Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu
DIŞ POLİTİKA 2015-2016 BAHAR VİZE NOTLARI Almanya, SSCB ile mücadele ettiği Stalingrad şehrini alamayınca doğu cephesinde büyük kayıplar verdi. 2. Dünya Savaşı Dönemi Türkiye yönetimi: Cumhurbaşkanı: İsmet İNÖNÜ Başbakan: Refik SAYDAM(1939-1942) Başbakan: Şükrü SARAÇOĞLU(1942 Ağustos-1946) *Refik SAYDAM’ın vefatı üzerine Dış İşleri Bakanı: Şükrü Saraçoğlu(1938-1942) Dış İşleri Bakanı: Numan MENEMENCİOĞLU(1942 Ağustos-1944) Genelkurmay: Fevzi ÇAKMAK(1921-1944) Not: 1942 yılında SSCB tarafından Alman Büyükelçisi Von PAPEL’e bombalı suikast düzenleniyor(Karnilov ve Pavlov organize ediyor) Mihver Müttefik Almanya İngiltere İtalya ABD Japonya Fransa SSCB Yunanistan Casablanca Konferansı(Ocak 1943) Adana Görüşmesi(30-31 Ocak 1943) -Churchill/İnönü Moskova Konferansı(Ekim 1943) -Anthony Eden-Numan Menemencioğlu 1.Kahire Konferansı(Kasım 1943) Tahran Konferansı(28 Kasım-1 Aralık 1943) -Roosewelt/Churchill/Stalin 2.Kahire Konferansı(4-6 Aralık 1943) -ABD/İngiltere/Türkiye -Roosewelt/Churchill/İnönü NOT: Türkiye’nin savaş konusunda müttefikler ile yaptığı son görüşme. Yalta Konferansı(Şubat 4-12 /1945) -ABD/İngiltere/SSCB -Roosewelt/Churchill/Stalin NOT: Stalin tarafından boğazlar meselesi açıldı. POTSDAM KONFERANSI (17 Temmuz-2 Ağustos 1945) -ABD/SSCB/İngiltere -Roosewelt/Stalin/Churchill NOT: 7 Haziran 1945’te SSCB dış işleri bakanı Molotov, Moskova Büyükelçimiz Selim SARPER’e bir nota vererek Türkiye-SSCB Dostluk Antlaşmasının yeni şartlara göre yapılabileceğini bildirdi. Molotov’un Türkiye’den talepleri: -Kars, Ardahan bölgesinde sınır düzenlemesi -Montreux Boğazlar Sözleşmesinin değiştirilmesi -Boğazlar Bölgesinin ortak savunulması*Sarper hemen reddetti. II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI GENEL VAZİYET Fransa ve İtalya’da sosyalist partilere ilgi artmaya başladı. Ahmet Münir ERTEGÜN*(Türkiye ABD Büyükelçisi) 1943 Komünizmle Mücadele Cemiyeti 1947 ABD-SSCB rekabeti propaganda savaşı Kore Savaşına giden askerlerimiz -General: Tahsin YAZICI -Albay: Celal DORA DEMOKRAT PARTİ(1950-1960) -Cumhurbaşkanı: Celal BAYAR -Başbakan: Adnan MENDERES -Dış İşleri Bakanı: M. Fuat KÖPRÜLÜ(1950-1955) Fatin Rüştü ZORLU(1955-1960) Josef Zugaşvili STALİN öldü(1953)*Yerine Nikita Kruşçev geçti. Balkan Paktı(1953) - Bled Antlaşması -Taraflar: Yunanistan/TR/Yugoslavya(ABD gizli destek vermiştir) Dış İşleri Bakanı: Necmettin Sadık SADAK(1947-1950) İsrail’in kuruluşu(1948) BAĞDAT PAKTI (26 Şubat 1955) -Türkiye/İran/Irak/Pakistan/İngiltere(ABD Gözlemci) *1959 yılında Irak’ın ayrılmasıyla CENTO adını almıştır. Not: Soğuk savaş döneminde SSCB’nin orta doğuda yayılmacılığını önlemek. Not: Askeri darbeden sonra (14 Temmuz 1958-General Abdülkerim Kasım) 15 Temmuz 1958 İstanbul toplantısına katılamayan Irak Kralı II. Faysal’ın yerine yönetimi darbe ile devralan Abdülkerim Kasım bir açıklama yaparak tüm devletlere aynı mesafede olduğunu duyurmuştur ve Irak pakttan ayrılmıştır. *Bağdat Paktı’nın merkezi Ankara’ya taşınınca CENTO ismini almıştır(Türkiye/İran/Pakistan/İngiltere/ABD) Arap Birliği Savunma Paktı(1956) -Mısır/Suriye/S.Arabistan/Ürdün Kapitalistler Grubu Sosyalistler Grubu ABD SSCB G.Kore K.Kore İngiltere Çin Batı Avrupa Ülkeleri Doğu Avrupa Ülkeleri Nato Sosyalist Ülkeler Bağdat Paktı(CENTO) Ülkeleri Bağlantısızlar Grubu(1961) Bağlantısızlara Davet Edilmeyenler Hindistan G. ve K. Kore Yugoslavya İsrail Gana Güney Afrika Cumhuriyeti Endonezya Tayvan Mısır Colombo Konferansı(1954) Belgrad Konferansı(1961) Bandung Konferansı(1955)-Endonezya *İlk büyük konferans -Türkiye davet edilmiş ve katılmıştır. Türkiye bağlantısızların tepkisini çekecek açıklamalarda bulundu. Bu sebeple ilerde Kıbrıs olayında politik yalnızlık çekmiştir. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER 1955 Cezayir Sorunu Fransa-Türkiye ABD’nin Jüpiter füzeleri 1955’ten itibaren Türkiye’ye yerleştirildi. 1963 yılında kaldırıldı. Bağlantısız Devletler Topluluğu Devlet Bakanları Mısır Gamal Abdul Nasır Hindistan Nehru Yugoslavya Tito Endonezya A.Sukarno Gana K.Nkrumah KORE SAVAŞI Türkiye NATO’ya katılmak için yeni bir fırsat buldu. Türkiye, Kore’ye 4500 askerlik bir tugay gönderdi. ABD ve İngiltere’den sonra en çok askeri Türkiye göndermiştir. Türk askeri 5 ABD gemisiyle Eylül 1950’de İskenderun limanından yola çıkmıştır. Yolculuk 21 gün sürecekti. Kore Savaşına giden askerlerimiz -General: Tahsin YAZICI -Albay: Celal DORA Güney Kore’deki tüm kuvvetlerin komutanı Douglas Mac ARTHUR’dur. Not: Kore’ye asker gönderme kararına muhalefet eden Barışseverler Derneği Başkanı olan Behice BORAN 15 ay hapse mahkum oldu(Komünist olduğu şüphesiyle). KIBRIS SORUNU Türk Mukavemet Teşkilatı(1 Ağustos 1958) - 1 Ağustos 1976 tarihinde Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na dönüştürülmüştür. -EOKA’nın yıkıcı faaliyetlerine karşı savunma amaçlı kurulmuştur. Kıbrıs Rumlarının lideri Makarios Kıbrıs Türklerinin lideri Dr. Fazıl KÜÇÜK EOKA’nın kurucusu: Grivas ENOSİS: Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması düşüncesi DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ DIŞ POLİTİKA ( 1950 - 1960 ) Uzun yıllar tek partili demokrasi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, 1945 yılına gelene kadar defalarca çok partili hayata geçiş denemeleri gerçekleştirdi ise de bu girişimlerden istenilen sonuç alınamamıştır. 1945 yılından sonra ise gerek iç gerekse dış politik şartların sonucunda Türkiye’de çok partili hayata geçiş gerçekleştirilmiş ve kalıcılığı uzun vadede sağlanmıştır. Türkiye’de çok partili hayata geçişle birlikte kurucularını CHP’den çıkaran DP, Türkiye’nin siyasi gündemine damgasını vurmuştur. Kurulusunun üzerinden henüz aylar geçmesine rağmen katıldığı ilk Genel seçimde TBMM’ne girmeye hak kazanan DP, bu tarihten sonra iktidar olacağı 1950 yılına kadar ülke genelinde ününü ve yükselişini sürekli arttırmıştır. Bu durum Türk demokrasi tarihinin de önemli bir dönemeci olarak kabul edilmiştir. 1945 yılı Dünya’da II. Dünya Savası’nın sonunun yaklaştığı, insanların savaşın yıkıcılığı ve şiddeti sonucunda demokrasi ve insani değerlere karsı daha hassas olduğu bir başka dönemdir. Öyle ki, bu yeni dönemde Türkiye’nin müttefiki olan ülkeler, yaptıkları açıklamalar ve bildirdikleri istekleri ile Türkiye’den daha demokratik bir sisteme geçmesini istemişlerdir. Dış politikadaki bu gelişmeler, içteki CHP’ye karsı genel memnuniyetsizlik ve olgunlaşan demokrasi kültürü ile birleşince, 1945 yılı itibarı ile Türkiye’de CHP’nin alternatifi partilerin kurulmasına izin verilmiştir. 55 Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuar Köprülü, Refik Koraltan isimleri 1945 yılına gelinceye kadar adları CHP ile özdeşleşmiş önemli siyaset adamlarıdır. CHP’nin iç dinamikleri ve uygulamaları karsısında özellikle 1945’te muhalif bir görüntü sergileyen ve seslerini yükselten bu kişiler, CHP’den çıkarılmışlar ve bu da Türk demokrasi tarihinin yeni bir ivmeye girmesine neden olmuştur. Kısa bir süre sonra yukarıda adını verdiğimiz bu devlet adamları DP’yi kurmuşlardır. 1945-1946 yılları Dünyada II. Dünya savasının sonu ile barış ve demokrasiye geçisin başlangıcı olurken, Türkiye’de de savasın getirdiği sıkıntıların bir derece olsun son bulduğu ve çok partili hayata geçisin sağlandığı yıllar olmuştur. 1946 sonrasında ise, Türkiye’de politik sistem her geçen gün daha da yerine oturmuş, çok partili sistem ülkenin tüm kurumlarını etkilemeye başlamış ve halk tarafından da önemle benimsenmiştir. Türkiye’de Demokrat Parti’nin iktidar olması hem içte, hem de dışta önemli gelişmelerin önünü açmıştır. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri tek parti olarak iktidarını sürdüren CHP’nin yerini alarak iktidar olması, dışta ise ülkeyi birden çok pakt ve anlaşmalara götürerek uzun yıllar sonra ülkenin dış politikasını etkileyerek yeni bir yapı oluşturması farklı bir dönemin başladığının göstergesidir. Görüldüğü gibi bu dönemin dış politikasını oluşturan unsurların sonuçları ve etkisi çerçevesinde ortaya çıkan gelişmeler arasında, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi, NATO’ya girmesi, Balkan-Bağdat Paktı gibi Çevresel Paktlara üye olması ve Mısır Meselesi gibi durumlar yer almaktadır. Bu dönemde yürütülen bütün bir dış politika özellikle Sovyetler Birliği’nin tehdidine yönelik korunma amaçlı ve ekonomik hamle yapma amacına yönelik yürütülen bir dış politika olmuştur. NATO üyeliğiyle beraber Türkiye’de kurulan Amerikan Üsleri, yine Amerika tarafından yapılan askeri tatbikatlar ve imzalanan Ortak Güvenlik Anlaşması, Vergi Muafiyetleri Anlaşması, Atom Enerjisi gibi bir dizi ekonomik anlaşmalarla Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bağımsızlığına gölge düşürülmüştür. Bu gelişmelerden de DP yönetiminin bağımsız bir politika izleyemediği, daha çok gelişmelere göre ve ABD yöneliminde hareket ettiği ve dengeleri kuramayan bir siyasi yapı oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Korunma politikasının bir gereği olarak Batı’yla yakın ilişkiler kurmayı başarmış ancak, Arap dünyasından uzak durmuş, hatta imzaladığı Balkan-Bağdat ve Çevresel Pakt’larla Arap dünyasının tepkisini üzerine toplamış ve bu durum İsrail’i tanımasıyla da büsbütün çıkmaza girmiştir. Böylece bu olaylar Arap dünyasının ileride, Türkiye’nin Yunanistan’la yaşayacağı Kıbrıs Meselesi’nde Türkiye’ye karşıt bir politika izlemesine neden olmuştur. 20.yüzyıl denge siyasetinin etkisini tüm ısrarı ile yürüttüğü bir yeni dönem olarak bilinmektedir. Bu algı Dünya üzerinde var olan pek çok ülkeyi bu siyasetin içine çekmiştir. Bunun içinde yer alan güvenliğini ve iç-dış dinamiklerinin seyrini kontrol edebilmekte ancak dengeyi sağlayamayanlar ya bertaraf edilmeye mahkûm ya da iç-dış dinamiklerinde belli bir stratejik seyri olmayan bir diplomatik görünümde arada kalmıştır. Bu gerçek durum ve tespit zerinden Türkiye, Batı ile Rusya ve Arap dünyası arasında dengeleri kurma yöneliminde terazinin ibresini ABD’ye çevirmiştir. Bu durum kısa ve orta vadede bir fayda sağlamış olarak düşünülse de uzun vadede özellikle Arap Dünyası açısından şaşkınlık uyandırmıştır. Ancak Türkiye uzun vadede dış siyasetini bölge barısı ve güvenliği açısından dengeleri yakalamak adına zorlayacaktır. Bu çaba Türk dış siyasetinde yararlı sonuçlar doğuran yeni bir dönem başlatmıştır. II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Türkiye'yi yönetenlerin İkinci Dünya Savaşı boyunca dış politikada ana stratejileri ülkenin savaştan uzak kalmasını sağlamak olmuştur. Bunu sağlamak için ise İkinci Dünya Savaşı sırasında devletlerarası dengeleri çok iyi kullanmışlar; bu dengeyi kullanırken, Türkiye'nin saldırıya uğrarsa, saldırı hangi taraftan gelirse gelsin karşı koyacağını bütün taraflara açıkça ilan etmekten de geri durmamışlar ve bu konuda inandırıcı da olmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında takip edilen politika etik bulunmasa da Türkiye birinci dereceden kendisini ilgilendirmeyen ve Avrupalıların çıkar çatışmalarından doğan bir savaşa girmek istemiyordu. Türkiye küçük bir ülke olarak stratejik konumunu en iyi şekilde kullanarak İngiltere, Almanya, Rusya'nın baskılarına karşı koyabilmiş; baskının arttığı dönemlerde de savaşa girmeyi kabul etse de ağır şartlar ileri sürerek zaman kazanmış ve savaşın kendisinin katılmasına gerek kalmayacak bir seyre girmesini beklemiştir. Ayrıca Türkiye kendi yanında savaşa girmesi konusunda baskı yapan devletleri Türkiye'nin savaşa girmemesi konusunda da ikna etmeyi başarmıştır. Savaşın gidişatının çok sık ve keskin biçimde değişikliklere uğraması ise Türkiye’yi zora sokmuş, bu da farklı talep ve sorunlara çözüm bulunmasını gerektirmiştir. Türk Devlet adamları, devletin savaşı sürdürebilecek askeri ve ekonomik hazırlığının olmadığını bildikleri için baskılar karşısında İngiltere’ye karşı Sovyet tehdidini, Almanya’ya karşı İngiltere ile yaptığı ittifak anlaşmasını, Sovyetlere karşı da İngiltere ve Amerika'yı öne sürerek istedikleri meseleleri meşruiyet çerçevesinde ele alıp reddediyorlardı. Türkiye savaşın gidişatına göre de politikasını değiştirmiştir. Fakat bu politika değişiklikleri savaş sonrasında Türkiye'nin Batı ittifakı içinde uzun süre yalnız kalmasına neden olmuştur. Türkiye, Almanya'nın kesin yenilgisinden sonraki dönemde Sovyet tehdidinden çekindiği için Müttefiklerin baskısına rağmen savaşa girmemiş ve bu da "Güven Bunalımına" neden olmuştur. Kısacası, Türkiye İkinci Dünya savaşı sırasında siyasi, askeri ve iktisadi gücünün ötesinde bir diplomasi başarısı sağlayarak savaşın dışında kalmayı başarmıştır. Savaş sonrasında ise savaş yıllarında gidişata göre tavır değiştirmesinin bedeli olarak Sovyet yayılmacılığına karşı yalnız kalmışsa da Sovyet tehdidinden endişe duymaya başlayan ABD ve Avrupa devletleri ile işbirliğine girmekte gecikmemiştir. Ünal ŞİMŞEK 1