Terekeler, Osmanlı araştırmalarının en renkli ve en ihtişamlı kaynak grubunu teşkil eder. Bu belg... more Terekeler, Osmanlı araştırmalarının en renkli ve en ihtişamlı kaynak grubunu teşkil eder. Bu belge serisinin; sosyal ve ekonomik tarih, hukuk tarihi, kültür tarihi, edebiyat tarihi, sanat tarihi gibi bilim dalları açısından çok özel ve vazgeçilmez bir yere sahip olduğu savı çok iddialı olmasa gerektir. Yaklaşık altmış yıldır belli düzeylerde çalışılan ancak, anlaşılmasından işlenmesine kadar üzerinde daha da durulacak ve odaklanılacak pek çok mikroskobik detayı barındıran terekeler, içerdikleri bilginin gerçekliğinin sağlamlığı bakımından Osmanlı tarihçileri için büyük bir şans olarak değerlendirilebilir. Zira bu kaynaklar, toplumun öne çıkan kişilerinin biyografik her türlü bilgilerinin tespitinden, yeme-içme, giyim-kuşam, okuma-yazma gibi tematik detaylara ışık tutulmasına somut deliller sunan hususi mahiyette düzenlenmiş, incelikle kayıt altına alınmış olan ilk elden bilgileri derlemektedir. Tereke nedir? Neden tutulur? Tereke defterleri ne der, neyi derler? Tutuldukları yerin ticari, sosyal ve demografik yapısıyla ilgili bize ne söyler? Kitap kültürü çalışmalarına ne derecede katkı sağlar? gibi sorulara, alan uzmanları tarafından yazılmış on iki makaleyle cevap arayan Terekeler Neyi Derler? serlevhalı bu kitap, tereke çalışmaları sahasına yeni bir pencere açmaktadır. Osmanlılara ait izlerin terekeler üzerinden nasıl sürülebileceğine dair özgün tespit ve yorumları derleyen bu kitapta; aile, halk, kadın, sahaf, şair gibi çeşitli grup ve zümrelere mercek tutularak geniş bir toplum panoraması gözler önüne serilmektedir. Kitap kültüründen mimariye, servet düzeylerinden aileye, demografik yapıdan diplomatik yorumlara kadar farklı araştırma sahalarının bakış açılarını bir araya getiriyor olması dolayısıyla bu kitap, terekeleri temel alacak ileriki çalışmalar için önemli bir kılavuz ve kaynak işlevine sahip olma özelliği ve iddiası taşımaktadır.
İstanbul’da, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü ikindi vaktinde başlayıp iki gün süren büyük bir afet ... more İstanbul’da, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü ikindi vaktinde başlayıp iki gün süren büyük bir afet olayı yaşandı. Odunkapısı - Ayazmakapısı’nda sur dışındaki bir sandıkçı dükkânında söndürülmeden yere atılan tütün, şehri saran çok büyük bir yangına neden oldu. O sırada esmekte olan şiddetli poyrazın etkisi ile hızla büyüyen alevler surları aşıp şehre sirayet etti ve Unkapanı’ndan itibaren kollara ayrılarak şehrin dört bir tarafını kuşattı. Yangın, ancak 49 saat sonunda rüzgârın ters yöne dönmesi ile kendiliğinden söndü; fakat, ortaya çıkan bilanço çok ağırdı. Binlerce yapı harabeye dönerken, üç bine yakın insan ölmüştü.
Aslında talihsizlikler yumağını oluşturan bütün unsurlar bir aradaydı: Kuraklık, sıcaklık, rüzgâr ve ateş. Bunlara bir de yangının başladığı bölgede keresteci dükkânlarının bulunması, ihmalkârlık ve İstanbul’un değişmeyen sık yapılaşma sorunu gibi yan unsurlar da eklenince afetin çapı iyice büyümüştü. Öyle ki, Osmanlı kaynaklarında büyük yangınları vasıflandırmak için kullanılan “kebîr” sıfatı “en büyük” anlamına gelen “ekber”e dönüşmüş ve bu yangına “harîk-i ekber” denmişti.
Önceki yangınlardan farklılığı dönem tarihçileri tarafından da vurgulanan 1660 yangınını özgün bir metodoloji ile inceleyen bu kitapta yangın sonrasında başlayan yeniden inşa faaliyetleri, yaşanan hukuk ihlâlleri, vakıfların var olma mücadeleleri, mimari yapılarda uygulanan kanuni sınırlandırmalar, Eminönü Yeni Valide Camii’nin ilginç inşa süreçleri ve üzerine çokça spekülatif yorumlar yapılmış olan Eminönü bölgesinde Yahudilerin oturmalarına yasak getirilmesi gibi birçok konuya arşiv kayıtları penceresinden ışık tutulmaktadır. Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi, afet tarihi, şehir tarihi, hukuk tarihi ve mimari alanlarında 1660 yangını bağlamındaki birçok ayrıntı, ilk defa bu kitapla literatüre kazandırılmış olmaktadır.
Osmanlı Araştırmaları /Journal of Ottoman Studies, 2021
2001’de tamamlanmış bir doktora tezi veya 2003’te basılmış bir kitaba1 yaklaşık yirmi yıl sonra b... more 2001’de tamamlanmış bir doktora tezi veya 2003’te basılmış bir kitaba1 yaklaşık yirmi yıl sonra bir eleştiri yazılmasına gereksiz ve geç kalınmış bir uğraş olarak bakılabilir. Ancak, bu süre zarfında daha genel nitelikte kimi eleştiriler yazılmışsa da,2 halihazırda literatürde muteber bir yerde bulunuyor olması bakımından böyle bir girişim geç de olsa gerekli görülmüştür. Zira Osmanlı hukuk tarihi alanında, yapılmış ve yapılacak çalışmalar için bir kılavuz muamelesi gören kitabın hak ettiği yerin daha somut olarak belirlenmesi bilimsel açıdan önem arz etmektedir. Kritik içeren bir özet mahiyetinde de okunabilecek bu değerlendirmenin başında, kitabın üzerine oturtulduğu argümanlar açısından tespit edilen noktalar maddeler halinde sıralandı. Metinde gerekli görüldüğü yerlerde detaylı notlar düşüldü ve kimi yerlerde somut örnekler üzerinden eleştiriler yapıldı. Değerlendirmenin sonunda üç belge görseli ek olarak verildi. Terekeler bahsinde gerek duyulan bazı atıfların kontrolü ve karşılaştırmaları yapıldı. Bu bahiste tespit edilen maddi hatalar tablo halinde gösterildi. Sair yerlerde göze takılan bazı okuma yanlışlarına düzeltmeler yapıldı.
Osmanlı Araştırmaları / Journal of Ottoman Studies, 2019
Abstract: This work investigates fourteen non-Muslim (Christian and Jewish) waqfs and also those ... more Abstract: This work investigates fourteen non-Muslim (Christian and Jewish) waqfs and also those for “poor Muslims”. In the literature this is the first work to shed light on “unusual waqfs” which are unusual among innumerable non-Muslim waqfs. Five of these waqfs are charitable, and the other nine ones are ahlî (family) waqf in type. The names of these waqf founders are as following: Âkile bt. Harun b. İbrahim (Jewish), Mansur b. Abdullah (Jewish), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Jewish), Musa b. Davut b. Yakub (Jewish), Süleyman b. Davud (Jewish), Panayot veled-i [v.] Rafir (Greek), Semha bint-i [bt.] Musa (Jewish), Benyamin v. Musa (Jewish), Limon v. Yani (Greek), Halepli Sefer (Armenian), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Armenian), Anica bt. Radul v. Angili (Greek), Mihail v. Toma (Greek) ve Nikolaki v. Şahin (Greek).
The work is divided into two parts. In the first part, the legal background which allowed foundations to be set up for non-Muslims will be given with regard to its basis in history. The place and development of these foundations in Islamic and Ottoman history will be summarized retrospectively. The ideas of Shaykh al-Islam Ebussuud Efendi, who shaped the legal framework of non-Muslim foundations, will be examined in this context. In the second part, fourteen waqfs in question will be examined and the copies of the related documents (waqf deeds) will be found in facsimile form in an appendix. It has been hoped to arrive at the concept of a consensus for the perception of charity for the subjects of the Ottoman Empire, regardless of their religious identity.
Öz: Bu çalışma, fukarâ-yı Müslimînin yararını da gözeten on dört gayrimüslim (Hıristiyan ve Yahudi) vakfını ele almaktadır. Sayısız gayrimüslim vakfı arasında farklı bir yerde duran “aykırı vakıflar”a, literatürde ilk defa bu çalışma ile ışık tutulmaktadır. Osmanlı döneminde kurulan söz konusu vakıfların beşi hayrî, dokuzu ise ehlî (aile, zürrî) vakıf niteliğindedir. Vakıfların kurucuları şunlardır: Âkile? bt. Harun b. İbrahim (Yahudi), Mansur b. Abdullah (Yahudi), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Yahudi), Musa b. Davud b. Yakub (Yahudi), Panayot v. Rafir (Rum), Semha bt. Musa (Yahudi), Benyamin v. Musa (Yahudi), Limon v. Yani (Rum), Halepli Sefer (Ermeni), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Ermeni), Anica bt. Radul v. Angili (Rum), Mihail v. Toma (Rum) ve Nikolaki v. Şahin (Rum).
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tarihsel bir temel oluşturması bakımından gayrimüslimlerin vakıf kurmalarına imkân veren hukuki arka plan ele alınacak, bu vakıfların İslâm ve Osmanlı tarihindeki yeri ve gelişimi retrospektif açıdan incelenecektir. Osmanlıda gayrimüslim vakıflarına hukuki bir zemin kazandıran Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin görüşleri de bu bağlamda tartışılacaktır. İkinci bölümde on dört vakıf incelenecek, ilgili vakfiye ve belgelerin kopyaları çalışmanın sonunda verilecektir. Bu vakıflarla ilgili ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ile, dinî aidiyetleri ne olursa olsun, tebaa arasında var olan geçişkenlik ve vakıf kültürü gibi konular hakkında bir yoruma ulaşılması umulmaktadır.
Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi - The Journal of Southeastern European Studies, 2021
An Endless Conflict of Settlement: Catholic -Muslim Rivalry around New Valide and Arab Mosques in... more An Endless Conflict of Settlement: Catholic -Muslim Rivalry around New Valide and Arab Mosques in Galata (1693-1713
The Church of St. Dominic, one of the biggest Christian churches in Galata, was converted to a mosque by Mehmed II around 1475. Following the settlement of Spanish Moriscos, the temple took the name of the Arab Mosque. The New Mosque, sponsored by Gülnuş Valide Sultan, was built on the spot where another important church in the same region and very close to Arab Mosque, that of St. Francis, had stood before the 1696 fire. The tension between Catholics and Muslims remained intense throughout the seventeenth century. Muslims time and again applied to the Muslim sharia court in order to expel the Catholics from the vicinity of the mosque and despite the repeated court rulings, some Catholics insisted on residing there. In a countersuit filed by the French ambassador, it was this time Catholics’ turn to prevail. Yet, the Muslims were still intransigent to turn the situation in their favor. This essay focuses on the legal struggle spanning several years between the Muslims and the Catholics over the right to reside in the vicinity of the New and Arab mosques. After providing detailed information about these two temples, it will try to shed light on the issue by analyzing archival documents related to the legal conflict.
Abstract: Pious Foundations were indispensable elements of the Ottoman system. Thousands of them ... more Abstract: Pious Foundations were indispensable elements of the Ottoman system. Thousands of them were fulfilling different religious, social and economic functions. As they were susceptible to corruption, records of income and expenditure and all sorts of transactions concerning these foundations were subject to government inspection. These complex inspections could either be ordinary or extraordinary. The first ones were undertaken periodically by the qadis. The extraordinary ones were only preferred when normal ones could not be performed on time or when there were some other problem. This work will deal with the irregularities in pious foundations and try to analyze the reasons and types of government inspections. It will focus on the background of the administrative change that started with the foundation of the Evkaf‐i Haremeyn Inspectorship of in the late sixteenth century up until the mid‐nineteenth century.
ÖZET: Vakıflar, Osmanlı sisteminin vazgeçilmez unsurlarındandı. Değişik tür-deki binlerce vakıf dinî, sosyal ve ekonomik alanlarda faaliyet yürütmekteydi. Paraya dayalı yapıları nedeniyle vakıflar suistimale her zaman açık kurumlardı. Bu nedenle, vakıflara ait her türlü işlemler, gelir ve gider kayıtları, Osmanlı merkezi idaresi tarafından katı bir denetim/teftişe tabi tutulmaktaydı. Karmaşık bir yapıya sahip olan vakıf teftişleri olağan ve olağanüstü olmak üzere iki türlüydü. Olağan teftişler kadılar tarafından mutat/periyodik olarak yürütülürdü. Olağanüstü teftişler ise takvime uyulmadığı veya her-hangi başka bir sorunun yaşandığı hallerde resen alınan kararla gerçekleştirilirdi. Bu çalışmada, vakıflarda yaşanan aksaklık ve usulsüzlükler ele alınacak, teftişlerin sebepleri ve çeşitleri hakkında tespitler yapılacaktır. 16. yüzyıl sonunda özel yetkili Evkaf-ı Haremeyn Müfettişliği'nin teşekkülü ile başla-yan ve vakıflarda 19. yüzyıl ortalarına kadar süren idari değişimin nedenleri ve arka planı üzerinde durulacaktır.
Abstract
The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While... more Abstract The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While some studies dealing with the icareteyn are available, there currently remain unresolved questions about its structure, rules, and mechanisms on the theoretical level, and about its origin, early beginnings, and evolution on the level of actual practice. It is commonly accepted by historians that the icareteyn system started in 1611. However, some sample cases drawn from archival documents call this date into question. In spite of mentions of this disputed subject in some publications there are still no studies devoted to it specifically. This work, based on archival documents, aims to shed light on the historical development of the icareteyn and to look closely at sample cases from its formative period. First, it examines the general structure of the icareteyn, which formed one of the pious foundations’ vehicles for securing revenue, and it traces the system backwards from 1611. It then discusses whether an alternative dating can be established in light of the concrete sample cases.
Özet İcâreteynin başlangıç tarihi, Osmanlı hukukunun önemli meselelerinden biridir. Her ne kadar icâreteyne dair bazı çalışmalar mevcutsa da, bu uygulamanın yapısı, kuralları ve işleyişi bakımından teorik planda; menşei, başlangıcı ve gelişimi açısından da pratik planda halen çözümlenmemiş yönler bulunmaktadır. İcâreteynin başlangıç tarihinin 1611 olduğu genel olarak kabul görmektedir. Fakat, arşiv belgelerinde yer alan bazı örnekler, söz konusu tarih kaydını tartışmalı hale getirmektedir. Daha önce bazı yayınlarda kimi değinmeler olduysa da, ihtilaflı olan bu konuya odaklanan çalışmalar mevcut değildir. Arşiv belgelerine dayalı olan bu çalışma, icâreteynin tarihsel süreçlerine ışık tutmayı amaçlamakta ve başlangıç dönemi örneklerini ele almaktadır. İlk olarak vakıfların gelir sağlama araçlarından biri olan icâreteynin genel yapısına değinilecek ve 1611 yılından geriye doğru olmak üzere uygulamanın izi sürülecektir. Farklı bir tarihlendirme yapılması konusu somut örnekler çerçevesinde tartışılacaktır.
Osmanlı İstanbulu II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, Bildiriler - İstanbul: İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi; İstanbul Büyükşehir Belediyesi , 2014
As the Ottoman bureaucracy took shape in the reign of Suleiman the Lawgiver, legalization activit... more As the Ottoman bureaucracy took shape in the reign of Suleiman the Lawgiver, legalization activity became widespread. During this time, court records, which are among the main sources of the Ottoman legal history, have also gained a systematic structure. Court records belonging to this era are much numerous than the previous ones. After providing general information about the qadis and their records, including graphs indicating their numbers, we will scrutinize a series of exceptional cases. We will then give a list of the court registers belonging to this era.. -- Osmanlı bürokrasisi Kanuni döneminde şekillendiği gibi kanunlaştırma faaliyetleri de bu devirde bariz şekilde yaygınlaşmıştır. Osmanlı hukuk tarihinin temel kaynakları arasında yer alan kadı sicilleri de bu dönemden itibaren düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Mevcut kadı sicilleri arasında Kanuni dönemine ait olanlar öncekilere kıyasla sayısal olarak üstün konumdadır. Nitekim kadı sicilleri Kanuni dönemi itibariyle muntazam seriler halini almaya başlamaktadır. Bu çalışmada öncelikli olarak kadı ve sicilleri hakkında genel bilgiler verilecek, mevcut sicillerin sayısal durumu farklı grafiklerle gösterilecektir. Sonrasında, Kanuni döneminden ve bağlantılı olmak üzere ileriki tarihlerden dikkat çeken bazı örneklere değinilecektir. Nihai olarak da, ele alınan sicillerden Kanuni dönemine denk düşenlerin katalog bilgileri liste olarak verilecektir
Terekeler, Osmanlı araştırmalarının en renkli ve en ihtişamlı kaynak grubunu teşkil eder. Bu belg... more Terekeler, Osmanlı araştırmalarının en renkli ve en ihtişamlı kaynak grubunu teşkil eder. Bu belge serisinin; sosyal ve ekonomik tarih, hukuk tarihi, kültür tarihi, edebiyat tarihi, sanat tarihi gibi bilim dalları açısından çok özel ve vazgeçilmez bir yere sahip olduğu savı çok iddialı olmasa gerektir. Yaklaşık altmış yıldır belli düzeylerde çalışılan ancak, anlaşılmasından işlenmesine kadar üzerinde daha da durulacak ve odaklanılacak pek çok mikroskobik detayı barındıran terekeler, içerdikleri bilginin gerçekliğinin sağlamlığı bakımından Osmanlı tarihçileri için büyük bir şans olarak değerlendirilebilir. Zira bu kaynaklar, toplumun öne çıkan kişilerinin biyografik her türlü bilgilerinin tespitinden, yeme-içme, giyim-kuşam, okuma-yazma gibi tematik detaylara ışık tutulmasına somut deliller sunan hususi mahiyette düzenlenmiş, incelikle kayıt altına alınmış olan ilk elden bilgileri derlemektedir. Tereke nedir? Neden tutulur? Tereke defterleri ne der, neyi derler? Tutuldukları yerin ticari, sosyal ve demografik yapısıyla ilgili bize ne söyler? Kitap kültürü çalışmalarına ne derecede katkı sağlar? gibi sorulara, alan uzmanları tarafından yazılmış on iki makaleyle cevap arayan Terekeler Neyi Derler? serlevhalı bu kitap, tereke çalışmaları sahasına yeni bir pencere açmaktadır. Osmanlılara ait izlerin terekeler üzerinden nasıl sürülebileceğine dair özgün tespit ve yorumları derleyen bu kitapta; aile, halk, kadın, sahaf, şair gibi çeşitli grup ve zümrelere mercek tutularak geniş bir toplum panoraması gözler önüne serilmektedir. Kitap kültüründen mimariye, servet düzeylerinden aileye, demografik yapıdan diplomatik yorumlara kadar farklı araştırma sahalarının bakış açılarını bir araya getiriyor olması dolayısıyla bu kitap, terekeleri temel alacak ileriki çalışmalar için önemli bir kılavuz ve kaynak işlevine sahip olma özelliği ve iddiası taşımaktadır.
İstanbul’da, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü ikindi vaktinde başlayıp iki gün süren büyük bir afet ... more İstanbul’da, 24 Temmuz 1660 Cumartesi günü ikindi vaktinde başlayıp iki gün süren büyük bir afet olayı yaşandı. Odunkapısı - Ayazmakapısı’nda sur dışındaki bir sandıkçı dükkânında söndürülmeden yere atılan tütün, şehri saran çok büyük bir yangına neden oldu. O sırada esmekte olan şiddetli poyrazın etkisi ile hızla büyüyen alevler surları aşıp şehre sirayet etti ve Unkapanı’ndan itibaren kollara ayrılarak şehrin dört bir tarafını kuşattı. Yangın, ancak 49 saat sonunda rüzgârın ters yöne dönmesi ile kendiliğinden söndü; fakat, ortaya çıkan bilanço çok ağırdı. Binlerce yapı harabeye dönerken, üç bine yakın insan ölmüştü.
Aslında talihsizlikler yumağını oluşturan bütün unsurlar bir aradaydı: Kuraklık, sıcaklık, rüzgâr ve ateş. Bunlara bir de yangının başladığı bölgede keresteci dükkânlarının bulunması, ihmalkârlık ve İstanbul’un değişmeyen sık yapılaşma sorunu gibi yan unsurlar da eklenince afetin çapı iyice büyümüştü. Öyle ki, Osmanlı kaynaklarında büyük yangınları vasıflandırmak için kullanılan “kebîr” sıfatı “en büyük” anlamına gelen “ekber”e dönüşmüş ve bu yangına “harîk-i ekber” denmişti.
Önceki yangınlardan farklılığı dönem tarihçileri tarafından da vurgulanan 1660 yangınını özgün bir metodoloji ile inceleyen bu kitapta yangın sonrasında başlayan yeniden inşa faaliyetleri, yaşanan hukuk ihlâlleri, vakıfların var olma mücadeleleri, mimari yapılarda uygulanan kanuni sınırlandırmalar, Eminönü Yeni Valide Camii’nin ilginç inşa süreçleri ve üzerine çokça spekülatif yorumlar yapılmış olan Eminönü bölgesinde Yahudilerin oturmalarına yasak getirilmesi gibi birçok konuya arşiv kayıtları penceresinden ışık tutulmaktadır. Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi, afet tarihi, şehir tarihi, hukuk tarihi ve mimari alanlarında 1660 yangını bağlamındaki birçok ayrıntı, ilk defa bu kitapla literatüre kazandırılmış olmaktadır.
Osmanlı Araştırmaları /Journal of Ottoman Studies, 2021
2001’de tamamlanmış bir doktora tezi veya 2003’te basılmış bir kitaba1 yaklaşık yirmi yıl sonra b... more 2001’de tamamlanmış bir doktora tezi veya 2003’te basılmış bir kitaba1 yaklaşık yirmi yıl sonra bir eleştiri yazılmasına gereksiz ve geç kalınmış bir uğraş olarak bakılabilir. Ancak, bu süre zarfında daha genel nitelikte kimi eleştiriler yazılmışsa da,2 halihazırda literatürde muteber bir yerde bulunuyor olması bakımından böyle bir girişim geç de olsa gerekli görülmüştür. Zira Osmanlı hukuk tarihi alanında, yapılmış ve yapılacak çalışmalar için bir kılavuz muamelesi gören kitabın hak ettiği yerin daha somut olarak belirlenmesi bilimsel açıdan önem arz etmektedir. Kritik içeren bir özet mahiyetinde de okunabilecek bu değerlendirmenin başında, kitabın üzerine oturtulduğu argümanlar açısından tespit edilen noktalar maddeler halinde sıralandı. Metinde gerekli görüldüğü yerlerde detaylı notlar düşüldü ve kimi yerlerde somut örnekler üzerinden eleştiriler yapıldı. Değerlendirmenin sonunda üç belge görseli ek olarak verildi. Terekeler bahsinde gerek duyulan bazı atıfların kontrolü ve karşılaştırmaları yapıldı. Bu bahiste tespit edilen maddi hatalar tablo halinde gösterildi. Sair yerlerde göze takılan bazı okuma yanlışlarına düzeltmeler yapıldı.
Osmanlı Araştırmaları / Journal of Ottoman Studies, 2019
Abstract: This work investigates fourteen non-Muslim (Christian and Jewish) waqfs and also those ... more Abstract: This work investigates fourteen non-Muslim (Christian and Jewish) waqfs and also those for “poor Muslims”. In the literature this is the first work to shed light on “unusual waqfs” which are unusual among innumerable non-Muslim waqfs. Five of these waqfs are charitable, and the other nine ones are ahlî (family) waqf in type. The names of these waqf founders are as following: Âkile bt. Harun b. İbrahim (Jewish), Mansur b. Abdullah (Jewish), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Jewish), Musa b. Davut b. Yakub (Jewish), Süleyman b. Davud (Jewish), Panayot veled-i [v.] Rafir (Greek), Semha bint-i [bt.] Musa (Jewish), Benyamin v. Musa (Jewish), Limon v. Yani (Greek), Halepli Sefer (Armenian), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Armenian), Anica bt. Radul v. Angili (Greek), Mihail v. Toma (Greek) ve Nikolaki v. Şahin (Greek).
The work is divided into two parts. In the first part, the legal background which allowed foundations to be set up for non-Muslims will be given with regard to its basis in history. The place and development of these foundations in Islamic and Ottoman history will be summarized retrospectively. The ideas of Shaykh al-Islam Ebussuud Efendi, who shaped the legal framework of non-Muslim foundations, will be examined in this context. In the second part, fourteen waqfs in question will be examined and the copies of the related documents (waqf deeds) will be found in facsimile form in an appendix. It has been hoped to arrive at the concept of a consensus for the perception of charity for the subjects of the Ottoman Empire, regardless of their religious identity.
Öz: Bu çalışma, fukarâ-yı Müslimînin yararını da gözeten on dört gayrimüslim (Hıristiyan ve Yahudi) vakfını ele almaktadır. Sayısız gayrimüslim vakfı arasında farklı bir yerde duran “aykırı vakıflar”a, literatürde ilk defa bu çalışma ile ışık tutulmaktadır. Osmanlı döneminde kurulan söz konusu vakıfların beşi hayrî, dokuzu ise ehlî (aile, zürrî) vakıf niteliğindedir. Vakıfların kurucuları şunlardır: Âkile? bt. Harun b. İbrahim (Yahudi), Mansur b. Abdullah (Yahudi), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Yahudi), Musa b. Davud b. Yakub (Yahudi), Panayot v. Rafir (Rum), Semha bt. Musa (Yahudi), Benyamin v. Musa (Yahudi), Limon v. Yani (Rum), Halepli Sefer (Ermeni), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Ermeni), Anica bt. Radul v. Angili (Rum), Mihail v. Toma (Rum) ve Nikolaki v. Şahin (Rum).
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tarihsel bir temel oluşturması bakımından gayrimüslimlerin vakıf kurmalarına imkân veren hukuki arka plan ele alınacak, bu vakıfların İslâm ve Osmanlı tarihindeki yeri ve gelişimi retrospektif açıdan incelenecektir. Osmanlıda gayrimüslim vakıflarına hukuki bir zemin kazandıran Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin görüşleri de bu bağlamda tartışılacaktır. İkinci bölümde on dört vakıf incelenecek, ilgili vakfiye ve belgelerin kopyaları çalışmanın sonunda verilecektir. Bu vakıflarla ilgili ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ile, dinî aidiyetleri ne olursa olsun, tebaa arasında var olan geçişkenlik ve vakıf kültürü gibi konular hakkında bir yoruma ulaşılması umulmaktadır.
Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi - The Journal of Southeastern European Studies, 2021
An Endless Conflict of Settlement: Catholic -Muslim Rivalry around New Valide and Arab Mosques in... more An Endless Conflict of Settlement: Catholic -Muslim Rivalry around New Valide and Arab Mosques in Galata (1693-1713
The Church of St. Dominic, one of the biggest Christian churches in Galata, was converted to a mosque by Mehmed II around 1475. Following the settlement of Spanish Moriscos, the temple took the name of the Arab Mosque. The New Mosque, sponsored by Gülnuş Valide Sultan, was built on the spot where another important church in the same region and very close to Arab Mosque, that of St. Francis, had stood before the 1696 fire. The tension between Catholics and Muslims remained intense throughout the seventeenth century. Muslims time and again applied to the Muslim sharia court in order to expel the Catholics from the vicinity of the mosque and despite the repeated court rulings, some Catholics insisted on residing there. In a countersuit filed by the French ambassador, it was this time Catholics’ turn to prevail. Yet, the Muslims were still intransigent to turn the situation in their favor. This essay focuses on the legal struggle spanning several years between the Muslims and the Catholics over the right to reside in the vicinity of the New and Arab mosques. After providing detailed information about these two temples, it will try to shed light on the issue by analyzing archival documents related to the legal conflict.
Abstract: Pious Foundations were indispensable elements of the Ottoman system. Thousands of them ... more Abstract: Pious Foundations were indispensable elements of the Ottoman system. Thousands of them were fulfilling different religious, social and economic functions. As they were susceptible to corruption, records of income and expenditure and all sorts of transactions concerning these foundations were subject to government inspection. These complex inspections could either be ordinary or extraordinary. The first ones were undertaken periodically by the qadis. The extraordinary ones were only preferred when normal ones could not be performed on time or when there were some other problem. This work will deal with the irregularities in pious foundations and try to analyze the reasons and types of government inspections. It will focus on the background of the administrative change that started with the foundation of the Evkaf‐i Haremeyn Inspectorship of in the late sixteenth century up until the mid‐nineteenth century.
ÖZET: Vakıflar, Osmanlı sisteminin vazgeçilmez unsurlarındandı. Değişik tür-deki binlerce vakıf dinî, sosyal ve ekonomik alanlarda faaliyet yürütmekteydi. Paraya dayalı yapıları nedeniyle vakıflar suistimale her zaman açık kurumlardı. Bu nedenle, vakıflara ait her türlü işlemler, gelir ve gider kayıtları, Osmanlı merkezi idaresi tarafından katı bir denetim/teftişe tabi tutulmaktaydı. Karmaşık bir yapıya sahip olan vakıf teftişleri olağan ve olağanüstü olmak üzere iki türlüydü. Olağan teftişler kadılar tarafından mutat/periyodik olarak yürütülürdü. Olağanüstü teftişler ise takvime uyulmadığı veya her-hangi başka bir sorunun yaşandığı hallerde resen alınan kararla gerçekleştirilirdi. Bu çalışmada, vakıflarda yaşanan aksaklık ve usulsüzlükler ele alınacak, teftişlerin sebepleri ve çeşitleri hakkında tespitler yapılacaktır. 16. yüzyıl sonunda özel yetkili Evkaf-ı Haremeyn Müfettişliği'nin teşekkülü ile başla-yan ve vakıflarda 19. yüzyıl ortalarına kadar süren idari değişimin nedenleri ve arka planı üzerinde durulacaktır.
Abstract
The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While... more Abstract The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While some studies dealing with the icareteyn are available, there currently remain unresolved questions about its structure, rules, and mechanisms on the theoretical level, and about its origin, early beginnings, and evolution on the level of actual practice. It is commonly accepted by historians that the icareteyn system started in 1611. However, some sample cases drawn from archival documents call this date into question. In spite of mentions of this disputed subject in some publications there are still no studies devoted to it specifically. This work, based on archival documents, aims to shed light on the historical development of the icareteyn and to look closely at sample cases from its formative period. First, it examines the general structure of the icareteyn, which formed one of the pious foundations’ vehicles for securing revenue, and it traces the system backwards from 1611. It then discusses whether an alternative dating can be established in light of the concrete sample cases.
Özet İcâreteynin başlangıç tarihi, Osmanlı hukukunun önemli meselelerinden biridir. Her ne kadar icâreteyne dair bazı çalışmalar mevcutsa da, bu uygulamanın yapısı, kuralları ve işleyişi bakımından teorik planda; menşei, başlangıcı ve gelişimi açısından da pratik planda halen çözümlenmemiş yönler bulunmaktadır. İcâreteynin başlangıç tarihinin 1611 olduğu genel olarak kabul görmektedir. Fakat, arşiv belgelerinde yer alan bazı örnekler, söz konusu tarih kaydını tartışmalı hale getirmektedir. Daha önce bazı yayınlarda kimi değinmeler olduysa da, ihtilaflı olan bu konuya odaklanan çalışmalar mevcut değildir. Arşiv belgelerine dayalı olan bu çalışma, icâreteynin tarihsel süreçlerine ışık tutmayı amaçlamakta ve başlangıç dönemi örneklerini ele almaktadır. İlk olarak vakıfların gelir sağlama araçlarından biri olan icâreteynin genel yapısına değinilecek ve 1611 yılından geriye doğru olmak üzere uygulamanın izi sürülecektir. Farklı bir tarihlendirme yapılması konusu somut örnekler çerçevesinde tartışılacaktır.
Osmanlı İstanbulu II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu, Bildiriler - İstanbul: İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi; İstanbul Büyükşehir Belediyesi , 2014
As the Ottoman bureaucracy took shape in the reign of Suleiman the Lawgiver, legalization activit... more As the Ottoman bureaucracy took shape in the reign of Suleiman the Lawgiver, legalization activity became widespread. During this time, court records, which are among the main sources of the Ottoman legal history, have also gained a systematic structure. Court records belonging to this era are much numerous than the previous ones. After providing general information about the qadis and their records, including graphs indicating their numbers, we will scrutinize a series of exceptional cases. We will then give a list of the court registers belonging to this era.. -- Osmanlı bürokrasisi Kanuni döneminde şekillendiği gibi kanunlaştırma faaliyetleri de bu devirde bariz şekilde yaygınlaşmıştır. Osmanlı hukuk tarihinin temel kaynakları arasında yer alan kadı sicilleri de bu dönemden itibaren düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Mevcut kadı sicilleri arasında Kanuni dönemine ait olanlar öncekilere kıyasla sayısal olarak üstün konumdadır. Nitekim kadı sicilleri Kanuni dönemi itibariyle muntazam seriler halini almaya başlamaktadır. Bu çalışmada öncelikli olarak kadı ve sicilleri hakkında genel bilgiler verilecek, mevcut sicillerin sayısal durumu farklı grafiklerle gösterilecektir. Sonrasında, Kanuni döneminden ve bağlantılı olmak üzere ileriki tarihlerden dikkat çeken bazı örneklere değinilecektir. Nihai olarak da, ele alınan sicillerden Kanuni dönemine denk düşenlerin katalog bilgileri liste olarak verilecektir
This article reviews Yirmi İki Mürekkep Damlası, a biographical interview of İsmail E. Erünsal. I... more This article reviews Yirmi İki Mürekkep Damlası, a biographical interview of İsmail E. Erünsal. It tries to reveal the book's twenty-two main themes, gives information about its chapters and surveys the content. It asserts that although the book consists of interviews , it also has a value, especially for the academic readers, with its well-prepared questions, evaluations, analyses, criticisms.
2017 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmıştır. / Printed by Turkish Historical Society... more 2017 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmıştır. / Printed by Turkish Historical Society in 2017.
31 Mart Vak'ası sırasında sadrazamlık makamında, daha önce 1902-1908 yılları arasında da Rumeli genel müfettişliği görevinde bulunan Hüseyin Hilmi Paşa’nın uzun memuriyet hayatı boyunca yaptığı yazışmalardan zengin bir evrak koleksiyonu oluşmuştur. Büyük kısmı paşanın Rumeli genel müfettişliği dönemine ait olan bu vesikalar, Osmanlı Devleti’nin parçalanmaya başladığı, isyanların baş gösterdiği günlerde yaşanan üst düzey bir devlet adamının tecrübelerini içermesi bakımından tarihî bir öneme sahiptir.
Bu katalog Girit ve Makedonya meseleleri, İttihat ve Terakkî Cemiyeti, Nâmık Kemal’in mektupları üzerine araştırma yapanlar için önemli bir başvuru kaynağıdır.
by Ömer Faruk Bahadur, Asiye Kakırman Yıldız, Müslüm İstekli, Kenan Yıldız.
Project coordinator: Mustafa Birol Ülker
1660 Yangını ve Etkileri: Vakıflar, Toplum ve Ekonomi kitabı
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) 2... more 1660 Yangını ve Etkileri: Vakıflar, Toplum ve Ekonomi kitabı
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) 2018 TESEP-Mansiyon Ödülü'ne layık görüldü / the book won the honorable mention award of 2018 from TÜBA (Turkish Academy of Sciences).
- Türkiye'de arşivler, arşivcilik eğitim ve hizmetleri
- İSAM Kütüphanesi Arşivi'nin içeriği ve ... more - Türkiye'de arşivler, arşivcilik eğitim ve hizmetleri - İSAM Kütüphanesi Arşivi'nin içeriği ve verilen hizmet hakkında kısa bir değerlendirme ve tarihçe
Uploads
BOOKS by Kenan Yıldız
Tereke nedir? Neden tutulur? Tereke defterleri ne der, neyi derler? Tutuldukları yerin ticari, sosyal ve demografik yapısıyla ilgili bize ne söyler? Kitap kültürü çalışmalarına ne derecede katkı sağlar? gibi sorulara, alan uzmanları tarafından yazılmış on iki makaleyle cevap arayan Terekeler Neyi Derler? serlevhalı bu kitap, tereke çalışmaları sahasına yeni bir pencere açmaktadır. Osmanlılara ait izlerin terekeler üzerinden nasıl sürülebileceğine dair özgün tespit ve yorumları derleyen bu kitapta; aile, halk, kadın, sahaf, şair gibi çeşitli grup ve zümrelere mercek tutularak geniş bir toplum panoraması gözler önüne serilmektedir.
Kitap kültüründen mimariye, servet düzeylerinden aileye, demografik yapıdan diplomatik yorumlara kadar farklı araştırma sahalarının bakış açılarını bir araya getiriyor olması dolayısıyla bu kitap, terekeleri temel alacak ileriki çalışmalar için önemli bir kılavuz ve kaynak işlevine sahip olma özelliği ve iddiası taşımaktadır.
Aslında talihsizlikler yumağını oluşturan bütün unsurlar bir aradaydı: Kuraklık, sıcaklık, rüzgâr ve ateş. Bunlara bir de yangının başladığı bölgede keresteci dükkânlarının bulunması, ihmalkârlık ve İstanbul’un değişmeyen sık yapılaşma sorunu gibi yan unsurlar da eklenince afetin çapı iyice büyümüştü. Öyle ki, Osmanlı kaynaklarında büyük yangınları vasıflandırmak için kullanılan “kebîr” sıfatı “en büyük” anlamına gelen “ekber”e dönüşmüş ve bu yangına “harîk-i ekber” denmişti.
Önceki yangınlardan farklılığı dönem tarihçileri tarafından da vurgulanan 1660 yangınını özgün bir metodoloji ile inceleyen bu kitapta yangın sonrasında başlayan yeniden inşa faaliyetleri, yaşanan hukuk ihlâlleri, vakıfların var olma mücadeleleri, mimari yapılarda uygulanan kanuni sınırlandırmalar, Eminönü Yeni Valide Camii’nin ilginç inşa süreçleri ve üzerine çokça spekülatif yorumlar yapılmış olan Eminönü bölgesinde Yahudilerin oturmalarına yasak getirilmesi gibi birçok konuya arşiv kayıtları penceresinden ışık tutulmaktadır. Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi, afet tarihi, şehir tarihi, hukuk tarihi ve mimari alanlarında 1660 yangını bağlamındaki birçok ayrıntı, ilk defa bu kitapla literatüre kazandırılmış olmaktadır.
ARTICLES by Kenan Yıldız
Kritik içeren bir özet mahiyetinde de okunabilecek bu değerlendirmenin
başında, kitabın üzerine oturtulduğu argümanlar açısından tespit edilen noktalar maddeler halinde sıralandı. Metinde gerekli görüldüğü yerlerde detaylı notlar düşüldü ve kimi yerlerde somut örnekler üzerinden eleştiriler yapıldı. Değerlendirmenin sonunda üç belge görseli ek olarak verildi. Terekeler bahsinde gerek duyulan bazı atıfların kontrolü ve karşılaştırmaları yapıldı. Bu bahiste tespit edilen maddi hatalar tablo halinde gösterildi. Sair yerlerde göze takılan bazı okuma yanlışlarına düzeltmeler yapıldı.
The work is divided into two parts. In the first part, the legal background which allowed foundations to be set up for non-Muslims will be given with regard to its basis in history. The place and development of these foundations in Islamic and Ottoman history will be summarized retrospectively. The ideas of Shaykh al-Islam Ebussuud Efendi, who shaped the legal framework of non-Muslim foundations, will be examined in this context. In the second part, fourteen waqfs in question will be examined and the copies of the related documents (waqf deeds) will be found in facsimile form in an appendix. It has been hoped to arrive at the concept of a consensus for the perception of charity for the subjects of the Ottoman Empire, regardless of their religious identity.
Öz: Bu çalışma, fukarâ-yı Müslimînin yararını da gözeten on dört gayrimüslim (Hıristiyan ve Yahudi) vakfını ele almaktadır. Sayısız gayrimüslim vakfı arasında farklı bir yerde duran “aykırı vakıflar”a, literatürde ilk defa bu çalışma ile ışık tutulmaktadır. Osmanlı döneminde kurulan söz konusu vakıfların beşi hayrî, dokuzu ise ehlî (aile, zürrî) vakıf niteliğindedir. Vakıfların kurucuları şunlardır: Âkile? bt. Harun b. İbrahim (Yahudi), Mansur b. Abdullah (Yahudi), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Yahudi), Musa b. Davud b. Yakub (Yahudi), Panayot v. Rafir (Rum), Semha bt. Musa (Yahudi), Benyamin v. Musa (Yahudi), Limon v. Yani (Rum), Halepli Sefer (Ermeni), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Ermeni), Anica bt. Radul v. Angili (Rum), Mihail v. Toma (Rum) ve Nikolaki v. Şahin (Rum).
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tarihsel bir temel oluşturması bakımından gayrimüslimlerin vakıf kurmalarına imkân veren hukuki arka plan ele alınacak, bu vakıfların İslâm ve Osmanlı tarihindeki yeri ve gelişimi retrospektif açıdan incelenecektir. Osmanlıda gayrimüslim vakıflarına hukuki bir zemin kazandıran Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin görüşleri de bu bağlamda tartışılacaktır. İkinci bölümde on dört vakıf incelenecek, ilgili vakfiye ve belgelerin kopyaları çalışmanın sonunda verilecektir. Bu vakıflarla ilgili ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ile, dinî aidiyetleri ne olursa olsun, tebaa arasında var olan geçişkenlik ve vakıf kültürü gibi konular hakkında bir yoruma ulaşılması umulmaktadır.
The Church of St. Dominic, one of the biggest Christian churches in Galata, was converted to a mosque by Mehmed II around 1475. Following the settlement of Spanish Moriscos, the temple took the name of the Arab Mosque. The New Mosque, sponsored by Gülnuş Valide Sultan, was built on the spot where another important church in the same region and very close to Arab Mosque, that of St. Francis, had stood before the 1696 fire.
The tension between Catholics and Muslims remained intense throughout the seventeenth century. Muslims time and again applied to the Muslim sharia court in order to expel the Catholics from the vicinity of the mosque and despite the repeated court rulings, some Catholics insisted on residing there. In a countersuit filed by the French ambassador, it was this time Catholics’ turn to prevail. Yet, the Muslims were still intransigent to turn the situation in their favor. This essay focuses on the legal struggle spanning several years between the Muslims and the Catholics over the right to reside in the vicinity of the New and Arab mosques. After providing detailed information about these two temples, it will try to shed light on the issue by analyzing archival documents related to the legal conflict.
This work will deal with the irregularities in pious foundations and try to analyze the reasons and types of government inspections. It will focus on the background of the administrative change that started with the foundation of the Evkaf‐i Haremeyn Inspectorship of in the late sixteenth century up until the mid‐nineteenth century.
Keywords: Pious foundation, inspection, overseer, Ottoman Chief Harem Eunuch, irregularity, corruption, Inspectorship of Imperial Pious Foundations
ÖZET: Vakıflar, Osmanlı sisteminin vazgeçilmez unsurlarındandı. Değişik tür-deki binlerce vakıf dinî, sosyal ve ekonomik alanlarda faaliyet yürütmekteydi. Paraya dayalı yapıları nedeniyle vakıflar suistimale her zaman açık kurumlardı. Bu nedenle, vakıflara ait her türlü işlemler, gelir ve gider kayıtları, Osmanlı merkezi idaresi tarafından katı bir denetim/teftişe tabi tutulmaktaydı. Karmaşık bir yapıya sahip olan vakıf teftişleri olağan ve olağanüstü olmak üzere iki türlüydü. Olağan teftişler kadılar tarafından mutat/periyodik olarak yürütülürdü. Olağanüstü teftişler ise takvime uyulmadığı veya her-hangi başka bir sorunun yaşandığı hallerde resen alınan kararla gerçekleştirilirdi. Bu çalışmada, vakıflarda yaşanan aksaklık ve usulsüzlükler ele alınacak, teftişlerin sebepleri ve çeşitleri hakkında tespitler yapılacaktır. 16. yüzyıl sonunda özel yetkili Evkaf-ı Haremeyn Müfettişliği'nin teşekkülü ile başla-yan ve vakıflarda 19. yüzyıl ortalarına kadar süren idari değişimin nedenleri ve arka planı üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler Vakıf, teftiş, nazır, darüssaade ağası, usulsüzlük, yolsuzluk, Evkaf-ı Hümayun Müfettişliği.
The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While some studies dealing with the icareteyn are available, there currently remain unresolved questions about its structure, rules, and mechanisms on the theoretical level, and about its origin, early beginnings, and evolution on the level of actual practice. It is commonly accepted by historians that the icareteyn system started in 1611. However, some sample cases drawn from archival documents call this date into question.
In spite of mentions of this disputed subject in some publications there are still no studies devoted to it specifically. This work, based on archival documents, aims to shed light on the historical development of the icareteyn and to look closely at sample cases from its formative period. First, it examines the general structure of the icareteyn, which formed one of the pious foundations’ vehicles for securing revenue, and it traces the system backwards from 1611. It then discusses whether an alternative dating can be established in light of the concrete sample cases.
Özet
İcâreteynin başlangıç tarihi, Osmanlı hukukunun önemli meselelerinden biridir. Her ne kadar icâreteyne dair bazı çalışmalar mevcutsa da, bu uygulamanın yapısı, kuralları ve işleyişi bakımından teorik planda; menşei, başlangıcı ve gelişimi açısından da pratik planda halen çözümlenmemiş yönler bulunmaktadır. İcâreteynin başlangıç tarihinin 1611 olduğu genel olarak kabul görmektedir. Fakat, arşiv belgelerinde yer alan bazı örnekler, söz konusu tarih kaydını tartışmalı hale getirmektedir. Daha önce bazı yayınlarda kimi değinmeler olduysa da, ihtilaflı olan bu konuya odaklanan çalışmalar mevcut değildir. Arşiv belgelerine dayalı olan bu çalışma, icâreteynin tarihsel süreçlerine ışık tutmayı amaçlamakta ve başlangıç dönemi örneklerini ele almaktadır. İlk olarak vakıfların gelir sağlama araçlarından biri olan icâreteynin genel yapısına değinilecek ve 1611 yılından geriye doğru olmak üzere uygulamanın izi sürülecektir. Farklı bir tarihlendirme yapılması konusu somut örnekler çerçevesinde tartışılacaktır.
--
Osmanlı bürokrasisi Kanuni döneminde şekillendiği gibi kanunlaştırma faaliyetleri de bu devirde bariz şekilde yaygınlaşmıştır. Osmanlı hukuk tarihinin temel kaynakları arasında yer alan kadı sicilleri de bu dönemden itibaren düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Mevcut kadı sicilleri arasında Kanuni dönemine ait olanlar öncekilere kıyasla sayısal olarak üstün konumdadır. Nitekim kadı sicilleri Kanuni dönemi itibariyle muntazam seriler halini almaya başlamaktadır. Bu çalışmada öncelikli olarak kadı ve sicilleri hakkında genel bilgiler verilecek, mevcut sicillerin sayısal durumu farklı grafiklerle gösterilecektir. Sonrasında, Kanuni döneminden ve bağlantılı olmak üzere ileriki tarihlerden dikkat çeken bazı örneklere değinilecektir. Nihai olarak da, ele alınan sicillerden Kanuni dönemine denk düşenlerin katalog bilgileri liste olarak verilecektir
Tereke nedir? Neden tutulur? Tereke defterleri ne der, neyi derler? Tutuldukları yerin ticari, sosyal ve demografik yapısıyla ilgili bize ne söyler? Kitap kültürü çalışmalarına ne derecede katkı sağlar? gibi sorulara, alan uzmanları tarafından yazılmış on iki makaleyle cevap arayan Terekeler Neyi Derler? serlevhalı bu kitap, tereke çalışmaları sahasına yeni bir pencere açmaktadır. Osmanlılara ait izlerin terekeler üzerinden nasıl sürülebileceğine dair özgün tespit ve yorumları derleyen bu kitapta; aile, halk, kadın, sahaf, şair gibi çeşitli grup ve zümrelere mercek tutularak geniş bir toplum panoraması gözler önüne serilmektedir.
Kitap kültüründen mimariye, servet düzeylerinden aileye, demografik yapıdan diplomatik yorumlara kadar farklı araştırma sahalarının bakış açılarını bir araya getiriyor olması dolayısıyla bu kitap, terekeleri temel alacak ileriki çalışmalar için önemli bir kılavuz ve kaynak işlevine sahip olma özelliği ve iddiası taşımaktadır.
Aslında talihsizlikler yumağını oluşturan bütün unsurlar bir aradaydı: Kuraklık, sıcaklık, rüzgâr ve ateş. Bunlara bir de yangının başladığı bölgede keresteci dükkânlarının bulunması, ihmalkârlık ve İstanbul’un değişmeyen sık yapılaşma sorunu gibi yan unsurlar da eklenince afetin çapı iyice büyümüştü. Öyle ki, Osmanlı kaynaklarında büyük yangınları vasıflandırmak için kullanılan “kebîr” sıfatı “en büyük” anlamına gelen “ekber”e dönüşmüş ve bu yangına “harîk-i ekber” denmişti.
Önceki yangınlardan farklılığı dönem tarihçileri tarafından da vurgulanan 1660 yangınını özgün bir metodoloji ile inceleyen bu kitapta yangın sonrasında başlayan yeniden inşa faaliyetleri, yaşanan hukuk ihlâlleri, vakıfların var olma mücadeleleri, mimari yapılarda uygulanan kanuni sınırlandırmalar, Eminönü Yeni Valide Camii’nin ilginç inşa süreçleri ve üzerine çokça spekülatif yorumlar yapılmış olan Eminönü bölgesinde Yahudilerin oturmalarına yasak getirilmesi gibi birçok konuya arşiv kayıtları penceresinden ışık tutulmaktadır. Osmanlı sosyal ve ekonomik tarihi, afet tarihi, şehir tarihi, hukuk tarihi ve mimari alanlarında 1660 yangını bağlamındaki birçok ayrıntı, ilk defa bu kitapla literatüre kazandırılmış olmaktadır.
Kritik içeren bir özet mahiyetinde de okunabilecek bu değerlendirmenin
başında, kitabın üzerine oturtulduğu argümanlar açısından tespit edilen noktalar maddeler halinde sıralandı. Metinde gerekli görüldüğü yerlerde detaylı notlar düşüldü ve kimi yerlerde somut örnekler üzerinden eleştiriler yapıldı. Değerlendirmenin sonunda üç belge görseli ek olarak verildi. Terekeler bahsinde gerek duyulan bazı atıfların kontrolü ve karşılaştırmaları yapıldı. Bu bahiste tespit edilen maddi hatalar tablo halinde gösterildi. Sair yerlerde göze takılan bazı okuma yanlışlarına düzeltmeler yapıldı.
The work is divided into two parts. In the first part, the legal background which allowed foundations to be set up for non-Muslims will be given with regard to its basis in history. The place and development of these foundations in Islamic and Ottoman history will be summarized retrospectively. The ideas of Shaykh al-Islam Ebussuud Efendi, who shaped the legal framework of non-Muslim foundations, will be examined in this context. In the second part, fourteen waqfs in question will be examined and the copies of the related documents (waqf deeds) will be found in facsimile form in an appendix. It has been hoped to arrive at the concept of a consensus for the perception of charity for the subjects of the Ottoman Empire, regardless of their religious identity.
Öz: Bu çalışma, fukarâ-yı Müslimînin yararını da gözeten on dört gayrimüslim (Hıristiyan ve Yahudi) vakfını ele almaktadır. Sayısız gayrimüslim vakfı arasında farklı bir yerde duran “aykırı vakıflar”a, literatürde ilk defa bu çalışma ile ışık tutulmaktadır. Osmanlı döneminde kurulan söz konusu vakıfların beşi hayrî, dokuzu ise ehlî (aile, zürrî) vakıf niteliğindedir. Vakıfların kurucuları şunlardır: Âkile? bt. Harun b. İbrahim (Yahudi), Mansur b. Abdullah (Yahudi), Gâliye bt. Sadun Kallâş (Yahudi), Musa b. Davud b. Yakub (Yahudi), Panayot v. Rafir (Rum), Semha bt. Musa (Yahudi), Benyamin v. Musa (Yahudi), Limon v. Yani (Rum), Halepli Sefer (Ermeni), Sakyas v. Hacader v. Zirek (Ermeni), Anica bt. Radul v. Angili (Rum), Mihail v. Toma (Rum) ve Nikolaki v. Şahin (Rum).
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tarihsel bir temel oluşturması bakımından gayrimüslimlerin vakıf kurmalarına imkân veren hukuki arka plan ele alınacak, bu vakıfların İslâm ve Osmanlı tarihindeki yeri ve gelişimi retrospektif açıdan incelenecektir. Osmanlıda gayrimüslim vakıflarına hukuki bir zemin kazandıran Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin görüşleri de bu bağlamda tartışılacaktır. İkinci bölümde on dört vakıf incelenecek, ilgili vakfiye ve belgelerin kopyaları çalışmanın sonunda verilecektir. Bu vakıflarla ilgili ayrıntıların açıklığa kavuşturulması ile, dinî aidiyetleri ne olursa olsun, tebaa arasında var olan geçişkenlik ve vakıf kültürü gibi konular hakkında bir yoruma ulaşılması umulmaktadır.
The Church of St. Dominic, one of the biggest Christian churches in Galata, was converted to a mosque by Mehmed II around 1475. Following the settlement of Spanish Moriscos, the temple took the name of the Arab Mosque. The New Mosque, sponsored by Gülnuş Valide Sultan, was built on the spot where another important church in the same region and very close to Arab Mosque, that of St. Francis, had stood before the 1696 fire.
The tension between Catholics and Muslims remained intense throughout the seventeenth century. Muslims time and again applied to the Muslim sharia court in order to expel the Catholics from the vicinity of the mosque and despite the repeated court rulings, some Catholics insisted on residing there. In a countersuit filed by the French ambassador, it was this time Catholics’ turn to prevail. Yet, the Muslims were still intransigent to turn the situation in their favor. This essay focuses on the legal struggle spanning several years between the Muslims and the Catholics over the right to reside in the vicinity of the New and Arab mosques. After providing detailed information about these two temples, it will try to shed light on the issue by analyzing archival documents related to the legal conflict.
This work will deal with the irregularities in pious foundations and try to analyze the reasons and types of government inspections. It will focus on the background of the administrative change that started with the foundation of the Evkaf‐i Haremeyn Inspectorship of in the late sixteenth century up until the mid‐nineteenth century.
Keywords: Pious foundation, inspection, overseer, Ottoman Chief Harem Eunuch, irregularity, corruption, Inspectorship of Imperial Pious Foundations
ÖZET: Vakıflar, Osmanlı sisteminin vazgeçilmez unsurlarındandı. Değişik tür-deki binlerce vakıf dinî, sosyal ve ekonomik alanlarda faaliyet yürütmekteydi. Paraya dayalı yapıları nedeniyle vakıflar suistimale her zaman açık kurumlardı. Bu nedenle, vakıflara ait her türlü işlemler, gelir ve gider kayıtları, Osmanlı merkezi idaresi tarafından katı bir denetim/teftişe tabi tutulmaktaydı. Karmaşık bir yapıya sahip olan vakıf teftişleri olağan ve olağanüstü olmak üzere iki türlüydü. Olağan teftişler kadılar tarafından mutat/periyodik olarak yürütülürdü. Olağanüstü teftişler ise takvime uyulmadığı veya her-hangi başka bir sorunun yaşandığı hallerde resen alınan kararla gerçekleştirilirdi. Bu çalışmada, vakıflarda yaşanan aksaklık ve usulsüzlükler ele alınacak, teftişlerin sebepleri ve çeşitleri hakkında tespitler yapılacaktır. 16. yüzyıl sonunda özel yetkili Evkaf-ı Haremeyn Müfettişliği'nin teşekkülü ile başla-yan ve vakıflarda 19. yüzyıl ortalarına kadar süren idari değişimin nedenleri ve arka planı üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler Vakıf, teftiş, nazır, darüssaade ağası, usulsüzlük, yolsuzluk, Evkaf-ı Hümayun Müfettişliği.
The beginning of icareteyn is one of the main problems of Ottoman legal history. While some studies dealing with the icareteyn are available, there currently remain unresolved questions about its structure, rules, and mechanisms on the theoretical level, and about its origin, early beginnings, and evolution on the level of actual practice. It is commonly accepted by historians that the icareteyn system started in 1611. However, some sample cases drawn from archival documents call this date into question.
In spite of mentions of this disputed subject in some publications there are still no studies devoted to it specifically. This work, based on archival documents, aims to shed light on the historical development of the icareteyn and to look closely at sample cases from its formative period. First, it examines the general structure of the icareteyn, which formed one of the pious foundations’ vehicles for securing revenue, and it traces the system backwards from 1611. It then discusses whether an alternative dating can be established in light of the concrete sample cases.
Özet
İcâreteynin başlangıç tarihi, Osmanlı hukukunun önemli meselelerinden biridir. Her ne kadar icâreteyne dair bazı çalışmalar mevcutsa da, bu uygulamanın yapısı, kuralları ve işleyişi bakımından teorik planda; menşei, başlangıcı ve gelişimi açısından da pratik planda halen çözümlenmemiş yönler bulunmaktadır. İcâreteynin başlangıç tarihinin 1611 olduğu genel olarak kabul görmektedir. Fakat, arşiv belgelerinde yer alan bazı örnekler, söz konusu tarih kaydını tartışmalı hale getirmektedir. Daha önce bazı yayınlarda kimi değinmeler olduysa da, ihtilaflı olan bu konuya odaklanan çalışmalar mevcut değildir. Arşiv belgelerine dayalı olan bu çalışma, icâreteynin tarihsel süreçlerine ışık tutmayı amaçlamakta ve başlangıç dönemi örneklerini ele almaktadır. İlk olarak vakıfların gelir sağlama araçlarından biri olan icâreteynin genel yapısına değinilecek ve 1611 yılından geriye doğru olmak üzere uygulamanın izi sürülecektir. Farklı bir tarihlendirme yapılması konusu somut örnekler çerçevesinde tartışılacaktır.
--
Osmanlı bürokrasisi Kanuni döneminde şekillendiği gibi kanunlaştırma faaliyetleri de bu devirde bariz şekilde yaygınlaşmıştır. Osmanlı hukuk tarihinin temel kaynakları arasında yer alan kadı sicilleri de bu dönemden itibaren düzenli bir yapıya kavuşmuştur. Mevcut kadı sicilleri arasında Kanuni dönemine ait olanlar öncekilere kıyasla sayısal olarak üstün konumdadır. Nitekim kadı sicilleri Kanuni dönemi itibariyle muntazam seriler halini almaya başlamaktadır. Bu çalışmada öncelikli olarak kadı ve sicilleri hakkında genel bilgiler verilecek, mevcut sicillerin sayısal durumu farklı grafiklerle gösterilecektir. Sonrasında, Kanuni döneminden ve bağlantılı olmak üzere ileriki tarihlerden dikkat çeken bazı örneklere değinilecektir. Nihai olarak da, ele alınan sicillerden Kanuni dönemine denk düşenlerin katalog bilgileri liste olarak verilecektir
31 Mart Vak'ası sırasında sadrazamlık makamında, daha önce 1902-1908 yılları arasında da Rumeli genel müfettişliği görevinde bulunan Hüseyin Hilmi Paşa’nın uzun memuriyet hayatı boyunca yaptığı yazışmalardan zengin bir evrak koleksiyonu oluşmuştur. Büyük kısmı paşanın Rumeli genel müfettişliği dönemine ait olan bu vesikalar, Osmanlı Devleti’nin parçalanmaya başladığı, isyanların baş gösterdiği günlerde yaşanan üst düzey bir devlet adamının tecrübelerini içermesi bakımından tarihî bir öneme sahiptir.
Bu katalog Girit ve Makedonya meseleleri, İttihat ve Terakkî Cemiyeti, Nâmık Kemal’in mektupları üzerine araştırma yapanlar için önemli bir başvuru kaynağıdır.
by Ömer Faruk Bahadur, Asiye Kakırman Yıldız, Müslüm İstekli, Kenan Yıldız.
Project coordinator: Mustafa Birol Ülker
TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) 2018 TESEP-Mansiyon Ödülü'ne layık görüldü / the book won the honorable mention award of 2018 from TÜBA (Turkish Academy of Sciences).
- İSAM Kütüphanesi Arşivi'nin içeriği ve verilen hizmet hakkında kısa bir değerlendirme ve tarihçe