Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Tarsusta Âyanlık: Toroğulları'nın Doğuşu ve Yükselişi / Ayanship in Tarsus: The Emergence and Rise of the Tor-sons

2024, Çukurova Araştırmaları

Tor-sons, the research subject, was a typical Ottoman notable family. Their homeland was the village of Evciler in the Ulaş township of Tarsus. It is unclear why the family was given such a root/surname. However, they were probably from the Turkish tribes that pioneered the Turkification of Çukurova. According to available archival sources, we can start the family's history from the 1690s. In the Ottoman Empire, this duty meant, in a way, being the "deputy of the governor". Therefore, we can think that this family has administrative experience, probably dating back to earlier times. Relations between the Torsons and the Kurdish and Arab tribes in Çukurova were generally friendly. Their story was up and down. Many complaint papers have reached the state headquarters about them with different charges. In the 1720s, it was reported that they opposed the nomadic register and also tried to prevent tax collection by mukataa tax farmer (mültezim) in Tarsus. In a way, Tor-sons also got involved in the fight between the Silifkeli notable dynasties Gölgeli-sons and Sarı Nebi-sons. Two members of the family were executed in 1739 on charges of murder and extortion. The last powerful leader of the dynasty was Tor-son Hacı Ali Bey. He was probably Tarsus's most powerful local leader for nearly a quarter of a century from the 1760s. In our article, the emergence and rise of this notable family is described. The primary sources of the research are the archival documents and records of the period. Contemporary sources on the subject are quite limited. The expected benefit from this research is local contribution to the phenomenon of notables, which is an interesting group of Ottoman social history.

ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI Cilt 10, Sayı 1 Toplam Sayı: 21 Bahar 2024 Volume 10, Issue 1 Total Number: 21 Spring 2024 E-ISSN: 2458-7559 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI İmtiyaz Sahibi/ Owner (Çukurova Araştırmaları Dergisi Adına) / (On the behalf of Journal of Çukurova Researches) Doç. Dr. Ömer Tuğrul KARA Editör/ Editor Doç. Dr. Ömer Tuğrul KARA Editör Yardımcıları / Co-Editors Doç. Dr. Yusuf GÜNAYDIN Doç. Dr. M. Fatih SANSAR Alan Editörleri/ Area Editors Arkeoloji/ Archeology Coğrafya/ Geography Doç. Dr. K. Serdar GİRGİNER Çukurova University Doç. Dr. Akın EFENDİOĞLU Çukurova University Prof. Dr. Sadık Erol ER Çukurova University Dr. Ufuk KARAKUŞ Eğitim Bilimleri / Educational Sciences Felsefe/ Philosophy Halk Bilimi ve Halk Edebiyatı/ Folklore and Folk Literature Gazi University Doç. Dr. Ali DOĞANER İlahiyat/ Theology Osmaniye Korkut Ata University Prof. Dr. İsmail ŞIK Çukurova University Doç. Dr. Murat KALFA Kamu Yönetimi/ Public Administration Gazi University Adana Alparslan Türkeş Science and Technology University Mimarlık, Mimarlık Tarihi/ Architectural, Architectural History Doç. Dr. Yelda DURGUN ŞAHİN Sanat Tarihi/ Art History Prof. Dr. Mustafa ÇAPAR Çukurova University Sosyal Bilgiler Eğitimi/ Social Studies Education Doç. Dr. Abdullah BALCIOĞULLARI Çukurova University Sınıf Eğitimi/ Classroom Education Siyaset/ Politics Dr. Öğr. Üyesi Serkan DÜZGÜN Sosyoloji/ Sociology Prof. Dr. Cahit ASLAN Çukurova University Su Ürünleri Politikaları ve İstihdamı/ Fisheries Policies and Employment Doç. Dr. İbrahim DEMİRKALE Çukurova University Tarih/ History Turizm/ Tourism Doç. Dr. M. Fazıl HİMMETOĞLU Türkçe Eğitimi/ Turkish Education Doç. Dr. Sedat EROL Doç. Dr. Abdullah AYDIN Prof. Dr. İbrahim GİRİTLİOĞLU Gazi University Niğde Halisdemir University Osmaniye Korkut Ata University Gaziantep University Adıyaman University Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi/ Turkish Language and Literature Education Prof. Dr. M. Abdullah ASLAN Erzincan University Yeni Türk Edebiyatı/ New Turkish Literature Dr. Öğr. Üyesi Funda BULUT Kastamonu University Yeni Türk Dili/ New Turkish Language Dr. Muzaffer BULUT (muzafferuzun@ktu.edu.tr) Yayın Kurulu/ Publishing Team Dr. Öğr. Üyesi Abdurrahman KİLİMCİ Prof. Dr. Bülent ÖZKAN Doç. Dr. Ebru GÜHER Prof. Dr. Emin ÇELEBİ Prof. Dr. Dr. Mustafa DURMUŞ Dr. Hanna ROG Dr. Maheer M. Abdulkareem ALABASSİ E-ISSN: 2458-7559 Karadeniz Technical University Çukurova University Mersin University Osmaniye Korkut Ata University İnönü University Hacettepe University Tavriya University Diyala University ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI Çukurova Araştırmaları; sosyal bilimlerle ilgili araştırmaların yer aldığı, altı ayda bir yayınlanan hakemli bir dergidir. Çukurova Araştırmaları dergisinde yayınlanan tüm yazıların dil, bilim ve hukuki açıdan bütün sorumluluğu yazarlarına, yayın hakları www.cukar.org’a aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın kısmen veya tamamen herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamamakta serbesttir. Dergiye gönderilen yazılar iade edilemez. Yazışma Adresi: Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı, Balcalı Mah. Sarıçam/Adana. Çukurova Research; is a peer-reviewed journal published every six months, which includes research on social sciences. All the responsibility of all the articles published in the journal of Çukurova Research regarding language, science, and legal belongs to the authors, and the publication rights belong to www.cukar.org. It may not be reproduced, partially or wholly, in any way, without the written permission of the publisher. The editorial board is free to decide to publish or unpublish the articles submitted to the journal. Manuscripts sent to the journal cannot be returned. Correspondence Address: Çukurova University, Faculty of Education, Department of Turkish Education, Balcalı Mah. Saricam/ Adana. Derginin Tarandığı Dizinler/ Indexing Makalelerin Tarandığı İntihal Programı/ Plagiarism Detection Software E-ISSN: 2458-7559 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI Cilt 10, Sayı 1 Toplam Sayı: 21 Bahar 2024 Volume 10, Issue 1 Total Number: 21 Spring 2024 İÇİNDEKİLER / CONTENTS -ARAŞTIRMA MAKALESİ/RESEARCH ARTICLEEnsar KÖSE TARSUS’TA ÂYANLIK: TOROĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ AYANSHIP IN TARSUS: THE EMERGENCE AND RISE OF THE TOR-SONS [1-18] -ARAŞTIRMA MAKALESİ/RESEARCH ARTICLEAhmet USANMAZ NE EĞİTİMDE NE İSTİHDAMDA OLAN (NEET) GENÇLİK ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME NE EĞİTİMDE NE İSTİHDAMDA OLAN (NEET) GENÇLİK ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME [19-37] E-ISSN: 2458-7559 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI E-ISSN: 2458-7559 Araştırma Makalesi/Research Article DOI Number: http://dx.doi.org/10.29228/cukar.72217 Köse, E. (2024). Tarsus’ta âyanlık: Torunoğulları’nın doğuşu ve yükselişi. Çukurova Araştırmaları, 10(1), 1-18. CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024, s. 1-18 TARSUS’TA ÂYANLIK: TOROĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ Ensar KÖSE 12 Öz Bu makaleye konu ettiğimiz Toroğulları, tipik bir âyan ailesidir. Onların anayurdu, Tarsus’un Ulaş nahiyesine bağlı Evciler köyüdür. Aileye niçin böyle bir “soy” adı verildiği hususu açık değildir. Bununla birlikte, Çukurova’nın Türkleşmesi sürecine öncülük eden Türk boylarından olmaları kuvvetle muhtemeldir. Mevcut arşiv kaynaklarına göre ailenin tarihinin köklerini, 1690’lara kadar takip edebiliyoruz. Ailenin kurucu atalarından olan Toroğlu Mehmed, 1697 tarihinde Tarsus Mütesellimliği görevindedir. Osmanlı Devleti’nde bir bakıma “vali vekilliği” anlamına gelen mütesellimlik görevini ifa ettiğine göre aile mensuplarının, muhtemelen daha eskilere dayanan idarî tecrübeleri olmalıdır. Toroğulları, Çukurova’daki Kürd ve Arap aşiretleriyle genel olarak iyi münasebetleriyle dikkat çekmektedir. “Âyanlar Çağı”’nın diğer taşra seçkinleri gibi bunların hayat hikâyesi de inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Merkeze, haklarında değişik suçlamalarla birçok şikâyet kâğıdı ulaşmıştır. 1702’de sancaktaki ehl-i örf zümresiyle ittifak yaparak, halk üzerinde baskı kurdukları rapor edilmiştir. 1720’lerde ise yörük tahririne karşı çıktıkları, ayrıca Tarsus’taki mukātaa mültezimlerinin vergi tahsiline muhalefet ettikleri bildirilmiştir. Silifkeli âyan hanedanları Gölgelioğulları ile Sarı Nebioğulları arasındaki kavgaya bir şekilde müdahil olmuşlardır. Aileden iki kişi 1739’da cinayet ve mal gasbı suçlamasıyla idam edilmiştir. Tarsus’taki diğer nüfuzlu ailelerle aralarındaki rekabet, 1740’lardan itibaren kızışmıştır. Yine 1740’ta İçelli Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’in, Tarsus Mukātaası’nı iltizamla alması, bu iki derebeyi hanedanını karşı karşıya getirmiştir. Bu hengâmede Toroğlu Tosun Mehmed de idamdan kurtulamamıştır. Araştırmamızın zaman sınırı içinde yaşamış, ailenin son güçlü lideri, Toroğlu Hacı Ali Bey’dir. O, 1760’lardan itibaren yaklaşık çeyrek asır boyunca, Tarsus’ta güçlü bir mahallî lider olarak adından söz ettirecektir. İşte makalede, bu âyan ailesinin ortaya çıkışı ve yükselişi anlatılmaktadır. Araştırmamızın temel kaynakları, dönemin arşiv belgeleri ve kayıtlarıdır. Konuya dair ikincil kaynaklar ise oldukça sınırlıdır. Araştırmadan beklenen yarar, Osmanlı toplumsal tarihinin ilginç bir zümresi olan âyanlık olgusuna, mahallî düzeyde katkı sağlamaktan ibarettir. Anahtar Kelimeler: Âyanlık, Osmanlı Devleti, Tarsus Sancağı, Toroğulları. 2020 TR Dizin Dergi Değerlendirme Kriterleri"nin 8. maddesinde belirtilen araştırma ve yayın etiğine uyulmuştur. Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Sosyal Bilgiler Eğitimi, ensarkose@gmail.com, https://orcid.org/0000-0003-2754-0982 1 2 Received/Geliş: 01.09.2023 Article Info/ Makale Bilgisi Published/Yayın: 25.03.2024 Accepted/Kabul: 04.02.2024 2 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ AYANSHIP IN TARSUS: THE EMERGENCE AND RISE OF THE TORSONS Abstract Tor-sons, the research subject, was a typical Ottoman notable family. Their homeland was the village of Evciler in the Ulaş township of Tarsus. It is unclear why the family was given such a root/surname. However, they were probably from the Turkish tribes that pioneered the Turkification of Çukurova. According to available archival sources, we can start the family's history from the 1690s. In the Ottoman Empire, this duty meant, in a way, being the "deputy of the governor". Therefore, we can think that this family has administrative experience, probably dating back to earlier times. Relations between the Torsons and the Kurdish and Arab tribes in Çukurova were generally friendly. Their story was up and down. Many complaint papers have reached the state headquarters about them with different charges. In the 1720s, it was reported that they opposed the nomadic register and also tried to prevent tax collection by mukataa tax farmer (mültezim) in Tarsus. In a way, Tor-sons also got involved in the fight between the Silifkeli notable dynasties Gölgeli-sons and Sarı Nebi-sons. Two members of the family were executed in 1739 on charges of murder and extortion. The last powerful leader of the dynasty was Tor-son Hacı Ali Bey. He was probably Tarsus's most powerful local leader for nearly a quarter of a century from the 1760s. In our article, the emergence and rise of this notable family is described. The primary sources of the research are the archival documents and records of the period. Contemporary sources on the subject are quite limited. The expected benefit from this research is local contribution to the phenomenon of notables, which is an interesting group of Ottoman social history. Keywords: Ayanship, Ottoman Empire, Tarsus Sanjak, Tor-sons. GİRİŞ 1693 baharında Tarsus Nâibi Bâyezid’in, merkeze gönderdiği mektupta zikrettiği isimler arasında, “Ulaş nahiyesinden Toroğlu Hasan” da vardı. Ulaş, Gökçeli ve Elvanlı nahiyelerinden birkaç kişi daha suçlanmıştı. Rakka’ya iskânları emredilen Akbaş Ekradı (Kürtleri) aşiretlerin, Tarsus’un nüfuzlu derebeyleri tarafından korunduğu rapor edilmişti. Batıda uzun savaşlar sürmekteydi. Şahin Mehmed Paşa, Anadolu’dan asker toplamaya çabalarken, aşiretlerin iskanı İçel ve Tarsus sancaklarına mutasarrıf olan Süleyman Paşa’ya havale edilmişti (A.DVNS.MHM.d, nr. 104, s. 251, hkm. 1159, Mayıs 1693). Görebildiğimiz kadarıyla, “Toroğlu” adının geçtiği en eski tarihli kayıt buydu. Burada fark edileceği üzere, Toroğulları’nın “baba ocağı” diyebileceğimiz asıl yurtları, Tarsus sancağına bağlı Ulaş nahiyesi/kazası idi. Daha sonra başka arşiv kayıtlarından, bunların anayurtlarının, Ulaş’a bağlı Evciler köyü olduğunu öğreniyoruz (A.DVNS.MHM.d, nr. 111, s. 417, hkm. 1425). Toroğulları gibi mahallî liderlerin boy göstererek, yıldan yıla daha fazla görünür olmaları tesadüfi değildi. Zira konjonktür müsaitti: 1683’teki II. Viyana kuşatması sonrasında birkaç cephede başlayan uzun savaşlar, taşra vilayetlerinden asker talebini zaruri hale getirmişti. Ayrıca hazinenin nakit ihtiyacı sürekli artıyor, buna pratik bir çözüm olarak 1695’ten itibaren mâlikâne sistemine geçiliyordu. Sancakbeylerinin sefer görevinde bulunmaları nedeniyle eyalet ve sancaklarda idarenin, büyük ölçüde mütesellimler eline geçmesi de taşra elitlerinin idarede söz sahibi olmalarına fırsat kapısı aralamıştı. Böylece asker toplama ve sevkinde görev almaları (askerî/insanî), mâlikâne ve mukātaa sahipliği (iktisadî) ve mütesellimlik uygulaması (idarî), her ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 3 halükârda âyan ve eşraf denilen taşra elitlerinin yükselişine hizmet edecekti.3 Anadolu ve Rumeli’deki birçok âyan hanedanı gibi, Tarsuslu Toroğulları’nın ortaya çıkışı ve yükselişi de böylesi bir konjonktürde ve 17. yüzyılın sonlarından itibaren başlamış gibi görünmektedir. Aileye niçin böyle bir “ön/soy” adın verildiği hususunda kesin bir yargıya varmak güçtür. Ancak şu husus kesindir ki bu ad, on yıllar boyunca aile mensuplarının adeta alamet-i fârikası olmuştur. Öyle ki birçok arşiv kaydında ve belgelerde, yazışmaya konu kişinin adı zikredilmeyip, sadece Toroğlu denmekle yetinildiği görülmektedir.4 İsimlendirmeye dair iki ihtimal hatıra gelmektedir. Bunlardan ilki, “tor” sıfatının etimolojik kullanımı; diğeri ise, Tarsus ve çevresinin Türkleşmesi sürecinde karşımıza çıkan Tur Beğlü/Beyli cemaatiyle alakalıdır. Aile mensuplarını niteleyen “tor” (‫ )ر طٯ‬terimi, sıfat olarak birkaç farklı anlama gelmektedir. Sözlüklerde “toy, acemi, tecrübesiz; eğitilmemiş, yabânî; olgunlaşmamış, ham; görgüsüz” manaları verilmektedir. Ayrıca eski Türkçede, “tuzak, ağ” manasına gelen “tör” kelimesinden türetilmiş bir halk ağzı olduğuna da işaret edilmektedir.5 Aynı kelimenin, “tur” şeklinde okunması da mümkündür. Bu şekilde kullanım, yaygın olarak Ali adıyla birleşik isim (Tur Ali ya da Turali/Durali) oluşturmaktadır.6 Bölgedeki yer ve şahıs adlarına mantıklı bir izahat getirebilmek için, her şeyden önce buraların Türkleşmesi sürecine ufak bir paragraf açmamız gerekir. Doğu Akdeniz sahilinde kadim bir yerleşim merkezi olan Tarsus, tarih boyunda birçok uygarlığın tesirinde kalmıştır. Bölgenin İslâmlaşması 637’de Halife Hz. Ömer devrinde başlamıştır. Takip eden Emevî ve Abbasî dönemlerinde buralar, yüzyıllar boyunca Arap-Bizans mücadelelerine sahne olmuştur. Abbasîler tarafından bölgenin fethinde Türk kumandanların görevlendirilmesi, 9. yüzyılın sonlarından itibaren Çukurova’nın Türkleşmesi olgusunu da başlatmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1082’de Tarsus’u fethettiyse de Haçlıların gelmesiyle elinde tutamamıştır. 1360’da ise şehir Memlüklerin hâkimiyetine girmiştir. Daha sonra Çukurova’da Ramazanoğulları Beyliği dönemi başlamış; hihayet Yavuz Sultan Selim zamanında 1517’de bölge tam olarak Osmanlı Devleti sınırlarına katılmıştır (Bilgili, 2001, s. 19 vd.; Bilgili, 2011, s. 111-112). Daha Memlükler zamanından itibaren bölgenin fethine, Üçoklar ve Bozoklar’a mensup Oğuz Türk boyları öncülük etmiştir. Bunlar daha sonra, Tarsus (Varsak/Farsak) Türkmenleri diye adlandırılmıştır. Tarsus ve çevresinde, şu dokuz Türkmen boyunun nüfuzu oldukça güçlüydü: Kusun/Kosun, Ulaş, Kuştemür, Esenli, Elvanlı, Gökçeli, Orhan Beyli, Ozan ve Gurbet. Bunlar, birçok alt cemaat ve obadan müteşekkil boylardı. Osmanlı Devleti, yörede nüfuz sahibi boy beylerini, timar sistemine dâhil ederek ödüllendirmiştir Tarsus ve çevresindeki birçok idarî bölge ve Osmanlı toplumsal tarihinin ilginç bir sosyolojik olgusu olan âyanlık hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Âyan ailelerinin ne zaman ve nasıl ortaya çıktıkları, zamanla birer hanedana dönüştükleri, merkezî idareyle olan münasebetleri, zenginlik kaynakları gibi birçok husus, söz konusu araştırmalarda uzun uzadıya tartışılmıştır. Konu hakkında genel olarak şu çalışmalara referans verebiliriz: Özkaya, 1994; Köse, 2021, s. 97. Tarsus’a komşu İçel âyanları hakkında: Köse, 2013. 4 Toroğlu kullanımına örnekler: BOA, A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 32; A.DVNS.MHM.d, rn. 164, s. 343-344, hkm. 1378. 5 Bkz: Kubbealtı Lugatı (lügatim.com/s/Tor). Bu manalarıyla “tor” kelimesi, Karacaoğlan şiirlerinde de geçmektedir: Güzel senin türlü türlü derdin var / Hoşça sallan karşındaki tor değil. Karac’oğlan der ki girdin düşüme / Tor balaban oynatırdım kuşuma. Yörük-Türkmen aşiretleri hakkındaki folklorik incelemeleriyle bilinen Ali Rıza Yalgın, Maraş Göksun’a bağlı İğdebeli köyünde yılkı atlarının çobanlar tarafından yakalanarak terbiyesini anlattığı yazısında, yılkılar için “tor taylar/atlar” nitelemesini yapar. Bkz: “Yılkıda Tor Taylar ve Atlar Nasıl Tutulur”, Halk Bilgisi Haberleri, Yıl: 10, Sayı: 114 (Nisan 1941), s. 129-132. 6 Tarsus taraflarından gelen Melleş Arapları’nın İçel sancağı sahillerinde güvenliği zaafa uğrattığı 1585 tarihinde, Karataş kazası Gürgüs (günümüzde Kızkalesi) köyünden bir Tur Ali (‫ )على ر طٯ‬karşımıza çıkmaktadır. Tur Ali, sancaktaki sipahi ve sancakbeyi kethüdasıyla bazı sorunlar yaşamıştı Bkz: BOA, A.DVNS.MHM.d, nr. 58, s. 35, hkm. 102 (28 Nisan 1585). 3 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 4 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ yerleşim birimi, bu Türkmen cemaatlerinden isim almıştır (Bilgili, 2001, s. 157 vd.). İşte bunlardan birisi de Tur Beğlü cemaatidir. Tur Beğlüler, 16. yüzyıl tahrirlerinde Tarsus’taki Türkmen cemaatleri arasında kaydedilmiştir. Kaplancı taifesiyle birleştiklerinden, Kaplancı ismiyle de anılmışlardır. Önceleri Yalamak mezraasında yaşamakta ve arpa, buğday, pamuk ve harnup üretimi yapmaktaydılar. 1526’da Tatugan’da arpa, buğday, darı, ceviz ve bağ mahsulleriyle arılarının olduğu kayıtlıdır. 1543’ten itibaren Depe Kilise, Yalamak, Tatugan, Zeytun Depesi, Kuz Pınarı, Gündere, Kemteran ve Kavak Alanı adlı yerlerde ziraat ve hayvan mahsulleri kayda geçmiştir. Bunların haricinde, Sarlu boyuna mensup Tur Ulular (Alilü) adlı bir cemaatin daha bulunduğunu; İbrişim mezraasında kışladıklarını, Kızılca köyünde ise bunların tarım mahsulü olduğunu ilave edelim (Bilgili, 2001, s. 166, 261-262). Hülasa, araştırmamıza konu olan aileye niçin Toroğulları dendiği hususunda kesin bir yargıya varmak güçtür. Burada aktardıklarımız, sadece aklımıza gelen ihtimallerden ibarettir. Ailenin kökatalarına bir sıfat olarak “tor” denmiş olabileceği gibi; daha kuvvetli bir ihtimal olarak bunların soyunun, Tarsus Türkmenlerinden Tur Beyli cemaatine dayanması da olasıdır. Toroğulları, Osmanlı son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ön plana çıkmıştır. Aileden Toroğlu Mithat, Millî Mücadele’de Tarsus Grubu’nun Bozkurt Müfrezesi Kumandanı ihtiyat subayı olarak görev almıştır. 16-17 Ağustos 1920 gecesi ve ertesi günü, Yakaköy ve Ziyarettepe ile Tarsus’un güneyindeki Menteş köyünde cereyan eden ve “Küçük Ziyarettepe Savaşı” olarak anılan çarpışmaları, Mithat Toroğlu hatıratında anlatmıştır (Şalvuz, 2002, s. 70).7 Daha sonra Mersin Belediye Başkanlığı görevinde de bulunacaktır. Toroğulları, Tarsus’la alakalı akademik ve popüler tarih araştırmalarında göz ardı edilmiş gibi gözükmektedir. Öyle ki Tarsus’un Osmanlılar zamanındaki tanınmış ailelerini konu alan bir kitapta, bu vasıftaki aileler arasında Müftüzâdeler, Tarsusîzâdeler, Naimzâdeler, Mısrîzâdeler ve diğer birkaç aile sıralanırken, Toroğulları’na yer verilmemiştir (Efe - Ürkmez, 2016, s. 155). Tarsus’ta âyanlık olgusu ise henüz kapsamlı bir akademik çalışmaya konu edilmemiştir.8 Bununla birlikte, Toroğlulları’ndan Hacı Ali Bey hakkında, yakın tarihlerde neşredilmiş bir araştırmanın, bu konuda öncü mahiyette olduğunu ifade etmeliyiz (Çelik, 2023, s. 173-189). I. Öncüler 17. yüzyılın sonlarındaki genel ahval, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Osmanlı toplumu içinde maddi servet ve toplumsal nüfuz sağlamak isteyen taşra seçkinleri (âyan/eşraf) için müsait ortam sunmuştu. Bu iklimde, dönemin arşiv kayıtlarında, Tarsuslu Toroğulları ailesinden bazı kişilerin adlarına, yıldan yılda daha fazla rastlanmaya başlar. Bunlardan ilk ikisi Toroğlu Hasan ve Mehmed’dir. Toroğlu Hasan ve Mehmed. Toroğlu Hasan’ın adı, Anadolu’dan asker ihracına memur Şahin Mehmed Paşa’ya hitaben yazılan Mayıs 1693 tarihli bir hükümde geçmektedir. Tarsus Nâibi Bâyezid’in mektubundan naklen yazıldığına göre, İçel ve Tarsus sancaklarına mutasarrıf Süleyman, Rakka’ya iskânı emredilen aşiretleri sürmek niyetiyle Elvanlı kazasına vardığında, iskâna tâbi Akbaş Kürdleri’nin, yörenin ileri gelenleri tarafından korunduğunu görmüştü. Zımnen suçlananlar arasında Ulaş nahiyesinden Toroğlu Hasan, Sarıoğlu ve Erdoğduoğlu; Gökçeli 7 Mithat Toroğlu, Kurtuluş Savaşı hatıralarını Kuvayi Milliye dergisinde neşretmiştir: Toroğlu, 1966, s. 14 vd.; Ayrıca bkz. Yıldırım, Tarihsiz, s. 110. 8 Tarsus Kent Sempozyumu’nda sunulan bir tebliğde, Osmanlı arşivindeki 1825 tarihli bir belgeye istinaden, Adana ve Tarsus âyanı olarak zikredilen Mehmed Ağa’ya silahşorluk rütbesinin tevcihine işaret edilmiştir. Bkz: Erim, Tarihsiz, s. 77. ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 5 nahiyesinden Hızır, Molla Veli, Süleyman Beyoğlu Yusuf, Mehmed, Ekradoğlu Mehmed ve Şahinlioğlu; Elvanlı nahiyesinden Hacı Hasanoğlu İbrahim ve kardeşi Mirza ile Mezidoğlu Osman, Korucuoğlu Mehmed ve Elvanlı Süleyman’ın adları sayılmıştır. Bunlar, şakileri ele geçirip on güne kadar teslim sözü vermişler, bunun üzerine hüccet-i şer‘iyye alınmıştır. Fakat taahhütlerini yerine getirmeyecekler, bu arada sayıları binden fazla olduğu belirtilen tüfekli atlı ve yaya eşkıya grubu, önce Tarsus taraflarında toplanıp, daha sonra çevreye dağılacaktır (A.DVNS.MHM.d, nr. 104, s. 251, hkm. 1159, Mayıs 1693). Bu tarihlerde aileden, arşiv kaynaklarında boy gösteren bir diğeri Toroğlu Mehmed’dir. Onun, Tarsus’ta mütesellimlik (bir bakıma mutasarrıf/vali vekili) vazifesi yaptığı da anlaşılmaktadır. Bu görevde iken onun, Kıbrıs’ta Magosa Kalesi’nde hapsi için ferman çıkmıştır. Hakkındaki suçlamanın niteliği ise açık değildir. Fakat o emre itaat etmemiştir. Bunun üzerine Kasım 1697’de Tarsus Kadısı’na, kale dizdarının yanı sıra Musa Bey ve Mustafa Ağa adlı kişilere hitaben yazılan ve bir dergâh-ı âlî çavuşuyla gönderilen hükümde, Mütesellim Mehmed’in her nerede bulunursa yakalanarak cezasının infazı emredilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 110, s. 438, hkm. 2177). Bu kayıtta, Mütesellim Mehmed’in Toroğulları’ndan olduğuna dair bir işaret yoksa da sonraki bazı yazışmalar durumu açıklığa kavuşturmaktadır. 1699 ve 1700 senelerine ait arşiv kayıtlarında Toroğlu Mehmed, Tarsus’taki zeâmetlere müdahale ve yöredeki Kürd/Arap aşiretlerinden bazılarını himâye etmekle suçlanmıştır. Nisan 1699’da Dergâh-ı muallâ çavuşlarından Hasan Çavuş, Tarsus sancağındaki bazı kişilerden şikâyetçi olmuştur. Ulaş nahiyesine bağlı bazı köylerin zeâmet mahsulü ve vergileri ahali zimmetinde kalmıştır. Zaim Hasan Çavuş bunları istediğinde, Ulaş sakinlerinden Ahmed, Toroğlu Mehmed, Ömer Beşeoğlu Ali ve Veli ile Müderris Mehmed adlı kimseler ahaliyi tahrik ederek, Çavuş’un üzerine saldırmışlardır. Yazıldığına göre 3 bin tüfekli adamla evini basarak tehdit etmişler ve tahsilata mâni olmuşlardır (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 31, s. 14). Benzer şikâyetler, 18. yüzyılın başlarında da sürmüştür. Adana Kadısı Yusuf ve divan çavuşlarından Hasan Çavuş’tan alınan bilgilere istinaden yazılan Eylül 1700 tarihli mühimme kaydı bu minvaldedir. Bu kayıtta, Ulaş nahiyesine bağlı Elvanlı’dan Toroğlu Mehmed ve Ömer Beşeoğlu Ali’nin adlarına rastlıyoruz. Bunların kendi hallerinde olmadıkları, Rakka’ya iskânlarına ferman çıkan Arap (Araban) ve Kürd (Ekrad) taifesinden firari bazı eşkıyayı başlarına topladıkları; adı geçen Hasan Çavuş’un zeâmeti işlerine karıştıkları; türlü bahaneyle mallarını gasp ve bazılarının kadın ve çocuklarına “fiil-i şenîa” kastıyla evlerini bastıkları gibi suçlamalar dile getirilmiştir. Bunun üzerine Toroğlu Mehmed ve diğerinin, Magosa Kalesi’ne hapisleri için Eylül 1700’de ferman çıkmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 111, s. 417, hkm. 1425). Bu ferman gereğince Toroğlu Mehmed ve Ömer Beşeoğlu Ali, Magosa Kalesi’ne kapatılmışlardır. Ancak, hapiste kısa süre (yaklaşık iki ay) kaldıkları anlaşılmaktadır. Bunların aileleri, cezalarının affı için Tarsus Kadısı Şaban’dan, tavassutta bulunmasını rica etmişlerdir. Şaban Efendi’nin bu minvalde merkeze gönderdiği mektup üzerine, Toroğlu Mehmed ve diğerinin cezaları affedilmiş, bu hususta Ekim 1700 tarihinde Magosa Kalesi Dizdarı’na emir yazılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 111, s. 465, hkm. 1588). İki yıl sonrasında, Toroğlu Mehmed aleyhine bir şikâyet kaydı daha göze çarpmaktadır. Şikâyetçi, Mehmed adlı kişidir. Adana Beylerbeyi ve Ulaş Kadısı’na yazılan Kasım 1702 tarihli hükümde, Ulaş’tan Osman ve kazaya bağlı Karaevcili köyünden Toroğlu Mehmed’in, kendi hallerinde olmayıp, daima gerçeğe aykırı hususlar isnadıyla ahaliyi ehl-i örfe gammazlamayı adet haline getirdikleri ileri sürülmüştür (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 35, s. 557). Elbette bu nevi suçlamalara maruz kalanlar, sadece Toroğulları değildir. Aynı tarihlerde Gökçeli nahiyesinden Yanbaroğlu Mustafa’nın ise, sırtını âyandan Zorbaz Mustafa diye meşhur olan kişiye dayayıp, başına topladığı 30-40 kadar tüfekli adamla eşkıyâlık yaptığına dair şikâyet vardır (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 35, s. 568, Kasım 1702). ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 6 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ Toroğlu İsmail ve Ahmed Kardeşler. 18. yüzyılın başlarında, Toroğulları’ndan adlarına rastladığımız diğer ikisi İsmail ve Ahmed kardeşlerdir. İsmail’in varlığından, Ekim 1707’de Seyyid Mustafa adlı kişinin şikâyet arzuhâli vasıtasıyla haberdar oluyoruz. Yazılanlara bakılırsa Seyyid Mustafa’nın, Tarsus’ta yaylağa giderken “eşkıyâdan” Toroğlu İsmail, Karacaoğlu Sarı, Bozdoğanoğlu Mustafa ve yine Tarsus’a tabi Cabire köyünden Tercüman Ali, Abdi ve Kara Veli adlı kişilerce yolu kesilmiştir. Aralarında, gümüş eyer takımının (raht) da bulunduğu yüklü katırındaki eşyalar ve mallarının gasp edildiği gerekçesiyle haklaştırma istemiştir (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 48, s. 434, Ekim 1707). Takip eden yıllara ait arşiv kayıtlarında uzunca süre, Toroğulları’nın adına rastlanmaz. Tarsus’un batı komşusu İçel sancağının yerel hanedanları arasındaki rekâbetin kızıştığı tarihlerde, Toroğulları’nın, bunlarla irtibatlı herhangi bir faaliyetlerinin olup olmadığı meçhuldür. Fakat bir müddet sonra, yeni bazı bilgilerin akışıyla, kaynakların sessizliği bozulacaktır. Örneğin, Adana Beylerbeyi’ne yazılan 29 Ağustos 1721 tarihli malî ahkâm kaydından, Toroğulları hakkında bazı yeni bilgiler öğreniyoruz. Bu tarihte İçel’de yerli hanedandan Abdülmü’min Paşazâde Sunullah Paşa valilik, onun kadim hasmı Silifkeli Gölgelioğulları’ndan Osman Ağa ise Anadolu’daki yörükleri tahrir görevindedir. Tahrir ve mâl-ı mîrî (vergi) tahsili için Tarsus’a, kardeşi Ahmed’i göndermiştir. Ne var ki, Tarsus’ta isyan ve tuğyan halinde olduğu söylenen yörük taifesinden Evcili cemaati mensupları, tahrirden kaçmışlardır. Ulaş kazası Evciler köyünün, Toroğulları’nın asıl mekânları olduğunu aklımızda tutalım. Buralardaki Sarulur cemaati ise Kaşlıoğlu Mustafa Bey’in tasarrufundadır. Onun, cemaat mensuplarını ve bu cemaatlerin reisleri oldukları belirtilen Toroğlu Ahmed ve İsmail’i tahrik ettiği belirtilmektedir. Nihayet Toroğlu kardeşler, bu sırada yörede bulunan vergi tahsildarı Gölgelioğlu Ahmed’in olduğu köyü basıp, evlerinde mevcut mâl-ı mîrî ve sair eşyalarını gasp eylediklerini, yörük tahririne memur Gölgelioğlu Osman bir resmî yazı ve müfredat defteriyle merkeze bildirmiştir. Buna karşılık, yörük tahriri ve vergi tahsiline muhalefet eden Kaşlıoğlu Mustafa ile Toroğulları İsmail ve Ahmed’in, yakalanarak Adana Kalesi’ne kapatılmalarına karar verilmiştir. Ayrıca el koydukları nakit ve eşyanın mahkemece, defterde yazılı olduğu şekilde kendilerinden tamamen tahsil ve hak sahiplerine teslim edilinceye kadar bunların hapiste tutulmaları emredilmiştir (MAD.d, nr. 9908, s. 114, 29 Ağustos 1721). Osmanlı taşrasında sivrilme mücadelesi veren mahallî liderlerin, her şeyden önce maddi durumlarını güçlendirmeleri gerekiyordu. Bunun yolu da neredeyse tamamen, devletin iktisadî faaliyetlerine katılarak buradan alacakları paya bağlıydı. Kendi mülkleri olan büyük çiftlikler henüz oluşmamıştı. Ticaret yoluyla zenginleşme ise, geleneksel olarak yörük kültüründen gelen bu bölge insanın aşinası olduğu bir husus değildi. Nitekim Toroğulları’nın, ticarî uğraşlarına dair herhangi bir kayda rastlanmaz. Öte yandan, iktisadî/idarî vasıflar taşıyan mukātaa voyvodalığı ve mütesellimlik görevlerini elde edebilmek için mücadele verdikleri açıktır. Tarsus’taki başat mukātaa, Hassahâ-i Tarsus ve Tevâbii Mukātaası idi. 1725 tarihi itibariyle senelik 3.851 kuruş malı olup, sabık Başbakıkulu Ahmed ve Mehmed’in müştereken mâlikâne uhdelerindeydi (MAD.d, nr. 9915, s. 64, 18 Ekim 1725). Mâlikâneciler genellikle merkezde bulunur, mukātaayı ise fiilen bir voyvoda idare ederdi. İşte, taşra elitleri ve derebeyleri arasındaki kavga, tam da burada patlak veriyordu. Hicrî 1136 (1723-24 M.) tarihinde Tarsus Voyvodası olan Hacı Hüseyin, idarede karşılaştığı zorluklara ve Toroğulları’nın nâhoş işlerine dair Divân-ı Hümâyun’a bir arzuhâl sunmuştur. Yazdıklarına göre, hâlen Tarsus Mukātaası mütesellimi olarak mutat şekilde, o sene Tarsus kaza ve nahiyelerinden, ferman gereğince deve ve yük katırları satın alma ve devlete ait sair tahsili zorunlu olan gelirleri ahali üzerine tevzi etmiştir. Fakat Ulaş kazasında “eşirrâdan ve mütegallibeden” Toroğlu İsmail ve kardeşi Ahmed ile Arabacıoğlu Hüseyin ve bunlara uyan başkaları, tahsilata karşı çıkmışlardır (A.DVN, nr. 1082/102). Bu suçlamanın, Toroğulları için ne ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 7 gibi sonuçlar doğurduğunu bilemiyoruz. Arabacıoğlu Hüseyin’in ise, bu hengâmede katledildiği kesindir (MAD.d, nr. 9915, s. 294). Toroğlu İsmail ve Ahmed kardeşlerin 1724’ten sonraki faaliyetleri meçhuldür. 1734 yılına gelindiğinde Toroğulları’nın, bu defa bazı cinayet zanlılarını korumakla itham edildiklerini görüyoruz. Sadrâzam Çukadarlarından Abdurrahman Paşa-silahdarı diye meşhur olan Çukadar Mehmed’in, birtakım önemli işler için İstanbul’a giderken, Adana sancağında Şekerpınarı denilen mahalde, beş sekban eşkıyâsı tarafından yolu kesilmiştir. Haydutlar, Çukadar’ı öldürmüş ve eşyasını gasp etmişlerdir. Hadisenin merkezde duyulması üzerine Adana mütesellimine yazılan hükümde, bu gibi eşkıyâ gruplarının, saklandıkları dağlardan inerek aşiret ve köylüler arasına karıştıklarına, ayrıca bazı âyan tarafından himâye gördüklerine vurgu yapılması dikkat çekicidir. Aslen İçel sâkinlerinden olduğu söylenen katillerin, Tarsus taraflarına firarları tahmin edilmiştir. Onları himaye etmesi muhtemel kişiler arasında Tarsus’tan Toroğlu ve Hacı Hüseyin’in de adı zikredilmektedir. Ayrıca “âyân-ı Etrakdan” Perçemoğlu Musa, Dündarlı Topaloğlu, Bozdoğan cemaatinden Bol Ahmedoğlu, Tekeli yörüğü kethüdaları Mutafa ve Ahmed ile Tarsus’tan Köçekoğlu ve Yanbaroğlu ile başkaları sayılmıştır. Katillerin yakalanarak cezalarının verilmesi hususunda İçel Mutasarrıfı Vezir Mustafa Paşa ile Tarsus Voyvodası da görevlendirilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 140, s. 23-24, hkm. 66-68). Yakalanarak Adana Kalesi’ne hapsedilen katillerinden birinin ifadesinden, diğerlerine de ulaşılmıştır. Adana mütesellimine ve kadısına yazılan Temmuz 1734 tarihli hükümde, katillerden beşinin Perçemoğlu Davud’un, ikisininse Toroğlu’nun yanında saklandığı ifade edilmektedir. Tarsus Voyvodası ve Sis zabitleriyle ittifak halinde, Perçemoğlu Musa, kardeşi Ali ve amcaoğlu Mustafa yakalanarak Adana Kalesi’ne kapatılmıştır. Aynı şekilde Toroğlu’nun da ele geçirilerek hapsi emredilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 140, s. 102, hkm. 371). Bu hadisede suçlanan Toroğlu’nun asıl adı belirtilmemiştir. II. Nüfuz Mücadelesi ve İdamlar 18. yüzyılın ortalarına doğru yaklaşılırken, mahallî güç odakları arasındaki rekâbet ve çıkar çatışmasının arttığı görülmektedir. İçel, Tarsus ile komşu sancak ve kazalarda âyanlık kavgasında öne çıkmak isteyen aile reisleri, nüfuz kurabilmek için artık daha fazla risk almak zorundadırlar. Derebeyiler arasındaki kavganın sertleşmesi, kaçınılmaz şekilde, birçoğunun hayatının doğal olmayan biçimde (idam, katl) sonlanmasını beraberinde getirecektir. Toroğulları da bu fasit döngüden kurtulamayacaklardır. Bu yıllarda aileden, kaynaklarda adına sıkça rastladığımız kişi Toroğlu Mehmed’dir. Toroğlu Tosun Mehmed. İçel âyanlarından Silifkeli Gölgelioğulları ile Sarı Nebioğulları arasındaki rekâbet, zamanla komşu Tarsus sancağına yansımış ve 1738’de Toroğulları da işe karışmıştır. Sarı Nebioğulları’ndan Halil ve amcası İbrahim ile Karataş kazasının ileri gelenlerinden Halim 150 kadar adamla, Gökbelen Yaylası’nda Gölgelioğlu Hacı Himmet ve Hacı İbrahim ile başkalarının evlerini basmıştır. Hadisede birkaç kişiyi hayatını kaybetmiş, ayrıca baskına uğrayanların malları da gasp edilmiştir. Bu hadisede suçlanan kişilerin yakalanarak mahkemeye çıkarılması görevi, Ocak 1738 tarihli emirle İçel Mutasarrıfı ve Silifke Nâibi’ne verilmiştir. Ayrıca Tarsus Mütesellimi Benyaroğlu Mustafa’nın yanı sıra, Toroğlu Mehmed ve Hacı Hasanoğulları’nın da bu hususta yardımcı olmaları istenmiş ve emrin birer sureti de onlara gönderilmiştir (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 157, s. 118). Bu tarihlerde İçel Mutasarrıfı sefer görevinde olduğundan, sancağı Mütesellim Seyyid Osman idare etmektedir. Mübaşir tayin olunan Haseki Mehmed elinde fermanla İçel’e vardığında, suçlamaya maruz kalanlar emre itaat etmeyerek Karataş’ın dağlık kesimlerine kaçmışlardır. Ayrıca eşkıya gruplarının Adana, Tarsus, Kıbrıs ve Karaman taraflarına giden yolcuların önlerini kestikleri haber verilmiştir. Bu durumda Sarı ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 8 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ Nebioğulları ve diğer zanlıların yakalanması hususunda İçel’deki kaza âyanları göreve çağrılmıştır. Bu meyanda Tarsus Mütesellimi’ne Benyaroğlu Mustafa ve Toroğlu Mehmed’in yanı sıra, Hacı Hasanoğulları’na hitaben de Haziran 1738’de emir yazılmıştır (A.DVNS.ŞKT.d, nr. 158, s. 143). Taşrada mahallî liderlerin, fermanla bu şekilde muhatap alınması, hiç şüphesiz onların merkezce önemsendiklerini gösteriyordu. Öte yanda böylesi görev çağrıları, onlar için fazlasıyla riskiydi. Aynı yöredeki başka bir güç odağı âyana karşı hükümetle işbirliği yapmak, halkın tepkisini çekebileceği gibi, görev çağrısına kulak asmamaları ise onları kolaylıkla “asi/eşkıyâ” durumuna düşürebilirdi. Bu da idam tehdidinin başlarının üzerinde daima sallanması anlamına geliyordu. Tarsus ve İçel’in derebeyleri arasındaki kavganın kızıştığı bu tarihlerde, Toroğulları’ndan birkaç kişinin kurban verilmesini, bu konjonktürde değerlendirmemiz gerekir. Toroğlu Süleyman ve Yusuf’un İdamı. İçel Mutasarrıfı sıfatıyla sefere katılacak askere başbuğ tayin olunan Halid Paşa ile Alaiye Mutasarrıfı Seyyid İbrahim Paşa’ya hitaben yazılan Aralık 1739 tarihli bir mühimme hükmünde, Toroğulları hakkında dikkat çekici bilgiler verilmektedir. Ayrıca Ulaş Kadısı, Tarsus Nâibi Seyyid Mehmed, Adana Mütesellimi ve Tarsus Voyvodası da bu emrin muhataplarındandır. Tarsus Nâibi’nin, sancağın ileri gelenlerinin (aralarında Üveys Ağa, müderrislerden Hasan Efendi, Müftüzâde Seyyid Mehmed Efendi ve Müderriszâde Seyyid Mehmed Efendi de vardır), mahkemedeki ifadelerine istinaden merkeze yazdığı mektuptan şunları öğreniyoruz: Ulaş kazası sakinlerinden Toroğlu Tosun Mehmed ve onun kafadarı Kürd Yusufoğlu Mehmed’in, “katl-i nüfus ve ahz-ı emvâl-i ebnâ-i sebil” (cinayet ve yolcuların mallarını gasp etme) âdetleri olduğundan, müstahak oldukları cezaya çarptırılmaları hususunda daha önce ferman yazılıp, bu görev müteveffa Bolad Ahmed Paşa’ya verilmişti. Bu hengamede “Toroğulları’ndan Süleyman ve Yusuf’un cezaları tertib” olunmuş (idam edilmişler), aynı aileden “şaki” Mehmed ise firar etmişti. Burada nakledilen idamların, tam olarak hangi tarihte gerçekleştiği hususu açık değildir. Ancak bunu takip eden zamanlarda Toroğlu Mehmed’in “şekāvet ve tuğyanı”nın daha da arttığı, Benyar (Yanpar?) köyünü basarak cinayet ve mal-eşya gaspı suçunu işledikleri, bunun üzerine sâbık Adana Valisi Vezir Yakub Paşa’nın bunları bertaraf etmekle görevlendirildiği; fakat yine emre itaat etmedikleri gibi, Benyar’daki arı kovanlarını ateşe verdikleri, ayrıca Hasan Ağa ve Keloğulları’ndan Hacı Mustafa’nın evlerini bastıkları haber verilmiştir. Bu arada Tarsus’un Gökçeli nahiyesi ahalisi yaylaklarında, “diyânet ve fukarâya sıyânet ile ârif” (dindarlığı ve fakirleri himayesiyle bilinen) Benyarzâde Seyyid Mustafa Ağa aldı kişinin himayesinde susam mahsullerini hasat ederken, Toroğlu Tosun Mehmed ile Kürd Yusufoğlu Mehmed’in 200 silahlı adamla bunları bastıkları, Hüseyin adlı kişiyle üç zimmîyi öldürdükleri; ayrıca adları belli altı köye baskın yaparak kapıları kırıp 40 kese akçelik mal ve eşya gasp ettikleri bildirilmiştir. İşte Aralık 1739 tarihli hüküm, bu şikâyetler üzerine yazılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 147, s. 33, hkm. 186, Aralık 1739). Toroğlu Tosun Mehmed’in Tuğyanı. Arşiv kaynaklarındaki dağınık bilgiler, 1740’lara gelindiğinde, Toroğulları hanedanı için kabaca şöyle bir manzara sunmaktadır: Tarsus’ta mukātaa voyvodalığı ve mütesellimlik gibi idarî görevlere sahip olduklarına dair henüz bir işaret yoktur. Ancak güç ve nüfuzlarını tahkime çabaladıkları açıktır. Tarsus’un nüfuzlu yerel aileleri (Müftüzâdeler, Müderriszâdeler vs.), onların karşısındadır. Ayrıca komşu İçel sancağındaki Gölgelioğulları ve Sarı Nebioğulları gibi âyan hanedanlarıyla da araları iyi değildir. Kısa süre sonra Sunullah Paşazâdeler ile de hasım olacaklardır. Bu durumda, Tarsus haricinden destekçilere ihtiyaçlarının olduğunu düşünebiliriz. 1740’ta, Adana taraflarından gelen bazı cemaatlere sahip çıkmalarını, bu minvalde değerlendirmek mümkündür. Hadisenin tafsilatı için, Adana ileri gelenlerinin şikâyetlerine istinaden Adana Nâibi Mehmed’in mektubuna cevap olarak, İçel ve Adana idarecilerine yazılan Ocak 1740 tarihli mühimme kaydına bakmalıyız. Burada yazıldığına göre, Adana kazasındaki Hacı İsalı cemaatinden Esbat ve kardeşi Dede, 1151 H. (1738-39 M.) ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 9 senesinden beri isyan halinde olup, bunların izalesi hususunda ferman çıkmıştır. Ancak onların firar ederek, “Tarsus sancağı kazalarından Ulaş nam mahalde sâkin yine eşkıyâdan Toroğlu demekle mâruf şakinin” (kastedilen Toroğlu Tosun Mehmed olmalıdır) yakınında, 60 kadar tüfekli adamla saklandıkları haber verilmiştir. Daha önce katlettikleri kişilerin davacılarıyla hesaplarının görülmesi için mahkeme tarafından yazı ve adam gönderildiğinde, sırtlarını Toroğlu’na dayayan asiler, haklaştırma emrine karşı çıkmışlardır. Kısa müddet sonra Tarsus Kalesi’ni basıp, büyük bıçakla dizdarı başından ve sair azasından yaralamışlardır. Tarsus Voyvodası’nın gönderdiği adamlardan birkaçını, bahçeler içinde çıkan çatışmada kurşunla öldürmüşler, birkaçını da yaralamışlardır. Bu durumda Toroğlu’nun “fesad ve şekāvetinden Tarsus kazası ahalisi mutazarrır ve ekseri hicret ve perâkende vü perişan” olacakları ifade edilmiştir. Binaenaleyh Toroğlu ile Esbat ve kardeşi Dede’nin haklarından gelinmesi zaruri olduğu, aksi halde bu belanın, saire de sirayet edeceği ileri sürülmüştür. Bütün bunları Adana Mütesellimi Ali ile Tarsus Mütesellimi Mustafa arz, Adana ve Tarsus ahalisi ise mahzar yazarak talep etmiştir. Cevaben, zanlıların yakalanarak mahkemeye çıkarılması, cezaları icap edenler hapsedilip, sicillerinin merkeze gönderilmesi yönünde hüküm yazılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 147, s. 56, hkm. 244, Ocak 1740). Toroğlu Tosun Mehmed’in son hareketleri, bölgede bulunan Dergâh-ı Muallâ Kapıcıbaşısı Halil’in, merkeze gönderdiği mühürlü arzuhâlde “tuğyan” (azgınlık, serkeşlik) terimiyle ifade edilmiştir. Aynı yazıda, Tarsus sancağı Ulaş nahiyesinde “zuhur ve tuğyan eden” Toroğlu Tosun Mehmed ve yoldaşlarından Kürd Yusufoğlu Mehmed adlı şakilerin, başlarına topladıkları 600’den fazla sekban ile birlikte Gökçeli nahiyesinden 7-8 köye baskın düzenledikleri bildirilmiştir. Halkın mal ve eşyasını gasp ettikleri, 4-5 adamı öldürdükleri de ilave edilmiştir. Kapıcıbaşı Halil, bunların davalarının görülmesi hususunda yazılan fermanla Tarsus’a gitmiştir. Ancak şakiler emre itaat etmediklerinden, haklaştırma mümkün olamamıştır. Asilerin, ahaliye ve timar erbabının köylerine saldırısı sürmüştür. Bunların belasının ahali üzerinden defi hususunda Tarsus Nâibi Abdüsselam arz ve ahalinin ileri gelenleri mahzar göndermiştir. Buna karşılık gailenin def’i hususu, yine Adana ve Tarsus’taki mahallî idarecilere havale edilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 147, s. 93, hkm. 340, Nisan 1740). Aktardığımız son hadiselere bakarak, Toroğlu Tosun Mehmed’in başının belada olduğu söylenebilir. Aslında onun gibi taşra âyan ve derebeylerinin hayatı, nadiren düz bir çizgide seyretmiştir. Zikzaklar, iniş-çıkışlar, ödül ve cezalar görülmedik şey değildir. Ne var ki bazen, terslikler üst üste gelir ve kaderin ördüğü ağdan kurtulmak mümkün olamaz. Sıkıntılı bir konjonktürde İçelli Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’in, Tarsus Mukātaa Voyvodalığı’na gözünü dikerek çıkıp gelmesi, Toroğulları için tam bir talihsizlik olmuştur. Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’le Kavga ve Toroğlu Mehmed’in İdamı. 1740’ta Tarsus sancağında, hariçten gelen yeni bir güç odağı ortaya çıkmıştır. Bu kişi, İçelli Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’dir. İçel sancağında birkaç yıl süreyle Mütesellimlik yapan Abdurrahman Bey, bu görev müddetince halkın birtakım şikâyetlerine hedef olduğu gibi, hakkında bazı suiistimal iddiaları da ortaya çıkmıştı. Böylece İçel’de itibar kaybettiğinden olsa gerek, 1740’ta gözünü Tarsus sancağına dikmiştir. Nitekim Abdurrahman Bey, Tarsus Mukātaası’nın 1740 yılına ait 23.000 kuruş tutarındaki vergi gelirini toplama işini, mukātaanın mâlikânecisi sâbık Tophâne-i Âmire Nâzırı Seyyid Nureddin Paşa’nın kefaletiyle iltizamla almıştır. Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’in Tarsus Voyvodası sıfatıyla sancağa gelmesi, buradaki yerli ve nüfuzlu âyan hanedanlarını rahatsız etmiştir ki, bunların başında Toroğulları gelmektedir. Bu yıllarda aileye liderlik eden Toroğlu Tosun Mehmed, muhtemelen Abdurrahman Bey’in Tarsus’a gelmesinden kısa süre sonra idam edilmiş olmalıdır. Nitekim Abdurrahman Bey’in vergi tahsiline karşı Tarsus’taki muhalefete öncülük edenlerin bastırılması hakkında Karaman valisi ve kadısına hitaben yazılan Ekim 1742 tarihli hükümde, Ulaş kazası ahalisinden olup, hakkında defalarca emir ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 10 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ yazılmış bulunan Toroğlu’nun, “şekāveti sebebiyle” cezasının tertib olunduğu (infaz edildiği) yazılmaktadır (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 14, Ekim 1742). Tarsus’ta Voyvoda Abdurrahman Bey’e karşı muhalefet, Toroğlu Mehmed’in idamıyla dinmemiştir. Dönemin resmî belgelerinde, hadiselerde rol oynayan birçok mahallî liderin adı sayılmaktadır. Maktul Toroğlu’nun tarafgirleri arasında Tarsus Nâibi Selim Efendioğlu Halil ve onun kardeşi Abdullah başta gelmektedir. Ayrıca yine Ulaş kazasından ve Toroğulları’ndan Gök Ahmed’in yanı sıra Çaylak Mehmed, Deli Mustafa; Gökçeli kazasından Kürd Yusufoğlu Mehmed ve Hüseyin Ağaoğlu; Elvanlı kazasından Arpaçoğlu Hasan, Hacı Hasanoğlu Hasan, kardeşi Ömer ile Topal Ali adlı kimselerden her birinin, başlarına 150 kadar tüfekli sekban topladıkları söylenmektedir. İşte bu kalabalık grup ittifak halinde, Tarsus Mütesellimi/Voyvodası Abdurrahman Bey’in konağını muhasara etmişlerdir. Abdurrahman Bey, “şer‘-i şerîfe razıyım alacakları var ise vereyim” diyerek işi alttan almaya çalıştıysa da, “cümlemiz seni katle geldik” diyen kalabalığı teskin edememiştir. Çıkan çatışmada her iki taraftan ölenler olmuştur. Abdurrahman Bey’in mal ve eşyası da yağmalanmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 148, s. 258, hkm. 945; A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 33). Sunullah Paşa-zâde Abdurrahman Bey ile maktul Toroğlu Mehmed arasındaki düşmanlık ve davalarının halledilmesi için merkezden, İsmail adlı kişi özel mübâşir tayin edilmiştir. Ona hitaben yazılan Haziran 1742 tarihli hükümde; söz konusu dava şimdiye kadar görülmüş olması beklenirken, tarafından merkeze gönderilen arzuhâl ve diğer kâğıtlardan, henüz davanın görülmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, yirmi-otuz kadar adamlarıyla birlikte sâbık Voyvoda Abdurrahman Ağa’nın davasının, bizzat gelerek ya da vekilleri aracılığıyla Tarsus Kadısı huzurunda görülmesi emri yinelenmiştir. Bu fermanda, davanın henüz görülememiş olmasında mübâşir İsmail de zımnen suçlanmış ve gevşekliğinin devamı halinde cezaya müstahak olacağı hususunda açıkça tehdit edilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 148, s. 321, hkm. 1210, Haziran 1742). III. Toparlanma Çabaları Toroğlu Gök Ahmed. Toroğlu Mehmed’in idamını takip eden tarihlerde aileye, Gök Ahmed liderlik etmiş gibi görünmektedir. Onun hakkındaki bilgilerimiz de “eşkıyalık” temalı yazışmalarda verilen malumattan ibarettir. Bu bağlamda öncelikle, Silifke Kadısı Mehmed’in îlâmı ve hüküm suretini muhtevî Ekim 1742 tarihli bir arşiv kaydına göz atabiliriz. Aslında bu yazışmanın asıl öznesi, İçel’e bağlı Karataş kazasında uzun zamandan beri “fesad ü şekāvetle meşhur ve kat‘-ı tarik ve gāret-i emval ve katl-i nüfusu” adet haline gelirmiş olan Hacı Hasanoğulları’ndan Hasan ve Topal Ali ile onlara bağlı bazı kişilerdir. İçel ve Tarsus’tan Arpaçoğlu Hasan, Alaman(Alamet?)oğlu Ayaş, Elvanlıoğlu İbrahim, Mezidoğlu Mehmed ve adları sayılan başkaları onlarla ittifak halindedir. Daha sonra haklarında ferman çıkınca bunlar, Tarsus sancağı tarafına firar ederek Elvanlı kazasında toplanmışlardır. Tarsus Voyvodası Mustafa Ağa’ya rüşvet verdikleri iler sürülmüştür. İşte bunlara Tarsus sakinlerinden Kürd Yusufoğlu Mehmed, Toroğlu Gök Ahmed ve Mezidoğlu Mehmed ile kardeşi İsmail, Elvanoğlu İbrahim ve oğlu Ahmed de dâhil olmuştur. İddialara göre Voyvoda Mustafa Ağa ile irtibat halindedirler ve her birinin emrinde 150’şer silahlı sekban vardır (A.DVN, nr. 2124/31, Ekim 1742). Hacı Hasanoğulları vak’asına adları karışan Toroğulları ve başkaları, aynı tarihte bu defa sâbık Tarsus Voyvodası Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey tarafından suçlanmıştır. O, Divân-ı Hümâyun’a sunduğu şikâyet arzında, 1154 H. (1741 M.) senesindeki voyvodalık görevi sırasında konağını basanlar arasında, Ulaş kazasından Toroğlu’nun amcası Gök Ahmed’in de adını zikretmektedir. İfadesine göre Gök Ahmed’in yanı sıra Çalık Mehmed, Deli Mustafa, Gökçeli ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 11 kazasından Kürd Yusufoğlu Mehmed ve diğerleri, 300 kadar tüfekli adamla Tarsus’ta voyvodalara mahsus konakta bunu muhasara etmişler… vs Davalarının görülmesi hususunda Adana ve Tarsus valileriyle İçel mutasarrıfına Kasım 1742’de hüküm yazılmıştır (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 18). Fakat bu davanın görülmesi kolay olmayacaktır. Tarsus Müftüsü ve Tarsus Hassı Voyvodası’na hitaben yazılan Mart 1743 tarihli hükümde, Abdurrahman Bey’in Adana ve Karaman’da mahkeme huzuruna çıkmaktan kaçındığı hatırlatılıp, onun merkeze gönderilmesi istenmiştir (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 32). Tarsus’ta Hacı Hasanoğulları ve onlarla ittifak halinde bulunan mahallî derebeyilere karşı takibat 1743 senesi başından itibaren hız kesmemiştir. Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere, hedefteki liderler arasında Arpacoğlu Hasan, Alamanoğlu İbiş Mahmud, Elvanoğlu İbrahim, Mezidoğlu Mehmed ve Kürd Yusufoğlu Mehmed ile Toroğlu Gök Ahmed başta gelmektedir. Adana, İçel ve Tarsus’taki idarecilere Ocak 1743’te yazılan hükümde, adları sayılan bu kişilerin ve adamlarının, her ne surette olursa olsun yakalanıp, yerel mahkemede davaları görülmesinin ardından, keyfiyetin merkeze bildirilmesi emredilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 149, s. 102-103, hkm. 348). Sunullah Paşazâde Abdurrahman Bey’in konağının basılması hadisesiyle alakalı takibat, 1743 yılı süresince, diğer mahallî liderler gibi Toroğlu Gök Ahmed’in de yakasını bırakmamıştır. Aslında Abdurrahman Bey’in yağmalanan mallarından kaynaklı zararını tazmin için, hasımlar arasında 15.000 kuruşluk bir hüccet üzerinde anlaşma sağlanmıştı. Ne var ki söz konusu paranın tahsili kolay olmayacaktır. 1743 yılına ait arşiv kayıtlarında, parayı ödemeye karşı çıkanların Adana Kalesi’ne hapsinden söz edilmektedir (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 33, 47). Ekim 1744’te Tarsus’tan Veli Kethüda ve oğlu Ali, başkalarının yanı sıra Gök Ahmed’den de şikâyetçi olmuşlardır. Onu, 30 kadar sekban ile eşkıyâlık yapmakla suçlamışlardır (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 95). Toroğlu Gök Ahmed’in adı, sonraki arşiv kayıtlarında da birkaç defa karşımıza çıkmaktadır. Ancak onun, Tarsus’ta herhangi bir idarî görev ifa ettiği şüphelidir. Buna karşılık, daha aktif biri olduğu anlaşılan hanedandan Ebubekir’in, bir süre Tarsus Voyvodalığı görevini elinde bulundurduğu kesindir. Toroğlu Ebubekir. Toroğlu Ebubekir hakkındaki ilk kayıtlar, hanedanın diğer fertleri gibi şikâyet temalıdır. 1746’da İçel sancağına bağlı Karataş, Sarıkavak, Silifke ve Mut kazası halkı, çevrelerinde olan Tarsus sakinlerinden, “şekāvet ile meşhur ve zulüm ile maʻruf olan” Toroğlu Bekir, Elvanoğulları ve adları zikredilen diğer birkaç kişiden şikâyetçidirler. İddialarına göre bunlar, ittifak halinde bazı köylere baskın düzenleyecek, ahalinin koyun, keçi, öküz, kısrak ve atlarını gasp etmişlerdir (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 1, s. 159, Haziran 1746). Bundan birkaç yıl sonra, Ulaş kazasından Toroğlu Ebubekir’in adı yeniden karşımıza çıkmaktadır. Bu defa ona isnat edilen suçlama, Tarsus sancağında vergi tahsiline muhalefettir. Bu hususta o yalnız da değildir. İçel Mutasarrıfı Abdülcelilzâde Hüseyin Paşa’ya yazılan Temmuz 1749 tarihli hükümde, Gökçeli kazasından Pinyaroğlu Mustafa, ki o yakalanarak zincire vurulmuştur, ile Elvanlı kazasından Semeneroğlu Mehmed’in de adları geçmektedir. Bunların yakalanarak Adana Kalesi’ne hapsi emredilmekte, bu hususta Adana Beylerbeyi Abdurrahman Paşa ile ittifak halinde çalışmaları istenmektedir (A.DVNS.MHM.d, nr. 154, s. 107, hkm. 323-324). 1750’de ise İçel’e bağlı Karataş kazasından Yusuf ve adları sayılan başkaları, Sultan Selim Han Vakfı’nın Adana’daki köylerine kalabalık sekban eşkıyasıyla saldırmışlardır. Bunların bertaraf edilmesi hususunda Adana Beylerbeyi Abdurrahman Paşa’ya yazılan emirde, yörenin nüfuzlu liderlerinin yanı sıra Tarsus’tan Toroğlu’nun da yardım için maiyetine verildiği belirtilmektedir (A.DVNS.MHM.d, nr. 154, s. 437438, hkm. 1394, Ekim 1750). Aynı husustaki Kasım 1750 tarihli emrin bir sureti Menemenci Beyi, Bolacalı Beyi, Keşli Beyi Ali Bey ile Toroğlu’na hitaben yazılmıştır. Ancak bu kayıtlarda Toroğlu’nun adı açıkça belirtilmemişse de (A.DVNS.MHM.d, nr. 154, s. 465, hkm. 1528) bu, Ebubekir olmalıdır. ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 12 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ Ocak 1752 tarihi itibariyle onun, Tarsus Voyvodası olduğunu görüyoruz. Adana Valisi Vezir Hacı Ahmed Paşa’ya ve Tarsus Voyvodası Gazizâde Ebubekir’e yazılan emrin konusu, Kosun kazası sakinlerinden ve eşkıyâ reislerinden olduğu belirtilen Ebulmehdioğlu Mehmed Emin’in nahoş faaliyetleridir. Bunların, şekāvet halinde kazanın dağlık kesimlerinde toplandıkları, hac yolunun güvenliğini tehdit ettikleri ve başka fenalıkları anlatılmaktadır. Aynı hüküm içinde, Ulaş kazasından Toroğlu Gök Ahmed’in de kendi halinde durmadığı, şekāvet ile mâruf olduğu, tüfekli sekban eşkıyâsını başına topladığı, kaza ahalisinden Cafer adlı kişiyi ve beş nefer amcazâdelerini ve validesini katl, mal ve eşyalarını gasb ettiği, bazılarının evlerini ateşe verdiği, isyan ve tuğyan üzere olduğu hususlarının Tarsus Nâibi tarafından arz edildiği aktarılmaktadır (A.DVNS.MHM.d, nr. 155, s. 175, hkm. 647, Ocak 1752). Toroğulları’nın nâhoş fiillerinden ötürü olsa gerek, takip eden 1753 senesinde voyvodalık görevi, Yusuf adlı kişiye verilmiştir (MAD.d, nr. 9974, s. 141-142). 1754’te ise bu görevde, yeninden Torzâde Seyyid Ebubekir’in olduğunu görüyoruz. Adana Beylerbeyi Rişvanzâde Seyyid Süleyman Paşa’ya ve Tarsus âyanından o sene voyvoda olan Torzâde Seyyid Ebubekir’e hitaben yazılan malî ahkâm kaydı vardır (MAD.d, nr. 9976, s. 196-197, 28 Nisan 1754). Toroğulları’nın bundan sonraki faaliyetleri hakkında, elimizdeki kaynaklar bir süre sessizdir. Hanedan üyelerinin adlarının geçtiği arşiv kayıtlarında, aile fertleri arasındaki akrabalık bağları hususunda ipuçlarına ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Sadece ön-ad olarak “Toroğlu …” denilip geçilir. Dolayısıyla, örneğin 1750’lerde Tarsus Voyvodası olan Toroğlu Ebubekir ile, on yıl sonra güçlü bir kişilik olarak ortaya çıkacak olan Toroğlu Ali Bey arasında, mevcut kaynaklara göre herhangi bir akrabalık bağı kuramıyoruz. Ancak her halükârda Ali Bey’in, hanedanın 18. yüzyıldaki son güçlü lideri olarak 1760’lardan itibaren sahne aldığı muhakkaktır. IV. Güçlü Lider: Toroğlu [Hacı] Ali Bey 1760’lardan itibaren Toroğulları’na, Ali Bey liderlik yapmıştır. Ali Bey, 1789’da vefatına kadar, yaklaşık otuz yıla yakın, Tarsus sancağının muhtemelen en güçlü mahallî lideridir. Bu süre müddetince dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı payesini almış ve Tarsus’ta Mukātaa Voyvodası (mâlikâneci) olarak görev yapmıştır. Daha da önemlisi, 1777’den itibaren defalarca Mütesellimlik vazifesini ifa etmiştir. Ali Bey’in adına ilk defa, Lârende Nâibi Seyyid Mustafa’nın Ağustos 1760 tarihli îlâmında rastlıyoruz. Mustafa Efendi bu yazıyı, Ulaş kazası Gökçeli nahiyesinde sâkin yörüklerin ifadelerine istinaden kaleme almıştır. Gökçeli yörükleri, İçel Karataş kazasının ileri gelenlerinden Abdülhalimoğlu Hasan ve kardeşi Ömer’den şikâyetçidir. Hosam Yaylağı’nda iken 30-40 nefer sekban eşkıyasıyla obalarını basarak, altı adamlarını öldürdükleri ve sayıları belli hayvanlarını sürüp götürdüklerini ileri sürmüşlerdir. Bu hadisede, tarafların mahkemeye çıkarılması ve davalarının görülmesi hususu, İçel Mutasarrıfı Vezir Mustafa Paşa’ya havale edilmiştir. İçel kazalarının tüm âyanı yardıma çağrıldığı gibi, Tarsus’tan Voyvoda Mustafa’nın yanı sıra Toroğlu Ali Bey’in de Paşa’nın maiyetine girmesi istenmiştir (A.DVN, nr. 2123/43). Toroğlu Ali’nin adı, aynı sene içinde bir cinayete karışmıştır. Bu hususta Adana Beylerbeyi’ne ve Ulaş Kadısı’na hitaben yazılan Ağustos 1763 tarihli hükümden şu bilgileri öğreniyoruz: Ulaş kazası sakinlerinden Toroğlu Ali ile Tarsus âyanından Alaybeyi Seyyid Ahmed ve Celâlî Mehmed adlı kimselerin, 1173 senesi Ramazan ayının Kadir gecesinde [Mayıs 1760 ortaları] Ebu Şamzâde’nin oğlu Seyyid Mehmed’i, adı geçen Alaybeyi’nin hânesinde haksız yere öldürdükleri ileri sürülmüştür. Bu sırada, Tarsus’a bağlı Gökçeli kasabası sakinlerinden ve eşkıya zümresinden Köseoğlu Mahmud ve birkaç adamının Tarsus Mahkemesi’ni alenen basıp, Nâib Mustafa’yı, Ferhadzâde Şeyh Mehmed’i ve mahkeme muhzırlarından İbrahim ve Hüseyin adlı kişileri yakalayıp, hakız yere öldürdükleri, mal ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 13 ve eşyalarını da yağmaladıkları haber verilmiştir. Maktullerin mirasçılarının şikâyeti üzerine, davalarının görülmesi hususunda Ağustos 1763’te emir yazılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 163, s. 183, hkm. 449). Toroğlu Ali ve diğerleri hakkındaki şikâyetler, sonrasında da eksik olmamıştır. Sultan Selim Han Evkafı’na bağlı köylülerin ve Tartar cemaati ahalisinin ifadelerine istinaden kaleme aldığı îlâmda Silifke Nâibi Mehmed Efendi, Toroğlu hakkında yeni iddialara yer vermiştir. Yazılanlara bakılırsa Toroğlu Ali “nam şekāvet-pîşe” ve hâlâ Tarsus Mütesellimi olan Hasan Ağa ile Celâlî Mehmed, başlarına topladıkları sekban eşkıyâsıyla vakıf köylerine saldırmaktadırlar. Ayrıca Tarsus ve Adana arasında gelip-geçen yolcu ve tüccarın yolunu keserek, mal ve erzaklarını gasp ettikleri ileri sürülmüş, adları verilen bazı kişileri ise öldürdükleri iddia edilmiştir (C.SM, nr. 152/7629). Bu yıllara ait arşiv kayıtlarında Toroğlu Ali’nin adı, hakkındaki şikâyetler vesilesiyle geçmektedir. Onun, Tarsus’ta resmi görev ifa ettiğini gösteren herhangi bir emare yoktur. Bu durumu, onun henüz gücünü toplama aşamasında olduğu şeklinde yorumlayabiliriz. 1765 sonbaharında onun hakkında, Manavgat kazası halkından şikâyet arzuhâli merkeze ulaşmıştır. Aslında onların davası, göçebe Yörüklerden “şekāvet ile meşhur” olan Hacı İsaoğlu Abdülmü’min ve oğullarıyladır. Nitekim bunların Kıbrıs adasına sürgünleri için ferman çıkmıştır. Fakat onlar, emre itaat etmeyerek Tarsus sancağına varıp, Toroğlu’nun yanında toplanmışlardır. Bu belgede Toroğlu için, “melce-i eşkıyâ” (eşkıyânın sığınağı) nitelemesinin yapılmış olması dikkat çekicidir. Yörük gruplarının, yaz mevsiminin girmesiyle birlikte bölük bölük çevreye dağıldıkları, kalabalık süvari ve piyade adamlarıyla kasabalara baskın düzenleyerek, ahalinin malına ve canına kast ettikleri haber verilmiştir. Bunların Kıbrıs’a sürgünlerine dair Ekim ve Kasım 1765’te tekrar ferman sadır olmuştur (A.DVNS.MHM.d, nr. 164, s. 343-344, hkm. 1378; s. 351-352, hkm. 1401). Bu nevi suçlamaların, Toroğlu’nun yükselişine mâni olmadığı kesindir. Nitekim bir yıl sonra onun, hem dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığı payesi aldığını hem de Tarsus’ta Mukātaa Voyvodası olduğunu görüyoruz. Senelik toplam 13.978 kuruş malı olan Hassahâ-i Livâ-i Tarsus maa Aşar-ı Şer’iye ve Avârız ve Tevâbii Mukātaası, 1766 yılı için Mir Ali Bey ve Mükellef Ahmed Ağa’nın müştereken mâlikâne uhdelerindedir. Ancak mukātaanın idaresinde bazı zorluklar vardır. Sıkıntıları, müştereken hükümete sundukları bir arzuhâlde dile getirmişlerdir. Buna göre, mukātaaya bağlı Elvanlı kazası toprağında yüz ev halinde sakin olan Hacı Hasanoğlu Osman mâl-ı mîrî, avârız, masârif-i menzil ve sair tekālif tahsilinde, hissesine düşen miktar kendisinden istendiğinde, “kemâl-i huşûnet” (kaba ve kızgın tavırla) ile ödemeyi reddetmiştir. Bunun gerekçesini ise, “İçel toprağında sâkinim” diye açıklamıştır. Hacı Hasanoğlu’nun bu tavrına karşılık, ona baş eğdirme hususunda İçel Karataş kazasının nüfuzlu liderlerinden Halimoğlu yardıma çağrılmıştır (AE.SMST.III, nr. 228/18033). Nitekim Halimoğlu’nun, mükafatını aldığı anlaşılmaktadır. Zira 23 Şubat 1766 tarihli bir malî ahkâm kaydında onun, Tarsus Voyvodalığına tayin edildiği yazılıdır (MAD.d, nr. 9994, s. 138). Ancak Hacı Hasanoğlu’na boyun eğdirmek kolay olmayacaktır. Tarsus ahalinin müşterek bir arzuhâl ve mahzarında, Elvanlı kazasına tâbi Şeykem köyünden Hacı Hasanoğlu Osman ve Poyuğunoğlu Osman’ın, başlarına topladıkları adamlarla Elvanlı ve Mezidli köylerini basarak, ilkinden sekiz ve diğerinden bir adamı haksız yere öldürdükleri haber verilmiştir. Ayrıca bunların, hisselerine düşen vergiyi ödememe hususundaki inatlarının sürdüğü de bildirilmiştir (AE.SMST.III, nr. 180/14193, 19 Ocak 1768). Karataşlı Halimoğulları örneğinde gördüğümüz gibi, komşu sancak ve kaza âyanları arasında dostluk/husumet ilişkisi, Anadolu taşra elitlerinde sık görülen bir olguydu. Bu nevi ilişkiler Tarsus ile İçel arasında özellikle yaygındır. Hikâyesini naklettiğimiz Toroğlu Ali’nin de İçel âyanlarıyla bağlantısının olduğu muhakkaktır. Bu tarihlerde İçel’in mahallî derebeyleri arasında Sunullah Paşazâdeler’den Anamur Âyanı Ali Bey ile Ermenek taraflarında Canoğlu Piri başı çekmektedir. Zulme varan birtakım fiillerinden ötürü haklarında idam fermanı çıkan Ali Bey ve Piri’nin, Aladağ ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 14 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ taraflarına çekildikleri ve burada Abdülahad Ağa tarafından himaye gördükleri haber verilmişti. Daha sonra yapılan araştırmadan, oralarda fazla oyalanmadıkları, Canoğlu Piri’nin önce Alaiyeli Hacı İsaoğlu’nun yanına gittiği, ardından doğuya çekildiği ve Tarsus Âyanı Toroğlu’nun yanında bulunduğu anlaşılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 166, s. 42, hkm. 68). Durumu rapor eden Karaman Valisi Ali Paşa’dır. 28 Ağustos 1768 tarihli tahrîratında casusların, Piri’nin Tarsus Âyanı Toroğlu’nun yanında bulunduğunu ifade ettiklerini, İçel Mutasarrıfı Ali Paşa’dan aldığı tahrîratta da bu bilginin doğrulandığını yazmıştır (A.DVN.ŞKT, nr. 1045/6). Sefer Görevi. Rusya’ya savaş kararının alındığı 1768 sonbaharında, asker toplanması için merkezden taşraya peş peşe emirler yazılmaya başlanmış, bu meyanda Tarsus Alaybeyi Seyyid Ahmed de emre muhatap olmuştur (A.DVNS.MHM.d, nr. 167, s. 6, hkm. 33). Yine Rusya ile savaşın sürdüğü Eylül 1772’de ise, Anadolu ve Rumeli’deki âyanlar umumî bir fermanla sefere çağrılmıştır. Bu meyanda Tarsus’ta Toroğlu’nun da 500 askeri teçhiz ve kethüdasını başbuğ tayin edip göndermesi emredilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 171, s. 200, hkm. 810). Zeâmete Müdahale İddiası. Bu hengamede konargöçer yörük aşiretlerinin hareketliliği, yıllardan beri süregeldiği üzere hız kesmiyordu. Yaylak ile kışlak arasında otlak bulma çabası, yörük göçlerinin ası nedeniydi. Kayıt altına girme ve vergiden kaçma isteği de onları hareketlendiriyordu. Anamur’a bağlı Bozyazı köyünde zeâmete sahip üç zaim, zeâmet mülhakatından olan Karatekeli cemaatinden 54 neferin, yerlerini terk ederek gidip Tarsus’ta Toroğlu’nun yanına yerleştiklerinden şikâyetçi olmuşlardı. Bu durum, onların zeâmet gelirlerinin düşmesine neden olduğundan, Tarsus’tan kaldırılarak eski yurtları olan Bozyazı’ya sürülmeleri hususunda 25 Mayıs 1769 tarihinde buyuruldu sadır olmuştur (C.DH, nr. 112/5579). Toroğlu’nun, zeâmet köylerine müdahalesine dair başka bir kayıt daha vardır. Şikâyet arzuhâli sunan kişi, Adana ve Tarsus sancaklarında Karaisalı ve başka nahiyelerde toplam 62.049 akçe zeâmete sahip Mehmed Said’dir. İddiasına göre zeâmetine dahil köylerin 1187 H. (1773-74 M.) senesi öşür ve rüsumunu, kanuna aykırı şekilde “mütegallibeden” Toroğlu ve Tarsus Alaybeyi tahsil etmiştir. Mağduriyetinin giderilmesini istemektedir (A.DVN.ŞKT, nr. 1236/85). Torzâde Ali Bey, 1187 H. senesinde aynı zamanda Tarsus Mukātaası’nın mültezimidir. Ancak maddî durumu, belki de sefer harcamalarından ötürü, muhtemelen çok da iyi değildir. Aradan iki yıl geçtiği halde, mukātaanın iltizam bedelinden hâlâ hesabında 4.011,5 kuruşun kalması, buna işaret olabilir (TS.MA.d, nr. 9804). Eşkıya Tedibi Görevi. 1777’de Adana eyaletinde, Veli (Veliddin) Ağa adlı mahallî derebeyi ve başkaları, düzeni bozucu faaliyet halindedir. Bunların tedibi ve aynı zamanda hacılarla yolcuların güvenliğinin sağlanması vazifesi, İçel sancağı da kendisine ilaveten verilen Adana Valisi Vezir Abdi Paşa’ya tevdi edilmiştir. Bu gibi mütegallibenin haddini bildirmede, Osmanlı merkezî idaresinin tipik politikasının bir tezahürü olarak, yöredeki diğer taşra liderleri göreve çağrılırdı. Nitekim bu hadisede, İçel sancağından Gök Velioğlu ve Gölgelioğlu’nun yanı sıra, Tarsus’tan Toroğlu da Abdi Paşa’nın maiyetine verilmiştir. Bu tarihlerde Tarsus sancağı Çaparzâdeler’in mâlikânesi olduğundan, Bozok Mutasarrıfı Çaparzâde Mîr Mustafa’ya da hüküm yazılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 175, s. 140-142, hkm. 419-422). Ne var ki, başlangıçta Adana’dan Payas’a kadarki bölgeyi etkileyen bu hadise, dallanıp budaklanacak ve Yılanlı Musazâde Mustafa gibi başka mahallî derebeylerin da adları karışacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla, etraftaki aşiret beyleriyle birlikte Tarsus Mütesellimi Toroğlu da eşkıyaya karşı silaha sarılma hususunda gönülsüzdür. Hatta Toroğlu’nun onlarla ittifak halinde olduğu gibi, Kapıcıbaşı Arpa Emini Seyyid Ali’nin yöreden hakkı olan emvâli mîrîyeyi tahsil için elinde fermanla gönderdiği adamını geri yolladığı rapor edilmiştir. Çaparzâde Mîr Mustafa da Bozok’tan Adana’ya mesafenin uzak olmasını bahane ederek işi ağırdan almıştır. Bu arada yöre halkı, Karslıoğulları’ndan Hacı Ali Bey’in serdar tayini halinde itaat edeceklerini bildirmişlerdir. Hülasa bu gailenin halli vazifesi, İçel ve Adana Valisi Vezir Abdi Paşa’nın ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 15 maharetine havale edilmiş; Gök Velioğlu, Gölgelioğlu ve Toroğlu’nun da muntazam askerleriyle onun emrine girmesi hususu tekrarlanmıştır. Ayrıca adı geçen liderlerin, bu defa da emre itaatsizlik göstermeleri halinde “bilâ-eman” şiddetli biçimde cezalandırılacakları tehdidi hatırlatılmıştır (A.DVNS.MHM.d, nr. 175, s. 145-146, hkm. 435, Haziran 1777). Vergi Tahsiline Muhalefet. Daha önce de vergi tahsiline muhalefetine şahit olduğumuz Toroğlu hakkında, 1778’de benzer bir şikâyet kaydı vardır. Şikâyet arzuhâli sunan, Adana ve bağlı yerlerdeki ehl-i zimmet ahalinin, 1779 senesi cizye malını tahsil işini iltizamla alan İsmail’dir. İddiasına göre Tarsus Âyanı Toroğlu, öteden beri reâyâyı tahrik ve tahsile muhalefet etmektedir (AE.SABH.I, nr. 242/16174). Bu tarihlerde Ali Bey’in, Tarsus mütesellimi olduğunu biliyoruz (MAD.d, nr. 10018, s. 375). Hacı Hasanoğulları Meselesi. Hacı Hasanoğulları, Tarsus’un nüfuzlu derebeyi ailelerinden idi. Asıl mekânları Elvanlı kazası olup, etki alanlarını zaman zaman komşu İçel sancağının Karataş kazasına doğru yaydıkları oluyordu. 1740’lardan itibaren bunların rol aldığı hadiselere yukarıdaki sayfalarda yüzeysel olarak temas etmiştik. İşte bu aile ile Toroğulları, 1780’lerde bir defa daha karşı karşıya gelmiştir. Bu sırada onlara liderlik eden Hacı Hasanoğlu Osman’dır. O, hükümetin İçel’e gönderdiği Gedikli Mustafa’nın tezkeresi, Tarsus Kadısı’nın îlâmları ve Âyan Torzâde Hacı Ali’nin mektubunda, mukātaa malını toplayarak kendisi için harcamakla suçlanmıştır. Düzeni bozucu faaliyetlerinde, Karataş Âyanı Halimoğlu Hacı Halil ile müttefik olduğu, Gökçeli kazasının Salmas nahiyesini basarak bazı kişileri öldürdükleri ve mallarını gasp ettikleri bildirilmiştir. Tarsus’a saldırdıkları da ilave edilmiştir. Bunların haklarından gelinmesi görevi, Aralık 1782 tarihli fermanla, İçel Mutasarrıfı Çerkes Hasan Paşa ile Adana Valisi Vezir Mehmed Paşa’ya verilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 181, s. 105, hkm. 321). Ancak Hacı Hasanoğlu Osman hakkındaki şikâyetler 1783’te de hız kesmemiştir. Tarsus Nâibi ile Mütesellim Toroğlu’nun merkeze gönderdikleri kâğıtlara bakılırsa o, Tekeli halkından bir bölük cemaat Tarsus’a gelirken üzerlerine hücum ve mallarını gasp etmiştir. Onun cezası verilmedikçe Tarsus sancağı halkının huzur ve rahatlarının mümkün olmayacağı belirtilmiştir. Buna karşılık iş yine İçel Mutasarrıfı Vezir Çerkes Hasan Paşa’ya havale edilmiş, iktizası halinde Silifkeli Gölgelizâde ve Karataşlı Halimzâde’den de yardım alabileceği belirtilmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 181, s. 156, hkm. 472). Ayrıca Tarsus Mütesllimi Torzâde’ye yazılan Mayıs 1783 tarihli hükümde, Hacı Hasanoğlu Osman’ın kanunsuz olarak Tekeli cemaati ahalisinden gasp ettiği malların geri alınması emredilmiş, fakat bu bahaneyle halka zulüm ve zorbalık etmekten kaçınması hususu hatırlatılmıştır (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 4, s. 373). Aynı tarihlerde Tarsus’a komşu Karataş kazasında da Abdülhalimoğlu Ömer ile Köseoğlu Mehmed’in düzeni bozucu faaliyetleri sürmektedir. Bunların Tarsus, Lârende ve Ereğli yollarını keserek yolculara zarar verdikleri rapor edilmiştir. İçel Mütesellimi Ali Bey, konu hakkında merkeze yolladığı mektupta, bunların otuz seneden beri bölgede eşkıyalık ettikleri, kaza halkının kendilerine yardımları ve bulundukları yerlerin “sengistan ve sarp mahaller” olmasından ötürü, haklarında verilen cezalandırma fermanlarının gereğinin yapılamadığını hatırlatmıştır. Bu durumda Tarsus Mütesellimi Torzâde Hacı Ali Bey’in, o taraftan yardıma gelmesinin uygun olacağını söylemektedir (A.DVN.ŞKT, nr. 1966/63). Koca Abdülkadir Ağa Olayı ve Toroğulları. Sarıkavak kazasının köklü âyan hanedanı Osmanoğulları’ndan Koca Abdülkadir Ağa, nüfuz alanını yıldan yıla genişletiyordu. Nihayet 17 Ağustos 1783 tarihinde bin kadar adamıyla, İçel’e komşu Lârende şehrini basmıştır. Yöre halkının feveranına neden olan bu hadiseye, başlarda merkezî hükümetin tepkisi de sert olmuştur. Koca Abdülkadir ve hadisenin elebaşılarının idamı için ferman çıkmıştır. Sadrazam’ın Selam Ağası İsmail Ağa ile gönderilen fermanın icrası göreviyse, Karaman eyaletine ilhâken İçel sancağı da ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 16 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ kendisine verilen Vezir Çerkes Hasan Paşa’ya tevdi edilmiştir. İçel sancağındaki bütün kaza âyanlarına ilaveten, Tarsus Mütesellim Toroğlu da Paşa’nın emrine verilmiştir. Bu meyanda Eylül 1784 başında, diğerleri gibi Toroğlu’na da hüküm yazılarak, adamlarıyla birlikte derhal harekete geçmesi istenmiştir (A.DVNS.MHM.d, nr. 182, s. 142, hkm. 452). Ancak Koca Abdülkadir’in, kalabalık maiyetiyle Lârende-İçel sınırındaki dağlık ve sarp araziye çekilmesi, bölgedeki Osmanlı idarecileri ve kumandanlarının mütereddit tavırları ve nihayet Lârende halkının, meselinin anlaşma yoluyla çözümlenmesi hususundaki istekleri sebebiyle askerî operasyon durdurulmuştur.9 Dolayısıyla Toroğlu’nun bu hadisedeki rolü sadece kâğıt üzerinde kalmıştır. Zaten İçel âyanları gibi Tarsus Mütesellimi Torzâde’nin de merkezin emrine kulak asmadığı anlaşılmaktadır. Karaman Valisi Çerkes Hasan Paşa 11 Aralık 1784 tarihli tahriratında, bunlara defalarca buyuruldu ve kâğıt gönderdiği halde, tek birinin dahi gelmediğini rapor etmiştir (C.DH, nr. 303/15131). Toroğlu Hacı Ali Bey, ömrünün son yıllarında da Tarsus Mütesellimi olarak çeşitli emirlere muhatap olmuştur. Ağustos ve Eylül 1785 tarihli emirler, Tarsus’ta düzeni bozucu faaliyetleri haber verilmiş olan Burhanlı ve Menemenci yörük cemaatlerinin zapturapt altına alınması hakkındadır (A.DVNSAHK.ADN.d, nr. 5, s. 41; A.DVNS.MHM.d, nr. 183, s. 118). Nisan 1786 tarihli bir arşiv belgesinde, asker kaçaklarını himaye etmekle suçlanmıştır. Rusya ile savaş nedeniyle İsmail Seraskeri Ali Paşa’nın maiyetine girmek üzere Adana vilayetinden orduya katılması gerektiği halde mevcut bulunmayanların firar gerekçesi, Toroğlu’nun himayesinde olan Tarsus Alabeyi’nin tahrikine bağlanmıştır (C.TZ, nr. 121/6036). Bu nevi suçlamaya rağmen Mayıs 1786 tarihi itibariyle yine Tarsus mütesellimliği görevindedir (A.DVNS.MHM.d, nr. 183, s. 312-313, hkm. 830). Nihayet, Tarsus Kadısı’na yazılan Ağustos 1789 sonları tarihli bir ahkam kaydında Toroğlu Hacı Ali Bey’in, vefat ettiği bildirilmektedir (A.DVNS.MHM.d, nr. 190, s. 187, hkm. 393). Akabinde Toroğlu için, idarî görev ifa eden muadili herhangi bir taşra seçkinin vefatında icra edilen rutin ve sıkıntılı muhallefat ve müsadere süreci başlatılacaktır (Hacı Ali Bey’in muhallefat listesi için bkz. Çelik, 2023, s. 181). Müteveffa Hacı Ali Bey’in, Ahmed adında bir oğlunun varlığını biliyoruz (C.DH, nr. 26/1278). Ancak o, babasının vefatının ardından Tarsus’un idaresinde bir müddet söz sahibi olamayacaktır. Buna karşılık Tarsus mütesellimliği makamına, Hacı Ali Bey’in “birarder-zâdesi” (yeğeni) Deli Mustafa Ağa oturtulacaktır. Onun fırtınalı hayatı ise, 1795 tarihinde idamıyla nihayete erecektir (HH, nr. 1386/55039; tafsilat için bkz Çelik, 2023, s. 182-184). SONUÇ VE TARTIŞMA Tarsuslu Toroğulları’nın, 1690’lardan 1790’lara, yaklaşık bir asırlık aile tarihlerini yüzeysel olarak gözden geçirdiğimiz bu metin bize, sonuç olarak ne söylemektedir? Hiç şüphe yok ki, müstakil bir monografik çalışmayı hak eden bu konu hakkında bizim edindiğimiz kanaat, olsa olsa ilk izlenim kabilinden yüzeysel tespitlerdir. 17. yüzyıl sonlarının müsait konjonktürü bir yana, dikkatimizi çeken ilk husus, mütesellimlik uygulamasının itici gücüne dairdir. Öyle ki ailenin ilk liderlerinden Toroğlu Mehmed 1697’de Tarsus mütesellimi iken, bir asır sonra, onun torunlarından Toroğlu Hacı Ali Bey’in de 1789’da vefat ettiği sırada, yine bu görevde olması oldukça manidardır. Tabii her iki tarihin de savaş yılları olduğunu hatırımızda tutalım. Savaş zamanlarının kendine özgü şartlarının (beylerbeyi/sancakbeyi sefer görevinde olduğundan yerine vekil olarak mütesellim bırakması, Sarıkavaklı Osman-oğulları ve Koca Abdülkadir Ağa hakkında tafsilat için şuraya bakılabilir: Ensar Köse, Âyanlar Çağından İçel Sancağından Sosyal Hareketlilik, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2013, s. 374 vd. 9 ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 ENSAR KÖSE 17 asker yazımı ve orduya sürümü gibi görevler vs.), Anadolu’da âyan hanedanlarının doğuşu ve yükselişine müsait zemin hazırladığı bilenen bir husustur. Toroğulları örneği de bu genel duruma mutabıktır. Toroğulları’nda dikkatimizi çeken diğer bir husus, yine Tarsus’a komşu Adana ve İçel âyanları gibi, bunların da bölgedeki Türkmen, Kürd ve Arap aşiretleriyle iyi münasebetlerinin olmasıdır. Bir yandan mültezimlik ve mâlikânecilik yaparak aşiretlerin vergisini tahsil suretiyle maddî gelir elde ederlerken, öte yandan bu aşiretlerin insan gücünden de yararlanmış olmalılar. Malî yönden güçlenmeleri, yine Anadolu âyanlığının tipik vasfı olarak, merkezî hükümetle kurdukları ilişkiyle bağlantılı olarak, elde ettikleri birtakım idarî (voyvodalık, mütesellimlik) ve iktisadî (mültezimlik, mâlikânecilik) görevler vasıtasıyla mümkün olmuş gibi görünmektedir. Timar sistemine tâbi birimlere (timar ve zeâmet), kanunsuz müdahale ve tecavüzlerine dair zaman zaman şikâyetler ortaya çıkmıştır. Ancak bu nevi hareketlerin, söz konusu mîrî arazilerden bazılarının, Toroğulları’nın mülkiyetine geçişle sonuçlanıp sonuçlanmadığı hususunda, mevcut durumda bir yargıya varmak güçtür. Bunların haricinde ailenin, ticarî faaliyetleri olduğuna dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Üzerinde durulması lüzumlu son bir husus, çevredeki diğer âyan aileleri/hanedanları ile aralarındaki münasebete dairdir. Yine başka örneklerde de gördüğümüz üzere, Anadolu’daki taşra âyanları, sadece kendi yurtlarında/vatanlarında, çevreden izole bir şekilde yaşayan kişiler değildi. Komşu kaza ve kent âyanları ile aralarında güçlü bağlar ve çoğunlukla da derin rekabet ve husumet mevcuttu. Toroğulları’nın, Tarsus’un batı komşusu İçel sancağı âyanlarıyla ilişkilerini biliyoruz. Karataşlı Halimoğulları’yla münasebetlerine dair birçok arşiv kaydı vardır. Keza Silifkeli Gölgelioğulları ve Sarı Nebioğulları ile dostane ilişkilerinin olduğu söylenemez. İçelli Sunullah Paşazâdeler ile münasebetleri ise husumet düzeyindedir. 18. yüzyılın ikinci yarısında nüfuz alanları Tarsus dışına da çıkacaktır. Karaman ve Adana vilayetiyle İçel sancağındaki çeşitli güvenlik hadiseleriyle alakalı yazışmalara, bir şekilde Toroğulları’nın da adı karışacaktır. Tabii bu yüzyılın sonlarında Tarsus sancağının, Bozoklu meşhur âyan hanedanı Çaparzâdeler’in mâlikânelerine dâhil olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekir. Tarsus’un bu ilginç ve köklü âyan hanedanının, gerek aile tarihi bağlamında gerekse sosyolojik bir vakıa olarak bütüncül bir hikâyesinin yazılmasının, müstakil bir kitap konusu olduğunu hatırlatarak sözlerimize son verebiliriz. KAYNAKÇA Arşiv Kaynakları Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA) Atik Şikayet Defteri (A.DVNS.ŞKT.d), nr. 31, 35, 39, 48, 157, 158. Adana Ahkam Defteri (A.DVNSAHK.ADN.d), nr. 1, 4, 5. Maliyeden Müdevver Defter (MAD.d), nr. 9908, 9915, 9974, 9976, 9994, 10018, Mühimme Defteri (A.DVNS.MHM.d), nr. 58, 104, 110, 111, 140, 147, 148, 149, 154, 155, 163, 164, 166, 167, 171, 175, 181, 182, 183. Ali Emiri Mustafa III (AE.SMST.III), nr. 180/14193, 228/18033. Ali Emiri Abdülhamid I (AE.SABH.I), nr. 242/16174. Bâb-ı Âsafî, Divân-ı Hümâyun Kalemi (A.DVN), nr. 1082/102, 2123/43, 2124/31. Bâb-ı Âsafî, Şikâyet Kalemi (A.DVN.ŞKT), nr. 1045/6, 1236/85, 1966/63. Cevdet Dâhiliye (C.DH), nr. 112/5579, 303/15131. Cevdet Saray Mesalihi (C.SM), nr. 152/7629. Cevdet Timar (C.TZ), nr. 121/6036. ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21 18 TARSUS’TA ÂYANLIK: TORUNOĞULLARI’NIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ Cevdet Zabtiye (C.ZB), nr. 72/3598. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Defteri (TS.MA.d), nr. 9804. Araştırma Eserleri ve İncelemeler Bilgili, A. S. (2001). Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri (Sosyo-ekonomik tarih). Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. Bilgili, A. S. (2011). Tarsus. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (40). İstanbul. 111-114. Çelik, M. (2023). 18. Yüzyıl sonlarında Osmanlı taşrasında yerel güçlere dair bazı bilgiler: Tarsus Sancağı mütesellimlerinden Toroğlu Hacı Ali ile Mustafa Toroğlu. Sosyla & Beşerî Bilimler Alanında Akademik Çalışmalar, Cilt 1. (Editör: Fevzi Çakmak). Ankara: Gece Kitaplığı, 173-189. Efe, A. - Ürkmez, N. (2016). Tarsuslu Osmanlılar. Konya: Çizgi Kitabevi. Erim, M. (Tarihsiz). Osmanlı arşivlerinde Tarsus ile ilgili belgeler. II. Tarsus Kent Sempozyumu, 15-17 Kasım 2012, Tarsus-Mersin. (Editörler: Yüksel Özdemir - Ali Cerrahoğlu). Tarsus: Özgür Ofset, 72-83. Köse, E. (2013). Âyanlar Çağında İçel Sancağında sosyal hareketlilik (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Köse, E. (2021). Âyan. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Cilt: I, İstanbul: TÜBİTAK Bilim Yayınları, 97. Özkaya, Y. (1994). Osmanlı İmparatorluğu’nda âyanlık. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Şalvuz, İ. F. (2002). Kurtuluş Savaşı’nda kahraman Çukurovalılar (Adana, Tarsus, Mersinliler). (Günümüz Türkçesine çeviren-sadeleştiren: Halil Atılgan). Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. Toroğlu, M. (1966). Küçük Ziyaret Tepe Savaşı. Kuvayi Milliye, VI/69. Mersin. 14-15. Yıldırım, C. (Tarihsiz). Arşiv belgelerine göre Tarsus Cephesi’nde Kuva-yı Milliye müfrezeleri ile işgal kuvvetleri arasında 1920 yılında yapılan muharebeler. II. Tarsus Kent Sempozyumu, 15-17 Kasım 2012, Tarsus-Mersin. (Editörler: Yüksel Özdemir - Ali Cerrahoğlu). Tarsus: Özgür Ofset, 106-114. ÇUKUROVA ARAŞTIRMALARI CİLT 10, SAYI 1, BAHAR 2024 TOPLAM SAYI 21