığını günlük yaşamında lemi çok beğendiğini söylemişti bir gün ve eklemişti: “Ben eylemlerinde göstermesi, yansıtması, tecessüm ettirmesi, buna ‘ölümü yaşamak” diyorum.” ‘Ölümü yaşamak’ yani somut bir biçimde temsil etmesidir. İşte ancak bu şartladır ‘dâim dikkat’... Onun için kendisini ‘ehl-i dikkat’ olarak ki, sûret, sîrete dönüşür, dönüşebilir. adlandırmıştım. ‘Dikkat’ sözcüğünün köküne ‘dikkat’ ediİnsanlığımızı yani sûretimizi yüzümüzde izhâr etmek yani lirse, “inceltme, ince eleyip sık dokuma, ayrıntılı olma, kılı surat ile eylemlerimizde temsil etmek yani haysiyet, oldukça kırk yarma” gibi anlamları olduğu görülür; ayrıca “dakîka’ zor ve yorucudur; çünkü ömür denilen süreçte bu izhâr ve sözcüğünde olduğu gibi ânın derin bir idraki olduğu da temsîl bir kerelik değildir, tersine süreklilik talep eder. Bu hissedilebilir. Tüm denilenler basit anlamıyla bir iş yaparken nedenle, ciddiyet, dâim dikkat ve çok tehlikeli olan tutarlılık gösterilen hassasiyetlerle ilgili değil; tersine yaşarken, ifrât isterler. Tutarlık sözcüğünü tehlikeli olarak adlandırdım ve tefrîte düşmeksizin, yola ilişkin bilinçli bir yordamın eşliçünkü zihnî-aklî yani fikirlerdeki tutarlılık ile eylemlerdeki ğinde yürümek demek... Bir kedinin avı karşısındaki gergin tutarlılık oldukça iki farklı tutuma işaret ederler. Fikirler- yakaza hâli; en son sınırına dayanmış yay gibi; en küçük bir deki tutarlılık düşünce için beklenen, olumlu bir hâl iken, eylemlerdeki tutarlılık kişiyi Bir kedinin avı karşısındaki gergin yakaza hâli; en son sınırına dayanoldukça gerer; günlük yaşamdaki binlerce farklı değişken mış yay gibi; en küçük bir ânı bile fevt etmemek için... Kısaca şuûr... Bu dikkate alındığında ise yorar. nedenledir ki, her zaman yorgun bir hâli vardı. Dalgınlığının nedeniydi Nitekim, bir müzakeremizde dalgıçlığı... Yaşadığı zamanın şâhidi olmak kolay değildir; bunun için Akif Emre, bir olay hakkındaki tüm ânları sürekli taramak; deyiş yerindeyse bir râsıd gibi sınırsız bir yaklaşımına yönelik bir öz-eleşmekândaki olgu ve olayların her hareketini gözlemleyip anlamlı cümletiride bulunduktan sonra şöyle lere dönüştürmek ve sonra da geleceği ön-görecek şekilde yorumlamak demişti: “Keşke bu kadar köşeli gerekir. Tüm bunları yaparken de hak-ile olmak, hakikat-ile yürümek; olmasaydım; bu beni yoruyor..!” Ciddiyet, dikkat ve tutarlılık ile şahsî menfaati için yan-yollara sapmamak... bunların yarattığı gerginlik ve yorgunluk ise insanda bir öfke üretir. Bu öfkenin kaynağı, ânı bile fevt etmemek için... Kısaca şuûr... Bu nedenledir ki, görüldüğü üzere günlük olgu ve olaylar ile psikolojik sâikler her zaman yorgun bir hâli vardı. Dalgınlığının nedeniydi değildir ve başkalarından daha çok kişinin kendine yöneliktir. dalgıçlığı... Yaşadığı zamanın şâhidi olmak kolay değildir; Akif Emre’de, yakın çevresindeki kişilerin özellikle inanç bunun için tüm ânları sürekli taramak; deyiş yerindeyse ve fikirleri ile eylemleri arasında gördüğü tutarsızlıklar bir râsıd gibi sınırsız bir mekândaki olgu ve olayların her karşında hâsıl olan öfkenin temel nedeni, kanımca budur. hareketini gözlemleyip anlamlı cümlelere dönüştürmek ve Ancak tekrarda fayda var: Bu öfke karşısındakilerden daha sonra da geleceği ön-görecek şekilde yorumlamak gerekir. çok kendine yöneliktir; bu nedenle saldırmayı ve bağırmayı Tüm bunları yaparken de hak-ile olmak, hakikat-ile yürümek; değil, geri-çekilmeyi ve dahi gittikçe münzevileşmeyi getirir. şahsî menfaati için yan-yollara sapmamak... Ve Âmen-tu’suÖyle de olmuştur! Kendi içine çekilmek, hicret etmek, bedeli nun bedelini ödemeyi göze almak.. Akif Emre, istikâmeti ağır olmakla birlikte diğer hasletlerle birleştiğinde, kişinin muhkem, hakikatli bir şâhiddi; çağının, zamanının, ânının kendine zâtî/öz saygısını besler; çevresi için de saygın kılar. şâhidi... Âmen-tu’sunun bedelini ödemeyi göze almıştı; ödedi İşte, sûretin sîrete dönüşmesi yani başkaları için örnek-yol de... Ben de öyle olduğuna şehâdet ediyorum... Kendisine hâlini alması, en nihayetinde kişinin saygın bir temsilde rahmet, sevenlerine sabır diliyorum...  sürekli temessül edilebilmesi ile mümkündür. 107