Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Academia.eduAcademia.edu

Pınarlar, mağaralar, ve Hitit Anadolu’sunda kırsal peyzaj: Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi (Ilgın, Konya) 2011 sezonu sonuçları

PINARLAR, MAĞARALAR, VE HITIT ANADOLU’SUNDA KIRSAL PEYZAJ: YALBURT YAYLASI ARKEOLOJIK YÜZEY ARAŞTIRMA PROJESI (ILGIN, KONYA) 2011 SEZONU SONUÇLARI Ömür Harmanşah 1 Peri Johnson 1.Giriş Anadolu kırsal peyzajının hayatî unsurlarından su pınarları, mağaralar, düdenler ve obruklar, farklı dönemlerde farklı toplumlar nazarında kültürel anlamlarla yüklenmiş, gündelik yaşam pratiklerinin odağı, hikayelerin ve mitolojilerin mekânı olmuşlardır. Kırsal çevreye dair yerel bilgi dağarcıkları ve toplumların coğrafî tahayyülleri öncelikle böyle mahallerin hikayeleri ile şekillenir, peyzajın içinden geçirilen rotalar ve yollar ile yurt tutulan topraklar bir miktar onlar etrafında biçimlenir. Bu sebeple arkeolojik yüzey araştırmaları için bu mahaller sıklıkla kültürel aktivite izlerinin yoğunlukla gözlendiği mekânları teşkil ederler, her ne kadar höyükler, kaleler, ve benzeri yerleşimler kadar incelenmek üzere rağbet görmeseler de. Aynı zamanda, jeolojik yapıları dolayısı ile uzun soluklu bir zaman algısı, ağır ağır değişen bir fiziksel yapı ile özdeşleştirildiklerinden, hep çok eski geçmişe ve eski çağlara toplumsal bellek içinde gönderme yaparlar, o yerel derin tarihin izlerini taşırlar. 2010 yılında başlatılan Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi temel araştırma sorunsalı olarak karstik jeolojiler, yerel toplumsal pratikler, bellek ve yerel kültürün biraraya geldiği alana odaklanır. Yalburt Projesi Konya ili Ilgın ilçesi sınırları içinde yeralan Yalburt Hitit Pınar Anıtı’nı merkezine alarak, Ilgın ilçesi ve kısmen de Kadınhanı ve Yunak ilçeleri kırsal arazilerini kapsayan bölgesel bir projedir. Beş yıllık bir arkeolojik peyzaj araştırma projesi olarak tasarlanan çalışma, parasal ve kurumsal desteğini Brown Üniversitesi (A.B.D.)’nden alır. 2 İlk saha çalışması 2010 yılı yaz aylarında gerçekleştirilmiş olan projenin ikinci sezonu ise 19 Temmuz- 22 Ağustos 2011 tarihleri arasında beş hafta süresince sürdürülmüştür (Harmanşah ve Johnson 2012) 3. Dr. Ömür HARMANŞAH, Assistant Professor of Archaeology and Egyptology and Ancient Western Asian Studies, Brown University, Joukowsky Institute for Archaeology and the Ancient World, Box 1837, 60 George Street, Providence RI 02912 USA, omur_harmansah@brown.edu. Dr. Peri Johnson, PhD, University of Pennsylvania, peri.johnson@gmail.com. 2 2011 sezonunun finansmanı Brown Üniversitesi Mısırbilim ve Eski Batı Asya Çalışmaları Bölümü, Joukowsky Arkeoloji ve Eskiçağ Dünyası Enstitüsü ile aynı üniversitenin Richard B. Solomon Fakülte Araştırma Fonu’ndan sağlanmıştır. Başvurularımız doğrultusunda Konya Bölge Koruma Kurulu tarafından 2011 yılında 1. derece arkeolojik sit alanı ve aynı zamanda doğal sit alanı ilan edilen Şangır Mağaza (yahut “Körkuyunun Mağaza”) adı ile bilinen obruk-mağara arkeolojik alanında bulunan mermer eserlerin Akşehir Müzesi’ne taşınmasına, Ilgın Belediye Başkanlığı nakti ve aynî yardımlarla katkıda bulunmuştur. 3 Çalışmamız için gerekli izinleri sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne, yardımlarını esirgemeyen bakanlık yetkilileri Sn. Melik Ayaz, Sn. Aliye Usta ve Sn. Levent 1 1 Yalburt Projesi arazisi, Konya’nın 70 km kadar kuzeybatısındaki Ilgın ve Atlantı ovaları, Çavuşçu Gölü havzası ve bu alanları çevreleyen dağlık arazilerden oluşan bir yayla peyzajıdır, ve Orta Anadolu Yaylası’nın batısına düşer. Hititler döneminde İkkuwaniya olarak bilinen Konya’yı ve verimli Konya ovasını batıya bağlayan en önemli yol üzerinde yer alır. Geçtiğimiz sezonki raporumuzda daha ayrıntılı olarak irdelediğimiz gibi, bu yolun tarih boyunca özellikle askerî amaçlarla kullanılmış işlek bir rota olduğunu, Hitit kralı IV. Tudhaliya’nın Lukka ülkesine yaptığı seferlerden, Zenofon’un iştirak ve tanıklık ettiğı Genç Kiros yönetimindeki bir Pers ordusu seferinden ve Mustafa Kemal Paşa’nın ünlü 1922 Baharı Ilgın Ovası manevralarından biliyoruz. Helenistik dönemde Efes’ten çıkarak doğuya giden antik yol yine Afyon üzerinden Ilgın’a bağlanmaktaydı ve buna Ortak Yol denmekteydi. Bergama Kralı II. Eumenes’in bugün ağırlıklı olarak eskiçağ tarihçilerince Ilgın ile özdeşleştirilen Tyriaion kentlilerine yolladığı mektupları kayda geçiren Mahmuthisar köyü mermer yazıtında, paralı askerlerin bu kente yerleştirilmesine ve kente tanınan ekonomik ve siyasi özerkliğe dikkat çekerken, yerli halktan hiç bahsetmez 4. Benzer bir siyasi iktidar-yerel halk ilişkisi Hitit İmparatorluğu döneminde Hitit kralları ile yerli halk arasında da yaşanmış olmalıdır. Yalburt Projesi tam olarak bu ilişkinin yerleşim ve malzeme kültürü tarihine nasıl yansıdığını araştırır, bunu yaparken de “mahal/yer” kavramını projenin ana sorunsalı olarak ele alır. Geçen seneki raporumuzda Ilgın ilçesi, Çobankaya (Şuhut) köyü Yalburt Yaylası’nda 13. yüzyıl Hitit Kralı IV. Tudhaliya tarafından inşa ettirilmiş olan anıtsal havuz ve Kadınhanı ilçesi Köylütolu Yaylası Büyük Büvet mevkiinde inşa ettirilmiş su toplama barajı yapıları göz önüne alınarak, IV. Tudhaliya döneminde Pedassa adıyla, klasik çağlarda Phrygia Paroreios adıyla anılan bu bölgede sulamaya dayalı bir tarımsal rehabilitasyon ve yeni yerleşim programı sürdürülmüş olduğunu önermiştik. Hitit metinlerinden bilinen Pedassa bölgesi, Hulaya Nehir Ülkesi’nden, Sultan Dağları ile özdeşleştirilen Hutanuwanda dağları ile ayrılmaktaydı ve yukarı Sakarya vadisine denk düştüğü kabul edilen Siyanta Nehri ile komşuydu (Barjamovic 2011: 371-372). Bunun ötesinde III. Hattusili’nin Ulmi-Teşup Vardar’a, bakanlık temsilcimiz Eskişehir Müzesi Arkeologlarından Sn. Gülsüm Baykal’a, bize yardımları ile destek olan Akşehir Müzesi ve Konya Arkeoloji Müzesi çalışanlarına, bizi barındıran, besleyen ve çalışma mekanı sağlayan Ilgın Şeker Fabrikası’na, Şangır Mağazası arazisinden Akşehir Müzesi’ne mermer eserlerin taşınmasını sağlayan Ilgın Belediye Başkanlığı’na ve son olarak yüzey araştırma ekibimize, özellikle doktora adayları Müge Durusu-Tanrıöver ve Türkan Pilavcı’ya, ve ayrıntılı bitki örtüsü çalışmasından dolayı Bochay Drum’a minnetlerimi sunarız. Onların yardımları ve özverili çalışmaları olmadan bu projenin gerçekleşmesi mümkün olmazdı. Gordion/Yassıhöyük ve Hattuša/Boğazköy’deki çalışmalarından tanınan, Bucknell Üniversitesi Coğrafya ve Çevre Bilimleri Profesörlerinden Sayın David (Ben) Marsh, 2011 yılı çalışmalarımıza dört hafta kadar iştirak etmiş, ve Ilgın çevresinin jeolojik yapısı ve jeomorfolojik tarihine ilişkin çalışmalarda bulunmuştur. Kendisine de katkıları için minnettarız. Ayrıca Yalburt Yaylası’nda 1970-1975 yılları arasında Sn. Raci Temizer ve ekibi tarafından Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi adına yürütülen kazı ve restorasyon’a ilişkin belgeler, kazı defterleri, çizimler, raporlar, fotoğraflar ve kazılardan elde edilen envanterlik eserler, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin değerli yardımları sayesinde ekibimiz tarafından incelenmiş, dijital ortama aktarılmıştır. Bu kazı ve restorasyon çalışmaları malzemesi de ekibimiz tarafından, Yalburt Projesi kapsamında yayına hazırlanmaktadır. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi çalışanlarına gayretli yardımlarından dolayı minnettarız. 4 Jonnes 2002: 61, 85 ve Metin 393. Çalışma alanımız dahilinde, Ilgın’ın 15 km güneydoğusunda Sultan Dağları eteklerinde kurulmuş olan Mahmuthisar köyü’nde Ekim 1997’de ele geçen bu yazıt halen Konya Arkeoloji Müzesi bahçesindedir. Yazıt, 1.35 m. yüksekliğinde, 0.67 m. genişliğinde ve 0.22 m. kalınlığında beyaz mermer bir stel olup, 52 satırlı son derece iyi korumuş olan yazıtı Jonnes ve Ricl tarafından yayınlanmıştır (Jonnes ve Ricl 1997). 2 anlaşmasında ve IV. Tudhaliya’nın Kurunta ile yaptığı anlaşmada Hatti-Tarhuntašša sınır tanımı Pedassa bölgesi’nin tarifi ile başlar (Hawkins 1998: 22). Hitit Devleti için böylesi stratejik önemi olan bu hudut bölgesinde IV. Tudhaliya’nın bir yandan ideolojik ağırlığı olan anıtlar inşa etmekle, öte yandan da yeni yerleşimler kurarak ve sulama programı uygulayarak yerleşim düzenine müdahelede bulunması arkeolojik veriler üzerine kurulan uzun soluklu hikayenin bir parçasıdır. 2011 sezonundaki ana amacımız benzer siyasî peyzaj müdahelelerinin Geç Tunç Çağı bölgesel yerleşim sistemi dinamikleri içerisinde gözlemlenip gözlemlenemeyeceğini araştırmaktı. Aynı zamanda da, yerel kültürle siyasi iktidar arasındaki ilişkiyi mekan siyaseti ve mahalli kimlik kapsamında incelemekti. Resim 1. Yalburt Projesi 2010 ve 2011 yıllarında çalışılan araştırma üniteleri. 3 Yalburt projesi yüzey araştırma sahası Atlantı ve Ilgın ovaları, bu iki ovayı biribirine bağlayan Bulasan vadisi, Çavuşçu Gölü havzası, Ilgın Ovası’nın güneyinde Boz ve Sultan Dağları’na doğru yükselen teraslanmış yeşil vadiler, ve Yalburt Yaylası ve çevresinin dağlık ve dejenere otlak alanlarından oluşur. Prof. Ben Marsh’ın jeolojik analizlerine göre, çalışma alanı fay hattı ile sınırlanmış, hidrolojik olarak biribirine bağlı iki geniş tektonik yataktan oluşmaktadır ki bunlardan batıda olanı Ilgın Ovası ile Çavuşçu Gölü Havzası’nı kapsarken kuzeydoğuda kalan tektonik yatak Atlantı Ovası’nı teşkil eder. 2010 Sezonunda, bu farklı peyzajlar içinde daha çok Yalburt Yaylası ve çevresinin dağlık otlak alanları ile Çavuşçu Gölü havzasında çalışmıştık. 2011 sezonunda ise özellikle Ilgın ve Atlantı Ovalarının höyükleri ile Bulasan vadisi boyunca tespit edebildiğimiz yerleşimlere odaklandık. Ayrıca Ilgın Ovasının güneyinde Boz Dağlara tırmanan su kaynakları ile zengin vadilerdeki büyük ebatlı yerleşimleri de ilk defa olarak inceledik. İki sezonda toplam 47 araştırma biriminde çalışıldı (Resim 1). 2. Jeomorfoloji: Ilgın’da sulama projeleri, yerleşim tarihi ve kırsal peyzaj 19. yüzyıl gezgini W.J. Hamilton bataklık karakterli Ilgın’da tanık olduğu veba salgınından bahseder (Hamilton 1842, cilt 2: 187-190). Bu kırsal peyzaj ova yataklarına depolanmış allüvyal topraklar ve iyi drene olmayan arazilerden kaynaklanan tahrip olmuş, verimliliğini yitirmiş tarımsal peyzaja işaret eder. 2011 sezonunda Bucknell Üniversitesi (A.B.D.)’nden Prof Ben Marsh’ın, Brown Üniversitesi mezunu Bochay Drum asistanlığında yaptığı jeolojik/jeomorfolojik çalışmalar hem bizlere eskiçağdan beri ağır ağır gömülmekte olan coğrafyaların bilgisini vermiş hem de hangi arazilerde yoğun yerleşim taramasının daha verimli olacağı konusunda önemli ipuçları sağlamıştır. Marsh’ın ayrıntılı raporunda açıkladığı gibi bu çalışmalar ağırlıklı olarak Ilgın peyzajında eskiçağdan bu yana gözlenen jeomorfolojik dönüşümler, bu dönüşümlerin arkeolojik peyzaja etkisi, ve eskiçağdan bugüne tarımsal arazi ve yerleşim alanları kullanımındaki değişıkliklere odaklanmıştır (Marsh 2011). Ilgın Ovası’nın büyük höyüklerinden Çayır Höyük’te sel düzlüğünün en az 2 m. altında Helenistik döneme ait seramik parçalar ele geçmiştir (Resim 2). Atlantı Ovası’ndaki Karatepe Höyüğü’nde ise bugünkü alüvyal yüzeyin 2.5 m. altında Roma dönemine ait seramikler ele geçmiştir. Bu ovalarda ve Bulasan vadisi tabanında rastlanan alüvyal depolama, tarımsal arazi kullanımı, orman kesimleri, erozyon ve sulama projelerinin de etkisiyle oldukça hızlı gelişmiş olmalıdır. Bugün tarıma açık olan bazı alanlarla höyüklerin yoğunlukla gözlendiği alanların pek de çakışmadığı gözlenmektedir, dolayısıyla bugünün tarımsal sulama yoluyla ekilen alanlarının eskiçağda tarımsal olarak kullanılmadıklarını bizlere düşündürür. Bu alanlar iyi drene olmamış göl depositlerini teşkil ederler, özellikle Çavuşçu Gölü havzasının kuzeyinde olduğu gibi. Eskiçağda bu alanların oldukça sulak, hatta muhtemelen bataklık halinde olduklarını düşünmekteyiz, dolayısıyla geleneksel teknoloji ile bu alanlarda tarım yapmak imkansız olmalıydı. Bunun yanında, höyüklerın yoğunlaştığı alanlarda bugün önemli çapta sulama tarım yapılmamaktadır. Bu durum özellikle Ören Çeşmesi, Osmancık ve Çeşmecik civari için geçerlidir. Bu bölgeler su konusunda zengin olmakla beraber, bugünkü ekim teknikleri ile tarımsal üretime daha uygun olan düz alanlardan yoksundurlar. Ancak, daha evvelki toprak işleme sistemleri 4 daha küçük ve dağınık toprak parsellerinin ekimi konusunda daha verimli olmalıydılar (Marsh 2011). Resim 2. Çayır Höyük (Ilgın, Merkez). Yerleşim katmanları üzerinde alüvyal dolgu. 20. yüzyılda Devlet Su İşleri’nın çeşitli projeleri ile hem Atlantı Ovası hem de Ilgın Ovası’nda, Çavuşçu Gölünün bir barajla su toplama havzasına dönüştürülmesi ile tarımsal sulama projeleri gerçekleştirilmiş, bu projeler kısmen başarılı, kısmen başarısız olmuştur (Özen 1975). Hitit Devleti döneminde de yürütülmüş olan benzer sulama projeleri farklı teknolojiler kullanılarak denenmiştir (Emre 1993). Ören Çeşmesi’ndeki su kaynağının kanalize edilmesi ile Köylütolu Yayla barajının inşasını bu çerçevede değerlendirmek gereklidir. Ben Marsh’in 2011 raporundaki gözlemi Köylütolu Yayla barajının aslında bir obruk üzerine kurulduğunu, ve büyük ihtimalle hemen hemen hiç kullanılmadığına işaret etmektedir. Nitekim baraj toplama havzasından alınan el burgusu örneğinde de sedimantasyona rastlanmamıştır. 3. Geç Tunç Çağı’nda Değişen Yerleşim Coğrafyası: Arkeolojik bir Değerlendirme Bu sulama projesindeki başarısızlığa rağmen Geç Tunç Çağı’nda bölgede önemli bir yerleşim dokusu yoğunlaşması gözlemliyoruz. Bu yerleşmelerin özellikle Ilgın ve Atlantı ovaları ve Bulasan vadisinde, nehir boylarında önemli pınarlara yakın konumlarda kurulmuş yeni yerleşmeler olduğunu gözlüyoruz. 2011 yılında yoğun olarak araştırılan ve yüzey malzemesi toplanan tüm araştırma birimlerinden bahsetmek burada mümkün olmadığından, yazının kalan kısmında tespit ettiğimiz Geç Tunç Çağı yerleşim coğrafyası için önem arzeden bazı yerleşmeleri gözden geçirmek istiyoruz. Bu arazilerin en önemlileri 5 Ilgın yakınlarındaki tek dönemli Hitit İmparatorluk dönemi yerleşmesi olan Boz Höyük, iyi korunmuş anıtsal sur duvarları ile Bulasan vadisinin girişini kontrolü altında bulunduran Karaköy Kale Tepesi, bu yerleşimin nehir boyunca hemen 3 km. kadar ötesindeki Köprünün Küllük Höyük, Boz Dağlara tırmanan vadilerin en uzun vadeli yerleşim yerlerinden biri olan Mahmuthisar Höyüğü, Atlantı Ovasının ortasına kurulmuş olan İmircik Tepe ve Çavuşçu Gölü havzasını Yalburt Yaylasına bağlayan Dereköy Höyüğü ve Macar Mevkii’dir (Resim 1 ve 3). Resim 3. Ilgın Ovası ve Bulasan Vadisi güneybatı girişinde Geç Tunç Çağı yerleşimleri. Bu arazilerden ilki olan Boz Höyük, Ilgın Ovası’nda, Ilgın kent merkezinin hemen 2.3 km güneyinde, Ormanözü ve Çatak köylerine giden asfalt yolun hemen doğusunda yer alır, ki bu asfalt yol höyüğün bir kısmını tahrip ederek geçmiştir. 5 Güneybatı yönünde BalkıGöstere ve Harmanyazı köyleri vadisinden gelerek Bulasan çayına kavuşan dere yatağı eskiçağda muhtemelen höyüğün çok yakınından geçmekte idi. 2011 Mayıs ve Haziran aylarındaki rekor seviyelerdeki yağışlar sonucu oluşan yoğun bitki örtüsü ve Ilgın İlçe Belediyesi’nin höyüğü kısmen de olsa, inşaat atık çöplüğü olarak kullanmasından dolayı höyük yüzeyindeki görünürlük oldukça düşüktü. Dolayısıyla höyük yüzey taramamız ağırlıklı olarak höyük dibindeki sürülü tarlalar, höyük üzerinde sıkça rastlanan kaçakçı 5 Prof. Hasan Bahar 1994 yılında gerçekleştirdiği yüzey araştırmasında bu höyükte çalışmıştır. Bahar yayınlarında bu höyükten “Ilgın Höyük” olarak bahsetmektedir. Bkz. Bahar 1996: 154. 6 çukurları ve höyük yakınından geçen sulama kanalı ve yol kesitlerine odaklanmak zorunda kalmıştır. Bu aslında 2011 sezonu boyunca sıkça karşımıza çıkan bir sorun oldu, böylelikle sürekli olarak alternatif yüzey malzemesi örnekleme yöntemleri denememiz gerekli oldu. Buna rağmen Boz Höyük, özellikle Höyüğün doğusundaki 100% görünürlüklü yeni sürülmüş bir tarlanın sağladığı yüzey buluntuları ile Hitit döneminde kurulmuş yeni ve zengin bir yerleşim izlenimi vermiştir. Henüz bu seramikler üzerine ayrıntılı çalışmaları gerçekleştirememiş olmakla beraber, yaptığımız ilk analizlere göre, Boz Höyük’te diğer Geç Tunç Çağı yerleşimlerinden farklı olarak İlk Tunç ve Orta Tunç malzemesine rastlanmaz. Bu açıdan, özellikle 2010 sezonunda kayda geçirdiğimiz Orta Tepe’den bildiğimiz Asur Ticaret Kolonileri çağı malzemesi ile kesin olarak çakışmaz. Boz Höyük seramikleri, Kızılırmak havzası Hitit imparatorluk dönemi seramikleri ile bağlantılı olup, yumurta kabuğu da denen ince cidarlı seramiklerden daha kaba mallara kadar çeşitlenen bir zenginlik gösterir. Boğazköy ve diğer Hitit yerleşimlerinden bilinen açık kahverengimonoton hamurlu saray mallarının ağır bastığı bu seramik grubu bejden alacalı kırmızıya ve beyazdan beyaz astarlıya kadar temsil edilir, ip kesimli çanaklara da rastlanır (Resim 4). Brown Üniversitesi Joukowsky Arkeoloji ve Eskiçağ Dünyası Enstitüsü doktora öğrencisi Müge Durusu-Tanrıöver, bu malzemeyi hâlen Boğazköy malzemesi ile karşılaştırmalı olarak ayrıntılı çalışmaktadır 6. Resim 4. Boz Höyük (Ilgın) seramiklerinden örnekler. 6 Projemize ve öğrencilerimize bu konudaki eşsiz yardımları ve danışmanlıkları için Ulf-Dietrich Schoop ve Andreas Schachner’e minnetarız. 7 Tartışmak istediğiz ikinci önemli arazi Köprünün Küllük Höyük adıyla anılan, Kale Tepesi’nin 3 km. kadar kuzeydoğusunda yeralan, çevre peyzajdan 1 ila 3 m kadar yükselen yassıca ve yaygın bir höyüktür (Bahar 1996: 155). Metavolkanil bir tepe olan Küçük Tokmak Tepesi’nin hemen batı-kuzeybatı eteklerine, Bulasan vadisinin daraldığı bir mevkiye yerleşmiş olan Küllük Höyük, Bulasan çayı yatağı içinde kanallar ve asfalt yol arasında kısılıp kalmıştır ve zor farkedilir. Höyük merkezinde Kalkolitik, Ilk Tunç Çağı, Orta ve Geç Tunç Demir malzemesi ile Ortaçağ seramikleri ele geçmiştir ancak Helenistik dönem malzemesine hiç rastlanmaz. Bu arazide bizleri en çok heyecanlandıran yüzey malzemesi güneybatı kesimindeki Mahal 4 tarlasından gelmiştir ki, bu tarlanın yüzeyi %50 kapsamlı ve sistemli olarak örneklenmiştir. Bu tarladan yoğun bir şekilde ele geçen Geç Tunç Çağı seramikleri özellikle çark yapımı iple kesilmiş pişirme kaplar, büyük tekneler, Boğazköy ve Boz Höyük malları ile karşılaştırılabilecek Hitit gündelik malları ile ince saray mallarının zengin kolleksiyonundan oluşur (Resim 3). Resim 5. Karaköy Kale Tepesi Araştırma Ünitesi yerel planı: mahaller ve yüzey kalıntıları. Üçüncü olarak da geçen seneki raporumuzda kısaca tartıştığımız Karaköy Kale Tepesi’nden bahsetmek istiyoruz. Kale Tepesi Köylütolu Barajı’na 3 km. kadar uzaklıkta, Bulasan çayı vadisinin daralarak Ilgın Ovası’na bağlanmadan dar bir geçide dönüştüğü kritik bir geçide nazır, dik kayalık bir tepenin kuzeydoğu yamacına inşa edilmiş anıtsal bir kale yerleşmesidir (Resim 3 ve 5). Bölgenin en zengin pınarlarından biri kalenin kuzeybatı eteğinde kaynar. Burada tespit ettiğimiz yerleşmenin en göz alıcı mimari yapısı, pınarın hemen güneydoğusunda, tepenin kuzeybatı eteğine anıtsal kesme taşlardan kenetsiz, harçsız ve keski işçiliği olmaksızın inşa edilmiş sur duvarlı ve duvarları kulelerle desteklenmiş 8 ilginç kale yapısıdır. Bu göz alıcı kale yer yer 8-9 taş sırası yüksekliğinde korunmuştur, ve her taş sırası yüksekliği 60 ila 85 cm arasında değişir (Resim 7). Resim 6. Karaköy Kale Tepesi kesme taş savunma duvarlı kale yapısı planı. Kale yapısının kesme taş duvar işçiliği üzerine ayrıntılı çalışmalarımız sonucunda, işçiliğin Yalburt Havuz anıtında kullanılan duvar tekniğini andırdığı, kalenin kesinlikle Helenistik 9 öncesi bir yapı, muhtemelen de Hitit İmparatorluk devrine ait olduğunu önerebiliriz 7. 2011 sezonunda yaptığımız yüzey taramaları, mimari dokümantasyon ve seramiklerin ayrıntılı çalışılmasından sonra, kayalık tepenin batı, kuzey, ve kuzeydoğu eteklerinde yaygın bir alanda pek çok farklı mimari kalıntılara rastlanmış, yerleşimin Hitit İmparatorluk devrinden Roma dönemine kadar kesintisiz olarak yerleşime tabi olmuş olduğu anlaşılmıştır. Kalenin 200 m. güneyinde, tepenin kuzeydoğu teraslarında %50 yoğunluklu, 4 m. aralıklarla sistematik olarak yürüdüğümüz mahallerden Mahal 4 ve Mahal 5’ten toplanan seramikler Hitit Imparatorluk devrine tarihlenir (Resim 5). Bu seramik topluluk özellikle monoton açık kahverengi çanaklar, ve ağızkenarının altında ip bezekli bir pişirme kabından oluşur (Resim 8). Kale yapısı çevresinden son derece nadir de olsa İlk Tunç ve Orta Tunç seramikleri de ele geçmiştir. Tepenin daha aşağı kotlardaki eteklerinde seramik yoğunluğu Helenistik döneme aittir. Ayrıca tepenin zirvesinde kayda geçirilen taş binaların çevresinde de Geç Tunç Çağı malzemesi ele geçmiştir. Resim 7. Karaköy Kale Tepesi kesme taş duvar detayı. Kalenin inşa edildiği yapı taşlarını inceleyen Ben Marsh, bu taşların, kireçtaşı tepenin kayalıklarından kesilmiş olamayacağını, zira bu taşların farklı bir marl kireçtaşı ocağından getirilmiş olduğunu önermiştir. Bunun üzerine kalenin yakın çevresinde yaptığımız araştırmalarda, Kale Tepesinin 1.2 km güney-güneydoğusunda Yıldıztepe mevkiinde eski bir taş ocağı tespit edilmiştir. Bu taş ocağı hem bu oldukça özel marl kireçtaşı anakayasının nadir gözlendiğı yerlerden biridir, hem de taş ocağı çevresinde yaygın ve yoğun bir biçimde yeşil gabro taşı kırıkları tespit edilmiştir. Gabro parçaları, Demir Çağı öncesi taş işçiliğinde kullanılan sert taş çekiçlerin bu ocakta yoğun olarak kullanıldığını göstermiştir. Bu tarihlemeyi bizlerle tartışan Martin Bachmann’a minnettarız. Benzer bir tarihleme önerisi için bkz. Yakar vd. 2001: 716. 7 10 Resim 8. Karaköy Kale Tepesi Mahal 4 ve Mahal 5 Geç Tunç Çağı seramiklerinden örnekler. Ilgın ve çevresinin uzun soluklu yerleşim merkezlerinden biri de 2011 yılı sezonunda ilk defa olarak ziyaret ettiğimiz Mahmuthisar Höyüğü’dür. Ilgın ilçesine bağlı Mahmuthisar köyü, Ilgın’ın 15 km güneydoğusunda yeralır ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde Sultan dağlarına uzanan sulak vadinin daraldığı yüksek noktasında, Mahmuthisar Çayı’na nazır önemli bir konumdadır. Yaklaşık 1 km. kadar güneyindeki Yeşilgöl’deki zengin su kaynağı bu çayı Mahmuthisar çevresindeki diğer su kaynakları ile birlikte besler, ve bu çay Ilgın ovasına doğru açılır. Mahmuthisar köyü Mahmuthisar höyüğünün önemli bir kısmının üzerine yerleşmiş vaziyettedir. Höyük kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda, gözlenebildiği kadarı ile en az 450 m. uzunluğunda, 170 m. genişliğınde oldukça büyük bir höyüktür. Höyüğün yüksekçe olan güneydoğu kısmı üzerinde yerleşim yoktur. Höyüğün ulaşılabilen ve gözlemlenebilen kısımlarında toplanan yüzey malzemesi İlk Tunç Çağı’ndan Osmanlı dönemine kadar uzanan zengin bir çeşitlilik ve süreklilik verir. Yakın zamanda yeniden düzeltilmiş ve yüzeylendirilmiş olan, höyüğün güneydoğu kesimini çevreleyen toprak yolun açtığı kesitten toplanan seramik ve buluntular, Mahmuthisar’ın tamamından toplanan malzeme içinde en zengin devir olan Geç Tunç Çağı malzemesini bize sunmuştur. Mahmuthisar höyüğünde önümüzdeki yıllarda daha ayrıntılı çalışmalar ve yüzey taramaları planlanmaktadır. Geç Tunç yerleşmelerine vereceğimiz bir başka örnek de Atlantı ovasının tam ortasında bugünkü Atlantı kasabasının hemen kuzeydoğu ucunda yeralan yaygın ve yayvan bir höyüktür. Höyüğün kuzeyinden geçen sulama kanalı kesidinde yaptığımız çalışmalarda Kalkolitik ve İlk Tunç malzemesine rastlanmıştır. Höyüğün üzerinde ve çevresindeki tarlalarda ise yoğun olarak Geç Tunç Çağı malzemesine rastlanır (Resim 9). 11 Resim 9. İmircik Tepe (Atlantı) Geç Tunç Çağı seramiklerinden örnekler Resim 10. Dereköy Höyüğü ve Macar Mevkii Geç Tunç-Erken Demir Çağı geçiş seramiklerinden örnekler. 12 Geçen seneki raporumuzda ayrıntılı olarak tartışıldığı gibi, Yalburt Yaylası’ndaki yüzey taramalarımız sonucunda buradaki 4. Tudhaliya döneminde M.Ö. 13. yüzyılda inşa edilmiş havuzun yakın çevresinde ve arkasında yükselen höyükte Demir Çağı’na ait önemli bir yerleşmenin filizlendiğini belirtmiştik. 2011 sezonunda çalıştığımız Yalburt’un sadece 6 km kadar güneybatısında Dereköy Höyüğü ve Macar mevkii arazileri Hitit İmparatorluk Dönemi’nin sonundan Erken Demir Çağı’na geçiş konusunda bize çok önemli ipuçları verdi. Dereköy köyünün 400 m batısında doğal bir tepenin üzerine, güçlü bir su kaynağının hemen yakınına kurulmuş olan Dereköy yerleşmesi ve Dereköy’un 1 km kadar kuzeydoğusundaki Macar Mevkii aslında Yalburt’u Çavuşçu Göl Havzasına oradan da daha batıya bağlayan önemli bir geçitte yeralır. Burada ele geçen seramikler Dereköy’ün küçük ölçekli bir Geç Tunç Çağı tepe yerleşmesi olduğunu göstermektedir, her ne kadar Boz Höyük kadar seramik çeşitliliği bize vermese de. Ancak burada ele geçen el yapımı, dışa çekik ağızlı kaba mal testiler Boğazköy Büyükkaya Erken Demir Çağı seramikleriyle karşılaştırıldığında Dereköy’ün büyük olasılıkla Erken Demir Çağı’nda kültürel devamlılık gösterdiğini söyleyebiliriz. Macar Mevkii’nin Geç Tunç Çağı seramikleri merkezi açkılarıyla Beycesultan malzemesini andırır (Resim 10). 4. Sonuçlar Hitit İmparatorluk Dönemi’nde Pedassa olarak bilinen bu sınır bölgesi Hitit krallarının yatırım yaptığı ve askeri müdahelelerde bulunduğu, Hitit Devleti resmi ideolojik söylemini yansıtan anıtlar inşa ettiği bir bölge olmuştur. Yalburt ve Köylütolu anıtları ve yazıtları ile zaten bilinen bu olgunun aslında bu mikro-coğrafyanın yerleşim dinamiklerine yansıdığını, Boz Höyük, İmircik Tepe, Küllük Höyük, Mahmuthisar gibi nehir boyu ve pınarbaşı yerleşimlerinin kurulması ile de pekiştirildiğini söyleyebiliriz. Ilgın coğrafyasının tam merkezinde yeralan ve anıtsal kale mimarisi ile dikkat çeken Karaköy Kale Tepesi Pedassa yerel krallığının siyasi merkezi olmaya adaydır. Erken ve Orta Demir Çağı’nda ise bu düşük rakımlı nehir boyu yerleşimler terk edilerek, geçen sene rapor ettiğimiz Şarampol Tepe gibi yüksek rakımlı tepe üstü yerleşimler tercih edilmiştir. Çavuşçu Gölü kıyısındaki Orta Tunç- Erken Hitit yerleşmesi olan Orta Tepe’nin yerini yüksek Şarampol Tepe’ye bırakması bu açıdan önemlidir. Bununla birlikte Yalburt Yaylası ve Kale Tepesi gibi peyzaj içerisinde anıtsal konumda duran ve toplumsal bellek açısından önem taşıyan yapılar Demir Çağı’nda ve hatta Helenistik dönemde artan bir ilgiyle kullanılmış, muhtemelen Hitit devletinin mirası kültürel pratiklerin odağına yerleşmiştir. Orta Anadolu kırsal peyzajının uzun soluklu bir toplumsal, kültürel, siyasî ve ekonomik tarihinin yazımında kuşkusuz bölgesel arkeolojik araştırma projelerine çok görev düşüyor. Bu tarih yazılırken geleneksel tarihyazımının hep kayırdığı büyük kentler ve anıtsal yerleşimlerden uzaklaşarak bugün taşra kavramı çerçevesinde marjinalleştirdiğimiz o çok renkli ve karmaşık dünyaya eğilmek, onun hızlı devinimlerle sarsılan, çabuk değişip dönüşen doğasını anlamak gerekiyor. Bunu da ancak bugün yaşayan ve hızla dönüşen kırsal peyzajın eskiçağ ve yakın tarih boyunca gözlenebilen devinimlerini bir yandan çevrebilimsel yöntemlerle, bir yandan arkeolojik bulgularla, öte yandan da bu peyzaja dair olan yerel bilgi dağarcığına kulak kabartarak gerçekleştirebiliriz. Kırsal peyzajlara ait bu zengin geçmiş, mahallerin ve mevkilerin, yurt tutulan yaylaların ve ovaların, göl kıyılarındaki 13 sazlıkların ve dağ zirvesindeki mağaraların, pınarbaşlarının ve suyu tükenmiş kuyuların hep birlikte kurdukları hikayede izlenebilir. 14 Resimler Resim 1. Yalburt Projesi 2010 ve 2011 yıllarında çalışılan araştırma üniteleri. Resim 2. Çayır Höyük (Ilgın, Merkez). Yerleşim katmanları üzerinde alüvyal dolgu. Resim 3. Ilgın Ovası ve Bulasan Vadisi güneybatı girişinde Geç Tunç Çağı yerleşimleri. Resim 4. Boz Höyük (Ilgın) seramiklerinden örnekler. Resim 5. Karaköy Kale Tepesi Araştırma Ünitesi yerel planı: mahaller ve yüzey kalıntıları. Resim 6. Karaköy Kale Tepesi kesme taş savunma duvarlı kale yapısı planı. Resim 7. Karaköy Kale Tepesi kesme taş duvar detayı. Resim 8. Karaköy Kale Tepesi Mahal 4 ve Mahal 5 Geç Tunç Çağı seramiklerinden örnekler. Resim 9. İmircik Tepe (Atlantı) Geç Tunç Çağı seramiklerinden örnekler Resim 10. Dereköy Höyüğü ve Macar Mevkii Geç Tunç-Erken Demir Çağı geçiş seramiklerinden örnekler. 15 Kaynakça Bahar, Hasan; 1996. “Ilgın çevresi höyükleri 1994,” XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı I. Cilt. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 153-184. Barjamovic, Gojko; 2011. A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian Colony Period. The Carsten Neibuhr Institute of Ancient Near Eastern Studies. Copenhagen: University of Copenhagen, Museum Tusculanum Press. Emre, Kutlu; 1993. “The Hittite dam of Karakuyu,” Essays on Anatolian archaeology içinde. H.I.H. Prince Takahito Mikasa (ed.). Bulletin of the Middle Eastern Culture Center in Japan vol VII. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, 1-42. Hamilton, William John; 1842. Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia: With Some Account of Their Antiquities and Geology. London: J Murray. Harmanşah, Ömür ve Peri Johnson; 2012. “Yalburt Yaylası (Ilgın, Konya) Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi, 2010 Sezonu Sonuçları,” 29. Araştırma Sonuçları Toplantısı içinde. Adil Özme (ed). Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayın No: 153/2. Cilt 2: 335-360. Hawkins, J. David; 1998. “Tarkasnawa King of Mira 'Tarkondemos', Boğazköy Sealings and Karabel” Anatolian Studies 48: 1-31. Jonnes, Lloyd (ed.); 2002. Inscriptions of the Sultan Dağı I (Philomelion, Thymbrion/Hadrianopolis, Tyraion). Inschriften Griechischer Städte aus Kleinasien Band 62. Bonn: Dr. Rudolf Habelt GMBH. Jonnes, Lloyd and Marijana Ricl; 1997. “A new royal inscription from Phrygia Paroreios: Eumenes II grants Tyriaion the status of a polis.” Epigraphica Anatolica 29: 1-30. Marsh, Ben; 2011. “Preliminary and interim report, 2011 Season.” Yalburt Survey Archives. Özen, Necati; 1975. Ilgın Projesi Planlama Revizyon Raporu. Ankara: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü. Yakar , J.; A.M. Dinçol; B. Dinçol; A. Taffet; 2001. “The territory of the appanage kingdom of Tarhuntassa. An archaeological appraisal.” Akten des IV Internationalen Kongresses für Hethitologie Würzburg, 4.-8. Oktober 1999 içinde. G. Wilhelm (der.) Wiesbaden: Harasssowitz Verlag, 711-720. 16