Nothing Special   »   [go: up one dir, main page]

Osman Gazi

Osmanlı Beyliği'nin kurucusu ve ilk padişahı (1299–1324)
11 Kasım 2024 tarihinde kontrol edilmiş kararlı sürüm gösterilmektedir. İnceleme bekleyen 2 değişiklik bulunmaktadır.

I. Osman veya bilinen adlarıyla Osman Gazi ya da Osman Bey (Osmanlıcaعثمان بك, y. 1254–58, Söğüt – 1324, Bursa), Osmanlı Beyliği ve Osmanlı Hanedanı'nın kurucusu ve beyliğin ilk padişahı olan Türk hükümdar ve komutandır. Yaşadığı dönemde liderliğini yaptığı beylik başlangıçta küçük bir Türk beyliği iken, ölümünden sonraki yüzyıllarda büyük bir imparatorluğa dönüştü. Dedesinin Süleyman Şah veya Gündüz Alp isimli olduğu ve soyunun Oğuzların Bozok koluna mensup Kayı boyuna dayandığı düşünülmektedir.[1][2][3][5] Büyükannesi Hayme Hatun, babası Ertuğrul Gazi[5] ve annesi Halime Hatun'dur. Tarihçi Âşıkpaşazâde'nin yazdığına göre Osman Gazi, bir taraftan kendisinin Oğuzların Üçok koluna mensup "Gök Alp" neslinden olduğunu ileri sürerken diğer taraftan da kendi dedesinin isminin "Kaya Alp oğlu Süleyman Şah" değil, "Kutalmışoğlu Süleyman Şah" olduğunu söylediği iddia edilmektedir.[6][7]

I. Osman
Osman Gazi
عثمان بك
Bey
Gazi
Osman Gazi'nin Konstantin Kapıdağlı tarafından çizilmiş portresi.
1. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi1299 – 1324
Sonra gelenOrhan Gazi
Kayı Boyu Beyi
Hüküm süresiy. 1281 – 1299
Önce gelenErtuğrul Gazi
Anadolu Selçuklu Devleti'nin Söğüt Uç Beyi
Hüküm süresiy. 1281 – 1299
Önce gelenErtuğrul Gazi
Doğumy. 1254–1258 arası
Söğüt, Söğüt Uç Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti
Ölüm1324 (66–70 yaşlarında)
Bursa, Osmanlı Beyliği
DefinOsman Gazi Türbesi, Osmangazi, Bursa, Türkiye
Eş(ler)iRâbi'a Bala Hâtun
Mâlhun Hâtun
Çocuk(lar)ıOrhan Bey
Alâeddin Bey
Fatma Hatun
Çoban Bey
Hamid Bey
Pazarlı Bey
Melik Bey
Tam adı
Ertuğrul oğlu Osman[1][2][3]
HanedanOsmanlı Hanedanı
BabasıErtuğrul Gazi[4]
AnnesiHalime Hatun
DiniSünni İslam

Beyliğin bağımsızlık ilanı

değiştir
 
Osman Gazi’nin, 1579’da çizilmiş minyatürü

1299 yılında uç beyi olmaktan çıkıp Söğüt ve Bursa'da Osmanlı Beyliği'ni kurmuştur. Sonrasında bağımsızlığını ilan etmiştir. Tarihçi Halil İnalcık'a göre Osmanlı Devleti bağımsızlığını 1302'de Koyunhisar Muharebesi'nden sonra kazanmıştır. Moğol istilalarından kaçan bazı Türkmen topluluklarının beyliğine sığınması ile siyasi ve askerî gücü artmıştır. Çöküş döneminde bulunan Doğu Roma İmparatorluğu'ndaki karışıklıkların da etkisiyle kısa sürede Anadolu ve Doğu Roma'nın hâkimi durumuna gelmiştir. Öldüğü zaman beylik, Eskişehir ile Bursa arasındaki topraklarda hüküm sürüyor ve Doğu Roma İmparatorluğu'na ait İznik ve Bursa'yı abluka altında tutuyordu.[8]

 
Beyliğin kuruluşunda önemli katkıları bulunan, Osman Gazi’nin yakın silah arkadaşları Akça Koca (sağda) ve Konur Alp (solda)

İlk yılları

değiştir
 
Beyliğin, 1281’deki ilk oluşum bölgesi ve Osman Gazi’nin öldüğü 1324 yılına kadarki tüm sınırları

Osman Gazi, 1258 yılında Söğüt'te doğdu.[9] Yaşamının erken dönemleri konusunda güvenilir kayıtlar yoktur. Osman Bey'in soyuna ve boyuna ait bilgiler gelenekseldir ve en eskisi ölümünden 100 yıl sonra yazılmıştır. Bu eserler arasında en eskiden başlayarak Ahmedî (ö. 1414), Dâstân ve Tevarih-i Mûlûk-i Âl-i Osman, Şükrullah (ö. 1464), Behçetu't-Tevarih ve Âşıkpaşazâde (ö. 1481), Tevarih-i Âl-i Osman adlı eserler bulunur. Dönemine ait tüm çağdaş eserler büyük ölçüde 1422 ya da hemen sonrasına tarihlendirilen ve artık var olmayan ama özgün bir metinden türemiş oldukları savlanmaktadır.[10] Bazı tarihçilere göre, Osman Gazi'nin yaşam ve savaşları tarihsellikten çok, masalsı, destansı bir örüntü içinde, halk söylentileri, ermişlik öyküleri ve söylencelerle renklendirilmiştir.[9]

Babası Ertuğrul Gazi Batı Anadolu'da Söğüt Ovası ile Domaniç Yaylasında yaşayan Oğuz Türkleri'nin Bozok boyunun Kayı kolundan olan büyük kalabalık bir obaya beylik etmekteydi. Osman Gazi onun küçük oğlu idi. Tarihçi Kemalpaşazâde (ö. 1534) Tevarih-i Al-i Osman adlı eserinde Ertuğrul Bey'in Anadolu'ya geldiğinde iki oğlu bulunduğunu, Söğüt'te göçebe yaşamını sürdürürken 1258'de "aslan yapılı ay yüzlü" küçük oğlu Osman'ın doğduğunu bildirir.[11] Halk söylentilerine göre babaannesi, Hayme Hatun'dur.[12]

Yine tarihçi Kemalpaşazâde, Osman'ın gençliğinde "yiğitler arasına girdiğini" ve "vurmada tutmada ve durmada ve oturmada herkesi kendine uydurduğunu" belirtir ve kardeşlerden (Gündüz Bey ve Saru Batu Savcı Bey) en küçüğü olmakla birlikte "şimşir (kılıç) ve tedbirle cümlesinden evvel olduğunu" bildirir.[11] Bu anlatımın Oğuz destanının temalarına benzer biçimde işlenmiş olduğu apaçıktır.

1281 yılında 23 yaşındayken Ömer Abdulaziz Bey'in kızı Malhun Hatun ile evlendi. Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu.

Beyliği ele geçirme çabaları

değiştir

1281 yılında babası Ertuğrul Bey 90 yaşlarındayken ölmüştür.

Birçok tarihçinin anlaştığı görüşe göre, Kayı aşireti beyliği için beylik görevi değişmesi barışçıl olmamış ve beylik görevini üzerine alabilmek için Osman Gazi yakınları ile taht mücadelesi yapmıştır. Bu mücadelenin kimle yapıldığı ve nasıl geliştiği tartışmalı olup değişik tarihçiler değişik anlatımlarda bulunmaktadırlar.

Bu anlatımlardan çokça sayıda taraflısı olan birisine göre, Osman Gazi amcası Dündar Gazi ile beylik için çatışmaya girişmiştir. Bu anlatıma göre Dündar Bey Kayı boyunun ileri gelen uluları tarafından tutulmakta ve aşiretin genç yiğitleri ise Osman Bey'i desteklemekteydi. Bu çatışmanın ne kadar sürdüğü ne türlü devam ettiği bilinmemektedir, fakat çatışma sonunda Osman Bey galip gelmiş ve düşmana karşı yapılan akınlara karşı çıktığı bahanesi verilerek yaşlı Dündar Bey'i bir ok atımı ile öldürmüştür. Bundan sonra Osman Bey Oğuz töresine uygun olarak Kayı aşiretine baş ve bey olmuştur.[9]

 
Ressam Paolo Veronese tarafından çizilmiş portresi, 1560’lar

Alternatif bir anlatım olan Hacı Bektaş'ın "Velâyet-Nâme" eserinde ise Osman'ın beyliğe geçme anlatımı değişiktir.[13] Kayı boyu aşireti Sultanönü ve civarına yerleştikten sonra önce amcası sonra babası Erdoğdu (Ertuğrul) Bey beyliklerinden daha sonra da abisi Gündüz Alp Kayı beyi olmuştur. Osman Gazi bu sırada çevresindeki aşiret yiğitleri ile yerel Bizanslı Yarhisar, Bilecik, İnegöl, İznik yörelerine akınlar düzenlemeye başlamıştır. Bizanslı Bursa Tekfuru Konya'da bulunan Selçuklu sultanına elçiler gönderip bu akınlardan şikâyet etmiştir. Selçuklu Sultanı ise Gündüz Alp'a haber göndererek akınları düzenleyen küçük kardeşi Osman Bey'i yola getirmesini istemiştir. Gündüz Alp Osman Bey'i yakalayarak yiğitleri ile birlikte Konya'ya göndermiştir.

Ancak Selçuklu Sultanı, Osman Gazi'yi beğenip el ve onay alması için onu Sulucakarahöyük'te bulunan Hacı Bektaş-ı Velî’ye yollamıştır. Hacı Bektaş, Osman'ı büyük bir misafirperverlikle karşılamış ve tekbirle kendi tülbentini onun başına dolayıp sanki ona taç giydirmiştir. Osman Konya'ya dönerken Hacı Bektaş onunla Sultan'a hitap eden Osman'ı öven bir mektup da göndermiştir. Selçuklu Sultanı bu mektubu okuduktan sonra "buna yüce bir mansıp veresuz" dediği bildirilir. Osman Gazi Sultanönü ucunun merkezi olan Söğüt'e döndükten sonra Selçuklu Sultanı ayrıca "altun başlı sancak" ve "tablhane (mehter)" gönderip onu ödüllendirmiştir. Bu öykü Vilayetname yanında Yazıcizade'nin Selçukname adlı eserinde de tekrar edilmektedir.[14] Birçok tarihçi bu ödüllendirmeyi uç beyliğine istiklâl verilmesi olarak kabul etmektedir.[9] Hacı Bektaş Vilayetname eseri Gündüz Alp ile Osman arasındaki ilişkilerin sonradan ne olduğunu kapsamamaktadır. Birkaç tarihçi Osman Bey ile kardeşi Gündüz Alp'ın arasında çatışma olduğu ve bu çatışma sonunda Gündüz Alp'ın öldürülerek Osman Bey'in uç beyi olduğunu kabul etmektedir, fakat diğer bazı tarihçiler ise Gündüz Alp'ın bey olmasını ve Osman Bey ile Gündüz Alp mücadelesini tümüyle hiç olmamış gibi bir kenara bırakmaktadırlar. Yine bazı tarihçiler Gündüz Alp'ın "Domaniç Muharebesi"'nde şehit olduğunu bildirirler ki bu en yüksek ihtimaldir. Bu tarih karmaşasında bazı tarihçiler ise Osman Bey ile Dündar Bey'in mücadelesinin olmadığını ve bu mücadele anlatımının Osman Bey-Gündüz Alp mücadelesine atıf ettiğini kabul ederler. Ayrıca “Domaniç Muharebesi”’nde ölen kişinin Osman Bey'in ortanca abisi Saru Batu Savcı Bey olduğunu kabul eden tarihçiler de mevcuttur.

Bitinya bölgesinde Bizans yerel güçleri ile mücadele ile genişleme

değiştir

Osman Gazi, 1280'lerden 1300'e kadar uzayan yaklaşık 20 yıllık Osmanlı devletinin doğuş süreci evresinde toplumsal düzeni çok karışık Bitinya bölgesinde (yani günümüzdeki Bursa-Bilecik-İznik yörelerinde) şanını korumak ve ufak uç beyliğini güçlendirmek için bir dizi yerel çatışmalar yapmıştır. Bu çatışmalarda gaza yoldaşı olan Samsa Çavuş, Konur Alp, Akça Koca, Aykut Alp, Abdurahman Gazi gibi diğer "Alp" beyler ve bunların idaresindeki akıncı birliklerden destek alıp faydalanmıştır. Osman Gazi'ye dinsel ve moral desteği ise Ahiler vermiştir. Özellikle Osman Bey'in Bala Hatun adlı kızıyla evlendiği kayınbabası Eskişehir ahilerinin İtburnu şeyhi olan Şeyh Edebali devamlı danışmanlık ve destek sağlamıştır.[9]

Osman Gazi 1283'te İnegöl tekfuru Nikola ile yaptığı Ermeni Beli Muharebesi’nde yenik düşmüştür. Bu muharebede kardeşi Saru Batu Savcı Bey'in oğlu Bayhoca şehit düşmüştür. 1284'te Osman Bey 300 kişilik bir güçle İnegöl yakınlarındaki Emir Dağı eteklerinde bulunan "Kulucahisar"'a bir baskın düzenlemiş ve bu kaleyi eline geçirmiştir. Bu Osmanlıların ilk kale fethidir.[9][15] 1286'da ise Osman Bey ile Bizanslı İnegöl Tekfuru ile Karacahisar (Malachiya) Tekfuru'nun birleşik yerel kuvvetleri arasında Ekizce mevkiinde "Domaniç Muharebesi" yapılmıştır. Osman Bey bu muharebeyi de kazanmıştır, ama kardeşi Savcı (bazı kaynaklara göre Gündüz Alp) bu muharebede şehit olmuştur. Bu galibiyet sonunda Karacahisar Osman Bey'in eline geçmiştir. Bundan sonra Osman Gazi, müttefikleri ile birlikte akınlar yapma stratejisini uygulamaya başlamıştır. Mudurnu yakınlarında yerleşik Samsa Çavuş ve kardeşi Satılmış ve Harmankaya (Priminos) Tekfuru Köse Mihal güçleri ile birlikte Sakarya Nehri vadisinde Sorkun, Taraklı Yenicesi ve Göynük taraflarına akınlar yapmışlardır.[9]

1298-1299 yıllarında Osman Gazi'nin yükselişinden rahatsız olan ve tehlikeyi önceden sezen Bilecik (Belekona) Tekfuru, Yarhisar tekfurunun kızı ile evlendireceği oğlunun düğününe Osman Gazi’yi de çağırarak ona pusu kurup öldürmeyi amaçlamıştır, fakat Osman Gazi’nin dostu olan ve Bilecik Tekfuru ile aralarında düşmanlık bulunan Harmankaya Tekfuru, bu tuzağı Osman Gazi’ye haber vererek onun tuzağa düşmesini engellemiş ve oyun içinde oyun diye adlandırılan bir taktikle bu kenti almıştır. Bu "oyun içinde oyun" taktiğine göre Osman Gazi kırk yiğidine kadın giysileri giydirerek (tarihçinin anlatımı ile "bir nice gazileri da baş bezleriyle avrat donuna koyup) Bilecik kalesine sokmuş ve diğer taraftan keçelere bürünerek öküz sürüsü içinde kaleye gelip kapılardan giren yiğitler de bunlara destek sağlayarak Bilecik kalesini eline geçirmiştir. Bu anlatım Osmanlı tarihçilerin Osman Bey dönemi için anlattıkları masalsı mitlerin ilkelerinden olmuştur. Aynı kampanyada Osman Bey Yarhisar'dan yola çıkan düğün alayı koruyucu güçlerini "Çakır Pınarı" mevkiinde alt etmiştir. Bu gelin alayında bulunan Yarhisar tekfurunun kızı olan Holofira (Nilüfer Hatun) adlı gelin ise Türklerin eline geçerek Osman Gazi'nin oğlu Orhan Bey'le evlenmiştir. Bu çatışmalar sonunda Bilecik tekfuru öldürülmüş; Bilecik ve Yarhisar kaleleri Osman Bey'in eline geçmiştir.[9]

Aynı dönemde (1298-1299 yıllarında) Turgut Alp İnegöl kalesini kuşatmış ve bu kalenin de Osmanlı beyliğinin eline geçmesini sağlamıştır.[13]

Beyliğin kurulup bağımsızlık kazanması ve yerel Bizans güçlerine karşı savaş ve fetihler

değiştir
 
Osman Gazi'nin cülûsu (Hünernâme)

Osman Gazi'nin hangi tarihte, ileride Osmanlı Devleti olacak uç beyliğini kurduğu tarihçiler arasında tartışmalıdır. Kulucahisar ve Karacahisar kalelerini fetihleri takiben 1299 yılında İnegöl'ü alması Osmanlı Devleti'nin kuruluşu olarak kabul edilir. Birçok tarihçi 1299 yılında Anadolu Selçuklular Devleti'nin yıkılışı ile Osman Gazi'nin, Anadolu'nun diğer Türk beylikleri arasında istiklâlini ilan ederek, Osmanlı Devleti'ni kurduğunu kabul ederler. Diğer tarihçiler 1299'da Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud'un Osman Gazi'ye tabl ve bayrak göndermiş olduğunu ve bu tabl ve bayrak ödülleri ile uç beyliğine sembolik olarak istiklâl verdiğini iddia ederler.

Bir ipekçilik ve demircilik merkezi olan Bilecik kalesinin eline geçmesi ile Osman Gazi'nin yetmiş yıllık hayatının üçüncü evresine girmiş olduğu tarihçilerce kabul edilir. Bu hayatının bu evresinde de savaşlar önemli roller oynarlar.[13]

Bu evrede ilk başarı Köprühisar'ın beylik güçleri eline geçirilmesi ile başlamıştır. Bu dönemde hedef önemli bir Bizans şehri olan ve Üçüncü Haçlı Seferi'nde Latin Haçlıların ele geçirdikleri Konstantinopolis'e karşı Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu direniş merkezi olan ve 1261'de tekrar Konstantinopolis'i eline geçirip imparatorluk kuran ve o zamanlar hâlâ imparatorluk tahtında bulunan Paleologos Hanedanı'nın merkezi sayılan İznik’ti. İznik Gölü'nün doğusunda bulunan İznik şehrine karşı olmak üzere gölün batı kısmına 1301'de Türkmen nüfuslu Yenişehir kurulmuştur. Osman Bey Yenişehir'i beylik merkezi yapmıştır.

Tarihçi Mehmed Neşri'nin 1500'lerde kaleme aldığı tarihe göre[16] aynı yıl Osman Bey adına ilk hutbe Şeyh Edebali'nin müritlerinden olan Karamanlı Dursun Fakih tarafından Karacahisar'da bir kiliseden çevrilmiş olan camide verilmiştir.

Osman Bey fethettiği yerleri Oğuz töresine uyarak yakın akraba ve silah arkadaşlarına "dirlik" olarak vermiştir. Böylece Eskişehir kardeşi Gündüz Bey'e, Karacahisar oğlu Orhan Bey'e, Yarhisar Hasan Alp'e ve İnegöl Turgut Alp'e verilmiştir.[9]

Bastırdığı sikkeler

değiştir

Osmanlılar'ın “sikke” ve “hutbe” şartlarına dayalı bağımsız bir devlet kurup-kuramadığı meselesi, 1980'de İbrahim Artuk'un yayımladığı Osman Gâzî'ye ait tarihsiz bir sikke sayesinde çözümlenmeye başlanmış ise de, sikkenin basit tasarımı ve ikinci bir örneğinin bulunamaması nedeniyle hakkındaki şüpheler uzun süre devam etmiştir. Aynı târihlerde ünlü nümismat Nicholas Lowick’in koleksiyonunda yer aldığı söylenen, ancak okunabilir durumdaki tek yüzünün çizimi dışında hakkında hiçbir şey bilinmeyen ikinci Osman Gâzî sikkesinin ise varlığı, 2018 yılında Hakan Yılmaz'ın yayınladığı çok net fotoğrafları sayesinde tamamen aydınlanmış; bu sikkenin İlhanlı sikkelerine benzer tarzda, diğerinden farklı olarak 699/1300’de Söğüt’te bastırıldığı ve üzerinde kuruluşun diğer tartışmalı meselelerini de aydınlatacak çok önemli deliller yer aldığı ortaya çıkmıştır. Yılmaz'ın 2019 yılında yayımladığı, bu iki meşhur sikkeye ilişkin tespitlerini tamamlayacak nitelikteki son araştırmasında ise, birkaç yıl önce Alman bir nümismat tarafından yayınlanmasına rağmen tarih câmiasına meçhûl kalan, Katar’ın başkenti Doha Müzesi’nde bulunan Osman Gâzî’ye ait üçüncü bir sikke daha bilim dünyâsına tanıtılarak, bu yeni sikke ışığında Osman Gâzî’nin biat ve istiklâl sürecinin tamamlanış safhası, Yenişehir Darphanesi’nin kuruluş zamânı ve İlhanlı hâkimiyetine odaklı bağımsızlık tartışmaları tam anlamıyla sonuca kavuşturulmuş; ayrıca son iki sikkenin fiziksel özelliklerinden hareketle Osman Gâzî’nin ilk sikkesi hakkında da yeni ve önemli tespitler ortaya konulmuştur.[17]

Osman Gâzî’nin 700/1300-1301’de Yenişehir’de Bastırdığı Üçüncü Sikkesi

değiştir

Osman Gâzî’nin ismi, atalarının kimliği, bağımsızlığına ilişkin rivâyetlerin sıhhat ve niteliği, İstiklâl-i Osmânî’nin gerçek tarihi ve Osmanlıların dinî-tasavvufî kökeni… gibi konularda Osmanlı kroniklerinde verilen bilgilerin güvenilirliğine yönelik tartışmaları aydınlatacak ve tarihî açıdan kesin bir sonuca bağlayacak bilimsel delillerin başında az sayıdaki çağdaş maddî kanıtlar gelmekte, onları ise sağlam ve kesin kanıtlar içeren yazılı belge ve kaynaklar tâkip etmektedir. Özellikle Osmanlı bağımsızlığının gerçekleşme târihi, ne zaman kemâle erdiği, bu süreçte “hutbe” ve “sikke” şartlarının yerine getirilip getirilemediği, ilk Osmanlı sikkelerinin darp yerleri ve Osman Gâzî'nin ilk pâyitahtı Yenişehir'in ne zaman saltanat yurdu hâline geldiği konularında çağdaş bilimsel materyaller yok denecek kadar az olduğundan, bu dönemden günümüze intikâl etmiş her türlü maddî kanıt târihî açıdan büyük bir önem arz etmektedir. İstiklâl-i Osmânî'nin târihi, ilân ediliş şekli ve Osman Gâzî'nin sikke bastırdığını gösteren rivâyetlerin bilimsel gerçekliği; daha önce Halil Edhem (Eldem)’in İstanbul Arkeoloji Müzeleri İslâmî sikkeleri arasında bulduğu ve bilâhare İbrahim Artuk’un 1977’de sunduğu bir tebliğle bilim dünyasına duyurduğu, her iki yüzünde ضرب “Ḍarebe” ibâresini tâkiben ارطغرل بن عثمان “ʿOsmān ̱ bin Erṭuġrul” ismi ve ilâveten arka yüzünde ارطغرل “Erṭuġrul”dan sonra Osman Gâzî’nin gerçek dedesinin ismini de aydınlatacak şekilde; الپي گندز ”Gündüz Alpī” ibâresi yer alan bir sikke sâyesinde nispeten aydınlanmaya başlamış; ancak üzerinde darp yeri ve târihine ilişkin hiçbir bilginin bulunmaması ve her iki yüzünün de birbirine benzer tarzda iki farklı hakkâk tarafından tasarlanması; bu kez sikkenin orijinal olmadığı ya da “bir antikacı tarafından uydurulduğu” yönünde bâzı iddiâların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.[18] Uzun süre benzeri olmayan ünik bir sikke olarak kalan ilk Osman Gâzî sikkesinin, gerçekte kurucu hükümdârın bastırdığı tek sikke olmadığı, aksine ortak ya da farklı mizanpajlarda tasarlanmış daha başka örneklerinin de mevcut olduğu, ancak 1980'lerde Nicholas Lowick'in elinde bulunduğu söylenen ikinci bir sikkenin çok net bir fotoğrafının ele geçmesi sayesinde ortaya çıkmıştır. 2018 yılında Hakan Yılmaz tarafından bir Armağan kitabının içinde neşredilip kuruluş tartışmaları açısından önemine işâret edilen bu ikinci sikkenin bilimsel analizi, her şeyden önce Osman Gâzî'nin sikke bastırmadığı ya da bastırdığı sikkenin orijinal olmadığı yönündeki farazî iddiâları tamâmen ortadan kaldırmıştır. Her iki yüzü içeriği itibarıyla birbirine benzeyen ilk sikkeden farklı olarak, ön yüzünde Kelime'-i Tevhîd, Dört Halîfe'nin isimleri, هللا ايده “eyyedehū’llāh” duâsı, Kayı damgası, 699/1300 târihi ve سگود “Sögüd” yer adı bulunan bu sikkenin darp yeri, basım târihi ve şeklî özellikleri itibarıyla da İlhanlı sikkelerine benzer bir tarzda tasarlanmış olması, merhum Artuk'tan beri tarihçi ve nümismatlar tarafından tekrarlanıp duran “İlhanlı korkusu” spekülatif yaklaşımını sona erdirmekle kalmamış; buna ilâveten önceki sikke ile aynı olan arka yüzü, Osman Gâzî'nin bu ikinci sikkesinin de aynı hakkâkın elinden çıktığını kuşkusuz bir biçimde kanıtlamıştır. Yılmaz'ın 2019 yılı Aralık ayında neşrettiği Osman Gâzî'ye ait üçüncü sikke ise, ikinci sikkenin bir yıl sonra küçük değişikliklerle yeniden dizayn edilmiş formatıyla, “sikke” ve “ḫuṭbe” rivâyetlerini yeni bir bulguya ihtiyaç bırakmaksızın kalıcı bir çizgide sonuca ulaştırmakla kalmamış; Osman Gâzî'nin biat ve istiklâl sürecinin yalnız başlangıç değil, tamamlanış zamânının da bilinmeyen arka plânını aydınlatan nümismatik bir kanıt olarak literatürde yerini almıştır.[19][20][21]

Bizans merkezî güçleri ile de mücadeleler

değiştir
 
Düzce’nin Konuralp bölgesinde bulunan Prusias ad Hypium Antik Tiyatrosu’nun önündeki Osman Gazi’ye ait heykel
 
Kayseri, Pınarbaşı Türklük Anıtı’nda Osman Gazi’nin büstü

Osman Gazi'nin ve "Alp"lar komutanlıkları altındaki uç beylik akıncı orduları 1299'a kadar yerel Bizans silahlı milis güçleri ile çatışmışlardı. Bizans imparatoru II. Andronikos'un imparatorluk döneminin çok kuşkulu bir sırasında Türkmen beyliklerinin imparatorluğuna olan tehdidini anlamıştı. O yıl ortak imparator olan Mihail komutasında bulunan bir merkezi Bizans ordusu günümüz Germencik kasabası yakında bulunan "Menderes Magnesia"sı mevkiinde bir Türkmen ordusuna yenilip Bizans komutanı esir olmaktan korkup komutasını bırakıp kaçarak zor kurtulmuştur.

Bundan birkaç hafta sonra, 17 Temmuz 1302'de, Bizans Bursa valisi Orhaneli (Atranos), Kite, Kestel tekfurlarının yerel Bizans kuvvetleri ile Konstantinopolis'ten gemilerle gönderilen ve Yalakova'da sahile çıkan çoğu Alan kavminden paralı askerlerinden oluşan bir karışık düzenli merkezi Bizans birliği Osman Bey'in eline geçirdiği İznik şehrini geri almak hedefiyle (günümüzde Yalova yakınlarında bulunan) Yalakova adı verilen düzlükte ilerlemekte idiler. Hedefleri İznik yönünden gelecek Türk tehdidine karşı kıyıya inen Yalakdere vadisinden geçen yolu tıkamak ve sonra bu vadiden ilerleyerek İznik'i geri almaktı. Komutanları 2.000 askerlik merkezi Bizans birliği "Heteriarkos (Muhafız Komutanı) Muzalon"du.[22] Osman Bey kuvvetleri ise Bizans güçlerinin karaya çıktığı haberini almışlardı ve Bizanslıların Yalakdere'den güneye ilerleyip İznik'e gitmelerini önleyip onları durdurma hedefini seçmişlerdi. Osman Bey komutasındaki 5000 kişilik karışık Türkmen piyade ve süvari birliği Yalakdere içinden sahile Yalakova'ya hızla indiler ve saldırıya geçtiler. Bizanslı komutan Muzalon bunu beklemiyordu ve Osman Bey'in birliği ile karşılaşması, onların ani saldırısı bir baskın havası yaratmıştı. İki ordu böylece İzmit Körfezi'nin güney kıyılarındaki kıyı ovasıyla, İznik'ten gelen kara yolunun kıyı ovasıyla birleştiği bir noktada bir muharebeye giriştiler. Bizans paralı askerlerinden olan Alanlar bir karşı saldırı düzenleyip Bizans milis ve merkezi piyade birliklerini geri çekip mümkünse yeniden toplanmalarına fırsat verdiler. Şiddetli bir mücadele olmakla beraber yaya yerel ve merkezi Bizans askerlerinin fazla dayanma güçleri olmadı ve toplanıp karşı saldırıya geçeceklerine paniğe kapılıp düzensiz olarak geri çekilmeye başladılar. Böylece sayıca da üstün olan Osman Bey ordusu bu muharebeyi galip bitirdi. Sonuçta, yerel Bizans orduları panik halinde ama pek fazla zayiat vermeden Bizanslılar elinde bulunan İzmit (Nicomedia) şehrine kaçmayı başardılar. Merkezi Bizans düzenli birlikleri ise paralı askerler olan Alanlar'ın koruması ile hâlen kıyıda bulunan gemilere binip Konstantinopolis'e kaçtılar.[23][24]

Tarihçi Halil İnalcık 2009'da verdiği bir konuşmada Osmanlı beyliğinin devlet niteliğini 1302 yılında Yalova yakınlarında merkezi Bizans ordu güçleri ile yapılan Bafeus Muharebesi'ndeki Osman Bey'in galibiyetinden sonrası kazandığını iddia etmektedir.[9][25]

Bu muharebenin yapıldığı mevkii günümüzdeki Yalova iline bağlı Hersek Köyü topraklarındadır. Bu muharebeye günün Bizanslı tarihçisi olan Yorgi Pachymeres yazdığı kronolojik tarihinde Yalakdere içindeki Bizans karakolu olan Bafeus/Çobankale'ye atıfla "Bafeus Muharebesi" adını vermektedir. Bazı Türk tarihçiler de bu muharebeyi Yalakderesi vadisinde bulunan küçük Bizans karakol merkezi olan Bapheus'un Türk ismi olarak "Çobankale Muharebesi" adını verirler fakat diğer bazı tarihçiler, özellikle 19. ve 20. yüzyıl başlarından Osmanlı tarihi yazanlar, başta Joseph von Hammer-Purgstall[26] ve Ahmet Refik Altınay[27] olmak üzere isim karışıklığı içindedirler ve bu muharebeye "Koyunhisar Muharebesi" adını vermektedirler.

Bu muharebede Osmanlı tarafında Osman Bey'in yeğeni olan Aydoğdu'nun şehit olduğu belirtilmektedir.[9] Bafeus Savaşı, düzenli merkezi Bizans ordusu ile Osmanlı uç beyliği ordusu arasındaki yapılan ilk savaştır.

Bu muharebeden sonra Marmara Denizi'nin güney kıyılarına Osman Bey'in ordularının hücumuna açık kaldı. O yıl Kite Hisarı, Orhaneli (Atranos) ve Ulubat Gölü içinde bulunan Alyos adası Osmanlıların eline geçti. Kite Hisarı'nın Rum komutanı direnişe geçmişti ve kale Osmanlıların eline geçince, Aydoğdu'nun öcünü almak için öldürüldü. Osman Bey'in ordusunun Ege Denizi'nden Edremit'e kadar gitme imkânı bulduğunu Bizans İmparatoru da anlamıştı.[13] Osmanlı güçleri bu bölgede bulunan müstahkem mevkileri almaktan ziyade etrafta bulunan ziraat arazisini işleyen köylere ve köylülere akın yapmayı tercih etmişti. Bu kırsal güney Marmara bölgesinde panik yaratmış ve Rum köylülerinin göçe başlamalarına neden olmuştur. Günün Bizanslı tarihçisi Yorgi Pachymeres Bizans kırsal arazilerinde yaşayan köylülerin başlattıkları büyük göçü ve bu göç hareketinin ortaya çıkardığı zorlukları kitabında anlatmıştır.[28]

Bafeus Muharebesi sonucundan sonra Bizans İmparatoru Osmanlıları ve diğer Türkmen beyliklerini Batı Anadolu'dan atmak hedefiyle çok daha riskli politika uygulamaya karar vermiştir. Akdeniz'de çapulculuğu, eşkıyalığı ve korsanlığı ile ün yapmış Roger de Flor'u ve onun komutası altında bulunan paralı askerler birliği olan Katalan Bölüğü'nün Sicilya'da kontratı bitince Anadolu'ya gelmek için teklifi kabul etmiş ve onları Konstantinopolis'e davet etmiştir. Çoğu Katalonyalılardan oluştuğu için Katalan Bölüğü adını alan bir paralı askerler birliğinin askerleri ve yanlarında bulunan aileleri ile 1 Eylül 1302'de 31 kadırga ve yardımcı yük gemileri ile Haliç'e gelmiştir. Bu birliğin, yarısı ağır zırhlı süvari olan 2.500 kişilik paralı askerden oluştuğu bildirilmektedir. Bizans İmparatoru II. Andronikos Katalan Bölüğü'nü kendine daha çok bağlamak için kızını birlik komutanı Roger de Flor ile evlendirmiştir.[23]

Roger de Flor ve Katalan Bölüğü önce Cenevizlilere karşı Konstantinopolis'te gözdağı vermiş ve Kapıdağ yarımadasındaki önemli Kzykus şehrini kuşatmaya almış olan Karesi Beyliği güçlerine karşı kendi gemileri ile gönderilmiş ve bu Türkmen ordusunu büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Bu muharebede Katalan Bölüğü ağır süvari hücumları ve ok işlemeyen zırhları ile çok ün yapmıştır. Sonra Roger de Flor Alaşehir'e geçmiş ve kaleyi kuşatmaya alan Karamanoğulları Beyliği güçlerini büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Sonra devamlı ganimet toplayarak Toroslarda Gülek Boğazı'na kadar ordusu ile yürümüş; oradan geri dönerek Katalan Bölüğü'nün ganimetlerinin toplanıp saklandığı Alaşehir'e gelmiş ve burada iken gemilerle Avrupa'dan yeni asker desteği gelmiştir. Katalan Bölüğü ve Roger de Flor önce karadan Konstantinopolis'e geri gelmiş; IX. Mihail'a destek için Edirne'ye gitmiş ve 1305'te Edirne'de bir komploya kurban giderek öldürülmüştür.[23] Katalan Bölüğü ve Roger de Flor Osmanlı güçleri ile doğrudan muharebeye girmemekle beraber, Katalan Bölüğü'nün diğer Anadolu Beylikleri ordularına karşı 3 değişik büyük muharebede üstün galibiyet kazandığı ve giriştiği çok sayıda küçük çarpışmaları da hiçbir zaman yenilgiye uğramadan galip bitirdiği Bizans tarihçileri tarafından bildirilmektedir. Yine Bizans tarihçilerine göre Roger de Flor ve Katalonya Bölüğü'nün bu yenilmezlik ünü dolayısı ile Osmanlı beyliğinin güney Marmara'da fetihlerinin gelişmesi çok yavaşlamıştır.[23]

1308'de tekrar başlayan fetih akınlarıyla ilk olarak İznik-İzmit yolu üzerindeki stratejik Karahisar (Trikokıya) ele geçirildi. 1313'te Osman Bey'e büyük yardımları dokunan Bizans Harmankaya Tekfuru olan Mihail Köşes Müslüman olarak Köse Mihal adını aldı ve fetih akınlarına katılmaya başladı. 1313-1315 döneminde Sakarya Nehri vadisinde bulunan Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve, Gölpazarı ve Leblebici kaleleri ele geçirildi.[9]

Bu fetihlerden Osmanlı beyliğinin daha genişlemesini sağlamak için bu yörede en büyük Bizans şehri olan Bursa'nın ele geçirilmesi gerekmekteydi. Osman Bey döneminde emrinde bulunan askerî güçler bu şehrin büyük kalesini ele geçirmek yeteneğinde değildiler. Bu nedenle Osman Bey Bursa'yı ablukaya almayı tercih etti. Zaten Bursa uzaktan üç yanından Osmanlı kaleleri ile çevrili hale gelmişti. Osman Bey bu şehrin daha yakın ablukaya alınması için iki küçük "havale hisarı" yaptırdı ve bu hisarların komutanlığını yeğeni Aktimur ile kölesi olan Balancık'a verdi.[9]

Son yılları ve ölümü

değiştir

Osman Gazi son yıllarında yaşının ilerlemesi ve "damla illeti" yani gut hastalığı yüzünden tarihçilerin bildirdiklerine göre, beylik idaresini oğlu Orhan Bey'e bırakmıştı. Ancak Osman Bey'in ne zaman ölüp, Orhan Bey'in ne zaman beylik idaresini tümüyle eline aldığı tartışmalıdır. 1320'den sonraki olayların tarihçilerce anlatımlarında Osman Bey'in ismi geçmemektedir. 15. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Ruhi Çelebi 1481 tarihine kadar getirdiği Tevarih-i Âli Osman adlı tarih eserinde Osman Bey'in 1320'de öldüğünü bildirmektedir. II. Mehmet ve II. Bayezid döneminde yaşayıp 1502'ye kadar olanları inceleyen Oruç Bey'in "Tevarih-i Âli Osman" adlı tarih eserinde ise Osman Bey'in ölüm tarihi 1327 olarak verilmektedir. Diğer tarihçiler Osman Bey'in ölümünü bu iki üç tarih arasında vermektedirler. Modern tarihçi Necdet Sakaoğlu[9]

"1320'den sonraki olaylarda Osman Bey'in adı geçmezken, oğlu Orhan'ın 1324'te bey olduğunu kanıtlayan belgelerden söz edilir"

deyip Osman Bey'in ölümünün 1324'te olduğunu ileri sürmektedir.

Osman Bey'in ölüm yerinin nerede olduğu da tartışmalıdır. Büyük olasılıkla Söğüt'te ölmüştür. Bazı tarihçiler Bursa'nın onun ölümünden önce Osmanlı Devleti eline geçtiğini kabul ederek, Bursa'da öldüğünü iddia ederler. Ancak Bursa'nın Orhan Gazi tarafından kendi beyliği döneminin başında fethedildiği üzerinde Osmanlı tarihçilerinin çoğu hemfikirdirler. Osman Gazi'nin önce Söğüt'te babası Ertuğrul'un türbesine gömüldüğü ve Bursa'nın fethinden sonra buradan alınıp Bursa kalesinde Osmaniye Meydanı'nda bulunan Gümüşlü Kümbet'e (Aya Elia) gömüldüğü kabul edilmektedir.[9]

Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 4.800 km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını, oğlu Orhan Gazi'ye 16.000 km² olarak devrettiği hesaplanmıştır.

Osman Gazi'nin Türbesi şu an Bursa ilinin Tophane semtinde bulunmaktadır.

Vasiyeti

değiştir

Önce dedi ki: Oğul! Ben öldüğüm vakit beni Bursa'da şu Gümüşlü Kubbe'nin altına koy. Bir kimse sana Allah'ın buyurmadığı sözü söylese sen onu kabul etme. Eğer bilmezsen Allah ilmini bilene sor. Bir de sana itaat edenleri hoş tut. Bir de alplarına (askerlerine) daima ihsan et ki senin ihsanın onun halinin tuzağıdır.[29]

Ölümünden sonra geride bıraktıkları

değiştir

Nice şehirler fethedip savaşlar kazanan, ganimetler alan Osman Gazi'nin ölümünden sonra ona ait hiç altını ve akçesi bulunmamıştır, sadece bir sırtlak tekelesi (bir nev'î elbise), bir yancığı (atın yanına asılan torba), bir tuzluğu, bir kaşıklığı, bir sokman çizmesi, birkaç atı, birkaç çift öküzü ve birkaç sürü koyunundan başka bir şeyi yoktur.[30]

Yenilikler

değiştir

İlk Osmanlı gümüş sikkeleri akçe adıyla 699/1300'de Söğüt'te, daha sonra 700/1301 ve onu takip eden yıllarda Yenişehir'de Osman Gazi tarafından bastırılmıştır. Bunlardan ilki onun hutbe ve sikke bağlamında istiklâlini ilân ettiğini belgelemesi, ikincisi ise sarayını yaptırdığı başkenti Yenişehir'de diğer Oğuz unsurlarının kendisine biati sırasında darp edildikleri için çok önemlidir. Osman'ın şimdi İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde bulunan tarihsiz sikkesi ise halkın elinde dolaştığını belgeleyen üzerindeki delik sebebiyle, bu sikkelerin simgesel olarak değil gerçekten tedavül amacıyla bastırıldığını göstermesi bakımından dikkate değerdir.

 
Osman Gazi'nin Bursa'daki türbesi
Eşleri
  1. Mâlhun Hâtun (? - 1326) - Eskişehir Beyi Ömer Abdülaziz Bey'in kızı, Orhan Gazi'nin annesi.[31][32]
  2. Râbi'a Bala Hâtun (1257/58 - 1324) - İslam alimi Şeyh Edebali‘nin kızı.
Erkek çocukları
  1. Orhan Bey[33] (1281 - 1362)
  2. Çoban Bey[33] (1283 - 1337)
  3. Pazarlı Bey (1285 - 1311)
  4. Alâeddin Bey[33] (? - 1333)
  5. Hamid Bey[33] (1288 - 1329)
  6. Melik Bey[33] (1290 - 1366)
Kız çocukları
  1. Fatma Hatun[33] (1284 - 1347)
Kardeşleri
  1. Gündüz Bey (1245? - 1299)
  2. Saru Batu Savcı Bey (? - 1287)

Popüler kültürdeki yeri

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b Akgündüz, Ahmed; Öztürk, Said (2011). Ottoman History - Misperceptions and Truths (İngilizce). IUR Press. s. 35. ISBN 978-90-90-26108-9. 10 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Aralık 2019. 
  2. ^ a b Yılmaz, Hakan (2018). "Osman Gâzî'nin Kayıp İkinci Sikkesi ve Osmanlı Kuruluş Tartışmalarına Etkisi". Âb-ı Hayât’ı Aramak: Gönül Tekin’e Armağan. Yeditepe Yayınevi. ss. 763-788. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2020. 
  3. ^ a b Yılmaz, Hakan (2019). "Osman Gâzî'nin 700/1300-1301'de Yenişehir'de Bastırdığı Üçüncü Sikkesi". Vakanüvis - Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi. ss. 81-120. 1 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2020. 
  4. ^ İnalcık, Halil (Ağustos 2007). "Osmanlı Beyliği'nin Kurucusu Osman Beg". Belleten, 261. sayı. Ankara. ss. 486-490. 25 Aralık 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mayıs 2020. 
  5. ^ a b Başar, Fahameddin (1995). ERTUĞRUL GAZİ (PDF). 11. TDV İslâm Ansiklopedisi. ss. 314-315. 16 Aralık 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2020. 
  6. ^ İnalcık, Halil (Ağustos 2007). "Osmanlı Beyliği'nin Kurucusu Osman Beg". Belleten, 261. sayı. Ankara. s. 503. 25 Aralık 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Mayıs 2020. 
  7. ^ Âşıkpaşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osman; İnalcık, Halil, 2007; sf. 489.
  8. ^ İnalcık, Halil; sf. 479
  9. ^ a b c d e f g h i j k l m n o Sakaoğlu, Necdet "Osman I", (1999) Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C.2 s.392-395 İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0073-7.
  10. ^ Elizabeth A. Zachariadou (haz.): Osmanlı Beyliği (1300-1389). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997.
  11. ^ a b İbn-i Kemal (Kemalpaşazade) (haz. Şerafettin Turan) (1992) Tevarih-i Al-i Osman I, II ve VII Defterler, Ankara :Türk Tarih Kurumu
  12. ^ Onun hakkında hiçbir belgesel bir bilgi bulunmamakla beraber Domaniç halkının Çarşamba köyünde bulunan bir eski türbeyi bu kişiye ait bir ziyaretgah olarak kabul ettikleri bilinmekteydi. II. Abdülhamid bu eski türbe yerine yeni bir türbe yaptırmıștır.
  13. ^ a b c d Firdevsi-i Rumi/Uzun Firdevs, Vilayetname-i Hazret-i Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, yazma eser. Kaynak: Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, İstanbul: Oğlak Yayınları ISBN 975-329-299-6 s. 26, 517
  14. ^ Yazıcizade, Ali, Selçukname", Yazma. Topkapı Sarayı Müzesi Kıt. Revan K. No.1391 Kaynak:Sakaoğlu
  15. ^ Bazı tarihçilere göre buranın fethi üzerine çok memnun olan Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud Osman Gazi'ye Bey unvanı vermiştir.
  16. ^ Mehmet Nesri, (haz. Faik Reşit Unat ve Mehmet A. Köymen). (1983) Kitab-ı Cihanuma Nesrî Tarihi) C. I Ankara:Türk Tarih Kurumu (3.baskı) ISBN 975-16-0722-1 Osmanlıca tıpkı basım[ölü/kırık bağlantı]
  17. ^ YILMAZ, Hakan (2019). Osman Gâzî’nin 700/1300-1301’de Yenişehir’de Bastırdığı Üçüncü Sikkesi. VAKANÜVİS-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/International Journal of Historical Researches, Yıl/Vol.4,Söğüt Özel Sayısı/Special Issue for Söğüt, Aralık/December 2019. ss. 82,85. ISSN 2149-9535. 1 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2020. 
  18. ^ İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, İslâmî Sikkeler, DN. 1081
  19. ^ İbrahim Artuk, “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gazi’ye Ait Sikke”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920): ‘Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi’ (11-13 Temmuz 1977) Tebliğleri / Papers Presented to the ‘First International Congress on the Social and Economic History of Turkey, ed.: O. Okyar - H. İnalcık, Hacettepe Üniversitesi, Ankara 1980, s. 27-33
  20. ^ Halil İnalcık, Söyleşiler ve Konuşmalar, I, haz.: Birsen Çınar, İstanbul: Profil Yayıncılık, 2013, s. 142-143; a.mlf., Osmanlılar: Fütühat, İmparatorluk, Avrupa ile İlişkiler, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s. 95, vb.
  21. ^ Hakan Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Kayıp İkinci Sikkesi ve Osmanlı Kuruluş Tartışmalarına Etkisi”, Âb-ı Hayât’ı Aramak: Gönül Tekin’e Armağan, haz.: Ozan Kolbaş-Orçun Üçer, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2018, s. 763-788.
  22. ^ Bizanslı tarihçi Pachymeres (1835) De Michaele et Andronico Palaeologis (Cilt. II, 4), say. 327dev.
  23. ^ a b c d Norwich, John Julius (1991) Byzantium: The Decline and Fall, Londra: Penguin ISBN 0-14-011449-1 s.263
  24. ^ "Ahmet Akyol, (2009) "Bafeus Muharebesi"". 13 Mart 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ocak 2013. 
  25. ^ "Haber sitesi ntvmsnbc'nin 27 Temmuz 2009 tarihli bülteninde "Prof. İnalcık: Osmanlı 1302'de kuruldu" adlı madde". 27 Kasım 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ocak 2013. 
  26. ^ Joseph von Hammer-Purgstall, (1827-1835) Geschichte des osmanischen Reiches [1] 19 Eylül 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  27. ^ Ahmet Refik Altınay, Büyük Tarih-i Umumî, Vol. 4], [Kütüphane-i İslâm ve Askerî Büyük Tarih-i Umumî, Vol. 4 19 Eylül 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., [Kütüphane-i İslâm ve Askerî]
  28. ^ A. Failler (ed) ve V.Laurent (Fr. çev.) (1984) Georges Pachymeşres: Relations historique C. 1, (Grekçe ve Fransızca)
  29. ^ Aşıkpaşazade, "Aşıkpaşaoğlu Tarihi", çeviri: Nihal Atsız, Ötüken Yayınları, 2014, s. 42.
  30. ^ Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, S.46, Çeviri: H. Nihal Atsız, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014
  31. ^ İbn-i Kemâl (KemâlPaşazade Ahmed Şemsüddîn), "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", I. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih ("Kemalpaşazade Tarihi" şeklinde de anılır)) (son).
  32. ^ Âşık Paşa zade (s. 6 uc 3>5) Neşri (s, 82, 83) Malhon Hatun diyorlar. Oruç bey tarihinde (s. 9, 12) Kâbia Hatun deniliyor. Rüstem Paşa tarihinde bu isim Bâlâ Hatun dîye geçiyor. 
  33. ^ a b c d e f "Osmanlı Padişahları". Türk Tarih Kurumu. 24 Haziran 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Kasım 2024. 

Konuyla ilgili yayınlar

değiştir
  • İnalcık, Halil (1973) The Ottoman Empire. The Classical Age. New York: Aristide D.Caratzas
  • İnalcık, Halil (Ağustos 2007). "Osmanlı Beyliği'nin kurucusu Osman Beg". Belleten, 261. Türk Tarih Kurumu. 
  • Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, İstanbul: Oğlak Yayınları ISBN 975-329-299-6 s.23-32.
  • Sakaoğlu, Necdet "Osman I", (1999) Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C.2 s.392-395 İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, ISBN 975-08-0073-7.
  • Köprülü, M. Fuad (1981), Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu. İstanbul: Ötüken, 1981.
  • Özel, Oktay ve Öz, Mehmet (derl.), (2000) Söğüt'ten İstanbul'a. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Üzerine Tartışmalar. Ankara: İmge, 2000.
  • Zachariadou, Elizabeth A. (haz.) (çev.: G.Ç, Güven, İ.Yergüz, T.Altınova), (1997), Osmanlı Beyliği (1300-1389). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997

Dış bağlantılar

değiştir
Osman Gazi
Doğumu: 1258 Ölümü: 1324
Resmî unvanlar
Önce gelen
Ertuğrul Gazi
 
Kayı Türkleri Lideri

1281-1299
Sultan oldu
Yeni makam
 
Osmanlı Sultanı

1299-1324
Sonra gelen
Orhan Gazi