GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı ve
Türkiye Jeopolitiğine Etkileri
Baku-Tbilisi-Ceyhan Pure Oil Pipeline (BTC) And its Effects
On Turkey’s Geopolitics
Erdal AKPINAR
Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim Fakültesi, Erzincan- TÜRKİYE.
eeakpinar@gmail.com
ÖZET
Bu çalışmada, yüzyılın projesi olarak adlandırılan ve 2005 yılının ortalarında
bitirilmesi plânlanan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Ham Petrol Boru Hattı’nın Türkiye
Jeopolitiğine etkileri incelenmektedir. Bu bağlamda petrol-jeopolitik ilişkisi, Hazar
Havzası enerji kaynakları ve enerji arzı konuları üzerinde durulmuştur.
Ortadoğu’nun ardından dünyanın ikinci büyük petrol bölgesi olacağı öngörülen Hazar
Havzası; Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden geçirilen 1774 km uzunluğundaki
bir boru hattıyla Akdeniz’e bağlanmaktadır. Açık denizlere kıyısı olmayan Azerbaycan,
bu boru hattıyla Rusya Federasyonu’na bağımlı olmaksızın petrolünü dünya
piyasalarına sunma imkânına kavuşmaktadır. Türkiye bu hat sayesinde bölgenin enerji
kaynakları üzerindeki etkinliğini artıracağı gibi, Kafkasya ve Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerini de sağlam bir temele oturtacaktır. Avrasya enerji koridorunun temel yapı
taşlarından biri olan BTC, doğrudan ekonomik katkılarına ilâveten Türkiye’yi enerji
arzında kilit ülkelerden biri haline getirmektedir. Kuşkusuz bütün bunlar, enerji
kaynaklarının ve enerji arzının giderek daha önemli hale geldiği dünyada, Türkiye’nin
konumunu güçlendirmektedir.
Anahtar Kelimeler: BTC, Türkiye jeopolitiği, enerji arzı, Hazar Havzası.
ABSTRACT
In this study, so-called the project of the century, Baku-Tbilisi-Ceyhan Pure Oil
Pipeline (BTC) to be finished in the middle of 2005 are examined for its effects on
Turkey’s geopolitics. The aim of the study is to investigate the relationship between oil
and geopolitics, the energy sources in Hazar Basin and the security issues of energy
supply.
Hazar Basin, predicted to be the second largest oil region of the world after the Middle
East, is connnected to the Mediterranean with this 1774 km-long pipeline that passes
through Azerbaijan, Georgia and Turkey. Azerbaijan, with no coast to open sea, will
230
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
have the opportunity to pour its oil to the world’s market independent from Russia.
Owing to this pipeline, Turkey may improve its relations with Caucasia and Turkish
republics as well as increase its potency on the energy sources of the region. As one of
the cornerstones within Eurasia energy corridor, BTC has turned Turkey to be one of
the focal countries on energy supply not to mention its direct economical benefits.
Undoubtedly, all of mentioned above strengthen Turkey’s position in a world where
energy sources and supplies have become more and more important.
Key Words: BTC, Turkey’s geopolitics, Hazar Basin, energy supply.
I. Giriş
Jeopolitiği; coğrafî politika, coğrafyaya dayanan politika ya da coğrafyanın
yönlendirdiği politika olarak ifade etmek mümkündür. Kavramı ilk kullanan Kjellen’e
göre jeopolitik, devlet-coğrafya (mekân) ilişkisini bilimsel olarak inceleyen bir
disiplindir. Haushofer ise jeopolitiği yeryüzü-siyaset ilişkisinin bilimi olarak tanımlar.
Dolayısıyla Jeopolitik, coğrafyanın sahip olduğu veri ve değerler doğrultusunda güç
unsurlarının politikaya verdiği yönü açıklayan bir bilim olarak tanımlanabilir (İlhan,
1989: 14-15).
Coğrafya bütün özellikleriyle strateji, siyaset ve ekonomi üzerinde söz sahibidir.
Ülkelerin konumları ile izledikleri dış siyaset, ekonomi ve savunma politikaları arasında
sıkı ilişkiler vardır (Doğanay, 1989: 11). Bu özelliğinden dolayı jeopolitiğin yeni bir
disiplin olarak doğuşunda Frederich Ratzel (1844-1904), Halford J. Mackinder (18611947), Rudolf Kjellen (1864-1922), Karl Haushofer (1869-1945) ve Nicholas J.
Spykman (1893-1943) gibi siyasî coğrafyacıların rolü büyüktür (Göney, 1993: 11-52).
Jeopolitiğin üzerinde yoğunlaştığı en temel konu, güç ve gücün kullanımıdır.
Günümüzde ülkelerin güç parametreleri birbirinden bağımsız yalın unsurlar olarak
değil, her biri yeni fonksiyonlarla birbirini etkileyen dinamik unsurlar olarak
görülmektedir. Bu bağlamda bir ülkenin uluslar arası ilişkilerdeki gücünün unsurları
nelerdir sorusu önem kazanmıştır. Gücün, dolayısıyla jeopolitiğin temel unsurlarını
sabit ve potansiyel (değişken) unsurlar olmak üzere iki başlık altında toplamak
mümkündür. Coğrafya, nüfus, tarih ve kültür sabit unsurları; ekonomi, teknoloji ve
askerî kapasite ise değişken unsurları oluşturmaktadır. Güç; bu unsurların toplamının
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
231
siyasî irade, stratejik zihniyet ve stratejik plânlamaya göre şekillenmesinden ibarettir
(Davudoğlu, 2001: 17).
Türkiye, gücün temel ve sabit dayanaklarından biri olan coğrafî konum bakımından
dünyada önemli bir yere sahiptir. Bu ülke şimdiye kadar Asya, Avrupa ve kısmen de
Afrika’nın karşılıklı ilişkilerinde dev bir köprü görevi görmüştür. Bazı iniş çıkışlar olsa
da tarihin hemen her döneminde Anadolu’nun, devletler ve toplumlar arası ilişkilerde
belirgin bir ağırlığının olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’nin stratejik ve
jeopolitik bakımdan büyük önem ifade eden coğrafî konumu, kimi zaman sıkıntılar
yaratmakla birlikte, dış politikamızı yönlendirmede bir ağırlık oluşturmuş ve varlığımızı
sürdürmede bize güç veren bir dayanak olmuştur (Günel, 1997: 251).
Amerikalı strateji uzmanı Brzezinski Büyük Satranç Tahtası adlı eserinde (Brzezinski,
1998) Avrasya’ya egemen olanın dünyaya egemen olacağını savunmaktadır. Bu görüş,
Mackinder’in Kara Hakimiyeti Teorisi ile Peykman’ın Kenar Kuşak Teorisi’nin devamı
gibi görünmesine karşın, Türkiye’nin jeopolitik değerini vurgulaması bakımından
önemlidir. Nitekim Türkiye, kara ve deniz güç merkezlerinin doğu-batı ve kuzey-güney
doğrultusundaki hakimiyet alanı mücadelelerinin ve geçiş bölgelerinin merkezinde
bulunmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda Avrasya merkez kara kütlesini sıcak
denizlere ve Afrika’ya bağlayan iki önemli kara geçiş bölgesi (Balkanlar ve Kafkasya)
ve bir deniz geçiş bölgesi (Marmara Denizi ve boğazlar) ülkemizde kesişmekte ve bu
bölgeleri jeoekonomik kaynak merkezleri olan Ortadoğu ve Hazar Havzası’na
bağlamaktadır. Doğu-batı doğrultusunda ise Anadolu yarımadası, Avrasya’yı kuşatan
yarımadalar kuşağının en önemli halkasıdır (Davudoğlu, 2001: 116). Bu özelliğinden
dolayı küresel güçler birbirlerine karşı durumlarını ve politikalarını belirlerken
Türkiye’yi dikkate almak zorundadırlar (Güner, 1996: 76).
Coğrafya, jeopolitiğin temel unsuru olma özelliğini günümüzde de sürdürmektedir.
Ancak dünya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından uluslar arası ilişkiler üzerinde
kültürel ve ekonomik faktörlerin ağırlığının arttığı yeni bir döneme girmiştir. Bu ağırlık
o kadar belirgindir ki, İsviçre’nin çikolata ve kahve markası olan Jacop Suchard’ın
Philip Morris’e satılışı ülkede, İsviçre’nin bir parçasının yitirilmesi şeklinde
232
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
algılanmıştır. Son zamanlarda dünyanın en önemli araştırma merkezleri ve jeopolitik
uzmanları kültür ve ekonomi faktörleri üzerinde yoğunlaşmışlardır (Özey, 1999: 5-17).
Bilim çevrelerinde jeoekonomi ve jeokültür kavramlarının sıklıkla kullanılmaya
başlandığı, hatta bunların yeni disiplinler olarak şekillendiği gözlenmektedir. Kuşkusuz
ekonomi ve kültür, coğrafyadan bağımsız olarak düşünülemez. Nitekim Conway
jeoekonomiyi; uluslar, devletler, şehirler ve şirketler için en yüksek gelişme düzeyini
sağlamak üzere doğal kaynakların ve insan gücünün verimli bir şekilde bir araya
getirildiği yeni bir disiplin olarak tanımlamıştır. Paola Savona ise jeoekonomiyi,
geçmişteki silahlı kuvvetler üstünlüğüne dayanan jeopolitiğin yerini alan ekonomik
jeopolitik olarak nitelendirmektedir (http://www.turkocagi.org.tr/indexm.html).
II. Stratejik Bir Enerji Kaynağı Olarak Petrol
Ulusal ve küresel ekonomiyi şekillendiren faktörlerin başında, doğal kaynaklar ve
bunların kullanımı gelir. Bunlar arasında özellikle enerji kaynakları âdetâ bütün
ekonomik sektörlerin lokomotifi durumundadır. Üretimin makine gücü ile yapıldığı
çağdaş bir üretim şekli olarak tanımlanan sanayi, aynı zamanda yüksek oranda enerji
tüketmeyi gerektirir. Bu bakımdan sanayi devrimi, öncelikle enerji kaynaklarının
değerlendirilmesi devrimi olarak düşünülmelidir. Gerçekten de buhar makinesinin
icadıyla taş kömürü, dinamonun icadıyla beyaz kömür, içten yanmalı dizel motorların
icadıyla da petrol büyük önem kazanmıştır (Doğanay, 1998: 2).
Petrol, önemli bir enerji kaynağı ve sanayi hammaddesidir. Rafineri yakıt gazı,
sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), benzin, nafta, solvent, jet yakıtı, gazyağı, motorin,
kalorifer yakıtı ve fueloil petrolün yakıt olarak kullanılan başlıca türevleridir. Çeşitli
madenî yağlar ve asfalt, ham petrolün rafine edilmesiyle elde edilen yakıt dışı
ürünlerdir. Ayrıca petrolün arıtımı ile parfüm ve böcek ilaçları gibi ikincil ürünler elde
edilebilmektedir. Bunların dışında yukarıda sayılan ürünlerin bir kısmı petrokimya
sanayisinde girdi veya destekleyici ürün olarak kullanılmaktadır. Başta etil, propilen,
benzen, amonyak ve metanol olmak üzere dört binin üzerinde petrokimya ürünü vardır.
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
233
Bu sanayinin nihaî ürünleri arasında plastik, sentetik lifler, sentetik kauçuk, deterjan ve
kimyasal gübreleri saymak mümkündür.
Günümüzde, toplam enerji kaynaklarının % 90’ını fosil yakıtlar oluşturmakta ve
bunların % 45’i petrole dayanmaktadır. Gelecekte petrolün fosil kaynaklı yakıtlar
içerisindeki payının giderek artacağı ve 2030 yılında bu oranın % 58’e çıkacağı tahmin
edilmektedir (BP, 2002). Esasen bu veriler dünyanın petrole bağımlılığını göstermesi
bakımından ilginçtir. XX. Yüzyıl, âdetâ petrolün yüzyılı olmuştur ve bu durum, yakın
gelecekte de pek fazla değişmeyecektir (Karadağ, 1991: 10). Dolayısıyla petrolle ilgili
her konu, küresel ekonomiyi ve uluslar arası ilişkileri yakından ilgilendirmektedir.
Petrol rezervlerinin geleceği, yeni petrol yataklarının bulunması, petrol ticareti ve
fiyatlardaki dalgalanmalar, ülkelerin ve şirketlerin petrol politikaları, alternatif enerji
arayışları ve petrolün üretim bölgelerinden tüketim bölgelerine nakli gibi konular
bunların başlıcalarıdır.
Dünya petrol yataklarının dağılımındaki büyük dengesizlik bu enerji kaynağının
stratejik değer kazanmasında belirleyici olmuştur. Bilinen rezervlerin % 66 kadarına
Suudi Arabistan, Irak, İran, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği
Ortadoğu ülkeleri sahiptir. Venezüella (% 7.4), Rusya Federasyonu (% 4.6) ve ABD (%
2.9) diğer petrol zengini ülkelerdir (BP, 2002). Büyük tüketiciler olan AB ülkeleri, Çin
ve Japonya ise petrol bakımından nispeten fakirdirler.
Petrol rezervlerinin dağılımındaki bu dengesizlik, üretim-tüketim boyutunda da kendini
göstermektedir. Dünya petrolünün % 30 kadarını Ortadoğu ülkeleri üretmektedir. ABD
(% 9.8), Rusya Federasyonu (% 9.7), Meksika (% 4.9) ve Venezüella (% 4.9) diğer
önemli petrol üreticileridir. Büyük petrol üreticisi on bir ülkenin oluşturduğu OPEC,
2001 yılı itibariyle dünya ham petrol üretiminin % 41’ini gerçekleştirmiştir. Üretilebilir
petrol rezervlerinin ise % 78’sine sahiptir. Rezerv ve üretim potansiyeli dikkate
alındığında OPEC’in sadece bugün değil, gelecekte de petrol üzerindeki etkinliğini
sürdüreceği açıktır (KOSDEP, 2004: 12). Tüketimde ise ABD (% 25.5), Japonya (%
7.0), Çin (% 6.6) ve başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri (% 22) ilk sıraları
paylaşırlar. Dünyanın ikinci en büyük enerji tüketicisi konumundaki Avrupa Birliği,
234
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
dünya enerji ithalatında ilk sırayı almaktadır. Birlik, ihtiyacı olan petrolün % 76
kadarını ithalat yoluyla karşılar. Birliğin önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde petrolde
%
90, doğal gazda ise % 70 düzeyinde dışa bağımlı hale geleceği beklenmektedir (Pala,
2003: 18).
Gerek rezerv, gerekse üretim ve tüketimdeki bu dengesiz dağılım, dünyada petrol
ticaretini ön plâna çıkarmıştır. 2001 yılı itibariyle, dünya ham petrol ticaret hacmi 1.684
milyon ton/yıla (günde 33.8 milyon varil) ulaşmıştır. Petrol ürünlerinin ticareti ise 9.9
milyon varil/gün olarak gerçekleşmiştir. Üstelik ticaret hacmi son yıllarda hızlı bir
yükselme trendine girmiştir. Nitekim 1992 yılında 33.4 milyon varil/gün iken, yılda
ortalama % 3,1 oranında artarak 2001 yılında 43.8 milyon varil/gün’e yükselmiştir.
2001 yılı itibariyle toplam dünya ham petrol ihracatı 1.684 milyon ton, petrol ürünleri
ihracatı ise 475 milyon tondur. İhracatta Ortadoğu ülkeleri ağırlığını korurken (% 43.6),
Rusya Federasyonu ve Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin payı (% 10.7) giderek
artmaktadır. İthalatta ise ABD, Japonya, Çin ve Batı Avrupa ülkelerinin belirgin bir
ağırlığı söz konusudur.
Türkiye, bilinen petrol rezervleri itibariyle dünyanın fakir ülkelerinden birisidir. Diğer
yandan yıllık 30 milyon tonu bulan petrol tüketimiyle dünya ülkeleri arasında yirmi
dördüncü sırada yer almaktadır. Üstelik tüketim, 1990-2001 döneminde % 40 civarında
artmıştır. Yıllık ham petrol üretiminin 2.4 milyon tonu bulduğu ülkemizde, iç talep
büyük ölçüde ithalatla yoluyla karşılanmaktadır. İthalat miktarı 2003 yılı itibariyle 24
milyon ton kadar olup, aynı yıl petrol giderlerine 6 milyar dolar harcanmıştır
(http://www.enerji.gov.tr/petrolarztalep.htm).
Türkiye’nin petrole olan bağımlılığının önümüzdeki yıllarda giderek artacağı ve 2020
yılında ithalat miktarının 70 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla
Türkiye, yakın gelecekte dünyanın sayılı petrol üretim bölgelerinden biri haline gelecek
olan Hazar Havzası için potansiyel bir pazar adayıdır. Bu bağlamda petrol ithalatında
kaynak çeşitliliği, arz güvenliği ve arz sürekliliğinin sağlanabilmesi bakımından geniş
kapsamlı enerji taşıma projelerine ihtiyaç vardır (Uyanık, 2004: 21).
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
235
III. Petrol Taşımacılığında Boru Hatlarının Yeri ve Önemi
Petrolün üretim bölgelerinden tüketim bölgelerine ucuz ve güvenli bir şekilde nakli
önemli bir sorun olup, enerji arzının güvenliği, jeopolitiğin üzerinde yoğunlaştığı
başlıca konulardan biridir (McMillan, 2003: 15). Petrole olan bağımlılığın artması ve
dünyanın bir numaralı petrol bölgesi olan Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlık nedeniyle
konunun önemi giderek artmaktadır. Bu bağlamda petrolün bulunduğu ve üretildiği
bölgeler kadar, tüketicilere ulaştırıldığı güzergâhlar ve ulaştırma şekilleri de önem
kazanmıştır. Ülkeler arası ticarete konu olan petrol, boru hatları (pipeline) ve denizyolu
(tankerler) olmak üzere başlıca iki yolla taşınmaktadır. Ayrıca daha kısa mesafelerde
kara tankerlerinden de yararlanılır.
AB ülkeleri, ABD, Çin ve Japonya ihtiyaçları olan petrolün büyük bir bölümünü deniz
yolu ile ithâl etmektedir. Ancak gelecekte AB ülkelerinin, enerji arzı güvenliği ve
çevrenin korunması endişelerinden dolayı boru hatlarına daha fazla yöneleceği
beklenmektedir (EC, 2001). Petrol ithalatının % 45’ini Orta Doğudan, % 21’ini Rusya
Federasyonundan; doğal gaz ithalatının ise % 42’sini Rusya Federasyonundan
gerçekleştiren AB; Orta Doğu’daki güvenlik eksikliğinden ve Rusya Federasyonu’nun
enerji kaynakları üzerindeki güçlü hakimiyetinden rahatsız olup, enerji arzı hususunda
yeni boru hattı projelerine sıcak bakmaktadır. Benzer bir durum, Çin için de söz
konusudur. Bu ülkelerin boru hatlarına yönelişinde petrol ve doğalgaz taşımacılığına
konu olan uluslar arası suların büyük ölçüde ABD’nin kontrolü altında olmasının rolü
büyüktür. Nitekim dünyanın en önemli petrol çıkış noktası olan Basra Körfezi ve
Hürmüz Boğazı (15 milyon varil/gün), belirgin bir şekilde ABD’nin kontrolü altındadır.
2020 yılı itibarıyla dünya toplam petrol ihracatının % 38’inin bu boğaz üzerinden
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir (CSIS, 2000: 32-33). Karadeniz ile İstanbul ve
Çanakkale boğazları da bu bağlamda önemlidir. Başta Rusya Federasyonu olmak üzere
Bağımsız Devletler Topluğu ülkelerinin ihracatlarındaki yükselişe paralel olarak,
Karadeniz’in ve boğazların petrol taşımacılığındaki ağırlığı giderek artmaktadır.
Kuşkusuz bu durum Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye bu gelişmeyi,
özellikle İstanbul Boğazı’nın trafik yoğunluğunu aşırı derecede artıracağından dolayı
236
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
endişeyle izlemekte ve çözüm yolları aramaktadır. Türkiye’nin boru hatlarından yana
ağırlığını koymasının en önemli nedenlerinden biri de budur.
Sürekli taşıyıcılar olarak isimlendirilen boru hatlarıyla yapılan petrol sevkıyatı, kara ve
deniz taşımacılığına göre hem daha süratli, hem de ekonomik ve emniyetlidir. Yatırım
maliyetini, arz ve talebin yeterli olduğu durumlarda kısa sürede telafi edebilmektedir.
Ayrıca boru hatları çevre dostu olduğu gibi, kara ve deniz ulaşımındaki trafik yükünü de
azaltmaktadır. Kuşkusuz bu durum, aralarında İstanbul ve Çanakkale boğazlarının da
bulunduğu dünyanın belli başlı geçiş noktaları bakımından son derece önemlidir.
Petrol boru hatlarını üç grupta toplamak mümkündür: 1. Petrolü üretim bölgelerinden
toplanma merkezlerine ya da rafinerilere taşıyan ham petrol toplayan hatlar 2. Petrolü
üretim bölgelerinden ya da depolardan rafinerilere, limanlara ve terminallere nakleden
ham petrol taşıyan hatlar 3. Rafine edilmiş petrolü taşıyan hatlar. Bunlardan en
önemlisi, konumuzu da yakından ilgilendiren ham petrol taşıyan hatlardır.
Boru hatlarıyla ilk petrol taşımacılığı 1865 yılında ABD’nin Pensilvanya eyaletinde
başlamıştır. Ancak sistem, 1930’lardan sonra yaygınlaşmış ve zamanla büyük bir sektör
haline gelmiştir. Günümüzde dünya ülkeleri, bu çağdaş taşıma sisteminden yaygın bir
şekilde yararlanmaktadırlar. Dünyada petrol boru hatları bakımından ABD birinci (280
bin km), Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri ikinci (68 bin km) sırayı alır. Kanada,
İran, Irak, Suudi Arabistan, Cezayir, Hindistan ve Türkiye diğer önemli ülkelerdir.
Kanada’nın Interprovencial Line (2856 km), dünyanın bilinen en uzun petrol boru
hattıdır. Sınır aşan hatlar arasında ise Bağımsız Devletler Topluluğu öne çıkmıştır.
Rusya’nın Samara (Kuybişev) yakınlarındaki petrol bölgesinden Polonya’ya ve
Almanya’ya uzanan 5321 km uzunluğundaki Drujba (Dostluk) hattı, Doğu Avrupa’da
Brody’den (Rusya) Bratislava’ya (Slovakya) uzanan hattın Batı Avrupa’ya doğru
devam ettirilmesiyle oluşmuştur (Tümertekin, Özgüç, 1999: 665-675). Ortadoğu’da ise
Kuzey Irak petrollerini Hayfa ve Yumurtalık terminallerine bağlayan toplam 1359 km
uzunluğundaki boru hatları ile Trans Arap olarak da nitelendirilen Gavvar-DammanSayda Hattı ( 1700 km) öne çıkmaktadır.
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
237
IV. Hazar Havzası Petrolleri ve BTC Ham Petrol Boru Hattı
Başta ABD olmak üzere Japonya, Çin, AB ve gelişmekte olan ülkelerin enerji
kaynaklarına olan ihtiyaçlarının artması ve Ortadoğu’nun istikrarsız yapısı alternatif
petrol bölgelerine olan ilgiyi artırmıştır. Bu yeni ilgi odaklarının başında ise Hazar
Havzası gelir (Şekil-1). Öyle ki havza, bazı stratejistlerce Yeni Basra Körfezi (New
Persian Gulf) olarak adlandırılmaktadır. Bu bağlamda ABD Başkan Yardımcısı D.
Cheney’in 1998 yılında petrol şirketlerince Kazakistan’da düzenlenen bir toplantıda
söylediği şu sözler dikkat çekicidir: “Tarihin hiçbir döneminde böylesi kısa bir sürede
Hazar Havzası kadar stratejik önem kazanan başka bir toprak parçası bilmiyorum”
(Özalp, 2004). Bölgenin küresel güçlerin ve büyük petrol şirketlerinin ilgi odağı haline
gelmesinde, Sovyetler Birliği’nin dağılışıyla yeniden şekillenen siyasî yapının da payı
vardır. Hazar Havzası’nda ve Kafkasya’da yeni devletlerin ortaya çıkması ve bunların
sahip oldukları yer altı zenginliklerini değerlendirme arayışları, bölgenin enerji
kaynaklarını dünya gündemine taşımıştır.
Şekil-1. Hazar Havzası’nın Konumu.
238
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
Petrol ithal eden ülkeler 2020 yılına kadar temel arz kaynağı olarak Ortadoğu’ya
bağımlılıklarını sürdüreceklerdir. Petrol fiyatlarının 2010 yılına kadar önemli bir
değişiklik göstermeyeceği, bu tarihten sonra ise sıvılaştırılmış yakıtın önem
kazanmasıyla birlikte yükseleceği tahmin edilmektedir. Ortadoğu petrolüne bağımlılık
ve sıvı yakıtların kullanımına yönelim, söz konusu dönemde arz darboğazları ve petrol
fiyat şoklarını gündeme getirecektir. Dolayısıyla Hazar Havzası’na, yeni yüzyılda
petrolde Ortadoğu kaynaklı arz ve fiyat krizleri yaşanmamasının teminatı olarak
bakılmaktadır (Pala, 2003: 38).
Esasen Hazar Havzası’ndaki petrol kaynakları XIX. Yüzyıl’dan beri bilinmekte ve belli
ölçüde işletilmektedir. Ancak Sovyetler Birliği döneminde mevcut rezervler yeterince
tespit edilmediği gibi, üretim de sınırlı kalmıştır. Azerbaycan, Kazakistan ve
Türkmenistan’ın bağımsızlıklarını kazanmasından sonra yapılan araştırmalar, Hazar
Havzası’nın Ortadoğu’dan sonra dünyanın ikinci büyük petrol bölgesi olabileceğini
ortaya koymuştur. Farklı başvuru kaynakları olmakla birlikte, sıkça başvurulan ABD
Enerji Bakanlığı verilerine göre bu üç Türk cumhuriyetinin kanıtlanmış üretilebilir
petrol rezervi 13.8-30.1 milyar varil civarındadır. Muhtemel rezervler de (218-236
milyar varil) dikkate alındığında bu rakam 218-236 milyar varile yükselmektedir
(Tablo-1). Bu miktar, bugünkü dünya petrol rezervinin (1046.4 milyar varil) yaklaşık %
25’ini oluşturmaktadır. Bu ülkeler, doğalgaz kaynakları bakımından da zengindirler.
Kanıtlanmış ve muhtemel rezervlerin toplamı 15 trilyon m³ kadar olup, bilinen dünya
gaz rezervlerinin yaklaşık % 12’sidir. Bu rakamlara İran, Rusya ve Rusya
Federasyonu’nun Hazar Havzası rezervleri dahil değildir.
Tablo-1: Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Petrol ve Doğalgaz Rezervleri
(2000).
Ülke
Azerbaycan
Kazakistan
Türkmenistan
Toplam
Petrol rezervleri (milyar varil)
Kanıtlanmış
3.6-12.5
10.0-17.6
0.5
13.8-30.1
Olası
32
92
80
204
Toplam
36-45
102-110
81
218-236
Doğalgaz rezervleri (trilyon m³)
Kanıtlanmış
0.3
1.5-2.4
2.8-4.4
3.6-7.1
Kaynak: http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/data_publications
Olası
1.0
2.5
4.5
8.0
Toplam
1.3
4.0-4.8
8.9
14.2-15.0
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
239
BTC ile doğrudan ilgili olması dolayısıyla Azerbaycan’ın ayrı bir önemi vardır. Uzun
süren Sovyet egemenliğinin ardından 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan bu Türk
cumhuriyetinin en önemli hedeflerinden biri, mevcut zenginlik kaynaklarını en iyi
şekilde değerlendirmektir. Esasen Azerbaycan, ABD ile birlikte dünyanın en eski iki
petrol üreticisinden biridir (Tümertekin, Özgüç, 1999: 395). Fakat Sovyetler Birliği
döneminde ülke bu zenginliğinden yeterince yararlandırılmamıştır. Nitekim 1848-1991
yılları arasında 1.4 milyar ton petrol üretilmiş, elde edilen gelirin ise sadece % 3’ü bu
ülke halkına harcanmıştır (Doğanay, 1998: 257). 2001 yılı istatistiklerine göre nüfusu
sekiz milyon olan ülkenin toplam millî gelirinin 5.7 milyar dolar, kişi başına düşen millî
gelirin ise sadece 715 dolar olması bu durumu kanıtlar niteliktedir.
Azerbaycan’ın toplam petrol rezervinin 36-45 milyar varil, doğalgaz rezervinin ise 1.3
trilyon m³ olduğu tahmin edilmektedir. Petrol rezervlerinin büyük bir kısmı ülkenin
doğusunda, Hazar Denizi kıta sahanlığında bulunur. Mevcut üretimin ise yarıdan fazlası
buradan çıkarılmaktadır. Apşeron adaları ve başkent Bakü kıyıları önemli üretim
alanlarıdır. Azerî-Çıralı-Güneşli bölgesi BTC boru hattını da ilgilendiren bir diğer
büyük petrol havzasıdır. Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkeler arasında bu denizin statüsü
ve paylaşımına ilişkin sorunlar bulunmakta olup, bu durum mevcut zenginlik
kaynaklarının işletilmesini güçleştirmektedir.
Aralarında Azerbaycan’ın da bulunduğu Hazar Havzası ülkelerinin en önemli ortak
sorunu, mevcut yer altı zenginliklerini yer üstüne çıkarmak ve dünya piyasalarına arz
etmektir. Bölge ülkeleri bu konuda yeterli altyapı, sermaye, teknoloji ve bilgi birikimine
sahip değildir. Ayrıca hiç birinin açık denizlere kıyısı yoktur. Dolayısıyla hem üretim,
hem de pazarlama hususunda başka ülkelere ve alanında uzmanlaşmış şirketlere ihtiyaç
duymaktadırlar. Ülkeler ve şirketler, güçleri nispetinde bu süreçte etkili olabilmek için
büyük bir rekabet başlatmışlardır. Büyük güçler, gelecekteki refah seviyelerini ve
mevcut petrol stoklarını koruyabilmek için dünyanın temel kaynaklarını paylaşmak
üzere yeni plânlar geliştirmişlerdir. Yeni dünya düzeni çerçevesinde kaynakların
yeniden dağılımı gündeme gelmiş, başta ABD olmak üzere bir kısım ülkeler bu
pastadan pay almak için, arayış içerisine girmişlerdir (Özbilen, 2003: 16-24)
240
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
Günümüzde Hazar Havzası’nı da içine alan eski Sovyet topraklarından uluslar arası
pazara çıkan boru hatlarının hemen tamamı Rusya Federasyonu topraklarından
geçmektedir. Üstelik Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni inşa edilen boru
hatları da yine Rusya Federasyonu topraklarından geçirilmiştir. Bunlardan en önemlisi
Kazakistan’ın Tengiz petrol bölgesini Karadeniz’in Novorossisk limanına bağlayan
CPC (Caspian Pipeline Consortium) boru hattıdır. 2001 yılında faaliyete geçen bu hat
sayesinde
Rusya’nın
büyük
bir
jeopolitik
üstünlük
sağladığı
açıktır.
Türk
cumhuriyetlerinin gerçek anlamda bağımsızlıklarını elde edebilmelerinin temel koşulu,
petrolün ve doğalgazın taşınmasında bu ülkeye bağımlı olmaktan kurtulabilmeleri ve
alternatif yollar oluşturabilmeleridir (Pamir, 2003: 100-118).
Bölgenin petrol ve doğalgazının dünya pazarlarına taşınması için yeni boru hatlarına ve
güzergâhlara ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Havzanın dünya ile bağlantısını
sağlayacak bir ulaşım koridoru fikri, ilk kez 1993 yılında ortaya atılmış, AB’nin
Avrupa-Kafkaslar-Asya Ulaşım Sistemi (TRACECA) projesi ile de desteklenmiştir. Söz
konusu proje, Avrupa’dan başlayarak Karadeniz’i geçen ve Kafkaslar üzerinden Hazar
Denizi ve Asya’ya uzanan doğu-batı doğrultulu bir ulaşım koridoru öngörmektedir
(Timor, 2000: 229). AB bu projeye paralel olarak Avrupa Devletler Arası Petrol ve
Doğalgaz Taşımacılık Programı’nı (INOGATE) yürürlüğe koymuştur. Türkiye’nin de
taraf olduğu bu program çerçevesinde enerji arzı güvenliğinin sağlanması, petrol ve
doğalgazın Avrupa’ya boru hatlarıyla taşınması plânlanmaktadır (Kızılkaya, Engin,
2003: 200-201).
Konu, yaklaşık on yıldır bölge ve dünya gündemini meşgul etmektedir. Bu bağlamda
pek çok proje geliştirilmiş, fakat çeşitli nedenlerle uygulama imkânı bulunamamıştır
(Emrahov, 2000). Halihazırda yürütülen tek proje, BTC Ham Petrol Boru Hattı
Projesi’dir. Yapımı büyük ölçüde tamamlanan ve 2005 yılı içerisinde faaliyete geçecek
bu hatla, Azerbaycan’ın Azerî, Çıralı ve Güneşli yataklarından üretilen petrol,
Akdeniz’e taşınacaktır. Hiç kuşkusuz projenin işlerlik kazanmasında ülkemizin coğrafî
konumundan kaynaklanan avantajları belirleyici olmuştur. Ayrıca bu başarıda
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
241
Türkiye’nin istikrarlı ve güvenilir bir ülke oluşunun ve izlediği dengeli dış politikanın
büyük payı vardır.
Projenin temeli, adı geçen petrol yataklarının işletmeye açılması hususunda Azerbaycan
ile petrol şirketleri arasında 20 Eylül 1994 tarihinde yapılan antlaşmaya dayanmaktadır.
Bu antlaşma çerçevesinde BP, UNOCAL, LUKOIL, SOCAR ve TPAO gibi büyük
şirketlerden oluşan Azerbaycan Uluslararası Petrol Konsorsiyumu (AUPK), bölgedeki
petrol yataklarını işletmeye başlamıştır. Bölge, işlenebilir nitelikte 5.2 milyar varil
petrol ve 70 milyar m³ doğalgaz rezervine sahiptir. 1997 yılında üretime başlanmış olup,
hedeflenen üretim miktarı günlük ortalama bir milyon varildir. Ancak çıkarılacak
petrolün dünya piyasalarına arzı sorun olmuştur. Rusya Federasyonu’nun BaküNovorossisk boru hattı üzerinde yoğunlaşmasına karşın; Azerbaycan, Türkiye, ABD ve
petrol şirketleri bu seçeneğe sıcak bakmamışlardır. Uzun müzakerelerden sonra 18
Kasım 1999 tarihinde İstanbul’da taraflar arasında mutabakata varılmış, yapılan
antlaşmayla BTC Ham Petrol Boru Hattı’nın inşasına karar verilmiştir.
Bakü yakınlarındaki Sencegal terminalinden başlayan ve Ceyhan (Yumurtalık)
terminalinde son bulan hattın çapı 42 inç, toplam uzunluğu ise 1774 km.dir. Doğu-batı
yönünde Azerbaycan’ı kateden hat, buradan Gürcistan’a geçer. Başkent Tiflis üzerinden
batıya doğru ilerledikten sonra, güneye yönelerek Ardahan’dan Türkiye topraklarına
girer. Ülkemizde kuzeydoğu-güneybatı yönünde devam eder. Kars, Erzurum, Erzincan,
Sivas, Kayseri, Kahramanmaraş ve Osmaniye topraklarından geçtikten sonra Ceyhan’da
son bulur (Şekil-2). Hattın 440 km.si Azerbaycan, 260 km.si Gürcistan, 1074 km.si
Türkiye sınırları içerisinde kalmaktadır (http://www.btc.com.tr).
Uzun zaman alan projelendirme ve finansman çalışmalarının ardından 18.09.2002
tarihinde inşasına başlanan boru hattının 2.9 milyar dolara mal olması beklenmektedir
(1.4 milyar doları ülkemizde harcanmaktadır). Ev sahibi ülkeler olan Azerbaycan,
Gürcistan ve Türkiye ile birlikte, gelecekte proje kapsamına dahil edilmesi plânlanan
Kazakistan da bu antlaşmaya imza atmıştır. Ayrıca projeye siyasî destek ve finansman
hizmeti sunan ABD garantör ülke olarak antlaşmaya dahil edilmiştir. Günde bir milyon
varil (yılda 50 milyon ton) ham petrol taşıma kapasitesine sahip bu büyük projenin
242
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
gerçekleştirilmesi için BTC CO (hattın inşasıyla ilgilenmektedir) ve BTC Investmet
(hattın finansmanıyla ilgilenmektedir) adında iki ayrı konsorsiyum oluşturulmuştur.
Konsorsiyumun büyük ortakları arasında BP (% 30), SOCAR (% 25), UNOCAL (%
8.9), STATOIL (% 8.7) ve TPAO (% 6.5) gibi büyük petrol şirketleri bulunmaktadır
(www.botas.gov.tr/projeler). Hattın işletim süresi 40 yıl olup, katılımcıların istemesi
durumunda onar yıllık dönemler halinde iki kez uzatılması mümkündür.
Şekil-2. Hazar Havzası ve Çevresi Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları Güzergâhları
(Timor 2000’den değiştirilerek).
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
243
BTC projesi, dikkat çekici hukukî ve teknik özelliklere sahiptir. Projenin sağlıklı
yürütülebilmesi için Geçerli Yasal Rejim (PLR) oluşturulmuş, bu kapsamda
Hükûmetler Arası Antlaşma (IGA), Ev Sahibi Hükûmetler Antlaşması (HGA), BTC
İnsan Hakları Taahhüdü, bir dizi çevre koruma belgesi ve güvenlik protokolü
imzalanmıştır. Boru hattı sahasında mülkiyet haklarının gözetilmesi, çevrenin
korunması, sosyal ve ekonomik koşulların iyileştirilmesi bağlamında kapsamlı
çalışmalar yapılmış, ülkemiz bunlardan çok çeşitli yararlar sağlamıştır.
Boru hattı güzergâhı, coğrafî özellikleri itibariyle pek çok güçlük barındırmaktadır. Hat,
bazı yerlerde 2800 m yükseklikten geçmekte olup; 1600 noktada (800’ü Türkiye’de)
karayolu ve demiryolu ile, 1500 noktada (600’ü Türkiye’de) ise akarsular ile kesişir.
Güzergâh üzerinde toplam 450 yerleşme (300’ü Türkiye’de) bulunmaktadır. Coğrafî
özelliklerden ve hattın uzunluğundan kaynaklanan güçlüklerin üstesinden gelebilmek
için 14 noktada pompa istasyonu (4’ü Türkiye’de) ve 98 noktada valf santrali (52’si
Türkiye’de) kurulmuştur. Hatta pompalanacak petrolün depolanması için, BaküSengeçal terminalinde 127 200 m³ kapasiteli iki adet tank inşa edilmiştir. Ceyhan ihraç
terminalinde ise her biri 150 800 m³ kapasiteli yedi adet ham petrol tankı ile 2.5 km
uzunluğunda bir yanaşma köprüsü kurulmaktadır. Hattın inşasında toplam 10 bin kadar
personel (5 bini Türkiye’de) görev yapmaktadır. Hattın Türkiye bölümündeki
faaliyetleri, BOTAŞ tarafından yürütülmektedir.
Hattın inşası Türkiye ekonomisine canlılık getirmiştir. Ulusal ekonomiye etkisi yanında,
özellikle hattın güzergâhı üzerindeki illerimizin sosyoekonomik durumlarında
iyileşmeler olmuştur. İstihdamdaki artış, bunların başında gelir. Fakat Türkiye için asıl
kazanç, yeni başlamaktadır. Ceyhan yakın gelecekte dünya petrol piyasasının sayılı
merkezlerinden biri haline gelecek, Türkiye özellikle liman hizmetlerinden büyük
yararlar sağlayacaktır. Yaklaşık 20 milyar dolarlık büyük bir yatırımı harekete geçirecek
boru hattı sayesinde ülkemizin yıllık ortalama 300 milyon dolar kira geliri elde etmesi
beklenmektedir. Buna ilaveten AUPK’daki ortaklığından dolayı, Azerî-Çıralı-Güneşli
bölgesi petrolünün üretiminden önemli bir kazancı olacaktır. Ayrıca petrolde dışa
bağımlı olan ülkemiz, daha kolay ve ucuz ithalat imkânına kavuşacaktır. Nitekim hattan
244
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
sevk edilen petrol miktarı 50 milyon ton/yıla çıktığında bunun yaklaşık 1/3 kadarının
(15 milyon ton/yıl) Türkiye tarafından kullanılması öngörülmektedir.
BTC’nin asıl büyük etkisi, jeopolitik alanda gözlenmektedir. Bu hat, bir yatırım
olmanın ötesinde Türkiye’nin Hazar Havzası ve Türk Dünyası ile bağlarını
güçlendirmesi anlamına gelmektedir. Ne yazık ki şimdiye kadar bu bölgeyle olan
ilişkilerimiz sosyal ve kültürel düzeyde kalmış, ekonomik bağlar yeterince
güçlendirilememiştir (Doğanay, 1995: 135). Halbuki burası, başta petrol ve doğalgaz
kaynakları olmak üzere ekonomik potansiyel bakımından dünyanın en zengin
bölgelerinden birisidir (Dönmez, 1978: 56-86). Diğer yandan bölge, 4 milyon km².lik
yüzölçümü, 55 milyon nüfusu ve az gelişmiş ekonomisiyle Türkiye için büyük bir pazar
niteliğindedir (Kurtuluş, 1998: 61-63). Özellikle Kafkasya, hem Rusya Federasyonu ile
Akdeniz arasında önemli bir geçit noktası olması, hem de sahip olduğu zengin yer altı
kaynakları nedeniyle önem arz etmektedir (İlhan, 1993: 159). Boru hattı ile ilk kez
Hazar Havzası ve Türk Dünyası’nın kaynakları, Rusya Federasyonu’ndan bağımsız
olarak dünya pazarlarına açılmaktadır. Kuşkusuz bu durum, başta Azerbaycan olmak
üzere bölge ülkelerinin ve Türkiye’nin politik gücünü belirgin bir şekilde artırmaktadır.
Durumun farkında olan Rusya, Kazakistan’ın petrolünün bu hatta bağlanması,
Türkmenistan doğalgazının ise yine bu hatta paralel olarak inşa edilecek yeni bir hatla
Akdeniz’e taşınması projelerini engellemeye çalışmaktadır. Diğer yandan üretimi
giderek artan Rusya, petrolün piyasalara arzı hususunda Türk boğazlarına, dolayısıyla
Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Ancak Türkiye boğazların âdetâ bir petrol
boru hattı gibi kullanılmasına karşıdır. Boğazlardan yılda ortalama yedi bin tanker
geçmekte ve 103 milyon ton petrol taşınmaktadır. Mevcut haliyle dahi boğazlar bu yükü
kaldıramamakta ve kazalar yaşanmaktadır. Meydana gelecek büyük çaplı bir kazada
binlerce insan ölebileceği gibi, onarılması güç boyutlarda çevre kirliliği yaşanacaktır.
Ayrıca kıyı şeridindeki tarihî ve ekonomik değeri büyük binaların zarar görmesi ve
boğazların uzun süreli trafiğe kapalı kalması söz konusudur. Dolayısıyla boğazlardaki
seyir güvenliği Türkiye’yi ilgilendirdiği kadar açık denizlere çıkabilmek için fazla
alternatifi
olmayan
Rusya’yı
ve
diğer
Karadeniz
ülkelerini
de
yakından
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
245
ilgilendirmektedir (İstikbal, 2000). Bu durum, Rusya’yı yeni arayışlara sokmuştur.
Bunlardan biri de henüz düşünce aşamasında olan Trakya boru hattı projesidir. Bu hat
ile Karadeniz’den tankerlerle Kıyıköy’e (Kırklareli) taşınacak olan petrolün, Trakya
üzerinden Saros Körfezi’ne (Ege Denizi) akıtılması hedeflenmektedir. Ayrıca Samsun
ile Ceyhan arasında yeni bir boru hattı inşa edilmesi gündemdeki konular arasındadır.
2. Sonuç ve Öneriler
BTC, Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hatları’ndan sonra petrolde ikinci büyük
sınır aşan hattımız olacaktır. Halihazırda İran ile bir, Rusya Federasyonu ile iki
doğalgaz boru hattı bağlantısı mevcuttur. Türkmenistan doğalgazının ve Kazakistan
petrolünün dünya piyasalarına sunulması hususunda önemli bir alternatif durumundadır.
Ayrıca Karadeniz, boğazlar ve Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz taşımacılığı üzerinde
söz sahibidir. Bütün bunların bir sonucu olarak Türkiye enerji arzı hususunda dünyanın
kilit ülkelerinden biri haline gelmiştir. Kuşkusuz bu durum, bölgesel ve küresel plânda
Türkiye’nin jeopolitik konumunu güçlendirmektedir.
Türkiye, Hazar Havzası petrol ve doğalgaz yataklarının işletmeye açılması ve BTC’nin
devreye girmesiyle birlikte soğuk savaş sonrası yeniden şekillenmekte olan dünya
dengeleri içerisinde önemli bir güç merkezi haline gelmektedir. Bu bağlamda Anadolu,
gelecekte dünya için eskisinden çok daha fazla anlam ifade edecektir. Benzer bir durum,
Azerbaycan için de geçerlidir. Hiç kuşkusuz Azerbaycan’ın siyasî ve ekonomik
gücünün atması Türkiye’nin yararınadır. Ancak kabul etmek gerekir ki jeopolitik
etkinliğin artmasına paralel olarak risk de artar. Sovyetler Birliğinin dağılmasının
ardından küresel güçler bölgede büyük bir çıkar mücadelesine girişmişlerdir. Türkiye
konumu, ulusal menfaatleri ve ilişkileri gereği bu mücadelenin içerisinde olmak
zorundadır.
Hazar Denizi’nin statüsü konusunda bölge ülkeleri arasında yaşanan anlaşmazlık, BTC
boru hattını ve enerji kaynaklarının geleceğini ilgilendiren önemli bir sorundur. Türkiye
konumunu ve ilişkilerini kullanmak suretiyle bu sorunun çözümünde etkili olabilir.
Sorunun çözülmesi durumunda Hazar Denizi’nde petrol üretimi artacağı gibi, özellikle
246
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
Türkmenistan doğalgazının yeni bir hatla (Transhazar) dünya pazarlarına açılması
mümkün olacaktır. Esasen mevcut enerji kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda
bölge ülkelerinin ve Türkiye’nin çıkarı, ortak hareket etmeyi gerektirmektedir. Buna
İran ve Rusya Federasyonu da dahildir. Petrol ihracatında Türk boğazlarını daha fazla
zorlayamayacağını anlayan Rusya, yeni arayışlar içerisine girmiştir. Henüz düşünce
aşamasında olan Trakya boru hattı ve Samsun-Ceyhan boru hattı projeleri, bu arayışın
en bariz örnekleridir. İran ise özellikle doğalgazını dünya piyasalarına sunmakta sıkıntı
çekmektedir. Anadolu, bu ülkelerin dünyaya açılabilecekleri kârlı bir kapıdır. Bu
bağlamda BTC ile açılan doğu-batı enerji koridorunun yeni hatlarla güçlendirilmesi,
bölge coğrafyası bakımından en çıkar yol olarak gözükmektedir.
Kaynaklar
BP, (2002), Statistical Review of World Energy, Haziran 2002, (http://www.bp.com).
Brzezinski, Z., (1998), Büyük Satranç Tahtası: Amerika’nın Önceliği ve Bunun
Jeostratejik Gerekleri, İstanbul: Sabah Kitapları Dizisi: 68, Çağdaş Bakışlar
Dizisi: 18.
CSIS (Centre for Strategic and International Studies), 2000, The Geopolitical Outlook:
2000-2020, The Geopolitics of Energy Into The 21st Century, Washington.
Davudoğlu, A., (2001), Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre
Yayınları, İstanbul: BSV Kitaplığı 1, Stratejik Araştırmalar 1.
Doğanay, H., (1989), Türkiye’nin Coğrafî Konumu ve Bundan Kaynaklanan Dış
Tehditler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 58.
Doğanay, H., (1995), Türk Dünyası’nın Siyasî Sınırları, Atatürk Üniversitesi
K.Karabekir Eğitim Fakültesi Coğrafya Eğitimi Bölümü Doğu Coğrafya
Dergisi,1.
Dönmez, Y., (1987), Türk Dünyasının Beşerî ve İktisadî Coğrafyası, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No: 1878, Coğrafya Bölümü
Yayınları No: 74.
EC (European Commission), (2001), Green Paper,
comm/off/green/index_en.htm).
(http://www.europa.eu.int/
Emrahov, M., (2000), Hazar Havzası Enerji Kaynaklarının Global Politikadaki Yeri ve
Türkiye, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Adana.
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
247
Göney, S., (1993), Siyasî Coğrafya C. II, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yay. No: 3820,
Fakülte Yayınları, No: 103.
Günel, K., (1997), Coğrafyanın Siyasal Gücü, İstanbul: Çantay Kitabevi.
Güner, İ., (1996), Türkiye’nin Jeopolitik Konumuyla İlgili Bir Değerlendirme,
Akademik Araştırmalar: Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (1).
İlhan, S., (1989), Jeopolitik Duyarlılık, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi-Sa.113.
İlhan, S., (1993), Türkiye’nin ve Türk Dünyasının Jeopolitiği, Ankara: Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları: 134, Seri: VIII, Sayı: A.1.
İstikbal, C., (2000, Nisan), Türk Boğazlarında Deniz Trafik Güvenliği Ve Bölgesel
Önemi,
Balkan
Sempozyumu
Bildirileri,
Edirne,
(http://www.turkishpilots.org.tr/documents).
Karadağ, R., (1991), Petrol Fırtınası, İstanbul: Divan Yayınları.
Kızılkaya, E, Cem, E., (2003), Enerjinin Jeopolitiği: Dünya Üzerindeki Jeoekonomik
Mücadele, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
9.
KOSDEP, (2004), Büyük Ortadoğu Projesi ve Ülkelerin Bilgi Profilleri, Ekonomik ve
Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü, Ankara.
Kurtuluş, B., (1998), Türk Cumhuriyetleri Pazarı, Türk Dünyası Araştırmaları, 114.
McMillan, J., (2003), U.S. Interests and Objectives, The United States and persian Gulf:
Reshaping Security Strategy for the post-Containment Era, ed. Richard D.
Sokolsky, Washington.
Özalp, N., (2004), Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarını Önemi ve Konumu,
Panorama Aylık Uluslararası İlişkiler Ekonomi Politika Dergisi, 1.
Özey, R., (1999), Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasî Coğrafya, İstanbul: Aktif
Yayınevi.
Özbilen, Ş., (2003), Kaynakların Paylaşımı ve II. Körfez Savaşı, Finans Dünyası, 160.
Pala, C., (2003), Enerjide Petrol/Doğalgaz Dengesi: Fosil Evliliği Katolik Bir
Evlilik mi, TÜSİAD Görüş Dergisi, 54.
Pala, C., (2003) 21. Yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrol ve Doğal Gazın Yeri ve
Önemi: Hazar Boru Hatlarının Kesişme Noktasında Türkiye, Avrasya
Dosyası, 9 (1).
Pamir, N. A., (2003), Avrasya Boruhatlari, Enerji Güvenligi ve Türkiye, Jeopolitik:
Bilimsel Araştırmalar Dergisi, 2 (5).
Timor, A., (2000), Hazar Denizi Bölgesi Petrol ve Doğalgaz Kaynakları, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Coğrafya Dergisi, 8.
248
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005) 229-248
Tümertekin, E., Özgüç, N., (1999), Ekonomik Coğrafya: Küreselleşme ve Kalkınma,
İstanbul: Çantay Kitabevi.
Uyanık, H., (2004), Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Türkiye Açısından Önemi,
Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Tezsiz Yüksek
Lisans Projesi), Afyon.
Yıldırım, S., (2003), Dünyada ve Türkiye’de Petrol, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü,
(http://www.dtm.gov.tr/ead/ticaret/ticaret.htm).
www.botas.gov.tr/projeler
http://www.btc.com.tr
http://www.eia.doe.gov/oil_gas/petroleum/data_publications
http://www.enerji.gov.tr/petrolarztalep.htm
http://www.turkocagi.org.tr/indexm.html