HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
1
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
2
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 - 2
Dergi Yöneticisi ve Baş Editör:
Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
Kapak Tasarımı: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
Mizanpaj-Ofset Hazırlık: Prof. Dr. D. Ali ARSLAN
© D. Ali ARSLAN
İletişim:
Tel: 0532 270 81 45 / 0553 666 06 06
E – Posta: cimderaslan@hotmail.com
Not: Makalelerin her türlü idari, akademik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.
3
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Amaç ve Kapsam
İNSAN Dünya İnsan Bilimleri Dergisi (HUMAN World Journal of Human Sciences)
yılda iki kez (Temmuz – Ocak) yayımlanan uluslararası, multidisipliner, hakemli,
bilimsel bir dergidir. Dergi çokdisiplinli bir akademik dergi niteliğine sahip olup,
insan bilimlerinin her alanında, nitelikli araştırma ve derleme makalelerini bilim
dünyası ile buluşturmayı hedefler.
“Bilgi insanlığın ortak malıdır” ilkesinden yola çıkan dergimiz, Açık Erişimli bir
dergidir. Bu bağlamda, dünya genelinde, insan bilimlerinin her alanında
araştırma
yapan
bilim
insanlarına,
araştırmalarını
insanlığın
faydasına
sunabilecekleri nitelikli bir akademik platform olabilme idealiyle yola çıkmıştır.
Dergiye gönderilen her makale, yayımlanmadan önce çift-kör hakemlik
sürecinden geçer.
Aims and Scope
HUMAN World Journal of Human Sciences is an international multidisciplinary
peer-reviewed journal published twice a year (July-January). The journal is a
multi-disciplinary academic journal and aims to bring together quality research
and compilation articles in the human sciences to the world of science.
Our journal is an Open Access journal and based on the principle of "Knowledge
is the common heritage of humanity". It has set out with the ideal of becoming a
qualified academic platform for researchers worldwide who can conduct
research in all areas of human sciences, to the benefit of humanity. Every article
submitted to the Journal, passes through the double-blind peer review process
prior to publication.
4
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
ULUSLARARASI EDİTÖRLER KURULU
AD-SOYAD
ÜLKE
D. Ali ARLAN
Türkiye
Mehmet KARATAŞ
Türkiye
Galib SAYILOV
Azerbaycan
Prof. Dr. Seyfeddin RZASOY
Azerbaycan
Zümrüd MANSİMOVA
Azerbaycan
Aynur KHUZHAKHMETOV
Bashkortostan –Başkurdistan
Rif AXMADİEV
Bashkortostan –Başkurdistan
Eldar HACIYEV NABİYEVİÇ
Dagestan-Dağıstan
Ali TOPÇUK
Germany
Necat KEVSEROĞLU
Irak
Hüseyin BEYOĞLU
Irak
Bekezhan A. AKHAN
Kazakistan
Muhtar MIROV
Kazakistan
Roza Zh. KURMANKULOVA
Kazakistan
Anara A. KARAGULOVA
Kazakistan
Roza ABDYKULOVA
Kirghizstan
Selim BEZERAJ
Kosovo
Moslem SARBAST
Macaristan
Svetlana Petrovna ANZOROVA
Russia
Redzeb Skrijelj
Serbia
Radık GALİULLİN
Tataristan
Kakajan Janbekov
Türkmenistan
5
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
MAKALELER
1. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması
Zeynep AKGÜN - Yücel UYSAL
2. Optik Oyuncaklar Ve
Sinema’nın Doğuşu Üzerine Bir İnceleme
Can KIZILÖZ Durmuş Ali ARSLAN
3. Dünyada
Ve Türkiye’de Medya Ve İslamofobi
Durmuş Ali ARSLAN
4. Ziyaretçilerin
Ekonomik, Sosyal-Kültürel Ve Çevresel Bakış Açısıyla
Memnuniyetlerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma: Beypazarı
Örneği
Nihat DEMİRTAŞ
5. Türkiye’de
Akdeniz Bölgesi Limon Üretici Fiyatları İle Başlıca Tüketim
Merkezleri Tüketici Fiyatları Arasındaki İlişki: Tek Fiyat Kanunu- Var
Model Analizi
Erkan AKTAŞ - Aynur KARAÇOBAN - Kübra MAKCA
6
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması
Zeynep AKGÜN 1
Yücel UYSAL 2
Özet
Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen Toplumsal Cinsiyet
Motivasyon Ölçeğinin (TCMÖ) Türkçeye uyarlanma çalışması, farklı demografik kesimleri
temsil eden, 18 yaş üzeri toplam 115 kadın üzerinde yapılmıştır. Ölçeğin dil eşdeğerliğini test
etmek için Mersin Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu öğretim görevlilerinden oluşan
beş kişilik bir ekip ile (İngilizce-Türkçe; Türkçe-İngilizce) çeviriler uygulanmış, İngilizce ve
Türkçe formlardan elde edilen puanlar arasında pozitif ve anlamlı korelasyonlar saptanmıştır.
TCMÖ’ nün faktör yapısını belirlemek amacıyla uygulanan açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör
analizleri sonuçlarına göre ölçek, orjinal ölçek gibi dört boyutlu bir yapı göstermektedir. Bu
yapıların Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayıları; .84, .88, .85 ve .88 şeklindedir. Test Tekrar
Test sonuçları ise; .88, .89, .97, .88’dir. Ölçeğin Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı .81
olarak hesaplanmıştır. Elde edilen tüm sonuçlar ölçeğin Türkiye’de de kullanılabileceğini
göstermektedir.
Anahtar Sözcükler: Toplumsal cinsiyet, motivasyon.
1
2
Öğr.Gör.Dr., Yabancı Diller Yüksekokulu, Mersin Üniversitesi, zeynepakgun@mesin.edu.tr
Öğr. Ü. Dr., Tıp Fakültesi, Mersin Üniversitesi, yuceluysal@mesin.edu.tr
7
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Adaptation Of Gender Motivation Scale
Abstract
The purpose of this study is to adapt Gender Motivation Scale (GMS) developed by Jessica J.
Good and Diana T. Sanchez (2010) into Turkish. The study was conducted on 75 women over
the age of 18 representing different demographic segments of Turkey. In order to test the
language equivalence of the scale (English-Turkish; Turkish-English) a team of five instructors
from Mersin University School of Foreign Languages were entrusted. According to the results
of the exploratory and confirmatory factor analyzes applied to determine the factor structure of
TCMI, the scale shows a four-dimensional structure just like the original scale. According to
the results of these study, Cronbach Alpha internal consistency coefficients of these structures
are; .84, .88, .85, and .88. Test Re-test results are; .88, .89, .97, .88. The Cronbach Alpha internal
consistency coefficient of the scale is calculated as .81. The obtained results indicate the scale
can also be used in Turkey.
Key Words: Gender, motivation.
8
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
GİRİŞ 3
Cinsiyet, bireyin kadın ya da erkek olarak doğuştan sahip olduğu, oldukça belirgin ve
sabit genetik, biyolojik ve fizyolojik farklılıklara karşılık gelmektedir. Toplumsal cinsiyet ise
biyolojik cinsiyete bağlı olarak, kültürel ve sosyal olarak belirlenen rolleri, değerleri, imajları,
kendisine ve diğerlerine yönelik beklentileri içeren karmaşık bir etkileşim sürecinin ürünüdür
(Akgün, 2015). Toplumsal cinsiyet kavramı, farklı kültürde, zamanlarda ve coğrafyalarda
biyolojik cinsiyete bağlı olarak, kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen rolleri ve
sorumlulukları, kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerlerini ve toplumun onlardan beklediği
davranışları ifade eden bir kavramdır. Cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet, biyolojik bir
fenomen değil, kültürel bir yapılanma, toplumsal bir süreçtir.
Cinsiyeti ile dünyaya gelen
birey, toplumsal cinsiyetini daha sonra edinmektedir. Toplumsal cinsiyet kimliğini
oluştururken, ona ait değer ve normları öğrenip ve kendini kadın veya erkek şeklindeki
dikotominin içinde tanımlamaktadır (Corrado, 2009).
İçinde yaşanılan toplumun yapısına paralel olarak üzerinde hem fikir olunan toplumsal
cinsiyet rolleri, bireylerin tutum ve davranışlarına yön vermektedir. Bireyler toplumsal cinsiyet
rollerine uymayıp, normlarla, değerlerle veya kalıp yargılarla çeliştiklerinde, duruma göre,
ihlalin ağır ya da hafif sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilmektedirler O’Neil, Good,
Holmes, 1995). Bu olumsuz durumdan kaçınmak adına, bireyler söz konusu rollerine uygun
davranmaya özen göstermektedirler. Fakat bireylerin sahip oldukları tek rolleri toplumsal
cinsiyet rolleri değildir. Bu sebeple de sahip olunan diğer roller zaman zaman toplumsal
cinsiyet rolleri ile çatışabilmektedir. Böyle bir çelişki söz konusu olduğunda, bireyler normun
rol için ne kadar önemli olduğunu ve durumun role bağlı kalmayı ne kadar gerektirdiğini
değerlendirerek davranışlarına ve uyum gösterecekleri rollere karar vermektedirler (Helgeson,
2002). Ayrıca norm dışı kalma sosyal değişim için de gerekli bir öğedir. Böylece toplumlar
değişen dünyaya, gelişmelere göre kendi normatif yapılarını gözden geçirip yeniden
oluşturabilmektedirler.
Toplumsal cinsiyet rol ve normlarına uyum bağlamında motivasyon, dikkate değer bir
değişkendir. Motivasyonlar genel anlamda yarattıkları sonuçlar dolayımında çok önemlidirler
(Ryan ve Deci, 2000). Bireyin herhangi bir zorlama ya da ödül olmaksızın bizzat kendisinin
Bu makale I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumunda sözlü olarak sunulan Toplumsal Cinsiyet
Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması isimli çalışma esas alınarak hazırlanmıştır.
3
9
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
değer verdiği için gerçekleştirdiği eylemlerinin altında yatan motivasyon türü içseldir. İçsel
motivasyonlar insanın doğasında var olan olumlu potansiyelin en güzel dışa vurumudur. Dışsal
motivasyon ise bir eylemi gerçekleştirirken bir takım dışsal sonuçların elde edilmesi amacını
içinde barındırmaktadır (Ryan ve Connell, 1989). Bu tip eylemler için özgürce seçilmiş
eylemler denilememekte, kişinin gerçekleştirdiği eylemi yapmak zorunda olması olarak
tanımlanmaktadır (Deci, Ryan, 1985).
Geçmişte yapılan çalışmalar, toplumsal cinsiyet normlarına uyumun, benlik saygısı ve
olumlu etki ile hem olumlu hem de olumsuz ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu çelişkili
bulgular, bireyin kendi toplumsal cinsiyet rollerine ve normlarına bizzat kendisinin değer
vermesi ( içsel motivasyon) ya da diğerlerinden, durumlardan kaynaklanan baskılar nedeniyle
değer vermesi (dışsal motivasyon) şeklindeki ayırımın ortaya konulması ile ortadan
kalkabilmektedir. Bu dolayımda gerçekleştirilen çalışmalar, içsel motivasyonlarla uyulan
toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında olumlu bir ilişki, dışsal
motivasyonlarla uyulan toplumsal cinsiyet rol ve normları ve benlik saygısı arasında da
olumsuz bir ilişki olduğunu göstermektedir (Good, Sanchez, 2010). Bu nedenle toplumsal
cinsiyet rol ve normlarına uyum ile ilgili çalışmalarda, motivasyon türlerinin de dikkate
alınması gerekmektedir.
Amaç
Bu çalışmanın amacı, toplumsal cinsiyet normlarına uyumu, içsel ve dışsal motivasyonlar
bağlamında ölçmeye olanak sağlayan, Jesica J. Good ve Diana T. Sanchez tarafından geliştirilen
Toplumsal
Cinsiyet
Motivasyon
Ölçeğinin
(Gender
Motivation
Scale)
Türkçeye
uyarlanmasıdır.
Yöntem
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeği (TCMÖ)
Güvenirliği ve geçerliği Ryan ve Connell tarafından önceden yapılmış olan içsel ve dışsal
motivasyon ölçeği (Self-Regulation Questionnaire, 1986) Good ve Sanchez tarafından
toplumsal cinsiyet normlarına göre uyarlanmıştır. Bu uyarlamada toplumsal cinsiyet rolü
normlarının sıcaklık, samimiyet ve etkin, iddialı olma boyutları kullanılmıştır (Good, Sanchez,
2010). Sıcaklık ve samimiyet tipik bir feminen norm olan toplumsal olma, etkin ve iddialı olma
ise tipik bir maskülen norm olan bireysel olma ilgilidir.
10
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Ölçekte toplam 16 madde yer almaktadır. Katılımcılar bu maddelerle ilgili düşüncelerini
7’li likert tarzı derecelendirme sisteminde işaretlemektedirler.
Ölçeğin orijinal yapısı İçsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, dışsal
motivasyonlarla feminen normlara uyum, içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum,
dışsal motivasyonlarla maskülen normlara uyum şeklinde 4 faktörden oluşmaktadır. Bu
faktörlerin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayıları sırasıyla .76, .81, .78 ve.88’dir. Tablonun
orijinali için bakınız Tablo 1.
Buraya Tablo 1 gelecektir.
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçeye Çevrilme Süreci
Ölçeğin Türkçeye çevrilme sürecinde yeni bir ifade geliştirilmemiş, ölçeğin orijinal
biçimine tamamen sadık kalınmıştır. Süreç iki aşamada gerçekleşmiştir. İlk aşamada ölçek,
önce çalışmacı tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Daha sonra yine İngiliz dili alanında çalışan
dört uzman tarafından tekrar Türkçeye çevrilmiştir. Bu beş çevirideki ortak ifadeler belirlenmiş,
Türkçe taslak hazırlanmıştır. Oluşturulan Türkçe taslak, dört uzman tarafından ayrı ayrı
İngilizceye çevrilmiş, ortak ifadeler İngilizceye çevrilerek ölçeğe son hali verilmiştir. İkinci
aşamada ise Türkçeleştirilmiş ifadelerin anlaşılırlığını denemek üzere, 40 kişiden oluşan bir
kadın grubuna ölçek uygulanmıştır. Ölçeğin anlaşılırlığında herhangi bir sorun olmadığı
belirlendikten sona ölçeğin uygulanması aşamasına geçilmiştir.
TCMÖ’nün Güvenirliğine ve Geçerliğine İlişkin Bulgular
Güvenirlik Sonuçları
Bu bölümde ve ilgili alt bölümlerde ölçeğin iç tutarlığına ve test yeniden test
güvenirliğine ilişkin güvenirlik bulguları ve faktör analizine dayalı açımlayıcı geçerlik
bulguları sunulacaktır.
Çalışmanın bu aşamasında, likert tipi ölçeğin ve alt boyutlarının güvenirliğini belirlemek
için kullanılan yollardan biri olan Cronbach Alpha değerlerine bakılmıştır. İç tutarlık ölçümleri
için 18- 68 yaş arası farklı sosyo- demografik yapıları temsil eden 75 kadın ile bir pilot çalışma
yapılmıştır. Toplamda 4 alt ölçekten oluşan ölçeğin her bir alt ölçeği ve aldıkları Cronbach
Alpha değerler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Ölçeğin test- tekrar test güvenirliği
çalışmasında, ilk uygulamadan 3 hafta sonra aynı 75 kadına Toplumsal Cinsiyet Motivasyon
Ölçeği ikinci kere uygulanmıştır. Katılanlara yapılan ön test ve son test arasındaki
11
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
korelasyonlar, Cronbach Alpha değerler, ortalama ve standart sapmalar aşağıda yer almaktadır.
Bakınız Tablo 2.
Buraya Tablo 2. Gelecektir.
TCMÖ’nün Geçerliğine İlişkin Faktör Analiz Bulguları
Ölçeğin orijinalinde de toplamda 4 faktör bulunmaktadır. Bu faktörler toplam varyansın
%70’ ini açıklamaktadır. Geçerlik için yapılan faktör analizinin sonucunda yine 4 faktör
olduğu belirlenmiştir. Maddeler aynı faktörler altında toplanmıştır. Bu faktörler varyansın
%73,4’ünü açıklamaktadır. Bakınız Tablo 3.
Buraya Tablo 3 gelecektir
Sonuç
Bu çalışmada Jessica J. Good ve Diana T. Sanchez (2010) tarafından geliştirilen
Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenirliğinin test edilerek
Türkçeye çevrilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda öncelikle ölçeğin dil yönünden geçerliği
sağlanmıştır. Dil geçerliğinin sağlanması amacıyla çeviri-tekrar çeviri yöntemi kullanılmıştır.
Ölçeğin güvenirliği ise Cronbach Alfa katsayısı yöntemi kullanılarak test edilmiş ve hem
ölçeğin genelinde hem de alt boyutlarda söz konusu güvenirlik katsayısının yeterli olduğu
görülmüştür. Ölçeğin geçerliği için yapılan faktör analizi sonucunda orijinal ölçekte olduğu gibi
Türkçe ölçekte de 4 faktör olduğu ve bu maddelerin aynı faktörler altında toplandığı
belirlenmiştir.
Bu
bulgular,
Toplumsal
Cinsiyet
Motivasyon
Ölçeğinin
uyarlandığında geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermektedir.
12
Türkçeye
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Kaynakça
[1]. Akgün, Z. (2015). Feminen normlara uyum ve iyi oluş ilişkisi: İçsel ve dışsal
motivasyonlar bakımından bir inceleme (Yüksek lisans tezi) Mersin Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Mersin.
[2]. Corrado, C. Gender Identities and Socialization. In: O'Brien, J, editor. Encyclopedia of
Gender and Society. Thousand Oaks, CA: SAGE Publications; 2009. 357-364.
[3]. Deci, E, Ryan, R. Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. New
York: Plenum Press; 1985. p. 235-238.
[4]. Good, JJ, Sanchez, DT. Doing gender for different reasons: why gender conformity
positively and negatively predicts self-esteem. Psychology of women quarterly 2010; 34(2):
203-214.
[5]. Helgeson, V. S. The psychology of gender. Upper Saddle River, N.J: Prentice Hall. 2002.
P. 20-32.
[6]. O’Neil, J. Good, G. Holmes, S. Fifteen years of theory and research on men’s gender role
conflict. In: Levant, R. Pollack w. Editors. A new psychology of men. New York: Basic
Books; 1995. p. 164–206.
[7]. Ryan, RM. Connell, JP. Perceived locus of causality and internalization: Examining reasons
for acting in two domains. Journal of Personality and Social Psychology 1989; 57(5): 749-761.
[8]. Ryan, RM, Deci, E. Self – determination theory and the facilitation of intrinsic
motivation, social development and well- being. American Psychologist 2000; 55 (1): 68-78.
13
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablolar
Tablo 1. TCMÖ’nün Orijinal Formu (Gender Motivation Scale)
Gender
Motivation Scale
– Women
Strongly
Disagree
Disagree
Disagree
Somewhat
Autonomous
Communal
Motivation
1. I enjoy being
communal and
caring.
2. It brings me
pleasure if I act
warmly towards
others.
3. It is important
to me to act
sensitively
towards others.
4. It is important
to me not to
behave selfishly
or thoughtlessly
towards others.
Pressured
Communal
Motivation
5. I act in a caring
way towards
others because I
want others to
like me.
6. In general, I act
warmly towards
others because I
want others’
acceptance and
approval.
7. In general, I
am sensitive to
others because
that is what
14
Neutral
Agree
Somewhat
Agree
Strongly
Agree
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
others expect
from me.
8. I am caring to
others because
that is how
others think I
should be.
Gender
Motivation Scale
– Men
Strongly
Disagree
Disagree
Disagree
Somewhat
Autonomous
Agentic
Motivation
1. I enjoy being
assertive.
2. It brings me
pleasure if I
behave in a
dominant or
assertive way.
3. It is
important to
me to be
assertive.
4. It is
important to
me not to act
passively with
others.
Pressured
Agentic
Motivation
5. I act in an
assertive way
because I want
others to like
me.
6. In general, I
act confidently
because I want
others’
acceptance and
approval.
15
Neutral
Agree
Somewhat
Agree
Strongly
Agree
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
7. In general, I
am assertive
because that is
what others
expect from
me.
8. I am assertive
and confident
with others
because that is
how others
think I should
be
Tablo 2. Ölçek Maddelerinin İç Tutarlılık Kat Sayıları, Test Tekrar Test Güvenirlik Katsayısı,
Ortalama ve Standart Sapmaları
Madde No
İçsel Motivasyonlarla Feminen Normlara
Uyum
1
2
3
4
Dışsal Motivasyonlarla Feminen Normlara
Uyum
5
6
7
8
İçsel Motivasyonlarla Maskülen Normlara
Uyum
9
10
11
12
Dışsal Motivasyonlarla Maskülen
Normlara Uyum
13
14
15
16
Ölçeğin Genel İç Tutarlılığı Cronbach Alfa: .81
Cronbach
Alfa
Madde
atıldığında
.84
Test tekrar
test
SS
.88
80
.75
.76
.87
.88
5.18
5.42
5.69
5.86
1.69
1.44
1.39
1.50
3.04
2.94
3.08
2.81
1.74
1.65
1.70
1.66
5.01
4.88
4.69
5.14
1.84
1.97
1.96
1.74
3.86
3.57
3.37
3.14
1.93
2.02
2.05
1.90
.89
.88
.81
.82
.86
.85
.97
.78
.74
.74
.93
.88
.88
.90
.82
.82
.84
16
Ort.
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo 3. Toplumsal Cinsiyet Motivasyon Ölçeğinin Faktör Analiz Sonuçları
Maddeler
3 Başkalarına karşı duyarlı olmak benim için önemlidir.
2 Diğerlerine karşı sıcak davranmak beni mutlu eder.
1 Başkaları ile ilişkili olmaktan ve onlarla ilgilenmekten hoşlanırım
4 Başkalarına karşı bencilce ve düşüncesizce davranmamaya önem
veririm.
7. Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için
başkalarına karşı duyarlı davranırım.
6 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını
istediğim için başkalarına karşı sıcak davranırım.
8 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
başkalarına karşı ilgili davranırım
5 İnsanların beni sevmelerini istediğim için başkaları ile ilgilenirim.
10 Baskın ve iddialı olmaktan keyif alırım
11 İddialı olmak benim için önemlidir.
9 İddialı olmayı severim.
12 Diğerleriyle olan ilişkilerimde pasif olmamak benim için
önemlidir
15 Genellikle diğer insanlar benden bunu bekledikleri için kendime
güvenli ve iddialı davranırım.
14 Genellikle diğer insanların beni kabul etmesini ve onaylamasını
istediğim için özgüvenli davranırım.
16 Diğer insanlar öyle olmam gerektiğini düşündükleri için
özgüvenli ve iddialı davranırım.
13 Kendine güvenli ve iddialı davranırım çünkü diğerlerinin
benden hoşlanmasını isterim.
Özdeğer
Açıklanan Varyans (%)
1
.90
.89
.82
2
3
4
.67
.91
.91
.83
.77
.94
.93
.90
.51
.91
.90
.89
.72
4.46
27.86
3.27
20.45
2.58
16.14
1.42
8.92
Not: Faktörler: 1- içsel motivasyonlarla feminen normlara uyum, 2- dışsal motivasyonlarla
feminen normlara uyum, 3- içsel motivasyonlarla maskülen normlara uyum, 4- dışsal
motivasyonlarla maskülen normlara uyum
17
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
18
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Optik Oyuncaklar Ve Sinema’nın Doğuşu
Üzerine Bir İnceleme
Can KIZILÖZ 4
I. GİRİŞ
Sinema, on dokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren fizik, kimya gibi bilim dallarının gelişmesi,
Endüstri Devrimi’nin etkisiyle Avrupa’da toplumsal ve kültürel değişimlerin yaşanması ile
antik devirlerden bugüne miras kalan resmetme tekniklerinin aynı yüzyılın son çeyreğinde adeta bir araya gelerek- kaynaşması neticesinde ortaya çıkmıştır. Sinemanın doğuşu ya da
yüzey üzerinde hareketli görüntü elde etme fikrinin gerçeğe dönüşmesi için insanlık teknolojik
gelişmelere ihtiyaç duymuştur. En azından iki bin yıldan beri insan, dört tarafı ışık geçirmez
şekilde kapalı, karanlık bir kutunun, çadırın, mağaranın ya da odanın içine küçük bir delikten
geçerek gelen ışığın, bu odanın arka yüzeyinde oluşturduğu hem alt ve üstten hem de sağ ve
soldan ters olarak görülebilen hareketli bir resmin bilincindedir. Sonradan camera obscura
(karanlık kutu) adı verilerek yapılan aygıt bu prensiple çalışır.
Odanın ya da kutunun içine küçük bir iğne deliğinden giren ışık, kaydedilemeyen ancak
sadece bakıldığı anda bir yüzey üzerinde canlı olarak izlenebilen bir hareketli görüntü
oluşturmaktadır. Bilinen ilk örnekleri Çin, ardından Antik Yunan ve daha sonra da Orta
Doğu’da kullanılan aygıt, Rönesans sırasında Avrupalılar tarafından yeniden kullanılmaya
başlanmış, mimari çizimler, resimler ve portre çizimlerinde kullanmıştır. Karanlık kutunun
sağladığı hareketli görüntü pek çok bilim adamına ilham vermiş, bilimsel çalışmalara katkı
sağlamış ve filizoflarla bilim adamlarının haricinde optik yanılsamalarla ilgilenen sihirbazların
da dikkatini çekmiştir. Optik yanılsamalarla hazırlanan gösterilere, özellikle Endüstri Devrimi
sonrasında kırsaldan kente geçen kitlelerin gösterdiği yoğun ilgi, aygıtın ve bu aygıtın türevleri
ya da kendisinden ilham alınarak geliştirilen optik enstrümanların, felsefi oyuncakların ya da
4
cankiziloz@gmail.com.
19
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
optik aygıtların popüler kültürün önemli unsurları haline gelmesine vesile olmuş, kırsaldan
kentlere göç eden kitlelere bu aygıtlar tüketim unsuru olarak satılmaya başlamıştır.
Optik aygıtlar, bilimsel çalışmalar için üretilen, özellikle on dokuzuncu yüzyılda gözün
algılamasına yönelik çabaların araştırılması için kullanılmış, ancak eşzamanlı olarak kitlelerin
ilgisi, dönemin pozitivist ruhu gibi sebeplerden ötürü hızlıca bir tüketim nesnesine
dönüşmüştür. Bu durum, fotokimyasal çalışmaların gelişmesini sağlayarak önce fotoğraf
makinesinin, sonrasında da fotoğraf makinesinin kaydettiği resimlerin, karanlık bir ortamda bir
yüzey üzerine yansıtılmaları suretiyle hareketli bir şekilde izlenimine olanak tanıyan
cinematograph adı verilen aygıtın icadına vesile olmuştur.
II. OPTİK OYUNCAKLAR: YÜZEY ÜZERİNDE HAREKETLİ GÖRÜNTÜ
Yüzey Üzerinde Hareketli Görüntü
2.1.
Hareket, en dikkat çekici görsel ögelerden biridir. Hayvanlar -dinlenme halindeyken bileçevrelerinde gerçekleşen harekete tepki verir, hareket eden bir nesneyi gördüklerinde ona dikkat
kesilirler. İnsanlar da benzer bir şekilde harekete duyarlıdır. Rudolf Arnheim televizyon
reklamları ya da parlayıp sönen neon ışıklarıyla oluşturulan hareketli görüntülerin, resim,
heykel, mimari ve fotoğraf gibi durağan görsel resimlere kıyasla, daha etkin bir şekilde
insanların dikkatini çektiği tespitini vurgular. Hareket, çevredeki koşulların değişimini işaret
eder; bir tehlike, bir dostun gelişi ya da potansiyel bir avın yaklaşması gibi, insanların ve
hayvanların hayatta kalmaları için elzem bir olgudur.5
Yürüyen bir insan, arkasından gelen bir ışık ışının vücuduna çarpması neticesinde, yüzey
üzerindeki gölgesini hareketli olarak görür. Berrak bir su birikintisine bakan bir insan, su
yüzeyinde kendi yansımasını gördüğü gibi, rüzgârın etkisiyle hafifçe sallanamakta olan
arkasındaki ağacın yaprağının hareketini de bir yüzey üzerinde hareket ederken izlemiş olur.
İnsanlar, tarihin başlangıcından beri hareket eden nesneleri yüzey üzerinde hareketsiz olarak
resmetmiştir. Nesneler, çizme, boyama ve kazıma teknikleri kullanılarak resmedilir. Ancak bu
teknikler, hareketli bir resmin, bir
yüzey üzerinde kalıcı olarak kaydedilmesini
sağlayamamıştır.6
5
6
R. Arnheim (1974). Art and visualperception. USA: University of California Press, s.372.
L. Kılıç (2008). Fotoğraf ve sinemanın toplumsal tarihi. Ankara: Dost Kitabevi, s.173-175.
20
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Yazının icadından ve yerleşik hayatın başlamasından çok daha önce, insanlar mağara
duvarlarına hayvanların resimlerini çizmişlerdir. Günümüzde soyları tükenmiş olan bazı
hayvanların da aralarında bulunduğu bu tarih öncesi çizimler, bundan yaklaşık otuz bin yıl önce,
kolaylıkla tanımlanmaları mümkün olacak kadar sofistike bir şekilde çizilmiştir. “Mağara
sanatçıları”, çizimlerini bulundukları mağaraların derinliklerinde, hayvanların giremeyeceği
veya taşınamayacağı yerlerde çizmişlerdir. O halde bu çizimler, görülmekte olan hayvanın
değil, görülmüş olan hayvanın çizimleridir. Hayvan çizimleri, tanınabilmeleri ve detayları
yönünden sofistike olmakla birlikte derinlik ve hareket boyutlarından yoksundur. 7
Oysa hareket, hayatta kalma mücadelesinde büyük önem taşımaktadır. İnsanlar, günlük
yaşantılarında -farkında olmasalar da- hareket ve hareketin tanımlanmasını yöneten algı
mekanizmalarıyla hayatta kalmayı başarırlar. Küçük bir sokağın karşı tarafına geçmek, son
derece karmaşık bir görsel algılama mekanizmasını gerektirir. Sokağın karşısına geçmeden
önce göz, çevreyi kontrol eder: Kaldırımla arasındaki mesafe, kaldırım taşlarının yönü, sokağın
genişliği ve ne kadar sürede geçilebileceği, yaklaşmakta olan bir araç; varsa hızı ve uzaklığı,
bulunulan konuma ne kadar sürede ulaşacağı gibi soruların ardından harekete geçilebilir.
Çevredeki nesnelerin tanımlanmaları, sadece iki boyutlu şekilleriyle değil, aynı zamanda üç
boyutlu bir ortamdaki hareketleriyle mümkündür. Tarih öncesi sanatçıların, depoladıkları
görsel bilgileriyle çizdikleri mağara resimleri gibi sokağın geçilmesi için gerekli bilgiler de
önceden öğrenilmiş, depolanmış bilgiler temeline dayanır. 8
Algılama sistemleri, insanların ve diğer hayvanların üç boyutlu çevrelerinde mekân ve
nesnelerle ilişkilerini sağlayacak davranışları geliştirmelerini sağlamaktadır. Bu mekanizmalar;
hareket kabiliyeti, yiyecek arama ve eş bulma gibi insan açısından hayati önem taşıyan
yeteneklerin evrimleşmesiyle gelişmiştir. Gece vakti ya da sisli bir ortamda araba kullanırken
görülen görüntü, öğrenilmiş; bilinen görüntüden eksik bilgi içerir ki, bu gibi durumlarda
görmede sorun yaşanır. Algılanılan görüntü ile gerçekte görülmüş olunması gereken arasında
oluşan probleme görsel illüzyon; görsel yanılsama denir. 9
Optik bilimi, iki bin yılı aşkın süredir, ışığın farklı ortamlarda bir yüzeyden yansıması, bir
ortamdan başka bir ortama geçerken nasıl kırıldığı ve bunların sınırlarını araştırır. 10 Işık, küçük
7
N. Wade (2005). Perception and illusion. USA: Springer, s.5-6.
N. Wade, M. Swanston (2001). Visual perception. (2. Baskı), UK: PsychologyPress Ltd., s.2-3.
9
Wade ve Swanston, 2001, a.g.k., 21-25.
10
Wade ve Swanston, 2001, a.g.k., 33-34.
8
21
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
bir delikten, ışık almayacak şekilde etrafı kapalı karanlık bir ortama; dört tarafı kapalı bir odaya,
çadıra, hayvan bedenine ya da kutuya girdiğinde, tersyüz olmuş bir görüntü deliğin karşısındaki
duvarın yüzeyinde belirir. Bu olgunun öğrenilmesi sayesinde, Ptolemy, Öklit ve İbn’ül Heysem
gibi filozoflar optik üzerine olan çalışmalarında camera obscura (karanlık oda) adı verilen,
insan eliyle yapılmış, küçük bir delikten geçen ışığın bir odanın yüzeyinde görüntülenmesini
sağlayan
bir
aygıt
kullanmışlardır. 11
Resmin
kalıcı
bir
şekilde
sabitlenmesinin;
kaydedilmesinin, olanaklı olduğunun öğrenilmesinden çok uzun zaman önce camera, önce
astronomlar, sonra da sanatçılar tarafından kullanıldı. Aygıt, ressamlara çizimlerinde;
mimarlara iç ve dış mekân tasarımlarında yardımcı oluyordu. Camera obscura sayesinde,
sanatçılar, bilim adamları ve mühendisler, bir yüzey üzerine düşen ışığın üzerinden kalemle
geçerek perspektifle ilgili sorunlarını kolaylıkla halledebiliyor, gölgelendirmeleri yapıp,
gördüklerini doğadaki renkleriyle kâğıda geçirebiliyorlardı. Camera, Giovanni Battista della
Porta tarafından, portre çalışmaları için ilk defa 1558 yılında kullanıldı. Ressamlar açısından
oldukça kullanışlı bir görme makinesine dönüşen camera obscura, İngiliz ressam Hogarth gibi
isimler tarafından, sanatçının görüsünü hükmü altına alarak canlı, yaşayan bir doğa sunumu
yerine, doğayı bayağı bir şekilde taklit ederek cansızlaştırdığı suçlamalarına maruz kalmıştır. 12
Porta, bu aygıtın, resim çizmekten anlamayan insanların bile çizebilmesini sağlayacak bir
makine olduğunun farkında olmakla birlikte,
camera obscurayı bir sahnede de
kullanabileceğini, bunun insanları etkileyebileceğini düşündü. Porta, karanlık bir odaya
yerleştirdiği seyircilerine, kostümlü oyuncular ve içlerindeki çocuklarla, hareket eden vahşi
hayvanların da bulunduğu bir sahne tasarladı. Bu tasarımdan habersiz olan seyirciler, yüzeye
yansıtılan görüntülerden öylesine dehşete düştüler ki, Porta’nın açıklamalarına rağmen onu
büyücülükle suçladılar.13 Zira karanlık kutunun ürettiği görüntüler, sabit değil hareketlidir, bu
aygıt vasıtasıyla üretilen görüntüler; yürüyen insanlar, av peşinde koşan atlılar, uçan bir kuş
gibi bütün hareket, doğada olduğu halde, gerçek, renkli ve hareketli olarak bir yüzey üzerine
yansıtılır.14
11
J. Crary (1992). Techniques of the observer. USA: The MIT Press, s.27-29.
A. Scharf (1975). Art and photography. UK: PenguinBooks, s.19-23.
13
H. Gernsheim, A. Gernsheim (1969). The history of photography. UK: Oxford University Press, s.22.
14
Kılıç, 2008, a.g.k., 175.
12
22
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
2.1.1. Göz ve hareket
İ.Ö. dördüncüyüzyılda Aristoteles ardışık görüntüleri (afterimage) ve birinci yüzyılda Seneca,
gök cisimlerinin, kuyruklu yıldızların ve yıldırımların arkalarında bıraktıkları izleri açıklamaya
çalışarak; gözün yapısı gereği çok kısa aralıklarla medyana gelen görsel efektlerin, göz
tarafından tam olarak idrak edilemediğini iddia etmişlerdir. Birbirlerini algılanabilir bir görüntü
oluşturacak kadar kısa aralıklarla takip ederek yüzeye yansıtılan resimlerin, yüzeyde
kaybolmadan önce oluşturduğu izlenimin etkileri, daha sonra sinemanın icadıyla ortaya çıkacak
olan simule edilmiş hareketin temel prensiplerini oluşturmuştur. İbn-ül Heysem, hızlıca daire
çizecek şekilde hareket eden ya da ettirilen bir alevi izleyen gözlemcinin, ışığın terk ettiği
konumlarda geçici olarak bir daire gördüğünü tespit etmiştir. Bu deneyi tekrarlayan Leonardo
da Vinci, benzer bir efektin, durağan bir aleve bakan, hareket halindeki göz için de geçerli
olduğunu ifade etmiştir.15 Kepler, çalışmalarında astronomiyle ilgili sorunların üstesinden
gelmenin yönteminin, görsel teorileri kurallı bir şekilde anlamak olduğunu düşünerek, karanlık
kutu deneylerine başlamıştır. Bu deneyleri sırasında gözün, önündeki diyaframla birlikte
kusurlu bir şekilde karanlık kutunun çalışma prensibiyle işlediğini düşünmüştür. Kepler
görüntünün, objektif tarafından yakalanan bir resim olmadığını, gözün gerçek duyarlı
mekanizması olan ağtabaka üzerine boyandığını iddia etmiştir. Aynı şekilde ağtabakada oluşan
görüntünün, ters yüz ve baş aşağı olması gerektiği yönünde haklı bir tespitte bulunmuştur.
Kepler bu sonuçlara ulaşırken, ters yüz olmuş resmin nasıl düzeltilebileceği ya da objektifin
resmin uzak ve yakın mesafelerde alacağı şekil ve netlik meselesine girmemiştir. 16 Hareket
eden nesneler gözlemcinin görüntü alanına girdiklerinde, bu nesnelerden gelen uyarıcılar,
ağtabaka üzerindeki yakın mesafe uyarıcılarını birbirini takip eden bir dizi şeklinde uyararak
bu uyarıcıları beyne iletirler ve hareket algısı oluşur. 17 Gözün, kafanın ya da vücudun bütün
hareketleri, beynin duyular merkezine iletilir. Bu nedenle gerçekte hareket, beyinde oluşur.
Çevresine kafasını çevirerek bakan biri, kafasıyla yaptığı hareketin farkında olduğundan,
baktığı yerin harektsiz olduğunu algılar. Ancak bir film seyircisi, hareket eden bir kameradan
yüzeye yansıtılan görüntüyü izlediğinde, vücudu hareketsiz olduğu için hareketsiz olan
görüntüyü hareketli olarak algılamaktadır. 18
15
Wade, 2005, a.g.k., 112.
Wade, 2005, a.g.k., 76.
17
Kılıç, 2008, a.g.k., 176.
18
Arnheim, 1974, a.g.k., 379.
16
23
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
2.1.2. Duyular, hareket ve algı kusurları
İskoç doktor William Porterfield, ağtabakanın görsel algılama için gerekli, ancak yeterli
olmadığını ifade etmiştir. Duyularla ilgili çalışmalar yürüten Porterfield, ampute edilmiş
bacağında yaşadığı deneyimler üzerinde çalışmış, kesilip alınmış bacağında hisettiği ağrılar ve
sızılardan yola çıkarak, sinir sisteminin beyne uyarılar gönderdiği fikrini ortaya atmıştır. 19
William Porterfield, 1759 yılında yazdığı “görüntü olgusu ve biçimi” isimli tezinde ampute
edilmiş bacağı üzerindeki deneyimlerini de kullanarak, resmin retinada oluştuğunu öne süren
teorilere karşı çıkmış, çok sayıda insanın da bacaklarının kesilip alınan kısımlarında (phantom
limb) kaşınmalar, sızlamalar ve ağrıların hissedildiğini raporlamıştır. Porterfield, tıpkı
düşüncede renklerin ayırt edilebilmesi gibi, hayalet bacağın da hissedilmesinin beyin ile aradaki
sinirsel bağlantıdan ileri geldiğini iddia etmiştir. 20 Charles Bell, omurilikteki sinirlerin, uyarıları
beyne ilettiği yönündeki çalışmalarının neticesinde: “Eğer ışık, basınç ya da elektrik, görüntü
üretebiliyorsa, düşüncedeki fikir dış etkenlerden değil, gözü ya da beyni tetikleyen unsurlardan
kaynaklanmaktadır
ve
organlarımızın
duyularıyla
sınırlandırılır.”
demiştir.
Bell’in
çalışmalarının neticesinde ilerleyen görüşler, yeni mikroskopların bulunmasına, bu sayede
hücrelerin görülmesine ve dolayısıyla sinirlerin elektrik tarafından uyarıldığını tespit eden
nöron doktrininin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.21
Bilimsel çalışmalar, görmenin doğasını anlama çabaları, pek çok bilim insanın ilgi alanına
girdiği gibi, sihirbazların da ilgisini çekmiştir. Sihirbazlık, sihir ya da büyüye değil, hileye
dayanır. On yedinci yüzyılda, karanlık kutu mimaride de kullanılmaya başlanmış, mercek
kaliteleri geliştirimiş, teleskop ve mikroskop icat edilmiş ve bunların ardından, laterna magica,
“sihirli lamba” icat edilmiştir. On yedi ve on sekizinci yüzyılların sihirbazları, mesleklerine
yatırım amacıyla optik üzerindeki çalışmalara ağırlık vermişlerdir. Optik üzerine yapılan
çalışmalardan elde edilen verilerle birlikte sihirli lambalar, karanlık bir kutunun önüne koyulan
bir lensin, içeriden dışarıya aydınlatma, yansıtma suretiyle resim tabakalarının izlenmesini
sağlıyordu. Sihirli lambaların önüne konulan slaytlar, ileri geri hareket ettirilmek suretiyle
büyütülüp küçültülebiliyor, bu sayede sihirle uğraşan kişiler için etkileyici optik hileler
sağlıyordu. Sihirli lambalar özellikle korkunç konular; canavarlı, şeytanlı gösterimlerle
izleyicileri büyülemiş, özellikle on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda popülerlik kazanmıştır.
19
Wade, 2005, a.g.k., 78.
Wade, 2005, a.g.k., 43-44.
21
Wade, 2005, a.g.k., 34.
20
24
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Nihayet sihirli lambalardan ilham alan Daguerre, oldukça büyük diaromalarla seyircilerin
büyük ilgisini çeken gösteriler yapmaya başlamıştı. Ancak bu görseller, sadece diaların lens ve
karanlık oda arasında dikey ya da yatay pozisyonlarda oynatılmasıyla hareket edebiliyor,
gerçekten hareketli bir görüntü izlenimi vermiyordu. Film kamerası icat edildiğinde sihirli
lambadaki teknik yeniden keşfedilecek, hareketli çekimler sihirli lambaların devinimli
gösterimlerinden ilham alacaktı. Sihirli lambaların kullanımıyla ilgili olarak RudlophArnheim
şöyle demektedir:
Sinemanın öncelleri arasında, ilkel bir biçimde de olsa devinimin devinim üretmesini sağlayan
bazı garip aygıtlar vardır. Devinimle devinim üretmek ya resimlerin kendilerini hareket
ettirerek, ya yansıtılmış görüntülerini optik olarak hareket ettirerek ya da devingen bir aracın
üzerine yansıtarak yapılırdı. On yedinci yüzyılda matematikçi Millet de Chales tarafından
yapılan Laterna Magica’da yandan gösterilen cam slaytlar kullandı. Bu teknik yalnızca bir kaç
resim sekansını aynı slayt üzerinde art arda göstermeye değil, aynı zamanda araba
penceresinden bakarken edinilen izlenimi taklit ederek bir sahnenin görsel alandan sürekli bir
devinim icinde kaydırılmasına da olanak tanıdı. Aynı ilke Savoy'lu çocukların kullandığı
VuesOptiques olarak bilinen aygıtta da gecerliydi. İzleyiciler burada optik bir sistem aracılığıyla
boyanmış ya da basılmış manzaralar seyrederlerdi. Bunlar genellikle bir makaraya sarılır ve bir
kol aracılığıyla kutudan yanal olarak geçirilirdi. 22
Bin sekiz yüz yirmili yılların başından itibaren, ardıl görüntülerle (afterimages) ilgili deneyler
çok sayıda optik aygıt ve tekniğin icadına neden olmuştur. Başlangıçta bilimsel çalışmalar için
icat edilen bu aygıtlar, kısa sürede popüler eğlence araçlarına dönüşmeye başlamıştır. Ardıl
görüntüler üzerindeki araştırmalar, birbirini çok kısa aralıklarla takip eden görüntülerin bir tür
birleşme ya da füzyon nedeniyle, duyuların hareket algısını oluşturduğunu işaret ediyordu. Bu
aygıtların ilk örneklerinden biri “muhteşem çevirici” anlamına gelen thaumatrope’dur.
Thaumatrope, iki yüzeyinde de resimler bulunan küçük bir disk ve bu diske bağlanmış, elle
çevrilmesine imkân sağlayan tellerden oluşuyordu. Örneğin bu resimlerinden birinde bir kuş,
diğerinde ise boş bir kafes resmi olurdu ve disk hızlıca çevirildiğinde, kuş kafesin içine girmiş
gibi görünürdü. Bir başka örnek ise, aynı diskin bir yüzüne çizilmiş kel bir adamla, diğer yüzüne
çizilmiş saç resimlerden oluşan versiyondur. Benzer bir olgu, yüzyıllar öncesinde havada
dönmekte olan bir paranın her iki yüzünün aynı anda görülmesi suretiyle tespit edilmiş, ancak
22
R. Arnheim (2002). Sanat olarak sinema. (Çev: Rabia Ünal) Ankara: Öteki Yayınevi, s.141.
25
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
ortaya çıkan görsel sonuç ilk defa bilimsel olarak açıklanmış, bu açıklamanın neticesinde
üretilen aygıt, bir popüler kültür ürünü olarak satışa sunulmuştur. 1825 yılında Peter Mark
Roget, dikey parmaklıkların ardından gözlediği, hareket halinde bir trenin tekerlek çubuklarının
hareketsiz ya da ters istikamette dönüyor gibi algılanması illüzyonuna ilişkin bir yayın yaptı.
Roget bu aldatmacayı, Thaumatrope’un işleyiş ilkesine benzer bir şekilde, dikey
parmaklıkların, dönmekte olan tekerlek çubuklarıyla üst üste binerek tekerleği durmuş ya da
ters yönde hareket ediyor şeklinde algılanması olarak açıkladı. Böylece ardıl görüntülerin tespit
edilmesi meselesinde, gözlemcinin bulunduğu pozisyonun da önemi ortaya çıkmaya
başlıyordu. 1831 yılında Michael Faraday, yüksek hızda dönen tekerleklerin yavaş dönüyor gibi
algılanması olgusunu tespit etti. Bu tespitle birlikte aynı aks üzerine konulmuş iki tekerlekten
oluşan ve sonradan “Faraday Tekerleği” denilecek aygıtı üretti. Aynı yıllarda Belçikalı bilim
adamı Joseph Plateau ardıl görüntülerle ilgili, görme problemi yaşamasına da malolacak, geniş
bir araştırma yürüttü. Newton renk çarkıyla yaptığı çalışmalar, retinada beliren ardıl
görüntülerin yoğunluk, renk, zaman ve uyarıcı sistemlerin idaresine yönelik süre ve nitelik
yönünden faktörleri gösteriyordu. Araştırma, Goethe’nin daha önce sözünü ettiği ardıl
görüntülerin daima aynı şekilde oluşmadığını, kaybolmadan önce pozitif ve negatif durumlara
ulaştığını gösteriyordu. Böylece Wertheimer’a kadar en etkili teorilerden biri, persistance of
vision; “görmenin sürekliliği” kuramını ortaya atıyordu.23
Göz ve hareket ile ilgili olarak on altı ve on yedinci yüzyıllarda, vertigo etkisi üzerine çalışan
Platter, kafanın yoğun, hızlı ve uzun süreli hareketi durumunda oluşan baş dönmesini açıklamak
için, ruhun farklı bir forma girdiğini söylüyordu. Kafanın hareketinin sonlanmasından sonra da
baş dönmesi etkisi devam ediyordu. Willis, vertigoyu tanımlarken “objelerin dönüyorlarmış
gibi görünmesi” ifadesini kullandı. On sekizinci yüzyılda François Boissier de Sauvages,
vertigonun “durağan nesnelerin etrafımızda dönüyormuş gibi görünmesine neden olan bir
halusinasyon olduğunu iddia etti. Wells, sorunla ilgili olarak, kafanın hareketinin bitmesinden
sonra da gözlerin hareket ettiğini tespit etti. Dolayısıyla baş dönmesi öznel ya da ruha ait bir
yanlısama ya da halusinasyon değil, kaslarla ve vestibüler sistemle ilişkili bir olaydı. Wells,
gözlerin hareketinin nedenlerini değerlendirmek için ardıl görüntüleri kullanarak deneylerine
devam etti. On sekizinci yüzyılda, bugün Fizik olarak bilinen bilim dalı, o dönemde doğal ya
da deneysel felsefe olarak adlandırılıyordu. Ampirik olduğu için, ölçüm ve gözlemlerde
kullanılan aynalı stereoskop gibi aletler, bilim alanında çok işe yaradıkları gibi, halk arasında
23
Crary, 1992,a.g.k., 104-107.
26
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
eğlence amaçlı kullanımda da oldukça popüler hale gelmişlerdir. Daha önce “görmenin
sürekliliği” meselesiyle ilgili ölçümler yapmak için “kaleideskobu” icat eden kişilerden
Wheatstone, çok kısa aralıklarla ölçümler yapabilen “kronoskobu” icat etti. Bu cihazların
gözlem ve ölçüm kapasiteleri cevaplar üretirken, yeni soruların da doğmasına neden oluyor, bu
durum da yeni cihazların üretilmesine olan ihtiyacı arttırıyordu. O dönemde görme alanında
çalışan bilim adamlarına deney yapan felsefeciler denmesinden ötürü “felsefe oyuncakları”
diye de anılan bu aygıtların, görsel olgularla ilgili olarak kayıtlara geçmiş olan ilk önemli
meselesi “görmenin sürekliliği” olgusu olmuşutur.24
2.2. Phi Olayı; İnsan Gözünde Hareketin Oluşumu,Göz Yanılsamaları
RudolphArnheim, “Sanat Olarak Sinema” adlı eserinde hareketin insan psikolojisindeki
etkisine yönelik şöyle bir ifade kullanır:
Benzerleri yaratma dileğinin psikolojik sebepleri her neyse, burada olayların görüntülerini
yaratmanın nesneleri durgun şekilleriyle ve renkleriyle betimlemekten daha önemli olduğunu,
çünkü en temel biyolojik reaksiyonun seyredilen nesnelere tepkimek değil olaylara tepkimek
olduğunu açıklamaya yeterlidir. Bunun yanında, sanat başından beri hareket halindeki şeylerle
ilgilenmiştir: av sahneleri, savaş, zafer alayları, cenazeler, danslar ve ziyafetler. 25
Görmenin Sürekliliği Teorisi, benzer şekil ve renkteki durağan objelerin belirli aralıklarla
arka arkaya gösterilmesi durumunda, beynin, gözden geçerek beyindeki ilgili mekanizmaları
uyarması sırasında yaşanan görme ve algı kusurlarına dayandırılıyordu. Böylece yirminci
yüzyılın başına kadar, “Görmenin Sürekliliği” hâkim teori olarak kaldı.
Algı, küçük parçalar halinde değil, bütüncül bir şekilde oluşur. Algı, her ne kadar farklı
mekanizmaların işlevleri dolayısıyla oluşsa da, doğası gereği bu süreçlerin tamamı algıyı
oluşturur. 1912 yılında Max Wertheimer’ın tezi, Gestalt psikolojisinin de temelini oluşturan
“phi-olgusu” üzerinedir. 26
Hareket yanılsaması, durağan objenin uygun koşullarda, ardı ardına temsilleriyle ortaya çıkar.
Film kamerası, stroboskobik cihazlar, ardı ardına sıralanmış küçük lambaların kısa aralıklarla
yanıp sönmeleri suretiyle oluşturulan olgu, hareketin üretilmesini sağlar. Hareketin yanılsaması
24
Wade, 2005, a.g.k., 89-122.
Arnheim, 2002, a.g.k., 138.
26
Wade, 2005, a.g.k., 38.
25
27
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
sorununa ilişkin, “zaman ve mekan algılamasıyla ilgili bir tür kaynaşma”, “bir çeşit hızlı gelişen
ve özel duyu mekanizmalarının işlevinden kaynaklanan”, “özel bir tür algı sistemi nedeniyle”
ya da “farklı bir psikolojik süreç gerektiren” algı analizleri üzerinden teoriler öne sürülmüştür.
“Duyu Teorisi”, “Ardıl Görüntü Teorisi”, “Göz Hareketi Teorisi”, “Değişim Duyusu Teorisi”,
“Füzyon Teorisi” ve “Gestalt Teorisi” gibi kayda değer kuramlar bu sorun üzerine çözüm
üretmeye çalışmışlardır. Wertheimer, bir kaydırıcı üzerine yerleştirdiği çerceveyi, farklı
gözlemcilerle; farklı yaş grupları, tecrübeli – tecrübesiz, farklı pozisyonlarda, gözlemcilerine
defalarca göstermek suretiyle deneylerini tatbik etmiştir. Deneylerini, hem “gerçek hareket”,
hem de durağan objenin değiştirdiği pozisyonlar üzerinden sunulan “görünen hareketle”
uygulayan Wertheimer, gözlemcilerin “gerçek görüntü” ile “görünen hareket” arasındaki farkı
ayıramadıklarını tespit etmiştir. Her durumda ideal hareket elde edilmiştir. Deneyler sırasında
gözlemcinin, konuya olan mesafesiyle ilgili tespitler dikkat çekicidir. İdeal hareket, yakın
mesafeli gözlemlerde tespit edilmektedir. Bir başka kaydırıcı deneyinde, kaydırıcının hareketli
parçasının üzerine eklenen küçük bir iğne “a” noktasında gözlemci tarafından tespit edildiği
anda “b” noktasında belirir. Arka arkaya gelen bu görüntüler, ideal hareketi oluşturur. İdeal
hareketin, gözün hareket etmesi nedeniyle oluştuğu düşünülebilir, zira göz “a” pozisyonundan
“b” pozisyona geçerken hareket eder ve objeyi netleştirmek için kımıldar. Ancak Wertheimer
ikinci bir test daha yapar. Bu ikinci testte Wertheimer, objenin poziyon değişimi arasındaki
süreyi saniyenin onda birinden aşağıya çeker, böylece göz hareketinin deneye olan etkisi göz
ardı edilebilir. Her iki testte de aynı sonuca ulaşılması üzerine, ideal hareketin göz hareketi
dolayısıyla olmadığı kanıtlanmıştır. 27 Deneklerin durağan objeler üzerindeki tespitlerine ilişkin
Wertheimer’in raporu, durağan objelerin, daha önceki teorilerde öne sürülenlerden farklı bir
şekilde, hareketin ideal ve doğal olarak algılandığı şeklindedir.
İzlenim “a’yı görüyorum, b’yi görüyorum, şeklinde gelişmez. Emin bir şekilde ifade etmeliyim
ki a ve b aynı şey olmalıdır.” Görünen hareket olgusal bir şeydir, “şimdi burada”, “şimdi orada”
gibi bir tespitten tamamen farklı olarak, hareketin oluşumunu kesin bir inanca bağlar. Benzer
şekilde a ve b’nin ideal hareket halindeki tanımlanmış izlenimleri nesnenin “aynısının bir
benzeri daha var” gibi bir tanımdan ziyade, açık bir şekilde “her iki objenin aynı olduğu”
yönündedir.28
27
28
M. Wertheimer (2012). On percieved motion and figural organization. London: The MIT Press, s.2-23.
Wertheimer, 2012, a.g.k., s.24.
28
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Wertheimer’a göre hareket etmeyen nesnelerin, hareketli görünmelerinin sebebi “Duyular
Teorisi”, “Ardıl Görüntüler Teorisi”, “Göz Hareketi Teorisi” ya da “Füzyon Teorisi” değildi.
Schumann’ın takitoskopunun kullanıldığı deneylerde Wertheimer, Koffka ve Köhler’in
katılımlarıyla deneyler yapmıştır. Bu deneylerde düz bir çizginin kısa aralıklarla arka arkaya
“a” poziyonunun hemen ardından “b” pozisyonunda deneklere gösterilmesi durumunda
“görünen ya da olgusal hareket” (apparent motion) ya da “phi olgusu”, “phi hareketi” ismini
verdikleri bir sonuca ulaştılar.29 İki sabit çizgi, “a” ve “b”, uygun zaman aralığında arka arkaya
gösterildiğinde, gerçekte hareket etmeyen “a” ve “b”, hareket ediyormuş gibi görünür. 30
Böylece, “Görmenin Sürekliliği” ve göz ile hareket ilişkisi üzerine öne sürülen bütün teoriler
çürütülmüş oldu.
2.3. Göz Yanılsamalarının Aygıta Dönüşmesi
Algısal
süreç,
duyuların
uyarılmasıyla
başlar.
Elektrokimyasal
aktiviteler,
sensör
algılayıcılarına iletilir ki bunlarda sinir dürtülerini harekete geçirir. Bu duyu sensörleri
sinyalleri beyine taşır. Davranışlar bu iletişimin sonucunda oluşur. İnsanlarda davranış
biçimleri çok daha kompleks bir yapıdadır ve daha önceki uyarılmalar daha sonrakileri etkiler.
Dolayısıyla deneyimler, algının ve beynin diğer fonksiyonlarını belirler. 31
Hücre ve nöron alanlarında yapılan araştırmalardan edinilen bilgi, algısal olguları
yorumlamayı sağlamıştır. Helmholtz, görsel algının, retinanın ışık tarafından uyarılması sonucu
oluştuğunu, bunun miktarının uyarıcıları etkilediğini ve algıyı oluşturduğunu iddia etmiştir. 32
Wertheimer’ın “phi olgusu” adını vereceği deney yapılmadan önce, on dokuzuncu yüzyıl
başlarında Daguerre’nin gözlemcinin konumuyla ilişkilendirilebilecek uygulamaları, durağan
panoramalar yerine, hareketsiz izleyici ile mekanik sistemler ve optik deneyime dayalı bir
izlenim sundu. Seyircinin konumuna göre hazırlanan perspektife sahip bir resim, önceden
hazırlanmış bir ortamda izleyiciye hareket eden bir görüntü hissi veriyordu. İzleyicinin resmin
tamamını görmesi için kafasını ya da gözlerini hareket ettirmesi gerekiyordu. Diaromalar farklı
sahnelerden ve ışık oyunlarından oluşuyor, hatta izleyicilerin bulunduğu platform hafifçe
29
Wade, 2005, a.g.k., 94.
Wertheimer, V. Sarris, 2012, a.g.k., s.94.
31
Wade, 2005, a.g.k., 1.
32
Wade, 2005, a.g.k., 35-36.
30
29
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
hareket ediyordu. Phenakistiskop ya da Zootrope gibi diaromalar da izleyiciyi gösterinin bir
parçası ya da katılımcısı haline getiriyordu. 33
Kepler ışığın, gözün şeffaf yüzeyinden geçişine ilişkin yapıyı anlatırken, retinada oluşan
resimden bahsetmiş ve bu ilişkiyi göz ve kamerayı birbirine benzeterek anlatmıştır. Eğer ışık
lens üzerinden retinaya ulaşabiliyorsa ışığın göze yayılmasına gerek yoktu. 34 On altı ve on
yedinci yüzyıllarda göz ile optik aygıt arasındaki ilişki metaforiktir. Eğitilmiş, ustalık
gerektiren, belirli bir disiplin ve kurallar çerçevesinde izlemeyi gerçekleştiren “İdeal göz”, bu
dönemde hâkim ve rakipsizdir. On dokuzuncu yüzyılda, göz ile optik aygıt arasındaki ilişki
metanomik bir yapıya dönüşmüş, camera obscura-göz ya da teleskop-göz ilişkisi birbirlerinin
yerine kullanılır hale gelmiştir. Göz ve optik aygıt, aynı sahada işleyen, aynı durum ve
prensiplerle çerçevelenmiş, farklı kapasite ve özelliklerdeki iki unsur halini almıştır. Optik
alanındaki teknolojik ilerlemeler, ayrıca sosyal ve politik konjonktürün ortaya çıkardığı yeni
bakış açısıyla birlikte camera obscura, lineer optik özellikleri; sabit pozisyonu, algı ve nesneyi
tanımlama biçimi ile hızlı ve sürekli değişen kültürel-politik ortama ayak uyduramayarak,
durağan ve esnek olmayan yapısı nedeniyle etkisini yitirmeye başladı. Artık görüntü, sadece
“gerçek dünyayı” ifade etme aracı değildi. 35
Böylece gözün fonksiyonu, kameranın ya da yapay gözlerin optik yasalarıyla yeniden inşa
edilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda kamera, sanat ve bilim alanlarında kullanılan ilk felsefi,
optik oyuncak olmuştur. Arka arkaya gelen yenilikler ve optik oyuncaklar hem sanatçılara hem
de bilim adamlarına alanlarında yeni imkânlar sağlıyordu. Camera çok önceden beri bilindiği
halde, resimlerin yeni biçimlerde kullanılabilir hale gelmesi, bilim adamlarının gözü bir optik
aygıta benzetmelerine neden olmuştur.36
2.4. Optik Oyuncaklar
Faraday gözün, belirlenmiş zaman aralıklarında, birbirine yeterli biçimde yakın mesafedeki ve
algılanabilir şekilde yerleştirilmiş objelerin, görsel izlenimleri sürekli izlenimler olarak
algılayacağını anlatmıştır. Böylece tekerleklerin çıtalarının belirli hızlarda neden yamuk
gözüktüklerini ya da belirli bir hıza ulaşan tekerleğin neden ters yönde hareket ediyormuş gibi
33
Crary, 1992,a.g.k., 113.
Wade, 2005, a.g.k., 14-15.
35
Crary, 1992,a.g.k., 129-138.
36
Crary, 1992,a.g.k., 15.
34
30
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
algılandığını açıklamıştır.37 On dokuzuncu yüzyıl başındaki çalışmaların neticesinde üretilen
optik oyuncaklar, görme sürekliliği olgusunu yaratan unsurlardır. Bu olgu üç şekilde ortaya
çıkmaktadır. Görme sürekliliği, ilk olarak görünen, hızlı hareket eden ışığın devamlı biçimde
izlenmesini sağlayarak, ikinci olarak; birbirine benzeyen figürlerin, göze ardı ardına sıralanmış
uyarıcılar göndermesiyle ve son olarak, tek bir figürün farklı konumlarının hızlı bir şekilde arka
arkaya oynatılmasıyla gerçekleşmektedir. 38 Görme ve algılama konusundaki ilerleme ve
araştırmalar, bilim adamlarının optik aygıtlar üreterek yeni ölçümler ve deneyler yapmasının
önünü açmıştır. Camera obscura ve sihirli lamba gibi aygıtların ardından, Sir David Brewster,
1814 yılında başladığı deneylerinin sonucunda Kaleidoscope adını verdiği bir aygıt üretmiştir.
Kaleidoskop, Yunanca καλός (güzel), εἶδος (şekil, biçim) ve σκοπέω (görmek, bakmak)
kelimelerinden türetilmiş, “güzel şekiller görmek” anlamına gelmektedir. Yansıtıcı levhalar
birbirine gerektiği ölçülerde yaklaştırılarak eşit açılarda paralel olarak yüzeye yerleştirilmiş ve
levhaların tam merkezinde bulunan mum ışığının etrafında daire oluşturacak şekilde görüntüyü
oluşturacak resim konulmuştur. Mükemmel simetrinin yakalanması için gözün ve resimin
pozisyonu kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle Brewster, deneylerinin sonucunda resimleri
koyacağı yeri ve gözlemcinin nereden bakması gerektiğini hesaplamış, ardından oluşturduğu
sistemi bir tüpün içine yerleştirmiştir. Tüpün bir ucuna yerleştirilen boyanmış camın bulunduğu
kısım döndürüldüğünde, düzenli, simetrik bir hareketli görüntü gözlemlenebilir. 39
Bir gün yemekten sonra sohbet ederken,Herschel, masada elindeki armudu döndürerek
oynuyordu ve aniden bana dönerek bir şilinin iki yüzünü ona aynı anda gösterip
gösteremeyeceğimi sordu. Cebimden bir şilin çıkardım, aynanın önündeyken, ne yapacağımı
anlamış gibi beni durdurdu ve “Hayır” dedi, “böyle olmaz”, şilini masanın üzerinde fırlatarak,
iki yüzünün aynı anda nasıl görüneceğini gösterdi. Ertesi gün bu anekdotu Dr. Fitton’a anlattım,
o da birkaç gün sonra bana bunun çalışma prensibini açıklayan güzel illüstrasyonlar gösterdi.
Yuvarlak diskten yapılmış bir kart, iki parça ibrişimin arasına asılmıştı. Bu ipleri işaret
parmakları ve her iki elin başparmakları tarafından tutuluyor, sonra hızlıca döndürülüyor,
böylece kartın diski de tabi ki döndürülmüş oluyordu. Bu kart diskinin bir tarafına bir kuş, diğer
37
Wade, 2005, a.g.k., 114.
Wade, 2005, a.g.k., 112.
39
D. Brewster (1819), A treatise on the kaleidoscope. Scotland: Archibald Constable and Co. Edinburgh,
38
s.1-6.
31
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
tarafına ise boş bir kafes resmedilmişti. İpleri hızlıca çevirdiğinizde, kuş, kafese girmiş olarak
görünüyordu.40
Thaumatrope’un mucidi olduğunu öne süren John Ayrton Paris, çocuklara eğitim için yazdığı
kitabında yer verdiği hikâyede, optik illüzyonların hem muhteşem, hem de bilimle açıklanabilir
yanılsamalar olduğunu vurgular. Paris’in anlattığı hikâyede, Tom, “Başsız Süvari’nin” önünden
geçip gittiğini, bir Goblin’in ise neredeyse kendisine çarpacak kadar yakın ve hızlı bir şekilde
yanından geçip gitmesini hayranlık ve merakla izler. Bay Seymour, izlenimin aslında sihirli
lambanın sadece geliştirilmiş bir versiyonu olan bir aygıt tarafından gerçekleştirildiğini anlatır.
Bu izlenim basit bir aygıt olan Phantasmagoria ile sağlanmıştır.41 Yine aynı kitapta
thaumatrope’un çalışma prensiplerinin anlatıldığı bir sahnede, gözlemciler korku, şaşkınlık ve
hayretle gösteriyi izler. Bay Seymour thaumatrope’un çalışma prensibini anlatır ve kelimenin
Yunanca θαῦμα (muhteşem), veτρόπος (dönmek) kelimlerinden oluşan, muhteşem çevirici
olduğunu anlatır.42 1833 yılında Joseph Plateu, üzerine resimler konulan, dik duran ve dönen
bir kart hazırladı. Diskin üzerinde yer alan figürün farklı pozisyonları resmedilmiştir. Diskin
üzerindeki küçük dikdörtgen aralıklar disk yüzeyine eşit mesafelerde yerleştirilir. Deliklerden
bakan kullanıcı, ard arda hızlı bir şekilde gelen değişik pozisyonları hareket gibi algılar. Aygıt,
optik hile ya da optik aldatmaca anlamına gelen, Yunanca phenakisticos kelimesinden
türetilmiştir. Plateu, aygıta isim vermemiş ancak hızla popüler olan aygıt Phenakistiscope
olarak ünlenmiştir. Plateu daha sonra bu aygıtla ilgili Phantasmascope ya da Fantascope
isimlerini kullanmayı tercih etmiştir. Aygıt, daha sonra sinemada izlenecek hareketli
görüntülere çok benzeyen, o dönemde “görmenin sürekliliği” diye bilinen prensibe göre çalışan,
akışkan bir hareket sunuyordu. Phenakistiscope kısa sürede oldukça popüler olmuştur. Bu
popülariteyi, T.W. Naylor, 12 Şubat, 1843 tarihli mektubunda Phenakistiscope’u anlatırken
şöyle ifade etmektedir: “Buraya, phantasmagorianın çizimlerini koyuyorum, bu aygıt; figürleri,
yaşamın ve gerçekliğin tüm özellikleriyle hareketli gösterme kapasitine sahip yeni bir prensip
üzerine inşa edilmiştir.”43 Kısa süre sonra, çalışma prensibi fenakistiskopa oldukça benzeyen,
yaşam çarkı anlamına gelen zoetrope icat edildi. Fenakistiskoptan farklı olarak, zoetrope,
birbirine çok benzer farklı hareketlerin simglendiği bir resimler dizisinin, bir dairenin içine,
40
C. Babbage (1864), Passages from the life of a philosopher. UK: Longman, Green, Longman, Roberts,
&Green, s.189
41
J.P. Ayrton (1827). Philosophy in sport. UK: Longman, Rees, Orme, Brown, and Green Paternoster-Row,
s.82.
42
Ayrton, (1827), a.g.k., s.4-6.
43
Mechanics’ Magazine (1843). James Bounsall s.319
32
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
resimli yüzü içe dönük olacak şekilde koyulmasıyla oluşturuluyordu. Dış halkanın etrafında ise
eşit aralıklarla sıralanmış kesitler bulunuyordu. Sistem hızlıca döndürüldüğünde, resimler dizisi
hareketli görüntü yanılsaması sağlıyordu.
Bin sekiz yüz seksenli yıllara kadar temel olarak aynı prensiplere sahip, flipbook,
praxinoscope, fenakistiskopun ve yaşam çarkının projeksiyonlu modelleri gibi hareket
yanılsaması sağlayan pek çok aygıt hem bilimsel çalışmalar ve deneyler, hem de popüler kültür
eğlencesi objeleri olarak ortaya çıkmıştır.
III. OPTİK OYUNCAKLAR: GÖZLEMCİ VE ORTAM
3.1. Gözlemcinin Durumu ve Ortam
Buharlı makineler, tren, telgraf ve optik aygıtlar gibi aletlerin icat edildiği on dokuzuncu yüzyıl,
insanın çevresine, kültüre, geçmişe ve geleceğe bakışını, düşünce yapısını da değiştirmiştir.
Comte’un pozitivist düşünce biçimine göre, on dokuzuncu yüzyıl insanı, gerçek ve kesin
bilgiyle felsefe yapmalıdır.44 Optik aygıtlar ve görsel yanılsama konularıyla yakından ilgilenen
Brewster, Hopwood ve Paris, kitaplarında dönemin pozitivist ruhunu açık biçimde belli ederler.
Onlara göre büyü ve sihir devri kapanmıştır ve olgular bilimsel metodlarla, açık ve kesin olarak
tarif edilebilir hale gelmiştir, zira optik aygıtların çalışma prensiplerini anlattıkları kitaplarında,
durağan objelerin nasıl hareket ediyormuş gibi göründüklerini nesnel bir şekilde aktarmakta ve
bu nesnelliği vurgulamaktadırlar.
Mağara resimlerinden on dokuzuncu yüzyıla kadar hareketli görüntü, gölge oyunları ya da
karanlık kutu gibi aygıtlar vasıtasıyla sağlanıyordu. Antik Yunan Tiyatrosu, sahneyi bir sete
dönüştürerek, gerçeği taklit eden bir tasarım; mizansen, semboller, kostümler ve
performanslarıyla scenography, sahne tasarımı oluşturmuştur. Yunan Tiyatrosu’nda sahne
zeminden yüksek, tam ortada bulunmaktadır ve izleyici neredeyse bir yarım yay çizecek şekilde
sahnenin etrafına konumlanır. Yunanca’da theatron, görme yeri anlamına gelmektedir ve
dönemin tiyatrocuları, bütün izleyicilerin sahneyi görebilmesi için set tasarımları
geliştirmişlerdir. 45 On dokuzuncu yüzyılda hareketli görüntülerin izlenebilmesini sağlayan
aygıtlar, daha önceki dönemlerin tersine, nesnel, gerçek görüntüyü ideal olarak tanımlayan bir
44
45
Kılıç, 2008, a.g.k., 21.
D. Bordwell (1985). Narration in the fiction film. USA: The University of Wisconsin Press, s.4-10.
33
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
sistem değişikliğinin önünü açmıştır. 46 Sanayi Devrimi, Avrupa kentlerinde, özellikle İngiltere
ve Fransa’da, kitlelerin taşradan kente göçüne neden olmuş, fabrikalarda çalışan işçiler aynı
zamanda yeni bir tüketim kültürünün; popüler kültür ve popüler eğlencenin de tüketicileri
konumuna gelmişlerdir. Makineleşme, sanayi, pozitivist akım ve nesnellik arayışının hüküm
sürmeye başladığı bu dönemde izleyici de ruhani, sembolik ya da taklit sanatlardan ziyade
gerçek ya da gerçeğin temsili olan ürünlere ya da sanatlara ilgi göstermeye başlamıştır. Crary,
Gözlemcinin Teknikleri (Techniques of the Observer, 1992) isimli kitabında gözlemciyi
tanımlarken, İngilizce spectator kelimesi yerine, observer kelimesini tercih etmesinin sebebi
olarak, observer kelimesinin “katılımcılık” içermesini gerekçe gösterir. 47 Örneğin Daguerre’nin
diaromalarının tamamını görmek için izleyicinin kafasını oynatması gerekmekte, zoetrope gibi
optik aygıtlar doğrudan doğruya seyircinin katılımını gerektirmektedir.48 Orta Çağ’daki “ideal
göz”, yerini kamera ve gözün metanomik bir ilişki içine girdikleri, birbirleriyle etkileştikleri bir
gözlemci-ortam ilişkisi doğurmuştur.49 Modernleşme sürecinde, yeni ihtiyaçlar, yeni tüketim
ve üretim biçimleri ortaya çıkmıştır ki optik oyuncaklar da, on dokuzuncu yüzyılda, felsefi,
bilimsel, estetik söylemlerin, mekanik teknikleri, kurumsal ihtiyaçlar ve sosyoekonomik
ilişkilerle kesiştiği bir dönemde icat edilmiştir. Yeni sosyoekonomik yapıyla birlikte, görsel dil
sembolik anlatım unsurlarının yerini fotoğraf gibi gerçek görüntülere bırakmıştır. Fotoğraf,
karanlık kutu yardımıyla yapılan perspektif çizimlerinden farklı olarak, doğrudan doğruya yeni
kültürel ekonominin bir değeri olmuştur. Zanaatkârların yaptıkları sanat eserlerinin yerini,
öznelliğin yeni biçimlerini sunan, çoğaltılabilen ve kitlelere sergilenebilen yeni teknolojiler
almaya başlamıştır. Aygıtlar, gözlemcinin davranışlarından, ilgi alanlarından ve yeni oluşan
sosyoekonomik yapıdan etkilenerek ortaya çıkmaktadır.
On dokuzuncu yüzyıl öncesindeki süreçte karanlık kutu ve camera lucida yardımıyla yapılan
çizimlerde dâhil olmak üzere resim, insan eliyle çizilen, yapılan bir sanatken, yeni optik aygıtlar
ve fotoğraf makinesinin icadı, insanın fiziksel etkisini devre dışı bırakmıştır. Ancak bununla
birlikte “bakış açısı”; fotoğrafı çeken, deklanşöre basan kişinin seçtiği yer, konumlandığı açı,
seçilen konu ve deklanşöre basılan an, “öznel zamanı” meydana getirir. 50 Bu yeni özellikleriyle
fotoğraf ve hareketli görüntü sağlayan optik aygıtlar, tamamen yeni, yönetmenlerin bakış
46
Crary, 1992, a.g.k., 5.
Crary, 1992, a.g.k., 7.
48
Crary, 1992, a.g.k., 113.
49
Crary, 1992,a.g.k., 43.
50
Kılıç, 2008, a.g.k., 103-105.
47
34
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
açılarıyla ve seyircinin doğrudan katılımıyla oluşturalacak yeni bir sanat türünün doğmasına
neden olacaklardır.
IV. OPTİK OYUNCAKLAR VE FİLM
4.1. Optik Oyuncakların Kendine Özgü Bir Ortamdan Yeniden Doğarak Başka Bir
Ortama Dönüşmesi
Optik oyuncaklar, pozitivizmin hâkim olduğu, sihrin bilimle deşifre edildiği, kitlelerin kentlere
göç ettiği ve böylece popüler bir kültürün oluşmaya başladığı bir dönemde icat edilmiştir. Bu
aygıtlar bilimsel çalışmalarda kullanıldığı gibi tüketim toplumunun ürünleri olarak da
yaygınlaşmış ve popüler olmuşlardır. Optik oyuncaklar, bir ya da birkaç kişinin aynı anda ve
yakın mesafeden izleme yapabilecekleri aygıtlardır. Bir fenakistiskop ancak birkaç kişinin ya
da bir yaşam çarkı çoğu zaman sadece bir tek kişinin izleyebildiği, ışıklı bir ortamda
deneyimlenebilen,
kısa
süreli
bir
izlenim
sunan
aygıtlardır.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde ise fotokimyasal çalışmaların da bir sonucu olarak,
yeni bir teknoloji yaşama dâhil olmuştur. Niepce’nin fotoğraf makinesi, karanlık kutunun aldığı
görüntülerin, fotokimyasal bir süreç sonunda bir plaka üzerine kalıcı olarak kaydedilmesini
sağlamıştır. Böylece fotoğraf makinesi icat edilmiştir. Niepce’nin heliografı, Daguerre’nin
Daugerrotype’ı, plakalar üzerine kayıt yapmakta, bu cihazlar uzun süreli pozlama
gerektirmekteydi. Kayıtlar metal plakalara yapılıyor, temizliği ve sabitlenmesi uzun ve zorlu
süreçler gerektiriyordu. Tablot’un kayıt ortamı olarak kâğıt kullanması ve bunu takip eden
süreçte, platik bir jelatinden yapılma filmin ortaya çıkmasıyla fotoğraf makinesinin kullanımı
değişmiştir. Böylece durağan görüntülerin hareketli algılanmalarını sağlayan yanılsama etkisi,
fotoğraf filmlerine uygulanabilmiştir. Fotoğraflar, optik aygıtlardan farklı olarak, anime edilmiş
görüntüler değil, gerçek görüntüler oluşturmaktadır. Bu nedenle fotoğrafın bir sanat
olamayacağı, zira bir makinenin resim yapmasından dolayı sanat eseri sayılamayacağı gibi bir
görüş ortaya çıkmış, bununla beraber fotoğrafın çoğaltılabilmesinden kaynaklı olarak yine bir
sanat eserinin biricik olma özelliğini yitirdiği düşüncesi tartışma konusu olmuştur.
35
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
4.2. Optik Oyuncakların Yeni Bir Ortama Dönüşmesinde Kullanılan Teknoloji ve Süreç
Fotoğraf makinesinin icadından yüzyıllar önce Albertus Magnus (1193-1280), gümüş nitratın
insan bedenini çok zor silinen siyah bir lekeyle kapladığını anlatır ancak bunun ışıkla
alakasından bahsetmez. Gümüş tuzunun ışıkla olan ilgisinin Orta Çağ simyacıları tarafından
bilindiğine ilişkin tezlere konu olan Georgius Agricola (1490-1555) gümüş tuzundan hiç
bahsetmemiştir. Georgius Fabricius (1516-1571) gümüş kloridden ilk bahseden kişi olsa da,
bunun ışıkla bağını kurmamıştır. İlk defa 1614 yılında Angelo Sala, toz haline getirilmiş gümüş
nitratın, güneş ışığına maruz bırakıldığında mürekkep kadar siyah olduğunu aktarmaktadır.
1694 yılında William Hornberg, bir kemiği gümüş nitrat çözeltisinin içine batırdıktan sonra
güneş ışığında bekletmiş, çözeltinin yüzeye temas ettiği yerler siyaha dönerken, diğer kısımlar
beyaz kalmıştır. Her ikisi de bu değişimin ışık dolayısıyla mı yoksa ısıdan mı kaynaklı olduğunu
çözememişlerdir. Işık ile gümüş tuzu arasındaki ilişkiyi ilk tespit eden kişi Heinrich Schulze
olmuştur. Schulze, 1725 yılında fosfor yapmak için tebeşir tozunu nitrik asitle karıştırır. Nitrik
asitin içeriğinde bir miktar gümüş bulunmaktadır. Çözeltiyi uyguladığı zeminde, çözeltinin
güneş gören kısmın renginin mora döndüğünü, diğer kısmın ise beyaz kaldığını fark eder.
Schulze yapmakta olduğu deneyi bırakır ve bu renk değişimini çözmeye çalışır. Ateşle yaptığı
denemelerde, etkenin sıcaklık olmadığını keşfeder. Deneyi tekrarladığında sadece ışığa maruz
bırakılan bölgenin renginin değiştiğini fark eder. 51 Bunun üzerine bir şişenin içine çözeltiyi
koyar, şişenin etrafını ışık almayacak bir kapıtla kapatır ve sadece şu sözcüklerin yazdığı
şekilde kağıdı keser:
Çok geçmeden fark ettim ki kâğıttaki açıklıklardan geçip cama değen kısımdaki güneş ışınları,
tam bir isabet ve ayırt edici bir biçimde kelimeleri ve cümleleri tebeşir çözeltisinin üzerine
yazdı, pek çok insan böyle konulara meraklı olsa da bilimsel deneylerin doğasından bihaber
olanlar deneyin sonucunu farklı maharetlere bağlarlar. 52
Schulze, deneylerini geliştirerek, sadece güneş ışığında değil, aynadan yansıyan ışık veya
beyaz duvardan yansıyan ışıkla da aynı sonuca ulaşmıştır. Schulze, bu çalışmalarını fotoğraf
makinesinin yapımı gibi bir uygulamaya dökmemiş olsa da fotoğraf kelimesinin karşılığı olan
“ışıkla yazmak” tarifine uygun olacak buluşu yaptığı için Profesör Eder tarafından fotoğrafın
51
52
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s.30-31.
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s.31.
36
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
mucidi olarak sunulmuştur. Ancak bir terim ve ışığın kalıcı olarak bir yüzey üzerine
resmedilmesi bakımından fotoğraf, 1839 yılında ortaya çıkmıştır. 53
Thomas Wedgewood (1771-1805), karanlık kutunun ürettiği görüntüyü sabitlemek için
uğraşmış ancak başarılı olamamıştır. Bununla beraber, gümüş nitrat çözeltisi kullanarak yaptığı
deneylerde Schulze’un sonuçlarına ulaşmış, bunları daha da ileri götürerek cam üzerinde ışık
filtreleri kullanmıştır. Buna göre ışık, farklı renk filtreleri üzerinden gümüş nitrat çözeltisiyle
buluştuğunda, farklı yoğunluklarda etkileşim göstermektedir. Gümüş nitrat çözeltisiyle
hazırlanmış yüzey üzerine bir figürün gölgesi düştüğünde, gölgenin olduğu kısım, ışığın temas
ettiği bölgeye göre beyaz kalmaktaydı.
Böylece, Wedgewood yüzeye temas eden ışığın ters bir biçimde; gölgelerin aydınlık, ışığın
ise karanlık olarak iz bıraktığını keşfetmiş oldu. 54 Wedgewood bu teknikle silüet yaratmayı
başarmış, Niepce ise bu tekniği kullanarak taş baskı tekniğiyle denemeler yapmıştır. Niepce,
ışığa duyarlı solüsyonu geliştirerek, deneylerini karanlık kutuyu kullanarak gerçekleştirerek
başarılı olmuştur. Denemelerini geliştiren Niepce, ışığa duyarlı malzemeyi, kurşun ve kalay
karışımından oluşan bir levha üzerine sürerek heliograf denilen ilk fotoğrafı elde etmiştir. Işığa
duyarlı malzemeler ve yüzey üzerine çalışmaları geliştiren Daugerre, 1835 yılında civa
buharından geliştirdiği yöntemle pozitif görüntü elde etmeyi başarmıştır. 1839 yılında yeni
makinesi, Fransız Bilimler Akademisi tarafından onaylanmıştır.55 Levend Kılıç fotoğraf
makinesinin serüvenini anlatırken, “Fotoğrafçılık, Wedgewood’un araştırmalarıyla başlamış,
Niepce ve Daguerre’in araştırma ve elde ettikleri sonuçlarla gelişmiş, resmi olarak da Daguerre
tarafından sonuçlandırılmıştır.” demektedir.56
Fotoğraf makinesinin icadı, resimlerin hareketli olarak kaydedilmesine imkân tanımıyordu.
Karanlık kutunun sağladığı hareketli görüntü, fotoğraf makineleri tarafından kaydedilemiyordu
ancak optik oyuncakların sağladığı hareket yanılsaması, bu oyuncakların kitleler üzerinde
yarattığı popüler etki ve Talbot’un Daguerre’nin hantal ve kullanışsız levhasına rakip olacak
kâğıttan yapılma kayıt ortamı sağlayan yüzeyi icadıyla başlayan süreç, hareketli görüntünün
kaydedilmesinin yolunu açacaktır. Fotoğraf filminin icadı, hem kameranın kolay
taşınabilmesini, hem filmin muhafazasını hem de temizlik işlemlerini kolaylaştırmıştır. Ancak
53
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s.31-32.
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s.32-39.
55
L. Kılıç (2012). Fotoğrafa başlarken. Ankara: Dost Kitabevi (4. Baskı), s.17-22.
56
Kılıç, L. (2012). a.g.k., s. 22.
54
37
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
optik aygıtların sağladığı hareketli görüntü yanılsaması için başka bir mekanizmanın icat
edilmesi gerekecektir.
Fotoğrafın icadından, fotoğraf karelerinin hareketli görüntü olarak yüzey üzerine
uygulanmasına kadar olan süreç boyunca, “Görüntünün Sürekliliği Teorisi” denilen, şekil, renk
ve biçim yönünden birbirlerinden ufak farklılıklarla çizilmiş durağan nesnelerin ardı ardına kısa
aralıklarla sıralanması durumunda görüntünün hareket ediyormuş yanılsaması oluşturduğu
biliniyordu. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, fotoğraf karelerini hareketliymiş gibi
sunmanın çalışmaları başlamıştır. Gernsheim, 1867 yılında Alfred Pollock’un dairesel olarak
dönen bir yüzey üzerinde, yürüyen bir adamın 50 fotoğraftan oluşan bir dizisiyle, bir
fenakistiskop ya da stroboskopta denemeler yaptığını not etmektedir. Pollock, negatiflerin daha
duyarlı olmaları halinde, bir atın hareketini ya da bir köpeğin kuyruğunu sallamasını
kaydedebileceğini iddia etmektedir. Gernsheim 1874 yılında Pierre Jules Cesar Janssen’in
denemesini şöyle aktarmaktadır:
1874 yılında Fransız astronom Pierre Jules Cesar Janssen Venüs’ün güneşin önünden geçişini
kronofotografik olarak kaydetmek için ilk otomatik kamerayı tasarlamıştır (8 Aralık 1874).
Yersizce torna olarak adlandırılan teçhizat karanlık bir odada kurularak güneşin imgesini
sabitlemek için bir helyostata odaklanmıştır. Her bir pozlama süresince saat yönünde hareket
eden ve bir Malta haçı hareketiyle durdurulan yuvarlak daguerreo tipi plakaların kenarlarına
yetmişer saniyelik aralıklarla arka arkaya 48 fotoğraf çekilmiştir. Plakanın önünde tek açıklıklı
durağan bir disk ve hassas plakadan 4 kat daha hızlı dönen 12 deliğe sahip bir örtücü disk
bulunmaktadır. Pozlama, her defasında örtücü diskteki deliğin durağan diskteki açıklığa denk
geldiği yerde yapılmıştır. Bu kadar geç bir tarihte daguerreo tipi plakanın kullanımı bir
açıklamayı gerektirmektedir. Tüm prosedür yaklaşık bir saat sürmüş, ıslak kolodyum uygun bir
ortam sunmamıştır. Bunun haricinde cam plaka halelere neden olacağından astronomlar
güneşin fotoğraflarını çekerken uzun süre daguerreo tipi plakalar kullanmaya devam etmiştir.
.57
Etienne Jules Marey (1830-1904), hayvanların hareketleriyle ilgili deneylerinde Janssen’in
kronografını geliştirerek kullanmış, bu kareler zoetrope kullanılarak hareketli olarak
izlenebilmiştir. Nihayet 1877 yılında Eadweard Muybridge (1830-1904), Leland Stanford’un
siyah atı Occident ile çekimlere başlamıştır. Occident, siyah vücuduyla kontrast oluşturacak
57
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s, 434.
38
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
şekilde, aydınlık bir fon önünde saatte 22 mil hızla koşarken, 40 ayak mesafedeki kamera
tarafından bir dizi fotoğrafları çekilmiştir. Muybridge’in bu deneyi Stanford ile dostu Frederick
Mac Crellish arasındaki “atların ayakları koşarken yere değer mi” tartışmasını neticelendirmiş,
buradan cesaret alan Stanford, Muybridge’den deneyi daha fazla kamerayla tekrarlamasını
istemiştir. 58 Muybridge, yan yana dizdiği 12 kamerayla, 1/1000 enstantane hızı ve yarım
saniyelik aralıklarla bu çekimi gerçekleştirmiştir. Bu çekimden esinlenen Marey, 1888 yılında,
kutu şeklinde bir kamera yaparak, kâğıt filmlerden saniyede 120 kare gösterim yapabilen bir
cihaz geliştirmiştir. Marey böylece, kâğıttan fotoğraf stoklarıyla kamera mekanizmasını
birleştirerek fotografik hareketli görüntü elde eden ilk kişi olmuştur. Aynı yıl George Eastman,
hassaslaştırılmış kâğıt rulolarına fotoğraf çekebilen, adını Kodak koyduğu bir kamera icat
etmiştir. Augustin Le Prince, Kodak’ın bu yeni makinesini kullanarak saniyede 16 kare çekim
yaparak kısa filmler üretmeyi başarmış ancak elinde yeterli miktarda şeffaf film
bulunmadığından, çekimlerini projeksiyona aktaramamıştır. 1888 yılından itibaren Thomas
Edison, onunla birlikte yardımcısı Dickson hareketli görüntüler üreten bir makine tasarlamak
için çalışmışlara başlamışlardır. 1889 yılında Dickson, Marey’nin kamerasını gördükten sonra
Kodak’ın film stoğunu alır ve 1891 yılında Kinetograf adını verdiği kamerayı ve bu kameranın
çekimlerini yüzeye yansıtmaya yarayan Kinetoskop ismini verdiği izleme kutusunu icat eder.
Dickson, Eastman’ın kullandığı film stoğunu 35 milimetrelik parçalara ayırarak kullanır.
Çerçevenin her iki yanına ikişer delik açar ve bunların içine geçen dişlerle filmleri kinetoskopa
bağlar. Böylece film stoğu üzerine kaydedilmiş fotoğraf kareleri, hareketli bir şekilde yüzey
üzerinde izlenebilir hale gelmiştir. 59
4.3. Dönüşümden Sonraki Temel Belirleyici Öğeler
Fotoğraf makinesinin işleyişi, karanlık kutunun çalışma prensibiyle aynıdır. Makine, 4 tarafı
kapalı, karanlık bir kutudur. Fotoğraf makinesini oluşturan kutunun bir yüzeyinde bir delik,
delikten içeri doğru giren ışığı toplamak ve kontrol etmek için kullanılan bir mercek, merceğin
ardından ışığın ne kadar süre boyunca kutunun içine verileceğini belirleyen bir örtücü sistemi
ve ışığın yüzeye kaydedilmesi için duyarlı materyalle kaplanmış jelatin film bulunmaktadır.
58
59
Gernsheim, H.,Gernsheim, A., (1969), a.g.k., s, 434-435.
D. Bordwell, K. Thompson (2003). Film history. USA: McGraw-Hill (2. Baskı), s.13-18.
39
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Fotoğraf makinesi insan gözüne benzer, yanları ve arkası ışık geçirmeyen, buna karşın önünde
saydam ve ışık geçiren bir mercek sistemi (objektif) olan bir aygıttır. Nesneden fotoğraf
makinesine gelen ışık, objektif üzerinde toplanır ve diyaframa ulaşır. Diyafram nesneden gelen
ışığın fotoğraf makinesinin içine (yani karanlık kutu bölümüne) girmesi gereken miktarı
ayarlar. Diyafram bu işi insan gözündeki iris gibi dairesel olarak büyüyen, küçülen açıklıkla
sağlar. Objektif, diyafram deliğinden geçen ışıkları toplayarak fotoğraf makinesinin arka
duvarındaki ışığa karşı duyarlı film yüzeyine ulaştırır. Işığın, film yüzeyi üzerinde ulaştığı
noktada (odaklandığı noktada) nesnenin görüntüsü ortaya çıkar. Bu görüntü, gözün
ağtabakasında oluşan görüntü gibi hem alt-üst hem de sağ-sol olarak terstir. Fotoğraf
makinesinin çalışma sistemi bulunuşundan beri değişmemiştir. 60
Fotoğraf makinesi, dışarıdan gelen ışığı dört tarafı ışık geçirmez, karanlık bir kutunun içine
alarak, istenilen miktarda ve sürede kayıt ortamı olan film stoğunun üzerine kaydeden bir
mekanizmadır. Sinema filmi ise, bunun tersine, kaydedilmiş bu ruloyu, projeksiyon sistemi ile
bir yüzey üzerine yansıtmaktadır. Fotoğraflar, kaydın ardından banyo ve temizlik işleminden
geçirildikten sonra “latent image” denilen gizli görüntü, istenilen ebatlardaki yüzeylere
basılmak suretiyle izlenebilir hale getirilir. Hâlbuki film izlenimi, karanlık bir ortamda, beyaz
bir perde üzerinde film stoğunun saniyede 24 kare hızla döndürülerek perde yüzeyine
yansıtılması suretiyle sağlanmaktadır.
V. SONUÇ
Mağara sanatçılarının dışarıda görmüş olduklarını, daha sonra mağara duvarlarına
resmetmelerinden bu yana geçen zamanda, insanlık hem resmetme tekniklerini geliştirmiş hem
de öykü anlatımında uzmanlaşmıştır. Yunan Tiyatrosu’nun sahne tasarımı, mimetik ögeleri
kullanımı, anlatı yöntemlerini geliştirmesi ve hareketin bütün algı sistemleri içinde en kuvvetli
uyarıcı olması gibi birbirinden farklı unsurlar sinemanın doğuşunda etkili olmuştur.
Sinemadan önce müzik, resim, edebiyat, tiyatro, dans gibi sanat dallarını icra eden insanlık
açısından sinemanın ortaya çıkışı, teknolojik, kültürel ve toplumsal gelişmelerle doğrudan
bağlantılıdır. Bütün sanat dallarının ögelerini kullanan sinemanın doğuşu öncelikle diğer
sanatlardan farklı olarak teknolojik ilerlemeye muhtaç kalmıştır. Diğer tüm unsurlardan önce
60
Kılıç, L. (2012). a.g.k., s. 40-41.
40
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
sinemanın doğmasını sağlayan koşullar, önce durağan görüntülerin fotokimyasal süreçlerden
geçerek kaydedilmesini sağlayan fotoğraf makinesi ve sonra bu aygıtın kaydettiği resimlerin,
istenilen hızlarda arka arkaya yüzeye yansıtılmasını sağlayan projeksiyon teknolojileridir.
Tekonolojik gelişim, sanayileşme, bunun sonucu olarak kırsaldan kente göç, göçe bağlı olarak
ortaya çıkan işçi sınıfı, topraktan koparak iş vakti dışında kentte leisure time denilen, boş vakti
olan yeni tüketim toplumu bireylerinin ortaya çıkışı, yeni bir anlatım dilinin ve yeni bir sanatın
doğmasını sağlamıştır. Sinema, öyküleme tekniklerinin, kendi ortamı içinde yeniden
yorumlanmasına olanak tanıyarak, Modern Çağ’ın sanatı olarak tarih sahnesindeki yerini
almıştır.
41
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
KAYNAKLAR
Arnheim, R. (1974). Art and visual perception. USA: University of California Press.
Kılıç, L. (2008). Fotoğraf ve sinemanın toplumsal tarihi. Ankara: Dost Kitabevi.
Wade, N.J. (2005). Perception and illusion. USA: Springer.
Wade, N.J.,Swanston, M. (2001) Visual perception. (2. Baskı), UK: PsychologyPress Ltd.
Crary, J. (1992). Techniques of the observer. USA: The MIT Press.
Scharf, A. (1975). Art and photography. UK: PenguinBooks.
Gernsheim, H.,Gernsheim A. (1969). The history of photography. UK: Oxford University
Press.
Arnheim, R. (2002). Sanat olarak sinema. (Çev: Rabia Ünal) Ankara: Öteki Yayınevi.
Wertheimer, M. (2012). On percieved motion and figural organization. London: The MIT
Press.
Brewster, D. (1819). A treatise on the kaleidoscope. Scotland: ArchibaldConstable and Co.
Edinburgh.
Babbage, C. (1864). Passages from the life of a philosopher. UK: Longman, Green, Longman,
Roberts, &Green.
Ayrton, J.P. (1827). Philosophy in sport made science in earnest; being an attempt to illustrate
the first principle of natural philosophy. UK: Longman, Rees, Orme, Brown, and
GreenPaternosterRow.
Mechanics’ Magazine (1843). James Bounsall.
Bordwell, D. (1985). Narration in the fiction film. USA: The University of Wisconsin.
Kılıç, L. (2012). Fotoğrafa başlarken. Ankara: Dost Kitabevi (4. Baskı).
Bordwell, D.,Thompson, K., (2003). Film history. USA: McGraw-Hill (2. Baskı).
42
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
43
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Dünyada Ve Türkiye’de Medya Ve İslamofobi
Prof. Dr. D. Ali ARSLAN 61
ÖZET:
Son yıllarda çok hızlı bir gelişim gösteren ve çeşitlenen medya ya da öteki tabirle kitle
iletişim araçları, çağdaş toplumlarda fert ve toplum hayatının en vazgeçilmez unsurları arasına
girmiştir. İlk dönemler yalnızca bir kitle iletişim olgusu hüviyetiyle karşımıza çıkan medya,
özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde, bilişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerinin de
etkisiyle çok hızlı bir değişim ve dönüşüm süreci yaşadı. Bu süreçte, toplumun genelinin aşina
olmaya başladığı klasik tabiriyle ifade edilebilecek radyo, televizyonu, telefon gibi iletişim
araçlarına, taşınır-görüntülü-akıllı telefonlar, internet ve elektronik posta gibi birçok ileri
teknoloji ürünü iletişim araçları da eklendi. Hatta bu iletişim araçları neredeyse, insanların
günlük hayatının ve toplumsal faaliyetlerin ayrılmaz-tamamlayıcı bir uzvu halini almaya
başladı.
Gün geçtikçe aralarına yenileri eklenen sanal-internet ve sosyal medya araçları kitle
iletişim araçları, kitleleri eğlendirip insanlara serbest zamanlarında hoş-eğlenceli anlar
yaşatmanın ötesinde, çok daha farklı ve mühim işlevler icra edebilecek boyutlara ulaştı.
Yaşanan bu değişim ve gelişim sürecinde medya, insanların algı, tutum ve davranışlarını
etkileyebilme; yalnızca etkilemekle kalmayıp bunları değiştirebilme gücüne ulaştı. Geniş halk
kitlerini hatta topyekûn toplumun sınırlarını, geniş ölçekli küresel kitleleri zorlamaya başladı.
Zaman içinde etki alanını hızla geliştirip gücüne güç katan medya, toplumların yapısını, mevcut
düzenini ve fertler arasında yaşanan toplumsal ilişkiler yeni boyutlar kazandırma, bu ilişkilere
yeni şekiller verme, onları yeniden üretme ve yorumlama gücüne - yeteneğine de sahip hale
geldi.
Bilişim teknolojilerindeki bu hızlı gelişmenin sebebiyet verdiği karşı konulması zor
gücü sayesinde kitle iletişim araçları ve özellikle de yeni nesil medya, algı ve imaj oluşturmada,
ya da var olan algı ve kanaatlerin değiştirilmesinde hayati derecede mühim görevler icra
61
Dr. Öğr. Üyesi Fatma Sema Gürkan, Toros Üniversitesi, e-mail: sema.gurkan@toros.edu.tr
44
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
edebilecek bir potansiyele sahiptir. Başka bir ifadeyle medya, insanların ve geniş halk
kitlelerinin algı ve kanaatlerinin oluşturulmasında, ya da yaygın tabirle algı yönetiminde çok
büyük hizmetler yapabilir.
Atalarından kendilerine miras bırakılan İslam karşıtlığını, bunun da ötesinde İslam
düşmanlığını yüreklerinin derinliklerinde barındıran odaklar, medyanın bu gücünün çok çabuk
farkına vardı. İslam düşmanlığı neredeyse genlerine işlemiş olan bu gözü dönmüş güçler;
günümüzde her fırsatta ve her ortamda, her türlü aracı kullanarak, gerçekte barış, kardeşlik ve
sevgi dini olan yüce dinimiz İslam’a ve biz Müslümanlara saldırmayı kendilerine vazife
addetmiş durumdadırlar. Hem gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi geleneksel kitle iletişim
araçları ve hem de dijital-sanal-sosyal medya bu güçler için en güçlü silah vazifesi yerine
getirmektedir. Bu tespitlerden yola çıkarak çalışmada İslam korkusu, hatta İslam düşmanlığı
olarak da tanımlanabilen İslamofobi olgusu ve medyanın İslamofobi üzerindeki etkisi ile bu
yanlış algının değiştirilmesinde kitle iletişim araçlarının yeri ve öneminin sosyolojik açıdan
incelenmesi hedeflenmiştir.
Anahtar Sözcükler:
İslam, Kitle İletişim Araçları, Algı, İslamofobi, Medya ve İslamofobi, İslamofobinin
Değiştirilmesinde Medyanın Rolü.
45
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Media and Islamophobia
ABSTRACT
Mass media are the most indispensable components of the individual and community
life in contemporary societies. The media, which initially emerged as a mass communication
phenomenon, underwent rapid change and transformation over time. In the process of change
of life, many advanced technology communication tools such as portable-video-wireless
phones, internet and electronic mail, as well as conventional communication tools such as radio,
television and telephone, have become a routine part of everyday life.
Virtual-internet and social media tools that have been renewed with the passing of the
day have come to such a dimension that they can entertain much more different and important
functions besides amusing the masses and giving people pleasant and amusing moments in their
free time. In this process, the media has reached a point where it can play an important role in
influencing the attitudes and behaviours of the individuals in society, not only in affecting them
but also in modifying them. This changing effect of the media is not limited to only individuals.
It can also be observed in the general dimension of the society in terms of weight. The media
has the power and ability to recreate, reshape, reproduce and interpret the social structure, the
established order, and the social relations that occur between individuals.
In this sense, the media are in the power of creating important perceptions and images,
or in changing the false perceptions and opinions that exist. In the other words, the mass media
can do so much in the formation of the perceptions and beliefs of individuals and the masses of
the people, or for perception management.
The Islamic opposition who focus on the anti-Islamic heritage inherited from their
ancestors, beyond this the foci that hold the enmity of Islam in the depths of their hearts, were
very quickly aware of this power of the media. Nowadays, these powers, which are almost
antagonistic to Islam, they have tried to attack Islam and Muslims, who are the religion of peace,
brotherhood and love in every occasion and every environment by using all means. Both
traditional media such as newspapers, magazines, radio and television as well as digital-virtualsocial media are the most powerful weapons force for these forces. From these determination,
46
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
the study focused on the phenomenon of Islamophobia and the influence of the media on
Islamophobia. Moreover, it was aimed to examine sociological aspects of the place and the
position of the mass media in the change of this wrong perception and behavior.
Key Words:
Islam, Mass Media, Perception, Islamophobia, Media and Islamophobia, the Role of
Media in Changing Islamophobia.
47
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
GİRİŞ 62
Medya ve iletişim olguları, bir madalyonun iki yüzü gibidir. İletişim denilince akla
medya, medya denilince ise iletişim gelir. En genel tabiriyle iletişim, alıcı ile gönderici arasında
gerçekleşen bir ilişkidir. Verici ile alıcı arasında cereyan eden bu ilişki de karşılıklılık esastır.
Hal böyle olunca iletişimin bir toplumsal etkileşim olayı olduğu gerçeği ile karşılaşılır. İletişim
konusunda çalışan bazı araştırmacılar da vurguladığı gibi “iletişim, insan ilişkilerinin süre giden
bir sürecidir. Toplumsal bir olgu olup, gerçek zaman ve gerçek uzayda yer alır” (Alemdar ve
Erdoğan, 1990: 170). Bir başka tabirle bu etkileşim, Freidman’ın da ifade ettiği gibi iletişim,
bir verici ile bir alıcı arasındaki her türlü mesaj yayını (verici ister bir insan, isterse mekanik bir
alet olsun) bir irtibat, bir ulaştırmadır, kısacası bir iletişimdir.
Medya, bünyesinde çok sayıda ve farklı türden iletişim araçlarını barındıran son derece
geniş kapsamlı bir kavramdır. Basılı medya araçları olarak tabir edilen kitap, risale, dergi ve
gazetenin yanı sıra her türlü işitsel (radyo gibi), görsel (afiş, pankart gibi) ve görsel işitsel
(televizyon gibi) iletişim araçları medya olgusu içerisinde ele alınır. Bunların da ötesinde
günümüzde hızla çeşitlenen dijital-sanal-sosyal kitlesel iletişim araçları da medya kavramı
kapsamında mütalaa edilir. Medya ile dinleyiciler-izleyiciler arasında çok boyutlu ve olukça
karmaşık bir ilişki vardır. Medyanın hedef kitle üzerinde meydana getirebileceği etkiler, bu
etkilerin türleri ile derece ve şiddeti ise çok sayıda faktör tarafından belirlenir (Arslan, 2009).
Bütün bu teknolojik, toplumsal, siyasal ve psikolojik unsurlar, medyanın insanlar
üzerinde yapacağı etkinin türü, şekli ve şiddetinde de belirleyici rol oynar. Bu bağlamda
göndericinin özellikleri ve iletilerin sembolik yapısı ve özellikleri de, ortaya çıkacak etkinin,
niteliksel ve niceliksel boyutları üzerinde oldukça mühim etkiye sahiptir. Görüntüler, işaretler,
semboller, sayılar, sesler, sözcükler ve resimlerden ya da bunların bileşiminden oluşan iletiler,
yalnızca mesaj taşımazlar. Bunlar aynı zamanda fertlerin hayatını ve algısal dünyasını yeniden
şekillendirip yorumlar, ona yeni boyutlar kazandırır
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru değişim sürecine giren, son yıllarda ise çok hızlı bir
gelişim gösteren ve çeşitlenen medya ya da kitle iletişim araçları, çağdaş toplumlarda fert ve
toplum hayatının en vazgeçilmez unsurları arasına girmiştir. İlk dönemler yalnızca bir kitle
iletişim olgusu hüviyetiyle karşımıza çıkan medya, özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde,
Bu çalışma 27-29 Mart 1017 tarihlerinde Mersin’de gerçekleştirilen Uluslararası İslam Fobiniz Olmasın
Sempozyumu’nda sunulan “Dünyada ve Türkiye’de Medya ve İslamofobi” konulu bildiri temel alınarak
hazırlanmıştır.
62
48
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
bilişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelerinin de etkisiyle çok hızlı bir değişim ve dönüşüm
süreci yaşadı. Bu süreçte, toplumun genelinin aşina olmaya başladığı klasik tabiriyle ifade
edilebilecek radyo, televizyonu, telefon gibi iletişim araçlarına, taşınır-görüntülü-akıllı
telefonlar, internet ve elektronik posta gibi birçok ileri teknoloji ürünü iletişim araçları da
eklendi. Hatta bu iletişim araçları neredeyse, insanların günlük hayatının ve toplumsal
faaliyetlerin ayrılmaz-tamamlayıcı bir uzvu halini almaya başladı.
Gün geçtikçe aralarına yenileri eklenen sanal-internet ve sosyal medya araçları kitle
iletişim araçları, kitleleri eğlendirip insanlara serbest zamanlarında hoş-eğlenceli anlar
yaşatmanın ötesinde, çok daha farklı ve mühim işlevler icra edebilecek boyutlara ulaştı.
Yaşanan bu değişim ve gelişim sürecinde medya, insanların algı, tutum ve davranışlarını
etkileyebilme; yalnızca etkilemekle kalmayıp bunları değiştirebilme gücüne ulaştı. Geniş halk
kitlerini hatta topyekûn toplumun sınırlarını, geniş ölçekli küresel kitleleri zorlamaya başladı.
Zaman içinde etki alanını hızla geliştirip gücüne güç katan medya, toplumların yapısını, mevcut
düzenini ve fertler arasında yaşanan toplumsal ilişkiler yeni boyutlar kazandırma, bu ilişkilere
yeni şekiller verme, onları yeniden üretme ve yorumlama gücüne - yeteneğine de sahip hale
geldi.
Elektronik ve bilgisayar alanında, özellikle de bilişim teknolojilerinde kaydedilen bu
hızlı gelişme, medyanın gücüne güç kattı. Bu karşı konulması zor gücü sayesinde kitle iletişim
araçları ve özellikle de yeni nesil medya, yalnızca bireyler üzerinde algı ve imaj oluşturmada
değil, bireylerin sahip olduğu algı ve kanaatlerin değiştirilmesinde de hayati derecede mühim
görevler icra edebilecek bir potansiyele ulaştı. Başka bir ifadeyle medya, insanların ve geniş
halk kitlelerinin algı ve kanaatlerinin oluşturulmasında, ya da yaygın tabirle algı yönetiminde
çok büyük hizmetler yapabilecek bir güce kavuştu.
Öte yandan atalarından kendilerine miras bırakılan İslam karşıtlığını, bunun da ötesinde
İslam düşmanlığını yüreklerinin derinliklerinde barındıran odaklar, medyanın bu gücünün çok
çabuk farkına vardı. İslam düşmanlığı neredeyse genlerine işlemiş olan bu gözü dönmüş güçler;
günümüzde her fırsatta ve her ortamda, her türlü aracı kullanarak, gerçekte barış, kardeşlik ve
sevgi dini olan yüce dinimiz İslam’a ve biz Müslümanlara saldırmayı kendilerine vazife
addetmiş durumdadırlar. Hem gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi geleneksel kitle iletişim
araçları ve hem de dijital-sanal-sosyal medya bu güçler için en güçlü silah vazifesi yerine
getirmektedir. Bu tespitlerden yola çıkarak çalışmada İslam korkusu, hatta İslam düşmanlığı
olarak da tanımlanabilen İslamofobi olgusu ve medyanın İslamofobi üzerindeki etkisi ile bu
49
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
yanlış algının değiştirilmesinde kitle iletişim araçlarının yeri ve öneminin sosyolojik açıdan
boyutlarıyla ele alınacak.
1. İSLAMOFOBİ
Günümüzde, çeşitli çevrelerin yeniden hortlatılma yarışı içinde olduğu İslamofobi
olgusunun kökenleri tarihin derinliklerine kadar uzanır. Bu karalama, kara propaganda ve iftira
kampanyasının temel dinamiklerini, yüzlerce yıldan beridir batı dünyasında, özellikle dini ve
siyasi elitlerin öncülüğünde sürdürüle gelmekte olan, İslam’ın Hıristiyanlık için bir tehdit
oluşturduğu ve Avrupa'da da hızla yayılabileceği iddiası oluşturmaktadır. Bu iddiaları
kendilerine şiar edinen çevreler, İslam dinine ve Müslümanlara karşı mücadele içinde
olmuşlardır.
Avrupa’daki bu mücadelelerin somut örnekleri, özellikle 11. yüzyıldan itibaren
görülmeye başlanmıştır. İslam karşıtlığının en önemli tezahürlerinden sayılabilecek bu olaylar
arasında öncelikle Haçlı seferlerine atıf yapılması gerekir. Altında birçok farklı sebep yatsa da
(Demirkent, 1994: 66), bu sebeplerin arasında dini faktörler başı çeker. Halkın içinde yokluk,
yoksulluk, sefalet ve sıkıntıları fırsat bilen Kilise, dini kendi emellerine alet ederek, artan
gücünü Doğu’ya hükmetme gayesine hizmet etmede kullanma yolunu seçti. Siyasi elitlerle
işbirliği içinde, seferlere katılanlara günahlarının affı ve uhrevi mükâfatlar da vaat eden,
kilisenin temel gayeleri arasında hiç kuşkusuz ekonomik ve siyasi hedefler başı çekiyordu.
İslam ve Türk karşıtlığı bu gayelerini gizlemekte ve kitleleri motive etmekte bir araç görevi icra
etti (Demirken, 1994: 66). Söz konusu seferler, Kilise ve dini lider Papa II. Urban’ın, devrin
siyasi elitlerinden Doğu Roma İmparatoru Alexios Kommenos’un yardım çağrısı üzerine
başlamıştır. Bu çağrı üzerine dört Haçlı ordusu, farklı kollardan İstanbul’a doğru yola çıkmıştır
(Gümüş, 2014: 112).
Hristiyan motiflerle süslenen bu seferlerin asıl gayesi siyasi idi. Temel hedef Doğu’yu
ve özellikle de Anadolu’yu ele geçirmekti. Zira 11. Yüzyılda Türkler akın akın batıya doğru
ilerlemeye ve Anadolu’yu Türk Yurduna dönüştürmeye başlamıştı. Kutsal toprakları kurtarma
parolasıyla yola çıkıp, Türkleri Orta Asya’ya geri sürmeyi hedefleyen Avrupalı güçler, asırlar
boyunca bu toprakları ateş ve kan gölüne çevirdiler. Birincisi on birinci yüz yılın sonunda
başlayan ve 200 yüz yıla yakın bir süre devam eden haçlı seferleri arasında da en önemlisi I.
Haçlı Seferi gelir. Avrupa kıtasında yaşayan Katolik Hıristiyanların, Papa 2. Urbanus’un çeşitli
50
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
vaatleri ve 1095’teki çağrısı sonucunda, 1096 yılında ilkini düzenledikleri bu seferler dokuz
defa tekrarlanmıştır (Gümüş, 2014: 112; Çöteli, 2012: 2). Bunlara küçük çaplı bazı girişimler
de ilave edilebilir (İsam, 2017).
Askeri seferler 1291 yılında son bulmuş olsa da, bu haçlı zihniyetinin uzantılarını
günümüzde de görmek mümkündür (İsam, 2017). Aradan yaklaşık 10 asırlık süre geçmiş olsa
da, aynı zihniyetin yansımalarını ve bu korkunun izlerini, Vatikan’da görevli Kardinalin
açıklamalarında da görmek mümkündür. Papalık Adalet ve Barış Konseyi Başkanı Gana asıllı
Kardinal Peter Turkson, 2012 yılı Ekim ayında verdiği beyanatta “Avrupa’da Müslüman
nüfusun artışının endişe yarattığını, Fransa’nın 40 yıla kalmaz bir İslam cumhuriyeti olacağını”
ifade etmiştir (DHA, 2017).
“Yeni İncil Öğretisi” temasıyla toplanan XIII. Piskoposlar Sinod’unun toplantısında,
dünyanın farklı coğrafyalarından gelen 262 piskoposun katıldığı oturumun sonunda söz alan
Kardinal Peter Turkson, yaklaşık 7 dakikalık bir video izlettirmiştir. Video gösterimi öncesinde,
“Şu anda, küresel boyutta demografik bir değişime şahit olmak üzeresiniz. Bir süre sonra
Avrupa, artık bildiğimiz Avrupa olmayacak. Bu bir nüfus azalması olayı değildir. Nedir peki?
Göç! Özellikle İslamik göç” cümleleriyle Avrupa’nın, “Müslüman nüfus artışı tehlikesi” ile
karşı karşıya olduğu iddiasını dile getirmiştir. Kardinal Turkson’un, video gösteriminin
ardından da “İslamik göçün” önüne geçilmesinin gerekliliğini vurguladığı iddia edilmiştir
(DHA, 2017).
Öyle görünüyor ki, ABD'deki Pew Araştırma Merkezi'ne göre 2010 yılı itibariyle,
geleceğe yönelik yaptığı tahminler, bazı kesimlerin ciddi ölçüde uykusunu kaçırmış
görünmektedir. Zira bu merkezin tahminlerine göre 2010 yılında, dünyada toplam 2,18 milyar
Hıristiyan ve 1,6 milyar Müslüman yaşamaktadır. 2030 yılına gelindiğinde ise Müslümanların
dünyadaki toplam nüfusunun, yüzde 35'lik artışla 2,2 milyara ulaşması beklenmektedir
(Dünyabülteni, 2017).
Bütün bu ön bilgilerin ışığında İslamofobi olgusu, genel manada özünde İslam ve
Müslüman korkusu yatan İslam düşmanlığı şeklinde tanımlanabilir. İslam’ı öteki olarak kabul
eden bu kesime göre, “Hristiyanlık ve İslam arasında tarihin derinliklerinden bugüne sürekli bir
şekilde sürüp giden bir mücadele, bir savaş vardır.” İslam’a karşı olumsuz bir tutum ve tavır
içinde olan bu kesimlerin, nefret ve düşmanlıklarını dayanak olarak kullanmaya çalıştıkları bir
diğer iftira ise “İslam’ın kendi kanunları olan kapsamlı bir totaliter ideoloji olduğu” iddiasıdır.
51
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Bütün bunlara “Avrupa’nın İslamlaşması” söylemini de ekleyerek, kitleler üzerinde İslam dini
ile ilgili olarak düşmanca bir tutum ve algının oluşup yaygınlaşması yönünde azami ölçüde çaba
harcanmaktadır.
İslamofobi ya da İslam karşıtlığı temeline dayanan ırkçılık günümüzde, yeri geldiğinde
tabiri caizse demokrasi havarisi kesilen birçok Avrupa ülkesinde suç sayılmıyor. Hatta nefret
suçuna teşvik edici bir davranış olarak bile görünmüyor. 2014 yılında Devletlerin ve siyasi
elitlerin böylesi ikiyüzlü ve umursamaz tutumları, bir bakıma dolaylı da olsa İslamofobiyi
körüklemek ve İslamofobik davranışları desteklemek manasına geliyor. Hal böyle olunca,
böylesi ülkelerde meydana gelen İslamofobik olaylara dair çok ciddi bir veri ve bilgi eksikliği
yaşanıyor. Öyle ki 2014 yılında, İslam’a ve Müslümanlara yönelik olarak işlenen nefret suçları
ile ilgili olarak, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE)’na üye ülkeden yalnızca 5’i bu
konuda resmi beyanda bulunmuştur. Sivil toplum kuruluşları ise 21 ülkede böylesi suçların
işlendiğini rapor etmiştir (Hafez ve Bayraklı, 2017).
İslamofobinin canlı tutulmasında ve yaygınlaştırılmasında en önemli rolü oynayan
kesimler arasında, arkasına medya desteğini alan sağ kanat siyasi partiler ve sağ siyasi görüşlü
politikacılar başı çekmektedir. Ancak, İslamofobiyi kendi siyasi emellerine ve ikbal kaygılarına
alet olarak kullananlar sadece sağ kanat politikacılarla sınırlı değildir. Ağırlık sağ kanatta olsa
da, birçok farklı siyasi grubun politikalarına meşruiyet kazandırmak ve seçmenleri harekete
geçirmek yani siyasi amaçlarına ulaşmak için İslamofobik söylem ve eylemlerden, medet
umduğu görülmektedir.
Son yıllarda, İslamofobinin en yoğun yaşandığı Fransa gibi ülkelerden İslamofobik
olayların en az görüldüğü Litvanya’ya kadar Avrupa coğrafyasının hemen her yerinde, İslam
ve Müslümanlarla ilgili mevzuların ve tartışmaların özünü şu 3 unsurun teşkil ettiği
görülmektedir (Hafez ve Bayraklı, 2017):
-
Terör saldırıları,
Sığınmacı krizi ve
Politik söylemlerde İslamofobinin kullanılmasındaki artış.
Bu ülkelerde yaşayan insanlar, kendi ülkelerinde yaşayan Müslümanların yaşanan terör
saldırıları hiçbir alakaları olmadığını açık bir şekilde bilmektedirler. Bunlara rağmen,
“Avrupa’nın İslamlaşması” söyleminin bu ülkelerde çok sayıda üst düzey politikacı tarafından
sıklıkla ve sürekli vurgulanıyor olması, İslam ve Müslüman karşıtlığını canlandırıcı ve
körükleyici bir katalizör görevi yerine getirmektedir. Bu hususta çok çarpıcı bir örnek
52
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Avusturya’dan verilebilir: Avusturya Dışişleri Bakanlığı’nın bir raporunda, Müslümanlara ait
anaokullarında dini aşırılığın görüldüğü ifade edilmiştir. Oysa okullarda yapılanlar dua etmekle
ve Kur’an-ı Kerim öğretmekten ibarettir. Zaten, Viyana Valiliği bu hususta yaptığı açıklamada
ise Müslümanlara ait anaokullarında aşırıcılığın olduğu yönündeki iddialar yalanlanmıştır.
Benzeri İslamofobik kurumsal baskılar İrlanda’da gözlemlenebilmektedir. Katolik
Hristiyanlığın egemen olduğu, sözüm ona “eşitlikçi” İrlanda’da, bazı inanç grubundan
bireylerin okullara kayıtları yapılmamaktadır. Hatta bunun da ötesinde, başörtülü Müslüman
öğrencilere yönelik olarak kurumsal dışlayıcılık yapılmaktadır (Hafez ve Bayraklı, 2017).
2016 yılında, Avrupa’nın birçok ülkesinde yapılan araştırmaların sonuçları da,
İslamofobinin günümüz Avrupa’sındaki durumuna dair son derece çarpıcı sonular ortaya
koymaktadır. Chatham House Europe Programme kapsamında gerçekleştirilen çalışmada,
araştırmanın yapıldığı 10 ülkeden 8’inin vatandaşları, Müslüman ülkelerden gelebilecek
göçlere karşı olduklarını beyan etmişlerdir (Chatham House 2017).
Tablo 1: Avrupalılar’ın Müslüman Göçüne Dair Düşünceleri
Kaynak: Chatham House (2017) & Bayraklı ve Hafez (2017).
53
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Detayları yukarıdaki figürde de görüldüğü gibi (Tablo 1), söz konusu çalışma, adı geçen
kuruluş tarafından Belçika, Almanya, Yunanistan, İspanya, Fransa, İtalya, Avusturya, İngiltere,
Macaristan ve Polonya’da yapılmıştır. Bu araştırmada, “Bundan sonra, çoğunlukla Müslüman
ülkelerden gelebilecek göçler durdurulmalıdır” şeklindeki düşünceyi en çok destekleyen ülkeler
arasında Polonya, Avusturya, Belçika ve Fransa başı çekmektedir (Bayraklı ve Hafez, 2017:
6-7).
Tablo 2: Demografik Değişkenlere göre Avrupalılar’ın Müslüman Göçüne Dair Düşünceleri
Kaynak: Chatham House (2017)
Bu ülkedeki bireylerin en az yüzde 38’i ise Müslüman ülkelerden gelebilecek göçe
şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Müslüman göçü karşıtlığının yaşlılar ve emekliler arasında daha
yaygın olması ise apayrı dikkat çekici bir husustur. Yine aynı şekilde, şehirden kırsaldaki küçük
yerleşim alanlarına doğru gidildikçe, Müslüman karşıtlığında da bir artış göze çarpmaktadır
(Tablo 2). Polonya haricinde bu ülkelerin bir şekilde göçmen krizi ile ilişkisi olan ya da son
yıllarda ülkesinde terörist saldırıların vuku bulduğu ülkeler olması dikkat çekicidir.
54
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Halihazırdaki hayatından memnun olmayanların da üçte ikiye yakını Müslüman göçüne karşı
bir tavır takınmaktadır (Chatham House, 2017).
Pew Research Center tarafından gerçekleştirilen araştırmanın bulguları da Chatham
House’un bulguları ile benzer bir görünüm sergilemektedir. Pew Research Center’ın yaptığı
araştırmada dikkat çeken bir başka husus ise Avrupalılar’ın, göç dalgasının terörü arttırıp iş
imkânlarını azaltacağı korkusudur. Tablo 3’te de görüldüğü gibi Avrupalılar’ın genelinde
bireylerin yaklaşık yüzde 60’ı, göç dalgasının Avrupa’da terörü körükleyeceğini
düşünmektedir. Yüzde 50’si ise işsizliği ve sosyal güvenlik harcamalarını arttıracağı için
Müslüman göçüne karşı çıkmaktadır (Pew Research Center, 2016).
Tablo 3: Avrupalılar, Göç Dalgasının Terörü Arttırıp İş İmkânlarını Azaltacağından Korkuyor
Kaynak: Pew Research Center (2016).
55
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Pew Research Center’in araştırmasının bulguları, günümüz Avrupa’sındaki yabancı
karşıtlığına ve özellikle de Müslüman karşıtlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Tablo
4’te de görüldüğü gibi 10 Avrupa ülkesinin vatandaşlarının yüzde 43’e yakını Müslümanlar ve
yüzde 48’e yakını da Romanlar hakkında olumsuz bir algı ve tutuma sahiptir. Müslümanlara
yönelik olumsuz bir tutum ve algıya sahip olanlar arasında ise Macarlar’ın başı çekiyor olması
dikkat çekicidir. Macarlar’ı İtalyanlar, Polonyalılar ve Yunanlılar takip etmektedir (Pew
Research Center, 2016).
Tablo 4: Avrupalıların Romanlar, Müslümanlar ve Yahudiler Olumsuz Tutumları
Kaynak: Pew Research Center (2016).
İslamofobinin, günümüz modern-demokratik dünyasının beşiği varsayılan Avrupa’daki
izlerini biraz daha sürmeye devam ettiğimizde çok daha dikkat çekici bulgularla karşılaşılır.
56
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo 5’te de görüldüğü gibi, Avrupa’da İslam karşıtlığı yarışında başı çeken Macaristan’ın
vatandaşlarının neredeyse dörtte üçü Müslümanlar hakkında olumsuz kanaat ve görüşler
beslemektedir. Müslümanlara karşı olumlu kanaat ve hisler beslemeyen İtalyanlar’ın oranı da
yüzde 70’e yaklaşır. Aynı şekilde Yunanlılar ve Polonyalılar’ın da yaklaşık üçte ikisi
Müslümanlara karşı olumsuz duygu, düşünce, algı, tutum ve kanaate sahiptirler.
Tablo 5: Avrupa’da İslamofobi Haritası
Kaynak: Pew Research Center (2016).
İşin kötü tarafı ise bu ülkelerdeki radikal sağ partiler ve politikacılar, vatandaşlarının bu
İslam karşıtlığı ve hatta düşmanlığını, seçim sandıklarında oya dönüştürme yarışı içine girmiş
olmasıdır. Bu durumun toplumsal ve siyasal yansımaları, günümüzde Hollanda ve Almanya
örneğinde olduğu gibi, açıkça gözlemlenmeye başlamıştır. Bu çirkin yarış, mevcut olan
İslamofobik algı ve tutumları daha da artmasına sebebiyet verecek türden son derece tehlikeli
ve gayri ahlaki bir durumdur.
57
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
2. MEDYA VE İSLAMOFOBİ
Batı dünyasında ve özellikle Avrupa’da, İslam’a ve Müslümanlara yönelik olarak
takınılan olumsuz algı, düşünce, tutum ve davranışların yaratılmasında ve yaygınlaştırılmasında
en büyük rolü medya oynamaktadır. Avrupa medyasının çok büyük bir çoğunluğunda, Avrupa
değerleri ve Avrupalı kimliği, Hristiyanlık üzerine inşa edilmektedir. Böylece kendi “Biz”
olgusunu Hristiyanlık üzerine bina ederken; bunun karşısına koyduğu “Öteki’yi” İslam
üzerinde şekillendirmektedir. Bu bağlamda iş daha da genelleştirilerek, “Doğu-Batı İkilemine”
(Durukan, 2005) dönüştürülmektedir. Batı ve Batılı kimliği ile değerleri Hristiyanlıkta
şekillendirilirken; bunun karşısına koydukları Doğu ve Doğulu değerleri İslam ile sembolize
edilmektedir. Onlara kendileri iyi, ötekiler kötü; kendileri Batı, ötekiler Doğu’dur.
Aslında bu anlayışın ve ikili tasnifin temelleri köklerini tarihin derinliklerinden alır.
Öyle ki, Düşünsel temelleri çok eskilere dayanan Avrupa Birliği (AB)’nin kurulmasında bile
bu İslamofobik izlere rastlanır. İlk somut adımların, 1951 Paris Antlaşması ile atıldığı Avrupa
Birliği (AB)’nin kurulmasının da fikri temelleri çok eski olup, yüzyılların idealine dayanır
(Arslan, 2007). Bu birliğinin inşaatının çimentosunu, kendi “Bizleri” teşkil ederken; kendi
“Bizlerinin” temelini de yine Hristiyanlık dininin öğretisi ve değerleri oluşturur. Türkiye’nin,
bu birliğe üyeliğine dair ciddi tartışmaların yaşandığı dönemlerde geniş halk kitlelerinin
bilinçaltına işlemiş bu algı ve özellikle elitlerin dillerinin altında yatan bu bakla, kolaylıkla
gözlemlenir hale gelir.
Bu biz ve öteki olgu ve algılarının sürekli ve canlı tutulmasında da başrolü yine yazılı,
görsel, görsel-işitsel ve sanal kitle iletişim araçları oynar. Avrupa medyasında sıklıkla ve
düzenli olarak tekrarlanan Hristiyanlığa karşı Müslümanlık, Hıristiyan aydınlanmacılığının
karşısında sözde “Müslüman gericiliği”, Batı karşısında Doğu vurgulamalarından çok sayıda
insan etkilenmektedir. Bu İslamofobik eğilimler, kimi zaman bir karikatüristin kaleminden
peygamberimize dair kin ve nefret kusan bir karikatür olarak; kimi zaman bir yazarın
kaleminden bir köşe yazısı; kimi zaman da sinemada ve televizyonda film sahneleri olarak
dökülür. Fakat bu İslam ve Müslüman karşıtlığı çoğunlukla, gazetecilerin deklanşöründen
gazetelere ya da televizyon editörlerin süzgecinden ekranlara haber olarak yansır.
Dünyanın farklı yerlerinde meydana gelen terör olayların, medyadan neredeyse bütün
Müslümanları zan altında bırakacak bir sunumla yer verilmesi de, son yıllarda İslamofobinin
artmasında önemli rol oynamıştır. Örneğin, 7 Temmuz 2005’de Londra’da meydana gelen ve
58
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
El-Kaide ile ilişkilendirilen saldırılar, 11 Mart 2004’de Madrid’de, 15 ve 20 Kasım 2003’te
İstanbul ve 11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nde New-York’ta Dünya Ticaret
Merkezi’ne yapılan terör saldırıların, İslam dini ve Müslümanlarla ilişkilendirilerek
yayınlanması Avrupa’da ve Amerika’da, İslam düşmanlığı ve İslam korkusunun yükselmesinde
önemli rol oynamıştır (Çöteli, 2012).
Medyanın İslam’a ve Müslümanlara karşı nefret ve korkuyu yaygınlaştırma ve
pekiştirme aracı olarak kullanılması bunlarla da sınırlı kalmamaktadır. Günümüzde artık
internet moderatörleri ve sıradan halk bile bu korku ve nefreti canlı ve etkili kılmak için, internet
ve sanal medyayı yaygın bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Örneğin Çek Cumhuriyeti’nde,
İslamofobik algı ve eğilimlerin oluşmasında ve Müslümanlara yönelik ön yargıların
yayılmasında internetin başlıca rol oynadığı görülmektedir. Yine Litvanya gibi İslamofobinin
en az görüldüğü ülkelerde bile artık internet, İslamofobik yaklaşımların doğmasına ve
yayılmasına en büyük zemini hazırlamaktadır (Hafez ve Bayraklı, 2017).
Medyanın bu karşı konulması çok zor gücü ve desteği sayesinde günümüzde, ayrımcılık
ve ırkçılıkta beslenen Avrupa’nın aşırı sağ siyaset anlayışı, siyasal ve toplumsal hayatta ciddi
oranda etkisini ve gücünü arttırmaya başlamıştır. Hal böyle olunca, batıda yükselen İslamofobi
dalgasının bertaraf edebilmek için işte tam da bu noktadan yani Avrupa’daki ırkçılıkla
mücadele konusundan işe başlanmalıdır. İkbal ve siyasi gelecek kaygısını her şeyin temeline
koyan, sözüm ona demokrat kimliklerini her fırsatta vurgulama ihtiyacı duyan siyasiler de,
yaptıkları en küçük bir İslamofobik vurgunun bile geniş halk kitlelerinin dimağlarında, İslam’a
ve Müslümanlara karşı düşmanlık tohumlarını besleyip geliştirdiğinin ayırdında olmalıdırlar.
İslamofobiyi suç saymayan yöneticiler de, yaşanan her olayın vebali altında ezilmeye
mahkûmdurlar. Özellikle kanaat önderlerinin ve sivil toplum kuruluşların bu süreçte önemli rol
oynadığı gerçeği de gözden ırak tutulmamalıdır.
3. İSLAM KARŞITLIĞNIN TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL VE SİYASAL HAYATA
YANSIMALARI VE 28 ŞUBAT SÜRECİ
Nüfusunun yüzde 99’una yakınını Müslüman bireylerin oluşturduğu güzide vatanımız
Türkiye’de bile, İslamofobinin en acımasız ve umarsız örneklerini görmek mümkündür. Bunun
en yakın ve çarpıcı örneklerini 1990’lı yıllarda yaşadık. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru
ülkemizde, devrin iktidar seçkinleri (o dönemin siyasi elitleri, ekonomi elitleri, askeri elitleri
59
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
ve özellikle de medya elitleri) öncülüğünde, İslam’a karşı her türlü kara propagandanın en
insafsızca yaşandığı karanlık bir süreç yaşadık. Yüce dinimiz İslam’a ve inancının gereklerini
yaşamak çabası içinde olan Müslüman bireylere karşı, Üstat rahmetli Necip Fazıl’ın Sakarya
Türküsündeki “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” dizelerini hatırlatırcasına, kendi öz
yurdunda, tarihte eşine az rastlanır bir zulüm ve zorbalık sergilendi. Oysa insanlarımızın,
inancını özgürce ifade etmek ve yaşamaktan başka bir isteği yoktu. Yeri gelmişken Üstadın
dizelerinin de bir hatırlamak fayda olacaktır. Zira bu vatan ve millet sevgisi kokan dizeler, öyle
güzel özetliyor ki 1990’lı yılların Türkiye’sinde yaşananları:
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
60
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
Necip Fazıl KISAKÜREK
61
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
28 Şubat Süreci adıyla yakın toplumsal-siyasal tarihimize damgasını vuran elim olaylar
zincirinde, Millet ve toplum olarak İslamofobiyi, yani İslam karşıtlığını ve Müslüman
düşmanlığını iliklerimize kadar hissederek yaşadık. Bu süreçte de başrolü hep, medya özellikle
de “ulusal medya” diye adlandırılan malum medya oynadı. Böylesi türden kitle iletişim
araçlarının, toplumu yoğun propaganda bombardımanına tuttuğu bu süreçte, akla-kara seçilmez
hale gelmişti. Haçlı zihniyeti artıkları, küresel ortakları ile birlikte elbirliğiyle, neredeyse
“Müslümanları Anadolu’dan silmek” yarışına girmişçesine, İslam’ın kalesine dört bir koldan
saldırdılar. İslam düşmanlığını kendisine şiar edinmiş malum medya, geniş halk kitlelerini ağır
bir dezenformasyon sağanağına maruz bıraktı. Bu yapılan zorbalık ve zulüm öylesine ustaca
taktik ve yöntemlerle gerçekleştirildi ki; geniş halk kitleleri ve bazı saf dilli akademisyenler
neredeyse bu yapılanların, “tehdit altındaki Cumhuriyetin savunma refleksi” olduğuna inanma
noktasına getirildi. Ancak, yalan ve karalamaya dayalı zulüm kampanyası fazla uzun sürmedi.
Halkın tabiriyle “takke düşüp kel göründü”. Medyanın borazanlığını yaptığı toz duman
durulmaya başlayınca gerçekler seçilmeye başladı.
62
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Peki, 28 Şubat süreci demokratik bir savunma refleksi miydi? Konuyu tahlile
başlamadan önce, peşin peşin ve üzerine basarak belirtmek de fayda var: Hayır, 28 Şubat süreci
demokratik bir savunma refleksi değildir. Yaşanan ve ortaya çıkan gerçekler bu sürecin,
devletin derinliklerine çöreklenmiş olduğu düşünülen kirli elli bir elit grubu tarafından inşa
edilmiş olduğunu göstermektedir.
Zira sıklıkla ifade edildiği gibi, genelde elitler (Arslan, 2014) ve özelde de siyasi elitler
toplum ve bireyler açısından hayati önem arz eden konumları işgal edip; toplum hayatı açsından
belirleyici kararları alınmasında söz sahibi durumdadırlar. Sahip oldukları ya da kontrol
ettikleri sosyal, ekonomik, siyasal ve medyanın manipülasyon gücünü de kullanarak toplumun
bugününü ve yarınlarını şekillendirebilme ayrıcalığına sahiptirler. Öyle ki sahip oldukları bu
güç sayesinde gerçekleri tahrif edebilme becerisine; yalnız geniş halk kitlelerine değil, analitik
araştırma yapabilme becerisi olduğunu kabul ettiğimiz araştırmacılara bile olup bitenleri
olduğundan farklı gösterebilme gücüne ve yaptıkları totaliter uygulamaları demokratik olarak
algılatabilme yetisine sahiptirler.
Bunun en çarpıcı örneğini yakın siyasi tarihimizde yaşanan 28 Şubat sürecinde görürüz
(Arslan, 2012-a: 120-122). O dönemde yapılan her türlü totaliter uygulamalar ve siyaset
üzerinden gerçekleştirilen despotik operasyonlar; hâkim elitist güçlerin güdümündeki
akademik camianın ve medyanın da etkisiyle, objektif bilgiler üretme çabasında olan
araştırmacılara bile, “demokratik bir savunma refleksi” şeklinde algılatılabildi.
Oysa günümüzde ortaya çıkan gerçekler, 28 Şubat sürecinin demokratik bir süreç
olmadığı gibi, ülkede demokrasinin gelişmesini de sekteye uğratacak anti demokratik
uygulamaların odağı olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Demokrasi havariliği ve
laiklik borazanlığı yapan bazı güç odakları, halkın iradesi ile seçilmiş olan siyasi elitleri halk
gözünde itibarsızlaştırıp, onları demokrasi ve rejim karşıtı olarak göstermeyi başarmışlar bu
sayede de kendi operasyonlarına zemin hazırlamışlardır.
Arkalarına medyanın yanı sıra birtakım bilim, yargı ve ekonomi elitleri ile askeri
elitlerin de desteğini alarak, Türk siyasi hayatının ana damarlarından birini oluşturan
muhafazakâr sağ siyaset geleneğinin lideri olarak tarihe geçmiş bir siyasi lideri ve O’nun
ekibindeki siyasi elitleri kitlelere, sözüm ona “Fundamentalist İslamcı, köktendinci ve şeriat
yanlısı” şeklinde göstermeye çalıştılar. Medyada yoğun bir bilgi kirliliği ve hileli yönlendirme
hâkim oldu. Bunlar, provokasyonlarla da desteklenerek, süreç hızlandırıldı.
63
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
28 Şubat Süreci’nde devrin iktidar seçkinleri, öteki bazı elit grupları ile de etkin bir
işbirliği yaparak uygun toplumsal şartları ve iklimi oluşturup, toplumsal psikolojiyi siyasete
müdahaleye hazır hale getirdiler. Sonra da, hayatı ve verdiği siyasi mücadelelerle Türk siyasi
hayatına mal olmuş bir siyaset duayeni ve devlet adamı olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın
başkanlığında kurulmuş olan “Refah-Yol” Hükümetini, anti demokratik uygulamalarla
iktidardan düşürmeyi başardılar. Bununla da yetinilmeyip Refah Partisi ve bu partinin temsil
ettiği geleneğin, 1960’lı yıllardan beridir her türlü engellemeler ve yasaklamalara rağmen
verdiği sabırlı, onurlu ve meşakkatli mücadeleler neticesinde elde edilen iktidar olma hakkı,
baskı, dayatma, zorbalık ve siyasi entrikalarla elinden alındı.
Ömrü siyasi mücadelelerle geçmiş olan Necmettin Erbakan’ın, 1960’lı yılların
sonlarından itibaren ülke siyasi ve toplumsal hayatında yer almaya başlayan Prof. Dr.
Necmettin Erbakan (Arslan, 2012-b: 589-590) ve liderliğini yaptığı siyasi gelenek, takip eden
süreçte Türkiye’nin siyasi yapısının temel yapı taşlarından biri haline dönüşmüştür. Türk siyasi
hayatında ismi sabır ve mücadele kavramları ile birlikte yad edilmesi gereken Erbakan, siyasi
hayattaki belki de asıl başarılarını, üzerinde baskıların daha da yoğunlaşmaya başladığı 12 Eylül
darbesi sonrası süreçte gerçekleşmiştir. Türk siyasi hayatının ana damarlarından birini oluşturan
“Milli Görüş Hareketi’ni” yalnızca Türk siyasi tarihine değil, dünya siyasi tarihine yazdırmayı
başarmış bir efsanevi lider Necmettin Erbakan’ın önem ve değeri, şu gerçekler hatırlandığında
daha bir netlik kazanır: Üçüncü bin yılda Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hayatını şekillendirme
görevini üstlenen siyasi elitler grubu, bu hareketin içinden yetişmiş olup, Erbakan Hoca’nın
talebesidirler.
Bir dahi bir mühendis olduğu birçok çevrelerce kabul gören Prof. Dr. Necmettin
Erbakan, Türkiye’de farklı dönemlerde başbakan yardımcılığı görevlerini üstlenmiştir. Bunun
da ötesinde, icra makamın en üst seviyesi durumundaki başbakanlık görevini de icra etmiştir.
Yani yürütme erkinin başı olarak da ülkemize hizmet etmiştir. Daha da fazlası, yetiştirdiği
öğrenciler arasından, 21. yüz yılda Türk ve dünya siyasi hayatına yön veren önemli siyasi
liderler çıkmıştır.
Erbakan Hoca’nın temsil ettiği geleneğin bünyesinde çıkmış, “yenilikçi kanat” olarak
adlandırılan siyasi elit grubu, ilerleyen süreçte bir siyasi liderler topluluğuna dönüşmüştür. Bu
kadronun kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi, beş parlamento döneminden beridir, artan bir
başarı trendi sergileyerek, Türk siyasi tarihinde eşine rastlanılmayan büyük başarılara ve bir
daha da kırılması çok zor rekorlara imza atmıştır. Söz konusu parti ve siyasi kadrosu, Üçüncü
64
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Bin Yılda Türkiye’yi dünya birinci ligine taşıma ideali doğrultusunda önemli gelişmeler
kaydetmişlerdir. Erbakan Hoca’nın öğrencileri arasından üç başbakan (Abdullah Gül, Recep
Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım), çok sayıda meclis başkanı ve iki Cumhurbaşkanı
(Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan) çıkmıştır.
Erbakan’ın liderliğini yaptığı siyasi hareketin, sadece 1980 ihtilali sonrası yerel
seçimlerde gösterdiği performansa kısaca bir göz atmak bile, hareketin verdiği siyasi
mücadeleyi ve ulaştığı başarıyı göstermeye yeter. 12 Eylül Askeri Darbesi ile Necmettin
Erbakan’ın partisi kapatılmış, kendisine ve ekibine de siyasi yasaklar getirilmiştir. Darbe
sonrası dönemde siyasi mücadeleye, tabiri caizse, sıfırdan yeniden başlayan Erbakan, yılların
birikimi ve tecrübesiyle, usta siyaset ve devlet adamlığını yeniden konuşturmuştur.
Partisi Refah Partisi’nin darbe sonrası ilk yerel seçimlerde yüzde 5’i bile bulmayan oy
oranını, müteakip seçimlerde katlayarak arttırmayı başarmıştır. Daha net bir ifadeyle RP’nin
Türkiye geneli il genel meclisi seçimlerinde 1984’teki oy oranı yüzde 4,4 civarında iken, 1989
seçimlerinde yüzde 9,8’i bulmuştur. 1999 yerel seçimlerinde ise RP kazandığı yüzde 19,14’lük
seçmen desteği ile tabiri caizse neredeyse birinciliğe oynamıştır. İnanç, sabır ve mücadelenin
ürünü olan bu muhteşem başarı, Erbakan’ın gelecekte genel seçimlerde de ulaşacağı başarının
habercisi gibidir.
Nitekim 1995 genel seçimlerinde de beklenen başarı gerçekleşti: Erbakan Hoca ve ekibi,
24 Aralık 1995 genel seçimlerini, yüzde 21,38 oy oranı ve158 milletvekilliği kazanarak birinci
sırada tamamlayıp tarihi bir başarıya daha imza attı. Ne var ki demokrasi havariliği ve laiklik
borazanlığı yapan medyanın ve öteki bazı güç odaklarının da desteğini arkasına alan 28 Şubat
sürecinin mimarları, iftira ve eleştiri okları ile bütün oyunlarını Refah Partisi ve Necmettin
Erbakan üzerine yoğunlaştırdılar. Özünde İslam korkusu ve Müslüman düşmanlığı yatan bu
zorbalar, Erbakan Hoca’nın nezdinde yoğun bir İslamofobi kampanyası başlattılar.
Erbakan Hoca üzerine yöneltilen baskı ve zorbalığın dozu, zulüm sınırlarını bile aştı.
Bütün bunların sonucunda da muhafazakâr sağ kanadın güçlü temsilcisi Refah Partisi kapatıldı.
Bununla da yetinilmedi, başta Necmettin Erbakan olmak üzere partinin önde gelen siyasi
elitlerine siyaset yasağı getirildi. Akla karanın bir birinden seçilemez hale geldiği bu kaos ve
karmaşa ortamında, bütün bunların da demokrasi adına yapıldığı hususunda geniş halk
kitlelerinin yanı sıra, bazı iyi niyetli ve safdilli araştırmacıları bile inandırmayı başardılar. Oysa
daha önce de ifade edildiği gibi, ortalıktaki toz duman durulup, renkler seçilmeye başlanınca
65
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
hakikatlerin hiç de ultra demokrat ve demokrasi havarisi kesilen kesimlerin iddia ettiği gibi
olmadığı gerçeği ile karşılaşıldı.
66
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
KAYNAKÇA
Arslan, D.A. ve Arslan, G. (2014). Çok Partili Dönem Tokat milletvekillerinin sosyolojik
profilleri. Karadeniz Araştırmaları (Balkan, Kafkas, Doğu Avrupa ve Anadolu İncelemeleri)
Dergisi. 43, 117-150.
Arslan, D. A. (2012-a). Sosyoloji ve yöntem yazıları. Ankara: Kalkan Matbaacılık.
Arslan, D.A. (2012-b). Mersin Milletvekilleri’nin sosyolojik profilleri. International Journal
of Human Sciences. 9-2, 587-622.
Arslan, D. A. (2007). Üniversite gençliği (öğretmen adayları) Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne
üyeliğini istemiyor. Akademik Bakış, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası
Kırgızistan-Celalabat İşletme Fakültesi, Uluslararası Sosyal Bilimler E-Dergisi. 13, 1–14.
Bayraklı, E. ve Hafez, F. (2017). European İslamophobia report 2016. İstanbul: SETA.
Chathamhouse (2017). What Do Europeans Think About Muslim Immigration? 25.3.2017,
https://www.chathamhouse.org/expert/comment/what-do-europeans-think-about-muslimimmigration%20
Çötelli, S. (2012). Propaganda ve İslamofobi'nin İngiliz kitle iletişim araçlarından yansımaları.
Akademik Bakış, İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası Kırgızistan-Celalabat
İşletme Fakültesi, Uluslararası Sosyal Bilimler E-Dergisi. 33, 1–17.
Demirkent, I. (1994). Haçlı Seferleri’nin doğuşu ve hedefleri. Tarih Dergisi. 35, 65-78.
DHA
(2012).
Kardinalleri
İslam
korkusu
sardı.
16.10.2017,
http://www.dha.com.tr/kardinalleri-islam-korkusu-sardi_376287.html
Durukan, K. (2005). Doğu-Batı ikilemine dört bakış: Montesquieu, Fanon, Galeano, Said.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Dünyagündemi
(2017).
Katolik
Kardinalin
İslam
korkusu.
25.3.2017,
http://www.dunyabulteni.net/haber/231338/katolik-kardinalin-islam-korkusu
Hafez, F. ve Bayraklı, E. (2017). İslamofobi suç sayılmalı. 24.3.2017, http://www
islamophobiaeurope.com/islamofobisucsayilmali/
İsam
(2017).
Haçlı
Seferleri.
25.3.2017,
http://www.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/islam_arastirmalari_dergisi/sayi03/283_
285.pdf
67
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Pew Research Center (2017). Europeans fear wave of refugees will mean more terrorism,
fewer
jobs.
25.3.2017,
http://www.pewglobal.org/2016/07/11/europeans-fear-wave-of-
refugees-will-mean-more-terrorism-fewer-jobs/
68
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Ziyaretçilerin Ekonomik, Sosyal-Kültürel Ve Çevresel Bakış Açısıyla
Memnuniyetlerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma: Beypazarı
Örneği
Nihat DEMİRTAŞ 63
ÖZET
Ziyaretçilerin çeşitli beklentilerle bir alanı ziyaretleri ve elde ettikleri doyum turistik
yatırımların devamlılığı açısından önemlidir. Turizm alanlarında ziyaretçi beklentilerinin
karşılanma düzeylerinin ölçülmesi ve geri bildirimlerin tespit edilmesi olağan aksakların
giderilmesi açısından dikkatle izlenmektedir. Yapılan bu çalışmada turistik ziyaret
noktalarından biri olan Beypazarı İlçesini ziyaret eden turistlerin beklenti düzeylerinin
ölçülmesi ve alanın ziyaretçilerin gözünde çevresel, sosyo-kültürel ve ekonomik açılardan
değerlendirmelerini incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada veri toplama yöntemi olarak anket
tekniği kullanılmış ve ziyaretçilerin demografik özellikleri, alanda verilen hizmetlerden
memnuniyet düzeylerini ölçebilmek için 1425 ziyaretçiye ulaşılarak anketler elde edilmiştir.
Bu çalışma alan yazındaki çalışmalardan farklı bir bakış açısıyla bütüncül bir sonuca ulaşmak
için ziyaretçilerin ekonomik, sosyo-kültürel ve çevresel açılardan değerlendirme yapmaları
istenmiştir. Bu araştırmada, anket sorularında yer alan değişkenlerin türü dikkate alınarak
verilerin analizinden elde edilen sonuçlar nitel ve iki seçenekli sorular için frekanslar, yüzdeler,
oranlar şeklinde verilmiş ve yanıtların düzeylere göre dağılımı belirlenmiştir. Likert ölçeğinden
elde edilen veriler için ise ilave olarak ortalama ve standart sapmalar da hesaplanmıştır. Anket
sorularında yer alan memnuniyet, tercih ve katılım oranlarına yönelik istatistiksel çıkarsamalar
ise oranlara ilişkin Z testi ile analizler yapılmış elde edilen sonuçlar yorumlanarak sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ziyaretçi, Ekonomik, Sosyo-Kültürel ve Çevresel Etki, Beypazarı
63
Dr. Öğr. Üyesi, İskenderun Teknik Üniversitesi, Hatay/Türkiye, E-posta: nihat.demirtas@iste.edu.tr
69
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
A Research On The Evaluation Of The Visitors’ Satisfaction With Economic, SocialCultural And Environmental View: Beypazari Sample
Abstract
Visits of visitors with various expectations and their satisfaction are important in terms of
continuity of touristic investments. Measuring the level of meeting the expectations of visitors
in tourism areas and determining the feedback are carefully monitored in terms of eliminating
the usual deficiencies. In this study, it is aimed to measure the expectation levels of the tourists
visiting Beypazarı District, which is one of the tourist visiting points, and to examine the
environmental, socio-cultural and economic evaluations of the area in the eyes of the visitors.
In the study, survey technique was used as a data collection method and surveys were obtained
by reaching 1425 visitors in order to measure demographic characteristics of the visitors and
their satisfaction levels from the services provided in the field. In order to reach a holistic
conclusion, the participants were asked to make an economic, socio-cultural and environmental
assessment. In this research, the results obtained from the analysis of the data, taking into
account the type of the variables included in the survey questions, were given in the form of
frequencies, percentages, ratios for qualitative and two-option questions, and the distribution of
responses by levels was determined. The mean and standard deviations were also calculated for
the data obtained from the Likert scale. The statistical inferences regarding the satisfaction,
preference and participation rates in the survey questions were analyzed with the Z test for the
ratios and the results were presented by interpreting.
Key words: Visitor, Economic, Socio-Cultural and Environmental Impact, Beypazarı.
70
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
GİRİŞ 64
Turizmin ekonomik kalkınma için gerekli olan döviz açıklarını kapatması, dış ödemeler
bilançosunu aktif hale getirmesi ve istihdam gibi ekonomik katkılarının yanı sıra toplumların
ve ülkelerin sosyal ve kültürel açıdan yakınlaşmalarına da katkı sağlamıştır. Bunun sonucu
olarak da turizm olgusu günümüzde ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi fonksiyonlarıyla daha
çekici hale gelmiştir (Berber ve Ünüvar, 2000: 312).
Sanayileşmenin getirdiği yoğun göç ve şehirleşme, üretimde insan etkeninin değer kazanması,
teknolojiye bağlı olarak artan iş temposu ile birlikte insan ilişkilerinde yaşanan yabancılaşma,
yoğun rekabet yaşanmasına neden olmaktadır. Bu ortamlarda insanlar, zaman içerisinde
bedensel
ve
zihinsel
gerginlikler
yaşayabilmekte,
kendilerini
baskı
altında
hissedebilmektedirler. Yaşanan olumsuz koşullar, insanları şehirlerin yorucu ortamından
kaçmaya, hafta sonları, doğayla iç içe olabilecekleri yakın mesafelere ziyaretlere yöneltmeye
başlamıştır. İşletmeler de verimliliklerini artırmak amacıyla, çalışanlarını kısa süreli tatillerle
desteklemeye başlamıştır. Bu nedenlerle şehirlere yakın, kısa süreli de olsa tatillerini
geçirebilecekleri turizme açık olan bölgeler giderek daha fazla önem kazanmış, hatta bu pazar,
büyük şehirlere yakın olan bölgeler arasında da bir rekabet alanı haline gelmiştir (Çalık, 2014:
5).
Yöreye gelen ziyaretçilerin tatillerinden memnun olup olmadıkları ve yöreye tekrar gelmek
isteyip istemediklerinin bilinmesi gerekir. Ziyaretçiler tatil, dinlenme, eğlenme, alışveriş,
sağlık, keşif gibi bir takım motivasyonlarla turistik alanları ziyaret etmektedir. Ziyaretçiler ile
yerel halk arasındaki ilişki noktası potansiyel olarak ziyaret deneyiminin en önemli kısmını
teşkil etmektedir (Avcıkurt, 2007: 81).
Bir bölgenin turizm sektörü için kullandığı değerlerinin esas yapısını bozmadan, bu değerleri
geliştirerek sürdürülebilirliğini sağlanması için turizmin olumsuz etkilerini en alt seviyede
tutmak ve turizm için kabul edilebilirlik ortam gerekmektedir. Bu ortam için bölgede yaşayan
yerel halkın ve bölgeye gelen ziyaretçilerin çatışma yaşamaması, yerel halkın turizmi kabul
etmesi önemli hale gelmektedir. Aksi durumda turizmin sürdürülebilirliği tehlike altına
girebilecektir (Çalık, 2014:5).
Araştırma, 2017 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim
Dalında tamamlanan doktora tezinden üretilmiştir.
64
71
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
1. ARAŞTIRMA ALANINA AİT ÖZELLİKLER
Araştırmaya konu olan Beypazarı ilçesi Ankara’nın 99 km kuzeybatısında yer almaktadır. İlçe
alanı İç Anadolu bölgesinin Yukarı Sakarya bölümünde bulunmaktadır. Beypazarı’nı, batıda
Nallıhan, güneyde Eskişehir, Polatlı, Ayaş, Güdül, Çamlıdere, kuzeyde Seben ve Kıbrısçık
ilçeleri ile çevrilidir (Çetin, 2009: 18).
Tarih boyunca Hititler, Frigler, Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun bölgede egemen olduğu görülmüştür. Antik dönemde ‘‘Lagania’’ ismiyle
bilinen Beypazarı, Osmanlı döneminde bulunan bir sipahi beyinin fethetmesiyle günümüzdeki
ismini almıştır (Özşen, Köksal ve Demirtaş: 2017, 442).
İlçe merkezinden geçen D-140 eksenli karayolu bağlantısı ile Ankara ve İstanbul gibi metropol
şehirlere ulaşım kolaylığına aynı zamanda Sakarya, Eskişehir ve Bolu illerine yakın olma
avantajına sahiptir. Her yıl yapılan festivalde ve şenliklerde ağırladığı yabancı konuk sayısında
ve yurtiçi tur programlarında konaklama noktası olarak alınmasında yaşanan artışla, önemli bir
çekim merkezi haline gelmiştir. Ayrıca sahip olduğu bitki örtüsü, Türkiye’de nesli tükenmekte
olan kuşların yaşam alanı olması ile henüz yeni keşfedilmeye başlanan doğal varlıklara sahiptir.
(Çalık, 2014: 7).
Beypazarı hem doğal hem de tarihi değerler açısından ülkemizin zengin kaynaklarına sahip
ilçelerden biridir. İlçenin İnözü Vadisi, Eğriova, Benli ve Tekke yaylası ile Dereli köye yakın
peri bacalarına benzeyen yapılara sahip olması ilçeye gelen ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir
(Uslu ve Kiper, 2006: 307). Ayrıca Beypazarı’nda çok sayıda han, hamam, cami, türbe ve
çeşme gibi anıtsal yapılar mevcuttur. Doğal, tarihi ve kültürel özelliklerinin yanı sıra Beypazarı
ilçesinin yöresel kalkınması hayvancılık, tarım, sanayi, ticaret, el sanatlarına dayanmakta olup
(Aklanoğlu, 2010: 128-132), maden suyu işletmesi ile gıda ve yem sanayisi de ilçedeki
ekonomik kalkınmaya katkı sağlamaktadır (Kervankıran, 2014: 138).
72
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Harita 1: Beypazarı İlçesinin Lokasyon Haritası ve Çalışma Alanı
Kaynak: (Kurt, 2009: 8)
Çarpan etkisinin yüksek olması ile turizm sektörü hem ülkeler hem de şehirler bakımından
önem taşımaktadır. Bu bağlamda kendini tanıtmak isteyen ve gelir kazanmayı hedefleyen
bölgelerin ilk başvuru noktası turizm olmaktadır. Beypazarı, özellikle 2000’li yıllardan sonra
Türkiye’nin önemli bir turistik çekim merkezi haline gelmiş bir turizm ilçesidir. İlçe, ağırladığı
ziyaretçi sayısı, sahip olduğu doğal ve tarihi varlıkları ile, benzer özelliklere sahip olan diğer
ilçelerden farklı olarak, turizmde rekabet gücünü artırmış, yeni ve özgün niteliklere sahip,
gelişen bir turizm merkezi olma potansiyeli taşımaktadır (Çalık: 2014, 7).
Tablo-1: Beypazarı ilçesi ziyaretçi sayısı
73
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Yıllar
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
2017
Ziyaretçi Sayısı
2.501
3.980
7.646
40.000
100.000
150.000
200.000
250.000
300.000
370.000
350.000
400.000
400.000
450.000
460.000
465.000
470.000
300.000
400.000
Kaynak: Poyraz, 2018.
Beypazarı ilçesi, ziyaretçi sayısını varlığını korumuş kriz dönemleri bir yana bırakılırsa,
ziyaretlerin sürekli artış eğiliminde olduğu görülmektedir (Tablo-1).
2. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
2.1. Araştırmanın Amacı ve Hipotezleri
Bu çalışmanın amacı; turizm faaliyetlerinin gerçekleştiği önemli bir turizm destinasyonu olan
Beypazarı ilçesinde ziyaretçilerin gözünde turizmin ekonomik, sosyal-kültürel ve çevresel
bakış açısıyla memnuniyetlerinin değerlendirilmesidir. Beypazarı ilçesi; zengin tarihi geçmişi,
sahip olduğu doğal, kültürel değerlerle tanınmış bir turizm yöresi haline gelmiştir. İlçede turizm
sektörünün gelişmesiyle birlikte diğer sektörlerin de canlanması ilçenin yerel ekonomisine,
fiziksel ve kültürel çevresinde bir takım değişiklikler meydana getirmiştir. Turizmin olumlu
veya olumsuz etkileri daha çok o bölgede yaşayan yerel halkı, yatırımcıları etkilediği kadar
ziyaretçilerin alanı tekrar ziyaret niyetlerinde de belirleyici olmaktadır.
Çalışmanın amacına ilişkin yapılan literatür taraması ve kuramsal alt yapının oluşturulması
neticesinde Beypazarı ilçesine yönelik ziyaretlerin ana öznesi konumundaki ziyaretçilerin bakış
açılarının, tutum ve algılarının belirlenmesi amacıyla bu çalışma kapsamında oluşturulan
hipotezlere yanıt aranacaktır. Yapılan birçok araştırmada demografik değişkenlerin algı, turum
74
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
ve davranışları etkilediği ortaya konulmuştur. İlçe yerel halkının turizme yönelik algı ve
tutumunun araştırıldığı benzer çalışmalarla karşılaştırmalar yapılarak hipotezler geliştirilmiş ve
değerlendirmeler yapılmıştır (Toprak, 2015; Özşen, Köksal ve Demirtaş: 2017, 444).
Bu bağlamda araştırma alanında öne sürülen hipotezler şunlardır:
H1: Beypazarı’nın turizm değerleri ziyaretçiler için çekicilik (cazibe) özelliği taşımaktadır.
H2: Beypazarı’na yönelik turistik talep doyma noktasına ulaşmamıştır.
H3: Beypazarı’na yönelik turistik ziyaretlerin ana temasında kültürel turizm vardır.
2.2. Evren ve Örneklem
Ankara’da iç turizm hareketlerinin özellikle kültür turizminin yaygın olarak yaşandığı
Beypazarı ilçesini ziyaret eden ziyaretçiler araştırma evrenini oluşturmaktadır.
Ziyaretçilere ait örneklem sayısının belirlenmesinde Ryan ile Yamane’nin geliştirdiği model
uygulanmıştır (Ryan, 1995; Arıkan, 2000: 143-145; Yamane’den Esin vd., 2009). Çalışmada
kullanılacak veri seti, Beypazarı ilçe merkezinde uygulanacak bir anket yardımıyla elde
edilecek yatay kesit verilerinden oluşmaktadır. Anket uygulanacak örnek kütlenin
büyüklüğünün belirlenebilmesi için Ryan ve Yamane’nin geliştirdiği aşağıdaki modele göre
hesaplama yapılmıştır. Buna göre; 2012-2015 yıllarına ait ziyaretçi sayısı ortalaması 461.250
kişi olup (Tablo-1) evreni temsil edecek kişi sayısı 384 olarak hesaplanmıştır.
2.3. Veri Toplama Yöntemi
Turizm etkinliklerine katılan bireylerin turizm etkinliklerinin ve beklentilerinin belirlenmesi ve
bu kapsamda Beypazarı’na ilişkin görüşlerinin değerlendirilmesi hedef alınmıştır. Ziyaretçilere
yönelik anket çalışmasında kolaylı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Beypazarı’na yönelik
turistik ziyaretler kültürel ağırlıklı olduğu ve yıl boyu devam ettiği için tüm yıla dağılacak
şekilde uygulanmıştır. Diğer bir beklenti ise ziyaretçilerin alan ziyaretine ilişkin bakış açılarının
zamansal farklılık gösterip göstermediğinin tespiti için örneklem sayısı yüksek tutularak yıllara
yayılmıştır. Bu bağlamda 2012-2015 yılları arasında değişikliğin olup olmadığının izlenmesi
olmuştur. Yıl bazında yaklaşık 380 anket yapılması planlanmış ve 1.500 anket basılmıştır.
Toplamda 75 tanesi hatalı doldurmalar nedeniyle elenmiş toplamda 1.425 anket dikkate
alınmıştır.
Ziyaretçilerin tercihlerindeki zamansal değişiklik izlenmiş ve karşılaştırma
75
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
yapılmışsa da yıllar itibariyle değişiklik saptanmamıştır. Nitekim Cittaslow (Yavaş Şehir)
başvurusu düşünen bir ilçede zaman yavaş aktığı içindir ki bu değişikliğin yaşanmadığı tahmin
edilmektedir.
Anket üç bölümden oluşmuştur: Birinci bölüm katılımcıların demografik özelliklerini
sorgulayıcı sorular olan; yaş, cinsiyet, meslek, medeni durum, öğrenim durumu, gelir durumu,
geçim kaynağı, aile bilgisi gibi sorulardır.
İkinci bölümde, ziyaretçilerin seyahat tercihleri, ulaşım biçimi, gezi organizasyon şekli,
geçirdiği süre, Beypazarı’nı seçme sebepleri, daha önce ziyaret edip etmedikleri, alana
ulaşımları, katılımcıların daha önceki turistik deneyimlerinin düzeyi sorulmuştur.
Üçüncü bölümde 5’li Likert ölçeği uygulanmış olup “Tamamen Katılıyorum” “Kısmen
Katılıyorum” “Kararsızım” “Katılmıyorum” “Hiç Katılmıyorum” şeklinde bir seçenek dizgisi
vardır. Üçüncü bölüm sorularının içeriği, ziyaretçilerin Beypazarı’na yönelik kültürel turizm
faaliyetlerini sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel açıdan sorgulamaktadır. Beypazarı’nın
doğal, kültürel ve tarihi eserlerine bakış açılarıyla ilgili sorularla ayrıca ilçeyi yeterli, güvenilir,
ucuz bulup bulmadıklarına dair düşünceleri, eleştirileri ve önerileri gibi sorular sorulmaktadır.
Beypazarı’nın mevcut hizmeti ile yeterli olup olmadıkları, Beypazarı’nı seçmekteki etkin
gerekçeleri, karşılaşılan olumsuzluklar ile mevcut durumun belirlenmesi amaçlanmıştır.
2.4. Verilerin Analizi
Bu araştırmada, anket sorularında yer alan değişkenlerin türü dikkate alınarak verilerin
analizinden elde edilen sonuçlar nitel ve iki seçenekli sorular için frekanslar, yüzdeler, oranlar
şeklinde verilmiş ve yanıtların düzeylere göre dağılımı belirlenmiştir. Likert ölçeğinde elde
edilen veriler için ise ilave olarak ortalama ve standart sapmalar da hesaplanmıştır. Sonuçlar
tablolar halinde sunulmuştur. Anket sorularında yer alan memnuniyet, tercih ve katılım
oranlarına yönelik istatistiksel çıkarsamalar ise oranlara ilişkin Z testi kullanılarak yapılmıştır.
Böylece anketlerde ilgili sorulara verilen yanıtlardan elde edilen örneklem memnuniyet
oranının belirli bir olasılıkla hedef yığına genellenip genellenemeyeceği araştırılmıştır. Hedef
yığınlardan seçilen örnekler yeterince büyük olduğundan aralık kestirimde Z dağılımı
kullanılarak, evren oranı π için %95 güven sınırları aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
P p Ztab * p p Ztab * p 1
76
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Ancak yığın parametresi genellikle bilinmemektedir. Bu güçlüğü gidermek için en uygun yol
ya evren parametresine ilişkin varsayımda bulunmak ya da gerçek yığın parametresinin sıfıra
eşit olduğunu varsaymaktır. Bu çalışmada bilinmeyen evren oranının 0.50 olduğu varsayımı
benimsenmiş olup, yığın oranının 0.50 olduğu yönündeki hipotez ile örneklem oran değerinin
uyuşup uyuşmadığı aşağıda verilen Z testi ile sınanmıştır.
Zhes
p
p
Hesaplanan test istatistiği (Zhes), tablo değerinden büyükse (ZTab) ise gerçek yığın oranının
0.50 olduğunu belirten sıfır hipotezi belirlenen anlamlılık düzeyinde (α) reddedilir. Yani
örneklem oranı ile yığın oranının varsayılı değeri arasında örnekleme hatasına bağlanamayacak
kadar istatistiksel açıdan önemli bir farklılığın olduğu kabul edilir. Bu testlerin sonuçları 0,05
anlamlılık düzeyinde, diğer bir ifadeyle %95 güven düzeyinde yapılmıştır.
3. Ziyaretçilerin Özellikleri
Beypazarı ilçesini ziyaret edenlere yönelik uygulanan ankette cinsiyetin, araştırma sahasındaki
turizm hareketlerine katılımı etkilediği görülmektedir. Başka bir deyişle, ankete katılan
ziyaretçilerin erkek ve kadın oranları arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Anket uygulanan
kültürel ziyaretçilerin %57,1’i kadınlardan, %42,9’u erkeklerden oluşmaktadır. Bu oran
Richards (2001; 40)’ı desteklemektedir. Richards’a göre kültürel tüketim ve kültürel
aktivitelere katılma konusunda kadınlar daha eğilimlidirler. Araştırma sahasında buna uygun
durumun ortaya çıkmasında grup organizasyonlarına kadınların daha fazla katılım göstermeleri
etkili olabilir.
77
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo-2: Araştırmaya katılan ziyaretçilerin demografik özelliklerine göre dağılımı
Ankete katılan yerli ziyaretçilerin turizme katılması ile yaşı arasında da yakın bir ilişki vardır.
Her yaş grubundan ziyaretçi olmakla birlikte oranlar 18-65 yaş aralığında (%95,3)
gerçekleşmektedir. 18-65 yaş aralığındaki hemen her kesime hitap etmesi ve ziyaretçilerin geniş
78
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
bir alandan gelmesi avantajlı bir durumdur. Dikkat çeken bir durum 18-25 yaş grubundan
itibaren yaş düştükçe oranların düşme eğilimi göstermesidir. Dikkatle incelenmesi gereken bir
durum olan, 18 yaş ve altındakiler ile 65 yaş ve üzerindeki kesime hitap edememesi (genç kesim
ve üçüncü yaş grubu) dikkate değer bir konu olarak ortaya çıkmıştır.
Araştırma sahasındaki ziyaretçilerin, eğitim seviyelerine paralel olarak seyahat yoğunluğunun
arttığı söylenebilir. Eğitim düzeyinin yükselmesi dünyayı daha çok tanımayı sağlamakta, bunun
sonucu olarak başka yerleri ve kültürleri görmek için seyahat dürtüsü artmaktadır. Ziyaretçilerin
daha çok lise ve üniversite düzeyinde bir eğitime sahip olduğu görülmektedir. Ziyaretçiler
%47,2 oranı ile üniversite düzeyinde eğitim almışlardır. Lise ve üniversite eğitimi alanların
oranı toplamda %82,1’e çıkmaktadır. İlköğretim düzeyindeki ziyaretçi oranı %13,3 gibi
azımsanamayacak bir düzeydedir. Genelde ziyaretçilerin eğitim seviyelerinin orta ve yüksek
olması, Beypazarı’nın hitap ettiği turist kitlesi hakkında da fikir vermektedir. Lisansüstü eğitim
görenlerin oranı ise %4,6 olup düşük bir seviyededir.
Ankete katılan yerli ziyaretçilerin yarısına yakını (%47,3) kamuda ya da özel sektörde ücretli
olarak çalışanlardır. Ziyaretçilerin yarıya yakının ücretli çalışan olması düzenli gelirlerinden
dolayı olabilir. Özel sektörde ücretli çalışanların oranı %31,2 ile kamu sektöründe çalışanlara
göre, %16,1, yaklaşık iki katıdır.
Ziyaretçilerin ikinci önemli grubunu %20,1 ile öğrenciler oluşturmuştur. Ankara’da çok sayıda
eğitim kurumlarının olması ve öğrencilerin yeterince boş zamanları ikinci büyük grubu
oluşturmalarında etkili olmuştur.
Öğrenci, memur ve özel sektör çalışanları turizme katılmada daha fazla yoğunluk kazanırken,
emeklilerin (%14,4) katılımları daha düşük çıkmaktadır. Boş zamanlarının bol olması nedeniyle
önemli bir potansiyel olan, üçüncü yaş turizmi kategorisine giren emeklilerin Beypazarını
ziyaret oranının düşük çıkması gelirlerinin düşük olması ile ilgili olsa gerektir.
Ev hanımlarının katılımının (%14,3) düşük çıkması düzenli gelire sahip olmamalarından
kaynaklanıyor olabilir.
Ankete katılan ziyaretçilerin medeni durumlarında önemli bir farklılık görülmektedir. Evlilerin
bekârlara göre daha fazla olduğu görülmektedir. Ziyaretçilerden ankete katılanların %55,8’i
evli, %39,8’i bekâr ve %5,1’i duldur. Bekâr ve dulları aynı kategoride alarak değerlendirsek
bile evlilerin oranı toplamda yine daha yüksek çıkmaktadır. Bunda evli ziyaretçilerin aile olarak
ve çocuklarıyla ziyaretleri önemli etken oluşturmaktadır.
79
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Araştırmaya katılan ziyaretçilerin öğrenci, memur ve işçi mesleklerinde yoğunlaştıkları ve
%73’ünün aylık gelirlerinin 2.000 TL’ye kadar olduğu görülmektedir. Beypazarı’nı ziyaret
edenlerin düşük ve orta gelire sahip olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda öğrencilerin de
önemli oran (%20,1) tutması, düşük gelir kategorisini oluşturan alt gelir grubunun oranını da
yükseltmektedir.
Ankete katılan ziyaretçilerin yarıdan fazlası (%62,2) çocuklu ailelerden oluşmaktadır. Bu oran
ailelerin çocuklarıyla Beypazarı’nı ziyaret ettiklerini göstermektedir. Bu sonuç Beypazarı’nda
yapılacak turistik yatırımlar, işletmelerin niteliği gibi konularda yatırımcı ve işletmecilere fikir
verebilir.
Tablo-3: Ziyaretçilerin seyahat özellikleri
Ziyaretçilerin tatil tercihlerine yönelik alışkanlıklarını ortaya koymaya yönelik sorularda
isterlerse 1’den fazla serçenek işaretleyebilecekleri belirtilmiştir. “Hafta sonu ve kısa dönemli
gezilerinizde ne tür yerleri tercih edersiniz?” sorusuna “Geleneksel yaşam tarzı olan yerler”
seçeneği %48 oranı ile ilk sırada tercih edilmiştir. Otantik ve kültürel yapısı nedeniyle
Beypazarı’nın bu tür tercihleri olan ziyaretçileri çektiği anlaşılmıştır. “Deniz kıyısı ve denizi
80
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
gören alanlar” seçeneği ise %46,5 oranı ile ikinci tercih nedeni olarak seçilmesiyle deniz
turizmini tercih edenlerin de Beypazarı’nı ziyaret tercihleri arasında olduğunu göstermiştir.
Doğa temelli turizm aktiviteleri için yer alan “Ormanlık alanlar” ve “Kent yakın çevresindeki
park ve dinlenme yerleri”nin ziyaret tercihi grup olarak değerlendirildiğinde üçüncü ve
dördüncü sıralarda yer almaktadır. Tatil alışkanlıklarında “Tarihi ve arkeolojik alanlar”ı tercih
edenler ise beşinci sırada yer almaktadır.
Tablo-4: Ziyaretçilerin Beypazarı’na geliş sayısı
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilerin Beypazarı’na geliş sayılarına ait oranlara baktığımızda
yarıdan fazlasının (%56,5) ilk kez geldiğini göstermektedir. Bunun altında keşif arzusunun
yattığını ve ilçenin keşfedilmeyi bekleyen yerler arasında olduğunu görmekteyiz. Bunun
yanında ikinci kez gelenlerin oranı da %21,1 ile ikinci sırada gelmektedir.
81
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo-5: Ziyaretçilerin Beypazarı’na gelişte kullandıkları ulaşım aracı tercihi
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilerin kullandıkları ulaşım aracına baktığımızda %43,6 ile ilk
sırada otomobil gelmektedir. Bu durum özellikle Ankara çıkışlı ziyaretlerin otomobille
gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. %25,3 ile ikinci sıradaki özel kiralanmış otobüs tercihi
ise tur organizasyonları nedeniyledir. %18,8 ile üçüncü sıradaki şehirlerarası tarifeli araçlar
gerçekleşmiştir. Bunun nedeni Ankara’dan Beypazarı’na her yarım saatte kalkan
otobüs/minibüs seferleri ile haftanın üç günü Beypazarı-İstanbul arasındaki tarifeli otobüs
seferleri ile gerçekleşmektedir.
Tablo-6: Ziyaretçilerin Beypazarı’na yönelik gezi organizasyonu
82
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
“Beypazarı’na tur kapsamında mı yoksa bireysel olarak mı geldiniz?” sorusuyla ziyaretlerin
organizasyon şekli öğrenilmek istenmiştir. Ziyaretçilerin Beypazarı’na yönelik gezi
organizasyonunu değerlendirdiğimizde ziyaretlerin %42 ile bireysel olarak gerçekleştiği
görülmektedir. %34,2 ile ikinci sırada Beypazarı ziyareti dost ve arkadaş grubu ile
gerçekleştirilen ziyaretlerdir. Üçüncü sıradaki seyahat acentesi organizasyonu %14,7’lik bir
paya sahip olup oran düşüktür.
Tablo-7: Ziyaretçilerin Beypazarı’nda geçirdikleri süre
Ziyaretçilerin Beypazarı’nda geçirdikleri süreye bakıldığında ziyaretlerin %66,4 gibi büyük
çoğunluğunun günübirlik ve konaklamasız ziyaretleri tercih ettiği görülmektedir. Bunda
Ankara çıkışlı konaklamasız ve günübirlik ziyaretler etkili olmaktadır. Konaklamalı
ziyaretlerinde bir gece konaklama şeklinde tercih edilmesi ilçenin kısa sürede gezildiğini
göstermektedir. Bunun nedeni Beypazarı’nda ziyaretçilere hitap eden aktivitelerin yeterli
çeşitlilikte olmadığını göstermektedir.
Tablo-8: Ziyaretçilerin Beypazarı ziyaretini sağlayan bilgi kaynağı
83
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilere sorulan “Beypazarı’na ziyaretinizi sağlayan bilgi
kaynağı nedir?” sorusuna %66,7 oranıyla büyük çoğunluk dost ve tanıdık tavsiyesi cevabını
vermişlerdir. İkinci sıradaki bilgi kaynağı medya araçları (internet, radyo, televizyon, gazete,
dergi ve broşürler) ile bilgi edindiklerini ifade edenlerin oranı %16,2’dir. Seyahat acentelerinin
payı %8,4 oranıyla üçüncü sırada olup bu oran oldukça yetersizdir. Çünkü seyahat acentelerinin
temel işlevlerinden olan bilgi sağlamak ve organizasyon gerçekleştirmekte, işlerin
profesyonelce yürütülmesi bakımından oldukça önemlidir. Bu sonuç seyahat acentelerinin tur
tanıtım ve organizasyonlarında Beypazarı’nda yeterince etkin olamadığını göstermektedir.
Tablo-9: Ziyaretçilerin Beypazarı İlçesini Tercih Özellikleri
Geleneksel mimari ve yerleşim değerine yakın olarak %65,5 ile ikinci sırada yöresel yemekler
yer almıştır. Tarihi değerler seçeneği %45,3 ile üçüncü sırada gelmiştir. Geleneksel yaşam
kültürü %38,6 ile dördüncü sırada yer alırken, el sanatları %33,6 ile tercih sıralamasında beşinci
sırada yer almıştır. Beypazarı doğal çevre tercihi %27,4 ile altıncı sırada yer almıştır. Beypazarı
doğal çevre kaynaklarının tam olarak bilinmemesi sıralamadaki yerini belirlemiş olabilir.
84
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tarımsal ürünler seçeneği %24,6 ile ile yedinci sırada yer almıştır. Yerel halkın tutumu (%20,4)
ile esnafın tutumu (%16,8) seçenekleri sekizinci ve dokuzuncu sıralarda yer almıştır.
Ziyaretçilerin yerel halk ve esnaf ile iletişimlerinin sınırlı olması bu sıralamada etkili olmuş
olabilir. Ulaşım kolaylığı %16 ile son sırada yer almaktadır. Bu seçenek Beypazarı’na ulaşımın
kolay olmadığını göstermiştir. Ulaşımda Ankara haricindeki yerleşim alanlarına göreceli
uzaklığı etkili olmuş olabilir.
Tablo-10: Ziyaretçilerin Beypazarı ziyaretleri ile ilgili tutumlarına yönelik Likert analizi ve
verilen cevaplar
Hiç
Katılmıyo
rum
Katılmıyo
rum
Kararsızım
n
12
%
0,8
n
54
%
3,8
n
311
%
21,
8
n
447
%
31,
4
n
601
Yeme içme olanakları
Beypazarı’na özgü ve
hizmet kalitelidir.
6
0,4
18
1,3
72
5,1
441
30,
9
Tarihi mekânlar temiz
ve bakımlıdır.
8
0,6
43
3,0
120
8,4
489
Beypazarı’ndaki doğal
kaynak değerleri
(turistik peyzaj)
yeterince
değerlendirilmektedir.
61
4,3
14
0
9,8
392
27,
5
Yöresel tarım ürünleri
yeterli çeşitlilikte ve
kalitelidir.
7
0,5
26
1,8
72
Yöresel mutfağa ait
yemekler temiz ve
lezzetlidir.
3
0,2
15
1,1
Yöresel el sanatları
özgün ve çeşitlidir.
10
0,7
33
Geleneksel kültür
yaşamaktadır.
9
0,6
Ulaşımla ilgili sorun
yoktur.
31
2,2
Konaklama olanakları
Beypazarı’na özgü ve
hizmet kalitelidir.
Katılıyorum
Tamamen
Katılıyorum
Topl
am
AO
SS
%
42,
2
142
5
4,1
0
0,9
3
888
62,
3
142
5
4,5
3
0,6
9
34,
3
765
53,
7
142
5
4,3
8
0,8
1
467
32,
8
365
25,
6
142
5
3,6
6
1,0
9
5,1
296
20,
8
102
4
71,
9
142
5
4,6
2
0,7
1
51
3,6
348
24,
4
100
8
70,
7
142
5
4,6
4
0,6
2
2,3
87
6,1
471
33,
1
824
57,
8
142
5
4,4
5
0,7
7
43
3,0
82
5,8
413
29,
0
878
61,
6
142
5
4,4
8
0,7
9
85
6,0
165
11,
6
451
31,
6
693
48,
6
142
5
4,1
9
1,0
0
85
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Halkın ve esnafın
ziyaretçilere karşı
yaklaşımı olumludur.
8
0,6
36
2,5
76
5,3
335
23,
5
970
68,
1
142
5
4,5
6
0,7
6
Beypazarı’na tekrar
gelmeyi düşünürüm.
24
1,7
26
1,8
136
9,5
281
19,
7
958
67,
2
142
5
4,4
9
0,8
7
Yakın çevreme
Beypazarı’nı tavsiye
ederim.
16
1,1
24
1,7
67
4,7
233
16,
4
108
5
76,
1
142
5
4,6
5
0,7
5
Ziyaretçilerin Beypazarı’na yönelik ziyaretleriyle ilgili beş dereceli likert ölçeği kullanılarak
tutumları ölçülmeye çalışılmıştır. Beş dereceli likert ölçeğine göre 1= Hiç katılmıyorum, 2=
Katılmıyorum, 3= Kararsızım, 4= Katılıyorum, 5= Tamamen katılıyorum ifadelerine yönelik
derecelendirmeler kullanılmış ve katılıcılardan bunlardan birisini tercih etmeleri istenmiştir.
Olumlularda en yüksek puan 5 olurken, en yüksek olumsuz değer ise 1 puan olarak
değerlenmiştir. Tercihin konumunu belirleme açısından 1-5 arasındaki değerlendirme
tercihlerinin aritmetik ortalama değerleri alınarak yorumlanmıştır.
Likert sorularından birinci soru olarak ziyaretçilere “Konaklama olanakları Beypazarı’na özgü
ve hizmet kalitelidir” sorusu sorulmuştur. Bu soruya ziyaretçilerin %42,2’si tamamen
katılıyorum ve %31,4 katılıyorum cevabı vererek toplamda %73,6 oranıyla olumlu görüş
belirtmişler, bu tercihin aritmetik ortalaması 4,10 olarak gerçekleşmiştir. Bu sonuç 4,0
katılıyorum tercihini aşan bir değerdir.
İkinci Likert sorusu “Yeme içme olanakları Beypazarı’na özgü ve hizmet kalitelidir” sorusuna
katılımcıların %30,9 katılıyorum ve %62,3’ü tamamen katılıyorum diyerek toplamda %93,2’lik
oran ve 4,53 ortalamasıyla olumlu görüş belirterek yeme içme olanaklarını beğendiklerini ifade
etmişlerdir.
“Tarihi mekânlar temiz ve bakımlıdır” üçüncü sorusuna %34,3 ile katılıyorum, %53,7 ile
tamamen katılıyorum cevabı %88’lik oran ve 4,38 aritmetik ortalama ile olumlu görüş
verilmiştir.
Dördüncü soruya, “Beypazarı’ndaki doğal kaynak değerleri (turistik peyzaj) yeterince
değerlendirilmektedir”, katılımcıların cevaplarına anketin bütününü de dikkate alarak
değerlendirdiğimizde farklı bir durum ortaya çıkmaktadır. Katılımcıların %32,8’i katılıyorum,
%27,5’i kararsızım ve %25,6’sı tamamen katılıyorum demişlerdir. Ortalama değer, 3,66 ile
86
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
katılıyoruma daha yakın olmakla birlikte kararsızım seçeneğinin de gözardı edilmemesi
gerektiğini göstermektedir.
Beşinci soruya, “Yöresel tarım ürünleri yeterli çeşitlilikte ve kalitelidir”, katılımcılar %92,8 ile
yüksek oranda ve 4,62’lik ortalamayla olumlu görüş bildirmişlerdir.
“Yöresel mutfağa ait yemekler temiz ve lezzetlidir” altıncı sorusuna, %24,4 ile katılıyorum
%70,7 ile tamamen katılıyorum cevabı %95,1’lik oran ve 4,64 aritmetik ortalamayla olumlu
görüş verilmiştir.
“Yöresel el sanatları özgün ve çeşitlidir” yedinci sorusuna verilen cevaplar %33,1 katılıyorum,
%57,8 tamamen katılıyorum şeklindedir. Toplamda %90,9’luk oran ve 4,45 ortalamayla
katılımcılar olumlu görüş belirtmişlerdir.
“Geleneksel kültür yaşamaktadır” sekizici sorusuna katılımcılar %61,6 tamamen katılıyorum
ve %29,0 katılıyorum diyerek toplamda %90,6 yüzdelik oran ve 4,48 ortalamayla olumlu görüş
bildirmiştir.
“Ulaşımla ilgili sorun yoktur” dokuzuncu sorusuna katılımcılar %48,6 tamamen katılıyorum ve
%31,6 katılıyorum ile toplamda %80,2 oran ve 4,19 ortalamasıyla olumlu görüş belirtmiştir.
“Halkın ve esnafın ziyaretçilere karşı yaklaşımı olumludur” onuncu sorusu yerel halk ile
ziyaretçi ilişkisini ölçmeyi amaçlamıştır. Katılımcıların %68,1’i tamemen katılıyorum ve
%23,5’i katılıyorum diyerek toplamda %91,6 oran ve 4,56 ortalama değeri ile olumlu görüş
bildirmişlerdir.
Onbirinci soru “Beypazarı’na tekrar gelmeyi düşünürüm” sorusu olup, ziyaretçilerin
Beypazarı’na bir kez daha gelip gelmemeleriyle ilgili tekrar dönüş sorusudur. Katılımcıların
%67,2’si tamamen katılıyorum ve %19,7’si katılıyorum diyerek toplamda %93,2 oran ve 4,49
ortalamayla olumlu görüş bildişmiştir.
“Yakın çevreme Beypazarı’nı tavsiye ederim” onikinci sorusuna katılımcıların %76,1’i
tamamen katılıyorum ve %16,4’ü katılıyorum diyerek toplamda %92,5 oran ve 4,65
ortalamayla olumlu görüş bildirmiştir.
Oniki soruluk Likert tablosunu genel olarak değerlendirdiğimizde ortaya olumlu bir sonuç
çıkmaktadır. En yüksek olumlu sonuç %76,1 ile yakın çevreme Beypazarı’nı tavsiye ederim
olurken, kararsızlardaki en yüksek oran %27,5 ile Beypazarı’ndaki doğal kaynak değerleri
(turistik peyzaj) yeterince değerlendirilmektedir seçeneği olmuştur. Genel eğilim ve tablodan
çıkan sonuçlara göre ziyaretçiler Beypazarı ilçesini “kayda değer, ziyaret edilebilir” olarak
87
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
değerlendirmektedirler ve bu sonuçla, “H1: Beypazarı’nın turizm değerleri ziyaretçiler için
çekicilik (cazibe) özelliği taşımaktadır” hipotezini desteklenmektedir.
Tablo-10’daki Likert sorularıyla ziyaretçilerin Beypazarı’na tekrar gelip gelmeyecekleri ve
çevrelerine Beypazarı’nı tavsiye edip etmeyecekleri sorularak ziyaretçiler gözünde alanın
mevcut durumu gözlenmek istenmiştir.
“Beypazarı’na tekrar gelmeyi düşünürüm” sorusu ziyaretçilerin Beypazarı’na bir kez daha gelip
gelmemeleriyle ilgili tekrar dönüş sorusudur. Katılımcıların %67,2’si tamamen katılıyorum ve
%19,7’si katılıyorum diyerek toplamda %93,2 oran ve 4,49 ortalamayla olumlu görüş
bildirmiştir.
“Yakın çevreme Beypazarı’nı tavsiye ederim” sorusuna katılımcıların %76,1’i tamamen
katılıyorum ve %16,4’ü katılıyorum diyerek toplamda %92,5 oran ve 4,65 ortalamayla olumlu
görüş bildirmişlerdir.
Hem sayısal veriler (Tablo-1) hem de ziyaretçilerin gelecekte Beypazarı’nı gelecekte ziyaret
etmeyi düşünmeleri ve çevrelerine de Beypazarı’nı tavsiye edecek olmaları “H2: Beypazarı’na
yönelik turistik talep doyma noktasına ulaşmamıştır” hipotezini desteklemektedir.
Tablo-11: Ziyaretçilerin Beypazarı’ndaki altyapı ve çevresel sorunların varlığına ait cevapları
“Beypazarı’nda alt yapı sorunu var mıdır” sorusuna katılımcıların % 68,4’ü evet cevabı
vermiştir. Bu sonuca göre ziyaretçi yığınında bu oranın 0.50 olduğunu iddia eden sıfır hipotezi,
bu oranın 0,50 den büyük olduğunu iddia eden alternatif hipoteze karşı test edilmiş ve Z değeri
13,861 (P=0,000) olarak bulunmuştur. Bu sonuca göre ziyaretçi yığınında çevre sorunu vardır
diyenlerin oranının 0.50 olduğunu benimsemenin mümkün olmadığı, yani örneklem oranı ile
evren oranının varsayılı değeri arasında örnekleme hatasına bağlanamayacak kadar istatistiksel
açıdan önemli bir farklılığın olduğu kabul edilir. Bu oran % 50 den fazladır. Bu oranın %95
ihtimalle %65,8 ile %70,9 arasında olduğu söylenebilir. Sonuç olarak ziyaretçilerin büyük bir
çoğunluğu Beypazarı’nda altyapı ve çevre sorunu olduğunu belirtmişlerdir.
88
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
“Beypazarı’nda altyapı ve çevre sorunu var mıdır?” sorusuyla çevreye ait bir olumsuzluğun
olup olmadığı öğrenilmeye çalışılmıştır. Katılımcıların %68,4’ü Beypazarı’nda altyapı ve çevre
sorunu olduğunu kabul etmektedir. Sorun olduğunu belirten katılımcılardan sorunun ne
olduğuna yönelik tanımlamalarına yönelik 9 ayrı soruyu cevaplandırmaları istenmiştir.
Tablo-12: Ziyaretçilere göre Beypazarı’ndaki altyapı, çevre ve diğer sorunlara yönelik
olumsuzluklar
Ziyaretçilere “Beypazarı’nda altyapı, çevre ve diğer sorunlarına yönelik olumsuzluklar
nelerdir?” sorusu için birden fazla seçenek sunulmuştur. %40,8 ile ziyaretçiler en büyük sorunu
araç parkı olarak görmüşlerdir. İkinci sorun %26,6 ile fiyatların yüksek olması, bunu az bir
farkla (%25,2) turistik aktivite çeşitliliğinde yetersizlik izlemiştir. Gürültü sorunu %16,8 ile
dördüncü sırada yer almıştır. Birbirine yakın iki olumsuzluktan kirlilik sorunu %12,6 ile beşinci
olurken onu %10,9 ile Beypazarı’na ulaşım sorunu izlemiştir. %3,9 ve %3,4 ile düşük
değerlerde esnafın ve halkın olumsuz tutumları son sıralarda yer almıştır. Ziyaretçilerin
görüşleri çevre sorunundan ziyade altyapı yetersizlikleri, fiyatların yüksek olması ve aktivite
yetersizliği üzerinde yoğunlaşmıştır.
89
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo-13: Ziyaretçilerin gözünde Beypazarı ve yakın çevresine Ait İmaj Özellikleri
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilere “Size göre Beypazarı ve yakın çevresine has (özgü)
değerler nelerdir?” sorusu sorularak 1’den fazla seçenek belirtebilecekleri ifade edilmiştir. Bu
soruyla ziyaretçilerde Beypazarı imajının nasıl yer edindiği, Beypazarı ziyaretlerinde gözlem
ve deneyimleriyle Beypazarı’na yükledikleri anlamın neler olduğu öğrenilmek istenmiştir.
Ziyaretçilere göre %89,7 ile en yüksek oranda Geleneksel Beypazarı mimari dokusu (konaklar,
evler, sokaklar) Beypazarı’na özgü değer olarak görülmüştür. İkinci sırada %65,2 ile tarımsal
yapı ve yöresel ürünler (kuru, sucuk, havuç lokumu, yemekler) yer alırken, Beypazarı’nın han,
cami, türbe, çeşme gibi tarihi değerleri %53,6 ile üçüncü sırada yer almıştır. Geleneksel
Beypazarı kültürü ve yaşam tarzını temsil eden oyun, düğün, eğlence, el sanatları gibi değerler
%44,6 ile dördüncü sırada gelmiştir. Beypazarı’nın doğal kaynak değerleri olan İnözü Vadisi,
Karaşar-Eğriova Yaylası, Tekkedağı, Kuş Cenneti, Karagöl gibi doğal alanlar %32,2 ile beşinci
sırada yer alırken, bitki örtüsü ve yabani yaşam (yırtıcı kuşlar, bozkır bitkileri) %14,9 ile son
sırada yer almıştır. Tabloya baktığımızda sosyo kültürel değerlerin daha ön planda olduğu
görülmektedir. Ancak doğal kaynak değerleri ile bitki örtüsü ve yabani yaşamın açısından
Beypazarı’nın zengin kaynaklarının ziyaretçilerce yeterince bilinmediği ve değerlendirilmediği
anlaşılmaktadır.
90
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo-14: Beypazarı’na yönelik turistik ziyaretlerin teması
91
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Ziyaretlerin ana tema özellikleri:
Kültürel özellikler
Doğal özellikler
Diğer özellikler
Geleneksel mimari ve yerleşim,
Tarihi değerler,
Geleneksel yaşam kültürü,
El sanatları.
Doğal çevre (İnözü Vadisi, Eğriova Yaylası, Tekkedağı, Kuş Cenneti),
Flora,
Fauna (yaban hayatı, yabani kuşlar, yırtıcılar),
Tarımsal ürünler,
Yerel halkın tutumu,
Esnafın tutumu,
Ulaşım kolaylığı,
Diğer.
Konularıyla ilgili sorular sorulmuştur. Verilen 5.126 kişinin tercih etmiş olduğu puan
değerindeki yanıttan kültürel özelliklere ait yanıtların toplamı 3.624 puandır. Bunun toplam
içindeki oranı %70.69’dur. Bu oran ziyaretçilerin Beypazarı ziyaretlerindeki ana temanın
kültürel özellikler olduğunu ortaya koymakta ve “H2: Beypazarı’na yönelik turistik ziyaretlerin
ana temasında kültürel turizm vardır” hipotezini desteklemektedir. İlçeyi ziyaret edenler temel
eksende kültürel turistlerdir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Araştırmada, Beypazarı’nın var olan turizm potansiyelini sürdürülebilir hale getirmede önemli
bir unsur olan turizm sektörünün bir bölgede etkili olan ekonomik, sosyal, kültürel etkilerini,
Beypazarı'na gelen ziyaretçilerin değerlendirmeleri açısından ortaya konmuştur. Mevcut
sorunların tespit edilmesi ve alandaki turizm varlığının sürdürülebilirliği için çözüm önerileri
geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç için Beypazarı'na gelen ziyaretçilere çeşitli sorular
yöneltilerek, görüşler alınmıştır.
Kültürel turizm, kalkınma planlarında sıklıkla bahsedilen ve geliştirilmesi öncelikli turizm
türlerinden birisidir. Beypazarı, sahip olduğu kültürel değerlerle ziyaretçilerin ilgisini çekmekte
ve kültürel çekicilik bölgeyi ziyaret etme nedenlerinin başında gelmektedir. Bir yörenin sahip
olduğu kültürel motifler turizm açısından doğal bir çekicilik olarak kabul edilir. Ziyaretçilere
sorulan Beypazarı’nı çekici kılan özelliklerin neler olduğu sorusuna kültürel özelliklerin
ağırlığı ön planda gelmiştir. Nitekim toplam tercih puanı olan 1002,6’lık tercih puanın
92
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
897,4’lük (%89,5) kısmını kültürel ögeler (geleneksel mimari ve yerleşim, yöresel yemekler,
tarihi değerler, geleneksel yaşam kültürü, el sanatları) (Tablo-9,13,14) ilk başta oluşturmuştur.
Bu durum ziyaretçilerin Beypazarı’nı kültürel özellikleriyle tanıdıkları ve ziyaret ettiklerini
göstermektedir.
Beypazarı tarihi ve kültürel değerler bakımından zengin özelliklere sahip olmasının yanında
eşsiz doğal özellikleri, tarım ürünleri bakımından da önemli potansiyele sahiptir. Bu
özellikleriyle eko turizm, kırsal turizm ve termal turizm gibi alternatif turizm imkanlarının
geliştirilmesiyle Türkiye’de alternatif turizme örnek olabilecek bir ilçedir. Ancak halihazırda
bu potansiyelini harekete geçiremediği görülmektedir.
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilerin cinsiyet profiline bakıldığında %57,1 oranıyla
kadınların daha çok tercih ettiği görülmektedir. Nitekim dünya genelinde yapılan araştırmalarda
da kültürel tüketim ve kültürel aktivitelere katılım konusunda kadınların daha eğilimli oldukları
ortaya çıkmaktadır. Beypazarı’ndaki durum grup organizasyonlarındaki katılımlara kadınların
daha fazla rağbet göstermeleri etkili olmaktadır. Ancak, ziyaretçilerin Beypazarı’na yönelik
gezi organizasyonlarını incelediğimizde seyahat acentesi organizasyonlarının (Tablo-6)
%14,7’lik bir paya sahip olduğunu ve bunun da son derece düşük olduğunu söyleyebiliriz.
İlçeye yönelik seyahat acente organizasyonlarının artırılması önemlidir. Toplu ulaşım aracı
kullanıldığı için çevreye daha az zarar vermesi, daha fazla tüketiciye ulaşması, konaklamayı
içermesi gibi nedenlerle seyahat acente organizasyonlarının geliştirilmesi Beypazarı turizmi
için daha faydalı olacaktır.
Ziyaretçilerin Beypazarı ziyaretleri 18-65 yaş aralığında (%95,3) gerçekleşmektedir. 18-65 yaş
aralığındaki hemen her kesime hitap etmesi ve ziyaretçilerin geniş bir alandan gelmesi avantajlı
bir durumdur. Ancak 18 yaş altı ile 65 yaşın üzerindeki kesime hitap edememesi ayrıca
incelenmesi gereken bir durumdur. Yerel kültürü tanıma, bölgeye özgü yemekleri tatma,
konakları, müzeleri ziyaret etme gibi etkinlikleri içeren turizm çeşidi 18 yaş civarı gençler için
eğlenceli olmayabilmektedir. Ancak 18 yaş civarı gençlerin ilgisini çekebilecek etkinliklerin
fazla varlık gösterememesi oranın düşük çıkmasına neden olmuştur. Nitekim ziyaretçilere
sorulan altyapı ve çevre sorununa yönelik sorunlarda (Tablo-12) ziyaretçiler, turistik
aktivitelerin çeşit yetersizliğinde çocuklara ve gençlere yönelik aktivitelerin yetersiz olduğunu
belirtmişlerdir. Üçüncü yaş grubu ile gençlere ve çocuklara yönelik şu düzenlemeler yapılabilir:
Üçüncü yaş grubu için öneriler:
93
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
- Ulaşım ve gezi güzergâhlarının düzenlenmesi. Yaşlıların ilçede daha rahat gezebilmeleri için
golf arabaları kullanılarak gezmeleri sağlanabilir. Küçük araçlarla sokak ve mahalle aralarında
rahat gezi imkânı yaratılabilir.
- Tarihi konak ve evlerin manzara bütünlüğü içinde caddelere “monoray” olarak tabir edilen
demiryolu hattı döşenerek çevre dostu elektrikli araçlarla gezme ve ulaşma imkânı sağlanabilir.
Gençlere yönelik öneriler:
- Gençlerin aktif katılımını gerektiren fotoğraf çekme organizasyonları, yön bulma
(orienteering) yarışmaları, sokak gösterileri (müzik, dans), pop kültür etkinlikleri gibi
etkinlikler düzenlenebilir.
Çocuklara yönelik öneriler:
- Uygulamalı çocuk müzelerinin kurulması. Elektronik devir öncesi (tablet, cep telefonu,
bilgisayar) çocukların oynadığı oyunlar ve oyuncaklar derlenerek çocuk müzesinde çocukların
aktif katılımıyla oyunları canlandırması ve oyuncaklarla oynaması sağlanabilir. İsteyen
çocuklara kendi oyuncaklarını yapması için kurslar verilebilir.
Gelir yönünden incelendiğinde ziyaretçilerin %73,1 (Tablo-2) oranıyla düşük gelire sahip
olduğu görülmektedir. Orta ve yüksek gelire hitap edecek nitelikli ürün ve hizmet üretmesi
Beypazarı turizminin geleceği yönünden daha faydalı olacaktır.
Beypazarı’nı ziyaret eden ziyaretçilerin genel seyahat tercihlerine bakıldığında geleneksel
yaşam tarzı olan yerleri öncelikle tercih ettiği görülmektedir. Bununla birlikte deniz turizmi,
ormanlık alanlar ile kent çevresindeki park ve dinlenme yerlerine yönelik ziyaretleri de tercih
ettikleri görülmektedir. Bu durum gerekli yatırımlar yapıldığında, değişik tatil tercihlerine sahip
ziyaretçilerin Beypazarı’na
yönelik talebe
devamlılık sağlayabileceği göz önünde
bulundurulmalıdır.
Turistik bir ürünün veya hizmetin aynı müşteriye ikinci kez satışını gerçekleştirebilmek için
üründe veya hizmette mutlaka farklılık yaratmak gerekmektedir. Bu farklılık, ürünün fiziksel
niteliklerinde yapılabileceği gibi ürünü kullanım sonucu oluşan duygularda da farklılık
oluşturulabilir. Beypazarı ilçesine yönelik ziyaretçilerin ziyaret sıklığı incelendiğinde (Tablo4), Beypazarı'na yönelik ziyaret sıklığı büyük oranda (%56,5) ilk kez gerçekleştiği
görülmektedir. Bunun durum Beypazarı’nın keşif döneminde olduğunu göstermektedir. Dörtte
bir oranın ise ikinci ziyaretlerini gerçekleştirdiği görülmüştür. Ancak özellikle ikinci ziyaretten
sonra ziyaretçilerin Beypazarı’nı tekrar ziyaret etme tercihlerinin düştüğü görülmektedir.
94
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Araştırmadan elde edilen bu bulgular, ziyaretçilerin Beypazarı’nı ikinci kez ziyaret etmeye
değer bulduğunu gösterse de, Beypazarı’nın kültürel bir turizm merkezi olarak ürün
çeşitlendirmesine gitmesi, var olan ürün ve hizmetlerin niteliğini artırması ve kültürel
varlıklarını destekleyecek farklı ilgi alanlarına yönelmesi gerektiği söylenebilir.
Konaklamalar turistik ziyaretlerin gelir yönünden önemli bir bölümünü oluşturmakta ve
gelirlerin geniş kitlelere yayılmasında büyük rol oynamaktadır. Beypazarı’na yönelik
ziyaretlerin %66,4’ünü konaklamasız günübirlik ziyaretler oluşturmaktadır. Konaklamasız
ziyaretlerin düşük gerçekleşmesi ilçede yeterli ürün çeşitliliğinin olmadığını ve kısa sürede
gezildiğini göstermektedir. Yeterli ürün ve hizmet çeşitliliğinin sağlanması Beypazarı’ndaki
turizmin geleceği açısından oldukça önemlidir.
95
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
KAYNAKLAR
Aklanoğlu, F. (2010). Geleneksel Yerleşmelerde Kültür Turizmi: Beypazarı Örneği,
Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 10(2), s.125-136.
Arıkan, R. (2000). Araştırma Teknikleri ve Rapor Yazma. Ankara: Gazi Kitabevi.
Avcıkurt, C. (2007). Turizm Sosyolojisi Turist – Yerel Halk Etkileşimi, Ankara, Detay Yayını.
Berber, Ş., Ünüvar, Ş. (2000). Dünya Turizminde Gelişme Eğilimleri İçerisinde Kültür
Turizminin Yeri: Konya İli Örneği. T. T. Enstitüsü (Dü.), 1. Ulusal Türkiye Turizmi
Sempozyumu içinde (s. 312). İzmir: Türkiye Turizmini Araştırma Enstitüsü.
Çalık, A.Ö. (2014). Turistik Merkezlerin Sosyal Taşıma Kapasitesi: Beypazarı Örneği,
Basılmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Turizm İşletmeciliği
Eğitimi Anabilim Dalı.
Çetin, T. (2009). Beypazarı’nda Turist-Yerli Halk Etkileşimi ve Turizmin Sosyal, Kültürel ve
Ekonomik Etkileri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 9(1), s. 15-32.
Esin, A., M.A. Bakır,Aydın, C., Gürbüzsel, E. (2001). Temel Örnekleme Yöntemleri (Taro
Yamane’den Çeviri), Literatür Yayınları, İstanbul.
Kervankıran, İ. (2014). Beypazarı/Ankara Örneğinde Turizmin Ekonomik, Toplumsal ve
Çevresel Etkilerine Yerel Halkın Yaklaşımı, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 31, ss. 133-153.
Kurt, İ.B. (2009), Beypazarı İlçesinde Kırsal Turizm, Ankara Üniversitesi, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Özşen, Z.S, Köksal. Y, Demirtaş, N. (2017). Beypazarı Halkının Turizmin Ekonomik Etkileri
Üzerine Algısı, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 59, Kasım 2017, s. 439456
Poyraz, Z. (20018). Beypazarı Belediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü.
Richards, G. (2001). Cultural Tourists or a Culture of Tourism: Developments in the Avropean
Cultural Tourism Market. (J. Bitcher) Innovations in Cultural Tourism, 1-9.
Ryan, C. (1995). Researching Tourist Satisfaction Issues, Concepts, Problems. London:
Routledge.
96
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Toprak, L. (2015). Mardin’de Halkın Turizm Algısı, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt:14, Sayı:54, ss. 201-218.
Uslu, A., Kiper, T. (2006). Turizmin Kültürel Miras Üzerine Etkileri: Beypazarı/Ankara
Örneğinde Yerel Halkın Farkındalığı, Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 3(3), s.305-314.
97
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Türkiye’de Akdeniz Bölgesi Limon Üretici Fiyatları İle Başlıca Tüketim
Merkezleri Tüketici Fiyatları Arasındaki İlişki: Tek Fiyat Kanunu- Var
Model Analizi
Erkan AKTAŞ 65
Aynur KARAÇOBAN 66
Kübra MAKCA 67
ÖZET
Türkiye’de bilenen en ekşi narenciyemiz olan limonda önemli üretici iller olan Adana, Mersin,
Antalya ve önemli tüketici iller olan İstanbul ve Ankara illerinde limon fiyatları arasındaki
ilişkiler incelenerek söz konusu fiyatlar arasındaki etki-tepki olup olmadığı Vektör Oto
Regresyon (VAR) analiziyle test edilmektedir. Ek olarak kriz bağımsız değişkenin ve ihracat
bağımsız değişkenin bu illerde hangisi için anlamlı olup olmadığı incelenmektedir. Bu
çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’ten sağlanan 2005-2016
dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan İstanbul ve
Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır. Analizde 4’er aylık limon reel fiyatları (Kasım,
Aralık, Ocak, Şubat) baz alınmaktadır. Sonuç olarak, limon piyasasında VAR model üretici il
olan Mersin’in lider durumunda olduğunu ve tüketici illerden de İstanbul ilinin fiyatlarda
belirleyici olduğu belirlenmektedir. Tüketici il olan Ankara’nın sadece Adana fiyatları
üzerindeki etkisi bulunmaktadır. Diğer illerin fiyatlardaki etkisi bulunmamaktadır. Ek olarak
incelenen kriz bağımsız değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana
için anlamlı bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: VAR model, Limon, Tek fiyat kanunu, Türkiye.
Doç. Dr. Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Mersin-Türkiye,
aktaserkan@gmail.com
66
Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, MersinTürkiye, aynurkaracoban44@gmail.com
67
Yüksek Lisans Öğrenci, Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, MersinTürkiye, aygorkubra@gmail.com.
65
98
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Relationships Between Producer Prices of Lemon Mediterranean Region and Retail
Price of Important Consumer Centers in Turkey: Test of Market İntegration-Analysing
of Var Model
ABSTARCT
Price relationships for lemon which is the most sour citrus in Turkey, among five cities of
Turkey, namely Adana, Mersin, Antalya, significant producer cities, and İstanbul, Ankara,
significant consumer cities in Turkey, were examined. The relations among prices of different
cities were analyzed using Vector Auto Regression (VAR) models. In addition, it has been
examined whether the crisis independent variable and the export independent variable are
meaningful for these cities. Four month data (November, December, January, February) used
are the real price series from 2005 to 2016, obtained from Turkey Statistical Institute (TUIK)
for each cities. The real exchange from the Central Bank and the amount of Turkey lemon
exports from TUİK, was obtained. As a result, it has been determined that Mersin, which is the
producer city of VAR model in lemon market, is a leading market and that consumer prices are
determinative of prices of İstanbul. As a result, this study was determined leader cities who
determine the lemon price which was Mersin in terms of producer cities and İstanbul in terms
of consumer cities. Ankara has only influenced on prices of Adana. There has been no effect
on the price of other cities. In addition, the independent variable examined in the crisis has been
significant for the city of Istanbul, the export independent variable has found meaningful for
Adana.
Keywords: VAR model, Lemon, Test of Market İntegration, Turkey.
99
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
1. Giriş
Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik şartlar, insan beslenmesinde önemli yere sahip olan
sebze-meyve yetiştiriciliği ve çeşitliliği bakımından da önemli üstünlüğe sahiptir (Abak ve
diğerleri, 2002). 2016 yılı itibariyle Türkiye 24,4 milyon tonluk üretimi ile dünya sıralamasında
dördüncü sırada yer almakta ve dünya yaş sebze üretiminden %2 oranında pay almaktadır
(FAO, 2016).
Türkiye için üretim ve ihracat bakımından önemli meyve gruplarından olan turunçgiller, Citrus
cinsi içerisinde yer alan; portakal, mandarin, limon, greyfurt vb gibi ekonomik türleri içeren,
taze tüketildiği gibi işlenerek de çeşitli sanayi dallarına (meyve suyu, reçel vb.) hammadde
katkısı olan bir meyve grubudur. Turunçgil yetiştiriciliği dünyada olduğu gibi Türkiye’de son
yıllarda hızlı bir gelişme sürecine girmektedir. Turunçgil çeşitlerinin anavatanı; Hindistan,
Malaya, Güney Doğu Çin, Filipinler, Tayland, Endonezya gibi Asya’nın subtropik bölgelerinde
yer alan ülkelerdir (Karahocagil ve ark., 2003). Türkiye de turunçgil yetiştiriciliği bakımından
önemli ekolojik avantajlara sahiptir. Özellikle Akdeniz ve Ege sahil kesimi kaliteli sofralık
turunçgil üretimi için oldukça elverişli bölgeler olup, bu bölgelerde kaliteli portakal, limon,
mandarin ve altıntop yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Citrus cinsi içerisinde yer alan limon ise; yetişebilmesi için sıcak ve ılıman iklim özelliği
arayan, yaprak dökmeyen, uçucu yağ taşıyan küçük ağaçların meyvesidir (MEGEP, 2008: 3).
Limon asitli olması nedeniyle diğer turunçgillerden tüketim yönüyle farklılık göstermektedir.
Tek tüketildiği gibi diğer gıdalarla birlikte de tüketilmektedir. Bu nedenle bütün yıl boyunca
aranan ve tüketilen yani her zaman arzı söz konusu olan turunçgil türüdür.
Tablo 1.1’de 1961, 1980, 2000 ve 2016 yıllarında ülkelerin limon üretimi, bu ülkelerde üretilen
limonun yüzdelik payı ve 1961-2016 yılları arasında ülkelerdeki limon üretiminin kaç kat arttığı
gösterilmektedir. 1. Sırada yer alan Hindistan 1961 yılında %15,8’lik paya sahipken 2016
yılında payı %17,2 olduğu ve bu yıllar arasında limon üretiminin 7,18 kat arttığı görülmektedir.
3. sırada yer alan Çin’de limon üretiminin verilen yıllar arasında 508,04 kat artarak ciddi
anlamda artış gösterdiği, 9. sırada yer alan İtalya da ise limon üretiminde bir düşüşün olduğu
görülmektedir. Dünya limon üretiminde 7. sırada yer alan Türkiye dalgalı bir durum söz
konusudur. Türkiye 1961 yılında %2,7’lik, 1980 yılında %5,5’lik, 2000 yılında %4,2’lik ve
2016 yılında %4,9’luk limon üretimine sahip olup 1961-2016 yıllar arası 12,08 kat limon
üretiminde artış söz konusudur.
100
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Tablo 1.1: Dünya Limon Üretimi (Ton)
ÜLKELER
1961
%
1980
%
2000
%
2016
%
1961-2016
HİNDİSTAN
415000
15,8
485000
9,4
1491500
13,8
2978000
17,2
7,18
MEKSİKA
122660
4,7
602626
11,7
1661220
15,3
2429839
14
19,81
ÇİN
4586
0,2
25806
0,5
299612
2,8
2329863
13,4
508,04
ARJANTİN
86600
3,3
396000
7,7
1171498
10,8
1678337
9,7
19,38
BREZİLYA
58226
2,2
196130
3,8
577582
5,3
1262353
7,3
21,68
İSPANYA
121000
4,6
336000
6,5
915049
8,4
857754
4,9
7,09
TÜRKİYE
70440
2,7
283000
5,5
460000
4,2
850600
4,9
12,08
ABD
505212
19,3
755690
17,7
762040
7
822000
4,7
1,63
İTALYA
498577
19
697950
13,6
613205
5,7
379282
2,2
0,76
DÜNYA
2619753
100
5136814 100
17347153 100
6,62
10829257 100
Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)
Türkiye’de ki illerin 2004-2017 yılları arası limon üretimi verileri incelendiğinde
Mersin ili tüm yıllar da limon üretiminde liderliğini korumaktadır. İkinci sırada yer alan ilin ise
Adana olduğu görülmektedir (TUİK).
Ilıman iklime ihtiyaç duyan turunçgil çeşitlerinin, yurdumuzda subtropik iklime en fazla sahip
olan özellikle ilk sırada yer alan Akdeniz Bölgesinde ikinci sıra olarak Ege Bölgesinde
yetiştiriciliği yapılmakta, bunun yanında az da olsa Marmara ve Doğu Karadeniz Bölgeleri’nde
de üretimi gerçekleştirilmektedir (Uysal & Platöz, 2017: 6). Türkiye 2016 yılında yaklaşık 51
milyon ton yaş meyve ve sebze üretim miktarı ile önemli bir üretici ülke konumunda yer
almaktadır (TÜİK, 2017). Tarım ürünleri ihracatı içerisinde ise %12 pay alan yaş meyve sebze
ürünlerinin yaklaşık %5’ini turunçgiller oluşturmaktadır. Yaş meyve sebze ihracatı içerisinde
ise turunçgillerin payı yaklaşık %44 düzeyindedir (TİM, 2017).
Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (2017) Yaş Meyve ve Sebze Sektörü Türkiye
Geneli Değerlendirme Raporuna göre, Türkiye geneli narenciye ihracatında en yüksek değere
sahip narenciye limondur. Türkiye’de limon ihracatında en büyük paya sahip ilk 5 il ise, Hatay,
Mersin, Trabzon, Antalya ve Adana olarak sıralanmaktadır (FOB 2016).
Dünya’da limon ihracat durumu ise aşağıda yer alan tablo 1.2’de gösterilmektedir. Tabloda
%90’a yakın paya sahip olan 11 ülke ve %23,42 payla 1. sırada İspanya’nın yer aldığı
101
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
görülmektedir. Ülkeler arasında Türkiye’nin dünya limon ihracatında ki yeri ise, %8,7’lik pay
ile 4. sıradır.
Tablo 1.2: Dünya’da 2016 Yılı Limon İhracatı (%)
ÜLKELER
İSPANYA
1
MEKSİKA
2
HOLLANDA
3
TÜRKİYE
4
ARJANTİN
5
GÜNEY AFRİKA
6
ABD
7
ŞİLİ
8
ÇİN
9
BREZİLYA
10
İTALYA
11
Kaynak: Birleşmiş Milletler Tarım Gıda Örgütü (FAO)
%
23.42
12.90
11.14
8.70
8.27
7.57
5.95
3.30
2.95
2.57
2.31
Çalışmanın amacı; Türkiye limon üretim ve ihracatında önemli üretici iller olan Adana, Mersin,
Antalya üretici fiyatları ile tüketici illerinden İstanbul ve Ankara limon fiyatlarının etkisini
incelenmektedir. Bu ilişkide limon fiyatının belirlenmesinde üretici ilin mi yoksa tüketici ilin
mi etkili olduğunu tespit etmektir. Bu kapsamda, özellikle, söz konusu fiyatlar açısından iller
arasında pazar entegrasyonunun mevcut olup olmadığı test edilmekte ve mevcut olması halinde
entegrasyonun
düzeyi
belirlenmeye
çalışılmaktadır.
Çalışmada
limon
yıllık
reel
fiyatlandırılmasında aynı mallar için tek bir fiyatın oluşacağını öne süren kanun olan tek fiyat
kanunu geçerli mi yoksa bu fiyatlandırmayı lider bir il mi yapmaktadır sorusuna cevap
aranmaktadır.
2. Meteryal ve Yöntem
2.1 Materyal:
Bu çalışmada kullanılan veriler, Türkiye İstatistik Kurumundan sağlanan 2005-2016
dönemine ait limon üretici illeri olan Adana, Mersin, Antalya ve tüketici illeri olan İstanbul ve
Ankara limon fiyat serilerinden oluşmaktadır.
102
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
2.2 Yöntem:
Yöntem ile ilgili literatür karşılaştırması yapılacak olursa; Mutlu, Aktaş ve Karahan
(2004), Akdeniz bölgesi ve başlıca tüketim merkezlerinde yaş meyve ve sebze perakende
fiyatları arasındaki ilişkileri analiz etmek için yapmış oldukları çalışmalarında VAR (Vektör
Oto Regresyon) modelleri kullanılmaktadır. Çalışmalarında 1994-2004 dönemine ait limonda
lider market konumunda olan iller incelenmekte ayrıca pazar entegrasyon düzeyleri
araştırılmaktadır. Makalede kullanılan yöntem bu makalede kullanılan VAR modeli ile aynıdır.
Piyasa etkinliğinin koşullarından olan, fiyat geçişkenliği ve pazar entegrasyonunun düzeyi ise
Fiyat İlişkilerinin Dinamik Analizi yöntemi (Ravallion, 1986) ile saptanmaktadır. Çalışmada
kullanılan değişkenler, logaritmik olarak ifade edilmekte olup modelleme çalışmasına
başlamadan önce, birim kök testi ile serilerilerin durağan olup olmadıkları incelenmektedir
(Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).
Türkiye’nin başlıca limon üretici ve tüketici illeri baz alınarak limon fiyatları arasındaki ilişki
VAR (Vektör Oto Regresyon) modelleri kullanılarak tahmin edilmiştir. İllerdeki limon
fiyatlarında meydana gelen bir standart sapmalık değişimde, farklı illerdeki tepkiyi görebilmek
için Var model ile sınırlandırılmaktadır. Çünkü limon fiyatlarındaki şokların iller üzerindeki
etkisi VAR modelinden elde edilen etki tepki fonksiyonu ile görülebilmektedir. VAR modelin
veri setine en uygun yöntem olduğu belirlenmiştir.
Aylık üretici fiyat serileri 1994 yılı baz alınarak Tüfe yardımıyla reel hale getirildi. Tüketici
fiyatları TÜİK’te reel halde olduğu için modele olduğu gibi dahil edildi. Analizde 4’er aylık
limon reel fiyatları (Kasım, Aralık, Ocak, Şubat) baz alınmıştır. Çalışmada kullanılan
değişkenler, logaritmik olarak ifade edilmiştir. Modellemeye başlamadan önce, birim kök testi
ile serilerin durağan olup olmadıklarına bakılmıştır.
2.2.1. VAR Modeli
Ele alınan hem üretim hem de tüketim merkezlerine ait reel limon fiyatlarının, dolayısıyla yerel
pazarların arasındaki ilişkileri analiz etmek, herhangi bir piyasanın fiyatlarında meydana
gelecek değişmelerin, diğer piyasalardaki fiyatlara yapacağı etkinin zamana yayılımını ortaya
koyabilmek için VAR modelden yararlanılmaktadır. Eşanlı denklem sistemlerinin özel bir hali
olan VAR modeli, yapısal ekonometrik modellerde içsel ve dışsal değişkenlerin seçiminin
öznel kararlara konu olması sorununu aşmak amacıyla Sims (1980) tarafından
geliştirilmektedir. VAR model aracılığı ile hesaplanan etki-tepki fonksiyonları (impulse-
103
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
response function) (IRF), sistemdeki bağımlı değişkenlerin, denklemlerin hata terimlerinde
meydana gelen şoklara tepkisini ölçmek olanak sağlamaktadır. Şok değişme hata terimlerinde
1 standart sapmalık değişmeyi ifade etmektedir (Mutlu, Aktaş ve Karahan, 2004a: 2).
2.2.2. Tek Fiyat Kanunu
Tek Fiyat Kanunun geçerliliğine ilişkin ilk çalışma Isard (1977) tarafından yapılmaktadır. Isard’ın bu
çalışmasında birçok ülkedeki çok sayıda ticarete konu olan mal temel alınarak Tek Fiyat Kanunundan
kalıcı ve büyük bir sapmanın olduğuna dair güçlü bulgular elde edilmektedir. Peter Isard bu sapmanın
temel nedeni olarak döviz kurlarının birbirleriyle olan yüksek korelasyonundan kaynaklandığını öne
sürmektedir.
Literatürde ampirik çalışmaların çoğu tek fiyat kanununun geçersizliğini kabul etmektedir (Engel ve
Rogers, 2001: 24). Geçersizliğini savunanlar ticarete konu olan malları ikiye ayrılmaktadır. Bunlar;
ihraç edilen ve edilmeyen mallardır. Tek fiyat kanununun geçerliliği için bu malların dış ticareti
yapılabilen mallar olması gerekmektedir.
Parsley ve Wei (1996) ile Engel ve Rogers (1996), yapmış oldukları benzer çalışmalarında, sınır etkisi
olarak belirttikleri etki ile Tek Fiyat Kanununda meydana gelen sapmaları açıklanmaktadır. Bu
yaklaşıma göre; komşu olan iki ülkenin yakın iki şehinde bulunan, aynı homojen bir maldan
bahsedilmektedir. Bu mal, ülkelerin kendi içinde fakat daha uzak şehirlere göre daha yüksek bir fiyat
farkına göre satılmaktadır. Siyasi sınır bulunmasından kaynaklanan bu fark ve sınırların kalkmasına
neden olacak serbest ticaret rejimi fiyat farklarını ortadan kalkmasına olanak sağlamaktadır.
Lamont ve Thaler (2003), tek fiyat kanununun geçersiz olduğunu belirterek aynı iki ürünün farklı
olduğuna dair yanlış algılamalar olabileceğini ve arbitraj olanağının önünde bazı engeller
bulunabileceğini ifade etmektedir (Lamont ve Thaler ‘dan aktaran Öztürk, 2013:8). Arbitraj, farklı
piyasalarda aynı varlıklar için aynı zamanda oluşan fiyat değişikliklerinden yararlanılmak amacıyla,
varlıkların fiyatlarının düşük olduğu piyasalardan alınıp, yüksek olduğu piyasalarda satılması olarak
tanımlanmaktadır. Arbitrajın gerçekleştirilmesindeki temel amaç, varlıkların fiyatlarında meydana gelen
değişmelerden hem yararlanmak hem de risksiz kazanç elde edebilmektir. (Çakır, 2012: 34)
Tek fiyat kanununun sapmalar meydana getireceğinden bahseden iktisatçılar da bulunmaktadır. Dixit
(1989), Krugman (1989: 36-44), O’Connell ve Wei (2002) çalışmalarında piyasalarda arbitraj olanağı
kovalamanın döviz kurlarında eşik (threshold) adı verilen bir etkiye yol açtığını ve bu etkinin de
“sapmalar” meydana getireceğini belirtmektedir (Dixit, Krugman, O’Connell ve Wei’den aktaran
Gözgör, 2015a: 25).
Rogoff vd. (2001), tek fiyat kanununun geçerliliğine ilişkin yapılan çalışmalarında, 14. yüzyıl ile 20.
yüzyıl arası İngiltere ve Hollanda döviz kuru verileri kullanılmaktadır. Çalışma sonucunda birçok rejim
104
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
değişikliğine rağmen döviz kurlarındaki volatilitenin (oynaklığın) durağan olduğu görülmektedir. Bu
durumun uluslararası kurumların olmadığı dönemde, Tek Fiyat Kanununun geçerli olabileceği sonucuna
ulaşılmaktadır (Gözgör, 2015b: 25).
3.Bulgular ve Analiz
Modelleme çalışmasına başlamadan önce, birim kök testi ile serilerin durağan olup olmadıkları
incelenmiştir. Analizde ideal gecikme 1 olarak bulunmuştur. Vektör otoregresyon tahmini
analizine kriz dönemleri ve Türkiye limon yıllık ihracat miktarı dahil edilmiştir. Kriz bağımsız
değişkeni İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise Adana için anlamlı
bulunmuştur.
Tablo 3: Limon Fiyatları için VAR Model Tahmini
C
İstanbul (-1)
İstanbul (-2)
Ankara (-1)
Ankara (-2)
Mersin (-1)
Mersin (-2)
Antalya (-1)
Antalya (-2)
Adana (-1)
Adana (-2)
Kriz
İhracat
R2
İstanbul
0.067568
[1.03658]
0.475771
[0.99368]
-0.248569
[-0.49135]
-0.088164
[-0.15407]
0.073549
[0.12915]
0.001121
[1.17470]
0.001345
[1.19209]
-0.001501
[-1.46673]
1.01E-05
[0.01005]
-0.000253
[-0.39971]
7.94E-05
[0.13155]
-0.438808
[-1.65332]
0.184266
[0.96369]
0.338517
Ankara
0.063984
[1.06658]
0.986858
[2.23955]
0.152221
[0.32695]
-0.816202
[-1.54983]
-0.426681
[-0.81410]
0.001407
[1.60260]
0.001622
[1.56160]
-0.001262
[-1.33963]
7.98E-05
[0.08594]
-0.000298
[-0.51194]
-0.000149
[-0.26753]
-0.372557
[-1.52523]
0.168244
[0.95606]
0.383510
Mersin
-4.904077
[-0.28340]
40.55905
[0.31909]
55.07110
[0.41006]
55.12800
[0.36289]
-68.80516
[-0.45510]
-0.204621
[-0.80797]
0.304689
[1.01705]
-0.420063
[-1.54633]
-0.367631
[-1.37286]
0.197030
[1.17244]
0.166104
[1.03610]
-39.99297
[-0.56760]
58.45130
[1.15148]
0.257672
105
Antalya
-4.4055
[-0.22857]
4.686000
[0.03310]
-118.6247
[-0.79302]
54.44111
[0.32175]
144.6754
[0.85915]
0.807828
[2.86382]
0.268845
[0.80570]
-0.814551
[-2.69210]
-0.230468
[-0.77270]
-0.090069
[-0.48119]
-0.096256
[-0.53906]
-58.5136
[-0.74559]
66.44332
[1.17517]
0.365334
Adana
-8.652856
[-0.47006]
50.60589
[0.37426]
-167.4092
[-1.17181]
99.73768
[0.61718]
62.98432
[0.39163]
-0.114973
[-0.42677]
1.093916
[3.43261]
-0.537657
[-1.86057]
-0.223162
[-0.78341]
-0.013771
[-0.07703]
-0.27481
[-1.61141]
-18.63002
[-0.24856]
89.03243
[1.64879]
0.526829
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Düzeltilmiş R2
Log Likelihood
Akaike AIC
Schwarz SC
0.055024
0.119300
-651.0639
34.92995
37.64658
-0.060468
0.093335
0.324042
Parantez içinde belirtilenler t istatistik değerleridir.
3.1 Etki Tepki Analizi
Etki-tepki analizi bir değişkende meydana gelecek rastgele bir şokun sistemdeki diğer
değişkenler üzerindeki etkisini analiz etmektedir (Barışık & Kesikoğlu, 2006: 69). Bu
araştırmada Mersin, Antalya ve Adana limon üretici illeri ve İstanbul, Ankara limon tüketici
illeri arasında etki –tepki analizi yapılmakta ve limon fiyatlandırmasında hangi ilin diğer illeri
etkilediği ve belirleyici olacağı incelenmektedir. Aşağıdaki sonuçlar bulunmakta olup,
etkileyen iller daha detaylı olarak grafiklerle belirtilip yorumlanmaktadır.
Var modelden elde edilen etki-tepki (impulseresponse) fonksiyonlarına göre, çeşitli illerdeki
limon fiyatlarında bir standart sapmalık değişime, farklı illerdeki tepki aşağıda grafikler yer
almaktadır.
Grafikler genel anlamda değerlendirildiğinde Mersin üretici ilinin ve İstanbul tüketici
ilinin limon fiyatlandırmasında diğer illere göre daha belirleyici olduğu belirlenmiştir. Tüketici
il olan Ankara’nın limon fiyatları ise sadece Adana ilinin limon fiyatlarını etkilediği sonucuna
ulaşılmıştır.
Grafik 3.1.1. Mersin İli Üretici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
106
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.2. Mersin İli Üretici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
Mersin ili üretici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.3. İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Mersin İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
107
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Mersin ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.4. İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Antalya İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Antalya ilindeki fiyatları 1 yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.5. İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Ankara İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
108
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Ankara ilindeki fiyatları iki yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.6. İstanbul İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkis
İstanbul ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıl
etkilemektedir.
Grafik 3.1.7. Ankara İli Tüketici Fiyatlarının Adana İlinin Limon Fiyatlarına Etkisi
109
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Ankara ili tüketici fiyatlarındaki 1 standart sapmalık değişim Adana ilindeki fiyatları bir yıldan
az etkilemektedir.
4.Sonuç
Türkiye’de bilenen en ekşi narenciyemiz olan limonda önemli üretici iller olan Adana,
Mersin, Antalya ve önemli tüketici iller olan İstanbul ve Ankara illerinde limon fiyatları
arasındaki ilişkiler incelenerek söz konusu fiyatlar arasındaki etki-tepki olup olmadığı Vektör
Oto Regresyon (VAR) analiziyle test edilmiştir. Ek olarak kriz bağımsız değişkenin ve ihracat
bağımsız değişkenin bu illerde hangisi için anlamlı olup olmadığı incelenmiştir. Çalışma, 20052016 dönemine ait 4’er aylık limon reel fiyatları (Kasım, Aralık, Ocak, Şubat) baz alınmıştır.
VAR analizi sonucunda limon fiyatlarını üretici illerden Mersin ilinin ve tüketici illerden de
İstanbul ilinin önemli şekilde etkisi olduğu tahmin edilmiştir. Lider üretici il olan Mersin,
Adana ve Antalya illerindeki limon fiyatlarını etkilediği bulunmuştur. Tüketici illerden
İstanbul; Mersin, Adana, Antalya ve Ankara illerindeki limon fiyatlarını etkilediği sonucuna
ulaşılmıştır. Ankara ili ise sadece Adana ilinin fiyatlarını etkileyebilmiştir. Dışsal olarak modele
dahil edilen kriz bağımsız değişkeni, İstanbul ili için anlamlı, ihracat bağımsız değişkeni ise
Adana için anlamlı bulunmuştur.
Bu çalışmada da limon yıllık reel fiyatlandırılmasında tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve
limonda fiyatlandırmayı tüketimde lider il olan İstanbul’un belirlediği tahmin edilmektedir.
Üretici iller arasında da tek fiyat kanunun geçerli olmadığı ve limonda fiyatlandırmayı üretimde
lider olan Mersin’in belirlediği tahmin edilmektedir. Bu iki il karşılaştırıldığında ise tüketim
merkezi İstanbul’un üretici il olan Mersin’deki fiyatları da etkilediği tahmin edilmektedir.
Bu çalışmayla birlikte, Türkiye’de limon fiyatında üretici iller değil de tüketici illerin belirleyici
olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Mersin ilinde turunçgile dayalı fabrika yatırımlarının
artması, Mersin ilini üretimde olduğu gibi tüketimde de önemli konuma getirebilir. Bununla
birlikte, turunçgil ürünlerinin işlenerek yüksek katma değerli ürün haline getirilmesi, Mersin ili
için rekabet avantajı sağlayacaktır.
Sebze ve meyve üreticileri özellikle yetiştirme teknikleri konusunda bilgilendirilmelidir.
Ayrıca, üretici örgütlenmesi teşvik edilmeli ve üretici birliklerinin kurulması sağlanmalıdır.
110
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Kaynakça
Abak, K., Erkan, O., Eser, B., Halloran, N., Yanmaz, R., Sarı, N., Ekiz, H. (2002). Sebze
Tarımında 2000'lerde Üretim Hedefleri, Teknik Kongre.
Barışık, S. & Kesikoğlu, F. (2006). Türkiye’de Bütçe Açıklarının Temel Makroekonomik
Değişkenler Üzerine Etkisi, 1981-2003 VAR, Etki-Tepki Analizi, Varyans Ayrıştırması,
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61(4), 69.
Çakır, A. (2012). Arbitraj Fiyatlama Teorisi ve IMKB Sektör Endeksleri Üzerine Uygulanması,
Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul.
Engel, C. & Rogers J.H. (1996). How Wide Is the Border? American Economic Review, 86(5),
1112-25.
Engel, C. V & Rogers, J. H. (2001). Violating the Law of One Price: Should We Make a Federal
Case of It? Journal of Money, Credit and Banking, 33, 1–15.
Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO). (2017). (http://faostat.fao.org)
Gözgör, G. (2015a). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik
Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),24.
Gözgör, G. (2015b). Tek Fiyat Kanunu ve Satın Alma Gücü Paritesi Hipotezine İlişkin Ampirik
Bulgular: Bir Literatür Taraması. Sosyoekonomi, 23(24),25.
Isard, P. (1977). How Far Can We Push the “Law of One Price? American Economic Review,
67(5), 942-48.
Karahocagil, P., Tunalıoğlu, R., Taşkaya, B. & Anaç, H. (2003). Turunçgiller Durum ve
Tahmin: 2003/2004. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, 111, 74, Ankara.
MEGEP (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi). (2008). Bahçecilik,
Limon Yetiştiriciliği, 3.
Mutlu S.,Aktaş E. & Karahan,Ö. (2004a). The Relation among retail price main of consumption
center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of Market
Integration,
Munich
Personal
RePEc
Archive,
Online
at
http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8656/, 2.
Mutlu, S., Aktaş E. & Karahan,Ö. (2004b). The Relation among retail price main of
consumption center of fruit and vegetables and Region of Mediterranean (Turkey): Test of
Market Integration,
Munich Personal RePEc Archive, Online at http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8656/, 3.
111
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Öztürk, E. (2013). Türkiye Ekonomisi Temelinde Balassa-Samuelson Hipotezinin Geçerliliği.
Parsley, D.C. & S-J Wei (1996). Convergence to the Law of One Price without Trade Barriers
or Currency Fluctuations, Quarterly Journal of Economics, 111(4), 1211-36.
Sims, C. (1980). Macroeconomics and Reality. Econometrica 48, 1-49.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM). (2017). İhracat Rakamları. (http://tim.org.tr )
Türkiye
İstatistik
Kurumu
(TÜİK).
(2017).
Bitkisel
Üretim
İstatistikleri.
(http://tuikapp.tuik.gov.tr/ bitkiselapp/bitkisel.zul)
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon Fiyatları.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Limon İhracat Miktarı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi.
Uysal, O. & Polatöz, S. (2017). Dünyada ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi ve Dış
Ticareti, 6
112
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
113
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
MAKALE YAZIM KURALLARI
Yazım Dili ve Sayfa Yapısı:
-
Yazım dili Türkçe, İngilizce ve Türk Dünyası kullanılan bütün dillerdir. Yazı karakteri
olarak Times New Roman seçilmeli, sayfa yapısında tüm kenar boşlukları 2,5 cm olacak
şekilde ayarlanmalıdır.
-
MS Word dokümanı olarak ve 1,5 satır aralığında hazırlanmalıdır.
Metin Yapısı
Başlıklar metin içinde Makale Başlığı, Yazar Adı, Özetler, Anahtar Kelimeler,
Giriş, konu başlıkları ve alt başlıkları, Sonuç şeklinde sıralanmalıdır.
-
Makale başlığı (14 Punto/Koyu) sayfa ortalanarak yazılacaktır.
-
Yazar adı, yazara ait kişisel bilgilere yer verilmeksizin makalenin başlığı altına sağa
yaslı olarak yazılacaktır.
-
Yazara ait kişisel bilgiler, yazarın unvanı, bağlı bulunduğu kurum, elektronik posta
adresi, ilk sayfada sayfa altı dipnotu (*) olarak verilecektir (Birden fazla yazar varsa
birinci yazar için bir, diğerleri için artan miktarda yıldız kullanınız).
-
Metin, Times New Roman ve 12 punto; dipnotlar ise aynı fontla fakat 10 punto ile
yazılmalıdır (Açıklamalar dışında dipnot kullanılmamalıdır. Metin atıfları, metnin
içinde ve APA yazım sistemine uygun olarak, aşağıda belirtildiği gibi yazılmalıdır).
-
Makaleler, Giriş, Alt Başlıklar ve Sonuç bölümlerinden oluşmalıdır.
-
Makalelerde sayfa sınırlaması bulunmamakla birlikte, sayfa sayısının makul
ölçülerde olması beklenir.
Kaynakça Yazım Kuralları:
Makale tam metinleri APA sistemine uygun olarak hazırlanmalıdır. Kullanılacak APA
sistemi sürümü en genel hatlarıyla:
Yazarların soyadlarının alfabetik sıralaması esas alınır.
Önce yazarın soyadı yazılır ve virgül konur. Yazarların soy isimleri Baş harf büyük
harflerle kalın puntolarla yazılır.
Yazarın isminin baş harfi (büyük harfle) yazılıp, nokta konur.
114
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
Parantez içinde eserin yayınlandığı tarih yazılır, parantez kapatılır ve nokta konur.
Eserin tam ismi yazılır ve nokta konur.
Eser kitap ise eserin ismi italikle yazılır. Çalışma makale ise derginin adı italikle
yazılır.
Eserin yayınlandığı şehir yazılıp iki nokta üst üste konur.
Yayınevinin adı yazılır.
Bu açıklamaların ışığında farklı türden akademik eserleri içeren APA (5) sürümüne
uygun olarak hazırlanmış ayrıntılı bir örnek kaynakça:
Örnek Kaynakça
1. Arslan, D. A. (2018). Sosyal bilimlerde araştırma yöntem ve teknikleri. Çanakkale:
Paradigma Akademi Yayınları.
2. Arslan, D. A. ve Arslan, G. (2017-a). Kültür, sanat, edebiyat, sosyolojisi. Çanakkale:
Paradigma Akademi Yayınları.
3. Arslan, D. A. (2017-b). Samsun ve Orta Karadeniz bölgesinde göçün sosyolojik tahlili. VII.
Uluslararası Canik Sempozyumu: “Geçmişten Günümüze Şehir Göç”, 16-18 Şubat, Samsun,
Türkiye, 2017.
4. Arslan, D.A. (2012-a). Yerel seçim sonuçları temelinde Mersin’in siyasi yapısı.
International Journal of Human Sciences, 9-2, 916-968.
5. Arslan, D. A. (2012-b). Geçmişten geleceğe Kağızman’ın siyasi yapısı: Yerel seçim
sonuçları temelinde Kağızman’ın siyasi yapısının sosyolojik analizi. Sosyoloji içinde (587606). Geçmişten Geleceğe Her Yönüyle Kağızman Sempozyumu Kars.
6. Arslan, D.A. (2012-c). Mersin Milletvekilleri’nin sosyolojik profilleri. International
Journal of Human Sciences, 9-2, 587-622.
7. Arslan, D. A. (2011-a). Who rules Turkey: Turkish power elite. Berlin: LAP LAMBERT
Academic Publishing.
8. Arslan, D. A. (2011-b). Uygulamalı köy sosyolojisi: Kırsal yapı ve kalkınma dinamikleri ile
17 öncesi ve sonrası Ankara Kavaközü. Mersin: Mersin Üniversitesi Yayınları.
115
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
9. Arslan, D. A. (2005). Educational bases of Turkish democracy: Educational backgrounds
of Turkish elites. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi (Journal of Sociological Research), 8-1,
5–30.
10.
Arslan, D. A. (2004-c). Türk medya elitleri: bir durum tespiti. Sosyoloji Araştırmaları
Dergisi (Journal of Sociological Research), 4-2, 135–164.
11.
Bozkurt, Ö. (1972). Ayrımsal sosyoloji ve toplumsal yapı. Ankara: Sevinç Matbaası.
12.
Buğra, A. (1995). Türkiye’de devlet ve işadamları. İstanbul: İletişim Yayınları.
13.
Bulmer, M. (1994). Sociological research methods. London: Macmillan.
14.
Cüceloğlu, D. (200). İnsan ve davranışı. Ankara: Remzi Kitabevi.
15.
Nirun, N. (1991). Sosyal dinamik bünye analizi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi
Yayını.
16.
Ozankaya, Ö. (1971). Köyde toplumsal yapı ve siyasal kültür. Ankara: Sevinç
Matbaası.
116
HUMAN – World Journal of Human Sciences, 2019 - 2
İNSAN – Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, 2019 – 2
NOTLAR
………………… …………………… ……………….
………………… …………………… ……………….
………………… …………………… ……………….
117