.
İthakesiz
Haymatloslar ve Mehmet Yaşın’ın
Şiirleri
Aytu
ğ Tolu
ğan Mehmet Yaşın’ın ilk şiir kitabı Sevgilim Ölü Asker 1984’te yayımlanır, Akademi ve A. Kadir
şiir ödüllerine değer görülür. 2014’te Yapı Kredi Yayınları tarafından şairin 1984-2013 döneminde yayımlanan
şiir kitapları Dokuz Şiir Kitabı başlığı altında toplanır: Sevgilim Ölü Asker, Işık-Merdiven, Pathos, Sözverici Koltuğu,
1958’de Kıbrıs’ta do
Hayat Tamiri, Adı Kayıplar Listesinde, Turuncu Kuş, Kalbi Durmuş Zamanda, Evden Kaçan Çocuk. Bu dokuz şiir
kitabında
şairin poetikası hakkında bilgilere ulaşmak mümkündür. Şair; tarihi, günceli, insan gerçeğini,
ş
ş
ğrafyayı, yalnızlığı, kurulu düzen eleştirisini ve bir bütün olarak yaklaştığı durumları
yeni biçim ve dil arayışlarıyla inşa eder. Şairin toplumsal izlekleri arasında tüm boyutlarıyla savaş ve işgal
gerçeği, kurulu düzen karşıtlığı/eleştirisi, barış ve kardeşlik, teknoloji ve kapitalist kentleşme bağlamında
teknolojiyi, a k ili kilerini, co
ş
ekolojik yıkım, yalnızla ma ve sevgisizlik bulunur.
Haymatloslu
ğa Uzanan Süreç ve Savaş Gerçeği
ş
ğan şairin ilk şiir kitabında bu savaşın farklı boyutları belgesel şiir
türüne örnek teşkil edecek metinler yer alır. Kıbrıs Harekâtı; savaşın neden olduğu yıkımlar, ölümler, aynı ülke
1974 Kıbrıs Harekatı’ndan önce Lefko a’da do
ş
ş
içinde sınırların çekilmesi, ailelerin parçalanması, travmatik sonuçlar, yurtsuzla ma, göç, mültecile me,
hatıraların silinmesi, ulusçulu
ğun inşası, demogra
k yapının de
ğişimi, mağduriyet, barış ve çok kültürlü
şiir kitabının ana izleklerini oluşturur fakat diğer şiir kitaplarında bu izlekler
yer yer etkisini gösterir, aynı kavramlar yeni şiir kitaplarına da bir şekilde girer. Kıbrıs’ın politik dengesine Rum
ortamın bozulması yönleriyle ilk
ş
ğı için Kıbrıs Harekatı’nın düzenlenmesinin
sonucunda ada sınırla iki ayrı ülkeye ayrılır. Bu aşamaya kadar Türk ve Rum halkları akrabalık ve komşuluk
ilişkileri geliştirerek halklar arası kardeşlik hukukunu ve kültürünü inşa eder. Hem savaşın yol açtığı sorunlar
nüfustan dolayı Yunanistan’ın müdahalesinin, adada Türkler ya adı
ş
ş
hem de sınırlarla iki halkın ayrı tırılması Mehmet Ya ın’ın
şiirleri üzerinde derin etki bırakır.
İlk kitabının açılış şiiri “Heimatlos”ta savaşın neden olduğu sancılı süreç konu edilir. Savaş bölge halkını
ş
ği bir coğrafyada savaş, hiç
yaşanmamış gibi anıları somut gerçeklikten koparır. Bu durumun sonucu, anılara sahip insanların geçmişinin
tarihten silinmesi ve tarihlerinin de savaş ertesinde başlatılmasıdır: “Kanatlarımız kaldı yalnız/ anılarımız bile
tarihten, takvimden ve mekândan siler. Geçmi e ait foto
ğra
arın bile yok edildi
yağmalandı savaşta/ bir fotoğraf, herhangi bir kanıt/geçmişte yaşadığ’mıza dair – yok” (Yaşın, 2014: 23). Kısa çizgi
ş
ş
ş
ğünün getirilmesi, geçmişin somut
kanıtlarının ortadan kaldırılmasıyla eşleşir. Savaş sadece toprak üzerinde hâkimiyet mücadelesi değil, aynı
i aretinin dizeye “eksi i areti” gibi yerle tirilip ardından “yok” sözcü
ş
ğa sürüklenmesidir. Şiirin devamında göçmen çadırları, savaş
mağduru insanların bütün yaşamlarını küçük el çantalarına sığdırması, çalan sirenlerin oluşturduğu tedirginlik,
zamanda tarihin yeniden yazılarak geçmi in yoklu
ş gerçeğini açığa vurur. Yüzyıllardır kendi topraklarında
yaşayan halkların yurdunu kaybederek aidiyetsizleşmesi “Ne miladiyim ne hicri/ putatapanların silgisi olmuşum,/
silindikçe yokoluyor İsa/ yokoluyorum sildikçe/ takvimden siliniyoruz birlikte.” (Yaşın, 2014: 25). Bu dizelerden önce
ailelerin parçalanması, evlerin terk edilmesi sava
ş
ğının söylenmesi savaş-insan
gerçeğini aile-yurt-anılar düzleminde dile getirir. Takvimden “birlikte” silindiğinin ifade edilmesi yurdundan
bir ninesinin ve göçmen çadırından ba ka bir tarihinin-mekânının olmadı
ş
ğullaştığını, tekil bir acının değil halkın ortak acısının
yaşandığını vurgular. İsa peygamberin doğumuyla başlayan miladi takvime ve Müslüman coğrafyanın bir
dönem kullandığı hicri takvime gönderme yapılması adada yaşayan Türk-Rum halklarının tarihlerinin işgal
mahrum bırakılanların “biz” öznesine dönü erek ço
altına alındı
ğını gösterir. Ölümün ve sığınmacılığın aidiyet bileşenlerini yok edişi “Diri diri konduğ’muz tabut
içinde/ boş giriş-çıkış kartları gibi uçuyoruz ülkeden ülkeye:/ Country of residence – Yok./ The adress on arrival – Yok./
Nationality – Yok.// Hiçbir din kabul edemez bizi/ her gece ordular çiğniyor postallarla annemizi:/Surname and name
– Yok./ Place and date of birth – Yok./ Religion – Yok.” (Yaşın, 2014: 25) dizeleriyle çok dilli biçimde ifade edilir.
ş
Sava ta korumasız durumda olan kadınlar ve çocuklar bu
şiirde ayrı bir önem arz eder. Buldozerlerin çukur
ğun korkarak annesine sığınmasına yol açar; çocuk, kurşuna dizilmemek istediğini annesine
belirtir. Bu noktada savaş; ataerkil tarihin ve toplum düzeninin bir sonucu olarak şiire yansır, erkeklerin
kazması, bir çocu
icadıdır:
“Yer: Cennet Bahçesi/ ‘Artık işitmek istemiyorum Türkçe erkek seslerini’/ diyor, anadilini azınlıklarla
konuşabilen/ bir Türk şairi.” (Yaşın, 2014: 215).
İbrahim anlatısına göndermede bulunularak “babaların” evlatlarını “kurban” ettiğine dikkat çekilir: “Babalar!
bakın ve görün çocuklarınızı,/ bakın – kendi gözlerinizi bağlayıp/ nasıl da kurban ettiniz öz evlatlarınızı.// Zorbalığa
boyun eğdiğ’mizden değil/ sizin günahlarınızın kefaretidir bu felaket.” (Yaşın, 2014: 28). Kurban edilen canlının
gözünün ba
ğlanması, içinde bulunulan savaş koşullarına göre yeniden üretilerek “failin” gözlerinin bağlı
ğuna evrilir. Bu tersine çevirme işlemi, savaşın nedeninin ataerkilliğe bağlanmasıdır. Gözü kapalılık,
gerçeği görmemeyle eşleştirilip çocukların “kurban” edilmesinin sorumlusu “babalar” olarak şiire
oldu
ğından onlara tepki gösterilir. Zorbalığa boyun eğmemenin şiddeti gerektirmesi ya da zora karşı zor
diyalektiğinin devreye girmesi şiddetin bir zorunluluk değil tercih olarak kabul edilmesindendir ki bu yaklaşım
“haklı savaş/lar” önermesini çürüterek ölüme karşı yaşamı üstün tutar. Savaşın mağdurları yurtsuz birer
yansıtıldı
“heimatlos” olarak iltica sürecine girer. Bu ba
ğlamda Odysseus yeniden üretilir; onun yıllarca denizlerde süren -
İ
ş
ği- yolculuğunda tüm zorluklara göğüs germek için bir amaç vardır: aileyi, anıları,
çocukluğu, mezarları, kültürü kapsayan yurduna kavuşmak fakat Heimatlos şiirinde anlatılan tarihsel
yurduna/ thake’ye ula ma iste
İthake yoktur, aidiyetten arındırılmış yurtsuz insanlar için iltica etmek yaşamda
kalma mücadelesinin gereklerindendir. İbrahim anlatısı ve Odysseus Kıbrıs özelinde buluşturulurken savaşın
gerçeklikte dönülecek bir
ş
ş
ş
sonuçları evrensel açıdan insani olanı merkeze yerle tiren bir anlayı ı in a eder.
Sevgilimin Türküsü şiirinin öznesi sevgilisi savaşta ölen bir insandır. Ölen sevgili barış yanlısıdır, özgürlüğü türkü
ş
belleyen biridir; bu yüzden bir “kurban” olarak ya amı elinden alınır.
Şiirde her dörtlüğün sonu “sevgilim,/ ölü
şeklinde biter. Benzer şekilde Ağlayan Anne şiirinin öznesi de savaşa giden oğlunun dönmesini bekleyen
bir kadındır. Savaş biter, savaşa gidenler döner, radyolar zafer marşları çalar, ölenler kamyonlarla taşınır fakat
asker”
ğul gelmez, annenin elinde savaşa giden oğlunun fotoğrafı kalır yalnızca. Kapının önünden tanklar
geçer ama oğlu geçmez; tutsaklar, günler, aylar geçer fakat oğlu geçmez. Anne ise çevresindekilere oğlunu
sorar, Lefkoşa’ya ağlayarak bakar, oğlunun sevdiği türküleri söyleyerek onu bekler. Şair; savaşın
beklenen o
ğdurları/hayatta kalanları olan anne, eş, çocuk, sevgili olarak şiirlerinin öznesini genişletip savaşın
nesnesine dönüşen insanları konuşturur. Genişleyen ve çoğullaşan özne, ataerkilliğin savunmasız bıraktığı
kadınlar ve çocuklardır. Savaşın başka bir çarpıklığı da çocukların silahlandırılmasıdır: “Gözyaşlarından bir nehir
ma
akıyormuş/ Kıbrıs’ın tam ortasında/ asker çocuklar ağlaşıyormuş iki yakasında.” (Yaşın, 2014: 60). Bu dizelerde
geçen “Kıbrıs’ın tam ortasında” ve “iki yakasında” ifadeleri Kıbrıs’ın sınır telleriyle Türk-Rum kesimi olarak
ş
ğlamda Türk-Rum halklarından insanların egemenlerin ideolojik
manipülasyonları sonucunda silahlanıp tüm komşuluk, kardeşlik, akrabalık ilişkilerini çiğneyerek iki “düşman”
kampa ayrıştırılıp iç savaş pratiklerini üretmesi savaşın başka bir boyutunu açığa çıkarır:
ayrılmasına i aret eder. Bu ba
ş
Mehmet Ya ın
“Heeey Noel Baba!
(A’a Noel Babalar asker kılığında)
– Çıkın dışarı esir aldık hepinizi!
(A’a papazın oğlu da aralarında)
– Petros bırak o silahı
bir kaza gelecek başına!
(Ninem Petros’a bağırdı
Noel Babalar nineme bağırdılar
Ninem Petros’u çekti
Noel Babalar ninemi çektiler
Ninem Petros’u tokatladı
Noel Babalar ninemi tokatladılar.)” (Yaşın, 2014: 204)
ş
Sava ı reddeden bir erkek de
şiirin öznesi olan genç bir şairdir. Artık kandan, ölümlerden, ağlayan annelerden
ğini dile getirir. Delikanlı sesinin sevinç dolu şiirlere başlamak istediğinden fakat sesinin
“vurulduğundan” dolayı bunun gerçekleşememesine tepki gösterir. “vurdunuz sesimi” tepkisi şiirin savaşı ve
bahsetmek istemedi
kanı anlatmak zorunda kalmasının ifadesidir. Sava
ş
ş sadece yaşamı değil şiiri de vurmuştur. Bu da edebî metin-
ş
dönem etkisi/gerçeklik ili kisini belirginle tirir.
İlk şiir kitabında yer alan şiirlerde adanın savaş öncesi mutlu günleri, kültürler ve inançlar arası kardeşlikş
ğları, anılar hatırlatılır. Bu noktada şair, adalıların ortak duygusunu dile getirip kimsenin
kendilerine karışmamasını/müdahale etmemesini söyleyerek kolektif tepkiyi dile getirir. Kapısı dipçikle kırılan
kom uluk ba
ğiştirilen sokaklar, boşaltılan evler, göçe/mübadeleye zorlananlar, toplu ölümler, üstü başı kan
kokan failler bir bütün olarak adanın savaşla başlayan “yeni miladı” büyük bir altüst oluşun betimlenmesi
olarak şiirde konumlandırılır. Bu sürecin başlangıcının medyadaki yansıması şu şekildedir: “Temmuz dokuz kat
evler, ismi de
katlanmış bir gazete/ içinde ölümün Türkçe-Rumca duy’rusu” (Yaşın, 2014: 49). Temmuzun takvimdeki bir ay
ş
ş
olmaktan çıkıp travmatik bir dönemin ba langıcına i aret etmesi sava
tanımının de
ş mağdurlarının algılarındaki temmuz
ğişmesiyle ilişkilidir. Bu bağlamda bir adalı için temmuz kavramı savaşla bağlantılıdır.
Masalların etkisinin görüldü
ğü dizelere Mehmet Yaşın’ın şiirlerinde rastlamak mümkündür fakat masallar
ş
mutlu sonla bitse de ya anan gerçek mutsuzlukla kendini var eder. Sivillerin ölümünü konu edinen “Ayrellici
Aliye Teyze Masalı”
ş
ate kes bozuldu
şiirinde ateşkes döneminde ayrelliyi (kuşkonmaz bitkisi) bisikletle dolaşıp satan bir kadının
ğu anda atılan havan topuyla öldürülmesi masal diliyle aktarılır: “Giderken giderken bisikletiyle/
ateşkes bozulmaz ‘ay ay…/ atılan havantopu da bula bula Aliye Teyze’yi bulmaz mı!// Bir var’mış bir yokmuş…”
ş
ş yapmak için “ayrelli” diye bağırırken havan topunun ona isabet etmesi ve can
verirken “ay ay…” diye sözcüğünü tamamlayamaması canlandırılır. Masalların sonunda gökten düşen elmanın
(Ya ın, 2014: 57). Kadının satı
ş
mutluluk getirmesi tersyüz edilerek gökten dü en havan topunun ölüm getirmesi bir tür olarak masalın sava
gerçe
ş
ğine göre yeniden üretilmesine kapı aralar. Masalların “bir varmış bir yokmuş” gibi kalıp cümlelerle
ş
ba laması ise
şiirin son cümlesine yerleştirilir çünkü ölümle sonuçlandırılan yaşamlar “bir varmış bir yokmuş”
olarak dizelere dökülür.
Masalların özelliklerinin sava
ş koşullarını yansıtacak şekilde yeniden üretilmesi şairi anti-epik bir düzleme taşır.
şiirinde savaşta kolunu kaybeden bir “gazi” şiirin öznesi olarak konuşturulur. İnsanın
doğada kalabilmesinde, sevgisini ifade etmek için sevdiği kişiye temas etmesinde, çalışmasında hatta bireysel
“Kolsuz Kahraman Masalı”
ş
ğu kol önemli görevler üstlenir. Savaşta kolunu kaybeden birinin
“masalı” savaş öncesinin ve sonrasının karşılaştırılması açısından ironik şekilde öyküleştirilir:
ihtiyaçlarını kar ılamasında elin parçası oldu
“Dolaşır dururum panayırlarda
kemane çalarım tek kolumla
eskiden tüfek tutardım onunla
– Tray lây lây lâ.
Kollarım yerindeyken
kaldırırdım en ağır eşyaları
değiştirirdim yanan lambayı
– Tray lây lây lâ.
İnanmazsanız sorun karıma
onu nasıl sarardım kollarımla
severdim okşaya okşaya
– Tray lây lây lâ.
İyi nişancıydım kollarım varken
tetikler ne işe yarardı
benim kollarım olmasaydı
– Tray lây lây la.” (Yaşın, 2014: 61)
ş
ş
Sava tan sonra “gazinin” kemane çalması, sava tan önce tüfek tutması bir gerçe
ş
ği daha belirginleştirir: sevgi
ği. Tüfek tutmak ve “iyi” nişancı olmak yıkıma neden olurken enstrüman tutmak/
çalmak şiddetsiz bir ortamı besler, güçlendirir. Şairin ironik bir yaklaşım sergileyip anti-epiğe yaslandığı
dilinin ya am için gereklili
şiirlerinden “Ermiş Kahraman Masalı” ölen bir askeri anlatır: “Savaşırken elleriyle yüzünü örten asker/ utanıyordu
insanları görmekten/ utanıyordu insanlara görünmekten: ‘Tanrım! Yer yarılsa da dibine girsem.// Kabul oldu duası.”
ş
(Ya ın, 2014: 61). Kitabın
En Yeni Kahramanlık Masalları adlı bölümünde yer alan “masallarda” görülen anti-epik,
ş
ironik, satirik tutum sava ın yol açtı
“Yanıt Bekleyen Masal”
ğı felaketlerin farklı açılardan masal formuna dönüştürüp yapılandırılır.
şiirinde generale sorular yöneltilir. Kana bulandığı için denize bakamayan özne “-
bakabiliyor musunuz siz?” sorusunu generale yöneltir çünkü artık Girneli kızların denizi maviye boyayamadı
için balıkların kendisini sorguladı
ğı
ğını söyler. Savaş, ekolojik düzeni de tahrip eder; deniz maviliğini yitirir, kana
ş
ş
bulanır. Bu ürkütücü atmosferde uyumak kaygıdan dolayı imkansızla ır çünkü rahat uyumak ve güzel dü ler
ş
görmek için güvenli bir ortam gerekir. Sava ın, insanların ruh sa
kabus görmektir:
ğlığı üzerindeki travmatik etkilerinden biri de
“Uyuyamıyorum Generalim/ korkuyorum düş görmekten/ – uyuyabiliyor musunuz siz?” (Yaşın,
2014: 65). Tedirgin ve “diken üstü” bir ruh hâline sahip olan öznenin “siz” diye seslendi
ği general, savaş kararını
alanların temsilcisidir.
şiiri olan “Sokağımızın Masalı” savaş-tarih-mekân ilişkisinin sorgulanması üzerine
kuruludur. Tarihte iki ordu arasında gerçekleşen hâkimiyet savaşlarının sonucunda üstün gelen güç,
hâkimiyetine aldığı bölgenin tarihini belleklerden silmeye çalışır. Okullara, sokaklara, caddelere, parklara,
Masallar bölümünün son
ş
ğiştikçe
onun ideolojisine ve kültürüne göre “yeni” isimler alır. Bu durum asimilasyon sürecinin bir parçası olarak işler.
yerle im birimlerine verilen isimler yeni egemen gücün inisiyati
ndedir. Aynı mekân egemen güç de
ş
ş ği anla başlatılır; geçmiş yok
Mekân-tarih ili kisi yeniden düzenlenir. Mekânın tarihi, egemen gücün yerle ti
ğe göre hayata geçirilir. Kıbrıs
özelinde bu uygulamanın yeniden üretilmesi belgesel şiir türünde aktarılır. Bu bağlamda “şehitlik” ve “gazilik”
edilir. Mekânlara verilen yeni isimler, dikilen heykeller, semboller bu gerçe
ş
ş
Şiirin öznesinin, yaşadığı
sokağın adının değişmesine ettiği tanıklık kendi yaşam öyküsüyle sınırlıdır; o doğmadan önce sokağın adının
kavramları topluma a ılanmaya çalı ılan militarizmin rızası için yeniden üretilir.
ğunu annesinden duyması sözlü tarih çalışmasına dönüşerek “sokağı > sokağıydı > sokağıymış”
şeklinde çekimlenen ifadeler üretilip mekânın tarihi özelinde zamanda yolculuğa çıkılır.
farklı oldu
“Sokağımızın adı,
‘Şehit Ahmet Kaya Sokağı.’
önceki savaştan önce,
‘Şehit Hasan Hayrettin Sokağı’ydı.
annemin dediğ’ne göre,
‘Şehit Hayati Çavuş Sokağı’ymış
ben daha doğmamışım o zaman.
Kimse anımsamıyor Generalim
bizim sokağın adı neydi
‘Şehit’ olmadan.” (Yaşın, 2014: 67)
ş
ş
Sava ın tüm adayı ku attı
ğı, gidilebilecek her yerde barut ve kan bulunan, denizde postallı iskeletlere
rastlanan, göçmen kampları ve tel örgülerle çevrili bir adada ailesi parçalanan insanların temel ihtiyaçlarını bile
ş
ğı korku ve güvensizlik atmosferinde yaşanan sıkışmışlık/kıstırılmışlık duygusu şiirlerdeki
öznelerin duygudurumuna yansır. Öyle ki emir-komuta ilişkisinin sonucunda asker olarak savaşa gönderilen
kar ılamakta zorlandı
ş
ği gerçeği Mehmet Yaşın’ın şiirinde kendine yer
bulur. Gizlenen intiharlar şiirle açık duruma getirilir. Yakının ölümü için morga giden şiir öznesi orada intihar
insanların sava ın duygusal yükünü kaldıramayıp intihar etti
ş ş
ş
ş ş
eden askerlerin ölü bedenleriyle kar ıla ır, bu a amada toplumsal bir tanıklık/kar ıla ma devreye girer:
“Bizi
beklediği buzyatağının çekmecesi açıldı/ beyaz örtüyü kaldırdım, saçlarına dokundum/ -ve ilk defa bir ailemiz
olduğunu hissettim o an-/ o morgda, teyzeciği son defa öptüğüm,/ intiharları saklanan asker cesetlerinin yanında.”
ş
ş sadece halkta değil, iradesi dışında savaşa gönderilen askerlerde de travmatik
sonuçlara yol açar. Resmî tarihe karşı şiir yazılması, şiiri bir direniş merkezine çevirir. Resmî tarih yazımının
(Ya ın, 2014: 153). Sava
ş
kar ısına
şiirin mevzilendirilmesi şu dizelerle dile getirilir:
“yalan söyledikçe burnu uzamayan Pinokyo
1958 no’lu televizyonlu-telefondan arıyor:
‘Yetkili organ kim olduğ’muza henüz karar vermedi
kendimiz değilmişiz taklidi yapılması
tarafımızdan Ulusal tarihimiz hazırlanana kadar
tarihe karşı şiir yazılmaması…’
Ben dediklerini aynen yazarken
1974 Barış Ruh ve Sinir Hastanesi’nde
susss işareti yapan sister fotoğrafı suretinde
yüzüme bakıyor ekrandan. Düğmesine basıyorum:
BENCE ŞİİR EZELDİR KENDİNİ ERTELEYEMEZ.” (Yaşın, 2014: 177)
ş kavramıyla ilişkilendirilmesi,
egemenlerinin propagandasının paradoksal olarak ele alınıp ironik şekilde yaklaşılarak gerçeğin gün yüzüne
Bu dizelerde ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin adının 1974 tarihi ve barı
ş
ş
ş
ğrafının haritalanması otorite, baskı, sansür
sürecini betimleyip tedavi diye sunulan uygulamaların aslında birer patolojik süreç olduğuna işaret
çıkarılmasıdır. Hastaneyle ili kili sus i areti yapan hem ire foto
ş
ğlığında travmatik bozulmalara neden olmasına bir kez daha dikkat çekilir.
Savaş öncesi çocukluk yılları anne, aile ve barış kavramlarıyla hatırlanırken savaş sonrası süreç toplumsal
bütünlüklerin bozulması, bireyin yaşamında derin yaralar açması, barış ve kardeşlik düzeninin darbe almasıyla
edilmesidir. Sava ın toplum sa
ş
tasvir edilir. Tüm bu gerçekliklerin dile getirilmesi egemen güçlerin tarih yazımına alternatif olu turması
yönüyle
şiire görev yüklendiğini gösterir. Yazılmaması gerekeni yazmada şiirin aldığı tavır egemenler için
“tehdit” olarak algılanır fakat
şairin baskıya direnmesi sansürü aşmada önem arz eder, bu aşamada şair bir
ş
ozana dönü ür.
Egemen güçlerin; adayı iki ülkeye ayırarak sınır telleri çekmesi, kültürler arasında keskin bir “biz-siz” ayrımına
ş
ş
ş
(stereotip) yönelik ideolojik manipülasyonlar geli tirmesi, “dü manla tırma” politikalarının hayata geçirilmesi
ş
şiirine yansıyan eleştirel bakışın verileridir. Savaş öncesinin toplumsal birlikteliği/bütünlüğü
ve halkların birbiriyle geliştirdiği ortaklık duygusu “büyükler anlayamasa da başka yolu yok TürkRum çocukları/
Mehmet Ya ın’ın
aynı anda çağırmanın (…)/ Zerdaliportakalnâr yerinden sökülerek ayrı ayrı dikildi ağaçlar.” (Yaşın, 2014: 388)
dizeleriyle verilir. A
ğaç ve millet isimlerinin bitişik yazılması halklar arası kurulan birlikteliği temsil ederken
ğaçların yerlerinden sökülerek -iradeleri dışında- ayrı ayrı dikilmesi Türk ve Rum halklarının birbirinden ayrılıp
aralarına çekilen tel örgülerle iki farklı ülkenin halkları olarak yakın komşuluktan uzak komşuluğa
dönüştürülen sürecin dilsel verileridir. “Biz-siz” ayrış(tırıl)masıyla güçlendirilen stereotip, “düşman” kamplara
a
ayrılma süreciyle iç içe geçer: “Bizim içimizde derin yaralar/ minallâya minallâya/ yaralar bizi bu uzak yakınlıklar.”
ş
“Yurdumuz ikiye bölündü ve biz/ telörgülere takıldık – hem Türk hem Rum olan/ melezler.”
(Yaşın, 2014: 209). Josef Yusuf’a (aynı ismin farklı dinlerde ve dillerde söylenişi) ithaf edilen son dizelerin geçtiği
(Ya ın, 2014: 221) çünkü
Ötelere Uçan şiirinde melezlik durumu, aralarından Araf geçmez bir ayrışmazlık olarak algılanıp “-Kimim ben?”
sorusunun yöneltilmesine neden olur. Taraf seçememek, melezli
ğin en önemli sonuçlarından biridir ve kişiyi
ğlanamamaya/aidiyet belirtememeye taşır. Halklar arası kurulan ilişki evlilik boyutuna
k yapıda melez nüfus oranı artmaya başlar. Araf, kültürler arasında kalmayı değil karşıt
homojen bir yapıya ba
ş ğında demogra
ula tı
egemen güçlerin dayatmalarının arasında kalmayı sembolize eder:
“Biz iki Tarafta da olamayız,/ çünkü ikisiyiz ve
başka birisiyiz/ inanmak istemedin:/ Biz yalnızlığın taa kendisiyiz.” (Yaşın, 2014: 210). Araya çekilen teller homojen
ş
kültüre mensup halkları ayırırken melezlerin durumu çıkmaza girer, “biz” öznesi “yalnızlıkla” ili kilenip
ş
ş
aidiyetsizlik düzleminde ötekile tirilmeye maruz bırakılır. Sözcük oyunlarına ba vurularak dizenin sonunda
ğer dizeye aktarılan ülke ismi “KIB-/-RIS” şeklinde yazılır. Ülkenin ikiye ayrılıp iki farklı “ülkeyi”
içinde barındırması Kıbrıs’ın yazılışının ikiye ayrılmasıyla şiirde somutluk kazanır. Bu bağlamda şair için şiir ait
ikiye ayrılıp di
ş
olunan yere dönü türülerek yeni bir aidiyet üretilir:
“Eski Kıbrıs’a ve eski İstanbul’a ait olan bizim gibi eskilere ait
insanlar için öyle kesin bir aidiyet yeri bulunabilir mi? Belki o yer şiirdir…” (Yaşın, Mehmet, Röportaj, 2023).
ş
Sava ın sonuçları arasında asimilasyon uygulamaları yer alır. “Sava
ş Zamanı” şiirinde bu koşullarda yaşayan
ğinilir. Elence konuşmanın yasak olduğu, Rumlarla konuşurken “zorunlu dil olarak”
İngilizce konuşulduğu vurgulanır. Şiirin öznesi hangi dilde ağlayacağını şaşırdığını ifade eder. Asimilasyon
insanların durumuna de
ğer bileşeni de göç gerçeğidir. Göç edilerek gidilen ülkelerde anadil, hatıralar, kültürel ögeler aşınır.
Adanın yerlileri için bir başka asimilasyon uygulaması da daha önce değinildiği gibi mahalli birimlerin adlarının
değiştirilmesidir.
sürecinin di
ş
şiirlerinde asimilasyon, göç, kent kimliği, kültürel değerler, aidiyet sorunu, komşuluk-kardeşlik
ilişkilerinin bozulması, mahremiyetin ihlal edilmesi, anıların silinmesi, işgal, aile düzeninin bozulması, göçmen
Mehmet Ya ın’ın
ş
kampları, hayatta kalma mücadelesi açısından derinle tirilip insani olanın merkeze alındı
ğı yaklaşımla savaş
ği inşa edilir. Bu bağlamda savaşın karşısına barış, kardeşlik, yurtseverlik, enternasyonal bilinç, anti otoriter,
kültürel dokuyu eşitlik temelinde koruma duruşu sevgi dili zemininde şiire yansıtılır.
izle
ş
Baskıcı Sistem Kar ıtlı
ş
Mehmet Ya ın’ın
ğı: İnsanın Özgürleşmesi
şiirinde baskıcı sistem karşıtlığına karşı duruşu esas alan izleklere rastlanır. Eril toplumsal
ş
ğun betimlenmesi, anti otoriterlik, medyanın yerilmesi, kapitalist
kentleşme süreci, anarşist yaklaşım, eşitsizliğin tarihi yapısı bu bağlamda şiire girer. Kapitalist sistemin insanlar
arasında eşitsiz bir iktisadi makasa neden olmasından etkilenen kesimlerden biri de ekonomik açıdan çalışan
yapının ele tirisi, anti ulusçuluk, yoksullu
ş
ğımlı olan çocuklardır. Dünyayı haz-eğlence çerçevesinde yaşamak isteyen çocukların sinemaya
gitme eylemi özelinde sınıfsal durumu şiire şu şekilde yansır: “Sinema içinde neler var neler:/ – Aydan geldi bu
yeti kinlere ba
fıstıklaaar!/ – Haydi Bubble-up! Daha neler…/ Ama parasız olmaz ki/ çocuklar dışardan seyreder/ ‘Bitmeyen Aşk
Gecesini’ni.” (Yaşın, 2014: 193). Şiirin devamında
lmdeki fabrikacı kızın babasından ve kadın-erkek
ş
ş
yakınla masından bahsedilerek erotizmin sınırında gezilir. Sinema salonunun içi-dı ı ayrımı bu anlamda sınıf
gerçe
ği ile kadın-erkek ilişkilerinin bağlantısını betimler.
Şairin kendisine ithaf ettiği “Albüm” şiirinde, tarihte sını ı toplumlarla ortaya çıkan “devlet” olgusuna yönelik
anti otoriter bir duruş sergilenirken anarşizme yaklaşılarak reddiye öne çıkarılır: “Sana ait olmayan bir yazgı gibi
ortaçağ tarihin/ Yabancılar Diyarı’nda adını şaire çıkaran/ Ve herkese zorla rol veren/ bu devletli toplumlar…” (Yaşın,
ş
ş
2014: 363). Egemenlerin kurulu düzenine ve kurallarına kar ı çıkı ın bir nedeni de kendini Haymatlos olarak
ğin bileşenlerinden biri de dizelere yansıdığı gibi “zor” kullanımının “yasallığıdır”. Bu
bağlamda Defnelerin Efendisi şiirinde geçen “Efendiler sıkıldım sizin efsanelerinizden/ işte bu da benim söylencem.”
algılamadır. Egemenli
ş
ş
ğünü vurgulamaya yöneliktir. Efendi
kavramı; hiyerarşi, erillik ve zor bağlamında otoritenin temsili olarak kullanılır. Bu bağlamda anti
(Ya ın, 2014: 385) dizelerdeki efendi-efsane ili kisi, zor-söylem bütünlü
ş
ş
ulusçu/ulusalcı yakla ım, kabul edilmeyen “bütünlükten” ayrı mayı beraberinde getirir, paranteze alınan ise
özgür olmak isteyen bireyin kendini koruma hâlidir:
“Bıraktın memlekette avunsun
cennetten kovulmayı içine sindirenler,
ortak kötülüktür ulusal gelenek
paylaşırsan gücenir melekler…
(Kendi cemaatinden kendini koruyamazsan
korunamazsın demektir şerden.)” (Yaşın, 2014: 618)
ş
Günümüz Dünyasının Anomalisi: Yabancıla ma/Bütünlüklerin Parçalanması
Kapitalizmin tarihsel seyrinde önce kırdan kente göç hızlanır. Ardından kent merkezleri çarpık bir
ş
yapılanarak sanayi havzalarında nüfus birikir, kır nüfusu azalmaya ba lar.
şekilde
Şehir yaşamındaki yakın ilişkilerin
ş
ş
ğu alır. Kent; yabancıların, farklı kültür
gruplarının, farklı değişkenler açısından çeşitliliğin toplanma alanına dönüşür. Artan nüfusla insanlar iç içe
yerini kapitalist kentle menin “yakın mesafe-uzak ili ki” uyumsuzlu
ş
ş
ş
ş
ği günümüz
toplumlarının yaşadığı sorunlardan birine dönüşür. Bu bağlamda Yaralayan Şeyler şiirinde ruhun aldığı
ya asa da insani açıdan ili kiler zayı
ar, yalnızla ma ve insanın birbirine yabancıla ma gerçe
İnsanlar sosyal açıdan maskeli varlıklara dönüşürken ilişkiler de mekanik
bir aşamaya taşınır. Bu toplumsal düzende sevgi dili de geriler. Dağların dağlara kavuştuğu belirtilir fakat
insanın insana uzak olduğu “aykırı” dünyada yaşanır. Yaşam, kuralları olan bir oyunun icrası olarak kamusal
darbeler bir sitem olarak dile getirilir.
alanda kendini var eder/üretir:
“Her gün resmi geçit yapar kuklalar
yüzlerinde plastik maskeler
sivilceleri örten pudralar, boyalar
ellerinde küçük hesap-makineleri.
Her gün bin yerinden vurulur insan
zehirli bıçak gibi saplanır
delik deşik eder sevgisiz gülümseyişler
– beni yaralayan şeyler.” ( Yaşın, 2014: 81)
ş
ş
Plastik maskeler, pudralar sevgisiz gülümseyi leri örtemezken mekanikle me hesap makinesi kavramıyla
vurgulanır. (
Portakal Dünya şiirinde hesap makinesi kavramı tekrar devreye girerek baklaların yerini aldığı, artık
ğı söylenir.) Şiirin devamında yaralama eyleminden
öldürülme eylemine geçilerek sevip-sevilmeyince insanın öleceğine yönelik sitem edilir. Yeryüzünde atomu
fasulye yapraklarına basarak yıldızlara çıkılamayaca
ğu söylenir. Yaşamın canlılığı yerine donukluk,
özne olamama, sevgisizlik “heykel” kavramı üzerinden verilir. Mehmet Yaşın’ın diğer şiirlerinde TV, radyo, E-5
parçalamak ve uzaya çıkmaktan daha önemli olanın sevgi oldu
ş
karayolu, çalar saat, erken genel seçimler, KDV, çek kartı, bilgisayarlar, CD gibi kapitalist ya am biçiminin
ş
ş
teknolojisi ve kavramları ele tirel çerçevede dijital-plastik-mekanik açıdan bireyi ku atma düzleminde ele alınır.
“Sevgisizliğin rezil düzeni
taştan heykele yontmuş her birimizi,
kalabalıklar ortasında durup da
seyre dalmışız kıyımları
görmeyen gözlerle ve umarsız
seyre dalmışız…” (Yaşın, 2014: 82)
ş
ğu hâkimiyet aşk duygusunu da dönüşüme uğratır. Çağımızda
aşkın ruhsal bir hastalık olarak teşhis edildiğinden sitem eden dizeler bu yöndedir. Bu yozlaştırmayabancılaştırma politikalarının sonuçları şairin gözlem alanına girer. Bu nedenle, şair olduğundan beri kitlenin
Yeni dünya düzeninin mekanik ili kilerinin kurdu
ş
ğı belirtilir. Mekanik-plastik-dijital açıdan hızın, teknolojinin, yapaylığın/donukluğun anti tezi
şiirdir. Doğalın, sevginin, canlılığın, yavaşlamanın, inceliğin lizlendiği yer şiirdir. Şairle gerçekleştirilip Sanat
onu kar ısına aldı
ş
ş
Kritik’te yayımlanan bir röportajda günümüzün insanının mekanikle meye ve dijitalle meye hapsedilerek
ş
insani duygularının tersyüz edilmesini Mehmet Ya ın
şu şekilde tarif eder:
“Binlerce yıldır tüm dünyada aşk süregitmişken, ilk kez bizi sevgilimizle kariyer hırsı içinde kıran kırana yarıştırıp, onu
tehlikeli yabancı olarak algılamamızı kışkırtan, her birimizin ayrı ayrı bencil bireyler olarak yaşamasını salık veren bir
düzen var. Bir insana duyacağımız aşk bağıyla hayatımızı paylaşmak yerine robotik makinelerle, şişme bebeklerle,
bilgisayardaki sanal görüntülerle sevişmemizi öneren bir düzen…” (Yaşın, Mehmet, Röportaj, 2024).
ş
ğlamında insan-doğa ayrışmasına neden olur.
İnsanın insana yabancılaştığı düzende teknoloji ve hız sonucunda insan doğaya ve diğer canlı türlerine de
Yabancıla ma bir anomali olarak kapitalist kent düzeni ba
ş
ğdurlarından biri de sokak hayvanlarıdır. Onların doğal olmayan ölümleri şiire
ekolojik dengenin bozulması bağlamında yansır: “Bi’ dak’ka!/ Öldürdüğ’nüz şu kediyi kimse kaldırmayacak yoldan/
yabancıla ır. Bu sürecin ma
herkes kendi otomobilinde kalacaktır./ Kendi KDV’si, çekkartı, kendi/ jilet kesiği kasık arasında…/ Ve yarın her
köşemizde çır ç ı r ç ı r/ tam otomatik bir çamaşırevi açılacak/ bu dediğim olacaktır.” (Yaşın, 2014: 289). İnsanların
hız ça
ğında hem türdeşi olan insana hem de ekolojik sistemi tahrip ederek mağdur ettiği hayvan türlerine olan
ğı-duyarsızlığı karşısında “-Sadece kedimsin belki,/ insana insandan yakın olduğu bu çağda/ hayvanların.”
(Yaşın, 2014: 298) dizeleri geliştirilir. Bu düzende sürdürülmeye çalışılan yaşamda sürekli bir koşuşturmaca hâli
uzaklı
ş
ş
yitirir. Bu bağlamda psikiyatrik ilaçların kullanımına ilişkin gerçek Mehmet Yaşın’ın şiirine girer.
görülür, insanlar tüketim kültürüne adapte edilerek a ktan ve sevgiden uzakla arak insani bütünlüklerini
İçerik-Biçim
Uyumu Açısından Mehmet Yaşın’ın
Şiirleri
ş
şiir kitabından oluşan toplu şiirlerinde biçim-içerik uyumu açısından dikkat çekici
özellikler bulunur. Yağmur damlalarının düşüşü, saatin tik-tak sesleri, ünlü har erin uzatılarak kurulduğu
Mehmet Ya ın’ın dokuz
ğün yazımının içeriğe uygun şekilde biçimlendirilmesi, geometrik biçimde (düz çizgi üzerinde
olmayacak şekilde) dizelerin içeriğe göre resim olarak verilmesi içerik-biçim uyumu bağlamında en sık
sözcükler, sözcü
ş
Şiirin sözcük ve dize bağlamında görselleştirilmesi aracılığıyla işlenen konu,
duygu, durum daha etkili şekilde yapılandırılır. Bu bağlamda Türk şiirinde biçim-içerik uyumu açısından
özgünlüğe ulaşılır.
ba vurulan yöntemlerdendir.
şiirinde her dizenin başına madde işareti gibi ilgili dizeyle ilişkili satranç taşının görseli/logosu
yerleştirilir. Bazı şiirlerinde bir bölüm birbirinin devamı şeklinde tekrarlanarak verilmek istenen duygudurum
“Satranç”
ve süreç okuyucuya aktarılır.
“mekanik bir cellatın adımlarıyla saat
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
tik
tak
başını çevirip bakamıyorsun ki akrebe.” (Yaşın, 2014: 629)
Bu
şiirde saatin tik tak seslerini atlamadan okumak okuyucuyla zaman algısını paylaşmayı sağlar. Her tik tak
sesiyle geçen zamanı okuyucu da algılar.
Şairin algısında zamanın “mekanik bir cellat” olarak şekillenirken tik
ş
tak sesleri de bu celladın yakla an adımlarıdır. Zamanın, saat üzerinden mekanik bir cellat olarak
ş
dizele tirilmesinin ardından verilen tik tak seslerinin alt alta aynı hizada yazılması zaman algısının görsel
ş
açıdan resmedilip duygunun daha etkili biçimde okuyucuya aktarılmasına yöneliktir. Zamanın akı ı da alt alta
yazılan sesler bir tür “dökülmeyi” ça
ğrıştırır.
İlişkilerin ve bir bütün olarak modern yaşamın hesap makinesi kavramı üzerinden verilerek mekanikleşmeye
yöneltilen tepki matematik sembollerinin diğer şiirlerine de yayılmasını sağlar. İstatistik ve matematik
ş
ş
kavramlarının kullanılması, insanı dijital bir veriye dönü türüp yabancıla ma girdabına esir eden kapitalizmin
geldi
ça
ği aşamayı şiire taşır. Plastikle ilişkili heykel ve maske gibi kavramların kullanılması paradoksal açıdan hız
ğındaki “donukluğu” betimlemeye yöneliktir.
Öyküleyici anlatım tekni
ğine sıkça başvurulur. Bu yönüyle Mehmet Yaşın’ın şiirlerinde anlatımcılığın etkisi
belirgin biçimde görülür. Mitolojiden kavramlar, anlatılara yapılan göndermeler, masal dilinin etkisi, anti epik
ş şiir dilinin kavramlarını oluşturur. Farklı kültürlerden yararlandığı gibi Türkçe, İngilizce, Yunanca
dizelerin/sözcüklerin bir arada olduğu şiirler, özelde Kıbrıs’ın kozmopolit ve kültürel yapısını; genelde kentleri
duru
dolduran farklı kültür mensuplarının bir aradalı
ğını yansıtır. Bu yönüyle şiirde kültürel karşılaşmalar ve
ş
ortakla malar söz konusudur. Bunun yanı sıra Kıbrıs’ın yerel kültürünün ürünü olan kavramlar da kullanılır.
ş
Özetle dil, üslup, biçim i lenen içeri
ğe uygun şekilde yapılandırılır; zengin ve kozmopolit bir kültürel birikimden
beslenilir.
ğlı çağrışımların kullanımı, otobiyogra k bir etki olarak savaş
kavramlarının şiir diline yansımaları görülür. Parodiye başvurularak Yahya Kemal’in dizeleri anti epik duruşla
Deyimlerin yeniden üretimi, sözcük oyunlarına ba
ş
ş
yeniden üretilir, kahramanlık anlatılarını i gal edilen bölgelerde ya ayan halkların gördü
tersine çevrilir:
ğü zarara göre epik
“…Aklım da arkada, dönüp turluyorum/ babaannemin fethedilmiş Aziz Apartımanı’na baka baka-/
Bin atlı akıncılar çocukgibişen iççamaşırlarını asmış ön balkonunuza/ siz, meleklere emanet Zeyrekli Zekiye
Hanımissas” (Yaşın, 2014: 383).
ş
Mehmet Ya ın
ş
Sonuç: Sınır Tellerine Takılan Ya amlar
İlk şiir kitabı 1980 sonrasında yayımlanan Mehmet Yaşın’ın şiirlerinde otobiyogra k bir etki olarak savaş
içeriğiyle uyumlu izlekler sıkça yer tutar. Bu bağlamda ırkçılık, faşizm, otoriteryen-totaliteryen eğilimler,
ş
ş
emperyalizm-i galcilik, asimilasyon politikaları ve uygulamaları, sistemin ideolojik aygıtları üzerine ele tirel
ş
ş
ş
yakla ımla üretilen izleklerin yanında tez-anti tez yöntemi kullanılarak barı , demokrasi, özgürlük, karde lik,
ş
ğlamda “Azınlık aydınlarına armağanımdır” ithafında bulunduğu şiirler mevcuttur.
Yer yer anarşizmin sınırlarında gezen şair anti epik duruşu hiçbir zaman kaybetmeyip ölüme karşı yaşamı
sevgi izlekleri i lenir. Bu ba
savunur.
ş
ş
ş
ş
Emperyalist a amaya geçen kapitalizmin yabancıla tırma, yalnızla tırma, yozla tırma uygulamaları insani
duyarlılık temelinde ele alınarak bu toplumsal bunalımla ilgili izleklere rastlanır.
İnsanın insana ve kendine,
ğaya, diğer canlı türlerine yabancılaşması yalnızlığı beraberinde getirir. Mekanizmin ve hızın ivmesini
artırdığı küreselleşen toplumsal yaşamda insan giderek yalnızlaşan, umutsuzlaşan, sevme-sevilme ihtiyacını
karşılayamayan bir varlığa dönüşüp öznelik durumundan çıkarak nesne olmaya evrilir. Bireyin sorunu gibi
do
ş
şiirinde ele alınır. Bu bağlamda
insanın aşkın yapısını temsil eden ve yaşamın anlamının bileşenlerinden olan bütünlüğün parçalanışına yönelik
satirik yaklaşım benimsenerek mevcut düzene karşı konumlanılır.
algılanan bu süreç toplumsal bir kriz ve anomali olarak Mehmet Ya ın’ın
İnsanmerkezli türcü bakış, insanın diğer canlılarla sevgi düzleminde ilişki kurmasıyla aşılır. Kapitalist kent
düzenini sonucunda doğal yaşam alanlarından koparılan canlıların tra kte ölmesine yönelik vicdani bir
ş
ğlamda ekolojik kriz, son dönem şiirlerinde işlenen izlekler arasındadır. Bu bağlamda
insan gerçeği, insan merkezli olmaktan öte onun parçası olduğu çevre-doğa ilişkileri üzerinden dizelere
yakla ım sergilenir. Bu ba
dökülür.
ğin sıkça kullanıldığı uzun şiirlerde masallardan, mitolojiden, yerel kültürlerden
faydalanılır. Türk şiirinde rastlanmayan yeni biçim denemelerinin yanı sıra görsel açıdan resim, logo, işaret
Dramatik ve anlatımcı tekni
ş
ğu gibi dizelerin tek veya farklı dillerle resim biçiminde yazıldığı şiirler de üretilir.
Mehmet Yaşın’ın şiiri özgün bir konumdadır, faydalanılan zengin bir dil-kültür-tarih-coğrafya-anlatı geleneği söz
konusudur. Farklı kültürlerin birikimi bir karşılaşma alanı olarak Mehmet Yaşın’ın şiirinde buluşur.
sayılan ögelere ba vuruldu
Kitaptaki
şiirlerde özne içinde bulunulan durumu temsil edecek bir prototip özelliği gösterdiği gibi aynı süreci
ş
payla an insanların sözcüsü olarak yapılandırılır. Bu açıdan özne, bütünü temsil eden parça görevini üstlenir.
ğullaşan bir düzlemdedir: Sevgilisi savaşta ölenler, oğullarını kaybedenler, yurdundan edilenler,
çocukluğunu yaşayamayanlar, savaşta yaralananlar ve engelli kalanlar, anıları silinmek istenenler, kadınlar
savaşın farklı boyutlarını yaşayıp zarar görenler bütünü “ben” öznesiyle sorunlarını dile getirir fakat “ben”
“Ben” öznesi ço
ş
ş
diliyle konu turulanların sorunları tekilin ya adıkları olmayıp “biz” öznesini temsil eder.
Kaynakça
ş
Ya ın, Mehmet. (2014).
Dokuz Şiir Kitabı. İstanbul: YKY.
ş
ş
ğum o yer, belki de şiirdir.” (Görüşmeci: Ayşegül Şahin) Sanat Kritik (27
Aralık 2023). https://sanatkritik.com/soylesi/mehmet-yasin-ait-oldugum-o-yer-belki-de-siirdir/ (Erişim Tarihi:
Ya ın, Mehmet. “Mehmet Ya ın: “Ait oldu
29 Temmuz 2024).
ş
ş
ş
Ya ın, Mehmet. “Mehmet Ya ın: “Her birimizin ayrı ayrı bencil bireyler olarak ya amasını salık veren bir düzen
ş
var.” (Görü meci: Okan Çil).
Sanat Kritik (20 Mart 2024). https://sanatkritik.com/soylesi/mehmet-yasin-her-
birimizin-ayri-ayri-bencil-bireyler-olarak-yasamasini-salik-veren-bir-duzen-var/ (Erişim Tarihi: 29 Temmuz
2024).