Durum Değerlendirmesi
Türkiye Küresel Yönetişime
Katılımda Ne Kadar Etkin?
Ağustos 2017 | 5
Emel Parlar Dal
Ali Murat Kurşun
www.ordaf.org
Durum Değerlendirmesi
Ağustos 2017 | 5
Uluslararası sistemin ve onun bel kemiği olan uluslararası örgütlerin devamlılığı, etkililiği ve reformu meselesi yakın dönemin en çok tartışılan ve analizlere konu olan sorunu
olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle son dönemde artan küresel popülist politikalar ve
Donald Trump’ın seçim kampanyası boyunca uluslararası örgütlerle ilgili kullandığı ve
başkanlık döneminde de devam ettirdiği şüpheci söylem ve de devamında ABD’nin BM
Kalkınma Ajansı, Nüfus fonu ve barış gücü operasyonlarına yaptığı katkılarda kesintilere
gitme planları uluslararası örgütlerin konumunu bir kere daha tartışmaya açmış ve gittikçe daha fazla gönüllü katkıya ihtiyaç duyan bu yapılara olan uluslararası bağlılığı ve
inancı sarsma yolunu hızlandırmıştır. Ancak ABD’den yankılanan bu şüpheci söylemin
aksine ise özellikle 2000’ler sonrasında Küresel Güney’deki yükselen güçlerin uluslararası sistemde aktif olmanın yolunu uluslararası örgütlerde görünür olmak stratejisi
üzerine kurgulamaya başladığını görüyoruz. Bu stratejinin bir parçası olarak da yükselen güçlerin özellikle de BM çatısı altındaki faaliyetlerini görünür kılmak amacıyla BM
sistemine hem personel, hem finansal hem de fikirsel katkılarını arttırma yoluna gittiklerini gözlemliyoruz.
Küresel otoritenin farklı merkezler arasında dağılma sürecine girdiği bu dönemde Türkiye’nin de aynı şekilde uluslararası sistemde sorumlu bir aktör olarak öne çıkma isteğinin
bir sonucu olarak Küresel Güney ülkeleri olarak da kavramsallaştırılan diğer yükselen
güçlerin takip ettiği stratejiye benzer bir şekilde özellikle de BM sistemine yaptığı personel, finansal ve fikirsel katkıyı arttırma eğilimine girdiğini görmekteyiz. Peki genel
olarak uluslararası sistemde ve özel olarak da uluslararası örgütlerde muhtemel yeni bir
köklü reform sürecine eli kuvvetli olarak girmeyi hedefleyen yükselen güçlerle mukayese
edildiğinde Türkiye’nin küresel yönetişime ve özellikle BM sistemine katılımının arkasında hangi temel motivasyonlar bulunmaktadır ve bu sisteme yaptığı katkıları nelerdir? Buradan hareketle Türkiye, küresel yönetişimde nasıl daha görünür bir sorumlu
aktör haline gelebilir?
Türkiye’nin Küresel Yönetişime Katılım Motivasyonları: Statü,
Adil Temsil, Kurumsal Güç
Küresel güneyin yükselen aktörlerinin, uluslararası örgütlerin karar alma mekanizmalarında daha fazla söz sahibi olabilmek ve çok taraflı diplomaside etkin birer aktör olarak
ortaya çıkabilmek ve uluslararası sistemin işleyişini ilgilendiren pek çok alanda daha
esnek politikalar üretebilmek gibi motivasyonlar ile küresel yönetişime katkılarını arttırdığını görüyoruz. Tıpkı diğer batı dışı aktörlerde gözlemlendiği gibi Türkiye’nin de
küresel yönetişime katılım stratejisinin özellikle 2000’ler ile birlikte hem pragmatik hem
de sistemik boyutları olan üç temel motivasyon üzerine kurgulandığı ileri sürülebilir:
statü arayışı, adil temsil talebi ve kurumsal güç isteği.
Bu üç temel motivasyon arasında özellikle en belirgin olan ve Türk siyaset yapıcılarının
söylemlerinde de sıklıkla kendine yer bulan motivasyon Türkiye’nin uluslararası hiyerarşik düzende statüsünü artırma isteğidir. Bu statü yükseltme isteğinin Türkiye’nin artan
maddi gücününün bir sonucu olarak karşımıza çıktığı gibi yine aynı şekilde diğer yükselen güçler arasında kendine yeni bir konum edinerek uluslararası sistemdeki partnerlerini
çeşitlendirme arzusunun bir sonucu olduğunu söylemek gerekiyor. Türkiye’nin 20092010 ve 2015-2016 BM Güvenlik Konseyi adaylıkları da statü arayışı motivasyonunun
www.ordaf.org
2
Durum Değerlendirmesi
Ağustos 2017 | 5
Türk dış politikasını küresel yönetişime ve özellikle BM sistemine yatırım yapmasına
yönlendiren en önemli yakın dönem örnekleri olarak gösterilebilir. Statü arayışı motivasyonu üzerine kurulu olan partner çeşitlendirme stratejisinin de zaman zaman bölgesel ve küresel olarak manevra alanı daralan Türk dış politikasına alternatif muhataplar
ve gündemler yaratmak hedefi ile kurgulandığı düşünülebilir.
Bunun ile doğrudan ilişkili olan bir diğer küresel yönetişime katılım motivasyonu olarak
kurumsal reform çabaları yoluyla adil temsil sağlama talebi ortaya çıkmaktadır. Bu motivasyon bağlamında Türkiye bir diğer temel küresel yönetişim stratejisini BM’de kurumsal reform taleplerini daha sesli hale getirerek kapsayıcı ve temsili yüksek bir organa
duyulan ihtiyacı vurgulamak çerçevesinde şekillendirmiştirBM sistemini oluşturan Dünya Bankası, IMF vb. kuruluşlarda daha fazla oy gücü, BM Güvenlik Konseyi’nde köklü reform gibi bu aktörlerin kurumsal görünürlülüğünü arttıracak taleplere uygun bir söylem
geliştiren Türk dış politikasının, bu motivasyonun hayata geçirilmesinin bir gerekliliği
olarak da BM sistemine yaptığı katkıları şekillendirmeye başladığı ileri sürülebilir.
Türkiye’nin BM sistemine yaptığı katkıların arka planını anlamaya yardımcı olan bu
çerçevenin üçüncü motivasyonunu ise Türkiye’nin uluslararası sistemde talep ettiği
kurumsal güç isteğinin oluşturmaktadır. Gerçekten de diğer yükselen güçlerin aksine
bölgesel anlamda daha az kurumsal alternatife sahip olan Türkiye’nin, geleneksel olarak
temel kurumsal sosyalleşme stratejisini BM üzerine kurmuduğunu ve personel, finansal
ve fikirsel düzlemlerde yaptığı katkılar ile BM üzerinden küresel bir kurumsal güç talep
etmeye çalıştığını görüyoruz.
Türkiye’nin BM sistemine yaptığı katkıların temel motivasyonunu oluşturan bu arka
planı çizdikten sonra, devamında Türkiye’nin küresel yönetişime katkısını gözlemlenebilir bir şekilde arttırmış olan diğer yükselen güçler arasında nasıl konumlandığını incelemekte fayda var.
Türkiye Küresel Yönetişime Bir Yükselen Güç Gibi Katılıyor
mu? Personel, Finansal ve Fikirsel Katkı
Küresel yönetişime ve özellikle BM sistemine yapılan katkıyı ölçmenin bir takım zorlukları bulunmaktadır. Bu sisteme aktarılan finansmanın bir bölümünü zorunlu ödemeler
oluştururken bir bölümünü ise devletlerin kendi inisiyatifleri doğrultusunda yaptıkları
gönüllü katkılar şekillendirmektedir. Bu yazıya konu olan bulgular da 2008-2014 dönemi
için Türkiye ve BRICS ülkelerinin BM sistemine (BM ve BM’ye bağlı tüm ajans ve programlar, Dünya Bankası, IMF, BM barış gücü operasyonları) katkılarını ölçmek için uyguladığımız ve TÜBİTAK tarafından desteklenen projemizin sonuçlarına dayanmaktadır.
Buna göre elde edilen sonuçların genel bir değerlendirmesi yükselen güçler arasında
Türkiye’nin BM sistemine yaptığı katkının konumu açısından şu tabloyu ortaya çıkartmaktadır: Ele alınan ülkeler arasında yapılan katkılar ve maddi güç unsurlarını dikkate
alan hesaplamalar sonucunda yükselen güçler arasında BM sistemine maddi potansiyelini en iyi aktaran ülkeler olarak Hindistan, Güney Afrika ve Rusya öne çıkarken Brezilya,
Türkiye ve Çin potansiyelini daha az aktarabilen ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Söz konusu çalışmamız aynı zamanda Türkiye’nin en düşük katkı performansını finansal
www.ordaf.org
3
Durum Değerlendirmesi
Ağustos 2017 | 5
alanda verdiğini; buna karşılık personel ve fikirsel katkıda kısmen daha aktif bir katkı
sağladığını ortaya koymaktadır.
BM sistemine personel katkı düzlemini oluşturan BM’nin tüm kurumlarına ve barış gücü
operasyonlarına sağlanan personel düzlemleri dikkate alındığında Türkiye, BRICS ülkeleri ile mukayese edildiğinde, sırasıyla beşinci ve dördüncü olarak konumlanmaktadır. BM
kurumlarına sağlanan personel bakımından bu durum BM tarafından da doğrulanmakta
zira BM sekreterliği raporlarında Türkiye’yi az temsil edilen ülkeler arasında listelemektedir. Barış gücü operasyonları açısından değerlendirildiğinde ise Türkiye’nin bu konumunu özellikle son yıllardaki gelişmeler ışığında okumak faydalı olacaktır. Zira Türkiye
özellikle Arap Baharı sonrası dönemde kendi coğrafyasında daha bağımsız bir güvenlik
aktörlüğü oluşturma yolunu tercih etmiş ve çabalarını, BM sistemi üzerinden kurgulamak yerine, askeri üsler kurmak gibi daha tek taraflı çözüm içeren uygulamalara yönlendirmiştir.
Türkiye’nin BRICS ülkeleri ile mukayese edildiğinde küresel yönetişime katkı sağlamada
en zayıf kaldığı alan olan finansal düzlem incelendiğinde ise Türkiye’nin kendi açısından
en iyi performansını küresel sağlık fonlarında, kurum düzeyinde de BM Kalkınma Ajansı
özelinde gösterdiği ortaya çıkmakta ancak genel olarak bu katkıların BRICS ülkelerine
göre düşük kaldığı gözlemlenmektedir. Yükselen güçlere oranla bu düşük performansın
sebebinin Türkiye’nin daha ziyade BM dışı fonları tercih etmesinden kaynaklandığını
ileri sürebiliriz. Türkiye’nin ‘insani yardımları’ niş diplomasi alanı olarak belirlemiş olması, BM’nin ilgili fonlarında Türkiye’nin nispeten düşük bir performans göstermesinin
bir sebebi olarak ortaya çıkıyor. Aynı şekilde kalkınma yardımı alanı incelendiğinde de
OECD verileri Türkiye’nin sağladığı kalkınma yardımlarının neredeyse sadece %1’inin
BM sistemi üzerinden transfer edildiğini ortaya koymakta. Ancak bu sonuçların ortaya
çıkardığı bir diğer önemli husus ise Türkiye’nin uzun yıllardır bireysel olarak yatırım
yaptığı küresel sağlık alanında BM sistemine daha aktif katılım sağlayarak yükselen güçler
arasında kolayca öne çıkabileceği ve küresel sağlık konusunu çok taraflı diplomasisinin
bir niş alanı haline getirebileceği gerçeğidir. Kısacası Türkiye’nin, küresel yönetişime
finansman sağlama konusunda diğer yükselen güçlerin yaptığı gibi BM ve BM dışı fonlar
arasında denge kurmak yerine BM dışı olan ve bağımsız hareket etmeye imkan tanıyan
fonları daha çok tercih ettiği ileri sürülebilir.
Fikirsel düzlem incelendiğinde ise Türkiye’nin BRICS ülkeleri arasında üçüncü sırada
konumlandığı ve fikirsel düzlemin de Türkiye’nin en iyi performans gösterdiği alan olduğu karşımıza çıkıyor. Bu durum esasen çok da şaşırtıcı değil. Zira Türkiye diğer yükselen güçler ve özellikle Çin, Rusya gibi ülkeler ile mukayese edildiğinde küresel yönetişime
fikirsel katılım sağlayacak daha güçlü bir sivil toplum yapısına sahip. BM kurumlarına akredite olan ve toplantılarına katılım sağlayan Türk STK’ları üzerinden yapılan
bu değerlendirmenin ötesinde Türkiye’nin devlet olarak sponsorluğunu yaptığı BM Az
Gelişmiş Ülkeler Konferansı, Dünya İnsani Zirvesi gibi BM inisiyatif ve konferanslarının
da fikirsel katılım noktasında son yıllarda Türkiye’ye ivme kazandırdığını söyleyebiliriz.
BRICS ülkeleri ile yapılan bu karşılaştırma sonucunda Türkiye’nin maddi potansiyeline
oranla nispeten daha düşük bir performans ile küresel yönetişime katıldığı gözlemlenmekte ancak bu durum aynı zamanda Türkiye’nin planlı bir program ile bu yükselen
güçler arasında kolay bir şekilde daha görünür hale gelebileceğini ortaya çıkarmaktadır.
www.ordaf.org
4
Durum Değerlendirmesi
Ağustos 2017 | 5
Türkiye Küresel Yönetişimdeki Katkısını Etkin Kılmak için Ne
Yapmalı?
Türkiye ve BRICS ülkelerinin küresel yönetişim katkılarını ortaya koyan bu çalışma Türkiye’nin hem katkısını arttırmak ve hem de mevcut katkısını yükselen güçler arasında
daha görünür kılmak açısından şu üç temel stratejinin uygulanmasının hızlı sonuçlar
verebileceğini işaret ediyor: öncelikli alanların belirlenmesi ve çeşitlendirilmesi, örgüt
ve kurum bazlı ortaklıklarda esnekliğinin sağlanması ve BM içerisindeki gönüllü fonlara
daha fazla yatırım yapılması.
İlk olarak Türkiye’nin mevcut küresel yönetişime katılım performansı hakkında bir
farkındalık yaratılarak Türkiye’nin BM’nin küresel yönetişimi ilgilendiren hangi alanlarda uzmanlaştığının ve daha çok yatırım yapması gerektiğinin daha belirgin hale
gelmesi gerekmekte. Elde edilen veriler üzerinden Türkiye’nin daha fazla katkı sağlayarak kendini görünür hale getirebileceği başlıklar arasında BM Kalkınma Ajansı (UNDP),
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Birleşmiş Milletler bütçesi, BM Eğitim, Bilim ve Kütür Örgütü (UNESCO), BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC),
BM Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlendirilmesi Kuruluşu (UNWOMEN), Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) gibi kurum, fon ve programlar gelmektedir. Yani Türkiye’nin zaten uzun
zamandır yatırım yaptığı kalkınma, sağlık, tarım, kadın hakları, eğitim-kültür gibi alanlarındaki katkısını BM sistemine daha fazla yönlendirerek küresel yönetişimde yükselen
güçler arasındaki konumunu daha da pekiştirebileceği söylenebilir.
İkinci olarak Türkiye küresel yönetişimde örgüt ve kurum bazlı koalisyon esnekliğini
sağlamak amacıyla Kuzey-Güney; Güney-Güney ve bölgesel gruplanmalarda kendine
daha fazla yer aramalı ve bunların üçünü de kapsayacak şekilde bir küresel yönetişim
stratejisi oluşturmalıdır. Zira Türkiye’nin özellikle Güney-Güney koalisyonlarında olmayışı Türkiye’yi BM’yi ilgilendiren reform süreçlerinde yalnız bir konumda bırakmakta
ve yaptığı katkılar oranında bir söz hakkı elde etmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Yani Türkiye’nin küresel yönetişimin farklı gruplanmalarında kendine görünürlük
sağlayacak bir konum arayışında olmasının Türkiye’ye yaptığı katkıları daha görünür
hale getirme potansiyelini sağlayacağı ileri sürülebilir.
Üçüncü ve son olarak Türkiye’nin hali hazırda bağımsız olarak BM dışı fonlara sağladığı
katkının bir kısmını BM sistemine gönüllü katkı formunda kaydırması Türkiye’ye daha
fazla görünürlük sağlayacaktır. Zira daha çok gönüllülük esası ile işleyen fonlarda finansman sahiplerinin söz hakkı daha fazla olmaktadır. Bu da Türkiye’yi BM altındaki
bu fonların idaresinde daha fazla söz sahibi olma fırsatını sağlayacaktır. Özellikle bu tür
fonların en büyük destekçisi olan ABD’nin bu fonlara vereceği katkıları büyük oranda
kesme planları dikkate alındığında bu yönde atılacak bir adım Türkiye’ye diğer yükselen
güçlerin yanında BM sisteminin idaresinde daha fazla söz hakkı sunacaktır.
Kısacası bugün yükselen güçler yükselen popülizm ve düşüşe geçen uluslararasıcılığın
etkisi ile daha önce hiç olmadığı kadar uluslararası sistemde ve bunun en büyük çatısı
olan BM’de daha görünür olma ve söz hakkına sahip olma fırsatını ele geçirmeye yakınlar. Böylesi bir dönemde Türkiye’nin de mevcut katkılarını göz önünde bulundurarak alternatif politikalar üzerinden BM sistemine daha fazla yatırım yapması durumunda yakın
www.ordaf.org
5
Durum Değerlendirmesi
Ağustos 2017 | 5
gelecekte Türkiye’ye yeniden yapılandırılmış bir uluslararası sistemde daha görünür
olma imkanı tanıyacağı ileri sürülebilir.
www.ordaf.org
6
Yazarlar Hakkında
Emel Parlar Dal
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler
bölümünde doçent olarak görev yapan Parlar Dal, 2010-2011 yılları
arasında İsviçre hükümeti bursu ile Cenevre’de Graduate Institute
of International and Development Studies’de ve 2013 yılında Oxford
Üniversitesi St. Anthony’s College Middle East Centre’da misafir öğretim
üyesi olarak araştırmalar yapmıştır. Parlar Dal’ın çalışmaları Türk dış
politikası, yükselen bir güç olarak Türkiye, Türkiye’nin BRICS ülkeleri
mukayesesinde küresel yönetişim politikaları gibi konuların yanında
Türk-İran ve Irak ilişkileri ve Ortadoğu’da devlet dışı silahlı aktörler
gibi alanları da kapsamaktadır. Emel Parlar Dal’ın son makaleleri Turkish
Studies, International Journal, Perceptions, Third World Quarterly, Global
Policy, International Journal ve Cambridge Review of International Affairs gibi
dergilerde yayınlanmıştır.
Ali Murat Kurşun
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler
bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yapan Kurşun, küresel
yönetişim, Türk dış politikası ve Ortadoğu bölgesel düzeni konularında
çalışmalar yapmaktadır. Kurşun’un son makaleleri Global Policy ve
International Journal dergilerinde yayınlanmıştır.
www.ordaf.org